Salı
3
Mayıs 1949
Yıl 1 — No. 4
3aşmuharriri: Mümtaz Faik Fenik jj
İDAREHANE
Denizciler Caddesi 2 Posta Kutusu: 193 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Telefon: 15315 Fiyatı her yerde 10 Kuruştur
DEM O K R ASİNİNDİR
TUR SI
OKSİJENLİ SABUN TOZU ( KENDİ KENDİNE YIK. TURYAĞ FABRİKALARI M Al
Bayar'ın çok mühim bir konuşması
Kömür^havzamızda istihsal iyi sisteme bağlanmalıdır
Bayar kömür istihsalinin ıslahı ve demir endüstrimiz hakkında çok esaslı ve mühim bir konuşma yaptı ve bu hususta gereken usulleri anlattı
D. Partinin Din meselesi hakkındaki görüşünü tekrar
Bu işte biz nasıl atladık?
Mümtaz Faik FENİK
Dış politikamızın esaslarında muhalefetle ikt.dar arasında tam bir mutabakat vardır; bunu memnunlukla karşılarız; fakat dış politikamızın tekniğinde, değil sade muhalefetle, hatta herhangi bir vatandaşla iktidar arasında mutabakat olduğunu asla zannetmiyoruz. .Yurtta sulh cihanda sulh!- Bu güzel bir prenspitir. Ancak, Türkiye, dünyanın bloklara ayrıldığı, ve herkesin kendi emniyetini sağladığı bu devirde hiç bir tedbir almamış, da. ha doğrusu dış politikamızın idare mesuliyetini üzerlerinde taşıyanlar bu hususta sade kendi acizlerini ispat etmekle kalmışlardır. Yeni bir harpten bile bahsedilen bu karışık günlerde şaşkınlığımız âzami had-dindedir. Her köşe tutulmuştur; ve bizdeki iktidar gözleri bağlı âdeta bir kör ebe oynamaktadır. Atlantik paktı mı? Orada yerimiz yoktur. Akdeniz paktı mı? Amerika bu işe yanaşmıyor. Batılı devletlerle başka wı. ıiuiak manzumesi teşkil etmek mı? Hayır, çünkü hepsi bugünlerde kendi işlerine düşmüşler, kendi alemleriyle meşguldürler.
Dışişleri Bananımız kalktı tâ Amenna'ya kadar gitti; maksal Türkiye mn emniyetini saglıyacak bir tedbir bulmantı: fakat eli boş dönüyor. Amerika ancak Atlantik kıyılarında kendisine bir duvar örmekle meşguldür. Bu duvarın iç bölmelerine aaha sıra gelmemiştir. Bu işte hüsranla karşılaştıktan sonra bir Akdeniz paktına sarıldık. Fakat böyle bir paktı yapmak için ortada bize bir harp vukuunda zahir olabilecek kud.'eite devlet kalmamıştır. Yunanistan'la mı birleşeceğiz? O Yunanistan ki, Amerikan yardımına rağmen daha 2) bin âsiyi tenkil edememiştir. Mısırlı-mı birleşeceğiz? Türkiye'nin vaziyeti Mısır ın umurunua mıdır? Geriye kala kala \Veismann'ın Filisti-iu ile, Albay Zaim'ın Suriye'si kalıyor! italya gitmiş, Fransa gitmiş, ve Türkiye Akueniz'ın ortasında Girit gibi yapa yalnız kalmıştır. Ama Amerika, bir harb vukuunda bize yardım edermiş! -mış) lı geçmiş, ancak gramerde bir siygadır!
Su son iki ay içinde devlet adamlarımızın dış politikamız hakkında verdikleri beyanatlara bakınız! Eğer bir tanesi bir tanesini tutuyor. 6a, biz de arap olalım!... Fakat Filistin'i tanımakla arap âlemi ile de İşi bozmuşuzdur; onu da alamayız!
Necmeddin Sadak, önce bir Akdeniz paktının lüzumsuzluğundan bahsetti, Amerika'ya gitti, Atlantik paktı için çalışmalar yaptı. Sonra bir şey beceromeyince, kalktı, Akdeniz paktı lehinde konuştu. Şimdi de sayui Günaltay, dış politika hakkında verdiği bir beyanatta Atlantik paktının bizim için hiç bir ameli faydası olmadığını söylüyor! Kedi erişemediği ciğere -tu!, dermiş ama biz kedi değiliz! Atlantik paktı için belki resmi bir teşebbüs yapmadık, fakat bu hususta muhtelif sondajlarda bulunduğumuzu sayın Başbakanımız red ve inkâr edebilir mi? Zaten devletler arasındaki slyatü temasların tekniği bu deÇil midir? Son dajlarımız pifispet netice vermediği için sarih teşebbüse geçümediğl mu hakkaktir, O halde hakikatleri her gün başka şekilde göstermekte mâna yoktur. IlamdoJsun münevver Türk halkı, okuduğunu anlıyacak, vc anladığını da muhakeme edecek kabiliyettedir. Dış politikaıüızı idare edenlerden ye bu hususta söz sijy-liypnlerdpn asgari münevver bir vatandaş kadar i?'ao beklemek hakkımızdır.
Bu son harbin başlıca müsebhinle-
sıtalarla işletmek ve teçhiz ettir-(Sonu Sa. 3. Sü. 5-
liyet raporu kabul ^gjjjj^^^^k^HA^M^ f j 1 jjl İ^ ; hemeiî ^ 3İ
u l o
men Kongre Celâl meşgulüm. Bu iti-Bayar'ın konuş- ^'barla Havzanın hu
masına intizar edi- susiyetine girmi -
yordu. Bayar si- Zonguldak Kömür Havzamızdan bir görünüş şimdir. Safha saf -
nema salonunu dolduran delegeler Ce'-âl Bayar mahalli meselelere ve ha yapılan işleri takip ettim. Havza
ve dinleyicilerin sürekli alkışları memleket dâvalarına temas etti, çok zengindir. Memleketin umumî
arasında mikrofonun önüne geldi, Demokrat Partinin millî hâkimiye- hayatı üzerine çok müessirdir ve bi-
açık ve çok güzel sözlerle Zongul- tin tecellisi yolundaki faaliyetini zim için bir servet kaynağı teşkil
daklılara hitap etti. Sık sık alkış- bir kere daha teyidetti ve dedi ki : eden zengin Havzamızı medenî va-larla kesilen bu konuşma aralıksız «— Muhterem arkadaşlar, gece-bir saat yirmi dakika devam etti. nın bu ilerlemiş saatinde sizinle
36 doktor hakkında takibat yapılıyor
Mesleği esnaflığa döken doktorlar
Dün Mecliste bu gibi doktorların vaziyetleri şiddetle tenkit edildi
Büyük Millet Meclisi dün Feridun milyon liraya mal olacak bir binanın
Fikri Düşünsel'in başkanlığında top- teknik şartları haiz olması, bu bü-
lanmış ve bu toplantıda muhtel.f yük inşaatta Türk mimarlarının da
bakanlar çeşitli sual takrirlerine ce- çalışarak görgü ve tecrübelerinin
vaplar vermişlerdir. arttırılmasına gayret edileceğini ilâ-
tlk olarak gündemde Dr. Fahri ve ®tmi5th'-
Kurtuluş'un, İstanbul Tıp Fakültesi Bundan sonra takrir sahibi Fahri
inşaatının Türk mimar ve mühen- Kuruluş, milli mimarı ve milli âbi-
disleri dışında münakaşaya çıkarıl- delerin tarih boyunca büyük bir e-
ması hakkındaki takriri vardı. Bu «emmıyet taşıdığını, bu münakaşa
Takrire Milli Eğitim Bakanı cevap lle Turk mimarisine büyük bir dar-
vermiş ve bu işin Bakanlar Kuru- be mdırildlğini izah e-mişt r.
lunea görüşüldüğünü, ihalenin bir Sonra Operatör M. Kemal Ö- ı
müddet geri bırakılmasının uygun ke'nın hastanelerdeki doktorlar-
bulunduğunu. mali durum dolayı- dan resmî vazifelerin: istismar ve siyle bu inşaata daha bir iki sene ; suiistimal edenler bulun ıp bulun-
baglanamıyacağını anlatmıştır. 18-20 j (Sonu Sa. 3 Sü. 2 do)
Mesleki menfaatlerine âlet eden doktorlar hakkında geniş izahat veren Sağlık Bakanı Dr. Kemali Bayezit
Fevzi Lûtfi Karaosmanoğlu D. P. kongresinde soruyor
Bu millete çektirenler kimlerdir?
Komünistlerin baskısı altında hicret eden Çin'liler
Komünist silindiri
Onları bulacağız, yakalayacağız ve yakalamak üzereyiz
Muğla, 2 (Hususî muhabirimizden) — Fevzi Lûtfi Karaosmanoğlu Muğla kongresi kapanırken bir konuşma yaptı ve bu konuşmasında Muğla kongresinin gayet üstün seviyeli olduğunu, kendilerine cihan değer bir saadet verdiğini söyleyip haklarında gösterilen teveccühe teşekkür ettikten sonra şöyle dedi:
— Aynı fikir yolculariyle beraber olmak, her safta bir arada bulunmak insana büyük bir saadet temin eder. Nedir bu çektiklerimiz, diye haykırıyor-sunuz! Nedir bu çektiklerimiz? diyorsunuz. Sevgili ve aziz kardeşlerim, bu millete çektiren kimlerdir. Bunu arayıp bulmak için bir araya geliyoruz. Onu bulacağız, yakalıyacağız ve yakalamak üzereyiz!
Bu milletin kurtuluşu bir em-rivnkidr. Karanlık gecelerin sabahı yaklaşmıştır. Ümitvar ve nikbin olacağız! Bugünküler niçin muvaffak olamıyor? Hangi vasıflan noksandır? Bunu biraz düşündünüz mü? Her şeyleri tamamdır. Vatanperverdirler, hüsnüniyet sahibidirler. Fa kat kapı kuludurlar. Kapı kulu hasreti Osmanlı Devleti zama-(Sonu Sa. 3 Sü. 7 de)
Şanghay ço! günler geçir
Şehirde açlık başladı, bir haftada yüzde 230(
Şanghay. 2 a.a. — Şanghay'ın ka- yarın burayı jı pısı olan Hangchovv komünistlerin maktadır, eline düşmüş gibidir. Bununla liara- | Şanghay, 2 a ber milliyetçi kuvvetler Şanghay'ı, ruzuna karşı 1 dışardan veya içerden gelebilecek Şanghay'da ha bir taarruza karşı koymaya hazır bir hafta içinde yi kale haline getirmişlerdir. Komünist Pirinç, sebze vı ordusu, hiçbir mukavemete rastla- de birkaç misli madan Çin'in doğu bölgelerine iler- bir dilenciyi, h lemekte ve böyleoe Şanghay'ın mu- . ları eden para! hasarasını tamamlamaktadır. şaşılacak bir şı
Hangchow dan öğrenildiğine göre, Komünistle Şanghay'ın 125 mil batısında bulu- I Şanghay, 2 ( nan bu şehir milliyetçiler tarafından , ben 30 kilomei terkedilmiştir. Hangchovv'u çevienr ' ilk savaşta mı komünist kuvvetler henüz şehre gir- birliklerini ge: ınemiş olmakla beraber, bugün veya kili kaynaklar
Stalin, Trum mesaj yolle
Petrol
e ■ •
işlen
Mecliste hararetli tartışmalar oldu!
C. Sait Barlas'la Reşat Ay- I dinli birbirlerine karşı çok şiddetli konuştular
Büyük Millet Meclisinde dün dok- ( torlar meselesi müzakere edildikten sonra Reşat Aydınlı'nın, petrol çalışmaları hakkındaki 3 nual takririne geçildi. BW takrirdeki suallere Eko-j norrıi ve Ticaret Bakanı ayrı ayrı cevap verdi. Amerika'ya sipariş edilen makineler gelince sondaja geçileceğini, petrol çalışmalarına 1935 te başlandığını söyledi,
Reşat Aydınlı pçtıol dâvasının partiler üstİmdı» bir mesele olduğu
Dedikodulu mesele
istanbulda'ki danslı çayda hâdise olmamış
hanguoğlu W. M. C. A. daki danslı çayın nezih geçtiğini söyledi
Türkiye Avrupa
nppfluınn
Dün Büyük Millet Meclisinde Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, bir Amerikan gemisinin istanbul'u ziyaıetı esnasınua bir danslı çay verildiği, bu çaya dershanenin tale-
belerinin iştirak ettirildiği hakkındaki Hasan Dıncer'ın sual takririne cevap verdi.
Sakan, çayın tertibinde usulsüzlük bulunduğunu, böyle bir çay tertibi için Millî Eğitim Bakanlığından müsaade alınmadığını, saat 3,5 da başlayıp 6 da biten çayda içki ıçıl-
I r.*idıgini, sadece çay, pasta ikram e-dıldigını, milli oyunlar oynanıp dans , edildiğini anlatarak: «Bu toplantıda
Ibazı mübalâtsız tavırlar olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bir gazetenin l! vsızrhâi eibi burada bir rezalet çe-
rin, fotoğrafların teyidettiğinl, A-merikan bahriyelilerini eğlendirmek için lisan öğrenmek üzere gelen 35 kız talebenin bahriyelilerin bulunduğu yere gönderildiğini, müdi-relerin bu kabil toplantıların üç defa tekrar edildiğini söylemelerine rağmen bu çayların her Amerikan tDmisi gelişinde tekrarlandığını, hâdisenin anlattığından ve gazetelerin yazdığından daha hazin bulunduğu-Sonu Sa. 5 Sü. 2 de)
Arnavutluk - İtalyan siyasî münasebetleri
1 Roma, (Radyo — Arnavutluk ile ! italya arasında, diplomatik münase-
'Tl'

Amerikan mümessili Jessup, Dış'
Berlin ablukasının kaldırılması ve genel olarak Almanya meselesinin , halli' yolunda, Birleşmiş - Milletler nezdindeki Amerikan ve Sovyet mümessilleri Jessup ile Malik arasında I cereyan eden müzakereler çeşitli j tefsirlere yol açmakta berdevam- , dır. Bu konu ile ilgili olarak gelen habörİerden anlaşıldığına göre, A-merikalı bir radyo tefsircisi, Stalin'-ın Truman'a bu hususta bir mesaj : gönderdiğini iddia etmiş ve dörtler ı toplantısı imkânları üzerinde ısrar- ı la durmuştur. Tefsirciye göre, Amerikan Dışişleri Bakanı Acheson, Truman'a verdiği bir raporda devletler ı konferansının tarihini 23 mayısla 1 ,
AKIN]
HiU
Bir taraftı nu hazırlanı ara seçimleı
Sayfa:2
ZAFER
GUIV GECERKETV
Vaadeden işsizlik
Üniversiteli gençler Anadolu'ya, ışıksız kasabalara, saz damlı köylere gidiyor. Orada yirminci asrın cn iptidai nimetlerinden mahrum yaşıyanlara, sıtmalarını muskalarla tedavi edenlere, arık toprağın üzerinde gökken bereket bckliyeıılere, gclecek iyi günlerin müjdesini götürecekler. Bu, köylüyle şehirli, halkla aydın arasındaki geniş ve korkunç uçurumun kapatılması yolunda atılmış çok akıllı, çok manâlı bir adımdır. Alkışlarız çünkü :
Bizim nıelekete mahsus acı realite şudur : Biz, bir ortaçağ düzeni devam ettiren köylülerle, yapmacık bir medeniliğe teşne büyük şehir halkından mürekkep garip biı- topluluğuz.
Büyük şehirlerimizle köylerimiz, dünyanın iki ucunda yaşaı-ıııışcasıııa birbirinden uzakta. Bizi en basit bir araba yolu bile birbirimize bağlamaz. Yer yuvarlağı» m bir baştan bir başa çark etmek, meselâ Silı-d'dcki bir köyümüze gitmekten yüz kere daha kolaydır. Elbette ki, ne yapıp edip vakit geçirmeden bu büyük ayrılığa, bu garip tezada bir son vermek zorunda bulunuyoruz, işte üniversiteli gençlerin Anadolu köylerine doğru yola çıkışını biz böyle bir hayırlı hamlenin başlangıcı say. maktayız.
Ancak bu yetmez! Bu çeşit geziler, gençlere olsa olsa memleket realitesini daha yakından tanımak fırsat ve imkânını vermiş o-lur. Asıl bereketli hamle, şehirliy-
Muhip DIRANAS
,e köylü arasındaki uçurumu kaldıracak ve memleketi nimete kavuşturacak hamle, münevverin A-ııadolu içlerine; küçük kasabaları, nahiyelere, hatta köylere kadar yayılıp - misafir olarak değil -oralarda iş tutmninriylo başlı ya -c ıktıı-. Bu balcıma.m biz, bü.vük ehiHerimizde sayısı an binleri aştığı söylenen yükse . t hsdlı ışs.z-loriif. bu ışsiziıkleıınllcrı. no yalan SÖyllyolim, üniıtloınuelaeyiz. Çim kü bunlar h yat şanslı ruıı or geç, Anadolu'da ararnıya çıkacaklar; böylece de, oralara, hareket, sağlık, imkân ve medeniyet götüreceklerdir. Yol bile Anadolu'ya an-eık münevver u rop sıra gidecek, t r; elektrik kez , traktör keza, glık keza;.
Şu ındâ gözlerimin' onun/rıı eç rmez dağl'r, göz alabildi* ., ne ut ıimışbozkiTÎ r, söğütlüsü baş! r kenll patik d r ve niha-et . çs v ve kedersiz,, dümdüz bir r'aslö; h y.ıta, yaşamı yormuş çr.ih; bak 11, -1 \hzuı) Anadolu inil' n geç : ; r. Bir andn vo teAed-iilaz .'fiı hükme varıyorum : B&ler, eli kr.Sem tutanlar, hükü-et : ' re c enler, üniversite biti»-ren.ey, bilciimf.e eslekten aydınlar, binler, b:r kaç büyük şehrin konforuna - »ma rahat, ama değil - yaslanmış, büyük lâf etmekten, vatanseverliği inhisarlarında tutmak vehminden hoşlanan bizler; bilmeliyiz ki, vatanın mutlak mânası, Anadolu'nun herhangi bir ücra yerindeki üç beş haneli viran köydedir, ilkin onu kurtaralım.

