17
Bosmu^arrirfı Mömtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi 2 Pasta Kutusu: 193 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
OCAK 1950
Yıl 1 — No. 263
Başmuharrir tel: ....... 15619
Yan işleri İdare ....... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
|OEMOKRASİNİNDİR~]
Bayar Kırşehirde büyük
-
&
tezahüratlakarşılandı

Bayar Kamanlılara hitap ederek dedi ki "Bu millet hakkına muhakkak sahip olacaktır,,

Ur

Şiddetli soğuğa rağmen yol boylarında toplanan köylüler Bayara candan sevgi tezahürleri yaptılar
Kırşehir, 15 (Celâl Bayara refa-’ kat eden Başmuharrimizden) — Celâl Bayarla beraber Kırşehir yolundayız. Hava müthiş soğuk... Yollarda kar ama makinelerine rastgeliyoruz. Belli ki bunlar ya temizlemeğe gidiyorlar, yahut temizlemekten geliyorlar. Bayar, ya-* nn toplanacak Kırşehir Demokrat Parti kongresinin açılışında bulunacak. Kayseri Miletvekili Kâmil Gündeş, Osman Şevki Çiçekdağ hep bir arabadayız.
Bâlâyı aşınca soğuk daha şiddetleniyor. Otomobilimiz karlı yollarda kaç defa kaydı! Caddede buzlar a-deta cam gibi otmuş. Bu soğuğa rağmen şosenin kenarlarında yer yer Bayan bekleyen köylüler görüyoruz. Bayar, otomobili durdurup Hepsinin hatırını soruyor:
— Nasılsınız, diyor.
Cevap şudur:
— Hep demokratız.
Kamanhlarm çoğu, başta Başkanı Süleyman Bektaş, Kaman olmak üzere Köprüköyde | Kızdırmağın donduğu bir yerde-Bayan karşıladılar. Yollarda kamyonlarla otobüslerle yarınki kon-, greye giden köylülere rastgeliyo-h ruz. Her yerde Demokrat Parti Baş-M
I
A İ
•1
V
Merkezî


Kaman' Elvan
kânına büyük tezahürat yapılıyor. .
Kumandayız. Muazzam bir kalabalık, davullar zurnalarla ve «Yaşa I varol» sadalariyle, -alkışlarla Baya- j «'karşılıyor, kurbanlar kesiliyor... Havanın o kadar soğuk, ayazın o i kadar müthiş elmasına rağmen hal- I km-burada böyle saatlerce bekledi- | ğini söylüyorlar. Bayar, Demokrat Partide konuşarak, Kamanlılara hitap’ediyor, diyor ki:
— «Kamanlılar, sevgili kardeşle- , rihn, sevgili vatandaşlarım, ikinci ' defadır ki sizin aranızda ve bu ! müthiş soğuğa rağmen sizin sıcak , ve asil muhitinizde bulunuyorum. Geçen defa gelişimde de büyük tezahürat yapmış, dâvaya ne kadar candan bağlı olduğunuzu göstermiştiniz. O zaman sizin bu temiz dâvaya olan alâkanızı taktirle karşılamış ve sizi çok candan sevmiştim, bugün bu zehirli soğuğa rağmen burada toplanmış, bize muhabbet gösteriyorsunuz. Arkadaşlar, bize neden dolayı bu sevgiyi gösteriyorsunuz? Bunun mânâsı çok ■
★ (Devamı Sa: 5 Sû: 7 de) '
i
Reşat Aydınlı dünkü duruşmada sualleri cevaplandırırken

i
Celâl Bayar, mühim nutuklarından birini verirken
Hususi işlerde kullanılan resmi
nakil vasıtaları
Meclisin dünkü toplantısında Senihi Yürütenin takriri, sözleri fırtına kopardı
Çin’de
140 binden
fazla Çinli esir edildi
Reşat Aydınlının duruşması dün öğleden sonra başladı
Aydınlı, kendisinin ihbarda bulunmadığını iddia ediyor
Korkunç bilanço?
Hong Kong, 16 (a.a.) — Komünist tebliğlerine göre, merkezi Çinde 140.000 den fazla milliyetçi esir edilmiş tir. Batı Hunan’da son iki ay içinde 10.000 den fazla milliyetçi Çinli öldürülmüş tür. Aynca külliyetli miktarda silâh ve cephane ele geçirilmiştir.
Diğer taraftan-milliyetçi-ler de, komünist hatlarının arkası udi. çev, fa: âyetlerinin devanı ettiğini bildiriyorlar. Milliyetçiler; ellerinde bulunan bütün uçaklarla komünistlerin stratejik merkezlerine taarruza ha-zırlanmaktadır. Luçov ya -kınlarında bulunan komünist toplanma yerlerine müteaddit hava taarruzları yapılmıştır. Milliyetçilerin komutanı General Şueh Yueh, halkın askeri bölgeleri ter ketmesi için uçaklarla beyannameler attırmış ve a-ğır bombardımanların baş-lıyacağmı bildirmiştir.
Hainan bölgesinde, hava ve deniz kuvvetleri sıkı ir tibat halinde faaliyette bulunmaktadır.
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 4 de)
Sanık dün verdiği ifadede kendisinin Milli Emniyet G. Müdürlüğüne davet edildiğini, orada emrivaki ile karşılaştığım ileri sürdü
Dunku duruşmada Ay dinlinin başka bir pozu
Suikast İhbarı iftirasından sanık Millet Partisinin eski Denizli Milletvekili Reşat Aydınlı aleyhine-a-çılan dâvaya dün de yeniden Birinci Asliye Ceza Mahkemesinde haşlandı.
Bilindiği gibi Reşat Aydınlı ilk duruşma sırasında reddi hâkim talebinde bulunmuş ve bu talebin yersiz olduğu* belirtilerek 2. Ağır ★ (Devamı 8a: 5 Si: 1 de)
Çalışma Bakanlığı Bütçesi
ıtomobiliyle Limon d;
Devlet Bakanı Cemil Barlas, Yürüten’e hitaben: -Bir Bakan isterse, taşıtabilir, dedi
Senihı 1 uru ten
Meclisin dünkü toplantısında Se-nihî Yürütenin resmî nakil vasıtaları ve bu vasıtaların hususi işlerde | kullanıldığı hakkındaki takririne
Beden Terbiyesi Genel Müdürü mahkemede
Harp Okulu subaylarından Ab Yalım’ı izinsiz yurt dışına çıkarmaktan sanık Vildan Aşirin duruşmasına başlandı
Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Aşır Savaşır dıuıkü muhakemesi esnasında * l Yazısı 5 inci savlada)
Kâbenin
örtüsü
İnönü'nün onn«si namına hükümetin yaptığı tekzip
Haşan Dinçer: -Ben bu işte daha çok bir hanedan hissi duymaktayım, dedi
Meclisin dünkü oturumunda Millet Partisinden Haşan Dinçer'in Kâbe örtüsü hakkındaki takririne Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas cevaplandırdı. Barlas, bu cevabında Hürriyet gazetesinin bir röportajında Kâbe örtüsünden bir parçanın Cumhurreısının annesi tarafından getirilmiş olduğunun yazıldığını. bunun üzerine yapılan bazı müracaatlarla Kâbe örtüsünden parçalar istendiğini beyan ederek: -Hakikatte böyle bir şey yoktur. Key- ' fivet bunun üzerine tekzip edilmiştir. Hürriyet gazetesi bu tekzibe mukabelesinde Müslüman dünyasının pe* muhterem bir şahsiyetinin | ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 4 de)
Kıbrıs için Milli Türk Talebe Birliğinin dünkü büyük mitingi
Gençler hitabelerde bulunarak, Atinada daha evvel yapılan toplantıya cevap verdi
Miting BeyazıttabaşlayıpTaksımdesona erdi
İstanbul. .16 (Telefonla) — Milli I Saat 9 dan itibaren Üniversite ka-Türk Talebe Birliğinin büyük Kıb-1 pisi civarında gençlik yavaş yavaş rıs mitingi bu sabah Bevazıtte baş-1 toplanıyordu. Bütün tramvaylara dâ lamış ve Taksimde sona ermiştir. | tebeşirle, yine gençlik tarafından,
Almanya Sarre bölgesini istiyor
Almanyanın iki Milliyetçi Partisinin Başbakan Adenauer’e çektiği telgraf
Wiesbaden. 16 (a.a.) (Afp) — Batıl Almanyanın |ki milliyetçi partisi | balkanları tarafından Başkana Ade-1 neaure çekilen telgrafta şöyle dem! I inektedir:'
• Alman milleti atıma söz şöyle - j mek- mecburiyetinde bulunduktan-1 na inandığımız, Reich sosyalist partisi ve Almanya millî demokrat par I tisi, federal Alman hükümetinin. Al-1 mantarın Alman Sarre bölgesi üze’ *’
muhtelif sözler yazılıyordu. Bu arada «Kıbrıs Türklerindir-, .Vatandaş' saat 10 da Beyazitte ol*. -Biz Ata-] türk'ün çocuklarıyız*, .Kıbns Tür-kiyenin bölünmez parçasıdır *,*Ema-peti geri istemek zamanı gelmiştir, gibi levhalar geze çarpıyordu.
Saat 9.50 de yüksek tahsil gençliği ellerinde Türk bayrakları ve bir çok levhalar olduğu halde Beyazıt meydanında toplanmış bulunuyorlardı. Saat tam onu on geçe bir tramvayın üstüne çıkan genç:
•— Arkadaşlar, hep beraber İstiklâl Marşını söyliyelim*. dedi. Ve iıep beraber binlerce üniversiteli İstiklâl Marşını okudular. Bir ara Milli Türk Talebe Birliği Başkan vekili yine tramvay üzerinden binlerce gence aşağıdaki heyecanlı hitabeyi vererek ezcümle şöyle dedi:
— Aziz kardeşlerim, tanrılaşan
Komisyonda dün yapılan müzakereler Bütçe komisyonu dün de sanı 10 an itibaren toplanarak Çalışma Ba-.anlığı bütçesmı müzakere etmiş-
Ahmet Remzi Yiireğır. Celâl Sait Siren. Adnan Adıvar, Şevket Turgut ve Mehmet Sadık Eti muhtelit meseleler üzerinde durmuşlar ve bil
) (Devamı Sa: 5 Sü: 3 de)
AKINTIYA
KÜREK
I
I rindeki haklarını tek taraflı olarak
I terketmek tasavvurunu protesto e-| derler..
■ Bu hakları tel ked«,.. .lanlar. Mu.Ula Kemallvr «rıhının ,anlı say i bund n sonra Alman nüUrn adına • (*«« »kmc*)«r Tuna ■
I hareketten kendilerini menetmiş I Aylarından sulun; sesleniyor I ( Saçaklardır.. -Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu
1 Paris radyosu. ıBasın - yayın) — yendik.1
İyi haber alan çevrelerde belirtildi- Şehit babalarının arzuları dillerde i
★ (Devamı Sa: 5 Sü;7 de) filizlendi ★ (Devamı Sa: 5 Su- i de) l
i
Günah çıkarma I.
İL| alk Partisi Genel Sekreter
■ “ yardımcısı D ursun oğlu: «M senedir sosyalist nizam içinde yaşıyan devletlerin bile analık, hastalık ve ihtiyarlık sigortalarında bizim kaydettiğimiz terakkiyi kaydedemediklerini. söyle-
Allalı. Allah! İktidar partisinin ihtiyarlık sigortasının ne olduğunu hep biliyoruz-, bunu itiraf etmek için sosyalist nizamının da üstünde sosyalistlik iddiasına ne lüzum var?
Hem bu kadar da değil! Dur sunoğlu. ayrıca şunu ilâve etmiş:
• Hiç bir C. H. P. hükümeti zorbalığa karşı meydanı başıboş bırakmak zaafım göstermiye-cektir. Zira bu zaafı gösteren parti, ağır bir tarihi mea'Uİi-yet altında kalır..
Aman efendim, ne zahmet! Sizden şimdi ayrıca l*4ö seçimlerinin bütün günahını tarihi meşguliyet halinde Halk Partisine yüklemeyi kim istedi?
Galiba Dursunoğlu biraz sussa. partisinin lehine çok daha i-yi çalışacak! — YEDEKÇİ
Sahife : 2
ZAFER
17-1-185Ö
Bu derecesine ne demeli?
Muhip DİRANAS
Yollar Bölge
Müdürleri
toplantısı
I
I
GÜNÜN MESELESİ
1
Esas sebep nedir?
■ Yaprak- gazetesinin 15 Ocak t|i-rHıli, ’B inci sayısından Orhan Ve-li'niıı imzasını taşıyan şu satırları aynen alıyorum:
■■Ankara'da, Küçük Tiyatro’da çağdaş Fransız yazarlarından A-nou.ll'un Aııtigone adlı eseri ile Molicre'den Svapin’lıı Dolapları oynanıyor. Şimdilik. ııc eserler ü zerinde duracağız. ııc de oynanışlar ürerinde. Başka bir noktaya do-kunnı.-k istiyoruz.
Her iki eserden de parçalar çı-kânlınıs. Antigone’den çıkarılan pâıçalar açık saçık güdüldüğü için çıkarılmış olacak: Moliere’in eserinden çıkarılanlarsa. eserde adli-veyc karşı hırnalayıcı bir dil kullanılmasından. İyi ama hangi adli-veje? Fransız adliyesine. Ne zamanki Fransız adliyesine? 17 inci yüzyıldaki Fransız adliyesine. H inci yüzyıldaki Fransız adliyesiııin haysiyetini korumak bize mi düş-tniis- diyeceksiniz. Herhalde Öyle olmalı. ÇürikKi böyle bir vazifeyi
I.akarsan.z. ağlanarak hal. İşin daha acı tarafı flu su: Bu eseri bir zamanlar Vcfik Paşa ile Ali Bey de Türkçevc çevirmişler. Çevirmişler değil, daim fazlası, Türk ılın, ovdurmuşlar. Orada tcıı-krd ertih-n adliye de Türk adliye-si almııs Ama gem- de o parçalar çıkarılmamış. A'bdülhaınit devrinde hile çıkarılmamış. Neden?. dersiniz. Seben mcı -landa. O gün bir tek Abdülhamit varmış. Bugün t.;r süriı Abdüihamit var..
Hfylişp, sanildıfmdnn duba hazin veya komiktir. Orhan Veli, her iki nivesin de mütercimi. Değerli şairin bu satırlarına ben bir .şey ckliycmcm. Ama he» kendi kendime «oruvorum: Ne iştir bu? Koni. mi dese ı, hazin mi desem, a-'ii' mı desem, ne desem" Velhasıl her bakımdan içler acısı bir hal!
NOT:
kabullenmek bugüne kadar ne bir Fcansızın aklına gelmiş, ne de bu eseri üzyıllnrdır kendi sahnelerinde oynatan milletlerin. Halkı bu eser XIV. Loiıis zamanında bile. yani çağının ve memleketinin mahkemelerine hücum ettiği sırada bile kinısevi incitmemiş. 1935
Evelki gün ölümünü gazetemizin te (;lirle bildirdiği. Ajans memul" 'arından Mustafa Sürur'un vefatı . (rafında, üzerinde ehemmiyetle durulması gereken bir rivayet do Ihmaktadır.
Mustafa Süıurun gece,
ani bir kalb krizi geçirdiği, vazi-
yılma kadar yalnız Comedie -
Française sahnesinde 1024 defa oy ilanmış da kimse ağzıiıı açıp bil şey dememiş. İyi ama. bundan bize ne? O milyonlarca, o milyarlar ca insan lî inci yüzyıldaki Fransız
adliycsinin
şerefini korumayı dü-
lünmemişsc biz de mi düşünmeyelim? Biz dostlan da mı düşünmeyelim?
Saka bir yana, gülünecek bir hal gibi anlattığım bu hal, aslına
) etin vahameti karşısında doktorunun arandığı, fakat

türlü ısrara ve davete rağmen havanın soğuk olmasını bahane ede-
rek doktorun vazifesini yerine getirmediği ve Muşta fonın vaktinde müdahale edilmemek yüzünden
öldüğü söy lenmektedir.
Bu hususu ilgililerin dikkat na-zarlarına ehemin etle sunuyor, mezkûr rivayetin doğru olup olma-ılığı hakkında tenvir edilmeyi bekliyoruz. M. D.
GAZETELER
Milletvekillerinin sayısı
Yeni Sabah’ın dünkü imzasız ma kalesinde muharrir, Miiletvekil. adedine temas etmekte ve eski Meclisi Mebusan, İng.liz ve Fransız parlâmentolarını misal göstermekte . ve bunlara bakınca bizde milletvekili adedinin, nüfusumuza bakınca 1 fazla bir yekûn tuttuğu neticesine ' varmaktadır.
Tahsisat, yıllık, yolluk miktarının da hemen hiç bir memlekette I görülmemiş bir seviyede olduğuna I da ayrıca işaret eden muharrir yazısına şöyle devam etmektedir:
-Mebus üdcııvk. yolluk ve yıilılfl&rıınıı az olmaaınm en.büyük fazilet ve faydası ınilletvekillıûını maddi bakımdan cazip bir sandalye olmakta^ çıkarması ve ançak yurda hlzmel ve âmme menfaatlerini korumak icüı ihtiyar olunan bir fedakârlık haline sokmasıdır.
Bizde raiUetvekiUİKİ mamurların barem derecesinin hemen en yükseline e.-jit sayıldığından bir çok umum müdür, müsteşar veya generaller tekaüt yağlarına doğru. Millet Meclisine girmeyi kendilerine bir gaye ve hedef sayıyorlar ve ö-mürlerl boyunca, memur olarak, âmirlerinden emir ve direktif alnııya alııjmıs bulunduklarından itiyat Baikoslle. bu tavırlarını sonra «la muhafaza ediyorlar ve bu yüzden, meclislor. hükümetlerin istediklerin.. kolay kolay muvafakat eden ve hayır demesini, ayak diremesini pek bilmiyen kimselerden terekküp ediyor. Bu bakımdan aimdikl Millet Meclisi Azası bir tasnif ve tetkik, tâbi tutulsa emekli memur, emekliliğe yaklaşmış müstahdem, eski umum müdür, müsteşar, eski general veya albay kabilinden Azanın sayısı hayreti çekecek kadar çok olur
Ödcuek ve yollukların kabarıklığı, ayrıca bu İyi mevkii elden bir duha çıkarmamak için pek ziyade gayret lıarcan-masını mucip olur ki bu da âmine menfaatleri lehine görünmez. Yine sırf milletvekilliği ile geçinmeyi bir nevi «aan'atl ması bu sebebe affolunabilir. cÇgitli rejimlerde İttihatçılıktan bağlıyarak Halk Particiliğe ve sonra da demokratlığa kadar. bir ömür boyunca, milletvekili kalmanın çare ve yolunu bulanlar siyasi fikir ve kanaat düşüncelerinden fazla mebus kalma sıuı'utıua vukuf peyda ey-lkmlg zevattır ki bu gibiler ınilletvakiUlfcl tabzisatı kısılırsa, bu mesleğe pek heves göstermek istemezler
Büyük Millet Meclisi umumi lıoyetluin. komisyonunun direktiflerine uymıyacağı-ııı ümit etmek istiyoruz. Ama behemelıal . alisi endişe, düşüncelere hâkim çıkacaksa hiç olmazsa ödenek ve yolluklar son zamandan evvelki luıddu indirilsin Bu Menü* yakında vazifenin! bitireceğim- göre ve çoğu Azanın tekrar intihabı pek u-
11. psi iyi ununu ınernku değer bir nok-lu o Sevimli Vali ve Belediye Reisimiz latanbul-la iuvikuI »imıyu nasıl vakit 1)u-
Vuslat yine laldı...
Tan.. ın .Bir damln sütununda Be. Fa. diyor ki:
be.-: :mtfn) kar yağdı. Hasılı kara kı« tanı mânnsiyle içimi» girdi
Şimdi ihtimal Anadolu'daki okuyucular. bıuıdn yazacak ııç vat-?. diyeceklerdir. Ama, o kadar çok ney var kİ!...
Bir defa kar yatması demek, bizim .şehirde. dolmuştan tutun da sovann kadal bütün fiyatların artması demektir. Tele-
fonun bozulması, atiyu» büsbütün kesilmesi. her tarafın pislenmesi demektir.
Daha kestirmesi bizim şehirde kar fğori girdi mi. Belediye diyarı çıktı demektir.
Fakat sahih, benimki de tuhaf ,
Anado-
lu'daki okuyucudan bahsediyorum.
Sanki kar yatınca Anadolu'nun bizden
haberi olurmuş gibi!..o»
Galiba pek bulamıyor
«Cumhuriyet» te D. N. «Bir Dakika» sütununda yine İstanbul Va lisi Fahrettin Kerim Gökay'dan balı setmekte ve aynen şunları söylemekledir:
•.Fajjrcudilı Kı-rJt» U.»k. ıu-1'...lu ı.u-
Fa
Dün biten toplantıda Bayındırlık Bakanı da konuştu
Bayındırlık Bukanlığında bir haf tadanberi devam etmekte olan Yol lar Bölge Müdürleri toplantısı dün Isoirfo eı nuştir.
Bu vesile ile Bayındırlık Bakam Şevket Adalaıı kısa bir konuşma yapmış ve ezcümle demiştir ki
■ Ben de biı iki kelime söyliyeıek toplantıyı kapat; ) un. Çalışnuılan i nızın başında seyahatte olduğum, I sonra da bütçe hazırlıkları ile meş-ı gul bulunduğum için toplantılara | katılamadım. Fakat bir haftalık 'e ı vamlı ve çetin çalışmalarınızın neticesini bugün öğrendikten sonra ı büyük bir ferahlık Yol dâvasını | tahakkuk ettirmenin kolay bir iş olmadığını; bilâkis çok bir iş al- 1 duğunu biliyorum. Fakat ben sîzler ' le yakından temas etmek fırsatını I bulduktan ve çalışmalarınızı yakın dan gördükten sonra bu dâvanın tahakkuk ettirileceğine inandım. Aı-; kadaşlaı- haklı olarak yollara ait 1 işlere tahsis edilen paranın azlığı i üzerinde durdular. Ben de esasen • bu meselenin üzerindeyim. Hepinize candan teşekkür ederim. Sizin bu feragatli çalışmalarınızı lıer yerde öğmek vazifemdir Hepinize tekrar teşekkür eder; çalışmalarınızda başarılar dilerini.-
Bayındırlık Bakanı Şevket Ada-lan’ın sözleriyle kapanan Yollar Bölge Müdürleri toplantısında bu koıiulaı ele alınmıştır.
1 — 1949 yılına ıit çalışmaların sonuçlarının nazarı itibara alınarak önümüzdeki yıllarda daha verimli I çalışmalar sağlanabilmesi için ge 1 rekli tedbirlerin alınması.
3 — 1950 ilâ 1052 yıllarının uygulama programları.
3 — 1950 yılı bütçesi.
4 — Yol bakım faaliyetinin daha mükemmelleştirilmesi için lâzım gelen esaslar.
5 — Yapılan işlerin maliyetini tes bit etmek için maliyet muhasebesine ne tarzda girilmesi lâzım geldiği
6 — Yapım ve bakım işlerinin gerektiği şekilde .yürütülmesini sağlamak amacı ile malzemenin tam zamanında elde bulunduı ulması ı ı çin satın alma ve depolama esene ı lerinin ne şekilde uygulanacağı.
7 — Yapılan işlerin en ucuz ve y(?ter sağlamlıkta olmasını sağlamak ' üzere ısadeco BakanlıMa faliyette bulunan Araştırmu Servisinin Yol I Bölgelerinde de fâaliyete z geçiıü
8 — Yine sadece Bakanlıkta bu lunan Etüd Proje Servisinin yol ! bölgelerinde de kurulması.
9 — Yol yapım ve bakımında kullanılacak makinelerin maksimum randımanla çalışmalarını sağlıya • cak tedbirlerin alınması.
10 — Yollarda sıksık kaza vukua gelen noktaların tesbiti ile bu kısımların tercihan programlara alınması.
ESKİ BİR KİN YÜZÜNDEN BİRBİRLERİNİ VURDULAR
iç ZEHİRLENME
VAKASI DAHA
Maltepede oturan Süreyya Engin, yediği etten. Kazıkıçi bostanla-rinda oturan Fatma Öztekin öksürüğünü kesmek için içtiği tentirtiyot -tan, Zafer fırınında hamurkâr Mustafa Özer de fırında yaktığı kömürden intişar eden gazla zehirlenme alameti göstermişlerdir.
Her üçü de hastaneye kaldırılmış ve tahkikata başlanmıştır.

