EDEBİYAT
LÜGATİ
İSTANBUL
\S\R-I- İLMlMi Kİ T( l'HANKSi NKŞKİYATl 135İ5—İO:JG
?L
m

Okuyuculara :
Şu kitabı, vaktiyle yazdığım (Edebiyat Istılahları) isimlF büyücek bir eserden küçülttüm. (Edebiyat lügati) ünvânı ile neşrediyorum. İçindeki yazıların edebiyat ile uğraşanlara oldukça faydası dokunacağını umarım. Yazmayı unuttuğum, yahut bahsine lüzum görmediğim ve yâhut iyice anlatamadığım bâzı kelimeler olabilir. İlim ve kalem sâhlplerinden biri, eserimin noksanlarını tamamlamak ve yanlışlarını doğrultmak lutfunda bulunursa yurdumuza değerli bir hizmet etmiş olur.
Tahir Olgıın
Aydtnltk Banm Evi
A
« Manzum, mensur bir sözün kulağa güzel ve pürüzsüz gelmesi, âdeta hafif tertip bir mûsikî te'siri yapmasıdır.
Nazmın ahengi : Sözün vezin ölçülerine iyi uydurulmuş olmasından ileri gelir.
Nesrin ahengi ise : Sözde (tonâfür), (tekrar) ve (tetabü-ü- izâfât) bulunmamasıyla varlık gösterir. [Bu kelimelere bak]
Bu kusurların bulunmamasına (sıhhat) derler. [Silıhate bak]
O hâlde nesrin ahengi: «Sözde sıhhat ve selâ-set bulunmasıdır» demek, daha kısa bir söz söylemek olur. [Selâsete bak]
Ahenğ, (umûıııi) ve (taklidi) olarak ikiye ayrılır. Umûmî âhenğ: Sözün sıhhatidir. Taklidî aheng: kelimelerin mânâsından ziyâde çıkardıkları sesle fikri, hissi, hayâli anlatmaktır.
şıp şıp diye indi merdivenden Mısrâındaki (şip şip) ların terliklerden çıkan sesi anlatışları gibi.
Bu gibi taklidî âhenkler, pek belli olduklarından san'at eseri sayılamazlar. «Fış fış kayıkçı!» oynayan çocuklar bile bunu yapabilir.
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
Asıl taklidi âhenğ : Kapalıca ve sau'atkârane olur. Başka bir BStıâeı olan kelimenin söylentinden ayrıca bir taklid âhenğı çıkarılır.
Ey nâle; yeter çarpmışın tâk-ı- sıpinre
Ben, öyle sağır mâkes-i- şîvenden usandım Beytinde (kemer) mânâsına olan (tak) kelimesinin duyurduğu ses gibi. Bu sesle iki cismin çarpış masından çıkan takırdı taklid edilmiştir. Nef'înin : Evci havada sîyt-ı- çakâçâk-i- tîğaan \\az ı- râd-ü- sâika rehgümkünân olur
Beyti, taklidi âhenğ bahsinde hatıra gelir.
Acık Eskiden ordularda, kışlalarda, köy oda* larında, mahalle kahvelerinde saz çalan ve gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini terennüm eden halk şâiri.
Ahmet Vefik paşa bunu «tanbura şâirlerine denir. Meşhur aşık Ömer» diye târif ediyor ve misâl veriyor.
Evet, âşık Ömer, hece ile olsun, aruzla olsun manzumelerinin çoğunda adını (âşık) Vasfi ile k»l-lanır.
Zevrakın engine salma sen sakın âşık Ömer
Bahr-i- gamda çok muhâlif rüzgâr eksik değil
ve :
Der ki âşık Dmer: kılmadayım zar Vücudum tutuşup yanmada herbâr Yâr için âşıkı aldatrp her yâr Bülbüle hâr imiş bilmezdim evvel
Parçalarında olduğu gibi
Âzâd6 Tam mânâ anlatan mısrâ, demektir. İkinci bir raısrâa bağlı olmadıkları için öyle sözler - serbest demek olan -böyle bir sıfat alırlar.
Ey Türk çocuğu; ilerle, yüksel I
Mısrâ. gibi.
*
A
EDEBİYAT LTOATl
Açık hece [Hece kelimesine bukj
« . Halk edebiyatı tabirlerıiıderıdır. olu çıkan evlerde, yeis, matem toplantılarında okunup tıklanılan acıklı târkn.
Ağıtlar, eski (ozan) ların (sntjo), dîvan sairlerinin (mersiyo) dedikleridir.
Ağıt yapanlara (ay ıteıi, yapmaya da (ayıt yakmak) diyorlar.
Ayıtlar : 8 C 5 'i olmak üzre (dörtleme) çekimde yapılıyor. I ç mısraı ay nı kafiyel, 4 ve 5 inci mısraları ayrı kafiyeli ağıtlar da var. Bunların son iki mısraı (nakarat) gibi tekrarlanıyor. Konyalı Euıiuenin, Bay Sa'deddın Nii/hetiıı (Halk şâirleri) k.tabında muiıderiç ağıtından bir parea:
Soyun Ismailım; sen kendin soyun Bir yensiz, yakasız gömlekler giyin Huriler ftslnler ahrette düğün Ağlayrp ta yerim od îtmen benim Gelir diye yolum gözetmen benim
An''6b f ) n'n ' mfTıi)ii ) ile başlayan
nev'ı.
( Rubfıî ) nin ( rnef 'illin ) ile başlayan uev'î.
Ahrem
AklS san'atlerdendır. Bir cümlenin, y i-
hut hır mısraın altını üstüne getirmekle başka bir cümle veya mısra yapmaktır. Namık Kemalin: «Düşmanın hücumuna mukavemet, muka-
10
EDEBİYAT LÜGATİ B

vemetine karşı hücumda,..» fıkrasıyla Pertev paşanın :
Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var
Mısraında olduğu gibi.
Aksi (tanı) ve (nakıs) olmak üzere ikiye ayırırlar. Alt, üst ameliyesi temamiyle yapılmışsa o akse (tanı), arasına kelime karıştırılmış, yahut bâzı kelime çıkarılmışsa (nakıs) derler.
Namık Kemalin fıkrasındaki akdin ikinci parçasına bir (karşı) kelimesi sıkıştırılmıştır. Oııun için o akiS, nakıstır. Ziya paşanın:
Gelse dergâhına ikram görürler küramâ Küremâ dergehine gelse görürler ikram
Beyti de az çok değiştirilmiş olduğu için nakıs akse hır misâl olabilir.
Genç şâirler, akis san'atini fazlaca kullanıyorlar, ödemışlı Bay Muammer Lütfînin :
Eskiden vardım ben, şimdi hiçim ben Şimdi bir hiçim ben, eskiden vardım
Beyti gibi.
£ 12 k81 münasebet, dolayı demektir.
Bir kelimenin (hak»kat) mânâsından (mecaz) mânâsına nakledilmesinin sebebidir.
Alâkası (teşbih) olan mecazlar, (istiare) dır. Teşbihten başka alâkası bulunanlar da (nıecâz-i-mürsel) dir.
Meselâ bir Türk neferine (arslanım) denilmesinde (alâka) teşbihtir, yâni düşmana arslan gibi saldırışı dolayısıyla Türk neferine arslan denilmiştir.
«Bir muharrir kalemiyle geçinebilir» ıbâresınde mceâz-ı- mıırsel vardır. Ouuki: kalem, söylenilmiş, yazı ücreti mıırod edilmiştir. Buradaki alâka se (sebeb) in zikri, (ıııüsebbeb) uı iradesidir.
k EDEBİYAT iOOATt 7
fayj^ Araplar» manzum sözlerindeki aheng ölçülerini öğreten bilginin adıdır. Araplardan iranlılara, onlardan bize geçmiştir.
