1945 Aralık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1945 Aralık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi
ZİNCİRLİ
hürriyet
-A - •• • ••
• ::»Ur,
I a-Ule-Ş. ■ Ae mil-•; ’’Ar
^sürenlere ■S»!
olduğu-
MkZekeriya SERT Pertev DORATAV
Behice BORAN
1^
-V .

*XV*, _ ■
-
Niyazi HERKES Huiai ŞERİFy Ar aanCEMGİL
FA- MÜ8TECAPU0ÖLU Unvattalf ŞEREF Dr. Sabite DOSDOĞRU Dr. HvlŞri DOSDOĞRU Sabahattin Ali Kemal BtLBAŞAR
Nail V. Aziz NESİN va-
■ >
1 I CUMARTESİ^ ümT ‘
YILt 1
SAYISI 21
1 ARALIK 1945
■ 7-’/'
•■ *'TP/% •’r
İj \
HAFTALIK SIYASI MECMUA



Matbuatın İstediği
Dünya Sola Gidiyor
Atom Bombasının Sırrı Yoktur
iç bir memlekette matbuatın, hürriyete düşman olduğu görülmemiştir. Çünkü, hürriyet matbuat için su kadar, kâğıt kadar, hava kadar bir hayatî ihtiyaçtır. Yalnız Türk matbuatı, boyunlarına geçirilen boyunduruğu bir türlü silkip atmıya razı olamıyor.
Memlekette fikir ve söz hürriyetini zincirliyen Matbuat ve Basın Birliği kanunları, demokrat bir memleketin yüzü-
nü kızartacak ağır esaret zincirleriyle Ö-rülmüştür. Her iki kanunun da hedefi söz ve fikir hürriyetini boğmak, matbuatı devletin emrine vermektedir. Böyle olduğu halde Türk matbuatı yalnız Matbuat Kanununun ellinci maddesinin tadilini istemekle iktifa etmiştir. Geçen hafta İstan-bulda toplanan Basın Birliği kongresinde de ancak Matbuat ve Basın Birliği kanunlarında yapılacak tadilât üzerinde durulmuştur. Halbuki matbuattan beklenen hareket, bu kanunların tamamen ortadan kaldırılmasını istemektir.
Demokrat memleketlerin hiç birinde f ayrıca bir Matbuat veya Basın Birliği '''■kanunu yoktur. Matbuat hürriyeti de u-ımî kanunlar çerçevesi içinde tahdit takviye edilmiştir. Hele Basın Bir-tanunu misline ancak Nazi Alman-" Faşist İtalyada tesadüf edilen bir 53şist kanundur. Demokrat bir rejimde böyle bir kanunun varlığı, o rejim için bir leke teşkil eder.
Onun için, hür vatandaşlardan mürekkep hür bir Türkiyede bu kanunların yeri olmadığına kaniiz ve her iki kanunun da tadilini değil, tamamen kaldırılmalarını istiyoruz.
Kanunlarda Değişiklik
geldiği artık elle tutulur bir zaruret halinde duyulmaktadır.
Yalnız bu zarureti duymıyaıı makam
hükümettir. Çünkü Meclise hâlâ bu
İ4li-
diller hakkında bir teklifte bulunmamış-
tır. Mecliste de bu yolda lıenüz hiç bir adım atılmış değildir. Yapılacağı söylenen tadiller de birkaç maddeden ibarettir-
Halbuki, bizde demokrasinin inkişav
fuıa mani olan yalnız bir iki kanunun bir kaç maddesi değil, bütün kanunların ruhuna girmiş olan otoriter zihniyettir. Fakat bu radikal -tadili, ne bugünkü hükümetten, ne bugünkü Halk Partisinden, ne
de bugünkü Meclisten beklemek mümkündür. Çünkü onlar, şimdiye kadarki ic-
raatları, tâbi oldukları Halk Partisi prog-
ramiyle bambaşka bir zihniyet taşıdıklarını isbat etmişlerdir. Memleketin mrah-taç olduğu hakikî ve geniş demolı^atik inkılâbı, ancak halkın serbest reyiyle seçilecek bir meclis ve bu meclisten çıkacak hükümet yapabilir. Onun için bir an evvel seçimlere geçmek zorundayız-
LA arp Avrupada eski nizamı altüst * etmiş, bütün milletlerin siyasî, ikti
sadi ve İçtimaî bünyelerini değiştirmiştir-
Şimdi her millet seçimlere baş vurarak
yeni harp sonu cereyanlarına ayak uydur-mıya çalışıyor.
Şimdiye kadar yapılan seçimlerde görülen manzara, milletlerin sola doğru kaymakta olduklarıdır. Her tarafta irtica ricat halindedir. İngilterede İrticai temsil etlen Tory’ler tahtlarından indirilmiş, yerlerini sosyalist hükümete terketmiş-lerdir. Fransada komünistler ve sosyalistler ekseriyet kazanmışlardır. Belçika-da bir sosyalist hükümeti mevcuttur-İşkandinav memleketlerinde sosyalistler iktidara gelmişlerdir. Macaristan, Yugoslavya ve Bulgaristanda da sollar galebe çalmışlardır.
Henüz seçime geçmemiş memleketlerde de şiddetli bir sağ sol kavgasının hüküm sürdüğü görülüyor.
Avrupa milletlerinin bu iç -mücadeleleri, ayni zamanda büyük devletler sarasındaki duş mücadele ile de ilgilidir. Avrupa nuı 1)0 derecelik bîı^sola kaymasından korkan İngiltere Ve Amerika, daha ziyade sağları tutarak bir muvazene tesi-sine çalışıyorlar, gunanistanda ve Jtalya-da görülen manzara budur. Rusya da Balkanlarda Ve şarkî kAvrupada sağların galebe çalmasına ph;~.ak için sollan
himaye etler Korunuyor. H
Dünyâl büyüliZ biîpstihaleZ içindedir. Kabuk ü ;işt(rc Bir {enıiye ftjı bu sancıları çekmesini tabiî görmelidir.
jkj|emlekette demokrasinin inkişafı için, evvelce otoriter zihniyetle hazırlanmış olan ve vatandaşların Anayasa il© teyit edilmiş demokratik haklarını inkâr eden kanunların tadili lazım
Görüşler Türkiyede hemen de ilk çıkan siyasî mecmuadır- Garp memleketlerinde, hususile İngiltere ve Amerikada siyasî mecmuaların büyük bir mevkii ve rolü vardır. Dünyanın gidişini günlük havadisler ve yazılarla takıp mümkün değildir. Hâdiseleri anlamak için bunların içyüzlerine nüfuz etmek lâzımdır. Bir siyasî mecmuanın en büyük vazifesi budur-
Görüşler, okuyucuları memleket ve dünya meseleleri hakkında aydınlatmak için, zengin ve kuvvetli bir kadro ile çıkmağa gayret etmiştir. Bu maksatla memleketin en yüksek şahsiyetlerinin yazı yardımını temin etmiştir- Mecmuamız memleketi ve dünya hareketlerini ilgilendiren hâdiselerin içyüzlerini anlatmağa çalışacaktır. Edebî, içtimai, İktisadî me-selelerle sanat dâvalarına da ayni derecede ehemmiyet verecektir.
Atom bombası, milletlerarası müna-sebetlerin. ve dünya sulhünün a-na meselelerinden. biri olmakta devam ediyor. İngiliz Başvekili Mr. Attlee’nin Va-şington’u ziyareti üzerine İngiltere ve A-merika hükümetleri tarafından neşredi
len karara göre, atom bombasına ait sırrın ifşası Birleşmiş Milletler Teşkilâtının işler bir hale gelmesinden ve büyük devletler arasındaki gizli silâhlara ait sırların karşılıklı teatisinden sonraya bırakılmıştır- Bu sebeple bu karar, sırrın saklanmasından doğan itimatsızlık havasını dağıtmaya yetmemiştir.
Fakat hakikatte atom bombasının ifşa edilmemiş bir sırrı var mıdır? Bu bombayı imal eden ve bu keşif üzerinde çalışan Amerikalı âlimlerin neşrettikleri bir muhtıraya göre böyle bir sırdan bahsetmek doğru değildir. Böyle bir enerjinin mevcudiyeti kırk seneden beri bilinmektedir. İleri medeniyete mensup bütün milletlerin âlimleri, bu enerjiyi serbest bırakmanın sırrına vâkıftırlar. Bütün medeni milletler bu enerjiden istifade imkânlarını bulacak âlimlere ve lüzumlu kaynaklara sahiptirler.
Sır sayılacak tek şey, bu projelerin tatbikat sahasına konuş tarzından ibarettir. Tamamen nazar iyelere dayanan bir çok tehlikeli ve pahalı tecrübelere ihti-yaç vardır. Fakat bu mesele de bütün dünyanın gözü önünde halledilmiştir. Yapılması lâzım gelen şey, teknik prosedeyi bulmaktan ibarettir. Bunu da herhangi ileri medeniyete mensup ve nazariyelere vâkıf âlimler kısa zamanda bulabilirler.
Bu bakımdan milletleri ilgilendiren mesele atom bombasının ifşa edilmemiş
bir sır olması değil,, bu keşfin insanlığın istikbali üzerinde yapacağı tesirdir. Yine 'bu âlimlerin neşrettiği muhtırada beyan edildiğine göre, Japonyaya karşı kullanılan bombalar, ileride yapılacak bombalara nazaran bir çocuk oyûncağı sayılabilir. Öyle atom bombaları yapılacaktır ki, Amerika büyüklüğünde bir memleketi bir kaç saat içinde bir kaç bomba ile yeryüzünden kaldırmak mümkün olacaktır. Bu kadar tehlikeli .bir silâh, hiç bir milletin elinde harp vasıtası olarak bulunmamalıdır. Çünkü mütecaviz bir millet, böyle bir silâha sahip oldukça, bütün dünya için bir tehlike teşkil edebilir. A-tom bombasına karşı bir müdafaa silâhı bulmak imkânı da olmıyacaktır.
Onun içindir ki atom boıpbası, insanlığın başına yeni bir dert açmıştır. Birleşmiş Milletler Yasasının bu keşiften sonra yeniden gözden geçirilmesi lâzım gelecektir. Millî hudutlar, millî hükümranlık hakları yeni bir tefsire tabi tutulmak icap edecektir ve milletler ister istemez bir dünya teşkilâtına doğru gitmi-ye mecbur olacaklardır. Bu sebeple atom bombası bir harp silâhı olmaktan ziyade, dünya sulbünü ve dünya hükümetim kurmak lüzumunu anlatan bir âmil olacaktır-
M. Zekeriya SERTEL
du. Diğer taraftan, hemen her yerde başgösieren içt'umaî inkılâp hareketlerini daha çekirdekle iken ezmek inak-«adiyle kalyadan ve Almanyadan başlıya ra k m i 1 le tl e ra rast f aş! zan t eş L; İlân yapıldı vc bu yolda milyarlarca dolar V(> İngiliz lirası feda edildi.
• >
Uç büyük müttefikin harp içi ve sonrası münasebetlerine hâkim olan ve sulhün kurulmasını güçleştiren başlıca âmil: iTiMATSİZLİK...
Fakat inkılâbın kalesi olan ler ülkesini istilâ ve beyi silâh kuvvetiyle ediyordu. Bunun için kordonu” nmı gerisinde çalıştılar Almanya. ; Fransa). 192C Lo-başhyarak 1928
kadar sür jn dev-
sosyal ist
imha
de
- T
blok unu kurmağa İtalya, İngiltere k a rno
ve
misakı udau a n I aşinasına rede A n g 1 o - S a k so n ■‘yatıştırma” Fransa ile
M üıı ili
Sovyet-
tecr il-
etmek icap
11 k a ra n tin a
dört devlet
siyası edebiye tında politikası denilen, garpta Al manya arasında işbirliği temin etmeğe matuf olan bu hareket-
vru pak
iuııı harbinin
171i 1 İ(M ler
yıkmı ve bu kıtada
inin ikine: ei-
ölüm taslı ka-
olsun henüz
.4
, I
». -. * . . ğ . ,
Cami BAŞKURT
r
4
> ■
f.
R
pa nd ı, faka, t
sulbü kuramadık. Muazzamı hailenin
■-/A
">■* • -■ -■ ‘ Y 'v Jl *+■.*.* ( ’ •
-1 ■*
aktörleri ve
.miisıcre-k cepheler üzerinde düğüsem stili Harın harbîdir.
im'di.
k ra Harı
î a rafından hazırlanan
bu EIılisalip or-
sevi rciler,
büyük bir huzursuzluk silâh
I
biil ün
içinde.
la re a
şakırtıları, binlerce
tüfek sustular. .Evler finizi
lop,
d ün ya (i eı çi mî 1 von-t
ba şı-
bir anda mahalleleri
îrır. lşfv den nişin
bu uzak ıllkelerdt' drvnin dsiz cidalin mânası buıiur.
imza
yerle
sesi
ç ö k o r t e n, bir eden
10 tonluk bombaların
Dev cüsseli u çark al e-ler şimdi hangarda rm ı n altında uyumakla. Asrı fiziğin bize son hediyesi olan atom bombası da tepemize asılı si'ıkii bir tehlike.,.
esi kİ i.
insan leşi, t k Te-
insan
Harpten arta kalan Avrupa. ııe halde?!. Dumanı tüten yangın viraneleri, geniş ccnlk sahalarında umumî çukurları dolduran nnlyoırlarca
nazilerin toplamın kamplarında matu varla rın önümle birikmiş kemik ve kül yığınları... Ve daha soma, aç ve sefil, yarından ümit kesmiş
sürüleri. Had)! hazırlayanlar, altı yıl ■■milyonlarca insan gücünü geçmiş nesillerin bi r i k t ird i ğ i m e d eni yet s e r nı a-vesini yok etm-e'k için kullanan mürettipleri eserlerinin azameti sı uda hayran...
■ v* :
facia
karsı-
bü vü k
%1
ür
milyonlar-barkların a İndonezya-
bibbirîm İçiriyor.
Dünyanın dört kıtasında.
Okyanus üzerimle doğ üşmüş ca askerden çoğu şimdi dönmekte iken, hâlâ çinde, da A*syab milletler
Bir yandan Çin üllkesinin 11 vilâyeti üzerine yayılmış 90 milyon kızıl Çinli Çan-Kay-Şek’in beyaz Çinli ordularına karşı döğüşürken gi tizlerin Hin dİ i askerleri
em p e ry a 1 i s ti e ri a e k arşı istiklâl dav as i -le ayaklanmış olan diğer H İncilileri öldürmekte... Üç asırdır bazirgân AvrupalI eni pery al izinin in ağırlığı altında beli bükülmüş cenup Asyalı milletler ve 14 yıl devam eden Japon te-’ cavüzdindeıı yeni kurtulan şimalin Çiıı-hare-ket halinde; bunlar da bur-Çinliye boyun bütün Asya
emp e realistler in
ğı, *‘Biiyiik Asya” sabah sisleri gibi milletleri kendi