Bu doğru idi. Filhakika, Sovyet metodları insanları yalnız insiyaki bir şekilde değil fakat aynı zamanda sefil hayatlarını her ne bahasına olursa olsun idame arzusu ile de alçaklığa sevkedi-yordu.
Şimdi iş, sanıkları birer adi hayduttan başka bir şey değillermiş gibi göstermeğe kalıyordu. Bu maksatla mahkeme, şahit Nievi-arovski’yi ifadesini vermeğe davet etti. 1944 de, yani Rus kuvvetleri daha aylarca evvel Polonya’nın doğu illerini yeniden işgal etmiş bulundukları bir sırada Nowogro-dek civarında bir partizan grubuna yazılmıştı. Kendi elleri ile iki Sovyet «partizanını, nasıl kurşuna dizmiş olduğunu anlattıktan sonra Rudenko'ya aşağıdaki izaha tı verdi :
Rudenko : — Birliğinizin faaliyetleri hakkında ne biliyorsu-
Nieviarovski — Yağmacılık yapıyordu.
Rudenko — Kimlerin malını yağma ediyordu?
Nieviarovski — Masumların, sivil halkın.
Rudenko — Tafsilât veriniz.
Nieviarov6kj — Bir gece Ma-ruliny kasabasına girerek Svviıy da'nın evini yağma ettik. Ondun iki domuz, un ve askeri elbiseler aldık.
Rudenko — Birliğiniz nereye bağlı idi?
Nieviarovski — Birliğimiz eski Polonya Hükümetinin emrinde, i-
Nereye gidiyoruz?
U er Si yin bir sebebi varmış ve öyle (ılın iliymiş. Hakikatin çuk doğru. Bizim iktidar partisi erkânının seyahatlerinin de bir çok sebepleri vardır. Bir felâket oliıı- vesiledir, giderler, felâket m( ), ruundan gayrı ne varsa söy-1eı ‘■mı beğendik, aman, şuraya .ı gidelim, diye bahane bulurlar.
remel m törenleri, seyahat i-
' eçilmiş vesilelerdir. Fabrika ım açılıyor, haydi, muteber erkaıı hazırlansın! Yoia düzü iürler, kordelâ merasimle kesilir, kısaca temeli atılan yerden bahsedilir. derken parti isine dönülür. Kurdun kırk tane hikâyesi varmış. hepsi kuzıı üstüne imiş!
H.zim iktidarın, hikâyeleri de hep secim üzerinedir.
Svıı seyahatin, herhalde bir ve-silesi biıiun madiği anlaşılmaktadır. Çünkü, Kayseriye gidişin de maksadı açık... Parti kongresi var. Bunmıla beraber zeki Ticaret Ba-i-'iu.mz i .unun çaresini derhal bulmuş; Halka hesap vermek, halkı aydınlatmak, halka yakın bulun
devletlerin târihlerini tetkik ettiğimiz zaman, ilk çağlardan yakın tarihe kadar geçen devre içinde, idare edenlerle idare edilen-' ler arasındaki mücadelelerde dinî ! inançlar, çok defa muayyen zümrelerin istismarına vesile teşkil etmiştir. Cemiyetlerih kültür seviyelerine göre ınüsbet veya menfi netice alınmakla beraber, şurası muhakkaktır ki, dinî mukaddesat, şahıs ve zümre tahakkümlerine yol açmıştır. Hak ve hakikat müdaflliği nikahı altında, oynanan faciaların haddi ve hesabı yoktur.
Sokrat'a, baldıran zehiri içirterek öldüren Atina siyasilerinin iftiralarının esası .ilâhları inkâr, değil miydi?
Orta zamanları zulmete boğan I dinî devlet telakkisi, her türlü kötülüklere sebep olmuş; tefekkür hayatım baltalıyarak insanları adeta ruhsuz birer kalıp haline getirmeğe çalışmıştır. Şuur üstü «nâs- larla kitleleri idareye gidenler, binbir çeşit düzenbazlıklar yaratarak hayır yerine, şer işlemişler ve idare edilenleri daima aldatmışlardır! Netice olarak insanlığın tabii inkişaf seyri de durmuştur.
Onaltıncı asırda rönesansla bu zul met perdesini yırtan milletler, serbest tefekküre kavuşunca, akıl hakimiyeti sayesinde benliklerini idrâk etmişler; hak sahibi olarak istismara karsı gelmişlerdir. .tlûbi devlet-, «polis.devletimde artık tarı-I he gömülmüştü!-; medenî dünya ' devletleri hakimiyeti ele almıştır.
Kendi tarihimiz de, yakın zamari-| lara kadar ibret verici hadiseler-| le doludur... Giriştiğimiz millî mü' cadele ile eski ve köhne müesseseler!, sakin zihniyetleri ile beraber yıktık. Hak sahibi olarak milleti ve onun hakimiyetini esas kıldık. Dini siyasetten ayırdık. Fertleri inançları ve iç duyguları ile başbaşa bıraktık. Medenî milletlerin dünya işlerinde tatbik ettikleri ölçülere, I vicdanî kanaatları ve dinî ölçüleri karıştırmadık. Adım lâiklik de -nilen prensibi, değişmez umde olarak Anayasamızda yazdık. Yirmiye-di yıldan beri alkışladığımız Atatürk inkılâplarının- hareket nokta-■ sini bu umdenin meydana getirdiği I inkâr olünamaz.
Atılan bir temelin gittikçe kuv-| vetlendirilmesi ve bu temel -I ler üzerine inşa edilmekte olan kültür binasının, en küçük teferruatına kadar bu maya ile yuğurul-| ması - inkılâplara ,karşı sadakati ı iniz ve samimiliğimizi isbat etmesi bakımından - zaruri değil mi idi? | Yoksa, kaçak cereyan gibi, en kısa yoldan tersyüzü geriye mi dönecektik?
Dünün feeayiini unutan nesil geçmeden ve yarının idaresini eline alacak genç nesil, müstakar bir kültür sistemi içinde yetişmeden, âdeta kötü bir nedamet havasının estiğini görüyoruz!.
Son zamanlarda yer yer müşahede olunan hareketler ve ortaya çıkan eserler bizi derin derin düşündürmektedir...
Kim ve ne düşünce sahibi olduğu bilinmeyen kimselerin bayrak gibi eski harflerle âyetler yazılı ve içinde din perdesi altında saklı bir takım fikirleri taşıyan mecmua ve broşürleri yine eski harflerle donanmış takvimleri, açıktan açığa, yirmiyedi yıldan beri Cumhuriyetin adını bile duyuramadığımız köylere kadar yaydıkları bilinen hakikatlerdendir. Müsbet ilmin hakim o— duğu bir devirde, atomdan daha
i
7—™ YAZ^N —......;
j Hayri ALPAR |
selâmetle ilerlemesini isti.ven bir memleket çocuğu olarak metbuata düşen vazifeler üzerinde de birletil inişti.
— İtiraf etmek lâzımdır ki, bütün . I bu zühirî görünüşe rağmen, fiiliyat ' bambaşka bir manzara gösteriyor.
Son aylarda seyahate çıkan ve yer i yer konuşan bakanlar mesailerini 1 ve eserlerini Allahı işhad ederek hamdüsena ifade eden ve anlaşıl-mıyan sözlerle anlatma yolunu tutmuşlardır. Bir siyaset ve icra or-ı gani reisi olan bilhassa Başbakanın, diyrnet işleri reisi veya birha-•vari gib' halk kitlelerine karşı bu yeni ifa le ile çıkışı ■o- göı
sünler - pek manidar kaçmakta-*' dır., hele, tamamiyle bir parti li-®) I deri gibi yaptığı son konuşmalar
dursun geriye doğru yan çizmi- 1 yor muyuz? Bu gidişe karşı halâ | • inkılâpçıyız, lâikiz!. diye haykırmak, hakikaten üstüne bağdaş ku-1 rup, kuru gürültü ile oturmaktan başka bir mana ifade eder mİ? I
Sunu belirtelim ki, biz milletin dini akidelerine gem vurup, ağzı ils birlikte vicdanını da kösteklemek istiyen kimselerin zümresine dahil değiliz. Bu memlekette hiç kimsenin böyle bir düşünceye sahip olduğunu da zannetmiyoruz. Vasfı mümeyyizi lâik, olan bu memlekette, I t|en glDJ yapuM1 ÜUI1 a.uııus,.,t„o, inkılâplarımıza gırışdiğımiz gün- I üz önünde tutuiursa güdülen kc-den beri, herhangi bir dine men-) -• -) _ —ı—;—
sup bulunanlar ibadetlerini ve din- I lerinin iycaplarını serbestçe yerine getirme imkânını buldular.
Mesele, dinin siyasete âlet edilmesinde, eski devirlerde olduğu gibi, dinî duyguları istismar vasıtası olaral: kullanmak suretiyle milletin itimadını temin yoluna gitmededir. Üzüntümüz; endişemiz bundan ileri geliyor!.
Geçenlerde Ankara'da, İstanbul gazeteciler cemiyeti heyetine dahil olarakBaşbakan Şemsettin Günal -tay ile yaptığımız uzun görüşmede, bu mcseTc üzerinde bilhassa durulmuştu. Hatta sayın Şemsettin Gün-altay, bu mevzuda bize eski bir ho ca talâlcati ile gGzel bir aers takrir ettikten sonra muhtelif mıatukala da yaptığı tetkiklerden yaptığı mü şahedeleraen. hükümet reisi olarak aldığı malumattan da misâller ve-verek bugün memleketimizin içince bulunduğu vaziyeti anlatmış ve dini istismar yolunda, baş gösteren tehlikeye işaretle, bunun partiler dışında bir memleket meselesi olduğunu kaydetmişti. Bu memleketin

MEKTEPLER TATİL EDİLMEYECEK
rameti sezmemek elden gelmiyor. . İşte o zaman iktidarı muharaza uğruna nelere tevessül edildiği hazin bir hadise halinde karşımıza dikiliyor!..
Gittikçe umumileşen bu kanaati teyid eden son ve cidden üzerinde dufmdya değer bir hadîse de; Ordu C. H. P Kongresinde dağıtılan, inkılâp bekçiliği yaptığını ve (memleketin mütevellisi) olduğunu söy-liyen bu partinin resmi gazetesine ait Ulus Basımevinde basılan bir kitaptır Zafer sütunlarında okunan parçalardan ne kadar korkunç olduğu anlaşılan bu eseri dağıttığı söylenen Ordu parti müfettişi ve Antalya Milletvekili Niyazı . ksu'vun cphemi müphemle tarif co?n- ve bir neva itiraf mahiyeti taşıyan cevap mektubundan başka da mantıkî bir tekzibe rastlamadık. Bu kadar mevsuk olan bir hadisenin ortadan kaldırılması elbette kolay değildir. Nitekim son haberlerden bu mahdut kitabın Niğde C. H. P. kongresinde de dağıtıldığını öğreniyoruz. Kim bilir daha nerelere kadar yayılmıştır?
İstanbul üniversitesinde uzun yıllar tedrisat müdürlüğü yapan ve o vazifeden Millet Meclisine giden Niyazi Aksu hürmet etti nmiz eski bir dostumuzdu. Esefle söyliyelim-ki, parti dışında hayırlı işler gören bu gibi zevat, politika hayatına adım uyduramadığı için, ağır ve mesuliyeti! işlerde falsolar yapmak suretiyle aldıkları müsbet notu düşürmektedirler. Dağıtma fiilini ister yapsın, ister yapmasın, mektubu -nun sonundaki ibareler, güdülen yanlış ve tehlikeli zihniyeti göstermeğe kâfidir. Esasen hadise, bir şahsın mesuliyeti hududunun tamamen dışındadır.
Başbakan Şemsettin Günaltay'ın yine bizzat söylediği gibi «kültür seviyesine ulaşmayan, vatandaşı demokrasiye böyle alıştıracak ve onlara karşı seçim propogandasını bu aykırı yoldan yapacak, ne kadar yerinsek azdır!...
Kürsülerden «Atatürk Partisi.. • İnkılâp Partisi., -mütevelli parti, diye öğünenlerin kendi elleriyle bastıkları bir kitaptan bihaber olmaları bir tek şeyi ifade eder: O da, kendi kendilerini dahi kontrol imkânına malik olmamaları dolayı-siyle, «kayyum. idaresine verilmelerinin zarurî bulunduğu keyfiyeti-iir. Bittabi, bu işte hâkim irade millete aittir.
Son olarak şunu söylemek isteriz: Atatürk'ün kanımız pahasına elde edilen inkılâplarımızı, memleketin idaresini ve cumhuriyeti istikbâlin gençlerine emanet ettiği muhakkaktır. Binaenaleyh, emanet sahiplerinin böyle tehlikeli ve sinsi oyunlara müsaade etmeme vazifeleri de and’-larıdu*.. Bu itibarladır ki, hadisenin üzerinde ehemmiyetle duruyo-
Evet, seyahat sebepleri bunlarını'. Fakat Kavderi C. II. P. kon-
gresinin, Bakanların hesap verme .veri olup olmadığını kimse araş-tu'ı-a ıılığından, muhterem Bakanı-
mız, hesap verme
namı altında,
partisinin methiyesini yapmış. Sır • tabii Yardımcıya gelmiş! K.c-ı Hicrinin bulduğu mazeret çok mükemmel: Söz söylemesi istenıi-
İsteıımedeıı sor. söylemiyecek olduktan sonra oraya kadar neye g.ttiniz? Yahut oraya kadar gittikten sonca elbette söz söyleteceklerini bilmivor muydunuz? Her ne ise. Ticaret Bakanının, hesap vermesinden soı^ra konuşan Bay Erimin sözlerinden. Demokrat Par-
tinin seçimlere girmeme, Meclise iştirak etmeme kararları alabile-
ceklerinden
bahsetmesinden üzül-
düğü anlaşılıyor ve tehdit diye vasıflandırdığı bu fikre: Bu, Meclise gelmeme halleri, başka memleketlerde, bir takım siyasi parti veya zümrelerin kullandığı usuldür!» diye tehdit savurmakta ve bu vaziyet hasıl olduğu takdirde, müstakil adaylan listelerine alacaklarını söy lemekfedir.
Son günlerde yurdumuzda bir hay li şiddetini arttırmış bulunan so -ğuklar dolayısiyle şehrimiz ilk ve orta öğretim okullarının bir kaç günlük zaruri tatil yapacakları hak kında çıkan söylentiler üzerine temasa geçtiğimiz yetkili makamlar böyle bir tatilin şimdilik bahis konusu olamıyaeağını bildirmelerdir.
5 İNCİ KIZ ORTA OKULlf KALORİ FERİ
Bundan bir müddet evvel şehrimiz 5 inci Kız Orta Okulunun kalorifer dairesinde meydana gelen bir aı ızadan ötürü talebeler soğukta kal mışlar ve bazı şikâyetler olmuştu.
Yaptığımız tahkikata göre durumu önlemek nıaksadiyle celbedileh mütehassıs ve mühendislerin verdikleri raporlarda bu âıızanın ancak okulların ilerideki ara tatilinden istifade edilerek esaslı bir revizyondan sonra giderilebileceği zik redilmiş ise de Yapı Usta Okulu A-tölye şeflerinde^ bir öğretmen işe el koyarak bir iki gün içinde kalo viferlerin tam randımanla çalışmasını teinin etmiştir.
Okul normal faaliyetine devam et inektedir.
İKİ KÜÇÜK HIRSIZ
Bakanlık civarındaki evlerden birine Haşan ve Mustafa adlarında dokuzar yaşlarında iki çocuk hırsızlık yapmak üzere girmişler fakat _ ____ _________________ ev sahibi tarafından vakalanmışlar-
öteye baş döndürücü sür’atle yol | dır.
alırken, zaten bizi onlardan asırlar- , Küçük hırsızlar savcılığa teslim ca geriye atan bu mistik ruhla, me- edilerek ıslah evine gönderilmişleı-deni gidişe adını uydurmak şöyle dir.

Keskin ilçesinin Konur köyünde oturan ve ötedenberi aralarmd-ıki' bir aile geçimsizliği yüzünden birbirlerine kin besliyen Kemal Soysal ile Veli Soysal adındaki iki genç ak raba, köyün orta yerinde bulunan çeşme başında karşılaşmışlar ve ye nılenen eski kinleri yüzünden bir ağız kavgasına girişmişlerdir.
Hararetlenen havga sonunda her ikisi de tabancalarını çekmişler ve birbirlerine ateş etmişlerdir. Kemal Soysal ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştır. Veli ise aldığı ağır yaranın tesiri ile hemen ölmüştür.
Tahkikata devam edilmektedir.

