Çarşamba
4
! Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
İDAREHANE
Denizciler Caddesi 2 Posta Kutusu: 193 ANKARA II 1Q(1Q Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Mayıs I"'" Telefon: 15315
Yıl ı — No. 5 ! Fiyatı her yerde 10 Kuruştur
İDEM O K R A S
N
N D i R 1
Suiistimallerle mücadele
Bütün memurlar mal beyanı yapacaklar
Bu beyannameler beş senede bir tekrar edilecek
Dün C. H. P. Grupunda Adalet Bakanı Fuat Sirmen hükümetin görüşüne dair geniş izahat verdi
==1
Sigorta ve Yahya Kemal
Mümtaz Faik FENİK
Bizim büyük bir şairimiz var: Yahya Kemal! Onun Türk şiirinde, ki kıymetini bu sütunlarda övmek bilo yersiz ve lüzumsuzdur; çünkü o, edebiyat âleminde en güzel ve zevkli bir şöhretin şahikasına ulaşmıştır.
Fakat biz, bu büyük şairi ne yapacağımızı bilemiyoruz. Kâh bakarız Madrit te elçidir; kâh Mecliste milletvekilidir; eğer oradan aynlır-sa, Halk Partisinin estetik müşaviri olur. Müşaveresini, uzun zaman ikamet ettiği Parkotel'de ilham perile-riyle yapıp bize bir -Hayal Şehir.-inde Üsküdar'ın iç âlemini anlatır. Sonra duyarız ki, -Vuslat, şairi Pakistan Büyük F_'çisi olarak Karaşi-ye yollanmıştır. Fakat Karaşi çoraktır, sıcaktır, ağaçsızdır ve âdeta bir çöldür. Büyük şairimiz, orada «Endülüs'te raks- gibi bir şiirine nasıl ilham kaynağı bulur? Bir gün duyana ki, Yahya Kemal mezunen Türkiye'ye döıımüş! Onu Ankara Pa-las'ta, ve yahut Parkotel'de yine dostlariyle, yine bir sofra başında gedenin geç saatlerine kadar görmek kabildir.
Halkevinde şiir günleri olur. Yahya Kemal Beyatlı orada heyecan ve şiir okyanusları gibi dalgalanır. Hangi şiiri hangi gencin ezberinde değildir ki.~.
Fakat şurasını söyiiyelim ki, «O, kuşlar gibi yalnız, yapayalnızken açıkta.» Bizim Karaşi Büyük Elçiliğimiz de kuşlar gibi yalnız yapayalnız açıkta kalmıştır! Hindistan ve Pakistan ikisi beraber Avrupa kadar büyük bir ülkedir; ülke değil, kıtadır. Bizim şarkla, ve bu yüz milyonluk müslüman alemiyle geniş bir alâkamız olmak gerektir. Hindistan kapılarında, ve Pakistan içerisinde bin türlü hâdiseler olmaktadır. Bu müslüman memleketi ile yakından, hem de çok yakından münasebetler kurmak mecburiyetindeyiz. Fakat hariciyemiz, • Vuslat.-nı tozlu şiirine kapılmış, mest-ü bihuş ve habersizdir. Halbuki bin atimin dev gibi bir orduyu yendiği günler çoktan arkada kalmıştır.
Peki şuç Yahya Kemal'in midir? Aslâ!.. Çünkü o, sadece büyük şairdir. Şairlerin siyasi mesuliyetini nerede gördünüz? Ama diyeceklerdir ki, ileri memleketlerden çoğnnda da büyük edipler, siyasi temsilci olarak, başka ülkelere gönderiliyor. Çünkü bu edipler, geniş kültürleriyle, ve güzel sohbetleriyle gittikleri yerlerdeki sosyetleleri fethetmesini bilen insanlardır. Böylece temsil vazifelerini çok daha iyi başarmışlar, memleketlerini yabancı ülkelerde çok daha iyi sevdirmişlerdir Biz Yahya Kemal Beyatlı'nın bu müstesna kabiliyetini aslâ inkâr etmiş değiliz. Garp edebiyatını, ve Fransız edebiyat tarihini derin bir şekilde bilen bu kıymetli şairimiz kimbiiir, Madrit'te, ve sonra Kara-şi'de ne kadar insanı kendisine hayran bırakmış, kendisini ve Türkiye-yi onlara ne kadar çok sevdirmiştir! Fakat elçilik veya büyük elçilik sade bu mudur? Bu temsili vazifesi yanında, Yahya Kemal, dış politika işlerini ve bilhassa o memleketin siyasi cephcsini ve temaslarını çok yakından bilen teknik bir kadro ile takviye edilmiş midir? Biz hemen hemen eminiz ki, bu sefaretler, şairimize sadece edebiyatta büyük bir kıymet olduğu için tevcih edilmiş, ve böylece, bir deeğrin, Halk Partisince ihmal edilmediği onun hayranlarına anlatılmak istenmiştir.
Aylardanberi Karaşi sefaretimizin boş kalmış olmasını hangi dış politika endişesiyle izah edebilirsiniz?.
Şimdi de duyuyoruz ki, Karaşi
Halk Partisi Meclis grupunun seçtiği bir komisyon -suiistimal, ile mücadele için bir rapor hazırlamış, hükümet bu rapor hakkında tetki-kat yapıp görüşünü " bildireceğini söylemişti.
Parti Meclis Grupunun dünkü toplantısında bu mesele de bahis mevzuu oldu. Adalet Bakanı Fuat Sirmen, bu mevzu etrafında iki saate yakın izahat verdi ve rapor hakkındaki hükümet görüşünü bildirdi.
Teftiş ve mürakabe
Bakan, kötülüklerin vukuundan evvel önlenmesi gerektiğini, bunun için bugünkü t kifayetsiz teftiş ve mürâkabe cihazının takviyesi ve bu cihazın arkadaşlık, meslekdaşlık gayreti dışında işlemesi icabettiği-ni anlattı, teftişle, tahkik arasındaki farkı belirtti.
Bakan, izahlarına devam ederek, Memurin Muhakemat Kanununun (Sonu Sa. 5 Sü. 5 te)
Celâl Bayar diyor ki:
İktisadî teşekküllerde siyaset yapılmamalıdır
Bayar Karabükte işçilerin büyük tezahür teriyle karşılandı
Celâl Bayar ve arkadaşları dün öğle üzeri şehrimize gelmişlerdir. Bayar hareketinden itibaren yol bo-yünca bütün istasyonlarda halkın sevgi tezahürleriyle uğurlanmıştır.
Karabük'te gecenin on ikisi olmasına rağmen binlerce demokrat işçi başkanlarını uğurlamağa gelmişlerdi.
Bayar trenin istasyonda durma -sından istifade ederek, vagonun penceresinden halk ile görüşmüş vc dertlerini dinlemiştir.
İşçiler bilhassa Karabük fabrikası müdürünün baskı faaliyetinden şikâyet etmişlerdir.
Ali Kaya admda bir genç bütün bu müşkülât ve baskılara rağmen dâvanın tahakkuku için yılmadan çalışacaklarını söylemiştir.
İlçe başkanı Kâzım Tuncay, bu iktisadi işletmedeki baskıdan acı a-cı şikâyet etmiş ve :
.— Benimle en samimî arkadaşlarım, bu baskı yüzünden, konuşmaz oldu. Varın gerisini siz de tasavvur edin!, demiştir..
Bayar da işçilere kısa bir hitabede bulunmuş, şahsî ihtirasların fâniliğini belirtmiş ve demiştir ki :
«— Bizler de ihtiras sahibiyiz, fakat bizdeki bu ihtiras millete hizmet aşkıdır!»
Celâl Bayar ve arkadaşlarını taşıyan tren işçilerin hep bir ağızdan söyledikleri «Dağ başını duman almış. -marşı afasında Ankara'ya müteveccihen hareket etmiştir.
Bayar, Irmak istasyonunda gazetecilere Zonguldak seyahati etrafında aşağıdaki beyanatta bulunmuş-
tur :
(Sonu Sa. 3 Sü. 1 de)
Zonguldak'ta bir kömür işçisi
If MAYIS BAYRAMI
Berlin ablukasının kaldırılması hakkında Amerika ile Rusya arasında konuşmalar devam etmektedir. Batılı Devletler bu hususta Rusya'ya verilmek üzere bir nota hazırlamışlardır. Rusya'nın bu hususta müttefiklere karşı bir avutma siyaseti güttüğü muhakkak telâkki edilmektedir. Bu husustaki haberlerimizi üçüncü sayfamızda bulacaksınız. Yukarda tatil gününü müttefikler gölgesinde geçiren bir Rus subayını ailesiyle beraber görüyorsunuz
Et neden pahalı?
Ticaret Bakanının yaptığı izahlar
Halk Partisi Meclis Grupu dün Faik Ahmet Barutçu'nun başkanlığında toplanmış ve muhtelif mevzuları müzakere etmiştir. Bu arada Fahri Karakaya'nın hayat pahalılığı, canlı hayvan ihracı hakkındaki sualine Ticaret ve Ekonomi Bakanı Cemil Sait Barlas cevap vermiştiı. Bakan, bu yıl da geçen seneki kadar hayvan ihraç etmeğe karar verildiğini, fakat kışın uzun sürmesi yüzünden 1 Mayıs tarihinin 7 Temmuza bırakıldığını, bu tarihte hayvan mevcudunun tetkik olunacağını ve ona güre karar verileceğini söylemiştir.
Takrir sahibi Fahri Kaıakaya, hayvan ihraç edilmemesine rağmen et fiyatlarının yine yükseldiğini, ihraçla fiyatın alâkası olmadığını, hükümetin ihracı temmuza bırakmasına rağmen yine müphem konuştuğunu söyledi.
Bugün 4 üncü st Körler Okulu
Paris hususi muhabirimiz Hikr bir röportajı
Avrupa Konseyi
Türkiyenin kabulüne dair henüz yeni bir haber yok
Dışbakanımız N. Sadak hasta yatağında Schuman'ın beyanatını memnunlukla karşıladığını söyledi
Londra, (Radyo) — Avrupa Konseyinin nihai teferruatını hazırlamak üzere 10 devlet Dışişleri Bakanları bugün öğleden evvel ve öğleden sonra olmak üzere İki oturum yapmışlardır.
Basın muhabirlerine göre, bu toplantıda savunmaya ait meseleler müzakere edilmemiştir. Toplantıda, halledilmesi gerekli başlıca müşkül noktayı Avrupa memleketleriyle İn» giltere arasındaki görüş farkının teşkil edeoeği muhakkak gibidir. Zira, konsey bugünkü şeklile tasvip edilmeğe hazır bir halde olmakla beraber, teşkilâtın bünyesi meselesinde ihtilâf olduğu malûmdur. Zira Avrupa memleketleri, parlâmentoları ve milli partileri nisbî temsil usulüne taraftar olmuşlar, buna muka. bil İngiltere her hükümetin temsil-(Sonu Sa. 3 Sü. 3 te)
Türkiye ve Iran hudu
Ruslar 28 tü tahşit etn
Fransız gazetesinin verdiği bu (ıabc alâkalı zevat teyidetmemişlerdir. Bu
sinir harbinin yeni bir tezahüründ
Paris'te çıktut L'Aurorc gazetesi 28 Rus tümeninin Türk ve İran hudutlarında tahşid edildiğine dair bir haber neşretmiştir. Bu haber aynen
şudur :
.Eğer gündelik bir Londra gazetesine İnanılır ise, bir müddettenberi Karadeniz ile Hazar Denizi arasında, Türk - İran hududu boyunca 25 Rus tümeni yığılmış bulunmaktadır- Son zamanlarda bu kuvvetler 3 paraşüt tümeni ile de takviye edilmişlerdir.
Aynı zamanda, hava kuvvetleri, ve (Sonu Sa. 3 Sü. 7 de)
EPENİZ
Jferhâ/fiai
Rus - Tüfk ha( ve Karadeı
Atlantik Paktına k
Rusya birMc plânı Jhazırl
i Battıklardan Çine kadar tek idare, tek Avrupa-As
Nevyork, 8 (Nafen) — Nevyork World Telegramm gazetesinin tanınmış siyasi muhabirljerinden L. Dennen Paris'ten gönderdiği bir telgrafta gayet iyi kaynaklardan elde ettiği malûmatı zikretmekte ve Rusya'nın Atlantik paktına bir cevap hazırladığını belirterek şöyle demektedir :
«Sovyet Rusya tarafından Atlantik puktınâ hazırlanmış olan edvap Baltık'larda Stettin'den Çin'de Kan-ton'a kadar uzanacak olan ve «Molo-tof plânı, ismini, taşıyacak olân bir askeri ve iktisadi blokun kurulması olacaktır. .Molotof plânı. Kremlin'-dd hazırlanmaktadır ve belirtildiğine göre Çin'de kızılların da yardımı ile gelişmiş olan geniş taarruz bu plânın ilk admurtı teşkil etmekte-(Sonu Sa. 5 Sü. 7 de)
Memurlara ba.
Kanunda ( hükümler ^
İrtica ve Komünltmle mücadele ederi siyasi kanadtleri üzerinde pekâlâ basi
M
İngiliz Başbakanı Attlec
İrtica ve komünizmle rhUtadele komisyonu dün sabah Feridun Fikri Düşünsel'in başkanlığında toplanmıştır. Komisyonun Ceza Kanununun 141 - 142 - 163 üncü maddelerini tâdil teklifleri Grup tarafından kabul olunmuştu.
Komisyon bugünkü toplantısında Memurin Kanununa ek maddeyi de tetkik ve kabul etmiştir. Komisyonun bu toplantısında Adalet ve İçişleri Bakanları da hazır bulunmuştur. Komisyonca hatırlanan ek madde şudur: l «Türk Ce;g Kânununun 142, 163 ^füncü maddelerinde tasrih edilen suçlardan herpapgt birini ijlejlikle-
Haber alma hürriyeti bu mudur?
Kozlu'da gazetecileri Jandarmalar sardı!
Halkla temas etmelerini önlediler!
Ereğli havzasında gazetecilere bu muamele yapılırsa seçim zamanı işçilere artık neler yapılmaz ?
Zonguldak, 3 (Telefonla, hususî | jandarmanın ve bir kamyon polisin
rıne dair kanıl hal olmadığı, nnds kovuştu kân btılunmâc rinci derecede fından re'sen ru ilıerine b
AKIM]
Bekle
bah
Et niye p Ticaret Bal etini yeriz L cak? Sebebi izah ediyor: detli geçti d Yağmur j İşte bizim II Hele şu 39 Uç yerde ko yunlar keslll lansın! İşler Hocanın h nin önüne ( büyüyecek, koyunların kılacak. Ho« cak, eğirece cunu verece
LÜSEısossaaıaH
Vadeden işsizlik (1)
Muhip DİRANA5
Üniversiteli gençler Anndolıı-ya, ışıksız kasabalara, saz damlı ko-. Jere gidiyor. Orada yirminci asıın en iptidaî nimetlerinden mahrum yaşıyaıılara. sıtmalarını muskalarla tedavi e .ilere, arık toprağın üzerinde öktöl? bereket bekliycnlCre, gelecek fyi günlerin müjdcs'nt götürecekler. Bu, köylüyle şehirli, halkla avdın arasındaki gen1- ve korkunç uçurumun k uatılm sı yolu; ' • atatmış çok akıllı, çok nıaııâiı bir adımdır. Alkışlarız çünkü :
Bizin; memleketti m ' sus acı realite şu.înr: Biz, bir ortaçağ düzeni dov ııı ettiren köylülerle, yapmacık bir medeniliğe iizenik büyük şehir halkından mürekkep garip bir topluluğuz.
Büyük şehirlerimizle köylerimiz, dünyanın iki ucunda yaşar-mışcasmu birbirinden uzaktır. Bizi en basit bir araba yolu bile birbirimize bağlamaz. Yer yuvarlağını bir hastaıı bir başa çark etmek, mesela Siird'deld bîr köyümüze gilımk'.-n viizkercd h kolay' i . EH;-((e ki, ııc yapıp edip, vakit gocirr.i"den bu büyük ayrılığa, bu garip tezada bir son vermek zorunda bulunuyoruz. İste üniversiteli gençlerin Anadolu köylerine doğru yola çıkışını b!z böyle bir hayırlı hamlenin L.'.faıagıcı saymaktayız.
Ancak bu yetmez! Bu çeşit geziler, gençlere olsa olsa memleket realitesini daha yakından tanımak fırsat ve imkânını vermiş o-lur. Asıl bereketli hamle, şehirliyle köylü arasındaki uçurumu kaldıracak ve memleketi nimete kavuşturacak hamle, münevverin Anadolu içlerine; küçük kasaba-
1.1-(. n;.b; .elere, hattâ köylere kutur yayılıp - misafir olarak «i. oralarda ış tuiır.alariyle b. ; -.iır. Eu bakımdan biz. ' - m. şehirlerimizde sayısı on binici i aştığı söylenen yüksek t iı-illi ivâzlerin, bu 1 sizliklerin-. en, ne y lan övliyeliın, iimil-" ekteyiz. Çünkü bunla,-, h:ı-v: ; şanslarını er geç, Anadolu'da
r; u)a çık «aklar; böylece de, or.ı'şra h eke't, sağlık, imkân ve medeniyet c türeceklerdir. Yol b'ie- Air lolu'ya aneck münevverin çeşi Şırs gidecektir; elektrik keza, traktör keza, sağlık keza..
Şu anda gözlerimin önünden ge;'t , ;vır/, dağlar, göz alabildiğine uzanmış bozkırlar, söğütlü su başları. dikenli patikalar ve nihayet sev;ncsiı ve kedersiz, dü düz bir yüzle, hayata, yaşa-mtycrnıuş gib' bak r, malızun
•1 ' ins-m'-ri g; çiyor. Bir •n7 vc tereddütsüz şu hükme v r orum :
B 1er. eli knlem tutanlar, hükümet idare edenler, üniversite bitirenler, bilcümle meslekten aydınu;bizler, bir kaç biiyük şehrin konforuna - ama : Iıat, ama değil - yaslanmış, büyük lâf 'etmekten, vatanseverliği inhisarımızda tutmak vehminden hoşlanan bizle»-; bilmeliyiz ki, vatanın mutlak mânâsı, Anadolu'nun lıerlıangi bir ücra yerindeki üç bes h;ıı-îll viran köydedir. İlkin onu kurtaralım.
(i) Di:- i: «!•• ,mdâ frlrmls. fakat t Lı. - r üi'.llndci) okuna-jçisaı:.k kadar Silik çıkı 'lan bu yazıyı okurlarınızdan lirdir düeyorek tekrar nosredlyotaiB.