«BİZ öyle zannediyoruz kl, Berlin me-1 elesl ile baslıyan bu anlaşma diğer so-alarda da tahakkuk edebilecektir. Top-
Iırın ve tüfeklerin susması İle baalıyan afruk harbe artık bir nihayet vermenin r imanı gelmiştir. İhtiyar dünya, hasret « aldığı rahata bir an evvel kavuşmak İsti-
Amerika - Rusya temasları
• Hürriyet» başmakalesinde haricî I cok okudumdu amma, böyle İnsan gibi politika olaylarının müzminleşen I hareket eden hayvanı yeni duyuyorum».
I bir mevzu olan Amerika - Rusya te- rî4. . j ~ , «I maşlarını tekrar ele almış, dört bü- tg" OtUrUp DOgrU KOflUŞalim „! yükler temsilcilerinin yapacaklar. .Vatan, da .Kör Kadı. siitunun-
l^r Th" 16 °rtaya da Sadun G' Savc" ^«ret Bakan.
H brl , 'r ya"Smi 91 üemil Sait Barlas'ın son vecizesi (!)
?^kkUî r yen " " "Hayat Puanlığının hafiflemesi bir üyarak bitiriyor : mucizeye bağlıdır» , ele alarak, bu
sözleri sarfeden Bakanın mı yalnız hayat pahalılığı mevzuundaki tenkitlere muhatap olduğunu soruyor ve yazışma şöyle devam ediyor :
«Geçmiş Ticaret Bakanlarının, hattâ - la sahalarına düşecek pay nispetinde -öteki Bakanların tenkldedllecck yanlıa kararları, kararsızlıkları, bozuk tedbirleri. tedbirsizlikleri olmamı® mıdır?
Ve nihayet, yino eftrl oturum doü-ru konusalım hayat pahalılığının hafiflemesini bir mucizenin vukuuna bağlı hale getiren bir tek Barlas mıdır, yoksa 1939 danberi gelip geçen ve hâlâ da İktidarda bulunan Halk Partisi hükümetleri mi?
Meseleyi cüz cüz değil, kül olarak mütalâa etmek gerektir».
Kırmızı ve siyah
«Tan» da Be. Fa. mn bugünkü «Bir Damla» sim aynen alıyoruz :
«italya'da Mussollnl'nln hâtırasını tebcil için, kiliselerde Ayinler yapılıyor.
Muesollnl rahat döşeğinde ölmedi. Mü-harebede de vurulmadı. «Mare Nostrum -Biz İm deniz» hulyaslyle aldatıp felâkete sürüklediği milletinin topukları altında can verdi. Şu halde ?
Ha., anlatalım; italyanlar haklıdırlar: Bırakın İtalya İçin yaptıklarını, bugün dünyamızdaki kızıl diktatörlere bakınca, kara gömlekli Duço'ye muhabbet göstermemek kabil ml?
Tezeğin, beterine kıyasla mlskü amber olduğunu söyliyen ecdat, nur İçinde yat-
Hayret! Hayvandan sadır olmuş
) -Son Posta» da «Kısaca» sütunun-| a Sacit Yumer, şu fantezi fıkrasını ; azmış :
'l «Adona'da bir at, sahibine kızınca onu 5 tına almış tekmelemlg, suratını ve • ya-A aklarını ısırmıs. Yaralı memleket has-f »nesine kaldırılmış...
Bu haberi, öyle yadırgadım, öyle yadır-' ııfım kl!..
51 Gazetelerde hayvanca hareket edenleri
_
Hayat pahalılığı | mitingi için f müsaade alındı
İstanbul, 2 (Telefonla) — Demokrat Partinin Taksim meydanın-■ a 8 mayıs pazar günü, hayat paha-lığı hakkında yapacağı mitingin ;( azırlıkları sona ermiş bulunmakta-a ır. Miting için vilâyete müracaat ^ iilmiş ve müsaadesi alınmıştır. D.
I İstanbul Vilâyet İdare Heyeti r'.,aşka"nlığı Celâl Bayar'a ve diğer a',emokrat Milletvekillerine mitingci e bulunmaları için birer mektup e indermiştir. Haber verildiğine gö-.iî Bayar ve arkadaşları İstanbul'a ' i ilecekler ve mitingde birer konuş-a yapacaklardır.
{\ Yumurta fiyatları düşüyor
, Yumurta fiyatları, istihsal bölge-j rinden fazla mal geldiği için düş-* eğe devam etmektedir.
ı İri Anadolu mallarının 1440 adet--f k sandığı 110 - 112 liraya, Karade-zin ufak malları ise 100 liraya ka-ır düşmüştür.
Yumurta fiyatlarının daha da dü-' ceği tahmin olunmaktadır, r ,
r aydarpaşa - Ankara Yataklı treni
ij,' Tamamen yataklı vagonlardan î ürekkep olan Ankara ekspresi aydarpaşa - Ankara arasında sc-îl" rlere başlamıştır. /■ Ankara ekspresinin bu şekilde iş-, tmeye konması münasebetiyle .'inden itibaren Anadolu ekspres-rinden de yataklı vagonlar kaldı-î1 iarak bu katarlar yolcu vagonla-fiyle takviye edilmiştir. _
Crzurum - Sarıkamış demiryolu için yeni tahsisat
OTOMOBİL FACİALARI
Bir günde on kaza!
Deri ı iş: ö!dü
Birçok kimseler de ağır surette yaralandı
I İstanbul, 2 (Telefonla) — Bugün şehrimizin muhtelif yerlerinde yine birçok otomobil kazaları olmuştur. Bu kazalarda dört kişi ölmüştür. I Bunları bildiriyorum:
* Şoför Salâhaddln Doğunun idaresindeki 1926 numaralı otomo-ı bil Üsküdarda Selâmsız caddesinde 117 numarada oturan 72 yaşında j Nakiye'ye çarpmış, derhal Nümune hastanesine kaldırılan . yaralı ölmüştür.
•k Rami'de Karaova caddesinde oturan Şevket'in, 8 yaşındaki oğlu Yılmaz komşuları kamyon şoförü Aziz Ural ile beraber Bakırköy sırtlarında Haznedar çiftliği civarında dolaşmakta ken şoför mahallinin kapısı açılmış ve jpcuk yol üstüne düşmüş, başı patlıyarak ölmüştür.
•k Şehremninde, Arpaenjini caddesinde 44 numarada oturan 18 yaşında Sevim Akbaba Topkapı Kaleka-pısındâ Ali Osman'ın idare ettiği •4719 numaralı kamyonun kendisini taşlar arasına sıltıştırmasiyle kaburga kemikleri kırılmış ve kaldırıldığı Guraba hastanesinde ölmüştür.
ir Şof8r Salâhaddln'in idaresin -eki 1551 p'âka numaralı taksi E-dirnekapı Dörtyol ağzında Mardiros Nuvart ve Agvarri isimlerinde bir aile efradının üçüne birden çarpmış tır. Beş aylık hâtjıile olan Agvani ile Mardiros ağır surette yaralanmışlar bunlardan Mardiros Guraba hastanesinde ölmüştür.
ir Ayrıca 5124 numaralı taksi Beyoğlun'da İspiro ve Keti adlarında bir karı kocaya çarpmış, müteakiben Türk Kundura mağazasına girmiştir.
İr Şoför Sadi'nin idaresindeki 5729 numaralı otomobil KaTagüm-riik'te, Çatalca 12 plâka numaralı kamyona bindirmiş, kamyonun ö-nünden geçmekte olan Faika isminde bir kız çocuğuna çarparak yaralanmasına sebep olmuştur.
İr 1923 numaralı taksi Ayaspaşa-dan inerken Dündar Ünal isminde birine çarpmıştır.
ir Kasımpaşa'da oturan Emin Soysal 2511 numaralı otomobilin çarpmasıyle ağır surette yaralanmıştır.
İT Cemal'in idaresindeki motosik let Unkapanında Mahmut Demire çarpmıştır.
İT Terziler ve Möbleciler Kooperatifi Müdürü Hüseyin Müeyyet Sezgin idaresindeki 1106 numaralı husus! otomobil Yeniköy'de ağaca çarpmış otomobil hasara uğramı, insanca zayiat olmamıştır.
Marshall plânına dair bir toplantı
İstanbul, 2 (Telfeonla) — Tüccar Derneği yarın Liman lokantasında yapacağı toplantıda Marshall plânı ve tatbikatı mevzuunu görüşecektir.
Bu plân gereğince Türkiye'ye yol lanan ziraat âletlerinin ilk kısmının memleketimize gelmesi dolayısiyle Amerikan Yardım Heyeti Başkanı R. Door tacirlere izahat verecektir. Tarım Bakanı Cavit Oral da aynı toplantıda bulunacaktır.
BULGARISTANDAN MEKTUP^
Bulgaristan'daki Rus baskısı gittikçe artıyor
SM n zamanlarda Komıniör-pıun cesVıKiyle ! «mustaKıi.» Diı- ivıa,»euuiiya kurulması mesele-suu/ı ortaya atlıması; Bulgar rıp-testan palaslarının döviz kaçakçılığı ve casusluk ısnadıyle ınah-kuui edıimeıerı ve nihayet komünist partisinin en kıymetli elemanlarından başvekil muavini Kostuiun kıyası bayattan uzaklaştırılması Bulgaristan hakkında yeniden bir çok fikirlerin ortaya atılmasını ıntac etmiş ve bilhassa üörgı Dlmıtrof un ansı-{ zın hastalanarak «tedavi edilmek ı üzere» Moskova ya hareketi çeşitli yorumlara yol açmışta.
Bu hadiselerin iç sebepleri ne olursa olsun, bütün uuııyaca malûm olan hakikat, dıemir perde arkasında kalmak talihsizliğine ug-riyan bu memlekette bütün bunların Bulgaristan'ı Sovyetleştıı-mek için yapılmakta olmuıarıdır.
.i/atan Cephesi» Bulgaristan'da idareyi .ele aldıktan sonra hükümet adina konuşan bir gazete aynen şunları yazmıştı :
«Hükümetimiz bir Sovyet hükümeti değildir. Kapitalist bir rejim yerine kuvvetini halktan a-lan bir halk idaresi kuracağız. Maksadımız hür ve demokrat bir Bulgaristan yaratmaktır.»
Komünist usullerini iyi bilenler, bu sözlerin afkasında gizlenen mânaya anlamakta gecikmediler. Nitekim aynı gazete 1946 senesinde parlâmentodaki muhalefetle şiddetle çatmağa ve muhalif gazetelere göz açtırmamağa başlamıştı. 1947 senesinde ise Muhalif Çiftçi Partisi tamamen bertaraf edilerek bu partinin değerli lideri Petkof idam olunmuş; 1948 de de ihtiyar Lulçef hapse-atılarak Bulgar Sosyal- Demokrat Partisine kesin bir darbe indirilmişti.
Böylelikle bir kaç sene içinde Bulgaristan'da muhalif parti liderleri öldürülmüş veya hapse a-tılmıştır ve parlâmentoda muhalefetin sesi duyulmaz olmuştur. Yani «kapitalist bir rejim yerine bir halk idaresi» kurulmuştur. Şimdi bu memlekette Bulgar milletinin değil, Bulgar Komünist Partisinin başında bulunan ve «kökü dışarıda bulunan, bir zümrenin sesi duyulmakta ve her şey bu zümre tarafından yapılmaktadır.
Siyasî durum böyle devam eder ken komünist zümre, bir yandan da iktisadî baskıyı artırmaktadır. Harpten evvel bir ziraat memleketi olan Bulgaristan, istihsalâtı-nı ihraç ederek Bulgar halkına nisbeten yüksek bir hayat, seviyesi ve bununla müvazi .olarak bir refah sağlamıştı. Halbuki bugün bu seviye tasavvur edilemiyecek kadar düşmüştür. Beş yıllık kalkınma plânları, hiç bir müspet netice vermemiş; bunlar sadece halkı avutmak için bir propaganda vasıtası ve âleti olmaktan ileri gidememiştir.
Bir ziraat memleketi olan Bulgaristan'da 1948 yılının ziraî istihsali yüzde 70; sınaî mamulâtı ise yüzdö 30 du. Bu, Bulgaristan için gayet tabiî bir neticedir. Hükümet ise, hazırladığı beş yıllık kal-
Rus ar'ıh gayesi, Bulgaristan' bir Sovyet askerî fabrikalar eya eti haline sokmak ve böy,e!;kle haikın ekseriyetini teşkii eden çiftçi ve köyiüyü sanayi işçisi haline getirerek en kuvvetli muha lefeti ortadan kaldırmaktır
Sofya hususi Muhabirimizden:-----
kınma plânı ile bu nısbetı tiegiş- ..mayı çc■ mide -ıık Buıguı fil-
de -ı
ı gayesi, sınai mamuıatı yuz-
e çıka;
; buna
■jıl
Lnsulatı da azamî yüzde 55 e ınaırı .e .,.ı. Kurnünistîer bu netıeey» j i O:mek için cezn- tedbirlere baş vurmuşlardır, kı bunların başında her yedi çiftçiden birini ış ve gücünden ayırarak bir sanayi amelesi haline koymak gelmektedir.
Fakat bu- ziraat memıeketınue yıllarca çatı - çubuğu ile haşıı neşir ulmuş bir insanı tarlasın .n ayırarak mecburi iş yapma usulleriyle sanayide b»r işçi olarak çalıştırmak, kolay bir ış degiUnr ve ipukavemet asıl buradan başlamıştır.
Simdi komünistlerle Bulgar çiftçileri arasında içir» için sürüp giden müthiş bir mücadele vardır. Hükümet, gazeteleriyle, ıadyola-rlyle ve her türlü propaganda va-sıtasiyle bu mücadeleye atılmış ve «Bulgaristan'da sosyalizmi kurmakla mükellef bulunanları, bu bozguncu «kulak» larla amansız bir surette çarpışmağa davet etmiştir..
Diğer taraftan Bulgaristan'ın bir Sovyet sanayi beldesi haline getirilmesi işini Moskova üzerine aldığı cihetle Bulgaristan'a fabrikalar kurmak için her türlü makineler verilmekte; zirai saha ihmal edilmektedir. Rusya'dan getirilen makinelerle kurulan Dimitrovgrad adlı yeni Bulgar
den çiftçi ve köyiüyü sanayi işçisi haline getirerek en kuvveti» mukavemeti ortadan kaldırmaktır.
Komünist zümre bir yandan da ış.n kültür taralını işlemektedir . Bulgar İlmiler Akademisi Başvekil Dimitrof tarafından tespit e-dıien gayeleri gerçekleştirmek emrini alınıştır. Bulgar Maarif "Vekâleti, mektep kitaplarını tamamen değiştirmiştir. Bıugar tarihçileri şirndi yepyeni bir tarih yazmağa çalışıyorlar. Hattâ meşhur Bulgar milli şairi Vazof'un Bulgar millî marşını da değiştirmeğe kalkan komünistler, bunun için yeni bir güfte müsabakası açmışlardır. Gazetelerde şimdiye kadar neşredilen bu husustaki şiirlerde tahmin edeceğiniz gibi «Lenin, Stalin ve Dimitrof. yoldaşların isimleri geçmektedir.
işte »hür ve müstakil Bulgaristan. böyle kurulmaktadır. Bulgaristan'ın Balkanlar'daki geopoli-tik yeri düşünülecek ve Ruslar'-ın bütün tarih boyunca Baİkan'-lardaki emelleri gözönünde bulundurulacak olursa, Moskova'nın Bulgaristan'da ne yapmak istediği kolayca anlaşılır.
Almanyada kalan Türk alacakları
Yüz milyonl liranın ne olacağı dört senedir halledilemedi
Son harp seneleri içinde Almanya'da bombardımanlar, yangınlar, türlü harp hareketleri yüzünden mal ve mülklerini tamamiyle kaybetmiş, alacakları bloke kalmış yüzlerce vatandaşımız aradan uzun senelerin geçmesine rağmen hâlâ zararlarını kısmen olsun kurtaramamış-lardır. Bu zararların karşılanması i-çin 1944 yazındanberi Türkiye'de bloke tutulan Alman mal ve alacaklarının tasfiyesi işinin bir an evvel bitirilmesi gerekmektedir.
nın ve hükümet dairelerinin bu nevi zarar ve ziyanlarını toprakları ü-zerindeki Alman gayrimenkullerini, her nevi mallarını ve alacaklarını tasfiye etmek suretiyle kısmen kapatmışlardır. Bizde henüz hiç bir harekete geçilmemiştir. Yalnız tek tedbir plarak, memleketimizdeki Alman mal ve alacakları bloke tutulmuştur.
Fakat öğrendiğimize göre, Alman malları çeşitli yollarla ve bazan a-çıktan açığa müzayedelerle sahipleri tarafından tasfiye olunmakta ve kaçırılmaktadır.
Bu hal Almanya'da her şeylerini kaybetmiş bulunan Türk öğrencilerini, tüccarlarını ve memurlarını
Hükümet bugüne kadar bu işe kati bir hal şekli bulamamıştır. Alman mallarını idare ve tasfiye etmekle vazifelendirilecek olan
Sekster idaresi» ne ait bir kanun___ ______
tasarısı da iki seneye yakın bir za- j haklı olarak "düşündürmektedîr inandır Büyük Millet Meclisi ko- istanbul'daki «Almanya'da zarar misyonlarında dolaşıp durmaktadır. , gören Türk vatand lan cemiyeti. Resmi daire ve hususî eşhasın Al- bütün gayretlerine ragmen bu me_ manya'da harp sırasında ugradik- atamamıştır. Yüzden
lan zararlar yuz milyon Turk lira- j ^ üyçsi 0,an bu cen*yeün resmi sını aşmaktadır. makamlar nezdindeki bütün teşeb-
Diğer memleketler, vatandaşları- büsleri neticesiz kalmaktadır.
BiRKA 5 Al
İnsan ve doktorlaı
Bun ilan birkaç saıı doktor - esnaf belirten bir fıkram arasında iyi kar günlerde tarielerd dostlar eğer dünkı nenleri dinlesclerd yerinde olduğunu
İnsanlık hizmetin le fedakârlıkla çal mızla gerçekten ö( Iar arasında muay nın ıstırabını payl: bizzat yaşayanlar ranlar pek çoktur, vaziyetini, sefaletin ne parası almadıktı rasını yastığının hattâ hastayı oto hastanesine götürü; ca bedava tedavi Uykusunu, yemeği miyet uğruna fedac az değildir.