Ruslar Mahkûm etmek istediklerini nasıl söyletirler ?
Rus usulü itiraflar
Yazan : Stypulkovsky (Polonya Milli Partisi Gizli Konsey Başkanı
No. 3U
Vakia ticarette olsun, sanayide olsun ikame kanunu diye bir şey varsa da, bunun siyasette de kullanıldığı şimdiye kadar görülmemiştir. Muhterem Erim bunun keşfini yapmış olmakla övünebilir! Lâkin* bakalım tatbikatta netice verecek?
Bununla beraber, Bay Erimin telâşının yersiz olduğunu söylemek istiyoruz, çünkü kendileri ve bütün C. H. P. erkânı fırsat düştükçe ekseriyet partisi olduklarını. Demokrat Partinin çözülmekte bulunduğunu söylemekte olduklarına göre bu hale düşmüş bir partinin seçimlere girip girmemesinin bir telâş uyandırmaması lâzımgelmez
Lâkin iş, hakikatte öyle değildir. Demokrat Parti her zamankinden kuvvetlidir ve ekseriyeti e-linde bulundurmaktadır. İktidarın asıl telâşı . Koltuğu kaptırmak * telâşıdır!
Fakat ateş bacayı sarmıştır. İktidar ellerinden gidecektir. Bunu anladıkları için de son bir gayretle, sağa sola başvurmakta, yeni bir dört seneyi kurtarmak için uğraşmaktadırlar.
İşte, asıl seyahat sebepleri bundan ibarettir!
Hikmet YAZICIOÖLU
MAĞDUR VAZİYETTE BULUNAN ÖĞRETMENLERİN MAAŞ DURUMLARI İNCELENİYOR
Bu «şahitler» resmi geçidinden sonra salonun manzarası daha meş’um bir hal aldı. Bu tarz sahnelere alışık olan orta sınıf Sovyet dinleyicilerinin bile tesir altında kaldıkları görülüyordu. İnsanın bu derece alçalması karşısında duyulan tiksintiye, hâlâ konuşan bu canlı cesetlerin uyandırdığı acıma hissi karışıyordu.
İddianamede, tevkifimizin hangi şartlar altında vuku bulduğu hususunun ört bas edilmek istendiğinin farkında idim. Okulicki-ye, Sovyetleı- Birliğine karşı has-mtıne faaliyetlerimizin «normal istihbarat metodları sayesinde öğrenilmiş olduğunu söyletmeğe çalışıyorlardı.
Müteaddit defalar izahatıma şu cümle ile başlamak zorunda kaldım. Mareşal Jukow ile yemek yemeğe gittiğimi zannederken, ha kikatte Moskova ve Loubianka ya gitmek üzere yola çıkarılmış bulunuyordum.
— Mareşal Jukorv'la yemeğe .si-•/Ukiın- (1wı ur-ttiP-,
— Bu davet sadece sözlü olarak değil fakat aynı zamanda yazılı olarak da, General İvanof, Muhafız Alayından Albay Pimonov tarafından yapılmıştı ve güvenliğimiz bir Sovyet subayının namusu üzerine verdiği sözle teminat altına alınmıştı, diye cevap verdim.
General, derhal bütün dinleyiciler tarafından taklit edilen neşeli bir kahkaha atarak «Sovyet ordusunda böyle subayların bulunduğuna inanıyor musunuz, sadece N.K.V.D. nin bir oyununa â-let olmuşsunuz, diye bağırdı.-
• Sovyet ordusunda bu isimde subayların bulunup bulunmadı ğını bilmiyorum, ama, bu mesele ile ilgili müzakerelerin Sovyet orduları genel karargâhında ve tavır ve. sözleri ile bu mektubun muhtoviyatuu teyit eder görünen bir çok yüksek rütbeli Sovyet subayları huzurunda cereyan etmiş olduğunu çok iyi biliyorum. Bizi aldatmak için, Nûzilerin başlıca galiplerinden tyri olan Murçşal Jııkow..gibi-bir. şahsiyrtiıv otori
tesini ortaya atarak böyle bir «Latifeye» başvurdularsa, bundan ancak bu gibi «latifelerin» her tür lü ahvalde tekrarlanabileceği sonucuna varılır.» dedim.
Salonda gülüşmeler durdu ve askerlerin bir nevi heyecan geçirdiklerinin farkında oldum.
General Ulrich yukarıda bahsettiğim muhtıraya istinat ettirdiğim müdafaamı bir kelime ile kesti. Tarafsız müşahitler için bu vesika Polonya Mukavemetinin. Kızıl Ordunu gerilerini vurmak istemediğine bu mücadeleye sonsuz ve sadece milleti daha büyük sıkıntılara sokmaktan başka bir işe yaramayacak bir savaş nazariyle baktığına münakaşa götürmez bir delil teşkil ederdi.
Ulrich, -Bu muhtu-a ne zaman yazıldı? diye sordu.
•Pek tabii tevkifimden önce. Daha lıeııüz serbest bulunduğum bir sırada yazmıştım.-
O zammı muhkeme başkanı şu noktaya işaret etti :
Çok anmandan beri ) sizin- - kur
naz bir avukat olduğunuzu biliyorduk. Mareşal Jukow*a yemeğe giderken bu muhtırayı yazdınız ve tevkif olunmanız ihtimaline binaen onu cebinize koydunuz...»
Ona şu cevabı verdim :
— General Yoldaş, son seneler içinde çok defalar tevkif edilmek tehlikesi karşısında kaldım. Bununla beraber, hiç bir zaman ken dimi müdafaaya yarar düşüncesi ile oturup muhtıralar hazırlamadım, bilâkis kendimi böyle bir tehlikeye maruz hissettiğim anlar da derhal kaçardım. Böyle bir durumda bulunanlara da aynı şeyi yapmalarım tavsiye ederim.
Ulrich, sözü bana ve aynı zamanda arkadaşlarımı müdafaa e-den avukatlara verdiği zaman, duıumunun esas noktalarını a-çıkladım. Hayatımda ilk defa olarak kendi kendimi müdafaa ediyordum.
Sanıklar Tarilıiıı Kara sayfalarında yer alacaklardır..
Miıdafaânamemi şu -sözlerle bitirdim ;
.. Kendimi suçlu bulmuyorum. Bunu bilhassa her taraftan beni suçlu olduğuma dair itiraflarda bulunmağa teşvik ettikleri için reddediyorum. Bana, Rus a-det ve kanunlarına göre, itirafta bulunmamın, çarptırılacağım cezanın hafifletilmesini belki de beraat ), ettirilnienü mucip olacağını - söylediler. Yalnız, kendimi
(Devamı var)
ilk okul öğretmenlerinin almakta oldukları aylık durumları halikındaki 5442 sayılı kanunla mağdur vaziyete düşen öğretmenlerin durumlarını düzenlemek maksadiyle Muğ la milletvekili Nuri Özsan ın yaptığı kanun teklifi bugün Milli Eğitim Komisyonunda İncelenmeğe baş lanraıştır.
Komisyonda hazır bulunan Nuri Özsan teklifinin mahiyetini ve mağdur durumda bulunan öğretmenlerin vaziyetlerini etraflıca izah ettik ten sonra komisyonda 5442 sâyılı kanunun boşluğunu takdir ederek bu mağdur öğretmenlerin durumunun ıslah edileceğini ümit ettiğini söylemiştir.
C. H. F. milletvekillerinden Tezer Taşkııan, Mustafa Reşit Tarakçı oğlu ve Hasene Dgaz bu teklifin ye rinde olduğunu ifade etmişlerdir.
Bu vazıyetteki öğretmenler hakkında izahlarda bulunan Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, orta
ve teknik, okullarda bulunan 183, müfettişlikte bulunan 1, merkezde ve taşra teşkilâtında memuriyette istihdi'in edilen 62 ve diğer bu du-runıck dan öğretmenlerle 787 öğretmenin bu durumda olduklarını, Bakanlığa bir çok şikâyet ve.müra caat vaki olmuşsa da 5442 sayjjı ka-
munun ımıuşülıncsı sılasında bu ma-
hiyetteki tekliflerin heyeti umumi-yc-ce reddedildiği cihetle, hükümetçe bir tasarı getirilmesinin uygun görülmediğini, bu itibarla noksan lığın düzeltilmesi imkânını vermiş olan teklif sahibine teşekkür ettiğini
beyan etmiş ve komisyonun takdiri ni hürmetle-karşflıyacağını da söy
■içmiştir,
*7-1-1930
Z A F E B
Sahlfe: 3
ADYD»TELEFON‘TELGRAF HABERLERİ
Vesayet Konseyi
Birleşmiş Milletler teşkilâtının üç büyük organından 'biri o-lan vesayet konseyi, 6 ncı oturum devresini 1» Ocakta, yani üç gün sonra Cenevrede açacak ve çalışmalarına başlayacaktır.
Güvenlik Konseyinde cereyan e-den çetin tartışmalarla ekonomik ve sosyal konseyin harp sonrası â-lemini doğrudan doğruya alâkadar eden meseleler üzerinde uzun uzadıya durması ve bu yüzden ortaya çıkan meseleler. Birleşmiş Milletler teşkilâtının bu en önemli organının faaliyet ve varlığını biraz gölgede bırakmış gibidir. Bununla beraber, denebilir ki. vesayet konseyi. Milletlerarası meselelerin yine Milletlerarası yoldan ele alınması teamülünü temsil eden en eski fikir ve müesseslerden biridir.
Zira, bilindiği gibi, birinci dünya harbinden sonra da, eski Alman müstemlekelerinin ve OsmanlI im'-paratorluğundan koparılan parçaların idaresi. Cemiyeti Akvamın nezareti altında ve manda tâbiriyle bazı memleketlere terkedilmişti. Demek oluyor ki, bugün bahsettiğimiz müessesenin tarihi oldukça eskidir. Bununla beraber, konseyin hukukî esaslarına tayin ve tahkim edecek ölan prensibin müzakere ve münakaşası el’an yeniliğini muhafaza etmektedir. Konsey, Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan aldığı salâhiyetle sömürge işlerini halletmeğe memur edilmiştir. Yani, halen kendi kendisini idare edemiven veya buna imkân ve fırsat bırakılmamış olan toprakların. Milletlerarası delâlet ve vesatetle bu duruma gelebilmeleri için gerekli iktisadi, sosyal ve siyasî esbabı hazırlayacaktır. Konsey, bu faaliyeti cümlesinden olarak, vesayet altında yaşıyan toprakların durumu hakkında, idare eden devletlerden rapor istiyebildiği ve gerekirse bu bölgelere tahkik heyetleri gönderebildiği gibi. Anayasanın hükümlerine müsteniden, idare eden devletle bir vesayet anlaşması akdetmeğe de mecburdur. Nitekim, önümüzdeki günlerde yapılacak olan toplantı gündeminin başlıca maddelerinden birini de, (Genel Kurulun 21 Kasım 949 tarihli karan ile, 10 sene sonra müstakil olmak üzere şimdilik İtalyanın idaresine tevdi edilmiş bulunan) Somali hakkında İtalya ile aktedilecek vesayet anlaşmasının ihzar ve akdi teşkil etmektedir.
Sömürgelerin durumunu ıslah ve onları kendi kendilerini idareye e-hil bir hale getirmek için bugün takip edilmekte olan bu beynelmilel sistem bir takım itirazlara hedef olmaktadır. Bu itirazlar da, bittabi, sömürge işlerinin dahili bir mesele olduğunu iddia eden sömürgeci memleketlerden sadır olmaktadır. Bu memleketler, idareleri altında bulundurdukları toprakları bizzat kalkındırabilecekleri, bunun için Milletler arası bir müd^halen'-n lüzumsuz, hattâ milli hükümranlığa halel getirmesi bakımından tehlikeli olacağı iddiasını ileri sürmektedirler. Konseyin bugüne ka-darki faaliyetinde hakim olan anlaşmazlığın esası budur.
Zaten, Birleşmiş Milletlerin bütün organlarının faaliyetine sed çeken kavganın aslı da budur. Güvenlik konseyinde olsun, ekonomik ve sosyal konseyde olsun, atom e-neriisi kontrol komisyonunda olsun; iyi kötü bir neticeye götürebilecek her hal tarzına karşı bu «hükümranlık» itirazı ileri sürülmüş ve mesai durdurulmuştur. Ve bu itirazı ileri sürenlerin hemen hepsi ya eskidenberi emperyalist olan (İngiltere ve Fransa gibi...) yahut da emperyalizme teşebbüs eden (Sovyet Rusya gibi) devletlerdir.
Meselenin esası hayli aydınlıktır. Milletlerarası bir nizamı kabul etmek isteyenlerin, bu nizamın teessüsü neticesinde mutlaka kaybedecek oldukları bir şey vardır. A-çıktan geldiği halde kaybedilmesi muhtemel veya açıktan kazanılacak olduğu halde kaçırılacak olan bir menfaat mevcuttur.
Bu durum ve hakikatten ahlâki bir kaide çıkarmak bile mümkündür: Birleşmiş Milletlerde en çok itirazda bulunan ve bu müessesenin işlemesine en çok mâni olan devletler, milletler ve insanlar arası ahlâkın sukutuna o kadar çok maruz kalmış devletlerdir.
Birleşmiş Milletler, bugün için ne kdar âciz ve beceriksiz olursa olsun, yine de bir ahlâk ölçüsü verecek kadar manâlı, dürüst, namuslu olmak temayülünü gösteren bir teşebbüstür. Önümüzdeki günlerde, bu teşekkülün Cenevrede toplanacak olan vesayet konseyinin müzakerelerini bu zaviyeden takip etmek ile mümkündür.
MOcahlı TOPALAK
Peyk memleketler müşkül durumda
B $ senelik k Ikınma programı muvaffakiyetle tatbik edilemiyor
Romanya’da ise istihsal plânlaş-tırılıpamıştır. Bu memleketin beş senelik bir kalkınma plânı dahi yoktur.
İlgili çevreler Rusya’nın ikdısadi . -ı durumunun çok daha fena olduğu-
olan peyklerden hiç biri bunları nu belirtmektedirler. Sovyetler bir-muvaffakiyetli bir yola sokamamış- liginde devletleştirilmiş çiftlikler ~ıa„ ♦«)- ile fabrikalarda çalıştırılmakta olan işçiler tarafından girişilen sabotaj hareketleri istihsal plânlarının zamanında tamamlanmasına sebep olmaktadır.
Diğer taraftan Sovyet gazeteleri ve Sovyet radyoları propaganda neşriyatında bu beş senelik kalkınma plânlarının muvaffakiyetle tatbik edilmekte olduğunu söylerken diğer taraftan ayni radyolar ve gazeteler bu plânları hazırlamış olan bir çok tanınmış komünistlerin «ehliyetsizlik, göstermekten do-lâyı azledilmiş olduklarını kaydetmektedirler.
Sovyet Rusya’nın dahildeki bozuk iktisadi durumu düzeltmek maksa-diyle peyk memleketlerin sırtına biraz daha fazla abandığı ve bunlardan çok daha fazla şeyler beklediği anlaşılmaktadır. Bu hal ile bu peyk memleketlerdeki memnuniyetsizliği büsbütün arttırmakta ve yeni Kostov.laıın ortaya çıkacağını göstermektedir.
Umumiyetle kabul edilen nokta, iktisadi tehlikenin Sovyet blokunu yıkabilecek bir duruma girmekte olduğu merkezindedir.
Meclis köşesi:
DAVET
Londra, 16 Nafen — Başda Rusya [ olmak üzere bütün komünist meni- I leketlerin müşkil bir iktisadi durumda oldukları bildirilmektedir. Sovyet Rusya’ya uyarak beş senelik kalkınma plânları hazırlanmış |
lardır, Bulgaristanda bu plân ta-mamiyle akamete uğramış ve Kos-tov ile beş senelik plân memurlarından çoğu azledilmiş ve asılmıştır. Diğer taraftan Çekoslovakya’da aynı vaziyet müşahade edilmektedir. Komünist idaresi teessüs edeli yirmi ay olmasına rağmen kızıllar hiç birşey yapamamışlardır. Fabrikalarda ve çiftliklerde sabotaj hareketleri genişlemiş ve istihsal baltalanmıştır. Gazeteler hastalanıp vazife başına gitmeyen, bin bir sebeple işini değiştiren işçilere veya köylülere yapılan ihtarlarla dolu bir halde intişar etmektedirler.
Polonya’da ayni vaziyet görülmektedir. Burada istihsal o derece baltalanmıştır ki, komünist hükümet halkın esaslı gıda maddelerinin fiyatlarını mühim ölçüde arttırmak meeyuriyetinde kalmıştır.
Pey : memleketlerin iktisadi vaziyetlerini yakından takip eden çevreler. Rusya’nın bu memleketlerin istihsalini yok pahasına çektiğini ve bunları kendi menfaatini göz ö-nünde tutarak plânlar yapmaya mecbur tuttuğunu bildirmektedirler.
İngilterenin Araplara silâh yardımı
Yeni Hidrojen bombasına ait
tafsilât
Adalet Komisyonu:
1— Sinop Milletvekili Kerim İncedayı’nın tescil ven birleşmelerle bunlardan doğan çocukların tesciline ve gizli kalmış nüfus vak'alarının cezasız olarak kaydına dair olan 4727 sayılı kanunun hükmünün iki- yıl daha uzatılması hakkında kanun teklifini,
2— Orman Kanununa bazı hükümler eklenmesine ve bu kanunun birinci maddesinde değişiklik yapılmasına dair olan 4785 sayılı kanuna ek kanun tasarısını;
3— Devlet memurları aylıklarının tevhid ve teadülü hakkındaki 3656 sayılı kanuna bağlı 1 sayılı cetvelin Adalet Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kısımlarında değişiklik yapılmasına ve Kadastro Mahkemeleriyle gezici mahkemelerin kaldırılmasına dair kanun teklifini görüşmek ü-zere bugün saat 15 de,
Bayındırlık Komisyonu:
1— Maraş milletvekili Emin Soy sal’m Köylerin içme suları ve küçük sulama işleri hakkında kanun teklifini,
2— Gümüşhane milletvekili Şükrü Sökmensüer ve Kars Milletvekili Akif İyidoğan’ın Köylere yardım fonu tesisi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere 18/1/1950 Çarşamba günü saat 10 da.
Çalışma Komisyonu:
Özel teşebbüs müstahdemleri hakkındaki kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da.
Geçici Komisyon:
Milletvekilleri Seçimi Kanunu Tasarısını incelemek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 10 da Kitaplıkta;
Geçici Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da.
Maliye Komisyonu:
Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından 1950 yılı sonuna kadar ithal olunacak her nevi hububat ve u-nun gümrük resmi ve muamele vergisi ile sair vergi ve resimlerden muaf tutulması hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da.
Millî Savunma Komisyonu:
Devletçilik ve kimya endüstrisi kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da.
Ticaret Komisyonu:
18/1/950 Çarşamba günü saat 10 da, toplanacaklardır.
2 bin bomba dünyayı uçurmaya kâfi
Nevyork, 16 a.a. — Amerikan ıad yosu yorumcusu Drew Pearson, Hid rojen bombasından bahsederek bu bombaya dair bazı malûmat vermiş
Mühim bir suale Achason'un cevabı
Vaşington, 16 a.a. — Geçen 28 A-ralıkta. Birleşik Amerika Dışişleri Bakanına bir mektup göndererek, Irak, Ürdün ve Mısır’a verilen si- - - ----- -----»
lâhlann İsrail’e karşt yeni bir ta-. ör.
arruza yaraması ihtimalinden kor- Pearson’a göre Hidrojen bombası kulmaz mı diye soran Cumhuriyet- güneşi terkip eden aynı maddeler-çi liberal temsilci Tavest’e Acheson ’ ’ ...
şu cevabı vermiştir:
«İngiltere’nin Irak, Ürdün ve Mısıra bu memleketler ile bağlı olduğu anlaşmalar gereğince, silâh gönderdiği doğrudur.
Batı için, orta şark güvenliğinin büyük önemi vardır. Dünyanın o bölgesi memleketlerinin kendi meşru güvenliklerini korumak üzere muhtaç oldukları silâhı emin ve dost bir kaynaktan almaları elbette istenir.
Amerika hükümetinin elinde bulunan malûmat, Filistin'de muhase-mata tekrar başlamak için hazırlık lar yapıldığını katiyen bildirmemek tedirler. Bu hususta haber almış olsaydık Amerikan hükümeti böyle fecî bir ihtimali önlemek üzere gerek Eirleşmiş Milletler içinde ve gerek bu teşekkül dışında; bütün nüfuzunu kullanırdı..
Mısır’a uçak ve hacimleri küçük gemiler verilmesine gelince Acheson, bu memleketin mühim stratejik mevkiini ve 20 milyon nüfuslu bir memleket olduğunu hatırlamak lâzım geldiğini, belirtmiştir.
Serbest Fıkra ;
Cevdet edilmi-
Evlenmiyen kadınlar mes’elesi
Londra, (Nafen) — Linsey Bat-ten isminde bir doktor bir konferansta evlenmeyen kadınlar meselesini deşmiş vc bu hususta şöyle demiştir:
«Kadınların en iyileri evlene-memektedir. Buna da sebep erkeklerin iyi kadınlardan anlamamalarıdır. Erkekler ekseriyetle ka dini sinemada gördükleri «güzel kadınlar^ gibi tasavvur etmektedirler veya onu bir «çukulata kutusuna- benzetmektedirler. Bunun için de iyi kadınlar evlenememekte ve erkekler bu yüzden zarar görmektedirler.»
Linsey Batten kendisi gibi düşünen daha bir çok doktorların bulunduğunu ve yapılan İlmî müşahedelerde böyle bir neticeye varılmakta olduğunu kaydetmiş ve devamla demiştir ki:
«Kadınlar kabahatli değillerdir. Burada erkekler aptal rolünü oynamaktadırlar ve bundan her iki taraf da zarar görmektedir. Kadını anlama kabiliyeti arttığı gün iyi kadınlar yuva kurar ve bundan yalnız erkekler değil fakat nesiller de büyük istifade temin edeler.»
den yapılacaktır ve bu bombayı ancak atom bombaları infilâk ettirebilecektir. Bombayı terkip edecek parçalar Birleşik Amerika’da imal edilebilecek, fakat bomba kaza ile infilâk ettiği takdirde mümkün olduğu kadar az hasar vermesi için montajı ıssız bir adada yapılacaktır. Hidrojen bombası hiç bir suretle barışçı gayelerde kullanılamıyacak-tır.
Pearson bunlardan sonra şu tafsilâtı vermiştir:
Bomba 11 milyon santigrad derece hararet yayacaktır. 80 mil hektarlık bir sahada her şeyi yok edecektir. İmha sahasından çıkmıya vakit bulunamıyacağından, bombayı atan uçağın mürettebatı ile beraber mahvolması muhtemeldir. 2.00 hidrojen bombası bütün dünyayı havaya uçurmağa kâfidir.
Pearson, David Lilienthal'ın, bu ı bombayı, kitle halinde imha vasıtası sayarak imaline muhalif olduğu- Sovyetler Birliğinde yeni bir atom nu ve bu yüzden atom enerjisi ko- bombası tecrübesi yapılacağını misyonu başkanlığından çekildiğini öğrendiklerini sözlerine ilâve etmiş teyid etmiştir. I ve Truman’ın hidrojen bombası le-
