M AH i R Istanbul Elbise Evi eski katibi) Hatır ve nnnarlamu il Tuhafiye ve Elbise MAĞAZASI A Ç;i|L D I I Anafartalar, Alsancak Sok. 17 ■ Yeni Belediye blnoat altında Telefon: 26475
. ■ - ■
Yıl- 2 — No. 369 * Telflraf adresi: Zafer Gazetesi - Ankara
[DEMOKRASİNİNDİR^
PERŞEMBE 4 MAYIS 1950 * Fiyatı her yerde 10 kuruş.
Telefon t 15619 ve 15315 A Denizciler Cad. 2 ★ Posta kutusu: 193

n
Celâl Bayar son Kastamonu mitinginde nutku nu söylerken
D. P. Seçim Beyannamesi yayınlanıyor
Ege'de Zelzele
Eğede şiddetli bir yer sarsıntısı oldu
Menemende Hükümet konağı, Muhasebei hususiye : binaları yıkıldı. Birçok evler ağır hasara uğradı
İNÖNÜ
EĞEDE
Cumhur Başkanı bugün İz i irde bir nutuk söylİyecek
D. Parti sözcüleri bu akşam radyoda konuşarak hükümete cevap verecekler
Demokrat Parti Başkanı Celâl Bayarın Bolu, Düzce, Kastamonu, ! Samsun, Çorum gezisi bu mıntaka-da çok iyi tesir bırakmış ve halk her tarafta Demokrat Parti lehine geniş tezahürlerde bulunmuşlardır, seyahatte Bayar’ın seyahatte Bayar'ın ________
tuklar Demokrat . Partinin beyannamesinin bir özünü etmektedir.
Bayar, bugün Ankarada merkezinde yapılacak toplatıya iştirak edecek ve seçim beyanname-
*- (Devamı Sa. 6 Sü. 1 de)
İzmir, 3 (Telefonla) — Cumhurbaşkanı İnönü beraberinde refikası ve C. H. Partisi Genelbaşkan vekili Hilmi Uran olduğu halde bugün saat 10.45 de özel trenleriyle şehrimize gelmiştir. Kendilerini İzmir valisi şehir hududunda, Halk Partisi teşkilâtının ileri gelenleri ve halk topluluğu istasyonda karşılamıştır. Karşılayıcılar arasında bulunan Demokrat Parti İzmir Başkanı Dr. Ekrem Hayri Üstündağ da Cumhurbaşkanına takdim edilmiş -
İnönü doğruca Demirkonak’a giderek balkona çıkmış ve şu konuşr mayi yapmjştu".'-
'— Çok şereflisiniz İzmirliler, sizi gördüm bütün neşem, bütün kuvvetim yerine geldi. Yarına kadar Allahısmarladık. Çok teşekkür ederim İzmirliler..
* (Devamı Sa. fi Sii 5 de)
İnönü'yü karşılamaya gelenlerden 3 kişi yaralandı. Civar köylerde ağır hasar var
Dün tevkif edilen Şevket Karakaya ile Naci San adliyede
İzmir, 3 (Hususî muhabirimiz telefonla bildiriyor) — Ege bölgesinde bu sabah şiddetli bir zelzele oldu.
Muhtelif yerlerden İzmire gelen haberlere göre zelzelenin Ege bölgesindeki tahribatı oldukça mühimdir.
Zelzelenin merkezini teşkil eden Menemende hasar çok fazladır.
Sabahleyin saat 10 u 12 geçe vu-kubulan zelzele yüzünden Menemen de hükümet konağı, muhasebei hususiye binası yıkılmış ve 7 ev tamamen çökmüştür. Ayrıca 40 ev ve cezaevi binası da ağır hasar gören binalar arasındadır. Menemene gidip bizzat gördüğüm yerlerde hasar oldukça büyüktür. İnönü'yü istasyonda karşılayıp evlerine dönen ir (Devamı Sa. 6 Süj 3 de)
Ankara’da|yakalanan komünistler
Ankara Belediyesi müfettişi Naci San ve Erzurumlu Şevket dün tevkif edildi
nizm propagandası yapmak ve duvarlara afiş yapıştırmak isterken yakalanan Şevket Karakaya ile arkadaşı ve aynı zamanda suç ortağı Ankara Belediyesi Bölge Mü-1 _____________________________
fettiş muavinlerinden Naci San, dün bir müddet evvel terhis edilmiş adliyeye teslim edilmişler ve ilk bulunan Şevket Karakaya Erzu-sorguyu müteakip 2 nci Sulh Ceza rumda bulunduğu müddet zarfında mahkemesince tevkif edilmişlerdir. I -fr (Devamı Sa. 6 Sü: 2 de)
yeye intikal etmiş ve aynı zamanda tamamiyle aydınlanmış olan bu komünist tahrikçiliği hâdisesi şöyle cereyan etmiştir:
Aslen Erzurumlu olan ve bundan
Niçin bu âna kadar beklediler ?
Adviye FENİK
Başbakanın dün radyo ve ajans ile yayınlanan uzun konuşmasını dikkatle takip ettik. Sayın Şemsettin Günaltay, bir kaç gün evvel yayınlanan seçim beyannamesinden gayri, yine bir çok muhteşem vaidlerde bulundu. Yine -yapacağız, edeceğiz, diye mütemadiyen istikbal sigaları kul -landı. Lstikbale muzaf taahhütleri üzerinde şimdilik bir şey söyliye-cek değiliz. Çünkü, Başbakan, iktidar partisi hükümetlerinin ele aldıkları ziraî, sınaî ve mali meseleleri de açıkladı. Fakat bu arada esasen bildiğimiz asıl acıklı bir hakikati de tebarüz ettirdi ki o da şudur: Plansızlık!
D. Parti mitingini jandarma süngü ile dağıtmak istedi
Zonguldak, 3 (Telefonla) — Bugün Ulus ilçesinin Aptipa-şa pazar yerinde muazzam bir D. P. açık hava toplantısı yapılmıştır.
Neye istinat ettiği bilinmez bir jandarma müfrezesi bu büyük D. P. topluluğunu dağıtmak istemiştir. Halkın, bu yersiz jandarma müdahalesine karşı dağılmamak azmini gören müf-) (Devamı Sa. 6 Sü; 3 de)
Muzaffer Kayalıbay’ın ölümündeki esrar
Tarikatçılarınduruşması
Ticauî tarikatı mensuplarının dün muhakemesine devam edildi
Memleketi idareye ehil olduğunu iddia eden bu parti, şimdiye kadar yaptığı işleri hangi plâna ve hangi programa göre tatbik etti? Başbakanın aşağıya nakledeceğimiz sözlerinden anlaşılacağı üzere, esefle söyliyelim ki bu parti, hâlâ bir kalkınma plânına malik değildir. Önümüzdeki aylar zarfında gelecek olan Amerikalı mütehassılar, bir kalkınma plânı hazırlıyacaklar ve elimize vereceklerdir. Bunun gibi bir devlet plânımız da yoktur. Şimdiye kadar ne yapılmışsa hep rastgele, gelişi güzel, plânsız ve programsız bir şekilde ele alınmış, milyonlarca liralar sarfolunmuştur. Acaba, yapılan bu işler tamamen "Ralline masruf gayretler ve pa- ,.ldlluUıua uu^ııu»^. ue ₺r.
Jr mıdır? Bu iddiamızda ne ka- kânı Harbiyeden çıkarak Şam'a ta-«ar haklı ve objektif olduğumuzu yin olmuştur. Üç sene orada bu-beıirtmek için dünkü Ulus gazete- lunduktan sonra kendi talebi üze-s/.e ,y*y,nlanan Başbakanın şu rine Rumclide 3 cü ordunun Nevro-
D. P. Ankara adayları: 9
General Selâhattin Adil
Bahriye Livalarından Âdil Paşanın oğlu General Salâhaddin Âdil, İstanbulda doğmuştur. 1905 de Er-
s,„y*e Sayınlanan ?u nne numende a cu ordunun nevro-
kâfid7r" aTnen beraberce »kumalı | kop Eşkıya Takibi müfettişliğine «Amerika'da zirai, sınaî ve malî sahalarda ihtisasları ile tanınmış
★ (Devamı Sa. 6 Sü: 4 de)’ I
tayin olundu ve Makedonya müsademelerine iştirak etmiştir. 31 Mart vak'asında Hareket Ordusuna iltihak ederek bir sene kadar Yıl-
dız Sarayı muhafızlığında bulunduktan sonra binbaşı olarak Bükreş Ataşemiliterliğine tayin olun -muştur. Bu vazifede iken, İtalya harbinin başlaması üzerine yine kendi talebi ile Bingazinin muhtaç bulunduğu ikmal işlerini tamamla mak üzere Kahireye, Mısır Fevkalâde Komiserliği nezdine tayin 1 edilmiştir. Balkan harbinde Vardar i Ordusu 2 nci Şube müdürlüğünü |
★ (Devamı 2 ncide)
Seçmenlere !
Dağıtılan seçmen kartlarında, ad ve soyadı yanlışlıklarına tesadüf edilmektedir. Meselâ: E-mine adı Amine yazılmaktadır. Vatandaşlar kartlarını aldıkları zaman bunlarda adı. soyadı, işi ve oturduğu yerin sarih olarak ve nüfusuna göre hatasız yazılmış olmasına bilhassa dikkat etmelidir.
Seçim günü bir itiraza mahal vermemek üzere kartlardaki bu hususlara dikkat edilmesi ve icabında şimdiden muhtarlara yanlışların tashih ettirilmesini ehemmiyetle hatırlatırız!
•nesinde devam edilmiştir.
Adliye binası geçen duruşmada olduğu gibi barikatlarla çevrilmiş içerde vr dişarda sivil ve resmî zabıta memurlariyle kordon altına alınmıştı.
Duruşmaya saat 14 de başlandı ve Kemal Pilavoğlu ile arkadaşları jan darma nezaretinde mahkeme salonuna alındılar.
İlk olarak geçen duruşmada mah kemeye gelmeyen ve gıyabında tev kif müzekkeresi kesilen ticani tarikatı halifesi olduğu iddia edilen Yusuf Başkayanın hüviyeti tesbit edildi ve kendisinin tarikatçilik ve halifelik suçlarından yargılanmakta olduğu bildirildi.
Bunun üzerine Yusuf Başkaj'a a-yağa kalktı ve kendisine sorulan suale şu vecabı verdi:
— Benim siyasetle ve tarikatla a-. lakam yok, ben geçini adamıyım. I — Kemal Pilavoğlunu ne zaman-' i ★ (Devamı Sa. 6 Sü: 5 de)
4KMTIY4---1
_____KÜREK
OMİ’ajLaÇmu'Z.
YEDEKÇİ
Marshall ya dtmından mı?
D ir köy delikanlsı diyesiy-miş ki:
— Demokratlar seçimi kazanırlarsa, Halk Partisinden ö-dünç Bakan ve Cumhurreisi mi istiyecekler?
Bu garip sualin tuhaf cevabını Peyami Safa şöyle tertip-
— İsmet İnönü iki tane olsaydı, birini Demokratlara ö-dünç verirdik ama, ne yapalım ki o, bizim biriciğimizdir.
20 milyonluk Türk milleti i-çinde bir çok Reisicumhurlar bulunduğuna biz kaniiz. Allah, İnönü’ne uzun zaman âfiyet versin! Yalnız, Halk Partisinin darü dünyada bir tek, biricik Reisicumhuru varsa, düşünme sırası kendilerinindir. Hüdâ geçinden versin, fakat ya bir eniri hak vaki olursa?
Şimdi, soru sırası bize geldi:
— Acaba o zaman, Ilalk Partisi Amerikadan veya İnigltere-den mi Reisicumhur getirtecek? — Yedekçinin YEDEĞİ
Dikkofler
Nezaket mektebi
Dünden beri İntişara başlayan Milliyet refikimiz, kıymetli gazeteci arkadaşımız Bediî Faikin yazı ve fıkralariyle sütunlarını zenginleştir iniştir.
Birinci sayfada (Biı damla) sütununda «Nezaket Mektebi» başlıklı yazısında «Be - Fa« şöyle yazmaktadır;
Fransız terbiyecileri on beş gün müddetle, vatandaşlarını nâzik olmaya dâvet ediyorlar. Böylece j Fransada gittikçe yıkıldığını gördükleri eski terbiyeyi canlandıracaklarmış. I
Ne denir? Allah yarduncılan ol- | sun. Halbuki şu sıralarda bizim memlekette pek muvaffalciyetli neticeler vermiş bir usul var ki, dost- . larımızın gözlerinden kaçmamalıydı: 1
Uzun mücadeleye ne hacet. Nâ- ! zik olması istenenlerin adaylığını ilân etsinler, yeter!!

Dört sene
Gene Bediî Faik «Bize göre» sütununda «Dört sene» başlıklı yazısı ile dört sene evvelki hava ile bu seııeki havayı mukayese etmekle ve yazısını şöyle bitirmektedir:
«Bu millet demokrasiyi daha yirmi sene hazmedemez» diye bağıranları kulaklarından yakalayıp meydan toplantılarının ortasına bırakınız, yeter. Eğer bir nebze sıkılganlıkları kalmışsa, gördükleri manzaradan, kahrolacaklardır!

Bizim şeyhin kerameti
Aynı gazetenin Başmuharriri A, ' N. Karacan da « Bizinı Şeyhin Kerameti» başlıklı yazısında, Başbaka nın düştüğü hataları sıralamış ve ı yazısını şöyle bağlamıştır:
İşte bütün bu hatalar, bütün bu verdiği sözü tutmamalardır ki, se- | çimler arifesinde bir muhalefet partisi olduğu halde iki ay evvel bir miktar sinmiş vaziyet gösteren Demokrat Partinin müdafaaya çe- 1
kümek taktiği yüzünden Haik Par tisinin az çok kımıldamağa başlayan seçim talihini —eğer son dakikada bir marifet ibraz olunmazsa— iyiden iyi tahrip etmişlerdir. İkide bir »sözümü tuttum, dediğimi yaptım!» diye övünen Sayın Günalta-ya, bu vaziyet karşısında, halk: «Bizim şeyhin keramatı olur men 1 kul kendinden!» diye cevap verirse, haldi değil midir?

Hiç yoktansa
Cumhuriyetin (Bir dakika) sütunu muharriri D.N. «Hiç yoksunma......
başlıklı fıkrasında şunları yazmaktadır:
•Vali musluk açar, ziyafet verir. Bakan bekçi kulübesi yaptırır, ziyafet verir. Müdür ağaç diker haydi, gene ziyafet.
Bütün bunlar böyle iken, bizim î. E. T. T. (Elektrik, Tramvay vesaire..) Müdürü durur mu... O da bahçe yaptırmış, orada ziyafetler veriyormuş.
Doğrusu, Belediye ile Vilâyetin bu işe kızmasına akıl erdiremedim. Kimsenin, halkın istediğini vermediği bu diyarda, bırakın o müdür ceğiz de ziyafet versin.
Gidenler için bu doyum dahi bir kâr değil mi?