jrJjj Jı ||
Karadeniz kıyılarının yükselttiği ses
«Son Posta» nın başmakalesinde Selim R .'o Emeç Demokrat Partinin Z;):guldak İl Kongresini tahlil etmektedir :
«Mahallin hususiyetleri bir tarafa bırakıldığı takdirde hcınca her yerde -görülen ; Demokrata husumet ve Demökrat-Iıf-ı yıldırma balıslııüı: alınan yersiz tedbirlerden elkfiyettir.
Bu sik Ayetlerin bir kısmı idari baskının bir takım çapraşık, mcvzularına temas ediyorsa bir diğer kısmı da bu baskının dotîiırdufiu inanılmaz neticelerle halkın nasıl ruhan yıpratılıp bezdirilmek İstendiğini meydana koyuyor. Fakat bütün bu tazyiklere, gıy. dağlarına, vatanla--: arasında tefrika yaratmak İstidadını gösteren öz vo üvey evlftt muamelelerine ra'-ıi" n ortalıkta hiç bir yılgınlık c-aerlnin göze çarpmaması dâvanın durdurulmaz bir ruh seli halini aldıSının İnkâr kabul etmez delildir. Vc yine bütün bunlar İspat ediyor kl artık serbest ' seçimler, gitmek millî bir İrade haline relmııjtır. Memleketin Demokratının da. Demokrat olmıyanıınn da kafasından vc kalbinden ecy-ıılerln ortaya konulmasının en emin ve dürüst bir vasıtasını teekll eden bu yoldan daha ziyade uzak durulamıya'-avı anlatılmaktadır tdari baskı denen vc İdare edenle edilen vatandaş arasında uçurum açaıı dâvanın top yekûn halline imkân verecek olan budur.)
Buhrana doğru
«Yeni Sabah» ta «Takvimden Bir Yaprak sütununda Ulunay, bir kabine buh. anına doğru gitmekte olduğumuzu hissettiğini, ve buna sebep olarak ta hayat pahalılığını gösteriyor. Hükümetin çabuk çareler almadığından zayıf bir durumda olduğunu iddia ediyor ve şunları yazıyor :
«Mazi yalnız tarih sayfası değildir. Biraz da lıail idare eden, istikbali Jıazırlı-yan ders kitabıdır. İktisadi vaziyetlerin hükümetleri nasıl de iı Jifılne yakın bir mazi şahittir. Böyle oldupu halde hor eeyden evvel dünUnülınesi icabeden H)u kadar mühim bir mevzuu zaman ile halledilecek meseleler gibi ele almak affolunmaz bir gaflettir.
Bir valinin, bir bakanın muvaffakiyeti, eserleri ile- ölçülür. Bu eserlerin bekası halkın -rahatı-lir; bunun harlclndo yapılan İcraat ne olursa olsun ön plânda yapılmayı ■ erols-n çok lüzumlu tedbirlerin tatblkindck! muvaffçkis i tsizlikle silinir
i Ik Paktına girmeyişimiz bizim lehimize olmuştur.»
Anlaşıldı değil mi? Sayın Sadak Amerika'ya. pakta alınmamamızı temine git-iv-iş dö haberimiz yok!»
Boş meskenler
■Hürriyet» Komprime başmakale--.inde İstanbul'un mesken buhranını ele almakta bu büyük dâvayı kısaca çözmeye çalışmaktadır :
■ Nedense pratik İs görmesini Bilmiyoruz. Hayatı ucuzlatmaktı tedbirlerinden tutunuz da mesken melalini halletmek İsine varıncaya kadar bir türlü verimli tedbirler alamıyoruz. Üstelik bize akıl
■ retmek istlycnlcrin de akıllarını bc-
■ ınniyoruz. Belediyelerin akılları varsa bir sene için bütün İslerini durdururlar
su mesken derdini kökünden halletmek t im- koyulurlar. Mesken meselesi lıullcdllcmlyecek dertlerden dc&lldir. Bilâkis hüsnüniyetle ele alındığı takdirde, halli en basit dertlerden biridir. Fakat bu derdi HalletıVıek pek çok kimselerin İşine gelmiyor. Ucuz apartımaıılar dururken pahalılarına müşteri bulamamak korkusu salâhiyet sahiplerini dUşllnceyc sevkedlyor.
Biz, memlekette -mesken buhranını halletmek için Belediyelerin ve mimarların İştirakiyle bir kongre toplanmasını ve bu isi hemen bir sene içinde halletmelerini teklif ediyoruz. Bu kolay 1,1 de' başaramazsak artık hiç bir işi başaramayız.»
Bugün.
udur.
İ^taııburda
Komünizmi teVm için bir toplantı
fslanbuı, j iıeıçfunıa) — Türk j Kültür Ocağı taraiıiıuun tertip eaı-leıi komiin ng» telin toplantısı Marmara Dukuıiıiue ekseiıyetıoı ,v udsett tahau gençliğinin ıeş:;ıl etu-gı kalabalık bir kütlenin iştiraki ile yapıldı. 1... ı. nü geııçıenn oır ağızdan söyledikler .-w.aâı Marşı ı.e başladı ve büyu.c bir heyecan içinde devam etli.
Evvela muhtelif kimseler tarafın-ı.ın güm.v.')-feıı tc.gruılaı okundu. Söz uian.Uıu«n N.hut Ats-z yeni bir şey söylenuyeceğini, esasen toplantının sembolik mşhıyette olduğunu, Türk-Kus husumetinin kökünü uzuk maziden aldjğım, tarihteki mücadelelerden misaller getirerek ,zah etti. Dünyadaki komünist nüfuzunun tahmin edildiğinden çok daha hafif olduğuna temas eden hatip mevcut is-Ir iistıklere göre dünyada vasati o-larak İlâ kişiye bir komünist isabet ettiğini söylemiştir.
Nihal Adsız, tekrar Türk - Sovyet ihtilâflarına temas ederek kendisin den cVvel Erzurum lisesinden yeti şenler adına Erzurum lu bir gencin -biz anamızdan doğduğumuz zaman, süt' emmesini öğrenmeden komünizm düşmanlığı (iğrendik, cümlesini gök yerinde bulduğunu ifade ett ve onlar «Pripet» bataklıklarından fırladılar, bizler Tanrı dağlarından Joğvu1;, dedi.
Bundan sonra da Fethi k nuştu, 1 Mayısta konfünistleı, 3 Mayısla da Türkler ve Türkçüler k- nuşur deniştir.
Toplantı hep bir ağızdan söylenen İstiklâl Marşı ile sona erdi.
Köylüye daha ucuz kredi
Sinop Milletvekili Yusuf Kemal Tengirşenkin Ziraat Bankası Kanu-uınun 22 nci maddesinin 4 üncü bendinin değiştirilmesi hakkında erdiği kanun tasarısı, Ticaret, Maliye, Tarım ve Bütçe komisyonları tarafın lan tetkik edilmiş ve ufak tâdillerle kabul edilerek Meclis gündemine alınmıştır.
Bu tasarı kanuniyet kesbettiği takdirde Ziraat -Bankası sermayesinin iki misline kadar tahvil ihraç edecek ve bu tahvillerin bir kısmını yirmi sene vâde ve % 3 faizle müstahsil köylüye ikraz edecektir.)
«Kudret» Gazetesi dâvası müdafaaya kaldı Cumhurbaşkanı hakkında haka-retâmiz neşriyatta bulunmaktan sanık Kudret Gazetesi mesullerinin duruşmasına dün de devam edilmiştir.
Savcı okuduğu iddianamede suçun sabit olduğunu ileri sürerek sanıkların Matbuat Kanununun 27 ve Türk Ceza Kanununun 158 inci maddesi gereğince tecziyelerini ve sanıklardan Kemal Otal'ın beraeti-ni istemiştir.
Duruşma, sanıkların müdafaalarını yapabilmeleri için 11 mayıs çarşamba gününe tâlik edilmiştir.
Fakülte yayımları talebeye yarı fiyatına Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dekanlığı, Fakültenin bütün yayımlarını bundan sonra kendi öğrenci ve öğretmenlerine yarı fiyatla satmaya karar vermiştir.
MEMLEKET MESELELERİ
Çocüklttrda ölüm
BiRK' 5 A
Cümhuriyetımiz 2a yaşını bitirdi; 20 ya basil, Nüfusumuz halâ lö milyonlar Üzerinde bocalıyor Halbuki Türk çucuğuna vaktinde lâyık olduğu kıymet verilmiş olsa ıdı ■ugün 25 - 2ü mıiyan olmamız işten bile değildi.
Çeyrek asırlık Cumhuriy'et hayatımızda yapılan bir çok işlere rağmen bu memleketin muhtaç olduğu en hayati bir davası olan çocuk siyasetinde resmen hiç bir harekette bulunulmadığını teessürle kaydedelim. Çünkü her şene azalmasını heyecanla beklediğimiz çucuk ö-lümlerinin bir sene evvelkine nazaran dalıa çoğaldığım görerek, haklı uiaruk üzüntü duyuyoru^.
Sağlık Bakanlığının bu seneki "İstatistiklerine göre Türkiye'de senede binde 44 doğuma mukabil binde 2ü nispetinde ölüm vardır. Bu nispet son nüfus sayımında daha fazla görülmektedir. 18 milyon olduğumuza nazaran demek Türkiye-de senede öÜU.OOO doğuma mukabil 400,00U ne yakın ölüm oluyor. Bu bizim için ne korkunç bir rakamdır. Halbuki medeni memleketlerde çocuk ölüm nispeti binde 10 u bul duğu zaman haklı olarak telaşa düşerler. Buna mukabil biz çocuk gibi mukaddes davalarımız dururken onun yerine tadsız, laıdesiz bir şekilde bir çok başka mücadelelere kendimizi kaptırıp lüzumundan fazla meşgul olmamız dikkate şâ-
Şimdiye kadar Türk çocuğuna karşı gösterilen saygısızlıktan do layı asgari 6 milyondan fazla vatan evladı kaybettiğimizi bilmem hesap eden vat ıtu? İşler hep böyle gidetse bu işin sonu ne olacak? Bunun halli için büyük bir zekaya ihtiyaç yoktur. Bütün bunalrm seyyi-esini yine bu millet çekecek.. Artık buna tahammülünüz var mı? Bunları boşuna düşüneceğimize Türk çocuğunu kurtarmak için gözümüzün önündeki fırsatlardan istifadeye bakalım. Meselâ yeni yol siyasetini yalnız ekonomik değil biraz da nüfus bakımından tetkik edelim.
Mühim olarak tesbit edilecek köylerimize kadar gitmesi lâzım gelen yollarla köylü ve bilhassa çocuklarının sıhhi ve sosyal durumları sağlanmış olacaktır.
Biz bu gibi fırsatlardan faydalanmayı düşünürken ilk eğitim s|e-ferberliğile aile ve okul birliklerinin yerinde saydığını, fazla olarak Çocuk Esirgeme Kurumunun çeyrek asırdan fazla devam eden faali yetlerinin yardımsızlık yüzünden son zamanlarda zafa uğradığını görüp işitmekle müteessiriz. Bu hal çocuk davasını takdir edenler için umumidir.
Pek zayıf bir ihtimal dahi olsa biı gün bu memlek/et çocuğuna lâzım olduğu kıymeti verecek ümi-dile fikirlerimizi tekrar umumi efkâra-arzetmekte fayda görüyoruz.
Kanaatımızca; memleketimizde çocuk dâvası tek değil umumî olarak mütalâa edilmelidir. Bunun i-çin çocuğu ön plâna alıp hükümet kanalına muhakkak bağlamak lâzımdır.
Ayrıca hususi teşekkül ve teşebbüslere de yer verilmelidir. Bunun için de memleketin ihtiyacı olan çocuk hastanelerde, bakım evlerini,
İ Çocuk ölümleri her sene bir evvelkine nazaran daha çoğaldığını görerek haklı bir üzüntüye düşüyoruz. Bu seııeki istatistiklere göre Türkiye'de senede binde 44 doğuma mukabil binde 26 nis-beiınde öiüm «ardır.
v ■______
Dr. Aziz Yergök
Çocuk ilasl lıkl;
pan er, doğumevleri, süt dam-lasiyle kimsesizler ve suçlu çocuklar yurt ve islâh evlerile a-normal çocuklar için açılacak geıs oküiit,. Sıhhat, Milli Eğitim ve A
alet Bakanlıkları taralından müş- 1 tereken iuure edilmelidir. Bunlar ! 10 seneUk bir programia pekâlâ ba- j şarılabilir. Bunların ikmalinden nra aziz yurdumuzun en hücru yerlerine kadar asri vesaitle muntazaman (Doktor, Ebe, Dişçi, z.ya-retçi licaışiı-c, Öğretmen, seyyar kütüphane, röntgen, sıı»ema) vesaire gön dermek daima kabil olacaktır. Kö liiye muntazam yapılacak bu yardım servislerini Sağlık Bakan-hgının yapmakta ciduğu. sağlık merkezlerine bağlamak mümkün o-bcıl- ir. Yalnız bu yardımların köy liinün gururunu kıracak bir tarzda İmayıı bilâkis sempatilerini çekici bir şekilde yapılmasına son derecede dikkat etmemiz lâzımdır. Bu medenî öğütler: tatbikte muvaffakiyet gösteren köylüye rıaddi ve manev; mükâfatlar verrr)?lidiı. - P.c-dava kundak bezi, pastörize süt, i-lâç, bastna, gaz...) gibi..
Netice: 40 bine yakın çok dağınık olan köylerimizi imkân nispetinde yeni yapılan yol şebekeleri
iri Mütehassısı
x uaşj...ıiak; yani bu yolların İUO, 5Û veya 25 ine. kilometreler ne birer yol istaSyofılariyle beraber numunelik köy tipleri yapmalıdır. Ayrıca sağlık merkezi erine bağlanmak üzere sıhhi ve sosyal tesislerin de buraya yapılması çok yerinde bir hareket olur. Bu suretle hern köylerimizi tevhit hem de nüfus si-, j:)etimizi tanzim etmekten başka turistik yollara kavuşmaktan mütevellit umumi bir refaha kavuş;: cağımız da muhakkaktır. Bu me yanda çocuklarımızın ehemmiyetini tebarüz ettirmek için daimi neşriya ve tümlerle yapılması icap eden propagandayı asla ihmal etmemelidir.
Yukarıda hatırımıza gelen kısaca izahattan da anlaşılacağına göre Türk çocuğunun kalkınması için onu tek taraffi değil umumi olarak mütalâa etmek icapediyor. Yoksa mahdut hususi teşekküllerle bu davanın halline imkân olamıyacağına daima şahit olmaktayız. O halde vakit geçirmeden resmen çocuk seferberliğine ciddî olarak buşhyalını. yoksa karnında taşıdığı millî sermayesini daima toprağa gömen Türk anasının takati kesilecek..
Hilmi Uran'ın Hüsnü At yarışları Zaimle mülâkatı
Cumhuriyet gazetesinin Urfa muhabirinden aldığı bir habere göre, cenüb1 vilâyetlerimizde bir tetkik gezisi yapmakta olan C.H.P. Genel Başkan vekili Hilmi Uran'la Suriye Başbakanı Zaim arasında Akçakale'de gayriresınî bir görüşme yapılacağı söylentileri dolaşmaktadır. Bu görüşmede Türkiyenin yeni Suriye devletiyle kuracağı münasebet etrafında fikir teatisinde bulunulacaktır.
! Ankara ilkbahar at yarışları 8 ma-| yıs pazar günü başlıyacaktır. Resmi J programa göre yarışlar 8 hafta de-! vam edecek ise Oe, yarış atı sahipleri ve yetiştiricileri cemiyetinin de iki koşu yapacağı kuvvetle muhtemel olduğundan koşular 10 temmuza kadar devam edecektir.
Bu güzel spora karşı Ankaralıların gösterdiği alâka ve sempatiyi ya-kinen bilen gazetemiz koşuların devamı müddetince okurlarına en doğru favoriyi vermeğe çalışacaktır. Bu husustaki ilk yazıyı pazar günkü nüshamızda bulacaksınız.
Bursa'daki yangında beş ev tamamen yandı
Bursa, 3 (Hususî) — Dün şehrimizde büyük bir yangın olmuş ve beş ev tamamen yanmıştır. Bir e-lektrik kontağının yangına sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.
Hacılar mahallesinde Şükrü Yo-ğurtçugil vc Ahmet Kırcanın evinin çatısı bircVenbire tutuşmuş ve ev halkı ancak dışarıdan yapılan müdahale üzerine yangından haberdar olabilmiştir. Eşya kurtarmak imkânı hâsıl olmamıştır. İtfaiye vasıtasızlığına rağmen büyük bir gayret göstermiş ve bu yangında da ciddî bir şekilde su sıkıntısı çekilmiş, ve zarar ziyan tesbit edilmiş değildir.
Ahmet Koca. Şükrü Yoğurt-çugil, Hatice Çizen^r, Namık Te-zer, Adnan Sünnetçioğlunun evleri yanmıştır.
Denizli - Pamukkale gecesi Ankara Halkevi salonlarında Denizli. İsmet İnönü lisesini bitirenlerin Pamukkale gecesi yapılmıştır. Denizli Milletvekilleri ve kalabalık davetlilerin katıldığı bu toplantıda şiirler okunmuş, danslar edilmiş, millî havalar çalınmış ve oynanmıştır. Pamukkale'den bir manzarayı gösteren tablo müzayedeye konmuş ve Enver Kavur tarafından 355 liraya satın alınmıştır. Gece çok eğlenceli geçmiştir.
Dış Ticaret Reis muavininin muhakemesi 20 mayısa bırakıldı
Hilâfı hakikat mal beyannamesi vremekten sanık Dış Ticaret Reis muavini Nijat Aytaman'ın duruşması sona ermiş, mahkeme savcının iddianamesini okuması için 20 mayıs cuma gününe bırakılmıştır.
Olmadı, tetkik e
ti "'( Partisinin C-iJ «»: Komisyon den sonra sert b mı,ti. Bu teklifin .jAİşüji, suiistima
Komisyon, me\ kuk prensiplerin /.ecri bazı tedbir; Meselâ rüşvet v cezalandırıyor, n yanına tâbi tutu; hakemat siperini yordu. Bunun ü nakaşalar yapıld hükümetin tetkrt kümet de teklifi uzun tetkikler ya bu tetkiklerin.1 bi tekliflerinin bazı bazılarını kısmen rını da reddetti.