Fakat, hastasını sc-inden görenler, hiç bir şey düşünn n d tlar da yok ( Meclis*te bir profe ' Mor ağır bir şel et'iler. Bir dokto gavri meşru kürtaj lavını hususî mı aşıranlardan, sahte den, simsar kullan yüzden mahkûm ol dert yandı.
Vakıa acıdır, fak, «esnaf doktorlar» 1 zaman mahkemede, Millet Meclisi kür: atılmakta ve deşiln Bu canavarlar he Ömer Riza Doğrul'ı le dilimize çevirdiğ razdan Anglo-Sakso kurtulamadığını orl Her cemiyette olc lıkla alâkası olmıys zim cemiyetimizde ) Bütün temennimiz navar nispetinin l Bugün yüzde birse de birse, on binde bire inmesidir.
Sabaha
Tefrika No. 4 ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI
(Aksam yemeğinden sonra Chrlstlan-aen çocuklarına veda ederek ayrıldı. Yalnız kalan gençler havanın yafıalı olusundan şikâyette bulundular ve Dorla Torklld'ln hesabına yarın Icln havanın güzel olması temennisinde bulundu. Bundan sonra da onun Ro-se'a tutkun olduğunu İlâve etti. Axel'e Eva Mönlchen İsmindeki blı1 arkadaşından bahsetti.
Bu seklide konuşmasından kızan Tor-klld'le Dorls'ln arasını Aıcl buldu ve Torklld'ln odasına çıkıp zamanı oyunla geçirmeye karar verdiler. Orada Dorla yine saçma saçma konuştu ve hafif bir ağlama krizi geçirdi. Onu sakinleştirdikten sonra odayı tetkik eden Axel duvardaki kılıçlara bakarak kardeşinin eskrim calıeıp çalışmadığını sordu ve bir gün- çarpışmağa karar verdiler].
— Çok iyi olur. Yalnız çoktan-beri elime kıiınç almadım..
— Sen sporun her kolunda bi-rincisindir. Eşsiz bir avcı olduğun da malûm.
Doris :
— Çok rica ederim. Avdan bahsetmeyin, diye atıldı. Ben spordan nefret ederim.
Fakat gençler, sükûtları, tereddütleri, şüpheleri ortadan kaldıran bir bahis mevzuu buldukların-
LKBÂHÂR
® faza*.i ^fy'ttâ (/nzfset : (^0r&ty€cx+
Torkild saatine baktıktan sonra:
Bana kalırsa sen artık gidip yat-san iyi olur; dedi. Yoksa Rose gelmeden kalkamazsın.
— Peki şimdi gider yatarım. Yalnız çok rica ederim, bana bir viski daha ver.
— Haydi, haydi.. Kâfi derecede" İçtin yavrucuğum... £
— Ne olur bir damlacık olsun daha ver..
Torkild istemiye Istemiye onun bardağına biraz daha viski koydu. Genç kız bir yudumda hepsini içti.
Axei ne kadar da çok babama benziyor.. Öyle değil mi Torkild.. Onun da gözleri koyu renk.. Hiç bizlere benzemiyor.
Axe! :
— Dayım, anneme benzediğimi söylerdi, dedi.
— Hiç de değil.. Anneme asıl ben benzerim, değil rai Torkild?.
Torkild başiyle de tasdik ede-
— Ama ben ona benzediğimi biliyorum.. Diye İlâve etti.
Üçü de bir müddet sessiz durdular. Sonra Torkild :
— Haydi artık git yat Doris, diye tekrarladı.
— Siz?.
— Biz de birazdan yatarız. Hay-d!i..

Genç kız odadan çıktıktan sonra AIex:
— Fazla sinirli değil ml?. diye sordu.
Torkild de:
— Evet histerik diye cevap verdi. Tekerlekli sandalyada sallanıyordu. Uzun bir düşüncenin neticesi imiş gibi de :
«Tabiî burada yaşamak da ona hiç yaramıyor." diye ilâve etti.
— Tabiî.."
Axel kanapenin üzerinde yas-
"—»Ne yapayım sizi hiç tanımıyorum ki.., dedi.. Uykun geldi
mi?„"
— Yok yok.. Daha erken.. Burada olmandan çok memnunum.. Hem her zaman çok geç yatarım.
— Burası pek güzel.. Bir de piyanon var.
— Annemin piyanosu. Bütün eşya annemin eşyası. Oradan getirmiş,.
Kısa bir susuştan sonra:
— Burası annemin odası idi." diye devam etti.
Axel ancak işitilebilen bir sesle:
— Burada mı ölmüştü? diye sordu.
Torkild evet der gibi başını eğdi.
Axel daha yavaş bir sesle:
— Kendini öldürmüştü değil mi? Diye sordu.
Torkild basını biraz dahn eğdi
— Babam namına.. Ona hürme-ten benden gizlemek istediklerini sanıyorum.
Bardağından bir yudum aldı ve Torkild'e bakarak:
— Ertesi yaz, siz dayılara geldiğiniz zaman., diye ilâve etti.. Seninle konuşmak istemiştim. Ve.... yani... anlıyorsun değil mi? Orada kendimi her zaman o kadar yalnız hissediyordum ki.. Ama bilirsin ya.. İnsan o yaşta biraz yabani daha doğrusu fazla mahcup oluyor...
Torkild uzandı. Bardağını Axel*in bardağı ile tokuşturdu. Hiç ses çıkarmadan içtiler.
Axel:
— Seninle annemden konuşmak fırsatını hiç bulamadım. Diye devam etti. Onu o kadar az hatırlıyorum kî. Halbuki evden ayrıldığım zaman on iki yaşında idim. Onu çok özledim. Veyahut sizden ayrıldıktan sonra onu özlediğimi sandım. Her sene tatil zamanında, dayım ona gelmesi için yazdığı ve onun red cevabı verdiği sıralarda müthiş üzülüyordum. Niçin her seferinde reddederdi bilmem?.. O zamanlar, halbuki Christiania'da sürdüğü hayat tarzına bakılırsa
Okull* imtih hazırlı
Derslere 25 A verilecek, im 30 Mayısta fc
Orta öğretim oku! devresi imtihna ha olunmaktdaır. ( lere 25 mayıs çarşaı verilecek, 26 - 30 n rasında öğretmen to İarak öğrencilerin s rumları tesbit oluna Lise ve ortaokul b larını yapaçak kor mümeyyizden teşekt Olgunluk imtihan] cağı resmî liseler de tir. Yabancı azınlık tihanlarında da resi mümeyyizler buluna Liselerin bitirme i mayısta başlıyacak lı na erecektir. Olgunl da 23 - 29 haziran £ çaktır.
Ortaokul bitirme 6 haziranda başhyac da bitecektir.
Bütün okullarda sc ra sahalıları saat 8 d tihanlara da saat 9 ( yazılı imtihanların Eğitim Bakanlığı tar rilecektir. Soru zarfla nü komisyon huzuruı
Patol Kongı
İstanbul, (Telefon! milel mukayeseli Pot 13 ayışta şehrimizde Kongrede Türk hey( kâtipliğini yapacak o Şükrü Aksşel bugün G miyetinde bir konuşm Dr. İhsan Şükrü A şunları söylemiştir 5
— Bu kongrede m lim adamları, hekimli!
3 - 5 - 1949
Z A F E K
RADYO«TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
mwmMm Kudüs civarında
mmmm. Bayar'ın mühim bir konuşması m
Rusya'nın Almanya politikası
illetlerarası politikada AI-maııya meselesi yine birinci dcrecedc rol oynamağa başlamıştır. Berlin ablukasında uzun müddet ısrar eden Ruslar, şimdi Müttefiklere karşı daha müsait bir vaziyet almışlar ve Birleşik Amerika ile bu hususta müzakereye girişmişlerdir. Gelen bazı haberlerden Rusların ablukayı kaldırmağa mütemayil oldukları.
çarpışmalar
Müftü taraftarları çeteler kurarak gittikçe büyük bir kuvvet oluyorlar
Tel - Aviv, 2 a.a. — Kudüs ün gü laı-ı anlaşılan gayri muntazam kuv-ne.v kesiminde yapılan topçu atışı ne- vetler işgale muhalefet etmişlerdir, licesi şelıirdo tehlike işareti verildi- Bunun üzerine israil kuvvetleri ta. gi resmen teyid edilmektedir. arruza geçerek köyün işgalini iki sa-
Mahalli makamlar sokağa çıkma 1 ^K? Ü^S^Sfî^«?"'.££ isağı ilân etmişlerdir. Resmen te-
)lunmumakla beraber dün akşamki hâdiselerin yahudi kuvvetlerinin, Ürdün'le yapılan anlaşma hükümlerine uygun olarak, Kudüs'ün iüneyinde, Yafa - Kudüs demiryolu
Dörtler arasında bir konferansın üzerinde bulunan köyleri işgal ettik-
toplanmasına yanaştıkları anlaşılmaktadır. Bu mevzuda Rus delegesi Malik ile Amerikan delegesi Jessup arasında yapılan müzakereler devam etmektedir. cajj çevrelerine , Fakat hu satırları yazdığımız âna kadar ablukanın tam mânasiyle kaldırılacağı hakkında sarih bir haber gelmemiştir. Ruslar hu hareketlerinde samimi midirler? Yoksa yine bir samimiyet rolüne bürünüp müttefikleri oyalamak politikasına mı baş vurmuşlardır? Çünkü ablukaya başlandığı zamandan beri Rusya'da değişmiş bir şey yoktur; ve Molotol'un verine geçen Vişinsky, müttefiklere kar ; daima sert bir siyaset ip etmekle tanınmıştır. O halle Rusların böyle birdenbire yumuşamasında bir sebep olmak gerektir. 1
-ada husule geldiği sanılmaktadır. Bir tanesi hariç bütün bu köyler hiç mukavemet göstermemişler. Bir tek köyde de, iyi haber alan İs-eski Kudüs müftüsünün emri altında bulunduk-
diselerin cereyan ettiği bölge şimdi yeniden sükûnete kavuşmuş bulunmaktadır.
Ayni kaynaktan belirtildiğine göre İsrail kuvvetlerirve mukavemet e-den köy halkı bundan evvel Ürdün makamları tarafından verilen emirlerin dinlememişlerdir.
İsrail ordusunun sözcüsü dün akşam beyanatta bulunarak demiştir ki : -Kudüs yakınlarında husule gelen hâdiseler İsrail - Ürdün münasebetlerini hiç bir suretle haleldar etkiyecektir.»
Berlin ablukası
D uslar ablukanın fiili bir ne-tice vermediğini uzun bir tecrübeden sonra anlamış olmalıdırlar. Çünkü Müttefikler epey zamandan beri, kendi idareleri altında bulunan Berlin'i hava yoluyla besleyebilmişler ve hattâ buraya tayyarelerle kömür bile ııakletmişlerdir. Ruslar bilâkis, Berlin'deki Rus bölgesine karşı takip edilen mukabil Amerikan ablukasından zarar görmüşler ve Birleşik Amerika bu işte sonuna kadar dayanabileceğini isbat etmiştir.
Kremlin, Amerika'da, bir iktisadi krizin meydana gelmesini nâhab yere beklemiştir. Halbuki şimdi, Atlantik Paktı ve dolayı-siyle Avrupa'ya yapacağı silâh ve malzeme yardımiyle Amerikan sanayii daha büyük bir inkişaf yolunu tutmuştur.
Berlin vaziyeti bu şekilde de -ram edip giderken Müttefikler Batı Almanya'da bir devlet kurmak için teşebbüse girişmişlerdir. Bonn şehrinde bir kurucu meclis tarafından anayasası hazırlanan bu devlet yakında dünya haritası üzerinde yer alacak ve bütün sanayii ile 40 - 45 milyonluk bir kütle halinde Rusya'nın önüne dikilecektir.
Netice
n usya Almanya üzerinde ta-kip ettiği politikada bir hüsrana uğramıştır. Çünkü ona göre. Alman toprakları üzerinde bir tek Almanya kurulacak ve Kremlin'de yetiştirilen şefler, bu Almanya'yı bir peyk devlet haline getirerek Rusya'nın ve komünizmin hududnnu Rhin boylarına ulaştıracaktı! Müttefikler bu politikaya karşı gayet azimli davranmışlar ve hattâ kendi hudutlarında kuvvetli bir Almanya görmek istemiyen Fransa, tarihinde üç defa Alman istilâsına uğradığı halde, nihayet Batı Almanya'nın kurulması zaruretini duymuştur.
İşte şimdi, Rusya, müttefiklerle. abluka üzerinde konuşmayı ve bir Dörtler Konferansının toplanmasını kabul etmekle ve Almanya meselesini yine savsaklamak yolun ututmuştur. Çünkü abluka kalkarsa, Almanya'nın bütünü üzerinde yeniden bir müzakere açılacak, o zaman Bonn şehrinde kurulmakta olan Alman
36 doktor hakkında takibat yapılıyor
( Baş tarafı 1 incide ) edildiğini, Afyon Memleket Hasta-raadığı hakkındaki sual takririne I nesinde de nisaiye operatör ve göz Sağlık Bakanı Dr. Kemali Bayezid I mütehassıslarının mahkûm oldukla-cevap vermiştir. Bakan bu sual tak- rını anlatmıştır, istanbul'da Sultan-ririne, bir doktorun cezasının affı I hamamda Sempah adında biı ada-nakkmdaki teklifin müzakeresi sııa- | mın bir şebekesi ve bürosu bulundu-smda, bir milletvekilinin beyanatı- i ğunu,.askerlik yapacakları raporla nıiit sebep olduğunu bildirmiş, has- j askerden kaçırmayı kendisine sa-tanelerde ve Bakanlık teşkilâtın- nat ittihaz ettiğini, bu yüzden bir baş da çalışan bütün hekimlerin namus- bekimin 3,5, bir göz mütehassısının lu, feragatli insanlar olduğunu, an- 3, bir asabiye mütehassısının 1 sene eak her meslekte yolunu şaşırmış in- dört aya mahkûm olduğunu, Sem-sanlar bulunabileceğini, tıp mesle- pahın da 5, simsarının 1 seneye ğınde de mesleğin şerefine uygun ol- mahkûm olduklarını söyledi. Bu ra-mıyan hareketler yapan bedbahtlar porları tanzim eden hastane dok-bulunduğunu ilâve etmiştir. Bakan torlarının heyeti mecmuasının vazi-bu kabil bedbahtlar karşısında ga- feyi ihmalden dolayı 30 lira para ce-yet hassas olduğunu, kanunun icap- zasına çarpıldıklarını ifade etmiş (bu larını derhal yerine getirdiğini, va- esnada, çok yahu!.) sesleri duyul-zifeye başladığı tarihten itibaren 31 muştur.
vazifeli hakkında takibata girişildi- i Hatip hakikati öğrenmek istiyen-ğini, bunlardan 9 unun adalet ciha- ! lerin kulaklarını halka çevirmeleri zina teslim edildiğini, Bakanlığın, gerektiğini anlatmış ve bu mevzu hastanelerde çalışan ve muayene- I etrafında aldığı mektupları okumuş-hanesi olan hekimlerin vaziyetini ı tur.
yeniden tetkike başladığını ilâve et- 1 Sağlık Bakanı, bu mevzuun tek-
Hangi vazifeye
Bu millet devletin yüksek memurlarına plomobil tahsis ederken bir de kanun yapmıştır. Nakil vasıtaları hakkındaki kanunun 13 üncü maddesinde şunlar vardır :
'.Motorlu nakil vasıtaları tahsis olundukları makam ve isler hari cinde kullanılamıyacakları gibi Bunlardan başkajarı da hiç bir su reli© istifade edemezler.
«Bunların seyrüseferine müsaade edenler, vazifeyi suiistimal etmiş addolunarak haklarında kanunî takibat yapılır.»
*
Biz. vekâlet otomobillerinde sayın baldızları, pek savın görümce-leri, pek çok sayın kayınvalideleri sık sık görüyoruz. Yanlarında otomobilin tahsis edildiği makamı iş gal eden sayın zevat da bulunmuyor.
Acaba, bu pek çok sayın hanımefendiler hongi vazifeye gidiyor lör. Herhalde bu otomobiller, «tah sis olunduklan işin gayrisinde veya şahsi hususlarda» kullanılmıyor, öyle olsa; «seyrüsefer» vazifesini suiistimal etmiş addolunarak ka nunî takibata uğrardı. — A. F.
Başmakaleden devam
ti.
Takrir sahibi M. Kemal Öke, Bakanın izahatının tatmin edici olduğunu anlatarak teşekkür etmiştir. Mieslekdaşmın yayından fırlıyan hedef okunun bütün meslektaşlarını yaraladığını, Türk doktorlarının Fi-zan çöllerinde sari hastalıklarla mücadele eden şehitler vermiş olduğunu ilâve etmiştir.
Bu münasebetle ismi geçen Dr. Mithat Sakaroğlu, Türk hekimliğinin bu şaibeden temizlenmesini istediğini anlatarak dedi ki :
— Bugün neslimize, varlığımıza kıyan gayrimeşru kürtajcıların haysiyet kırıcı faaliyetini kim inkâr e-debilir? Bunlar içinde neseb değiştiren, ısmarlama çocuk tedarik e-denler bile yok mudur? Öeni İstanbul'dan protesto eden bir arkadaşın da üç gün evvel mahkûm olduğunu gördüm. Bu meslek arasına bir simsar zümresi girdiğinden şüphe mi e-diliyor? İstanbul'da ünlü mütehassısların resmi ve gayrî resmî müesseselerde uhdelerine aldıkları hastaları hususi muayenehanelerine göndermeğe icbar ettikleri doğru değil midir? Heyet raporlarını muayenehanelerinde imza edenler yok mudur? Değerinin bir kaç misline röntgen filmleri ve ilâçların satıldığını duymadık mı?
Hatip bundan sonra hastanelerdeki vazifelerini suiistimal eden doktorlardan bahsetmiş, Diyarbakır boğaz kulak mütehassısı hâdisesini hatırlatmıştır. Karaborsacılıktan Diyarbakır'a sürülen bir müsevi tacire Diyarbakır'da bir rapor verilerek Bursa'ya gitmesini temin ettiğini, fakat Bursa'da ikinci bir muayeneye tâbi tutularak birinci raporun iptal
devleti bir sabotaja uğrayacaktır. Rusya'nın son defa yumuşak bir politika takip etmesi, belki ilerde daha sert bir hareket tar-zuu hazırlamağa matuf bir manevra telâkki edilse yeridir. Müttefikler her halde bu nokta üzerinde esaslı bir surette durmaktadırlar. — M. F. F.
