Tam Metin
Gereksiz taramalardan kaçınan site
Nutuk - 1927
Nutuk, eski harfli, 1927 tarihli orijinal metin.
Kaynak:
Selçuk Bağrışen
Yusuf Akçura'nın 1927 basımı Nutuk hakkında 1929 yılında yazdığı makale:
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin aslî menbalarından: NUTUK Akçura oğlu Yusuf Türkiye Cumhuriyetinin birinci Reisi Cumhuru ve Cumhuriyet Halk fırkasının umumî Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretleri tarafından fırkanın 15 Teşrinievel 1927de in'ikat eden büyük Kongrasında 15 ila 20 Teşrinevelde. îrat edilmiştir. -Türkiyede tabı ve neşir hakkı Türk Tayyare cemiyetine tevdi buyurulmuştur^ Türk Tayyare cemiyeti bu nutkun metnini ve metninin tab olunduğu kâğıtların -tezyinatını İstan-bulda Ebuzziya matbaasında bastırmış, Oazi Hazretlerinin metinlerinden hariç resimlerile, gene metinden hariç 10 adet haritayı Ahmet İhsan matbaası vesatetile Viyenada hakkü tabettirmiş, kapağın tab' ile broşaj işlerini de Ahmet İhsan matbaasına tevdi eylemiştir — Metni 16 punto prap harflerile 543 büyük sahife tutuyor. Haritalar Türkiye devletinin doğuşiyle İstiklâl harbinin muhtelif safhalarını gösteriyor. -Eser, çubuklu (vergee), ipekli (Velin) ve ipekli Japon kâğıtlarına, yani üç nevi kâğıda bastırılmıştır. Çubuklu kâğıda sadece tabolunan bröşelerin fiatı (5) lira, îki renkli ipekli kâğıda matbu olan bröşelerin fiatı (10) lira,iki renkli ipekli kâğıda basılmış mücelletlerin fiatı ciltlerinin tezyinatına göre (25, 45 ve 50) liradır; bunlardan başka çok iyi ciltlenmiş olanlar dâ vardır ki onların fiatı (500) liradir ; nihayet 3 adet fevkelâde müceilet te yaptırılmış ve bunlara fiat konmayarak bazı yüksek zatlara takdim olunmuştur. Ciltliler Istanbulda Zeliç matbaasının mücellithanesinde teclit edilmiştir. (500) liralık ve fevkalâde mücelletlerin tezyinatı Istanbulda Medresetülhattatin tarafından tertip olunmuş ve kuyumculuk işleri İstanbul kuyumcuları tarafından yapılmıştır. — Kitabın neşri mahalli Ankara,-neşri tarihi 1927 dir. Akçura oğlu Yusuf Fırkamız içtimaında fam 36,5 saat süren btı harikulade Nutku dinlerken arkadaşlarımdan biri, "yapan yazdı" demişti. Filhakika yirminci asır tarihinin en büyük vak'alarından birisini yapan büyük adam, o vak'anın tarihini de bizzat yazdı. İşte Nutuk bu tarihtir. XIX uncu asrın ortalarından itibaren Osmanlı hayatının halile devamına inananlar pek az kalmıştı. İmparatorluğun çökmesine mani olabilmek için onu idare edenler, memleketin dahilî ve öz kuvvetinden ziyade, dahil ve hariçteki düşmanların rekabet ve muhasedelerinc dayanmak siyasetini tutuyorlardı. XIX uncu asrın son rtıb'ıı iptidalarında muvaffa-kiyelsizliğe uğrayan dahilî kuvvetleri uyuşturmak tecrübesi, yirminci asrın başında bir daha tekrar olunda ; bu ikinci tecrübe, uyuşturmak ve birleştirmek şöyle dursun büsbütün ayırmak ve dağıtmak neticesini verdi. Balkan harbieri sonunda Osmanlı Devleti Avrupada pek az tutuna-bildi. Bundan sonra Osmanlı Devletini idare edenler, mecburen dahil oldukları umumî haıpte ittifakın galebesine ümit bağlamışlardı; lâkin bu ümit tehakktık etmediği halde tevessül olunacak tedbir ve çare hakkında, onların sarih bir fikri yoktu. İtilâf Devletlerinin büyük harpten almak istedikleri neticlerden birisi de. Saltanatı Osmaniyenin, son defa aralarında taksim olunarak, ortadan kaldırılmasıydı: Osmanlı imparatorluğu Avrııpadan, boğazlardan Asyaya atılacak, challisi Türk olmayan Arabistan, Irak ve Suriye vilayetleri imparatorluktan ayrılacak, asıl Türk Yurdu sayılması lazım gelen Anadolu bile iki katlı bir taksime uğrayacaktı. Anadolu Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında yüksekten bir bölüşmeye zemin olduktan başka, şarkı Ermenilerin, garbı Yunanlıların nüfuzu ve hakimiyeti altına alınacaktı... I insılı, sekiz asırdan beri bu kıt'alarm hakikî hakimi olan Türk, Avrupalıların, yalnız Avrupalıların değil Rum ve Ermenilerin, Nusayri ve Süryanilcrin de mahkûmu edilmiş olacaktı... Büyük harbin iptidalarında İlilaFcıların şarkta işleri yolunda giimişfi. Türklerin menfatları noktai nazarndan iyi hesap edilmiş fazla cür'clli bir harekeli sevkulccyşiyenin iabiî muvnfakatsizliği neticesi olarak, Rus orduları Osmanlı memleketlerinin şarkını istilâya başlamış; İngiltere ve Frausanın çok kudretli filolarına dayanan büyük bir kuvvei seferiyesî, Çanakkaleden Osmanlı payitahtını pek ciddi "tehditlere maruz bırakmış bulunuyordu. Bu sıralarda, Osmalı İmparatorluğunun sukutu artık günün meselesi imiş gibi. İtilaf devleilerinin hariciye nezaretle» i arasında bu kocamış devletin son taksim projesinin teferrüai ve tafsilatı müzakere olunuyor, derhal tatbik olunacak şekle sokulmak isleniliyordu. Şark işlet i tam böyle İtilafcılarca matlup bir revişte yürüyüp gider- Nutuk ken tarihin cereyan ve teselsülünü değiştirmek kudretini haiz bir adam, Türk askerleri arasında kendini göstermeğe başladı: bu fevkalâde adam, An Burnu ve Anafartalardaki müdafaalarile İslanbulu kurtardı; ve Muşu aldıktan sonra Diyarbekir istikametinde tevessü eden düşman karşısına çıkarak, Bitlisi de Muşu da istirdat etti. [İJ Çahakkaleye itilafçıların büyük taarruzu esnasında İngiltere Devletinin bahriye birinci lordu (yani bahriye nazırı) olan ve bu taarruzun şiddetli taraftarı bulunan Vinston S. Çörçil (Winston S. Churchill), "Cihan buhranı" namını verdiği hatıratında, 19uncu fırka kumandanı Mustafa Kemal Beyin 6 Ağustos 1925 te 16 ıncı kolordu kumandanlığına tayininden bahsederken diyorki: Bu tayin ile "bütün Osmanlı İmparatorluğunun mukadderatı, evelce kendinden bahsolundtığunu işitdiğimiz ve bundan sonra çok işiteceğimiz bir zabite tevdi edilmiş oluyordu. |2J" En azılı bir düşmanımız olan Çöıçilin bu müşahedesi bazı tadillerle doğrudur: 1915 yazından itibaren Mustafa Kemal, Türk milletinin mukadderatını, tayin ve tevdi yolu ile değil, kendi büyük şahsiyetinin kıy-riıctile, kendi irade ve kudretinin tesirile eline almıştır. Mustafa Kemal de Osmanlı imparatorluğunun devam ve bekasına inanmıyordu; fakat İmparatorluk yıkıldıktan sonra Türk milletinin yeni, müstakil ve kavî bir Devlet kurabilecek istidat ve iktidara sahip olduğuna iman etmişti. Devleti Osmaniyeyi umumî harbe sevkeden ve harp esnasında hükümet' idare eyleyen adamların mağlubiyetini müteakip ;tehakkuk ettirecek bir idealleri kalmamış olacak ki "kendi hayatları endişesine düşere^ memle-ktten firar etmişlerdi,, [3]. O zamanlar muayyen bir ideal sahibi, Mustafa Kemal vardı, o görüyordu ki: Hakikati halde içinde bulunduğumuz tarihte Osmanlı devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç türkün barındığı bir Ana Yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı devleti, onun istiklâli. Padişah, Halife, Hükümet, bunlar hepsi medlulü kalmamış bir takım bîmâ-na elfazdan ibaretti. "Nenin ve kimin masuniyeti için kimden ve ne muavenet -talep o-lunmak isteniyordu ? "O halde ciddî ve hakikî karar ne olabilirdi ? "Efendiler, bu vaziyet karşısında bîr tek karar vardı. O da Haki- [1] "Nutuk,, sahife 440 [2] W. S. Churchill. La crise rnondiale, T. II,, 361. Traduction française, Pa-yot, Paris, 1928. [3] "Nutuk,, S : 3. 