Bu satırlarda rinde olup olmaı ( rafın haklı old e /ecek değiliz. S taharriyat, tadil bir an evvel b: çünkü her geçil ' fıa genişletmek temiz k-Jİmışlanı makta, en cesarı vermektedir. İşin Türk memurunuı an evvel kurtarıl
Tedbir bir an Yalnız yeni tedt evvelkiler gibi kabiliyeti olmıya; olmamalıdır. İlâç his ve imha etmt «topyekûn bir te için sert veya ku kalâde salâhiyeti ha olunmalıdır.
Evet, bu müsa; fakat, bu fevkali suiistimal etmedi bir el lâzım! Ak maile mücadeled istimal doğabilir! be lâzım. O hale yeniden tetki'; e ctğiz!
Tetkikat yeter. Alet natamam, il sa irtikâp ve irtiş • İmadan kurtarn atmak lâzım.
Sab:
Ne astarı, yüzü!
«Vatan» da sel gittikte» soııra kalan (Kum) şudur :
.■ ıi tuıı nıenlıur tmılınrrlrlerln-dcıı Mrs. Thompsnn Ankara'ya ııolmis: Yardın S ••• t.l--r De n irinin hanımefendileri ona Anadolu Klübündo Türk ka-
rinde,
tıuhaı
:TUrk kndın
Tefrika No. 5
JKAN KISIMLARIN HULÂSASI
[A.v-l kardeşi Torklld'le birleştikten sınıra gerek yemekte ve «erek evde ailesi hakkında konuştu. Dorls Tor-kild'in ertesi günü gelecek olan P.ose'a âşık olduCunu söyledi ve garip garip lâflar etmesi üzerine azar işitti.
Dorls onların spor üzerindeki mevzularından sıkılarak mütemadiyen içti.

Dorls Bittikten sonra İki kardeş yine geçmiş günlere alt hâtıralarına dündüler ve annelerinin ölümü üzerinde durdular.]
— Evet; önceleri morfin alıyordu. Fakat sonraları, tekrar babamla birleşince hali daha kötülcdi. Sanırsam bütün morlinomanların sonları hep aynı oluyor. Yalnız,
l bir ara, Thcrese sokağında oturduğumuz sıralarda, uzun müddet çok iyi olduğu zamanlar oldu.
— Ya sonra?.. Daha... Daha mı icci HU?..
Axel'in elleri yastıkları didikli-yordu.
— Kendini kurtarmağa çok gayret etti. Zavallı annem.. Babam Madam Ritter'den ayrılmış olsaydı bile anneme pek yardım edemezdi sanırım.. Bazan annem bir hafta müddetle odasına kapanırdı...
LKBAHAR
^ » (/ma*, i U^set gö ^
yordum. O, piyanoda Chopin'in bir balladını çalıyordu. İçeri babam girdi: «Burada oturmama ve çaldığını dinlememe müsaade eder misin Regitze?. dedi.. Bunları o kadar iyi hatırlıyorum ki.. Çünkü çoktanberi babamın onu ismiyle çağırdığını duymamıştım. Az sonra da beni dışarı gönderdi. O günden sonra annem epey bir müddet iyi gitti... Sonra her şey tekrar allak bullak oldu. Zavallı, hastalığa kendini tekrar kaptırdı. Artık hasta idi.. Her zaman... Hep., hep hasta idi,..
Bir zaman sessiz kaldılar. Sonra Torkild :
«— Son bir gayretle morfine karşı mücadeleye girişmişti.. Bunu şimdi anlıyorum.. Fakat bunun ne kadar beyhude olduğunu anlamakta gecikmedi: Tamamiyie zehrin pençesinde idi. Ondan kendini kurtararaıyordu.. işte o zaman beynine bir kursun sıktı..
Torkild ayağa kalktı, pencereye kadar gitti:
«Ölümü seçerken zehirin tesiri altında değildi.. Bir saat evvel benim odamda idi. Galiba bana, tamir edilecek çorap veya çamaşırım olup olmadığı gibi bir şey sormağa gelmişti.. Sonra bana yatmıyor musun, diye sordu. Ben okuyordum. Yatmak üzere olduğumu söyledim. Beni öpmek istedi.."
Torkild sustu. Axcl ayağa kalktı, kardeşine doğru birkaç adım attı. Fakat piyanonun yanma varınca orada, ayakta öyle kala kaldı. Torkild başını camın kenarına dayamış sessiz sessiz hıçkırıyordu..
Az sonra doğruldu. Axcl onun yalnız cama vuran uzun koyu gölgesini görebiliyordu.
«Annemi aylardan beri öpme-mistim. Beni öpmek için yaklaştıkça farkına varmamış gibi dav-ranıyordum. Bir gün bana kendi-
— Evet insan on altı yaşında iken mütlıiş zalim olabilir.
Bir müddet sustular. Nihayet Torkild :
— Babam, annemin ölümünün haftasına vaziyeti anladı.. İlâçları bulmuştu..
Sesinin âlıenginden Axel onun acı acı gülümsediğini sezdi..
Yiııe aralarına bir sessizlik çöktü. Axel pencereye kadar gitti. Doğudan esen rüzgârın önüne katılan bulptlar darma dağın kaçışıyorlardı. Açık mavi göğe belli belirsiz bir ay aydınlığına benzeyen bir ışık yayılmağa başlamıştı.
«Haklısın. Yarın hava güzel olacağa benziyor."
— Evet. Öyle gibi..
Axcl :
— Gün ağarmağa başladı bile, dedi. Bu mevsimde, burada, geceler Danimarka'da olduğundan çok daha kısa.
Torkild saatine baktı:
sin.
— Sana da..
Torkild onu kapıya kadar geçirdi. İçten gelen bir hareketle Axel elini onun omuzuna koydu :
— Bana bütün bunlardan, annemden bahsettiğin için sana teşekkür ederim.
— Allah rahatlık versin kardeşim.
— Sana da Allah rahatlık ver-
Torkild ışığı söndürdü. Pencerenin kenarına oturdu. Tuzlu su banyosu gibi insana canlılık veren sabah havası her yanını sarıyordu. Taptaze bir havaydı bu ve aşağıdaki taraçanın üzerini tüylü bir halı gibi örten hanımelinin ko kuşunu da içmişti. Tatlı bir serinlik genç adamın içine işliyor ve tütünle viskinin verdiği ağırlığı, derinden derine İçini kemiren ü-züııtüyU; içini döktüğüne ileride pişman olmak ihtimalinin verdiği kaygıyı dağıtıyordu...
Gökyüzü yavaş yavaş adamakıllı ağarmış vc üzerindeki bulutlar da hemen hemen tamamiyie sıyrılmıştı. En tepelerde masmavi kiiçiik bulut parçaları denizde yüzermiş gibi yavaş yavaş ilerliyor, doğu tarafında da, fjord'un
Amerikac ziraat rr
İstanbul, 3 (Tel. yardım plânı ger gelecek ziraat âle nin çıkarma töreı Dolmabahçe rıhtı tır.
Törene Türk v marşlaıiyle başlaı kanı Cavit Oral 1
Amerikalılar aı dım plânı Avrup; İdaresi Türkiye B mukabelede bulu
Yeni yolcı navlun temiı
Amerikadan alı sine yurda gelişle için Denizyolları geçmiştir. Fakat taşımak için evv rihli Beynelmilel masına dahil olı dır. Türkiye hali maya dahil değil
Denizyolları id lan kanaate göre, hil olmak doğrı hükümet işidir.
Anlaşma hükü 1 aşmaya dahil mı taşıma işinde kul ve resmî bütün c hükümlerin kaide tadır. Gemiler ar ne göre hazırlan dilmekte ve sefe dırlar.
Bugünkü şartlı mizdeki ticaret sizliği nazarı itib kiyenin bu anla mıyacağı kanaati
Buna rağmen resi bu gemilerin gelmemesini tem Bakanlığı vasıtasi şebüsleri yapmak! cu alınması hak: hiyette müsaader çalışmaktadır.
Hollanda takır ma.
Demirspor kulü nun milli takıma süçerek, Holland takımı ile yapılac Girmemive karar
I ^
s*
RADYO-TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
Avrupa Konseyi ve Türkiye
m vrup» Konseyi dün Lon-flra'da St. James sarayında toplanmıştır. Bu Avrupa Konseyi de nedir? demeyiniz.' Bu konsey, demokrasi cephesinin bir nevi Avrupa Birleşmiş Milletleridir; ve bu yıl 28 ocakta, Batı Bloku devletlerinin Brüksel'de yaptıkları dördüncü toplantı da taazzuv etmiştir. Kuruluşunun esas gayelerinden birisi, herhalde birçok aykırı menfaatlere sahip olaıı Birleşmiş Milletler içinde. menfaatleri, müdafaaları ve ekonomik vaziyetleri itibariyle bribirine daha yakın olan devletleri bir araya toplamak, ve bu suretle, konseye dahil olan milletler arasında siyasi bir yakınlık vücuda getirmektir. Konseyin ilk azaları, Fransa, İngiltere, Belçika, üolianda ve Lüksemburgdur. Bu Beşler, sonra Onlar haline gelmiş, Danimarka, İrlanda, İtalya, İsveç ve Norveç de konseye ithal edilmiş, bu arada nedense Türkiye ve Yunanistan çağırılmamış-tır.
Yapılan hata
Türkiye'nin Avrupa Konseyine dâvet edilmemiş olmasını yalnız Türk dış politikasını idare edenlerin bir hatası telâkki edemeyiz. Bunda konsey âzası-nuı da başka bir ihmali olduğu aşikârdır. Çünkü Türkiye Avrupa ve hattâ dünya sulhunun korunmasında mühim bir âmildir. Demokrasi cephesine hizmeti büyüktür. İşte neden sonra konsey üyeleri bu ihnyılin farkına varmışlar ve Türkiye ile Yunanistan üzerinde ehemmiyetle dur -muşlardır. Fransız Dış Bakanı Schuman'ın dün bu hususta gazetelerde intişar eden beyanatı dikkate şayandır. Belki bu satırların yazıldığı anda -Onlar Konseyi- eski ihmali tamir ederek Türkiye'nin Avrupa konseyine alınmasına karar vremiş, ve bu vaziyeti bize de bildirmişlerdir. Fakat ne de olsa, Türk diplomasisinin İtalya'nın bile dahil bulunduğu böyle bir konseye girmek hususumda ısrarlı bir talepte bulunmaması, ve bu hususta umumi efkârı tenvir etmemiş olması büyük bir hatadır.
Netice
G- erçi Avrupa konseyinin, savunma meselelerinde karar almak salâhiyeti yoktur. Ekonomik meseleler de esasen Avrupa ekonomik birliğine havale edilmiştir. Fakat siyasî meseleler bu konseyde sadece tetkik e-dilecektir. Konseyin biri, buna dahil olan memleketler bakanlarınken mürekkep bir komitesi, bir de her devletin tayin edeceği delegelerden mürekkep istişare heyeti vardır. Avrupa'yı alâkadar eden bütün meselelel bu iki komitede tetkik olunacak ve her halde alınacak kararlar belki Avrupa'nın mukadderatı üzerinde büyük âmil olacaktır. -Politika» denilen mekanizmanın daha çok haber alma, ve bu haberler üzerinde işlemeden başka bir şey olmadığı göz önüne alınacak olursa, Türkiye'nin böyle bir konseye üye olmakla elde edeceği fayda kendiliğinden meydana çıkar. Temennimiz odur ki, dış politikamızı idare edenler, memleketimizin dünya politikasında haiz olduğu ehemmiyetli mevkiden faydalanmasını artık öğrensinler! — M. F. F.
Atlantik Paktı etrafında
Yunanistan da pakta
girmemekten şikâyetçi
İsveç, pakta girmeğe zorlanıyor mu?
Atlantik paktı ile ilgili Olarak a-lman haberlere göre, yeni Yunan hükümetinin programı münasebeti-lc parlâmentoda cereyan eden mü zakereler sırasında, muhalefet lide-di Papandreu, hükümeti genel siyaset bahsinde desteklemekle beraber, İtalya Atlantik paktına iştirâk ettiği halde Yunanistan'ın bu pakta katılmamasına hayret ediyorum. Paktın imzalanmasındanberi muhtelif milletlere verilen teminatta farklar meydana gelmiştir.» demiştir, isveç tazyik mi ediliyor?
Amerika'nın îsveç büyük elçisi, günlerdenberi Başkan Truman'la te-ı ms halindedir. Yakında" İsveç'e ha-
reket edecek olan Büyük Elçinin, Başkana Atlantik paktı ve bu pakta İsveç'in iştirâki bahsinde görüşmelerde bulunduğuna muhakkak nazariyle bakılmaktadır. İsveç'in tarafsız kalmak arzusuna rağmen, coğrafî vaziyetinin hususiyeti bakımından, Amerika tarafından bazı tesir ve tazyikler vaki olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim, bu intibaı silmek mak-sadiyle olacak ki, salahiyetli bir A-merikan şahsiyeti, İsveç üzerinde baskı yapılmadığını beyan etmek lüzumunu hissetmiştir.
Amerikan diplomatlarının, İsveç üzerinde giriştikleri teşebbüsten ümı'tvar oldukları kaydediliyor.
Şanghay'da Rusya'ya
Milliyetçiler dayanıyorlar
Alınan haberlere göre, Çin komünist kuvvetleri dün Şanghay üzerine umumi taarruza geçmişlerdir. Topçu ateşiyle desteklenen bu taarruzun, hükümet kuvvetleri tarafından yer yer püskürtülmüş olması, Şanghay müdafaasının çok çetin olacağı aı göstermektedir. Filhakika hükümet kuvvetlerinin bütün topçu ve lıava kuvvetleri Şanghay a toplanmıştır. Hükümetçi uçakların, Yong-çe güneyinde komünistlere karşı nevmidane bir hücuma geçtikleri, diğer taraftan komünist kuvvetler e-line geçen hükümet harp gemilerinin büyük kısmını batırdıkları veya sefer harici ettikleri bildiriliyor.
Bununla beraber, komünistlerin Şanghay üzerine vaki hücumlarının ciddi olmadığı ve şehri silâh kuvvetiyle almaktan ziyade siyasî tesirlerin yardımiyle ele geçirmek istediklerini iddia eden müşahitler de vardır.
Balkan meselesi ve
Rusya
Londra, 3'a.a. (Afp) — Daily Graphic gazetesinin Flushing Mea-•".ovvs'daki muhabirinin haber ver-diiğne göre, bütün dünyanın dikkati Berlin ablukasının kaldırılması için cereyan eden konuşmalar üzerinde teksif edilmiş bulunurken Balkan meselesini halletmek ve Yunanistan'da iç harbe son vermek üzere Doktor Evattla Gromyko arasında müzakereler yapılmaktadır.
Muhabir, Sovyet murahhası ile Genel Kurul Başkanı arasında bu onu etrafında müteaddit müzakerelerin cereyan ettiğini bildirmektedir.
Celâl Bayar diyor ki
(Bas tarafı 1 incide)
— 21 Temmuz seçimlerindeki şiddetli hareket istisna edilirse, Zon-guldak'ı evvelki iki ziyaretimde, bugüne nazaran daha sakin bulmuştum.
Kanaatimce iktisadî teşekküller hiç bir zaman siyasete karışmamalıdırlar ve bütün endişeleri iktisadi olmalıdır. Zira, bugün bu partinin, yarın iktidara gelecek diğer bir partinin siyasetine âlet olurlar ve işleri aksar, neticede memleket iktisadiyatı bundan mutazarrır olur. Ereğli kömür işletmeleri iktisadi bir devlet teşekkülü olduğuna göre bunun men supları da Memurin Kanununa tâbi değildir ve diledikleri partiye girebilirler, fakat buna rağmen bu idare de çalışanlar işlerini kaybetmek endişesi yüzünden, ITalk Partisinden gayrı bir partiye kaydolunamamak-tadırlar. Halbuki burada çalışanlar işlerindeki ihmal ve kusurlarından mesul olabilirler. Yoksa siyasi âkidelerinden dolayı •değil!..
Polonya Başbakan yardımcısı kayboldu
Varşova, 3 a.a. — Başbakan yardımcısı ve Polonya iktisadiyatını tedvire memur Hilary Minz bir hafta evvel meçhul bir yere hareket etmiş ve o zamandanberi kendisinden bir haber alınamamıştır.
Kontrolü kabil dmıyan bazı haberlere göre Devlet Bakanı hâlen Moskova'da toplanan kominforma dahil memleketler arasındaki iktisadi işbirliği konferansı çerçevesi dahilinde Sovyet idarecileri ile temaslarda bulunmak üzere Moskova' ya gitmiştir.
Diğer taraftan Varşova'da yapılan 1 Mayıs nümayişlerinde iktisadi işlerle alâkalı bakanlardan hiçbirinin lıazır olmadığına işaret olunmaktadır.
ingiliz çocukları Türkiye'de tahsil edebilecekler
Londra, 3 a.a. — Türkiye, ingiliz çocuklarının İngiltere Maliye Bakanlığından döviz alarak tahsillerini yapabilecekleri memleketler arasında bulunmaktadır. Bu haberi dün ilazine Bakanlığı vermiş ve her çocuk için senede 240 İngiliz liralık döviz tahsis edileceğini bildiımiş-
Avuslurya meselesi hallcdilemedi
Londra, 3 a.a. (Afp) — Avusturya meselesini inceleyen Dışişleri Bakan yardımcılarının bu sabahki toplantısında hiç bir anlaşmaya varılamamıştır. Delegeler, Birleşmiş Milletler Kurulu üyelerine ait mallar hakkında A.vustuı-ya kanunlarının tetkiki hakkındaki 43, ırk ve din
birmuhtıra hazırlandı
Berlin ablukası hakkında Anadolu Ajansından alınan haberlerden anlaşıldığına göre, üç batılı devlet, yani Amerika, ingiltere ve Fransa, hâlâ bu mevzuda müzakerelerine devam etmektedirler. Umumi kanaate göre, ablukanın karşılıklı olarak önümüzdeki hafta kaldırılacağını ü-ıııit eden batılı devletler, Rusya'ya verilmek üzere bir muhtıra hazırlamışlardır. Dört büyükler toplantısının da mayıs içinde yapılabileceği iddia edilmiş ise de, resmî bir Amerikan sözcüsünün beyanatı bütün bu ümit ve ihtimalleri ortadan kaldırmıştır. Filhakika, sözcü Batılı Devletler arasında cereyan eden müzakerelerin alelâde görüşmelerden i-baret olduğunu söylemiş ve Jessup -Malik müzakerelerine temasla, bu görüşmelerin memnunluk verici bir tarzda cereyan etmiş olduğunu, lâkin gelecek toplantının 2 taraflı mı yoksa 4 taraflı rm olacağı hakkında hiçbir fikri olmadığını söylemiştir.