Sopa gayretiyle
rar deşilmesinden muztarip olduğunu, bu mesleğin çok şerefli, çok faziletli insanları bulunduğunu, fakat mesleğin şerefini kıranların mahdut ve mahkemeye verilmiş, ceza görmüş bulunduğunu ifade etmiş, bu kabil hâdiseler karşısında fevkalâde hassas davrandığını, müfettişlere normal teftişleri dışında halk efkârının hpkim lehinde olup olmadığını tespit etmeleri yolunda direktif verdiğini söylemiştir.
Doktor Kemal Öke, takrir sahibinin 912 tevellütlü genç bir meslek taş olduğunu, İstanbul'da tecziye e-dilen şebekeden haberdar bulunmadığını anlatarak : «Herhalde bu şebeke ile alâkadar olmaları lâzımdır» demiştir.
Bu sözlere reis müdahale etmiş, bu sözlerden takrir sahibinin şebeke ile bir irtibatı varmış gibi bir mânâ çıktığını söylemiştir.
Kemal Öke, tekrar, «şebekeyi bilmek için şebeke ile alâkadar olmak lâzımdır» deyince gürültüler olmuş. Kemal Öke devamla, demiştir ki: «Mithat Sakaroğlu böyle bir hâdiseyi bildiğine göre, gelip tahkikat yapılmasını istemeli idi. Bu politika meselesi değildir. Mesleğin haysiyeti bahis mevzuudur.»
Mithat Sakaroğlu tekrar söz İstedi. Reis, meselenin tenevvür ettiğini söyliyerek ruznamenin diğer maddesine geçti.
Bu husustaki diğer müzakereleri ayrı sütunlarımızda bulacaksınız.
Schuman diyor ki:
( Baş tarafı 1 İncide )
Avrupa ve Yakın Doğu memleketi olması, talebinin meşruiyetine hiç bir suretle halel getirmez. İngiltere'nin de Avrupa dışında menfaatleri vardır. Türkiye ve Yunanistan'ın Avrupa konseyine derhal kabul edilebilmeleri meselesi yarın sabah Londra'da inceliyeceğimiz meselelerin başında gelmektedir. Aramızda mutabık kalırsak ve «On» 1ar bu iki memleketin hemen kendilerine katılabileceklerine karar verirlerse, keyfiyet bu memleketlere telgrafla bildirilecek ve hazırlanmış olan A-nayasayı Londra'da temsilcileri va-sıtasiyle imzalamaya davet edileceklerdir.
Konsey bugün toplanıyor
Londra, 2 a.a. (AFP) — Avrupa konqeyi nizamnamesi projesini hazırlamakla vazifeli 10 Dışişleri Ra-kanından müteşekkil konferans, yarın Grenviç ayariyle 9.30 da, Saint Ja mes sarayında çalışmalarına başlı-yacaktır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı konferansın iki, üç gün kadar devam edeceğini tahmin etmektedir.
Bu işte biz nasıl atladık?
günkü yalnız, yapa yalnız mevkie düşmez, ve şaşkına dönmezdik!
Bütün dünya basını ve siyasî mahfilleri, Türkiye'nin neden Atlantik paktına alınmadığını teessüfle kaydederken, Başbakanımızın, böyle bir paktı mühimsememesi. ve Türkiye bakımından bu pakta dudak çevirip geçmesi cidden hazin, hattâ sadecc hazin değil acıdır. Böyle kuvvetli bir blok kurulurken, biz haşmetlû Kıral Abdullah hazretlerinin Ürdün'ü, ve yahut Ekselans Beşara Elhurî hazretlerinin Lübna-nı ile mi kifafı nefs edeceğiz?
Bizim dış politikamızı idare eden devlet adamlarımıza ufak bir tavsiyemiz vardır. Bu tavsiyemiz bütçeye yük olmaz, topu topu iki buçuk üç lira içindedir. Masalarının başına bir dünya haritası assınlar ve arada rada oraya bakıp eski idadî bilgilerini tazelesinler.
Avrupa'da Atlantik Paktına dahil olan devletlerin hiç birisi Rusya ile hemhudut değildir; haritaya bakıp şimalden cenuba ininiz! Norveç'ten Fransa'ya ve Portekiz'e kadar hangi devlet, doğrudan doğruya Rus tehdidi altındadır? Kaldı ki, Rusya'nın politikası da malûmdur; Rus ge nişlcme hareketi batıya değil, cenuba müteveccihtir; bunun içindir ki, Kremlin, İsveç ve Norveç'ten ziyade Balkanlar üzerinde oynamış, Yunanistan hâdiselerini tahrik etmiş, Boğazlarda üs istemiştir! Rusya bu politikayı tanzim etmek is'jerken Hitier gibi -tek hedef» sistemini takip etmektedir. Bu hedef doğrudan doğruya Akdeniz'dir; yani Türkiye' dir. O halde Norveç Dışişleri Bakanı Lange'ın Türkiye için harbe girmek istemediğini Amerikan Dışişleri Bakanlığına teyidettlğini kim red v« inkâr edebilir? Biz hiç şüphe etmiyoruz kl, Atlantik Paktına dahil o-lan diğer devletler de aynı endişe ile hareket etmişler ve orta şark bölgesinde bir harp vukuunda yalnız kendi İşlerini sağlamak yolunu tutmuşlardır.
Gemisini kurtaran kaptandır! Fakat bizim gemi Akdeniz ortasında kaptansız kalmıştır!
işte bizim iktidarın müspet dış politikası hikâyesi de maalesef bundan ibarettir.
Bu işte atladık. Fakat bari hakikatleri görmek için gözümüzden bağı çıkaralım.
Mümtaz Faik FENİK
Tıbbi müstahzaratın ihracına müsaade edildi
Berlin ablukası
( Baş tarafı 1 incide )
Mallk'in raporu :
Sovyet mümessili, Amerikan mümessili ile yaptığı görüşmeler hakkında Moskova'ya bir rapor gönc|ar-miş bulunmaktadır. Cevap gelir gelmez, Malik tekrar müzakereye girmek arzusunu izhar edecektir.
Amerikan mütehassısları, şimdiyi kadar cereyan etmiş olan müzakerelerin memnunluk verici olduğunu kaydetmekle beraber, herhangi bir tefsirde bulunmaktan imtina etmektedir.
Diğer taraftan, gazetecilerin bildirdiğine göıys, Sovyet makamları da, ablukanın kalkabileceğini beyan etmişler ve iyimserlik göstermişlerdir.
Fransız Dışişleri Bakanına göre :
Dört Dışişleri Bakanları konferansının toplantı tarihinin bu hafta tes-bit edilmesi mümkündür. Bakan, Berlin ablukası ve Almanya meselesi hakkındaki müzakerelerin iki taraflı olarak sürüp gidemiyeceğine kani olduğunu, esasen buna, taraflardan hiç birinin taraftar bulunmadığını, herhalde, dörtlerin rızası oi-
( Baş tarafı 1 İncide )
mek için işi mütehassıslara tetkik ettirdik. Bu mütehassısların verdikleri raporlara göre işletmeyi bir elde toplamak zaruretini duyduk. Nitekim, pek yanılmıyorsam o tarihte Havzada maliyet fiyatı altı yüz kırk kuruştu. İşleri işletmenin elinde toplanınca yapılan hesaplara göre başka bir tedbir almadan bu maliyet derhal dört yüz kuruşa inecekti. Bu. esas ele alınarak Havza ı syonalize edildiği takdirde memlekete büyük faydalar sağlıyacaktı. Bizim kanaatimize göre bu faydalar bugünkü'şekli ile sağlanmıyor. Biz bütün ihtiyaçları devlet hazinesi-n.n sırtına yüklemekten ziyade, havzanın milletleştirilmesinin doğru olacağı kanaatinde idik. Dün bu kanaate sahiptim. Bugün de bu kanaate sahibim, hâdiseler de beni teyit etmektedir.
Fikrimi biraz daha tavzih edeyim : Madenler gibi büyük servetlerin milletin elinde bulunması bir zarurettir; bizden evvelkiler memleketin bu ana kaynaklarını miras vedicesine ecnebüere kaptırmışlardı. Bize bunun yalnız yarım yamalık işçiliği kalmıştı. Asıl aslan payı ve kaynağı ecnebilerin kesesine giriyordu. Bunun büyiik mahzurunun yanıbaşında bir de madenlerin «müstemleke politikası» ismi verilen şekilde işletilmsei, yani küçük damarlara ei atılmaması ve kömürlerin toprak altında kalması gibi zararları vardır. Biz, çalıştık ve Havzayı Türk milletine mal etmeğe muvaffak olduk. Millete mal olan Havzayı bugünkü zihniyetle rasyonel tarzda çalıştırmağa maddeten imkân yoktur. Çünkü bu işletmenin hakikî mal sahibi ve hissedarı olarak bilançosunda kâr ve zarar hesabını tetkik eden yoktur. Ben bu meseleleri objektif olarak mütalea ediyorum. Bilanço kâr ve zarar hesabı olmazsa kâr, zararından maddeten müteessir olan kimselerin tetkikinden geçmişse, emniyetli neticeler elde etmek zordu. Biı zamanlar Fransız Ereğli Şirketi burada zengin damarlara sahipti. Her zaman iflâs tehlikeleri geçirirdi. Buraya bir Fransız Müdür yolladılar. İlk iş olarak işlerini yapmı-yan mühendis ve mmeurları tasfiye etti. Çâlışma başladı. Randıman arttı. Kendisini iflâstan kurtardı. Şunu demek istiyorum: işi iyi bir sisteme bağlamak lâzımdır. Sistem bugünkü sistem değildir; biz bütün müstahsilleri birleştirmek, müstahsillerden müteşekkil bir ünite, birlik kurmak ve işi onlara teslim etmek istiyorduk. Havzada İş Bankası, Etibank vardı. Sonra Süleyman Sırrı'nın ocakları mevcuttu. Buna mümasil büyük ve küçük Türk vatandaşlarının işlettikleri ocaklar vardır. Onlar bir araya gelebilirler ve Havzayı rasyonel olarak işlete-bilirlerdi. İş o hissedarların kontrolü altında ticarî bir- mahiyet alırdı. Bu itibarla zaten yüklü olan hazinenin omuzlarına bu işi tahmil etmektense, millileştirmesi daha muvafık olacaktı. Havza kömür işlerinde yapılan bugünkü zararlı emri vakii tashih etmek çok güç olacaktır. Millîleştirmenin mahzuru üzerinde duranlar da vardır. Bunlara göre bütün memlekete şâmil bir maddenin istihsalini bir mücs seseye bırakmak, kömürün pahalı satılmasına sebep olur. Başı boş bırakıldığı takdirde dedikleri vaki o-labilir. Fakat hükümetin kontrol vazifesi işte burada başlar. Umumî menfaatle müessesenin kazancını telif eder. Bu da kolaylıkla temin olunabilir.
Karabük meseleleri
Biraz da Karabük Fabrikası meselesine temas edeyim: Aziz arkadaşlar ikinci defa İktisat Vekili öldüğüm zaman, mütehassıslarla çalışmağa başladım. Demir sanayii çok ağır ve mühim bir sanayidir. Bu sanayiin altında ezilip kalmak ihtimali vardır. Meşhur bir mütehassıs profesör ile istişare ediyordum. Bana şu prensipi ifade etti. Bazı memleketlerde kömür vardır demir yoktur; fakat demir sanayii rü yine kurmuşlardır. Bazı memleketlerde, demir vardır kömür yoktur. Demir sanayiini yine kurmuşlardır; bazı memleketlerde ne demir ne de kömür vardır, fakat demir sanayiini yine kurmuşlardır, çünkü demir sanayii olmazsa medeniyet olmaz. Sizde ikisi de var. Demir sanayii bütün sanayiin anasıdır. Bundan on s&ne evvel bir kanun çıkararak de mir sanayiinin kurulmasını kararlaştırmışlar, fakat buna kimse el sürme ye cesaret edememişti. Demir sanayii bir zarureti iktisadiyedir, diye bu fabrikayı kurmağa karar verdik. Bu fabrikayı kurarken, sonlarını da nazarıdikkate alarak Kırıkkale-de bir kaç yüz milyon lira sarfedi-lerek yapılan harb fabrikalarını besleyecek iptidai maddeyi de tedarik etmek lâzımdı. Harp fabrikaları bize bilhassa harp zamanında lârim olacaktı. Halbuki harp zamanında kimse bize bir damla demir vermedi. Bu itibarla demir sanayiini kurmak her şeyden evvel İktisadi bakımdan olduğu kadar, millî müdafaa bakımından da bir iptidai
kân verilmesidir. Hususi sermayenin nerede ve nasıl çalışacağı programımızda gayet güzel olarak belirtilmiştir. Demokrat Partinin devletçiliğinin hudutları çizilmiştir. Biliyorsunuz İstanbul'da Tüccar Derneğinin tertibettiğt bir kongre yapıldı. O kongreye memleketin hertarafin-lan iştirak ettiler. Orada bütün bu meseleler mütalea edildi. Ben de o kongreyi bir kenardan takip ettim. Arkadaşlar, intibaımı almak istedi-kendilerine dedim ki sizin ka-■ tiniz Dem ;krat Partinin prog-r.ımı ile akrabadır; tetkikatınız ve rnütaleal.ırınız neticesinde ulaştığı? nız karar Demokrat Partinin programı i'e birleşti.
Din meselesi Arkadaşlar, bazı kongrelerde din meselesine de temas edildi. Demokrasi demek açık kalble her şeyi konuşmak demektir. Biz şimdiye kadar bu işi münakaşa etmek istemiyorduk. Din meslesi çok nazik bir meseledir; onu günlük bir mesele halinde yıpratmak ona karşı beslediğimiz hürmete münafi olurdu. Siyasî bir mülâhaza ile de bu meseleden uzak kalmak istiyorduk. De mokrat Parti kurulduğu zaman biz bir ifitra tufanı altında kaldık, işten kuvvetle bahsetsek mürteci diyeceklerdi; hafif tutsak, dinsiz damgasını vuracaklardı, yine hürmetle sükût etmeyi ihtiyar ettik, Din ve vicdan hürriyeti diğer hürriyetler gibi mukaddestir. Bir insanın Allahına karşı inandığı gibi ibadet etmesine kimse müdahale edemez. Lâiklik bunu teyit eder hattâ bir müslümanın Allahına prensipler müeyyide ile yardım ederler. Allahla kul arasına tiyazlı hiçbir kimse girmiyecektir. Bu esaslar îslâmiyetin icabıdır. Bi zim dinimiz ruhbanlığı reddeder. Demcıkrat Parti iktidara gelirse biz bu işi mütehassıs bir heyete tetkik ettireceğiz; dini siyasilerin işi yapmaktan çıkaracağız ve dini siyasete âlet etmiyeceğiz. Bursa'daki nutkum bir gazetede yanlış çıktı. Siyasi hasımlarımız bu yanlışlığı istismar ederek bize hücum ettiler, ciddi ve ilmi zannettiğim bir mecmuada doğru olmıyan sözlere dayanarak bize karşı hücumlar başgös terdi. Görüyorsunuz bir mesele daha konuşulmadan siyasete âlet edü-meğe başlandı. Ezcümle garp vilâyetlerinde o yanlışlığı ele alarak bana dinsiz demeğe başladılar. Sonra aynı nievzuu ele alarak şarkta yaptıkları ve benim Ankara'da açıkladığım tertiplerle Celâl Bayar'ın mehdi olduğundan bahsettiler, zurum'daki arkadaşlarımın evlerini bastılar. Arkadaşlarımızı sivil mahkemeler dururken askeri mahkemelere verdiler. Yine Erzurum -da yazılan tertip mektubunu açıklar açıklamaz, Halk Partisi kanalı ile gazetelere verilen izahatta mürettep mektubu yazan zatın bir bunak olduğu söyleniyordu. Bunak adam başlı başına böyle bir mektup yazabilir mi? Madem ki bunaktı onun yazdığı mektup dolayısiyle arkadaşlarımız neden, tazyik edildi? Bir bunağın yazdığı mektup dolayısiyle evler aranır mı? Yahut da o bunağı oynatan insanlar vardır. O zat bir kukladır. Görüyorsunuz ki, en basit bir hâdisede beni bir taraftan dinsz diye teşhir etmek istiyenler diğer taraftan din namına anarşi yapmak istiyorlar. Demek ki Demokrat Parü ihtiyatlı hareket etmekte, dinin siyasete âlet/edilmemesini istememekte çok haklıymış.'
Millet Partisi ve Demokratlar Celâl Bayar Erzurum'dâki tertip hâdisesi etrafında uzun izahat ver dikten sonra bir delegenin suali ü-zerine Millet Partisi ile Demokrat Parti arasındaki münasebetleri izah ederek şöyle demiştir:
« — Bizim programımızda partiler arasında karşılıklı saygı esası vazedilmiştir. Halbuki karşımızdakiler bu saygıyı göstermediler. Haksızlığa uğradıklarını zannediyorlarsa, büyük kongremize kadar sabreder kendilerini müdafaa ederlerdi. Bunu yapmadılar, Demokrat Partiyi parçalamak suretiyle enkazından kendilerine ev yapmıya kalktılar. Düşünmüyorlar ki onlar bu hareketleri ile memlekette ta-azzuv halinde bulunan muhalefete değil iktidara yardım etmektedirler.»
Bayar bu ayrılışın iktidar partisine çok cesaret verdiğini ve hürriyet misakımn tahakkukunun gecikmesini intaç ettiğini, bundan da Millet Partisi mensuplarının mesul olduklarını söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir:
«Beni zaman zaman Devlet Reisi ile Başbakanla konuştuğum için de mualıaze ediyorlar. Arkadaşlar elbet gideceğim karşılarına dikile -ceğim; «Millet şu işleri bekliyor, partimiz şöyle düşünüyor» diyeceğim. Yaparlarsa ne âlâ! yapmazlarsa Meclise gideceğim. Yine yapmaz -larsa davayı millete, size maledece-ğim. Memleket işleri kuşkulukla, kin ve intikam duygulan ile halledilemez. Biz millete hizmet etmek içiıı partide vazife aldık. Arkadaş-
ir Islcınbul gazel larak nesrine-tefrika : Rum O nagoras'ın günlük
* Bereket Esat (ömrünün tok \ hayatini yâzrfı
ir Hayat pahalılı Istoobulda ikt vorrv'S Iklıı tir ya.. V I ahbap bir .a.jd vulaşlılcıı buluşlular... ir Türk - İngiliz ahenkli idi t k rindeki senfoı ritm, saçların hassa güzellik cal...