Yorumcu, Birleşik Amerika ha-1 hinde karar alacağını peşinen bil-beralma servislerinin gelecek yaz dirmiştir.
En iyi kebapçı!
YerleGök Arasmda| |
Çeviren: Mücahit TOPALAK
Yazan: A. S. Exupery
Tefrik o No: 46
Dünya Basınından
Hulâsalar
_ 16/1/1950
Uzun bir hava gezisi yapan 6C0 Karınca
Londra, 17 (Nafen) — Kalküta şehrinden hususî bir tayyare ile 600 karınca gönderilmiştir. Uzun bir hava yolculuğu yaptıktan sonra buraya gelecek olan btı karıncaların ilmi araştırmalarda kul lanılacağı bildirilmektedir
| stanbul’un sevgili Valisi
* Proseför Fahrettin Kerim içi İçine sığmaz, yerinde pek duramaz hareketli bir Validir. Bu giuı Sanyerde, yarın Kazlıçeşme dedir. Sabahleyin, Uaydarpaşada karşılayıcı, öğleden sonra da Halk evinde particidir.
Yağ onda, sarhoş onda, kömür onda, gecekondu ondadır! Üstelik o, partide değil, parti ondadır!
Kulakları çınlasın, Lûtfi Kır dar halefi kadar kabına sığmaz bir Vali değildi; onun merakı daha ziyade, yeşil, ve merdivenli Baha farda idi. Ayda bir basın toplantısı yapar, gazetecilerle hoşbeş eder di. Fakat seçim sırasında en bü yük imtfhan( vermiş, baskı yap mıyan nadir Vali olarak tanın muti.
f akat o zdıuundanüeıı teknik bir hayli ilerledi! İstanbul’a yeni
bir radyo istasyonu kuruldu. Rad yo idaresi de Başbakan Yardımcı sının emrine geçti. Şimdi İstanbul Valisi, basın toplantısı ve beyanatları dışında ayrıca radyo ile konuşmalar da yapıyor...
Eh... İstanbul’da gazete ne kadar çok çıkarsa çıksın, Van’daki vatandaşlar kadar Amerika’daki dinleyiciler de İstanbul Valisinin sözünü sohbetini dinleyip istifade etmelidirler.
Bir hikâye vardır bilmem bilir mUslniz?
Kebapçının biri İstanbuldıı bir dükkân açmış, ismini de:
— İstanbul'un en meşhur kebap
Yanındaki komşu boş durur
mu? Madem kî isim almak para ile değil o da tabelâsını şöyle düzeltmiş:
—Türkiye’nin en meşhur kebapçısı!
Fakat semt galiba Sirkeci olacak ki, aynı sokaktaki üçüncü kebapçı evvelâ telâşlanmış! Düşünmüş, lâkin kebabının kalitesini düzeltmek uzun iş! Fakat isim, oııdaıı kolay ne var? Ve derhal:
— Dünyanın en meşhur kebapçısı! diye camekânına yazmış.
Fakat hemen onuıı yanındaki kebapçı, şu mütevazı ismini değiştirmeğe lüzum dahi görmemiş:
— Bıı sokağın en iyi kebapçısı! Evet, Valilerimiz, Devlet adamlarımız, radyo ile dünya muvacehesinde kendilerini öğe dursunlar! Bizim istediğimiz, bulundukları şehrin, oturdukları makamın en iyi idarecisi olmalarıdır.
Bu sokaguı en iyi Kebapçısı o labiliyorlar mı?
Dün, ümitsiz yürüyordum. Bu | gün, bu kelimeler manalarım kay- i bettiler. Bu gün, sadece yürümüş I olmak için yürüyoruz. Tıpkı sa- . bana koşulmuş öküzler gibi. Dün, 1 hayalimde portakal bahçelerile örtülü cennetler yaşatıyordum. Fakat bu gün, benim için cennet diye bir şey kalmadı. Artık, portakal bahçelerinin mevcudiyetine inanmıyorum...
İçimde hiç bir duygu, hiç bir j arzu bulamıyorum. Sadece, kalbi- , min kuruduğunu, sertleştiğim . hissediyorum, o kadar. Düşer Ölürüm belki, fakat yeis denen, ümit- i sizlik denen şeyi tatmadan ölü- j rüm. Acı bile çekmiyorum. Hiçbir şeye esef etmiyorum. Acı denen, istirap denen şey, bana su . gibi tatlı, su gibi aziz görünüyor Nerede o istirap? Nerede dert? Nerede tasa? Burada, bu şartlar içinde insan ancak kendi kendisine karşı derin bir merhamet duyuyor ve bir dostla dertleşir gibi dertleşiyor. Ama, dost ne demek? Artık dünyada tek bir dostum bile kalmadı.
Yarın beni gözlerim kurumuş ve oyulmuş bir halde bulduklar zaman, zannederler ki çok bağırmışım, çok ıstırap çekmişim. Ne gezer... Bağırmak, atılmak, çırpınmak, sevilenleri düşünmek, esef etmek, bütün bunlar servettir. Halbuki benim artık hiç bir şeyim kalmadı.
Taze kızlar, ilk aşklarının akşamında bir hüzün duyup ağlarlar. Hüzün, acı, hayatın titremelerine bağlıdır. Bende hiç bir acı. hiç bir hüzün yok.
Çöl denen şey, şu anda, benim. Ağzımda salya kalmadığı gibi, kafamda da, hasret çekeceğim hayal ve hatıra yok. Ne ağzım tükürük i ifraz edebiliyor, ne de kafam ha- . yal ve hasret... Güneş, bendeki I göz yaşı menbalarını kuruttu.
Bununla beraber, görünen nedir? Ne gördüm? Deniz üzerinde bir ürperti gibi üzerimden bir ü-mit nefhası geçiyor. Şuuruma vasıl olmadan evvel şevki tabiime gelip çatan bu darbe nedir? Hani, görünüşte hiç bir şey değişmiş değil gibi, ama, ben anlıyorum, çok şey değişiyor. Her şey değişiyor. Bu çöl, bu sonsuz kum tabakası, uzaktan görünen bu cüce ağaçlar, artık bir manzara olmaktan çıkıp bir sahne haline geliyor. Belki, boş bir sahne, fakat, hazırlanmış, bir şeyi, bir hareketi, bir inşam bekleyen bir sahne ...
Prevot’ya bakıyorum. Onda da bendeki şaşkın hal var, fakat o dtı nelerin olup bittiğini, nelerin hazırlandığını henüz anlayamamış.
Size yemin ederim ki bir şeyler oluyar, bir şeyler hazırlanıyor.
Size yemin ederim ki çöle can geldi. Yemin ederim ki bu yokluk, bu sükût, bu boşluk, şimdi bir şehir meydanı kadar kalabalık ve hareketli..
Kurtulduk... Kum üzerinde izler var...
izler... Bu ne demekti, bilir misiniz. Bir zaman var ki biz, bu izleri insanın izini keybetmiştik. Bir zaman var ki, biz, kabileden, insan topluluğundan ayrı kalmıştık. Dünyada yapayalnız kalmıştık. Ötekiler, öteki insanlar, sanki başlarını alıp başka diyarlara gitmişler ve bizi mukadderatımızla baş başa bırakmışlardı. Ve işte şimdi, görüyoruz, kuma resim gibi çıkmış, insanın mucizeli ayağı.
— Prevot, bak burada iki kişi vedalaşmış....
— Prevot. bak, burada bir deve çökmüş....
— Prevot, görüyor musun, Pre-
İzleri yoklaya yoklaya, hatta koklaya koklaya ilerliyoruz. Lâkin daha kurtulduk sayılanlayız. Oturup beklemek fayda vermez. Çünki bir iki saat sonra iş işten geçecektir. Ondan sonra, kihıse bize yardım edemez. Bir kere öksürük başlarsa, susuzluk ve sıcak işlerini çabuk görürler. Boğazımız.... Kötü.... Kötü ama, ben, çölün bir yerinde salına salına iler-liyen bu kervana gönül verdim bir kere ...
Tekrar, hızlı hızlı yürümeğe başlıyoruz ve birden bire bir horoz sesi duyuyorum. Vaktile Guil-laumet bana demişti ki: «And dağlarında kaybolduğum zaman, sonuna doğru horoz sesleri duydum... Tren düdükleri de duydum...»
Horozlar ötmeye başladığı zaman, bu eski dostun hikâyesini olduğu gibi hatırladım ve kendi kendime dedim kİJ «Tamamen... Evvelâ gözlerim beni aldatmaya başlamıştı, şimdi de kulaklarım başlıyor...»
Ben bu düşüncelerle meşgulken, Prevot koluma sarılıyor:
— Duydun mu? diyor.
— Neyi?
— Horoz....
— Horoz mu?...
— Evet, horoz ütüyor... Duymuyor musun?..
— O halde?..... O halde?....
— O haldesi var mı budala. O i halde hayata kavuştuk demektir..
Son bir sayıklama daha geçil dim. Üç köpek birbirilerinin peşin- 1 den koşuyorlardı. Aynı istlkâme- I te Prevot da baktığı halde bu sefer (1 bir şev •»öremedi Kimi ia ’
İnsanlar.... Bak, burada....
Bugünki Fransız basını Fransız dışişleri bakanının, Almanya’yı zj. yareti sırasında Alman devlet a-damları ile yapmış olduğu görülmeler üzerinde durmaktadır, m
Muhafazakâr L' Epoque gazetesi bu hususta şunları yazmakladır: Schuman Fransa'nın durumunu basiret ve azimle müdafaa etmiştir. Alman psikolojisi hakkındaki derin bilgisi kendisi için bir kere daha fay lalı olmuştur. Bonn idarecileri, Saire statüsünü ve Sarre'ın muh tarıyeti meselelerini ortaya atmak için milletlerarası durumun gelişmesini beklemektedirler.
Vombat gazetesi ortaya tamamiy-le bas :a bir görüş atarak diyor,ki:
• Sarre’ın ayrılması meselesinde hiç bir zaman ayrı bir heyecan gös-, termedik. Bu toprakların iktisadi bakımından Fransa ile birleşmesi büyük faydalar sağlayacaksa da bunun siyasî zaraları meydandadır.
Figaro gezetesi ise, son zamanlarda Alman muhalefeti tarafından
XCİ/C1U11 UZ.C1111UU un diap ua- uzun uzun istismar edilmiş bir me-ha peyda oldu. Bağırdık. Fakat selS hakkında Bonn hükümetinin feryatlarımız alçak sesle konuş- gidişlerini çok iyi anladığını mak gibi bir şeydi. O zaman, kol- buna mukabil, bu meseleyi larımızı sallamaya başladık. Sa- “)(■
nıyorduk ki, bu hareketlerimizle yeri göğü işaretlerle dolduruyo-uz. Fakat, tepenin üzerindeki bedevi hep sağ tarşfa döğru bakıyordu.
Tepenin üstündeki bedevi... Biraz bize baksana.... Baksana bize....
Bedevi, durduğu yerde, bir yarım çark etti... Tam bize dündüğü' saniyede kurtulacağız... Tam bize baktığı, bizi gördüğü anda, bu bedevi bizdeki susuzluğu, ölümü, serapları silmiş olacak. Durduğu yerde yarım tur yapması bile bu insanın, kâinatı değiştiriverdi. Bedeninin en ufak bir hareketile, gözlerinin şöyle bir kum üzerinde dolaşıvermesile. bu adam hayatı yaratıyor... Bu adam Allah gibi bir adam...
İşte, şimdi mucize tamamlandı. . ..
Bedevi, bize doğru geliyor. Kum suretiyle yazısına son vermektedir, üstünde, deniz üstünde yürüyen | bir ilâh gibi yürüyerek bize doğru geliyor..
man ben bir şeyler işitiyordum, kimi zaman Prcvot bir şeyler görüyordu. Bazan ikimiz de aynı şeyi görüp aynı şeyi işitiyorduk
Lâkin. (1 bedevi... Onu ikimizde 1 gördük. Hem aynı zamanda, aynı • vuzuhla gördük. İkimiz beraber, kollarımızı uzatarak, ciğerlerimizin son takatile haykırarak, ikimiz beraber koştuk o bedeviye doğru. İkimiz de, sevinçten gülüyorduk. Hem aynı kahkaha ile ...
Fakat seslerimiz otuz metreden bile işitilmeyecek kadar kısılmıştı. Gırtlağımız kuruydu. Biribiri-mizle dahi konuşmamız pek alçak sesle oluyordu ve biz bunun farkında değildik.
Tepenin üzerinde, devesile beraber görünen bedevi, yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Belki bu adam yalnızdı, yanında devesi yoktu ve bir zalim şeytan bize göstermişti bu hayaleti....
Artık koşamıyorduk.
Tepenin üzerinde bir arap daha peyda oldu. Bağırdık. F ’
fakat gizli müzakereler yanarak ele almak varken tam Robert Scuman başbakan Adenauer ile serbestçe görüş teatilerinde bulunarak durumu aydınlatmak için Almanvav- gitmiş bulunduğu bir sırada, taşkın bir he-ve:-an içinde bulunan bir halkoyu-nun önüne ansızın bu meseleyi at-nanın ne gibi bir menfaate hizmet i ttiğini anlayamadığını kaydetmek-
Times gazetesi başyazısında, İngiliz milletler camiasına mensup devletlerarası bazı fikir, ayrılıklarının ortadan kaldırılması bakımından konferansın son derece iyi bir netice verdiğini hatırlatmakta vc İngiltere’nin takip etmekte olduğu siyasetin batılı devletlerin siyasetine uygun olduğunu kaydetmektedir. Times gazetesi İngiltere’nin Avrupa’da olduğu gibi Asyada da aynı gaye uğruna çalıştığını’ belirtmek
(Devamı var)
General Arnaldonun
cenaze merasimi
Sonoma, (Kaliforniya), 16 a.a. — General Arnold, Arjantin milli mezarlığına gömülecek ve cenaze merasimi muhtemel olarak perşembe günü saat 20 de yapılacaktır.
Generalin dul eşi çiçek gönderilmemesini istemiş ve Amerikanın eski havacılık başkanına hürmetini bildirmek istiyen her şahsın; gençlere tahsil parası sağlamak üzere havacılık derneğine bağışta bulunmasını tavsiye etmiştir.
İngilferede üç ayda evlenenlerin sayısı
Londra, 16 (Nafen) — Neşredilen son istatistiklere göre, son üç ay içinde İngilteıede 22.390 kişi ev lenmiştir.
Diğer taraftan' aynı istatistiklere I göre, aynı müddet içinde 4883 çocuk ölmüştü1!'. Bunların hepsi de bjr yaşından küçük idi.
Maııchester Guardian gazetesi Kolombo konferansıma İngiliz milletler camiasında hakim olan birliği bir kere daha ortaya koyduğunu kaydettikten sonra, ,J
ve Avrupa’da komünizmi için sarfedilen gayretlere şu suali sormaktadır:
-Acaba, İktisadî yardım, komünizmi uzaklaştıran bir tılsım olarak kabul elimelimidir?»
Gazete bundan sonra İngiliz mil*-letler camiası fikrinin daha da kuvvetlenmesi lâzım geldiğini ileri sürmekte ve bu milletlerin daha geniş salâhiyetlere sahip olmaları müta lâasında bulunmaktadu*.
Daily Telegraplı gazetesi Kolombo konferansından sonra, İngiltere dışişleri bakanı Bevin’in Strazburg konferansında artık eskisi gibi çekingen davranmıyacağını bilhassa belirtmekte ve Kolombo konferansında elde edilen neticeleri mejnnuniyetle keydetmektedir.
İşçi partisinin organı olan Daily Herald gazetesi Kolombo konferansının ışığı altında Asya ve Avrupa
1 memleketleri arasındaki münase-| betleri gözden geçirmekte ve şunları yazmaktadır:
| «İngiliz siyasetinin en şanlı sahi-felerinin birini, işgal sayesinde dostluk kurmaya muvaffak olabil-I mesi kayfiyeti teşkil edecektir.
Asya’da yenmek temasla
Tarsusta Halk
P. kongresi
Toplantı alenî olduğu halde Basın mümessilleri salondan çıkarıldılar
Tarsus, (Telefonla) — Tarsus C. I sür ve hayret uyandırmıştır.
H. Partisi ilce kongresi Halkevi sa- [ Salonu terke davet edilenlfer: Ye lonunda yapıldı. Kongrede Tarsus 1 njsabah, Tan. Zafer, Vatan, Mersin-Efkârı umumiyesini hayrette bira-' de- çıkan Toros ve Adana’da çıkan kan şöyle bir hadise oldu: Demokrat gazetelerinin mümessil-
Kongreyi takibe gelen muhalif ve lerldir.
müstakil gazete muhabirleri salondan çıkarıldı. Bu sırada gazetecilerden Reşat Akı kongre başkanı Haşan Reşit Tankut'a şu suali sordu:
«— Burası Hâlkevidir. kongre a-lenidiı-, ne hakla matbuat mümessillerini çıkarıyorsunuz?
Kongre başkanı bu suale şu cevabı verdi:
— Böyle bir sual sormayın, buyurun salonu terkedin!
Bu hadise Tarsus Demokrat Parti muhitinde hayretle karşılanmıştır ' heyetin Geçen sene Demokrat Parti ilce kongresi yapılırken bütün matbuat mümessilleri kongreyi takip için davet edildikleri gibi. Halk Partisinin ileri gelenlerine de serbestçe kongreye girmek ve dinlemek im-kûm bırakılmıştı.
Halk Partisinin bu hareketinin demokratik düşünceye aykırı oldu ğu aşikârdır ve Tarsus Demokrat . Parti muhitinde-hâdise derili-te»'1
Diyarbakır. 16 (Hususi) — Diyarbakır’da D. Parti son zamanlarda kuvvetli bir hamle ile teşkilâtını ge ııişletmekte, her tarafta ocak açmr ya devam etmektedir. Ezcümle, evvelce bildirilen yeni ocaklara ilâve olarak, son bir kaç gün zarfında, il merkezine bağlı Sa'di köyünde bir ocak açıldığı gibi, keza merkeze bağ lı Aynşe köyünde de bir ocak açılmıştır. Bu ocakların muvakkat idare kurullarım teşkil eden hüviyeti, aşağıdadır:
Sa’di Ocağı:
Başkan: il. Abdıtlkerim Şenyiğit, lıaşkuı: Emin Al kaıı. Muhasip. Seyhmus Baran, Yazıtlar Şenyiğit, İ .(•; Zıiltiknr Üyeı Necmeddiıt Noyaıı.
Aynşe Ocağı:
H:ı-! an; Kadri Yvmiu'k. ’ ııci baş ; kan: Cemil Alacan, Muharip: Mustafa Yeııtürk, Yazman: Yusuf Kr -zık‘1. Üye: H Hamnrın Dilek -
Şevket Bayram,
Sahife : 4
Halil poşa, Akşemsettine dalgın ve muğber gözlerle baktı — Şeyh efendi hazretleri, duanız berekâtiyle bir çok şeylere kadir olmak mümkün olsa dahi, İstanbul fethi ancak kuvvet ve tedbir ile olur.
ANKARA RADYOSU
H OCAK 1950 SALI
— 63 —
Padişah da masaya eğilmişti. Bü- I yük ve beyaz bir kâğıt üzerinde muntazam bir Boğaziçi haritası | vardı. Sulta tam F yere başaran.
■— îşte burası, dedi.
Sonra sordu:
— Plân doğru mu? Haritada ha-
Halil paşa cevap verdi:
— Hayır şevketlu.
— Bu haritayı bu gece yaptım. Bütün mesafeler ölçülüdür. Şu hale nazaran Boğazın en dar yeri burasıdır. Karşıda ceddim Yıldırımın yaptırdığı (Güzelcehisar - Anado-lühişarı) vardır. Demek ki Anadolu tarafı tahtı emniyettedir. Fakat Rumeli tarafı öyle değil. Her vakit düşmanlarımız, ordumuzun geçmesine mâni olabilirler. Öyle değil mi?
— Evet şevketlû...
— O halde... Buraya, tam bu noktaya, akıntının şiddetli olduğu köşeye yeni bir Hisar yapılmalıdır. Tâ ki ordularım, hiç kimseye yüz suyu dökmeden Anadoludan Rum-eliye, Asyadan Avrupaya geçebil-
— Tamamen haklısınız şevket-lû.
Hepsi bu şekilde cevap vermişken, Zağanos paşa şiddetli bir ha-
— Scvketlû hünkârım, neden doğrudan doğruya İstanbulu muhasara etmiyoruz da, Hisar inşa-siyle uğraşıyoruz? Gerektir ki bir an evvel bu beldelerin kraliçesi e-limizc geçsin...
Buna Halil paşa cevap verdi:
— İstanbul fethi gibi bir emri mühimme, esbabı istikmal edilmedikçe mübaşeret olunamaz.
Zağanos, garip bir hiddetle:
— Padişahımın kuvvei kahiresi karşısında Bizarısın mukavemet e-deceğini mi zannediyorsunuz?
— Zan değil, bütün kuvvetiyle, varı ve yoğu ile mukabele edeceğine inanıyorum.
Şu defa Ak Şemsettin söze ka-
Zağanos paşanın hakkı var. İstanbul ya 6u kere fetholunur, ya hiç olunmaz. Halil paşanın muhasarayı' geciktirmesine aklım ermi-
■Haliİ paşa, Akşemsettine dalgın ve. muğber gözlerle baktı:
— Şeyeh efendi hazretleri, duanız berekâtiyle bir çok şeylere kaadır. olmak mümkün olsa dahi, İstanbul fethi ancak kuvvet ve tedbir ile olur.
Tam bu sırada Sultan Mehmet işe '■ karıştı:
— Fikirleri dinledim. Hepinizin de'mülk ve memleket namına düşündüğünüze eminim. Evvelâ bu kale yapılacaktır. Şimdi size kalenin plânını göstereceğim.
Padişah ikinci bir pafta çıkardı. .BHynsuınH pçneısnıu epaıjed njj rının tam ve mükemmel bir resmi çizilmişti. Bir tarafında da hisarın fnaktaı vardı.
Resim ve plân o kadar güzel ve doğru yapılmıştı ki, orada olanların hepsi de, bizzat Sultan Mehmet tarafından yapılan bu mükemmel plân karsısında hayretten kendilerini ulamadılar.
Fatih izahat verdi:
-r Hisarı, I-Iazreti Peygamberin ismi şeriflerinin yazılış şekline göre yaptım. Muhammed kelimesinin, (M) harflerinin bulunduğu yerlere en büyük ve muhkem burç lar yapılacaktır. M harflerinin a-rası, mazgallı ve kalın duvarlarla birleştirilecektir. Bu suretle üç büyük burç olacak, duvarlar 25 a-yak genişliğinde yapılacaktır.
Hiç kimse, genç padişahın bilgisi, değerli izahati karşısında bir şey söyleyemedi.
— Üç gecedir bu plânların itmamı,için çalışıyorum. İçinizde plân hakkında söz söylemek istiyen var im?
Sükût... Cevap veren olmadı. Plân o kadar mükemmeldi ki...
Fatih devam etti:
— En kısa zamanda duvarcı ve dülger ustalariyle, amelenin ihzarını emrediyorum. Benim hesabıma göre bin duvarcı, bin marangoz, ye dört bin işçiye lüzum vardır. İzmirden ve Karadeniz. Ereğ-lisinden kereste, Anadolunun münasip yerlerinden taş ve kireç getirilecektir. Halil, Zağanos, Saru-ca, Karaca... Her biriniz bir burcun ve burçlar arasındaki zaviyelerin yapılmasına nezaret edeceksiniz. İnşaatın heyeti umumiyesini ben kontrol edeceğim. İhmal ve teseyyüp istemem. Herkes hissesine isabet eden kısmı en kısa zamanda ve bizzat başında durarak itmam edecektir. Kale tamam oluncaya kadar hiç bir mazeret makbul ve muteber değildir.
Mart avı sonlarına doğru ihzara-tın ikmali ile. inşaata başlanması mukarrerdir. Böylece bilesiniz.
Padişah, o kadar kat’i, öyle a-zimkâr bir ifade ile söylüyordu ki, ona cevap vermeğe imkân yoktu. Bu iş olacaktı.
. Sultan Mehmet, parmağını j
Rumelıhisarının bulunduğu basarak:
har havası bütiin İstanbul üzerinde ılık bir pt^de gibi seriliyor.
Boğaziçinde noş'eli ve hummalı bir gidip geliş var. Karadeniz Boğazından birbiri ardısıra kereste yüklü takalar geliyor. Kürekçiler kıvrak Karadeniz şarkıları söylüyorlar.
Anadoluhisarı önünde tuhaf bir kaynaşma göze çarpıyor. Durmadan sahile ulaşan yüklü arabalar boşaltılıyor ve derhal mavnalara yüklenerek karşı sahile geçiriliyor.