Şâmili Rifut merhum, aruzu I urklerin bulduğunu, sonra Arapların ı i rkLirden almış olduğunu söylemişti.
Târihlerin yazdıklarına göre bu ilim 2=8 inci asırda Basralı (İmam Halil bin Ahuıet) tarafından meydana getirilmiştir.
İmam Halil (Kfâil-û- tefuil) [bu tâbire bak] dediği sekiz kelimeyi esas olarak almış, onların değinmesinden ve tekrarlanmasından aruzun 15 (halır) ini bulmuş. LG ıııeı bahr olan (ıııııteâdrıkj sonra (Ahfeş) tarufmdaıı, (cedit), yahut (tjarib), (Karılı) yahut (muşta cil), (ımişakll), yahut (ımıteabhır) bahirleri de İranlılar tarafından ilâve olunmuş.
Sayısı on dokuza çıkau aruz bahirlerinden her birinin b r çok (fer*) i vardır k. onlara (vezin) denilir.
iranlılar Müslüman olup Arap maarifim kabul ettikler vakit onların nazım ölçülerini de aldılar. Fakat içlerinden tabıatlerine uygun gelenleri ayırdılar.
Sonra i karalıaıılılar) Islâuıa geldiler. Memleketlerinde mektepler, medreseler açtılar. Oralara devam edecek lurk çocuklarını okutmak için ■randan müderrisler getirdiler.
Gelen müderrisler, verdikleri dersler sırasında Araplardan almış oldukları aruz vezinlerini talebeye öğrettiler.
^ atişen Türk .şâırleıı ise İranlıların ayırdıkları
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
vezinlerimle en ahenkli olanlarını seçtiler ve onlara göre I ırk diliyle manzumeler yazdılar.
Edebiyat târihimizin ikinci devresine, yâni Türklerin Müslüman olduktan ve İslâm te'siri altına girdikten sonraki zamanlara â;d - eldek' eserlere göre - en eski manzum kitap olan (Kodatgu bılik) aruzun (Faıllıın, faühııı, faııliin, faûl) vezni ile nazmediımistir.
Aruz vezni 5=11 inci asırda (Hakaniye lehçesi) ne, 7=13 üçüne i asırda bizim lehçeye, 8=14 üncü asırda (Çağatay ve Azerî) lehçelerine girmiş, zamanımıza kadar kullanıla gelmiştir. 11=17 inci asırdan sonra bizim lelıce edebiyatının arûz şâirleri ile halk şâirleri birihirlerinden müteesir oldular, halk şâirleri arûz vezniyle, divan şâirlerinden bâzıları da hece vezniyle manzume tertib etmeğe başladılar.
Zamanımızda ve (Millî edebiyat) ın zuhurundan sonra genç şâirler arûz veznini bıraktılar, lıece vezniyle meşgul oldular. Hattâ Bay Hâhd Fahrî, arûz vezmyie ve (arûza veda') başlığı üe bir manzume yazdı, onun sonunda :
Iran yoluyla zühre tacın, nağme kervanın Şahane geldiğin gibi şânâne git yine Beytiyle arûza (uğurlar olsun) dedi. Aruz ile hece vezinleri arasındaki en belli başlı fark şunlardır:
Arûzıın heceleri dalgalıdır, hece vezmnin düzdür. Arûzda bir kelimenin bir iki hecesi bir (cuz') de kalır, diğer heceleri öbür cüz'e geçebilir. Y'âui kelimelerin bölünmesi caizdir, l'ece vezini'ide ise her kelime, bir ( durak) ta bitmek gerektir. [Güz' ve durak kelimelerine bak]
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
. sözde bayağı tâbirler bulunmamasıdır.
Af-o et [$uım (|mIc|,-İ- kolanı) ve (ımını-ta/jyet) isimleri de verilir. Asaletin zıddı (hasâ-set) d:r. (Nabilııin terlemiş b/r güzeli tasv r eden: Kat kat düşüp ol peri hicaba Gark olau gülâb-ı- ıztırâba
Beytmde asâlet vardır. (Sabit) in :
Zannetme nahuddut dehenı dag ı- tenimde Ağzına gıda aidi pirıstu-yi- menabbet
Beytinde ise iğrenç bir lıasâset meveuddur.
^ Kskideıı saz şâirleri arasında tertıb
edilen şiir varışında galebe çuluna verilmek üzre kahvehane duvarına asılan kılıç, tabanca şal ve kumaş gibi şeyler.
Askı indirmek Knz şAirlen y",»"d*
tun çıkmak ve askıyı
almak.
. Halk şâirlerince (knfi\e) demek.ir, y Arûi şâ rlerleri, kafiyede ne kadar zorluk göstermişlerse halk şâirleri o kadar kolaylığa kaçmışlardır. Meselâ: onlarca av akların son harfleı* bir cinsten olmak yetişir. Ondaıı evvelki lıatfuı harekesine ve kalın, yahut nee okunmasına ehemmiyet verilmez. Bazı ayaklarda son lıarfııı bir cinsten olması değil, sesinin biraz benzemesi de elvııir.
Yunus Emreiiiıı şu manzumesinde olduğu gibi : Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Coşkun akan seller gibi Gel gor beni aşk neyledl Ben yürürüm ilden ile Dost sorarım dilden dile
Gurbette halim kim bile Gel gor beni aşk neyiedi Benzim sarı, gözler.m yaş Bağrım yara, ciğerim taş Hâlim bilen derdii kardaş Gel gör beni aş? neyi dl Aşkın beni mest eyledi Aldı gönlüm hasteyl» di ökdürmt ge kasd eyledi Gel gör beni aşk neyindi
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Ayak uydurmak : Bir manzumenin ayaklarına uygun nazım tertib etmek, (nazîre) söylemek demektir.
Saz şâirlerinin (rnüşâare) ettikleri, yâni imtihan maksadıyla saz çalıp söyleştikleri sırada birinin söylediği bir beyte öbürlerinin ayni kafiye ile cevap vermeleri mânâsmada kullanılır. Birincinin ilk beyti söylemesine de :
(Ayak açmak) tâbir olunur.
8
ga Arûz vezninin ana makamları. Bunların şûbelerine (vezin) denilir.
Arûzda asıl 19 bahr vardır. Fakat bizim şâirler, bunların - Rübâî ile beraber - on tanesin' kullanmışlardır ki isimleriyle vezinleri şunlardır:
llahr-i- kâmil :
1— Mütefâilün mütefâilün mütefâilüu mütefâılün
2— Mütefâilün faulün mütefâilün fafıl :n
Hahr-i- hezec :
1 — Mefâîlün, mefâîlün, mefâîliin, mefâîlün.
2 — Mefâîlün, mefâîlün.
3 — Mefâîıun, mefâîlün, faûlün.
4 — Mefâîlün, faûl n, mefâdîin, faûlun.
5 — Faûlün, mefâîliin, faûlun, mefâıl in.
6 — Mef'ıllü. mefâîlün, mefâîln, ınefâîluu.
7 — Mef'ulii, raefâihı, mefâilü. faûlün.
8 — raef'ûlü, mefâılım, faûlün.
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
(Kıibûî) vezinleri de bu bahrin şûhelerıudendir. Onların 24 nev i vardır. Eıı ahenklisi : Mefûliı, ıııefûilÜD, mefâilün», fa Veznidir. [Kiihâıye bak]
Kalır-i- recoz :
1—Müstefilün, miistef diin, nıusteı dün.mustef ilun
2—Mıistef'iliın, miistefilüıı.
