Başmuharriri:
Ahmet   Emin   YALMAN
VATA NE V t — Cagaloglu, Molla Fenari S. 32
Telefon:  24136 —   Telgraf VATAN tst.
3 MART   1941 PAZARTESİ
^
Fiyatı: 5 Kuruş
B. Eden, Haricîye Vekilimizle biriîkte Ankara
Halkevinden çıkarken
Balkanlarda Harp mi ?
Yoksa Fiilî Bir
Mütareke mi ?
Balkan milletlerinin müşterek sulh azmi. Balkanları tam bir emniyet sahası haline koymak üzere iki taraf için de en sağlam bir   garanti   teşkil   eder.
Yazan: Ahmet Emin YALMAN
Balkan mîlletlerinin müşterek emeli, harbîn kalkanlardan uzak kalmasıdır. Sovyet Rusya da bu emelde kendîlerîle pek tabiî olarak beraberdir.
Bu halde harp, Balkanlara ancak ya Almanyanın ve ya IngHterenîn arzusu üzerine gelebilir. Almanların veya İngilizlerin bunu istemekte menfaatleri var mı?
Akıl ölçülerile elbette hayır...
Eğer Baıkan milletleri kendi isteklerile Mihver davasını tutmalardı iş belki de değişirdi. O zaman Almanya, kendi tarafından büyük külfetleri göze almadan lıvgilterenın Akdenizdeki mevkiini tehdit etmeyi kârlı bulurdu.
Fakat Balkanların hiç bir köşesinde böyle bir istek yoktur. Almanlar Romanyaya, mevcut askeri hükümetin yarı rızasile girdikleri halde halk kendilerine karşı sessiz, fakat şiddetli bir düşmanlık besliyor. Herkes şu noktada birleşiyor ki askerî bakımdan Romanya, Almanlar için sağlam ve sakin bir hareket üssü değildir, berbat bir bataklıktır.
Bulgaristan, yerine gelmemiş emelleri ve Almanyadan dar zamanlarda gördüzü gizli atjkerî yardım dolay ısile Balkanlarda Alman tezine bir dereceye kadar yakınlık duyan biricik memlekettir. Öyle olduğu halde Bulgarlar da topraklarının harp sahası olmasını   istemediklerini ve
komşularile iyi geçinmekte daha fazla menfaat gördüklerini şüphe kabul etmez bir surette ortaya koymuşlardır. Bulgaristanda-ki başladığı bildirilen Alman işgali herhalde Bulgarların arzusu-(Devamı Sa. 5, SU. 4 de) ^
B. EDEN
Ve Gl. Dili
Atina'da
Atina, 2 (A.A.) — İngiltere Hariciye nazırı B. Eden ve imparatorluk genelkurmay başkanı General Dili, bugün öğjeden sonra tayyare ile Atinaya gelmişlerdir. *   Tk_
B. EDEN TÜRKİYE SEYAHATİNDEN   MEMNUN
Atina, 2 (AA) — İngiliz Ha-riciye nazırı B. Eden ile General Dili ve maiyetlerinin Atinaya gelecekleri saat halka bildirilmedi-ğinden, muvasalatlarında resmi bir kabul yapılmamıştır.
B. Eden İngiliz elçiliğinde ejçi Sir Michaet -Palaıret ite - YtuttA başvekili B. Korizis tarafından istikbal edilmiştir.
Akşam da İngiliz Hariciye nazırını Kral Jorj kabul etmiştir,
B. Eden Türkiyede yaptığı seyahatten son derece memnun olduğunu söylemiştir.
Bardera
İşgal Edildi
Kahire, 2 (A.A. )— Dün akşam, Cuba ırmağının I50 mil garbinde Bardera'nin işgal edilmiş olduğu bildirilmiştir.
KUFRA DA İŞGAL EDİLDİ
Londra, 2 (A.A.) — Hür Fransız karargâhının bir tebliğinde cenubî Libyada mühim bir vaha olan Kufra'nın l martta hür Fransız kuvvetlerine teslim olduğu bildirilmektedir. 1.000 İtalyan esir alınmış ve mühim miktarda
harp malzemesi ele geçmiştir. -o-¦
Sovyetler
Müdafaa Bütçesi
Moskova, 2 (A.A.) — Sovyetler Birliğinin yüksek Sovyet meclisi tatil devresine girmeden evvel dün 1941 bütçesini tasdik etmiştir. Müdafaa bütçesinde mühim fazlalıklar görülmektedir. 1941 senesi bütçesinde Sovyetler Birliği müdafaasına tahsis edilen meblâğ 70 milyar 900 milyon rubledir. Geçen seneye nazaran 13 milyar 900 milyon rublelik bir fazlalık vardır.
Müsabakamız
Üçüncü Sayfada
Bugün Dünya Vaziyeti
Ajans ve Radyo Gazete sine Göre Günün En
Mühim   Hâdiseleri
Alman kıtaları, Bulgarların da muvafakatile Bulgu fistana girmişlerdir. Cenubi BuJgarlhtanda hava meydanları Almanların <-ı.n nifh *lir. İngiliz elçisi Bulgar kralı ile görüşmüştür. Amerika, Amcrlkadaki Bulgar alacaklarını bloke etmiye hazırlanmaktadır. ^   B. Eden ve General Dili Atinaya gittiler.
^   Larlsada şiddetli zelzele oldu. Maddi hasar ve İnsanca   zayiat fazladır. ¦
Sovyetler Birliğinin müdafaa bütçeni geçen seneden 14 milyar ruble fazladır. J
Amerikanın Londra elçisini bizzat İngiltere Kralı karşıladı.
SİYASÎ   SABAH   GAZETESİ
Son Mülakatın Şahsî İntibaları
Yıfc I — Sayt: 192
İkinci Belkis Hazretleri Yazan: Nlzamettin Nazil
Bugün 3 üncü Sayfamızda
B. Eden Bizden Olmuştur
"Merhaba,, Ağzına Pek iyi Yakışıyor
İngiliz Hariciye Nazırının Hassas Bir Şair Ruhu Var. Fars Edebiyatının Seçme Beyitlerini Ezberden Biliyor
Kendi Eliyle ve Eski Harflerle Beyitleri Yazmış ve Üç Türk Kadınına Hâtıra Diye Vermiştir
— Anlat, daha anlat...
— Hepsini söyledim. Anlatacak şey kalmadı.
— Tekrar söyle: Eden'de ne intiba kalmış, İngilizler bizi nasıl bulmuşlar?
— Canım ben zaten söyliye-c eklerimi Ankaradan makale şeklinde de yazdifn.
— Onlar redingotlu yazılar... Sen hikâye gibi her şeyi anlat...
Ankaradan Istanbula gelince adım başına böyle sualler karşısında kaldım. Anladım ki herkesteki bilgi hasretini karşılafnak için resmî tebliğlerden, başmaka. leıerden başka yazılar da lâzım... Basma kalıp kelimelere bürünen malûmat, halkın bilgi açlığını doyurmuyor.
Doğrusu aranırsa olanı biteni yakından duymak için resmî yazılardan, makalelerden başka bir şeylere ihtiyaç var. Halk, hâdiselerin insanca tarafını yakından duymalı ki bunun içinden kendine göre neticeler çıkarsın...
Ankara mülakatından sonra neşredilen teb'iğ, bu nevi tebliğlerin en dört başı    mamurudur,
iki mîllet arasındaki fikir ve gaye birliğini çok kuvvetle ifade ediyor, öyle olmakla beraber asıl hakikati anlatabilmekten çok uzaktır. I
İşin doğrusu şu: B. Eden Ankara ziyareti neticesinde bizimle konuşmakla, bizimle anlaşmakla kalmamıştır. Tam mânasile bizden olmuştur. Adım başına halkla kaynaşmıştır, ingiltere Hariciye Nazırı Ankaraya geldiği zaman istasyon civarına toplanan binlerce Türk, sayın bir misafire karşı sevgi ve nezaket göstermekle kalmamışlardır. «Hoş geldin, Eden», «Var ol, Eden» derken öyle candan konuşmuşlardır ki B. Eden bu dilden pek iyi anlamış, «Merhaba» larile, ahbapça selâmlarile o da candan cevap vermiştir.
(Merhaba) kelimesini Eden pek benimsemiştir. Ağzına da ya.
kısıyor. Her adımda seve seve kullanıyor. Büyük Millet' Meclisine Abdullah Randayı resmen ziyarete gittiği zaman koridorlarda oturan mebuslarımızla karşılaşmıştır. Karşılıklı olarak orada da merhabayı moda bir kelime haline korsa hiç hayret etmeyiniz. Zaten birbirimizle karşılaştığımız zaman ne diyeceğimizi birdenbire kestiremiyoruz. Dilimiz umumî surette bir selâm kelimesine alışmamıştır. Her pirimizin kendimize göre bir yoğurt yiyişimiz var. Edenin çok hayırlı neticeleı (Devamı: Sa. 2, Stt. 4 te)
İMKÜ
Sofyaya kadar girdikleri gerek Almanya, gerek Bulgaristan tarafından resmen ilân  edilen Alman askerleri
Dünkü Mühim Karşılaşma
Muhtelit 3
Beşiktaş 3
Sofya havalarında  250 tanesi uçtuğu söylenen Alman tayyarelerinden
Vali B. Lûtfi Kır d ar İstanbul şampiyonu Beşiktaşa şampiyonluk mükâfatını verirken
— Yazısı spor sayfamızda —
Yunanistanda Arnavutlukta
Zelzele
Lârişa Yüzde Kırk Harap Cldu
Atina, 2 (A.A.) — Dün saat 6 da Larisa'da çok şiddetli bir
zelzele  olmuştur.    Büyük  hasar
vukua gelmiştir.  İnsanca mühim
zayiat vardır.
Başvekilin emri üzerine içtimaî
muavenet nazırı    dün Larisa'ya
hareket etmiştir.    Nazır, yardım (Devamı: Sa. 5, SU. 7 de) -f
Salhane
İtalyan Askerleri Makas Ateşinde
Atina, 2 (A. A.) — Atin* radyosu, harekât hakkında dün akşam aşağıdaki haberleri vermiştir:
Cuma günü, İtalyanlar için fena bir gün olmuştur. İtalyan başkumandanlığı son günlerde merkez mıntakasında Yunan kuvvet-(Devamı: Sa. 5, SU. ö te) X
Boğaz'arın Müdafaası
Türk Ordusu Uzun Bir Harbe Göre Teçhiz Edilmiştir
Türklerle ingilizlerin Boğazları Müdafaası Sovyetleri Memnun Bırakacak
Londra, 2 (A.A.) — Sunday Times gazetesinin diplomatik muharriri yazıyor:
Bulgaristonm üçlü pakta iltihakına ait protokolün İmzası üzerine dün Viyanada belki sevinilmiştlr. Fakat Sofyada sevinç duyulmamıştır. Bulgarlar mükedder, şaşırmış bir halde ve ıstırap içinde ve mihvere iltihak etmekle her şeyi kaybedebileceklerini, fakat hiçbir şey kazanmı-yacaklarını anlamış gibidirler.
Ingilterenin Bulgarlstana bir ültl-matum verdiği hakkında italyanlar tarafından yayılan haber doğru değildir.
Mihver sinir harbini şiddetlendirerek Yunanistanı ürkütmek ve I-(Devamı: Sa. 5, SU. .;(«>*
Sofya Üstünde
Alman Tayyareleri
Sofya Şehrinde
Alman Askerlsrinin Geçit Resmi
Belgrat, 2 (A.A.) — Reuter: îyl haber alan kaynaklardan buraya gelen haberlere göre dün, gündüz 250 Alman tayyaresi mütemadiyen Sofya üzerinde uçmuştur. Bu tayyarelerin çoğu bombardıman tayyareleridir. Avcı tayyareleri de bombardıman tayyarelerine refakat etmiştir.
Buraya gelen haberlere göre. cenubi Bulgaristanda bulunan tayyare meydanları Almanların işgali altındadır vc bir miktar Stuka pike bombardıman tayyaresi şimdiden bu tayyare meydanlarında bulunmaktadır.
Alman kıtaları Sofyaya girer girmez Alman elçiliği önünde bir resmi geçit yapıldığı söylenmektedir.
İNGİLİZ ELÇİSİ KRALLA GÖRÜŞTÜ
Sofya, 2 (A.A.) — Ingilterenin Sofya elçisi Rendel, dün gece geç vakit Kral Boris ile bir görüşme yap mistir. Görüşmenin nerede vukua gel digri malûm değildir.
(Devamı: Sa. 5, Sü. S te) ^
Almanlar
Bulgaristanda
BulgarBaşvekili Sobranya'da
Bunu Açıkça zah Etti
Alman   Orduları Başkumandanlığı Kıtaların Girişini Bildirdi
Sofya. 2 (A.A.) — D. N. B.
bildiriyor:
Bulgar Başvekili B. Filof, bugün öğleden sonra mebusan meclisinin fevkalâde toplantısında hükümet namına aşağıdaki beyanatta bulunmuştur:
Alman hükümeti Bulgar hükümetinden Bulgaristana Alman (Devamı: Sa. 5, SIL 6 da) *X*
GÜNÜN SESİ
_ •
Derebeyi ile Bahçe Sahibi
Ya/an: REŞAT NURİ
BULGARİSTAN HOKKANIN ALTINA GİRERKEN: Nc sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet!
La Fofttalne'nin «Derebeyi llo Bahçe sahibi» isimli masalını o-
U ıı \ orııiıi:
«Yan şehirli, yan köylü bir bahçe meraklısının temiz bir bahçesi vardı. Bu adamcağız bir gün civardaki derebeylerlnden birine bahçesine dadanan bir tavşandan şikâyet etti: «Melun mahlûk sabah, aknam mülküm© giriyor, zerzevatlarımı, çiçeklerimi yiyor. Ne tuzak, ne taş, ne sopa para etmiyor» dedi.
Derebeyi cevap verdi: — Sen hiç tasa çekme arkadaş. Yarından tezi yok ben onun hakkından gelirim. Görsün bakalım el malına el uzatmak kolay mı İmiş!
Ertesi sabah derebeyi, maiyetinde bir sürü İnsanla bahçeye girdi: «Hadi bakalım arkadaş! Senin körpe piliçlerin vardır. Kes bakalım şunlardan bir kaçını da evvela karnımızı doyuralım. Sonra tavşanın kabına bakarız.»
Yemekler yendi, içkiler İçildi, ça!-gılar çalındı, horalar tepildi.   Ne-tieede bahçe o hale geldi kl, İçinde akşam çorbasına atacak bir tutam maydanoz kalmadı. Bahçe sahibi yana yakıla şun-
ları söylUyordu: «Bunlar derebeyi cilveleridir. Sçnyorun maiyet a-damları ve köpeklerinin bir saatte bahçeme yaptıkları zararı eyaletin bütün tavşanlan yüz senede yapmıya muvaffak olamazlardı.» - - '
«Kurt İle Kuzu» şairinin bu kıssadan çıkardığı hisse aynen şudur:
«Ey küçük hükümdarlar! Biri-birinizlc olan ihtilaflarınızı, davalarınızı kendi aranızda halletmi-ye bakın. Büyük hükümdarların yardımlarından hayır ummak deliliklerin en büyüğüdür. Onları harplerinize iştirak ettirmemelisiniz, ayaklarını asla topraklarınıza : ^kınamalısınız.»
?
Dün akşam radyoda Bulgaris-tanın kendi rhasile Uçüzlü pakta glrdlftlııl bildiren ajansları dinledikten biraz sonra kütüphanemi karıştırırken, tesadüfen elime geçen bu manzumenin üç yüz senelik mazbut bir mazisi olmasaydı zavallı komşumuz İçin o gün sıcağı sıcağına bir çapkın şair tarafından uydurulduğuna hükmederdim.
07
2
VATAN
3-3-941
Anlatan : Nuri ( Paşa )
Paul as Adiyle M acarlık Aklına Nereden Gelmişti?
5 —
00
Nuri (Paaç) nın Rahmi Beyle Trablusa gittikleri yol görülmektedir
Onun maksadı, her halde ken- ket dışındaki makamlarımız bu dinin Türk hüviyetini sayklıyara-k gibi şeylerden daima fevkalâde dikkati çekmemek idi. Fakat çekinir ve kaçınırlardı. Onların Türklük yüzünden ve her halinden pek âlâ akıyordu.  Bahusus
bu kayıtlar onun pasaportuna da muğayjr düşüyordu. Bu sebeple dikkati daha-çok çekecekti. Nitekim otel idaresi, keyfiyeti derhal polise haber vermişti. Bunun ükerine, otelde yemek yerken polisten haber geldi. Onu karakola istiyorlardı. Yemekten sonra polise gitti. Ondan pasaportunu istediler. Polis, pasaportuna bak tık tan sonra ona: «Adınız Enveı mi?» diye sormuş ve ayni zaman da gülümsemiş!
Nuri polisin suali üzerine ls-kenderiyeye gideceğini söylemiş, polia te ona, o halde cuma günü Marsilyaya vapur var, demiş ve Marsil^aya geri dönmek üzere Nuriyi serbest bırakiruş...
Kulas adıyla Macarhk, Nuri-nin aklına nereden ve niçin gelmişi? Nuri, Istanbuldan Oryant Ekspresle Parise gelirken, onları Viyana istasyonunda, yüzbaşı B. Paulas karşılamıştı. Bir Macar o-lan bu zat, Rumelide ecnebi jandarma zabıta (heyeti arasında bulunduğu zaman, Nurinin ağabeyi Enverle tanışmış ve dost olmuştu. Anlaşılan kendisine evvelce haber verildiği için terene karşı
çıkmıştı. İşte bizim genç mülâzi-mi sani Nuri de kendi hüviyetini gizlemek için onun hüviyetini takınmak istemiş, fakat Avrupa hal ve âdetlerine olan tecrübesizliği yüzünden bunu becerememişti. Çünkü her şeyden evvel onun o-telde takınmak istediği hüviyet pasaportuna uymuyordu.
Nuri Tunusa ne diye gelmişti? Onun bir vazifesi Trablus yolunu keşfetmek, Parise haber veı mek ve kabilse kendisi de Trablusa gitmek idi. Fakat Hotel de Paris hâdisesi onun yoluna ehemmiyetli bir engel olarak polisi dikmişti. Şimdi bunu nasıl yenecekti? -   •
Nuri de, Tunustan Parise dönmek mecburiyetinde kalan ve yeni bir çok Türk zabitleri gibi, Trblusa geçmek hususunda muvaffak olamamaktan korkuyor ve çekiniyordu. Bundan başka onun asıl vazifesi ve hedefi, buralarda dolaşmak değil biran evvel Trablusa gitmekti. Fakat bu gibi işler, tecrübesiz olanlar için basit değildi- Lâzım olan hükümetçe derhal Paris, Marsilya, Bizerte ve Tunusun, bura ahvali, dili ve âdetlerini bilen zeki ve faal insanlar göndermek ve gizli bir menzil teşkilâtı kurmaktı.