4 Akçııra oğlu Yıısnf miyeti MiIIiyeye müstenit, bilâkayduşart müstakil, yeni bîr Türk Devleti tesis etmek ! „ [1] 1915 in en buhranlı günlerinde payitahtı kurtaran ve bu muvaffa-kiyyetile Osmanlı Devletinin merkezinden çöküp Türkleri beraber batırmasına mani olan Mustafa Kemal, asil Türk topraklarının istiklâl ve vahdetlerini muhafaza gayesiyle Rusların da şarkta ilerilemelerine set çektikten sonra, harbin son safhasında, Türk Millî hududunun ve son Türk kuvvetlerinin kurtarilmasına çalışmıştı: Suriyeyi tahliye eden orduların enkazından Halepte bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaada bulunup bu gün hududu milliye dediğimiz hududu fîlen tesbit eylemiştir.[2] Büyük harbin sonlarında Osmanlı devleti de terki silâha mecbur olmuştu (1918). Daha müsait şeraitle akdi imkân haricînde olmayan mütareke sıralarında Türk Vatanında reel kuvvetleri iddîhar ve muhafazaya çalışan Mustafa Kemal Paşa, bu faaliyetile ilerisi için tesavvur ettiği hareketin temelini hazırlamış bulunuyordu. hilaf devletleri, bazen, Mondros mütarekenamesinin (30 Teşrinievel 1918) ahkâmından istifade ederek [3], bazen de mütarekename ahkâmına riayete lüzum görmeyerek [4] 1335 (1919) senesi iptidalarından; itibaren Saltanatı Osmaniyenin payitahtını ye Türk vilayetlerinden bir çoğunu işgal altına aldıktan başka, "15 Mayıs 1919 da itilaf Devletlerinin muva-fekatile Yunan ordusu İzmire ihraç ediliyordu.,, [5] "Bundan başka memleketin her tarafında anasırı hınstiyaniye, hafî, celî, hususî emel ve maksatlarının temini istihsaline, devletin bir an evel çökmesine sarfı mesaî ediyorlardı.,, [6] "Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyordu.,, [7] Türklere gelince, "Büyük harbîn uzun seneleri zarfında, Millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi harbiumumîye sevkedenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler, Saltanat ve Hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin müteredti, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tehayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşanın riyasetindeki kabine, âciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla berader şahıslarını vikaye edebi- [11 "Nutuk,, S: 9 [2] fi S: 440 [3) „ S; 482 !4J „ S: 3 [5] „ S: 3 [6} „ S: 3 [7] „ S: 3 Notük 5 lecek her hangi bîr vaziyete razı. Ordunun elinden "esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...,, [1] işte harbiumumî sonunda Saltanatı Osmaniye harabesinin "vaziyet ve manzarai umumiyesi», budur. Daha 1915 te Milletinin mukadderatını eline alarak Milletini kurtarmaya azmetmiş olan Mustafa Kemal 1919 da "vaziyetin dehşet ve vahametine" rağmen Anadoluya gitmek ve kendinin kendisine tevdi ettiği büyük vazifeye, Türklerin İstiklâl ve hüriyetini muhafaza etmek vazifesine devam eylemek kararını verdi. Istanbuldan üçüncü ordu müfettişliği vazifesini aldı; ve 19 Mayıs 1919da yani Izmirin Yunanlılar tarafından işgalinden dört gün sonra karargâhîle beraber Samsun şehrine çıktı. [2] Gazi Musfafa Kemal Hazretleri büyük Nutkuna "Meb'dei kelâm ola* rak„ [3] Samsuna çıktığı tarihi, yani 19 Mayıs 1919 u kabul etmiştir. Gazinin harbiumumîden itibaren, Millî ve siyasî gayesi, ikiye ayrılabilir. Harbiumumî devam ederken Osmanlı İmperaiorluğu yıkıldığı za- -man bu sukutun Türkleri büsbütün ezerek artık kımıldanmayacak bir hale koymaması için çalışmış ; harbiumumîyi müteakip de İmperatorluğun yıkıntısı arasında Türkleri'kaldırıp kendilerine yeni bir devlet kurmakta mürşit ve rehber olmuştur. Nutuk asıl işte bu üçinci devre vak'afarından bahsediyor. Nutuk, Gazının Türk milleti "vicdanında Ve istikbalinde ihtisas ettiği büyük tekâmül istidadını millî bir sır gibi vicdanında taşıyarak peyderpey bütün hayatı içtimaiyemize tatbik,, [4] etmekle meydana getirdiği büyük işlere dair arkasında yürüyen siyasî fırkasına ve bütün milletine verdiği bir nevi hesaptır. [5] "Nutkun,, kitap halinde matbuu, hitap halindeki şeklini tamam muhafaza etmiştir : vak'alar çok muntazam ve vazih teselsül ettirilmekle beraber matbu kitaplarda olduğu gibi bap ve fasıllara ayrılmamış, yalnız bazı fasıllar satır başlarında § işareflerile, daha ehemmiyetli fasıllar işretlerile ayrılmıştır ; samilerin nazarı dikkatini celp için kullanılan [1] "Nutuk,, Sahife 3 12] „ „ 3:7 [3] „ „ 3 [4] „ . „ 11 [5] „ 274 6 Akçura ofthı Yusuf "Efendiler,, hitapları da aynen muhafaza olunmuştur; hasılı "Nutuk,, tabo-junurken, irat edildiği şekil katiyyen değiştirilmemiştir. "Ntıtk„u mütalea ederken, bap ve fasıllara, ayırarak, her bap ve faslın ihtiva ettiği mevzuları tesbif etmek kabildir. Ancak bizim böyle bir tahlil ve terkibe girişmemiz "Nutk„un esas ve şekil itibarile kıymetini tenzile sebep olabilir; zira, her mevzuun vaz ve ifade suretini tamamen muhafaza edememekle beraber, en kıymettar kısmını da hakkile tebarüz ettirememekliğimiz ihtimali vardır. Böyle bir tahlil ve terkipten sarfınazarla, bu büyük Nutkun muhtevası hakkında umumî bazı muta-lealar arzını daha muvafık buluyoruz. Gazi, 1335 (1919) senesi ilk baharında Osmanlı İmperatorluğunun "vaziyet ve manzara! umumiyesini,, mütalea ederek daha İstatıbuldan çıkmadan önce Türkleri kurtarmak için kat'î kararını vermiştir ; işte o pek mühim karar : "Hakimiyyefi Milliyeye müstenit, bilâkaydüşart müstakil, yeni bir Türk Devleti tesis etmek ! [lj Gazi, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz bu muazzam kararının tatbikine başlamıştır ; yani yeni Türk Devletini kurmağa teşebbüs etmiştir. "Nutuk,, işte bu yeni devlet kurma ameliyesinin tarihini haive hehatve anlatıyor. [2J "Nutuk,, tan bu büyük vak'anın tarihini takip ederken her şeyden evel Türk Milletinin kudretini, Milletçe vatanscvenliğini, sadakatini, celadetini, şecaatini, disiplinini, feragat ve fedakârlığını vuzuh ve serahatla anlayorıız : Gazi faaliyete geçtiği esnada, "büyük harbin uzun seneleri zarfında yorgun, fakir bir hale,, düşmüş, hükümdarının hıyanetine maruz kalmış, hükümeti tarafından terkolunmuş memleketi "dünyada görülmemiş bir galibiyetin mümessilleri,, tarafından işgal edilmiş olan Türk Milleti müstakil ve yeni bir devlet kuracak kudreti kendinde bulmuştur. |3| Saniyen, bu sadakatli, kahraman ve fedakâr milletin başına geçen harikulade adamın, milletin kuvvet ve istidadına iman ve itimadını [4|; beşeriyet tarihi çok derin anlamış olduğundan |5|, dahil? ve harici siyasete dahiyane vukufunu [H|, samimî halksevcnliğini (Demokratlığını) [1] "Nutuk,, Sahlfe 9 [2] „ „ 274 [31 „ 3 ve 523 14] „ 28, 47, 103 [5] , ı „ 275-376 re] „ „ 133-224 Nutuk [1], realiteleri bulup görmekteki emsalsiz kudretini [2], yorulmak bilmeyen, fikri iakibini. [3[, nefsine son derecede hakim olarak daima, azim, sabır, teenni ve nazaket ile hareket ederek efkâr ve hissiyatından hiç birisini vakti gelmeden ortaya çıkarmadığını [4], fikre, mefkureye muhalefetle işe zarar îras edenleri münakaşa ve münakade sahasında çok kuvvetli mantık ve belagatile, siyaset vadisinde