öbür yatıda tn-
Felem enfk
İlleri
ju va
1 a r;
eğmek istem iy-o r ayaklanmış... Japon h üküuv'anlı-
l’asifik
h iiîyası dağıldı,
son bahamı
fakat Asyalı oyunlarına âle* et* inek için yaydıkları “Asya Asyahlfirıtı-dır’? fikri bütün hn milletleri ayaklandıran kuvvetli bir inanç halimle vaşı-yor. Vakıa Avım palı emperyalistler, müstemleke politikası devrinin kapanındık Asyadaki imparatorlukların*! oldu -
nıış,
tasfiye rlmok zamanının gelmiş ğıınu anlamıyor değilim’. Anca.k in el iyen in kendi m om lek etlerinde olacağı muhataralı
bu a-
sebep k a rga.şal i k tav çok korktukları i çimi ir ki tasfiyeyi gecik-Hrmc-ğe çalışıyorlar. Kral Jorj, Kraliçe VI İ h e İmin, Fra ıı s ı z kolon ya Üstleri, AsyalI esir milletleri daha bîr müddet istiklâl vaadiyle oyalamak istiyor-
F
ak a t zamanımızın en büyük l’aei
, 192 1 deuberi milkdleı arası çalışanlar, ve be cop-
ülkesi üzerine vürütmek
erçek, 19 11 (unpe realizmin son doğru olur. Harp sona öııce ( I 91 7 ) bolşevik mahiyetini ve tarihlin ren bir dönüm nvk.tası
İS dünya harlı ini kavgası saymak ermeden
bir vı1
inkılâbı e'. bal in
seyrini değiş t i-
oldu : M11 etler-
d usu ıı un
hareketine mâni olacak en-
geBerin kaldırılması
yeti Akvam’’ iflâsa
gerek 1 i: “Ceıırb
malık û m edildi,
m ii s l erek
emniyet m i sakı torpillendi.
Bıı Inciayı
hazırlayanlar
ında
göze* görünmez
bîr siyasî kudret mer-
ası şu ki faşizmi kurmağa beyi Sovyetler irin 193 3 den düııya harbini
hu yapamıyorlar. A vrupa d i i şınan ı çevreler
39 yılına kadar ikinci bazırlıyanlar şimdi sul
Denilebilir kİ Garbı
hol şev i k
n i' f uzlu
yanlış soboph
arası kapitalist cephenin Rusyadaki zayıf kanadı kırıldı, ve feodal çarlık rejimi ile beraber çöktü. Sosyalist ça-lışjna sistemi kurmak için inkılapçılara çok müsait, ve zengin misti.
bir sa:h? acil-
F
kezi daha
var ki. ?bınal edüemez.
Gerçi kilise, Polonya ve Macaristan gibi bazı şarkî Avrupa memleketlerinde ve Ortaçağa lâyık idareler altında ezileli İberya yarım adası m emi ok eti erinde büyük toprak sahibi.
Kapitalist çalışma ve minin esaslarını tehdit.
istihsal siste-
eski feodal seciyelini muhafaza eder-
ve A m e rikada koyu olarak tan ilmiş bu barıştan kork mak t a la r;
k ü bii t ü n lı esaplarııı ın nı gördüler. Bu korku raz daha izah ('delim:
İkinci dünya harbinin haıkil lorini seçebilmek için, her v e l, e s k i g ö z 1 ü k 1 e r r 111 i z i
zorundayız. Bu son harp kın asırdakilero bmızemcz.
çu n •• ç ıhtı ğ ı -uinî bi-
â inil-
olduğu gibi.
ci
■den ev-
ş1 y
debi
geçmiş ya-
O harpler,
ekseriyet itibariyle İçtimaî bün> eleri
şti rm e k
sek finans
veli eri ni
rim
rin
ca re
eden yeni bir lamıştt. MHk-llerarası vük-bu tehlikeyi önlemekle geç İhınım üzerine bütün kuv-
har/ı
11 îr.
i-
Li-
la-
Jefejber etmeğe ve her vakit kendi hesabına başkala-ö i d iı r t-i n e İğe k a ra r v e ıxl i. (.) n u n te para getiren karlı bir Alman yanın galip ordular
tah rip edilmesine mümanaat
Beyaz Kuşlardan irtica ordu-birbırine benziyen milletler arasında o- tertip olunurken (1918 - 20) Fiıı-
luyordu. Her milleti mütecanis bir ke- mııdivalH m e halinde görmek bir derece oluyordu. Son cihan harbi iseftTpri dlF-^y^^nç
a, >nı|
r ■
r _JL
rafı
Kİa n
olundu
kim

ği 1 d i r: Em pery al is t. de v 1 e 11 e r a ra
__
bir harp olduğu kadar milletlerarası arasında
l-j ti di vak
11 n çıi j ıi I ş, Tf: k o n o m ik t. eın e 11 e r i
1 o-kHı A/rupn ile Sovyetler
'kara n t i n a k o r do n u
Kliman a-skerleri Bolşevik in-’karşı kullanıldı. Harpten sarsıl-


ül keşi
1; urul-
Vr'if• £: ’.™

E. «AL- «Tt







ken, Garbı Avrupada ve Amer;kaçla yüksek flnans âlemine mensuptur, banker bir müessesedir; bu -memleketlerde kal.olik teşkilâtı, siyasi partileri ile de politikaya nafizdir.. İşte milletleri ikinci dünya harbine sürenlere hâkim olan ballıca âmilin bu olduğunu görüyoruz: Korku.
ç
Wovyetler Birliği 21 yıl bu düşmanlarının açık ve gi^li diişmanlıklarile pençeleşti, mukabil tertibat aldı. Moskova devlet, adamları önce mağlup Almanyadaıı büyük şeyler ümit ettiler; iki kere ona yaklaştılar (1922, 1 92G). Fakat Alman sosyal demokrat politikası bu ümitlerin devamına müsaade etmedi. 1917 inkılâbının selâmet vc m liva f f a' k iyot ini d ıı ny a inkılâbın d a n bek -liyenlerin aldandıkları artık belli olmuştu. Sovyetler Bırilği için kendisini ancak kendi kuvvetiyle müdafaadan başka çare yoktu. Troçki’ııin hudut' dışına çıkarılması ve ilik beş yıllık plânın başlangıcr ayni zamana tesa-
düf eder (1929). Ayrıca devletlerarası siyaset sahasında da düşmanlarına bü-
yük darbeler indirmişlerdir1 935 Sov-
yet - Fransa tedafüi misakg 1939 nazı Almanya ile ademi tecavüz pakt.o. Bu suretle Moskova kendi aleyhinde teş~ kiline çalışılan dört devlet ittifakını iki kere? bozmuş ve harbin seyrini de-ğişl.i rnıiştir.
Yazık ki makalemin
m ü'hiın. -bahşi îster is temi ez
çerçevesi bu
uzatmağa müsait değil.
‘keseceğim ;
manlanııın devamlı, içeriden ve dışarı-
dan husumetleriyle uzun yıllar uğraş-
’i
mış olan Sovyet devlet adamlarının.
Garp memleketlerinde kendilerine düş-
man olan mahafile ve onların nüfuztr
altındaki siyasî liderler re karşı ruhî haletlerini ifade eden tek bir kelime vardır: İTİMATSIZDIK...
İşti1 ayni savaş cephesinde, müttefik sı Taliyle silâh arkadaşı oktrak yıllarca faşizme karşı cenkleşmiş olan üç büyük devletin har]) t o ve harpten sonra münasebetlerine hâkim olan vt- sul-
bü güçleştiren başlıca âmil bııdur. Diğer âmilleri de İlerideki makalemizde izaha çalışacağız.
3

Kir Avrunalınnı hâtıra defterinden:
I
■-'t.
Yıllar var1.
f
Belki
Ata-dolap-
cşıım
İ it
«pır1
il*
w— ■ ’K ■
;■





t. il ; -5“ -


■ttU:




Büyük, ATATU Zavallı ATATU
yeniden ıs-gece başka ederek elbi-
1938 senebaşı akşamı köşke beni çağırmıştı- Derhal icabet ettim-Kendisini köşkün yukarı katında kütüphaneye muttasıl açık salonda buldum- İlk sözü: “Ben bu akşam bir tarafa çıkınıyacağulı, sen de suvare görmekten bdımışsindir. Senebaşım burada birlikte geçiririz, olmaz mı?" demek oldu-“Büyük sevinçle” cevabını verdim-Bir hayli müddet geçen senenin hâdiselerinden ve gelecek, senenin
—, ■ T_
işlerinden konuştuk- Kavalalı İsmail Hakkı’nm gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine, h
vaya ve suya intikal etti- Bu vadide bahis daha genişleyince türk’ün elbise ve çamaşır larmı hep birlikte görmeğe git-
tik- Elbiselerinden, gömleklerinden, kıravatlarından bize dağıtıyordu- Bu münasebetle hatırıma gelen bir fikri söylemekten kendimi alamadım ve dedim ki: “Paşam, mendillerinize, potinlerinize vıarmcıya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz, ne olurdu bir ay önee düşünseydik de yeni sene için bütün giyeceklerinizi marlasaydık ve bu arkadaşları da davet
»elerinizi, çamaşırlarınızı ve gömleklerinizi aramızda kapışsaydık, ne kadar çok eğlenirdik ve her birimiz de bu senebaşı gecesinin hatırası olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın heo yeni giymiş olurdunuz ” Bunun üzerine: “A doktor, bunn niçin daha evvel düşünüp söylemedin?” diye hayıflanınca “Zararı yolç gelecek yıl böyle yaparız" cevabını verdim Atatürk müsbet veya menfi bir şey söylemedi, bir müddet düşünür hal aldıktan sonra "Bakalım geleecek seneye yaşayacak mıyım” sözleri ağzından döküldü-
Birdenbire her üçümüzü do derin bir hüzün kapladı- Atatürk, Ö-lümün yaklaştığını içinde duymuştu Bizim içimize de bu zehirli şüphe düşmüştü- Yine Atatürk bizden evvel kendini toplıyarak:
/
■ /// y
i

RK, RK!
-.“S K-
iftÖzlcriy
ümleklcr-
: üstü-
Yıllar var;
bir sahalı şafak vakti
günlerden pazar: aç kurtlar bastı köylerimizi, dişimiz, tırnağımızla koparıp topraktan kurduğumuz eserimizi bırakın, çıkın, dedik; mavzer kon uşııy or! -Ve düşman elinde kalmasın diye
bahçe, hamam, han, hudut boyundan yukarı hudutsuz buğday tarlaları ve demirden başka lıer şev, taş, toprak, şehir, orman yakın, yıkın, dedik;
mavzer konuşuyor!.
“Seıicbaşı gecesi böyle kederli .şeyler dü.şümniyelim ve konuşımya-lım” dedi- Yaz gömleklerinden birkaçını ayırarak “Bunlardan da al, yine lıcp birlikte yarar" teşvikiyle
I
bana hitaben: yazın Yakmada oluruz da işine hem gi den aldığımı istiyor, hem müze çöken hüzünlü hali gidermb-ğc çalışıyordu- Hattâ pijama bil verdi- Kavalalı, neşeli bahsi değiştirdi- Gece yarısı geçim ciye kadar şuradan bı nuşmakta devam etti] Atatürk’ü ekseriya mutq mandan evvel istirahat bırakmak üzere izin alıp jp-ynıııjıc ya kadar bir daha acı bansemvefer edilmedi. Fakat yüreklerimizi sönmez bir alev yakıyordu- Çünkü Atatürk ölümün yaklaştığını içinde duymuştu ve bunu kendisiyle beraber biz üç kişi 1938 senesinin başından itibaren biliyorduk- Bu kederli sırrın acısı dimağımı ay-
1
larla tırmaladı- Ağaç yapraklariyle beraber açılan sır, bu kederi diğer da verdi- Paylaşmak
arkadaşlara
kederi azaltır derlerse de bende öyle olmadı- Acı hakikata yaklaşmakla ıztırabım azalmıyor, artıyordu-
İnandığım insan zekâsının, ilmin aczi içinde çırpındık- Nihayet bu hal da çok sürmedi, felâket geldi çattı- Artık içi yanan bütün yurddaşlarınıla birlikte bizi ayakta tutan sadece vazife duygusu olmuştur. Halkımıza, memleketimize karşı devam edecek olan vazifelerimizi yerine getirmek, ona ve onun eserlerine vefa göstermek; bundan sonraki yaşayışımızın başlıca sebebi olsa gerektir. Büyük ATATÜRK, zavallı ATATÜRK ve daha zavallı bizier- 0 büyük adam henüz orta bir yasta iken, bu ka-1
dar vakitsiz ölmeli miydi? Birkaç sene daha yaşayabilseydi neler olacaktı? Ah neler olacaktı?
Bahçeli evler: 10.11.945



n
Ama ne çıkar!
Kuvv et imiz t üa en m ezd i r:
Rus, Sırp, Bch, Yumınh, Çekler,
Gürcü, Tatar ve Özbckler
süngüleri yağlıyor,
■■ korku dağları bekler ,
mavzer konuşuyor!.
diyar,
gün gelir, gene güler-yarın, İmik i akşama, şehirler geri alınabilir ama, döğüşmez ölüler;
mavze r ko mı ş uy o r!.
/-^Yıllar var;
jt İL.
bir sabah, şafak vakti günlerden pazar:
Hudut uykuda-
Yer oynadı yerinden, yenilmez denen ordular, Harsı İd i temel terinden;
ve artık, ölüm pusuda-
Boğuluşunu görecekler, yarın bir kaşık sjiıda, yenilmez ordularım;
mavzer konuşuyor!-
Yıllar var;
bir sabah, şafak vakti günlerden pazar—
Dört ayda verdik, onbİnlerce bin Bunu biz istemedik,
biz böyle olsun, demedik
ama neylersin!
Dava büyük,
dava ağır,
dava öyle kanlıdır.
Düşman kavi,
düşman gaddar,
düşman yedi canlıdır-
Fakat her şeye rağmen,
yüzbinlerle ödeyip
her yerin bedelini, lıer udunda bir az daha ezilecektir.
Ve “p e s" deyip,
düşman haddini bilecektir;
mavzer konuşuyor!.
19 4 2
NAİL V.



f
o
1
■V

*
birleşmesidir, bu tcmeı üzo~ ile 194 5 ara-
R
ugiıtı dünya nıihyasında meydana gelen değişikliği anlamak için, harpten evvelki dünyanın mümeyyiz vasfını. işaret etmek lâzımdır. 191 4~18 harbi emperyalist bir harpti. Bu harbin sonunda dünyanın yeniden paylaşılması için yapılan muahedelerin gayesi. galip devletlerin hâkimiyet ini i-dame etmek, sermayedarlık sisi muin i yaşatma k ti.



5-

T * '.J-rı*T

1 > j
f
c ■ ;
j
S~

1
■ ■ \


$
r.l-U
I
I
■I

I
z
/
)
f
i
1
X
)
7
ne-için
ko-
ııi tasfiye şarttır, istikbalin yegâne ü-midi, faşizme ve fikrî irticaa karşı bütün halk kütlelerinin Sağlam bir sulh ancak rinde kurulabilir. 1918
suıda bir çok mücadelelere, harplere, hayal sukutlarına tahammül eden sillerin, yeni bir dünya kurmak eski düşüncelerle mücadele etmesi
lay bir iş değildir. Yeni bir dünyanın kurulabileceği hakkında bed binliğe düşenler, bugünkü değişmeler karşısında ne kadar yanıldıklarını görmüş-lerdir, hâlâ eskinin avdetini bekleyenler daha çok aklandıklarını göreceklerdir.
(*
1918 den 1939 a kadar geçen devre buhran irinde ulan sermayedarlık siste minin m ü-ca d deleriyle doludur, D ü n -yaya hâkim olmak iddiasıyla ortaya çıkan faşist devletlere karşı, kendi mevkiini muhafaza etmek insiyakında olan İngiliz ve Fran-sız İmparatorluğu bir taraftan bu 'düşmanı yenme yor, diğer taraftan soyul iznim ne mâni olmağa çalışıyordu. I heple faşistlere ‘karşı Sovyctler. ] aşın ağa, yanaşmıyor, Mitleri ba
1
rıınn kesesinden yapacağı ihs; tatmine uğraşı yo rd u. '
k isti-zaferi-
>ı: sele an-şkala-ı r !a rla
r


]
( *
■ f ‘ * -
- *
O / P J-K («■ ı « aks .