I—Mefâdun, ıııefânuıı, ıııefaduı, ırıefaılün. 4—Mefâıiün, mefaaün.
Knlır-i- rcıııel :
1 — Fâdâtiin, fâilataıı, fadatün, fâıhın
2 — Fâdâtiin, failâtun, fâil m
3 — Fâ'lâtün, fedâtun, feilfıtun, feiliiu
4 — Fâdâtiin, fedât«iıı, feilün
Üçüncü ve dördüncü vezinlerde hazan birinci cüz (feilâtün), son cüz de ( fa lün ) şekline girer.
Bunun tâyini pek kolaydır . Bu vezindeki b* sözün dk hecesi kapalı ise ilk cuz (fâilâtiin), açıksa (feılât-m) dür.
Son cüzün mevzunu da ae heceli ise (feilün), iki heceli ise (fa iiinj veznindedir.
5 _ Feilâtü, fâilâtiin, feilâtü, fâılâtıırı.
Katır-i- munserılı
1 — Miifteilün, fâilün, ıııufteibıu, fa lün. Kalır-i- intizârı :
1 _ Meffılii, fâilâtiin, rnefûlu, fâılatuu.
2 — Mef'fılü. fâılâtü, mefâılu, fâilun.
12 EDEBİYAT LÜGATİ B
Bahr-i- rmictes:
1 — Mefailim feilâtün, mefâilün, feilün. Bu veznin son cüzü bâzaıı (fa'lütı) olur.
Baiır-i- hafif:
1 — Fâilâtün, mefâilün, feilün
Yahut feilâtün, mefâilün, fa'lün
Bahr-i- seri':
1 — Müfteileüo, müfteilün, fâilün Bahr-i- mütekarib :
1 — Feûlün, feûlün, feûlün, feûlün
2 — Feûlün, feûlün, feûlün, faul
Bödî' ^afzı ve hkzı san'atler ile
sözün süslenmesini öğreten ilmin adı. (BetâOftt) in ayrıldığı üç fenden biri.
Meydanda (bedî') ile (maani) Biz de okuduk biraz (beyan) i
Namık Kemal
(Bedî') ve (bedia) kelimeleri emsalsiz, güzel demek olduğundan (şi'r-i- bedî') (eş'âr-ı- beû/a) terkiplerinde görüldüğü gibi eskiden sıfat olarak da kullanılırdı.
R ~ • Birini medh içm yazılan ve behar ^ tavsıfiyle başlayan ( kasîde ) demekti. Bakinin:
Ruh bahş oldu mesıhâ sıfat enfâs-ı- behâr Açtılar didelerin hâb-ı- ademden ezhâr
(Matla') lı kasidesi gibi.
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
P . - x Söz m ( fasih olmakla beraber ' ınukiuzay-ı- hâl ve makama muta-
bık olmasıdır) diye târif edilir, öyle sözlerle onları söyleyebilenlere (belvg) denilirdi.
Sözım fasih olması: ifâdeni Ti kusuru olmaması, muktazûy-ı- hâl ve makama mutabık olması da: yerinde ve adamına göre söylenılmesıdir. So halde belagat - bir dereee\e kadar - (tabiilik) m masına geldiği gibi düzgiıu ve verinde söyleyebilmek kubi-liveti dernek de olur
Belagat, lıenı diizgüıı, lıom yerinde soz soyle-meğ- öğreten ilmuı de adı olur ve (ıııaaııi), (beyan), (bedî') diye üç kısma ayrılırdı, yâni bugün (edebiyat) den len bilgiye eskiden («lııı- - belagat) ad? verilirdi.
Bend '^(muhammes) (müsed-
des), (terkib-i- bend),(terci i- beııd) gibi ayni vezinde müteaddit mısralı parçalardan ı»üieşekkil manzumelerin beher parçası.
Gazete ınekalesiue de eskiden (beııd), yahut (bend i- ıııahsııs) derlerdi.
Seraat-i-istihlâl u"nfr- b,r
eserde mevzua uygun tâbirler ile söze başlamaktır. Buna (busiı-u- ihtida) adı du verilirdi. Euzûlînin: (Leyla ve mecnun) manzumesinin baş tarafına :
Ey neş'e-î hüsnü aşka te sir kılan Aşk ile binay ı- kevnî tamir kılan Leylâ sor-ı- zulfini gırıhgîr kılan Mecnun-ı- hızın boynuna zencir kılan Rübaısini yazması gibi.
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
«-, . Zahmetsizce hatıra geliveren, fakat
oerceste * * , ..
yüksek bir manası olan şiirlere vasf olur. Muallim Nâcinin gülümser bir hâlde çıkarttığı resminin altındaki:
Mudhikât-ı- dehre ben ölsem de tasvirim güler Mısrâı, berceste bir şiirdir. İkinci sultan Mahıııudun hekim başısı Abdü'hak mollanın levha olarak ecza dolabı üstüne astırdığı: Ne ararsan bulunur derde devadan gayri Mısraı da böyledir.
r- k Bektaşîlerce büy"k tanınmış olan ^ kimselerin sözleri. Esasen (eıılir) manasınadır. B ddâyînin :
Buyruğun tut rahmanın Tevhide gel Tevîhde Beytinde olduğu gibi.
R* i/an ( îlrn i- belagat) in hakikat, mecaz,.
kinâye, teşbih, istiare gib; bahislerini «ğreten kısmı.
• x Ayni vezinde iki mısrâdan ibaret söa Bir beyt, kafiyeli olursa (uıusarra), olmazsa ( miifred ) vasfım alır. Musarra' beyte (gazel) ve ( kaside ) cin baş tarafında bulunursa (matla'), (terci ve terkib-i- beııd) ler'n arasında gelirse (vasıta) tâbir olunur.
Bir gazelin en güzel beytine (beyt ül gazel), bir kasidenin en ziyâde hosa giden beytine (beyt -ıı-lkasîd), nerede olursa olsuıı en güzel bir beyte (şehbeyt) denilir. Mânâsı, diğer bıı beyt de tamamlanan beyte (merhılıı) ismi verilir. Kasidelerde
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
şâiriu tıdı buluunıı beyte ttacbe)t), gazellerde ise (mahlas beyti) derler
bibliyografi !,i,z:ie (ıkil»bi);)«" Mcnikn
ilmin Avrupalılarca ndıdır. Bunu târih nev'i sırasında zikrediyorlar. I nrklerin en hüyük k'tabivyat ulmıi ( hatip Çelebi ) dir kt 15000 kitap ve 10000 müelliften bahseden (Ke.şt -tiz-zuıı6ıı yazmış, bu mühim eser Avrupa dillerine de çevrilmiştir.
ÖİVO^rafi demektir kı bir ada-
mm lıaj atından bahseder. Ier-eeme-'-hâle dâir şark lisanlarında bir çok k.tap \ azılmıştır.
Caize
Eski ş; ırlere yazdıkları ( medhiye) 1er dolayısıyla verden para ve ihsan. Buna (Sıla) da tâbir edilirdi.
B&nbül zâde Vehbî 13 —19 ıınou asırdak şâir taslaklarını şöyle anlatır: Sözleri bir çürük akçe etmez Caize almasa kalkıp gitmez Onların aldığıdır deti- belâ Yıkılıp gitmek için ol sükala
Kıymet-i- şi'ri eden hımmet-i- şâir gibi pest Şâirin meskenot-i- câizocûyânesidır
Beyti, ne kadar y ıksek bir düşüncenin teree-manıdır.