“yapacağız,, lar “Edeceğiz,, ler
Yeni Sabahın (Takvimden bir yap rak) sütununda Ulunay «Yapacağız» lar, «Edeceğiz» ler başlıklı yazısında, parti propagandalarına temas ederek kimsenin «Yoğurdum kara» demiyeceğine İşaret ediyor ve diyor ki:
Bu «Yapacağız, edeceğiz» in arkası gelir mi? Seçim propagandasında her nutka başlamadan evvel şu beytin okunması mecburiyeti konulsa ne kadar doğru olurdu: Âyînesi işdir kişinin lâfa bakılmaz Şahsın görünür rütbe-i-aklî eserinde!
Vatandaşla hasbıhal
— 5 —
Aziz Yurtdaş;
14 Mayıs Pazar günü, oy sandı ğın, sabah 8 den akşam 17 ye kadar, açık bulunacaktır. Saat 17 de sıraya girmiş ve oyunu daha kıülanmadınsa, oyunu atmaya hakkın vardır ve kimse seni bundan alıkoyamaz. Fakat, zamanında sandığına gitmen men faatin icabıdır, ve unutma ki, vatandaşların şeref ve namusu olan oyların muhafiazasını üzerine almış» sandık başındaki kardeşlerin de vazifelerini bitirip istirahat etmeğe hakları vardır.
Gizli oy verme yerleri her san dığııı çevresinde bulunacaktır. Kanun bunu böyle emretmiştir. Vicdanınla başbaşa kalıp herkes ten gizli, serbestçe oyunu kullanabilmen için, şehirde, kasabada köyde nerede olursa olsun, oyunu yalnız kapalı oy verme yerinde zarfa koymayı unutma.
Kapalı oy verme yerine se -ninle kimse giremez. Yalnız körler, sakatlar ve malûller, bir, akrabasının yahut başka bir seçmenin yardımı ile oyunu kullanabilirler. Oy verme yerinde lüzumundan fazla kalma, senin gibi oyunu kullanmak için sıra bekliyen kardeşlerin olduğunu unutma.
Oy zarfını seçim sandığına attıktan sonra, sandığın başında kalma kime oy verdiğini söyleme .etrafındakilere tavsiyede, telkinde veya müdahalede bulunma! Bu hareketler kanunla yasak edilmiştir. Cezası vardır. Bunları sana yapmak isteyen o-, lursa, sandık başkanına şikâyet etmeyi unutma!
Yarın, seninle yine konuşacağım, aziz yurtdaşım.
NUSAT
| TEOKİKlElt I
Kömür havzamız ve
Z o ng u I d ak Um a n ı
‘—jg onguldak Limanı meselesini n-.tn-T-». ■ , Yazan t-tt
K nüfuzla tahlil edebilmek İçin B i fF A 17 i4
daha evvelden şunları hatır- I A I A H
lamak faydalıdır: n 1 n 11 ]
1 — 1945 senesinde yayınlanan ■— r, ■■■—w—....... ■■
«İktisadî yürüyüş» mecmuasının , (
Etibank nüshasında Havzanın 1050 kadar temdit edildiği takdirde —ki senesinde 7,5 milyonluk bir îstih- 1 Ereğlide halen liman yapıldığına gö sale kavuşacağı yazılmıştı. re bu da bir zarurettir— bugün
2 — Bu rakamın pek mübalâğalı günde 10.000 ve senede 3,6 milyon o-olduğu ve buna ulaşmanın imkân- lan tahmil kapasitesini günde asga- 1 sizliği anlaşılınca 1948 senesinde rî 15.000 ve senede 5,4 milyon tona )
ya Kandilli veya Çamlıdan veyahut da Ereğli Limanından şevki bir zarurettir.
Hakikat şudur kİ bugünkü İstihsale göre mevcut tahmil vesaiti tam kapasite ile çalışmamakta ve yarın için mevzubahs olan istihsal mik-
tarını da fazlasiyle karşılayacak dulumda bulunmaktadır. Kaldı ki ya-
nı başında Ereğli gibi ihtiyat bir
Damokrasi
reçetesi
D. P. Ankara adayları: 9
General Selâhattin Adil
★ (Baştarafı 1 incide) I ifa etmiştir. Ordunun mağlûp olarak çekilmesi üzerine ve Arnavut- | luk prensliğinin teşekkül etmesini müteakiben, ordu bakiyesini açlık I felâketinden kurtarmak ve bir anlaşmaya varabilmek için Avlonya-ya gitmiştir ve Vardar Ordusunun ' İstanbula naklinde büyük hizmetleri olmuştur. I
Çanakkale Müstahkem Mevki Erkânı Harp Reisliğini yapmış olan General Salâhaddin Âdil 12 ve 13 cü ' fırkalar kumandanlığında bulunmuştur. |
İmalâtı Harbiye müdürlüğünü ifa etmiş olan General bütün imkânsızlıklara ve Mondros mütarekesinin ağır şartlarına rağmen fab- j rikalarının bir kısmını faaliyete geçirebilmiş ve ticari emtea ima-1 lalına başlamıştır. j
Damad Ferid’in iktidara gelme- ' siyle, vatan hizmetini İstanbulda ifa etmenin imkânsızlığı karşısında, General, Anadoluya geçerek, Kuv-vayi Milliyeye iltihak etmiştir. Millî Mücadele senelerinde büyük yararlıklar gösteren Salâhaddin Âdil, o sıralarda Milli Müdafaa Müsteşarlığında da bulunmuştur. İstanbulun düşman işgalinden kurtulması üzerine, vatani vazifesini yapmış bir insanın vicdan huzuru ile General Salâhaddin Âdil tekaütlüğünü istemiş ve sivil hayata geçmiştir.
Uzun senelerdir tam bir azim
ve gayretle ticaret sahasında çalış makta olan General, bugün, kendi kurduğu kauçuk ve kablo fabrikasını işletmekte ve ayrıca madenci likle iştigal etmektedir.
Dinç, hareketli ve uzun çalışma ' senelerinin verdiği bir bilgiye sa- | hip olan General Salâhaddin Âdil • ile yaptığım konuşmamı okuyucula- | nma hulasaten sunuyorum.
General Salâhaddin Âdil, Demokrat Partinin seçimlerdeki şansını şu sözlerle ifade etmiştir:
«Demokrat Partinin kazanacağına eminim. Çünkü Türk Milleti hakikî Cumhuriyetin teessüsünü ve Demokrasi rejiminin yerleşmesi i I çin bunu zarurî görmektedir.» Se- j çimlerin dürüst yapılacağına ve hiç bir tefsir ve mülâhazaya ma- | hal vermeden Millî İradenin tecel- ’ li etmesi hususuna gelince, kanaa- • timce yeni seçim kanunu ile dü- 1
Et fiyatlarının düşmesi bekleniyor
Mevsim dolayısiyle kuzu ve- ko- ■ yun eti fiyatları yeniden indirilmiş' tir. Kuzu 200, koyun 220 kuruş-' tur. |
Bıı arada Belediye İktisat Müdür' lüğü et fiyatlarının serbest bırakıl
rüşt bir seçimin, bazı gayretkeşlerin hareketleri hariç, yapılacağına, aksi sabit oluncaya kadar, kani bulunmaktayım.»
Memleketin İktisadî durumuna temas eden Demokrat Parti Anka-ra adayı demiştir ki: «Memleketin İktisadî durumunda bir istikrarsız lık ve bir gerileme vardır. Bunun başlıca sebepleri, devletçiliğin hudutsuz oluşu ve merkeziyet usulünün takip edilmesidir. Hususî teşebbüse ve hususî sermayeye İktisadî ve ticarî hayatımızda yer verildiği takdirde, bugünkü mahzur ların izale edilebileceğine inanı, yorum.»
Hayat pahalılığı hakkında da General şöyle düşünmektedir:
«Hayatın pahalı olduğunu söylememe ihtiyaç yoktur. Bunu bütün millet acı ile hissetmektedir. Hayat şartlarının zorluklarını tahfif etmek için kanun ve nizamlarda, gümrük tarifelerinde, memleket is-tihsalâtını yükseltecek tarzda tadilât yapılmasını zarurî görmekteyim. Köylünün ve fakir zümrenin omuzlarındaki ağır yükün kaldırılması için tetbirler almak zamanı gelmiş ve geçmiştir bile. İktidara geldiği takdirde Demokrat Partinin memleketin bu ıstıraplarını tedricen tahfif edeceğine şüphe etmemek lâzımdır. Günlük tetbirlere başvurmadan, devamlı ve istikrarlı bir programın tatbiki ile bunlar mümkün olacaktır.»
Konuşmayı yapan: NUSAT
Samanpazarında bulunan dvfıııe
Evvelki gün Samcmpazarında Hüseyin Avni isminde bir halıcıya ait linşaat yerinde bulunan definenin yine orada çalışan usta ve ameleler tarafından yağma edilmesi üzerine ameleler yakalanmış ve üzerlerinde bulunan gümüş ve altın paralarla birlikte savcılığa teslim e-dilmişlerdir.
Savcılık amelelerin suçunu sabit görmediğinden bunları serbest bı-rakmıştm İşçilerden Şevket sigara paketini unuttuğu bahanesiyle i tekrar definenin bulunduğu inşaat' yerine gitmiş ve oradan 100 den faz- i la gümüş para bulmuştur. 1
Küpten çıkan altın paraların halen bulunamayan üçüncü amelede olduğu tahmin edilmekte ve definenin bulunmasını müteakip ortadan kaybolan bu amele aranmak-. tadır. ı
Mağazada bir döğüş
Ülkü mağazasında tezgahtarlık yapan Şevket Çumralıoğlu isminde bir genç, Bursa Pazarında alış veriş yaparken aynı dükkânda bulunan Melâhat Polat ismindeki bir kadına başiyle işaret ettiği iddiasiyle Melâhat Polatın kocası İzzet Polat ile Şevket arasında kavga çıkmış ve her ikisi de birbirlerini dövmüşlerdir. ı
İki taraf hakkında tahkikata başlanmıştır. •
Kömürden zehirlendiler
Öztüi'k mahallesinde oturan sey-. yar terlikçi Hamdi Düzgün ve ka- 1 rısı Havva Düzgün odalarına aldıkları maltızdan yayılan gazla zehirlenme alaimi göstermişlerdir.
Karı koca derhal hastahaneye kal dırılarak tedavi altına alınmışlardır.'
sizliği anlaşılınca 1948 senesinde
• Ulus» ve «Ankara» gazetelerinde çıkarmak mümkündür, yayınlanan yazılarda «Kantite üze- I Hesabı daha da açıklarsak görü-rinde değil kalite üzerinde duruldu. rü2 ki halen istihsal olunan 2,5 mil-ğu» ilân edildi. 1 .........
3 — 1950 Nisanında ise j sat ve limanla istihsalin milyon tona çıkacağı ve memleket kömür sıkıntısındaki başlıca âmi- [ lin limansızlık olduğu yayınlandı.
Bu üç propaganda neşriyatını yanyana getirdiğimiz vakit taşıdıkları mânalar daha iyi tebarüz etmektedir. Şöyle ki:
Devlet, gelişen endüstrimizin can damarı mesabesinde olan Havzaya son derece ehemmiyet vererek buraya 100 milyon liradan fazla para sarfetmiş ve etmekte bulunmuştur. Bu sarfiyata mukabil istihsali arttırmak mümkün olamamış ve Havza idarecilerinin istikbale matuf1 vaadlerde bulunması zarureti yine kendisini göstermiştir.
Vadeler birbiri ardınca hulul ettikçe de yeni birtakım vadeleri haklı gösterecek esbabı mucibe bulmak icabetmiştir.
İşte, memleketteki kömür buhranının başlıca sebebinin limansızlık olduğunu ileri sürmek fikri birinci derecede böyle bir düşüncenin mah sulü olarak ortaya çıkmıştır.
Ayrıca, halen Zonguldaktaki limanı inşa eden Hollanda şirketi mümessilinin, Havza idarecilerinden birisinin yakın akrabası oluşunun da bu işte bir tesiri var mıdır? Bu nokta hakkında bir şey söyliyemi-yeceğimiz için işin esası üzerinde durmağı tercih ederiz: Memleketteki kömür buhranı hakikaten liman sızlıktan mı doğmaktadır? Bugünkü tahmil tahliye vasıtaları ne kadar kömür şevkine müsaittir? Bu vasıtaları mı arttırmak, yotea istilı sal vasıtalarını mı çoğaltmak lâ-zımgejir? Karabük, Demir vç Çelik fabrikalarının ihtiyaçlarına nasıl cevap vermelidir? Zonguldak ve gerisinin bütün tahmil tahliye işlerini Zonguldak limanında mı teksif etmelidir, yoksa ayni zamanda daha İktisadî olmak üzere bu vilâyetin diğer kısımları halkını da kal-kındjracak şekilde bu işi Bartın ve Amasraya da yaymalı mıdır? Bugünkü liman kaça mal olacakuır, bu para ile neler yapılır?.
Bu suallere cevap vermek suretiyle bugün tutulan yolun ne kadar sakat olduğunu açıklamış bulunacağız.
Zonguldakta kömür halen dört yerden sevkolunur. Bu yerler tahmil kapasiteleriyle beraber aşağıda
liman da mevcuttur. Yalnız mevcut
vasıtalaiın daha da modem vesait
Hesabı daha da açılılarsak görü.
| yon ton kömürü bugünkü liman va- j yeni tesi- sıtalariyle sevketmek mümkün ol-ı 3,750,000 tıuğu gibi bugün hedef tutulan 3,750 milyon tonluk istihsali de sevketmek kabildir.
İstihsal olunan kömürlerin müteakip seneye 6tok olarak devredildiği hiç bir vakitte görülmemiş olması bu görüşümüzü teyid eder mahiyettedir.
Şu halde memleketteki kömür sıkıntısının limansızlıktan ileri gel- , diği iddiası isbatı mümkün olmıyan -bir propagandadan başka bir şey değildir.
Öte baştan bugünkü kömür istihsalinin % 30 zu dahile sevkedilmek-te ve % 10 u da Zonguldak limanına getirilmesi hiç bir vakitte İktisadî olmıyacak olan bir durumda bulunmaktadır. Bu sonuncusunun
I
le teçhizi emniyeti sağlar. Hariçten Zonguldağa gelen malların tahliyesi meselesine gelince bugün liman bu iş için 500 tonluk bir kapasiteye sahiptir. Az masrafla daha da arttırılabilir.
Karabük demir ve çelik fabrikaları tahmil ve tahliye ihtiyacına gelince, bunun için bugün körleşmiş ve ahalisi fakru zaruret içine düşmüş olan Zonguldağın şarkındaki Bartın ve Amasra limanlarına bir göz atmak kâfidir.
Safranbolu ötedenberi Bartın ve Amasra limanlariyle çalışmıştır. Mevcut müessesenin ihyası devlet parasiyle Amasra limanında kurulan lüks plâjdaki tesislere hayret ve teessürle bakan bu zavallı kasabalar halkına bir refah getireceği gibi Karabük - Zonguldak demiryo lunun da mahrukat şarjını hafifletecektir.
ması hsusunda bir rapor hazırlamış ise de Belediye Başkanı fiyatları ,
serbest bırakmanın henüz zamansız
olduğunu ve ancak Haziran ayı or-' falannda böyle bir tedbir almabile-' ceğini suylemiştir. I
Halbuki, bir dişinin normal duygusu, iki erkeğin kendisi i-çin döğüşnıesi, birbirlerini öl -dürmeğe çalışması ve nihayet bu erkeklerden birinin bertaraf edil, mesidir. Normal 'bir dişi kendisi için yapılan bu mücadeleden gurur duyar. Edillı'in tebessümünde biraz istihfaf da vardı. Ve ben bunu haketmiştim. Kız haklı i-di. Hor görülmeğe lâyık bir a-damdım.
Edith’le Pali evvelâ nereye gideceğimizi münakaşa ediyorlardı. Artık birbirimize hiç rast-lamıyacak gibi bir halimiz vardı. Rıhtıma yolcularını karşılamağa gelen yüzlerce kişi arasında kimse bizi aramıyacaktı. E-dith'e Amcrikaya gidiş vizasıııı temin eden balası Şikagoda oturuyordu.
— Halanını yanına gitmek istemiyorum, dedi. Gidersem, parasızlıktan gideceğim. Çantamda bir dolar oldukça yüzünü görmek istemem.
Pali’nln Loııg Island’da oturan bir dostu varmış. Macaristanlı bir fotoğrafçı imiş, fakat o daha ziyade Hollyıvooda güveni-yormuş. Vaktiyle Edith'e Nev-york’ta Grindole otelinden bahsetmişler:
— Ucuz ve temiz bir yermiş, diyordu... Şehrin Batı kısmına düşüyormuş...
gösterilmiştir:
Demiryolu ile dahile günde 3000 ton Kandilli ve Çamlı iskeleleri 1000 ,, Kozlu iskelesi günde 2000 „
Zonguldak Limanı günde 4000 „
YEKÛN : Günde 10.000 „
Bu miktarlar asgari ve bozuk havalarda nazara alınarak tesbit edilmiş olup tahmilâtın bazı günlerde 12.000 tona da yükseldiği kayıtlarla sabittir.
Zonguldağı tanıyanlarca malûm olduğu üzere Gelik’teki dar hat geniş hatta kalb ve Zonguldağa kadar gelen Devlet Demiryolları Ereğliye
Ne demişiz? Ne demişler?
3 Mayıs tarihli Ulus gazetesi «Diyorlar ki, Diyoruz ki» sütununda gazetelerde çıkan başyazıları e-le alarak muhtelif kısımları hakkında dün yine mütalealar yürütmüştür. Bu arada gazetemizde Ad-viye Fenik imzası altında «Hayalleri hakikatlerden ayırmak lâzım» başlığı altında yayınlanan makalenin aşağıdaki kısmını da aynen sütunlarına geçirmiştir:
«Nasıl inkâr edebiliriz? Memleket şenlerce mahdut bazı kimselerin bir tecrübe tahtası halinde bırakılmıştır. En müsait zamanımızda para siyasetimizde 7 Eylül kararlan gibi, en yanlış bir ameliyeye girmişizdir. Bunun neticesi olarak sade 946 - 948 e kadar ithal mallannın bedeline fazla olarak 791 milyon lira vermişizdir.»
Başmakalemizde bu mealde çıkan bir tenkit yazısına karşı İleri sürülecek cevap ne olsa beğenirsiniz? Ulus’un cevabı şu yolda çirkin ve müthiş bir iftiradır:
«Para siyasetinin maksadına gelince, bunun aynı zamanda bir çok muhaliflerden ve organlarından i şitilmesi Polit Büro’dan bu yolda bir direktif verildiği kanaatini u-y andırıyor.»
Muharirimize yapılan iftiranın korkunçluğu açıktır. Polit Büro, komünistlerin en büyük bir idare kuruludur ki dünya komünist teşkilâtını idare eder. Bizi böyle bir yerden direktif almış gibi göstermeğe yeltenen Ulus gazetesinden bu çirkin İftira dolayısiyle Adalet huzurunda hesap soracağız.
«Mes’ut Bir Doğum»
Gazetemizin Mamak Muhabiri Mithat Özarda'nın bir efrkek çocuğu dünyaya gelmiştir.
Yavruya uzun ömürler diler, anne ve babayı tebrik ederiz.
Bu düşünce yanında Demiryolunun Karabük - Zonguldak hattı ü-zerinden bu limanlara uzatılması da hem trafik ve hem de ucuzluk bakımından yerinde ve hattâ aske rî bakımdan da faydalı olabileceği mülâhaza olunmağa lâyıktır.
İşte bütün bu fikirleri, elimize geçen bütün fırsat ve imkânları en iyi şekilde kullanmak zaruretinde olduğumuz düşüncesiyle birleştirerek, memleketimiz için bir çok se heplerden büyük bir şans telâkki etmeğe mecbur bulunduğumuz Marşal plânı gereğince alabildiği miz yardımları mahalline sarfet-mekte titiz davranılması lâzımgel-d iğine kaniiz.
Biz, Zonguldak limanına sarfedi-lecek paraların mahalline sarfedil-mediğine inanıyor ve Havza idarecilerinin, yukarda izah olunan mak şatlarına müstenit hatalarının hü kûmetçe tashih ve takbih edilmesi için daha vakit geçmediğini belirtmekte fayda görüyoruz.
Bu yardımla limanı değil, evvelâ istihsali arttıracak tesisleri meydana getirmek zorundayız.
Sonra unutmamalıdır ki bugün 50 milyon liraya mal olacağı ileri sürülen liman, teferruat ve arazi tashihleriyle en aşağı 300 milyon liraya çıkacaktır.
Havzanın diğer tesis ve amenej-man işleri de ayrı bir 300 milyona ihtiyaç gösterecektir.
Amerikalılar bize mutlaka liman için bir yardıda bulunuyorlarsa bu yardımı, esasen bir limana sahip bulunan Ereğlinin 25 kilometre yanındaki Zonguldağa değil, Karade-nizin diğer bir noktasında yapıla cak liman için kullanabiliriz.
Nihayet 1952 ye kadar —o da umumî ihtiyaçlara nazaran hiç mesabesinde olan— Marşal Yardım kredisinden bütün bunları tamamlamanın mümkün olmadığını bilmeli ve Havza idarecilerinin artık ayuka çıkan lüks kaprisleri önünde ciddiyetle düşünmeliyiz.
HollandalIlara ve etrafındakilere milyonlar kazandıran Zonguldak limanının kulağımıza gelen teknik kusurlarının açıklanmasını da bu işte mütehassıs ve vicdanlarına emin olduğumuz Bayındırlık Bakanlığındaki Türk çocuklarından bekleriz.
İh» illetimizin, kendi kendim ı dareye yani hakikî demokra siye ne kadar susadığını dün Kızılay meydanından geçen binlerce vatandaş gözleriyle görmüşlerdir. Türk • Amerikan dostluğunun ilerlemesini, Amerikan kültürünün iyiliklerini, Türk halkının gözü önüne sermek vazifesini hakklyle bxşaran ve yüzlerce genci kahve köşelerinden kurtararak | sosyal dâvalarımızdan birisini kısmen de olsa halle yardımı do kunan Amerikan kütüphanesi, güzel bir buluşla Amerikadaki demokrasinin tarihine ait «Halk tarafından kurulan bir lıükûmet adlı kitabı dağıtması, zaman r.a man yoldan geçmeği imkânsız kı lacak bir kalabalığın toplanmasına sebep olmuştur.
Kitap, yüz yirmi sayfa kadaı tutmaktadır ve kıt’ası da küçük tür. Rahatça cebe sığmaktadır. İçinde, Amerikan hükümetinin nasıl kurulduğu, nasıl işlediği, hasılı her türlü teşkilâtının vazife ve salâhiyetleri, seçimler vesaire yer almıştır.
Bilhassa, son zamanlarda, gelişmeğe başlayan demokrasi hare, keti karşısında bu kitabın okunması çok lüzumludur.
Bizim, 1950 senesinde, «Verelim mi? Vermiyelim mi?» diye düşündüğümüz vatandaş haklarının, da ha 1776 senesinde, yani 174 sene evvel, nasıl ileri bir görüş neticesinde ortaya atıldığı hâdisesi de. Amerikanın, bugün ne için dünya ölçüsünde bir varlık haline geldiğinin canlı bir delilidir.
Bilhassa kitabın başında 4 i Temmuz 1776 da yazılmış bulunan İstiklâl Beyannamesinin bir par çasındaki:
»Biz şu hakikatlerin aşikâr olduğunu kabul ediyoruz: Bütün insanlar müsavi yaratılmış olup, halik tarafından onlara devri kabil olmıyan bazı haklar bahşedilmiştir! Hayat, hürriyet ve saade tc erişmek hakları bunlar arasındadır!» Cümlesi, bizim için çok enteresandır. Vakıa, dilimize doladığımız «Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz» diye bir sözümüz varsa da, bunun hakikatin bir alâkası olduğuna dair ortada henüz delil bulunamamaktadır.
Her gün bu sözün batıl olduğunu gösteren bir çok hâdiselerle karşılaşmakta ve esefle büyük bir sınıf farkının kemali maharetle meydana çıkarılmış olduğunu anlamaktayız.
Demokrasi, demokrasi diye bar nar bağırdığımız bu devirde, hiç bir zaman sözün fiil ile bağdaştığını görememekteyiz.
Hâla, Başbakan, seçimler doğru yapılacaktır, diye taahhütte bulunmaktadır. Bunun manasını dü şünecek olursak, görürüz ki, bugün için memlekette demokrasi nin «D» si bile meydanda yoktur Seçimlerin dürüst yapılmasını bize kanunun taahhüt etmesi lâzım değil midir? Vaziyet böyle olunca mes’ul hükümet adamının malûmu ilâm kabilinden olan bu söz
ve taahhüdünün yersizliği ve demokrasi ile alâkasızlığı meydana çıkmaktadır.
Bütün temennimiz, dündenberi
seksen bin adet dağılan bu kitap tan bütün vatandaşların birer tane edinmeleri ve alâka ile okuyarak, seçimler esnasında vicdanla riyle hareket edebilmek üzere kendilerini hazırlayabil meleridir.
Hikmet YAZICIOGLU
CtMiYETTt}
LÜZUMLU TELEFONLAR
Yozun: FERENC MOINAR
Halbuki bana da Buxter otelini tavsiye etmişlerdi. Ben de aynı methü senada bulundum.
— Yalnızğ bizim itel Doğu tarafına düşüyor, dedim.
Bir zaman üçümüz de sustuk. Nihayet Edith:
— Bu büyük şehre yaklaştıkça, ilk defa olarak, ne kadar yalnız olduğumu anlamaya başlıyorum.
Sonra, gözlerime bakarak ilâ-vo etti.
— Siz de benimle beraber Gi-randle oteline gelin.
— Buxier oteli daha iyidir Ben Gıraıulole inmem.
Sanki, hiç kimse, benlin kadar Nevyork'ıın ucuz otellerini bilemezmiş gibi bir tavır takınıyordum:
— Gelin, canım ne olur?? Yedi milyon yabancının arasında tek başıma kalmak istemiyorum. Gelin siz de benim otele. Beni yalnız bırakmağa gönlünüz razı olur mu? Hiç merak etmez misiniz?...
Simdi artık, çiseleyen yağmu
— 25 —
run ardından binlerce, milyonlarca ışık görünüyordu. Camdan bakıyormuş gibi yaparak E dilflı’l duymamazlıktan geldim. O zaman kızın Paliye baktığını farkettim. Pali özür diler gibi:
— Nevyorkta ancak bir gün kalabileceğim, dedi. Yann öğle vakti Long İsland’dakl dostumu görmeğe gideceğim. Ondan sonra ver elini Hollywiod...
Yine bîr sükut oldu. Sonra Pali:
— Bu Girandole oteli hakikaten iyi bir yer mi imiş? dedi.
— Öyle dediler.
— Pekâlâ. Bu geceyi ben de orada geçiririm.
O kadar lakayt bir eda ile konuşuyordu ki, sanki onu bin bir rica ile davet etmişler de, sonunda razı olmuş...
Sulu bir kar altında çamura bata çıka rıhtıma ayak bastık. Sanki Budapeşte’de, vatanımda imişim gibi, hemen bir taksiye koştum. Edith’e ve Pali’ye veda ederken, ikisini bir daha İliç bîr zaman hiç bir yerde görmlyece-
Çevirem M.T ğime dair içimde bir itminan vardı. Taksi şoförü, Budapeşte'deki yahut Viyanadaki taksi şoförleri kadar kılıksızdı. Biz Macarca veda ederken, yüzünün hatlarından, söylediklerimizi an ladığı belli oluyordu.
Edith’le Pali, eşyalarını başka bir taksiye koydular. Edith, son bir defa, kapıyı açarak bana doğ ru eğildi.
— Gelin ne olur? dedi. Siz de bizimle beraber gelin.
— Olmaz.
Meydan okuyan bir eda İle şoföre Buxter otelinin adresini verdim. Taksi yağmur çamur içinde hareket etti. Bu çamur, bu yağmur. Ocak ayma göre hayli mülayim ve benzin kokan bu lıava, ışıklar ve şııur, her şey, ilk bakışta insana büyük bir Avrupa şehrini hatırlatıyordu. Çamurda daha çok benzin bulun duğunu, havada büsbütün başka bir kokunun dolaştığını, tebessümlerin başka mânası, havadaki bulutların başka uçuş İstikameti olduğunu, böceklerin başka
türlü ısırdıklarını, kuşlaruı bizim kuşlara benzemediğini, za-tiirree’nin bile garip bir seyir takip ettiğini, yiyecek, içecek velhasıl her şeyin farklı olduğunu farketınek için Nevyorkta uzun zaman kalmak lâzım. Va-
purdan sevinçle inen yolcu, zevahire aldanıp kendisini vata-
nında zannederse, sonradan bü-
Yangın ..................... oü
Sıhhi imdat .................. 81
Trenler ................... 12028
Hava Yollan................ 14881
Yataklı vagonlar .......... 11566
Su ârıza .................. 21573
tün bunları anlayarak hayal sukutuna uğrar.
Sıra sıra ışıklı caddelerden geçiyorduk. Bu ışıkların bir kısmı ufkî bir kısmı birbirine bağ- -lanıııak suretiyle amudî bir .şekilde asılmış parlıyordu. Binaların tepesine türlü şekiller çizilmişti. Parisi gördükten sonra Neon lâmbalı rekiâmlariyle pırıldayan bu kirli, çamurlu sokak pek de yeni bir şey gibi görünmüyordu. Hemen hemen bir taklit denebilirdi. Fakat göğe doğru açılmış bu ışıklı pencereler, havadaki bu sükûn, işte yalnız bu, bizim karanlık ve göklerinde canavarlar dolaşan Avrupamız-dan farklı idi.
Buxter oteline gelince hemen soyunup yatağa girdim. Vapurda geçirdiğim buhranlı, sıkuıtılı gecelerden sonra, uihâyet burada bütün bir gece, sabaha kadar deliksiz bir uyku çekebilecektim. Artık burada korku yoktu.
k (Devamı var) |
SİNEMALAR V K EĞLENCE YERLERİ
Büyük (15*31) Paylaşılmayan güzel Sevgili.
Ankara (23432) Gangoster Hafiye.
ÜİU8 (22294) l Kıskanç kadın. Tam.
piko.
Yeni (14«(W) G(nç kız kalbi.
Park (11131) 1 4lwd«n pönflller
Zehir kaçakçıları Sümer (14*73) î Paraoüt taburu. Ha. pishanede isyan.
Sus (14071): »ir fakir delikan linin hikâyesi. Günahkar kalbler.
Cebeci (18846) î Bufalobll. Beyaz Yıldırım.
ECZAHANELER
Ulus, Ege, Sağlık,
] TAKVİM [
Rumî: 1366 — Nisan 21
Hicrî: 1369 — Recep 16
4 Mayıs 1950 Perşembe
Öğle ikindi Akgaro Yatsı imsak
4.54
13.11
17.06
30.8
21.53
3.58
9.46
6.02
3.55
12 00
4 - 5 - 1950
ZAFER
Sahife : 3