I
\ J
. w
î
Ur i
L h > : :
1
I /

|J
z,
*
' . 'l X
^TÖ
b ı

I

4
X
11
’-.r
h -
ı
ı"
.v

' ’ 's
L ' >
■ 4
r
k
>
7
*.
1
I
J


I
/
/
J
L
- -r
A /;
■*
'■V.
/
*
T
/
p
I
I
r1
T
h ‘



J

j-, ..
'>■ ■ - ^"İ-.
□*

Çemberlayn’ın Avırsturyayı. 1 o vak ya *y ı II i 11 e r’e bağışla m as ı, he uçup Illtler'le anlaşmağa ça harbi önlemek içîıı değil, bir bloku yapıp Alın a riyayı Sovyet! e clh etmek içindi. Hitler'i. ihs;
olmadığ halk Çemberi ay ıı
Çckos-
M ü ıı i -
11 ş m am d ör ti er
X
->-
V
re fevri ıılarla i an lale ütleleriniıı AF kabul elti. Ondan müzakereleri Bütün
SAB'HA
istikbalin
S E R T E L jfj
tatrniıı etmek mümkün şıldıktan tazyiki in an yaya
evvel Sovyetlerle yaptığı uzatarak anlaşmağa yanaşmadı, bu seyir eski dünyanın kendi mevkiini olduğu gibi muhafaza etmek, dünyanın sosyalizme gitmesine mâni olmaktı,
%
j
D
karşı bütün h birleşmesidir devamlı bir
Dünyanın inkişafı faşianıiıı ve fikri irticaın tasfiyesine doğrudur. Bütün dünyada eski nizama, faşizme, reaksiyona karşı ileri unsurların meydana getirdiği demokratik birlikler, her tarafta seçimlerde ileri unsurların sosyalistlerin kazanması, eski nizamcıla-un ne kadar zaafa düştüklerinin emareleridir. Reaksiyouerlerin ni
meleri, bir seyridir. Fakat buna karşı demokrat, sosyalist, komünist bütün dünya-meydana gelen birlikler, irticai ye-harp-dersle hatfı-
movkilcri-muhafaza için mukavemet gös terbi rieşmeleri mücadelenin tabiî
da
necek en kuvvetli silâhtır. Geçen
1 erden ve sürülerden
1918 harbimin hıra düşmemek rın gösterdiği harp sonunun sidir.
dir_
çüncü bir harbin önlenmesi, milletlerin silili içinde vo
y aş ay ab i 1 mel eri içi ıı harbi n seb o p l e ri n İ ve tecavüzü ortadan kaldırmak lâzımdır.
alı n an sonunda yapılan için demokrat uusurla-bi rl eşme temayülü, bu en ümit verici hâdise-. istikbalin anahtarı bu birlikto-Dün-ya. milletlerinin birleşmesi, ü-
tek ümidi, fikrî irticaa


lîlfiJ
al

Kitlelerinin

a

h Ia m ve
Ifs^ncak böyle
evlet menkanizmasını elinde tutan İdareci sınıfın harbe girerken gayesi, demokrasilerin kazanacağı bir zaferle mevkiini sağlamaktı. Harp İçinde ve harpten evvel faşizme karşı kurulan halk cepheleri, her şeyden evvel faşizmi yenmek, ondan sonra harplerin eu büyük âmili olan emperyalizm sistemine nihayet vermek için kurulmuştur. Harbin sonuna kadar düşmana karşı beraber dövüşen bu cepheler, faşizmi yendikten sonra; yeni kurulacak sulh-te artık eski görüşlere, eski akidelere,
A J . ■-( ■ ■ I |
eski sistemlere bir nihayet vermek, ka- Teceklerinİ umdular.- Fakat asırlardan-rarını aldı. îngllterede: harp kabinesine iştirak etlen sosyalistler, Churchill hükümetinden ayrıldılar, müstakil o-larak inlihabata İştirak ettiler. Kurtuluş mücadelesi yapan Fransa, düşmanı hudutlarından çıkardıktan sonra, başı üstündeki sermayedar sınıfın tahakkümünden kurtulmak kararın; verdi, haLk cephesi ve mukavemet hareketi grupları eski sistemi milletin reyine müracaat çikada, Balkanlarda ve eski sisteme karşı uyanan cadde değişmekte olan dünyanın yeni vasıflarıdır. Bu itibarla meydana gelen en büyük değişiklik îngilterede harbi kazanan■ Churehin hükûnnctinin ve ory aPrtisinin intihabatı kaybetme-
si, Amele Partisinin iş başına sidir. Îngilterede meydana gelen büyük bir değişiklik do Irbera iflâsı olmuştur. Liberaller ıntih 30 7 namzet gösterdikleri halde II yer kazanmışlardır. Halbuki ne evvel bu parti 38ü gibi bir riyetle i ktida ra geçmişti.
H
fi
tasfiye için ettiler. Bel-her tarafta bu yen! mü-
ancak
4 0 se-
c.kse-
Bııgiinkü
birbirine dost olarak
Eski ııizamcılar, eski şartları muhafaza etmekle, eski siyasetlere dayanmakla, hele yeni bir Çemberlaynizm ile eski hüviyetlerini muhafaza eder-
ken, yeni bir dünyaya, sağlam bir
sulha kavuşmak istiyenlerin arala-
rındaki fikir ayrılıklarına rağmen bir-
liberaller Sinclair ve Bcveridge idaresi altında Tory’lere karşı birleşmiş sosyalist,
lamı meydana getirdiği birliğe giruıek- je, bu dahilî mücadeleler
ten imtina eLmişler, bir merkez partisi ğildir. Henüz daha her tarafta
olarak muvazene tesis edeceklerini zannetmişlerdi. Bunlar kapitalizme de, sosyalizme de muhaliftiler, reaksiyo-
her meuıle-kazanmasi-bitınış değildir. Henüz daha her tarafta muhafazakârlar büyük bir kuvvet halindedirler. 1914 harbinin sonunda olduğu gibi kendi mevkilerini muhafaza
ar.bin sona ermesi ve komünist, terakkiperver unsur- kette sol unsurların zafer
neıierîn eline teslim ettikleri bir Bı-veridge plânı ile Inglltereye düzen ve-*■ J . ■-/ '•
ell boş dönen bu defa hiç bir yaldızlı yanmadılar. Reylerini Amele Par-ırdilcr. Torizmi ve liberalizmi ettiler.
beri vaadi e re aldanıp, kütleler de aldan: tisine ve birden tasfiye
E
■ raıısada uzun bir mukavemet ha-mketîndeıı geçen halk kütleleri,
mey-getirdikleri birlikle faşizmi tas-ettiklcri gibi, artık kapitalistle-de bir son komünistlerin kazanması. sosyal isti eri n
d ana f ive
■V
rin hâkimiyetine de bir son verdiler. İntihabatta komünistlerin ekseriyet * reyi kazanması, sosyalistlerin ve de Gaulk’üıı idaresi altındaki mukavemet hareketinin birbirine yakın iktidara gelmeleri, hele radikal ulu t a ma m i vi e iflâsı Fransanın ç i rrn-ok: t e o 1 d ıı g u değişikliğin bir emaresidir. 1 falyada faşizan e karşı, Belci kaba kapitalizme ve muhafazakârlığa karşı doğan değişmeler, kralların artık iktidara geçmelerine kar-
reylerle partisi-dr ge-b ü y ü(k
şı Balkan memleketi erinde doğan ak-
sülânıeller, değişmekte olan bir düu-
yanın buhranlarıdır.
leşmeleri kadar zarurî bir şey
Sağlam bir sulh ancak iniyle
mel üzerine kurulabilir.
Sulh bugün çıkmaza girmiş
yoktur.
bir te-
gibi gö-
rünüyor. Londra konferansının dağıl-
masından sonra meydana gelen soğuk-
luk, demokrat, sosyalist, komünist, bu devletin anlaçanııyaca klan
üç büyük
mânasını
mak İçin,
ifade etmez. Sulhü kazan-
yapmaktadırlar. 19 39 gibi yine dünyayı
faşizme, reaksiyona karşı ri demokrat unsurların birleşmesi sil zarurî ise, sulhü kurmak için
bu devletlerin anlaşmaları zaruridir. İçinde bulunduğumuz buhran bir sulh
ile-
na-
de
dünya harbinin tohumunu at-geçmişlerdir. Bu-beraber 1918 harbi sonundaki bugünkü vaziyet tamamen zıddır. Bu harbin sonunda harbi idare edenlerdi,
etmek, dünyanın ■ tsosyalizme gitmesine mâni olmak İçin bütün reaksiyo-r-nerler birleşmektedirler. Hattâ faşiz-min imhası için harbe girdiklerini söyleyenler, bugün her memlekette faşistlerle iş birliği
dan evvel olduğu
bloklara ayırmak, bu bloklarla bir Ü-çüncü
mak İçin faaliyete nunla vaziyetle birbirine
mutlak hâkim,
bugün sulhü kurmak iktidarını milletler kendi ellerine almaktadırlar. Bu mühim değişikliktir ki dünyanın her tarafında terakkiperver, anti ~ faşist, demokrat, sosyalist unsurları birleştirmektedir. Bu harp sonunun en büyük vasfı da faşizme ve reaksiyon e karşı meydana getirilen birleşik cepheler v* millî birliklerdir.
halledilemez.
her millete
Tıakkı veren
buhranıdır. Bu buhran milletlerin birbirlerine karşı cephe ‘ almam, birbirine zıt bloklar kurınasiyle Birbirlerine itimat eden, istiklâli içinde yaşamak
ve diğer milletlerle İktisadî, İçtimaî, siyasî anlaşmalara İmkân veren bir milletler birliğidir ki sulh içinde bir dünya yaratabilecektir. Sulhü kazan-şeydeıı evvel esk: ent-
mak için her
rikalar, hileli
ması lâzımdır.
politikanın kenara atıl-
eni dünya nizamı eski mürekkeple yazılamaz. Sağlam- bîr sulbe kavuş-
ni ak için bu eski nizamın müdafileri-
nî, muhafazakârlarını, reaksiyon erleri-
Bugün değişen dünyada halk kütlelerinin temayülü de bodur. Fransadakı mücadele, Balkan tezatları,
bütün
bu d ur.
mdır.
bir
Bu,
Bu,
Avrupa buhranının
değişen bir dünyanın
yeni bir dünyanın
sebebi
buh ra-
doğum
sancılarıdır.
5
bü-
iktisadi olmayan di-n izam namelerin de ce-



i
9 â

-k-olâstiık ve feodal dünyanın
tün artıklarını silip süpürmek dgvaslyle ortaya atılan Atatürk ve kadaşları yepyeni, ileri, -demokrat Türk Cumhuriyeti 'kurmak için her şit zorluğu alt etmeğe çalıştılar.
Medenî dünyanın ilim ve tekniğine kapılarını açtılar, insan halklarını ko*. rüyan yeni huJku-k sistemlerini, bu arada Avrupanın usul ve prensip kanunlarını büyük bir heyecanla - kabul ettiler.
Bütün bu
bat etmektedir lan Avrupanın ayak uydurma
her şeyi göze almış bulunuyorlardı.
ar-bir çe-
idealist hareketler is-kî, Atatürk ve arkadaş-demökratilk nizamına yolunda kesin olarak
Gerileme Devri
I
emokrasimizin tam bu gelişme devresine rastlayan yıllarda ‘birdenbire Avrupa siyasî nizamını sarsan reaksiyoııer krizler başgösterdı ve bîr çok milletlerde olduğu gibi bizim zihniyetlerimiz ve ideallerimiz üzerinde de menfî tesirler yaptı.
Okuyucularımızın da bütün teferruatı ile bildikleri o iç ve dış meselelerin karmakarışKklığı içindedir iki Türkiye-de de bir çok yarı veya tam faşistçe hareketler belirdi, müesseseler kuruldu, kananlar yapıldı. Türk vatandaşının bir çok baklan ve hürriyetleri ki-. lit altına alındı, dolayisiyle demokrasimizin ayakları {kösteklendi.. Bu arada . dünyanın hemen hiç bir kaııunupda mevcut’ olmayan ve vatandaşın şahsî -hürriyet ve masuniyetini sıfıra irca e-den “Polis Vazife ve Salâhiyet Kamı-’ nu” nun bazı maddeleri
kararlyle müzakere edildi..
* ,
Dönüş Zarureti;
D
**■>.
nııı, her birinin ayrı ayrı haiz olduğu hürriyet müşterek bir hürriyet halinde ortaya çıkar ki buna teşkilâtlanma hak ve hürriyeti denir.
Ferdlerin İçtimaî şahsiyetlerini meydana getiren hâdiseyi, teşkilâtlanma hürriyetinin faaliyeti içinde aramak lâzımdır; çünflcü mücerred bir fikir ve vicdan hürriyeti İçtimaî hiç. bir mâna ifade etmez. Ferdlerdeki fitkir hürriyeti içtimaileşmek, millîleşoneJk nihayet insanlaşmak için mutlaka aralarında bir koalisyon meydana getirmek zorundadır.
Ayni tarzda düşünen ve ayni şey-leri isteyenlerin toplaşmak, birleşmek ihtiyaçlarını ' kanunlar ister istemez • kabul etmişler ve bunu teşkilâtlanma hürriyeti adı altında kaideleştirmışler-dir.
Bu sebepledir kî, Türk Anayasasının 70 inci maddesi “Dernek kurma hak ve hürriyeti Türklerin tabiî haklarındandır*’ prensibin?]
Türk . Medenî I anunun maddesi de bu hürriyeti der: “Siyasî, dinî, miyetler ile öğlene
anu
n 5
İlmî,
e ve idman c«.
tırm ıştır.
üncü öyle izah e-

leri ve asıl gayesi ğer cemiyetler mîyet olarak teşekkül arzusunu izhar « * etmekle şahsiyet iktisap ederler.’’
Görülüyor iki Anayasamız ve Medenî Kanunumuz teşkilâtlanma ‘ hürriyetini kayıtsız, şantetz ikabul etmiş ve Türk demokrasisinin en sağlam , müeyyidesi olan bu hürriyeti Türklerin tabiî ve değiştirilemez haklarından saymıştır.
T
Halbuki 3512 numaralı Cemiyetler Kanunu’un 2, 4, 5, 7, 9, 10, 12, 13, 27, 28, 29 vs. maddeleri ile Anayasamızın ve Medenî Kanunumuzun yüksek prensipleri ihlâl edi-lmiş ve Türk vatandaşları demokratik haklardan mahrum edilmiştir.
Aynî zamanda bu hürriyet, Ceza kanunumuzun birçok maddeleriyle takyit bu arada 163 iinoü maddesiyle de tahdit edilmiştir.
miller ierae kanunlarla tanımmış' olan grev hal kı, Jş Kanununun 72, 73, 127, 128, 120, 11 ve 131 İnci maddeleri ile- ortadan kaldırılış yase.î edilmiş ve grevcilere cezalar tayin olu} muştur.
■Bu yasak işçilere olduğu kadar müstahdem lere de şâmildir.
I
Matbuat Hürriyeti:
müstaceliyet
*
t
*
Teşkilâtı
sendik eleri
anma
hak ve
ahl»yet‘te
bîri oh.n ve bütün
hürriyetinin
en kuvvetli
T
vatan ol m aldır. yet ne ferdin ııvaz vaza bir ;kısım vatmidaşlarm tab yatın nimetler: yle ciğ lerini doldurm ısıdır. Hür miyetinin en büyük şiarı kütlelerinin m- nfa
* - şahsî hürriye Liııi,
s.
Mı ütün dünyanın, eUbirliğiyle ve altı D yıllık kanlı gayretleriyle önlenen, kolu, kanadı kırılan faşist nizamının her memlekette olduğu gibi hiç şüphesiz bizde de hâlâ bir çok artıklan vardır. Milletleri hukukî ve siyasî bir birlik" içinde sulbe, emniyete ve hakikî demokrasiye kavuşturacak olan Birleşmiş Milletler Anayasası prensiplerini biz de kabul etmiş .bulunuyoruz.
Herkes biliyor ki, bu dünya beraberliğinin hedefi, demokrasinin yaralarını sanmak, faşizmin hukukî ve siyasî bütün artıklarının hiç bir memlekette daha fazla barınmasına imkân mamaktır.
îşte bizim de, burada, yapmak istediğimiz budur. O buhranlı devrelerde, her ne makşatla olursa olsun, JVnaya-şamı&ın, usul ve kanunlarıma
fcıh ruhuna ve metnine uymayan« do-' moıkrasi esaslariyle uzlaşmasına İmkân olmıyan mevzuatımızı gözden geçirmeğe ve bunları iteri bir hukuk zihniyeti içinde okuyucularımızı yadırga tmıya-cak usullerle meydana çıkarmaya çalışacağız.
I