Rusların durumu nedir?
Bir çok müşahitlere göre, Sovyetler, ablukanın karşılıklı olarak kaldırılması için ileri sürülecek şartları kabul etmiyeceklerdir. Bilindiği gibi bu şartlardan biri de Doğu Almanya'nın durumiyle ilgilidir. Bu takdirde Batılı işgal devletlerinin, Potsdam anlaşmasını nazarı itibara almıyarak teşebbüsü ele almaları beklenebilir.
Siyasî faaliyet devam ediyor
Bu şartlar dahilinde siyasî faaliyet durmuş değildir. Bir yandan, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Alman İşleri Dairesi Müdürü Murphy, Batı Almanya liderleriyle temas ederken, diğer yandan İngiltere'nin Amerika Büyük Elçisi Sir Oliver Franks da Acheson'la daimî surette temas halinde bulunmaktadır.
Diğer taraftan, İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Mayhev parlâmentoda, sulh andlaşmasından evvel Alman hudutlarında bir değişiklik yapılmıyacağını söylemiştir.
Avrupa Konseyi
( Baş tarafı 1 incide )
çilerinden teşkil edilecek bir blok vücude getirilmesini istemiştir.
Bugünkü toplantılar sonunda kısa bir tebliğ neşredilmiştir.
Sadak'ın beyanatı Sutampton, 3 a.a. (Afp) — Türkiye Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, France Presse muhabirini «Queen Elizabeth» vapurundaki kamarasında, yatakta kabul etmiştir. Amerika'da kaldığı müddet zarfında saıfettiği gayretten yorgun dü-şn ve yolda bir kaç kere ateşi yükselen Türkiye Dışişleri Bakanı muhabire: -Bu akşam uçakla Londra'dan Ankara'ya hareket edebileceğimi ümit ediyordum, fakat doktorum hemen bugün yola çıkmamı menetti. Bu itibarla istirahat etmek ve iyileşmek için iki üç gün kalacağım.» demiştir.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine ka buiüne Fransa'nın taraftar olduğu hakkında M. Schumann tarafından yapılan d emece muttali ulan Bakan şunları söylemiştir :
. M.Schumann tarafından son basın konferansında söylenen sözleri büyük bir memnuniyetle öğrendim. Fevkalâde mütehassis oldum. M. Schumann Paris'te son görüşmemiz sırasında da Türkiye'nin Avrupa Konseyine kabulünü destekliyeceği-nı bildirmişti. Milletlerarası mesle-Ieierde büyük bir anlayış gösteren ve Türkiye'nin dostu olan büyük devlet adamı Schumann'ın hu hattı hareketini esasen beklemekte
rnmmm. Buyrun Filistine!.
50 Lira mı?..
Ankara'mızın temiz yolları vardı. Asfaltları gül gibi bakımlıydı. Ufak bir çatlak hemen görülür, tamir edilirdi. Ankara Belediyesi, tabiat kuvvetlerine bile meydan okurdu. Kar günü gününe kaldırılır, büyük caddelerde çamur görülmezdi. Rahmetli Belediye Reisinin, sabahın sekiz buçuğunda evinden çıktığını, şehrin her tarafını dolaştığını söylerlerdi. Gözü de sesi de çok keskindi. Aksaklıkları tok tok söyler, belediye müdürlerine rahat vermezdi zahir!...

Kanalizasyon kazılarına başlanınca canım asfaltların köstebek yuvası haline gelmesine içimiz sızladı. Fakat güzel Ankara'mız tam bir medenî şehir haline gelecck diye teselli bulduk. Çamura da pisliğe de, toza da katlandık.
Kanrlizasyon inşaatı şükürler olsun çoktan bitti. Fakat asfaltları dr) bitirdi. Bu gidişle
paket kaldırımı arayacağız. ★
Halktan bir kimse evine havagazı borusu döşetmek istese belediye asfalt tamiri diye, carp lâO lira alıyor.
Aoaba, belediyemiz, kanalizasyon inşaat müteahhidinden m. : ,?... — A. F. __
Başmakaleden devam
Siaorta ve Yahya Kemal
sı poliçeleri içinde kaybolacağını kimse düşünemezdi! Sessiz gemide bize ölümünü anlatan bir edibin behemehal hayat sigortası primleriyle mi uğraşması lâzımdı?...
Büyük bir Yahya Kemal'imiz var; onun vücudu kadar büyük kabiliyetini nerelere sığdıracağımızı, onu nasıl memnun edeceğimizi bilemiyoruz!... Onu, sanki sakalı şerif gibi kırk bohça içinde saklayıp, raftan rafa kaldırıyoruz!..
Sefaret güzel! Özendirme mükâfatı, hadi o da bir nevi mükâfatlandırma olsun. Fakat büyük şairimizi rakamlar, primler, iskontolar, ve prodüktörlerden başka koyacak iş mi yoktur?... Bir şirket bilançosunu, hangi aruz vezniyle, muvazene-lendircbilirsiniz? Yahya Kemal, şöhretini büyük eserlerde bütün tarih boyunca sigorta etmiştir; bir müsbeti bir menfiye ' bağlayarak, bu şöhretin sigortasını attırın: kimsenin hakkı yoktur. Bütün dâvanın esası şudur: Biz kıymetleri nerede ve fiilî kullandığımızı bilmiyoruz ve onları böyle bîr miras yedi gibi harcıyoruz!
İstanbul'u ilim halinde bilen ve aşk halinde seven Yahya Kemali, Karaşi'niıı çorak ikliminden alıp Boğazın serinliğine ve Çamlıcanın rüzgârlarına bırakalım; fakat hiç olmazsa ondan bize İstanbulu anlatmasını istiyemez miydik?
Yahya Kemal, iktidarın bütün işleri arasında bir tek misaldir. Yahya Kemal, millî reasüransın rakamları içine sokulacaktır; çünkü Yahya Kemali seven insanlar a-rasında böyle bir kıymetin asla ihmal edilmediği propagandası yapılacaktır. Halbuki, böyle bir tayini yapanlar, onu seven insanlamı bundan ne kadar üzüntü duyduklarından bile habersizdir...
Eski Garp Edebiyat Tarihi Profesörüne vc »Vuslat» şairine bundan daha korkunç bir hüsran verilemez!..
Şu garip iktidar, insanları kayırmaktan bile âciz olduğunu bu misalle bir defa daha isbat etti: çünkü kayırayım derken katlediyor!
Mümtaz Faik FENİK
Et neden pahalı?
( Baş tarafı 1 incide )
ret Bakanı geniş izahat verdi. Gıda maddeleri ihraç rejimini ve prensiplerini anlattı. Sadeyağ, tereyağ, pirinç, buğday gibi ihtiyacımızı ancak karşılar maddelerin katiyen ihraç edilmediğini, beyaz peynir, et, kepek gibi maddelerin de mahdut şekilde ve müsait şartlar altında ihracına müsaade olunduğunu söyledi.
Et ihracının psikolojik tesirleri olduğunu, tediye muvazenemizde ihracın 18 milyon tuttuğunu ilâve etti.
İstanbul ve diğer büyük şehirlerin et ihtiyacı hakkındaki tedbirleri de şöyle anlattı:
— Tanzim satışı yaptık. Nisan başına kadar iş müsbet gitti. İstanbul' da geçen seneye nazaran 12 bin koyun fazla kesildi. Fakat kış uzun sürdü. Erzurum'dan başlıyarak acele buzhane yapacağız. Ayrıca Erzurum, Elâzığ, Konya'da üç tane kombina yapacağız. 39 milyon liraya mal olacaktır. Bu kombina ile maliyeti düşüreceğiz, bu kombina lara muvazi olarak da büyük şehirlerde soğuk hava deposu yapacağı/..
Fahri Karakaya, hükümetin bu işte çok geç kaldığını söyledi, tetkikler, raporlar diye bu işin bir müddet daha uzamamasını temenni etti. 6-8
lrilnlıılr lrıı^ııljırın Irooilm...... . ini i
Filistine gidenler orada ne yapıyor?
İstanbul'da ticarete alışmış olan Mişonlcır, Yasefler Filistin'de sadece istihsaide çalışmaya mecburdur!
Son zamanlarda uzun mü d d e; Filistin'de kalmış, oradaki Yahudilerin yaşayışlarını yakından görmüş olan bir arkadaşımız, size bu sütunlarda İstanbul'dan Fıiislin'e hicret eden Yahudilerin oradaki hayatlarına dair dikkate değer yazılar yazacaktır. Bu yazılarda iürkiye'den Arzı Mevud'a koşan Yahudilerin nasıl istihsalde çalıştıklarına, Hay-fcı'daki hayatlarına dair çok dikkate değer tafsilât bu.ı-caksınız. İlk yazıyı bugün neşrediyoruz.
gümrük memur -ları bile kadın, sokakta yüz kişide 60 kişi kadınadır. Otelde hizmet eden kadın, lokantada yemek getiren kadın. Hele Telaviv'e gitmeye görün! Ora da bu rakam daha ziyade kabarır. Erkekleri artık parmakla sayar -siniz.
Filistin'de bu -gün erkek nadirat tandır. Ve galiba onun için drâho-ıalar tarihte şim-
«— Buyurun Filistine!....»
Birkaç zamandan beri bütün dünya Yahudileri Filistine akıyor.
«Gelmeyin!» demiyorlar. Hep «Buyrun. la karşılaşıyorlar.
Ne oluyor bu Yahudilere? Oraya gidip ne yapıyorlar?
Merak mı edi-yosrunuz! Öyle i-se gelin, Galata rıhtımından hareket eden bir mo-töre beraber binip
Filistine gidelim. diye kadar raslan-Kendi tabirlerince; yeniden bu- mamış bir yüksekliğe ulaşmış ve lunmuş toprağa gidenler, her sıkın- kızlar, güzelliklerine, ;ekerlikleri-tıyı göze almışlar. Fırtına, yağmur, ne vç, harütulâdeLik'erine rağmen, soğuk demiyor, Filistine akıyorlar, ekseriya kocasız kalmışlardır. İlk hedef Hayfa!.... Hayfa FiJistinin en güzel şehirle-Hayfa artık baştan başa bir Yahu- rimUn biridir. Hele şimdi portakal di şehridir. Ve bu şehirde Türkiye- bahçeleriyle, muz tarlaları ile o ka-den giden Yahudiler akalliyeti teş- dar cana yakındır ki... kil ederler. Hayfa bütün sakinlerinin Yahudi Zaten Filistin küçük bir Alman- olmasına rağmen cennetten bir koyadır. Alman Yahudisi her yerde şeyi andırır. Hayfada Yahudi porta-ekseriyettedir. Balatlı Mişon oraya , kalı diye bellediğimiz o küçük por-biraz da vurguna gitmiştir. Fakat takallardan bile eser kalmamış, ne-evdeki pazar hiç bir zaman çarşıya sil kadaT portakallar da ıslah edil-uymaz. ( miştir. Bir bardak portakal suyu bi-Hayfaya çıkar çıkmaz kendisini zirrf paramızla beş kuruşadır. Ve iskân bürosu karşılar. buradan giden Yahudiler evvelâ
— Ne iş yaparsın? kana kana bir portakal suyu içmek-
— Tüccarım. , tedirler.
— Burada tüccarlık yok, evvelâ Hayfa biliyorsunuz benzin fnem-istihsâl... leketidir. İngilizlerin Orta Şark pet-
Almanyanm «Über alle6» mar- rolleri .Pipe Line» lerle Hayfaya a-
şı gibi, her şeyin üstünde istihsâl Fi- kar. Ve dünyanın en büyük petrol
listinde ilk başta gelir. tasfiyehanelerinden bir; olan Hayfa
Mişon, Balatta bahçeye biraz so- petrol tasfiyehanelerinden geçerek
ğan, sarmsak dikermiş. Burada bir dünyaya dağılır, köy ziraatında çalışmak için kâfi se- ; Hani Hayfa Yahudiler tarafından bepdir. | işgal edilince İngilizler petrol tas-
«Âgence juif» in - Yahudi ajansı- fiyehanelerini buradan kaldıracak-
nın -iskân şubesi kendisine gidece- lardı. Ne oldu? Niçin kaldırmadı-
ği köyü ve çalışacağı yeri gösterir. 1ar?
Gidip çalışacaktır. Burada her şey Meğer o da bir lâfıgüzafmış!
kooperatiftir. Köy için çalışacaktır. İşte petrol, tasfiyehaneleri de mis
Köyü için çalışmak demek, Filistin gibi işliyor. Ve dünyanın dört bu-
için çalışmak demektir. cağından gelen Yahudiler şimdi bu
O halde, buyrun çalışmağa!... tasfiyehanelerde çalışıyorlar.
İşte bizim Balatlı Mişon böyle bir Evel nerede idik? Halâ Hayfada-
köye gidip çalışmağa başlar. Vazi- yız değil mi? Hayfa limanı bugün fesi çalışmaktır. Yemek düşünmez, I Oı ta Şarkın en faal limanlarından
yatacak yer düşünmez! Her şeyi te- biri haline gelmiştir. Hayfaya dün-
min olunmuştur. O yalnız çalışır ya ticaret gemileri mal getiriyor,
ve istihsâl ederek topladığı para, Yarın da mal yükleyip gidecekler,
köyün kooperatifine irad kaydolu- Filistinde yeni bir Almanya ku-
nur. rulmuş. Burada da işleri itimad üze-
Balatlı Mişon kooperatifi terket- rine kurmak istiyorlar. Pek yapamı-
mekte her zaman serbesttir. Köy is- yollar ama, yapacağa benziyor-tihsalâtından hissesine düşen para- j 1ar!
yı alır ve istediği gün kooperatiften İste otobüsler. 4 numaralısına bi-
ayrılarak hayatını kurabilir. nersenlr sizi şehre indirir.
Bunun için Filistine giden Yahu- Otobüse biniyorsunuz. Biletçi fi-
dılere her zaman iş açıktır. Kimse lân yok. Şoförün yanındaki kutuya
iş bulamıyacak mıyım diye tereddüt on kuruş atmanlz kâfidir. Artık i-
etmez. neceğiniz istasyonda zili çeker ve
Yahudi ajansı, her gelene iş ver- inersiniz. Nerede o kazıkçı Nişim,
mektedir. Ve herkes, çalıştığı müd- Jozef? Onlar da buradalar. Fakat o
detçe karnının doyacağını bilir. biletçisiz otobüse biniyor ve mis
Kadım atölyede, erkeği fabrika- gibi on kuruşluğu bayılıyorlar,
da, tarlada, her zaman iş bulur. Fa- Keresteciler otobüsünde biletçiyi
kat bu iş asla kendi işi değildir. Mu- atlatacağız diye uğraşanlar burada
kaddes toprağın işidir. Yeniden bu- bir İsviçre vatandaşı gibi olmuşlar,
lunmuş toprak böylelikle kalkındı- Meğer onların gadri hep bize imiş!
rılacaktır. Burası yepyeni br diyar- ____
dır. Yalıudiye burada Yahudiliği u-nutturur.
«Kazık helâldir, pıensipi başka milletlere tatbik edilen bir prensip- I tir. Fakat ah!..
Amerikalı kadın gazeteci şerefine verilen koktey
Huylu huyundan vaz I. Birka/ gündenbori Sarimizde bu-geçer mi? işte burada da Türk Yahu- lu-"an Amenkal.sıyası yazar ve ga-disi Alman Yahudisine, Polonya Ya- f Bn' .,Dorathy L™OT1,,S™ §ere" hudisi. Macar Yahudisine Bvle ka- fme Amen 3 ***** ^S'1»* Basuı
hudisi, Macar Yahudisine öyle kazıklar atarlar ki...
Filistin bugün dünyada en çok kadını olan memlekettir. Hayfada,
Webster tarafından 3 da bir kokteyl veril-
Memurlara baskı
Ataşesi Mr. dün saat 17. miştir.
Seçkin davetlilerle basın mensuplarının hazır bulunduğu ve baştan sona kadar samimi bir hava içinde geçen kokteylde Bn. Thomson, davetliler ve basın mensuplariyle samimî hasbıhalde bulunmuştur.
Türkiye'den çok iyi. intibalarla
( Baş tarafı 1 incide )
haklarında ayrıca yapılacak bir inceleme sonunda getirilecek ve birbirini tutan soru neticesinde kanaa- ayrılacağını da kavdı- len tanınmış ti vicdaniyeye dayanılarak hasıl o- gazeteci, kadın gazetesi sahibi İffet lacak kanaatle durumlarını teyid c- Halim Oruz'İa konuşarak Amerika-den emarelerle herhangi bir memur da bile tamamen kadınlar tarafın-veya âmir ilgili inzibat komisyonu dan ıkarılan bir gazete bulunma-karaı-1 ve ilgili Bakanın tasdikiyle dığ:nı ifade etmiş vc bu boranların-meslekten çıkarılırlar». 1 dan dolayı Türk kadınlarının haki-
Komisyonun hazırladığı bu teklif j katen takdire lâyık oldukları mütu-Grupun önümüzdeki salı cclsesınde ı leasında bulunmuştur, görüşülecek ve çok hararetli müna- | Bavan Doruthv Thomson bu ak-kaşalari mucip olacaktır. Çünkü, bu , gam 21 de ekspresle İstanbul'a ha-maddeye göre memurların butun reU,t etmiştil.. istanbul'da bir müd-istikballeri inzibat komisyonunun det kaldıktan sonra Mmanva'ya pi-kurarına bağlı olacaktır. Bilhassa denektir mellere alet olmıyan, kanundan ay bir baskı yapılacaktır. Komisyon şimdi bu suçluların askerî mahkemeye mi, sivil mahkemeye mi verilmesi icabettiğini inceliyecektir.