en muvafık çare ve tedbirlerle mağlûp ve bertaraf edebildiğini [o], müşkül mesailin mevzuu bahs olduğu zamanlarda bile sükûn ve itidalini, fikri vuzuh ve ciyadeiini asla kaybetmeksizin en müsip sureti halleri bulabildiğini [(i); mücerret tabirlerle, imanını, basiret ve kiyasetini, iradelini, siyasetini feragat ve şecaatini, hasılı bir kelime ile " deha„sını görüyoruz. Salisen, Türk Milletine mensupluk iddiasında bulunan bazı kimselerin, ezcümle başlarında kendisine Osmanlı Padişahı ve İslam Halifesi unvanı veren şahıs olmak üzere Osmanlı hükümeti denilen hcyûlâ azasından ekserisinin, bu büyük işin başarılmasına engel olmak maksadile teşebbüs etdikleri bin türlü hile, tezvir ve lıiyanei manavralarma şahit oluyoruz. [ÎJ Rabian,''Millet Rehberinin arkadaşları gibi görünen bazı içten içe, fırsat buldukça açıktan açığa müşkilât ihdasından geri kalmamış olduklarına teessürle vakıf oluyoruz ; |SJ ve aynı zamanda anlıyoruz ki sonraları açıktan açığa muhalefete geçenler, hatta daha fazla dalâlet yoluria sapanlar, ta iptidadan beri millî gayeye sağlam bağlanmış olmayanlardır. [9] Vakayiin teselsülünü takip ederken görüyortızki Türklerin Rehberi, gayesine doğru yürürken, bir çok cephelerde mütemadiyen harp halinde bulunuyor : İtilaf kuvvetleri, Yunan orduları, Ermeni hükümeti, Pontos ihtilâlcileri, Sultan ve hükümeti ve bunun muhtelif namlarla Millet aleyhine sevkettiği hıyanet müfrezeleri yetmiyormuş gibi, Millî müdafaa fikrine iştirak etmiş görünen rakipleri, hasımları, hatta hakikî İl] „ m 33 [2] n b'tr çok sahifeler [3] (ı Sahifa 10-11-222 [4] „ ' „ 225-231, 318-325 [5) „ „ 134, 533 [6] Nutuktan anlaşılyıorkî harp ve sulh devirlerinde ittihaz edilen mühim mu-kerreratin hemen hepsi Gazinin bulduğu tarzı hallerdir. [7] "Nutuk,, Sahifa 22-25, 70, 85, 98. 119, 176, 236, 280 (8) „ „ 11. 51, 52. 221, 234-235. 269-270 [9] „ „ 112. 113, 221. 240, 244, 249. 253, 269-270, 289-293 3 Aksimi oğlu Yusuf vaziyeti ve hakikî vaziyetin icabatını anlayamayan taraftarları ile de uğraşmak mecburiyetinde kalıyor. Lâkin, nihayet, başta Oazî gibi emsalsiz bîr mürşidi, rehberi bulunan Türk Milletinin bütün engelleri kopararak, maniaları kırıp yıkarak hedefine vasıl olduğunu da sürür ve heyecan ile görüyoruz. Gazi, 1919da, verdiği kararı, dahilî ve haricî, maddî ve manevî, muasır ve tarihî husumet ve mümanaatlara rağmen dört, beş yıl gibi kısa bir müddet içinde tamamen tatbika muvaffak olmuşiur ; 1923 senesinde "Hakimiyeti Milli-yeye müsenit bilâkaydüşart müstakil, yeni bîr türk milleti tesis,, olun-mştur: Türkiye Cumhuriyetinin ilân târihi 29 Teşrinievel 1923 dür. "Nutuk,, bu büyük işi, bazen bir müvverih sükûn ve şey'îliğile, bazen bir san'atkâr hararet ve heyecanile, bazen idealine dokunulmuş bir idealist ıstırap ve hiddetile hikâye ve teşrih etmektedir. Bu cihetle Nutuk yalnız muhtevası itibarile değil, şekil, üslûbu ifade ve edası cihe-tile de çok kiymettar bediî bir eserdir. "Nutk„u dinleyenlerin nakadar derin bediî zevk ve heyecan duymuş olduklarına, kendi ruhumla, sami-lerin ihtisasatını istişhat edebilirim. "Nutk,,u matbuundan okuyanların da, hatibin doğrudan doğruya îka ettiği tesir nakıs kalmak üzere, gene pek derin zevk ve heyecan duyacaklarına zatî tecrübeme istinaden şüphe etmiyorum. "Nutuk,, bazen birkaç cümle ile Türk kahramanlığını öyle açık gösteriyorki : Meselâ, İzmirdeki İtilâf Konsoloslanyia mülakattan bahsederken "hangi gün ve nerede mülakat edebileceğim soruluyordu,, diyor ; buna verdiğim cevap ta "9 Eylül 38de (Nif) ie„ mülakat edebileceğimizi bildirmiştim. Filhakika dediğim günde (Nif)te bulundum. Fakat mülakat isteyenler orada değildi, çünkü ordularımız İzmir rıhtımında, ilk verdiğim hedefe, Akdenize vasıl olmuş bulunuyorlardı. „ [1] Bazen bir kaç satır içinde çok canlı bir levhayı seyrediyoruz : "Reşit Paşa, "Efendim, bir kaç dakika istirahat buyurulmaz mı ? diye söze başladı. " — Yarım dakika istirahata ihtiyacım yoktur. Derhal hareket edeceğiz, ve sen benim yanıma gel!.. dedim. " — Efendim, dedi, sizin yanınıza Rauf bey binsin, ben arkadaki otomobille de gelirim. " — Hayır, hayır, dedim, siz buraya... [11 "Nutuk,, Sahife 415 Nutuk 9 "Sivas şehrinin methaline vusulümüzde, caddenin iki tarafı azîm bir kalabalıkla dolmuş, kıtaatı askeriye vaz'ı mahsusunu almış bulunuyordu. Otomobillerden indik, yürüyerek asker ve ehaliyi selâmladım...„ [1] 4} "Bütün menfaatlannı mülevves bir tahtın, çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta, yalnız bunda gören Tevfik Paşa ve emsali paşalardan mürekkep Vahidettin hey'etinin gizli maksatlarına behemhal terviç ettirmek yolundan başka hiç bir şeyle iştigal etmedikleri anlaşılıyordu.,, [2] § "Sür'atle kanun layihası tesbit edildi. Ayni günde Meclisin ikinci celsesinde okundu. Tayini esami ile reye vaz'ı teklifine karşı, kürsüye çıktım. Dedim ki "Buna hacet yoktur; memleket ye milletin istiklâlini ebediyyen mahfuz kılacak esasatı Meclisi âlinin.müttefikan kabul edeceğini zannederim.,, - "Reye ! „ sesleri yükseldi. Nihayet Reis reye koydu ; ve "Müttefikan kabul edilmiştir,, dedi. Yalnız menfi bir ses işidijdi: - "Ben muhalifim !„ Bu seda "Söz yok 1„ sesleri ile boğuldu. İşte Efendiler, Osmanlı Saltanatının inhidam ve inkıraz merasiminin son safhası, böyle cereyan etmiştir. [3] Bazen, bir kaç vesika ile vatanına ve milletine hiyanet edenlerin menfur çehrelerine ebediyyen silinmez ve affolunmaz bir kara damga vuruyor. [4] Bazen bir kaç vak'a delâleti veya bir kaç sözlerinin nakli ile bazı kimselerin hakikî simalarını açıveriyor. Meselâ, bir zamanlar ilim ve dirayetinden bahsedilmiş olan Damat Şerif Paşa atlı bir adamcağızın mahiyetini açıp göstermek için "Nutk„un bir kaç satırı kifayet etmiştir : "Dahiliye nazırı Damat Şerif Paşa, Sivas Vilayetine yaptığı bir tebliğde "kahrolsun işgal !„ tarzındaki yazılar, hükümetin hali hazır siyasetine gayri muvafıktır diyordu. "...Bu nedemektir, Efendiler? Hükümet işgali şayanı takbih bulmayan bir siyaset mi takip ediyordu ? Yoksa kahrolsun işgal dendikçe, memleketi daha ziyade işgale mi sebebiyet verilecekti? İşgal ve tecav-vüz karşısında, milletin muhafazayı sükût ve sükûnet etmesi, işgalden mütehassis olmuş görünmesi mi muvafıkı akıl ve siyasetti ? "Böyle sekim ve hayvanca bir düşünce, izmihlal ve inkiraz uçuru- [1] Nutuk, sahife 25 [2J „ 420. - 259-260 sahifelerinde İstanbul işgalini fevkalâde he- yecanla takip ettiren çok canlı bir levha vardır. [3] Nutuk, sahife 422 [4] Sait Molla ile Papas Froq muhaberesi ; "Nutuk,, sahife 177^184, 10 Akçura o»lu Yusuf muna kadar tekmelenmiş bir devleti kurtarabilecek bir siyasete esas ola-biiirmiydi. ?