★ (Yurttan Sesle daki jarkılar yatlardır.
ir G'azeielerde Nöralyanın Sofanın resmi ir Taze İngiliz de dolaba, ejya kaldı ki. ir Romada bir k 1,5 milyon lir Pekor hüküm* ir Sebze fiyatla düşüyormuş. I de yenmez ki
istanbul'da s edil
İstanbul'un ı perakende, yaş tış merkezleri a tışı yapmağa ki va ve sebze ko( Belediye İktisat husustaki incel ve satış merke: tesbit edilmiştir Yaş mey va v lan 15 mayısta Atom yerli idi
Nevyork, 2 a. Drew Pearson, da yaptığı bir k şimdi-sınai ener şualarından fay jeyi tetkik ettig Pearson, pre bir günde 1 mil ışıklarının aton nerjiyi havi old ni ilâve eylemi; Adalet Saray İstanbul Ad kati olarak tes göre Saray Su. him Paşa köşk hada inşa edile
Fevzi Lütfl D. P. konj
( Ba nındanberi t kendi nam v( iniştir. Kapı sülküttaptır. Her şeydir. 1 tin ıstıraplar Biz artık fes ihtiyaç göste insanlar tara kahramanlar edilen devirl llz!
Sade, falca rmdan gel mi gâhtan gelmi letin insanlaı lerse, bu hal edfrelerse, heı lunur.
Kapı kulu zin çaresini t Çünkü o ancı muayyen ve ' gelir. Biz ise millî irade si jnj^Jırsanlan
Sayfa: 4
ZAFER
Tefrika No. 4
| HALKIN DERTLERİ
PARİS MEKTUPLARİ
: Marki dö Vilnöv
Fransız Sefiri
Ceviran Muvaffak Mcnomencioölu
Kalyonlar Sarayburnunda
ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI tiyanlar, dağıtılan serveti hemen Ilalll isyanının patlaması- kapışmışlar, müslümanlardan da hiç tor görmemişlerdi. Bir kısım âsiler le sokakları dolaşmışlar, hıristiyan ebaasını da kendi imdadına çağır-nış ulan padişahın yaptığı gibi, mü-ıadiler çıkarmışlardı: -Hıristiyan ebaa, evlerinde sakin kaldıkça, toplantı yapmadıkça onlara hiç bir fenalık yapılmıyacak!. diye teminat vermişlerdi. Hakikaten de bu teminata riayet edilmiş, Patrona ve ar-'cadr şiarı aksi surette hareket etmi-/ece ilerine yemin etmişlerdi. Bu e-nirlere aykırı hareket edenler de ele i .eçiııee idam edilmişti. ; ihtiyaç maddelerinin bol bol diik-ı cân'Tda bulundurulması, hiç bir lükkânın kapatılmaması emredil-niş olduğundan, isyan hareketinin levam ettiği müddetçe ne İstanbul ve ne de sayfiyelerde halk, hiç bir evden mahrum kalmamıştı...
Ordunun diğer kısımlarına gelince; bu isyan havası onların da ru-.ıuna işlemiş olmakla beraber ilk iki gün âsilere iltihak etmeden, seyirci çaldılar. Bunlar, yeniçeriler, topçular, cebecilerdi, Hiç bir tarafı tutmı-yarak tarafsız bir vaziyet almış görünüyorlardı. Bu kayıtsızlık, kendi hükümdarlarına karşı nasıl mazur görülebilirdi? Zaten bu mütereddit vaziyet de çok sürmedi. İşlerin fena biteceğinden korkan bir kısım halk, âsilere yardım etmiyordu. Zorbalar ■ephaneyi ele geçirdikten sonra iki. ye ayrıldılar.. Biri yeniçerileri, dileri tophanede topçu ve cebecileri kendilerine katmak için vazife allılar. Yeniçeriler olsun, topçu ve cebeciler olsun, işi âdabına uydurmak İçin, bir vakit bu istekleri reddettiler. Fakat sonra, gizli kalması şart koşularak, anlaştılar. Asiler de bundan fazla bir şey istemiyorlardı. Hemen yeniçerilerin odalarına girdiler. Kazanlardan birini beraberlerine aldılar, At Meydanı'na gittiler. Yeniçeriler, bir yerde toplanmak istedikleri vakit oraya evvelâ kazanlarını göndermek âdetindeydiler. Değişik yeniçeri odalarına adamlar gönderdiler. Kendilerini çok kalabalık gösterdiler. Bir iki kazan daha At Meydanı'na gönderdiler. Bundan sonra, iş kolaylaştı. Başka kazanlar
na askerin hoşnutsuzluğu. halkın hükümete karşı memnuniyetsizimi, idaresizlik yüzünden sefaletin artması Amil olmuştu. Patrona Ilalll. Musll vo arkadaşları bu fırsattan istifade edip zengin olmak sevdasında İdiler.
Beyazıt meydanında bir bayrak altına mllsKImanları çakırdılar. Kendilerine iltihak etmiyenlerl kılıçtan geçirdiler. At meydanına karnrgdh kurdular.
Padişah. İran seferi Icln ordu ile beraber Üsküdar'a geçmiş bulunuyordu. Sadaret kethüdası ve dlöcr vezirler Boğaziçi'nde yalılarının bahçelerine hile diktirmekle meşguldüler. Meydanı boş bulan asiler, hapishaneleri açarak mahkûmları Vcndl kuvvetlerine ilhak ettiler. İsyan1 büyüyor. Tedbir olarak, padişah kaptan paşalığa Abdi paşayı getiriyor.
Kaptan Paşa, padişaha minnettarlığını göstermek için derhal kalyonlara Sarayburnu'na gitmelerini emretti. Padişah namma, askeri bir a-rada toplamak için davul, zurna çal-dırttı. Bu teşebbüs önceleri iyi netice verdi. Asker ihracına başlıvan kalyonlardan saraya (400) kadar bir kuvvet çıkarılmıştı. Patrona Halil bunu haber alır almaz derhal tersaneyi bastı. Evvelâ Kaptan Paşayı o-radan kovdu. Sonra levendlere dönerek, eğer saray tarafını tutacak o-lurlarsa, kendilerine hiç merhamet gösterılmiyeceğini, bütün kalyonlarla gemilerin, içinde bulunan levend-lerle beraber yakılacağını söyledi. Bu tehdit, deniz erlerini o kadar ürküttü ki kaydolunmak üzere saraya gidenler yoldan döndüler. 300 kuruş ikramiye alarak kayıtlarını yaptıranlar da kaçmak yolunu tuttular.
Patrona Halil, vaktiyle deniz erliğinde hizmet görürken bir adam katlinden mahkûm olmuş, Abdi kaptan kendisini ölümden kurtarmıştı. Patrona Halil bu minnettarlığını hatırladı, kaptanı geri getirterek kaptan paşalık mevkiine tekrar oturttu. Himayesi altına aldığını da ayrıca bildirdi. Fakat Abdi ______ _______,__________
kaptanın saray için hazırlamış oldu- da At Meydanı'na gelmeğe başladı ğu kuvvetleri kendi arkasına taktı. At Meydanına ilk gelen yeniçeri-Hapishanede ve kalyonlardaki mev- ler) Adandıklarını anlamışlardı. Fa-kufları da. esirleri de kendi kuvvet- kat cezadan kurtulmak için. geri ka-îerine kattı. Bu arada bir çok hırıs- lanıarı da kendilerine katmaktan tiyanlar, Patronanın fikirlerine işti- başka çare yoktu. Menfaatlerini ve râk etmedikleri halde serbest bira- canıannı ancak bu suretle kurtara-kıldılar. bilirlerdi. Ayrıca birbirlerinden de
ÂSİLERLE MÜZAKERE çekmiyorlardı.
Padişahın hizmetine bağlı olduk-
Padişah bu son ümidinin de boşa ıarı jçjn saraya giden subaylar müs-çıktığını görünce işi müzakereye tesna, bütün yeniçeriler, At Meyda-dökmeğe mecbur oldu. iki taraf ara- | mna gitmeğe başladılar. Topçular, sında bir çok gidiş ve geliş oldu. Hu- ı cebeciler, diğer kıtalar da onları talaşa olarak, denilebilir ki, uzlaşmak kip ettiler. İki gün içinde Patrona ve istendi. Üçüncü Ahmet Haseki ağa- Musij'nin maiyetleri çok kabarmış-yı gönderdi. Asilere kendisinden tl_ ber isteklerini yaptırabilecek hale gelmişlerdi. İsyanı onlar hazırlamış oldukları için, At Meyda'nında toplananlar içinde hiç kimse, onlara kafa tutamazdı. Herkes, bijbirin-ien çekiniyordu. Patrona Halil olsun. Musli olsun, isyancılara hakikî maksatlarını belli etmiyorlardı. Bunlar, memleketin, en • zengin insanlarını temizlemek, onların servetiyle zengin olmak fikrindeydiler. Önceleri, isyanı, tamamen
ne istediklerini, şartlarının ne olduğunu sordurdu.
Âsiler, Şeyhislamın, sadrâzam İbrahim, sadaret kaymakamı Mustafa, Sadaret Kethüdası Mehmet Paşaların (Bu son ikisi Sadrâzamın damatlarıydı) kendilerine diri diri teslim edilmesini istiyorlardı. Padişahtan memnundular. Ona her türlü saadet temennisinde bulundular.
Bu cevap üzerine padişah, sadaret kethüdasını tevkif ettirdi. Onu, evvelce tevkif ettirdiği sadaret kaymakamının yanına ve bostancıların muhafazası altma koydu. Fakat sadrâzam ile şeyhülislâm hakkında aynı şekilde hareket edemezdi. Âsilerin yanına tekrar Haseki Ağasıyı gönderdi. Kendilerine: «Padişahın bu iki büyük devlet adamını da azil ve nefyetmeğe âmude olduğunu ve bu kadarla iktifa etmelerini rica ettiğini, diğer ikisini de münasip görecekleri akibete uğratmak için şimdiden tevkif ettirdiğini, bildirdi. Âsiler hasekiye : -Şeyhislamın a-zil ve nefyi ile iktifa edeceklerini; fakat sadrâzamın behemehal kendilerine teslim edilmesinde ısrar ettiklerini. söylediler. Sadrâzam, aynı zamanda Üçüncü Ahmet'in damadıydı. Padişah, kendi hayatını tehlikeye koymadan kurtarmağa muvaffak olamıyaoağım anladı Kızlar ağasını gönderdi. Mührü hümayunu geri aldırdı. Kendisini de misafir o-dasına naklettirdi, hiç bir fenalık yapmadan muhafaza altında tuttu.
YAĞMALAR
Sarayda herşey altüst giderken, şehirde âsiler, boş durmuyorlardı. Bir kaç müfreze tertip etmişler, hü-Irnr^niln Hrtörı.Aon Hn&rııvn vovn dn-
Çok maceralı bir otobüs a yolculuğu!
Dün bir okuyucumuzdan şu mektubu aldık:
« Pazar günü akşamı saat 23 te 3;:hçelievler'e mutad son seferini yapacak otobüse yolcular binip hareket etmesini beklemeğe başlamışlar.
İş Kanunu gereğince kendilerine "azla mesı.i verilmediği için idare ile aralarında mevcut ihtilâfı müstahdeminin, saat 23 ten sonra çalışma nak üzere halledildiği herkesçe malûmdur. Bunu bilen yolcular, Ulus ünemasında devam eden Safiye Ay-a'nın konserinin beklendiği zanni-e otobüste oturmalarına devam et nişler. Fakat dakikalar geçtiği ve iiğer semtlerin otobüsleri kalktığı ıalde Bahçelievler'in hareket etme rfıesi üzerine yolcular sabırsızlan mağa başlamışlar. Nihayet 23.30 cla conseri dinlemeden gelen şoför ve ailetçisi, konserin verdiği tatlı bir rehavet içerisinde arabanın bo-uk olduğunu bahane ederek yolcu-arın inmelerini istemişler. Bu sa-ttan sonra otobüs idaresinde tele-'ona cevap verecek kimse dahi çık-nıyacağını ve başka bir otobüs ğön-lerilmeyeceğini bilen yolcular in-nemekte ısrar etmişler. Bunun üze cine bir aralık şoför, arabanın 20.30 dan beri bozuk olduğunu ve idareden verilen emir üzerine buraya çekildiğini söylemiş. Yolcular, burasının tamir atölyesi olmadığını, bo-«uk arabanın garaja çekilmesinin ve buraya da sağlam bir arabanın verilmesinin gerektiğini hatırlatmışlar. Şoför bundan sonra arabanın izerinde Bahçelievler levhasının oulunmadığını ileriye sürmüş. Fakat yolcular, levhanın mevcut olduğunu gösterinece şoför şaşırmış. Birbirini nakzeden bahaneleri söylemekte devam etmiş. Garajdan gelen bir kamyon otobüsü yolcuları ile birlikte garaja götürmeğe başlamış. Bir aralık biletçi yolculara garaja kadar bilet kesmek istemiş. Fakat yolcular garaja değil Bahçeli-îvler'e gitmek istediklerini söylemişler. Neticede garaja gelen yolculara güçlükle bir otobüs tefrik edilmiş ve ancak saat 24 te yolcular semtlerine gitmek imkânını bulabilmişlerdir. Bir saattenberi Bahçe-ievler duraklarında bekleyen yol--uiar ise, otobüsün ğ'âraja gideceği bildirilerek alınmamış, duraklarda bırakılmıştır. Bizim bildiğimiz oto büs idaresi halkın hizmeti için kurulmuş bir müessesedir. Keyfî ve programsız değil.
CEM İYİ
LÜZUMLU TEL:
•nnKin ...............
ithhl İmdat ............
Konservatuar sanatkârlarının folklor gezisi İstanbul konservatuarı sanatkârlarından Akile Artun, Sadi Işılay ve arkadaşları İzzeddin Ökte, Vecdi Seyhun, BUrhaneddin Ökte ve Fikret Kutluluk'tan mürekkep bir he-ye» yurdun muhtelif bölgelerir.d'-konserler ve folklor incelemeleri yapmak üzere Konya ve Adana havalisinde bir geziye çıkmışlardır.
din ve adalet maskesi altında gösterdiler. Muvaffak olmak için başka çareleri yoktu. O kadar ki, baş langıçta, ahaliden zorla mal gasbet-miş olanları derhal idam ettiler. Büyük bir şeref ve namus perdesi altında, herkesi emirlerine körü körüne itaat eder hale getirdiler. A-sıl fikirlerini ise daha sonra tatbik ettiler.
(Devam edecek)
Entelicens Servisin kendisine minnettar olduğu adam
Fransız! casus teşkilâtı başkam ile konuştum!
Doktor Canal anlatıyor: bir gün bir cenaze bizim teşkilâtta çalışanların hayatını kurtarmıştır
Paris (hususi muhabirimiz Hikmet Sevigten) — 15 Iiizaran 1940 : Parij işgal edilmişti, fakat, Fransa-ıın Kurtulması lâzımdı.
«Kurtuluş ve İntikam» adlı şebe-ten.n şefi bulunan doktor Canal ba-ıa L,eÇ'ni5 günlerin heyecanlı hâtı-ala-inı Nazi Almanyasına karşı en jüyük silâh olarak kullandığı soğuk-kanıılığıyla anlatıyordu. Gizli faali /elleriyle, İngiltere ve Fransa ara-ıınd ı irtibat tesis eden vatansever-erııı Parısteki başlarından biri olan ju i ransızın sonsuz gayretleri, yal-ıız bir kaç haber aııp vermeden iba-■et kalmamış fakat onun her hareketi. neferinden mareşaline kadar Hitlcr dünyasına en büyük darbeyi .ndi: mişti.
C; nal ın doktor olması muhtelif insanlarla yaptığı temasları nispeten kolaylaştırıyor, fakat bu, hayatının her an tehlikede olmasına engel teşkil etmiyordu. Arkadaşı Mar-cel Tloby sayesinde meşhur «Entelicens Servis» le temas tesis eden doktor Canal gene aynı şebekenin casuslarından bulunan bir İngilizle ne şekilde işbirliği yaptığını şöyle anlatıyordu :
— Alman işgal kuvvetlerinin şefi Mareşal Von Rundstedt St. Germain-de (Paris'e 17 Km. mesafededir) kurduğu genel karargâhım, 1942 bombardımanları yüzünden yer altma nakletmeğe mecbur olmuştu. Böylece bizim vazifemiz de bir kat daha güçleşiyordu. Fakat her şeye rağmen, gerek «Entelicens Servis» in adamlarından biri bulunan İngiliz ve gerekse karargâhta kâtiplik eden iki Alman eri sayesinde en önemli haberleri elde ediyorduk.
İsmini ortaya atmaktan kaçındığı ingiliz casusunun çalışmaları üzerinde duran doktor Canal şöyle devam etti : ı
— Nazi şefleri başkalarına göstermeğe itimat etmedikleri kâğıtları Alman sandıkları bu İngilize veriyorlar, en gizli yazılarının kopyalarını ona çektiriyorlardı. Diğer iki Alman eri ise bir yandan bu casusla işbirliği yapıyor, bir yandan da yalandı vesikalar hazırlıyarak karşı tarafı şaşırtmak için ellerinden ge-.eni yapıyorlardı. Bunlardan bilhassa Shultz'un ismini zikretmek isterim. Biz böylece VI ve V2 silâhları içiıı Alman bilginlerinin önceleri araştırmalar yaptığını, sonraları ise tecrübelerin neticelendiğini, bu uçan bombaların atılmağa hazırlandığını ve hattâ onların nerelerden salınacağım öğrenerek Londrayı evvelden haberdar etmiştik.