Anadolu ile Rumeli sahili arasında irili ufaklı sandallar, takalar. mavnalar durmadan gidip go-liyor. Ve bugünkü Rumellhisarının bulunduğu kıyıda denizden ve karadan gelen eşyanın yerleştirilmesi ile meşgul beş on bin kişi kaynaşıyor.
Bizansta anlaşılması güç bir uyuşulduk var. Hiç kimse zevk, aşk, kadın ve eğlenceden başka bir şey düşünmüyor.
Edirne sarayında sabahın erken saatinde bir toplantı görüyoruz. İşte Saroca pasa, doru bir ata binmiş olarak sarayın geniş bahçesine girdi ve arkasından kırk elli süvari daha... Simdi Karacabeyin geldiğini görüyoruz.
Karşıdan doludizgin gelen de Zağanos paşadır. Bir orta zaman şövalyesi gibi silâhlara garkolmuş. Yine kendisi gibi silâhlı yüze yakın silâhşöh de onu takip ediyor.
Ve nihayet ağır, vakur ve olgun tavır ve edası ile sadrazam Halil paşayı görüyoruz. Başında, Hind tülbendinden sarılmış muhteşem bir kavuk var.
Halil paşa yaya geliyor, fakat arkasında kır atı yedekte olarak gelmektedir
Sarayın geniş avlusu şimdi bir mahşer yeri gibidir. Birisi bekleniyor. Bütün gözler sarayın geniş ve muhteşem merdivenlerine dikilmiştir. Ve merdivenlerin tam gönünde, padişahın beyaz atı durmadan kişniyor, şaha kalkıyor.
Nihayet beklenen geldi. Geniş merdivenlerin üst tarafında Sultan Mehmedin mağrur.ve ap-imkâr çehresi göründü. Başındaki yuvarlak kavuğun ortasında pırıl jpırıl yanan bir elmas var. Kenarları kürklü yeşil mantosunun altından murassa hançerinin kabzası görünmektedir.
Merdivenlerden ağır ağır indi, kendini bekleyen devlet ricalini gözden geçirdikten sonra Halil paşaya döndü.
— Her şey hazır mı lala?
— Emriniz üzerine hazırdır Sultanım.
— O halde hareket edelim.
Ve Sultan Mehmet başka bir şey söjdemeksizin bir hamlede atının üzerine atladı:
— Beni takip ediniz dostlarım!... Diyerek atını sürdü.
Bir anda beş altı yüz süvari yollan tozu dumana garketti. Sultanı takip etmek çok zordu. Altındaki at, sanki uçuyordu. Ona yetişmek için bütün süvariler durmadan kü-heylanlannı kamçılıyordu.
— Lala!.. Yaklaşıyoruz.
Halil paşa cevap verdi:
— Evet şevkctlû hünkârım.
— Çok yoruldun mu?
— Din ve devlet uğrunda vücudum harap olsa da ne tam Sultanım.
Yolcu! ölümüme ağlama!
7.30 M. S. Ayarı — 7.31 Müzik: (Pl) — 7.45 Haberler ve hava raporu — 8.00 Müzik: Köçekseler (Pl) — 8.15 Müzik: (Pl) — 8.25 Günün programı — 8.30 Müzik: (Pl) — 0.00 Kapanın.
Kürsüde tertemiz 'kıyafetli, mağrur ve mütehakkim, zalim ve hunhar bir adam vardı. Elinde bir tomar kâğıt tutmakta idi. Mecliste
boğucu, dondurucu bir sükût hü-
küm sürüyordu. Kimsede renk kalmamıştı. Herkes birbirinin yüzüne şüphe ve tereddütle bakmakta İdi.
Ve kürsüdeki adam, bakışlariy-le bütün bu heyete, beş yüz kişilik hayrete hâkimdi.
Acaba elinde tuttuğu tomarda ne müthiş ithamlar, ne korkunç kararlar yazılıydı? Bu kâğıtlarda hangi bedbahtın, hangi ölüm mahkûmunun adı yazılıydı?
Nihayet bu adam okumağa başladı. Yavaş yavaş sesinin tonu yükseliyordu. Öyle bir yere geldi ki, meclis tir tir titremeğe başladı. Çünkü bu korkunç adam hiyane-tinden bahsediyordu:
(Evet, diye bağırıyordu. İçimizde hainler var!...)
Bu sözün mânası açıktı. Hain di-ve vasıflandırdığı bir yığın isim o-kuvacak ve bu bedbahtlar derhal ölüme mahkûm edilecekti. Eğer isimleri okursa her şey bitmiş ola-
Fakat garip bir hareket oldu. Meclisin tam ortasında oturanlardan birisi bir söz söyledi. O ana kadar Meclisin orta kısmında oturanlardan asla söz söyleyen olmazdı. Bunlar yajnız parmaklarını kaldırırlar. diktatörün fikirlerini kabul ederlerdi.
İşte bu kere, ilk defa bu sakin ve uysal kimiseler arasından bit ses işitildi:
(Hain sensin!...)
Elindeki kâğıt tomarlarını sun -sıkı tutan adam, tarihin en kanlı ve Varanlık diktatörü Robesoiver hafifçe sarsıldı. Böyle bir mukabeleyi asla beklemiyordu. Ne cevap vermek lâzım geldiğini düşünürken. yine aynı sıralardan bir başka meh’us:
(A bas Krombel!.) diye haykırdı.
Bu. ona diktatörlüğünü ihtar etmekti. Yani (İn aşağı!,.. Defol!.) domekti.
Robcspiyer, bu, tarihin en korkunç, en zalim, en hilekâr ve kindar adamı, itham ■ karşısında büsbütün, şaşırdı. Araplarda bir darbımesel vardır (Elhainü haifün) yani: (Hainler korkak olur...) demektir. Yüzlerce insan, kanına giren, diktatörlük san^aly^sında rakipsiz oturabilmek, iktidarı elinden bırakmamak
için her fenalığı yapan'bu müthiş
Rengi riyor, racak
şimdi cevap
veremiyordu.
sapsarı kesilmişti. Elleri tit-âdetâ dermansızlıktan otu-
yer arıyordu.
Yine aynı sıralardan daha acı bir ses yükseldi:
(Hanin!. Seni bugün, öldürdüğün Dantoh’un kanı tuttu!..)
Sahne feciydi. Robespiyer daha evvel, en yakın inkılâp arakadaşı, hattâ inkılâbın, eline kan bulaştır-mıyan en temiz adamı olan Danto-nu, yine kini yüzünden öldürtmüştü. Şimdi ona, bu feci sahne hatırlatılıyordu.
Robespiyer'in hali haraptı. İthamlarından çoktan vazgeçmişti. En büyük omeli, meclisten çıkabilmekti. Sessizce dışarı çıkmak istedi. Fakat bu sırada yine o acı ve itham eden ses yükseldi:
(Hor la loi!...)
Bu kelime, Fransa inkılâbının en müthiş bir kararım anlatır. Bir adam hakkında. (Hor la loi) ka-
İkinciye, yani Kont dö Luvr’a gelinçe, onu oracıkta hemen öldüreceklerdi. Bu da kısa sürecek kolay bir işti. Onun kat'i olarak öldüğünü anlamak işi de Giyyom Pantekot'a havale edilmişti.
Şayet, her türlü ihtimalin haricinde olarak bunlar, yani Şövalye ile Kont, kaçmaya ve sokağa inmeğe muvaffak olacak olurlarsa, Rospinyak, halkı bunların üzerine saldıracaktı. O zaman, müthiş, korkunç bir şey vukua gelecekti.
Bununla beraber, Boröver'in halk tarafından parçalanması Rospinyak'ı tamamiyle tatmin etmiyordu. Onun gözlerini kin ve gayz hisleri körletmişti. O, Şövalyeyi diri olarak ele geçirmek istiyordu. Bu da, bir hata idi.
Rospinyak’ın bilmediği veya unuttuğu bir şey vardı: Öyle müthiş bir kuvvete hücum edildiği zaman, hiç düşünmeksizin, öldürücü darbeyi indirmek lâzımdır. Bilhassa, herşeyi altüst edebilecek intikam hislerine kapılarak vakit geçirmek pek fena neticeler doğurur. Boröver.in biran bile fırsat verilmiyerek hemen ilk elde tepelenmesi lâzım gelen kuvvet ve meharet timâsli adamlardan biri olduğunu unutmamak iceb-eder. Zira, onlara verilecek o bir saniyelik fırsat, kendilerini belâlı vaziyetten kurtarmaya kâfi gelir.
Rospinyak, Boröver’i diri olarak ele geçirmeyi istiyordu. Kendi kendine, aldığı bütün tedbirin gayet muvafık olduğunu ve behe-ınelıâl muvaffak olacağını düşünüyordu ... Amma, bu düşüncesi doğru muydu bakalım?...
Yazan: Zuhuri DANIŞMAN
ran verilirse, o adam muhakeme edilmeden, nerede yakalanırsa orada idam edilirdi. Yani bu cümle (kanunun himayesinden ihraç cdil-dek...) mânasına gelirdi.
Bütün meclis birden ve bir anda aynı cümleyi haykırdı.
Artık Robespiyer, lıüfemü giymişti. İhtiras uğrunu, sandalyası uğruna feda ettiği bir çok vatandaşlarının Akıbetine şimdi de kendisi uğramıştı.
ı Şimdi size tarihin bu çok enteresan adamının kısaca karakterini çizeceğim.
Robespiyer, insan ihtirasının en korkunç bir timsaldir. Bu adam 1758 de doğmuştu. 1794 de darağa-cına çıktı. 30 senelik ömrünün 33 senesi gayet ıfönük geçmiştir.
1789 da Fransa ihtilâli başlar başlamaz. ilk meclise meb’us olarak girdi. Yine sesi çıkmadı. Başlangıçta mecliste onu kimse tanımadı.
Yeni bir ski allama rekoru
Cary (Ilhnois), 16 a.a. — Nev-J york'lu /Krthur Toklc yıllık 44 üncü ski atlama müsabakalarında 76.50 metre İle yeni bir rekor tesis etmiş tir. Fakat takım tasnifinde Norveç takımı başta gelmektedir.
Eski rekor 65.97.5 metre ile Art-1 hur Devlin’e ait bulunuyordu vc 1947 de tesis edilmişti.
Y eni ve çok lezzetli bir çav bulundu
Londra, 16 (Nafen) — Çin’de Szechwan'da gayet lezzetli bir çay bulunmuştur. Fakat bu çayı insanların toplamasına maddeten im kân yoktur.
Yüksek ve ince fidanlıklar üzerinde yetişmekte olan bu yeni çay maymunlar tarafından yem olarak kullanılmaktadır. Şimdi hususi su rette yetiştirilmiş maymunlarla bu , çayların toplanmasına çalışılmak-1 tadır. Bunların şimdiye kadar piyasaya sürülmüş çaylardan kat kat daha yüksek kalitede olduğu ve gayet lezzetli * bulunduğu bildirilmektedir.
Güney Afrikada kızıllarla mücadele
Gap’etöıvn, Nafen — Güney Afrika parlamentosu pazartesi ■' günü açıkladığı vakit güney Afrika adliye bakanının komünistlere .karşı şiddetli tedbirler alınmasını isteyeceği zannedilmektedir. Muhabirlerin bildirdiklerine göre, adliye bakanının güney Afrika hudutlar dahilindeki bütün komünistlerin hudud dışı edilmelerini bile isteyeceğini söylemektedir.
Muhabirler, Afrika’daki muhtelif demokratik idarelerin bu kıtada komünist faaliyetlerini sekteye uğratmak için işbirliği yapmaya karar verdiklerini ve bu hususda plânlar hazırladıklarını da ilâve etmektedirler.
Sovyet Rusya'da
Kudüslü erkekler
askere oynıyorlar
Kudüs, 16 a.a. (Afp) — 18 den 34 yaşına kadar bütün Kudüslü erkeklerin derhal askerlik şubelerine kaydedilmeleri için İsrail ordusu tarafından verilen emri gazetecilere bildiren Kudüs İsrail Komutanı
Albay Şehter, bir seferberlik bahis mevzuu olmayıp sadece askerlik ya şındaki bütün erkeklerin bilhassa şimdiye kadar hiç askerlik yapmamış olanların kayıt muamelesinden ibaret bulunduğunu söylemiştir.
Albay Şehter, bu tedbirin ay sonunda bütün memlekette tatbik e-,
dileceğini ve mecburî askerlik. ka-j nununun uygulanması için bunun | zaruri ilk tedbir olduğunu ilâve et-
Sıra Romanyonın eski Adliye Bakanında
Söze ve münakaşalara karışmadı.
O, yalnız dinler, çok dikkatle dinlerdi. Hiç bir şey gözünden kaçmazdı. İçinde sonsuz bir ihtiras, bir kin gizli idi. Otuz bir sene, bu korkunç karakterini saklayabilmişti.
Nihpyet meclise girdiğinin üçüncü senesi meydana çıktı. Birdenbire meclisin en azılı, en müthiş bir adamı oldu. Kısa bir müddet sonra onun diktatörlüğü başladı ve altı ay sürdü. Onun diktatörlük devri, inkılâbın en korkunç, en kanlı devridir.
Robespiyer, temiz giyinir, tuvaletine dikkat eder, üzerine toz kon-durmazdı. Söyleylceki nutukları günlerce evvel hazırlar, onları beyaza çeker ve kendisine çekidüzen vererek büyük bir dikkatle okurdu.
Robespiyer, haris ve suiniyet sahibi bir kimse idi. Kandan asla tiksinmez, korkmazdı. Belki de insan kanı dökülmesinden zevk a-lırdı. O, her vakit beraber yaşadığı, beraber büyüdüğü, en çok sevdiği dostlarını ve arkadaşlarını bile öldürtmüştür.
Bir adam hakkında bir kere (fena) derse, artık o adamın iyiliğine asla görmez olurdu. Kindarlığı da bundan geliyordu.
Nihayet bir gün, yukarıda yazdığım gibi o da öldü. Hayır, ölmedi, öldürürldü.
Ölümünden sonra
mezar taşına,
Robespiyeri şahsan tanıyan bir şair şu garip ve hakikate tamamen uy-
gun olan şiiri yazmıştı:
Londra. Nafen — Bükreş’te intişar etmekte olan Kominform gazetesi Ruınanya'nın eski adliye bakanı Patraşcanu'ya şiddetle hücum etmekte ve eski komünist Amerikan ajanlığı yapmış olmakla itham etmektedir. ilgili çevrelerde belirtildiğine göre, Raj ve Kovtov-davalarından sonra- _ P.atxaşcanu»nın da yakında başlamasına ..intizar edilebilir. Bu mahkeme eŞnasıpda Moskova'nın RUmanya'da yeni ve şiddetli .bir temizlik yajjacâğf anlaşılmaktadır. Fakat bu. pıenpleket dahilîndeki pöst ’ kav'ghrfı o derece şiddetlenmiş, ve o defece karışmıştır ki daha kimlerin okkanın altına gideceği anlatılmamaktadır.
Bir Kotolık Rahip Moskovaya gidiyor
Nevyork, 16 a.a. — Katolik rahiplerinden Brassard Rusya’ya git mek üzere dün Helsinki'ye hareket etmiştir. Brassard Helsinki’den tren le Moskova'ya gidecektir.
Moskova hakkında ne düşündüğünü soranlara rahip -başımın içinde büyük bir sual işareti var. Orada neler yapmak istediğim herkesçe malûmdur. Amerikalıların dinî hürriyetlerini tahakkuk ettirmiye çalışacağım- demiştir.
müthiş soğuk
Paris, 16 a.a. — Moskova Radyosu, Rusya'da 15 gündür sürmekte olan soğuk dalgasının gitgide arttığını bildirmiştir.
Halen cn düşük hararet sıfırın altında 46 dır. Önümüzdeki 24 saat içinde Moskova’da hararetin da ha da çok ve birdenbire düşmesi beklenmektedir.
Passan! Me pleure pas ma mort, Si jâais vivant, tu serais mort!
Yani:
Yolcu! Ölümüme ağlama,
Çünkü ben yaşasaydım, sen ö-lecektin!...
İşte bir diktatörün akıbeti...
Dünya ticaretinde muvazene meselesi
Londra Radyosu, 16 (Basın - Yayın)— 3 veya 4 sene içinde dünya ticaretinde muvazeneyi sağlamak gayesini güden programı geliştirmek üzere, uzmanlardan müteşekkil' bir grup milletlerarası bir konferansın yapılmasını teklif etmiştir.
Komite birleşmiş milletler tarafından kurulmuş uzmanlar Amerika, İngiltere, • Fransa ve Avustural-ya temsilcilerinden’seçilmiştir. Uzmanlar hazırladıkları raporda dolar kıtlığı meselesi esnasında halledilmedikçe dünya ticaretinde hakiki bir muvazene temin edilemiyece-ğini bildirmektedirler.
Uzmanlar bütün hükümetlere fiyatların tesbiti v enflasyonla mücadele vasıtalarını ilân etmelerini tav-
KOMİNFORM ÇETELERİ
Löndra, Nafen — Yugoslavya’yı ziyaret ettikten sonra buraya dönen İngiliz parlamentosunun işçi üyelerinden biri Reynold New dergisinde yazdığı bir makalede Yugoslavya'nın dağlık bölgelerinde faaliyet icra ettikleri söylenen Kominform çetelerinden hiç birine rastlamadığını, Karadağ ve Bosna'yı gezdiğini söylemiştir.
PAPAZ ÇAYIRI
- Yazanı Mişel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı 57
Bu esnada, Boröver’le Ffansua, Sent - Andre - de Zar sokağında bulunuyorlar ve Busi kapısına doğru ilerliyorlardı. Başlarında ne körkunç bir fırtına eseceğinden haberleri yoktu. Boröver’in aklına birden bire Rospinyak geldi ve düşünmeğe başladı. Fu-kat, bu düşüncesi, bu defa ne Kralın ve ne de kendisinin bahis mevzuu olmadığına kendini inandırmak içindi. Mesele sadece Ros-pinyak'ın gönül işi idi. Mahaza orada döğüşmek ihtimali olduğunu da düşünmüyor değildi. İşte bu düşünce iledir ki Fransua'yı buraya getirmek istememişti. Fakat, yalnız Rospinyak'la veya a-damlarından yanına aldığı bir veya iki kişi ile çarpışacağını da aklından geçiriyordu, Zira, bir kadını kaçırmak veya zorlamak için imdadına bir serseri haydut çetesini çağı rmaya lüzum yoktu. Gö-züpek iki veya üç adam bu iş için fazla idi bile.
Binaenaleyh, Şövalyenin başka bir üzüntüsü yoktu. Bununla be-ra|}Qr Kralın Luvr'da veya kendi evinde, ggrek fruadmantel soka-ğııjdu ve gerek Pöti - Şan sokağın dui bulunduğunu bilseydi bir çok şöyler vçi'irdi. Bu da onun, lıerşe-ytf rnğmtm, daimu fikrini ikaz
eden müphem bir üzüntü içinde bulunduğunu gösteriyordu.
Bunlardan, kendilerini görüp sözlerini işitemiyecekleri kadar uzakta, üçyüz yirmi silâhlı adam, kurşun çerçiveli camları sarsan ağır adımlar ile ilerliyorlardı. Ve bunlar geçerken dükkâncılar kapılarının eşiğine geliyorlar, evdekiler de pençeı-elere koşuyorlardı.
Bunlar ilerledikçe, kimi kocaman kılıçlarla, kimi sopalarla, kimi mızrak, balta ve bıçaklarla müsellâh cani, korkunç suratlı ipten kazıktan kurtulmuş adamların köşe, bucaklardan çıktıkları ve bu ifritler ordusunun yavaş yavaş silâhlı askerlerin etrafını aldıkları görüyordu.
Ve bu esnada, gök gürlemesine takaddüm eden sokak gürültülerini andıran homurtulara benzi-yen homurtular, meş’um şayialar işitiliyordu. Bu şeyler, hadiseyi ne suretle öğrendiği bilnmiyen halkın düşmanca hislerini meydana koymasından ileri geliyordu. Arasıra da: -Hırsızlar!... eşikya-lar!... dinsizler!... zındıklar!...- diye bağıranlar oluyordu.
O vakit, cinayet yargıcı yardımcısı başta, devriyeler kumandanı ortada ve hassa teğmeni ar-
kada, nümayişçilere dönerek â-mirane bir sesle emrediyorlardı :
— Susunuz!
Ve halk susuyordu. Fenalığa meyyal bir nevi şevki tabii onlara bu işin bir baskın olduğunu ve ortalığı velveleye vererek avı kaçırmamak lâzım geldiğini ihtar ediyordu.
Şimdi, Boröver’le Fransua, Ma re sokağına vasıl olmuşlardı.
Bugün Viskonti sokağı dediğimiz bu sokak, Sen sokağından Bonapart sokağına kadar devam ediyordu.
Hâdisenin ceryan ettiği o devirde, Mare sokağı pek uzun olmı-yan ve daracık bir sokaktı. Burada, Sen Sen sokağından gelindiği zaman hemen hepsi sol tarafı kaplıyan on kadar ev görülürdü. Fakat, son ev geçilince, sokak âdi bir patika şeklini alıyor ve bir çayırın içinden iğri büğrü bir iz bırakarak gidiyordu. Bu çayırın da bir adı vardı; ona : Küçük Papaz Çayırı diyorlardı.
Bu dar patika, çayırdan bir yola iniyordu. Bu yol, küçük Çayırı, Büyük Papaz Çayırı denilen diğer bir büyük çayırdan ayırıyordu. Üstündo hiç bir bina bulunmayan bu -yolun adı da : Kü-
72.28 Acilin vc program — 12.30 Müzik: Şarkılar — 13.00 Haberler — 13.15 Müzik: (Pl) — 13.30 öğle gazetesi — 13.45 Müzik: (Pl) — 14.00 Aksam programı, hava
18.00 M. S. Ayarı — 18.00 Müzik; Beste ve earkılnr — 18.30 Müzik: Radyo Salon Orkestrası — 19.00 M. S. Ayan ve haberler — 10.15 Geçmişte bugün — 19.20 Mü-zlljr (Yurttan sesler) — 20.00 Müzik: (Pli
20.15 Radyo gazetesi — 20.30 Müzik: în-co saz — 21.00 Temsil — 21.45 Serbest 8Mt — 22.00 Konuşma — 22.15 Müzik: — 22.45 M. S. Ayarı ve haberler — 23.00 Ka-
İSTANBUL RADYOSU
17 OCAK 1050 SALI
12.57 Acilin ve programlar — 13.00 Haberler — 13.15 Karışık memleket türküleri (PD — 13.80 Dans mtlzlftl (Pl) — 13.50 Şarkı ve türküler. Okuyan: Suzan Güven — 14.30 Evkadını - Sofra muaşereti usuller! — 14.40 Karışık hafif müzik: (Pl) — 15.00 Programlar vo kapanı?.
17.57 Acilin ve programlar — 18.00 Dana müzl< (Pl) - 18.30 Sadi Yaver Ataman memleket havaları ses ve saz birliği konseri — 19.00 Haberler — 19.15 Hafif ara müzlSrl (Pl) — 19.20 Radyo Senfoni orkestrası konseri — 20.00 Memleket türküleri Çalan ve söyllyen: Halil Kahraman — 20.15 Lled'lcr (Pl) — 20.30 Müzik: bilmeceleri — 20.45 Şeyh Galip hakkında konuşma — 21.00 Şarkı ve türküler (Pl)
21.15 Fasıl heyeti konseri (Hicaz) — 22.00 Oda müzltl (Pl) — 22.40 Hafif piyano soloları — 22.45 Haberler — 23.00 Dam» müzlftl (Pl) — 23.15 Hafif gece müziği (Pl) — 23.30 Programlar ve kapanın.
CEMİYETTE
LÜZUMLUTELEFONLAR
Yangın ,................... 0'.4
Sıhhi imdat ................. #1
Trenler .................. 12028
Hava Yollan .............. 1445:
Yataklı vagonlar ......... 11569
Su ânza .................. 21573
Elektrik ................. 24846
Havagazı ................. 24846
Başkent taksi ............ 22222
Yeni Güven Taksi ......... 22333
Sizin Taksi .............. 23333
Merkez Taksi ........... 11111
siye etmekte ve her memleketin, milletlerarası sermaye yatırmaları da dahil olmak üzere, deniz aşın ticaretlerinde muvazeneyi temine matuf çareler tesbit etmeleri lâzım geldiğin açıklamaktadırlar. Ayrıca hükümetlerin bazılarından istikraz yapılarak umumî gelişme için diğer hükümetlere ikrazda bulunmayı mümkün kılmak için dünya bankası muamelelerinin genişletilmesi dc tavsiye ediliyor. Rapor birleşmiş milletler ekonomik ve sosyal konseyinin şubat ayında yapacağı toplantıda tetkik edilecektir.