„ [1] Bence Nutkun en ziyade zevk ve heyecan veren fıkraları, vak'alan çok geniş ve derinden görüp yurüdülen mütalealarla, bir ferde veya bir hey'eie şifahî veya tahrir» tevcih edilmiş hitaplardır. ' Meselâ, 1919 senesinde Türk Milletinin vaziyetini,' emelini ve bu emeli istihsale muktazi tedabiri ifade eden şu derin mütaiealan okuyunuz : "Millet, ancak devletlerin izmihlal ve inkırazları hengâmelerinde tarihin kaytettiği çok mühim ve hatarnâk anları yaşıyordu. Böyle anlarda talî ve mukadderatını bizzat kendi eline almakta gaflet gösteren milletlerin akıbeti meçhul, ve felâketalûttur... •"Türk Milleti bu hakikati anlamağa başlamıştı, bu idraki neticesi idi ki ümidi halâsı vaat eden her samimî işarete şitaban olmakta idi. Ancak uzun asırların uyuşturucu idare ve terbiyesinin bir -hayati içiimaiyeyi, bir günde, bir senede azal edebileceğini tasavvur ve kabul etmek doğru değildir. "Bu sebeple vakıfı tabiat ve hakikat olanlar, elinden geldiği kadar mensup olduğu milleti tenvir ve irşat ederek, onlara halâs hedefine yürümekte delaleti, en büyük insanlık vazifesi bilmelidirler. "Türk Milletinin kalbinden, vicdanından samlı ve mülhem olan en esaslı, en bariz arzu ve iman malûm olmuştu : Kurtuluş !.. [2]„ Padişahın firarı üzerine yürüttüğü rnütaleatta nakadar hakikat ve vüs'at var : "Aciz, adî, his ve idrakten mahrum bir mahlûk, kabul eden herhangi bir ecnebinin himayesine girebilir. Fakat böyle bir mahlûkun, bütün İslamların Halifesi şifalını haiz bulunduğunu ifade etmek elbette muvafık değildir. Böyle bir telakkinin doğru olabilmesi evel emirde bütün islâm kütlelerinin esir olmaları şartına vabestedir. Halbuki cihanda hakikat böylemidir ? Biz Türkler bütün tarihî hayalımızca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Kıymetsiz hayatlarını iki buçuk gün fazla, sefilâne sürükleyebilmek için her türlü mezelleti mubah gören Halifeler oyununu da sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik. Bu suretle devletlerin, milletlerin yekdiğerile münasebatında şahısların, bahusus mensup olduğu devlet ve milletin zararına olsa da, şahsî vaziyet ve hayatlarından başka bir şey düşünmeyecek pespayelerin ehemmiyeti olmayacağı hakikati malıımesini teyid ettik. [1] Nutuk, sahife 142 1*1 223 Nutuk II "tj Milletler münasebatında, mankenlerden istifade sistemine rağbet devrine hitam vermek, medenî alemin samimî temennisini teşkil etmelidir. „ Hitaplarından Amerikalı Ceneral Harbud,a verdiği şu cevap cidden bir vecizedir : "Bir millet mevcudiyet ve istiklâlini temin için kabili tasavvur olan teşebbüsat ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak oiur. Ya muvafak olamazsa demek, bu milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binenaleyh, millet berhayai- oldukça ve teşebüsah fedakâranesine devam eyledikçe ademi muvaffakiyet mevzuubahs olamaz, „ [2] "İkinci İnönü zaferini tebrik ederek cephe kumandanına yazdığı teleğrafnameyi gözümüz yaşaracak kadar müieheyiç olmaksızın okumak kabi! midir ? "İnönü muharebe meydanında, Meieris tepede parp cephesi kumandanı ve Erkânı harbiyei umumiye reisi İsmet Paşaya : "Bütün tarihi âlemde sizin İnönü meydan muharebelerinde deruhte ettiğiniz vazife kadar ağır bir vazife deruhte etmiş kumandanlar enderdir. Milletimizin istiklâl ve hayatı, dahiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören kumanda ve silâh arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük emniyetle istinat ediyordu. Sîz orduda yalnız düşmanı değil, milletin makus talimi de yendiniz. İstila/altındaki bcibam topraklarımızla beraber bütün vatan bu gün müntehalanna kadar -zaferinizi tes'rt ediyor. Düşmanın hırsı istilâsı, azim ve hamiyetinizin yalçın kayalarına başını" çarparak hurdahaş oldu. " Namınızı tarihin kitabei mefahirine kaydeden ve büiün Mîlletî hakkınızda ebedî minnet ve şükrana sevkeden büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken üstünde oturduğunuz tepenin £İze binlerce düşman ölülerde dolu bir meydanı şeref seyrettirdiği kadar Milletimiz ve kendiniz için şaşayi itilâ ile dolu bir ufku istikbale de nazır ve hakim olbuğunu söylemek isterim. Büyük Millt Meclisi Reisi Mustafa Kemal \ıı\ Sakarya muharebesi ile büyük taaruz arasında çıkan Baş Kumandanlık meselesi üzerine Gazinin irat ettiği nutuk, diyalektik ve polemik kudreti, ifadelerindeki hararet ve şiddeti, misyonuna kanî ve kudretine [1] Nutuk, sahifı 424 un .. 103 13] 361-30:* 12 Akçura oğlu Yusuf mümin bir dehanın hakikati görmeyenlere en müskit ve kat'ı bîr cevabı olmak itibarile, Oazi tarzı hitabetinin en mükemmel numunelerinden birisi -sayılabilir ; hatimesini aynen naklediyorum : "... Bunun, neticesi ne oldu, Efendiler biliyormusunuz ? Baş Kumandanlık, iki gündür muğlak ve muallak bulunuyor! Bu dakikada da Ordu Kumandasızdır. Eğer ben Orduya kumanda etmekte devam ediyorsam, gayri kanunî kumanda ediyorum. Meclisten tecelli eden reye göre derhal kumandadan keffiyet etmek isterdim, ve baş kumandanlığımın hitam bulduğunu hükümete iblağ ettim. Fakat gayri kabili telâfi fenalığa meydan bırakmamak mecburiyeti karşısında bulundum. Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Binaenaleyh bırakmadım, bırakmam ve bırakmıyacağım... „ [2] Büyük Nutukta böyle bediî zevk ve heyecan veren pek çok sahife-*er vardır; biz burada numune olarak bir kaçını zikr ile iktifa mecburiyetindeyiz ; bununla beraber, Istanbulda bir Sadırazama çektiği telgra-fnamenin de bir kaç satırını almadan geçemeyeceğiz: * İradeyi Milliyeye müsteniden Türkiyenin mukadderatına vaziüTyet olan yegâne meşru ve müstakil kuvvei hâkime, Ankarada müstemirren mün'akit, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiyeye müteallik bilcümle mesailin halline memur ve her türlü münasebati hariciyede muhatap, ancak işbu Meclisin hey'eti hükümetidir, Istanbulda her hangi bir hey' etin. minküllilvücuh bir vaz'i meşru ve hakikîsi yoktur. Binaenaley böyle bir hey'etin kendine hükümet namı vermiş olması, milletin hukuku hakimiyetine sarahatan mugayir ve bu nam altında memleket ve milletin hayatına ait mesailde harice karşı kendini muhatap göstermesi nâkabili tecvizdir. Hey'etinize teveccüh eden vatanî ve vicdanî vazife derhal hakikati vaziyete iktifa ederek, millet ve memleket namına meşru muhatap hükümetin Ankarada olduğunu kabul ve ilân etmektir...,, [3] Son bir misal olarak da Rauf Beyle bir mükâlemenin bazı kısımlarım zikredeceğiz: "Rauf Bey, hey'eti vekile riyasetinden çekilirken, «sizden çok rica ederim, dedi Devlet riyaseti makamını takviye ediniz.,, "Rauf beye "Dediğinizi yapacağıma kafiyen emin olunuz!..,,, cevabını verdim. "Rauf beyin ne demek istediğini, ben pek güzel anlamıştım... Rauf beyin benim müsbet cevabımın medlulünü anlayıp anlamadığı meşkûktür. [1] Nutuk, sahife 496 (Metinde son cümlenin altı çizilmiştir). [2] „ „ 344-345 Nutuk İ3 "... İlk fırsatta resmen Cumhuriyet ilân etmek ve Devlet riyasetini, Riyaseti Cumhur makamında temsil ederek, kuvvetli bir vaziyet vücuda getirmek elzemdi. Rauf Beye bunu yapacağıma kafiyen söz vermiştim. Eğer maksadıma intikal edememiş ise, zannederim, noksan bende değildir. [1] „ insan bütün bunları okurken, insan kümelerini ve insan fertlerini avucunun içinde istediği gibi kullanabilen ölçülmez bir kuvvete sahip bir ruhlar hükümdarının huzurunda bulunduğum hayraniyet ve tebcil ile duyuyor..., "Nutk„a sırf tarihî kıymeti nazarından bakılırsa, birinci derecede bir vesikayi tahrihiye, bir ' Menbaı aslî,, demek lâzım gelir: Osmanlı imparatorluğunun son günlerile yeni Türk Devletinin tesisi vak'alarında "Nutuk,, tan daha kıymettar bir "Menbaı aslî,, yoktur, ve olamaz ; zira bu büyük vak'alarm birinci derecede amili olan Gazi, bizzat bu "Nutuk,, ile o vak'aları müteselsİIen naklediyor. Umumî harbi müteakip, bir çok tarihî vesikalar neşrolundu. Bunların bir kısmı bu azîm tarihî hadiseye müsebbip olmak, veya onu idare etmek iddiasında bulunan hükümdarların, Cumhur reislerinin, Başvekil, veya Vekillerin, Baş Kumandan veya Kumandanların hatıra veya raporlarıdır. Zamanımız tarihi yazıldığı zaman bütün bu vesikalar tenkit süzgecinden geçirilmek şartile, İstimal olunacaktır. Bir Puankarenin, bir Gre-yin hatıratı, bir Ludendorfun bir Hamiltonun raporu elbette tarihî büyük bir kıymeti haizdir. Bütün bu mühim vesikalar içinde, Gazinin "Nutk„u derecesinde sırf tarihî noktai nazardan bile ehemmiyet ve kiymete malik bir vesika mevcut olmadığını tereddütsüz iddia edebiliriz ; çünkü "Nutuk,, mevzuu itibarile de diğerlerinden daha geniş bir sahayı kavramakta ve mühim bir kaç vak'ayı, bilhassa bir vak'ayı tesbit etmektedir. Müsellemdir ki umumî harbin ferdasında gördüğümüz azîm tahavvüllerden belki en mühimmi Osmanlı İmperatorluğunun yıkılıp onun yerinde yeni bir Türk Devletinin, Türkiye Cumhuriyetinin kurulması vak'asıdır. Ve bu büyük tehavvül, diğer bir azîm inkilâp ile bir arada vaki olmuştur. Tehavvül eden vüstaî Osmanlı İmperatorluğu yerine yalnız siyasî teşkilatı itibarile değil, içtimaî ve harsî esasları cihetile de büsbütün başka bir uz- [11 Nutuk, sahife 483 14 Akçura oğlu Yusuf viyeti içtimaiye ikame edilmek istenilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, şark medeniyeti vusfaiyesinin mütereddi bir enmuzeci idi ; bu İmperatorluktaki bütün Müslümanlar gibi Türkler de vusfaî harsı taşıyor, vustaî ideallere göre yaşıyordu. Osmanlı Türklerinde bütün teşkilatı içtimaiye ve bu teşkilatın en bariz hututu olan hukuki normlar esas itibarile dinî ve vustaî idi. Bu hey'eti içtimaiyenin iktisadî seviyyesi, iptidaî ziraat, esnaf, sana-afı, ve küçük ticaretten, harsî seviyyesi metafizik, mistik ve zahidane idealler den ileriye gidememiş ; içtimaî bünyesi ise, feodal ve korpora-tif taazzilerc bağlanıp kalmıştı. Halbuki yeni Türkiye Devleti, bu harsî, iktisadî, ve içtimaî taazzileri ve bunların istihdaf ettiği idealleri yıka yıka teessüs-etmiştir. Yeni Türk Devleti, muasır avrupaî, layik ve demokratik temeller üzerine kurulmaktadır; ve bu Devlet Türk hey'efî îçtimaiyesini, eşkâli hariciyesinden, fikriyatından, iktisadiyatından ta derunî duygularına kadar bu esaslara göre kısmen değiştirmiştir, ve kısmen de değiştirmek üzere bulunuyor. Bu büyük inkılâbın hududu, Türkiye Cumhuriyetinin hududunu çok aşmaktadır: Oazi Mustafa Kemalin Türkiyede yaptığı, bütün Şarkı is-lâmîyi sarsmış ve bu âlemin her tarafında Türk Rehberimin izince gidenler zuhur etmiştir. Bu suretle Türkiye inkılâbı, cihanşümul bir vak'ai tarihiye mahiyetini almıştır. Türkiyede başlayan bu fikrî, harsî, iktisadî ve içtimaî inkılâp, cihan tarihi mikyasında nazara alınacak azim bir yakmadır. Türk inkılâbı, İslâm âleminin yeni bir medeniyet sahasına • intikali meb'dei demektir. Cihan tarihinde bu vak'anın bütün avakibini şimdiden tahmin nakadar mümkün değilse azemefini his etmemekte o derece gayri kabildir. İşte Gazinin "Nuik„u yeni Türkiye Devletinin (esis tarihi ile beraber bu cihanşümul hadisenin ilk devresini gösteriyor ; Garp Türklerinde muvaffakiyetle başlayan bû azîm inkilâbın da en mühim vesikası, "men-baı aslîsi,, büyük "Nutuk,, tur. Bunun içindir ki "Nutk„un umumî harp akibinde intişareden vesikaların cümlesine faik bir kıymeti ve ehemmiyeti olduğunu iddia ediyoruz. Bu vesikada Türklüğün avrupahlaşmak hareketine karşı Asyayî irtica kuvvetlerinin taarruzlarına da şahit oluyor, ve bu kuvvetlerin mahiyet ve emellerine vukuf hasıl ediyoruz. * "Nufk„a san'at nokfai nazarından bakılırsa san'at meselelerinde ihtisasım olmadığını itiraf etmekle beraber, onu "Yeni Türk Devletinin kuruluş dastanı,, diye tevsif etmek hatalı olmaz, zannederim. Bu eser, dasianî (Epique) evsafı haizdir. "Nutuk,, zalim ve şerirler tarafından Nutuk 15 zincirlere bağlanmış mert ve bahâdır Türkün nasıl zincirlerini kırıp kurtulduğunu hikâye ediyor. Prometelerin, Samsunların nıenkabelerini andıran bu vak'a bir hakikattir. Vak'anın hakikatliği, dastanhğına hale! vermez. Bu muazzam dastan, Gazide azemetine layık bir mübdi bul-m ustur. San'atın münhasıran hitabet cihetine gelince, zannederim ki Gazinin hitabet talanını ve ifade üslûbunu irticai! nutuklarından daha iyi kavramak kabildir. Büyük Nutuk irat edildiği zaman, yazılmış bulunuyordu. Bununla beraber Büyük Nutuk, Gazinin hiç yorulmak bilmez, saatlerce, günlerce ayni kuvvet ve ayni savleti muhafaza ederek iradı nutka kadir bir fevkelâde hatip olduğunu izhar ve ispat etmek itibarile, bu noktai nazardan da kıymetlidir. Ben M. K. Hazretlerinin bir kaç nutkunu dinledim. İçlerinde İzmir nutku gibi irticalen îrat edildiği halde saatlerce sürenleri de vardı. Bütün dinlediklerimden aldığım teessüre güre Gazinin nutukları, fevkalâde sür'ati intikale malik, diyalektik kuvveti çok münkegif, muhafap ve mücadillerîne her cihetle tamamen rnü-lefevvik ve hâkim bir zekânın, nadiren hissiyatı tehzize lüzum görerek, ekseriya müfekkireye müracaatı lercih eyleyerek, bazen asabiyet ve şiddetle, bazen tehekküm ve istihza ile, bazen hiciv ve hücum ile, fakat çokçası sükûn ve itidal ile tecelli eden ifadeleridir, /tüyebilirim. Gazi, lisanına tamamen sahiptir. Cümlelerinde Gramer hatalarına tesadüf olunmaz. Kısa cümleleri uzun peryotlara tercih eder. Cümleleri ekseriyetle aydın, asabî, ve keskindir [1]; dağınık ve dalgalı ifadelerden hoşlanmaz. Hatip, Türkçesi bulunmayan kelimeleri arapçadan almaya daha meyyaldir; farisî kelimeler ve terkipler çok kullanmaz. Üslûbunu mevcut mekteblerden hiç birisine ithal edemeyiz, orijinaldir; ilk lerbiyei edebiyesinde Namık Kemal tesirini kabul edebilsek te Gazi bu tesirden artık tamamen sıyrılmıştır : üslûbu nuıhte- |1| Sivas kongrasına davet için Amasyada yaverine dikte ettiği tamiminin şu bir kaç cümlesine bakınız: "Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümeti merkeziye deruhte ettiği mes'uliyetin icabatını ifa edememektedir. Milletin istiklâlini, gene milletin azim ve karan kurtaracaktır. (Nutuk, sahife 19). Saltanatın ilgası lüzumuna dair irat ettiği kısa fakat tarihî nutkunu bir daha okuyunuz : "Hakimiyet ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır, diye, müzakere ile verilmez. Hakimiyet, Saltanat kuvvetle ve kudretle ve zorla alınır. Osman oğullan zorla Türk milletinin Hâkimiyet ve Saltanatına vaziuPyet olmuşlardı ; bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi. Şimdi de Türk 16 Akçura oğlu Yusuf şem ve mutantan, Büyük Nutuka ancak ironi olarak, Abdülkerim Paşa ile makine başı muhaberesinde devamlı kullanılmıştır. [1] Gazinin sesi derinlerden gelir! Perdahlı