Teşkilâtlanma Hürriyeti:
i
kiden fazla ferdi er arasında bir fikir v>e gaye birliği mevcut oldu
• * . (
yaymak, ne
('kesin düşünüldüğünü retmek hakkı demokrasinin teme’, ti larından biridir.
Anayasamızın 77 nci maddesi ileuf bu hürriyet tesis* edilmiş ve sansür kaldırılmıştır. /
Halbuki, Matbuat Kanunu ile:
1) Gazete; ve mecmua çıkarmak lıüıriyt bîr çok formalitelere bağlanmış ve bu hak t çok hükümlerle takyit olunmuştur. İmtiyaz i mak hükümetin iznine bağlıdır.
500 - 5000 lira teminat akçası yat irilin dıkça siyasî gazete ve mecmua çıkarılamaz, î suretle neşir hürriyeti ancak zengin bir züt renin inhisarına terkedilmiştir
Hır gazele veya mecmuanın adını değişti
aa
Fakat
nd en •
olsun, Cumhu-
i« bul 1
sınıfın menfaat-
uruz.
Bugün İktisadî sistemimiz, kanunlarımız, siyasetimiz, İçtimaî ve kültü* rel mekanizmamız tamamiyle bir faşist sistemin makanizmasıdır.
ürklye, hür bir dünyada hür bir
bU ■1ÜITİ-
|i, ne r lıa-
menfaatini .feda etmektir. Hlir vatanın içinde hür v vel; insan hakların en Ki üi dır. Anarşi İstem* tandaşlara imtiyaz veren İramınJar temiyoruz. İdareci bir sınıfın tahakküm ve tagallübünü sağlayan kanunlar istemiyoruz. Milletin irade ve oto-rifcesiııi hükümetin ve «devletin eline veren totaliter mahiyette lür sistem istemiyoruz.
I
Hür bîr vatanda ' bütün insanlarına müsavi haklar ve imtiyazlar veren, bütün insanları hu milletin (va vatanın menfaatC için işe koşan, bütün vatandaş üşterek vazifeler, gây hakkı, hakkı ve
yeller yor uz.
«ı»ai ı
kimin oıursı
okrasi inkılâ >ım tamamlama inkişaf seyl’inde halkın Iıâ-devl(| tin • hâkimiyetini bir _______________________
«juen^alkı bu imtiyaz* istismar eden bir mahi-
zm, gibi totaliter y/isdlâ ettikten son-kılâpçı rotasını bu ■“■ 042 *Türk - Alman auenıı tecavüz anlaşmasından sonra, tamamiyle faşist kampta karaı kıl-
l aldı, jfcaş
|,eyar j/ r x..
s düryen
J
»müşterek mesul i-
1 eden, mesul devleti İsti-
ı ■ •
_ Mesul devlet, vsUnda-şlanuda» hesap «soran, vatandaşlarına hesap veren devlettir, Bu devletin ficinde hürriyet her vatandaşın malıdır. Ancak kütlesinin menfaati ile mukayyettir. Hürriyete bundan başka zincir kabul etmiyoruz.
İstiklâl mücadelesi sadece düşmanı vatanın Karimi ismetinde boğma mücadelesi değil, bütün insanlarına hürriyet ve müsavi insan haklan tanıyan yeni bir Türkiyenîn kurulması mücadelesidir. Ana yasayı yazan eller bu Türkİyeye varmayı hedef tutmuşlardı.
bir polisin elin
angi demokraside matbuat kanu- ■■ nas,l bırakılır?VTatandaşın hakkı nun nezareti altına verilir, polisir zareti altına değil... Adliyeyi lerad dışında bırakan bir kanun, keyfî, ka-' rakuşî bir hükümle vatandaşları, suç* Ju veya suçsuz, hürriyetlerinden mahrum bırakan bir kanundur kî, demokrasi kendi nâmına yapılan bu icraattan ancak hicap duyar.
ım ferdin söz, fikir, vicdan hürriyetini meneder? Hangi demokraside cemiyetler kanunu, vatandaşların cemiyet kurmasını, »iyasî partiler mücadelesini ine neder? Hangi demokrasi, siyasî düşünüş ve akidelerinden dolayı vatandaşlarını polise teslim eder, ev mâ-

şımiyettoi ortadan kaldırır, polise herkesin kafasını ve evini araştırmak salâhiyetini verir? Hangi hürriyet vatandaşlarım düşüncesinden mesul tutar, ha.ttâ rnuay)en bir kanaati müdafaa ettiği İçin onu işkenceye maruz bırakır?
ada»
Anayasa ve medenî kanun, leti, hakkın gözcüsü yapmışken, adalet terazisinde tutmuşken, bu hiç bir vazife
ayar
hâkim kararını adlı salâhiyet, hukukî ve mesuliyeti olmıyan
D emokrat devlet, işçinin, köylünün teşkilât kurup, grev ve nümayiş yaparak haklarını müdafaa etmelerini kabul ettiği halde, bugünkü kanunlar, bilhassa İş Kanunu, işçi ve köylüden bu hakkı nez’eder. İş verenler aralarında birleşebildikleri halde, işçi birleşmek ve hakkını istemek imkânından mahrumdur.

t
mek dahi Basın ve Yayın Umum Müdürlüğünün koyduğu formalitelere bağlıdır.
2) Hükümet -lıer istediği zaman, İstediği kapatabilir.
sist feısefe hürriyeti lehine her türlü fikir ve neşir hareketi fiilen ve kanunla yasak edilmiştir.
1
müddetçe gazeteleri, mecmuaları
3? Hükümet istediği zaman arası bir komite veya doğrudan ta vasıtasiyle her kitabı, sahibi hakkında tahkikata toplatabilir.
ya Vekâletler-doğruya zabı-bedelini ödemeden, lüzum görmeden
‘i) flaşın ve Yayın Kanunu ile de matbuat hükümet tarafından sevk ve idare edilir yarı bir
üne getirilmiş .diyettedir.
Fikir ■ Vicdan Hürriyeti:
TECAPLIOĞLU
resmî
müessese ka-
va-
Şahsi Hürriyet ••
kâletlerarası bir heyet ve Basın Yayın Umum Müdürlüğü veya Bakanlar Kurulu kendilerini bu hususlarda Anayasanın fevkinde olarak salâhiyetti kılan kararlar çıkarmaktadırlar.
Ceza Kanunu:
91 - 103 üncü maddeleri ile bu mâsu-niyet teminat altıma alınmış, yargıç veya savcı kararı olmaksızın bu masuniyetin ihlâl edilemiyeceği kaideleşti-rilmiştir.
Halbuki; yine Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu ile zabıta lüzum gördüğü takdirde yargıç ve savcının kararını almaksızın evlere girebilir, müsadere yapabilir ve muvakkaten bir ikametgâhı kapatabilir.
ine Anayasanın 72 ncı ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 104, 105, 106, 107 ve müteakip mail-deleriyle şajhısî hürriyet tamamiyle teminat altına alınmış ve hiç bir kimsenin tevkif (karan olmaksızın 24 saatten fazla hürriyetine do'kunulama-mazlığı prensipi kabul edilmiştir.
Halbuki. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 18 inçi maddesi, hâkim kararına lüzum olmaksızın herhangi bir vatandaşın polisin arzusu ve mülkiye âmirinin tasdikiyle 3 aya. kadar • polis nezaretinde tuıtulımasını mümkün kılmaktadır.
Yine bts kanuna göre zabıta, adres ve hüviyet almakla iktifa etımiyerek herkesi polis karakoluna götürmeğe mezun kılınmıştır.
Tasarruf Masuniyeti
an un un sarahatle tayin edip cezalandırmadığı hiç bir hareket suç sayılamaz. Bu, vatandaşın kanunları bilme masuniyet ve 'hürriyetini Çünkü hiç bir ceza hâkimine hukukta olduğu gibi vâzıı kanun salâhiyeti tanınmamıştır.
Halbuki Ceza Kanunumuzda tayin ve tarif edilmemiş, yâni üstü kapalı geçiLnıiş bir takım siyasî suçlar vardı İtalyan faşizminin ceza hukuku konsepsiyonundan mülhem olarak kanunumuza geçmiş olan bu gibi üstü kapalı hükümlerin salâhiyetti bir komisyonca tesbiti elzemdir.
K
vecibesine karşılık cezaî ifade eder.
i — . . I --- ■ ■■■ —-O
ııayasanııı 74 üncü maddesi “De-• ger pahası ödenmedikçe hiç kimsenin malı alınamaz" der.
Muhakemeleri Usulü Kanıımı-ve 392 - 394 üncü maddeleri şekilde olursa olsun bir şeyin istimalden
. 1
n a yas a 75 inci maddesi ile fikir vicdan hürriyetini tesis etmiş ve
ve hiç kim.'cjnn felsefî düşüncelerine müdahale edile-miyeceğini kaideleştirmiştir. “
Ha’nuki, gerek Türk Ceza Kanunu ve gerek Matbuat Kanunu ile fikir hürriyetinin bir çok tezanür eri cezaî müeyyidelerle yasak edilmiştir.
Siyasî ve felsefî bir çok fikir hareketleri bu sebepte kösteklenmiş ve bu arada meselâ Mark-

İkametgâh Masuniyeti:

Ceza
ntm 36
her ne
müsaderesi, imhası veya kaldırılması suç mevzuu olsun olmasın, ancak hâkim karariyle yapılabi-leceğiııi kanunlaştırmışıtır.
Halbuki, bir ta’kum siyasî ve İdarî mercilerin emriyle, yukarıki hükümler f
ilılâl edilebilmekte, ve sık sık rastlandığı şekilde kitap, mecmua, gazete toplatılıp müsadere edilmektedir. Ve-
Mahkeme Hürriyeti:
V
aıtandaşın. hak ve hürriyetlerinin en mühim garantisi-"!) Müdafaa 'hakkı, 2) Alenî mahkemede nıU-ı
hakeme edilme hakkı, 3) Hang. ka-
• A
nuna göre suç işlemiş ise o kanunu tatbika salâhiyetti mahkeme huzuruna çıkarılmasıdır.
Anayasanın 53 üncü ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 373 - 377 nci maddeleri, teşkilât ve meriye*, ka-nunlariyle bu ciheti teminat altına almışlardır..
Halbuki, bugün sebepleri tamamiyle
( ortadan kalkmış olduğu halde kendileri kanunî mevcudiyetlerini hâlâ muhafaza etmekte olan örfî idare vc garnizon mahkemeleri ile vatandaşın malı-
• 9
• f keme hürriyeti kayıt altına alınmıştır.
SiviJ ceza kanunlarına göre işlenmiş olan suçlar, 'bilhassa siyasî suçlar bu-mahkemeler tarafından niyet edilmekte ve celseler gizli yapılmaktadır. Bu gizlilik dolayisiyle suçlunun müdafaa
• hakkı da az çok takyit edilmiştir.
Hal'buki, demokrat memleketlerde aksine olarak, fikir, vicdan ve felsefe hürriyetlerinin tt
gibi siyasî suçlar verilir ve mahkûm lara tatlbik olunan ne tâ'bi tutulurlar.

JT • * *L x v
Bu lıükukî ve kanunî araştı rm al a-rımızı daha da genişletmek ve J *
derinleştirmek bizim için daiıma müm-■r • / /a
tündür. Fakat asıl maksadımız bu
-mahdut sütunlarda, Türk Cumihuriye-
•• •
“antı-dcmokrat ve anti-konsti-bir
• •
ve-
la-
• ♦
nayasaııın 76 ncı ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
malarına
*•. ı”. (
vereceğiz, devletten lıe-Şalısî hürriyetimizi bu için feda edeceğiz.. JFa-saltanat sürenler için
m ok rai tandaş K
. •
bu yazdığımız kanunların ve kanunlardaki Jıü-
kat başımızda
değil.. Hürriyete bundan başka zincir kabul etmiyoruz.
Her vatandaş makta serbesttir, fin diğer sınıf
demektir ki, bunun
istediği partiyi kur-Bnnıın aksi bir sını-üzerinde diktatorası kanunlaştırılması
tamamiyle faşizmin kabulü demektir. Bütün dünya demokrasileri vatandaş-
Bütün
hükümlerin faşist kümlerden farkı nedir? Bütün ruhu ve
müstakil olarak teşkilâtlanın üsaade etmez.
Bu öyle bir hürriyet ve dir ki, Matbuat Kanunu
• • •
F • e • *
ağzını bağlamış, Cemiyeti bileklerini sıkmış, Polis Va lâhiyet Kanunu ayaklarım
vurmuş, diğer hükümler ve lar da vatandaşı düşünemez ıııaz, hareket edemez bir manken lıa linç getirmiştir.