SİNEMALAR VE
EĞLENCE YERLERİ Büyük (15031) : Ölümden kuvvetli Ankara (23432: Berlin Ekspresi
Ulus (22294): İstiklâl fedaileri
Yeni (14040): İhtiras
kurbanl an Park (11131): Bir yabancı
Sümer (14072): Kendi kurşunu ile kaplan pençesi
Sus (14071): Bir yabancı

NÖBETÇt ECZANELER
Çankaya, Cebeci, Başkent
TAKVİM
çük Çayır yolu idi ve muahha-ran, bugün Bonapart sokağı dediğimiz Küçük Oğüsten sokağı olmuştu.
Bu veçhile, Mare sokağı Küçük Papaz Çayın’na çıkıyordu. Bu küçük çayırda ev filân yoktu amma, sağlam istinat divarları ile desteklenmiş pek yüksek bir di-var vardı ve bu divar, Mare sokağı ile çayırın birleştiği köşede bulunan sokağın son evinden başlıyor, Papazlar yolunun kenarındaki en son eve kadar devam ediyordu. Bu da bize, o pek geniş dörtgen’in dört yüzünü veriyordu : Sen sokağı, Mare sokağı, Küçük Çayır ve Papazlar yolu.
Şimdi, evlerin arka tarafında, birbirlerinden çitlerle ayrılmış bahçeler vardı. Sen sokağından Çayıra kadar uzanan bir divar Mare sokağındaki evlerin bahçelerini Papazlar yolundaki evlerin bahçelerinden ayırıyordu.
Boröver’le Fransua. Mare sokağındaki evlerin sonuncusundan bir evvelkine girdiler. Burası Fi-yorinda'nın oturduğu evdi ve o, bu üç katlı evin çatı arasında oturuyordu.
Trenkmay, Burakan, Korpodi-bal ve strapafor aşağıda kaldılar. Boröver, yukarı çıkmadan evvel, bir hissi kablelvuku neticesi, onlara etrafa adam akıllı göz kulak olmalarını ehemmiyetle tenbih etmişti. Dört silâhşor, efendilerini pek iyi bilirlerdi; onun halinden gizli bir üzüntünün içini kemirdiğini hemen, anlamışlar ve bü yük ,br dikkatle etrafı gözlemeğe başlamışlardı.
Hicri: 1369 — Rebiiil'evvel: 28 Rumi: 1365 — Ocak) 4 17 OCAK 1050 SALI
Vıaatl Ezan)
Sabah 7.23 3.17
öfele 12-34 7.18
İkindi 14.52 9.48
Aksam 17.06 12.00
Yatsı 18.42 1.8?
İmsak 5.88 12.83
BAFER’ln Abone Şartlan
Memleket içi
12 aylık ..............■■■■— 38 Ura
Memleket dışı
12 ylık 56 Ura
8 .....................« 80 »
ZAFER’in İlân ŞartİAn Baslık ............-....... 15 Ura
3 ve 3 Öncü sayfada cm. ...— 4 »
4 üncü sayfada sın. 8 »
5. ve 6. cı sayfada em, .... 2 »
Doğum, Nikâh, Nisan, ölüm, ve Mevlût İlânları 5 santimi geçmemek oartlyle 16 lira.
Devamlı İlânlar için husul tarife tatbik edilir
Goseteve pöndortlen evrak w lar neşredilsin edilmesi (ods
İlânlardan mesuliyet kabul edilme»
Sahibi ve Başmuharriri
MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini flîlen idare eden: Hikmet YAZICIOĞLl)
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
17-1-1950
ZAFER
Sahile : 5
Reşat Aydınlının Duruşması
I
(Baştarafı Birincide) Ceza mahkemesi tarafından talebin reddine karar verilmişti. Aydınlı nm aynı talep üzerinde ısrar etmesi üzerine reddi hâkim talebi bu defa da Keskin Ağırceza mahkemesine gönderilmiş; fakat yine reddine karar verilmişti.
Neticede Aydınlı aleyhine açılan dâvaya dün öğleden sonra saat 14.30 da 1. Ağırceza mahkemesinde yeniden başlandı.
Duruşmanın başlamasından çok evvel Adliye binası her zamanki gibi polis kordonu altına alınmış-
■)5 gündür Cezaevinde bulunan Aydınlının mahkeme salonuna gir- . meşini müteakip duruşmaya başlan- , dı. Yargıç yerinde Çelil Cevherli- ı oğlu, Savcı makamında da Hayri . Mumcuoğlu bulunmaktaydı. Sanık , vekili M. Emin Akyüz. Fuat Arna, | Osman Bölükbaşı ve Sadık Aldo- , ğanın müdahil vekilleri Nureddin , Aıdıçoğlu ve Nihat Akpınar salona , alındılar. Aydınlı mahkeme salonu- , na girer girmez paltosunu çıkardı j vp mübaşire teslim ederek sandal- , yasına oturdu.
Bu sırada reddi hâkim isteğinin reddine dair olan 2. Ağırceza ve • Keskin Ağırceza mahkemelerinin karaiı okundu.
Bunu müteakip Reşat Aydınlı ı bu kararlara bir diyeceği olmadığını söyledi. Savcılığın Büyük Millet Meclisine hitaben Reşat Aydın linin dokunulmazlığının kaldırılması hakkmdaki yazısı ve Meclisin bu husustaki kararı okundu. Bun- , dan sonra yargıç; Reşat Aydınlıya | hitaben:
— «Ayağa kalkın... Osman Bö-lükbaşı; Fuat Arna ve Sadık Aldo-ğan haklarında iftira ettiğiniz söyleniyor. Cevap verecek misiniz? diye sordu.
Reşat Aydınlı-
— «Vereceğim.- dedi ve ayağa kalkarak yazılı bir kâğıttan okumaya başladı?
— «27 Ekim 1940 günü Millî Emniyet Başkanlığı tarafından yazı ile davet olundum. Necmettin Aydınlı imzasını taşıyan bu yazı şudur:
•Reşat Aydınlı Beyefendiye:
Başkan Naci Perkel bey telefonla veya o tarafa geçtiğiniz takdirde uğramanız ricasının iblâğını bana şimdi bildirdiler. Hürmetler.»
Vukubulan bu davet üzerine, 28 Ekim günü öğleden sonra mezkûr daireye gittim. Daire müdürlüğünde gençten, sevimli yüzlü bir zat beni karşıladı. Bu zata kendimi tanıttım ve bana gönderilen kartı kendisine verdim. Okudu ve Başkan yok» dedi. Ben de oradan ayrıldım.»
Aydınlı,
söyliyerek sözlerine şöyle etti-
Kâbe Örtüsü ) ir (Baştarafı Birincide) I yalan şöyleıııjyeceğini, çınlattı. -Veri-1 fenrbu takrir üzerine keyfiyet ha-.! riciyb fcânaliyle Şeyh Seybiden £o- : •‘uldü. $ı?yh Şöybi vçrdiği ’ cevagta | üç Türk gazetecisinin kendisine geldiğini, Kâbe örtüsünden ’ bir parçanın Cumhurreisinin annesine gönderilmesini tavsiye ettiklerini , bildirmektedir.» dedi.
Bâvlas sözlerine devam ederek, yabancı memleketlerde bile Cuth-hurreisinin ailelerinin hayatının hususi bir alâka ile takip edildiğini, söyledi. Cumhurreisinin annesinin günlük hşyatıhın hususî maksatlarla gazete sütunlarına aksettirildiği-n'ı i İfade etti.
Bunun üzerine Haşan Dinçer kür-siive geldi dedi ki:
«— Ben takriri-bir prensibin müdafaası için verdim. Hükümet zahmet etmiş hâdiseyi sordurmuş, tahkik etmiş. Benim üzerinde duracağım , nokta Başbakanlık tebliğidif. Cumhurreisinin annesi de her Türk kadını gibi muhteremdir. By hürmet derecesi he olursa ölsün bit tebliğ neşretmek doğru değildir. Kanunlarımız Cumhurreisinin -an» nesi için hususi bir muamele yapılmasını âmir değildir. Gazeteler yanlış bir neşriyat yapmışsa kendileri tarafından bir tekzip neşredilir. Keyfiyet umumî efkârca anlaşılmış olur. Hükümetin bu husustaki hareket hattı yanlıştır. Cumlıurreisinin annesinin __________
annelerden farklı olduğunu kabul etmiyorum Ben daha çok bu işte bir hanedan hissi duymaktayım.;»
Bu son cümle gürültüyü mucip oldu Dinçer sözlerine devamla:
. - Hükümete bu işde tereddüp edecek bir cihet yoktur. Hükümet bu zihniyeti devam ettirebilir, fakat içinde bulunduğumuz rejim buna mânidir. Bu gibi hareketlere bir daha yer verilmemesini rica e-diyorum dedi.
Barlas tekrar söz aldı, biraz evvel ileri sürdüğü mütaleayı tekrarladı.
ir (Baştarafı Birincide, açıktır: Siz istiyorsunuz, ki l?u memlekette iyilik olsun, bu memlekette her iş muntazam yürüsün, .bu memlekette millet hakkjna sahip olsun, bu memlekette her vatandaş için müsavi myamele olsun ve siz kanisiniz ki bu arzunun yerine gelmesi ancak Demokrat Parti saflarında bulunmakla kabildir.
Arkadaşlar, büyük ıstırabın»; olduğunu biliyorum, görüyorum. Sizi çoluğunuz, çocuğunuzla müreffeh ve mes’ut kılmak bizim vâzifemizdir. Ve sizin bunu istemeni? de en tabiî hakkınızdır. Bu millet muhakkak hakkına sahip olacaktır. Bunu önleyecek hiç bir kuvvet ve kudret yoktur. Kim ne derse desin bu milletin hakkına sahip olması i-çin en doğru yol en doğru vasıta dürüst bir seçimdir. Dürüst bir seçim istiyoruz, siz de dürüst hareket edeceksiniz, size hizmet edecek o-lan kimselere reyinizi vereceksiniz; o zaman dâvayı muhakkak kazanacaksınız, Allah doğruların yardımcısıdır, size bu zehir gibi soğuğa rağmen buraya kadar gelip zahmet ettiğinizden dolayı tekrar teşekkür ederim, varolun arkadaşlar.»
Bayarın konuşması bitmesine râğ men halk bir türlü dağılmıyordu. Burada bir müddet istirahat edildi; ve sonra Kâmil Gündeş de kısa bir hitabe irat ederek gösterilen â-sil heyecanın, halkın demokrasi dâvasına nasıl bağlı bulunduğunu herkese isbat ettiğini söyledi.
Kamandan hareket ettiğimiz zaman yollarda civar köylerden kamyonlarla Kırşehire gelen köylülefe rastgeliyorduk. Kırşehir Demokratları başta Amiral Rifat Özdeş, Hâm-i di Özdeş olduğu halde tâ uzaklarda Bayan karşılamağa gelmişlerdi. Karakaya, Sofular, Örcünlü, Çi-. çekdağı, Mucur, Nevşehir Demokratları Kırşehire koşmuşlar dı. Akşam geç vakit Kirşe -hire Sahir Kurutluoğlunun memleketine geldik. Muazzam bîr kaiâ-1 balık Bayan şehrin methalinde karşılamıştı. Hava gittikçe soğuyordu. ' Buna rağmen halk kitlesi gittikçe büyüyordu. Alkışlar arasında Dfe-’ mokrat Parti binasına giren Bayar burada balkondan halka hitap ederek gösterdikleri büyük alâkaya candan teşekkürlerini bildirdi ve ’ bu soğuk akşamda fazla rahatsız olmamalannı söyledi.
Rahatsız olmasına rağrnen Kırşehirlilerin davetine icabet eden Ba-■ yar, halkın büyük sevgi tezahiifle-1 ri içinde içeri girdi. Ve burâda De-' mokratlarla hasbıhaller yaptı.
‘ Kırşehir D. P. kongresi
a Kırşehir, 15 (Hususî) — Demok-1 rat Parti kongresi, bu sabah Kırşe-" birde bir gazinoda toplandı. Halk Partisi kongreleri Halkeviride yapıldığı halde, Demokrat Partiye burada kongre yapılmasına müsaade etmemişlerdi.
Demokratlar muazzam bir kalabalık halinde sabahın erken saatlerinde gazino binasını doldurmuşlardı. Dışarıda dahi müthiş ayaza rağmen bir çok kimseler içeri girmek imkânını arıyorlardı.'
Bayar ve arkadaşları misafir bulunduğu evden kongrenin toplântı yerine kadar yaya geldiler; ve halkın sevgi tezahürleriyle karşılandılar.
Kongre başkanlığına Osman Şevki Çiçekdağ, ikinci başkanlı -ğa Halis Balta seçildiler; ve. toplantıya başlandı.
Bir çok delegeler gerek rapor üzerinde ve gerek dilekler mevzuunda büyük bir vukufla konuştular. Bazı ilçelerden gelen delegeler o kadar güzel ve o kadar heyecanlı hitabeler irat ediyorlardı ki, bunların dâvaya olan bağlılıklarını her-kçs büyük takdirle ve alkışlarla karşılıyordu.
Bunlar arasında bilhassa Enver Tulunay Kılıç, Halis Balta, Recep Aydoğan, Riza Şahin, Ali Aşçi, A-li Arslan. Mehmet Güldâl, Mustâfa Akpınar, uzun uzun alkışlandılar-
Bütün bu hitabelerden, sonfa Celâl Jlayar, çok güzel bir konuşma yaptı. Ve uzun Uzun sevgi ve saygı tezahürleriyle karşılandı. ■ ' .
(Bayarın nutkuna ait geniş bir hulâsayı yarın vereceğiz.)
Bayar geldi
Celâl Bayar ve refakatinde bulunanlar dün gece geç vakit otomobille şehrimize dönmüşlerdir.
resmi nakil vasıtaları
ama., varın sunu, dc başına bıı çu- — Bu oteli tahliye -mf ettirecek-ı: ) .irerin- dt'di Sonra. Fuat Ar-- lerdi: buna mâni- mİ oldunuz? navı ahu gitmek maksudijjo Osman - Hayır; kanun müstecir Hüsö-Bülükbaşı vc Sadık Aldoğan içeri ym Dalagan’ın lehinde idi. Zaten lirdiler Onlar da kızgındı. Bu ko- ' bunun için 945 senesinde Naci bey-nu etrafında birbirleriyle konuştu- ’ le konuştum.
lar. Bütün bu oluo bitenler İnönü-Jî“o nün başı altından çıkıyor, bu zat ■ başta bulundukça ve tasfiye edilme- [ ----- —...
dikçe, yahut bu zatın siyasi hayat- nuz zaman Cumhurbaşkanının .... i - ı müdahaleleri bertaraf edilme , fiyesinden bahsettiklerini söylemiş-dikçe demokrasi ve hürriyet lâftan , ci"5’ ibaret kalacaktır» dediler. Ve sözü l Celâl Bayara intikal ettirerek: -Mu- | halefeti soysuzlaştırdı, muvazaala- , rı ile muhalefetin bir kitle haline | gelmesine engel oluyor. Bu adamın | bertaraf edilmesi lâzım. Muhalefe-tin birleştirilmesi bu suretle daha kolay olur» şeklinde söyleştiklerini anlattım. Maalesef, hâdiseleri b« I gibi şahısları meşru müdafaa ha- ; üne geçirecek istikamette sevkedil- i diğini ve bu fena sevk ve idarenin . neticesidir ki bu gibi uğursuz fikir ve tasavvurların -zihinlerde peyda olduğunu ilâve ederek endişelerimi I izhar ettim.
Naci Perkel, benim bu mütalea-larirnı Başbakana açabilip açamı-yacağımı sordu. ' ' —-*■
vök- dedim. o«ı)ı*c( «».t«».•■«•■■•■■
Bütün görüşmemiz bu çerçeve I ta alınan üçüncü ifâdesi okundu. Bu dahilinde iki vatandaşın samimî bir | .J...*
hasbıhali şeklinde cereyan etti.- ı
Reşat Aydınlı bundan sonra De-1 nizlive vaötığı seyahati anlatmış o sırada vrdda Celâl Bayar'a rastgel-' »mini ■ ’emis ve kendisine muha-. kası var mıdır., diye sordu. Aydınlı , lefetin durumu üzerinde izahlarda 1 hu suali gülerek karşıladı. Ve ceVâ-i bulunduğunu brldirmisth. Aydınlı I ben: 1945 yılında Millî Emniyetle , sövle devam etmiştir. bina hakkında konuştum. Fiilen s
Ankaraya geldikten sonra 13 Ka- lâkam yoktur. Para da almıyorum. Millî Emniyet Başkanlığı ta- Baklayı ağzından çıkarsın., dedi.
Nihat Akpınar Başbakanın-makamı dururken Aydınlının Milli Emrii yette Başbakanla konuşmasının sebebini sordu. Ve Bazı kimseler pa ra için; bazı kimseler de başka men faatler için çalışırlar» dedi. Bu sırada söz alan sanık vekili M Emin Ak yüz; Nihat Aknınar’a cevaben mü vekkili ile Başbakanın konuşmasının vekili ile Başbakanın konuşmasının bir emri vaki olduğunu söyledi. 1 Bundan sonra müdahil vekiller den Nureddin Ardıçoğlu söz aldı ve Reşat Aydınlının Millet Partisine nasıl girdiğini; ve buna kendisinin nasıl tavassut ettiğin; uzun uzun i-zah etikten sonra:
Reşat Aydınlı Ybnldöğanda bir bucak toplantısı yapmamış olduğu halde burada bir toplantı yapmış ve konuşmuş gibi hareket ederek İstanbul ve taşra gazetelerine bu toplantı ve konuşmalara ait bazı metinler vermiştir. Halbuüi bu ta mamen asılsızdır. Çünkü taşra gazetelerinin acemi muhabirleıinden birisi her nasılsa yazının sonuna Reşat Aydınlı ibaresini kpymuşturi dedi.
Miıteakbien söz alan Aydınlı; Ar-dıçoğlu’na:
— Ardıçoğlu müracaat mercii midir. dedi.
Yine Nihat Akpınar söz alarak Reşat Aydınlının Ankara Millet Partisi il idaı-e başkanlığına nasıl girdiğini fakat partinin buna göz yumduğunu söyledi.
Sanık vekili M. E. Akyüz söz alarak dedi ki:
«Sayın müdahil vekilleri müvekkilim aleyhinde konuşmak isterlerken partilerinin iç yüzünü açıklıyorlar.»
Bundan sonra Milli Emniyet başkanlığından gelen rapor okundu. Buna göre Reşat Aydınlının konuş masında bilhassa Başbakanın hazır bulunması temih edilmekte idi»
Son olarak da saveılığıh takipsizlik kararma ait raporlar; milletvekilliği kaldırılması ve buna ait Bas bakanlık ve Adalet Bakanlığı tezkereleri; ilk tahkikata ait raporlar; müteaiben de son tevkif kararına ait tutanaklar okunduktan sonra yargıç vaktin ilerlemesini göz önüne alarak duruşmayı bugün saat 14.30 a bıraktı. ...
— Otel kimindir?
— Evkafın.
— Siz Naci Berkel ile konuştuğu-
; siniz. Bundan maksatları ne imiş.
— Bu daha evvel Kudret'te de | neşredilmişti. İnönü mevzuubahs değil; muhalefetin bir baş etrafında | toplanması bahis mevzuu idi. Çün-| kü 1950 seçimlerini kazanmak için
I muhalefetin bir baş etrafında toplanması lâzımdı.
Müteakiben Aydınlı’nın savcılık tarafından alınan ifadesi okundu.
■ Bu ifade ile evvelki ifadenin birbi-| rini tutmadığı görülmekteydi. Yâı-I gıç bunun sebebni sorunca bir tarih hatası olduğunu söyliyerek: Bu ifa de C. savcılığının daveti üzerine a-
| lınmış değildir. Sadık Aldoğanın e-ı vinde bulunan arama kararında1'ihbarı benim yaptığım yazılı idi. Öen _a_____ _x_____ de bunun üzerine derhal savcılığa
Hiç bir mahzur ' giderek bu ifadeyi verdim.
’ Bundan sonra Aydınlının savcılik-
sırada savcı ile Aydınlı arasında zabıtlar hakkında bir tartışma oldu. Bundan sonra müdahil vekili Ni hat Akpınar söz aldı ve: Sanığın ________________ Milli Emniyetle hukukî ve fiilî alâ-ve kendisine muha-, kası var mıdır., divc sordu. Aydınlı
Ben
hak-
ir (Baştarafı Birincide) , süal müessesesini'n mahiyeti
Bakanı Cemil Sait Barlas kında izahat verirle*. istedi. Nizam- j ■vap verdi. Devlet Bakanı bu namenin buna dair maddelerini tek } vabında resmî nakil vasıtalarının j raıladı. Bugünkü sual mekanizma- f ................. ’------- ’---- sının bu şekilde cereyan etmediğini ] beyan ederek: «EvVelâ bu hareketi teşrii ahlâka bir not olarak kayde- ( diyorum» dedi. ' j
Bu sözleri muhalifler gürültü ile 1 karşıladılar. Barlas sözlerine devam ı etti. Senihi Yürütenin daha evvel , hazırladığı bir kâğıdı burada cebin ] den çıkararak .okudu. Bunu matbu- ] ata mevzu vermek için hazırlartlış ] olduğunu bildirdi. «Marshall yar-| dımına dayanarak lüks yappı.ıyo- j ruz, bunun hesabını her zaman ver ( meğe hazırız.» dedi. Kürsüden in- ( | di. ı
Abidin Potuoğlu oturduğu yer- | den bağırdı: Sözleri gürültüden , anlaşılamadı.»
İçişleri Bakanı da cevap 1
veriyor
Senihî Yürütenin tenkitlerine İçişleri Bakanı da cevap vermek lü- : zumuıîu duydu. Senihi Yürütenin anönifn bir şekilde idare âmir ve memurlarından bahsettiğini, bu gibi hareketlerin doğru olmadığını belirtti. Sözlerine ezcümle şöyle devam etti:
.Valilerin otomobilleri vardır. Kaymakamlara da birer jip vermeğe çalışacağım. Asayiş memurlarına da Jip vereceğim, (Ahmet O-ğuz oturduğu yerden: Muhtarlara da ver». Bakan devamla: «İcap e-derse onlara da veririm. Böyle bir hareketi şeref sayarım. Valilerin otomobillerini suiistimal ettiklerini bilmiyorum. Bu son seyahatinde beş senelik bir otomobil içinde sırtımızda yorgan battaniye öyle seyahatler yaptık. Bunun neresi isnadı davet eder.»
Münakaşa uzamaya başladı. Senihî yürüten tekrar sözaldı, dedi ki:
«Biz bir hâdiseyi ele alıyoruz. Meclisi tenvir ediyoruz. Bakanlar bu hareketimize feveran ediyorlar, Devlet Bakanı teşrii ahlâktan bahsetti. Millet işte böyle bir halk çocuğunu karşınıza çıkarır. Bu şekilde konuşturur. Teşrii ahlâk işte bu-dur.. Suiistimal edilen resmî arabalara dair misaller istiyorsunuz. Bir tane söyliyeyim-: Ankara Valisinin otomobili buradan Bursaya, oradan îzmire hususî maksatlarla gönderilmiştir. Ben takririmde kaymakamlara otomobil verilmesin demi yorum. Fakat Meciis bu işleri bir ka nun halinde tesbit etmiştir. Ben bunun dışına çıkılmamasını iâtiyo» rum. Meclis muvafık görürse’ bir jandarma erine bile Jip verebilir. Asayiş için, isterlerse her tarafâ . niitrâlyözler dikilir.' Bu 'başka frıfese-le. Bugün kanun bir Bakanın'eşi-ı ne, kocasını karşılamak için resmî r otomobille istasyona inmek müsâa-adesini vermemektedir. Bir Adalet ■ Bakanı, lüks bir otomobil alırûş. • Bunu iş arabası diye göstermiştir. . (Mümtaz Ökmen, oturdüğu yerden: - Kim bu Adalet Bâkanı?) Senihi ı Yürüten: «Şinasi Devrin.:. .:
Yürüten bundan sohi-â kürsüden
’ Devlet cevap hususî işlerde kullanılmasını kanu- , nun menettiğini, hükümetin bu mü- j nasebetle hususî bir dikkat göster- ' diğini belirtti. Kanundaki mâni hükümleri tekrarladı. Daha sonra bu vasıtaları hususî işlerinde kullananların miktarı hakkında malûmat verdi. Bu aı‘âda 1 ~
Müdür muavini, mento fabrikası __________ ,
Cezaevi Müdürü haklarında takibat c yapıldığını bildirdi-. (
Resmî nakil vasıtaları kanunun- ı da değişiklik yapılması hakkmdaki | ) tasarının Meclise verildiğini söyli- I ( yerek kürsüden indi.
Öğrendiğime göre Maliye Bakan- ( lığı bu yeni tasarıyı ancak geçen : Cuma günü Meclise tevdi etmiş bulunmaktadır.
Senihî Yürüten konuşuyor
Bundan sonra Senihî Yürüten ■ söz aldı. Bundan evvel, yine bu maksatla vermiş olduğu bir takrir dolavisiyle Meclisde geçen müzakere safahatına dair izahlarda bulundu. Eski Başbakan Haşan Sakanın Meclis kürsüsünden bu meseleye son vermek için alınacak tedbirlere dair beyanatını tekrarladı. Aradan 796 gün geçmiş olmasına rağmen henüz hiç bir tedbir alın1-m-amlş bulunduğunu, aksine olarak bu sahadaki lüks ve israfın daha çök artmış olduğunu söyledi. Meclis Reisine yeni bir otomobil satın alınması için bütçece 81 bin lira tahsisat sonduğ.unu hatırlattı. Bu-ık, Lasal, Kadillak markalı lüks o-tomobillerin memlekete akın etmekte bulundûğunu ifade'^tti. Sözlerine devam eden Manbdf Milletveki-,1i:
«— Bu işin sonu ne olabak? Paramız yok Marshall plâhına dayanıyor, lüks hayat yaş^druz. Köylü çift sürmek için bir tarafına kendini. diğer tarafına öküzünü koşturuyor» dedi
Gürültülü cevaplar
Senihi Yürütenin bu sözleri gü-[ rültüyü mucip oldu: «Öyle şey yok» I sesleri yükseldi. Yürüten sözlerine ! devamla: Bu borçtan biz değil çocuklarımız bile ödeyemiyecektir.» . dedi.
Milli Savunma, Bayındırlık Bakanlıkları emrindeki resmî nakil vasıtalarının hususi işlerde nasıl 1 kullanıldüdarına dair misaller verdi. Resmi nakil vasıtalarından bazılarının İstanbulda sinema kapıla-: rıhda, bar kapılarında bekledikleri-’ ni, bazı arabaların İstanbulda, An-karada aynı plâkayı taşıdık'larîhi, bir şehirde iki atabaya aynı plâka-l nın verildiğini, hattâ motorlu treni 1 dahi hususî işlerinde kullananlar
• bulunduğunu anlattı.
1 Sözlerine son verirken: Ben o-nu bunu bilmem, senelerce bu ka-
■ nuna aykırı hareketler yapılmıştır.
• Bunların Bakan olsun, müdür ol -sun haklarında takibat yapılmasını isterim» dedi.