•k --»ölen mo lol çiMih! kurslarda, nı iteleyec ★ Hilmi Uraı îehiri) ine k Anadolu . nü ofomoi cü olmuş Bori yanlı rinci danr (-50 adûi E
Karadeniz'd edilmiştir. I siyasetinin, karak asker rülmektedir Moskova'r hazırlandığı raber, eğer t sa, ileri Iar olabilir: lâli, Amerik müttefik b paktına Irar Bu haberı makamlar r Fakat teyidf dik. Bu tahşi gelesinin de şıklığına güı ran'a karşı ; alâkadardır, narak Türki harbine giri;
Güreş millî takımı kampa gitti
istanbul, 3 a.a. Haziran başıp-da şehrimizde yapılacak Avrupa serbest güreş şampiyonasına iştirâk e-
Sayfa :4
Tefrika No. 5
yafam Qozuyfe\
t M
PATRONA HALİL3MM
w9
ittifCT
ULJMM]
MCRAKU ŞEYLER
: Marki dö Vilnöv
Fransız Sefiri
Çeviren ı Muvaffak Menemencioölu
Vezir idam-ediliyor
1 ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI
( Patrona Halil vo arkadailan Be-t yazıt meydanında bir bayrak altına ! müslümanları cayırdılar. Kendilerine İltihak ctmlycnlerl kılıçtan geçirdiler Haplsanelerl açıp mahkOmları k ve Yeniçerileri kendi kuvvetlorlno kattılar. Padişah ûcladl. Aaller sad-r rAzaııı. Seyhüllsl&m ve İki vezirin S basını Istylorlanlı. ] ? Askerin, âsilere katılması, sarayı 'büyük bir yese düşürdü. Zorbalarım padişaha aldırış ettikleri yoktu. .'Sarayın suyunu kesmişler, her günkü yiyecek ihtiyacı için kullanılan J'yolları tutmuşlardı. £ Padişah sadrâzamın hayatını kurtarmak için bir teşebbüs daha yaptı. Asiler, hakaret edercesine cevap j[: verdi ler:
— Padişahın isteği üzerine Şey-"hislamı affettik. Zaten bu hare-y ketimiz fazlaydı. Bunu, ancak ule-jjtmadan olduğunu düşünerek yaptık.
* Fakat sadrâzamla, iki damadından y hesap soracağız. Kat'î şekilde istemimiz, bunların bize teslimidir.,,
Üçüncü Ahmet, bu inat karşisın-, da büyük bir yese düştü. Asilerin sadrâzamı parçalamalarına mâni ol-n mak için hiç bir imkânın kalmadı-31 ğını gördü. Yalnız onları diri diri " teslim etmiyecekti. Orada bulunan Anadolu Kazaskeri Zülâlî efendiden sadrâzam İbTahim Paşa ile Sadaret 3 kaymakamı ve kethüdası için idam ^ ilâmı aldı. Mehmet kethüda, kja-
* rar kendisine bildirilince, kajp sektesinden öldü. Buna rağmen fet-
avayı yerine getirmek icabederdi, "boynuna ip geçirdiler. " Fakat sadrâzam, ve kaymakam "'ölümü soğukkanlılıkla karşıladılar. ^Kaymakam Paşa abdest aldı. Namaz kıldı. Sadrâzam böyle yapmaydı. Hayata gözlerini kaparken bir *de bu zahmete katlanmak istemi-"yordu. Bu iki devlet haini (!) eylül 1730 cumartesi günü akşamı saat 9 da hayata gözlerini yummuşlar, Silâhdar Mehmet Ağa sadrâzam folmuştu.
j Padişah, cesetleri At Meydanı'na gönderdi.
ZORBALAR MEMNUN DEĞİL
Üç vezirin cesetleri' ayrı arabalara konuldu. At / Meydanı'na getirildi. Bu arabaları saraydan At Meydanı'na kadar takip edenler, ce-, ketlere en şeni hareketleri yapıyorlar: -Din ve devlet hainlerinin çla-ıbeti budur!, diye bağırıyorlarcjh. Hazin alay At Meydanı'na geldiği saman işler tekrar karıştı. İstedikleri üç kişiyi diri yerine, ölü olarak teslim alan âsiler, büyük bir hiddete kapıldılar. Kendilerine, padişahın vezirlerini düşmanlarına sağ olarak teslim etmesinin âdet olmadığı anlatıldı. Fakat daha büyük alçaklıklar düşünen âsiler bu cevapla yatışmadılar. O andan itibaren Üçüncü Ahmet'i tahtından indirmeğe, yerine yeğeni Birinci Mahmut'u geçirmeğe karar verdiler.
, Asilerin bu kadar ileri gitmesine sebep ileride canlarını kurtarmak aaygusuydu. Üçüncü Ahmet'in zalim tabiatlı olduğunu biliyorlardı. Kendisini tahta çıkarmak için kardeşini hal'etmiş olanları bile az sonra idam etmişti. Padişah, yapılan hakaretlerin intikamını alabilecek bir İıalde. bırakılırsa, bir gün kendilerinin de idam edileceklerine e-' finindiler. Halbuki 27 senedir zindanda çürüyen şehzade ; Mahmut şitahta gelecek olursa, elde ettiği J-.ürriyet ve taht karşılığı olarak bunlara bir şey yapamazdı. t, Ne olursa olsun padişaha karşı kapılan bu kadar sadakatsizliği ört-ânek için, başka bir bahane dahâ iıulm ak icabediyordu. Gönderilen ^cenazelerden birinin sadrâzamın değil, ona benziyen bir hapishane fbıahkümunun cesedi ölduğuhu, i-iloanarak veya inanır gibi görünecek iddiaya başladılar. Halbuki sadrâzam öldükten sonra o kadar t^-"nmmaz bir hale gelmişti ki, hazine-uarı bile bu cesedin sadrâzam İbrahim Paşaya ait olmadığını söyle-İmişti. Ayrıca, ceset muayene edi-jince sünnetsiz olduğu görüldü. Teceddütler büsbütn kuvvetlendi. Tfalbuki, İbrahim Paşa aslen hıris-\iyandı. (x) İstanbul a geldiği ve rnüslüman olduğu vakit sünnet olamamıştı. Yalnız dinin diğer hükümlerini yerine getirmişti.
Asiler padişahin, kendilerini iki Suretle atlatmış olduğu kanaatlideydiler. Bütün kinlerini cesetten yıkardılar. Ahalinin görmesi, için kaymakam ve kethüda paşaların cesetlerini iki ağaca astılar. Zavallı Sadrâzamı da bir atın kuyruğuna ©ağladılar. Saray kapısına kadar gsürüklettiler.. Asiler saray kapısından cesedi aldılar, İbrahim Paşanın, istanbul halkına müstesna bir hedi-
Gözleri dönen âsiler bir türlü «ü-kûnet bulmuyorlardı. Üçüncü Ah-met'ih vaidlerini tutmadığını, memleketi harap eden bir sadrâzamı bütün kanunlara rağmen, müdafaada ısrar etmiş olduğunu ve böyle bir padişahın hükümran olmak hakkını kaybettiği, için onu hal'ettlkleri-ni, yerine Sultan Mahmut'u geçirmek lâzımgeldiğini ilân ettiler, ihtiyar padişah tir tir titriyor, onlara
Bir manto bir kadını kurtardı!
Sikago'de genç bir kadın, her ne aobeptense, bir apartmanın sekizinci kat penceresinden sokağa fırlar., Fakat, pencere yaylıdır, Tam kadının vücudü geı.terken cam kendiliğinden iner ve genç kadın, mantosunun eteği camın aralığına sıkışarak boşlukta a6ilı bir vaziyette kalır. Sokaktan geçen halk bu manzara kargısında polise haber verir. Sinema operatörleri, gazeteciler, foto muhabirleri vaka mahalline gelirler. Polis İşe müdahale ederek güç belâ genç kadını kurtarmağa muvaffak olur ve bir zabıt tutulur (zira Amerika'da
KÖRLER OKULUNDA
v," • 'İT","*""' "" srf jV intihar teşebbüsü cezayi müstelalm-
en kıymetli hediyelerin. dit(). Lâkin ertesi gün gazetelerde vadedıyordu. Üstelik, lrtiyeceklerl çlkan muaZ2am biruân intihara te-
£ hSli^îi.»1?1nm . İıeCf'gi,ni ebbüs eden bedbaht kadını binlerce
de bildiriyor, fakat âsiler bir türlü dolar kazandırmak .urttlyli i9Ml. iddialarından vazgeçlremıyordu. ı; edor,
ÜÇÜNCÜ AHMET'İN HALT Filhakika bu olağanüstü hâdise-
Asiler, Üçüncü Sultan Ahmet'i den faydalanmasını bilen büyük bir j
tahtından indirmeğe karar vermiş- kadına oldukça kabarık bir ı
lerdi. Fakat bu kadar mühim bir mebl4fi vererek bir fo.oğrafım elde
plânı tatbik edebilecek zeki, muk- ctmek va oltına 'hareleri yazmak |
tedir, ayrıca herkesin İtimadına lâ- sUrt,llyİ9 mükemmel bir reklâm u-
yık bir adama da ihtiyaçları Vardı. sulü bulmu9tur :
Ayaaofya eyhi İspiri Zade Ahmet -Hayatımı Dunker mağazasından
Efendi tam İstedikleri adamdı. Sade aldığım mantoya borçluyum»,
ve mütevekkil bir görünüş altında ' | nihayetsiz hırslar besliyen. iki yüz
İÜ bir nankördü. Padişahın bir çok Hastabakıcılara kur yapan
lûtuflarını görmüştü. Buna rağmen âsilere giderek onları kararlarında durmağa teşvik etti. Halbuki bu işin bir sürü de müşkül tarafları vardı, Ayasofya şeyhi bunları hal-ttmezse, âsiler belki de fikirlerin değiştirecekler, bu kadar İleri git-miyeceklerdi. Seyh, Üçüncü
iki yaşında bir delikanlı
Paris'in büyük hastahanelerinden birinde, hâlen on hekim 2 yaşındaki bir çbcuğun durumunu ciddiyetle takip etmektedir. 1947 kışında doğmuş olan bu çocuk adetâ gözle takip edi-
met'i tahtından İndirme meselesini leıjek kadar büyüdüğü için, bir kaç üzerine aldı. hafta evvel, çocuk hastalıkları teda-
îsoiri Zade 1 ekim aksam, sara me$hur olan bir hastaneye
ya gitti Padişah kehdi dSınd^ yatl"lmlf Vfl derhal mU*ahede altl" di. Bütün vezirler, ulema, ve dev- ıa allP™?tır. let âyanı köşkte, gelen haberlerin Müşahede neticesinde, 2 yaşında-heyecanı altındaydılar. Hepsi yeis- ki delikanlının, 5 yaşında bit çocuk li,'hepsi ümitsizdi. Ayasofya şeyhi- cüsiesinde olduğu, kemik teşekkülâ-ni görünce, şehirde neler olup bitti- tının 11 yaşı gösterdiği ve en garibi, ğini'öğrenmek istediler. O vakit İs-1 kadıhlara karşı 15 yaşında bir deli-piri, hepsinden fazla müteessir gibi kanlının hissiyatiyle ve gayVt müte-bir hal aldı: j kâmil.blr erkek olduğu tespit edil-
— Âsiler,^ padişahın tahttan çekil- j Tnı§tır: meşini kat'î surette istiyorlar. On- Burça benzer vakaları daha evvel ları bu fikirden vazgeçirmek için e- de görmüş olmakla beraber, hasta-limden geleni yaptım. Para etmedi bakıcıların - en az bir kısmının - iki Artık hiç bir ümit kalmadığını gör- yaşındak» Don Juan'ın yatağına so-düm. Bu havadisi vermek için sö- kulmak hususunda tereddüt lettikle-
raya geldim.
(Devam edecek)
Büyük ikramiye
700,000
LİRADIR
ve bu 100,000 li ra elbette birisine çıkacaktır.
Biletiniz varsa bu serveti beklemeye hakkınız da var demektir.
(1327) 74—B.
ri ve bir nevi hicap ve kprkuye kapıldıkları görülmektedir.
Doktorlara gelince, onlar, geçen asır sânlarında, bu gibi anormal vakaların esasını teşkil eden Orman bphsinde büyük araştırmalariySe ta-nınân Morie'nin ismine izafeten, 2 i yaşındaki delikanlıya «Morie'nin oğlu. adını takmışlardır. Çocuğun hastalığına »Makrojeni tozomi» adı verilmektedir. Ve bu hastalığın bugün için tedavisi kati olarak bilinmemektedir.
Balta ile adam öldüren dul kadın
İzmir, 3 (Telefonla) — Karabu- I runda Fatma Yay isminde 4 çocuk anası, genç ve dul bir kadın, bir gece evine girerek kendisine tecavüz etmek isteyen Süleyman adlı birisini balta İle Öldürmüştür. Fatma Izmire getirilmiştir. Duruşmasına yakında Ağırceza mahkemesinde başlanacaktır.
Beklemediğim bir cümle o-kulda ilk işittiğim söz oldu | diyebilirim :
•— 13 yaşında gözlerimi tamamen kaybettim, fakat kör olduğum için «asla» teessüf etmiyorum.»
Aynı şahsın hayatını burada öğretmenlik yapmakla geçirdiğini öğrenince kendisine kargı beliren hayranlığım bir kat daha arttı. Zaten bu samimi yuvada her insan kaderini yenmeğe çalışıyor, bütün güçlüklere rağmen cemiyete faydalı olmağa uğraşıyordu. Şunu da ilâve etmek lâzımdır ki, onlar hor imkâna haiz bulunmaktaydılar.
KÖr Bestekâr
Yanımda bulunan müdür Hurvieu, SO kız ve 120 erkek öğrenci yetiştirdiklerini söyledikten sonra :
.— Size okulumuzun en İftihar edeceği Litaze adındaki talebesini göstereceğim dedi. Kendisi, Fransa'nın en büyük müzik bestekârını tâyin eden 1949 Roma Mükâfatını kazanmış bir kördür. Yanılmıyorsam şu anda kızına piyano dersi vermektedir.
Son cümleyi açıklamak gayesiyle :
— Okuldaki talebelerin yaşları nedir? diye sordum.
— Sekizinden itibaren her kör çocuğu alıyor ve kendisini hayata hazırlıyoruz, diye cevap vordi. Fransanın muhtelif şehirlerinde bulunan 20 okulun bazılarında daha da ufak çocuklar vardır.
Cümlesini bitirdiği sırada birinci kata varmıştık: Ufak bir salonda bestekâr - gözleri normal olan - kızına büyük bir dikkatle güzel bir parça öğretmekteydi. Piyanodan yükselen sesin, ayaklarımızın hafif gürültüsünü bastırmasına rağmen Litaze içeri girdiğimizin farkına vardı. Bu vesile ile, kör bir insanın normal bir insandan daha hassas olduğunu gördüm: zira kızı ancak babasının işareti üzerine salonda bulunduğumuzun farkına varabilmiş ve yerinden doğrulmuştu.
MüdüT Hurvieu, körlerin nasıl piyano çalmağı Öğrendiklerini bana anlattı :
— Müzik talebelerimizin en büyük dostudur. Keman, Org, Piyano, Viyolonsel çalan ve radyoda her hafta «arkı söyliyen bir koro heyetimiz vardır. Notalar tabii kabartmadır. Bir öğrenci piyanoyu önce sol eliyle çalmağa başlar; bu esnada sağ eliyle notaları okur, sonra aynı hareketi diğeriyle yapar ve nihayet iki eliyle beraber çalar. Fakat bunun için parçayı ezberlemesi gerekir. Körlerin sabırlı olmaları şarttır. Onların arasından da kıymetli bir insan çıkabileceğini bestekâr Litaze yeniden ispat etmiştir.
Ailece olduğu kadar, müzik bakımından da birbirinin parçası sayılan bu iki san'atkârı ter-kederek salondan dışarı çıktık.
Körlerin Sınıfında
Okulun talebeleri gibi hocaları da kördü. (İdarecileri müstesna) Girdiğimiz sınıfta coğrafya dersi verilmekteydi. Etrafı yoklayın-ca her öğrencinin önünde birer
Kör Bestekâr - Telefoncu - Öğretmen -Daktilo ve iyi aile reisi
- Hikmet SEVİG-
kabartma Fransa haritasının bulunduğunu gördüm. Elleri, söylenilen noktayı kolaylıkla bulan bu talebelerin derslerini bilmediklerinden şüphe etmek hata
olurdu.
Sonra yan sınıfa geçtik. Orada ise daktilo dersi yapılmaktaydı. Müdür Hurvieu :
— Bu âlet sayesinde yetiştirdiğimiz öğrencileri Ticaret sahasına da atabiliyoruz dedi. Normal bir insan kadar sÜr'atle yazı yazan bU flengleri hayranlıkla seyrettim,
Okulun kütüphanesi de ayrıca bir şaheserdi Brallle sistemi adı verilen ve kabartma harflerle yazıldığından elle okunan kitapların her biri çok hem de pek çok kalındı. Hurvieu burada da tafsilât vermeği ihmal etmedi :
— Körler her şeyi yapabilmeğe muktedirler. Fakat onların öğrenmek için normal bir insandan daha çok zamana ihtiyaçları vardır; işte bütün güçlük burada. Meselâ alışkan bir kör, eliyle dakikada 200 kelime okuyabilir. Gördüğünüz binlerce kitabın hiç birinde resim yoktur. Bu vesile ile hatırlatmak isterim ki resim yapmak talebelerimize «Yasaktır»
Körler ve Spor I# örlerin futbol oynıyabile-çeklerini hiç bir zaman aklımdan geçirmemiştim. Fakat müdürün sözleri bana yalnız bunu açıklamadan ibaret kalmadı, aynı zamanda başka hakikat-ları da ortaya attı :
— Talebelerimizin yapabilecekleri muhtelif sporlar vardır. Bilhassa aletli jimnastik, kürek çekme, yüzme başta gelenler arasındadır. İzcilik yapanlar olduğu gibi, ses çıkaran toplar sayesinde futbol oynıyanları da vardır.
Sonra, eğlence salonunda bir körün normal bir insanı dama o-yununda nasıl mağlup ettiğini hayranlıkla seyrettim, kart oyununun büyük bir eğlence vasıtası olduğunu orada öğrendim.
Atelyeleri gezerken müdür Hervieu :
— Mektebimizden çıkan bir talebe hayatını kazanabilecek durumdadır, dedi. Bazıları radyo tamircisi, bazıları ise marangozluğu, hasır örmeği, fırça yapmağı ve nihayet piyano akordunu öğrenir. Paris'te bir kör, telefon santralinde çalışmaktadır. Buranın 20 dış, 90 iç hattı vardır. Bu kör önündeki 24 adet fişle bütün konuşmaları lâyıkiyle idare etmektedir. Onlar kendilerine sadaka değil fakat iş verilmesini beklerler. Yukardaki misâlim bunun açık bir ifadesi değil midir? Şimdiye kadar hiç bir talebemiz bize şunu yahut bunu «yapamıyorum- dememiş, sadece «öğrenmedim, yahut -bana göstermediler» şeklinde cevap vermiştir. Bu basit görünen kelimeler üzerinde biraz düşünürsek.
onlardan mesul olan insanların bizler olduğunu görürüz.