SERTEL
Demokrat devlet, işçi ile (iş veren a-rasında ancak hakem rolü oynayabilir. Fakat tamamiyle faşist sistemine uyarak, bugün, hükümet ve Halk Partisi

• •
bütün 'meslekî teşekküllerin içindedir, bunların
m ulı tevaliyle faşist olan bu kanunla-rın adı da demokratik kanunlardır.
*
larıııa balları da
mokrasi
hürriyeti ‘ verirken, bu aran ti etmiştir. Hakikî Jlıir ne imtiyazlı ferd, ne de vardır. Dünyanın geçirlim inkılâp seli içinde,
mokrasi ile Türkiye, ,dün-arasına hür ve demokrat rak karışamaz.
I
hür bir dünyada hür bir I dır. Bütün vatandaşlarına müsavi nisan Jıaklannı, ırk, din, cins, sınıf farkı gözetmeksizin veren, bütün vatandaşlarını bu toprağın müsavi ço-Her insanın, her vatandaşın hakkı cukları sayan, imtiyazlı ferdlerin de-
olan hürriyeti istiyoruz, bu zincirli hür- ğil, bütün imtiyazları silip süpüren
riyetl değil... . ‘I ^^^aT^nTurlByesf...1
n ul
«
Geniş bir demokrasiye geçerken, zincirli hürriyeti, ne dc anarşik
Matbuat Kanununun 50 inci maddesini hürriyeti istiyoruz. Hepimizin malı ve KaldîrrnaK^maupua^ suçlarının muhakemesini Şûrayı Devlete'havale etmek,
■»- -ir ***• *
bu zincirleri çözmek değil, irade ve o-toriteyi elde tutup, zevahiri kurtarmak bu zinciri gevşetir gibi görünmek-
tir.
• ■ I ı
Geniş bir demokrasiye geçerken, bir kısım vatandaşlara cemiyet ve parti ’ kurmak hakkını tanırken, diğer bir kısım vatandaşları bu haklardan mahrum etmek, ferdler ve sınıflar arasında bir imtiyaz kabul etmektir ki, bu hürriyet ve demokrasi değil, hürriyetin vatandaşlara idareci sınıf tarafından kendi arzusuna göre miskalle bahş ve ihsan /edilmesi demektir.
Sadaka istemiyoruz. Hak istiyoruz.
vatanı olan bu toprakta tabiatın ve hayatın verdiği bütün nimetlerden
* X
müşterek faydalanmayı, müşterek ıstırap çekmeyi, vazifelere ve mesuliyetlere iştirak etmeyi istiyoruz. Bu vatan başımız üstünde yaşayanların değil, hepimizin'iberaber ekeceğimiz, makinelerini beraber döndüreceğimiz, dertlerini ve sıkıntılarını beraber paylaşaca-ğımız vatandır. Onu beraber cennete çevireceğiz, onun için icap ederse beraber öteceğiz... Fakat onu hür insanların vatanı, imtiyazsız ferdlerin vatanı olarak seveceğiz.
Kanunlar bu hakkın, bu halkın, bu vatanın bekçileridir. Onun üzerinde • söz sahibi sadece, sadece bu halktır. Devlete hesap sap soracağız, halk ve vatan
*; M -k
• V >!

birer neticesi olan bu jürili mahkemelere
I * I
olanlar da mevkuf-
•1 1
hafif infaz sistemi-
tinin tüsyonel’» vaziyetini' isbat etmek ve
• 4 an evvel bu gayri tabiîliğe nihayet rilmesini istemektir.
Bir daha bu bahsi tekrarlanıl ya
zum kalmaması için Büyük Millet Meclisinden mevzuatımızın sıkı bir taramaya tâbi tutulmasını ve bu taramanın demokrasi prensiplerinin meşalesi altında ve Türk Cumhuriyetinin süratle kalkınmasını istihdaf eder İyi niyetlerle yapılmasını diler ve bunu Millet Meclisinden Türk vatandaşlığının mukaddes hak ve hürriyetleri nâmına ısrarla isteriz.
FAŞİZM
MİSYONERLERİ

j
- i 944 yıllarının yazı y a z ma k isli y enler, k i t a p -Safa’ya dolgunca bir
Bu, onun yazı v*' değerimi en eok. yıllarında oynadığı Gerçekten . f
Türk iyp’ o vnadığı benzeyen
fi-
’ ?
* b
dönüşle inkarına bir
Bizce Peya-
cemiyetlerin
Bu
yapıları
refah sulh
D 9 3 8 kir tarihini larıııdn Peyami
yor ay ı raca k kınlı r, fikir adamı olarak ikinci cihan harbi
rolün ehemmiyet indendir. Peyami Safa bu yıllar içvnd(* de, Alman ya d a Kösen berg'in faşizmin ııazanyecisi rolüne bir rol oynamak işlemiştir.
Çeyrek m üııevverlere için (”mütcl'ekkir edip” dedirten, biyoloji, psikoloji. sosyoloji terimlerini doldurarak “fikrî” çeşni vermek digi fıkralarımda ötedenberl daima J*1 ı * ■ - +* '■ + > 1 ... »
tık l dıracak Safanın m ücalıit ol m uştur.
kendisi
böyle birden küfür mü demeli? Hayır, mi Safa kafası ve midesiyle bağlandığı faşizmi” in bütün gii.m’bü r yı k ı J d iği ji ı zehir İç'erek kendilerini yo k o lan mü rş i 11 e r inin değildir, O da dini yoketınck Arsenık içerek olduğunu İnkâr iliklerine kadar inkâr

iste-
scp-
var
görünmeyi züppelik derecesine götüren Peyami boyunca imanlı bir inanılmaz bir şey
kadar ileri
tam aldı .yıl
oluvermesi
Peyaıni Safa, inandığı faşist
yapı s iyi e gümbür görd ük I en sonra, yekeden veya
izinden ayrılmış onlar gibi yapmış, keıı-istemişdir; bir farkla: değil, faşizmi, faşist ederek. İnsanın böyle bağlandığı, bir inanışı etmesi de arsenik hattâ dalıa da acı değil trajik tarafı Mussolini, beis, ve Himmler, nihayet Dr. Mey artık hiç hır şey duymamanın, hiç bir şey gö r m e m enin saadetine e r d i k I e r i halde, Peyami, uğrunda bu kadar ter, salya, gözyaşı ve mürekkep harcadığı ideolojisinin nasıl ıkepaze olduğunu ve kendisinin onu nasıl kepaze ettiğini görerek kan kusmaktadır Yalnız onun ve ona acıyanların hiç tükcmıniyecek bir teselli kaynağı var: Yazıları. Hele faşizmi yaymak için yazılan yazılarının en coşkunlarını bir araya getiren ve u-zıın

- J
kendinden geçerek yaydığı o yıF “İlâyı kelimetullah'* kılıç sallayan bir
Barthelemy gecesinde
uğrunda mümin, hançer-dönrn üş
dınini lard a. kâfirlere
Saint -
liyecek protestan ariyan .gözü bir katoli.k kiuile anti-faşistlero saldım yerlerde Gestapo-pek benziyor, ya-
romancılığından, faşbzm mlsyoner-biilnm örnektedir* derslerini Abalı-ni^amcı” “Cum-
mış, nazI işgalindeki ya. verilen jurnallere zılar yazmıştı.
Onu, ikiyle polis fantezi . yazıcılığından İlgine geçiren âmiller Yalnız bu yolda ilk oğlu sülâlesinin “yeni
huri yet” İnde aldıktan sonra, efkârlı vo efkarsiz “Tasvir’’ lerde olgunlaştığını vesikalar göstermektedir.
*'Ç ü rü m üş demek rasiIerin”
yüz yenileceğine, emin olan Safa, ikinci cephenin açılıp: macht” ın tuzla buz olduğunu'gördüK-
. ■ I
tcıı sonra imanında çatlaklar başladı. Bu buhran Peyami’ye “ben faşist değilim F’ dedirtecek, kâh sosyalist mokrat olduğunu söyletecek puslayı şaşırtmıştır. O kadar linin düşmesinden sonra Hİtler'e uzatmış, vaktiyle üstadı olan beis” le alay edebilmişti. Bir lar, m eşh u r kışlamış altı yıl
--V t
” le
şimdi kayıplara karış a n
Muıüoh
kıdemi i
boyunca
yüzde Peyami “Wehr-
- «• rı ■’
kâh de-kadar ki Ber-dil
“Goeb-
zaman-Fü hrer’l, birahanesinde ilk al-bir nazİ heyecaniyle haykırdığı imanım
“Millî mîllîdir, mirasyedisi,
esrarkeşi değildir. Her için (tıpkı Peyami için millî davadır ve sükûn (hı o, bıı davanın
durur. Korporasyon mesleğini millî teşkilâtta vazife
He rkesin ve ve sosyoloji
(yedı-tûlâ
S. nin da
sosynl
etkili yellerde ferd, hürriyet sarhoşu ye
mesele onun olduğu gibi! ) zamanlarında
zaferi için uyanık nizamı içinde menfaat emrine veren alm rst ır.” b>
herkesle beraber i;ı-baJıislerindi' pek
sahibi mânasına) bildiği gibi
■kere Ortaçağda, bir meydana çıkmıştır.
A.. bir
uzu 17 ola n ko rporas-ke ikinde
ri h elli P.
yon nizamı bir re de fa.şizni'de ya mi Safa dalma döneıı, (löno(; san olduğuna göre şu bizde lonca y *_ı a nlatdan Ortaçağ k orporasyon la rı n t s ö y 1 e m e m iş olmal ıd u\ O n u ıı ba y ı Id ı ğ î
ve altını çizecek kadar önem verdiği korporasyon faşizmin icadı olan esaret sistemidir. Zaten “refah, hürriyet vr sulh” halikındaki menfî hükümleri de faşisto - nazı Woltanschauung’uııun h ik nı eti eri nd end i r!
ni söylerken İngiltere İh' A•morikadan, faşizme boyun eğmemek için başta millî benliğini kurtarmak için yedi yıldır boğuşan Çan olduğu hadde bütün kurtuluş savaşı yapan milletlerden sö
açmaması da Peyami Safa’nın taptığı “m İlli ve t çil İ 1(” in faşizmden başka, bir ş e y o 1 m a d iğini g ö s ı, e r m e k t e d i r.
Peyami Safa, Faşizme sadakatinin en şaşmaz delilini, Türk inkılâbını, Türk kurtuluş savaşını da yukarıda sıraladığı faşist ayaklanmaların başına koymakla. vermektedir, “Ziya Gökalp” ı da mahiyeti tamamile yanı inin 1 u gat inde gelen beşşiri bugün dünyayı müjdeledi.
Bu fikirler şimdi yâni 19 4 3 yılında) bütün Avrupada. (yâni naz i istilâsı altındaki Avrupada) mîllî inkılâp bayraklarının (yâni gamalı haçlı bayrakların ) üstünde dalgalanıyor”!-Peyami, artık faşist cezbesinuı içinde, gözleri büsbütün dönerek isteğini gerçek gibi alıp şu zafer nârasını da fırlatıyor:
İJ(îökalpTın garp dünyası için en az Şimdi 11eek asır önce müjdelediği bu ueti-faşizmı) büyük Türk diin-simşek hız ile gerçekleş-Jh * -7 .ı «İ
51 ’b memleketimizin fa-boyu n duruğun a gir-
içmesi kadar mi? İşin en Mitler. Goeb-
“Ziya Gök alp
belli olan yâni Pe~ faşizm mânasına nin mü-“Gök alp olduğumuz ve
* Tıı i 11 iye t m efk û resi
o 1 a ra k a n m a k t a d ı r:
doğumuna şahit
I
çeyrek asır evvel gönlii
S 50”
f i kirler şimdi yân i 194 3
■ (
“ilgi bi dolaşan “Alille t ve İnsan” bu bakımdan pek verimli-burada, kaba propaganda-açık konuşmamış, faşist ideolojisini, sembollere bürüyerek anlatmıştır* En hoşuna giden semboller de “milliyet” “milliyetçilik” al”, “iman*’ terimleridir* Peyami Sataya, o kendini iııkâr rek asla solü
in ü
adlı dir. cılar
z a man.. çö rıı ezle r i n i n elinde bir
] ’ı ( j. J ( r i i v t z 1 1 o 1 1
kitabı
Peyami
gibi
I
“ide
ne k ad a r u mı 11 u rm ak u n u t u İni ı yacağı n ı sun m ak,
ketimizde
, _ ________
ede- reler fvânj JLÇİ11 M gö.ş#™üT(|lc ytltmdflrhr. S-
pn llnsaa, V(ı S. nin
C p 1 y T -
şızm barbarlığının
mesî için duyduğu sabırsızlığını açığa vuran bu satırları okurken elinde ol-î ' >
lı em de IIeridi men faşizm temayülleri üzerThde yapacaklara yardım etmiş ol-blr kaç örnek vermeyi fay-
'I
3
eyami Safa, faşist dünya görüşünün “dinamik ve enerjik” harp anlayışını da yüzde yüz benimsemiştir-Ömründe sırtına hâki re ırk II ceketi geçirmemiş, top seslerini yalnız bayra.m günleri dinlemiş olmasına rağmen bakın sulh taraftarlarına nasıl yıldırım-
h
lar yağdırıyor:
“İsterik Yahudi karısı bugünkü cihan harbi öniindc (yâni 19 39 da nazı Almanyanın dünyayı zincire vurmak I çin açtığı lıarp), uzun tırnaklarıyla* saclarını yolarak haykırır:
— Medeniyet yıkılıyor, insanlık mahvoluyor, bu ne barbarlık, bu ne canavarlık !