Bana sual sormama ihtiyaç bırakmadan konuşan doktor Canal sonra çok daha önemli bir hakikati açık-lıyarak :
— Naziler hiç bir gün bizim için sürpriz yaratamadılar, dedi. Düşününüz; Almanların Rusya'ya saldıracaklarını biz tam üç ay evvel biliyor ve Londra'ya raporumuzu göndermiş bulunuyorduk. Bu haberi İngil-
— Paris'ten yazan
Hikmet
izan i
Sevig
tere'ye bildirdiğimiz gün radyomuzun başında iki saatten fazla kalmak mecburiyeti hâsıl olmuştu. Konuşmamız bittiği bir sırada, bulunduğumuz evin kapısı önünde S.S. erlerini taşıyan bir kamyonun durduğunu işittik: Evet, yakalanmıştık! Fakat son gayretimizi sarfetmeden onların eline geçmemeğe karar vererek radyomuzu derhal parçaladık ve kaçmağa koyulduk. Servis kısmının merdivenlerini son bir ümidle inerken, bizi takip edenlerin ayak seslerini işitiyorduk. Sür'atle kendimizi sokağa attık.
Cümlesini bitirir bitirmez Canal-ın yüzü, maziyi hatırlıyan zihninin tesiriyle olacak birden sevinç ifadesiyle doldu :
— İşte tam o sırada önümüzden geçen bir ccnazc bizim hayatımızı kurtardı. Nefes nefese kalabalığın arasına karıştık. Alman askerleri ise sokağa çıkar çıkmaz etrafa bir göz attılar ve »schnell! schnell! — çabuk» diye bağırarak hemen yandaki sokağa saptılar.
Bu sözleri işitince :
— Vazife peşinde koşan ve yaşamaları gereken insanlara karşı ecel bazan ne kadar şefkatle hareket ediyor! diye cevap verdim.
Bizimle beraber aynı odada bulunan ve muhtelif işlerde Canal'a yardım etmiş olan Heliot söze karışarak :
— Doktor şimdiye kadar ilk defa, yaptıklarını bir gazeteciye anlatıyor, dedi. Kendisine defalarca rica ettik; fakat çok mütevazı oluşu hatıralarının bir Fransız gazetesinde olsun neşredilmesine imkân vermiyordu. Arzumun nihayet yerine geldiğini görmekle memnunum.
Doktor Canal konuşmaktan başka bir çarenin kalmadığını sezerek devam etti :
— Bir gün, çok önemli bazı kâğıtların büyük bir evin üst katında saklı olduğunu öğrendik. Buranın bir kısmında S. S. kıtaları oturuyor, diğer kısmında ise yalnız Alman askerlerinin girebildiği hir genel ev bulunuyordu. Üç kişi dama çıktık, duvarda, odaya girebileceğimiz bir geçit açarak içeri girdik. Örada üç saat kalmamıza ve her istediğimiz kâğıdı elde etmemize rağmen kimseye hiç bir şey duyurmadık. Aşağıda nöbetçiler kadınlarla şakalaşıyor, b.izse her hafta Londra'dan muntazaman haber almağa gelen tayyareye yetiştireceğimiz kâğıtları cep-lerimize doldurarak yakalanmadan kaçma çarelerini düşünüyorduk.
Geçen sefer Fransızların hayatını bir cenaze alayı kurtarmış, bu sefer ise onlara yardım eden, ahlâkları ölmüş kadınların Alman askerlerine sahte tebessümler göstermeleri olmuştu.
Bundan sonra sözü tekrar Mareşal Von Rund.ıtedt'in yeraltı karargâhına getiren doktor Canal :
— Almanlar çok insafsızca hareket ettiler diye adetâ isyan etti. Düşman taraf ndan bombardıman edilmemeleri için karargâhlarına yer oları,k kız lisesinin bulunduğu civarı seçtiler. Hiç bir bombanın bu yer altı şehrini tahrip edemiyeceğini onlar da biliyorlardı. Zaten siz de gezdiniz vo gördünüz.
— Evet. Sanıyorum ki hükümet burasını uçurmağa bile cesaret edemiyor.
— Koskoca bir mahalleyi yok etmeği göze almak pek güç. Mareşalin karargâhı istikbale hakiki bir vesika olarak kalmaktadır.
Bi den esas mevzua döndü :
— Londra bizden, buranın havadan görünüşünü tesbit eden bir fotoğraf istedi; (Zira iç kısmının bütün f ırlarını gerek İngiliz casusu gerek id Alman sayesinde biliyorduk) ben de çektim ve yolladım.
Holiot, doktor Canal'ın son cümleyi gayet tabii bir lisanla anlattığını gc rünce ilâve etti :
— Bu resmi almanın ne demek olduğunu düşünebilmek için bazı hakikat ları bilmek lâzım : Yeraltı ka-rargi hinin istenilen şekilde fotoğrafını Lesbit etmek ancak Alman askerlerinin oturduğu binanın damından mümkündü. Doktorun oraya da gündüzün çıkması gerekiyordu. Kene isi bundan da yılmadı ve vücudunun bir kısmı saçakları aşmış bir ;ekil le istenilen resmi çekti.
Al narılar bir müddetteriberi kendisin len şüpheleniyorlardı. Telefon konu jmalarınin dinlenildiği, mektuplarının üç aydanberi açıldığını öğre idik. Bereket versin ki biz her zam;.n ihtiyatla hareket ediyorduk. Fakı t...
Kcnuşmasını yarıda keserek sözü Joktıra bıraktı.
— Bu karışık işlere atıldığım ilk güne enberi eşime şunu önemle ten-o:h etmiştim: «Eğer bir gün Almanlar i ve gelir, yahut her hangi bir tehlike belirirse sokağa bakan pen-:erenin dış kısmına çiçek dikili bir saks yı işaret olarak koy!»
Merdivenleri çıkmadan, her defasında pencereye dikkatle bakar, sonra zili çalarehm. Bir gün eve löne.-ken gene aynı şekilde hareket ettin., fakat bu sefer saksı Nazilerin evde bulunduğuna işaret olarak sağ köşede duruyordu. Benim için yuvamı terketmek ve kaçmaktan başk ı bir çare kalmamıştı. İşte böy-ece Paristeki faaliyetim sona erdi ve ben de İspanya hududuna giderek ırada başka işler gördüm.
■ Alar-'sal Von
Kıt — Gelecek s Kındstedflıı Yer Ali. intibaları yollıyacağız.
EVRENOS MEYHANESİ
Yazan : Georges Slmenon
Çeviren : C. A.
Tefrika No. 4
ÇIKAN KISIMLARIN HULASASI
[Kızın ne zamandanberl bu hayatı yaşadığını merak eden Jonsak cevapsız kalan sualini tekrarlamadı. Nuel patronlyle hesaplagtıktnn sonra Jonsak'la beraber barı terkedlp, sabah 7 de bulunmak Uzore ayrıldılar. ★
Jcnsak kızın geleceğinden emin olmadığından kendine bilet almıştı. Fakat Nujl siyah tayyörü İçinde cı-ke rclmlg ve üzerine bir cok nazarları çekmekten geri kalmamıştı. Bilhassa tran Konsolosu Uç deta batını çe-vl.mlfltl.
K mpartımano girdikten lonr» Nuel
havanın boğucu sıcağını Uorl sürerek Jonsak'ın yanına sokulmasına mani olsnue ve İstanbul'daki dostları hakkında ondan malûmat almağa çalışmış, fakat aldığı cevaplardan pek tatmin olmamıştı. Restorana gitmelerini teklif eden Nuel. orada noşolcnmlş ve gtirol bir çift havası yaratmıştı. Yı lmak Icln döndükleri zaman soyunmak İçin birbirlerinden ayrıldılar].
di, fakat bunun bir fayda vermlye-ceğini hissetti. Uyandıkları zaman İstanbul'a 15 dakika kalmıştı. Sıra ile giyinmek için vakit yoktu.
Daracık kompartımanda çamaşırlarını, çoraplarını arayarak telâş edip duruyorlardı. Bir an Jonsak, Nuşi'nin beyaz göğsünü, sonra da çoraplarını giyerken çıplak bacaklarını gördü.
Fakat az sonra ikisi de gayet usturuplu bir vaziyete girmiştiler. Ellerinde valizleri trenin tamamen durmasını ve yere atlıyarak Hay-darpaşanın kalabalığına karışmayı bekliyorlardı.
Onları Boğazın öteki tarafına götürecek olan vapur hazırdı. Sol tarafta İstanbul'un minareleri, sağ tarafta Bcyoğiunun betou binaları gözüküyordu.
Jonsak, gözleri güneşden, denizin
— Burada bir ev bulmalıyız diye bir hüküm verdi.
Jonsak birdenbire bakışları değişen gözlerle bu burun kırışmasının hafif bir ruh buhranına delâlet ettiğini öğrenmişti. Nuşi parkın etrafını çeviren modern binaları, pencerelerinden mermer antreler, asön-serler gözüken demir kapıları, İstan-bulu tepeden seyreden temiz apar-tıman dairelerini işaret ediyordu.
Kadının biri, bir balkona dayanmış etrafa bakıyordu. Üzerinde mavi bir elbise vardı. Bu mavi renk; binanın beyazlığı üzerinde kaypak, ışıklı, insanın içine rahatlık veren tatlı bir leke gibi gözüküyordu.
Bahçede çiftlerin yanında, hastabakıcılar kadar temiz dadılar, çocuk ları gezdiriyorlardı.
Fakat Nuşi büsbütün baygınlaşan gözleriyle o mavi lekeye bakıyordu; şimdi onun yerinde olmak istediği mavi lekeye...
Jonsak da, Nuşi'yi robdöşambriyle tembel tembel İstanbul'u seyrederek tırnaklarını törpülerken görür gibi oldu..
kızın, banyoda çinilerin üzerinde yün terliklerini sürükliyerek dolaştığını görmüştü.
Kız :
— Garsonu çağırsana, çikolata istiyorum demişti ve onun gözleri önünde giyinmesine devam etmişti. Nuşi'nin mahcubiyetle pervasızlığın karışmasından meydana gelen tuhaf bir hali vardı. Meselâ soğuk su İle yıkadığı göğsünü Jonsaktan saklamıyor ve süngeri rahatça gezdiriyordu. Fakat bakışları, vücudunun etrafında Jonsak'ın geçmesine mani olacak bir daire çiziyor gibiydi.
Jonsakın yanında, bardaki arkadaşlarının yanında nasıl giyiniyorsa öyle giyiniyor ve yarı çıplak halde, avucuyla gerdiği çorabını, alnını kırıştırarak tamir ediyordu.
— Bugün ne yapacağız biz?
Kız, yıllardanberi evliymişler gibi gayet tabii (biz) diyordu.
— Benim sefarete uğramam lâzım,
Nuşi çorabını örmeyi bırakmadan adama hulyalı ve tasvipkâr bir bakışla baktı.
Anlıyorum, Fransız sefareti
Nöbetçi Ecz: GÜRAY — Saraçoğlu Mı
Tel: 22324 ANKARA — Tüze Cadde CEBECİ — İstasyon Cad
İSTANBUL — Anafartalı *
SİNEMAL, EĞLENCE Y
Büyük Ankara
Ulus Yeni , Park Sümer Sus
(15031) - ö (23432) - E K
(22294) (14040) - İl (11131) - E (14072) - K (14071) - E
K. Tiyatro (13070) - T Opera (10370) - S Gar Gaz. (15190) - B Ankara - C
Pavyonu (10400) Süreyya P.(24357) - A
Bomonti (21355) - S ★
Teşekkür:
Teyzemiz Safinaz'ıı ri çekmekte olduğu ederek derhal müdah vaffakiyetli bir ame yeniden hayata kavu li Profesör Doktor Kc yakın alâka ve ihtir hatini süratle kazan eden, muavini Meh: baş asistan Zeki Tun( hi Cebeci. Şinasi Af can, Osman Savcı'ya hemşirelere teşekkür mizi sunar, ayrıca, k ğümüz örnek intizar sitayişle zikretmeyi i riz.
Konferans :
Ankara Lokanta ' Sendika Yönetim Ku
Sayın işçi vatanda Sendikamız tarafır de tertip edilen Konf incisi olan (İşçi send cü yılı) mevzulu 1 dikaınızın sayın başk tarafından 4 Mayıs nü saat 15 de Saman zinosu salonunda veı
Kemalist rejimin kâr yolcuları olan sosyal haklarınızı en tına kadar açıklıyaca feransa onur vermen 'e arzederiz. Not : Giriş Serbest
Jonsak, küçük bîr kız çocuğunun sözde hiıııayekâr tavırlar takınarak büyükleri korumağa kalkmasına gülümser gibi Nuşl'ye gülümsüyordu.
Nuşi'ye gelince, o da temkinli ve ciddi bir erkek rolünde olan Jonsak'ın kendinden emin bir tavır takınmasına gülümsüyordu.
Beraberce Taksime çıkan ana-cad-de boyunca yürüdüler, sefarete giden yokuş aşağı (lar sokağa saptılar. Bir manastır bahçesi kadar sakin bir bahçe ortasında olan sefaret binası, hakikaten güzeldi. Bir bahçıvan, çiçekleri suluyordu. Nuşi banklardan birine oturarak :
— Seni bekliyeyim, dedi.
Antreye girerek uşaklara bir şey
sormadan büyük merdivenlere yürüyen erkeği bakışlariyle takip etti.
Yarını saat sonra Jonsak, kadını aynı yerde buldu, samimi bir şekilde koluna girdi.
Kadın bir defa daha parkın gölgeliklerine ve binanın sütunlarına bakmak için geri dönerek :
— Çok para kazanmalıyız, dedi.
Şimdi ağır adımlarla tenha so- j™
DEVLET TIYı
nda Bu akşam saa SEVİL BE
Opera komik I (Öğretmen ve öf
7 Mayıs cumartesi C umhurbaşkanlığı Orkestrası f
KÜÇÜK Tİ4
da
Bu akşam tem: Yarın akşam s: SÖZÜN KI (Öğretmen ve öf
8 Mayıs pazar ss PERİLİ DEĞ (SON TEM
ZAFER'in Abon Memleket
Memleket
ZAFER'in Hân
Batlık ......................
2. ve 3. eli sayfada Sı 4 «U sayfada Sm. 6. »e 8. cı salyada Sır Loğum. NikAh. Nls Mevlût UAnları 6 santl eartlyle 15 lira
Gazvieye gönderilen e lur neşredilsin cdl edilmeı. tunlardan mesuliyet k
TAKV
ZAFER
HIKA YE
İHANET
Rene Valmur bir kayalığın arkasında, ayakta, bekliyordu, lîu-
umumî bir yol kavşağıydı ve son derece ıssızdı. Çabucak gece olmuştu; insana kışın yakın olduğunu hissettiren soğuk ve zifiri bir gece. . ul-mur, biraz sonra otomobilin kesk ıı fenerlerıyie aydınlanan yolu b.le zorlukla seçiyordu. O zaman, ne men bulunduğu yerden çıkacak, a-y .zıerın oeuı etrmyen çakıllı iden yürünerek yolun ortasına
işte bu an, korkunç Mu.-: il yanıbaşında bir tabanca,
•er ış.nı göreceği an o-
u. ..ilecekti, f. ı nıuıcad lao iti.
-iöj le bir cinayet kararı vermek, Kene v uiır.ur için pek kolay olmanı ..... ha kat sevdiği kadını, yanı J. idin ı nefret ettiği kocasından halas etuıeıim başka çaresi var mıydı!
!ı, kaçalım, teklifine rıza- gösterse) di ne iyi olacaktı.
Çeviren: A al ide öztürk
t Jak'in. onu, bu düşünces r e .1 uduna kolayca ıkno ei i . ; ünkü kocas nm pek sunî e ]e büyük gösterdiği bir serve muydu. Bu servet bir pamuk ne bağlı duruyordu. Frans.
n 'e b:r kursunla ÖHİ bulunduğu zaman bir iflâs tehlikesiyle kar-ı r va olduğu derhal görülecekti. \* sen bir gece evvel de asabi bı bu'-ı- -n geçirmiş değil miydi. Jaklin köyle ifade verecekti. V^'mur. bunun üzerine : — Tabancayı ver! dedi. l"te şimdi , kayanın arkasında Kaçalım, seni dünyanın öbür elleıı cepte, hareketsiz, yüzü, son ucuna götüreyim, kimsenin bizi bir baharın seıin rüzgârına karşı, bek
;vordu. Hazırdı. Her hareketi de küçük teferruatına kadar tesbit e-• ' -V- 4rietâ bir otomat gibi ha-Q' ' -) V^ekti O simdi yalnız "iialsVbel saadetini düşünüyordu, "z -k bir memlekette, Jaklin ile baş-basa, evli olarak kuracakları mesut ••uvrvı tahayyül ediyordu. Daha ( Teklin e malik olmamıştı. Şu anla-| -ılmaz kadınlar! Uğrunda cinayeti göze alacak kadar.sevdiği adama as-
................kın en son hediyesini vermeğe bir
var mı. nereye gıttıgımızı, nerede îülIu razı olmuyordu.
lirimizi oorenır» rln «olein Ki-
Gecenin içinde keskin bir ışık
dana buıamıyacağı bir yere...» demişti. Fakat kuuin daima içinde endişe d . lu lan iri göklerini ona doğru kaldırmış:
— Nereye gitsek Fransi gelir, bizi bulur: diye cevap vermişti. Nasıl bulur, onu bilmem ama muhakkak bulur. Bir gün. bir de bakarsın kar-ş miza dikiliverir ve o zaman...» Valmur :
Sevgilim, hayatım, hiç imkân
saklandığımızı öğrenip de gelsin bizi bulsun. Bizi aratıp bulmak bu za-
manda ne kadar pahalıya mal olur biliyor musun? Bu parayı nereden bulacak?
Fakat kadın kumral başım sallıyordu :
— Sen onun nasıl bir adam olduğunu bilmiyorsun? Duygularında şiddeti, inatçılığını, kindarlığını bilmiyorsun. Aşkı, yahut kini için o, her engeli yıkar. Böyle daimî bir tehdit ve kuşku altında hayatımız da zehir olur.»
Ondan sonra da o ezeli ve boş şikâyetler başlıyordu :
— Oh! dostum, sevgili dostum, neden seni daha önce tanımadım.