Aşk ve Körler
Okulu gezmemiz bitmek ü-zereydi. Müdür, aile hayatı üzerinde de konuşmağı ihmal etmedi :
— Körler arasında hakiki aşk, ancak muhtelif zevklerinin aynı olmaBindan ibarettir. Normal bir insanın körle evlenmesi çok ender rastlanan bir haldir. Buna mukabil,- kendi aralarında evlenenler arasında çok mesut hayat sürenler vardır. Aile hayatında en önemli mesele, doğacak çocuğa -ki yapılan istatistikler yüzde nlsbetinin çok az olduğunu göslarmektedir - kör olan anne ve babanın nasıl bakabileceğidir. Gerek azim ve gerek ailelerinin yardımı, bu aile reislerini de normal İnsanlar kadar ve bazan daha fazla saadetle yaşatmağa imkân verebilir.
Bu faydalı ziyaretin sonunda müdür Hervieu'ye teşekkür ederek oradan ayrıldım. Okuldaki öğretmen ve talebeler göstermişlerdir ki, kör doğmak, gözlerini kayiaetmek, hayatta her şeyden mahrum olmak demek değildir. Onların da bizim gibi yaşamağa, yan; eser vermeğe cemiyete yardım etmeğe hakları vardır: Yeter ki bizler onlara lâzım gelen kıymet ve imkânı verebilelim.
Okulu gezdikten sonra, daha iyi i nladım ki, Fransa normal insanların çalışacak yer bulamadığı değil fakat körlerin bile hayatlarını kazandıkları memlekettir.
Daha yeni verilen İstiklâl madalyası
Eyiip askerlik şubesinde, yapılan ! bir törenle istiklâl Harbinde büyük i yararlıklar gösteren Rize'nin Pazar kasabasına mensup Hatice Kurt'a daha yeni istiklâl madalyası verilmişti.•.
Memleketlerini istilâ eden Rus ordularının zulmümjîn kurtulan Hatice Kurt ve ailesi Kocaeli'nin I Bahçecik mevkiine yerleştikten sonra Kıvai Milliyeye cephane taşı-I mak için milis taburlarından birinde vazife almışlar ve Yunanlılar ta-i rafın lan bütün ailesi kesilen ve kendisi de yaralanan Hatice Kurt '8 gün sonra Türk askerleri tarafından hastaneye kaldırılıp ölümden 'nırtulmujtur.
Ha'.ice Kurt malûliyet maaşı almak için Kocaeli, Fatih, Sultanahmet askerlik şubelerine müracaat odip hakkını istemiş Fakat kimse - ardım etmemiştir. Nihayet Eyüp askerlik şubseindeki üsteğmen Salâ-I hattin Acarlı'nın yardımı ile 41 lira ' maaş bağlanmış ve altıncı derecede I İstiklâl madalyasile taltif edilmiş-
EVRENCS MEYHANESİ
Yazan : Georges Slmcnon
Çeviren t C. A.
Tefrika Nö. 5
ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI
[Cumhuriyet inkılabının İlk yıllarında Ankara'dakl Şanuvar barında tanışan Nuşi ire Jon9ak, ertesi günü rafaah 7 treniyle İstanbul'a hareket ettiler.
II
Pcrapaloaın altıncı katındaki ucuz
odalardan birine yerleştiler, ★
Sabahın dördünde ağrır ağır tenha sokaklarda İlerlerken Nuşl Jonaak'a dostlarının enteresan olmadıklarını
sOyledl.]
— iler gün görmüyorum.
Kızın buna inanmadığını biliyordu. Akşamın yedisine doğru, eski istanbul sokaklarından geçerek limanın ötesinde, Balıkpazannın arkasında Evranos'un meyhanesine girmişlerdi.
Basık salona varmak İçin iki basamak inmek lâzımdı. Salonda on kadar masa bulunyordu. Duvarlar san boyalıydı, tezgâh mezelerle doluydu. Jonsak daha içeri girerken arkadaşlariyle karşılaşmış, onlar da sandalyalarını aralıyarak yeni ge-
— Ohun romatizmaları vâr; birazdan Taksim'de buluşacağız.
Burada yemek dahi söylenmeden geliyordu; garsonu kızarmış istiridyeleri, zeytinyağlı dolmalan, garni-türlii balıkları sıralayıveriyordu. Masalarda örtü yoktu. Rakı kadehleri kalın ve buğuluydu.
Nuşl yavaş, yavaş yemeğini yerken, adedi artmakta gecikmiyen bu yeni arkadaşlarını tetkik ediyordu. Elbçtteki bu da her günkü buluşmalardan biriydi. İçeri iki adam daha girdi, onlara da yer vermek için iskeıtıleler büsbütün sıkıştırıldı.
Jonsak bunlardan en gencine dönerek J
— Tevflk bey diye takdim etti.
Sonra saçları kırlaşmış, genç kızın öniinde eğilerek elini öpen munis gülüşlü adama bakarak :
— Bankacı Usun, dedi.
Kadın :
— Biz evvelce tanışmıştık diye cevap verdi. Bankacı da bunu hatırlamış fakat üzerinde durmaya cesaret
vekkülle gülümsüyordu.
*
Şimdi hava aydınlanırken otele dönüyorlardı. Kadın :
— Usun nc yapıyor? diye sordu.
— Cumhuriyetten önce ailesi çok zengindi. Kendisi de Cenevre'de o-kuyordu. Sonra bir Türk Bankasına müdür muavini oldu, fakat Banka geçen hafta iflâs etmiş; bu haberi vermek İçin beni kenara çekti.
— Köstence'de iken ona bir defa olsun şampanya parası verdirmenin imkânı yoktu.
Bükreş'te, Sofya'da, İzmir'de, Ankara'da yahut İstanbul'da hep ayni şey değil miydi? Burada da, orada da ayni barlar, ayni dansözler vc gene aynı müşteriler...
Nuşi ilk bakışda daha ziyade iki smıf müşteriyi hemen tanırdı. Bunlardan birincisi hakikaten parası olanlar ve masalarına iki yahut üç kız alarak şişeleri saymadan içip, yiyerek zevk ve safa için gelenlerdi. İkincileri İse Usun gibi, Jonsakın bütün diğer arkadaşları gibi, akşamları yapacak işleri olmadığı için, gelip bir köşede kabil olduğu kadar uzun zaman oturanlar ve en ucuz şeyi ısmarlıyanlardı.
İşte bunun içindir ki Nuşi şimdi :
— Dostların enteresan kimseler
Jonsak :
— Sen bilmiyorsun, piyasada büyük bir buhran var, dedi.
Fakat o omuzlarını silkti :
— Romanya'da da var, Bulgarya-da da var, bizde de var.. Buhran, hiç bir mana ifade etmez.
Fakirliğe de, fakirlere de lânet ediyordu. Belki de çocukluğunu hatırlıyordu. Gözlerini dünyaya Viya-na'nın açlıktan kırıldığı günlerde aşmamış mıydı?
— Kadın o sakin sesiyle :
— Sefaret muhitinde daha enteresan kimseleri tanıyorsundur herhalde, diye ilâve etti.
Hep yürüyorlardı. Nuşi aklından gecenin plânını yapıyordu.
Evranos meyhanesinde, yemeğin sonuna doğru sofradaki erkekler, yediyi sekizi bulmuştu. Yavaş, yavaş Nuşi'nin mevcudiyetine alışmışlar, her zamanki samimi vaziyetlerini almışlardı.
Yalnız Usun biraz uzakta kalmıştı. Fakat onun her zaman böyle durduğu belli oluyordu. Hep ağzında müstehzi olmak istiyjen, lâkin mütevekkil olmaktan ilreri gidemiyen tebessümü vardı.
Onun yanında Müftü bey oturuyordu. İçlerinde en şarklı olanı oydu. Elinde mütemadiyen çektiği kır-
nt,7i 1/AhriKarriın iri Imoli hir Inc.
bozmamıştı.
Nuşi, Müftü beyin yanında onun isteklerini evvelden keşfeder gibi bakan zayıf ve kurnaz tipli bir gence dikkat etmiş, Jonsak'a :
— Bu kim diye sormuştu.
— Bir Arnavut.. Eskiden eşkiya imiş, Millî Mücadelede bir avuç askerle koskoca bir istihkâmı bozgundan kurtarmış, şimdi Müftü bey ile yaşıyor.
— Hizmetçi olarak mı?
— Hem öyle hem değil. Her yere beraber gider. Elbiselerini diker, çamaşırlarını yıkar, yatağını yapar, fakat hizmetçi de değildir.
Bir de Tevfik bey diye mazisi olmayan bir gazeteci vardı. Ve nihayet uzun saçlı bir genç daha mevcuttu ki, Nuşiye heykeltraş olduğunu söylemiş ve -esrar çekmeyi sever j misiniz?- diye sormuştu.
Hepsi Fransızca konuşuyorlardı. Bazan aralarında farkına varmadan bir iki türkçe lâf söylüyorlardı. Ge«H" kız, Jonsak'ın da türkçe bildiğini farketmişti.
Bu gece ona pek yabancı idi. Buna, ters geçen bir gece denebilirdi. Bu defa evvelce sade masaların başında rasgoldiği kimseleri, bar haricinde görmüş, kendisi onların arasına girmişti.
LÜZUMLU TELİ
Yansın ................
Bıhhl İmdat .............
Trenler ................
Hava Yolları ............
Yataklı Vagonlar .......
Elektrik ................
Havagazı ................
Başkent Takel .............
Kardeşler Taknl ..........
Yeni Güven Taksi .......
Sizin Taksi ...............
Merkez Taksi ............
Nöbetçi Ecz
3A6LIK — Yenişehir. N(
Tel: 23636 DERMAN — Koy un pazar
Tel: 35476 KURTULUŞ — Kurtuluş SAKARYA — Ulus Mcyd,
SİNEMALA EĞLENCE YF
Büyük Ankara
Ulus
Yeni
Park
Sümer
Sus
K. Tiyatro
Opera
Gar Gaz.
Ankara
Pavyonu
Süreyya P.
Bomonti
(15031) - öl (23432) - E,

(22294) - e (14040) - Ha (11131) - Di (14072) - ı(t (14071) Di (13070) Ta (10370) Se (15190) Bh
(10400) (24357) - At (21355) - Sa
Konferans :
Ankara Lokanta v( Sendika Yönetim Kur
Sayın işçi vatandaş
Sendikamız tarafınc de tertip edilen Konfeı incisi olan (İşçi sendil cü yılı) mevzulu kr dikamızın sayın bayi ı tarafından buğün saat pazarı İnci Gazinosu rilecektiı1.
Kemalist rejimin v kâr yolcuları olan s; sosyal haklarınızı en tına kadar açıklıyacak feransa onur vermeni: le arzederiz.
Not : Giriş Serbesti
CUMHURBAŞI-FİLARMONİK OR 12. inci Halk 1 Şef: Dr. H. H 7 Mayıs 1949 Cum saat 15 d AV. A. Mozart: ( Senfoni Sol minör, molto, b) Andante, ( ç) Allegro assai.
AV. A. Mozart: M cio «Arya».
G. Rossini : (1792 vil Berberi Operası lio'nun aryası». Söy' lah Şevket Taşkırar 10 DAKİKA F. Mendelssohn : ı K)eman Konçertosu op. 64 Çalan : Fethi F. Listz: (1811-18 ludes, Senfonik şiir.
DEVLET TIYA
nda KÖBO( Destan 6 (HALK GE
7 Mayıs cumarbe saat 15 dı Cumhurbaşkanlığı Orkestrası K(
KÜÇÜK TİY/
da
Bu akşam saat SÖZÜN KIS
Komedi 4 [ (Öğretmen ve öğı
8 Mayıs pazar saa PERİLİ DEĞİ1
(SON TEMS
TAKVİ
4 Mayıs — Çar nicrî: 1368 — F Rumi: 1365 — N
Vasa'
4.64
ö&lc İkindi
IIAVA RAPC
flürlüiünden aldıü
i - 5 - 1949
ZAFER
Büyük Hikâye
Dünyada yapayalnızdılar...
— Uykum var. Üşüyorum...
— Ne yapayım, ben de uykusuzum. Şimdi hadi giyin. Şımarıklık yapma, yeter artık. Kaşkolünü tak. Çizmelerini, kapüşonunu giy.. Nerede senin yün eldivenlerin. Rahat dür.. Tepinme!..
Çocuk giyindi. Kadın onu elinden tuttu. Sokağa çıktılar. Çocuk hâlâ l. j. seı\:c . di. Adım başında sen-deiivor, sürükleniyordu. Donduru-
Çeviren
Adviye FENİK
mavimsi bir sis arasından şafak yol alıyorlardı, atmak üzereydi. Ağaçlar hâlâ kırağılı, yollar hâlâ
Annesi çocuğun boynundaki eşar- | buzluydu. Onlar birbiri ardısıra yü-P. düzeltti. Yakasın, kaldırdı. Ço- [ü^im-d'. Alman ve Rumen asker-, , , , , lerının sokak maltızları onunde ısın-cu un gözlerinden uyku akıyordu. dMm yerlerden) kaoah kapıların
Annesi bu dört yaşındaki küçük asık linünden geçiyorlardı. Askerler on-suratı öptü. Bahçelerdeki çardak- I ıann geçişine dikkat bile etmiyor, larda asma çubukları kırağıdan pud- i ayaklarını yere vuruyor ve kulakla-ralanmıştı. Soğuk sıfırın altında 25 rını eldivenli elleriyle uğuştUruyor-dereceydi, lardı. Soğuk korkunçtu. Odesa böy-
Neı'es aldıkça ağızlarından buhar le olursa Kuzey şehirlerinde kimbi-çıkıyordu. "" ""
— Nereye gidiyoruz anne?
— Sana söyledim ya. Gezmeğe. - Peki.. Neye bavul aldın?
in- ne müthiş olacaktı. Böyle soğuklar 30 senede bir defa olurdu. Günbşin etrafını yeşilimsi, mavim-trak bir sis gramofon plâğı gibi sar-ı korleştirmişti.
— Lazım ))ur diye. Hem sen sus- Kadın bir Rusa benziyordu. Çocuk sana. Konuşma öyle, ağzını açma.'da öyleydi. Babası Kızılorduda za-Uşür, hasta olursun sonra. Hava çok bitti. Fakat bunun hiç kıymeti yok-soğuk. Bastığın yere bak. Kayarsın tu. Çünkü anne yahudiydi. Çocuk ve ha.. ! anne Ghetto'ya gitmeğe mecburdu-
Kar yağmıyordu. Buz ve kırağı iar. Sabahleyin kadın pasaportunu vardı. Buz ve kırağı olmıyan yerler- ! yırtmış ve atmıştı. Ortalık yahşinde de killi toprak tas kesilmişti. So- caya kadar sokaklarda dolaşmağa ğuktan çatlayan yapraksız akasya- ka,r?r vermiStk Böylelikle kurtula-, ,, .. .., ., " caklarını umuyordu,
lartn altından yürüdüler. _ „
Ghetto'ya gitmek.. Bu delilikti, ikisinin de giyinişleri hemen he- I ö|tim orada muhakkâktı. Şehrin men aynıydı. İyice cinsten kürkleri. her tarafını çocukla beraber dolaşı-açık sarı çizmeleri, yeşil yün eldi- yor, şüphelendiği sokaklardan geç-venleri vardı. Çocuk ve anne yal- miyordu. Önceleri çocuk hiç sesini nız, başlarına giydikleri şeyde ayrı- çıkarmadı. Gezmeğe çıktıklarını lıyorlardı. Çocuk, yün bir kapüşon ' zannetti. Sonraları şikâyete başla-taknuştı. Annesi başını kareli bir dı:
eşarpla örtmüştü. Sokakta kimseler — Anne, niçin bu kadar çok dola-yoktu. Şehrin büyük meydanına Skoruz?.
geldikleri zaman hoparlörün sesi ~ £.ezİyo^ , ,
duyuldu. Kadm titredi. Biraz sonra ~ ®°yl^hızli gezmek olur
, ......... , mu? Yoruldum artık...
bunun sabah neşriyatının başlangı- _ Biraz sabret yavrum. Be„ de
cı olduğunu anladı. Her sabah neşriyat horoz sesiyle başlardı. Çocuk | hoparlörden tarafa başını kaldırdı:
— Anne bu horoz mu?..
— _Evet yavrum.
— Onun içinde üşümez mi o?
— Üşümez. Sus!, bastığın yere bak.
yoruldum ama; bak bir şey söylüyor muyum?
Kadın, hakikaten hızlı gittiğini farketti. Onları birisi yakalayacak-mış gibi koşuyordu Daha yavaş yürümeğe karar verdi. Çocuk onun yüzüne bakıyordu. Annesini hiç bu halde görmemişti. İçine bir korku
..............geldi, kadının dudakları gerilmiş,
Hoparlorun içinden bir an Çüçük |gözieri bir noktaya dikilmi§, cam
bir cayırtı, sonra kısa bir sessizlik, ! gibi parhyordu. Soğuktan saçları kı-ondan sonra da genç ve billur bir rağılanmıştı. Hele gözleri oyuncak
ses duyuldu; üç defa:
— Bonjur, bonjur, bonjur.
diye çınladı. Aynı ses rumence bir duayı tekrarladı:
. Göklerde olan pederimiz.....»
Caddenin köşesine gelince kadın, çocuğunu elinden tutdu. Bir sokağa saptı ve bu sokağı hemen hemen koşarak geçtüer. Sanki hoparlörün sesinden kaçmak, kurtulmak istiyordu. Radyo susmuştu. Dua bitmişti. Denizden gelen rüzgâr dar sokaklarda daha çok şiddetleniyor, daha çok cereyan yapıyordu. Biraz ileride bir kaç Alman askeri, sokak maltızlarının önünde ısınıyordu.
Kadın yolu değiştirdi. Çocuk yanında tin tin gidiyordu. Sarı çizmelerinin çıkardığı ses duyuluyordu. Yanakları kızarmıştı. Burnunun ucunda bir damla su donmuş sarkıyordu.
— Anne, hâlâ gezecek miyiz?..
— Evet çocuğum.
— Böyle koşa koşa gezme olur mu?