araştırma m ak İçin dalı buluyoruz. Peyami, faşizmin na- madan: “Yaya kaldın Tatar ağası!” sil dünyayı saran bir fikir olduğunu diyor. Gerçekten, Peyami de, “Çınar-göstermek için şöyle yazmıştı: altı” ndaki ihvanı da, “yeni nizamcı”
“.... İtalyan inkılabı da büyük harp- Abalıoğlu’giller de, “Tasvir” deki mü-
ten sonra ayaklanan Kinıf ideolojisini ritierı de ve nihayet An karadaki Tu-tekleyerek onu milliyet İdealinin em- rancı nümayişinin gülünç şövalyeleri
>
rine verdi» S- 50'
Bu “İtalyan inkılâbı’’ nin, bir kaç" ay önce vatandaşlarının bacağından astıkları Mussoliııi'nin Koma üzerine yürüyüşü olduğunu söylemeğe hacet
f
var mı? Devam edelim
Artık Al manyada, Macaristanda, Fort ek izde, İspanyada ve bugünkü (,Fransaya kadar her yerde nihayet bütün sınıf ihtilâlleri tepelenerek, Gök-alp’m tahmin ettiği gibi “milliyet mefkuresi” nin tabii haline getirildi. S. 50”
H
iti er'i ıı Al manyasın da, Horthy-
M a cari s t an in da, Sal a zar ün Fortekj-Franko’nun İspanyasında ve P. bunları yazdığı 1943 deki Pe-Fransasıııda hâkim olan "millinin faşizm _. nazizm şey. olmadığını
“milliyet mefkû-gerçekleştiği-’
nin zinde.
S* ııın tain’in
ve t mefkuresi”
V
sisteminden başka bir da herkes anlar. Bu
resi” nin bütün dünyada
* ■ *
de yaya kaldılar: Faşizm, dünya-öl-
- çîisünde-. yere serilmiş, gebertilmiştlr.
p
* S. mil faşizm ideolojisini Türki-yede yaymak için yazılmış güzel bir el kitabı olan “Millet ve İnsan” da sık sık kullandığı sembollerden biri de “İdeal” dir. Bu . bahse ayırdığı sayfalarda “pır aşkına*’ dervişin coşkunluğu yazı ticaretinde hayli rınin
güldürecekse de ticaret yap.mıya uğuruna yapıhmış terirken hiç bir
dır. “Millî cemiyetlerle ferdin durumu” nu incelerken artık sembolizmi biraz daha gevşeterek, maksadını daha açığa kullanıyor; bunlardan baş sisteminin temel direk-ol aıı “korporasyon” dur:
ve nihayet Fransayı Yahudi propagandasını
serden geçen bir var. Edebiyat ve iş yapmış olan bi-
bu ideal humması bir çoklarını
P ey a m i e v 1 e n m e k t e n, kadar her şeyi ideal hamleler olarak gös-sıknıtı d uymamakta-
Biraz eonra da şöyle devam ediyor: “Harpten evvel Fransada, İngiltere* dr, Amcrikada yığın yığın sulh esrarkeşleri yetiştiren çökerten bu
Türklerin ağzından da işitince şeametler sezmiş gibi ürperiyorum”
Evet, Peyami Safa, baykuş sesleri duymuş gibi “ürpermekte’’ haklı imiş^ Gerçekten ikinci cihan harbinin sonunda büyük bir felâket, büyük bir yıkılış olması mukaddermiş, sel erdeki “ideal” ki harbin son un d a rine kadar yıkılan nin”
Amerika den nazı güsü ile İta) yası
vuran sözler lıcası faşist
1 erinden biri
Ama lı âdi-düşrnanlığına bakın çöken, tâ tem el lensti Ih esrarkeşleri-
uyuçturdukları Fransa, İngiltere, değil, lopyokûn harbi icat c-Alnıanyasiyle, 8 milyon siin-öviinen soytarı Mussolini’nin ve geçenlerde Amerikalıların
müdahalesi, ziraî is ti 1 e-
l^erkesin bildiği ve kabul etliği gi


bi, memleketimizin en başla gelen sosyal meselelerinden biri, ziraat w köy kalkınması davamızdır. Yııkııı-1 arda geçirilmiş olan Loprak dağıtımı kanunu ve yakında geçirilmesi bcklv-nen ziraî donalım tasarısı bu müzmin derde deva olarak alınmış tedbirlerdir.
Benice BORAN


hâkin, bu ka ıı ıın 1 a i’Jn geçiril ıııessy]c bu büyük dadamızın kökünden, nihaî olarak halledileceğini , sanmak, meseleyi pek basıl, sa f d i i â ıı e bir şekilde görın(»k olur. Her kanun, şuurlu ve sarılı. \ e-ya zımnen ve farkında olumnıyara k. muhakkak belirli bir görüşten 1 eder ve o görüşü ta.-l.bikatta gm (irmek gayesini güder. Eğer bi» nün dayandığı ve güttüğü siya nıiyiîtin g(-r(;ı->i(l(irin(‘, objıdttif sarı la rina ve cemiyetlerin genel değişim1 ise o kanun başarılı değilse, tatbik rd il vaziyeti kötüleştirir v* m-
ı a re k o t
an» kİ es-
J L
■ kanır
V(*
m er-
s e v -
rino uygun çolcr verir;
7. :> rl a nd ı k ra
liayvt gerçek varak tatbik
Tl di-
od İlcine/ bir
’ale gelir. bunun içiıı. nıoınkkHin aısval davaları ele alınırken iki
sııa-
lin cevabını a raş-l ı rın.a.k
r inci si, im gibi bir diliyor, ne
çek leşti rilme 1: çek leştir i İm ok sosyal gerçekIere,
gelişme şartlarına uygun nıııdıı
(-ı J‘
gerek i r.
rh
görüşten har it bir sosyal isimliyor? İkincisi, ıstım mı sosyal
nizj m g er-
ger-görüş, cemiyetin objekl i f
‘r
t’ i
Bir ziraî ideoloji
3
köy kalkınması bahsinde,
ugüıı memleketimizde, . ziraat ve
Çinlilerin ve Suvyetlmüıı önünde dize gelmı “G üııeşin oğlu’’ İliro-Hilo'ııun J apony asıdır.
Peyami Salanın pek hoşlandığı “metafizik hakikat” adına şunu da belirtelim ki bu sonııç onu pek sarsıuıyacak-tu\ Zira ot determinizme inanmaz; kültürünün dörtte üçü M.eiu Kampf’dau geliyorsa, dörtte biri de üstadı Şokip Tunç kanalHe Bergsoıı’dan geldiği için “realiteyi akılla kavramanın” imkân-sızlığma inanır ve İşına gelmediği zaman onu p cık âlâ görmemezlikten, an-
T lamamazlıktan gelebilir!-- '
r

*
94 1 yılının ikinci yarısında, harp gelen değişiklikler o kadar allak bullak
taliînde meydana
P. S. nııı kafasını
etmişti kı, daha
Venezia’nın balkonundan karagönılek-li sürülerine bağıran Duçe'nhı gürültüsü ile harbi, boğuşmayı övdüğünü ve hele nazı sürülerinin Kafkas boylarına sokulduğu günlerinde, Hitlerün ö-mürsüz zaferleri içiıı yazılmış destanla rnııii en güzellerinden sayabileceğimiz “Kal’ dağlarında sallanan bayrak” adlı mensur .şiiri yazdığını unutarak ”... Bu misli görül-
cihan katliâmının, bu haladan yerden biten sefa-5,4.1944”
bir yıl önce Palazzo
şunları yazıyordu:
merriş vağan ölümlerin ve Jetlerin.., Tasvir;
Görülüyor kİ zaman su İ liçül ilğe cek kadar
■ 1
Pey a ini Safanın bir
4 ‘esrarkeşi! k” diye-bir harp taraftan olduğu halde,,yikinci cihan harbinin 1945 yılında gösterdiği maııza ra karşısında
t t
t t i t

Ziraî kalkınma bahsinde dünya
nın umumi gidişine ayak uy
durmağa mecburuz. Kendi ka
buğumuz içine çekılemeyız
bv-ıirH ve
gınûır d; messilh:-r

■ ^1
d an doğruya sale girişmesi devletin “rolü
1 iizunısuzrdu r. Ziraatı o
oinıakla. bora her... kısa
Inr zamanda netice al ı ııanuyaca ğ( için lüzumlu olmadığı” ileri sürül im. Mesele, “kiiçük köylü islet melerinin bugünkü şartlar aJiıııda, bugünkü vasıf ularla t ak v i y esi dir/’ Bö y 1 e e e,
luri ve devletçilik prensi pi m i zin te de .kendini ifade etmesi bahsi
( t
devlet
zi ra a t-
Irr ya-
Ziraat etrafında taazzuv (m( rek :
sarih hır iktisadi görüş görüş nüfuzlu revrelerde ua. Bu “zirai Ldımlojı” niıı i bugün ziraat işlerinde csul makam lanla bulunuyorlar
var-
y aynı ü -
mii-
(u(sır, nif
ve toprak dağıtım} ve ziraî donatım ka-nuıılariyie bu İdeoloji, nazariyoucıt tatbikata
yasotidir. “Kendine yeterlik” yani kon* di yağıyla kavrulan, kendi içine palı, dünyamın gidişinden tec(»rrüt m iş bir Türkiye yaratmak fikri, zılarda tekrar tekrar ısrarla beliriyor.
■|
Türkiye iktisat bütünü, ziaat etrafında taazzuv edebile^
Kendine yeter ancak

■ka-
et.-
vıe
+■
germek tem ay dİ ünü gösteriyor,
zi J a.a ti-
bunun irin do, memleketimiz k F
ııiıı gidişi \’e istikbali bakımın
sıdığı mânanın chonınıyeıi artmıştır.
darı İa-
Bıı ‘'ziraî ideoloji” nin an ı hatları olduğu kadar, neşre-kullanılan tâbirler.
nelerdir? Kabil
bu ideolojiyi
lnilâsa
İdcoLo jiııİLi dayandığı esas L’ikh roket noktası, Tiirkiyede: cağında kendine yelen, biç bir yere hft bir surede ba.ğlanmıyan Inltün bir inilin t iki icadı kurmak’’ fikridir! otarşi sİ-
L J 5 r
kenuı
ha-
it. 11-
(I) Dönüm mecmuası kolleksivonu, 1932-10,0 ve S. ......
kiyede ziraî buhran,
çektir; rın da
zi rant
Ziraî
böylecc. bugün olduğu
gibi ya-nıemlüket i mizi ıı iktisadi |( ineli
olacakt ı r.
en tan s i f değil tavdırlar, yanı, larla, makine nüm başına ti racak şek ilde af” e değil de, köv1 üye
» 4
F
ve fennî usullerle, döverimi fızamî derece art-
. I-
daha vüksok
arazînin sa-
“kendine yeler millet iktisadı bhtünü” ıin veri ve rolü no olacaktır?
nde san ay
kesin olarak
Sanayie
bir
rol
v
ıı a
cm
h a \
r
aüî
11! a
d1
-4. ( ' t
ve rolü eceı
ikinci derecede
erilir. Sanayiin, kendi haşıldı' istihsal şubesi olduğu i-zi ra a tin İh tiyaçları aa reva))
J için memleket, iktisadı bardı eni m yet i,
“i ki i sari ’ m izin
temeli id
nmnik in
su ııda-d ır.
an
zira adin teknik
k işa I ı
Bundan
v r
ek o-
için bir zaruret” ötürü, bilhass
ol ıı -
I t
zi-
iiıı 1; u r ıı Un a s ı • ve g ol i ş m esI îzm'inde du rulmalulı r t şarap-cılık, peynircilik gibi...) Sa
İkinci bir rol de iklisnt
edik, ynğ
ııaym verilen
bil t ü n ü n ü ıı ken di m* yeterliğini sağlamak'tır. Türkiye, “kendine yet m* bir ik kadar” sa~
t. i s a i. Iı ü i ü n ü n e e r i ş ı n c i y e
“ilerinlemeşin e zira-■F
bugün.k ü ancak bir derece
el âletleri verip boş yatan r ü 1 m esin i t e m i n e d e rok “ge ııîşl e m esin e
Köylümdi
zırlat” o ehemmiyet verilmelidir, iü aiie-lşletmelv'ri, “her birinin kuvvetine ytü.ecek kadar” toprak
hu toprakları işi m ek e bugünkünden ancak “bir T3 v ük s e k ” âletler ve r i 1 n ı e I i
s a h i -
Havileşecek lir.
m alı su İleri k iyin etlen b irmek
üzere kurulacak sanayi (peynircilik, yağcılık, şarapçı Lk i İh.), şimdiye kadar devletin kurduğu sanayi gibi bü-y ii!k o n d ii s t r i ş ekli n d e
Devletin k u rn ıuş olduğu sileli şarap, bira, şeker
kıı rnıa k,
' k ü çü k s a n a 11 arı n y ap a cağı i»siri temin edemez.” Buna
Zirai
gibi
olma ma lıdır.
için kÖvlüv
> ■■ w V
irhT
R aş i t I I a 11 p o ğ 1 u, ”
Cihan katliâmları,
öl örn kuş yerden biten sefaletler...” dîye isterik feryatlar koparmasında hiç bir tezat yoktur. Çünkü o daima “sahibinin sesini”

aksettiren bir megafon ol-
muştur. 1 locası Goebbeis de, o gimler-
de, bir zamanlar sayfalarından kâinata meydan okuduğu, “Die Woche” de ayni sulhseverlikle, ayni “isterik Yahudi karısı” feryadıle “medeniyet yıkılıyor, A vru pa malı v oluyor! ” diye h a y k ı rm ı-yor muydu?
'Ama' diyeceksiniz, Peyami hep oulartvı izinden gittiğf ğib Onlar verd iler.
Adada, ki makta ve
demokras
Safarim, doğru“ (le-zelıir içtiler, hayatlarına «ou Halbuki Peyamî Safa yazın ışın ŞLşlide hayattan kâm al-“icap ettikçe” ilere’' k asideler
d e

ladır. Evet
ri'ncakAbi'tazT dalın, ibmi usuller
ml 1 i t, B-p. M e mlökvtimîz zi r a a t i n o m a k i ~
■ r w
M akilim

_ 1 i
A ZjL t
no değil, el âletleri lazımdır.
nin ve daha ileri usullerin Türk ive zi-t*
ran tinde yeri olamaz, çünkü “tekniğin mümkün kıldığı bir çok işlerin hakiki ha vatta veri voktur” ve “memleketi-*■ *
iniz ziraattım ileri ziraatlerden birinin
teşkilâtını vermek ne mümkündür, ne de doğrudur?’
Yama siyaseti
Y
arını hazırl ıvacak yeni köylü nesil hu* 1 de bu programı gerçekleş-t İT e cck suret t e y idi şıt. iril ec| k t İ r.
ziraî istihsal

* ?
(eşekk ülleri
1
büyük k apaşa n ay îı gi bi ziraat ü-
fay d alı mukabil,
U
“küçük ziraat sanatları” üze-ısrarla durmak lâzımdır. “Ziraat müstahsilin kendi mahsulü" k üzere kurduğu küeük ziraî-sanayî müessesçi eridir”. Sanayii, mem-iktisadî bil tün-
r i n d e
sa n atları,

lekeli kendine yad o r lüğe eriştirmek için
“büyük kapasiteli sanayi gibi temayüllere kapılara.k zaman ve kuvvet harca nınuuıa lıdır”.
gel İştir i iken de,
gerçekten cephesi —Kütün iyi men---- bizim için de kimledir, Kdki bunlar
harbinin icaplarında ndı r ve âki lerimile “maskelenmek”
çüriim üş çırpıştırma!» m e selenin bu
nivf »timize rağ-karanlık. Ama
ınu ana çizgiieriyh yalnız, yanı rek yarın köylü nııyaca ktır, no dayanan İleri
Bugün-o r g a n i z a s y o n u d u r u -'e muhafaza edilerek, anıp, tamir edilip düzeltile-dik devam edecektir. Yeni
Akla gelen sualler :
K
da
• •»t
nesillere “
' !v
nazarî- ders’’* ok utul-
yani ilmî bilginin tatbiki-
» ziraat usullerinden
Tr-İ
“ideoloji”
askerli k-
tir.
Ilem duyduğumuza göre Peyaıni Safa ölümlerinden sonra da eski kalıra-mankırile ilgisini pek kesmemiş: Son zamanla rd a —bazı filoz,of dostlan! e ispiri fi zme âlemle-Ifi tler’i n, G ayda'um halde ara
yenî köylü nesillerin, “nazarîdir” diye nasibi olınıyacaktır. Köylü gençler sadece “içinde doğdukları köy hayatından bîr derece daha yükselmiş ve iyi-1 eş t i r i 1 m i ş bir hayal İçinde”, küçük çif U ik îerde çalıştın bırak yetişti ri im elidirler. Bu gençlerin bu çiftliklerde öğ-tahakkuk et tire-
* »