Câfllı' t ıbirlerındendir. ( İstiare ) de
(ııınstcarııleh) ile (ıııuslcur) arasındaki münasebete deırr. ( 1 cşbılı) in ( vcch i
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
şelıeb) i demekhr. [Teşbih ve istiare kelimelerine baki
P »• I ( Bedi ) tâhırlerindenair. Gerek
ıyeı (tonûsübj gerek (tcza(1) doıayı.
sıyla birilerine uygun, yahut karşı bulunan kelimeleri bir arada bulundurmaktır. Öyle söze (cem'i-yetli) denilir. Bir mezar kitabesi olmak üzere yazdığım :
Bir tâir-i- kuusîyi uçurdun yuvasından Bir lâne-i- sevdâyı tebâh eyledin ey mevt! Bir tûde türaba çevirip cism-i- latifin Bir haclegehi hâk-î- siyah eviedin ey mevt!
Kıt'ası eem'iyetlidir. Çünki (tâir), (uçurdun), (lâne) ve (tıtde), (türâb), (bak) lâfzlan arasında tenasub vardır.
(Bir tude turab) ile (cism i latîf), (baclc-geh)ile (lıak-i- siyab) arasında ise tezâd mevcuddur.
Cevher, cevherin (,fc(1 hisf) i]eJ*
zılan, ve yalnız noktalı harfleri hisab edilecek olan târihe vasıf olarak kullanılırdı, [Ebced hisabı maddesine bak]
Tomruk, yâni kalın odun demek olan (cczl) kelimesinden alınmıştır. Telaffuz edilişleri kulağa sert gelen kelimelerin söylenişi keyfiyetidir. ( sertlik ) denebilir. Zıddı (Bîkkai)tirki oda (incelik)demek olur. Ivelıme-leıde (rikkat) ve (eezalet) denilen iki tesavvut vardır. Sen, ben, şiir, edeb gibi söylenişleri ı ıee olanlara (elfaz-ı- rekika) arz, çaılı, toprak, ağaç gibi telâffuzları kabaca olanlara da (elfûz-ı- cezle) adı verilir.
c
EDEBİYAT U ( i ATI
17
(!' d.ı) nm (uu.Hİdâ) yâni lııf/.m ıııâı n, dalın açığı fıısltlh) un (ıııcwh') ıL uygun olması ıçııı Wli-tneloriu rikkat ve re? .iletim* elden geldigi kadar dikkat lâzımdır. Beşikteki bir yavrunun uyuduğunu anlatmak çiu (mışıl, mışıl) tâbiri kullanılır. f iin!»i mevziîmi inceliği o talini ıcabeder Onım yerine (horul, horul) denilecek olsıı o kelimelerin sertliği âdeta çocuğu uyandırır ve korkutur. [,Mııvafekat bahs-ne de bak]
lafzı bir, manası ayrı kelimelerin bir v^ırieib bulunmasıdır. Bunu yapmaya
( ro-enif) denilir. Sınbül zâde \ elıbıııin :
Eyleme vaktini zayi', domo kış, yaz, oku, yaz Mısrauıduk' (yaz) \e Mülayimdin Kâifın : Sen beni terk eylodın, gittin nihayet yâd ile Oılde kaldı sevdiğim; yaa-ı-hazinin yadigar
Beyfndeki ()âû) kelimeleri gibi.
Mısruduki (yaz) lardan biri : sıcak mevsim. Öbiirüı 1 tahrir et demektir. Beyittek. (yad) lardan birincisi: (yabancı), ikincisi (hatıra) manasınadır. Lafızları ayni oldıığıı hâlde mâııûlnn gayrı olan bu kelimeler, tur marede bulundukları için cinas teşkil etmişlerdir. Lafz İtibariyle binbırıue uygun olanlara (ciııâs-ı-taııı ) az, çok değişmiş bulııuauiara (el ııas-ı-nakıs) denilirdi.
Eskiler, cinas bahsine çok ehemmiyet vermişler, hele (cıııus-ı nakıs) ın net ini ve ismini artırdıkça artırmışlardı, fam cinas kadar da kıymeti olmayan bu, ytırı cinasların hepsin yazmaya İrzımı görmedim,
2
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
D
Dadaizm :
( Dadaisme ) yem ve edebî bir meslek. Bay Behçet yazarın
(Geııç şâirler ve eserleri) isimli kitabında bu meslek için deniliyor ki : « Dadaizm, çocukların kekelemesini, dadısını model tutarak ve hisse dayanıp fikri ve hafızayı inkâr ve ifâdenin en son karışık şeklini istihdaf ederek (abes) in, (mânâsız) jn zaferini alkışlaman bir yol» dur. Bay Mümtaz. Zekinin şu parçası, Dadaizmin bir modeli imiş:
olan söz, Atalar sözü. Daha eski Türkçesi: Sav.
Arabcada (Mesel) atalar sözü (Darb-ul-me-sel) ise: öyle bir söz söylemek demektir. Fakat bu tâbîr, vaktiyle dilimize doğıudan doğruya (Mesel) mânâsına alınmış, her kesce o mâuâda söylenilip anlaşılmakta bulunmuştur. Nâbîııin :
Darb-ül-mesel İradına bü asrda Nâbi; Kimse olamaz Sabit efendiye reşide Beytinde olduğu gibi.
Hayti adaları Bir istiridye bizim ada dada dada
dada
Benim istiridye adamın incisidir
dadam dadam
Dadam derken çıldıracak adam..!
Daıb-ı-mesel:
Eskiden söylenilmiş ve bir " Hikmeti muhtevi bulunmuş
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
Bu tûhııin urubca cem i oluıı ( Durub-u-eııısal ) de Tıîrkcede kullunılmış, butta Şinâsî tarafından bu nâm ile bir (Darb-ı- mesel) k.tabı yazılmış ve basılmıştır.
H'kâve, masal manası-Dastan- Destan: nadlr Hususiyle hikâyelerin manzum oîanlurına tâbîr edilir.
(Dillerde destân olmak) tâbirinden de anlaşılacağı üzere (meşhur) mânâsına geldiği gibi (teremiııı ve tatjaiım ) maiUini de ifâde eder kı manzum destanların saz ve nağme le okunduğunu ve mevzularının rneşhûr bulunduğunu arılatır. Bilimle (lıe/ar (Jesltın) denilmesi bu itibar dedir.
Dâslaıı kelimesini divân şâirleri kullanmışlar, aruz vezniyle yazdıkları hikâyelere (dâstûıı) tâbîr etmişlerdir. Mesela Şeyh Galip (Ilıisn-ü- aşk) ında tasvir ettiği (hem muhabbet) isimli bir Aarah kabilesini (âğiız-ı dastarı-ı-beni muhabbet) başlığı altında anlatma) a başlar.
Fuzûli de (Lo)la ve Mceniııı) hikâyesini yuz-uıayı kendisine teklif edenlerin sözlerim şiiylece nakleder :
Lutf le dediler: ey suhan sene Faş evle cihâna bir nihan gene Leyla, Mecnun Acemde çoktur Etrâkda ol tesâne yoktur Takrire getir bu daştanı Kıl taze bu eski bustânı
Divan şâirlerinin dâstânı (Mesnc\l) şeklinde yazılırdı. Halk şâirlerinin destâu ise (durlleıııe)
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
denilen şekilde ve eksariyâ 6 lı, 5 li lıeue vezninde tertip edilmiştir. Destanlar ile vak'aîar ve şahıslar da tasvir ve ta'rîf olunurdu.
Birde (milli destan) lar vardır ki her kavmin efsânevî târikinden, mâbudlarındau, kahramanlarından, muharebelerinden, zaferlerinden, hulâsa: eski mefâhirinden bahseder. Bu menkabevî vak'aîar halk tarafından nakledile gelir. Sonra millî bir şâir bu parça parça nakilleri bir araya toplar, millî bir destan meydana getirir. Yunanlıların (İlyad) ı ve ( Odıse ) si, îrânlıların ( Şehname) si, Hindlilerm (Ranıayana) sı Finlerin (Kalavalaj sı gibi.