Böyle bir şebeke kurulmuş olsaydı,    Trablusa   geçecek    olan Türk zabitleri hiç bir  arıza ve müşküle uğramaksızın    elden ele sevkolunarak hem kolaylıkla ve hem  de süratle Trablusa  sokulabileceklerdi. Böyle bir teşkilât, Mısır yolu üzerinde de lâzımdı. Fakat maalesef Abdülhamit idaresi bizi her hususta geri bıraktığı gibi, seyahat için kurduğu şiddetli takyıdat dolayısile Avrupa ile münasebetlerimizi    o derece tahdit etmişti ki ancak 3 - 4 se-nedenberi yavaş    yavaş Avrupa seyahatler ile ülfet etmiye başlamıştık.   Bununla    beraber  Paris sefareti ve Marsilya  konsolosluğu vasıta8İle   (Tunusta  konsolos yoktu)    gene bir şeyler yapmak ve herhalde bir şebeke mümkün ve lâzımdı. Fakat bizim memle-
bütün hedefi rahatlarının bozulmaması idi.
Nuri, ressam ve eski güzel eser-
ler meraklısı olduğu için Tunustan Kartajaya gitmiş ve orasını görüp gezdikten sonra ayın 29. uncu çarşamba günü tekrar Tunusa dönmüştü. Burada onu gene polis karşıladı ve pasaportuna baktı. Nuri gene Hotel de Paris'ye inmişti. Bundan sonra o burası için kendine verilmiş olan bazı adresleri aramıya koyuldu ve İstanbuldan, Ali baş hdTıpanın   verdiği adresi  buldu.
(Arkası var)
Soruyorlar?
Bir okuyucumuz yazıyor ve diyor İd:
Kadıköy vapur iskelesinde eskiden öteberi satan ufak bir dükkâncık vardı. Sabahları sigara ve kibritlerimizi oradan a-İrr. öğle vakti bir İki simit bularak açlığımızı çidermiye çalışırdık. Denizyolları bu dlikkânı buradan kaldırttı. Şimdi bu kısır iskelede bir şey arayınca bulamıyor, mecburen çarşıya kadar gidiyoruz. Fakat ya vapura bir İki dakika varsa ne yapalım? Yapılacak bir şey yok. KöprUye kadar sigara için gitmek lazım. Bunun bir kolayı bulunamıyacak mı?
İkinci bir mesele daha; İskelenin dışında koca bir saat var, içerde yok. Tarifeye bakanlar saate bakmak İçin dışarı çıkıp bir kaç metre yürliye-rek saati görebiliyorlar. Bunu bir zamanlar dtişünmüş olacaklar ki, dışardakl saati söküp I-çeri taktılar. Bu sefer dışardan gelenler saati İstedi.
Çıkarıp yine drşarı taktılar. Bu sefer bizim gibiler de içeride de olsun diyoruz. Acaba her iki tarafın istediğini halledecek bir çare yok moî t
Yani İçeri de bir saat konulması İmkânı mevcut değil mi?
V._J
i
I
Valiyi Görmek için Dileniyormuş
Müddeiumumilik Mustafa oğlu Hİk met isminde bir dilencilik suçlusu hakkında tahkikata başladı. Suçlu, Vali konağının önünde pejmürde bıı kıyafette şuna buna el açarken yakalanmıştır. Müddeiumumilikte kendisini şöyle müdafaa ediyordu:
— Mektebin son sınıfında iki dersten, hikmet ve topografya derslerinden döndüm. Yasım simdi ellidir. Arkadaşlarımın İğinde mevki sahipleri vardır. Ben mektepten çıktıktan sonra altı sene gümrük muhafaza memurluğu yaptım. Bende fıtık bulunduğu için muhafızlıktan da çıkarıldım. Sefalet ve mahrumiyet yakama yapıştı. Aç kaldım. Dilenmiye karar verdim. Fakat dilenmeyi bir meslek yapmak niyetinde değildim. Görüyor sunuz ya elbisem yok, sırtımdaki bu paçavralarla valinin yanma çıkarmazlardı. Ben vali konağının önünde dilenmek suretile Bay Lûtfi Kır-darm nazarı dikkatini celbetmeyi düşündüm. Kendi kendime dedim ki:
— Gider orada dilenirim. Belki vaziyetim valinin nazarı dikkatini celbeder, benimle konuşur da bir iş verir. Bu sefaletten kurtulurum.
Ben dilenci değilim.
Müddeiumumilik suçluyu Beyoğlu ikinci sulh ceza mahkemesine gönderdi. Mahkeme, Hikmeti, bir hafta âmme hizmetinde çalışmağa mahkûm etti.
.o.
Eroin Şebekesini İki Kadın İdare Ediyormuş
İstanbul polis müdüriyeti kaçakçılık şubesi Çarşıkapıda yeni bir e-roinci şebekesi yakalamıştır. Maruf kaçakçılardan olup yakalanarak hapse atılmış olan Jirayir'in karısı Meyrube de kocası gibi zehir kaçak-çılğı yaparak para kazanmak sevdasına düşmüş, kendisi gebe olduğa için bu işi az bir ücretle yanına aldığı Fatma isminde birisine yaptır-miya başlamıştır.
Zabıta memurları işi vaktinde haber alarak evi basmış ve her iki kadını cürüm üzerinde yakalamışlardır. Kadınlar bazı itiraflarda bulunduğundan tahkikat derinleştirilmekte-dir. Yeniden bazı tevkifata intizar edilmektedir. Meyrube    ve Fatma,
henüz adliyeye verilmemiştir.
o
Balta İle Kesilen Başın Esrarı
Uç, dört gün evvel Kocamustafa Paşada SUmbülefendlde cami arkasındaki bostanda balta ile ba^ı vü-cudünden ayrılmış olarak bulunan Talât'ın ölümü etrafındaki esrar per desi aydınlanmış değildir. Yalnız Ta-lâtm öldürülmesinde kullanılan âletlerden başka bir de bıçak bulunmuştur. .'•        \> \
Cinayetin, Talatın borçlu bulunduğu Samancı tarafından yapılmış olması ihtimali üzerine samancı adliyeye cclbedilerek ifadesi alınmıştır. Samancının cinayetteki rolü henüz kati şekilde malûm değildir.
Cinayetin başka kimseler tarafından, henüz bilinmiyen sebeplerden dolayı yapılmış olması da muhtemeldir. Mesele ehemmiyetle tahkik e-dilmektedir.
B. Edenle Son Mülakatın ! 60 Kuru?a
Şahs
ntıbaları
(Bum 1 İncide)
veren ziyaretini vesile yaparak «merhaba yı umumî surette selâm kelimesi diye kabul etsek fena mı olur?
Edenin Ankara ziyaretinin hiç bir kısmında resmî ziyaretlere mahsus sunî hava yoktur. En ince meseleler üzerindeki konuş-rrialar bile candan yarenlik etin ek şeklinde cereyan etmiştir. Eden ve arkadaşları, müşterek davamıza ait meseleleri Başvekilimizle, Hariciye Vekilimizle, Genel Kurmay Başkanımızla, Hariciye Umumî Kâtibimizle, konuşurken, iki taraf ve pek açık bir lisan kullanmış ve anlaşma hemen hemen anî olmuştur.
Mesele çok basittir: Bir gidiş aklın ve mevcut şartların icaplarına yüzde yüz uygun olunca su götürür ve münakaşaya lüzum gösterir tarafı kalmaz. Bizim gidişimizin bu şartlara uygun olduğu güneş kadar aşikâr olduğu için bu gidişin iki tarafın menfaatlerine en uygun yol olduğunu tesbit ve teyit etmekten ve bu kadar ahenkli bir görüş birliğinin verdiği hazzı karşılıklı olarak duymaktan başka yapacak bir şey kalmamıştır. Muhterem misafirlerimizin Millî Şefimizle olan konuşmaları bu ilk intibaı tama-mile kuvvetlendirmiştir. Misafirlerimiz şunu pek çabuk hissetmişlerdir ki karşılarında en geniş siyasî ve askerî tecrübelere sahip ve hâkim bulunan, hassasiyetle işliyen, ince bir görüş kudretini en olgun ve cesur bir karar kuv-vetile birleştiren bir üstat dimağ vardır.
Misafirlerimizle resmî ve hususî surette temas eden büyüklerimiz de; kendilerinin olgun dimağları, tecrübeleri, terbiyeleri, iyi niyetleri hakkında ayni yolda saygı ve sevgi duymuşlardır.
Memleketimizin salâhiyet sa-hıplerile In^ilterenin B. Eden ve Sir John Dili gibi en ön saftaki iki adamı arasında vasıtasız surette kurulan yakınlık cidden mesut bir hâdisedir. Birlik ve anlaşma, kâğıt üzerinde yerli, yersiz israfa uğrıyan kelimelerdir. Halbuki hakikî ve prüzsüz anlaşma ruhu dünya yüzünde nadir bulunan bir şeydir. Hele propaganda zehrinin bu kadar bol, doğrudan doğruya temas imkânlarının bu kadar az olduğu bir devirde iki dostun arasına anlaşmazlıklar girmesi pek kolaydır.
Diyeb'liriz ki Ankarada doğrudan doğruya cereyan eden temaslar, dostluğumuzu bu gibi ihtimallere karşı her vakit için aşılamış ve su sıamaz bir hale getirmiştir. Buna cidden lüzum vardı, çünkü Mihver propagandalarından başka eski itiyatlardan ve hususî menfaat sahiplerinin oyunlarından ileri gelen hatâlar da bir dostluğu katre katre aşındırabilir. Halbuki iki memleket arasında tam bir karşılıklı emniyet ve sevgiye; yalnız kendi menfaatleri bakımından değil, dünyanın yarınki ideal düzeni bakımından da ihtiyaç vardır.
B. Eden, Ankarada pek samimî şahsî dostluklar kurmuştur. İngiltere sefaretindeki ziyafetten sonra bu dostlarından bir, ikisine
demiştir ki:
— Resmî    temaslar haricinde
sizinle dostça bir, iki saat konuş-
mak ve tanışmak istiyorum. Ankara Palas paviyonuna inebilir miyiz?
Aralarında Hariciye Vekilimiz Şükrü Saraçoğlu, Ulus Başmuharriri Falih Rıfkı Atay bulunan bir dost grupu, bu arzuyu derhal yerine getirmiştir. Gece saat ikide paviyona gidilmiştir. Orada bulunanlar, B. Edenin resmini hiç andırmı^an sert bakışlı mavi gözlerinin altında ne kadar ince bir şair ruhu gizli olduğunu hayranlıkla görmüşlerdir.
B. Eden, Ingiltcrenin Tahran sefaretinde gçirdiği iki sene esnasında farisi dilini ve edebiyatını pek esaslı bir surette öğrenmiştir. Ezberinde sayısız farisî beyitleri vardır. Sevka gelerek bunlardan pek güzel parçaları, pek hoş ve ahenkli bir lisanla ve mânanın tam hakkını vermek suretile okumuştur. Dinliyenler buna bayılmışlardır. B. Eden okuduğu beyitlerden bazılarını kendi eli ile ve Arap harflerile yazmış ve altına imzasını koyarak Bayan Ataya, Bayan Haleye ve Bayan Sevme vermiştir. Orada B. Edenj görenler su kanaate varmışlarda ki bütün idealist büyük adamlar gibi, B. Edenin hassas bir şair ta rafı vardır.
Çok eskiden Îstanbulda vazife gören eski bir İngiliz dostum var. B. Eden ile beraber bu defa An-karaya gelmiştir. Uzun senelerden sonra kendisine rasgelince derin bir memnuniyet duydum, hoş beşten sonra su suali sordum:
— Siz ki eski Türkiyeyi tanıyorsunuz, Ankarayı ziyaretinizden ne intiba aldınız?
Şu cevabı aldım:
— Ben yalnız Istanbulu tanıyordum. Orada 'kapitülâsyon devrine mahsus bir Levanten mu. h ti var, bunlar içinde pek mahdut levantenleşmi? Türklere de tesadüf ediliyordu. Atatürk Ankarayı kurduğuna ne iyi etti! Ankarada yalnız yeni bir şehir değil, Türk içtimaî istiklâli ve kültür, varlığı da âdeta yeniden kurulmuştur. Ankarada her adımda Türklüğe ait bir üstünlükle karşılaşırsınız. Ankarada tanıştığınız Türkler; levanten değil, halis Türktür. Terbiye ve zarafetleri kimseden geri kalmıyacak derecededir. Malûmatları sathî değildir. Zevklen yerindedir, Türk kadınlığını Ankarada insana tanıtan hanımlarda güzellik, zarafet, terbiye pek iyi temsil edilmiştir. Ankarada, bir yabancıda derhal saygı uyandıran bir varlık ve üstünlük vardır. Hele dünya hâdiselerini sükûnetle takip etmek ve doğru kararlara varmak için Ankaradan uygun muhit görmedim.
Bütün bu sözleri ve diğer duyduklarımı Ankarada bana sualler soran çok malûmatlı, çok vatanperver bir hanıma anlattım. Coştu: 1
— Biz zaten, dedi, ağır tecrübelerin bedelini ödeye ödeye bir süper - Millet üstünlüğüne vardık. İngilizlerle bu kadar iyi anlaşınca beraberce yarınki dünyada çok büyük işler göreceğiz, insanlığı hakikî barışa, emniyete, düzene kavuşturmakta birinci sınıf rollerimiz olacak. Türk olmak, hele bu neslin Türkü olmak ne büyük saadet!..
Ahmet Emin YALMAN
Satılan Yoğurt Trakyada 20
Îstanbulda yoğurtun kilosunu altmış kuruşa satanlar bu pahalılığa, Trakyada sütün 11 - 16 kuruşa alındığını sebep göstermektedirler. Halbuki dün, Çorlu, Lüleburgaz ve Kırk-larellnden aldığımız malûmata göre, bu İddianın çok yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Trakyada şu sırada istihsal edilmekte olan sütlerin daha iki ay evvelinden kremacı, peynirci ve yoğurtçular tarafından kontrat suretile ve çok düşük fiyatlarla alındığını, bu sebeple perakende süt fiyatlarının on birle on altı kuruşa kadar arttırıldığı bildirilmektedir. Trakyadan gelen yolcular yoğurt fiyatlarında perakende süt fiyatınm esas gösterilmesine itiraz eylemişlerdir. Yolculardan biri, îstanbulda satılan yoğurtlardan daha iyisinin Lüieburgazda yirmi kuruşa verildiğini söylemiştir.
o        —
Açık Hava Dershaneleri
Açılacak
Mekteplerde kemik ve kan zafiyetlerinden dolayı dersleri lâyıkile takip edemiyen talebeler için bir kaç açık hava dershanesi açılıp açılamı-yacağı meselesini tetkik etmek üze-ra toplanan ilk tedrisat müfettişlerinden mürekkep komisyon raporunu hazırlamış ve dershanelerin açılması kararlaştırılmıştır.
Dershanelerin biri, yakında yapılacak olan ikinci toplantıda tesbit edilecektir.
-o-¦
Yunan Askerlerine Şeker Gönderildi
Yunan askerlerine hediye olmak üzere şehrimizden Yunanlstana külliyetli miktarda, zarif kutular i-çinde elvan şekerleri sevkedilmekte-
dir. / M ^      , '.\ "•
İşte Çalışan Üniversitelilere Verilecek Pasolar
üniversite talebesinden hariçte i-şi-olanlara paso verilmemesi üzerine gazetemizde neşriyat yaparak -ü-j niversite talebelerine bilâ. istisna paso verilmesini müdafaa etmiştik. Son günlerde hariçte ayda 20 - 30 lira ücretle çalışan talebelere de paso verileceği hakkında Ankaradan bir haber gelmiş ise de, henüz teey-yüt etmemiştir. Bu haber teeyyüt ettiği takdirde üniversitelilere büyük bir yardımda bulunulmuş olacaktır.
Akıl ve Sinir Doktorları Toplandılar
Türk Akıl ve Sinir hekimleri mutat aylık toplantılarını Etıbba Cüdasında yapmışlardır.
Prof. Mazhar Osman Uzman, vitaminlerin sinir hastalıklarındaki mevki ve ehemmiyetlerine dair tebligatta bulunmuş, operatör Hâml Dilek beyinlerine ameliyat yaparak i-yl ettiği sara, felç ve körlük vakaları takdim etmiştir. Müteakiben Dr. Rahmi Duman, Prof. Fahrettin Kerim Gökay ve doçent ihsan Şükrü Aksel ile takip ve tedavi ettikleri karışık sinir felci gösteren iki hasta takdim etmiştir. Münakaşalara: Prof. Mazhar Osman Uzman, Prof. Fahrettin Kerim Gökay, Hâmi Dilek, Hüseyin Kenan Tunakan ve Rah mi Duman iştirak etmişlerdir. Cemiyet 26 mart cuma günü Bakırköy Akliye hastahanesinde toplanacaktır
GÜNDEN
e IÛ N E.
Açık Mektup
Necip Fazıl Kısakürek üstadımıza :
Geçen gün, fıkranızın altındaki «Not» ^ta, bana hitaben» diyorsunuz kk
«Arada bir güzelce nüktelerinizi görür ve- hakkınızda dost telâkkiler beslerim. Fakat dikkat edin de, her bölgede saffetle gezdirdiğiniz kalem, ağır tahrip bombalarının imha sahasına girmesin... Sonra halinize Niza-mettin Nazifi açındırmış olursunuz.»
Ustad, zihnim «not» unuzun bir noktasına takıldı, kaldı: A-caba, «ağır tahrip bombalarının imha sahası!...» lâfından maksadınız ne?-
Saçlarını uzun zaman kesmedi. Nihayet çok spor yaptığı İçin kısa Kaçların ata binmek, kotra kullanmak İçin daha kolay olduğunu düşündü. Günün birinde kestirdi. Herkes o gUzel saçlara acıdı ama hanım kimseyi dinlemez, kendi istediğini yapardı.
Benî kolumdan tutarak yine küçük odaya sürükledi. Elbise dolaplarını açarak:
—- ı •»« burafla kUrklerl durur. Onları güvelere yedirmem, tyl muhafaza ederim. Şu gördüğünüz beyaz ermin mantoyu efendi bir »enebaşı hediyesi olarak aldı.
Her renk ona yakışırdı. Ama beyaz en iyi giderdi, öldüğü zaman arkasmda bir pan talonla bir yün bluz vardı. Ceset kaç hafta sonra bulundu, biliyorsunuz... Deniz elbiseleri parça parça etmiş, hiç bir tjey bırakmamışta.
Parmaklarile kolumu »im sıkı tutmuş. Ka ranlık gözlerini bana dikerek:
—• Kendisini tanımak güç olmuştu. Deniz güzel vücudunu parçalamış, yüzünü tanınmaz bir hale getirmişti. Efendi, gidip onu o halde gördü. Gitmesin diye çok uğ_ ¦ ' -iıi.ıı, ama kimseleri dinlemedi.