maçası, 'memleketin İktisadî temeli bugün olduğu gibi yarın da ziraat olmalıdır. Sanayi ancak tamamlayıcı bir rolde ve ancak kendine yeter bir iktisat bütünü temin edecek kada” gelişmelidir. Özerinde durulması, ehemmiyet .verilmesi gereken sanayi şubeleri ziraî mahsûlleri ■kıymetlendirecek (>-asıl,- temel sana-Bunlar da buy İrk
r
sanayi i şeklinde Igurulnııya-
-r memleketimiz sanayiine, dük-veya atölyesinde bir kaç. çm çalışan “küçük sanat” hâkim olacaktır, makineler değil, kullanan, “ bu-
bi r nerece dah* iyileşmiş süren köylünün “biraz da-ve elverişli” hale getirilmiş küçük işletmeleri hâkim olacağı gibi..
birlik te- --- dadandığı
rme zaman zaman
ninin, (kmbbols ile
M us s ol i-
ruhları
da geliyormuş. Ihr
yanı i Safamn kafasına “Tasvir” için öğütler, kalemine de kahramanca yazılar ilham eden bu “ermiş” ruhlar
4 I
sıra Pe-
' *
olsa gerek!
renecekleri vo yarın çekleri isi ihsal şekli, işletmeleri n i n düzenli garı izasyonmıdan daha dır.
Küçük işletmeler

bugünkü köylü vo elverişli or-ileri olmamalı-
*
lan sanayidir, yi şubeleri değildir, makine çaktır;
kânında
rak ve usta ile e r ha bin ı n işlet, mel e rı tıpkı ziraat te, yem ancak “yeni âletler” günkünüen bir hayat” liii düzenli
bu ideoloji taraftarlarına go-
i ►
re devletin ziraî istihsale doğru-
— ikinci yazı gelecek sayıda —
9
I
dev-
söy-
acı beke hm
t
T-
*
I
1
sefer İŞ
L X ta *
(■
. I
Bunun, bunun
tı İ nıa-
‘' N ;ı s11 m n ı z bak al ı m ? ne nıa'ksatla gel-için hemen kah-
” Kem âl, Hoca-
a
- r ■-
||( - i
, Bir takım İnsanlar varaır kG
I ' - * - «, . *. (
*. yaradılıştan bakımından hiç is« J tidatlı olmadıktan işlerin İçine, " bârân tesadüflerin, bazan mu*
* * “ ’ l '1 ^b
nitleriıfln, bazan da modanın tesiriyle girmişlerdir. Bunlar ellerinde olmadan sürüklenip, İşin (iyleo bir yerine gelirler ki»: artık, kendiler i için, bir lıalktâ-v birinin ^İfadesiyle, “Kalabalıkta : si>z verdik,:. ölmemek olınazt V : demekten başka yol kalmamış- :

4
4
V
w*
1
I
i
t ır. Kendilerine hiç uymıyan v« '■ bir hayli sıkıntı veren bu yükü, namus belâsı stirükleıriiye, kim- -şeye jbellV etmeden rollerini oy-g nanııya'çalışırlar, a hattâ bunda&* / biraz da, mübalâğa;ederler.Bât: y zan bu' yüıdert belâya girdik- ' .leri de olur. Bu /gibilerin. asil felâketi, benliklerinettaban tn-; bana, zıt hüviyetlere bürünerek muazzam bir yalanı bütün Ö-nıürlerlnce sttrüklemiye ve sak-> lamıya mec
1 J
*-X
4
t
■Jj.
» I
ı'Vv
■ 1 ,*■ l( “■ ’ d
K
ı
•p
1
İmalarıdır »Mirine /adadım ini, he-metC aklıma' bir hapishanede

"^fidrdUğitm Katil Osman gelir. / »»te onun; hikâyesi:
- 7 Sabohottln Ali 4
( *
* ■
*
I

J
T
(
apish anemin dış
baza Kemal’in kahve
(■
i
4 .
b I 1
avlusunda. A-ocağının dibinde oturmuş, birbiri üstüne ergara Yüksek kab* duvarlarının
limandan gelen sesler içime çöktürmüş! ü.
ru m.
icivo-
dışın-
D udu ğiin ü öt türen dom i r
bir ge-a tıyorıl ıı. eden
sesini duyar gibi oluyor-
dan,
riplik uzaklarda yanık yanık mi şimdi yal; kışmış.
Zincir gürültüsü arasında kavga kayı kçı la nn
dıım. Göıılünı duçardaydı. Başka zaman beni avutan
le. Gardiyan bir haftalık
rini çekerek: diye sordu. Ben onun diğini tahmin etliğim ve ocağımı seslemi im ya bir çajf demle.“
Zavallı. Balıkesi r
nunu soktuğu bir tariıkal ıncselcs zümbm mültecidir diye on seme y( îi. Menemen hâdisesi n d mı ünken lut böylelerine karsı o sıralarda sp d dav ra nıy o rdıı.
va.kB. yerinde, İvdiği halde
arayan, soran v ardımı, yesi. ara sıra sinde s’\. puslar aı piyoııc ulu k kare11 g sun dîye de çok

■b
D işardayken
iıki karılı olduğunu s e n e l e rd e n be r i kendisini
y ök tu.
11 a. p i s 11: t n e m ü d i i r ü n ü 11 yazdığı muskalar
( ö y i e bö y 11 ? g o (; i n i y o r, f: ı. k a t taşıdığı, müdüre is-için, herkesten ha-Bunları fenalık oh-
1
sayrın a İh
asında Ifıİ o 11 iği örüyordu.
kr
değil. hcnı çok meraklı, hem olduğu için yaptığını bir an
geveze oldııgu için sanıyorum. Çünkü onun nasıl bi İr yalnız kalnııya dayanamay ıp bi rîleriııiıı yanma sokulduğunu, mü'lıim bir şey bu-
men
söylenecek nıeraiklı, hıp elrafnı alâkam m kemli ç'ekmek için, u mini mini, gözleri n i ki rpıştırarak pat la tire irsin a gö rnı üş t ii m.
h ü ]( met I i k ten
İH-
şam haltlar karıştırmış.
('iddi. Berber H-iisanı ol t i n i bıçaklamış.
.■ '
Diye diye mı sonunda katil olacak.”
Bu Kal il Osman m Kim olduğunu Önce birdenbire lıatı rb yamadım. Biraz d üşünü iık ten son ra :
“Su iki ay kadar önce tahliye edilen delikanlı im? Hani Koca Reis yol kesmekten ceza verecekti az kalsan î'’ di ye sordum.
di vurdu.
Ani attı k 1 a rina göre bu babası genç öldüğü için
e -
V("
te
İŞ
y;ısa gelen halleri hiç iyi olmıyan Osman şimdiye kadar bir
tutmuş değildi. Hangi ustanın yanma verdilerse üç beş giiıı durup kaçmış, t erzi 1 i kte ilik anmaktan, kunduracılık -ta iplik muin Bunaktan ileri gidememişti. On yaşında mahalledeki memur ço-cu(k hırını dövmekten başlayarak kişinde beşi n de s mdan bir kar bo y 1 a r bağın b
A, on ı-ünlüne yürümüş, on bıçak çekmiş, on altılı iç olmazsa haftada akohı, ayda bir hapishaneyi olmuştu. Babadan kalma bir aJmrda yaprağını, güzde üzümü-kışın kök ü n ü sa 11 p rakı ya ya tı r* anacının başını soktuğu iki arkacındaki bir buçuk dönüm de ayni yere yollamak için fakat ihtiyar kadının “cona-eve b aş kası gi rm ez î ’ * inatla d irmemesi ve* dayısına verip saklatması yükünden bu işi 1h i j y a r k ad i n ca ğ izin
d e y az t i rdiği ğacının
¥ 1
‘' Koş.’ke verseyd î.
alıi', teşebbüs halinde kaldığı bir kaç seneyle işi er de basına sanıfd I i n
Kıı çoğu yedi son(' için irıpr, yakayı kurtarırdı. Bu gelmezdi. Berber H lisene garanti, benzemez, bp
üzerine bal rengi nasıl kafasını g a v r o 11 o ı' sa Dettiğim
dinlriH ğiııe at m akta ı sırtında ı
M erakla
öl ft rso
anasının dayısına sonra da
babasın ı
ortaya
Yaz, pen be
savura
krş
pa rdr^üsüıi'ü
hah cenin bi şurada ü
sen ra, d ererek sırları bile kendini alamazdı, çıkarmadığı soluk eteklerini savura
yanından bir yanma koşar, kişiden beş lâl. burada beş lal, ali]) vererek gününü Kendisini benianle varı saydığı için sık sık yaııi'ina TYJ leke Keki taıuduklarm sözünü ay
İr
ğ? karnı
atil
Y i&m i beş
-
kişiden üç yediden lold
m ç im piç ar, ,1i al-
.iki-
on beş kurtulacağa mhın yemiş.”
n ıı,

mış,
evle
bsmanı iyice hatırladım, yaşlarında olduğu halde on fazla gösterim iyen, bembeyaz elli ve çocuktu. Yanıma
soluk, in-
uzun par-ln? p ce.ke-
V P » r 1 â y ı p ellerini g Öbeği n i n İ / > \/
i ııde kav ıştura.rak
çe.vı
göz balv-
çok
uğraşmış, zem çık madan bu diye müthiş bir tapuları Olmanın
us -sokulur, bir şey “Buyur Ağabey! ” Memleketi n şimdi
bocereınemişf i-
küçücük bahçeli ğ ra şar ak yrdiş-vîşııe a-
ya’lı olan ikinci karısından bahseder, söyleyecek olsam: en sonunda taze bir çava fit olur giderdi. Bugün halinde yapma bir ağırlık vardı. Sağ elirule
. elinde dumanını suratıma üflediği köy-
1 ü cıgarası,
böy İndir!”
sallamaları ile ikide bir içini çekiyor-
du. Gül üııı siy er ek sordum:
“Hayrola Hoca, ne lıavadislerin
bak ahm ?”
‘' B i z i m K at i 1 O s m a n
kış durmadan
sebzelerle boş on erik,
ııt ey vasi Osnıanm ne boğazına ne üstüne başına, yetmediği için kanlı işi haraççılığa
daha doğrusu
diye başını uzatırdı.
hapiste bulu n a n namlı ka ba dayıların m çav fincanı, soi yanında ağzını bile içnjaz, hocasının bir sözünü kaçırmak is Verniyen nüm Li-
r
deli-
Nazı
şeylere bak iniyordum bi-A fi fin t. av u ğ u, e t ra f ı ıı d a civcivleriyle, a y a k 1 a r ı • ı n ı ıı sur du-biiyü-ricek üs-hafif riiz"
. e, yanı mel ak i f ı rlaya ıı uzandıkça tüne çiçek açan papatya dalı garda sallanıyor, esrarkeş Tayyar Baba biraz ilerdi' sırtını duvara dayayıp başını karnına şarkıtmı k üleri mı nida iliyordu, candan ab haplarımda, halde değildim.
11ııUğurdaki taş veri c k mı arı uda
altında dolaşıyor, varının ortasından yüp aşağıya doğru
ve
ş, Bayburt tür-
AmiL
içselli arayacak
GÖzünı sekiz arşın ka-duvarlan aştyor,
etok leriııi
vincin işlemesini seyreden m urd i veriden kocaman yatak indirmeye (yılışan hamalları
du. Yerimden fırüı.nıak, gardiyanları, jau dar malan şöyle elimin tersiyle iterek çıkıp yürümek, bir sandala yıp gemiye varmak ve K a [dan a: demek is! i vordıtm. Gözümde
tüt Ol)
şehirlmç no insanlar, ne do ormanlardı. Açık denizleri, duvar ol mı yan, uçsuz bucaksız arıyordum. Amm yüzlerinde uçup yere inip insan k mak ııo tuhaf oluyor.
Kırlar ve el ratıuda yerleri ruhumuz böyle gök dııru rken bi rden bire
ürtcci Yakııp Hoca yanıma sokuldu, altına demir iskemlelerden bi-
“işte bu insanların hali demek isteyen manalı baş
nelik bîr Kilede gi'bi gcrzlerini dikip he]j dinlerdi. Onun dışarıdaki hayatı h a k K ı n da d u y d u k 1 a rı m a i nan ma k çok güçtü, ama herkes ayni şeyi söylüyor, ziyaret günleri gelen ihtiyar anas7 bile, oğlunu uzaktan görünce:: “Ocağı* nuzı batırdın Osman, tez günde 'boyla- ’
. W
t i
ben bıı

ucu ra rak
görüyor-
' Yu
»m
- V,(
'V Z
/K" /
■ y'
' X
\ K
vurmuştu: şerrinden esnafa musallat oluyor, bazan bir pabuçlunun, bazan bir zerzevatçının ya* kendisini is t iyen, olmadığı halde, gibi girip beş on gün çalışıyor, tutup balık yumurtası çıkaran gûya yardım ediyor; boy-göre bir çift yemeni yahut Karadeniz-o da
göçen.
yi lan
li m a, çı rak kefal
ba Iı kçılara lef1 e yerine bir kaç Hra para alıyordu,
den bıldırcın adunı başladı m d a c v 11 a r 1 a be rabc r gi d e ı\ ya ğ m urlu g ii n -lerde çocukların bile eğilip yerden kuş topladığı bu ava katılırdı. Akşamları hor hangi bir meyhaneye dalıp bir ah-b; ı p sofrasında k e n d i n o. i ç-k i, ye m e k ı s ~ mavin tır, olmazsa ahçıya “Borcum olsun!” der, savuşıırdu. Bir çokları baş-
(
hırını belâya sokmak tansa ona arada bîr yemek yedirmek, pek asılırsa yanın lira borç vermekle yakalarını kurla rmıy a balkıyorlardı. Çüııkil bir tığı insanı kolay kolay o 1 m ı a e a. k y e r d e s ulu e; ı kahır yaparak., azıcık
görse hemen parlayıp kavga karşısındakini iyice bezdi riyord u. bir düğümlen, hiç sik ohnaz, kapısını baltasının evi gibi
yapış-bıraknııyor, eri lâf atarak, şato rs muamele çıkararak
Ilîe
bii' toplantıdan ek-açık bulduğu yere girer, üç kadehte
sapıtır, ondan sonra, ya terbiyesi, ya-
10
’ıut zavallılığı yüzünden kendisine mu-k ıbi’-j edeuıiyccek birini seçer, balta olurdu. Kasabanın en kabadayıları bi-
le onunla hır çıkarmaktan çekinirler-
di. Böyle bir çamura uymanın uyıplığı
bir tarafa,
Osman kavgada alt olaca-
ğım anlayınca iş! hemen vurur, avaz avaz bağırır,
yaygaraya
ağlar, yedi
mahalleyi
■T- *
ter vesile
Her yerde.
île kavga çıkardığı, en kii-
sağ omzuna düşürerek vızıldıyordu: “Vallahi şaka olsun diye yapımı ağabey. bıçağın ucuyla şöyle dokunu verdim, karnı boşmuş, girivermiş!*
Bu sırada Yakup lloca gardiyan Ali Faik’l e konuşuyor, onu sorguya çekiyordu. Osnıamnkine pek uymıvau hikâyesini tamamladıktan sonra g a r d i y a n doğruldu, kahve fi ucan nida ki son yudumu dikerek;