Ankara Cezaevi Sümerbank Çi-Müdürü, Edirne
rafından tekrar davet olundum. Necmettin Aydınlı imzasını taşıyan ve eski harflerle yazılmış bulunan bu yazıda aynen söyle deniliyordu:
«Miri muhteremim. Baskanım Naci Pekel bey, yarınki Pazartesi 14 Teşrinisani akşam üstü saat 6.30 da bizim dairede teşrifine intizar edeceklerini bildirdiler. Arzeder ve kendilerine iblâğ edilmek üzere cevabı âlilerine intizar eylerim e-fendim. Hürmetkârınız Necmettin Aydınlı.»
Bu zat, ev komşumdur. Kendisine müsbet cevabımı kartımlal bildirdim. Ertesi günü muayyen saatte Naci Pekel’in yanına gittim. Naci . Perkel, Başbakanın da geleceğini, evvelce konuştuğumuz mevzuu bizimle konuşacağını söyledi. Hatırladığıma göre 8—W dakika sonra Başbakan geldi. Sizi buraya kadar getirmekle zahmet verdim» diyerek hal ve hatır sorduktan sonra, memleket ( demokrasivi yerleştirmeğe çalıştığından ve hüsnüniyetinden bahisle söze başladı. Ve bir aralık sözü, Naci Perkel ile yaptığımız konuşmaya intikal ettirerek:
• Naci beyle mühim şeyler konuşmuşsunuz. Bunlar nedir?», «Arkadaşlarınız mahkemeye gitmekten neden korkuyorlar?». «Bu infiallerinin sonu nereye kadar gider, bunu kestirebilir misiniz?... gibi sualler sordu. Yukarıda izah ettiğim konuşma dairesinde bunları cevaplandırdım.
Konuşmamız sonunda, Başbakan, verdiğim cevaplardan memnun göründü ve hatta hareketimin memlekete bir hizmet olduğunu kaydederek bana teşekkür etti. Ayrıldık.
Naci Perkel ve Başbakanla olan hasbihalimizin esas çerçevesi bundan ibarettir.
Ben, Millî Emniyet Başkanlığına davet üzerine gittim.
Gerek Naci Perkel ve gerek Başbakan ile yaptığım konuşma, memleket kaygusu ile yapılmış bir hasbıhalden, dertleşmeden ibarettir. Bu konuşmalarımın «ihbar» kasdiy-le ve ihbar mahiyetinde yapıldığı hakkmdaki iddiaları doğru ve haklı bulmuyorum.
Ben bu konuşmalarda, Aldoğan, Bölükbaşı. Arna ve diğer bazı şahısların «Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten menetmek ve Reisicumhura suikastte bulunmak» suçlarını «Hususî vasıtalarla işlemek için gizlice ittifak ettikleri» ne dair hiçbir şey söylemedim.
Bu mevzuda bana atfen yazılan yazılar, söylenen sözler ve yapılan siyasî tertipler karşısında hayret e-diyorum.
Bu tertipler cümlesinden olarak, söylediklerimin gizlice plâğa alındığı haberi dünyaya yayıldı. Fakat, hukuk âlemine ilk defa sunulan bu marifet ve hünerin radyo ile 16 Kasımda yayınlanması her bakımdan gerektiği halde, nedense bu, yapılmadı.
Tam 60 gündenberi, dinlemek ve tetkik etmek imkânı verilmeyen ve yalnız müddeiumumiden başka kimsenin işitemediği bu plâkların mahkemede çalınması, ibret verici bir hâdise olacaktır.
Tertibin siyasî tesir sahasından kurtularak Adalete intikal etmiş olmasından müsterihim.
Bazı kimselerin işlerine geldiği gibi umumî efkâra aksettirdikleri i bu işin hakikati, Adalet önünde, : meydana konduğu zaman, Reşat 1 Aydınlının kimse aleyhinde «ihbar» da bulunmadığı, belki, Reşat Aydın lıya atfen bu yolda bir ihbar icra e-dildiği gün gibi aşikâr olacaktır.»
Reşat Aydınlı (7) sayfa tutan ilk tuhkikutu ait dilekçesini okuduktan . sonra yargıç sordu:
— Milli Emniyetin işgal ettiği , bina arkadaşınıza mı aittir?, ı Aydınlı:
ı — Milli Emnjyetınkı değil: - yu-ı nındaki binadır, dedi.
I.
Cunıhtıriyet bayraınm-ra Naci Perkele gittiğini devam
■— Naci Perkel, evvelâ nezaket ( icabı olarak hal ve hatır sordu. Bu ı sırada bir kadın kahve getirdi. İk- ı ram edilmiş bulunan bu kahveyi ve sigarayı içerken, Naci Perkel: :
— «Yükünüz ağır... diyerek sözü ı siyasete ve demokrasi konusuna in- ( tikal ettirdi. Ve «Demokrasi hayatının karşılıklı ithamlar ve gergin- ’ liklerle geçtiğini» söyledi ve bu ı yolda sözlerden sonra: -İnşaallalı iyi olacak» dedi.
Ben ise, işlerin iyiye doğru gittiği kanaatinde bulunmadığımı ce- 1 vaben bildirdim. Sözlerimi teyid 1 sadedinde en yakın olan şu hâdiseyi delil getirdim:
Matbuata aksettiği için siz de hatırlarsınız. Geçenlerde Halk Partisi Genel Sekreterliği Başbakanlıktan ve Adalet Bakanlığından 15-16 Millet Partili hakkında istilâmda bulunmuştu. Bunların arasında bu partinin Genel Başkanvekili Bayur, Genel Sekreteri Tahta Kılıç, bazı Milletvekilleri ve genel idare kurulu üyeleri ile parti ileri galenleri vardır. Ağır cürümler işledikleri iddiasiyle haklarında böyle takibat ve tahkikat açılması, bilhassa bu i-şin C. H. P. Genel Sekreterliği tarafından körüklenmesi, benim ve arkadaşlarımın üzerinde menfi tesir ve hatta teessür vc endişe yaratmıştır» dedim.
Naci Perkel, bu sözlerime karşı yatıştırıcı sözler sarfetti. Hakkımda iyi hisler izhar etti. O ıpedihleri burada tekrara lüzum yok; şimdi sanık mevkiindeyiz...Sonra şahıslara geçti ve şöyle konuştu:
• Sadık Aldoğanı tanırım, asabı ve fevri bir zattır, diye zemlerde bulundu. «Osman Bölükbaşı ve Fuat Arnayı tanımam, dedi ve ilâve etti: -Bu üç şahsın gazetelere akseden yazıları, sözleri, hususiyle kulağımıza gelen beyanları çok düşündürücü vc endişe verici mahiyette bulunuyor» diye gazetelerde geçen bazı ifadeleri ortaya sürdü. Sonra da: «Bu hususta sizin kanaatiniz nedir?» diye sordu.
Cevaben, kat’î bir kanaatim mevcut olmadığını kaydetmekle beraber, şahit olduğum bir muhavereyi naklettim. Şöyle ki:
• Seçim Kanunu projesine cevabî bir lâyiha ve mütalea hazırlamak maksadiyle Milletvekilleri ve genel idare kurulu üyeleri toplanmıştık. Bu iş bittikten sonra matbuata verilecek yazıyı sadeleştirmek vazifesi Fuat Arna ile bana tevdi edilmişti. Bu zatla küçük odada otururken Fuat Arna, yukarıda bahsettiğim «mahkemeye toptan sevkolun-ma» meselesine temas etti. Çok müteessirdi Söz arasında: «Bizi tevkif edecekler, seçim zamanını geçirecekler. ,(sen bugün .yoksun
Merkezî Çin’de
★ (Baştarafı Birincide)
Baltimore, 16 (a.a.) (Afp) — Senato silâhlı kuvvetler komisyonu başkanı demokrat senatör Millard Tydings, dün radyo ile yayınlanan demecinde:
«Amerikanın Formozada yapacağı askeri bir müdahale yejii .büvük bir harbin işareti olabilir- demiştir.
Senatör, Amerikan hükûmetinih Formozaya kaı'şı takip etmekte olduğu tarafsızlık siyasetini ihtira?-sıfe tasvip ederek, bir gün Çinin de Mareşal Tito gibi. Moskovadan ay-fitâcağı ümidini belirtmiş ve: Belki de yeni bir ihtilâl komünistleri buradan uzaklaştıracaktır^ Mareşal Çan Kay Şek hükümeti. Amerikan yardımı ne olursa olsun yenilmeğe mahkûmdur. demiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir:
«Çindeki iç şartlar, milliyetçi rejimin sükûtunu kaçınılmaz hale ger
A- (Baştarafı Birincide) hassa işçi ücretleri, işçi sağlığı, ziraat işçileri konuları üzerinde hassasiyet göstermişlerdir.
Kırşehir milletvekili Şevket Turgut işçilere ait rantâbl çalışma ve kalifiye işçi yetiştirme meselesinin ehemiyetini tebarüz ettirmiştir.
Bundan sonra söz alan Ahmet Tah takılrç işçi ücretlerinin asgari geçim seviyesine ve İktisadî esaslara göre tesbiti için geçen sene yaptırılacağı bildirilen tetkikin ne netice verdiğini sormuş ve işçilere ait mesken meselesinin toptan halledilmesi lüzumunu belirtmiş ve hükümetçe bu hususta ne gibi tedbirler alındığını öğrenmek istemiştir
Tahtakılıç bilhassa işçi sağlığının korunması hususunda alınan tedbir lcrin kifayetsizliğini belirterek ezcümle şöyle demiştir:
• Çalışma Bakanlığının müfettişleri vasıtasiyle yaptığı teftişler bir yasak savma ölçüsünde kalmaktadır. Bu noktalar üzerinde esaslı surette durmak lâzımdır..
Tahtakılu- b undlın daki takriri vermiştir!
«İşçilere ait mesken meselesinin bugünkü ölçülerle ele alı turlun' bil* netice vewnez. Meselenin mahalli karakterde olaıı kıuuıun ki devlete iş verenlere ve kredi müesseselerine taallûk eden tarafları bir arada ele I alınmalıdır. Muayyen ana prensip-
Kıbrıs için Millî Tüık Talebe
Birliğinin dünkü mitingi
) (Baştarafı Birincide)
..Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı»
..Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı»
»Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı»
»Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı»
Akdenizin bilinmez ufuklarından gelen salvolu top seslerinden Barbaros’lar haykırıyor
«— AtinalI son saatin yaklaştı. Dünya şahidim olsun ki, damarlarım daki kanlar artık beni yakıyor. Haykırıyorum! Atinalı palikarya da olsan haddini bil. Türk’ün kıpından çıkardığı kılıç başka bir kııı aramak zorundadır. Daha iç kavgaların yeni sona ermişken dostluk kisvesi altında riyakârlık etme. Ana vatanımın dört mil ilerisine serpilmiş Kıbrıs’ımın rüyasına ve hülyasına gireyim deme. Rüyânda görsen inan ki, bu korkunç olacaktır. Zira, _ teşle oynuyorsun. Eğer bize tarih karşısında yeni yeni menkıbeler yaz dırtmak istiyorsan, bu. bizleri bahtiyar edecektir.»
Bundan sonra diğer hatipler de bazı konuşmalarda bulunmuş ve gençler Beyazıt meydanından «Dağ başını duman almış» ve «Barbaros, marşlarını söyliyerek Eminönü, Bankalar caddesi tarikiyle Taksime gelmişlerdir. İkinci bir grup da Tophane ve Fındıklı yolu ile Dolmabah-çeden Taksim’e çıkmıştır.
Taksim meydanını doldurmuş olan gençler âbide önünde hep bir ağızdan istjdâl Marsını söylemişler ve burada da muhtelif hitabelerde bulunmuşlardır.
Miting, gençliğin şuurlu ve olgun hareketleriyle hiç bir müessif hâdiseye meydan verilmeden sona ermiştir. —
■*şeğı-
Bunun üzerine C. H. P. li bir , jp^i. Onun bu açıklaması üzerine rnılletvekm oturduğu yerden^«Buh-. Meclise bir sükût arız oldu. Senihî Yürütefi: «Tıs, öyle- ya tıs bevap versenize?» diye bağırdı, yerine o-turdu.
Barlas tekrar kürsüye geldi. Kanunun, otomibili Baltanın emrine verdiğini, istediği gibi kullanabileceğini söyledi: «Limon da taşıtabilir, bu dünyânın her yerinde böy ledir» diyerek sözlerine son verdi.
ların isimlerini ver, vermezsen sen de suça iştirak etmiş olursun» diye bağırdı.
Yürüten buna şu mukabelede bulundu:
«Liste hazırdır. Hükümete vermeğe âmâdeyim.»
Devlet Bakanı bunun üzerine tekrar söz almak lüzumunu duydu,
a-
Bundan bir müddet evvel mevkuf bulunduğu halde Harpokulu Subaylarından AH Yalımı Mısırda yapılan basketbol maçına götürmekten sanık Beden Terbiyesi Geneİ Müdürü Vildan Aşır Savaşır ve eski basketbol federasyonu -başkanı Vedat Abut aleyhine açılan dâvaya dün 5 inci Asliye Ceza Mahkemesinde başlanmıştır.
Düpkü duruşmada sanık mevkiin de bulunan Vildan Âşir bu işlerle 1937 senesindenberi meşgul olduğunu söyliyerek hâdiseyi şöyle anlatmıştır:
«Lübnan ve Mısırda millî basketbol temasları yapmak için 1479 yılında hazırlıklara başladık. Bu arada Türk takımının en iyi elemanlarından Ali Yalımı da götürmek isti yorduk. Bunun için Ankara Garnizonuna bir tezkere yazdık. Fakat hareket gününden bir kaç gün evveline kadar hiç bir cevap gelmedi. Tam o günlerde de Yalımı ben federasyonda gördüm ve şimdive kadar harice çıkmak için müsaadesinin gelmediğini söylemem üzerine Yalım müsaade isteğini havi resmi bir tezkere istedi ve kendisinin izin a ’labileceğini söyledi.
Hareket euecegımizin akşamına
kadar Yalımdan bir haber alamadık. I Nihayet gideceğimiz gün istasyonda buluştuk; ben Yalımdan izin alıp almadığını sormam üzerine o da: ı
«— Ben izni aldım belki de şimdi masanızın üzerine gelmiştir, ceva-
— Aradan günler geçti ve biz Mısırda iken Yalımın izinsiz yutt î dışına çıktığı anlaşılmış. Sonradan , işittiğime göre Yalımın harice çıkmasına evvelâ ilgili askerî mercilerce izin verildlğ halde sonradan İKİ komutanın arasının açılması ile bu . hâdise kurcalanmış ve askeri I
mahkemeye intikâl etmişti. Yapılan muhakemelerde Yalım beıaet etmiştir.» . ıl
Bundan sonra Vedat Abut dinlenmiş o da Ankara Garnizonuna bir tebligat gönderdiklerini oradan cevap gelmeyince bir de Yalıma tebligatta bulunduklarını hareket edecekleri akşamına kadar Yalımdan bir haber alamadıklarını o gün akşam Yalımı gördüklerinde izin aldığım söylemesi üzerine bir asker olması hasebiyle sözüne inandıklarıhı izin kâğıdını bilâhare askerî makamlarca göndereceklerini ümit ettiklerini söylemiştir.
Bu hâdisenin dallanıp budaklanmasına da Harpokulu komutanının sebep olduğun söyliyerek şunları ilâve etmiştir:
«Kafile Mısıra geldikten sonra bir gün Harpoklu komutanına bir şahıs telefon ederek -sen burada ötürüyüsün, Yalım da Mısırda senden izinsiz top oynamaktadır!» îşte bu söz komutanı harekete getirmeye Vesile oldu.»
Neticede hâkim bazı tanıkların dinlenmesi İçin duruşmanın başka bir güne talikine karar-vermiştir. •
Almanya Sarre bölgesini istiyor
) (Baştarafı Birincide) ğine göre, Başbakan Adenauer, Ro bert Schuman ile yapmış olduğu görüşmelerde Sarre meselesinin üçlü bir konferansta, Fransız, Alman Ve Sarre konferansında halledilmesi arzusunu izhar etmiştir. Diğer taraftan Robert Schuman ise, Sarre meselesi hakkında Fransa tarafından takınılan dıırumda ısrar etmiştir.
ler etrafında bu müesseslerin beraber ve radikal çalışmaları temiı) o-lunmalıdıi'..
Takılı’ oy tı koıunuş ve komisyon heyeti umumiyesince biriteıhenrli 6-laı’ak rapora İlâvesi kabul edilmiştir.
Bundan sonra maddelerin müzakeresine geçilmiş ve bütçe kabul e-di imiktir.
VEFAT
Şehrimiz Avukatlarından Şeref Kâmil Mengü’nün teyzesi Bayan Seher Çavuşla 16/1/950 günü Allahın rahmetine kavuşmuştur.
Cenazesi 17/1/950 Salı giinfü Ilucıbayram Camiinde öğle namazını müteakip kaldırılacaktır.
Merhumeye Tanrıdan rahmet dileriz. (105)-
Bedri Ruhselman’ın
son konferansı
Dünyaca tanınmış ruhiyhtçılârr mızdan Bedri Ruhselman-bugün sâat 17.30 da Siyasal Bilgiler Okulu konferans salonunda ruhların tahlili hakkında bir konferans verecektir.
Şimdiye kadın- isabetli tahlilleri ile efkârı umumi.Veyi tenvir eden ruh doktorunun bu konferansımın [çok enteresan olacağı umulmakta-I dır Giriş serbesttir.
Nahife: ç
ZAFER
KAZA ]
Bir daha tekrar ediyorum. Ayni I kadın. Bir saniye bile bundan şüphe etmeyiniz...
Kaptan Haydock dostunun yüzü-| ne dikkatle baktı ve sonra içini çek | t ti. Bütün hayatı denizlerde geçen, bu eski deniz kurdu ihtiyar kendi-| sini alâkadar etmiyen işlerle uğraşmamayı öğrenmişti. Dostu Evans ise — Cinayetleri araştırma dairesi ı müfettişi — hayatta başka bir felsefe kabul etmişti. Bütün mesleği boyunca kabul ettiği düstur: .Edinilen bilgilere göre hareket» etmek olmuştu. Ve yıldızların verdiği tecrübeleri de bunlara katmıştı.
Bugün hizmetten ayrılıp hayalinde yaşattığı küçük kır evine çekildikten sonra dahi, onun meslek aşkı başlangıçtaki kadar canlı ve tazedir.
— Bayan Anthony, diye tekrar etti. O yüzü hiç bir vakit unutama yacağım... Evet, hiç bir vakit...
Kaptan Haydock sinirli sinirli ye rinde bir döndü. Merrovvdene’ler, Evans'tan sonra en yakın dostlarıydı. «Meşhur bir dava» nın eski kah ramanı olan bayan Merrowdene'in anılması onu çok müteessir etmişti...
— Bundan çok evvel mi? diye sor du.
Evans her zamankinden daha katiyetle:
— Dokuz yıl, diye cevap verdi. Evet, dokuz yıl ve üç ay evvel... Bu davayı hatırlıyor musunuz?
— Söyle böyle...
— Anthony arsenik kullanı- -)ı t Onun için bayan Merrovvdene 1 ar; at etti.
Haydock:
— Peki, dedi. O halde?... Herşey usulüne uygun oldu demek. Bayan Merrovvdene, hayatında bir defa, kaâtil olarak yargılanmak betbaht-lığına uğrayıp beraat etmişse...
Evans sözünü keserek:
— Beraat etmiş olması bir betbaht lık olarak mülâhaza edilmiyor, dedi.
Kaptan kızarak:
— Ne demek istediğimi iyi anlıyorsunuz. Eğer o zavallı kadın bu azap verici tecrübeden geçmiş olsaydı, onu hatırlamak bize düşmez di, değil mi?
Evans cevap vermedi.
— Göreceksiniz Evans, bu kadın masundur’... Siz de az önce bunu demek istediniz.
— Onun masun olduğunu hiçbir zaman tasvip etmedim... Sadece be raat ettiğini söyledim
— Ayni şey...
— Her zaman değil!
Piposunu sandalyenin kenarına vurarak boşaltmıya çalışan haptan Haydock hareketini durdurdu ve gözlerinde garip bir ifade ile doğruldu.
— O halde söyle, dedi... Söyle... Neler oldu?... Onun masun olduğun dan şüphe mi ediyorsun?
— Bunu söylemiyeceğim... Bilmi yorum... Anthony’nin arsenik kullan mak huyu vardı. Arseniği kansı o-na alıyordu. Bir gün, katâen, mutat olandan daha büyük bir parça aldı. Bu, onun hatâsı mı, yoksa karısının mı? Kimse bunu çözemedi. Bilinenler işte bunlar. Çok bilmek isterdim.
Bütün dikkatini piposunun üzerinde teksif eden Haydock:
— Bu, bizim hiç işimiz değil, dedi.
Bundan emin değilim...
— Fakat...
— Beni iyi dinleyiniz... Yalnız bir dakika. Bu adam — Merrovvdene — laboratuvannda kimya tecrübeleriyle meşgul olmaktaydı... Hatırlıyor musunuz?
— Evet... Arsenik üzerinde Mar-sh’ın bir tecrübesini yapıyordu. Ve size dönüp bu deneyleri sizin de bilmeniz gerektiğini söylemişti. Bu-sizin şuamız idi. Sonra gülmiye baş ladı. Bir an düşünmüş olsaydı bunu söyler miydi acaba?...
— Demek isliyorsunuz ki, bilmiş olsaydı, onu söylemezdi, öyle mi?... diye sözünü kesti. Evans. Evlçneli ne kadar zaman oluyor onlar? Bana dediğinize göre, altı sene değil mi? istediğinize bahse girerim ki o, karısının meşhur bayan Anthony olduğunda bir saniye bile şüphe etmiyor.
Haydoch kuru bir şekilde:
— Bunu ona diyecek olan ben değilim şüphesiz, dedi!
Evans bu sözlere kulak vermedi.
— Mesleğimizde, dedi, biz de tecrübeler yapıyoruz. Hem de kaatil deneyleri!... Hâdiselere hâdise ilâve ediyoruz. Şahitlerin hikâyelerine itimat etmediğimiz zamanlar onları ölçüp tartıyoruz... Bir tecrübe ekseriya doğru olabilir, fakat... teh İlkelidir 1... Çünkü bir kaatilin tek bir cinayetle yetinmesi nadirdir. O-na biraz zaman ve güven veriniz, muhakkak bir ikinci cinayeti işliye çektir. Bir adamı tevkif ettiniz... Karısını öldürdü mü, yoksa öldürmedi mi bu adam?... Muamele belki onun lehinde olmayabilir... Halini değil, geçmişini araştırınız. Bir kaç karı aldığını ve hepsinin de ay ni şekilde öldüğünü görürseniz: Garip şey... deriz... Anlıyorsunuz beni: Kanun bakımından değil, ahlâk bakımından konuşuyorum. Bir kere işin mahiyetini kavradınız mı, artık delil aramaktan başka işiniz kalmaz...
— Şimdi asıl hadiseye geliyorum. Bir mazi varsa, ne alâ. Fakat farze-diniz ki — öldüren kadın veya erkek olsun — hemen tevkif ettiniz. Bu tecrübe size büyük bir şey temin etmez kİ... Fakat bu cani be-
raat etti mi, hayatını başka bir isim I lışmalıyım dedi! altında idame ettirir. ~ ' *--'■*
— Bu korkunç bir düşünce... ( ____
— Bunun bizim işimiz olmadığın sımsıkı kilitlenmişti, ısrar mı ediyorsunuz?
- Evet. Bayan Merrovvdene’in
. bir kadından başka bir şey.
ı için hiç bir sebep yok... |
Jski’ müfettiş bir an sustu ve son
ra yavaşça:
SOLERA. de Ö’SPAJYA
II
I
/ŞT/RAK/ /L£
Tel . /5190-/2603
Kartal ve OUADRAT -)