Kılıcının hakkı
HER GÜN BİR HÂDİSE

Atlantik savunmasına hazırlık
kadar!
Müstemleke
savaşları
üney - Doğu Asyayı topye-kûn tehdit eden komünizm
tehlikesine karşı koyma çareleri aranır ve bu istilânın en zararsız bir şekilde nasıl durdurulabileceğine dair plân ve tasarılar tetkik olunurken, ajans haberlerinde, İngilizlerin Malezya'da tedhişçi çetelere karşı çok nazik bir durumda oldukları bildiriliyor.
Güney Asya’nın komünizme karşı en son kalelerinden biri addolu nan bu bölgede, İngilizler, 1948 den-beri devam ettikleri tenkil hareketlerinde, şimdiye kadar göze görünür bir başarı elde edememişlerdir. Sayıları 3090 ilâ 5000 kadar tahmin olunan tedhişçiler, bâkir orman- I dan faydalanarak, İngilizler tarafın
Almanlar silâh
yapabilecek mi?
ketlerinde askerî gayretlerin arttı-1 «İmasının zarurî olduğu belirtil-aan .u6u,tlc[ enektedir. Bu şartlar dahilinde sar-
dan girişilecek kütle halinde bir . ilecek bu gayretlerin masrafını imli a muharebesini imkânsız kıl-j kımın ödeyeceği keyfiyetinin, memattadırlar. Yarımadaya mütema j selenin en mühim noktasını teşkil diyen sevkedilen takviye kuvvetle- , ettiği, Vaşington da teslim olun-ri ve nihayet Hong - Kong’dan gön- I maktadır.
derilen Gurka kıtalariyle tenkil | Avrupa memleketlerinin milli kuvvetlerinin mevcudu 21 taburu , bütçelerine fazla vecibeler yükleme-
bulmuştur. Harekâtı bombardıman uçakları desteklemekte ve sahil, donanma tarafından gözetilmektedir. Bütün bu tedbirlere rağmen, MalezyalIlar, her gün yeni katil hareketlerine girişiyor ve işlerini gördükten sonra ormanda kayboluveriyorlar.
İsyan sahasında oturan halk yan yarıya Çinli ve MalezyalIdır. Vc haberlerden anlaşıldığına göre, âsiler arasında Çinliler de vardır. Bu iki millet arasında hakemlik rolünü ifa ile vazifeli olan İngiltere, epey zamandır kontrolü elden kaçırmışa benziyor; zira, iki sene içinde müteaddit defalar komiser ve kumandan değiştirilmiş ve son olarak bir harekât müdürü tayin edilmiş ise de, bir hafta kadar evvel Times Muhabirinin bildirdiğine göre, «bu değişiklik hiç bir şeye yaramamıştır. Mahallî idare, sıkıyönetim ilânında fayda görmemektedir». Filhakika mahallî idarenin sıkıyönetim ilânında fayda görmemesi ga yet makuldür, çünkü, tedhişçiler, her şeyden evvel AvrupalIlara saldırmakta ve ancak AvrupalIlarla işbirliği yapan yerlilere zarar vermektedirler. MalezyalIlardan çok Çinlilerin öldürülmesi de bunu i zah eder, çünkü MalezyalIların ecir seviyesinde kalmalarına mukabil, Çinliler, hangi sebeplerle olduğu bilinemez, içtimai mevkilerini az çok yükseltmiş, tüccar, mutavassıt, komisyoncu vesaire... Durumuna girmişlerdir.
Silâhlanma masrafını bu suretle azaltmak yolunda bir fikir var Vaşington, 3 (a.a.) — Vaşington ca edilen Avrupa silâhlarının bazı siyesi çevrelerinde belirtildiğine' yedek parçalarım verebilir. Fransız I göre Acheson, Schuman ve Bevin ve İngilizlerin yaptıkları ciddi iti-ile ve Atlantik paktına dahil diğer razlarden başka Almanlara bu silâh-dokuz memleket dışişleri bakanla- ları imal için kimin malî yardımda riyle görüşmeden evvel sabit bir bulunacağını da bilmek lâzımdır. ' kanaata varmak niyetinde değildir. | Her ne olursa olsun, Dean Acheson'ı Bununla beraber 12 memleket müş- işgal eden başlıça endişenin, Avrupa | terek savunma plânının yürürlüğe 1 memleketlerinin gayretlerini fazta-girmesi isteniyorsa, Avrupa memle-1 taştırmalarını temin etmek olduğu ketlerinde askerî savretlerin arttı-1 sanılmaktadır.
Acheson’un bu hususta Atlantik memleketleri kaynaklarının daha iyi ahenkleştirilmesini, daha fazla masraf yapmaksızın silâh imâlatını düzenlemek veya yapılacak mutedil masraflar mukabilinde Almanya'nın, işgâl statüsünü Kasım ayından evvel değiştirmeden iktisaden Batı blokuna daha iyi intibak ettirilmesini ve üçlü bir yüksek siyasî ) konseyden ziyade alâkalı 12 memleketin iştirak edeceği bir nevi daimi Atlantik sekreterliğinin ihdasını tavsiye edeceği sanılmaktadır.
Nihayet Güney Asya meselesi de ele alınacaktır. Bu hususta Fransız büyükelçisi Henri Bonnet'nin Uzak Doğu meseleleri mütehassısı Dean Rusk ile yaptığı temasların zemini hazırladığı sanılmaktadır.
nin zorluğu da teslim olunmaktadır. Öte yandan Amerikan umumî efkârına ve parlâmentodaki kana-ata göre, Amerika, 13 milyar dolarla Atlantik memleketleri müdafaasının yüzde 72 sini üzerine yüklendiği için ek tahsisat vermeğe pek taraftar görünmemektedir.
Amerikalı müşahitlerin fikirlerine göre, Almanya bir hal çaresi teşkil edebilir. Bu memleket tek tipe ir-
H. Georing Çelik Fabrikaları
Trygve Lie’nin Moskova seyahati
Fabrikanın çalışmasın müsaade edildi
C on günlerde kızıl tahrik-** çilerin meydana çıkarılmasındaki büyük şeref tamamen Ankaranın uyanık zabıtasına aittir. Şüphemiz yok, İstanbul zabıtası da, Erzurum ve Adanadaki meslektaşları kadar vazifelerini başariyle yapmışlardır.
Fakat, işin doğrusu gün gibi oAjatta â’çıkı iken, İştanbulun minyon valisinin, boyundan büyük hisseler iddiasına ne buyu -rıılur
Sağ olsun, var olsun, iyi ki profesörcüğümüz, Kırdar kadar boylu poslu değil! — A. F.
Kahve ve bira ile bir
uçağı kurtardı
Havacı kadınların güzellik kraliçesi ayni zamanda sayılı cesurlardandır
Dokuz bidon bira, beş litre kahve ile bir uçak yere nasıl iner? 0 da su değil mi ? - Bu sefer de kurtuldum - Neyse ki güzelliğime halel gelmedi......
ivil havacılığın tekâmülü v uzun süren hava yolculukları, kadınlara yeni bir meslek, kazandırdı: Otes (Hotesse), yani uçakta ev sahibeliği vazifesini üzerine atan, yolculara hizmet ve yardımda bulunan, gerekirse sinirli-
Ruslor Berlin’de «eçim islemiyorlar j Berlin, 3 (a;a.) — Sovyet haberler servisi memurlarından birinin D. P. A. ajansına yaptığı beyanata göre, Berlindeki Sovyet komutanı general Kotikov, şehir meclisinin bütün şehirde serbest seçim yapılmasını isteyen mektubuna cevap vermeyecektir. Bu talep Batılı komutanlar tarafından 21 Nisan tarihinde gönderilen bir mektupla Sovyet komutanına bildirmişti.
Kanada Komünizmden koı konuyor
' Ottowa, 3 (a.a.) — Kanada başbakanı Louis St, Laurent, Salı günü parlamentoda verdiği beyanatta Ka-nada’da komünist partisini kanun dışı etmenin gerekmediğini söylemiş ve fakat hükümetinin Avustu-ralya'da ve Güney Afrika'da girişilen bu kabilden hareketleri alâka ile takip ettiğini belirtmiştir.
Muhalefet lideri George Drew, komünist veya buna benzer faaliyetlerin Kanada’da cezalandırılması maksadıyla uygun bir kanun hazırlanmasını teklif etmiş bulunuyordu.
St. Laurent, devletin emniyetine zarar verebilecek hareketlere karşı Kanada’da yeter derecede hükümler mevcud olduğunu belirtmiş ve şahıs ların siyasî görüşlerine karşı bu görüşler Kanada’ya zarar verebile-' cek şekilde kullanılmadığı müddetçe kanunî takibata girişmenin yerin-( de bir hareket olmıyacağını belirt-
I
Genel Sekreter Stalin ile görüşmek ümidinde
Lake Success, 3 (a. a) — Lake Success’deki iyi haber alan çevrelerde ima edildiğine göre, Trygve Lie’nin Moskovaya seyahati, genel sekreterin İngiliz ve Fransız bakan-1
Brazaville Radyosu 3 (Basın - Yayın) — Almanya’daki İngiliz yük- , sek komiseri General Sir Brian Ro_ j bertson Alman hükümetinin eski , Herman Georing çelik fabrikaları- «uşwr.
nın sulh yolunda kullanılması tek- (îQrl ile yapacağı müzakereler ne- j Müteakiben başbakan, Kanada -lifini kabul etmiştir. Bundan böyle ticesi kararlaştırılması gerektiği nın Ingiliz milletler topluluğunda bu büyük fabrikaların sökülmesi' halde, bu çevrelerde belirtildiğine işgal ettiği mevkiden memnun oldu-durdurulacak, inşaat ve demiryolu 1 malzemesi imâl etmesi için tadilât yapılacaktır.

Almanlar memnun
Bu fecî durum devam ederken, geçen hafta Avam Kamarasında, muhalefet bu mevzuu ele alarak hükümete karşı şiddetle hücuma geçti. Polis harekâtının niçin daha sert, daha müessir bir şekilde idare edilmediği meselesini ortaya attı. Filhakika Malezya, Uzakdoğu yolunu kontrol eden Singapur limanı ile İngilterenin Güney Asyada son tutanak noktası; en sefil şartlar i-çinde çalıştırılan yerli halkın alın teriyle yok pahasına işletilen hudutsuz kauçuk kaynakları ve kalay madenleriyle tükenmez bir dolar kaynağıdır. Hükümet, muhalefetin suallerine kaçamaklı cevaplarla iktifa etmek zorunda kaldı. Fakat Malezyadaki durum değişmedi. De-—\ ğişen tek gBy, İngilterenin komünist Çin hükümetini tanımasını müteakip, Malezyaya komünist konsolos ve mümessillerin tayin edilmesi oldu. Bu mümessiller, Çinli halkı himayeye başlamış bulunuyorlar. Esasen, Pekinde iki aydan-beri İngiliz maslâhatgüzarı ile komünist Çin hükümeti arasında devam eden müzakerelerde de, Çinlilerin, tebaalarının mutlak surette himaye edilmesini istedikleri anlaşılıyor. Bütün bunlar İngilterenin Malezyadaki durumunu halâsa doğ ru götürecek gelişmeler değildir. Bir yandan komünist Çini tanımak, bir yandan da komünizmle mücadele bahanesiyle sömürgeciliğe devam etmek siyaseti, şimdi, hakiki bir komünizm tehlikesine müncer olmaktadır. Zira şüphe yok ki, konsolos, mümessil, tacir sıfatiyle Malezyaya serbestçe girmek hakkını kazanmış olan komünist Çinliler, Cangıl'da iptidai vasıtalarla döğü-şen ve İngilizler tarafından «Haydut» sıfatına lâyık görülen müfrit milliyetçileri teşkilâtlandırmak ve kendi dâvaları uğrunda, istismar etmekte gecikmiyeceklerdir. O takdirde, Malezyada da, az zamanda, Hindiçinide olduğu gibi asî bir hükümetin teşekkülüne intizar edilebilir. İngilizler, bu neticeyi önleyebilmek için gayret sarfediyorlar. 3000 pıçaklınm peşine düşen 21 ta-bur asker, bâkir ormanları altüst eden ağır bomba uçaktan, tehdit-âmiz toplarını sahillere çevirmiş W devriye gezen harp gemileriyle, Ingiliz imparatorluğu, bütün dünyayı acı bir tebessümle güldüren bir cengâverin tablosu içinde komünizmi mahv ve perişan etmekle meşgul.
göre, genel sekreter Londra ve Pa-riste yaptığı müzakereler esasına istinaden Moskova devlet adamla-riyle faydalı görüş teatileri yapacağına kanaat getirdiği zaman Moskovaya gitmeğe karar verecektir.
Bonn, 3 (a.a.) — Federal çalışma bakanı, Anton Storck, Almanyadaki İngiliz yüksek komiseri Sir Brian Robertson tarafından başbakan Ade-nauer'e verilen mektubu tefsir ettiği bir basın toplantısında verdiği beyanatta demiştir ki:
(Watenstedt - Salggitter deki eski Goering fabrikaları tesislerinin bir kısmının muhafaza edilmesine ait Alman teklifinin kabülü, Avru-panın en büyük çelik fabrikasının önemli bir kısmının idamesini sağ-hyacaktır.»
Storck’a göre, bu mektuptan, sö- • külmemiş bulunan eski Goering fabrikalarının iki yüksek fırınının yakında faaliyete geçeceği istihraç edilebilir. Şimdiye kadar, altı yüksek fırından yalnız birisi çalışmaktaydı.
Federal çalışma bakanının ilâve ettiğine göre, eski Goering fabrikası tarafından istihsal edilen çelik Ruhr sanayiinde kullanılmadığı müddetçe, Watenstedt - Salezgitter de yeni sanayi tesislerinin kurul- başbakc ması zarurî olacaktır. | görmesi muhtemeldir.
Trygve Lie’nin yanında birleşmiş miletlerdeki Sovyet murahhas heyeti genel sekreter yardımcısı Zinchenko’nun bulunması da zaten genel sekreterin Avrupa başkentlerinde yaptığı turneyi Moskovaya kadar uzatmak ihtimalini hesaba kattığına bir işaret teşkil etmekte idi.