Türklerin ae müteaddit ve mütenevvi' destan parçalan vardır. Fakat bunlar daha, toplu ve manzum olarak yazılmamıştır.
(Türk edebiyatına dâir manzum bir muhtıra) isimli eserimde şâir Nef'îden bahsederken şöyle demiştim :
Dolaşacağına kasîdelerde Cevelan etseydi başka bir yerde Yol verip tab'ımn o, şiddetine Yazsaydı bir oestan Türk Milletine Olurdu kendisi bizde (Firdevsî) Türkün bulunurdu bir (şehname) si
Didaktik " (Didactique) mevzûu hikmet ve nâsıhatten ibaret söz. Yunancada (öğretme) demek olan bir kelimden alındığı için ttâlimî) diye terceme ediyorlar. Eskiden böyle «özlere (Hikemî) derlerdi. Dîvan şâirleri arasında Hıkemi sözleriyle en ziyâde şöhret almış olan (Trfalı Nâbı) dir ki bu yolda meslek sahibi sayılır.
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
Ziya paşaya gelinceye kadar bir çok muakkibi yetişmiştir. Ben (flnnnzam muhlim) rnda Nâbî içiıı şöyle demiştim :
Ne ( lirik ) söyledi, ne yazdı ( epik ) Mutena sözleri oldu (didaktik)
, (Dramatiqııe) Tiyatrolarda tenı-
UramailK . sîl ed'imek uzre yazılan eserler demektir. Bunların (Romanesk) yazılardan başlıca faikı : Romanların okunmak, bunların oynanmak için yazılmış olmalarıdır Dramatik eserler, esasen (Trajedi) ve (komedi) olmak uzre ıkı kısımdır. Birinciler, acıklı, ikincileri gülıinç halleri gösterirler. Bir de ( iVmm modern) vardır ki bunlarda lıiızıı ve sürfır karışık bulunur. Dramatik eserler ilk defa Yıınanistanda yazılmış, oradan Komaya, oradan da Avrupa ve Amerıkaya geçmiştir. Biz de tanzirnattac şonra evvela terceme, sonra te'ıif ed lerek ojnaıırnıştı. [1 '■ajedi, komedi kelimelerine de bak].
Esasen toplanılan yer demektir. Bu Dîvan • îtıbâr ile eskiden dâvalara bakmak ve ış görmek için toplamları meclise (dîvan) denilir, hevbetli ve haşmetli toplantılaru Jfibıımüslim dîvaııı gibi) tâbir edilirdi.
Hazret Ömer zamanında Mediuede. teşkil edilen hükümet dâiresine ve o dâirede tutulan vazife ve maaş defterine de - isimlerin toplanmış olması dolayısıyla - (dîvan) adı verilmişti
Daha sonra manzum sözler n topluca yazıldığı
22
EDEBİYAT LÜGATİ
D
kitaba (dîvan) denildi. ( Dîvân-ül hamâse ) gibi ki Aarab şâiri (Ebutemmâm) m seçme şiirlerden tert.p ettiği bir kitaptır.
Bu kelime, evvelce bir çok şâirin güzel şiirlerini ihtivâ eden mecmua mânâsında kullanıldığı hâlde sonra bir şâirin şiir defteri meâlinde istîmâl edildi.
Fuzûlî dîvânı, Nef'î dîvânı gibi ki Fuzûlî ve Nef'îninin yazmış oldukları manzûmelerin topluca bulunduğu kitap demektir. ( Devâvin ) cem'i, (l)îvançe) (musaggan) dır, yâni küçük divan mânâsınadır.
Dîvan tertibi : manzûmelerin şâirler arasında kararlaşmış bir usûle göre yazılmış olması tarzıdır. O yolda yazılmış şiir mecmualarına (ıııüretteb dîvan) yahut (müretteb dîvançe) denilir.
Dîvan tertibinde gözetilen usul: (Tevhîd), (müııâcât) ve ( Kât-i-şerif), ( Medh-î-ekâbir ) gibi şeylerin baş taraflara yazılması, onlardan sonra padişahların, devlet erkânının medihlerindeki kasidelerin tahrîr oıunması, doğum, ölüm ve şâire gibi şeylerin târihine dâir manzûmelerin sıralanması, daha sonra (gazel) lerin kafiyeleri îtibâriyle hece harflerine göre dercolunması, daha sonra da (ıııû-râbbâ) (Muhammes) (Müseddes) (Liigaz) (Muamma) (şarkı) (Mesnevî) (Rûbâî) (Ivit'â) (Müfredât) ve (Mesâri) ile dîvânın tamam'an-maşıdır.
Bâzı şâirlerin dîvânı hayatlarında ve kendileri tarafından tertip olunmuş, bazılarınınki de vefatla rından sonra başkaları tarafından tedvin edilmiştir.
Dîvaıı edebiyatı ; EsLdenberi Türk edebiyatı,
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
(avam) ve (lıava.s) a mahsus olmak iızre ikiye ayrılmıştı. Hece vtzııiyle söylemiş olan sız ş urlerın (diyi.ş) leıiııe, yakın zıtmaıılaıd'i ( halk edebi-* yatı), (arıîz \e.ııi) ile yazmış olan şâirlerin manzumelerine (dî\aıı edebiyatı) den hıi.
Dîvan e(lı inyâîının (nâzını .şekilleri) değişmez lar surette kıırarlnşmış olduğu gibi edebî mevzular , (teşlıîİı) ve (istıâre) olacak şeyleri de tâyin edilmişti. Eski şâirlerimiz, fikirlerini, hislerini, haynlleriri yazabilmek için bu esaslara uymaya mecbur idiler. F'irûatta yemlik gösterseler bile kararlaşnnş esâsların dışına çıkamazlardı. Bundan dolayı dîvan edebiyatımıza —| Arap ve Acem kaidelerine bağlı, vâiii ecnebî iki edeb.vatın mukallidi olduğu için— (klasik edebiyat) diyorku. Padişahlar ile devlet aflamlarmı medlı etmesi dolayısıyla da (Saray edebiyatı) ve (Enderun edebiyatı) adını veriyorlar.
. 11 17 inci asın,a halk şf rleri, divan şâirlerinin te siri altına girmiş, saz şairlerinden okuyup yazanlar, anız vezniyle bazı manzumeler tertibine başlamıştı.
Bıı manzumelerden (failutıin, fâilfttün, fiâilâtüo fûılnn) vezninde tertip edilmiş olanlara (dîvan) ded 1er ve saz çalarken hususî bir beste ile okudular.
Dübala Matlup olan seneyi ( Ebcet İıısâtn ) Yahut tle katmeri» gösteren tûrtlı. { Ebced Düta lıisâbı maddesine bak]
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
ij-.L ± İki beytten ibaret olan (Rübâî,1 nin diğer ismi. Bu isini, fârisî olduğu hâlde Arablar tarafından kabul ve istîmâl edürn-iş, Rübâî ise arabca bulunduğu hâlde İrânîlerle Türkler tarafından kullanılmıştır. Buna (terâııe) adı da verilir. [ Rübâî kelimesine bak j
. , _ (Parmak hisâbı) denilen vezinde • j,aç hecede bir durulması lâzım gelen yer. Bir durak, aruzunun (cezâ) smdan bir/ makamındadır. Arûzda kelimelerin temâmen eczâya taksîmi lâzım gelmez. Fakat lıece vezninde buna dikkat şarttır, hatta ahenk te'mininin ruhudur. Meselâ: Gafil yolcu, gafil yolcu Ozan yok, kırık yay ucu mısraları sekizer heceli ve ikişer duraklıdır. Lâkin ikinci mısrâdaki ( kırık ) kelimesi duraklara güre-taksim edilememiş, bir hecesi birinci durakta kalmış, ik.nci hecesi ikinci durağa geçm;ş, ondan dolayı alıenkte bir kırıklık husule gelmiştir.