Bir an sustu sonra yine gözlerin) bana dikerek:
— Bu kaza gecesi burada yoktum. Ölünce ye kadar vicdan azabı duyacağını, O gece ben burada olsaydım onu bırakmazdım, İzin II çıkmıştım. O da Londraya kadar gitmiştik Erken döneceğini kimse bilmiyordu. Yedide dönmüş, yemek yemiş ve hemen denize a-
Dafne da Maurier
41
Çeviren s R
A. E. Yatman
çümış. Hava biraz rüzgârlı idi. Ben meraklıyım. Burada olsaydım mutlaka gitmesine mani olurdum. Hocası da evde yoktu. Gece on bire doğru gelmişti. On ikide fırtına başladı. Ben eve dönmüştüm. Hemen gidip e-fendlye Madamın yine denize çıkmış olduğunu haber verdim. O da bana:
— Merak etme. Rüzgarı görünce küçük kulübeye dönmüş, yatmıştır. Buraya kadar gelmeğe üşenir, orada kalmıştır. Dedi.
O küçük kulübede her zaman yatardı. Merak edecek bir şey yoktu. Fakat benini içim rahat değildi. Bir türlü uyuyamadım. Hep «acaba deniz üstünde mi kaldı?» Diyerek kendi kendimi yedim.
Artık bu hikâyeyi dinlemeli İstemiyordum. Fakat Miste Danvers kolumu yakalamış, bırakmıyor, anlatıyordu:
— Yatağımda beş buçuğa kadar uyumu_ dan döndüm, döndüm. Nihayet dayanamadım arkama bir şey giyerek deniz kenarına koştum. Kulübede onu uyur bulacağıma bilmem neden emin değildim. Deniz kenarına varır varmaz, şamandırayı boş buldum. Kot-
ra bağlı değildi.
Mlsls Danvers kolumu bıraktı. Sesindeki huşunet geçmişti. Bitkin bir halde devam ©ttt:
— Denize açılmış ve bir daha sahili tutturamamıştı. Geminin tahlisiye simitlerini birkaç gün sonra buldular. Fakat haftalarca kendisini bulamadılar. Tabii efendi İçin müthiş bir acı oldu. Bu odalara niçin girmediğini şimdi anlıyor musunuz?
Pencereler kapalı olduğu halde denizin dalgalarının sesi odaya aksediyordu. Kadın hâlâ sözün arkasını bırakmıyordu:
— Onun denizde boğulduğu gccedenbcrl efendi bu odalara ayak basmadı. Kendi eşyalarım buradan aldırttı. Ertesi gün ve daha sonra günlerce yatağına girmedi. Bir koltukta sabahlara kadar oturdu. Sigara tab laları dolardı, İçtiği sigaranın haddi hesabı yoktu. Saatlerce beş aşağı, beş yukarı dola_ şır, kendi kendine söylenirdi.
Bu sözleri söylerken bir tafaftan da odayı düzeltiyor, elektrikleri kapatıyordu. Artık buradan ayrılmak zamanı geldiğini ima
eder» bir tavırla bana:
— Bir gün tekrar burasını görmek İsterseniz bana haber veriniz de tekrar gelelim. Ne güzel oda değil mi ? Hem insana buranın sahibesi yokmuş gibi gelmiyor. Hemen biraz dışarı çıkıp da gelecekmiş gibi- Hakkım yok mu efendim?
Tebessüm ettim. Fakat bu tebessüm ne ka dar zoraki İdi. Konuşamıyordum. Boğazım kupkuru ve tıkalı gibiydi.
— Onun varlığını sade bu odada değil, bütün şatoda hissediyorum. Siz de öyle değil mi?
Bir müddet sustu sonra gözlerimin içine dikkatle bakarak:
— Acaba bu anda ondan bahsettiğimizi duyuyor mu? ölülerin geri gelip dirileri gördüklerine İnanır mısmrz?
— Bilmem.. Bilmem. Diyebildim. Garip ve yavaş bir se«le:
— Ben de bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki o hazan Manderley'e geliyor ve sizi Mlstcr de Vinter İle beraber görüyor.
Kapıyı açtı. Hali tavrı ve sesi eski tabi_ İliğini almıştı:
• _ Bir çeyreğe kadar çay zamanıdır. Bahçede mi kütüphanede ml emredersiniz? Nereye getirsinler?
Dedi ve bana yol vermek için bir kenarda durdu. Ayaklarım birbirine dolaşıyor, merdivenlerden inerken düşeceğim diye korkuyordum. Odama güç hal ile   gideblldlm.
(Arkası var)
«Ağır tahrip bombası» yoksa siz misiniz üstad?.. Eğer böy. le ise, bîr zaafımı itiraf edeyim: İtalyan değilim amma, ben, bombadan çok korkarım. Tehdidin nazikâne şekillerinden de derhal çakarım. Bunun için bundan sonra «ağır tahrip bombasını» patlatmamıya, çatlatma, mıya dikkat edeceğim!.. Hürmetler...
Arslan Sütünü Tavsiye
Belki işitmişsinizdir: inhisarlar İdaresi Almanya'ya külliyetli miktarda rakı, şarap ve likör ihraç etmiş.
Ne yalan söyliyeyim. Ben, A İman yanın içki ithal etmesini biraz tuhaf buluyorum!..
Anlaşılan, bugüne kadar kolayca kazanılan zaferlerin sarhoşluğu geçti de; Almanlar, artık aleyhlerine dönen harbin verdiği bezginliği artık içkiyle unutmıya çalışıyorlar!.. Bu maksat için rakıyı kendilerine sıkı sıkıya tavsiye ederiz. Bizim arslan sütü bedbinliğe karşı birebirdir.
Kâşif - Muharrir!
Duydunuz mu? Şu, düştüğü şehri baştanbaşa harabedecek olan «Uranium bombası» nın kâşifi İstanbuldaymış. Hem de kimmiş biliyor musunuz? Bir sabah gazetecinin muharriri!-. İsterseniz ismini de söyliyeyim: H. Dalkılıç!..
Efendim, bu meslektaş, bir sene evvel, «İfşa eden idam olunur!)» diye bir tefrika yazmış. Ve bu «Tefrikasında da işte atomlar arası enerjinin silâh endüstrisine tatbiki hakkındaki keşfi ortaya atarak» «okuyucularını uzun uzadıya hayrete düşür» mü.ş!.. Bu «mütevazı kâşif!», keşfini «mentollere de tatbik etmiş ve hattâ tefrikasında ay'ı bombardıman etmiş, vak'a kahramanını da sonra İs-viçrede yaşatmış!»
Balanız, kendisi «Uranium bombasının kâşifi İstanbulda-dır!» başlığile yazdığı fıkrasında ne diyor:
«Muhterem İsviçre gazetecileri bugün bu keşfi yalnız Uranium ismile bombaya tahvü etmiş bulunuyorlar. Evvelki sene Îstanbulda uzun uzadıya tahlil edilmiş olan bu (uydurma keşfin) bugün bütün insanlığı ürküttüğünü görerek istiğfar etmiye mecbur oluyorum.
Zira, muhterem İsviçreli mes. lektaşlarımıza esefle bildiririm ki o (uydurma tefrika) mn muharriri bendenizim!»
Anlaşılan arkadaşımız Dalkılıç adına hiç benzemiyor, çok mütevazı... Denizaltıların ve diğer modern keşiflerin esasını Jul Vernin, ilk olarak, seyahat kitaplarında verdiğini unuttu mu Geçen sene yazdığı tefrikayı; Mihverin dikkatle okuyup yaman fikrini hakikate çevirme, diğini sanki nereden biliyor?
Şehabeddİn UZUNKAYA
Tashih: Bu sütundaki dünkü yazının elli ikinci satırındaki Amerika kelimesi Afrika olacaktır.
TAKVİM
S MART 1941 PAZARTESİ
AY; S - GÜN: 62 - Kasım: 116 RUMİ: 1356 — ŞUBAT: 16 HİCRİ: 1360 — SEFER:        4
VAKİT ZAVALl   EZANİ
GÜNEŞ:
ÖĞLE:
İKİNDÎ:
AKŞAM:
YATSI:
ÎMSAK:
1o O
T n 1 i,Ol
.26 16,36 19.20 20.3L 5,52
12,30 6.24 9.33
12.00 1,31
10.50
Siyasi İcmal
3-3-941
VATAN
Çıkmadan
Yetişmek İstiyorum da... Ü
ç gündür kış yeniden geldi. İki aydır divanece esen lodostan da illallah demiştik.
Denizyolları erkânından birisinden işittiğime göre bu son iki ayın kırkbej gönünde bilâfasıla lodos esmiş. Eğer tabiat bit'p tükenmiyen bu müz.iç vc soluk üfleme ile dünya yangınını söndürmeye uğraşıyorsa yandık de mektir. Sinirleri sağlam olanların hele benim gibi deniz a-şırı oturanların Allah yardımcısı olsun.
Eski külhanbeyleri şaşkın ve düşkün bakanlara lodos balığı gibi ne bakıyorsun derlerdi. Her halde durup dinlenmiyen bu lodosun balıklar gibi insanları da şaşkın ettiğinde hiç şüphe yok. İnsan ne midecine, ne yürümesine, ne de bakışına sahip olabiliyor.
Bir Kadıköy vapuruna binin de görün. Düşmemek için birbirlerine sarılanlar mı dersiniz, bulanık kalkıp gıdalarını tahliye ile uğraşanlar mı dersiniz, şapkalarının peşinden koşanlar mı dersiniz bir sallantılı âlem kî görülmeğe değer.
Geçenlerde bir gece bir dostuma aksam yemeğine çağırılmıştım, istanbul tarafında oturanlardan da bir iki davetli vardı. Bunlar yemeğin çabuk yenmesi için âdeta sabırsızlanıyorlar ve arada sırada balkona çıka. rak havayı kontrol ediyorlardı.
— Yemek biter bitmez atfınızı rica ederiz, çok ayıptır ama bize izin; şu vapura yetişelim. Son vapura kalmıyahm. Dediler ve davrandılar.
Bu acele kalkışın sebebi ev sahiplerince (meçhul olmadığı için aman, ne oldunuz filân denmedi Yalnız meyva vardı, yemez mî idiniz..
— Çok teşekkür ederiz gidelim.
— Kahve....
— Mersi vallahi Hiç hiçbir şey. vapuru kaçrrmıyahm.
Acele toplandılar, giyindiler. Süratle vedalaşırlarken    ben
sordum :
— Başka bir yere de mi sözlüydünüz ?
— Hayır doğru eve gidiyoruz. ' * ,# . . . " .
— Evde misafir filân mı ?
— Yoo..
— E hastalanan mı var?
— Yok canım.
— O halde bu telâş ne için?
— Güleceksiniz! Lodos korkusu, mübarek şimdi nerede ise çıkar. Aman gidelim diye merdivenleri telâşla inerek vapura koştular.
A damın biri koşa koşa Üsküdar iskelesine gelmiş. Vapuru sormuş Yarım saat sonra demişler. Dönüp sandal iskelesine koşmuş, aman bana altı çifte bir sandal hazırlayın. Aman efendini altı çifte sandal olur mu? E dört. üç, nihayet iki çifte bir sandal hazırlanmış. Telâşla içine atlıya-rak çabuk çekin bakalım, doğru BeşHctaşa. Haydi gayret dayanın. Herifler var kuvvetleriyle asılarak kan ter içinde Besik-taşa gelmişler. Sandal iskeleye yanaşırken sandalcının biri sormuş :
— Kuzum beyim hastanız ımı var, çacuğunuz mu dünyaya geliyor, ne oluyor. Sizi o kadar çabuk getirdik ki söyleyin de bari meraktan kurtulalım.
— Yok canım ne hastam var
ne de çocuğum dünyaya geliyor. Bir Ermeni kızına randevu verdim. Bıyıkları çıkmadan yetinmek istiyorum da demiş.
Telâşla vapura yetiçmiye koşan bu arkadaşlara ben de bir yere <mi davetlisiniz, evde misafiriniz mi var, hastanız mı var, diye hani harıl sorup duruyorum. Meğer onlar da lodos çıkmadan vapura yetişmek ister-lermiş.
BAL
Doktor Diyor ki:
İĞNE YUTANLAR
Ufak tefek bazı kazalar olur kl İnsanları bir hayli korkutur. Hariçten, yutulmak rarettle, mide ve bardaklara bir takım yabancı cisimlerin girmesi bu nevi   kazalardandır.
Kuruk çocuklar, muayyen bir yaşta, ellerine verilen oyuncakları ağızlarına götürmek Itlyadındadırlar. Bu en ziyade dişlerini yeni çıkaran çocuklarda görülür. İşte, böyle bir zamanda çocuklar, herhangi bir yerden ellerine para, düğme, çivi, İğne.. Gibi ufak eşyayı geçirecek olurlarsa bunları ağızlarına götürüp yutmaları İhtimali vardır.
Çivi, İğne gibi sivri eşyanın yutulma*!. İnsanları bir hayli telâşa düşürecek ve korkutacak bir hâdisedir. Öyle ya~. Bu sivri madde, mide ve barsaklann bir tarafına ba_ iı v • t ir de bu uzvu delerse...
Umumi olarak şunu bilmek lâzımdır kl bütün yabancı cisimlerin pek çoğu hiç bir zarar vermeden, hazım borusunu dolaşıp dışarıya çıkmakta-
dır. Böyle bir hal vukuunda telâş ve heyecana düşmemek, yabancı cismi yutanı korkutmadan müşahede altına almak ve kendisine katiyen müs-hll vermemek, bol bol patates haklaması yedirmek lâzımdır. Patates artıkları hamaklarda muayyen bir kütle teşkil ederek yabancı cismi sürük leylp dışarıya atmaktadır.
İçersine pamuk doldurulmuş ufak yabancı cismi pamuk parçalan ara-kaşeleri, hastaya yutturmak suretile sına alıp dışarıya çıkarmak uhuIU de varsa da bazıları, ıslanacak olan pamuk parçalanılın barsaklarda bir tıkaç gtbl toplanarak ayrıca sık m ti ve zarar verebileceğini söylemişlerdir.
Her gün dikkat edildiği ve araştırıldığı halde uzunca bir müddet yutulan cisim dışarıya çıkmazsa yahut kannda ağrı ve ıstırap hasıl ederse vakit geçirmeden, doktora baş vurmak icap eder.
Dr. Nuri ERGENE
Yazımızın mevzuu oian Zarafetlû İkinci Bellcis Hazretlerinin, Mısırda Icendisile izdivaç etmek tasavvurunda bulunduğu sıralarda meşhur Kıptî Karun Sallini Başa ile yanyana çektirdiği resim kî, artık   bir   tarihî tablodur.
Zarafetlû Belkîs II Hazretleri...
Hatıraları Neşredilen İkinci Belkisin Hayatından Bir Sahne:
" ...Mum Işıklariyle Aydınlanan Bir Büyük Salonda, Baron Oppenheimlle Başbaşa... „
Kim Bu Adam ?... Bu Adam Almanyanın Budapeştedeki Orta Elçisiydi Kim Bu Bayan ?... Macar Gazetelerine Göre Bir Atatürk Kızı
A
rtık Sebâ cehrinin kudslye-tlne İnanmak gerek. Tam 20 asır her milletin her neslinden, her gencin rüyasma hükmeden v** her bekar hülyada Afrodltln yerini tutan Belkls, Yemen İllerinin bu şehrinde doğmuştu.
Kahve çuvallarından yapılmış ehramlar üstünde saltanat süren bir İmam Yahyanın fermanına ram edlllşlndenberi güzel sanat ba-krmmdan hlr çöl, tarih ve medeniyet bakrmından bir hiç sandığımız bu diyar, şimdi bize bir İkinci Belkîs hediye etmiş bulunuyor. Dostumuz Selam! İzzetin kalemi ilo takdim edUen bu yeni Bclklsl İstanbul, bir tanem» bir put, yan veya tam bir İlahe gibi kabul etmek m er kiitui-.hr. Zira dostumuz Selâm! İzzet, Şehir Meclisinin, yani şehri temsil eden meclisin devamlı ve bena-m azasmdandır. Binaenaleyh hemşerllcrlra derhal rüyalarımızdan 29 asırlık İhtiyar Bclklsl defedip Peygamber SUleymanın sevgilisini tahayyül eden gözlerimizin dumanını giderip Senadan esen ve aramıza düşen yeni HAhenln adını hatıramıza nakşedelim:
Zarafetmeab Bclklsl »Ani...
?
Yeni Mecmua'nın son sayısında «Bayan Belkls İle konuşmalar» başlığını taşıyan ve bir numara konmuş olmasından devamlı olara-
Yazan: NİZAMEDDÎN NAZİF
Evlenmeli?
Bayan Sevim Sarı
Uzun boylu, sarı saçlı ve Yeşil gözlüdür. 21 yaşındadır. Meşhur bir avukatın biricik kızıdır. Kolejden mezundur. Monden hayata bayılır, çaylardan, balolardan eksik olmaz. Katiyen dışarı gelin git-miyecektir
1
Vatanın
Kuponu
Bay Cevdet Canveren
Memleketimizin tanınmış doktoriö-rındandır. 45 yaşında, uzunca boyludur. Gerek meslek, gerek hususî hayatında cîddiyetîle tanınmıştır. Ayda aşağı yukarı 450 lira kadar kazanır. Çalışmaktan evlenmîye vakit bulamamıştır, ömrü kitaplar arasında geçer. Bir annesi ve bir kız kardeşi vardır.
ğı anlaşılan bol resimli bir röportaj var.
Reportaj iliyorum... Zira, Sclâ-ml İzzetin;
€... Bayan Belkis.yarı hafızasın ve yarı da geniş, uçsuz, bucaksız denecek derecede geniş karihasını, edebiyatçı muhayyilesini işleterek hatıralarını anlatmağa başladı.,,
Dcmoslno rağmen mecmuayı süs-Ilyen Uç dört resmi Ue Bayar Belkls, hatıralarını nakledecek bir yasa ulaşmamın olmnk saadetini, sarahaten göze vurmaktadır. Malnm a hatıralar, ya siyasî- ya tabii ü-lUmlerden sonra neşredilir, yahat siyasi ve içtimai mana kaybolduktan sonra...
Besbelli kl, Selam I İzzet bu zarif mahlûkun atmosferi olan sükûnu bozmak yaramazlığını göstermiş v© bu yazı, Bayan Belkisin .«eylemek İstediği ı. in değil, Bayan Belkls söyletIMIğl İçin mecmuada yer bulmuştur.
Tarih, Birinci Belkisin, SUIcyman Ue konuştuğunu yazıyor. Ama SUleymanın yeryüzündeki hor mahlûkun dilinden anladığı rivayet edilir. İkinci Belkisin konuştuğunu Sel&ml İzzet bildiriyor. Sevimli dos tumun türkçe vo frenkçeden gayri kurtların vo kuşların dillerinden de anladığını kabul etmemiz lazım.
?
Belli kl, bir şöhret bu. Senada doğmuş, adına Belkls den mlş. İngiliz, Yunan, italyan, Arap diyarlarında, Macaristan ve Fren-glstanda bir hayli bellenmiş.
Artık ¦ Kim bu bayan?» demeğe dilimiz v .m m.imalı. Zira Selftml İzzet, sayfaları hu Belkisin verdiği ı..ni ,ı ,ı in ı . dolu her dilden bir ¦ütü gazete görmüş ve okudukları
o kadar hasma vurmuş kl, «Kuz-
guneukta ÎVIarko Paşa yalısında büyüyen, Kandilli lisesi İlo Robcrt KolleJ'do okuyan» bu genç kadını Madam© Recamler'ye ml, d© Mon-tespan'a mı, do Malntenon'a mı, do Pompadour'a mı, do la Vulllcre'e ml benzeteceğini bilemiyor.