Tahminler
Genel sekreter, hareket etme, den önce başkomutan Stalin ile görüşeceğini ücit ettiğini söylemiştir.
Lake Success’deki siyasî çevreler Lie’nin Sovyet dışişleri bakanı Andrei Vişinski’yi görmekle iktifa etmek mecburiyetinde kalacağına inanmaktadırlar.
Genel sekreterin bir zamanlat Birleşmiş Milletler nezdinde Sovyet heyetinin başkanlığını yapmış can yardımcısı Molotov’u da
1 ğunu bildirmiştir.
Grozziani ancak 1 yıl hapis yatacak
Roma, " 3 (a.a.) — Roma askerî mahkemesi eski mareşal Grazziani’-yi 19 sene hapse mahkûm etmiş ve hükmünde sanığın, 8/9/943 tarihli İtalyan mütarekesinden sonra Almanlarla işbirliği yapmaktan suçlu olduğunu bildirmiştir.
Fakat eski mareşalin, çekmiş bulunduğu mevkufiyet seneleri ve af kanunu ile düşen 13 sene 8 aylık müddetten sonra Grazziani’nin ancak bir sene iki ay cezası kalmıştır.
Grazziani’nin avukatı askerî temyiz mahkemesine müracaat etmeğe karar vermiştir.
Bir Amerikalı tur i ,t grupu Yugolavya’da
Belgrad, 3 (a.a.) — Yugoslav haberler ajansı Tanjuk’un bildirdiğine göre, mareşal Tito, dün genç A-merikan turistlerinden mürekkep bir grupu kabul etmiş ve Yugoslavya’yı tanımak ve orada neler olduğunu anlamak isteyen gerek Amerika’dan ve gerek diğer memleketlerden gelecek kimselerin Yugoslavya’ya hoşgeldiklerini söylemiştir.
«Allah, Kralı ve İngiltereyi koru-
Möcahlî TOPALA!
Serbest Fıkra
Bayar’a rey verecekler!
Son Saat refikimizin muzip bir muharriri tutmuş vaktiyle Necmeddin Sadak’ın, Ethem İzzet Benice’nin ve Falih Rıfkı Atayın Celâl Bayar hakkmda yazdıkları yazılardan parçalar almış:
İşte size 27 İlkteşrin 937 tarihli Akşam gazetesinden Necmeddin Sadağın «İnönü’nün çekilmesi, Celâl Bayarın kabinesi» adlı makalesinden bir parça:
«Türkiye pek kısa bir zamanda ekonomi sahasında dünyayı hayrete düşüren terakkilere mazhar olmuştur. İlme, ihtisasa samimi kıymet veren düşünce tarzı tamamen modem ve avrupai olan Celâl Bayarın ekonomi plânında tatbik ettiği verimli çalışma ve işletme sisteminden bütün devlet mekanizmasının istifade edeceğine hiç şüphe yoktur.*

Gelgeldim, hâlâ bir türlü İyi suya kavıışamı.van Şiirdin Milletvekili Ethem İzzet Benico’ye!.. O da H Temmuz 1938 tarihli Son
| Sarıçizmeli |
Telgraf gazetesinde «Bir fabrikanın temel atma merasimi» adıyla yazdığı makalede şunları söylüyor ;
• Celâl Bayar, memleket halkını en kısa yoldan fefaha sevketme-nin, devlet hâzinesine çok gelir temin etmenin ve memleketin İktisadî ve malî bünyesinin en kestirme mesafe mefhumu İçinde kuvvetlenmesinin sırrını keşfetmiş beynelmilel birinci plânda kıymetli bir devlet rüclii ve iktisatçısıdır. Bütçedeki artış, ticaretteki genişleyiş, iş hacmindeki çoğalış, onun İktisat Vekilliğindeki ve Başvekâletteki bu gidişinin ve tutumunun eseridir.*

Şimdi bir de Falih Rıfkı Atay neler yazmış, ona bakalım:
25 Sonkânun 1939 tarihinde Bayar, Vekâletten istifa ettikten sonra, Cumharbaşkanı İsmet
İnönü kendisine bir cevap göndermişti. Bu cevapta İnönü diyordu ki:
«... İktidar mevkiinde hizmet zamanınızı takdir ile yâdederek size ve arkadaşlarınıza halis teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Siyasî tarihimizin çetin bir devresinde yüksek hizmetlerinizle, iyi idare etmenizi milletimiz daima teşekkür ve takdir duy-gulariyle karşılayacaktır. ■
İşte bunun üzerinedir ki Falih Rıfkı, 26 Sonkânun 939 da yazdığı bir makalede aynen şöyle demektedir:
«Celâl Bayar'ı hâdiselerin cereyanına hâkim kılan başlıca iki âmilden biri Kamutay nizamına otan itimadı, diğeri de müstesna vatanperverliğidir..

Şimbdi bütiiıı bu sözlere bakarak, Necmettin Sadak’ın, Ethem İzzet Benice’nin ve Falih Rıfkı Atayın seve seve Celâl Bayar’ın başkanı olduğu Demokrat Partiye rey vereceklerine kimse, asta va kat'i şüphe edemez!
Bugünkü uçuş şartları, havada ı dahi hayatı yeknasak bir hale geti-’ riyor. Hiç bir hâdise hiç bir macera I yok derken, Sue 1947 senesinde büyük maceralarından birini yaşadı.
. Kahve ile olmaz mı?
Sue o tarihlerde Londra Brx-| elle seferini yapan bir Vik»-g u-çağında» oteslik ediyordu. Uçak havalandı. normal bir uçuş yaparak ,..|Londraya yaklaştı. Tam o sırada '"' baş pilotun Sue’yi çağırdığı görül-
dü. Baş pilot:
— Sue, diyordu, siz cesu: bir Şiirsiniz. Yolcuları teskin etmeye çalışın. Çok tehlikeli bir iniş yap-' ----
m ak . zorundayım. paklanırken, Viking
uıuıua uuıuııan, gejcKirse sinini-
leri teskin eden, sorulan suallere I dter?,a! fmre ltaat ettİ’
cevap veren üniformalı kadın. Bu gün dünyayı örümcek ağı gibi saran hava yollarında yüzlerce otes çalışıyor. Bunların talim ve terbiyesi hayli ağırdır. Bir kere demir gibi sağlam ve mümkün mertebe güzel olmaları, bundan başka bir müddet kurslarâ devam ederek gerekli bilgileri edinmeleri lâzımdır.
Bu oteslerin en güzeli ve başından en çok macera geçmiş olanı halen Londra hastahanelerinden birinde yatıy ... Vücudunun muhtelif yerlerinde kırıklar ezikler var. Fakat solgun yüzünde, ıstırabına rağmen tebessümü baki. Bu kadın, İngiliz hava yollarında çalışan oteslerin en güzel ve en cesuru Sue Gramsie’dir. Geçenlerde Londra -Paris seferinde, içerisine konan bir saatli bomba ile infilâk eden Viking uçağında ağır surette yaralanmıştır, Fakat doktorlar, genç kadının kuvvetli bünyesi sayesinde yakın zamanda iyileşeceğini ve muhtemelen tekrar vazifesine başlayabileceğini söylüyorlar. Buna başta Sue Gramsie olmak üzere herkes seviniyor, çünkü havayollarının bütün personeli ve bu yollarda seyahat eden yolcular güler yüzlü, harikûlâde güzel olduğu kadar cesur Sue'den ayrılmak istemiyorlar.
Sue’nin şöhreti hakkında bir fikir verebilmek için söyleyelim: Bir çok yolcular, Sue’nin oteslik ettiği tayyareden başkasına binmezler, icap ederse seyahatlerinin tarihini değiştirirlermiş.
Son kazada, Sue, infilâkın sade-mesile, birden bire yolcu koltuklarından birine kendini bütün hızı ile çarpmış ve uzun uzadıya yuvarlanmış. Bütün bu hangâmede, iki eli-le sıkı sıkı yüzünü kapıyormuş. Bir çok yerleri kırıldığı, ezildiği halde güzelliğine halel gelmemiştir.
¥
İlk heves
ikinci dünya harbinde Almanlar Londrayı şiddetle bombardıman e-derlerken Sue küçük bir kızdı. Hali vakti yerinde otan ailesile beraber, Londra civarında, rahat, geniş bir malikânede oturuyorlardı. Günün birinde, malikânenin arkasındaki büyük meydana bir takım adamlar ve bir takım âletler geldi. Çalışmaya başladılar. Kısa bir zaman içinde burada bir uçuş pisti yapıldı, hangarlar kuruldu, uçaklar geldi. O tarihlerde İngilizler Alınanlara mukabeleye hazırlanıyorlardı. Her gün ve her gece yüzlerce uçak bombalarını alıp gidiyor, Berlin'i, Hamburg’u ve diğer Alman şehirlerini bombalayıp geliyorlardı.
Bidayette bu faaliyeti hayret ve korku ile seyreden Sue, az zamanda evvelâ meydan personeli ile sonra pilotlarla ahbap oldu. Onların ufak tefek işlerini görüyor ve... uçuşa gidip gelmeyenlerin eşyalarını, ai-lerine iade edilmek üzere, luyordu. Sue artık, bir filonun nere-1 ye kaç .satte gidip bombalarını atıp döneceğini biliyor, motor ses-1 lerinden, filoda eksik veya yaralı olup olmadığını anlamaya başlıyordu. Nazari malumatı tamamdı. Havada gördüğü bir uçağın ne tipte olduğunu, kaç metre iftifadan uçtuğunu derhal söylivebiliyordu.

Nihayet harp bitti.
Baş pilotun (loğum günü
Sue'nin bu fikrini duyunca baş pilot sevincinden nerede ise sarılıp genç kadını öpecekti. Derhal faaliyete geçildi. İkinci pilot, telsizci ve Sue, arka taraftaki mutfaktan şişeleri termostan, bidonları pilot mahalline taşımaya başladılar. Bu hale bir mana veremiyen yolcular:
— Ne oluyor? diye soruyorlardı. Sue, açık mavi gözlerinin bütün cazibesile cevap veriyordu:
1 — Baş pilotun senei devriyesi var
. da...
Yolcuların kimisi güler kimisi me. I xr:ı.:_3 tekerleklerini
______ cuvı. Fa- Çıkarıp meydana iniverdi. Ve hadi-kat bu tehlikeli uçuşun neden ileri seden kimseye bahsedilmedi. Yal-geldiğini anlamak istiyordu. ı nız havayolları idaresi, bu kadar iç-
Bas pilot izahat verdi: | kiyi nasıl sarfettin diye bir aralık
— İniş takımları açılmıyor. Bilir- Sue'nin yakasına yapışır gibi olduy-
sin tazyikli su ile işler bu musibet., /4" ’’
Su nereden akmışsa tekerlekleri çıkaramıyorum. Mecburen karın üstü ineceğiz. Sen yolcu- : tara mukayyet ol....
Sue, tehlikenin azameti karsısın- i da bir müddet dalgın dalgın düşündü. Sonra eğilip yolculara baktı. Hiç bir şeyden haberleri olmayan bu insanların hepsi kendine emanet edilmiş gibiydi. Baş pilotun kulağına eğilerek:
— Benim küçük mutfakta beş lit-
re kadar kahve ve çay var, dedi, dokuz küçük bidon bira, birkaç şişede viski ve likörüm var.... Su değil mi? Tam ineceğimize yakın hazneye boşaltırız. Akmadan tekerlekleri belki açabilirsiniz. *
e’nin yakasına yapışır gibi olduy-e_ u.u raU3iijet. sa da, vnktile Çankayşekin şahsi akmış, şimdi pilotluğunu yapmış otan ve halen
• kumpanyanın personel şefi bulunan Nelson Davis, Çinde öğrenmiş olduğu bir lehçe ile ağzını açıp gözünü yumunca, idarecilerin hiddeti. hele meseleyi öğrendikten sonra, tebessüm ve takdire inkilâp etti Sue Gramsie şimdi, son kazasının verdiği yaralardan muztarip hastahanede yatıyor. Fakat hava o-teslerinin hem cesaret, hem güzellik kraliçeliği unvanını kaybetmediğinden emin. Yakında yine, Paris-Londra yolcuları, onun açık mavi gözleri altın sarısı saçları, güzel tebessümü ve nezaketi karşısında hava yolculuğunun tehlikelerini unuta-I bilecekler.
Balıkesirde D. P. nin
büyük mitingi
Refik Koralimi "Milletin ıstıraplarını duymayanların idaresine son verilecektir,, dedi
Balıkesir, (Hususî) — Balıke-. ting sahasını, terketmeden, hatiptir Demokratları bugün saat 17 leri alâka ile dinlemiştir, de Cumhuriyet alanına çalğı, davul, bayrak ve afişlerle gelerek muazzam bir miting yapmışlardır. Dört senelik faaliyetlerinin hesabını yapan Demokrat Partiden Refik Koraltan kürsüye gelerek ezcümle demiştir ki:
— Bu milletin senelerden beri çektiği ıstırapları, , faryattarını duyuranların — . relerine bir son verme zamanı gel- inişlerdir, rniştir. Bütün vatandaşlarda bir D f emniyetsizlik buhranı var. Bu nereden geliyor? Sistemden geliyor, I Van, , . ----
arkadaşlar. Biz bu sisteme son ve- ( Partinin Van’daki faaliyeti günden receğiz.- D.P. kötü ifratlar içinde o- güne hızlanmaktadır. Cumhuriyet tan bu sisteme son verecek, iktida- Halk Partisinin kendi dar kadrosu rı alacaktır. Onlar bizim idaremiz ve geniş bir kadroya malik idare önünde eğilmesini bileceklerdir. 14 eıernanlariyle yapmakta oldukları Mayıs, demokrasi zaferinin hayra- propagandaıar asıa buranın kahra-mı olacaktır. Bunu hepinize şimdi- , . ..
H man halkını yıldırmamakta, üye
den kutlarım. | sayısı duTmadan artmaktadır. Su
Müteakiben adaylardan Edremit son on gün içinde otuzdan fazla ye-Başkanı Tuncay konuşmuştur. | nj oca)ç açılmış ve binden fazla üye Erdek Başkanı ve adaylardan kaydedilmiştir. Demokrat Partinin Arif Kalıpsızoğlu bilhassa memur ( Van Milletvekili adayları ve parti-ve siyaset bahisleri üzerinde dura-rak namuslu memurlar hakkında jurnalcilik yapan C.H.P. den acı bir lisanla bahsederek memuru şahısların adamı olmaktan kurtaracak kanunun adamı yapacağız, demiş ve politikada şahsiyat yoluna sapmış olan C.H.P. nin ellerinde 10 kara
Toplantıyı bucak başkanı Sami Korkut açtıktan sonra söz alan hatipler iktidarı şiddetle tenkit ederek ihmalcilik yüzünden köylünün çektiği ıstırapları belirtmişler, 14 Mayısta iktidara geçilince Demokrat Partinin esaslı programı ile her ___________ _ dâvanın tedricen iyiye doğru halle-arşa yükselen dileceğini ve memlekette İktisadî ida-' refahın ergeç yaşanacağını söyle-
I
D. P. nin Van’daki Faaliyeti ı, 29 (Hususî) — Demokrat
top’ j olan C.H.P.’ nin ellerinde 10 kara ve önlerine çıkan vatandaşlara bu ll ..... “■ ...
İ Harp bitti, fakat Sue'nin içindeki | sema daüssılası bitmedi. Bir gün ı babasının karşısına dikilip kararım , bildirdi. Sue sivil hava yollarında 1 otes olacaktı. Halbuki çalışmaya da ihityacı yoktu. Evlenme çağına gel-1 mişti. Bay Grasie kızının bu ka-, rarım duyunca hiddetinden mos-j mor oldu, fakat teşebbüsün önüne | geçemedi. Sue, gerekli kursları ko-j layıkıla ve hep birincilikle bitirerek,) yolcu uçaklarında vazifeye başladı.
karayı bulaştırmakla itham etmiştir. I
Bandırma Başkanı Ali Fahri İşeri ve Ayvalık Başkanı adaylardan Vı cit Asena da iktidarı şiddetle tenkitten sonra 14 Mayıs zaferinin Demokrat Parti lehine tecelli edeceğine ulan sarsılmaz imanlarını ifade etmişlerdir.
Izmitte D. P. mitingi
İzmit, 2 (Hususî) — İzmitin merkez kazasının büyük bir nahiyesi olan ve 1916 da çok bariz bir ekseriyetle Demokratlara rey veren Akhabeş bucağında dün Demokrat Partinin muazzam bir mi-
nin sözcüleri durmadan ilçelerde ve il merkezindeki propagandalarına büyük bir şuur ve metanetle devam etmekte, partinin programı etrafında halkı tenvir etmektedirler. Büyük bir çoğunluğun takdiri-i ne mazhar olan bu çalışmalar neticesinde Demokratların kazanmak şansları artmaktadır.
| Bugün yapılan açık bir toplantıda büyük bir kalabalık ve bilhassa memleketin münevver gençliği hatipleri dikkat ve alâka ile takip etmişlerdir.
Hulâsa diyebilirini ki burada Demokrat Partinin şuurlu hareketi | memlekette büyük bir emniyet ve huzur yaratmaktadır.
i Ankara'da Halk Partisinden istifalar
Demokrat Partinin şehrimizdeki muhtelif ocaklarına her gün gerek tarafsız, gerek C.H.P. den ayrılan vatandaşlar müracaatta Demokrat
moKiaı rarıının ınu.ı/’.zuııı un im- -
tingi yap.lm.slır. Be9 bin kadar bir , Batiye yazılmaktadır.
kalabalığın işi'rak ettiği toplantı-, da günlerdenberi beklenen yağmu-ııın da berektli olarak yağması köylünün sevincini kat kat arttırmıştır. Sırılsıklam otan halk mi-
Son günlerde Şerafettin Yılmaz, Ahmet Açıkyol, Fuat Kutmulan C. I-I.P. Ağustos ocağından istifa ederek D.P, Şehitlik Ocağına yazılmışlardır.
Sahife 14
ZAFER
4 - 5 - 1950
M li İl
tVgşhur simalar:
STAFFORD CRİPPS
EVLİYA Mi ŞEYTAN MI?
Ingiliz Maliye Bakanının resmî ve hususî hayatına dair en yeni bilgiler
merikanvari gözlüğü, papas-ca sertliği, keskin gözü, para ârWgibi çınlıyan Sesi ile Kolom-bia üniversitesinde profesöç, yahut modern bir kilesede baş piskopos olabilirdi. Fakat o, şişman Bevin ile gösterişsiz Atlle’den çok daha fazla işçi iktidarının, güdümlü ekonomi devrinin gizli önderi ve gerçek ilhâmcısı olmuştur. Cripps gelenekçi İngilterinin asla tanımadığı bir şeyi» sayıların zekâasını, zekânın gururunu ve kitap bilgisini temsil eder. Graf Kayserling tngi-lizler hakkında demiştir ki. onların kuvvetli hayvani zekâlarındadır ve bu hayvani zekâ en iyi, düşünmediği zaman işler. Halbuki Staffird Cripps mükemmel bir düşünür tip-dir. Kendini kuvvetli v egarip bir şekilde popüler yapan da ihtimal gelenekçi İngiltereye aykırı düşen bu özelliğidir. O tutmadığı vaatlerinden dolayı ortalama IngJiz tarafından hoç görülür, çünkü devlet hikmetini kendisinden bambaşka bir şekilde temsil etmektedir.
Cripps kendi kendini yalanladığı zaman da itiraza uğramadan takip edilir, çünkü o anlaşılmayan, fakat güç durumlardan kurtuluş çaresini bulacağına yine de inanılan bir şef gibidir. Stafford Cripps aydın zekâlı olduğu kadar da mütecaviz karakterli olduğundan işgüderlerden ilham alan mülâhazaları kolayca ezmeğe muvaffak olur. O-nun her hangi bir şekilde eski İngiliz puritenliğine bağlı bulunması ve bunun, içinde yaşadığımız karışık zamanlardan .çıkmağa yarayıcı Vir tesiri olacağı umulması ayrıca kuvvetini arttırıyor olsa gerektir.
Çörçil milletine «kan, ter göz yaşı» vadetmek cesaretini göstermişti. Cripps İngilizlere barış dev- : rinde kuru ekmek, zahmetli çalışma ve çeşme suyu vaadetmek'e ; Çörçili de geçmiştir.
Çörçil zaferin büyüklüğünü öv- , müştü; Cçipps ise sadece kömür 1 istihsalinin ve doların artacağını vaadetmiştir. Bir zaman nasıl aza- ' metli ve romantik bir Çörçil üslûbu vardiyse, şimdi de basit ve hesapçı bir Cripps üslûbu vardır. Çörçil imparatorluğun büyüklüğünü ve ümitsizliğini canlandıran bir destan kahremanl idi, Cripps ise hesapçı { bir millî ekonomi burjuvasıdır. O , millî ekonomiyi halk yığınları için . bir kült haline getirmiştir.
Her İngiliz başlıca derdinin öde- , me bilânçocu veya ticaret açığı ol- ] duğunu öğrenmiştir. Cripps yeni bir ( dolar mistiği yaratmıştır.
ğı yoktur, yahut daha doğrusu hiç göze batmayacak gri bir elbise giyer. Yüzünde bir özellik yoktur e gözlüğünün pırıltısı insan bakışı yerine geçer.