Evet doğruydu, zalim kader onları çok geç tanıştırmıştı. Rene Valmur, yeğeni Fransi evlendiği man Afrika'da bulunuyordu. Bir müddet bu aşka mukavemet etmeye çalıştı. Hattâ Jaklin'in «Ne yapalım kadere rızadan başka çare yok, ayrılalım» diye rica etmesi üzerine
crar Afrika' ya döndü, ama, ne çare ki gönül bir defa tutuşmuştu; ve ayrılık bu ateşi söndürmek değil, büsbütün alevlendirdi. Bunun üzerine her şeyi göze almış olarak tekrar geldi, işte bundan sonradır ki o korkunç tasavvur kafasında yer etmeye başladı. Düşüncesini uzun müddet Jaklin'e açamadı. Fakat kadının âni susmalarından, firari bakışlarından, hele bazan güzel yüzüne â-rız olan dehşet ifadesinden onun da, aynı hal çaresine doğru gittiğini anlamakta gecikmedi. Zaten tek bir hal çaresi vardı ve bu tek çare de her ikisinin beynini aynı kuvvetle işgal ediyordu.
İlkin yarım yamalak kelimelerle, sonra daha az tereddütlü, nihayet açık açık oturup meseleyi konuştular ve büyük bir soğukkanlılıkla plânlarını kurdular.
O sıralarda Jaklin her yaz olduğu gibi Marlot'da kiraladıkları bir villâda kalıyordu. Fransi hafta tatilini ancak onun yanında geçirebiliyor-du. Bu suretle her cuma akşamı Paris'ten otomobille, bu yolu takiben villâya gidiyordu. Fiilin bu şekilde yol üzerinde yapılması fikrini Jaklin ortaya atmıştı. Valmur, daha başka türlü, daha sessiz bir şekil düşünüyordu; meselâ küçük dozlarla tedrici bir zehirleme gibi, ama düşünüp taşındıktan sonra, Jaklin'in plânını daha garantili buldular. Plân şuydu : Jaklin, kocasının tabancalarından birini otomobilinin gözünden alacak, Valmur'a verecekti. Bittabi, tabancaya daima eldivenle temas edilecek ve bu suretle parmak izi bırakılmıyacaktı. Eylül sonu, Fontenblo ormanı, akşam saatlerinde bomboş olurdu. Fransi Mugal yolun ortasında, akşamın geç vaktinde yeğenini görünce şaşırmazdı, çünkü Valmur çok defa, yeğenini ziyaret edeceği zaman,' böyle, onun otomobilinin yolunu beklemişti. Tabiî otomobil hemen duracaktı. Valmur, yeğenine bir şey gösterecekmiş gibi otomobilden inmesini işaret edecekti ve o, tam yanına geldiği zaman tabancasını ateş-üyecek, sonra da silâhı cesedin yanına bırakıp kaybolacaktı. Bu suretle vakaya tam bir intihar süsü verilmiş oluyordu. Fransi Mügal daima eldiven giydiği için, tabancada parmak izi olmaması da şüpheyi çekmiyecekti. Bu ölümle, aylardan ben aralarında bir huzursuzluk mevzuu olan miras işi de tatlıya
parladı. Valmur motör sesini tanıdı. Geliyordu. Ve ondan sonra her şey büyük bir süratle olup bitti. Valmur yola indi, bir taraftan koliyle otomobile durma işareti yaparken, bir taraftan da yere eğilmiş bir şey tetkik ediyormuş gibi yaptı. O-tomobil, beş metre yakınında durdu, Fransi Mugal hemen yere atladı :
— Ne tesadüf Rene, diye seslendi. Ne var orada neye bakıyorsun?
şey oldu: Fransi Mugal bir sıçrayıs-ı kendini bir adım yana atmış ve hepıen tabancasını çekerek ateşlemişti. Rene Valmur kalbinden ,Um,-ği bir kurşunla cansız yere yıkıldı.
Bütün bunlar göz açıp kapayın-, ya kadar kısa bir zaman içinde olmuştu.
Bu sırada otomobilden ikinci bıı şahıs lhdl.
— Ne oluyor! İyi kurtuldun dostum. Geçmiş olsun! Tanıyor musun
u adamı?
— Heyhat tanıyorum, aziz başkan, yeğenim Rene Valmur!
— Yeğeniniz mi?
— Evet. Ama hayret, neden boy le yaptı?
Belediye başkanı, Geliben, bacakları titremekte olan Fransi'nin koluna girerek onu otomobile kadar götüı dü. Bir müddet kendine gelsin. neyecanı yatışsın diye bekledikten ınra:
— Şimdi bana yardım edin de ' jstum, cesedi yolun ortasından çe--clim. Sonra gidip en yakın jandarma karakolunu vazıyeti anlatalım. Allan tan ki yanında ben vardım. Hakikati kolayca anlatmak n fcün olacak, dedi.
Geliben, Mugal'in eski dostl; dandı. Onun da karısı Marlot'da oturduğu için, bugün iyi bir tesadüf olarak rastlaşmışlar, ve beraber yola çıkmışlardı.
S rgu pek kısa sürdü. Sadece-bazı teferruat üzerinde durdular. Meselâ Fransi'nin ateş almamasına hayatını borçlu olduğu tabancanın u-zun müddet rutubetli yerde kalmış ve bu yüzden kapsüllerinin paslanmış, barutunun bozulmuş bir tabanca olması dikıcati çekiyor ve cinayet işlemeğe karar vermiş bir adamın böyle bir tabancayı kullanması hayretle karşılanıyordu. Sonra tabancanın markasını, fabrikasını anlamaya da imkân yoktu; çünkü son derece eski bir modeldi. Anlaşılan bu tabanca Valmur'da eskidenberi
Beyaz perdenin çıplak yıldızı
B1EPY İAMAKft
Heyecanlı maceralarla dolu
©lan hayalım anlatıyor i
Ankara Köylerinde D. P
Valmur, sadece eliyle ona yaklaş- | varmış masın, işaret etti. Belki onun tam Fakat cinayetin asıl esrarı hiç bir zaman çözülmemiş olarak kaldı. Hâ-
yanına, adetâ temas edercesine, yak-
---------»uıı.uu vuiuuııemı:
laşır yaklaşmaz, birdenbire doğrul- diseden bir kar av
du ve .,b,„cas,„, çlkararak ,getiJe vSenteîl
baslk Fakat namludan kuru bir ses- babalar, V.ktor'un ölümîyTe fX
ten başka b.r şey çtkmadt. Tabanca Mugal büyük bir şervete kondu ve
ffi. İwmfî"aVaaIral;r *"'" b'r bö)'le» (ib dünyadaki revcelerin In
daha cekt, b)r daha çekb. Fakat hep sad,k, olan, Jaklin'in yardimivta
aynı şey: Kuru bir ses. Tabanca pat- olanında -m. , yaraımıyle
lan,,yordu. Fakat bu anda başkaMr Sta™oldu mukemmek" ™vaftak
Dedikodulu mesele
( Baş tarafı 1 incide )
nu söyledi. Adı dershane olan yerde danslı çay yapılamıyacağını, buna maarif prensipimizin ve an'a-nelerimizin müsaadie edemiyeceğini anlattı. Bir mektup okudu. Bu husustaki müracaatların hasır altı edildiğini, bu şahsiyetlerin mesul bulunduğunu ilâve etti.
Millî Eğitim Bakanı, takrir sahibinin o günkü çay hakkında müphem fikir edindiğinin anlaşıldığını söyli-yerek dedi ki: — Benim yaptırdığım tahkikat ve
Petrol işleri
( Baş tarafı 1 incide )
tasrih etmesini istedi. Reşat Aydınlı hiç bir imalı kastı olmadığını söyledi.
M. T. A. nın petrol işinde bir oya-ama siyaseti takip ettiğini, önce kumete ümit verip malzeme sipariş ettirdiklerini, sonra bir başka kuyu ıçııı emir verdiklerini anlatarak -Dolap böylece dönüp durmaktadır» dedi
C. Sait Barlas üçncü suale de cevap vererek, mütehassısların yap-mukayeselere göre bizde
31 (JftV
Cilt 1
Küçük Boyalık köyü detoıokrati
n her tarafındo Demokrat Parti Aynı kö cuktlAt kurarak genişlemektedir. Sefer Er. Ankara'da vo cK arında köylere sel. Zekiye m. uıikııı birleşerek bu domok- Taşılımı. E.ı ısına katıldıkları görülmektedir, m t Acar, Mllhlbe KJ Al tay, Rem: İnzali GUleı knn. Salt SUrldUa Mir
KllçUk Boyalık köyU mü-"lıbln l eline: Balkan: Aşır Genç, Boa kan Yardımcısı: Abdullah Sahln. llyc-Salt A.....I GUleı-, Latif Demir, Meydir. Bu köyün İlk de-

lslnıleı-1

Son bir iki yıl içinde Hollywood'-da bir kaç genç sanatkârın yıldızı parladı, isimleri dilden düşmez oldu. Buna mukabil bir zamanlar dergi ve gazetelerin haklarında yazı yazmak, resimlerini basmak hususunda birbirleriyle yarışa girdikleri yordu. Yeni film bazı şöhretler ise ihmal edildi ye bu de stüdyosu onu libiler daha şimdiden unutulmak gün geçtikçe unutulmak gibi bir tehlikesiyle karşılaştılar. Holly- tehlikeyle karşılaşıyordu.
le karşılaştı. Bir gün manevi oğlunun bir otomobil kazasına uğradığını öğrendi. Bu sefer, de hastaneden çıkmaz oldu. Birbirini takip eden bu hadiseler sırasında ise bir türlü çalışmak fırsatını bulamı-çevirmediği için reklâm etmiyor,
emniyet raporu en küçük bir karan- j petrol kuyusu açmak için harcanan lık nokta bırakmamıştır. Hâdisenin | paradan alman neticenin diğer memleketlere nazaran daha iktisa-
başından sonuna kadar nasıl cereyan ettiği bütün vuzuhiyle anlaşılmıştır. Acaba daha nel^r olmuştur gibi şüpheler sokarak efkârı umumiyeyi vehme düşürmek doğru değildir. Çay 6 ya kadar devam etmiş ve herkes evine dönmüştür. Bu çayda A-rrçerikan konsolosu ve ailesi. Türk mihmandarı yüzbaşı Mücahit, Emniyet Birinci Şube Müdürü, bir sivil komiser, Amerikan donanması binbaşılarından birinin refakatinde 30 er bulunmuştur.
Hasan Dincer, toplantı nezahat i-çinde geçse bile Türk maarif prensipleriyle bağdaşamıyacağını, mesuller hakkmda ne yapıldığının izah edilmediğini, müsebbiplerin muhakkak ceza görmeleri gerektiğini söyledi.
Bundan sonra umumî harpte Rusya'ya esir düşen ve orada ölen Binbaşı Bilâl'in ailesinin maaşının tezyidi hakkındaki Sinan Tekelioğlu'-nun teklifi Meclisin dünkü toplantısında da görüşüldü.
Muhtelif hatipler bu zavallı kadının maaşının tezyidini müdafaa ettiler, neticede meselenin millî savunma komisyonuna verilmesi kararlaş-
di olduğunu söyledi. 8 - 9 numaralı kuyulardan petrol almmakta olduğunu, 14 numaralı kuyunun 100 metre şarkında petrole girildiğini, bu kuyunun derinliğinin 2500 metreye indirileceğini söyledi.
Reşat Aydınlı tekrar uzun izahat verdi. İlk petrolün Mürefte'de arandığını, buna 400 bn küsur lira harcandığını, sonra iktisadî değildir diye terkolunduğunu söyledi. Ra-man'daki petrol kuyularına Sir-men, Berent gibi isimler verildiğini, 9 numaralı kuyunun adının da son zamanlarda değiştirilerek bu kuyuya «İnönü» ismi verildiğini, petrol araştırmalarına dahi politika karıştırıldığını ilâve etti. Emin A-ziz ve arkadaşlarının petrol işindeki yolsuzlukları Cumhurbaşkanlı -ğına aksettirdiklerini anlattı.
Cemil Sait Barlas, Reşat Aydın-lı'ya cevap vererek:
— Ben anası babası belli, soyuna supuna güvenen bir ailenin evlâdıyım. Meclis'te söylenen her lâfın cevabını vermeğe hazırım.. Bakan şamar oğlanı değildir, dedi. Petrol arama işine ait şikâyetlerin Meclis'te bir komisyonda tetkik edilmekte olduğunu, hakikatin bu suretle tecelli edeceğini
wöod'u gayet iyi tanıyan yazarın yazdığı gibi: "Nedense Hollywood biraz nankördür. Bu gün baş tacı edilen bir şöhretin adı yarın ağıza bile alınmaz. Orada bütün dostluklar gözde olmakla ölçülür. En ufak bir sarsıntı o muazzam kristal şöhret abidesini yıkmağa kâfidir. Her şey bir anda tuzla buz olur. Yaşadığınızın farkına bile varmazlar."
Böyle unutulmak tehlikesiyle karşılaşan şöhretlerin son misali Hedy Lamarr'dır. Beyaz perdede güzelliğiyle kalpleri fetheden Hedy, iki yıldır, kendisinin dediği gibi; uçsuz bucaksız bir okyanusta, tek başına, görülmedik bir fırtına ile mücadele etmiş, küçücük sanda-lıyla ümidini kaybetmemesi sayesinde yeni bir fecrin aydınlattığı sahile nihayet sağ salim kavuşmuştur.
Bilindiği üzere, Hedy'nin gayet mesut bir aile yuvası vardı. Kendi gibi bir beyaz perde sanatçısı olan kocası John Loder ile gayet sakin, Holly\vood'luların örnek olarak gösterdiği bir hayat yaşıyorlardı. Fakat hiç umulmıyan bir anda Loder evini terkediverdi. Hedy onun .geriye dönmesini sabırla bekledi. Umduğu oldu. Kocası bir müddet sonra sanki hiç bir şey olmamış gibi evine döndü. Bu sefer de Hedy -nin ayranı kabardı. Bu anı bekliyör-muş gibi hemen mahkemeye baş vurarak boşanma davası açtı ve kibir zamanda ayrılık kararını aldı.
Hedy'nin başına gelenler bu kadarla kalsa iyi!.. Çok geçmeden evi soyuldu. Hırsızlar en kıymetli şeylerini alıp götürdilter. Daha bu sıkıntıyı geçirmeden kötü bir haber-
Van'da D. P. den istifa eden yok
Birkaç gün evvel Ulus gazetesinde Van D. P. teşkilâtından 810 kişinin istifa ettiğine dair bir haber neşredilmişti. Böyle bir ayrılma hâdisesinin aslı olmadığına dair d(in D. P. Genel Merkezine bir telgraf gelmiştir. Van D. P. Başkanı Şükrü Altay imzalı telgrafı aynen veriyoruz:
Vicdan öyle bir kaledir ki, fatihler bunu zaptedememişlerdir. Van-dan bütün Türk dünyasına ilân ederim ki, bizi yıkmağa yeltenen
v„.» r'____ouju- muhaliflerimiz mutlaka yıkılacak-
venler'in"savısı*haylTkabar"ktır."Ye- lardır" Sözle deği1' fiilen isbat za" ni yılın şans kapısını ona ilk açan, , m"nı )'aklaŞ™ştır. 810 kişinin isti-film dünyasının en ünlü rejisörle- fası yalandır Dostlarımıza ve D. P. rinden biri olan Cecil B. De Mille'- 1 yı y,kmak isteyen fesatçılara teb-
Son çevirdiği Strange YVomen (Garip Kadın). Dishonored Lady (Şerefsiz Kadın) adlı filmleriyle yeni bir hamle yapan Hedy La-marr ismi üzerinde uyandırdığı alâka ile yeniden eski şöhretli günlerine kavuşmuş bulunmaktadır.
1949 yılında Hedy'nin yıldızının eskisinden çok parlıyacağını söyli-
Boikurt, Sı Haûlfc Cam
Abdullah Sabin, Latif Domlr, Alla Er Candcmlr, B Htfyrlyc Drmlr. Semsi Güler, Anakadın MUycsse iUl'-r, Aglr Çcnç , Şükrü Çelik, Arap De- rlm Koç, lir, Ila(jı Ahmet Aydın, Yiter Aydın, Kûzım
ıdlr.ıo Gcriç, Soylt Ahmet Güler. Mev- ı:-'ia. Saiyc lılt Gehc, Saziv Demir, Hacı Karagöz Kartal. Yuıı Sabit Ctıner, Telli Er. Bnyrıtm Aydın. W Altay. Zebra Aydın. Rabiye Koç. Elif Genç -v' Altay. , Havva Karagöz. Sefer Demir . Ayı»ogan, R
Hatice Durk
BAIA İlçesi Sulubük köyü müteşebbis i,. , Baktll heyeti: Başkan Ramazan Sahln. Baçtran • ket Aydofsd yardımcısı: Bnlırl Yıldırım. Üyeler: Yah- Dotaıı. Kam vtı Yüksel. Halil Taskan. Şevket Aydofr- leylııan Can ,|u' rat Aydogdı
Bundan sonra Mecliste Ahmet Remzi Yüreğimin Hilâfetin İlgası ve Osmanlı Hanedanının Türkiye haricine çıkarılmasına dair 431 sayılı kanunun 8 inci maddesinin tefsiri hak- gülle takririn ruhuna tamamen ışti-kındaki takriri görüşüldü. râk ettiğini anlattı ve yalnız daha bir
Alı Rıza Türel, usul hakkında ko- fıkranın eklennıjesini istedi. Bu tek-
nuşacağını ve hükümetten bir sual soracağını söyledi ve :
— Bu gibi muayyen zamanda ikmal edilmiş tefsirlerin umumi heyette konuşulmasını hükümet talep etmelidir. Ancak o zaman tüzüğe uygun bir iş yapılmış olur, dedi. Reis Feridun Fikri Büsi'ınspl'in hniMimo.
lif kabul edildiğinden Ahmet Remzi Yüregir'in tefsiri şu şekli aldı :
»Hilâfetin ilgasına dair 431 sayılı kanunun meriyete girdiği tarihte, hayatta bulunsun bulunmasın, Osmanlı İmparatorluğu dahilinde padişahlık etmiş herhangi bir kimse
söyledi. Bütün yurtta petrol çıkma-ihtimali bulunduğunu, jeo-fizik aramalar neticesinde Konya'nın Tuz gölü civarında da petrol çıkması ihtimali bulunduğunu, Raman mıntakasında bir Amerikalı firmanın çok faydalı usuller öğrettiğini, 14 numaralı kuyudan günde 125 ton petrol alınması ihtimali bulunduğunu anlattı. Raman'da 30 milyon tonluk bir rezerv bulunduğunu söyledi. Ecnebilerden faydalanılacağını, fakat bu memleketi petrol işletmek isterken istismar ettirmiyeceğini i-lâve etti.