Madame Rccamler, biliyoruz kl, KonsüllÜk v© birinci imparatorluk Fransalarıııdu salonu güzel sanut-lerln kAbesl v© güzel endamı Aşıkane rekabetlerin mevzuu olmuş bir afetti.
Çok zengin hlr baııgorlıı karısı, yaş landıkça şöhreti arta* uk olan bir kalem sanatkarının, yani Chateau-ı.rı.m.1 m sevgilisi olmuştu. Gönül a\ lamayı ve avlananları kolaylıkla atlatmayı hlr gü/el sanat şubesi haline yükseltmişti. İmparatorluk Dahtllyo vo Emniyet   Nazın Fou-
ehe'nin bütün entrikalarına rağmen İmparator Birinci Napolyon Bo-napart dahi meramına nail olamı-yan ve atlatılan âşıklar kafilesine karışmıştı.
Madame de Monteepan Ue Madame d© Malntenon İse Fransa Kralı 14 üncü Louls'nln, yani şevket ve ihtişamından kinaye (Rol Solell = Oünes kralı) unvanlle tarihe girmiş bir hükümdarın hayalına karışmış kadınlardı. Bilhassa de Malntenon, On dördüncü Louls-yl uzun zaman şahsına bağlamış, hatta, onun taç giymeyen, fakat per de arkasından saltanata İştirak c-den meşru zevcosl olmuştu.
Madame la Marqulso de Ponı-padour'un 10 İnci Louls devrindeki rolü İse hemen hepimize malûmdur. Lüks, İsraf, sefahet, debdebe, aşk.. Fakat bir şahane metres kl İyi kalblldlr. Bir harikulade sempatik ve güzel kadın kl, güzel sana t ler İn her şubesi ondan ve onun İrşadlle çalışan kardeşinden dalma dikkat, alâka ve yardım görmüştür, H
İmdi, görülUyor kl, Selftml İzzetin bize takdim ettiği Bayan Belkls İle, hatırladığı bu kadınlar arasında benzer bir taraf bulmak pek kolay değil. Zira bu kadınlarla yan yana gelebilmek İçin İnsanın yüzüne mutlaka bir hükümdarlık tacının gölgesi vurmuş olmak İktiza o-dlyor.
erede bu taç T
Selftml İzzet İmzalı yazının sa fırlarım dikkatle süzerek okuyorum. Nihayet mikroskopla görülebilecek derecede ufacık, minnacık bir taç gözüm© ilişiyor:
Bir Cermen baronluğu tacı. Herr Baron von OpnenhelnVln tacı...
Röportajın kahramanı methede edo bitiremediği Pcştededlr. Ve hay ran hayran kendisini dlnllyen SehV mlye Peşte İlo barondan şöyle bahsediyor:
«... Bir ülkede hür ve serazat, mesut ve bahtiyar yaşıyan bîr insandım. Bütün gün keyfîme buyuruk gezip dolaştıktan sonra, geceleri mum ışıkları ile aydınlanan bîr büyük salonda Baron Oppenheim ile başbaşa.....ilah..
Bir Alman baronu. Bir Tslg-euner baron değil şüphesiz.. Fakat Hazretl Sttleymaııhırdan, Napolyon Bonapartlardan, On dördüncü vo on besinci Louls'lordeıı sonra gönül bu baroncuğu pek yadırgıyor. Se-bft sarayının teşrifatında bu adanı-
N
cağrza nasıl yer verebildin a Selftml?
Bununla beraber bn sayfamrzda çıkan büyük ve tarihi tabloda Melike İkinci Belkisin yanıbaşrnda gö rülen Galllnl Paçanın, tevratta bildirilen kıtlık yıllarım hatırlatan, "susuz kaimin çatlak mrarr tarlalarını andıran bol çizgili suratı, hatıraları hikaye edilen bayana» Madame Rccamler Ue mukayese edilmek İmkânını bahseder gibidir. Zira Madame Recamler'nln zevci o-lan ban ger Reearaler.bunnn nihayet onda biri kadar zengin vo muhakkak ancak bu derece İhtiyar ve «.ırkındı.
Hiç unutmam, bir tesadüf, f«esinin İpek püskülüne ensesini döv-düre dövdür© yürütülen bu Kopt Karun'unu görmek fırsatını bana vermişti.
Üç yıl önce bir gün, bir İlkbahar günü îskcnderlyede Klüp Mehmcd Ali'den çıkıyordum. Büyük ve lüks bir lhnn7in İlo karşılaştım.   İçinde gözü alacak derecede zarif ve geı; bir kadın ve gözü İtecek derecede çirkin ve İhtiyar hlr erkek müste-hftsesl vardı. Bütün tezatları İzdivaç ettirmişe benzlyen bu çlfto bir kaç saat sonra Iskenderlyenln müzikli lokantalarından birinde    bir daha   rastlayınca   dikkat   ettLa: Kadının siması bana yabancı gelmiyordu.
Acaba kim?
Eğer bu sırada, İki üç fotoğrafının Ani hücumuna maraz kalan masalarrna, uzunca boyln ve zarif bir bayanın geldiğini ve kaplumbağa suratlı erkek müstehftseslnln yanmasına Nlstlglnl görmemiş olsaydım, genç kadını hatırlamak veya tanıyabilmek İçin bir hayli güçlük çekecektim. Fakat yeni gelen vaziyeti derhal kavramak imkân mı bana verdi. Zira o tarihten bir müddet evvel. Hava Kurumunun eski Başkanı lu.ıt Bulcanın davotllsl olarak İnönü kampını ziyarete giderken Toros ekspresin «Vagon restaurant» ında görmüştüm ve beraber yemek yediğimiz bir arkadaşın o sırada kulağıma fısıldadığı şu sözleri tekrar İşitir
gibi oldum:
«— Mısırda bir bin bir gece düğünü hazırlanıyor. Bu, gelinin kız kardeşidir. Her halde oraya gidiyor.»
Vo o zaman, fotoğrafçıların niçin akın ettiklerini, garsonların, kaplumbağa suratlı erkek müste-haaeelnln etrafında niçin pervane gibi döndüklerini anladım:
•Galllnl Başa müstakbel zevcesini eğlendlrmlyo gelmişti.
*
Sokağa çıktığım zaman, llerliyon gecenin sessizliği Içlndo gazetelerin son tabılarını satıyorlardı. Bu saatlerde İnsanın bir gazete alması bilirim kl, bir parça uyku tedarik etmek demektir. İskenderiyelim rumca, arapça, fransızca, İngilizce vo türkço noşrecülen sayı-
Sıra Yugos-lavyada mı ?
ulgaristanın Mihvere dahil
oluşundan     sonra    şimdi
memleketin Alman askeri kuvvetleri tarafından işgali bekleni. yor. Hattâ daha şimdiden, Alman kıtalarının, Tunayı dört noktadan katettikleri ve Bulga-ristana geçtikleri haber verilmektedir.
Viyanadaki bir iki saatlik gö. rüşme sonunda, başvekil Fi* lof'un, Alman ve İtalyan hariciye nazırları ile beraber, Mihver anlaşmasına imza koyusunun, bu mesele ile yakından alâkalı olan iki memleket üzerinde ne gibi tesir göstereceği merak ediliyordu. Bunlardan biri Sovyetler Birliği, diğeri ingiltere idi.
Slâv milletleri üzerindeki nüfuzuna ve onların kendisine karşı olan yakınlıklarım muhafaza etmek, Rusyanın, tarihin her devrindeM>aşlıca gayesi olmuştur. Bu tarihi hakikat ve zarureti pek âlâ bilen Slâv memleketleri de Rusyayı daima kendilerine en yakın devlet saymışlardır.
Bulgaristanın Mihvere iltihakı ve Alman kıtalarının memleketi işgale başlayışı Sovyetler Birliğinde henüz şu veya bu şekilde tefsir edilmiş değildir. Bu hâdiseyi Moskova radyosu sadece haber olarak verdi ve biıj bir tefsirde bulunmadı.
Bugünkü harpte Bulgaristanın alacağı siyasî vaziyetle alâkalı ikinci devlet olan İngiltere ise, Bulgaristanın Alman hâkimiyeti altına girişini çok ciddi şekilde karşıladı. Bulgaristanın vaziyetin gerginleşmesi üzerine, bu memleketin Alman nüfuzu altına girmemesi için çalışacağını, ve son dakikaya kadar bu gaye ile Sofyada kalacağını bir kaç   gün evvelki   beyanatında
söylemiş olan İngiliz elçisi Mr. Randell Alman kıtalarının Tunayı geçtikleri haberi gelince, dün sabah derhal, Kral Bor isle görüşmek istediğini bildirdi, ihtimal ki, İngiliz elçisinin bu görüşme talebi Londra hükümetinin gönderdiği bir protesto notasını tevdi Ue alâkadardı.
Diğer taraftan, Bulgaristan-dan sonra Aimtn tazyikinin Yugoslavya üzerine çevrileceği görülüyor. Bundan evvel de, Balkanlar üzerinde geniş bir nüfua siyasetine girişen Almanya, Bul-garistana yaptığı tazyikle beraber, ayni taktiği Yugoslavyaya karşı da yapmaya teşebbüs etmiştir. Yugoslav toprakları üzerinde bir kaç kere «yabancı» tayyareleri uçtu. Bugün de, Yugoslavya üzerinde uçan bir kaç tayyareden bazısının, Yugoslav toplarının ateşi Uc düşürüldüğünü haber alıyoruz.
Almanyanın, bundan evvei Yugoslavyaya karşı kullandığı tazyik, bu memlekette, Bulga-ristandan daha kuvvetli bir mukavemetle karşılanmıştır. Berlinin Yugoslavya üzerine yapacağı bundan sonraki askeri ve siyasi tazyiklerin de ayni şiddetle karşılanacağını tahmin edebiliriz. Zira, istiklâllerine bağlı milletleri, hiç bir tehdidin titrete-miyeceği muhakkaktır ve bunu Yunanlılar en kuvvetli misal olarak göstermişlerdir. Yugos-lavyayı da biz istiklâline bağlı bir milletin memleketi olarak tanıyoruz.
Vahdet GÜLTEKİN
nz gazetelerini sallıyarak geçen mmı . / mi. ı». piyango çeker gibi bir nüsha aldım. Ne hangi dilden olduğuna baktım. Ne de adına.
Yatağıma girdiğim zaman tesadüfün lütfettiği La Bouree Egyp-ttenne, üçüncü sayfasındaki büyük puntolarla bana sunu öğretiyordu:
«El* Azher*ln şiddetli müdahalesi üzerine Galllnl Basanın İzdivacı imkanı kalmamıştır. Bayan Belkisin Müslüman olmadı ve Basanın Kopt ortodoks mezhebine sallk bir hnistlyan olması seri meclisin muhalefetini tahrike kaH gelmiştir.»
Gazeto elimden düştü. Uyku bas-1111 -11. Sağ tarafıma dönerken şu düşünce beynimde bir şimşek gibi
çakmrştı:
«ET Azher... Medrese tül' Azher... Ve onun dehhüş ve hükümran rchl Şeyh Muraga~.'>
Evet... Şeyh Muruga doğru bulduğu için S. A. R. prenses Fcvzlye S. A. I. Prens Kıza Şahpur İle ev-lenebllmlştl. Vo yine Şeyh Muraga müsaade etmediği İçindir kl. Bayan Belkls, S. E. Galllnl Başa'nın zevcesi olmak tallslzllğlnden kurtulmuştu.
Bu satırlar, dostumuz    Selâml İzzetin   yazmağa   hakladığı tarihe bir not İlave edebilirse beyhude yazılmamış sayrlablllrler.
NİZAMETTtN NAZİF
VATAN
3 . 3 . 941
Sancağa Hürmet
Milli işaretimiz olan kryme<IJ fiancsgrraız hakkında acı bir halı akik ati gazetemize ve bu «ıretlc de muhitimizde bulunan vatandaşlara bildirmeği vatani bir vazife biliyorum.
Bulunduğum mıntaka tstanbu-lun büyük kazalarından biri olan Üaküdardır. Mutat veçhile sancak inerken ve çekilirken bir merasime tâbi tutulur, bu merasimle sancağa olan sevgimizden doğan heyecan hissedilir ve böylece gurur duyarız. Fakat maalesef ki burada merasim, dört polisimizin
spl^m duruşu  ılr ifa  MİIIİT ki  hu
da güzel havalarda tatbik edilen bir şeydir.
Bundan gayri biç bir hareket
ihtiram halinde görülmüyor, hattA geçmekte olan vesaitler dahi. Bazı münevver   kimselerle   hu
vatanî vazife olan merasime iştirak ediyorsak da bunun bütüne şamil olmasını ve bunun için de
tedbirlerin zabıta tarafından a1ın_ masını elzem buluyorum. Kısa bir zaman İçin vesaitin yolu    kesilir,
yolcular durdurulur, satış İçin bağıran esnaf susturulursa bugün mecburiyet halinde olan yarın Itl-
yadi bir hareket haline geçeceğinden netice olan vazife yapılır. Böy lece diğer şehirlerde olduğu gibi
bizde de sancağa hürmet bilinir ve hürmet yolu gösterilmiş olur.
Sabrl Bayrı
Uf KAV
Rüyadan - Hakikate
Yazan:  Necla MARAŞ
Çocukluğumun bütün senelerini vahşî bir hırsla insafsızca yutan bu yerlere tekrar gelmiştim. Neden? Benim diye sahip olabileceğim hiç bir hakkımı tanımadıktan başka bü tün sıkletile düşüncelerimin üzerine yüklenen muhitin havası tekrar ciğerlerimi sıkıyordu. Yal mz bir farkla bugün oraya işlemediği kabahati kendini müdafaa delili olmadığı için tevekkül le kabule hazırlanan bir masun gibi değil intikam hırsile tutuşan bir günahsız olarak giriyorum. Bağırmak, bağırmak yorgun düşünceye kadar düşmanlarımı takip etmek istiyorum. Ne hakla evet ne hakla beni itham ettiniz. Bir aptalın, bir delinin bir canavarın kabul ede-miyecegi şeyleri yüksek vicdanınız nasıl tasdik edebüdi. İçiniz acımadı, kakbiniz yanmadı mı? Fakat kendi sesimden korkuyorum. Karanlık bir sokaktayım. Elimi yana doğru uzattım. Yumuşak bir şeyin parmaklarıma teması ile tekrar ürperdim. Yürümek, kaçmak, bir şeyler yapmak istiyorum. Fakat ne ileri ne geri hiç bir harekete muktedir değilim. Birdenbire kndimi geniş ağızlı bir kuyunun başında buldum. Hararetten yanıyor dum. Heyecanla çıkırığa sarıldım* çektim. İki avucumu berrak ve serin su ile doldurdum. Çatlayan dudaklarım açıldı, fakat ayni zamanda kulaklarıma derinden bir ses aksetti. Sanki tporağın altmdan, sanki kuyunun içinden birisi inliyordu. Ve:
— Igme, içme zehirlidir! Diye mütemadiyen sesleniyordu. Başımı kaldırdım hararetim geçmişti. Artık avucumda büyük bir kuvvetle beni çeken berrak su bir çamur yığınından başka bir şey değildi.
yni ses yine ayni ahenkle:
— İçme, içme! Diye devam ediyordu. Yerimden kalkarak tekrar koşmağa başladım. Yol yine çapraşık ve karanlık aralıklarla dolmağa başlamış, biraz evvelki güneş, biraz evvelki hava, biraz evvelki berrak sudan eser kalmamıştı. Evet yolıam yine kararıyor, ayaklarım yine çarpık kaldırımlarda sendeliyordu. Fakat ben bu gidişte mü cadeleye hazırlanan bir muharip gibi anlatılmaz bir lezzet buluyordum. Beni koakoca bir cemiyetin içinde yapyalnız bırakanlara yine yap yalnız karşı koyacaktım. Bir anlık zevki için beni bu dikenli yollarda silâhsız müdafaasız kim» es iz bırakan bir kişi tanıyorum: Babam. Evet e» vet, beni, bizi hepimizi mahveden yalnız o idi. Neden bizden olmıyan mervfaatlan» fikirleri düşünceleri ayrı insanlara uymuş neden bizi bırakmış? Kimseyi ithaımda hakkım yok. Bana
en büyük fenalığı en yakınım olan bir erkek yaptı. Onu bulup bütün hakkımı soracağım, müsebbiplerden intikam alacağım, koşuyorum, koşuyorum. Bir a-dam bir çeşmentn başına oturmuş kendi kendine konuşuyor acaip vaziyetler alıyordu..
Manma yaklaştım  başını kaldırdı. Yüzüme   boş nazarlarla baktı.
— Nereye dedi?
— Gidiyorum, intikam alma ya, hakkımı aramaya gidiyorum.
— îabatın var mı? Durdum.
— Allah! Dedim. O; Başını önüne eğdi ve:
— Allaha bırak, AUaha bırak diye söylendi. Artık koşamadım. Geriye tekrar o kuyunun başına o sulara gidecektim. Fakat bacaklarım hareket etmiyordu, yorulmuştum. Birdenbire olduğum yere çürük bir enkaz halinde yığıldım  kaldım...
Ayni zamanda gözlerimi açtım. Yataktayım, bitap ve ter içinde kalmışım. Hâlâ gördüğüm rüya. nın tesiri altındayım. Mücadele, mücadele veya geri dönmek, eğer ayaklarda kuvvet kalmışsa geldiğim hızla uzaklaşmak. Fakat dizlere verdiği cüz'i iradenin menfeaı olan Allah var. Her şeyi ona bıraksak sevinçle yataktan fırladım. Kararım karar mücadeleden vazgeçiyorum. Ar tık kendimde bambaşka bir kuv vet, bir neş'e hissediyorum. Ya. şasin, yaşasın, ne kadar mesudum!
A
Handanı defterine yukanki satırları yazdığının ertesi günü Q_rtadan kaybolmuştu. Kim bilir
saadetini hangi diyarda aramıya
gitmişti
Necla MARAŞ
BUGÜNKÜ  PROGRAM
8 Program 8.03 Ajana haberleri 8.18 Hafif program (Pl.) 8.45/9 Ev kadını - Konuşma (Bal)
12.30 Program 12.33 Hafif şarkılar 12.50 Ajans haberleri 13.05 Halk türküleri 13.20/14 Karışık program (Pl.)
18 Program 18.03 Radyo caz orkestrası 18.40 Kadın fasıl heyeti 19,15   Akordeon    orkestrası    (Pl.)
19.30 Ajana haberleri. 19.45 Radyo ince saz heyeti 20.15 Radyo gazetesi 20.45 Çigan havalan (Pl.) 21 Dinleyici istekleri 21.30 Konuşma 21.45 Radyo orkestrası 22.30 Ajans haberleri 22.45 Cazband (Pl.) 23.25/23.30 Kapanış.