Austerity’nin meçhûl askcı-i
Bu meçhûl, fakat kahraman Aus-terity askerlerini ben bir dereceye kadar severim. Para hateketiyle iskinto yüzdesi, yahut gıda maddelerini ucuzlatmak için verilen primlerle umumî fiyat seviyesi arasındaki münasebeti öğrenmek istersem, onları ziyaret ederim. Ekonomik mekanizmaya bir infilâk motorunun büyüleyici cazibesini veren bütün bu meseleleri onlar çok iyi bilir!
• Homo Crippsianus. ben bu işlerden konuşurken elindeki cetvelle oynayarak gülümser ve şöyle der: «Evet, eğer biz enflasyon helezonunu idare etmeğe muvaffak olmuşsak bunu yalnız bütçemizi düzenlemeği mümkün kılan deflasyoncu vergi sistemi sayesinde yaptık. Eğer sert (sağlam) paraların piyasa meselelerini yoluna koymayı becermişsek, bunu da yalnız çok taraflı anlaşmalar yerine iki taraflı anlaşmalar sistemini sıkı bir şekilde uygulamamıza borçluyuz. Key-nes'in masraf teorileri - siz de benim fikrimde değil misiniz? - meseleyi «Neomerkantilizm» den daha iyi hal ledemez. Her halde kabul edersiniz ki, asıl dava dış ticarete zarar vermeden sterlinin döviz değerini sabit tutmaktır!.
Benim çoktan ezberlediğim bu dil, bütün İngilizlere henüz anlaşılır bir hale gelmemiştir. Ortalama İngiliz, nerdeyse gündelik gazetesini anlamayacağından şikâyet ettiği gibi bazı endüstri patronları da resmî makamlardan gelen yazıları bayağı İngilizceye çevirtmek üzere özel memurlar kullanıyorlar. Yeni ango» ya karşı savaşmak üzere bir dernek bile kurulmuştur.

Sayıların mistiği

Staline Marksizmi öğretmeğe kalkan adam
Fakat bütün eski din reforma-törleri gibi, Stafford Crıpps de kendi sahasında kalmağa razı değildir. O umumi' hayatı hiristiyan lığın ruhuna yaklaştırmak ve politikayı ablaklaştırmak istiyor. Gandhi onu bu yüzden, gerçek bir dindar için zaruri tevazuâan mahrum olduğundan sevmiyordu. Dinsiz Sta-lin ise Çörçille yaptığı bir konuşmada Cripps’i şöyle vasıflandır-rnıştı: «Elçiniz çok dürüst, çok çalışkan adam ama, Marksizmi bana öğretmeğe kalkmasa...» Çörçilin bu sözden nekadar hoşlanmış olduğu nu kolayca tahmin edebil rsiniz!
Crifips haftada bir defa karısının yanında iş arkadaşlarını toplar; bunlar* ayni zamanda onun müritleridir. Bunlar arasında Majestenin en genç nazırı Gaittskell, Enerji ekonomisi nazırı Marquan, hazine nazın Douglas Jay, hazine nezaretinin sekreteri ve başka bazı iktisatçılarla gazeteciler vardır. Gece yarılarına kadar ekonomi matotlarına ve meselelerine dair tartışır ve durmadan çubuk içerler. Berhand Shaw onları Stafford Cripps’in örnek talebeler sınıfı diye adlandırmıştır.
Amma yeni bir devrin esrarlı cazibesi de bu noktadadır. Viktoria, VII inci Eduvard ve Çörçil yeni ümitler yaratmışlardı. İmparatorluğun büyüklük miti, İngiliz hayat aşkı miti, hürriyet uğruna kahramanca ölüm miti... Fakat Stafford Cripps memleketi soğuk ve ayık sayılar âlemine götürmüştür. Her söylediği aydınlık bir formül halindedir ve mücerret ruhları memnun etmektedir. Bu sisli adada ve bu orjinaller ülkesinde bütün ruhlar için muteber matematik kaideleri yaratmağa muvaffak olması S. Stafford’un bir mucizesidir.
(Welt Woche) den
Nicole Riche nasıl kaçırdı ?
Paris halkını günlerce heyecan içinde bırakan bu "yalancı kaçırma,, hâdisesinin kahramanları, genç bir aktris olan Nicole Riche ile gazeteciliği bir skandal okulu sanan iki genç adamdır.
Bir zamandanbeıi Paris'in |
Grand - Guignol tiyatrosunda Nicole Riche’in oldukça açık bir rolde sahneye çıktığı bir piyes oynanmaktadır. Bir akşam ikinci per dede piyes kahramanı ortadan kay. bolur. Derhal vaziyetten haberdar edilen polis harekete üç gün üç gece na devam eder, imiş gibi, gelip olan genç aktrisin Sabahın ikisinde uykusundan uyandırılan polis komiseri, telaşla giyinerek, rolünü oynamakta devam I eden genç bir kızı sorguya çekmek için komiserliğe koşar. Aktris bayılma taklidi yaptığından onu kendine getirmek için güzel bir tokat atar.
Bu • yalancı kaçırma, hadisesi şöyle cereyan etmiştir:
Nicole kaybolmağa karar yor. Bu işten mümkün olduğu kadar az kimsenin haberdar olması lâzımdır. 23 yaşında genç bir aktris olan Nicole Riche her akşam «Miss Blandish için Orkide yok- adlı bir piyeste rol almaktadır. Miss Blandish bir milyarder kızıdır ve babasından para koparmağı tasarlayan haydutlar tarafından kaçırılır. Bu çetenin reisi olan Slim Miss Blan-dishi kendisi için alıkoyar.
Oynamakta olduğu bu tehlikeli rolden reklam yapmak amaciyle faydalanmayı düşünen genç kız kendisini kaçırtmak arzusunda olduğunu bir kaç sadık arkadaşına açıklar. Bunlar kendisine yardıma hazır olduklarını bildirirler. Önceden gönderilecek olan imzasız mektuplar ve tehditkâr telefon mukâ-lemeleri hadisenin «hazırlanmasına, yarayacak vö sonradan da Nicole Riche’in, piyes’in açıklığını protesto maksadiyle bazı müteassıp kimseler tarafından kaçırılmış olduğu zehabını uyandıracaktır.
Bazı kimseler tiyatro müdürünün de bu işte parmağı olduğunu iddia ediyorlarsa da bu nokta henüz tamamiyle aydınlatılmamıştır.
Kaçırma günü olarak tesbit edilen tarihten iki gün önce Nicole evine fotoğrafçıyı çağırarak (oldukça dekolte) bir şekilde bir kaç poz fotoğrafını çektirir. Böylece ortadan kaybolduğu anlaşılınca basının eline kâfi derecede vesaik geççmiş olacaktır.
Çarşamba günü akşamı, temsil sırasında «Grand - Guignol» tiyatrosuna bir genç adam gelerek artistleri giydiren kadına:
— Matmazel Riche için bir mektup getirdim, kendisine vermenizi rica edeceğim.
Kadın mekutbu alarak, cevabı olup olmadığını sorar.
Genç adam, evet burada bekliyorum, der.
Kadın mektubu «Miss Blandich» e verir. Piyesin üçüncü perdesi başlamak üzeredir. Nicole Riche’in üzerinde hâlâ ikinci perdedeki rolü ( için giymiş olduğu müsün sabahlık vardır. Omuzlarına bir mantom alıp koşarak aşağı iner. Kadına da.r
geçerek araştırmaları-Sonra tesadüf polise teslim izleri bulunur.
veri-
| —. Beş dakikaya kadar gelirim, | masının zamanı geldiğini haber ve-
diye seslenir . rir. Aktrisin kaybolmasından çok
Perde açılır, Slim sahneye çıkar, bahsedilmektedir. Polisin faaliyeti Boş yere Miss Blandis'in çıkmasını başlarına iş açabilir. Tam gece ya-beklerler, kendisini bir müddet ara-1 rısl aktrisi «kaçıranlar, kendisini diktan sonra perde iner ve halka bi- Senart ormanına bırakacaklardır, letlerinin bedeli iade edilir. I Onu gürültü çıkarmadan oradan al-
Nicole Riche. Genç adamın getir- "ıak Vikar, bir araba kira-
digi pusulayı locasında kolayca gö-, ve ,bır ka« arkadaS) ve bir de rülbilecek olan bir yere bırakmıştır.' He beraber, kendilerini
Bu pusulada şöyle denilmektedir: ' uzel Qrabas,yk takıp edecek olan Madmaael, sizi rahatsız ettiğimden I T,5'a“'° görmeğe gider,
dolayı beni mazur görmenizi rica I Kafile yola çıkar, Vikar’ın ara-ederim. Anneniz hakkıfıda sizinle bası müdürü yarı yolda «ekerek» görüşmem icap ediyor. Sizi holde tek başına randevu yerine gelir, bekliyorum. İmza: Richard Messier».1 Nicole kendilerini beklemektedir.
Polis erhal tahkikata geçer. Derhal bir kaç poz fotoğrafını çek-Saint - George komiserliği sorgula- tirir. Sonra da çok acıkmış olduğun-rına başlar. Gazetelerde üç sütun dan, grup Paris’e döner ve hep üzerinde büyük başlıklar altında beraber bir gece kulübüne giderek, simler sıralanır. Genç aktrisin an- yemek yerler, şampanya içerler, nesi göz yaşları içindedir. Tiyatrc müdürü saçını başını yolar.
1 Nisan akşamı, hadiseden ha- Nicole’a çok az konuşması tenbih berdar bulunan genç bir gazeteci edilir, reklam olsun diye uydurduğu olan Vikar’ın telefonu çalar. Mu- bu kaçırılma hâdisesi polisi ziyade-hatabı, Miss BLandishi’in ortaya çık-
'. Sabahın saat dördünde kafile po-I üs komiserliğinin yolunu tutar.
DİLEKLER
Gerip bir yanlışlık «Milletvekili seçimi için tanzim edilen seçmen listelerinde ne benim, ne de eşimin isimlerimizi göremeyince 12 Mart 1950 tarihli yazı ile muhtarlığa müracaat ettik. Muhtar, bizim gibi unutulmuş, beş, on vatandaşın ismiyle beraber isimlerimizi yazıp ek bir litse yaptı, gereken yere astı. Fakat seçmen kartları dağıtılırken müracaat ettiğimizde ne kartlarımızı, ne de seçmen listelerinde isimlerimizi bulabildiler. Şimdi seçmen kartı alamıyor ve seçim hakkından mahrum edilmiş bulunuyo-
Bu yanlışlığa bir türlü akıl erdiremedik. Mahallenin yenisi değilim. On iki seneden-beri oturuyorum. Kiracı da değilim. Mahallede kaydım var. Harp esnasında Halk Dağıtma Birüğinde, Kızılay Mamak Ocağı başkanlığında, Okul - Aile Birliği başkanlığında bulundum ve geçen devrede de bizzat muhtardım. Halen de Mamak 1 numaralı muhtarlık idare kurulunda aslî üyeyim. Mahallede her- * kes beni tanır. Bu yanlışlığın bir tesadüf eseri olabileceğini aklım almıyor.
İlgililerin dikkatini çekmenizi rica ederim.»
Mamak Mahallesi 1 Numaralı muhtarlık idare kurulundan: Salâhattin
ÖZTAP.
siyle kızdırmaktadır.
Nicole itaat eder ve bayılmalar arasında kısa cümlelerle başından geçenleri anlatır. Anlattıklarına göre, kendisini kaçırmış olanları tanımamaktadır. Önce bir odaya kapatılmış olup sonra da Senart or -manına bırakılmıştır.
Vaziyeti şüpheli görmekle beraber polis bütün grupu serbest bırakır.
Bir çok gazeteci kapıda beklemektedir. Nicole’ün fotoğrafını çekmek isterler. Yumruklar, gürültü arasında Nicole yeniden kaybolur.
Luoisianne oteline gider. Orada bir kaç arkadaşı vardır. Hadise «duruluncaya» kadar orada saklı kalır.
Maalesef, hadise henüz «yatışma-mıştır». Pazartesi sabahı, Saint George polis karakolunun bir memuru, annesinin evine Mönmüş olan Nicole’ü götürür.
Halen, aktris ile bu hadiseye alet olan gazeteciler sorguya çekilmektedirler. Hâkimlerin vereceği karar ne olursa olsun bu «darm.m kahramanı şuhıet peşinde koşan küçük bir -yıldızcık- olarak kalacak ve bu gibi blöflerin kendisine zarar vermekten başka bir şeye yaramadığını öğrenmiş olacaktır.
FİNLANDİYADA GREV BAŞLANGICI
Helsinki, 3 (a.a.) — Fin demiryol. larına mensup 4500 lokomotif makinisti, tekaüdiyelerine zam yaptırmak için hükümetle girişmiş oldukları müzakerelerin muvaffakiyet-sizlikle neticelenmesi üzerine bu gece yarısı işlerini bırakacaklardır. Bu grev neticesi, Rusyaya tazminat olarak verilen malların sevkiyatın-dan başka, Fin topraklarında bütün demiryolu nakliyatı duracaktır. Hü kûmetin alacağı karşı tedbirler henüz bildirilmemiştir. Mamafih hü. kûmetin bunlar hakkında takibata girişeceği sanılmaktadır.
I Bellamy Cinayeti
B'1 1....... ZAFERİN POI.IF TEFRİKASI
Yazanı France? Noys» Har
— 20 —
Doktor Stanley, yerine biraz daha iyice yerleşti, yüzünü de biraz daha jüriye doğru çevirdi. Oradan da mütebessim ve memnun bir mukabele gördü. Doktor o sene gökle yakaladığı en büyük balığı da tarif etmeğe hazırlansa ancak bu kadar rahat ve memnun bir tavır alabilirdi.
— Köşke arkadaşım sorgu hâkimi Elias Duttonla birlikte gittik. Yanımızda bir de veya iki de devriye polisi vardı. Bay Conroy köşkün anahtarını bize vermişti, biz de her şeyi kendisinin tarif ettiği şekilde bulduk.
— Bir mücadele olduğuna dair alâmet var mıydı?
— Cesedin üzerinde mi?
Evet, yâni, sıyrık, çürük, yara, bere gibi, yahut elbisesinde sökülmüş veya zora gelmiş gibi bir şey gördünüz mü?
— Hayır; ortada mücadeleye delâlet edecek hiç bir alâmet yoktu. Yalnız lâmba ve masa devrilmişti.
— Acaba bunlar Bayan Bellamy düşerken devrilmiş olamazlar mı?
— Lâmbanın bu suretle devrilmiş olması çok mümkündür; bayan Bellamy'nin başına doğru düş müştü, hemen hemen cesedin üzerindeydi; fakat lâmba ayak ucun-
— Masa devrildiği zaman lâmba oraya doğru yuvarlanmış olamaz
— Mümkündür, ama şüphelidir. Lâmba şişesinin parçaları da orada idi, hattâ cesetten hemen hemen altı yedi adım uzaktaydı.
— Doktor Stanley, Bayan Bella-mynin ölümüne sebep olan şeyi bize lütfen söyler misiniz?
— Bayan Bellamy’nin kalbi keskin bir âletle delinmiş. Belki bir sivri bıçakla.
— Tek bir yara mı vardı?
— Evet
— Lütfen tarif eder misiniz?
— Kalbin tam üzerine tesadüf eden nahiyede cildin içine doğru bir santim kadar muntazam bir kesik vardı. Âlet takriben yedi santim kadar içeriye nüfuz etmiş, yâni kaburgaların arasından geçerek kalbe girmiş.
— Darbenin çok mu büyük bir kuvvetle vurulmuş olması lâzım-gelir?
— Hayır, böyle büyük bir kuvvete lüzum yoktur. Bıçak kaburgalardan birine rastgelseydi, istikametini değiştirmek üzere oldukça kuvvet sarfetmek icabeder-di; fakat burada hiç bir mâniaya
Cevirent S. Yaziciofih
tesadüf etmemiş.
— Demek ki bileği kuvvetli bir kadın da bıçağı sokabilirdi, değil
— Elbette. Hattâ bileği zayıf bir kadın da, bir çocuk da. Fakat pek kuvvetli bir erkeğin de sokmuş olması ayni derecede muhtemeldir. Yaranın vaziyetinden darbenin ne şiddette bir kuvvetle vurulmuş olduğuna delâlet edecek bir şey anlaşılamazdı.
— Evet.
Savcı, zabıt kâtibinin masasının üzerine doğru eğildi, ve Hadeleinc Bellamy’nin beyaz dantelâ elbisesi olan korkunç paçavrayı doktora uzattı.
— Bu elbiseyi tanıyor musunuz, Doktor Stanley.
— Elbette.
— Lütfen bıçağın kumaşın neresinden girmiş olduğunu göste rir misiniz?
Doktor Stanley becerildi ellerinin arasında elbiseyi beıeriksizce evirdi, çevirdi. O mahir eller bu iğrenç paçavranın sanki mânasını değiştirmiş gibi oldular.
— İşte bıçak tam şu noktadan girmiş. Dikkatli bakarsanız örselenmiş olan iplikleri görebilirsiniz. Zaten leke de burada simsiyah.
— Evet Acaba böyle bir yara ânî bir ölümü intaç eder mi, Doktor?
— Anî bir ölüm... Hayır. Maa-mafih ölüm pek seri olmuştur.
— Bir dakika filân m)?
— Bir kaç dakika kadar sürmüştür. Kan kayıbı müthiş olmuş.
— Acaba yaralının bağırıp çağırmasına, inlemesine imkân olmuş mudur?
— Bu hususta umumî mahiyette bir şey söylenemez. Bu vakada ise, darbeyi yedikten son. .ı yaralının pek bağırıp çağırmasına ihtimal verilemez.
— Ne gibi bir sebeple böyle düşünüyorsunuz?
— Zannedersem Bay Conroy şahadet ederken, Bayan Bellamy nin başının ocak kenarındaki de mir parmaklığa dayanmış olduğunu söyledi. Benim fikrin ce, bıça ğı yer yemez sendelemiş, masayı yakalamış ve yuvarlanmıştır. Yu varlanırken de başını parmaklığın sivri demirine çarpıp kendinden geçmiştir. Başın arka t .rafında mühimce bir bere var ki, beni bu türlü düşünmeğe sevkediyor.
★ (Devanı var)

S. Cripps, yeni bir İngiliz tipi
Sir Stafford Cripps şöyle veya böyle yeni bir İngiliz tipi yaratacağa benziyor. Bu yeni İngiliz artık mağrur Oxford aksaniyle konuşmı-yorsa da, ondan da mağrur bir «Londra ekinomi okulu, ağzivle lâf ediyor.
Bu «Homo Cripps'ianus. yaratıcısı olacaktır; fiakat bu, «Homo Crippsianus»a bugün hazine bakanlığı koridorlarında, Fleet Street’in gazete idarehanesinde rastlanmak-tadır. Bu tip insan az gezer, az yemek yer, edebiyattan nefret eder ve okusa okusa «Financial times» okur ki, onu da tıpkı sofu katoliklerin daha iyi mücadele etmek maksa-d yle kötü basını okudukları gibi, tiksinerek takip eder. «Homo Crippsianus» u kendine has bir kılı-
Talih, pusuda yatan Boröver’e burada da yar oldu: Dük ile Vidam, tamamiyle kendi görme sahası içinde bulunduklarından onları cepheden görüyor ve.simala rında husule gelecek en ufak bir hareketi kolayca farkedebiliyor-du. Buna mukabil, Kardinal ona arkasını çevirmiş ve geniş koltuğun arkalığı da kendisini tamamiyle maskelemişti. Rospinyak’la Dük dö Nömur'a gelince, onları göremiyordu. Fakat, Boröver için en mühim olan şey bilhassa söylenenleri işitmekti. Bu bakımdan onun şikâyete biç hakkı yoktu.
IX
SEN - JERMEN VİDAMI
Bir kaç dakika, mutad hal ve hatır sorma ile geçti. Sonra, ev sahibine karşı göze çarpar derecede bir hürmet göstermekte olan Dük, doğrudan doğruya maksada girdi:
— Bay Vidam, çok muhterem reisi •bulunduğunuz asil hanedanınızla bir ittifak akdetmeği bizim için pek büyük bir şeref addettiğimi size bizzat söylemeği arzu eyledim.
Vidam, eğilerek:
— Dük Hazretleri, dedi, hanedanım ne kadar namrar ve şanlı olursa olsun hanedanınızla küfüv olamaz. Binaenaleyh, bu işte bütün şeref bana ve hanedanıma aittir.
Teşekkür makamında eğilmek sırası Düke geldi ve:
— Oğlunuz Vikont dö Ferriyer ile genç hemşirem Klod dö Giz’in kararlaştırılan düğünleri bir an evvel yapılmak lâzımdır. Akrabanızdan olan Rospinyak ile bize göndermiş öldüğünüz mukavele nin muhtelif maddelerini tamamiyle tasdik ediyorum. Göstermiş olduğunuz itidale ancak bu suretle lâyık olduğu mukabelede