çök Hizalarda bile elini bıçağına atıp: “Yakarım ulan, kanını içerim ulan, benî katil etme ulan’../’ diye bağırıp palavralar savurduğu için, daha bir kl-7;lyi bile yaralamadan adı Katil Osman olmuştu.
Ama yukarıda da söylediğim gibi, benim hapishanede görd ü ğ ü m m ah c u p oğlanla bu azılı serseriyi birleştirmek zordu. Halbuki o zaman da gene böyle bir edepsizlikten içeri düşmüştü: Bir akşam üzeri yolda, evine giden bir
ir.
mahallelisini çevirmiş, “Hadi gidelim de bana rakı ısmarla1/’ demiş, öteki: J1 tşı m a i'! / ’ d ey ince, “ ö y l e yse iki I i ra borç ver/’ diye tutturmuş, adamdan gene yüz bulamayınca bıçağa sarılmış. Etraftan koşup gelenler polise teslim etmişler. Onu sık sık karşısında görmekten. bıkan ağırceza reisi bu sefer Ormana iyi bir ders vermek istemiş, “gece vakti silahla yol kesmek” suçundan onu şöyle dört beş^ sene için i-çeri tıkmaya, niyetlenmiş. Ama Osman o taş yürekli Koca Reis’in- karşısında da o masum, mahcup haliyle terbiyeli terbiyeli ağlayıp kendine acıır tlîrmış olacak ki, bir kaç ayla y âk ayı kurtardı ve aldığı cezayı yatmışına saydıkları için hemen çıktı.
Y
■ akup Hoca hep buna hayıflanıyor, “Reis oğlana iyilik etmedi. Os man şu Yusuf makamında üc senecik yatlaydı aklını başına devşirip çıkardı. Şimdi berber ölürse on beşi yiyecek. Tuh./* diye söyleniyordu.
Vakit ikindiyi geçmişli. Hoca kollarını sıvayıp abdest aLmıya hazırlanıyordu. ilerdeki hızarcılar biçtikleri ceviz kütüğünün arkasında namaza durmuşlardı. Sur duvarlarının üstünde candarmalar nöbet değiştiriyorlardı. Limandaki geminin vinç sesleri, denizde gidip gelen motorların gürültüsü kafamın uzak yerlerinde oğuldayıp du-ruyordu. Arka tarafımdaki demir parmaklıklı kapı gıcırdadı, başımı çevirince, Hopalı gardiyan Ali Faik’le beraber Katil Osman’ın avluya girdiklerini gördüm.
Osmanın yilzü kâğıt gibiydi. Gözleri ufalmış ve kanlanmıştı, çenesiyle şakaklarındaki seyrek tüyler büyümüş
T
gibiydi. Uzayıp incelmiş hissini veren çehresi, sivri burnu, yarı açık'ağzında görünen ufak sarı dişlerkve etrafa şaşkın şaşkın bakan gözleri ile, kedinin ağzına düşmüş canlı bir fareye benziyordu.
“Geçmiş olsun Osman, gel şöyle otur bakalım!” diye seslendim, “Ali Faik, gel sezi de bir kahve iç.”
O s m an, h I m ayes ine sığınacak birini bulmuş gibi, çabuk adımlarla sokuldu. Yakup Hocanın yanına bir iskemle çekip ilişti, ellerini masanın üstüne koyarak, korkak gözlerini yüzüme dikti, ince parmaklı beyaz elleri titriyordu.
“Sen bu masalları bu sefer Koca Reis’e dinletemezsin, başka lâflar düşün, hadi bakalım, koğuşa gidelim/’ d od i.
Osman da kalktı, uzak taşırlarken y;u nındakine: “Vallahi blüâhi benim dediğim gibi oldu, Ali Faik!” diye izahat veriyord il
H
■ M emen o akşam bir çoklarından dinlediğime göre Osman m bu vukuatı da İncir çekirdeği doldurmaz bir meseleden çıkmış: Kendisi gibi kopuk bir arkadaşiyle üç beş kadeh attıktan son-
berber 11 üsametti n oyuncuları çak, yirmi lanı ış.
biliyorsan palım!” ıu iş, man
ıı kâğıtlarına bakarak, yi söyle
Osman da:
. gel seıı
demiş,
ra kahveye gidip altmışaltı oynarlarken yanlarına gelmiş, koz
diye karışım ya baş-“Ulan o kadar iyi de oyna, üç kol ya-H üsamettiu isteme-
o yııarsin, oynamazsın derk er Os-
“Nasıl oldu, Osman?*’ diye sordum.
“Sorma ağabey, bir kazadır oldu işte..”
Kırık dökük kelimelerle vukuatını anlattı, işine geldiği gibi değiştirdiğini farkediyor, fakat ses çıkarmıyordum. Sanki Koca Reis'in karşısındaymış da yüreğini yumuşatmak istiyormuş gibi ağlamaklı bîr se-sle ve başını
TAN MATBAASI
Valizadem !
7
adelik hoş şeydir Valimden.. Kimi zatınız gibi Vali zade olur, kimi
benim gibi kayıttan azade olur. Başınız dan bir kaza geçmiş, kazazede olmuşsunuz, Daha doğrusu, sîz değil de, sizin bir arkadaşınız kazazede olmuş, js-te Ijöylcdir bu dünya Valizadem. Ha-
ni bir kurbağa file lıakzı baka sismiş, şişmiş te patlayıvermiş. O senin arkadaşın da Valizadem, sana baka baka valizıule olayım devken otomobilzede
tiı\ “Ağaç”ı vardır, meyvası, hattâ gölgesi bile yoktur. Kaldırım mühendisi gibi kaldırım şairidir. Yapmaklığı marifet, girmediği boya, etmediği iş kalmamıştır. Sanki bütün bıı karışık hayatının günahını çıkarmak isler gibi, günün birinde I)ir Şeyhi keramet* ftıraşa intisap etmeyi akimdan geçiren Necip Fazıl, aramış, taramış —arayan mevlâsını da bulur belâsını da— mev-
olııııış.
den en etmez, ya bil-
gi bi
£ «
Bursa işi söğüt yaprağını s a p 1 ay ı ve rnı i ş. A n 1 at an 1 a r: Osman d a
zer, herhalde rmı bilemedi, karış girmiş/’ da konuşulan dan dinliyor, bağdaş kurup pusların
B
çektiği
adanı vuracak hal sarhoşlukla elinin kara-fazla soktu. Bıçak bir diyorlardı. Ostman yanın-bu sözleri ağzını a çına-ürkek gözlerini, koğuşta oturmuş olaıı (pki
a y a k lan n d a ge »diri y o rd ı..
nc ge-
malı*
undan sonraki günlerde Osmanın hali hiç değişmeli i. Bahride dımlarla volta vuruyor, ikide bîr kapıya koşup hastanedeki Hüsanaettiııden. haber soruyordu. Berber on iki şadı. Yarası pek ağır belki kurtulabilecekti, çük vilâyet merkezinin has t aban esinde buz Hademelerin tikleri suya ııına konan
retmedi, oğlan bıçağı yediğinin on i-.klnci günü karın zarı iltihabından gitti.
■ Bu haberi duyduğu zaman Osmanın ibeuzl büsbütün sarardı. Şaşkuı şaşkın etrafındâkilerın yüzüne baktı, hızlı nefesler alarak uzaklaştı, bir duvar dibi-ve düşünmelere daldı.
Ama bugünden sonra 'Osman bir-
■ X.
enblre değişti, Hep sinirli veMıeyecan-iinkek hali kaybolmuş, saydığı kaba-
a bir aldırmaz-ur olmaz
ca bu k a-
de
oJm~ İ . FakaCITJ J kû j iki loklorlfu
I v J
makinesi yoktu, saatte bir kuyudan çek-’batırılaraik hastanın kar-soğu'k bezler nedense kâ-
il e çöktü
i
d
lıydL O sessiz,
bana, hattâ eskiden pek dayılara karşı tavırların
ık, bir sertlik gelmişti.
âta karışıy-or, terslenince cevap
rıı iye k a Ik ıy o rd u. K o ğ u ş a rk a d a ş la ri y 1 e yatak yeri yahut tayın bölüştürme me~
Ol
1
yer-
selesindeu ufak tefek nlzalar çıkarmıya başlamış görüşme günü kapıya gelen anası ile, para yüzünden, gardiyanların araya girmesine sebep olacak ka-
göden felâketi gözönüııde tutunca onun
■bu hırçınlığını anlamak zor değildi-Kendisiyle oturup dertleşen, halini so-
ran yoktu. Çocukluğundan beri elinden tutanı olmıyan delikanlıyı bir gün kar-
şıma alıp dilince konuşmıya başladım.
Hisardaki hayatından, içki âloınlerln-d e n, in ah a 11 o k a vgal arı ndan. den i zd en
ve bıldırcın avından bahsettik. Söz
döndü dolaştı, son vukuata dayandı. O zaman ben, Osmanın rulıuna çöken
mahlûk, her Mnıf adamı Onuıı yumuşacık kcltuk-m a kain,
ancak.
ya pir makamza-Zadeliğe özenen-cııbur ve m is mi-
( .+
Fakat kabahat sende. O makam otomobili kabul lavına
oturabilir
de oturui'sa, abur
fırlatıverir. Ikuuek, bir asıl İei-
gibi
dışarıya
otomobilini ark adaş i niza ciro etmekle, bu keyfiyet dokunarak,

de
1er
de
makam gecelik
otomobilin haysiyetine ne girenleri safra gibi dışarıya fırlatı-vermiş. Otomobil deyip tüne sürt üne ona da zadelik geçmiştir.
Hem siz de bu otomobil yarışlarından, böyle şakalardan vazgeçin. Canınız sıkılırsa*bir oyuncak otomobil, yahut tren alır, kurar kurur işletirsiniz. Dalın olmazsl, bayram meydanlarında bir sırmalı, hâsa huzurunuzdan
1
bililir üzerine atlar, bacaklarınızı layal sallaya koştunırsuıııız.
llpm siz eğlenirsiniz Valizadem, baktıkça biz eğleniriz.
geçmeyin, sür-
eşek
sal-
hem baktıkça biz eğleniriz. Nenize tazım uöyle kazalt ^belâlı yarışlar.
haltı biz, yâni azâdcler ka-.j Hız şi,mdi lıaddiniz mİ? >oi ru .böyle makam otomo-ya.. bil-
>ı4yI(Thalletmek haddimiz değil
i
Haddimiz olmıyarak bir yapsaydık, m em ııe olurdu?
Siz yaptınız, olanlaı* meydanda.
Bir gazete kapatılmış, bir muharrir kapatılmış. Hani bu mesele (Le kapatılır amma, Valizadem, ne yazık kİ kapatılacak tarafı kalmamış.
“Büyük Doğu„ Zaviyesi
B
ir Necip Fazıl vardır, şair derler-vard ı r, pi y es lı alin d e tarlaya ekilmem İş-
“Para” sı
“Tohum” u vardır,
büyük sıkıntıyı biraz hafifletmek için uzun teselli1 cümleleri sıraladım. Sesimde garit) bir ' tevekkül edâeiyle:
“Aldırma Osman/
hep insan
hanede yatan yedi yüz kişinin en
’ dedim/ “Bunlar başına gelir. Bak, şu hapis-az
beş yüzünün boynunda can vebali var. Pişman olur, kendini ıslâh edersen her şey unutulur/*
Bunları dinlerken Osmanın yüzünü kaplıyaıı sı'kıırtı ifadesi beni şaşırtmadı. Onun büz tutmuş insanlığını ısıtıp yımıus?atmalk kolay olmıyacaktı, elbette. Ama benim daha fazla şeyler söylememe meydan vermeden Osman bir el işaretiyle yözümü kesti. Kimsenin duymasını istemiyormuş gibi ağzını yüzüme yanaştırarark:
"Bırak boş konuşmaları ağabey!” dedi, “Bu kadar sene hiç yoktan adımız katil diye söylendi; artık önüne gelen benimle dalga geçiyordu. Gözüm
lâsını bulmadığına göre, o da bir ııak-şibendı jşeyhini bulmuş. Efendi, haz* retlerinİn müridaıu arasına girmiş. Gel zaman, git zaman, hazretiu ömrü yetişmiş, Azrail ecel şerbetini sunmuş ve ecel döşeğine düşen şeyh hazretleri:
— Yetîîîş ya Necip Fazıl, diye nida buyurdukta, hatiften şeyhinin n iflâsı kulağına irisen Necip Fazıl, seccadesine atlayıp, teşbihini sallayıp, bıyığı? bir telini yakmış; yummuş gözünü, açmış gözünü, bir de bakmış ki iıazre-w tin huzurunda. Hali ihtizarda bulunan şeyh efendi hazretleri:
“— Evlât, demiş. Vaktirişdi, ecel karşuma dikildi. Âlemi dünyadan âlemi ııkbaya kışlığa gidiyorum. Veecr e-lini, sana nefes edeyim, icazet vereyim, postumu terkedeyim. Yum gözünü, aç ağzını/’
Âdetmiş, şeyhler nefes verirlerken, müritlerinin ağzına üç defa tükürürlermiş.
Necip Fazıl (bt ağzını açmış, mürşidi şeyh efendi hazretleri:
— Tııuu, tüllü, tuuu diye tükürmüş. O da teşekkür makamında;
— liuuıı erenler demiş destini bu-söylemiş.
Böylece şeyhin yerine postnişîn olan Necip Fazıl “Büyük Doğu” zaviyesine postunu atmış; nasıl bir zamanlar şeyhi, .Necip Fazılın ağzına tükürüp, o-na nefes verdi ise, şimdi de şeyh Necip Fazıl efendi hazretleri bu zaviyede ağzına tükürülecek müritler arıyor.
kızıp birinin üstüne yürüsem herifin kılı bile kıpırdamıyor, “Senin gibi lâfla adam öldürenleri çok gördük!” diyordu. M e mİ ok etin bir kabadayısının yüzüne bakacak halini kalmamıştı. Allah rahmet etsin, Hüsamettin.le görüle-
cekr bir Jıesabım yoktu, ama bu vukuat bana lâzımdı/’
Osman, benim şaşkınlığıma aldırış bile etmeden yerinden kalktı. omuzundan ağır bir yükü fırlatıp atmış bir adam gibi hafif adımlarla uzaklaştı.
Konuşmaıun sonuna doğru usulca yanımıza sokulup bizi dinlemiş olan Yakup Hoca, öğrendiği şeylerden memnun, elini omuzuma koydu ve filozofça mırıldandı:
“Bu dünya beyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür.,,
11 Uayj£ 1!)45
11
OTORİTER ZİHNİYET
Eh, şimdi barışabiliriz
fakat k!
0ÎR.I.EŞM/3
/ / YAMYAM 1/faşistler! '7katil_h(tler 'kahrolsun [ FAŞİSTLER,'■ YASASIN Ç°RÇ"~
H. CAHİT YALÇIN: Ya şimdi Amerikaya nasıl çatmak?!
Avrupa üzerinde Atom bombası!
T amEr,kAN NOrAsı goxcu-/a',>f y£nı
yaTÜYOSU J
/fsk\ \
^(4 D DELER
ALÇAK. . BOLSEiVIKLER.
KIZ.il ş A.S ı STLER..
KAHf?QL5U*L 00lsly*kler YAS^ I
eev/fN’ ■
N. Nadi: Ee, dünyayı nasıl görüyorsun? P. Safa: Mükemmel! gördüğümüz gibi
^-jit J1
8S9*

Z 1 T* >• V ■ _ I (
llLZ >* 4
s *1


.4 4
* U

• - Z' * '
■ ■ V'" * ıjta * ' --_-

Zaman olur hayali cihan değer
•w
w M*
* rıN;>’



o- J




Arzı mevcut
Sr