Kuleli Askerî Lisesi Müdürlüğünden:
Kuleli Askeri lisesine girmiye istekli olup da taşralarda şubelere. Is tan bulda da doğruca mektebe müracaat etmiş olanlardan sınıflarında dönekliği olmıyan büttln girme şartlarını haiz bulunan ve ayni zamanda giriş evrakını tekemmül ettirmiş olan isteklilerin imtihanları yapılmak üzere 7/Mart/941 cuma günü saat 9 da Kuleli lisesinde bulunmaları ve bu tarihte mektepte bulunmryanların haklarını kaybedecekleri ilân olunur.       (1443)
Deniz Fabrikaları Umum Müdürlüğünden:
Gemi inşaat işlerinde çalışmı? resimden anlar imtihanla   işçi alınacaktır.
Taliplerin vesikalarile  birlikte Gölcük deniz fabrikalarına müracaatları, (1434)
Yeni Protesörler Arasında Bir Reportaj
ktor Suat
smaı
Gürkan'ın Hayatı
Sırasiyle Denizci, Mühendis, Sefir Olmağı Kurduktan Sonra Nihayet Diş Doktoru Olmuş
Ü
nrversiteden  22  doçent profesör oldu... Nc olmak, istiyorlardı ne ol-dular>
Evet bu üniversite profesörleri içersinde neler olmak isteyip de olamjyanlar, çocukken ne idealler besleyip nelerle karşılaşanlar var.
İşte şimdi size, küçükken bahriye zabiti olmak istiyen dış hastalıkları ve ameliyeleri mütehas~ sisi genç profesör Suat ismail Gürkandart bahsedeceğim.
38 yaşında centilmen, «mütevazı, kendi sahasında ileri sayılabilecek profesörlerden.
Trabzonda doğmuş. Her Türk gibi o da ilkönce askerliğe heva etmiş fakat bu tercihinde de hoşuna giden yakışıklı, gösterişli, tantanalı bahriye üniforması onu o tarafa çekmiş. Bahriyeli olmak istemiş.    Senelerce
Heybelinin arslanlar yatağı bahriye ocağı kafasında değiştirilemez bir ideal halinde yaşamış. Saint - Galriel Bentta mektebinde okuyormuş aklını çelmiş-ler. «Ne yapacaksın bahriyeli o-lup da? Gel mühendis ol!» Demişler.
Makul bulmuş: Mühendis olmaya karar vermiş. O zaman a-ilesile beraber tekrar İstan bu la geldiğinden Nişantaşı lisesine ya zılmıj. Fransızcası mükemmel Hariciye parlak bir meslek Paris, Londra, Vaşington ideal sefaretler ecnebilerle temas, oradan oraya seyahat. Bu düşünce
ile mühendislikten de vazgeçmiş.
«Evet, demiş, hariciyeden başka beni tatmin edecek hiç bir meslek yok». Karar vermiş. Mülkiyeye girip hariciyeci olacak. Fakat burada da bir mani çıkmış. Annesi evlâdını yanından ayırmamak için bu mesleğe girmesine razı olmamış, yalvarmış yakarmış «hariciyeye girime de nereye girersen gir» demiş.
Liseyi bitirmiş. Şimdi yüksek bir mektebe girmek lâzım. Genç talebe günlerle düşünmüş ve karar vererek nihayet demi§ ki: «Ben üniversiteye profesör olacağım.»
vet dün bahriye zabiti, mühendis, sefir olmak iaftiyen bu genç, bugün üniversitenin dişçi mektebine profesör olmuş.
Kendisi hayatını» kısaca şöyle anlatıyor:
Yazan: Faruk FENİK
M
E
Prof. Dr. Suat ismail Gürkan
«1922 senesinde dişçi şubesinden mezun oldum. Mezun olduktan sonra İzmire giderek bir
muayenehane açtıim ve bir bir buçuk sene kadar orada çalıştım. Fakat gayem dişçi olmaktan ziyade muallim olmaktı. O-rada iken asistanlık için müracaat ettim ve 1924 başlangıcında fahrî asistan olarak tekrar mektebime kavuştum O senenin nihayetinde asistanlık müsabakası açıldı. Muvaffak olarak asistanlığa geçtim. 4 sene asistanlıkta kaldım. 1929 da tezimi vererek baş asistanlığa tayin olundum. 1930 da etüd için Parise gittim. Oranın dişçi mekteplerinde çalışarak sertifikalar aldılm. İhtisasım daha ziyade çarpık dişleri düzeltmek, harp yaralılarının çene kemiklerini tedavi etmektir. Istanbula dlön-düm. Üniversite inkılâbı oldu. 1933 de doçent yaptılar.
— Bizde tedris sistemini nasıl buluyorsunuz dedim?
Güldü.
— Diğer fakülteleri bilmiyorum ama bizim dişçi mektebinde tedris sistemi en modern bir şekildedir, dedi ve ilâve etti:
— Nazarî bakımdan olduğu kadar pratik bakımdan da tedrisat hariçte söylendiğinin tama
men aksine, ağırdır. Talebenin muvaffakiyet derecesi bizde çok yüksektir.
ektebimiz birçok Avrupa mekteplerile boy ölçüşebilecek bir derecededir. Bir iki sene oluyor Macar ve Fransız profesörler mektebimizi ziyaret etmişlerdi. Mektebimizi çok ileri buldular.
Talebeler her gün vakalarla karşı karşıyadır. Çok diş çeker, fakirlere en yüksek dişler yaparlar. Bundan başka övünebileceğimiz bir nokta da talebenin mikroskopla çalışarak diş hastalıklarına derhal teşhis koya-bilmesidir.
İlmî lâboratu varımızda her tedris elemanı, doçent veya pro fesör dersine ait hazırlıkları mü kemmelen yapabilir. Bu bazı dişçi mekteplerinde yoktur.
Kendisinin şimdiye kadar intişar etmiş 12-13 tane eseri var bir tanesini de hazırlamakta.
— Eskiden doçenttiniz. Bir çok aksaklıklar görüyor fakat selâhiyetiniz dahilinde olmadığı için düzeltemiyordunuz dedim.
— Yok, dedi. Hiç bir aksaklık yok. Yalnız bazı fikirlerim vartfT. Şimdi onları tatbik edebilmek için elimde tam selâhi-yet var. Birer ikişer başaracağım.
— Ne gibi, dedim.
Anlatmaya başladı: «Düşündüğüm işler arasında yukarıda da bahsettiğim ilmî lâ'boratuvar mesaisine daha fazla bir vak.t ayırmak, talebe için yeni bir kitap daha yazmak, klâsik bir ki tap. Bu kitabı da hazırlamaktayım bir iki aya kadar çıkacak, ilmî mesai hakkında neşriyat yapa-.ak, bir iki pratik sahada daha talebeye tedrisatta bulunmak. Bundan başka mektebin genç elemanlarını, yenilikleri takip etmeğe ve meslekî konferanslara alıştırmaya, yavaştan yavaştan neşriyat yapmanın zevkini tattırmaya çalışmaktır.
Bugün dişçi mektebi istediğimiz şekle gelmiştir. Fakat burada şunun veya bunun rolü vardır diyemeyiz. Mektebin bu mümtaz seviyesine yükselmesinde en büyük âmil bütün arkadaşların hummalı bir şekilde çalışmalarıdır. Onların bu yükselişte ayrı ayrı şeref hisseleri vardır. Nihayet bir kelime ile diyebilirim ki: Buranın yükselmesi tamamile millî bir varlığın tezahürüdür.
Mektupları
Nevyorkta bir «Aşk mektupları müzesi» açılmış. Ank mektupları ekseriyetle pek kısa yazdır. Ve bunu, âşık olan muharrirler herkesten daha iyi yazarlar. ^
Nevyork aşk mektuptan müzesinde Jan Jak Kusu. Volter, Verlen, Muse ve Napolyona ait açk mektupları da teşhir olunmuştur.
Bu yeni müzeyi ziyaret edenler pek çok imli*. Bunlar, camekândan oamekâna gidiyorlar. Mektupları o-kuyorlar, bazı cümlelerini, ellerindeki bloknota kaydediyorlar. Bunlar, hiç şüphe yok ki hissiyatlarına tercüman olacak cümleleri yazan sevdalılar (kr.
?
Onilci Ada
Rumca Dodekanee on iki ada «temektir. Dodeka = on İki, Ne*o» = Ada. Bu adalar on iki tanedir ve Ege denizinin cenubundadrr.
Bu adaların en büyüğü Radostur. 1460 kilometre murabbaıdır. Nüfusu 45,000 kadardır. Sonra, sırasl-le Karkl, Simi, Tilos, Nlsiros, Chos, Kallmnos, Löros, Patmos, Karpatoe, Kasos ve Astropalla adaları gelir.
On iki adaların eski Yunanlstan-da büyük bir mevki ve ehemmiyeti vardır. Bu adaların bugünkü nüfusa 150,000 dlr. Vaktile bir milyondan fazla İdi. Dünyanın «Yedi acibe» lerlnden biri olan meşhur heykel, Rodos limanının ağzında İdL
Rodos, Trablusgarp muharebesi esnasında İtalyanlar tarafından işgal edildi. İşgal muvakkatti. Fakat, 1923 de Lozan muahedesile tanıldı. Ada ahalisinin ekseriyetini Rumlar teşkil etmektedir.
Kahveden Kumaş
Brezilyada kahveden kuma? yapılmaya haşlanmıştır.
Harp başlayınca Brezilya, külliyet 11 miktarda yetişen kahvelerini ihraç edememek mecburiyetinde kalmıştır. Avrupada tek müşterisi Por-tek İzdir, bu sebeple S a© PaoJo'da mü yonlarca çuval kahve yığılmış kalmış. Brezilya,    buhranlı   senelerde,
fiyatı düşürmemek için kahve stoku mm bir kısırımı ya imha eder, ya da kömür yerine kullanırdı.
Dört sene evvel Berlinde, kahvenin yağlarım çıkarmak İçin bir fabrika kuruldu. Alman teknistyenlerl kahve telvesinden Cellulose çıkarma nm usulünü de buldular. Brezilyalılar bunu yeşil kahveye tatbik ediyorlar.
Brezilyada birçok fabrikalar kahveden plâstik maddeler çıkarıyorlar, İplik imal ediyorlar. Yün ve pamukla karıştırılan bu İpliklerle de çok güzel kumaşlar yapıyorlar.
Sinema dünyasının en parlak iki yıldızı:
JEANETTE Mac DONALD ve NELSON EDDY
Sahne bir A$k     Musiki  ve Güzellik  filminde gene buluştular.
AY DOĞARKEN
Bu nefis filmi önümüzdeki
ÇARŞAMBA AKŞAMI yalnız
Çarşamba vc müteakip geceler için numaralı koltuklar
Sinemasında gösterilecektir.
len satılmaktadır.
Paris
Cehenneminden Nasıl Kurtuldum
Yazan: Rebia Tevflk BAŞOKÇU
— • —
Aldığım Cevap: uBu Bürodan Vize Alacaksanız, Bir Yere Gidemezsiniz! „
Ne tuhaf merak değil mi? Hiç bir Avrupalı karşısındaki adamın ne yaptığı merakına düş mez. Kendi işine bakar. Umumi bir yerde oradakileri rahatsız et-mekten son derece kaçınrr.
Ne ise Yugoslav vizesini aJdrm. İki aylık bir müddetle birinci kâ.nu nun otuz birine kadar Yugoslavya-dan geçmeme müsaade ediliyordu. Ertesi gün tekrar İtalyan sefarethanesine gittim. Genç memur italyan vizesini pasaportuma koyduğu zaman artık iyiden iyiye memleketime gidebileceğime inanmıştım. Şimdi yalnız Paristen çıkmak için
Almanlardan çıkış   vizesi   almak kalıyordu.
Bizim konsoloshanenin yine bir tavsiye mektubu Ue ve Gallle sokağındaki Alman çıkış vize bürosunun binasına yaklaştığım zaman en aşağı İki bin kişiden fazla bir halk kütlesinin binanın kapısından geniş sokağın öbür başına kadar nöbet bekler vaziyette sıralarla dizilmiş olduklarını gördüm. Binanın önünü Alman polisleri muhafaza ediyor, halkın intizamını da Fransız polisleri idare ediyordu. Bu hayret verici kalabalıktan â-deta Urktüm. Elimdeki tavsiye mektubunu Fransız polisine göstererek :
— Polis efendi, dedim. Ben Türküm, tstanbula gideceğim. Vizelerim de hazır, yalnız Almanlardan çıkış vizesi lâzım... Bu binlerce halktan sonra ben ne vakit içeri girebilirim? Polis acıyarak yüzüme baktı:
— Eğer siz bu bürodan vize almaya mecbursanız zaten hiç bir yere gidemezsiniz. Düşünün bir kere dedi..
Büro sabahleyin dokuz buçukta açılır, öğleyin on ikide kapanır. Şu gördüğünüz binlerce halk buraya iki aydan beri her gün sabahleyin gelir. Yağmur, kar altmda burada bekler. Daha şimdiye kadar işini yapıp- giden görmedim. YaJnız burada her gün bekliyenlerin adedi artıyor işte bu kadar...
Polise teşekkür Ederek çekildim. Oradaki halka bir göz gezdirdim. Birçok kadınlar ümitsizlikten ağlıyordu. Herkes birbirine derdini yanıyordu. Bir taraftan da hafif hafif yağmur yağıyordu.
Düşünerek oradan ayrıldım. Ya-rabbi şimdi ben ne yapayım? Kime müracaat edeyim? Diye düşünüyordum. Hatırıma Alman kon-soloshanesindekl şişman memur geldi. Almanya üzerine gitmek için olan talebimi hiç olmazsa Berline bildirmeği kabul etmişti. Belki bu çıkış vizesi için de bana bir kolaylık gösterirdi...
Arman istilâsından beri Pa-riste bütün nakliye vasıtaları kalkmıştır. Otomobü, taksi otobüs, hiç bir şey yok. Bütün bu arabaları Almanlar kendi hizmetlerinde kullanıyorlar. Pariste yalnız yer altı trenlerinden İstifade edül-yor. İstenilen yeri bulmak için pek çok yol yürümek mecburiyeti var. Bu muazzam şehrin nakliye vasıtalarının noksanlığından halk çok muztariptir. Bir günde iki iş yapmak mümkün değildir. Alman büroları yalnız sabahlan açık öğleden sonra hiç kimseyi kabul etmiyorlar.
Ertesi sabah Alman konsoloshanesine tekrar gittim. Şimdi orada da üst üste, onlar da halkı sokakta bekletiyorlar. Yağmur şakır şakır yağıyor. Bu kış da soğuk hep sıfırdan aşağı... Sanki dün ya hep Fransızların aleyhine dönmüş. Evler buz gibi, Kaloriferler yanmryor. Odun, kömür yok. Evde soğuktan titreyen halk sokakta da
bazan günlerce yağmur altında nöbet bekliyecek. Bu ne sefalet.. E-limdeki geçen günden kalan mektubu kapının önündeki nöbetçi askere göstererek:
— Beni yukardan acele bekliyorlar, dedim.
Elimde mektubu görünce bir şey diyemedi. Hemen fırladım, yukarı çıktım. Koridorlarda uzun bir müddet bekledikten sonra şişman memur odasından çıktı. Hemen sokuldum.
— Size teşekküro geldim, dedim.
Adamcağız sebebini anlamadan yüzüme baktı. Geçen gün Almanya üzerinden vize istidamı Berline göndererek gösterdiğiniz kolaylıktan çok müteşekkirim. Fakat sizin için de bu vize işinin pek güç olduğunu söylüyordunuz. Şimdi ona lüzum kalmadı. İtalyanlardan bana vize geldi, size beyhude zahmet verdirmemek için haber vermeğe geldim. Fakat viz« kadar güç bir mesele var ki bunun için de lûtfunuzu rica ediyorum. Paristen çıkmak müsaadesini almak için eğer (Galile) sokağındaki büroda bekliyecek olursam senelerce buradan çıkmağa muvaffak oiamryacağrm.
— Hayır hayır, dedi. Siz her işlerinizi bitirerek hareketinizden birkaç gün evvel bizim aşağı kattaki büroya müracaat edin der» hal çıkış müsaadesini alırsınız!
Ben son derece sevindim adama tekrar teşekkür ederek eve geldim.
Şimdi mümkün olduğu kadar süratle eşyamı toplatıp bir depoya koymalı ve Parisi terketmeli... O gün tesadüfen bir Fransız ahbabım hanım bana gelmişti Beraber çay içiyorduk. Lâkırdı arasında:
— Eşyanızı nereye bırakacaksınız? Diye bana sordu.
Ben de bir depoya bırakmak istediğimi söyledim.:
Fakat azizem dedi sonra bu eşyayı bir daha bulamazsınız^*
— Niçin? Dedim.
— Çünkü, eğer Türkiye harbe girmeye mecbur kalırsa Almanlar burada ne bırakırsanız alırlar. Buna hiç şüphe yok. Depolara bırakılan eşya listelerini ve kimlere ait olduklarını hep kontrol ediyorlar.
Meselâ giden Yunanlıların bütün eşyası zaptedildi. Bankadaki paraları da müsadere olundu. Yahudı-lerinki de öyle... Hattâ onların şar panya şişelerine kadar almışla». Benim başıma gelenleri de size anlatayım: Burgonyadaki şatomu Almanlar işgal etti. Umumi karargâh yaptılar. Ben hususi eşyamı koymak için bir sandık odası vermelerini rica ettim. Kabul ettiler. Orada çok kıymetli ketenden ağır işlemeli yatak takımlarım vardı. Daha birçok kullanacağım eşya Ue beraber bunları da o sandık odasındaki konsola koydum, kilitledim. İşimi bitirdikten sonra şatodan çıkarken yemek odasından geçiyordum. Yemek masasmm üzerinde çok kıymetli İnce billur bardaklarım içi yan içilmiş şaraplarla dolu, karma karışık duruyordu. Aileden kalan bu bardaklarm eşini ancak Elize sarayında görmüştüm. İngiltere kral ve kraliçesi geçen defa Parise geldikleri vakit sofrada böyle bardaklarla servis yapmışlardı.
İşgal kumandanına dedim ki: «Bu bardaklar çok kıymetlidir ve bana lâzımdır. Siz büfeden başka bardaklar kullanm, rica ederim bunlar kmlmasm.
— Merak etmeyin biz iyi muhafaza ederiz, cevabını verdi.
(Arkası var)
SORUNUZ
ÖYLİYELİM
Denizlerimizde EjŞerha Var mıdır?
Kuzguncukta İskele caddesinde Tevflk Baran soruyor: Gecen hafta Kuzguncuğun önünden Bebeğe doğru bir deniz ejderhasının geçtiğini söylüyorlar. Böyle bir hayvan bitim denizlerimizde var mıdır?
Cevap — Bahsettiğiniz hayvan balıkçılarımızın (ayı balığı) adını verdikleri bir fok balığıdır. Bu hayvan Karadenizde yaşamaktadır. Balık sürülerini takip ederek Boğazdan Marmaraya geçer. Lo-doslu günlerde ise tekrar Kara-denize döner. Geçen hafta böyle
bir hayvan Arnavutköyünün önünden geçmiştir.
?
Gibalide tütün ilcilerinden Hüseyin Çanak soruyor: Tütünde çalışan İşçiler İçin her sene on beş günlük bir latü verileceğine dair kanun hazırlandığı söyleniyor, doğru mudur?