-t.t*
DİKKAT
İşinizi işçiden almak istiyorsanız İşte size pahalılıkla mücadele eden
GAYRET Terzievi

. ____________ I kendinden şüpheleneceğine inanmı-
Sesi hafif çıkıyordu. Falcı kadı - yordu. Gayet basit Çünkü bu «çok | nın yanından ayrılırken çeneleri etken» idi. Karşısıpdh, harekeüe-ı sımsıkı kilitlenmişti. I rinde olduğu kadar düşüncesinde de
| Gaf yapmıyacaktı. Bir adamın ha-' şimşek kadar çabuk bir kadın vaı ı yatı buna bağlıydı... | dı.
[ . Uzakta gezinen Haydoch'u bir süz Evans derin bir nefes aldıkta
[ dü. Onun yapacağı bir yardım yok- sonra ileriye doğru eğildi:
ı tu. -işleri oluruna bırakmak» Hay-1 — Bayan Merrovvdene, dedi, ben
I doch’un prensibi idi. I son derece keyfine tabi bir adamım.
Tıihaf arzularımdan birini şimdi yap mak istesem bana müsamahakâr davranır mısınız?
Kadın pıüdekkik nazarlarını onun üzerine çevirdi; fakat her türlü şüpheden azade...
Evans kalktı, kadının önündeki ka seyl aldı, küçük masaya kadar gitti, onu değiştirdi ve getirip kadının önüne bıraktı.
— Bu kasede içmenizi istiyorum.
İkisinin de gözleri birbirine takıldı. Bayan Merrovvdene’in gözleri ikisinin de gözleri birbirine takıldı. Bayan Merrovvdene’in gözleri durgun ve soğuk idi. Yüzündeki renk hemen uçmuştu.
Elini uzattı, kaseyi dudaklarına kadar kaldırdı.
Evans nefesini kesti. Bütün bu hareketi müddetince aldanmış değil miydi?
Kadın kaseyi dudaklarına götürdü... Sonra., sonra, birden, bütün vücudünü sarsan bir üroerme ile, âni bir hareketle, öne eğildi; bardaktaki bütün muhtevayı bir iğrelti otu potasına boşalttı. Sonra kendini kol tuğa attı. Evans’a dikkatle baktı ve:
— Öyle ha? dedi.
Sesi değişmiş, biraz alaycı olmuştu.
— Çok becerikli kadınsınız, bayan Merrovvdene, dedi Evans, lstedi-mi anlıyorsunuz, değil mi?
— Ne demek istediğinizi anlıyo-
Bu çok usta bir kadın idi, ölmek istemiyordu.
Evans çay kasesini dudaklarına götürerek:
— Sizin ve kocanızın, uzun hayat larınız için içiyorum, dedi:
Sonra yüzünün ifadesi değişti. A-yağa kalkmağa çalıştı. Muvaffak o-lamadı. Vücudü gerildi, yüzü kızıllaştı ve... sarsıntı ile koltuğa yığıldı, kaldı...
Bayan Merrovvdene yaklaştı, üzerine doğru eğildi. Dudaklarında hafif bir tebessüm vardı. Onu dikkatle muayene ettikten sonra mırıldandı:
— Bir hata ettiniz, bay Evans. Georgesi öldürmek istediğimi sandınız, değil mi? Ne kadar ahmakça bir iş!...
Koltuğa tekrar oturdu. Karşısında ölen adama bir dakika daha baktı.
Bu, yoluna çıkarak onu sevdiği a-damdan ayırmak istiyen üçüncü idi.
Tebessümü büyüdü. Şimdi, her zamandan, daha çok bir İtalyan Meryemine benziyordu...
Sonra, sesini yükseltti, ve bağırdı:
— Georges... Georges.. Çabuk gel... Müthiş bir kaza aldu... Kaza... Zavallı Evans...
• İşleri oluruna bırakmak» Hay-1 h’un prensibi idi.
-- YAZAN ■ ■ -
Agatha CHRISTIE
— Onun geçmişini araştırdığımızı ve hiç bir şey bulamadığımızı size söyledim. Buna tamamen doğru bir yol denemez. Bir üvey babası vardı. Onsekiz yaşında henüz körpe bir kız iken genç bir erkeği çıldırasıya sevmişti. Üvey babası da onları birbirlerinden ayırmak için e-linden geleni yapmaktan geri durmamıştı. Bir gün, onunla beraber sahil kayalıkları boyunca tehlikeli bir mıntakada gezerken bir kaza oldu... Üvey babası kenarda bulunu yordu... Ayağının altındaki kaya yuvarlanmıştı...
— İnanmıyorsunuz, değil mi?...
— Bir kaza oldu. -Bir kaza!!» An t.hony’nin fazla miktarda arsenik ■ 'ması da «kazaî» idi zaten. Eğer polis bir adamın varlığından haber-ı o ıi- olmamış olsaydı o da yargılanış olmıyacaktı. Size önce de söyledim, yine söylüyorum Haydoch: bu kadından söz açılınca beni daima bir ürperme alıyor...
İhtiyar kaptan omuzlarını kaldırdı.
— Bu kazanın önüne geçmek için sizce ne yapılabilirdi bilmiyorum.
— Ben de öyle, dedi Evans.
— Yerinizde olsaydım onları rahat. bırakırdım. Başkalarının işine karışmakla insan ciddî bir şey elde edemez...
Fakat bu öğüt eski müfettişe hiç bir tesir etmedi. O, sabırlı bir adam dı. Arkadaşından izin alarak köye gitti. Kafasında, ipuçlarını elde e-debileceği birşeyler vardı...
Birkaç posta pulu almak için pos taneye girerken Georges Merrow-dene ile karşılaştı. Eski kimya profesörü kısa boylu, dalgın tavırlı, sevimli yüzlü biı- adamdı. Evans’ı tanıdı. Elinden kaçan mektup zarfını almak için eğilirken selâm verdi. Evans daha evvel davranarak yerden zarfı aldı ve ona uzattı. Fakat zarfın üzerine bir göz atmayı da ih mal etmemişti. Zarfın üzerindeki yazı şüphesini uyandırdı. Meşhur bir sigara şirketinin adı yazılıydı bu zarfın üzerinde...
Bay Merrowdene, kendisini köyün tek yolu boyunca müfettişle yanyana yürümeye sevkeden ve ko-nuşmaı sigorta meselesine intikal ettiren şeyi güçlükle anladı.
Evans, gayesine erişmek için hiç güçlük çekmedi. Bay Merrovvdene muhatabına, karısı adına bir hayat sigortası ahdi yaptığını ve bahis ko nusu firma hakkında ne düşündüğünü sordu.
—, Berbat bir iş yaptın, diye izah etti. Gelirim son derece azaldı. Başıma bir felâket gelmiş olsaydı ka rım sıkıntıya girecekti. Şigorta düzeltti...
—‘ Fakat bayan Merrowdene bu fikrinize karşı koymadı mı? dedi. Bazı kadınlar bu nevi sigortaları reddederler... Çünkü bunun uğursuzluk getireceğine inanırlar...
Merrowdene gülerek:
— Oh, dedi, Margaret böyle hurafelere inanmaz. Bu, biraz da onun fikriyle oldu.
Evans istediği malumatı elde etmişti. Biraz sonra, muhatabından ayrılırken, aldığı kararın işareti o larak dudaklarını ısırmıştı. Müteveffa bay Anthony de ölümünden bir kaç hafta önce kansı lehine bir sigorta yapmıştı.
Onun içinden gelene güveni vardı. Fakat nasıl bir hareket hattı kabul etmeliydi? Bu bambaşka bir işti. Suçluyu yalnız suçüstü yakalamayı değil, fakat bizzat cinayete de-meydan vermemek gerekiyordu. Bu ise çok zor bir şeydi.
Bütün günü birşey yapmadan geçirdi. Öğleden sonra, köy senyörü-nün arazisinde açılan Bahar Fuarına gitti, ve muhtelif kısımları gezdi... Hattâ kristal bilyelere bakarak istikbali okuyan büyük falcı kadın Zara’yı da gitti, gördü, «Kadınların arkasından koşan şarlatanlara» karşı giriştiği eski faaliyetlerini hatır lıyarak saf saf güldü. Cümlenin sonu gelinceye kadar falcının sesine dikkat etmemişti;
•—... Ve yakında... çok yakında... hayat veya ölümü seçeceksiniz...
— Nasıl? Ne dediniz, diye bağır dı.
•— ..Bir karar... vereceğiniz bir kararınız olacak... Dikkat!... Çok dikkat ediniz!... Tek bir hata... e-vet, en küçük bir hata...
— Eyy, sonra?
Müfettiş bütün bunların uydurma olduğunu biliyordu, fakat buna rağmen, elinde olmadan, titremişti.
—...Ben bile mani olacağım. En üçük bir hata yapmıyacakşınız. Bunun neticesini görüyorum: Ölüm!!!
— Bir hata yaparsam, bunun neticesi ölüm olacak öyle mi?
— Evet.
Evans doğrulup 'falcıya bir kaç kuruş uzatırken:
— O halde, hata yapmamaya ça-
Haydoch bir kadınla çene çalıyordu... Kadın biraz sonra ondan ayrıldı ve Evans’a doğru yollandı. Evans kadını hemen tanımıştı. Bu, bayan Merrovvdene idi. Bilmem hangi saihle o da kadına doğru yürümeğe başladı.
Bayan Merrovvdene güzel bir kadın idi... Açık ve geniş bir alnı, kestane rengi çok güzel gözleri, İtalyan Meryemini andıran tatlı bir çehresi vardı.
Evans’a tebessüm etti.
— Sizin bayan Anthony olduğunuzu hemen anladım, dedi. Evans Yani bayan Merrovvdene demek istiyorum.
Bunu istiyerek söylerken, belli etmeden, kadını iyice süzdü. Birden kesilen solumasına dikkat ederken de, göz bebeklerinin açıldığını gördü. Kadın gözlerini onun gözlerine getirerek, sükûnetle:
— Kocamı arıyorum, dedi, onu bu tarafta gördünüz mü?
— Son defa gördüğüm vakit şu tarafa doğu gidiyordu...
Yanyana, güle konuşa o tarafa yü-remeğe başladılar. Müfettiş ona karşı duyduğu hayranlığın gittikçe artmaktn odluğynu hissetti. Ne kadın!... Gerçekten enfes bir kadın!... Ve çok da tehlikeli!...
İlk ip Uçlarından memnun olmasına rağmfen. Evans kendini iyi hissetini. Kadin tanımış olduğunu anlamasını İstiyordu. Bu, onu kuşkulandırmak İçin yetecekti.
Küçük adamı bir Çinli bebeği dalgın dalgın seyrederken buldular... Karısı ona eve dönmeyi teklif ettii Adam kabul etti. Bayan Merrovvde-no o zaman müfettişe döndü:
— Bir bardak çayımızı içmeğe gelmez misiniz bay Evans?, dedi.
Sesinde farkına varılmıyan bir red işareti var mıydı? Evans buna kani idi.
— Teşekkür ederim bayan Merrovvdene. Memnuniyetle.
"Hep birden yürüdüler. Güneş yakıyor, hafif bir rüzgâr esiyordu Her şey sakin ve normal gibi görünüyordu.
Eski kır evine geldikleri zaman bayan Merrovvdene hizmetçisinin bayrama gittiğini söyledi. Şapkasını çıkarmak için doğru odasına gitti. Sonra, çayı hazırlamak ve küçük gümüş ocakta su kaynatmak için geldi. Şöminenin yanındaki bir dolaptan üç küçük kase ile tabakları çıkardı.
— Nefis Çin çayımız var, dedi. Fincanda değil, Çinliler gibi kaselerde içeriz çayı.
Durdu, kasenin içini muayene etti, ve:
— Yine mi Georges, dedi. Yine bu tasları kullanmışsınız...
Profesör tatlı bir sesle:
— Müteessirim, diye yalvardı. Bunlar benim tecrübelerim için yapılmışlar sanki... Lâboratuvar için verdiğim siparişler henüz gelmedi.
Karısı yarı şaka, yarı ciddî bir şekilde;
— Bir sabah hepimizi zehirliye-ceksiniz, dedi. Mary onları labora-tuvardan alıp yıkamadan buraya getiriyor. Bunlardan birini, geçen günü, tecrübemiz için potasyum siyanür ile bulaştırmışsınız. Bu yaptık larınız cidden çok tehlikeli Georges...
Bay Merrovdene kızmış görünüyordu:
— Mademki bunları laboratuvar-da kullanıyorum, Mary kaldırmamak bunları... Kaç kere tenbih ettim...
— Biraz makul ol Georges...
Profesör gülmeğe çalışırken bir şeyler mırıldanarak kalktı labora-tuvarına girdi. Bayan Merrovvdene gümüş ocağın alevini söndürdükten sonra çaydanlığa sıcak su koymağa başladı.
Evans şaşırmıştı... Bayan Merrovv dene oyununu açığa vurmuştu. Gitgide «Kaza» ortaya mı çıkıyordu? Cürmünün isbatı gaybubetini önceden hazırlamak gayesiyle bütün bunları söylemiyor muydu?... Öyle ki,«Kaza» nın olacağı gün kendini temize çıkaracktı...
Kadın büsbütün afallamıştı, çünkü bundan çok evvel... ,
Evans birden nefesini tutuyor. Bayan Merrovvdene üç kaseye de çay doldurmuştu. Kaselerden birini E-vans’ın, diğeri kendi, üçüncüsünü de şöminenin yanında, kocasının her zaman oturduğu koltuğun yanındaki küçük bir masanın üzerine koydu. Ve masanın üzerine kgseyi koyarken ince dudaklarında garip bir tebessüm görüldü. İfşa edici tebessüm.
Evans biliyordu ki şimdi...
Harikulade, fakat tehflıkeli ka • din!...
Yine böyle bir öğleden sonra ci-niyetlerinden birine hazırlanıyordu. Cesareti nefesini kesti.
Bu çok ustaca bir iş idi! Evans hiç-bir şey duyamazdı.,. Kadın onun
•■i- Ü5.T KA.TBALONUNDA
HER AK^AM
\ ta/rummy ejpaffno/ fioıo- a2dah)u)m
MEŞHÜR
ŞARKICI
Radyodaki parazit kalkınca ses nasıl net gelirse. Aradan patron kalkınca da
Dikiş ücreti böyle diişer: Birinci sınıf malzeme ile Ratklres.- 35 Subay sivil palto, pardesü 45 liraya
Gayret Terzievi İZZET KÖROĞLU Telefon : 16041 Anafartalar Cad. Evkaf lşhanı Kat 4 No. 410 (97)
Çizmelerini Tercih Ediniz.
Vatandaş! Rekabetten doğan ucuzluk işte böyle olur pahalılıkla mücadele ediyoruz. Çizme fiyatları 750 kuruştan değil 5 lirada
ırtal çizmelerinin fiyatları
1.dan 25 No.ya kadar 700 Kış
• 29 . • 750 ■
» 32 . . 850 .
• 34 ) » 900 .
• 36 » . 1250 .
) 38 . . 1400 »
► 45 • » 1900 »
Taşlar
Quadrat çizmelerinin fiyatları
■ 20 No., ' 23 .
26
30
33
35
37 »
40
Güven
Adres: ŞABAN KULAK: _____________ _________ .
Çıkrıkçılar Yokuşu Saraçlar Çarşısı No. 107 Telefon : 11919
dan 26 No.ya kadar 500 Krş.
25 »
29 »
32 »
34 .
36 .
38 .
44 .
ı Kundura
750
825 1000 1050 1500 1550 2100
(1519)
İLÂN
HAYVAN SATIŞI
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Orman Çiftliği Müdürlüğünden
1— 29/12/949 tarihinde yapılan açık arttırmada satışı icra edilmeyen işletmemiz sığırlarından kasaplık evsafım haiz damızlık harici 17 baş inek, 6 baş erkek dana ve 1 baş öküz 23/1/950 Pazartesi günü saat 15 de Orman Çiftliği Müdürlüğünde tekrar açık arttırma suretiyle canlı olarak satışa çıkarılacaktır.
2— Muvakkat teminat 400.— liradır.
3— Çiftlik idaresi ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir. (318)
I
Diş Tabibi
HAI.il) SUNGUR
Çantamdaki muayenehanemin) AnaG-rtslar Vakit ta Han) kal ' IJ5 » naklrtmigtlr (1879)
K i rol k DAİRELER
Bakanlıklar mevkiinde Ata -türk Bulvarı, Olgunlar sokağı başında Olgunlar Apartmanında 3 oda 1 hol. iki daire birleşin-ce 7 oda 2 hol olur. Saat 12-14 arasında kapıcıya müracaat.
(100)
Enis Behıç Koryürsk
in en son kitabı
Varid ıî - ı Süleyman
Akha Kıtahevi
Matematik
Fransızca
Fizik Dersleri
Zafer Gazetesine müracaat Tel :15315

Kitaplık Müdürü alınacak
Fakültemizde açık bulunan (60) lira aylıklı Kitaplık Müdürlüğü için 30/1/1950 Pazartesi günü saat 14 de seçme imtihanı yapılacaktır.
imtihana katılabilmek için memurin kanununda yazılı şartlardan başka lise mezunu olmak ve askerlik hizmetini yapmış bulunmak ta lâzımdır.
imtihan aşağıda yazılı konularda olacaktır:
a) Türkçe muhabere,
b) Bir yabancı dil ile muhabere,
c) Kütüphanecilik bilgisi ve tekniği,
d) Genel bilgi (eski metinlerevukuf ta dahil),
e) Daktilo ile fiş çıkarma.
İsteklilerin gerekli belgelerini ekliyeceklerl birer dilekçe ile Dekanlığa başvurmaları. (74), (14)
Devlet Denizyolları ve Limanları İşletmesi Genel Müdürlüğünden
17 Ocak 1950 — 23 Ocak 1950 (dahil) tarihleri zarfında aşağıda isimleri yazılı hatlanmıza kalkacak vapurların isimleriyle kalkış vo kalkacakları rıhtımlar
gün ve saatleri
KARADENİZ HATTI
İNEBOLU HATTI
MUDANYA HATTI
BANDIRMA HATTI
KARABİGA HATTI
ÇANAKKALE HATTI
İMROZ HATTI
AYVALIK nATTI
İZMİR HATTI
İSKENDERUN
HATTI
BATI AKDENİZ HATTI

DOĞU GÜNEY AKDENİZ —
TELEF
Çarşamba 5.00 de (Dumlu), Perşem be 5.00 de (Kadeş) ve Pazar 5.00 de (Ege). Galata rıhtımından kalkar.
Cuma 4.00 de (Anafarta). Sirkeci rıhtımından kalkar.
Salı, Perşembe, Cumartesi ve Pazar 0.00 da (Sus). Galata rıhtımından kalkar.
Çarşamba 20.00 de (Konya - Antalya). Tophane rıhtımından, Cuma 8.15 do (Sus). Galata rıhtımından, Cumartesi 20.00 de (Konya - Ülgen) Tophane rıhtımından, Pazartesi 8.15 de (Sus). Galata rıhtımından ve ve akşam 20.00 de (Konya). Tophane rıhtımından kalkar.
Sah ve Cuma 19.00 da (Seyyar). Tophane rıhtımından kalkar.
Pazar 18.00 de (Saadet). Sirkeci rıhtımından kalkar.
Çarşamba 18.00 de (Mersin). Sirkeci rıhtımından kalkar.
Çarşamba 9.00 da (Saadet) ve Cuma 17.00 de (Antalya). Sirkeci rıhtımından kalkar.
Çarşamba 11.00 de (Etrüsk) ve Cumartesi 14.00 de (Trabzon), Gaata ■rıhtımından kalkar.
Salı 17.00 de (Bakır). Sirkeci rıhtımından kalkar.
Cuma 12.00 de (Ankara). Galata rıhtımından kalkar.
Pazar 14.00 de (Adana). Galata rıhtımından kalkar.
ONLAR
Deniz Hatları İşletme Müdürlüğü: .44678» Santraldan .81» İstanbul Bag Acenteliği: «44696» (326)
VİKODİN
BRONŞİTİ KESER
Her Eczanede bulunur
(1008)
’ Muhasebe
Yeni Vergi Kanunu isteklerine göre uygun fiyatla Muhasebe (Defter) tutulur ve muhasebe dersi verilir.
Müracat: Zafer’de Muhasip.
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TÎYATRO’da Kapelman Yaylı Sazlar Kuartet İkinci konseri Bu gece saat 21 de Her yer 50 kuruş Biletleri satılmaktadır.
Telefon: 10370-40

Devlet Deniz Yolları ilânları
Devlet Deniz Yolları ve Limanları
İşletme Genel Müdürlüğünden
1— Yolcu vapurlarının hareket gün ve saatleri Ankarada aşağı daki yerlerden öğrenilebilir:
13137) d. Denizyolları Ankara Büaosu Şefliği
J^J) Yataklı Vagonlar bürosu.
D. Demiryolları Danışma Bürosu
2— Yabancı memleketere sefer j|ppan vapurların bilet ücretleri
13137 No. dan sorulabilir. (610) • (325)
1 — Keçiören Verem Hastanesine su verilmesine lüzumlu iki adedi Dizel ve altı adedi Elektro motörpomp olmak üzere cem’an sekiz adet motörpomp grubu kapalı zarf usulü ile satın alınacaktır.
2 — Alınacak motörpomp gruplarının fennî vasıfları ve takatları fennî şartnamesinde ayrı ayrı yazılıdır. Şartnameler Ankara Sular I-daresinden (10) lira mukabilinde alınabilir.
3 — Sekiz adet motörpomp grubunun (Ankara nakil ve yerine mon tajı, ve resim vesair her türlü masrafı dahil olarak) muhammen bedeli (112.000) lira (yüz on iki bin liradır).
4 — Geçici teminat 6850 lira olup Ankara Sular İdaresi veznesine yatırılacaktır.
5 — Motörpomp grupları ve teferrüatı ihale tarihinden itibaren 90 gün zarfında Ankarada İdarenin göstereceği yerde teslim alınacak-
6 — thale 3/2/1950 tarihine müsadif Cuma günü saat 15.00 de Ankarada Kızılay karşısında Sular İdaresinde teşekkül eden bir korniş yon huzurunda yapılacaktır. Bu tarihten sonra verilecek veya postada gecikecek olan teklifler’kabul edilmez.
7 — İdare, ihaleyi yapıp yapmamakta ve dilediği tipi beğenmekte
serbesttir. (316) ■ (24)
r1..... —— 11 ■*
Tecrübe Ettiniz mi?
YILDIRIM DİŞ SUYU
Diş ağn ve nezlesini derhal reçtrir. Fiyatı : 50 Kuruş
YILDIRIM EL SUYU
El ve yüzdeki çatlaklık ve Sivilceleri cildi pamuk gibi yumuşatı Fiyatı : 75 Kuruş Şark Merkez Ecza Deposunda Büyük Eczanelerden arayınız.

Comments (0)