— Azıcık sabret.
iki kapılı bir pasajdan geçtüer. Başka bir sokağa çıktüar. Artık ortalık iyice aydınlanmıştı. Mavi bir sis ve kırağı arasından tan yeri pem-beleşiyordu. Yolda bir kaç kişi vardı. . Hepsi aynı istikamette gidiyordu. Çoğunun elinde paketler vardı. Bir kısmı yüklü el arabalarını sürüyorlardı. Bir takımı da içleri dolu kızakları çıplak kaldırımlarda gürültülü seslerle kaydırıyorlardı.
Tıpkı karıncalar gibi bu sab&h bir sürü halk yavaş yavaş şehrin muayyen bir noktasına yollanıyordu. Bunlar yahudüerdi, Ghetto'ya gidiyorlardı. Şehrin en aşağı, en kötü bir kısmı onlara ayrılmıştı. Burası deniz seviyesindeydi. Yanan benzin depolarının şimdi iskeleti kalmış, pis ve hücra bir yeriydi. İki sıra paslı dikenli telle etrafı çevrilmiş, yalnız giriş için küçük bir yer açık bırakılmıştı.
Yahudiler şimendifer köprüsünün altından geçerek buraya geliyorlar, | buzlu yaya kaldırımlarında dü- _L Uykum geldi, şüp kayıyorlardı. Bunların arasında Çocuk uykulu gözlerini buzlu nıtıyarlar, ağır hastalar ve tifüslü- ] rüzgârda daha çok yumdu. Annesi ler vardı. Onları sedye ile taşıyor- | 0nu duymamazlıktan geldi. Düşü-lardı. Sedyeyi taşıyan birisi yolda nüyordu. Bu işin ne kadar sü-kayıyor, bazan sedyeyi ve hastayı receğini bilemiyor, ümitsizliğe düşü-duşuruyordu. Sokak fenerlerine ar- yordu. Şehirde kimseyi tanımıyor -kalarını dayayarak yolda duranlar, du. Buraya harp başlamazdan iki ay
birlerinden hoşlanmışlar, hattâ bir duğu bütün bir apartıman halkı bu ' iki defa da 8idiP gelmişlerdi. Koca-cezadcn kurtulmuyordu. Yahudiler lan da birbirleriyle anlaşmışlar şehrin döri bir tarafından önlerinde hattâ bir 8ece beraber yemek yemiş-el arabaları, ellerinde paketleri, ba- ler' sarho§ blle olmuşlardı, vulları. öbür ellerinde nefes nefese t Pavlovsky Odesa'da değildi. O da çocuklar, böylece Ghetto'ya doğru 1 Kolordudaydı. fakat Vera kaçama-mış, şehirde kalmıştı. Alexandre pazarında rastlaştıkları zaman biraz konuşmuşlardı. Pazarlarda uzun boylu konuşmak tehlikesi vardı. Çünkü Almanlar buralarda hemeh her gün vesika muayenesi yaparlardı. Bunun için kadınlar birkaç dakikada ayrılmışlardı. O zamandan beri birbirlerini görmemişlerdi. Vera muhakkak Odesa'daydı. Çünkü ikisi.de Rustular. Acaba Vera'nın evinde ortalığın yatışmasını bekli-yebilirler miydi? Yahut çocuğu hiç olmazsa oraya bırakabilir miydik Pâvlovsky'ler şehrin çok uzak bir mahallesinde oturuyorlardı. Fransız bulvarının köşesindeki sokaktaydılar.
— Anne, biz nereye gidiyoruz? Eve mi?..
— HSyır çocuğum, misafirliğe gidiyoruz.
— Kimlere?..
— Vera teyzeyi hatırlıyor musun, işte ona gidiyoruz. " — A.. İyi.
Çocuğun şikâyeti durmuştu. Misafirliğe gitmesini severdi. Hattâ ke-yiflenmişti. Straganovsky köprüsünü geçtiler. Aşağıda eski küçük ever vardı. Bir kısmı bombardımandan yıkılmıştı. Bir yokuş indiler, ileride bir yokuş daha vardı. Buraları ■angın yeri gibiydi. Uzaktan deniz gözüküyordu.
Uzun zaman yürüdüler. Çocuk orulmuştu fakat sesi çıkmıyordu. Hızlı yürüyordu. Yine de annesine ricak yetişebiliyordu. Afcele ediyor-u, bir an evvel misafirliğe gitmeği istiyordu. Arada bir kadın duruyor, çjcuğun soğuktan moraran yüzünü oğuşturuyordu. Nihayet gelmişler-!i. Pavlovsky'lerin apartımanının anında bir sokak maltızı yanıyor, askerler ısınıyordu. Pavlovsky'lerin apartımanı çok daireli büyük bir binaydı. Bütün kapılarda zincir ve nöbetçi vardı. Demek içeride vesika muayenesi yapılıyordu.
Kadın kapının önünden aceleyle geçti, -kimse ona dikkat-etmemişti. Çocuk tekrar hızlanmağa başlamıştı. Anne onu kucağına aldı, beraber yere bıraktı tekrar almadı. Yaya kaldırımında koşmağa başladı. Çocuk sakinleşmişti. O zaman kadın yavaşladı. Yürüyordu, hep yürüyordu. Ona geçtiği yollardan tekrar geçiyormuş gibi geldi. Bu, göze çarpmış olabilirdi. Birden aklına esti, Bir kaç saat sinemada geçirebilirdi. Sinemalar erken başlıyor, sekizde bitiyordu, bu saatteh sonra sokağa çıkanlara ölüm cezası veriliyordu.
Sinema bu saatte bir sürü asker ve bîr sürü kötü kadınla doluydu. Havasız ve pis kokuluydu, bir ara midesi bulandı, başı döndü.. Fakat sıcaktı. Oturacak yer vardı. Birkaç saat kalabilirdi. Çocuğun kürkünü, kaşkolünü çıkardı. Onu kucağına aldı. Havasız salon şimdi ona o kadar pis gelmiyordu. Orada iki seans kaldı. Gösterilen filmden hiç bir şey anlamamıştı. Takip etmemişti ki. Artistler ona buğulu bir cam arkasından görünüyordu. Bazan perdede bir genç kız yüzü görünüyor, garkı söylüyordu. Bazan 'da geniş spor bir otomobüe binip gidiyordu. Kızılhaç işaretli kamyonlar geçiyordu.
Yanında bir Alman askeri oturuyordu. Şapkası kürklü, çizmeleri yamalıydı. Kadın birden askerih ağırlığını omuzlarında duydu. Çok yaslanmıştı. Kirli, kalın parmaklariyle çocuğu gıdıklıyor, uyandırmağa çalışıyordu.
— Uyuma, küçük uyuma. Askerin ağzı ispirto ve sarmsak
kokuyordu. Çocuk uyku arasında söyleniyor ve uyanmıyordu. Perdede bu sefer siyah saçlı bir genç kız vardı. Tanklar geçiyor, ortalıkta toz duman birbirine karışıyordu.. Eyfel kulesinin üzerinde muazzam bir Alman bayrağı dalgalanıyordu. Hitler sivri burnu ve kadın gibi çenesiyle köpek gibi havlıyordu. Ağzını sık sık açıp katlıyordu.
Karanlıkta hava daha ağırlaşmıştı. İspirto, sarmsak kokusuna Chat Noir esansı karışmıştı. Ne de olsa dışarıdan burası daha iyiydi; hiç olmazsa sıcaktı. Kadın bir parça dinlenmiş çocuk da iyi uyumuştu. Son matine de bitmişti. Sokağa çıkmaktan başka çare yoktu.
Kadın çocuğu elinden tuttu. Yürümeğe haşladılar. Sokaklar karanlıktı. Işıksız binalardan kalın bir duman çıkıyor, burun deliklerine giriyordu. Sökak maltızlarından dumanlı bir ateş görünüyor, nefesi tıkıyordu. Soğuk daha da art-
Yıldırım aşkı!
j İstanbul, 3 (Telefonla--Malat-
j ya gemisi Nevyork, tan Tel - Aviv'e ı hareket etmiştir. Vapur Atlantik'te J seyrederken kadın yolculardan Beat-I ris ile Mr. Eliot isminde bir zat birbirleriyle sevişmişler ve kaptana evlenmek istediklerini bildirmişler, 1 kaptan Nuri Yılmaz evlenmelerinde herhangi bir mahzurun mevcut Novorossisk'den Odesa'ya Geor- [ olmadığını söyliyerek bu gençleri gie vapuriyle geliyorlardı. Onlar j Türkiye kanunları hükümlerine göre da yeni evlenmiş bir karı koca ler. Pavlovsky adamın, Vera genç kadının ismiydi. Vera ile anne bir-
hayvanların gözlerine benziyordu, korktu ve korkusundan ağlamağa başladı.
— Eve gidelim anne, çişim geldi!.
Annesi çocuğu elinden çekti. Oradaki küçük bir dükkânın arkasına götürdü. Dükkânın her bir tarafına almanca ilânlar asılmıştı. Çocuğun pantâlonunu çözdü, üşümemesi için kendini siper etti. Çocuk soğuktan titriyor ve ağlamakta devam ediyordu. Bu sefer yürümeğe başladıkları zaman çocuğün karnı acıktı. O-nu bir Dastacıya sokacak oldu. İçeride geniş kürklere bürünmüş, yakaları kalkık iki Rumen polisi gördü. Üzerinde resmî hiç bir vesika yoktu, tevkif ederler, Ghetto'ya götürürler diye korktu. Dükkânı şaşırmış gibi bir hareket yaptı, kapıyı tekrar kapadı, geri döndü. Kapı çıngırak çalarak kapandı. Çocuk arkasından koşuyordu. Ne olduğunu anlamamıştı, kadın başka bir pastacıya doğruldu. Burada kimseler yoktu.. İçi rahatladı. Eşikten içeri girdiler. Eşiğin üzerinde bir nal mıhlı idi. Nefes nefese idiler. Çocuğu pastacının bar iskemlesine oturttu. Ona sahlep ısmarladı, gevrek yedirdi. Çok heyecanlıydı. Ne yapacağını düşünüyordu. Zihni o kadar dağınıktı ki aklına hiç bir şey gelmiyordu. Fakat burası sıcaktı. Soba vardı, ısınabilirlerdi.
Pastacı kadın, kendini çok dikkatle süzüyor gibi geldi. Hemen kalktı, parayı verdi. Pastacı kadın pencereye üzgün bir bakışla baktı. Sobanın yanında biraz daha ısınmalarını söyledi. Soba gürül gürül yanıyordu, dışı bile kızarmıştı. Çocuk sıcaktan gevşemişti. Gözleri kapanıyordu.
Kadın daha fazla telâşlandı ve pastacıya teşekkür etti. Çünkü acele bir işi vardı. Burada bir saat kadar kalmışlardı. Çocuk doymuş, uykusu da basmıştı. Bacaklarının üzerinde güç halle duruyordu. Annesi çocuğu omuzlarından tuttu ve sarstı. Yakasını düzeltti ve kapıya doğru hafifçe itti. Çocuk naili eşikten geçerken sendeledi. Elini uzattı. Tekrar sokakta yürümeğe başladı-
evlendirmiştiv
Kadeş'le gelenler
istanbul, 3 (Telefonla) — Kadeş vapuru bu sabah 51 yolcu, 145 ton muhtelif cins eşya ile Doğu Akdeniz seferinden dönmüştür.
Geminin bu geiışinde yolcular a-1 l asında Amman elçimiz Bedri Tahir Saman ve ailesi, Arjantin sefareti kâtibi Emil, Ameıika'lı öğretmen Sarah ve ressam Ihab Hulusi bulunmaktadır.
"Bu sevgi ah! bu ıstırap!,, plâğı
İstanbul, 3 (Telefo/ıla) — Adliyeye çok enteresan bir hâdise intikal etmiş bulunmaktadıı. Dâva mevzuu ■ Bu sevgi, ah bu ne ıstırap» şarkısından doğmaktadır.
izmit Musiki Derneği âzasından Nuri Paçon bu şarkındı bestesini kendisinin yaptığını iddia ederek Abdullah Yüce aleyhine 10.000 liralık bir tazminat dâvası açmıştır.
Abdullah Yüce bu şarkının güfte-ve bestesini kendine ait gibi göstererek, Odeon müessesesine 50.000 plâk bastırarak piyasaya çıkarmıştır.
Bu mühim dâvaya yarın başlanacaktır.
Adanada bir idam
Adana, 3 (Telefonla). — Bundan bir müddet önce Zıpkıcı köyünde bağ bekçisi Osman Arabâciyi öldürerek bir kuyuya gömmüş Alı Kaya hakkında şehrimiz ağır cezasmca verilen idam cezası tasdik edilerek hüküm bu sabah infaz edilmiştir.
Adanada et 4 lira yağ da karaborsada!
Adana, 3 (Telefonla) — Son günlerde şehrimizde hayat pahalılığı tahammül edilmez bir hal almıştır. Üç gün evveline kadar 3 liradan satılmakta olan et şimdi 4 liraya çıkmış, sadeyağ da adetâ bulunamaz olmuştur. Karaborsada yağ 7 ilâ 7,5 liradan satılmaktadır.
Bulgar mültecileri
İstanbul, 3 (Telefonla) — Bu sabahki trenle şehrimize yirmi Bulgar mültecisi gelmiştir. Bunların on dördü Bulgaristanlı Türk, altısı ise Bulgar'dır. Mülteciler komünist meza-limintjen _akç tıklarını- söylemişlerdir..
Giden, yahudiler
İstanbul, 3 (Telefonla) — Buntaş motörü 68 muhacir müsevi ile bu akşam Hayfa'ya müteveccihen limanımızdan hareket etmiştir.
Mahut ödeneki meselesi
A. Oğuz^ öcfersfekler için evvelce ne demiş?
Açılan bu dâva dolay isiyle dün dikkate değer bir vesika ortaya çıktı
Eskişehir Milletvekili Ahmet O-I guz taralından Celâl Bayar aleyhine I açılan ödeneklerin istirdadı davası-. ııa uüh üçüncü Asriye Hukuk mah-I Kesinde devam edilmiştir.
ılatıııarda olduğu üzere davalı ve- ' I Kili Demokrat Partiye verilen şey-' lerden Celâl Bayar'a şahsan mesuli-j yöt geirriiyeceginı iddia etmiş, dâva-cı da Celâl Bay ar in mesul olduğuna dair Hazım BbZea, Fethi Erirnçağ, ıhin Lâçin, İVı;ehmet Aşkar'ı şahit göstermişti. Bunların şehadetı hakkınca dâvavekili bu celsede beyanda bulunmuş, yapılan teisir ve mülâhazaların yerinde olmadığını, işin grupta müzakere edildiğim anlattıktan sonra gerek davacının,' gerek ' şahitlerin sözlerini tekzip eden bir j vesika ibraz etmiştir.
Davacının da dahil olduğu dört ' milletvekilinin Eskişehir Demokrat i Parti II Kuruluna yazdıkları bu mektubun bir suretini dercediyoruz. ;
Ankara : 18.2.948 j D.P. İl idare Kurulu Başkanlığına
Eskişehir Eskişehir Milletvekilleri arkadaş- | larınız milletvekilleri Ödeneklerine yapılacak zam hakkındaki kanun tasarısına, bütçe komisyonundaki müzakereler sırasında muhalefet şerhi vermek, umumi heyetteki müzakereler sırasında kırmızı oy vermek suretiyle tamamen muhalif kalmışlar ı v'e bu zamları kendilerine tahsis et- j
meyi düşünmemişlerdir.
Fakat, alınmıyacak olan bu zamların lıangi hayır işlerine tahsisi gerektiği daima münakaşa mevzuu o-labiliıv
i, — Demokrat Partili Milletvekillerinden hangilerinin çeklerini Genel idare Kuruluna teslim ettikleri, hangilerinin teslimden istinkâf ettikleri Genjel Başkan Celâl Bayar taralından açıklanmış ve bu açıklama 15.2.948 tarihli istanbul gazetelerinde de intişar etmiştir. Eskişehir İl İ-dare kuruluna dahil olan arkadaşlarımız gazetelerde, Eski^shir Milletvekillerinin çeklerini teslim eden milletvekilleri arasında bulundukla-riı- de verilmiş değildir.
2 — Esasen ödenek ve yolluk zamlarının Genel idare Kuruluna iade e-dilmemesi hakkında grupa bir takrirle verilmiş değildir.
3 — Millet vekillerinizin Parti ve Mieclis çalışmalarında, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra, da hiç bir ikaz ve irşada lüzum hissetmeden aynı feragat ve fedakârlık duyguları içinde çalışmaktan geri kal-mıyacaklarına emin olmanızı rica e-deriz.
Emin Sazak, Abidin Potooğlu Ahmet Oğuz Hasan Polatkaıı
»Bundan başka dâvâlı vekili ayrıca şahit de dinleteceğini ileri sürmüş ve bu şahitlerin dinlenmesi i-çin muhakeme 24 mayıs salı gününe tâlik edilmiştir.
Ati.
'•'Mf
Suiistimallerle mücadele
her an tevkif edebilirlerdi, Yapraksız akasyaların üzerini kırağı örtmüştü. Sıra sıra ecinniler dizilmiş gibiydi. Şehir ıpıssız, yollar kapkaranlıktı. Bazan bir evin kapısı açılıp kapanıyor, çıkan ışık gözlerini kamaştırıyordu. Bazan dâ uzaktan bir keman sesi işitiliyordu. Kadın koşuyordu. Kucağında çocuk uyumuş daha da ağırlaşmıştı. Gözleri karanlığa alışmıştı. Cultur parkın önünde olduğunu anladı. Buraya kadar yakalanmadan gelmişti. Hemen içeri girdi. Derin bir sessizlik vardı. Ayak seslerini daha da hafifletti. Büyük parkın nihayetinde deniz parlıyordu. Her taraf sessiz, sessiz, sessizdi. Gökte tek tük yıldız boncuk gibi fersizdi. Ara sıra ağaçların arasını uzak bir projektör ışığı delip kesiyordu. Kadır\ parkın geniş asfalt yolunda ilerliyordu. Bütün sıralar boştu. Karla örtülüydü. Yalnız birisinde beyazlı siyahlı bir gölge farketti. Bu oturmuş bir adamdı. Onu geçti. Kalbi çarpıyordu. Başını çevirdi tekrar bu adama baktı. O, başını sıranın arkasına dayamıştı. Hiç kımıldamıyordu. Kadın, bunun ağaç gibi kırağılı olduğunu farketti.