. Dört mısrâlı parçalardan tertip edilen manzûmelere saz şâirleri dörtleme derler ki arûzun (mürâbâ şekli) demektir. (Manzum bir muhtıra) ünvanlı eserimde demiştimkh
Türkıerde çırpınan duygulu yürek Si'rine nazm ile vermişti ahenk Yek ahenk nazmının ölçüsü hece Ayaklar külfetsiz, mânâsı yüce Şekline gelince pek fazla yoktu Birisi (dörtleme), biri (koşuk) du Dörtleme: mürâbbâ şekli gibiydi (Mesnevi) sekline Türk (koşuk) dedi
E
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
Halk şnirlcn m (ıııâııı), (ko$ıua), (desiaıı) ve şâire gibi ayrı ayrı isimlerle tertıb ettikleri manzumeler, ş« kil itibariyle ((h»ı tlcıııe) dır. Muhtelif İFıtn alniMİarı terennüm edilişlermdek. ayrılıktan ilen gelir.
lluyug. Hk-m. »ani dınularak söylenilmiş, )a-Yahut lıııt işıdilmiş ve yayılmış söz mtuûsma-Tuyug dır Dınııg şekli. Türler tıırafmdun meydana konmuştur, irâııilerin Rubaisi makamın dadır. İji'âıiin, faıGtün, fâiliiıı vezninde ve 1,2, 4 ürıeii ınısriilurı kafiyeli olmak 'izre yazılırdı İvaz paşa zade AtAvînifo :
Gonlum oldu âşkının âvâresi Gamzenin gitmez gönülden yaresı Derdime çok istedim derman, voli Yoy imiş lâlinden özge çâresi
Diyiş: Ilaik sAiderincr: ıuanzfım söz
... , I ıirk. Arab ve Acem edebi-
Ebced nıs.ıbı ı ■. ., . ..
\ atında bir vaktinin tanlı yazılmak için kullanılan ve Rakamları harflerden ibaret olaıı bir hısâbdır. Ihma (llısâb-ı-t*nıııel)de tabii olunur.
Arab alfebesim lojıluca gösteren :
(Ebced = (Ilevvez - (Ilııtti = (Kelemen — JT) (Sa'fes = ) Kara-şet — c^} ) ( Helıaz i*') (Dang = A* )
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
kelimelerindeki harflerin her birine birer kiymet verilmiş ve bir târihi bildirecek nıensûr ve manzum yazılarda kullanıla gelmiştir.
Ebced harfleri ile sayı kımetleri : (jm = ') (B=v) (Oim=c) (Dah=r.) (He=*)
1 2 3 4 5
(Vav—j) (Ze=j) (Ha=c) (Tı=h) (Ye=^s)
6 7 8 9 10
(Kef=il)(Lam=J)(Mim=r)(Nun=j)(Sin=^)
20 30 40 50 60
(Ayın^) ( Fö—o) ( ) (Kaf=J
70 80 90 . 100
(Rı=j) (Şııı=^) (Te=o) (Se=a) (Hı=^)
200 300 400 500 600
(Jel=â) (Dad=cA) (Zı=h) Gayın=£) 700 800 900 1000
Fârisîye mahsûs olan :
(P=v) (Q = g,)(J=5) ve(G=«W harfleri (B) (C) (Z) ve (Ke) gibi hisâb edilirdi.
[Târih kelimesine de bak]
Eda: Söz ve yazı tarzı.
Başka şâirde bulunmaz bu eda Sâde bir beytine bin beyt fedâ
Naci
Edanın güzel oluşuna (Hüsn-ü-eriâ) denilir: Çokmu bu kadar hüsn-ü-edâ tab'ıma zirâ Vaasâf-ı- hudâvend-i-pesendide şıyemdir
Net'i
EDEBİYAT LÜGATİ
Edatımın ifade ettiği mânada ( \lneddâ) dır. boası lutıt-u mueddâ sahıf
HLsoyın Sırot
_ , , Asıl mâııu*ı (terbiye) deırı» Kİır. fonru ' (edebi) a M manasınııde kullanılmıştır, e mâlînin nn *l.ûr :
« Fmm-İ edeb bir m ınfcttır kı itmurnft hadet âmuz-i-edeb olduğu için ed»d» v( -ûhWî ( di4) tesmiye kılınmıştır » fıkrasında olduğu gibi.
dır. Bıınn (ııııımtü/.ı)el) ve (esâb l) de derler. Hemşire zâderıı (• edil) ınerlıumemıı venun düşeninde ağzından katı çeldiğim kapalıca anlatan: Bir nazara renk çökmüşken ruh-i gulgununa Güller açtı öksürük herdem leb-i-purhununa
Beytinde olduğu gibi.
olan sözlerin süsler dırkı (saıt*) ı-1-bediiye*) de tabir olunur (lîedı') denilen ilmin mevzuunu bunlar teşkil eder.
Edebî san atler, i ıfz ve m m • yurdunu la • ııpd-mak iizre iki t» rindi r. Birincisine (lâl/( san alici*), ikincisine (manevi saıöatler) denilir.
Edebi Edebiyata mensup ve mab*a. mânâ-vo # sına vasıflardır Edebi)ata nisbet
Edebiye olanlar bunlarla tavsif olunur
Devri-i-edebı ısttlâlınt ı- edebi- e gibi.
Edeb-ı-kel««m
fal»» arasındiı bayağı ve ' çirkin tabirler bulunmaması-
Edebı san'atler
Kusursuz. yânı ( (asili ) ' \ e v • rıınle, yanı (belig|
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
_ , , . . Manzûm, mensûr güzel sözler, y • pjr(]e böyle sözlerden bahseden
fen.
Dîvânece sozlermi demektir edeoıyat ?
Muallim Naci
Türk edebiyatı : Türklerin vücûde getirmiş oldukları eserler. Bir de Türkçe edebî yazı yazmayı öğreten bilgi.
Türkleri tanımış olanlar derki : Türk edebiyâtı târihten eski.
Türk edebiyâtı târihi: Türkcenin edebî yazılarıyla ne vakit, nasıl ve kimler tarafından yazıldığını anlatır. Yakın zamanlara kadar edebiyâ-timizin mükemmel bir târihi yoktu. İlk evvel Köprülü zâde yazdı. Sonra bir kaç kişi onu tâkibeît' Bu yen: târihlere de mükemmel denilemez. Fakat yine bir varlıktır.
Eskiden (Tezkire-tüşşuarâ) isimk bâzı kitab-lar yazılmıştı. Fakat bunlar edebiyatımızın târihi, olmaktan ziyâde bir kısım Türk şâirlerinin terce-me i-hâli demekti.
Türk edebiyâtııııu târihî devreleri: Ede-biyâtımızın târihini yazanlar, umumî bir taksim (e edebî devrelerimizi üçe ayırıyorlar. Bu devreleri ben (Manzum muhtıra) mda şöyle amatmıştım:
Türk edebiyâtı müverrihleri Üç devre sayıyor başından beri: Islâmûan mukaddem, Istâmdan sonra Bir de Avrupanın taklidi hâlâ Millet bir dördüncü devre bulmalı Mahsûlü temamen millî olmalı.