Yazan. MİSEL ZEVAKO
— 20 —
bulunabilirdim. Hattâ, o maddelerde değişiklik yapmıyarak kendimden bazı şeyler ilâve etmekliğimin sebebi de budur. Hemşiremize vereceğimiz ve onun malı olacak çiftliklerin, emlâk ve arazinin isimlerini müstakbel eniştemize bizzat söylemek isterim. Vidam hazretleri, servetinizin muazzam olduğunu biliyorum. Bazıları, bunun hesap edijmiyecek derecede çok olduğunu söylüyorlar. Bununla beraber, size hazırladığım sürprizden memnun olacağınızı sanıyorum.
Kardinal de tatlı bir tebessümle söze karışarak:
— Bana gelince, dedi, emin olunuz hayli kıymetli olacak küçük bir sürpriz yapmağı ben de kendime saklıyorum.
Acaba, Giz'lerin hemşirelerine verecekleri cihaz hakikatte nelerden ibaretti? Bu mesele bizim için tamamen ikinci derecede kalır. Bununla beraber, Dük’ün söylediğine göre, pek muazzam *bir servete malik olan Vidam’ın alelade çatık gözlerinden bir memnuniyet parıltısı geçmesine bakılırsa bu cihazın hürmetlice olacağına inanmak lâzımgelir.
Maahaza, bu parıltı pek az sürmüştü. Vidam, öyle âdi para meselelerine pek ehemmiyet verenlerden 'değildi. Bununla beraber, yine cevap verdi:
— Oğlumun sizinle bu hususta

Çeviren. RAGIP RIFKI
görüşmesine intizaren, cidden şahane olan sahavetinize lâyıkı veçhile teşekkür etmeyi bir vazife bilirim Monsenyör. Fakat, biz burada, ikinci derecede mühim şahsî meseleler yerine pek mühim diğer meseleleri müzakere etmek için toplanmadık mı?
Dük de:
— Ben de tamamiyle bu fikirdeyim, diye Vidam’ın sözünü tasdik etti.
Vidam da ciddî sesiyle:
— Mademki hepimiz buradayız, şimdi içimize dert olan o meseleyi görüşelim.
Dük, hürmetkar bir tavırla o-
— Monsenyör Vidam sizi dinliyorum.
Vidam, bir an kadar zihnini top layarak söze başladı:
— Efendiler, pek iyi bilirsiniz ki ben dini bütün bir Katolikim. Size vaazedecek değilim; sadece dinime, mezhebime sımsıkı bağlı olduğumu, imanımın hiç bir şeyle sarsılamıyacak derecede kuvvetli olduğunu söylemek istiyorum. Keza, dünyayı yalnız imanıp kurtaracağına da katî surette inanıyo-
Kardinal:
— Bu husustaki hissiyatınızı pek iyi biliriz. Yalnız biz değil, herkes biliyor onu. Dindarlığınız size devletinizin bile hürmetini kazandırmıştır, diye iltifatta bu-
lundu.
Vidam, bu sözlere başıyla teşekkür ederek devam etti:
— Krallıkta, bu şehirde ve bilhassa sağ kolu olduğum Sen-Jer-men manastırı reisi Monsenyör dö Burbon’un arazisi dahilinde dalâletin kökleştiğini derin bir teessür ve ıstırapla gördüm. Dalâlete düşenlerin hilmiyetle, tatlılıkla doğru yola yani Katoliklerin akidelerine döndürülebileceğini' uzun müddet umdum. Böyle düşünmüş olmakla ne büyük bir hataya düştüğümü itiraf ederim. Bugün, bu güzel ülkemizin elden gitmesini istemiyorsak, bu fenalığı müm kün olan her vasıtaca ve hattâ en şiddetli tedbirlere baş vurarak ortadan kaldırmanın tam zamanı gelmiş olduğunu bilmemiz lâzımdır.
Dük, soğuk bir eda ile:
— Bizim de fikrimiz budur, dedi.
Vidam:
— Etrafıma bakındım varla pençeleşmek ve onu cansız yere sermek için candan bir arzu gösteren dini ifnanı bütün pek az adam gördüm, o vakit, şahsî hiç bir ihtirasım olmıyan ben; mademki kalbimin din ve iman kuv vetiyle çarptığını hissediyorum, umumün selâmet ve necatı uğrunda kendimi feda etmek -liğim lâzımdır, diye düşündüfn. Ben bu feda etmek kelimesini, namus, şeref ve vicdanım hariç olmak üzere bütün emval ve emlâkimi, memuriyetlerimi, rütbe ve asaletimi, hayatımı, her şeyi feda etmek mânasına kullanıyorum. Böyle düşündüm ve azimle mücadeleye atıldım... Ama, tek başıma bir şey yapamıyacağım için sizlere müracaat ettim muhterem efendiler.
♦ (Devamı var)
R ADYO
BULMACA
ANKARA RADYO
PERŞEMBE — 5/5/1950
I •: •• I l
Milzık: Türküler (Pl Konuşma: (Seçim). Müzik: Ara Müzifti (Pl. Konuşma: (Seçim).
İSTANBUL RADYOSU PERŞEMBE — 5/5/1950
« - 5 - 1&5G
ZAFER
3ahlfe : 5
Mimoza Emprimeler Vistra Emprime
Jorjet Krep Emprime
i ual Keten Emprime Emprime Çamaşırlık ORTAÇ:
Mevt'«İn Kurnaş Hatları
875 krş.
——————————— ------------------ Anafartalar Cad. Adliye karşısı
a I Köse Mağazası, No. 224.
290 krş* 375 krş. Tel: 11135 Ankara
«ör 18 Renk hakiki İrlanda Keteni 900 krş. Gandi 340 krş.
450 krş.
260 krş.
r==ı II 1 K A Y E ■ a
Verona'h iki delikanlı
Ankara Radyosuna imtihanla ses stajyeri ile ses ve saz sanatkârları alınacak ve imtihana 22 Mayıs 950 Pazartesi günii başlanacaktır. 8u imtihana kabul şartları aşağıdadır 1. — Umumî ve müşterek şartlar:
a) Memurin kanununun 5 _ inci maddesindeki evsafı haiz olmak,
b) En az İlk tahsil görmüş ol mak.
c) Türkçeyi standart şive ile telâffuz etmek,
(Halk Müziği kolu için bu aranmaz).
— Stajyer ses adaylığı için aynca aranılan şartlar:
a) 18 yaşından küçük ve 25 ya şından büyük olmamalı,
b) Güzel ses vasıflarını ve ku lak ve ritim duyularını haiz olmak,
— Ses ve saz sanatkârlığı için ay rica aranılan şartlar:
a) 18 yaşından küçük, 65 yaşın dan büyük olmamak,
b) Güzel ses vasıflarını haiz ol mak (yalnız ses sanatkârları için),
c) Kulak ve ritim duyularını haiz olmak,
d) Nota okuyup yazmasını bil mek,
e) Klâsik musikide çalınması taamülden olan Tanbur, Ut, Ke-mençe, Keman, Kanun, Santur. Ney, Klarinet, sazlarıyla halk musikisinde çalınması taam ülden olan Bağlama, nevinden sazlardan birini veya bir kaçını birinci sınıf sanatkâr derecesinde çalabilmek; ses sanatkârları için ikinci sınıf sanatkâr derecesinde okuyabilmek,
f) Klâsik musikide peşrev, S az semaisi, kâr, beste, nakış semai, şarkı vesaireyi üslûplarında ki inceliklerle kusursuz olarak okumak veya çalmak ve transp oze edebilmek ve makam ve ikaları bilmek,
g) Halk musikisinde, belli başlı yurt bölgelerine mahsus havaları kendi üslûp ve karakter lerinde çalmak veya okumak ve ritimlerini bilmek,
4. — İmtihana girmek istiyenlerin okul belgeleri ile hüviyet varakaları asıl veya tasdikli suretle rini ve 6X9 ebadında ikişer vesikalık fotoğraflarını dilekçelerin e eklemeleri,
— Radyomuz Müdürlüğüne verecekleri dilekçelerinde halk müziği,
Tarihî Türk Müziği ve ince saz bölümleinden hangisinden imtihan olmak istediklerini be lirtmeleri ve imtihana girme fişi almaıarı lüzumu ilân olunur. (2352)

Genç sadakatin eşsiz bir kahramanlığı
İplerin berisindeki tepeleri Çeviren:
geçtikten sonra, Verona'nın yakınında iki çocuk bizi durduttu. Bunlar ellerindeki örme sepetlerin içerisine güzelce istif edilmiş hafif kırmızı ve fakat lezzetli ve nefis oldukları koyu yeşil yapraklarından anlaşılan yabanî çilek satıyorlardı..
O zaman yedek şoförümüz Luigi fileri atılıp:
— Bunları almayınız, demişti. Ve-rona'da bunlardan çok iyi meyvalar bulacaksınız. Sonra bu çocuklar....
Burada da omuzlarını kaldırmak suretiyle çocukların pejmürde kıyafetlerine dikkatimizi çekmek istiyordu.
Çocuklardan birisinin üzerinde yün fanilâ ve diz üstünden kesilmiş hâki bir pantalon, diğerinin de bol ve vücuduna uysun diye kenarlarından büzülmüş bir asker ceketi vardı.. Ciltleri kahverenginde bulunan bu iki küçük insan, karmakarışık saçları, siyah ve fakat ciddiyet dolu gözleriyle bizi garip bir şekilde cezbetmiş bulunuyorlardı.. Arkadaşlarım, onların kardeş olduklarını anlamakta gecikmemişler ve kendileriyle konuşmağa bile başlamışlardı. Büyüğü Nicola, 13 ve küçüğü Jacopo da 12 yaşlarında idiler. Küçük çocuk şoför mahalline kadar i-lerlemişti ve biz de en büyük çilek sepetlerini satmalarak şehre doğru hareket etmiştik..
Verona, sevimli ve tarih bakımından zengin bir şehirdir. Sokaklarında, orta çağın sessizliğini ve titiz bir mimarînin eserleri olan tatlı bal-renginde boyanmış muhteşem binalarını bir arada görürsünüz.. Romeo ve Juliet'in bu şehirde yaşadıkları rivayet edilir.. Şehir, son harpte yediği bombalardan dolayı bir çok köprülerini ve güzel binalarını kaybetmiş ise de neş'e ve sevimliliğinden zerre kadar bir şey eksilmemiş-tl..
w Ertesi sabah kısa bir gezinti için otelden çıktık. Bir gün önceki dostlarımızı,umumî meydandaki çeşmenin yanında boyacı sandıklarına eğilmiş çalışırken bulduk.. Bir iki dakika onları uzaktan seyrettik; işleri bitince de yanlarına gittik. Bizi dostça ve güler yüzle selâmladılar.. Ben onlara takıldım:
— Zannedersem kâfi derecede meyva toplayıp sattınız..
Nicola, ciddiyetle ve parlayan gözlerini yüzüme dikerek cevap verdi:
— Efendim, biz bir çok İşler yaparız.. Ekseriya, gelen yabancılara kılavuzluk ederek şehrin görülecek yerlerini ve Romeo - Juliet'in mezarını da gösteririz..
— Peki.. Öyle ise bizi de gezdiri-
Şehri dolaşırken onların hareketleri de alâkamı çekti; düşündüm: bunlar daha pek küçüktüler ve belli başlı bir işlere de yoktu. Jacopo, dudaklarının tabiî halden daha fazla solgun bulunmasına rağmen, bir sincap kadar çevikti. Nicola'nın ise gülüşleri muntazam ve insanı kendiliyle meşgul edecek bir çocuktu. Wu çocuk yüzlü insanlardaki vakar, hürmete lâyikti ve yaşlarından umul mıyacak derecede büyük emeller besledikleri anlaşılıyordu..
Ertesi hafta da onları sık sık gördük ve bize çok faydaları dokundu: bize Amerika sigarası buldular, o-perada yer temin ettiler ve şehrin meşhur lokantalarını bize gösteren de onlar idi.. Çocuklara itimad ediyorduk; onlar da her işimize koşuyor. ve iyi arkadaşlarını, icap ettik, çe esirgemiyorlordı.
Bizi kendilerine bağlayan sebeplerden birisi de, daimi bir istekle ve yılmadan çalışma hayatına atılmış bulunmaları idi. Qu yaz günlerinin yakıcı güneşi altında ve akşamlan da, dağdan esip gelen serin rüzgâra karşı ayyakkabı boyuyor, mevya satıyor ve bağıra bağıra gazete dağıtıyorlardı. Bin yandan da turistleri şehirde dolaştırıp görülecek yerleri gösteriyorlardı.. Müşterilerine haber yetiştirmek için şehrin bazı cansıkı-cı caddelerindeki faaliyetleri görüle cek bir manzara idi.
Rüzgârlı bir gece onları, tenha bir maydandaki kemerin soluk ışığı altında kaldrım taşları üzerinde bekler bulmuştuk. Ayakta duran Nico-la'nın yüzü yorgunluktan çökmüştü; Jacopo da kardeşinin omuzuna başını dayamış uyuyordu. Yerde bir des te satılmamış gazete vardı; vkalt de gece ”()rısı idi..
— Nicola, gecenin bu geç saatında buralarda ne bekliorsunuz?. Diye 'rdum. Çocuk, evvelâ seri bir ce-vermek İster gibi çevik davran-
Abaulloh Çojkuı özer
dı; fakat sonradan sakin ve serbest bakışları ile beni süzüp:
— Padua’dan gelecek son otobüsü bekliyoruz, dedi.. Çünkü o zaman bütün gazetelerimizi satabileceğiz..
— İkinizi de yorgun görüyorum; bu yıpratıcı işi yapmak mecburiye-tindemisiniz?
— Fakat halimizden şikâyet ettiğimiz yok...
Sesindeki nazik ve terbiyeli a-henkten dolayı daha fazla bir şey sormağa cesaret edemedim. Lâkin ertesi sabah kunduralarımı boyat -mak için yanlarına gittiğimde takılmıştım:
— Nicola, bu kadar çok ve hiç durmadan çalıştığınıza göre her halde epey para kazanıyorsunuz. Sizin giyecek ve yiyecek masraflarınız da azdır. Kaç kere gördüm, yemeğiniz siyah etmek ve biraz incirden ibarettir. Bana söyleyiniz, kazandığınız parayı ne yapıyorsunuz?
Güneşin yaktığı esmer derili sanki kızarıp renk değiştirdi; sonra sarardı ve bakışları yere takılıp kal-di. Ben devam ettim:
— Sizi Amerikaya muhacir diye göndermelidir.
Bana yan yan baktı ve cesaretle cevap verdi:
— Amerikaya gitmek isterdim; a-ma henüz tahakkuk ettirilmemiş plânlarımız var.
— Ne plânları?..
Güldü: rahatsız edilmiş bir tavrı vardı. Sonra, beni şaşırtan bir. ve-kar içinde ve yumuşak bir sesle dedi ki:
— Evet efendim, plânlaT...
— Peki... Pazartesi günü biz buradan ayrılıyoruz; Gitmeden önce size ne gibi bir yardımda bulunabilirim?
Nicola başını salladı. Jacopo’nun da burun delikleri açılıp kapandı ve arzu dolu bir sesle:
— Efendi, dedi. Her Pazar günü biz, buradan otuz kilometre uzakta bulunan Poleta’ya gidiyoruz. Kiraladığımız bisikletlerin parası fazla tutuyor. Mademki bize karşı bu kadar nezaketli hareket ediyorsunuz, şu halde yarın bizi oraya, arabanızla, gönderebilir misiniz?..
Hemen orada, Pazar günü için şoför Luigi’ye izin verdim ve çocuğa da dedim ki:
— Sizi ben kendim oraya götüreceğim.
Nicola’nın üzgün bir hali vardı. Her halde o, kardeşinin beni rahatsız ettiğipi tahmin etmişti. Bana dönerek:
— Sizi şekilde rahatsız etmek aklımızdan geçmez, dedi.
— Kafiyen rahatsız olmıyacağım..
Evvelâ dudağını dişleriyle ısırdı, sonra hafif bir sesle:
— Pekâlâ., diye razı oldu..
Ertesi gün öğleyin, kestane ağaçlarının gölgelediği bir tepenin yamacında yükselen latif manzaralı, üst yanı çam ağaçlariyle bezenmiş, masmavi bir göle nazır güzel ve lâkin küçük bir köye gittik. Burası o kadar hoşuma gitti ki, bu çekici tabiat ortasında bir kaç gün kalmayı ne kadar isterdim. Fakat Jacopo’nun tiz sesi, beni, daha yukarda bulunan ve taş bir duvarla çevrili, oldukça bü yük ve kırmızı damlı bir villâya doğru çıkmağa mecbur etti. Kapıda, ben daha iyice durup nefes almağa imkân ve zaman bulamadan çocuklar, beni hayrette bırakan bir zindelikle arabadan atladılar:
— Efendi, dediler. Biz çok gecik-miyeceğiz; ancak bir saat kalacağız. Arzu ederseniz, bir kahve içmek üzere köye kadar gidebilirsiniz. Ve taş duvarın köşesini dönüp gözden kayboldular.
Bir ^aç dakika sonra ben de onların arkasından yürüdüm. Kenarı demir parmaklıklı bir kapı medha-lıne vardım ve ani bir kararla zile bastım. Kapıyı, kırmızı yüzlü, tatlı bakışlı ve gözlerinde madenî çerçeveli gözlük bulunan bir kadın açtı. Gözlerimi kamaştıran beyaz elbisesinden, onun bir hastabakıcı olduğunu anladım.
Şimdi buraya iki çocuk getirdim, dedim... Gözleri parladı ve:
— Evet, dedi... Kapıyı aralıyarak beni içeriye aldı. Sonra İlâve etti;
— Nicola ve Jacopo.. Geliniz, sizi yukarıya alayım.. I
(Devamı yann)
ORTAÇ'ta
4
İSPARTA
İli Kültür Demeği yararına Mayıs 1950 Perşembe günü saat 20.30 da Halkevinde
Müsamere
2,
3.
5.
19 Haziran 1950 tarihinde
İkramiye Plânı
I „ 2.500 55 2.500
4 „ 1.000 55 4.000
4 „ 500 55 2.000
5 „ 200 55 1.000
20 „ 100 55 2.000
70 „ 50 55 3.500
25.000 Lira
18 Mayıs

1 Adet 10.000 Liralık 10.000
akşamına kadar 50 lira yatıranlar ve ke. şide tarihinde de hesaplarında en az bu kadar parası bulunanlar bu çekilişten faydalanırlar. Hesaplarında daha fazla parası bulunanlar fazla kur’a numarası alırlar. (2362)
İSTANBUL

Emniyet Sandığı
İlân
Tertiplenmiştir. Kıymetli halk türküleri okuyucularından
Neriman Altındağ ve Ali Can
Saz sanatkârlarından Sarı Recep, Ahmet Yamacı, Osman Özdenkçi Temsil, Matrak Kardeşler zengin program ve sürprizler Biletler müsamere gecesi Halkevinden temin edilebilir. Yerler numaralı ve fiyatlar 2, 1.5, 1 liradır. (800)
MÜJDE
İNŞAAT SAHİPLERİNE
DOĞRAMACI ve MOBİLYACILARA
Prese edilmiş, su geçmez, kabarmaz, her türlü cilâya fevkalâde elverişli KAPI, TAVAN, DÖŞEME, BÖLME, LAMBRİ, MASA, DOLAP, haricî reklâm tabelâlarile her türlü imalâtta kullanılan:
D Ü « O
Marka kontrplâklarımız gelmiştir Fiyatı tahtadan ucuzdur.
ı Alman malı taze Portlant ithalât
ÇİMENTO
su satışımız serbesttir. Her çeşit İn-şaat malzememiz mevcuttur.
Tel: 12789 İNAN TİCARETHANESİ Posta Caddesi No. 12
Kiralık Bağ evi
Keçiörende, Çoraklık mevkiin de bir bağ evi yazlık kiralıktır. Elektriği ve suyu vardır. Asfalta ve otobüse çok yakındır.
Müracaat: Telefon: 14170.
AYAŞ KÜLTÜR DERNEĞİ YARARINA^
Büyük M üs a m e re
8 Mayıs 1950 Pazartesi saat 21 de
Küçük Tiyatroda
Kıymetli Ses Sanatkârlarımızdan J
Zehra Bilir - Sabite Tur
Aynca bir komedi, sürprizler, eğlenceler.
YERLER NUMARALIDIR
Davetiyeler: Küçük Tiyatro gişesinden ve Yönetim Kurulu üyelerinden temin edilebilir.