Burada her şey sessizdi. İçinde
korku kalmamıştı. Yalnız çok yorul-★
Şafak sökerken kamyonlar, şehirde soğuktan ölenleri topluyorlardı. Bunlardan biri Cultur parkın geniş asfalt yolunda ağır ağır ilerliyordu. İki defa durdu. Sıralardan birinde ihtiyar bir adam vardı. Başını sıranın arkasına dayamıştı. Rengi bembeyazdı. Üzeri kırağı ile örtülüydü. Daha ileride bir sıranın üzerinde bir kadın ve bir çocuk yanyana oturmuştu. Kadın çocuğu elinden tutuyordu. İkisinin de giydikleri hemen hemen aynıydı. İyice cinsten kürkler, sarı çizmeler, ve yeşil renkli eldivenlerle canlı gibi oturuyorlardı. Yalnız yüzleri kırağıdan sertleşmiş beyazlanmıştı. Kirpiklerinde buzdan ince bir saçak vardı. Askerler bu vücutları kaldırdıkları zaman şekilleri bozulmuyordu. Karşılıklı iki Alman oturma vaziyetinde-ki kadını terazilediler ve bir anda kamyona attılar. Arabanın içindeki cesetlere çarpan kadından tahta sesi işitildi. Çocuğu tek bir Alman askeri kamyona attı, annesine çarpın-
(Baş tarafı 1 incide)
bugünkü sisteminin vahdeti kazaya Uymadığı için yeni bir lâyiha hazırlanarak Meclis'e verildiğini, A-dalet Komisyonunda üç dört aydır . müzâkere edilmekte olduğunu, bu suretle kaza mercii olan idare heyetlerinin kalkmakta öldüğünü, daha evvelden izin almanın da çok mahdut işlere inhisar ettiğini, memurlar hakkında da işledikleri suçlar dolayısiyle lâalettayin vatandaşlar gibi harekete geçileceğini anlattı.
Raporda derpiş edilen teftiş ye tahkik cihazının Anayasa ile bağ-dâŞamıyacağml, çünkü Anayasanın mesuliyeti müşterekeyi kabul ettiğini, binaenaleyh ayrı bir makamdan salâhiyet alan bir teftiş ve tahkik cihazı olamıyacağını söyledi ve şöyle devam etti:
— Bugünkü teftiş cihazının verimli şekilde işlediğine biz de kani değiliz. Her Bakanlığın teftiş esaslarını bir ana kanunda toplamak Bakanlıklar teftiş teşkilâtına geniş salâhiyet vermek, teftiş cihazını j doğrudan doğruya Bakana bağlamak ve onun gözü kulağı haline getirhıek lâzimdır. Böyle bir teftiş cihazı kurmağı düşünüyoruz.
Müfettişliğin câzip bir meslek haline getirilmesini müdafaa etti. Eskiden müfettişlerin aldıkları harcırahın % 50 arttırıldığını ilâve etti.
Rüşvet ve irtikâp cezaları artırılmalı
Bakanın izahatına göre, Ceza Kanununun rüşvet ve irtikâp fiili üzerinde Adalet Bakanlığı durmaktadır. Bu suçlara tayin edilen cezalarda bir düşüklük görülürse artırı- | Bacaktır.-Vdii ve mstâşaj* hariç, diğer devlet memurları hakkında irtikâp ve ixtisa gibi suçlarda müddeiumumilikler izne muhtaç olmadan resen harekete geçmekte ve takibat yapabilmektedirler.
Bakana göre, Komisyonun teklif ettiği gibi paıa alana çok, verene az ceza verilmesi muvafık değildir. Eğer bir memur, nüfuzunu suiistimal ederek bir vatandaştan para almış, onu para vermeğe icbar etmişse bunu Ceza Kanunumuz esasen rüşvet addetmemektedir. Bu suçun adı irtikâptır ve para veren zaten ceza görmemektedir. Bir adam bir mOmurun ıstıraplı halini istismar ederek para vermişse, bu vaziyette para verenin suçu daha ağırdır.
Askeri ve adlî teminatın dnraltılmsaı
Komisyon askeri ve adlî teminatın daraltılmasını istiyordu. Halbuki hükümet hâkimler ve askerler için kanunlara konan teminatın muhafazasına taraftardır. Çünkü bu mevzuat, bu yolda suç işliyen hâkim ve askerlerin takip ve tecziyesine mani değildir.
Haksız mal iktisap edenler
Komisyon 1939 dan 1948 e kadar haksız mal iktisap edenlerin tasfiyesini tavsiye etmişti, hükümet komisyonun tavsiyelerinden bir kısmına iştirak etmemiştir. Bu mevzuda Bakan ezcümle şöyle demiştir :
— Devlet, kendi teşkilâtında vazife alanların mal ve mülklerini her vakit tetkik imkânına sahiptir.
lecektir. Servetinin miktarında e-'slı bir frrk oldu mu, bunu da be? seneyi beklemeden bildirmelidir. Bunu daimî bir sistem olarak mevzuata koymak lâzımdır. 300 bin memurdan beyanname istemek faydalı olacaktır. Bu beyannarheyi memurlardan şüphe ettiğimiz için istemiyoruz. Bu kanunu tatbik ve vaziyeti tesbit için Temyiz Reisinden itibaren herkesten beyanname isti-yeceğimiz için bu kimseyi rencide etmiyecektir. Bunu isterken memurların çoğu suiistimalle âlûdedir mânasına almamalıdır. Bu .beyannameleri. memur hangi inzibat komisyonuna bağl; ise. oraya verecektir. İnzibat TComisyonu. memurun maaşına, vaziyetine bakacak, bunların nereden geldiğini soracaktır. Komisyon, sorulması lâzımdır, dedi mi. Bakan hayır diyemiyeeekti Vali de vilâyetindeki memurlar için tıpkı Bakan gibi soracaktır. Hâkimler ve askerler için mevzuat ayrı rejimler tanıdığı için, valilere bu iki sınıf dışında salâhiyet tanıdık. Onları kendi inzibat kondisyonlarına bıraktık.
Bakandan sonra. Hamdi Şarlan, Snim Ali Dilenire ve Hulki Karagülle. Hulusi Oral söz aldılar vc hükümet görüşü karşısındaki' mü-talealarını söylediler.
hâdise (
Bu pi
lotof.a ■ /ardımı Bulgani Beria, C iki kıta; nsıriı ta Krem plânın ı 1. -Büro. tı
kındâ b Bütün 1 merkez dilecekt 2. — ] beş sfent bu plân kontrol bütün t temi ih ruble» Rus. püt
t-3. -
bir Bol: lac aktır '4. — teşkü o E erte! kı lunacak bayları nacak v fından • D.ığ memlek resini A yalnız i caklard merkez ile Beri çektir.
■Molc kararla: ordtısu fından Krem bu hare | vap teşl manda j davranr aliyetle caktıı-. , jijymlc-k ' plânlar suptaki tunmak Litvany temi dı. bi_k etm laşmala le bir h pro teste ı kova bu almıştır lotof pl vak'ya, | vutluk, I rak ortı I memlek i salâhiye
D. P. Çatalçeşme köyü MUtc Ankara civarında genişliycıı De- ı.f-ı )-ir
mokrat Parti teşkilatını tanıtımy.: »"
devam ediyoruz. Balâ ilçesinin Ça- " ' !
talçeşme köyü müteşebbis heyeti de ! ' şu şekilde kurulmuştur :
Baukaıı: lîazi Cinkaya. Baslcaıı Yar- -tiı,»'ı-)I(-ı
d imcisi: Tevflk Kartal, ttyth'r: Bayrum ' '"
Çın kaya, A-i a- Kap! âtı, Muhnrr.-m çinkn- 1 '■' 1
e 8U v
. Mel
Mvt-
koya, Tevflk Kurtul. OSma talip Çelik. Muharrem Çilikaya. Veli Çlıı kaya. Haydar Cinkaya. Bav ram çinkaya. ' Movlût Yıldırım, Onman KM, u No cip Çinkaya. Ziya Aralan. Arif Kanal. Kanjci"
MÜC
■ Çin
M. I
Çinkaya, Azize OÖKBoy. Selvl Çlnkay; Muhittin Kurtul. Musa Çhıkuyu Hukk Çinkaya, Yusuf Kartal, Acir Kartal Zn bite Çinkaya, Ay .,. Yıldırım, Btlıeın Kar lal. Nttilv Kaplan. Nndiı - Kartal. Kava. Gazi Clnkuyu. Ali Kaplını. A::l
ıp £| sadıf
ğuka
m P ÇARŞAMBA — 4.5.1949
Saijg Açılış ve Program — 7.30 M. S. a g(n. — 7.80 Müzik: Nes'ell Uyatua (Pl.) imet.45 Haberler. — 8.00 Müzik: Sarklar l iki) — 8.15 Müzik: Harry Horllck Orkea-) cuı çalıyor (Pl.) — 8.30 Müzik: Balet hayalklerl (Pl.) — 9.00 Kapanıo. ar ^ *
.28 Açılıg ve Program. — 12.80 M. S. rı. — 12.30 Müzik: Şarkılar. Türküler 3.00 Haberler. — 13.15 Müzik: Havai Iklcrl (Pl.) — 13.30 öğle Gazetesi. — BAL5 Müzik: H&flf Melodiler (Pl.) — 14.00 an ıg.
irin ^
jnukı68 Açılış ve Program. — 18.00 M. S. 3u arL — 18.00 Müzik: Şarkılar. — 18.80 a kabama (Çiftçilerle Bagbaıja). — 18 45 şenîlk: Charlle Bernet Orkestrası (Pl.) — /e di1 M 8 Ayarı ve Haberler — 19.15 Gcç-Bugün. — 19.20 Müzik Orkestra
(Pl.) — 20.00 Müzik: Türküler — Radyo Gazetesi. — 20.30 Serbest Saat. »lyl ».35 Müzik: Tamburla Saz Eserleri ala^ Cemil). — 20.60 Müzik: Karışık lapılcılar. — 21.16 Konuşma: (Kitap Saati). vezit30 Müzik: Beethooven: Do Minör Pl-tesf Sonatı (Pl.) — 22.00 Konauma: B. nlatl«. Saati. — 22.15 Müzik: Dans Müziği
ıklarj " ' .....
'atısr_
Tekâmül Nazariyesi
Tekâmülde son merhale diye bir şey yoktur.
Bu iddiaya misal bulmak için uzun uzadıya kitap karıştırmağa ne hacet? İşte size hakikî hayattan bir örnek :
Özkan Kardeşler
Ticarethanesi, ipekli ve pardesülük kumaş noksanını da tamamlamıştır. Her zaman
İyiye, Güzele, Ucuza
doğru sonu gelmiyen tekâmül hamleleri...
Çıkrıkçılar Yokuşu No. 23 Telefon 11147 Ankara
5 - G
Yemek tabak ve bardakları
Lokantalar, Mektepler, Müesseseler, Askerî Birlikler için Fransls Limoj fabrikasının mamulâtından her boyda Tabak ve bardakları
Fabrika Fiyatına
İstanbul'da Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi No. 40. Telefon: 41296 Ankara : Atatürk Bulvarı Ayberk Apart. No. 3. Telefon : 21873
11 z.
Kefaletsiz KrecT
Paris Terzihanesi Kupörleri
BEYOCUJ'NUN TANINMIŞ SANATKÂRLARINDAN Paris, Berlin Kadın - Erkek Terzi Mektebi âlilerinden mezun
Büyük Sinema üstünde No. : 15 70—G.
Relim!!
Yeni Lügat
ve
Ansiklopedi
(Ansiklopedik sözlük) Üstad İbrahim Al&eddin Göv-sa'mn dört cildde tamamlanacak bu emsalsiz eserinin ikinci cildi de tamamlanmış ve satışa çıkarılmıştır.
Böyle bir eser bir daha vücu-de gelemez; az basıldığı için edinmekte acele ediniz, 19 — G.
Birinci Erkek Sanat Enstitüsü
Müdürlüğünden:
Matbaamızda münhal bulunan ve baskı makinesine kağıt vermek
Neyzen Tevf
Büyük hiciv üstadı büti şiirlerini bir araya toplat
Ay^hı ATnkflflH
r jr. n
Uyer Dün iki zehirlenme geçı vak'ası oldu
bu kıönü Bulvarı 20 numarada otu-le c Ömer kızı Fatma yediği balık-4- U' zehirlenerek hastahanece teda-
oldjtına alınmıştır, ıhta ijğer taraftan Tuna caddesi At-)İŞ °îokak 29 numarada oturan Kü-îti. F Tiyatro aktörlerinden Gürbüz intikig polise müracaatla, Bankalar : alırsdesindeki dükkândan içtiği ay-ıdarrtjan zehirlendiğini iddia etmiş, Ialbu?ahede altına alınmıştır, iyen
ek c Kütüphane Kursları Tekrar . tah Başladı
şeyi. T. C. Fakültesinde çalışmala-ı olsij yapan Kütüphanecilik Kurs- j kada müddet ara verdikten son- j baŞk; tekrar çalışmalarına, eski tale-abedîrjyıe başlamıştır. Yeni kurslar n bir^çjç ders yılı başında açılacak-ıenzi)
ın g
ZAFER'in Abone Şartları
kt®n Memleket İçi
hale I aylık ............................................38 Lira
1 cesel » ......................................................18 »
ait | , ..................................................« ,
a- a Memleket dışı
fsız ol aylık ....................................66 Lira
büsbl » ................................80 »
rahint » ............»
Ista - ..
)lduğı ZAFER'in ilân Ücretleri
•İniz «llk ..........................................16 Llra
erine ve 3" cU Baymada Sm. 4 »
cü sayfada Sm. S )
dışah: ve 6 a gaf).ada Sm. 3 ,
^f5 Doğum, Nikah, Nisan. OlUnı ve ltun çvlût uanları 5 santimi geçmemek \.halirırtıyıe ııra
/e kel -
ağaç Devamlı İlanlar için hususi la biı târlfe tatbik edilir.
Saray -
Asi(ueteı/e gönderilen evrak ve vasıldılar Ior ne(/reel,le,n edilmesin iade kina edilmec.
.ânlardan mesuliyet kabul edilmez.
şmenı
m'f Mdan saga :
ır, P_ palıalı bir kadm giyeceği. 2 — S e tkll bir ol lgl. 3 — iskambilde bir lsrtvıt delik bir musiki aleti. 4 — Oy.
-göl. tersi eski bllyUk bir rütbe 5 — ' c nakil vasıtası, Bİlr ölçüsü. 6 - Büyük )lr -it, Almanya ve Fransa arasında bir şaha 7 _ Blr l8lmı yeriı bir ecza flrma-suyig — Demirin bir «ekil, hayvan gıdn-:ek parlak boya. 9 — İlâve, yüzün blr kıs-utm bir sıfat eki. 10 — Blr musiki şekli, h sa~ Zengin olmağa bak. çin ukardnn nsagı
. — Yaslı blr hayvan. 2 — Toprak şali. 3 — Blr renk, as, blr edat. 4 — al muti, ll&hl njık, zemin. 5 — Avru-lişah% blr dag sırası. Ceriha. 6 — Tersi affen, nokta. 7 — Avrupada blr asilzade, fazlam. 8 — Aza, osaftı . blr hayvan. 9 — lduği blr mabut. Romanlardakl meşhur drâ2im İlk İsmi. uzak İşareti. 10 — Btı-raca bitki. 11 — Blr adet. ınjat)ünkü bulmacanın halledilmiş
ı Ah §ekU
1 faldan sata: 1 — Börek, şarap. 2 — c buU. araba. 3 — Yesll, hapis. 4 — Ananı, ı pa*. 6 — Zlt, gol. rap. 6 — Es. Ar, as, hiç 7 — İki, kas. 8 — Baki. kart. 9 — İÜ. ayal. 10 — Sel, arı ,aza. 11 — Eti, m iyi kır.
L^ ^ukardan asaCı 1 — Beyaz elbise. 2 — j, nis, alet. 3 — Reşat, ikili. 4 — Elim. t. 5 — Kil, gri as. 6 — Do. boru 7 — m Lak, Is. 8 — Araş, Saka. 9 — Ro-1 ^ Şayak. 10 — Abldat, Razı. 11 — po-iisinırtlor. ın A

Toptan satış yeri: EĞE BİRLİĞİ Anka». Telefon :
Ege sabunlarımız gliserini havidir. Cildi yumuşak tutaı besler.
Anafartalar Caddesi Garanti Bankası üstü
MÜSAADB BDBB3SNİZ:
MİLLÎSPOR-YÜNİŞ T. A. Ş.
İSTANBUL
Dr- Turgut Aktürk
Her gün 9-12 ve 15 -19 arası hastalarını kabul eder
9—M.
SAYIN SPORCULARA
KİRALIK APARTIMAN ARANIYOR
Maltepe, Demlrtepe ve Sıhhiye civarında dört odalı apartmanı olanların 15315 şe telefon etmeleri rica olunur. 38—M.
KİRALIK BÜYÜK EV
Kavaklıdere'de on iki odalı, kaloriferli, telefonlu, elektrik ve terkoslu, garajlı, geniş bahçeli manzaralı müstakil büyük bir
ev kiralıktır. U saatlerinde Ankara'da 11139 numaraya İstanbul'da 42485 numaraya telefon edilebilir. 86—G.
ŞARK
NAKLİYAT KOMANDİT ŞİRKETİ
ETHEM ŞAHİNOĞLU ve ORTAKLARI
MERKEZİ : İstanbul -Telefon : 21914
İZMİR BÜROSU : Telefon : 3105
Sirkeci, Yalıköşkil Caddesi No.
Telg. adr. ŞARK
İzmir — Fevtipaşa Bulvarı No.
Telg. adr. Ş
Nakliyat, Aktarma, Gümrük, Sigorta ve Ardiye
Tiirkiyenin her taratma kamyon İle nakliyat
Satılık
Yatak odası Takımı ve küçük bir Ayvalık'da Fabrikatör SALİH KOMİLİ'nin meşhur
Radyo her gün 14 den itibaren
Sümer sokak No. 18 Kat 1
Apartıman Aranıyor
Tercihan şehre yakın bir mev-! kide 2-3 odalı müstakil bir daire1 aranmaktadır.
' Her gün saat 18 den sonra Za- j fer gazetesinde Cehdi Şahingiraya 88—G. M müracaat. Telefon: 15315 40—M.
-VARYETE-
Mümtaz Zeki'nin Şiirleri
ÇIKTI
Tevzi yeri: BERKALP Kitabevi
1
Her spor sahasında size yardım edebilir.
Çiinkü, sporda muvaffak olmak İçin en iyi malzemeyi kullanmak «arttır.
Siparişlerinle İtina ile hatırlanır ve sür'atle gönderilir.
31 - 2.