değildir, kadifeyi andırır ; telâffuzunda Rumeli şivesi biraz hissolunur; mesela "Ş„lar, ekseriya *J„ ye meyleder. Fazla jestikülasiondan hazetmez; nutuklarını ekseriya sakiriane îrad eder; nadiren ellerimi hareket ettirir. Fakat başının hareketlerile yüzünün hele o harikulade gözlerinin ifadelerile bazı sözlerine, bilhassa nazarı dikkati celbetmek istediği ekseriya vakidir. Hitabet tarzı, cenubî natıka per-dazlarınkma, meselâ İtalyan ve Fransızlarınkına benzemez; şimal hatiplerini, İngiliz ve Almanları andırır. Mamafi bazen fazla heyecanla söz söylediği de olur. •t» *" * "Nutuk,, fevkalâde mühim bir tarih vesikası, emsalsiz bir eseri san'at olduğu gibi çok kıymettar, içtimaî ve siyasî mütaleaları da ihtiva etmektedir. Gazi naklettiği vak'alardan siyasî ve içtimaî ahkâmı umumiye istin-bat eder. Bu münasebetle "Nutuk,,tan Gazinin siyasî ve içtimaî fikirlerini, kâinata nazarını, hasılı felsefesini de öğreniyoruz ; daha ileri giderek Gazinin hüviyeti maneviyesi, hakkında dahi bazı fikirler hasıl edebiliyoruz. Başka vesaik ve vekayii nazara almaksızın yalnız "Nutuk„tan da anlaşılabilir ki Gazi Mustafa Kemal, tamamen realisttir. Hayata nazarında, romantik ve mistik his ve düşüncelere yer yoktur. Realizm, realitelere istinaden tahakuk ettirilmek istenilen bir ideali inkâr demek değildir. Gazinin pek muayyen bir ideali vardır. Gazi bu temayülâtı fikriyesini çok ayık ve uyanık zekâsile askerî terbiyesine medyun olsa gerektir. Gazinin harikulade bir vuzuhu nazar diye tarif olunabilecek zekâsı, en muğ- Milleti bu mütecavizlerin hatalarını ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek, kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzuubahs olan millete saltanatı, hakimiyeti bırakacakmıyız, bırak -mıyacakmıyız ? meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemhal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde gene hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat bazı kafalar kesilecektir.,, ("Nutuk,, sahife 422) [1] "Nutuk,, sahife 105-110 Nutuk 17 İak vc müphem hadiseleri tavzih ederek «-Reci- hatlerine irca kudretine maliktir. Bu zekâ realitelere irca olunamayan müphcmatı kabul etmez. Askerliğin gayesi olan harp mutlaka en reel, en müspet nisaplara istinat ettirilmek lâzımdır; harp realistliği iktiza ettiren bir san'attır. "Nutku,, mütalea ederken, dimağının teşekkülü ve terbiyesinin tarzı;* icabı realist olan Gazinin mevzui bahsolmus bütün meselelerde ¦ meseleler nekadar muğlâk ve müphem olursa olsun — astl realiteyi görerek, doğru hesabını yapmiş ve meseleyi en ziyade sıhhat ve isabetle halletmiş olduğuna kanaat getirmemek kabil değildir. Gazinin realist nazarında, vak'alarm hakikî amili, kabiliyet, kudret ve kuvvettir. O siyasî ve içtimaî hadiselerde nısfet, şefkat, mürüvvet, merhamet, insaniyet, adalet, medenî tesanüt ve tesahup gibi mefhumların kendi kendilerine birer lâfzı bîmana olduğuna hükmetmiştir ; "Bu günün şeraiti hayatiyesi içinde bir fert [1] için olduğu ' gibi bir Millet [1J için dahi kudret ve kabiliyetini eseri fili ile izhar ve isbat etmedikçe itibar vc ehemiyet intizarında bulunmak beyhudedir . Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat olunmaz. insanlık, adalet, mürüvvet icaba tim (2) bütün bu evsafı haiz olduğunu gösterenler talep edebilir. "Efendiler, cihan, imtihan meydanıdır,,... [2] § "Nısfet ve merhamet niyaz etmekle millet işleri, devlet i.şleri görülmez ; Millet ve Devlet şeref ve istiklâli temin edilmez. S "Nısfet ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk Milleti Türkiyenin müstakbel çocukları, bunu bir an hatırından çıkarmamalıdır,, . [H] $ "Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet, mutlaka mücadelede muvaffakiyetle mümkündür. Bu da manen ve maddeleri, kuvvete, kudrete istinat eden bir keyfiyettir. Bir de insanların meşgul olduğu bütün mesail, maruz olduğu bilcümle mehalik ve istihsal ettiği muvaffakiyetler, maşerî, umumî bir mücadelenin dalgaları içinde tevellüt edegelmîşfir. [4] „ Yalnız şu metinlerden bile Gazinin siyasî ve içtimaî münasebetlerde hatta ferdî münasebetlerde bile ancak kuvvetler muvazenesi gördüğünü sarahatle anlayoruz. Mustafa Kemal, Darvinhv "Hayat mücadelesi,. \\\ Rik'alar bizimdir (A. Y;] [2] Metnin bu kelimelerinin altı çizilmiştir. [3} Nutuk, sahife 421 2 18 Akçura oğlu Yusuf nazariyesine, en kuvveili nev ve fertlerin galebesile istifayı tabiînin husulüne ve bu istifa ile beşeriyette ve bütün kâinatta kemale doğru gidildiğine inanmıştır. Mürşit, Türk Milletinin hey'efi umumiyesini ve fertlerini en kuvvetli nev ve fertlerden olmağa her vesile ile teşvik eder. XIX uncu asrın en büyük realistleri birinci Napoleon ile Kari Marks ıolduğunu söyleyenler var. Biz XX inci asır rubu evvelinin en büyük realisti Gazi Mustafa Kemal olduğunu iddia edersek, vak'alara istinaden bizi tekzip edecek bir kimse bulunabileceğini hiç zannetmiyoruz. Mustafa Kemal, realiteleri adeta ameliyei zihniyeye muhtaç olmaksızın derhal ve doğrudan doğruya görebilen bir nadirei hilkattir. Bütün kar-şık zevahirin sakladığı realitelere nakadar vuzuh ve sür'atle nüfuz ettiğini görerek şaşmamak kabil değildir ; Realiteyi örten bütün sun'î veya tabiî perdeler, onun nazarı tesirile derhal düşüyor ve realite onun gözü önünde çini çıplak, adeta çıplaklığından mahcup ortada kalıyor... Realite ile böyle vasıtasız temasta bulunmak, Gaziyi mistik ve romantik vehim ve hayallerden kurtarmıştır. Bunu "Nutk,,un bir çok sabitelerinde görüyoruz. Meselâ Hilafet, Panislâmizm hakkındaki mütalea-ları nakadar realisttir : "Millete anlattım ki İstâmşumul bir Devlet tesis etmek vazifesile mükellef tahayyül edilen bir Halifenin vazifesini ifa edebilmesi için Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfuzu, Halifenin emrine tabi tutulamaz. Millet buna razı olmaz ! Türkiye Halkı bu kadar azim bir mesuliyeti, bu kadar gayri mantıkî bir vazifeyi deruhte edemez. — Milletimiz, asırlarca, bu vahi noktai nazardan hareket ettirildi. Fakat ne oldu ? ! Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlatlarının mikfarini biliyormusunuz ? dedim. Suriyeyi, haki muhafaza etmek için, Mısırda barınabilmek için, Afrikada tutunabilmek için nakadar insan telef oldu, bunu biliyormusunuz ? t ve netice ne oldu görüyormusunuz ? ! dedim. [1] Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum islâm umuruna tasarruf sahibi kılmak fikrinde olanlar bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, bunun sekiz on misli nyfustan mürekkep olan büyük İslâm kitlelerinden talep etmelidir! Yeni Türkiyenin ve yeni Türkiye halkının artık kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yok- [1] Metinde bu satırların altları çizilmiştir. Nutuk 19 tur. Başkalarına verilecek bı'r zerresi kalmamıştır! dedim. Diğer bir noktayı da halk nazarında tebarüz ettirmek için şu beyanatta bulundum : Bir an için farzedelim ki, dedim, Türkiye mevzuubahs vazifeyi kabul etsin. Bütün âlemi islâmı bir noktada tevhit ederek sevk ve idare etmek gayesine yürüsün ve muvaffak dahi olsun ! Pek âlâ amma, tahtı fabiiyyet, ve idaremize almak istediğiniz milletler derlerse ki Bize büyük hizmetler ve muavenetler yaptınız, teşekkür ederiz; fakat biz müstakil kalmak istiyoruz, istiklâl ve hakimiyetimize kimsenin müdahalesini muvafık görmeyiz ! Biz kendi kendimizi sevk ve idareye muktediriz ! » O halde Türkiye halkının bütün mesaî ve fedakârlığı sadece bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyar olunacaktır? !.. Millete sonunda ihtar ettim ki kendimizi cihanın hakimi zannetmek gafleti, artık devam etmemelidir; hakikî mevkimizi,. dünyanın vaziyetini tanımamaktaki gaflete, gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişir ! [1] Bile bile aynı faciayı devam ettirmeyiz ! [2] S Hilâli ahmer namına Hindistan ve Mısırda seyahatla avdet eden meb'us Rasih efendi, gezdiği memleketler ehli islâm mm Gaziyi halife görmek istediklerini kendisine arzedince, verdiği cevap son derece şayan dikkat ve tefekkürdür : * İslamların bana teveccüh ve muhabetlertne teşekkür, ettikten-sonra dedim ki : « Zatıaliniz ulemalardansınız. Halifenin reisi Devlet olduğunu bilirsiniz, başlarında Kırallan, İmparatorları bulunan tebaanın, bana îsal ettiğiniz arzu ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim ? Kabul ettim dersem buna o tebaanın metbulan razı olur mu ? Halifenin emri ve nehyi ifa olunur. Beni Halife yapmak isteyenler, emirlerimi infaze muktedir midirler ? Binaenaleyh mevzuu, medlulü olmayan mevhum bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı? » Bu cevabı anlattıktan sonra Gazi bu mükâlemeye dair umumî nazarını ifade ve beyan ediyor: « Efendiler, açık ve kat'î söyleyeyim ki ehli islâmı, bir Haliîe hül-yasile işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak ehli islâmm ve Türkiyenin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna raptı hayal eylemek te ancak ve ancak cehil ve gaflet eseri olabilir. [3] * [i] Metinde bu satırların altı çizilmiştir. [2] Nutuk, sahife 433 [3] t > 515 20 Akçura oğlu Yusuf S Kczalik, bütün Kurunuvüsta bakayası müesseselerin fezail ve hasiyetine kail romantik ve mistik nazarları da ayni kuvvet ve katiyetle reddediyor : " Bir fakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, nushacılara tali ve hayatlarını emniyet eden insanlardan mürekkep bir kitleye medenî bir millet nazarile bakılabilir mi? Milletimizin mahiyetini yanlış manada gösterebilen ve asırlarca göstermiş olan bu gibi anasır ve müessesai yeni Türkiye devletinde, Türk cumhuriyetinde idame edil-meiimiydi ? Buna atfı ehemiyet etmemek terakki, teceddüt namına, en büyük ve gayrî kabili telâfi bir hata teşkil etmez mi idi?.. [1],, Bu realist görüş, Türk Milleti hakkında deveran eden harcıam nazarların yanhş olduğuna nüfuz etmiş ve Milletin «tekâmül istidadını*, hakikî emel ve arzusunu kavramış ve ona göre hareketini tanzim ederek muvaffak olmuştur : " Efendiler, asırlardan beri Şarkta mağdur ve mazlum olan Milletimi/, Türk Milleti, hakikatte meftur olduğu hasailden muarra telekki ediliyordu. " Son senelerde Milletimizin filen gösterdiği kabiliyet, istidal, idrak, kendi hakkında suizanda bulunanların nakadar gafil ve nakadar tetkikten uzak zevahirperest insanlar olduğunu pek güzel ispat etti.. [2] „ üazi, Türk Milletinin yaşamak istediğine ve yaşamanın da reel şeraiti hür ve müstakil bir millet olarak garp medeniyeti dairesine girmek okluğuna kanidir. Bütün icraatı bu kanaatin semereleri sayılabilir; meselâ 'Takriri sükûn,, kanununun neye kullanıldığını anlatırken diyorlar ki: 11 İste biz takriri sükûn kanunundan istifade ettik ise,... Milletimizin nasiyesini olduğu gibi açık ve pak göstermek için. Milletimizin mutaassıp ve Kurunuvustayî zihniyetle olmadığını ispat etmek için istifade ettik. "Efendiler, Milletimizin içtimaî ve iktisadî, hulâsa bilcümle medenî muamelat ve münasebatmda feyizli neticelerin zamini olan yeni kanunlarımızda... hürriyeti nisvanı temin ve hayatı aileyi tarsin eden kanunu medenî ele hu bahsettiğimiz devrede vücuda getirilmiştir. Binaenaleyh biz her vasıtadan, yalnız ve ancak bir noh-tai nazardan istifade ederiz. O noktai nazar da sudur: Türk Milletini medenî cihanda, layık olduğu makama is at etmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temel/eri üzerinde hergün daha ziyade takviye etmek ... Ve bunun için ıstipdaf fikrini öldürmek... [H\„ [ 1 ] "Nutuk,, sahife 542 (;>] "Nutuk,, Sahife 545. Son satırların metinde altları çizilmiştir. Nutuk 21 Türk Milleti hür, müstakil ve medenî olmak, yani yaşamak, mah-volmamak emel ve arzusunu taşıyor ; ve bu emel ve arzusunu tenakkuk ettirecek * Feyz ve kudret menbalarına» maliktir. İşte milletin bu emel ve arzusunu, bu feyz ve kudret menhalannı. bilâ vasıta realitelere nüfuz eden Gazinin gözü görmüştür ; ikinci bir ifade ile bu emel ve arzuyu, Türk milletinin ruhu, Gaziye-nefihetmiştir : "Ben Milletin vicdan ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekâmül istidadını, bir milli sır gibi vicdanımda "taşıyarak peyderpey hayatı içti-maiyemize "tatbik ettirmek mecburiyetinde idim. [lj "Bu tarihten sonra sıfat ve selâhiyetten mücerret olarak yalnız milletin şefkat ve civanmertliğine güvenerek, ve onun bitmez tükenmez feyz ve kudret menbamdan ilham ve kuvvet alarak, vicdanî vazifemizde devam ettik. [2] „ Hasılı, bu suretle Türk milletinin istidat ve emelile Gazinin kanaa* ve emeli bir noktada birleşmiştir, bir olmuştur. Buna binaen. Gazi milli emelin hamili ve ifadesi demektir. [.'.>] İşte bu esrarengiz hadise, Gazinin icraat ve muvaffakiyetinin sırrı aslîsidir. Gazi işte bu realiteleri görmek kudreliledir ki mütareke akabinde Devleti Osmaniyenin en hakikî vaziyetini kavramış ve ona göre en dn°-ru hükmü de vermiştir : " Hakikat halde, irinde bulunduğumuz tarihte Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı Ana yurdu kalmıştu **Son mesele bunun taksimini temin ile uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli, Padişah, Halife, Hükümet, bunlar hepsi medlulü kalmamış bir takım bîmana elfazdan ibaretti. •'...Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. Oda hakimiyeti miiliyeye müstenit, bilâkaydüşart müstakil, yeni bir Türk Devleti tesis etmek ! [4] . O zaman reel vaziyeti ve o vaziyete nazaran alınacak en musip kararı Gaziden daha vuzuh ve sarahafla görmek vc bulmak hiç bir kimsenin kân değildi. Bütün Osmanlı hükümet ricali, bütün İstanbul mütefekkir ve münevverleri bu reel noktayi nazara nisbetle çok romantik, hissî ve rnisifk vehim ve hayaller arkasında dolaşıyorlardı. Hatta Gazi variyeti tenvir, almaeak kararı tesbit ettikten sonra bile realiteyi görmeyenler az olmamıştır. [L] Nutuk, sabite H [2] M Metinde allı çizilmiştir. [3] "Mukadderatı vat ani yede vicdanı milliye tercüman olmaktan i ban* t bulunan vazifemiz ,, (_ Nutuk sahıO 62. ) [4-1 Nutuk, sahifp 9 22 Akçura oğlu Yusuf Bu zavallıları irşat için Mürşidin nakadar zahmetler çektiğini, "Nutuk,, un bir çok sahifelerinde elem ve teessürle okuyoruz. Meselâ mandacıların tam romantik düşüncelerine efkârı kaptırmamak için Sivas kongrasında azamî uğraşmak lâzım gelmiştir. [1] Gazinin realiteyi, ender ve müntehap kimselere nasip olan böyle vazıh görüşüdür ki yeni Türkiye Devletinin umumî siyasetini de ona en doğru olarak çizdirmiştir : Panislâmîsim ve Panturanism siyasetlerine dair mütaleat ve mü-nakaşatını, pek vakıfane yürüttükten sonra diyor ki: " Bizim vuzuh ve kabiliyeti tatbikiye gördüğümüz mesleki siyasî Millî siyasettir . . Dünyanın bugünkü umumî şeraiti ve asırların dimağlarda ve karakterlerde temerküz ettirdiği hakikatlar karşısında.hayalperest olmak kadar büyük hata olmaz. Tarihin ifadesi budur; ilmîn, aklın, mantıkin ifadesi böyledir. "...