Devlet Üretme Çiftlikleri Genel
Hangar satın alınacak
1 — Tohum dağıtma deposu olarak kullanılmak üzere 25-27 ve ziraat makine ve âletleri muhafazasında kullanılmak üzere 21-23 adet Batı Almanya menşeli portatif madenî hangar pazarlıkla satın alına-çaktır.
2 — Bunların bedelleri Marshall yardımından bu İşe tahsis olunan tiraj hakkından ödenecektir.
3 — Eu hangarlara ait fennî ve İdarî şartnameler Ankarada Atatürk Bulvarı 265 numaradaki Genel Müdürlüğümüz Yönetim Komisyonundan bedelsiz olarak alınabilir veya İstanbul’da (Eminönü - Ba-lıkpazarı Süngerciler sokak No. 83 deki) Yollama Memurluğumuzda ve İzmir Ziraat Müdürlüğünde görülebilir.
4 — Tohum dağıtma deposu olarak satın alınacak 25-27 adet han-
gara ait pazarlık 22/5/1950 Pazartesi günü saat 14 de, ziraat makineleri için satın alınacak 21-23 adet hangara ait pazarlık aynı gün saat 15.30 da Genel Müdürlüğümüzde toplanacak komisyonda yapılacaktır. Pazarlığa gireceklerin usulüne göre ve ayrı ayrı beş bin liralık geçici teminat yatırmaları ve lüzumlu belgelerle muayyen saatte komisyonda hazır bulunmaları ilân olunur. (2875)-(337)
Bina Kiralanacak
ARSALAR 1
Çankaya’da, asfaltta, otobüs durağında, su elektrik, telefon, havagazı hatlan üzerinde, daimi akar, suyu, bol taşı bulunan, mahalle kurmaya elverişli, ağaçlıklı, inşaat parselli arsalar iki evle beraber sa-tılırktır. Müracaat: Tel: 14017 ve 13235. (858)
200, en çok 250 kız öğrenciyi' barındıracak bir yurt kiralanacaktır. Bir apartman veya ayrı ayrı iki'bina da şayanı kabuldür. Cebeci, Yenişehir, Ulus, Dışkapı semtlerinde bu şartı haiz mülk sahipleri fiat ve teferruatı görüşmek üzere her gün Dışkapı Üniversite methalinde Yurtlar Müdürlüğüne br.ş vurabilirler. En geç Ağustos içinde bitecek bina sahiplerde de bir angajmana girilebilir. (2868)-(366)
Kiralık Ev
Anıt Kabir civarında, Sümer-bank evlerinden 29 No. lu evin üst katı möbleli veya möblesiz. Telefonlu, üç oda, bir hol ehven şerait. Müracaat: Tel: 23884 (859)
Emlâk Satışları
Ankaranın her semtinde bol gelirli, borçlu, dükkânlı apartmanlar, arsalar, evler, bağlar.
Ulus Meydanı Mühendis Hanı
No. 5 Y. Musa. Tel: 16668, evi 15233 (856)