Reşat Aydınlı kendisinin de ana ve babasının belli olduğunu, annesinin 36 sene evvel öldüğünü, babasının da 33 sene muallimlik yapmış bir zat olduğunu söyledi. Vc Bakana hitapla ezcümle şöyle dedi:
— Meclise itimadı yok mu, neden sözlerimin cevabını vermiyor, Matbuatta M. T. A, aleyhine hücum başladı. Haysiyetli insansa versin cevabını, kimmiş bunu verenler?
Cemil Sait Barlas «sen» diye bağırdı. Reşat Aydınlı:
— Arkanda Allah olsa âmmenin vicdanında müfteri olarak şantajcı olarak kalacaksın, dedi, Cemil Sait
dir. Renkli olarak çevrilmeye başlanan ve milyonlara malolacak olan Samsun and Delilah (Samson ve Dalila) nın kadın kahramanı olan Lamarr'ın yanında Samson rolünü ■) harikulade vücuduyla Victor Ma-ture canlandırmaktadır. Şimdiden bu filmin büyük emeklerle vücude getirildiği ve çok güzel olacağı söylenmektedir.
Hedy Lamarr hayat macerasını şöyle anlatmaktadır:
"9 Kasım 1914 yılında Viyana'da doğmuşum. Ailemin mali durumu gayet iyiydi. Biraz şımartılıyordum. Bir dediğim iki olmuyordu. Daha 15 yaşına basmadan c^çtris olmayı aklıma koydum. Babam bu fikrimi ; öğrenince küplere bindi. Annem de I onun tarafım tuttu. Fakat ben bir ı kere karar vermiştim. Kendi ken- j dime (Ölürüm de bu kararımdan caymam) diyordum. Nitekim öyle J oldu. Bir gün mektebi terkederek Viyana'daki Sarcha Stüdyosunda j münhal bulunan Scriptgirl'liğe talip oldum. Hemen kabul ettiler. Sonra bu stüdyoda çevrilen bir filmde de rol aldım.
Yükselmek istiyordum. Bu gayeme varmak için Berlin'e gidip meşhur sahne adamı Max Reinhardt'ın okuluna girdim. Mahut Extasc (Zambak) filmini o genç, daha dünyanın ng insanlarla dolu olduğunu bilmediğim yaşta film âmillerinin tuzağına düşerek çevirdim.
İlk evliliğim çok zengin bir silâh fabrikatörü olan Fritz Mandl ile oldu. Muhteşem bir düğün yapıldı. Altın tabaklardan yemekler yendi. Kısa bir müddet sonra Extase sinemalarda gösterilmiye başladı. Bu filimde çıplak bir halde gölde yüzmek ve elbiselerimi kaçıran atımı yakalamak için ağaçlıklar arasından koşmak mecburiyetinde bırakılmıştım. Film İtalya'da Akademi mükâfatı kazanmasına rağmen kocam fena halefe sinirlendi ve bir daha beyaz perdede beni göstermiye-cegine dair yemin etti. Müreffeh bir hayat sürüyordum. Fakat bu şekildeki yaşayış sanat ateşimi söndürmedi. Her şeyi terkederek Paris'e, oradan da Londra'ya kaçtım. Gayem Holly\vood'a varmaktı. Bir gün bir transatlantiğe atlayıp yola çıktım.
M.G.M. stüdyosunun sahibi Lou-is B. Mayer beni görür görmez beğendi. Kendisine İngilizceyi hiç bilmediğimi söyledim. Bana şu ceva-
şir ederim. Saygılar.»
izmir'de bazı yolsuzluklar tahkik ediliyor
İzmir 2 (Telefonla) — İzmir belediyesi inşaat kısmında çalışan mühendislerin projelerde bazı yolsuzluklar yaptığı ihbar edilmiş ve bu yüzden Bayındırlık Bakanlığından iki müfettiş şehrimize gelerek teftişlerine başlamıştır.
Sarht
İzmir, 2 gidecekler lertmek is oldukları ettikelri iç inişlerdir.
Avrupa'y balıkçıl
İstanbul, göre mem ve balıkçı böylece Tı dan Avruı ması icabe ya tahsis e tesbiti içir Avrupa E na balıkçı: por gönder kara'da teı kalı balıkç lef bugün çılarla gör tehassıs, sonra istih kikler yap: relerde ku işe ne kad. zım gelece hükümete
Sayfiye meraklı
Çeşme'de satılık veya ki
Çeşme'nin İzmir Caddesi üzerinde ple niş bir bahçe ortasında alt ve üst 6 odalı. Telefon : 13519
Z A F E R
«t ı saga :
; ın lılr hamur ısı. bir içki, 2 -8j jir tayıma vasıtası. 3 — Bir renk d, ı. 4 Valdom. temizleyici bir a 5 _ Tersi İnce ses. futbolda ka „ ı.i İM İl. olur. İki defa tekrarla Jji,ıkcr eeçlslnl hatırlatır. 6 — Clft . is. torsl hayvan gıdası. 7 — Blı İzlin UstU. S — Kalan, yanlı. 9 -î' İÇİ. aile. 10 — Su akıntısı, blı Tl il- e. 1) — Eski Türklerden, blı n, ıml. gelılr dışı.
dan asagı „ fazın giyilen kostüm. 2 — Heves T- raç. 3 — Bir isim, İskambilde bir Üf1 — Feci. kıymetli bir tas. 5 — f rak. bir renk. İskambilde bir kft-6, Nota, su yolu. 7 — Müslüman hü İV . bir nevi boya. salılp. 8 — Blı :u. 9 — Neticenin bildirilmesi, blı İl 10 — Anıtlar, kabul eden. 11 —
3ı kü bulmacanın halledilmiş
0 şekli
) ı sata: 1 — Esmer, Asmak. 2 — k İt. S Caz, Arı. Çiy. 4 — İt. Trl-5 — De Sotern. 6 — Asurl. Se-1 — Su alma. La. 8 — Da, l&def '! Ar. 9 — Ati. Lll. Ali. 10 — Al,
1 l — İrgat, İkili.
t» .an . asala: 1 — t Erci yas dağı. 2
a . Suat. 3 — Muz, Dua, Irg (gri).
a . Terli. 6 — Ar. lmalflt. 6 — İris.
5, — Atı kon, el. 8 — Otelf (fleto).
,, - Maç. Eda. Adi. 10 — îsrl (Iral).
' — Koyun derisi.
|l SALI — 3.5.1949
Acı lıa ve Program. — 7.30 M. S. '— 7.30 Müzik: Neş eli Uyanış (Pl.) Haberler. — 8.00 Müzik: Takdim j Eserleri (Pl.) — 8.1£ Müzik: Ope-'zlklerl (Pl ) — 8.45 Müzik: Mare-
) — 9.00 Kapanış.
*
" Açılış ve Program. — 12.80 M. S.
— 12.30 Müzik: Karışık Şarkılar. j1) Haberler. — 13.15 Müzik: Piyano V Parçaları (Pl.) — 13.30 öğle Ga-
— 13.45 Müzik: Filim Melodileri J ■ 1 l 00 Kapanış.
A..1İ1-; . Prouram. — 18.00 M. S IK.OO Radyo Salon Orkestrası. 1 il Karışık Şarkılar. — 19.00 M. S.
19 i)ı 'Haberler. —19.15 Geçmişte ' — 1M.20 Müzik. Vunttan Sesler. — f iızlk: Bahar Ş.-ıı kılart — 20.15 Rad-u' i' sı - Jh.no Serbest* Saat. — 20.85 \ Ilır. cır.: (Sultanlycflûh Faslı). — l'UııırriM, (l'.ısla Kutiııu). — 21.30 VM.nurt. Dans MilglfitKPl )•— 21.45 . (Teni Blltrllcr). — 22.00. Müzik: '•ılüzı. ı (Pl.) — 22.45 M. S. Ayarı. — ? biberler. — 23.00 Program vc Ka-
S P O il
Futbol grup birincilikleri 12 Mayısta başlıyor
Felekten bir gün
Dicleliler günü
1948 - 1949 mevsimi Türkiye futbol müsabakalarının ilk elemesi olan grup birincilikleri Aydın. Eskişehir, Samsun ve Seyhan Bölge merkezlerinde 12, 14, 15 Mayıs günlerinde yapılacaktır. Aydın grupuna : Balıkesirden Karesi Gençlik, Denizliden Sarayköy Gençlik, Manısa-danYıldırım Gençlik, Aydından Nazilli Menderes. Eskişehir Grupuna: Boludan Orman Okulu, Kü-tahyadan Tavşanlı Linyıtspor, Es-kişehirden Demirspor, Kocaelın-den bölge birincisi. Samsun Grupuııa: Giresun'dan Akın Gençlik, Kay-seri'den Sümerspor, Trabzon'dan idman Ocağı, Samsun'dan Fener Gençlik. Seyhan grupuna : Hatay'dan Antalya Gençlik, İçel-den idman Yurdu, Malatya'dan Sümerspor, Seyhan'dan Demir-
ta Eskişehir'de yapılacak olan gruplar arası birinciliğine Aydın, Eskişehir, Samsun ve Seyhan gruplarında birinci olan takımlar kalışacaktır.
Nihayet dört grup arasından birinci olan takımla, Ankara birincisi Ankara Gücü, İstanbul'dan Ga-
latasaray ve İzmir'den Altın Ordu takımları arasında 2, 4 ve 5 Haziran tarihlerinde Türkiye futbol birinciliği için son müsabakalar yapılacaktır.
Bütün bu müsabakalar bir devreli sayı usuliyle yapılacak ve sor, müsabakayı kazanan takım Türkiye futbol birincisi olacaktır.
ANKARA'YA GELECEK HOLLANDA TAKIMI
Şehrimizde dört maç yapmak ü-zere gellecek olaıı Hollanda Feye noorol Takımı 5 Mayısta uçaklı Rotherdam'dan hareket edecektir.
Takım Vanderbil, Oldenbuıg ve Smulders Haftor Schuttc.ı Kroon ve Deuroot, Van H Stinleergen, Brandes, Linsseı vc Van Killsdouk'den müteşekkildir.
Son defa Fransa'yı 4 - 1 yenen j Hollanda Milli Takımında Devroet Ve Brandes oynamamışlardır.
DAVİS KUPASI MAÇLARINDA İNGİLTERE PORTEKİZ'İ YENDİ j
Lizbon, 2 a.a. — Davis Ku us nın ilk turunda İngiltere ve P )rle kiz tenisçilerinin yaptıkları kurtlaşma üçüncü gün maçlarından sonra 5 - 0 ingiltere'nin lehine neticelenmiş ve ingiliz tenisçileri ikinci tur maçlarına iştirak hakkını kazanmışlardır.
Diclc Talebe Yurdu yararına
8 Mayıs 1949 Pazar günü
saat 9.30 dan 19 a kadar
BARAJ GAZİNOSUNDA W,illi oyunlar-Saz ve Türküler-Şiirler - Caz - Monolog
Davetiyeler yemek, otobüs dahil 4 lira Ulus'ta Mavi Gişeden alınız.
J
Ayvslık'da Fabrikatör SALİH KEMALİ'nin meşhur sabunları
Marshall yardımı
Ziraat âletleri istanbul'a geldi
İstanbul 2 (Telefonla) — Marshall , yardım plânı mucibince memleketi- | mize gönderilnveğe karar verileı\ tarım âlet ve makineleri bir Amerikan gemisiyle bugün limanımıza gelmiştir.
Gemide, bulunan 21 traktör yarın öğleden sonra yapılacak resmî bir merasimle teslim edilecektir. Tarım Bakam Cavit Oral Marshall yardım plânının Türkiye Başkanı Russell Door ve diğer alâkalı memurlar bu merasimde hazır bulunacaklardır.
Haber verildiğine göre bu traktörlerden başka 1807 traktörün daha siparişi yapılmıştır. Tekerlekli 700 traktörün de Türkiye'ye şevki için Amerikan hükümeti, iktisadî işbirll-ıği idaresine emir vermiştir.
Marko Paşa sahibi beraet etti
İstanbul, 2 (Telefonla) — Bazı yazılardan dolayı hükümetin manevi şahsiyetini tahkir iddiasiyle İkinci Ağır Cezaya verilen «Marko Paşa» ve hür (Marko Paşa) sahibi ve yazı işleri müdürü Rıfat İlgaz ile Orhan Erkip bugün beraet etmişler ve derhal tahliye olunmuşlardır.
İngiliz Büyük Elçisi İstanbul'dan ayrıldı
İstanbul, 2 (Telefonla) — Ankara'dan şehrimize gelen sabık ingiliz Büyük Elçisi Sir Davit Kelly ve refikası Laydy Kelly saat 17 de kalkan bir İngiliz uçağı ile Londra'ya hareket etmişlerdir.
Büyük Elçi Yeşilköy meydanında gazetecilere Türkiye'den ayrıldığı i-çin müteessir olduğunu ve evvelce bu hususta beyanatta bulunduğunu söylemiştir.
Ayni tayyare ile yin.e bu sabah Ankara'dan gelen İngiliz Kültür Heye-II Başkanı Dr. Philips ve iki İngiliz müsiklşinası da gitmişlerdir. Bunlardan başka Marshall yardım programı Paris bürosu âzası Mr. Fiedler Atina'ya hareket etmiştir.
Doktor Muzaffer Sezer mahkûmiyet kararını temyiz ediyor
Dördüncü Asliye Ceza Mahkemesinin verdiği kararla, kadın hastalıkları mütehassısı Doktor Muzaffer Sezer ve keresteci Fazıl eşi Suzan Dikmen, kürtaj suçiyle mahkûm olmuşlardı.
I Haber aldığımıza göre, Doktor i Muzaffer Sezer hakkında verüen bu kararın bozulması için Yargıtay'a i başvurmuştur.
Tekâmül Nazariyes
Tekâmülde son merhale d iye bir şey yoktur.
Ju iddiaya misal bulmak için uzun uzadıya kitap karıştı ne hacet? İşte size hakikî hayattan bir örnek :
Özkan Karieşleı
Ticarethanesi, ipekli ve pardesülük kumaş noksanını tamamlamıştır. Her zaman
İyiye, Güzele, Ucuz;
doğru sonu gelmiyen tekâmül hamleleri...
Çıkrıkçılar Yokuşu No. 23 Telefon 11147 /.nk;
Toptan satış yeri: EĞE BİRLİĞİ Ankara. Telefon :
DAKTİLO kursu
178. devresi kayıtlarına başlanmıştır. Bir ayda diploma verilir.
Anafartalar Caddesi, Belediye Karşısı No. 3 Telefon : 14151
81—G.
SAYIN S33?CJ.A9A
MILL1SP0R - YUNIŞ
T. A. Ş.
İSTANBUL
Her spor sahasında size yardım edcbı-
Çunku, sporda muvaffak olmak ıçm er iyi malzemeyi kullanmak şarttır.
Siparişleriniz itina ile hazırlanır vt sür'atle gönderilir.
31 - Z.
■nüni«.ııı propagandası ya^mak-ll, inik Veteriner Kakultcsıniden 8 ı ^nın duruşmasına dün devam e-jştir. /
jr-Uklardan ilasan Kara, Veıten-£ Fakültesi l'inci sınıundanv)erı * Tarı tanıdığmı, ilk olarak Hii.se-."ert adlı öğrencider ikinci sırt, f-T en sanıklar hakkında bu dedi-i "yu işittiğini buna sebep de sa--^'rdan birinin «basacağız damga-'değil mi» dejnesi olduğunu ifade Kendisi konuştuğu zaman' zar-' sanıkların komünizmi över şe-i propaganda yaptıklarını gör-ç ğıni, sanık Orhan Gündiiz'ün isine komünist dedikleri için lığa başvurmuş olduğunu ken-'' den işittiğini, Nevzettin'in de edikoduyu işitir işitmez simim .« ına çıkarak «böyle çirkin ljir'if-.,'yapanları tahkir ettiğim, lak^l i D yın Sert'en buna ses çıkarpıudV P sözlerine ilave etti. tVişeyin Seri üı sağcıları müdafaa , I ini, İnönü'nün bir nutkunu ılfcrı r ek Hasan Ali Yücel, Nafi Atut | •yu, Cevat Dursunoğlu'na ağır it-ıi'.ar yaptığını bütün bu konugma-1 lurken sainık Nevzettin'in bu a-(. '.ara komünist demenin doğru ol-; Ağını iddia ettiğini söyledi. • mklar tanığa bir çok sualler sor-9 ar ve tanık bunları birer birer 'T Jplandırdıktan sonra duruşma a c tanıkların dinlenmesi işin baş-ji 'ir güne bırakılmıştır.
J- VARYETE —-i
i Mümtaz Zeki'nin Şiirleri
1 İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Müzik Kolu tarafıı !,— Klâsik Türk Musikisi -MÜSAMERES
Koro Sofi: Nevzat Atlıg; Solist: Neyzen Süleyman Erguner; Solist: Ahmet Çağan 58 KİŞİLİK KÇRO HEYETİ VE SAZ 5 MAYIS 1949 PERŞEMBE GÜNÜ SAAT 21 DE Yenişehir de ULUS Sinemasında 8 MAYİS 1949 CUMA GÜNÜ SAAT DE Ankara HALKEVİ Salonunda 1 Biletler Ulus Sinemasından, A" ' italar caddesinde Merkez IINyat ve Sıhhi Malzeme deponu HV n Çakır Mağazasından, Cebecldo Üniversite Eezahanesiııden ve 6 Mt.vış Cuma ok5n»,ı M«ll»ı
Dr- Turgut Aktürk Anafartalar Caddemi Garanti Raııkası üstü Her gün 9-12 ve 15 - 19 arası hastalarını kabul eder 9—M. Neyzen Tevfi Büyük hiciv üstadı bütü şiirlerini bir araya toplad A zabı Mukadd Güzel bir kapak içinde, kitap halinde başı İstanbul'da satış yerleri : Ankara Caddesi Avni tabevi, Beyoğlu'nda Kitabsaray. Taşra için Cağaloğlu, Kardeşler Matbaası Kema Yayınevine müracaatla gönderilir.
/ partımap Aranıyor Tprcihap şphfP yaku) bif mpy-kide od4) müstakil daire aranmaktadır. Her gün saat 18 den sonra Zafer gazetesinde Cehdi Şahingiraya müracaat. Telefon: 15315 40—M.
ı nünizm propagandası yapmaktan sanık lebelerin muhakemesi