Cevap — Bugüne kadar Büyük Millet Meclisine bu yolda bir kanun projesi verilmemiştir. Gümrük ve İnhisarlar Vekaleti tarafından da işittiğiniz şekilde hiçbir kanun layihası hazırlanmış değildir.
Telgraf, Telefon ve Ajans Haberleri
3 - 3 - 941
^^^^
Beşiktaş 3 İstanbul Muhteliti 3
Müsabakadan Evvel istanbul Valisi Beşiktaşa Şampiyonluk Kupasını Verdi
Dün Şeref   stadında    1940 -
1941 İstanbul şampiyonu Beşiktaş, LEtinbu] muhteliti ile karşıla-şac?' c ayni zamanda bu sene hiLjoi ve atletizmde derece alanlar ın  mükâfatı verilecekti.
^»cıct stadını dört beş bin kişilik bir seyirci kütlesi doldurmuş bulunuyordu. Bu sene hiç mağlûp oı.riyan hattâ beraberlik dahi kaydetmiyen Siyah Beyazlıların muhtelit bir İstanbul takımı km s r.da ne gibi bir derece alaca^ merakla bekleniyordu.
Fenerbahçe - Galatasaray
Günün ilk karşılaşmasını bu sene B takımlar şampiyonasında birinci çıkan Fenerbahçe ile Galat aray yaptılar. Bu müsabaka fut îoI meraklılarına eski Fener-ba. \c . Galatasaray rekabetini anv.. . ak çok zevkli bir oyun seyretürd.. Bilhassa Fenerbahçe takımında yarın için ümitli oyuncular gördük. Sıkı bir karşılaşmadan sonra Sarı Lacivertliler kıymetli rakiplerini 2 - I mağlûp ettiler.
Matbuat - Hakemler
'Günün en ^ülünçlü ve seyircilere tatlı dakikalar yaşatan hâdisesi Matbuat takımı ile hakemlerin yaptığı karşılaşma oldu. Fi-limlcrden evvel gösterilen bir perdelik komedi mahiyetinde olan bu müsabaka stadı dolduran meraklıları dakikalarca güldürdü. 55 İlk eski hakem Abdullah Ağabeyin Matbuat takımında görünüşü başlı başına bir hâdise idi.
Bu maç devam ettiği müddetçe, Abdullah Ağabeyin ıskaları, hakemlerin bobstili Şazi Tezcanın dokunmadan yere serilişlerini, Kemal Melihin bir defa olsun topa vurmadan sahada bir işaret memuru gibi dolaştığını gülerek seyrettik. Ve bu bir perdelik kepmedi de golsüz olarak 0-0 beraberlikle neticelendi.
Mükafat tevzii
Beşikt*?la İstanbul muhteliti arasındaki müsabakadan cvvcı bu sene gerek futbolde ve gerek se atletizmde derece alanların mükâfatları verildi. Vali ve Belediye Rtisi Dr. Lûfcfi Kırdarla Muhafız k.taatı kumandanı ismail Hakkı bu merasimde hazır bulundular, istiklâl marşı çalındı ve ayakta dinlendi. Bunu mükâfat tevzii merasimi takip etti. Vali ve Belediye Reisi Dr. Lûtfi Kır-dar evvelâ Beşiktaş kaptanı Hak-kıya birincilik ve ayni zamanda centilmenlik kupasını verdi. Arkasından Fenerbahçe B takımının şampiyonluk mükâfatı takım kaptanı Aydına verildi. Dahilî pentatlon birinciliği kupasını da Artan aldıktan sonra bu merasim nihayet buldu.
Beşiktaş . Muhtelit
Günün en mühim maçını Be-şiktaşla İstanbul muhteliti yapacaktı. Her zaman olduğu gibi muhtelite çağrılan oyunculardan kısmı azamı gelmemiş bulunuyordu. Şazi Tezcanın idaresindeki oyuna takımlar karşılıklı olarak şu kadrolarla çıktılar:
İstanbul muhteliti: Cihat - Enver, Hıristo - Musa, Hakkı, Ce-
lâl - Süleyman, Niyazı, Cihat, Fikret. Kadir.
Beşiktaş: Mehmet Ali - Yavuz, Hüsnü - Rifat, Halil, Feyzi - Şakir,   Hakkı, Sabri,   Şeref,
Şükrü.
Muhtelitin bu zayıf kadrosu karşısında Beşiktaşın farklı bir galibiyet kazanacağı tahmin ediliyordu. Nitekim daha ilk dakikadan bu kanaatleri takviye edecek bir oyunu tutturan Siyah Beyazlılar muhtelit kalesini sardılar. Çik geçmeden de ortadan bir hücumda Şereften aldığı pası güzel kullanan Hakkı sıkı bir sütle ilk Beşiktaş golünü kaydetti. Bu golden sonra muhtelitin açıldığını ve hücum hattının Niyazi ve Fikretin güzel anlaşması ile Beşiktaş kalesini tehdit ettiğini görüyoruz. Fakat bir hücumda hiç sebebini anlamadığımız bir hareketten dolayı hakem Muhtelit aleyhine penaltı verdi ve Yavuz bunu gole çevirdi.
Bu ikinci sayı Muhteliti daha ziyade kamçıladı. Çok zevklibir oyun seyretmiye başladık. Bilhassa Fikret gençlik zamanını hatırlatacak bir oyun oynuyordu. Nitekim çok geçmeden Fikret ken dine hâs bir sıyrılışla iki müdafii atlatarak Muhtelitin ilk golünü yaptı. Bunu yine Fikretin yaptığı ikinci ve beraberlik sayısı takip etti.
İstanbul Muhtelitini oyuna hâkim görüyor ve Beşiktaşın yaptığı hücumlarda da Cihadın harikulade kurtarışlarını zevkle seyrediyoruz.
Bu arada yine Fikretin güzel bir inişinde Muhtelit üçüncü b^r gol daha kazandı. Devre sonlarına doğru da Beşiktaşlılar beraberlik gollerini kaydettiler ve devre de 3 - 3 beraberlikle neticelendi.
İkinci devreye Muhtelit Fikret ve Niyaziden mahrum olarak çıktı. Bu eksiklik esasen zayıf olan Muhteliti daha ziyade zâfa uğratmış bulunuyordu. Fakat takımın bu zâfı. Muhteliti tek başına tutan Cihadın harikulade kurtarışlarını seyretmek fırsatını vermiş bulunuyordu. Türkiyenin uçan kalecisi, kaleye atılan sağlı, sollu sütleri hakikaten kalenin bir ucundan diğer ucuna uçarak kurtarışları, zevkle seyredilecek, hareketlerdi. Ve herkese böyle bir kaleciye malikiyetten dolayı memleket namına büyük bir gurur veriyordu. Cihat tam kırk beş dakika Beşiktaş takımı karşısında tek başına oynadı ve bu devre de golsüz olarak bitti. Bu suretle maç ta 3 - 3 beraberlikle neticelendi.
Müsabakadan sonra halk Cihadı omuzlarına alarak soyunma odasına kadar götürdü.
Yugoslavya Üstünde Alm^n Tayyareleri
Belgrat, 2 (A.A.) — Cumartesi günü iki Alman bombardıman tayyaresi Makedonyada Üsküp üzerinden uçmuştur. Tayyarelerden biri Yugoslav avcı tayyareleri tarafından yere inmiye mecbur edilmiştir.
Türnu Severin karşısında Tuna ü-zerrnde de yedi Alman tayyaresi Yugoslav topraklarına tecavüz etmiştir
Yugoslavyada Tunada sevkulceyş bacımından ehemmiyeti olar* yerlere tayyare dafi toplan yerleştirilmektedir.
Belgrat, 2 (A.A.) — Bulgarista-na gitmekte olan bir Alman nakliye
Boğazların Müdafaası
(Bas 1 İncide) *
talya ile sulh müzakeresine icbar etmek niyetindedir.
Londrada kuvvetle zannedildiğine ve Türk matbuatının müttefikan 1-şaret ettiğine göre, Almanya şayet Bulgaristandan geçerek Yunanlsta-ru istilâ etmeğe kalkarsa Türkiye müdahale edecektir.
Başlıca meselelerden biri Türk ordusunu uzun bir harbe îcarşı'ko-yacak şekilde teçhiz etmektir. An-karada yapılan son İngiliz - Türk konuşmalarında bu husus hakkında memnuniyet verici neticeler alındığı zannedilmektedir.
Sovyet birliği hakkında hiç bir en-tayyaresi dün öğleden sonra Yugos- dişe varit görUlmemektedlr
lavyada Üsküp tayyare meydanına Ankarada kuvvetle zannedildiğine mecburi bir iniş yapmıştır. Tayya- göre, Sovyetler birliğinin hiç başını rede pilottan maada   sekiz kişiden | ağrıtnıaksızın Boğazların    Türkiye
mUrekkep mürettebat vardır. Pilot,
yolunu şaşırdığını beyan etmiştir.
TEŞEKKÜR
Beyoğlunda Bir Cinayet
ve İngiltere tarafından müdafaa e-dilmesini Sovyetler memnuniyetle karşılamaktadır.
SOVYETLER BİRLİĞİNDE TEFSİRDE BULUNULMUYOR
Moskova, 2 (A.A.) — Havas: İstanbul Orman Müdürü Feyzi Bâ-1    R"s radyosu ancak bu sabahtır ki, banın aramızdan naglhânl bir surot- Bulgaristanın üçlü pakta iltihakını te ayrılmasile dllhun olan   kalpleri- bildiren resmi Alman tebliğini, baş-mlzi, kıymetli Uesellilerilc şlfalandı- k*ca tefsirlerde bulunmaksızın ver-ran, gerek cenazesine gelmek sureti- mistir.
le ve gerek telgraf ve mektupla e-     Gazeteler. Alman kıtalarının Bul-lemleıimize iştirak eden   muhterem garistanda bulunduğuna dair   henüz dostlarımıza, teessürümüz ayrı ayrı hiçbir haber neşretmemişlerdlr. beyanı teşekküre mâni olduğundan,    BULGARİSTANIN LONDRA gazeteniz vasıtaslle minnettarlığımı- ELÇİSİ İSTİFA ETTİ
Elli ilânını rica ederiz. |    Londrfl J (A A }   _ Bulgar|8tanIn
Biraderi Aziz Bûban, zevcesi, | Londra elçisi Monçikof, Bulgaristanın mihvere iltihakı üzerine istifu etmiştir. i
iki buçuk senedenberl Londrada bulunmakta olan Monçikof daha evvel Bulgaristanın Bernc elçisi idi.
hemşireleri.
Bayram Sokağında Bir Gemici Sevdiği    Sofya üstünde
Kadını Ağır Surette Yaraladı
Gemicilerden Ömer isminde bir genç dün akşam Beyoğlunda Bayram sokağında oturan Saniye isminde bir kadını muhtelif yerlerinden bıçaklıyarak ağır surette yaralamıştır.
Geç vakit    haber    aldığımıza
göre, vaka şu şekilde cereyan etmiştir:
Ömer sevdiği kadını başka bi-
risile görünce kızıyor ve intikam almak için kadından randevu istiyor. •' r
Randevuda buluşan genç derhal bıçağını çekerek kadının üzerine atılıyor ve kadını kalça ve kasığından ağır surette yaralıyor. . Yaralı ümitsiz bir halde Beyoğlu hastahanesine kaldırılmış, katil kaçarken yakalanmıştır.
Her Gün
On Sattr
S. G. SAVCI
1 2 3 4 S 6 7
8 9 10
Vatanın müsabakası haşladı: Kini kimle cvlenruell? Sanatkâr Ramlz, müsabakanın erkek ve kadın tiplerini ve her birinin vasıflarını maharetle yaratıyor.
İlk resimleri gördükten sonra bende şöyle bir merak uyaudı: Mn  »hakanın otuz erkek tipi arasında yüzünden veya özünden bir ka<; noktası mutlaka bana benzer bir tip çıkacak. Bakalım okuyucular bana hangi kadını lâyık görecekler? Bu tiplerden bir tarafı her halde size veya tanıdıklarınıza benzerler de bulunacaktır.
Sizlerde dc böyle bir merak uyanmadığına înanamıyaeağını.
(Bası | incide) ^
AMERİKA TEDBİR ALIYOR
Vaj?lngton, 2 (A.A.) — Dün, A-merika Birleşik devletleri Hariciye Nuzrrı Cordell Hull, eğer Bulgaristan, Alman kıtaları tarafından İşgal edilirse, Amerika hükümetinin, A-merlkadaki Bulgar alacaklarını bloke etmeği ciddî surette nazarı dikkate alacaguıı söylemiştir.
SOFYA ÜZERİNDE ALMAN TAYYARELERİ
Belgrat, 2 (A.A.) — D. N. B. a-jansı bildiriyor:
Belgradın salûhiyctli mahfilleri, Bulgaristanın üçlü pakta iltihakını sükûnetle karşılamaktadır. Komşu milletlerle dostane münasebetlerin muhafaza edileceği hakkında Bulgar Başvekili Fllof tarafından yapılan beyanatın bilhassa memnuniyetle kar şılandığı söylenmektedir.
Zagreb siyasi mahfilleri Bulgaristanın üçlü pakta iltihakını hâdiselerin tabii bir İnkişafı olarak kubul e-diyorlar.
Zügrebdeki İngiliz konsolosluğunun iktisadi işler şefi Avansın Yu-goslavyadakl İngilizlerin ikamet gün lerinln sayılı olduğunu söylemesi derin bir tesir yapmıştır.
Balkanlarda
Harp mi ?
(Başı 1 incide)   *
na şiddetle muhaliftir. Bizim ve Yugoslavyanın herhangi bir tecavüze alet olmak şöyle dursun, silâhla karşı duracağımız malûm bir şeydir. Yunanistan da silâhları elde, tecavüze karşı dövüşmekle meşguldür.
TEHLİKELİ  BİR  MACERA
Bu takdirde Almanlar, Balkanları burada yaşıyan milyonlarca insanın rızası hilâfına bir harp sahası haline koyacak ve Sovyet Rusyayı yarın ne yapacağı meçhul bir kuvvet diye arkalarında bırakacak olurlarsa delice bir maceraya atılmış olacaklardır. Bu takdirde bugün kendilerini besliyen sahalardan en mü-himmi çiğnenmiş olacak ve istihsal kudreti elbette azalacaktır. Romanya petrolleri hava hücumlarına maruz kalacak, Almanya, harbe netice vermesi mümkün olmıyan ve kendi üslerinden çok uzak olan bir saıhada büyük kuvvetler bağlalmıya ve bir takım büyük hareketleri göze almıya mecbur kalacaktır.
Sonra İngilizlere Balkanlarda silâhlı roller oynamak fırsat ve imkânını vermiş olur ki bu, İngil-terenin canına minnettir. Hem harbe asıl netice verecek sahadan mühim Alman kuvvetlerini uzaklaştırmış olur, hem denizleri ve imparatorluğun membalarını arkasına alarak Balkanlarda Almanlara karsı müsait bir tarzda dövüşebilir. İngiltere şurasını pek iyi bilir ki Balkan milletleri bir tecavüz harbinde kendisine alet olmamakla beraber tecavüze karşı müdafaa harbinde hepsi ken-disile beraberdir.   Hattâ   Bulgar
milleti bile...
İngiltere için de umumî vaziyet.    Alman vaziyetinden farklı
değildir. Eğer bütün Balkan milletleri bir tecavüz cephesi teşkil etmek hususunda kendisile bir olsalar ve Sovyet Rusya da buna taraftar bulunsa, İngilizler bir Balkan cephesi kurmayı belki de isteyebilirler, fakat bu şartların ikisi de yoktur. Bu takdirde İngilizler dc tıpkı Almanlar gibi, Balkanların harbe karşı bir yancın duvarı haline gelmesini ve bir tampon vazifesini yapmasını hoş görmiye mecburdurlar.
FİİL! BİR MÜTAREKE İMKÂNI
Netice şuraya varıyor: İlk bakışta bîr çoklarına ehemmiyetsiz ve manasız görünen Türk - Bulgar beyannamesi, Balkan sulhunu koruyacak pek mühim ve esaslı bir gidişin hareket noktası olabilir.
Öyle bir gidiş ki, şu tarzda bir hayırlı netice temin edebilir: Balkan milletlerinin müşterek sulh azminden iki taraflı bir çjaranti diye istifade ederek Balkan yarım adasını hem Balkan milletleri, hem de iki muharip taraf için tam ve hakikî bir emniyet sahası haline koymak...
Böylece harbin diğer saha larda netice bulmasını beklemek üzere Balkanlarda fiilen bir mütareke kurulmuş olur.
ARNAVUTLUK ÇIBANI
Geriye Arnavutluk vaziyeti kalır. İtalya bir defa yaramaz çocuk rolü oymyarak Balkan sulhunu bozmuş ve başını belâya uğratmıştır. Büyük uğabeyi Almanya, Italyayı bu müşkülâttan kurtarrmya mecburdur. Fakat bu maksatla bütün Balkanları ateşe vermek ve mühim bir dövüş cephesi kurmak, Almanya için pek ağır bedeldir. Bundan başka kendilerinden kat kat büyük bir mütecavize karşı varlık ve istiklâlle-rini muhafaza ederken harikalar gösteren kahraman Yunan milletine arkadan vurmak. Almanya-yi dünyanın her yerinde küçük düşürecek, Almanlara karşı silinmez bir nefret uyandıracaktır. Almanlar asker bir millettir. Mertlik duygularından uzak bir askerlik tasavvur edilemez. Italyayı kurtarmak için Yunanlıları arkadan vurmak gibi kahbece bir hareket bizzat Alman milletini ve Alman ordusunu iğrendirecektif. Zaten böyle biı haıckct, İtaljan
Amerikan Büyük Elçisini
Londrada Kral Karşıladı
Londra, 2 (A.A.) — Amerika Birledik devletlerinin yeni Londra büyük elçisi B. John Winant, dün tayyare ile Londra-ya gelmiştir. Büyük elçi, Croy-don tayyare meydanında ingiliz kralı tarafından karşılanmıştır. Kral, Amerika Birleşik devletlerinin mümessiline samimî surette hoş geldiniz demiştir.
Bir İngiliz kralının, bir yabancı büyük elçiyi karşılaması, İngiltere tarihinde ilk defa olarak vukua gelmektedir. Hatırlardadır ki Lord Halîfake. Amerika Birleşik devletlerine vardığı zaman, reisicumhur B. Roosevelt tarafından karşılanmıştı.
Kral, dün, B. Winant'ı Kraliçe ?e kendisi ile beraber çay içmek üzere Buckingam sarayına davet etmiştir.
o
Bulgaristan
Gazeteleri Sıkıntıda
Memnuniyetsizlikleri
Satırlar Arasından Okunmaktadır
Sofya. 2 (A.A.) — Havas:
Gazeteler, Bulgaristanın üçlü pakta iltihakını kısaca bahis mevzuu e-dlyorlar. Fakat Viyana merasimi hakkında bir çok tafsilât veriyorlar.