Edebiyatımızın üçüncü devresi bir kaç fasla
E EDEBİ YA T LÜGATİ 23
ayrılmıştır: Şinâ.fiııuı açtığı, Namık Krıaal, Malımud m rem ve Abd iıl-hak Harındın j) ırluttıtrı devrin eserlerine ( I aiı/înıat olu \ âtı) demiyor fevfık Fikret ve arkadaşlarının ( Servet I ftııııııı ) mt'c-rnMasmdak, ya/.ıinrınn ( Servet i fıuıOıı oılt !)i )atı) yit mı (I dchiyal-ı c.cdîdc) tâbir »m! lı-ur M«şriit|iyetfil lâmtıda açılıp kapanını (I ecr ı âlii cem"'yeti çâ.Herinin sözlerine (1 eer-l âtı etli bi-)atı), ondan sonrakilere de (.Millî edebiyat) udi veriliy or.
.. Asıl mânâsı, l erbiyelidir. Sonra edebe
^UIU • ve edt bn ,ıta mıintesıb olan nunâsmda kullanılmıştır.
Edıd olur kişi serrnaye-i-haydsı kadar Mısraında olduğu gibi.
30,40 sene evvel nazım yazana (Şâ'i) )wr yazana (İMİîh) denilir ve (Nasır) yerinde kullanılırdı.
■ ... , . Anîzu tedvîu eden imam Ha-
EtaM U-tetail: ,l(İQ ^^ olmak ıızre
bulduğu (Foııhııı),(hâilini), (tNJulefâilııu), (Mııs-tef ilim), (Mefâılun), (FâlJâlüu)f (.Mufâalctuıı) (Mcf lîlâtıı) kelimelenkı bunların tekerrür ve tegay-yüründeu Arûziin oküleri meydana gelir.
Lfsane : [Romanesk bahsine bak]
_ Bilmece deuıek olan (Lut|u/.)ın cenı i.
tıgaz • koıım()Je bak]
w , Mevzûu kahramanca olan yazılara " fırenklerıu verdikler, isim. (Fpifpae) kı bizde de kullanılmaya başlanmıştır, k skiden bı/ırn
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
edebiyâtcılarca öyle yazılara (Hamasiyat) denilirdi. Gazı Giray'ın
Râyete meylederiz kamet-i-dilcû yerine Tûga dil bağlamışız kâkül-i-hoşbû yerine Olmuşuz cân ile billâh cihâda teşne Kanını düşmen-i-dînin içeriz sû yerine
Beytlerini hâvi meşhur Gazeli gibi.
, „ . . İstiârede îtibâr olunan dört
Erkan-ı-ıstıare: (Uükll) dürki şunlardır:
Müsteâr: Müşebbelıün bihin lafzı.
ıııüsteârün ıııinh: Müsebbehün bihin mânâsı.
Müsteârün leh : Müsebbehin mânâsı.
Câıııi': Vech-i-şebch mukabilidir. [ İstiare bahsine bak.]
. „ _ ... Teşbihde olan dört rükn-
Erkan-ı- Teşbih : dür ki şunl|dır:
Müşebbeh : Benzeyen.
Miışebbehüîi bih : Kendine benzetilen.
Veeh-i Şelıeh: Müşebbeh iie Müsebbehün bih arasındaki benzeyiş ciheti.
Edât-ı- teşbih yâhut Vâsıta-ı-teşbih : Benzeyiş hükmünü veren kelime. [Teşbih bahsine bak]
t-, „ „ (Kamus) un târifine göre lügatte «efsâne makulesi perişan kelimâta denir. Îsrâîliyat gibi». Istılahımızda (Mytologie = \lito-roji)mukabili olarak kullanılmaktadır.
Mitoloji : Eski Yunanlıların mâbudlarmdan bahseden bir masal silsilesidir.
Yunanlılar, tapdıkları yıldızları şahıs olarak tasvir ve yıldıza (astı*) tâbîr ederlerdi. (Esâtir) lafzının bu
£ EDEBİ VAT LÜGATİ :n
aslr) hu limr sinden nrııbcnşn alındığı ve ona (uslun1) dış e hır rnüfred uydurulduğu söyleniliyor.
Eski milletlerden her hırmııı az, çok esatiri vardır. Meselâ hır dağın gebe kalması, sonra yarılıp içinden 5 çocuk çıkması, bu çocukların bihiiyüp hükümdar olması, elleri, ayakları kesilmiş hır delikanlıya hakıın dişi hır kurdun ondan geb»- kalmııst ve 10 çocuk doğurması gib ınasullar Türk esatiri cüınlesındeııdır.Bu tâbir yalnız kullanılınca mitoloji mân ısına g-lir:
Baksın da izarına Esatir Ets.n (Flora) yı red dü-tahkır
ve :
H-.lya gibî bir manzara, bir hoşça vesıyle Lâyıktı Esatir görünse (Venüs) iyle
Bcytlerınde olduğu gibi. Onlarda geçen (Flora) Yunanlıların Çiçek .hibesi, ( Vcnü3)de güzellik mâbüdesidır. ) iman mitolojine dâir M. Tevfik paşa merhumun (Fsâtir-1-D Onanı\ aıı) is.inli bir kitabı basılmıştır.
Eskideııber. 1 .ırk edebiyatında Arab ve Acem Esâmi kullanıla gelmişti, takın zamanlarda \unan mitolojisinden ile bahsoltınmaya başladı.
T , ( Mısrâ ) dtırı ( lvasiıle) .e
Eşkal-ı nazm : , . •
T varıncaya kadar manzume-
lerin «wrâ sayısı ve kafiye sırası le bulunduğu suretler dem» kt r.
[Nazım şekilleri bahsine LakJ
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
. Bir şâirin kendini medh için yaz-ranriye. maüZûme) Bu lıusûsta pek
deri gitmiş olan Nef'snin : _
Benim ol Neîi'-i- rûşedil-ü- şâfi gevher Feyzalır câm-ı-safa meşreb i-bı bakımdan Ben bu hâfetle tenezzülmü ederdim şî're Neyleyim kurtulamam tab'-ı- hevesnakimden Ben ölürsem yine âşüfte elur halk-ı- cihan Hüsn-i- tâbîr-i- zeban ı- çemen-i- hâkimden Beytierinı hâvi parçası gibi.
Fahriyeler, bu parça gibi ayrıca da y&zıiır, kasîdeler arasında ve başka birinin medhi sırasında yapılırdı. Başka birini ögerken ögünmeye kalkışmanın mânâsı : bir kaç parası alınmak istenilen o adama kendinin (kibar dilenci) olduğunu anlatmak olsa gerektir.
_ , Sözü teşkil eden cümleleri atıf ve ra-bit suretiyle bağlamadan yazı yazma usûlü. Buna (sebk-i-mefsûl) de denilir ve zıddına (vasi) yâhut (Sebk-i-ıııevsû?) tâbir edilirdi. Eski nâsırler, sebk-i-mefsûl ile yazdıklarını (seci') li sebk-i-uıevsûl ile karaladıklarını da okuyana nefes aldırmayacak dereccde uzun yazalardı.
_ , Bir ibârenin terübi, mânâ
l-esaa-l te IIT. çlkmayacak derecede karışık ve
buzuk olmak. Bunun bir az ehven (za'l-ı-te'lîf)dir.
ır ut- Sözün lafz, mânâ, ve âhenk itibâ • rıyla kusursuz olmasıdır. Bâzı ki-tablarda (sıhhat) diye anlatılan keyfiyet budur.
F KDKHİYAT lyT c,A Tl : i
Eski cdeb,yatçılar «Fesahat; kelimede, kelamda, mııtekeliınde l)ıılıtnur) derlerdi.