Belediye komisyonu 3/5/1950 günlü oturumunda 2595 sayı ile 4/5/ 1950 gününden itibaren koyun etinin perakende kilosunun (220) kuruştan, kuzu etinin perakende kilosunun (200) kuruştan ve koyun kuyruk yağı kilosunun da 230 kuruştan satılmasına karar vermiştir.
Sayın halka ve alâkadarlara ilân olunur.. (355)
Operatör
Doçent Dr. Orhan Toygar I
Muayenehanesini ve evini Adliye Sarayı karşısında, Sakarya I Apartmanı daire 5 e nakletmiştir. Telefon: 11441. (837) |
Ekonomi ve Ticaret Bakanlığından:
Bakanlığımız Maden işleri Ge nel Müdürlüğünde açık bulunan Mühendislik kadrolarına Maden Mühendisi alınacaktır. Bunların 3656 sayılı kanunun 18 inci maddesin den istifadeleri de mümkündür. Taliplerin gerekli belgeleriyle bir ilkte Bakanlık Özlüklşleri üdürlü-ğüne müracaatları lüzumu İlân olu nur. (2819)
Ikramiyeli Sü-priz Marka gömleklerin f'por Açık yakalı Yeni ve yozlık çeşitleri gelmi|tb PANAMA ŞAPKALAK U.J5
Hatlarımız
çok ucuzdur
750 Kr.
990 Kr.
1200 Kr.
1454 Kr.
780 Kr.
Belediye Başkanlığından
Belediye komisyonunun 24/4/1950 gün ve 2443 sayılı kararı ile 55 gram veznindeki 84-86 randımanlı undan yapılan simitlerin 5 er kuruştan satılması uygun görülmüştür.
Sayın halka ve ilgililere ilân olunur.
(2892)-(338)
r1
Arsa Satışları
Ankaranın her semtinde uygun fiyatlarla isten’len miktar ve eb’atta asfaltlarda bulunur.
Ulus Meydanı Mühendis Hanı No. 5 Y. Musa. Tel: 16668 evi 15233
(857)
İlân
| D. D. Y. Memurları nazan dikka-ı tine:
17 Nisan 1950 Pazartesi günü Ce-1 beci - Dikimevinden Ulus'a dolmuş yapmakta iken Adliye Sarayı önün, de kahverengi bir cüzdan içinde 70 lira bulmuş ve biraz sonra cüzdanı sahibine iade etmiştim.
Fakat cüzdanın bulunduğu anda yanımda bulunan diğer bir şahsın _ müracaatı üzerine Anafartalar Ka-rakolu tarafından paranın kime ve-1 rildiği sorulmakta ve sıkıştırılmaktayım. Cüzdanı teslim anında hüvi- j yetini almayı unuttuğum para sahibinin insaniyet namına 13860 No. lu telefona isim ve adresini bildirmesini çok rica ederim.
840 Kr.
1075 Kr.
1200 Kr.
l»5l Kr.
W
Ankaradan Bursaya Direk
Bir günde otobüsle gidiş Bir kişi altı liradır Otobüslerimiz lüks, konforlu, radyoludur.
Hareket saat 7.00 dedir. |
Hareket merkezleri: Ankarada Akşehir Oteli Tel: 11577 - 16124 Bursada: İstanbul Garajı. (853)
■en—
1 Zayi Karne I
Ankara Hukuk Fakültesinden almış olduğum öğrenci karnesini kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
A. Ü. H. F. No. 1023 Necdet Sezer
I Taksim Hamam
Kadın erkek sıhhatini ve rahatını sevenlerin emirlerine her gün açıktır.
Dışkapı, trolleybüs durağı (834)
DOKTOR
Aziz Tevfik Y?ginsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 18 ien itibaren kabul eder.
Haroamönü Halk Eczenejı kar gmds Nizameddin apartmanı hJo î — Tel- 1F343.
Kiralık
Keçiören, Tepebaşmda üç oda bir hol, mutfak, banyo, elektrik ve su vardır.
Müracaat: Tel: 11875.
YE -I NEŞRİYAT,
Ayaş Postası
Şehrimizde 15 günde bir yayın-............. lanmakta olan tarafsız siyasî «Ayaş Posta caddesi Tenekeciler Postası, gazetesinin ikinci sayısı da sokak No. 14 l çıkmıştır. Okuyucularımıza tavsiye
(854) ederiz.
Sahibi
Adviye FENİK
Bu nüshada yazılşlerini fiilen
İdare eden: HİKMET YAZICIOÖLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
900 Kr. 1100 Kr. 1300 Kr.
UM Kr
Pij amalar:
1050 Kr. 1390 Kr. 1680 Kr. 2960 Kr.
NOT: İkramiyelerin çekiliş tarihi
11 Mayu 19*0 dedir.
Ortaç:
Anafartalar Cad. Adliye karşısı Köşe Mağazası, No. 224.
Tel: 11135 Ankara
w
T
Sahifc : G
ZAFER
Dağıtılan Amerikan kitaplarından alan meraklı bir Bayan
Amerikalıların dağıttığı kitap
Ankarada yakalanan komünistler
Buşmokaieden devorn ;
"Halk tarafından kurulan bir hükümet,, adlı kitaptan Ankaraya 80 bin kitap dağıtıldı
Yenişehirdeki Amerikan kütüphanesi tarafından dün «Halk tarafından kurulan bir hükümet, isim* li bir broşürün dağıtılması büyük bir alâka toplamıştır. Kütüphanenin önü zaman zaman münakalâtı durduracak kadar kalabalıklaşmış ve akşama kadar seksen bin kitap tevzi edilmiştir. Yukarıdaki resim bu kitabın dağıtılışı sırasında alınmıştır.
D. Parti seçim beyannamesi ir (Baştarafı 1 incide) si bundan sonra yayınlanacaktır.
Demokratların seçim beyannamesi her tarafta merakla beklenmektedir. Partilerin radyolardan istifade saatleri de bugün başladığından Demokrat Parti saat 18 de ilk konuşmasını yapacak, saat 20.30 da iktidar partisinin seçim beyannamesi, ne cevap verilecektir.
Celâl Bayar seçim beyannamesinin yayınlanmasından sonra Şark bölgesinde bir seyahat yapacaktır. Celâl Bayar seçim arifesinde Eğede bulunacak ve en mühim nutuklarından birisini İzmirde söyliyecek-tir.
D. Partinin bütün adayları se -çim bölgelerine hareket etmişlerdir.
Seçim Kanunu gereğince siyasî partilerin radyodan faydalanacakları gün ve saatler bir kur’a neticesinde tesbit edilmiş ve bundan bir müddet evvel ilân edilmişti. Partiler radyodan istifade saatlerine bugünden itibaren başlayacaklarından Demokrat Partinin radyodan istifade edeceği saatleri bir liste halinde okuyucularımıza vermeği fay dalı bulduk.
Alâkalı okuyucularımız aşağıdaki listeden radyoda D.P. neşriyatını takip edebilirler.
Ankara Radyosunda D.P. nin konuşma saatleri
4 Mayıs 1950:
18.00 - 18.10, 20.30 - 20.40.
5 Mayıs 1950;
21.15 . 21.25 e, 21.40 - 21.50 ye.
6 Mayıs 1950;
19.50 . 20.00, 21.15 . 21.25.
7 Mayıs 1950:
18.00 - 18.10, 21.15 - 21.25.
8 Mayıs 1950;
18.30 - 18.40, 20.30 _ 20.40.
9 Mayıs 1950:
18.00 . 18.10, 19.30 _ 19.40.
10 Mayıs 1950:
18.00 - 18.10, 21.15 - 21.25, İstanbul Radyosu
4 Mayıs 1950;
18.50 . 19.00, 20.20 - 20.30.
5 Mayıs 1950
18.50 . 19.00, 21.50 . 22.00.
6 Mayıs 1950;
18.20 - 18,30, 20,20 ' 20,30
7 Mayıs 1950:
19.20 - 19.30, 20.50 . 21,00.
8 Mayıs 1950;
20.10 . 20.20, 20.50 . 21.00.
9 Mayıs 1950:
18.50 - 19.00, 21.50 - 22.00.
10 Mayıs 1950:
20.20 _ 20.30, 20.50 - 21.00.
★ (Baştarafı 1 incide) uzun müddet işsiz kalmış ve bir çok yerlerden kendisine vaidltr yapıldığı halde bir netice vermemiştir. Son olarak Erzrum valisi, Şevkete yakında C. H. P. tarafından Erzu-ı-umda çıkarılacak bir gazetede iş bulacağını söylediği halde bundan da bir netice alamamıştır.
Şevket, Erzurumdan ayrılarak doğruca İstanbula gitmiş, burada da uzun müddet iş aramış, fakat bulamamıştır. Nihayet şansını bir de Ankarada denemeğe karar veren Şevket, 15 Nisanda Ankaraya gelmiş ve ucuz bir otele yerleşmiştir.
Biraz Fransızca bilen ve yalnız orta tahsilini yapmış bulunan Şevket, Ankarada günlerce iş aradığı halde iş bulamamış ve nihayet bir gün Tekel Müdürlüğü binasının duvarlarına komünizm lehinde bazı yazılar yazmıştır.
Bundan sonra Arslan Humbarcı-yı taklit etmeyi ve harice kaçmayı tasarlayan Şevket ilk iş olarak Rus sefaretine gitmiş ve oradan harice nasıl kaçılacağım öğrenmek iste-
Şevket sefarete gidince kendisini gözlüklü bir sefaret memuru karşılamış ve İngilizce hitap ederek kendisini içeri almıştır. Sefaret mensupları Şevketi bir odaya almışlar ve ziyaretinin sebebini sormuşlardır. Şevket düşündüğünü onlara anlatmış ve harice kaçmak için hangi yolu takip etmesi icabet-tiğini sormuştur.
Sefaret memurları, kendisine diplomatik işlerden başka şeyle meşgul olmadıklarını söylemişler, ismini de bir yere kaydettikten sonra: «Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur* cevabını vermişlerdir.
Şevket buradan bir netice alamayınca doğruca oteline dönmüş ve bütün bu olup bitenleri arkadaşı Naciye anlatmıştır.
Aradan bir kaç gün geçtikten sonra yeniden iş aramağa koyulan Şevket, Cumhurbaşkanına hitaben bir istida yazmış, fakat bu istidayı vermekten sarfınazar etmiştir.
Ertesi gün de karton üzerine Truman ve Marshall plânına hücum eder mahiyette ve komünizm lehinde bazı cümleler yazarak Vü beyannameleri bir Mayıs gecesi duvarlara yapıştırmağa karar vermiştir.
Fakat Şevketin durumu Emniyet Birinci Şube memurlarının gözünden kaçmadığı için nihayet misafir olarak kaldığı otelde yakalahmış, yapılan arama sonunda beyannameler, propaganda kitapları ve bazı mektuplar elde edilmiştir.
Bir kaç gün devam eden tahkikatı müteakip Şevket ve arkadaşı dün adliyeye teslim edilmiş ve ya-
Pakistan Başbakanı Amerika’da
pılan sorguyu müteakip tevkif e-dilerek cezaevine gönderilmişler.
Her iki sanığın da duruşmasına önümüzdeki günlerde başlanacak-
Yaptığımız tahkikata göre, Şevket Karakaya, okuma heveslisi biı
gençtir. Ustaları çocuğu sosyaliz-
me ve oradan da
komünizme ulaş-
tıracak kitapları, broşürleri bul -muş ve kendisine vermişlerdir. Çocuğun okuma arzusu tamamen sol-
cu ve muzir bir istikamete tevcih edilmiştir. Bu hususta kimlerin esas rolleri oynadığı kati surette anlaşılamamakta ise de, Ankarada bir
memur ve bilhassa Güzel Sanatlar Akademisi talebelerinden olup Er-zurumulu bazı gençlerin müessir olduğu anlaşılmıştır. İşin garip ve şayanı dikkat tarafı bu gencin Erzurum Halkevine muntazaman devam ettiği ve solculuğa ait bazı kitapları buradan tedarik ettiği de öğrenilmiştir. Yine söylendiğine göre Şevket Karakayanın, bazı mutavassıtlar marifetiyle «Baştan» «Gerçek» ve «Markopaşa» gazeteleri sahipleriyle de temasa geçirildiği anlaşılmıştır.
Zonguldakta müessif bir hâdise
★ (Baştarafı 1 incide) reze komutanı onbaşı verdiği emirle, müfreze süngü takarak ilerlemek istemiş ise de halkın bir saf halinde göğüslerini açarak:
•— Bu süngüler ancak düşman bağrına geçer, bizi, düşman sanıyorsanız işte göğüslerimiz.»
Demeleri üerine gerginlik tav-
samış ve bilhassa Demokrat Millet-
vekilerinden İncealemdaroğlu
ve
Muammer Alakant’ın yatıştırıcı beyanatları müessif bir hâdisenin çıkmasına ramak kalmışken durumu düzeltmiş ve jandarmalar da çekilip gitmişlerdir.
Vaziyet Başbakanlığa, D. P. Genel İdare Kuruluna bildirilmiştir. Halkın şuurlu ve ölçülü hareketidir ki, müessif bir hâdiseyi önlemiştir.
C. H. P. mitingine zorla amele
topladılar
Zonguldak, 3 (Telefonla) — Bu-
gün C. H. P. Zonguldakta bir miting tertip etmiştir. Buna C. H. P. mitinginden ziyade Ereğli kömürleri işletmesinin tertiplediği bir miting demek daha doğru olur. C. H. P. nin Zonguldak Milletvekili a-daylarında son günlerde müşahede edilen umumî inkisarı ve sinir bo-
zukluğunu takviye etmek gayesile tertiplendiğine şüphe olmıyan miting Ereğli kömürleri işletmesinin C. H. P. lehine oynadığı ve artık gizlenmesi de mümkün olmıyan en son kozdur.
Liy* kot A’i Han
törenle karşılandı
Vaşington, 3 (a.a.) (United Press) — Dünyanın en büyük müslüman milletinin mümessili ve Asyanın ile ri gelen devlet adamlarından biri sı-
fatile karşılanan Pakistan Başbakanı Lyikat Ali Han bugün öğleden sonra Vaşingtona gelmiştir.
Başkan Trumanın özel uçağıile muvasalat eden ve Birleşik Ameri-kaya ilk defa gelen Liyakat Ali Hanla eşini Vaşington hava alanında karşılayan seçkin bir kalabalığın başında bizzat Trumanla bayan Truman bulunmakta idi. Pakistan Başbakanı hava alanında kabine erkâ-nile, yabancı diplomatlar ve kalabalık bir halk kütlesi huzurunda askeri bir ihtiram kıtaıy. tarafından selâmlanmıştır. Başkan Truman Liyakat Ali Han’a «Hoş geldiniz» dedikten sonra bu ziyaretinizin Pakis tanla Bitledik Amerika arasında mevcut sıkı bağlan daha da fazla kuvvetlendireceğini ümid ederim demiştir.
Gelik, Üzülmez bölgesinin bütün harici işlerini tedvir eden binlerce işçi, memur yevmiyeleri verilmek suretiyle servis arabaları ile şehire taşınmış, hattâ 15,30 banliyö treni de Çatalağzında 25 dakikalık bir te-ahhurla yakalarına takılan 6 oklu rozetleri havi olan işçileri nezaret altında ve toplu bir halde olarak şehire getirmiştir. Memur, müstahdem, işçiler, başlarında servis şefleri de bulunan bu kalabalık, şehre gelip miting için tahsis edilen yere yerleştikten biraz sonra Demokrat Partinin mutat günlük amplifikatör neşriyatı başladığı haberi duyulur, duyulmaz bu topluluktan hilâfsız olarak üçte ikisini teşkil eden muazzam bir kayma hâdisesi olmuş ve C. H. P. ileri gelenlerini şaşkına çeviren bu durum C. H. P. değil Demokrat Partinin bir mitingi halini almıştır.
Bizzat İşletme Genel Direktörü İhsan Soyak’ın tertiplediği bu mitingin tam kendisinin konuşacağı bir sırada bu şekle dönüşü şehirde çeşitli tefsirlere yol açmıştır. Bu hâdise dahi kuvvet gösterişi bakımından D. P. lehine kaydedilecek bir puvan telâkki edilmektedir.
Verdiği cevapta Liyakat Ali Han, Birleşik Amerikanın barış yolunda sarfettiği gayretleri ve harp sıralarında hürriyet uğrunda Pakistanın dağlarında ve ormanlarında çarpışan Amerikalı askerleri övmüştür.
Pakistan Başbakanı uçaktan inerken üç saniye ara ile bir topçu bataryası tarafından 19 top atılmış
ve bu esnada hava alanı üzerinden
Niçin bu âna kadir beklediler ?
• 2 . 14 zattan mürekkep bir heyet önümüzdeki Mayıs - Haziran aylarında memleketimize gelmiş bulu nacaktır. Bu heyet, para, bankacılık, maliye, dış ticaret ve tediye muvazenesi, idare, tarım, sanayi, enerji, malın piyasalara arzı, münakale ve umumî sağlık meseleleri üzerinde gereken tetkikleri yap» rak ekonomik kalkınma plânını hazırlıyacak ve lüzumlu tavsiyeleri yapacaktır. Bu suretle memlekette ekonomik kalkınma, müsbet ve ahenkli bir plân dairesinde inkişaf etmek yoluna girmiş olacaktır. Bunlardan başka, Devlet Plânını hazırlamak üzere de Amerika’dan tanınmış iki mütehassıs yakında memleketimize gelecektir.»
Başbakanın bu açık İtirafı, rahmetli Refik Saydam’ın bıraktığı yerde olduğumuzu bize açıkça göstermiyor mu? A dan Z e kadar plân-laştırılacak dâvalarımızı Başbakan şöyle sıralamıyor mu? Para, bankacılık, maliye, dış ticaret ve te diye muvazenesi, idare, tarım, sanayi, enerji, malın piyasalara arzı, münakale, sağlık meseleleri üzerinde gereken tetkikler yapılmamış ve buna göre bir kalkınma plânı hazırlanmamıştır. Halbuki bugün plânsız küçük bir bina bile yapmağa imkân var mıdır? Burası boş kaldı, hadi şuraya bir oda yapalım, demenin modem mimaride nasıl yeri yoksa, gelişi güzel, şuraya buraya milyonlar sarfederclc, memleketi kalkındırdık diye bir iddiada bulunmağa da imkân yoktur. Şayet kendileri, buna imkân görüyorlarsa, ne demeğe şimden sonra kalkınma plânı için Ameri-kadan mütehassıslar getirtilecek ve onların tetkik ve tavsiyelerine göre işler yapılacakıtr?.
Fakat Başbakanın, seçim arifesinde milletten güven isterken böyle bir vaidle karşımıza çıkmasına hayret etmiyelim. Çünkü Sayın Başbakan 25/1/949 tarihinde de, yani bundan bir buçuk sene evvel de Büyük-Millet Meclisinde güven o-yu isterken, aynı sözleri söylemişti. Devlet plânının lüzumuna kani olduğunu aynen şu sözlerle belirt-
«Ben iş başına geldiğim, mes’u-liyeti üzerime aldığım zaman ilk evvel hatırıma gelen şey, devlet plânı meselesi oldu. Devlet plânı hem idari ve hem de İktisadî saha için lâzımdır. Bunun üzerinde duracağım. Bu temin edilmedikçe alınacak olan her tedbir parça parça kısımlardan ibaret olur ve iyi bir netice de vermez. Bu plânı, bu işlerde kudretlerini ispat etmiş olan milletlerden getirtmek istediğim mütehassıslara yaptıracağım.»
Aradan bir buçuk sene gibi bir müddet geçmiş ve aynı Başbakan bize, hâlâ devlet plânı hazırlamak üzere mütehassısların geleceğinden bahsetmiştir!
Dört sene sonra, yine iktidarda kalacak olurlarsa, aynı sözleri işiteceğimize emin olabiliriz. 1954 seçim beyannamesi ve yeni nutuklarında yine bir sürü vaidlerle beraber şöyle bir mazereti de belki ilen süreceklerdir:
— Eğer Marşal plânı gibi bir yardımı tekrar ele geçirmiş olsaydık, bu plânların tahakkukuna imkân bulacaktık. Şimdi elimizde plân var. Fakat neyliydim ki tatbik edebilmek için paramız yok!
Adviye FENİK
Pakistan Basın Ataşeliğinde dün, müzikli bir toplantı yapılmış, bu toplantıda, milli şarkılarla Pakistan türküleri söylenmiştir.
Yukarıdaki resimde, kıymetli ses san’atkârımız Zehra Bilir’i, Türk havalarını terennüm ederken görü yorsunuz.
İnönü Ege'de
★ (Baştarafı 1 İncide)
Bu kısa hitabeyi müteakip salona inen Cumhurbaşkanı etrafını saran gazetecilerle konuşmuş ve ezcümle şunları söylemiştir:
«— Dolaştığım bütün yerlerde herkesi sükûn içinde seçim gününü bekliyor gördüm. Bütün dünyada po litika at yarışlarına benzer. At meraklısı bir Macar asilzadesi, hayvanının koşusunu sonuna kadar takip etmiş, birinciliği kazandığını görün ce heyecanından ölmüş. Bizim geçirdiğimiz seçim yarışında da geçen lerde böyle bir vaka olmuş. At yarışının hususiyeti budur. İnsan hazan kaybeder. Şimdiden, bundan bir hafta sonraki seçimlerin neticesi ne olursa olşun, kadere boyun eğmek lâzım gelecektir. Sandık başlarına emniyetle gideceğiz. Her tarafta bu emniyeti müşahede ediyorum. Şansımız olur da, kazanırsak yeni bir hamle yapacağız. Uyumak devri geçti artık. Yarın, böyle yan şaka, yarı ciddî konuşursam İzmirliler nasıl karşılar dersiniz gazeteciler? ■
Cumhurbaşkanı neşe ile sohbetine devamla şöyle demiştir:
misli fazlayız. Medeniyette ve inkılâpta altı misliyiz. Yeni TürkiyÇ» nin 3-5 vasfı varsa onların başınâK . hanımlara tanıdığımız haklar ge-‘ lir.» demiştir.
İzmirde» Manisaya, oradan Balı-kesire geçeceğini ve oralarda konuş malar yapacağını söyliyen Cumhur başkanı yeni seçimlerin 1946 dan bambaşka bir hava içinde bulunduğuna işartle demiştir ki:
•— Ben şimdi muharebe meydanında bulunan bir kumandan gibiyim. O vazifenin icaplarını yerine getirmek ve bunu vatandaşlarıma anlatmak için canla başla çalışacağım. Bir gün milletim artık senin zamanın bitti, dediği zaman ona minnçttar olacağım. Ben muharebe meydanında dolaşırken bir arkadaşımı hasta görürsem canım sıkılırdı, çünkü vazifesini yapamıyordu. Böyle halde dahi vazifesini yapmı-yanları ben affetmem. O gün vazife sini yapmazsa ne zaman yapacak? Bütün* ömrümüz muharebeyi kazan mak için vazife-başında bulunmakla geçmiştir. Bu sebeple ihtiyarımla memleketimi türlü ihtimaller kar şısında bırakıp gitmem. Çekilirim amma, bu defa karşıya geçer, müca dele eder, uğraşırım.
«— İktidarda iken bütün tenkitlerinize tahammül ediyorum, hele bir karşınıza geçeyim de görün bakayım. Ben bu mevkie yumuşak koltuktan gelmedim, hep mücadele ede ede, uğraşa uğraşa geldim. Bu „______mC,,x
dâvada tutacağım yoL şudur: He- olmaz. Bu böyledir, diye seçmene da sapsız sabır, hiç bİT güçlük karşı- rılmak olmaz. İzmire çok sında eğilmeyen sebat.» 1• • • •
Muhalefete işaretle:
(-r- Ben bunları, yçnerim ve siz de beni beğenirsiniz. Seçimden büyük bir milletin bütün olgun vasıfları ile çıkacağız,»
Yarınki konuşmasının nerede o-lacağmı Belediye Reisinden sonan İnönü, Cumhuriyet meydanında o-
Her iki taraf karşısındakini kuvvetli görmektedir. Seçmen ne düşünüyor, neye karar verecek belli
gene baskıya başladı
Demokrat ar yol mük-116fiyeVne ■a »ı tutuluyor
Konya, 3 (Telefonla) Seydişehir, Beyşehir ve Bozkır kaymakamları mevsimin müsaadesizliğine, yağan sürekli yağmurlardan yolların birer çamur deryası olmasına rağmen bucak, ve. köylere verdikleri emirlerle bedenî yol mükellefiyeti için mükellefleri uzak yerlere sevketmeğe başlamışlardır. Seçim arifesinde Demokratların kesif bulundukları köylere tevcih edilen bu hareket açıkça bir baskıdır. Vatandaşların oylarını kullanmalarına mâni olacak bu vaziyetin tashihL-için tarafsız olduğunu her zaman iddia edegelen sayın vali Soyeriin hakikî bir Cumhuriyet valisi olduğunu isbat etmesi için Demokrat Parti II Merkezi tarafından gerekli makamlara başvurulmuştur.
Türkiye'ye yapılan yardım
Türkiye'ye yapılan yard m 82,401,000 dolara bal ğ oldu
İktisadî işbirliği idaresinden bil dirildiğine göre, son hafta içinde Marsall plânı gereğince Avrupa memleketlerine yeniden 39.929.000 dolar tahsis edilmiştir. Ayni plân gereğince bu hafta Türkiye'ye ayrılan miktarla memleketimize ayrılan tahsisat 82.401.000 dolara baliğ olmaktadır.
D P. Fon yada 10 Mayısta bir miting daha yapacak
Konya, 3 (Telefonla) — Halk Par tisi Konya’da propaganda mitingi yapmıya cesaret edemediğinden tahsis edilen kürsü ve meydanlarda muayyen günlere propaganda mitingi yapamamıştır Mitinge iştirak ettirecek kimse bulamıyacakların-dan bundan sonra da yapamayacakları söylenmektedir.
Demokrat Parti ise 10 Mayısta büyük bir miting daha yapacaktır.
Konya, 3 (Telefonla) — Geçenler de bir dimağ kanamasından ani o-
Amerikan hava
ordusuna mensup
tepkili uçaklar geçmiştir.
Bu merasimden sonra Trumanla
Liyakat Ali Han otomobile binerek Başkanın resmî ikametgârı olan «Blair House.e müteveccihen hava
alanından ayrılmışlardır.
farak vefat eden Konya Demokrat Parti milletvekili adaylarından Dr. Kamil Şakir İlhanın yerine, Muhase bei Hususiye memurlarından Murat Ali Ülgen listeye alınmıştır.
Bingöl valisi C.H.P. adaylarıyla beraber köyleri dolaşıyor
Bingöl, (Hususî) — Biog»l birkaç gündür idari cihazın Halk partisine olan devamlı müzaheretini daha geniş mikyasta hissetmektedir. İktidar Partisi adaylarından F. F. Düşünselle Okçuoğlunu Genç istasyonunda bizzat karşılayan vali Roljas, siyasî toplantıların hepsine iştirâk ettiği gibi Genç yolundan, mensup olduğu partinin adaylarını desteklemek ve kazandırmak azmiyle köylere beraberce hareket etmiştir.
Ege’de Zelzele
★ (Baştarafı 1 İncide) halk sokakta bulunduğu sırada vukua gelen zelzeleden yıkılan binalardan düşen taşlar 3 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. İzmir vali muavini ve jandarma kumandanı hasarı tesbit için Menemene geldiler. Yıkılan hükümet binasında çalışmakta olan daireler, adalet dairesi yarından itibaren sağlam kalan ilk okullarda çalışmalarına devam edecektir.
Yenifoçada da hasar bilhassa hükümet konağındadır. İzmir ve civarındaki köylerde de duvarlar çatla mışsa da ehemmiyetli bir hasara rastlanmamıştır.
Foça’da
Foça, 3 (a.a.) — Bu sabah saat 9 da ilçemizde biri beş, diğeri üç saniye süren şiddetli iki deprem olmuş, Yenifoça bucağı hükümet konağının ön cephe duvarı ile İli Pınar köyünde iki evin duvarları çatlamıştır. İnsanca zayiat olmamıştır.
Rasathanenin tebliği
İstanbul, 3 (a.a.) — Kandilli Rasathanesinden bildirilmiştir:
Bu sabah Türkiye yaz saatile biri saat 10 u 14 dakika 26 saniye diğeri İli 27 dakika 39 saniye geçe orta şiddette iki yer sarsıntısı olmuştur. Her iki sarsıntıya ait merkez üslerinin rasathaneden uzaklığı 300 kilometre olarak tasarlanmıştır.
Afiş Müsobokosırı Prof. Kenan kazandı
Marshall plânı memleketlerinde yapılmakta olan afiş müsabakasının Türkiyedeki kısmı sona ermiş ve mükâfat kazanan eserler dün Güzel Sanatlar Genel Müdürü tarafından ilân edilmiştir.
Milletlerarası işbirliğini gösteren bir mevzu üzerinde yapılan afişler arasında, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Kenan Temizan birinciliği kazanmıştır. Profesör Temizan’a göre, Avrupa memleketlerinin harpten sonra bozulmuş olan iktisadiyatı üzerine Marshall plânının tesirleri, .devrilmiş bir ağacın gövdesinden sürmek te olan bir dalın üzerine akseden ı-şık huzmesi şeklinde gösterilmektedir.
İkinciliği şimdiki halde Lülebur-gazda askerliğini yapmakta olan Ye deksubay Namık Bayık kazanmış ve Güzel Sanatlar Akademisi okurlarından İlhami Atine de üçüncülüğü kazanmıştır.
Muzaffer Kayalıbay
★ (Baştarafı 1 incide) açık kahve rengi bir otomobil tarafından çiğnenerek fecî bir surette ölümüne sebebiyet verilmiştir. O tarihlerde yapılan tahkikat ve tet-kikat neticesinde Muzaffer Kayalı-baym niçin öldürüldüğü bir ürlü aydınlanmamıştır.
Muzaffer Kayalıbayın ailesini iyi tanıyanlardan aldığımız malûmata göre, bu fecî kazanın etrafındaki esrar perdesi şimdiye kadar çözül müş değildir.
Alâkadarların bu esrarlı hâdiseyi çözmek ve icabeden derin ve esaslı tahkikatı yapmak üzere yeniden tetkik ve teşebbüslere girişeceklerini ve bu suretle bu feci hâdisenin aydınlanacağını katiyetle ümit ve temenni etmekteyiz.
kirim, benim için çok şey söylen-mirtir ama yıkıcı bir tezahür olmamıştır.,
Cumhurbaşkanı, İzmir, Manisa, Balıkesirden başka bir yere gidip
, gitmiyeceği sorusunu da şöyle ce-
I vaplandırmıştır:
| «— Bu mühim haberdir. Gatezeci
mcj'uaıımua u- 'yapıyorsunuz, söyliyemem. Pasa-lacağını öğrenince şöyle demiştir: ' port alabilir miyim, alamaz mıyım . — İzmir benim en çok söz söy- i bilmiyorum. Ben buraya Garp Cep-lemiş olduğum yerdir. İzmir de bana besi Kumandam olarak geldim. İz-en çok söz söylenen yerdir. Ben bu- ' m*ri dolaşmak için bana pasaport rada muhalefeti dostlukla yenece-' vermeğe kalktılar.» ğim. O meydanı ve Atatürk heyke- 1 Muhalif muvafık bütün gazeteci-lini ben açmıştım. O meydanda'* bana lere iltifatta bulunduktan sonra çok iltifat edilmiştir. Yine o mey- sözlerine şöyle devam etmiştir: danda söylenenlere yarın cevap ve- 1 •— Seçimi kaybetsem de kazan-receğim.» [ sam da gördünüz mü diyeceğim: Bir
İnönü bundan sonra Demokrat daha benim kadar sabırlısını bula-Parti İzmir listesindeki müstakil a-1 mazsınız. Bu şeref benim. Bir da-day adedini sormuş ve üç cevabını ha elinize fırsat geçmez.» alınca: j Cumhurbaşkanı bundan sonra
«— Demek İzmirde başka kimse gazetecilere ve orada bulunan C. bulamadı» demiş ve Demokrat Parti H. Partililere neşeli bir şekilde hi-listelerinde bütün memlekette kaç taben: tane kadın aday bulunduğunu sor- «— Sizin evleriniz yok mu? Evli muş ve iki cevabını alınca: I evine, köylü köyüne» diyerek isit-
«— Demek ki, biz onlardan altı | rahate çekilmiştir.
Tarikatçıların duruşması
★ (Baştarafı 1 İncide) danberi tanırsın?
— 1943 senesinde Çubuktan Ankaraya geldim ve şimdiki bahçemi Kemal Pilavoğlundan satın aldım. O zamandanberi tanırım.
— Pilavoğlu seni mürid kaydettir mek için köylere göndermiş bu doğru mu?
— Kemal beyin eseri olan «Din Rehberi» ve -Komünzme Hücum» isimli kitapları ubuk köylerinde para kazanmak için sattım.
I — Kitapları satarken Pilavoğlundan da bahsettin mi?
— Ben yalnız kitap sattım.
Sanık bundan sonra haftada iki defa Çubuka gittiğini, orada bu kitapları sattığını ve kitapları okuyanların cok memnun kaldıkları i-çin eserin sahibini görmek istediklerini, bunün üzerine Pilavoğlunun adresini verdiğini söyledi.
Hâkim tekrar sordu:
— Geçen defa duruşmaya neden gelmedin?'
— Celp gelmemişti.
— Bu defa nasıl geldin?
— Tevkif edildiğimi gazetelerde okudum ve savcılığa giderek teslim oldum.
Müteakiben sanığın ilk ifadesi o-kundu. Bu ifadede sanık Kemal Pi-kıvolu ile nasıl tanıştığım, kitapları ' I nasıl sattığını anlatıyor ve Pilavoğlundan bahsederken de hep «efendi» diye hitab ediyordu.
I Saııık Pilavoğlunun Saimekadın-da yaptığı konuşmaya temas ederek «efendi toplantıda bulunanlara ben Halk Partisine girdim siz de bu partiye girin» diyordu dedi.
1 Bunan sonra Kemal Pilavoğlunun yanında şoförlük yapan İsmail Va-
tan, Tahir Şimşek, Ömer Erdoğan ve Kemal Orçan şahit olarak dinlendiler. Bu şahitlerden bazıları tarikatla alâkaları olmadığını, bazıları da bu tarikattan ayrıldıklarını, Kemal Pilavoğlunun şeyh elbisesi giydiğini görmediklerini söylediler
Şahitlerin dinlenmesini müteakip Pilavoğlu hakkında Adlîı Tıp Müdürlüğünün verdiği rapor okundu ve savcı yardımcısı Lûtfi Musluoğ-lunun isteği üzerine sanıktan eski ruhi buhranların mevcut olup ol madiği soruldu ve Pilavoğlu da eski halin elan devam ettiğini sinir buh ram geçirdiğini söyledi.
Müteakiben sanık vekili savcının talebine uyduğunu söyledi ve müek kilinin tahliye edilmesini istedi.
Neticede Kemal Pilavoğlu ve Yusuf Başkaya aleyhine açılan dâvanın gayri mevkuf olarak devamına, aynı zamanda Pilavoğlunun Nümü-ne hastahanesinde bir sinir mütehassısı tarafından muayene edilmesine ve duruşmanın başka bir güne talikine karar verildi.
20 Kuruşa Ekmek
At yarışları
Ankara İlkbahar At Yarışları Pazar günü başlıyacaktır.
Koşuların programını ve tahminlerimizi İzmir yarışlarının programı ile beraber Cumartesi günkü nüshamızda bulacaksınız.
Teşekkür
İstanbulda cereyan eden son hâdiseler dolayısiyle adaletin emrinde kaldığımız müddetçe yakın alakalarım gösteren, Türkiye Milli Talebe Federasyonu, İstanbul Üniversite Talebe Birliği, Teknik Üniversite Talebe Birliği, İstanbul Tıp Talebe Cemiyeti, Hukuk Derneği ile diğer talebe ve gençlik teşekkül lerine, ayrıca yüksek Türk adliyesi önünde bizlerin savunmasını fahri-yen üzerlerine alan muhterem İstan bul avukatlarına teşekkür ve minnetlerimizin iblâğına değerli gazetenizin tavassutunu rica ederiz.
Ankaralı talebelerden: Ali Rıza Bilgiç, Yaşar Bahadır, Halil Burhan Dinç, Mahmut Şevket Doğan
KİRALIK DÜKKÂN — Modern şekilce yapılmış ikj dükkân. Su, elektriği içinde. Eczahane, kuru ye-
miş, kuru kahve, bakkal ve türlü işe elverişli kiralıktır. Müracaat:
Yanındaki 936/2 No. lu evde Haşan Karahan’a Altındağ mahallesi asfalt yol üzeri Yüksel Sineması karşısı. 53-K.

ANKARA ASLİYE İKİNCİ HUKUK YARGIÇLIĞINDAN — Mehmet Orhan ve Mustafa Erdoğan Zor. lukız mahkememize müracaatla evvelce aldıkları Zorlukız soyadının Çaplı olarak değiştirilmesini istemişler ve yapılan yargılama sonunda:
Mustafa Erdoğan’la Mehmet Orhan'ın soyadlarının (Çaplı) olarak değiştirilmesine 26/4/1950 tarihinde karar verildiği ilân olunur. 55-K.

ZAYİ — E. T. Ö. Okulundan almış olduğum hüviyet ve otobüs pasomu kaybettim. Yenisini alacağım dan eskisinin hükmü yoktur.
Osman Üçüncü
E. T. Ö Okulu öğrencilerinden No. 810 Ankara 56-K.

KAYIP — İş Bankasından almış olduğum 8714 numaralı banka cüzdanını kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur. -Neşet Özdoğan 57-K.
Aldığımız malûmata göre, son günlerde bazı mülâhazalarla fırınların kontrolüne ara verilmiştir.
Şehrin her yerinde bir kilo ekmek 25 kuruşa satılması ve gramlarının da aynı olması icap eder-, ken bazı ekmek bayilerinde 20 kuruştan ekmek satıldığı görülmüştür. .
Son defa Hukuk Fakültesinde 20 KİRALIK — Çankaya’da otobüs kuruştan satılan ekmeklere tesadüf. durağında geniş bahçeli, dört odalı edilmiş ve ilgililerce bu ekmeklerin daire. Su, elektrik, havagazı ver. hangi fırınlarda imal edildiği hak- Mevsimlik de verilir. Tel: 22121. kında tahkikata başlanmıştır. I 58-K.

Comments (0)