Zora gazetesi diyor ki:
Bulgaristan, UçlU pakta komşularını tehdit etmek için değil, bu paktı imza etmiş olanların Avrupada âdil bir nizam elde etmek için mücadele ettiklerinden dolayı iltihak eylemiştir. Bu nizamın kurulacağına kaniiz.
Utro gazetesi dc şöyle yazıyor: Suni ve daracık hudutları olan bü-tUn ecnebi memleketler UçlU paktı tasvip ediyorlar. Bulgaristan daracık hayat sahasında boğuluyor ve a-dalete dayanan ve onun asgari me-talibatını isaf eden yeni bir nizam istiyor... • •
Arnavutlukta Salhane
(Başı 1 incide)  X
leri tarafından zaptedilen mevzilere karşı mukabil bir taarruz yapılmasını emretmiştir. Bu mukabil taarruz, en mümtaz İtalyan taburları tarafından yapılmıştır. Taarruzun neticesi İtalyanlar için bir felâket olmuş ve İtalyan askerleri âdeta salhaneye sevkedil-miştir. İtalyanlar, Yunan otomatik silâhlarının makasvari ateşi arasına alınmışlar ve biçilmişlerdir. Taarruza geçen İtalyan kıtaatından ancak çok az bir kısmı hayatlarını kurtarabilmişlerdir. İtalyan taburu kumandanı da ölüler arasındadır.
askerî haysiyetini kurtaramaz, büsbütün  batırır.
Bu işin çıkar yolu, Arnavutlukta, Yunanistanın askerî emniyetini tehditte bı-rakmıyacak bir hat üzerinde bir mütarekeye varmaktır. Yunanlılar, Arnavutlukta bir fütuhat harbine çıkmış değildirler. Bütün gayeleri, kendi emniyet ve istiklâllerinin yeniden tehdide uğramaması için tedbirli bulunmaktan ibarettir.
Ingiltereye gelince Arnavutluk hareketlerinin durması ve oradaki İtalyan ordusunun serbest bir hale gelmesi İngiltereyi artık dü-şündüremez. Yunan harbi, In-gilterenin şimalî Afrikadaki yükünü hafifletmek ve zaferine destek olmak bakımından rolünü tamamlamıştır.
Demek ki, Arnavutlukta yapılacak bir mütareke yolu ile Balkanları harpten uzak tutmak ve bütün alâkalılar için hakikî bir emniyet sahası haline getirmek, mümkün savılabilir bir ihtimaldir.
Fakat bu söylediklerimiz niha. yet aklın gösterdiği yoldur. Dünya işlerinin aklın  izini takip etmekten uzak    olduğunu da her her iftte   hesaba katim ak
zaman, lâzımdır.
Ahmet Emin YALMAN
Almanlar Bulgaristanda
(Başı 1 İncide) *X* kıtaları göndermek için müsaade istemiştir. Alman hükümeti bu müsaadeyi isterken bu kıtaların zamanla mukayyed bulunduğunu ve hedefin de Balkanlarda sulh ve nizamın muhafazası olduğunu beyan etmiştir. Alman hükümeti Bulgaristanın sulh siyasetine ve komşularına karşı olan ahdî vecibelerine    mugayir
hiçbir talepte bulunmamıştır. Bilâkis Alman hükümeti komşularımızla meriyette olan dostluk muahedelerini ve ayni zamanda komşumuz Türkiye ile geçende imza edilen ve Bulgar hükümetinin sulh siyasetini bir kere daıha ehemmiyetle kaydeyltyen beyannameyi hassatan nazarı itrbara almıştır.
Bu vaziyet dahilinde ve bütün hâdiseleri tarttıktan sonra Bulgar hükümeti memleketimizin ve milletimizin yaşamak haklarını korumak ve muhafaza ct,mek arzusu ile ve Almanya ile Bulgaristan arasında mevcut dostluğu nazarı itibare alarak ve Bulgar devletinde mevcut kanun ve ni-zamatın muhafaza edileceğini ve Bulgar menfaatlerine riayet olunacağı teminatını aldıktan sonra, Atman hükümetinin talebini kabule karar vermiştir.
Bulgar hükümeti kendi hesabına şunu beyan etmeyi bir vazife biiir ki, Bulgaristanda Alman kıtalarının mevcudiyeti, Bulgaris. tanın sulh siyasetini hiçbir veçhile değiştirmemektedir. Bulgaristan giriştiği taahhütlere sadık kalmaktadır ve yukanki sulh hattı hareketinden şaşmamağa ve binaenaleyh her türlü taarruzdan ve herhangi birinin menfaatlerini tehdit edebilecek her türlü tedbirden içtinap eylemeğe karar vermiştir. Bu kararı verirken Bulgar hükümeti, bununla Bulgaris-tana bugün ve istikbalde ve keza Balkanlarda sultha en iyi bir tarzda hizmet ettiği mütalâaeındadır. Bulgar hükümeti vaziyetinin her tarafta iyice anlaşılacağını ve Bulgar milleti tarafından tasvip edileceğini ümit eder.
Başvekilin bu beyanatını meclis ^yjıkta dinlemiş ve uzun alkışlarla karşılamıştır.
Meclis reisi Logofedof, meclisin, başvekilin beyanatını ekseriyeti mutlaka ile tasvip ve kabul ettiğini söyliyerek tarihî celseyi kapamıştır.
Meclis dağılmadan evvel hükümete ve bilhassa başvekil Fi-lofa hararetli tezathüratta bulunmuştur.
Berlin. 2    (A.A.) — Alman
orduları başkumandanlığı bu akşam aşağıdaki  tebliği neşretmiş-
tir:
Alman orduları teşekkülleri, Bulgaristan   hükümetlir mutabık
olarak, İngilizlerin   cenubu şarkî ı Datl tesis etmek için Surlyenin   Irv Avrupasındaki haber alınan ted- giıia kuvvetleri tarafından İşgaline birlerine karşı koymak ve bunla- | müsait siyast bir zemin hazırlamak-rı önlemek üzere 2 marttan itibaren Bulgaristana girmektedir. Alman kıtaları Bulgar halkı tarafından hararetle karşılanıyor.
ALMAN ELÇİSt BULGAR KRALININ HUZURUNDA
Sofya, 2 (A.A.) — D. N. B. bildiriyor:
Alman elcisi Baron von Richtho-fen bugün saat 17 de kral Boris tarafından kabul edilmiştir. Kral Bulgaristanın  UçlU pakta iltihakından
dolayı elçiye memnuniyetini bildir-1 disenin Fransada doğuracağı akisleri mistir.
Bunu müteakip kral, İtalyan elçisi Kont Maglstrate'yi kabul eylemiştir.
B. FİLOFUN GAZETECİLERE SÖYLEDİKLERİ
Sofya. 2 (A.A.) — Havas:
Vlyanada Bulgar gazetecilerini ka bul eden Bulgar Başvekili Fllof, Hit-1er vc von Rlbbcntrop'la yaptığı ko-nuşmalurda Alman devlet adamlarının Bulgar milletinin menfaatlerini tamamile anladıklarını müşahede etmekle bahtiyar olduğunu söylemiş, ve demiştir ki:
Biz UçlU paktı, Avrupada âdil vo devamlı yeni bir nizamı temin edecek sulh vasıtası olarak telâkki e-dlyoruz. Bizim kanaatimiz şudur ki, üçlü pnkta iltihak etmekle komşu-hırmıızla imzaladığımız dostluk muahedelerini lhlûl etmiyoruz ve Rusya İle ananevi dostluk siyasetine devam edeceğiz. Yine şuna kaniim ki, Bulgaristanın UçlU pakta iltihakı Bulgar milletinin menfaatlerine uygundur ve Bulgaristanın istikbali bakr-
mından mühim olacaktır. --o
Türklerin Kıymetini
İngilizler de Bilir Almanlar da
Londra. 2 f A.A.) — Müstakil Fran sız ajansı bildiriyor:
Sunday Times gazetesi, 'dostlarımız, düşmanlarımız^ başlığı altında vaziyeti tesblt ve hükümetin takip ettiği hattı hareketten bahsetmekte ve hükümetin gösterdiği metanet hakkında sitayişti bir lisan kullanarak umumun nokta! nazarına tercüman olmaktadır. Gazete diyor ki:
Şimdi hiç kimse lngilterenln gerek diplomaside, gerek harpteki harekâtını zayıf ve mütereddit diye tenkit edemez.
Harici vaziyeti mütal&a eden ayni gazete başmakalesinde diyor ki:
Eden heyetinin Yakın Şarkta yaptığı seyahatin İki hedefi vardır: Bun lardan biri, general Vavel İle daha yakından görüşmesi ve zayıf olduğumuz anlarda yaptığı hizmetlerden sonra kazandığımız muzaffer tyetlc-rin gözden geçirilmesi, diğeri de bu mıntakada bulunan dost ve müttefiklerimizi ziyaret ederek takip edilecek askeri, bahri ve hava siyaseti hakkında kendilerlle daha iyi anlatmaktır.
Ankarada hükümetin, matbuatın, ordunun ve halkın hattı hareketi faz
laslle cesaret verici olmuştur.
Türkler öyle bir millettir kl, ga-rek İngilizler, gerekse Almanlar nun kıymetini takdir etmek frrea^ tına nail olmuşlardır. Bilmukabele Türkler de İngilizler ve Almanlar hakkında hüküm verecek vaziyettedirler. Türklerin İngiliz zaferine kani olmaları yalnız bir nezaket eseri değil, ayni zamanda kanaatlerinin bir İfadesidir.
Bütün gazeteler Bulgaristanm aldığı vaziyetle Türkiyenin gösterdiği cesareti mukayese ediyorlar. Bitaraf kalmak hususunda kralın sarfettlgf sözleri zikretmekle beraber gazeteler kayıtsız olarak Bulgaristanı İtham ediyorlar.
Sunday Times diyor kl:
Avrupa, Balkanlar sulhUntln, sevkulceyş bakrmmdan ehemmiyeti o-lan bir toprağı ifgal eden küçük bir devletin tekrarlanan ihanetlerücr teh
İlkeye girmesine müsaade edemez.
Şimdiki halde, kendimizi ve müttefiklerimizin mukadderatım müdafaa etmesini bildiğimizi göstereceğiz.
o
VREME GAZETESİNE GÖRE
Belgrat. 2 (A.A.) — D. N. B. V-jansı büdlrlyor:
Büyük Britanya Hariciye Nazın Eden'ln Ankaraya yaptığı seyahat hakkında Vreme gazetesi diyor ki:
İyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine göre, Edenin Ankaraya yaptığı seyahatin hakiki hedefi, Mısırla Türkiye arasında karadan irtl-
tır.
Filhokika. İngiltere böyle bir hareketin tahakkukundan evvel Türkiyenin muvafakatini almak lüzumunu hissetmiştir. İngiltere, Suriyeyt kurtarmak ve harpten sonra da Tür-k iyeye vermeği vaadederek bu muvafakati İstihsal etmek istemektedir. Bu husustaki müşkülatın henüz hal-ledllmemesine sebep müzakereler esnasında Türklerin İngiltereden tahriri kati bir taahhüt istemesi ve hâ-
hesaba katan İngilterenin de ise bu tarzda bir taahhütten çekinmesidir.
Yunanistanda
Zel
zele
General Frankonun Görüşmeleri
Madrid. 2 (A.A.) — General Franko, bir çok general ve yüksek rütbeli subayları, başvekili, âlî mahkeme reisini ve millî müşavirlerden bazılarını kabul etmiştir.
(Başı 1 incide) -f-
işlerini bizzat idare edecektir.
Zelzele, Volos'da ve Tirhala-da da hissedilmiştir. Bu şehirlerde hasar vukua gelmemiştir.
Atina, 2 (A.A.) — Reuter: Buraya gelen yolcuların verdiği malûmata göre, cumarteei sabahı vukua gelen zelzele, şehrin evlerinden yüzde 40 ını tahrip etmiştir. Telefatın miktarı henüz malûm değildir, fakat şehrin 28 bin kişilik nüfusunun büyük bir kısmı yurtsuz kalmış ve sokaklara çıkmıştır. Larisa postahanesi harap olduğundan, şehirle bütün telgraf muhaberatı durmuştur. F^kat Volos*a gelen yolcular. | Larisanın büyük meydanında bir çok otellerin harap olduğunu ifade etmişlerdir. <
Atina rasathanesi, zelzelenin merkezinin Larisa'mn şimali garbisinde bulunduğunu bildirmektedir.
Hükümet, zelzele mıntakasına
derhal    yardım    gönderilmesini emretmiştir.
VATAN
Şark Sinemasında
Muvaffakiyetli filmler; ŞAKK (Es ki Ekler) sinemasında biribirini takip etmektedir, lstanbulda mütemadiyen sinemayı doldurarak gösterilen hakiki bir şaheser ARABACININ KIZI DUN V AŞK A, vc şimdi kendine
münhasır hususiyeti ile   halkı   zevk
¦
ve neşe içinde bırakan çapkın yıldız Jenny Yugo'nım oynadığı NAN JET den sonra, sinemanın faal müdüriye_ ti bize meşhur vazır sahne TOUR-JANSKYnin nefis bir eseri olan UZAKLAŞAN MELODİ filmini gös tereceğini bildirmektedir. Sinema 6anatinin yeni bir bulusu olan UZAK LAŞAN MELODİ mevzuu dünyanm üç kıtasında: Avrupa Afrika ve A-merikada geçmektedir. Muhavereleri de kısmen Fransızca ve kısmen ingilizce ve Almanca olmak itibarile tamamen orijinal bir yonilik vücude getirmiştir. Çok geniş bir telâkki ile yapılmış olan UZAKLAŞAN MELODİ, başından sonuna kadar bir saf aşk vc heyecanlı bir duygu kadrosu içinde geçmektedir. Bu, ayni zamanda çok heyecanlı bir dramdır.
Tourjansky, itina ile vücude getirj diği bu filmi için mümessil olarak iki büyük yıldızı: Muhteşem bir çehresi olan büyük artist Brigitte Hor-ney üe en büyük filmlerin emsalsiz yaratıcısı Willy Birgel'i seçmiştir.
işte, bu iki emsalsiz yıldızın sanat kudretlerlle, Uzaklaşan Melodi bize, en büyük şairlerin tahayyül ettikleri büyük ve nezih bir aşkın bütün safhalarını tekmil canlılığı ile göstermektedir.
Filmin Nevyork barlarında geçen kısımlarında Brigitte Horneyle WU_ ly Birgelin gösterdikleri sanat pek büyüktür.
Afrika çöllerinde geçen kısım, insanı heyecanından titretmektedir.
Bilhassa Tomasla Barbaranın tayyarede bulundukları esnada, yapyalnız sonsuz sahrada geçirdikleri macera, seyircüer üzerinde sihirkâr bir
tesir bıi'akıvı:ıkta.li!-.
Müsterih olun... Bu dram, sonunda çok fena bitmiyecektir. Bazan, hayatta iyi başlıyan şeyler facia ile nîhayeUcndiği gibi. facia üe başlı-yan şeyler de iyi bitebilir. Bazan da insanın ufak bir hatası, sonunda kendi hayatı, saadeti için tamir o_ lunmaz ve ömrünün sonuna kadar esef edilecek neticelere sebep olur...
UZAKLAŞAN MELODİ, sizi bir sanat, his. ve heyecan zevki içinde yaşatacak filmlerden biridir.
Bitirmeden evvel, bu fümde mevcut iki nefis ve unutulmaz şarkıyı: Ancak seni seviyorum ve sen, arz üzerinde benim saadetimsin söylemeden geçmiyelim.
Sümer Bank
İstanbul Şubesi Müdürlüğünden :
"Şubemiz için bayan bir memur ve bir de ilerde vuku bulacak mün-hale tayin ve tavzif edilmek üzere bayan memur namzedi alınacaktır. Bunlar 3659 No. lu Bankalar baremi kanunu hükümleri dahilinde müsabaka imtihanına tâbi tutulacaklardır.
İmtihanda muvaffak olup tavzif edilecek memura yukarda yazılı kanunda gösterilen 9 uncu dereceye kadar maaş verilecektir.
Haiz olacakları evsaf şunlardır:
1 — Asgarî lise mezunu olmak,
2 — Hüsnü hal sahibi bulunmak,
3 — Daktilografi bilmek,
4 — Yaşı 30 dan fazla olmamak.
İmtihanda ayni dereceyi alanlar arasında ecnebi lisanını bilenler, veya yüksek mektep mezunu olanlar tercih olunur.
İmtihan 6 mart 941 tarihine müsadif perşembe günü saat 14 te Galatada Sümer Bank İstanbul şubesinde yapılacaktır.
Taliplerin nüfus tezkeresi, tahsil ve hizmet vesikalarile birlikte en geç imtihan günü saat 12 ye kadar şubemiz muhaberat şefliğine müracaat eylemeleri.
3-3-941
Beherine tahminen elli lira fiyat konulan 100 adet komple tevhit semeri 4.3.941 günü saat 11,30 da pazarlıkla satın alınacaktır. Muhammen bedeli 5000 lira olup kati teminatı 750 liradır. Şartnamesi her gün komisyonda görülebilir. İsteklilerin belli gün ve saatte Fındıklıda satın alma komisyonuna gelmeleri. (1497)
Aşağıda cins, mikdar ve muhammen fiyatları yazılı dört kalem malzeme 7/3/941 günü saat 11 de pazarlıkla satm alınacaktır. Şartnamesi her gün komisyonda görülebilir. Bunların her biri ayrı ayrı taliplere de ihale edilebilir. İsteklilerin belli gün ve saatte Fındıklıda satınal-
ma komisyonuna gelmeleri. (1495)
Cinsi Mlkdarı M ıılıam. F. Kati Te.
Adet L.   Kr. L.   Kr.
Keçeli belleme 750 2250 00 337 50
Saplı yular başlığı 1000 3500 00 525 00
Zincir yular sapı 1000 1700 00 255 00
Çul 1, 5X1.10 eb'admdu 1000 7000 00 1050 00
*
EDLMACA
Beher kilosuna 75 kuruş fiyat tahmin edilen on ton karaman koyun eti 8.3.941 günü saat 11 de pazarlıkla satın alınacaktır. Şartnamesi her gün komisyonda görülebilir. Muhammen bedeli 7500 lira olup kati teminatı 1125 liradır. İsteklilerin belli g:Un ve saatte Fındıklıda satın alma komisyonuna gelmeleri. (1574)
? ¦ -V;
Derinceden Sirkeciye 1973 ton arpa, 144 ton yulaf deniz vasıtasilo taşıttınlacaktır. Bu işin beher tonuna tahminen iki lira fiyat konulmuştur. Şartnamesi her gün komisyonda görülebilir. İsteklilerin 5 mart 941 günü saat 11 de Fındıklıda satm alma komisyonuna gelmeleri. 1575
?
Beherine 55 kuruş fiyat tahmin edilen 22000 adet kaşağı numunesine göre 6/3/941 günü saat 11 de pazarlıkla satın alınacaktır. Numunesi her gün komisyonda görülebilir. Muhammen bedeli 12100 lira olup katı teminatı 1815 liradır. İsteklilerin belli gün   ve   saatte   Fındıklıda satmalma komisyonuna gelmeleri. (1493)
Aşağıda cins, mikdar ve tahmin fiyatları gösterilen malzeme 6/3/941 günü saat 10 da pazarlıkla satm alınacaktır. Şartnamesi her gün komisyonda görülebilir. İsteklilerin belli gün ve saatte Fındıklıda satmalma
komisyonuna gelmeleri.