(Millî Siyaset) dediğim zaman kastettiğim mana ve medlul şudur: Hududu millîyemîz dahilinde, her şeyden evel, kendi kuvvetimize müsteniden muhafazayi mevcudiyet ederek, millet ve memleketin hakikî saadet ve ümranına çalışmak... Alelıtlak tali emeller peşinde milleti işgal ve izrar etmemek...,, [2] Nihayet gene Gazinin bu realite görmekteki emsalsiz kudreti, Ku-vayi Milliyenin düveli ecnebiye ve İstanbul hükûmetile münasebetinde çok faideli neticeler vermiştir. Gazi her hangi bir şifahî veya tahrirî sözün saklamak istediği realiteyi derhal keşfeder. Saltanatın son günlerinde, zayif ve titrek ellerile Osmanlı tahtının çürük ayaklarına Sarılan, zavallı köhne paşaların ba-zan hainâne, hazan sadrıazamâne, bazan dostâne ve ihtiramkârane, ba-zan naçizane ve mütemellikâne yazılmış yazılarının hangi realiteyi gizlemek maksadına matuf bulunduğunu. Gazi, okur okumaz, anlayarak, ona göre tetbir almıştır. Itilafcıların da her siyasî teşebbüslerinde, her diplomasi vesikalarında müzmarleri ne olduğunu keşfederek, ona göre çareler bulmuştur. Bu hususlarda "Nutuk,, tan çok misaller bulunabilir. Siyaseti hariciyeye müteallik birisini zikr ile iktifa ediyorum : " Düveli itilafiye hariciye nazırları konferansı, 22 Mart 1922 de Türkiye ve Yunan hükümetlerine mütareke teklifinde bulundu. "Efendiler, Yunanlılar bu mütarekeyi derhal kabul ettiler- Yunan ordusu Sakaryada maddeten ve manen mağlup edilmişti. Bu ordunun [1] Nutuk sahiîe 56-68 {2] „ .276 Nutuk 23 yeniden vasî mikyasta harekt ve taarruz yaparak tecrübei talia kıyam etmesi müşkül idi.'Bu hakikati anlamak elbette her keşçe mümkün olmuştu. Yunan ordusunu yeniden neticei kafiye verecek harekete sevketmek mümkün olmayınca, bizim de bir Seneye yakın bir zamandan beri ih-zarile meşgul olduğumuz ordumuzu atalete sevketmek, Hük'ûmeti Milli-yeye ümitler vererek intizar içinde bırakmak ve bu suretle geçecek, zaman zarfında Hükümeti Milliye ve ordumuzu gevşetmek cidden mühim bir tedbir idi. Binaenaleyh İtilâf devletlerinin Anadoluyu tahliye ve Şarkı karip meselesini hal maksadile olduğunu ifade ettikleri bu mütareke şeraitini ciddiyetle tetkik ettik... [1] "'Nutuk,, Gazi dehasının mümtaz bir hususiyetini daha gösteriyor : Gazinin dimağı bir dostumun iabirile daimî feveran halindedir ; o dimağdan muttasıl yeni yeni fikirler fışkırıyor. Ve bu fikirler Gazinin mensup olduğu cemiyetin değiştirilmesine, iyileştirilmesine yarayacak fikirlerdir ki onları doğuran dimağ onların fiil haline geçmesi için teşebbüse de hemen başlıyor. Mahzı fikir halinde bile birçok kimselerin tereddüt ve endişesini mucip olan bu fikirlerin hemen müşkilâtsız tahakkuk ettiğine şahit oluyoruz, çünki bütün bu fikirler hakikat ve şeeniyye-1i olduğu gjbi görebilen bir dimağin mahsulüdür. "Nutuk,, ta hikâye olunan Türk istiklâli hareketinin bütün esaslı. fikirleri ve o fikirlerin tatbikine dair bütün ciddî teçjbirler o bereketli dimağdan çıkmıştır. Her hangi bir meselede müşavere ve müzakere olunurken kabul olunan rey daima Gazinin reyi olmuştur : "Nutuk„un ihtiva ettiği vak'alarda bunu hep böyle görüyoruz ; ve aynı zamanda şunu da anla-yoruz ki Gazi reyinin galebesi, Gazinin hususî vaziyetinden değil, o reyin bizatihi en musip rey olduğundandır. Bütün içtimalarda Gazinin akıl ve zekâsı, diğer hazır olanlannkına daima mütefevvik ve hâkimdir ; zira diğer insanlar hakikat ve şeeniyetin ancak zavahirini gördükleri halde, o derununa nüfuz edebiliyor. "Nutuk,, un terbiyevî kıymeti de pek büyüktür. Her okuyana reell görmek ve ona göre hayatı tanzim etmek, çok iradet ve enerji sahibi [1] ''Nutuk,, Sahife : 399 24 Akçura oğ'İu Yusuf olmak, büyük ve yükseği sevmek, ferdi [1J ve millî istiklâl ve hüriye-tini muhafaza etmek, bunun için şecî ve fedakâr olmak, mücadeleden asla kaçınmamak terbiyyei esasiyesi ile beraber ; insanların ve orduların sevk ve idaresi, haricî ve dahilî siyasetin tedviri hakkında pek kiy-metli dersler vermektedir. Bu dersler ekseriya vak'alarm izahı suretiie telkin- edilmiş, bazan da sarih tavsiyeler halinde ifade olunmuştur. Ezcümle, "Nutuk,,un büyük bir heyecan ile irat edilmiş olan müessir hatimesi Türk gençliğine hayat ve hareket düsturu olması icap edea tavsiyeleri ihtiva etmektedir : "Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. "Mcvcutiyefinin ve istiklâlinin yagâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinen dir. İstikbalde dahi seni bu hazinenden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bcthahlarm olacaktır. Bir gün istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. "Bu imkân ve şerait çok namusaîi bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumüriyetine kasdedecek düşmanlar bütün dünyade emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebir ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zabdediimiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıdılmış, ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. "Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzre memleketin dahilinde iktidar sahibi olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri $ahsî menfaatlarını müstevlilerin siyasî emellerile tevhit edebilirler. A\il!el fakr ve zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. "Ey Türk istiklâlinin evladı 1 İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur !.,,, |2| [I] Gazi, Osmanlı meşrutiydi devrinin hnzt muğlak fikriyatcılarİ gibi ferdi inkâr etmez. Buna dair nutukta çok sarih u satırlar vardır: ''Gerçi asloİan millettir, hey'e ti İçtimaiyedir. Onun iradei umu m iye si Mecliste mü tecellîdir ; bu her yerde hÖyledir. Fakat fertler de vardır. Meclis, Memleket ve Devlet îtlerini fertlerle şahıslarla yapmaktadır. Her dcvle{ umurunu letvir eden Şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati İdmana nazariyatla inkâra mnhal yoktur, [ Nutuk, sahife 4.53 - Bir cümlenin al ti mel inde çizilmiştir. ] [2] "Nutuk,, S i 543 Nutuk 25 =!* :!: Türk ve yabancı, XX incî asır rubu evel sonlarında yeni Türk Devletinin kuruluşunu, İslâm aleminin büyük inkilâbı mebdeini ve Gazi Mustafa Kemalin büyük şahsiyetini tetkik etmek isteyince, her menba-dan evel Gazinin Nutkuna müraceat edecektir: zira bu mevzularda en mühim menbaı aslî, "Nutuk,, tur. Ankara, 10 Şubat 1929 A. Y.
Nutuk'un Latin harfleriyle yapılmış ilk (1934 tarihli) basımı:
Nutuk tam metin
‹
›
Ana Sayfa
Web sürümünü görüntüle