CİMİ
San sabunlu kösele Vaketa
Makine ipliği «ağ ipi»
Balmumu
Keçe
(1494) Mi kdan
Kilo
2000 500 20 4
80 metre
Muh. B.
L. Kr. 7300.00 1800.00
280.00 6.00
160.00
Kari Tem.
L. Kr. 1095.00 270.00 42.00 1.00 24.00
?
Aşağıda cins ve mikdarlan yazılı iaşe maddeleri 10.3.941 günü hizalarında yazılı saatlerde pazarlıkla satm alınacaktır. Şartnamesi her gün komisyonda görülebüir. Isteklüerin belli gün ve saatlerde Fındıklıda satmalma komisyonuna gelmeleri. 1593
mikdarı Muh. Bd.       Kat'l te. Pazarlık S.
Cinsi kilo L.     K. L.     K.         saat  dakika
Soldan Sağa: 1 — Kitap dolabı 2 — Yerde biten yeşillik - Nota -Tahta bölme 3 — Üflendiği zaman 6es çıkaran bir âlet - Hacca gidilen yer 4 — TamamUe 5 — Bir hayvan
- Lezzet 6 — Ney çalan - Nefi edatı 7 — Cevaz verilmiş - Pas 8 — Şiddetli - Hazır 10 — Mısırdaki büyük nehir - Serbest 11 — Baba - Yüzümüzün bir kısmı - Nida
Yukarıdan Aşağıya: 1 — öksürük ilâcı • Bv 2 - Çamaşırları düzeltmeğe mahsus demir - Ecnebiler 3 — Dünyaya aldırış etmiyen 4 — Mahsul - Sonuna (L)  gelince çıngırak
5 — Baş üstüne - Eziyet - Doymamış
6 — Dem - Bayat değil 7 — Bir meyve - Bir çalgı 8 — Genişlik -Açık 9 — Erkek ismi - Sebze ve çiçek fidanı 10 — Beyaz - Su - Sual edatı 11 Patron - Mah
DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ Soldan Sağa: 1 — Sundurma - Ek 2 — Ulu - Saadet 3 — Ruh - Ayla 4 — On - Kel 5 — Tüy - Makbul 6 — Azalan - Arma 7 — Ün - Oymak 8 — Naz - Az - Acı 9 — Atkı
• Ra - Km 10 — Sü - Resne 11 — Ahşa - Le
Yukarıdan   Aşağrya: 1 — Sureta
- Asa 2 — Ulu - Üzüntü 3 — Nuh
• Yanak 4 — Zırh 5 — Usanmak
- Eş 6 — Ray - An - Arsa 7 — Malak - Ozan 8 — Ada - Bay - El 9 — Kurmak 10 — Et - Elmacık 11 — Akın.
ŞEHİR TİYATROSU
Komedi Kısmz BU AKŞAM Saat 20,30 da KİRALIK    ODALAR
Abone lıcrett
Türkiye dahilinde:
Yoğurt Süt
8000 8000
2720 1600
408 240
10 11
30
benelik    6 aylık    S aylık    Aylık
1400 750 400 Hariç memleketler:
Kr.
Senelik    6 aylık    3 aylık    Aylık
2700
1410
800 Kr.  yoktur
Muhtelif eb'atta 17 kalem cem'a n 1120 M 3 kereste alınacaktır. Tahmin edilen bedeli «52080» lira olan muhtelif eb'atta 17 kalem cem'an 1120 M 3 çam kereste 8 mart 941 cumartesi günü saat 12 de Ankarada askerî fabrikalar satmalma komisyonunda pazarlıkla ihale edilecektir.ilk teminatı 3906 lira olup şartnamesi «2»lira «61» kuruş mukabilinde komisyondan verilir. İsteklilerin 2490 sayılı kanunun 2 ve 3 üncü madde_ lerindeki vesaiki hâmü ve bu işle alâkadar tüccardan olduklarına dair ticaret odası vesikasüe mezkûr gün ve saatte komisyonda bulunmaları.
Komisyonda mevcut numunesine göre 5 kalem saraç malzemesi alınacaktır. Tahmin edilen bedeli «1950» lira olan mevcut numunesine göre beş kalem muhtelif saraciye malzemesi 4 mart 941 salı günü saat 15 te Ankarada Askeri fabrikalar satm alma komisyonunda pazarlıkla satın alınacaktır. İlk teminatı 146,25 liradır. İsteklilerin o gün ve saatte komisyonda bulunmaları. (1513)
Komisyonda mevcut numunesine göre «1200» adet kantarma ve «2500> adet vidalı halka alınacaktır.
Tahmin edilen bedeli 1750 lira olan komisyonda mevcut numunesine göre 1200 adet kantarma ve 2500 adet vidalı halka 4 mart 941 salı günü saat 16 da Ankarada askeri fabrikalar satın alma komisyonunca pazarlıkla satm alınacakır. İlk teminatı «131,25» liradır. İsteklilerin o gün ve saatte komisyonda bulunmaları. (1512)
Deniz Levazım Satmalma Komisyonu İlânları
10 adet tek Dürbün
20 Dürbün
40 •   < Çıngırak
200 Ampul
170 Sport
170 « Komidatör
1200 metre Nakil
Yukarıda cins ve miktarı yazılı malzemenin her bir kalemi ayrı ayrı 4/Mart/941 salı günü saat 15 den itibaren pazarlıkla alınacaktır. İsteklilerin belli gün ve saatte komisyona müracaatları.      «1588»
15.000 metre erat iş başılık kumaşı 5.000 metre   « « <
5.000 metre   « « <
Tahmin bedeli Lira       Kr.
21750.00 7250.00 7250.00
İlk teminatı Lira    Kr.
1631 25 543 75 543   75
25.000 36250.00 2718   75
1 — Yukarıda cins ve mikdarı ile tahmin edilen bedeli ve ilk teminatları yazılı üç kalemde cem'an 25.000 metre erat işbaşılık kumaşın 5. Mart 941 Çarşamba günü saat 14.30 da pazarlıkla eksiltmesi yapılacaktır.
2 — Şartnamesini görmek ve almak istlyenlerin her gün ve pazarlığa iştirak edeceklerin de belli gün ve saatte yukarda hizalarında gösterilen ilk teminat makbuz veya mektuplarile kanunun istediği diğer vesikalarla birlikte komisyona müracaatları. 1515
Emlâk ve Eytam Bankasından:
Esas No.
Yeri
Kıymeti
Cinsi
Mesahası   Teminatı
397
2189 Eminönü, BUyllkçar-şı Kazazlar orta sokak eski, yeni 5 pafta 8, ada 2782, parsel 22
2191 Eminönü, Beyazıt mah büyük çarşı eskiciler sok. eski, yeni 4, Taj 4, pafta 141, ada 2811 parsel 22
2192 Eminönü büyük çarşı   278.— Kalpakçılar başı cad.
Yeni çarşı kapı sokak eski, yeni 179, taj 179, pafta 8, ada 254, parsel 97 , '
2193 Eminönü, Büyük çarşı    23.— Gelincik   Sok.    eski,
yeni 22, pafta 141, ada 2793,    parsel 10
2238 Eminönü,   Dayehatun   215.— mah. yeni Çakmakçılar yokuşu büyük yeni han ikinci kat eski
59 yeni 58, pafta 87, ada 259
2239 Beyoğlu Bülbül   mah.   409.— Turna cad. eski 78, ye
n\ 82, taj 82, pafta 41, ada 585, parsel 6
2241    Eminönü, RUstempaşj. mah.    Canbaz    hanı cad. eski 11, yeni 36, taj 36 ada 387, parsel 57
2245   Beyoğlu, Bülbül  mah. Dereotu sok. eski 32
mükerrer 32 mükerrer, yeni 53 - 55 pafta 43, ada 565, parsel 26
2247 Beyoğlu Bülbül mah. Kavuncu Hasan sok. eski 12 yeni 4 pafta 43, ada 560 parsel 8
2251   Eminönü     Tahtakale mah.   Balkapanı Sok. Balkapanı han üst kat eski yeni   18   pafta 125, ada 285
2255 Eminönü Şeyh   Meh-   225.— met Geylânl mah. Kömürcü sok. Şapçı hanı derunu   yeni   6-8,
taj 6-8
2256 Eminönü   Şeyh   Meh   984 met Geylâni mah. eski Bahçekapı  iskele-
lesi caddesi yeni yalı köşkü caddesi,   Şapçı hanı altmda eski   19 . yeni 51 pafta 18, ada 406 parsel 22
2257 Eminönü Şeyh Geylâ- 8594.— ni Ferhat mah. Meyhane ve Yağcılar sokak eski 23-40, yeni
39-46,   taj    46-46-48 50-39-46/2 pafta   64, , ada 437 parsel 13
2259   Eminönü    Şeyh Meh-   334.— met Ceylân! mah. Kömürcü   Sokak   Şapçı hanı alt kat   No. 8,       ? taj 8, ada 406, parsel 9
2289 Eminönü Küçükpazar   110.— Demirtaş mah.   eski Kepekçi   yeni   Kepekçi Sinan   sokak   Hatap kapısı yokuşunda eski 17, yeni 1-3, pafta * 94, ada 469, parsel 2
2290 Eminönü      Demirtaş   743.— mah. eski, Yeni kantarcılar caddesi   eski
53-55 yeni 21, 51, 53, 55 taj. 53, 55, 57 pafta 94, ada 471, parsel 46
2291 Eminönü, Kapalıçarşı    200,— eski Perdahçı han sok
yeni perdahçılar caddesi No. 13, taj 13, pafta 6, ada 2753, par sel 16.        : ' x
2292 Eminönü,   Süleymani-    63,— ye mah.   Dökmeciler
sokak eski, yeni 21, taj 21, pafta 97, ada 377, parsel 46. ¦
2293 Eminönü,    Tahtakale   212,— mah, Uzunçarşı   cad.
eski 163, yeni 240 taj 240 pafta 124, ada 279, parsel 25
2295   Eminönü,      Mahmut- 3825,— paşa Büyük   Çorapçı han alt kat, eski 26, yeni 19, taj 19 pafta 84, ada 338, parsel 44
2337   Beyoğlu,      Ağacamii 1470,— Şerif   mah,   Akarca sok. eski 7,    yeni 5 pafta 10,   ada   402, parsel 6
2343   Fatih,     Murat   paşa    33,— mah.   Aksaray mektep sokak eski 2 yeni 2/1, taj 2, pafta  182, ada, 1094, parsel 3
2348 Fatih, Fener Haraççı 1380,— Mehmet Mah. eski Fe ner, yen* Abdülezel paşa cad. eski 87-89-91, yeni 93-95-97 pafta 286, ada 1032 parsel 34
2350   Eminönü,   Dayahatun mah. Kızlar ağası han alt kat eski, yeni 12 pafta 6, ada «31.
sel 3i.
101.— Dükkân
5,75 M2
20.20
00.— Dükkân
Z      M2
18.
Dükkânın 8/80 5,25 M2 hissesi
55,60
Dükkânın 1/4 6,25 M2 hissesi
4.60
Kagir odanm 43 M2 1/2 hissesi
13,—
Kagir evin 1/4 hissesi
47     M2
81,80
Kagir dükkâ-    30 nm 379680/ 1935360 hissesi
M2
79,40
42.— Arsa
34,75 M2
8,40
50.—  Arsa
49,50 M2
10-
102.— Kagir mağaza   17    M2
20,40
Kagir iki odanın 6/80 hissesi
15,—
Kagir dükkâ nm 108/1440 hissesi
Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma
Nevralji, Kırıktık ve Bütün Ağrılarınızı Derhal Keser
İcabında gOotf 3 kas. tiınaMIl*. TAKLİTLERİNDEN SARININIZ. HER   VEFfDF.   puLLU   KUTLARI  ISRARLA   İSTEYİNİZ
fi
E evle t Denizyolları
İşletmesi İlânları
3  MARTTAN   10
Karta Kadar
Muhtelif Hatlara Kalkacak Vapurların İsimleri Kalkış Gün ve Saatleri ve Kalkacakları Rıhtımlar
Karadeniz hattına   — Perşembe 12 de (Güneysu),   Pazar 16 (la
(Ankara), Galata rıhtımından. Not: 4 mart 941 salı günkü Karadeniz postası yapılmryacaktrr. Bu sebeple 6 mart 941 perşembe günü kalkacak (Güneysu) programına ilâveten gidişte   Tirebolu   ve dönüşte Pazar iskelelerine uğrryacaktır.
Bartm hattına        — Salı 18 de  (Anafarta), Cumartesi 18 de
(Çanakkale). Sirkeci rıhtımından.
Mudanya taUyu — Pazartesi, çarşamba ve cuma 9 da (Mersin), Pazar 9,50 de (Sus). Galata rıhtımından.
NOT: 3 Mart 941 tarihinden itibaren on gün kadar Mudanya hattına haftada dört se-:er yapılacaktır.
Pazartesi, çarşamba, cuma 8,15 te (Sus), Galata rıhtımından. Ayrıca çarşamba ve cumartesi 20 de (Saadet). Tophane rıhtımından.
Salı ve Cuma 19 da (Seyyar). Tophane rıhtımından. .
— Pazar 9 da (Bartm). Tophane nhlrmmdan.
— Çarşamba 15 te (Bursa), cumartesi 15 te (Ülgen), Sirkeci rıhtımından.
İzmir sürat hartraa — Pazar 11 de (İzmir). Galata rıhtımından, tzmir aralık postası — Perşembe 13 de (Tırhan). Galata rıhtımından.
NOT:
Bandırma hacıma   —
Kara' Iga r_attraa    —
İmroz hattına
Ayvalık hr.'.tına
Vapur seferleri hakkında her türlü malûmat aşağıda telefon numaralan yczJLı acentelerimizden öğrenüetüir.
Galata Baş Acenteliği
87,00 M2
196,80
Gah.ta Şube Acenteliği
Sirkeci Şabe Acenteliği
— Galata   rıhtımı,   Limanlar Umum   Müdürlüğü    bina» altmda. 42362
mm   Galata rıhtımı, M m taka Liman Reisliği binası   altında   40133
— Siı'.reci, Yolcu salonu. 227'0
(1618)
Ahşap ve kâ- 219 M2 gır dükkânların 4824/15120 hissesi. (219 metre 1 murabbaı dahilinde beş dükkân ve bir depo vardır.)
Kagir dükkâ- 44,50 M2 nm 3/40 hissesi
1718,80
66,8o
SAĞLAM  DİŞLER ve AĞIZ  BAKIMI   MUTLAKA
KULLANMAKLA OLUR.SABAH ve GECE YATARKEN MAHLULUNUNFI ÇA İLE İSTİMALİ MİHANİKİ OLARAK DİŞLERİN TEMİZLENMESİNİ ve MÜST* ZARIN MAYİ HALİNDE BULUNMASI İTİBARİ İLE DE FIRÇA AKABINDA GARGA RASI DİŞ ve DİŞ ETLERİN EN DERİN YERLERİNE GİREREK KORUNMASINI TENİNEPI
Arsanın 3/1 73,50 M2 hissesi
22,—
Odalı ahşap 46,50 M2 dükkânın 21/24 hissesi (Hâlen iki dükkânı havi bir katlı hanedir.)
Dükkânın 1/4 14,23 M2 hissesi
148,60
Devlet Demiryolları îlâıılan
40,—
Dükkânın 1/6 25 M2 hissesi
12,60
Ahşap dükkâ-   33     M2
nm 60/168
hissesi
42,10
Takriben Odanın 10/12    51     M2 hissesi
765,—
Hanenin 1/2 49 M2 hissesi
294,
Bahçeli ahşap 72,50 M2 evin 3/48 hissesi
6,60
Muhammen bedeli (2080) lira olan muhtelif cins ve ebatta demir maden vidası, muhtelif ebatta 6 köşe başlı civata, muhtelif ebatta pirinç madeni vidası, muhtelif cins ve ebatta demir ve pirinç ağaç vidası, Tirfon vidası, bakır perçin çivisi ve yaylı rondelalardan mürekkep 70 kalem malzeme (14.3.941) cuma günü saat (11) on birde Haydarpaşa-da Gar binası dahüindeki komisyon tarafından taahhüdünü ifa edem i-yen müteahhidi nam ve hesabma açık eksiltme usulile satm alınacaktır.
Bu işe girmek istlyenlerin (156) liralık muvakkat teminat ve kanunun tayin ettiği vesaikle birlikte eksiltme günü saatine kadar komisyona müracaatları lâzımdır.
Bu işe ait şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır.
(1380)
İdarece temin edilip müteahhide verilecek 500 ton Blister bakırın işlenerek mamul halde idareye teslimi işi 10.3.941 pazartesi günü saat 15 te pazarlıkla ihale edüecektir. Tahmin edüen bedel (158900) yüz elli sekiz bin dokuz yüz liradn\Pazarlık Ankarada idare binası içinde Malzeme dairesinde toplanan komisyonca yapılacaktır.
Taliplerin ayni gün ve saatte teklif ve kanuni vesikalarile birlikte komisyona müracaat etmeleri lâzımdır.
Bu işe ait şartnameler Haydarpaşada tesellüm şefliğinden ve Ankarada malzeme dairesinden görülebilir. (1475)
2361
2362
2380
2451
Fatih , Fener,   Tahta   107,— Arsa minare mah, eski Tah ta minare cad.  .yeni Hızır   çavuş    Köprü sok No. 172 mükerrer
Eminönü, Mahmutpa-
şa Sofçu han alt kat yeni 16, pafta 28, ada 299, parsel 50
Eminönü, Kumkapı 481, Şehsuvar mah, eski Kilise, yeni Bahar sokak eski, yeni 1, pafta 75, ada 171, parsel 16 Beyoğlu
35,61 M2
21,40
78,— Harap oda        13     M2
15,60
Evin 1/4 hissesi
27,50 M2
96,20
29,— Arsa
29     M2
5,S(X
Ahşap ardiye- 120 M2 nin 1/2 hissesi
276,—
78,— Oda
13
M2
15,60
I
eski   Pan-galtı yeni İnönü mah. Küçük Bayır sok. eski 42, yeni 36,  pafta 54, ada 605, parsel 22 Yukarda adresi ve tafsilâtı yazılı gayrimenkuller peşin para ile ve açık arttırma usulile satılacaktır.
İhale 20.S.941 perşenb© günü saat ondadır. Müzayede sırasmda verilen bedel mukadder kıymeti geçtiği takdirde taliplerin teminatlarını yüzdeyirml nisbetinde arttırmaları ve mühür kullananların mühürlerini noterden tasdik ettirmeleri lâzımdır.
İsteklilerin pey akçesi, nüfus tezkeresi ve üç kıt'a fotoğrofla birlikte bildirilen gün ve saatte şubemiz emlâk servisine gelmeleri.
«863»   «1580»
Sahibi ve Neşriyat Müdürü: AHMET EMİN YALMAN Basıldığı Yer: VATAN MATBAASI