Ivcliıııcııııt fesahati Onda lcnâfûr-IV hur*t, yarâlırl, kıyasa ııuıhab fel bııhmmıunu(u idi. telâmın fe'.lıalr kelirmlerı fas lı olmakla beraber sözde leııöfur-n-krlunât, tekrir, /.a I ı-tc'lıf ve tikiıl bulunmaması itli.
MnttkoMinxlo fcsâtı.ıt : Onuıı fas'h s z soy-leyeb'lmek melekesi idi.
Fesâhat'ıı dulıu v iksuk deneesino Kctai) ıt derlerdi kı fus ıı biP'süzİMi yerinde ve adamına göre s izlenilmesi dı inekti.
iter Holi») sn/, fasih olduğu halde her füSîll sı»/, erinde söylemimi dıdı ği için beliğ olmayabilirdi.
Ferd * llSl'1 °'ma-vtlli» ^ ın* başka bir
' »ere bağlı bı..unıııu)an beyittir. JYk olması dola_ ısıyla bu inli almıştır. Ferde (.Mııfreıl) de denilir ve ( »uulnnlâl ) drve cerm amlırilinlı. Fskı divunlarda böyle bir çok beyte t-e*ud!l/ edilir. Nabi un:
Hakdan gönlümün ol mertaDedır vahşeti kim Aksın âdem diyo mir'âta nigâh eyleyemom
Hev ti gibi.
Fikir' ' ,U'UI1CC demektir k» süzül» de, yazının * da temelidir.
Fikrin zillinde üulımnıa-ı (ii'âtl), sıraya koculıııası (teilıb), bu-ka şevlerle karıştırılmaması (\ahdet) dır.
Fıkrııı bir cılıetten doğruluğu (llakıkul), her cihetten doğruluğu (selamet) dır.
3
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Fikir, bâzan (Hakiki) olur da (salim) olmayabilir. Nefînin :
«
Bir düş gibidir hak buki mânîda bu âlem Kim göz yumup açınca zemanı güzer ey!er Bîr yerde kî ârâma bu mikdar oia mühlet Erbâbı nice kesb-i- komâ!-i- hüner eyler
Beyitlerinde olduğu gibi ki :
• «mrün göz yumup açacak kadar müddette geçmesi, mübalegalı olsa bile doğrudur. Fakat bu kadar çabuk geçen müddet içinde insan nasıl hüneı kazanabilir? Düşüncesi doğru değildir.
Fikirde (vuzuh) ve (intizam) da lâzımdır, ifâdenin vuzûhu, fikrin vuzuhundan ileri gelir. Ykni ne kadar iyi düşünülmüş ise o kadar iyi anlatılır. Bâzan da ifâdenin bozukluğundan fikir anlaşılmaz olur. Ragıb pâşanın :
Kabil-i- jeng olmayan, olmaz pezîrâ-yi- cilâ İğbirâr-ı- hâtır iksîr-i- meserrettir bana
Beytinden anlaşılacağı gibi.
P» ... . (Futuvisuıe) Avrupada yeni ve
huturizm : edebî bir meslek Bay Behçet
Yazarın (genç şâirler ve eserleri) isimli kitabında deniliyork) :
« Yeni hayatın, medeniyetin o baş döndürücü hareket ve sür'atine makinelerden, fahrikalardau ve sâireden bahsetmek suretiyle terceman olmayı ve yalnız çağdaşlar tarafından değil, müstakbel nesillerce anlaşılmayı istihdaf eden Futurisme 1909 danberi mâlûm olan bir san'at cereyanıdır. İtalyan Marmetti tarafından icâdedilmiştir».
G EDEBİYAT Lt GA'l ( 35
Manuottı tiıi Dtııııbuldn venlıg» bir konferansta okuduğu şu mısralar! Bıı tnrzm modeli imiş :
Pıssssston - ton - ton - ton Pîssssss .. . Plisssss . . ton
, . j. ı -ı ı - . ( I\ı\asa muhale-
Galat ı-tehakkumı : t a ,
lot ), ı Uıger adıdır. Bir keiimenin gerek lafzı, gerek m ınûsı itibariyle İıer kes'u kullandığı gibi kullanılmaması demektir.
[Kıyasa muhalefete bakj
Garabet ■ ^ demek olduğu İıer kesce anlaşılmayacak kelime ve tâbirlerin söz arasında kullanılmasıdır. Oyle kelimelere (yarlU) derler.
Eski edebiyatımız, husu-iyle eski nesrimiz bu tiirki kelimelerle doludur. Eskiler, Arabca ve Aceuıcede derm olduklarını göstermek için (Kalinis) ve (Kerelıck) de ne kadar garib kelime varsa ırkee yazılarına doldurmuşlardır. Bu gibi ukalalıklar, KAbîrıi» bile canını sıkmış kı ona: Ey şı'r mıyanında satan lafz-ı- garibi Divân-ı- gazel nûsha-i- Kamus değildir
Beytini yazdırmıştır.
Gazel " Dîvan edebiyntmn malısus bir ntızım ş» kial r k birinci bı \t ( Mıısarra ) dıger beytlcrı binici bey t ile (Mukaffa) olur, dört beytton on beş beyte kadar yazılır. E.*m ve ekseriyet itibariyle aşıkane sözlerden [lirik] ibarettir.
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Soııraiarı başka mevzû'larda da yazılmıştır. Bizde en ziyâde duygulu gazel yazan Fıızûlîdir. İşte bir gazeli :
Âh eylediğim, serv-i- hırâmânın içindir Kan ağladığım gonce-i- handânın içindir Sergeştelîğim kâkül-i- müşkînin ucundan Aşüfteliğim, zülf-i- perîşânın içindir Bimâr, tenim nergis-i- mestin eleminden Hûnîn, ciğerim lâ'l-i- dür efşâmm içindir Yaktım tenimi vasi günü şem' tek amma Bil kim bu tedârük şeb-i- Ivcrânın içindir. Kurtarmağa yağmâyi- gamından dil-ü-cânı Sâ'yım, nazar-ı- nergisi fettanın içindir Can ver gönül; ol gamzeye kim bunca zamandır Can içre seni sakladığ.m ânın içindir Vâız bize dün düzahı vasfetti Fuzûlî; Ol vasf, senin Kulbe-i- ahzânın içindir § Her manzûmenin, hususiyle gazellerin iik beytine (matla'), son beytine (makta') derler. Matla' beytleri mutlaka (musarra') yâni kafiyeli olur. Gazelde ilk beytten sonrakine (hüsn-ii-mat-la' ), son beytten evvlkine ( lıüsn-ik-iiiakta' ) tâbir ederler. Makta', yahut hüsn-ü-makta'da şâirin adı bulunur. Bu münasebetle ona (mahlas beyti) de denilir. Kasidenin en güzel beytine (bey Uilkasîd) denildiği gibi gazelin en ziyâde hoşa giden beytine de (beytülyazcl) adı verilir. [Beyt kelimesine bak]
Bâzı gazellerin beytleri, esas kafiyeden başka ayrıca üç kafiyeli olur. Böyle gazellere, hatta kasidelere (müsemmat) denilir. [O kelimeye bak]
Bâzan gazelin matlaını teşkil eden mısralardan biri, maktam ikinci mısraı olarak tekrarlanır. Buna da (ved-di-matla') tâbir olunur. [Bak]
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
fc Bâzını bir gnz.elm fevtlerini t«-kıl elen mısralar araşma başka b«r şâir tarafındım ikişer ımma ilave edibr, bu sureti.- gazelin heytb ri bir misli artırılmış olur. Bıınıı da (leştir) adı v( rilir. [Bak]
£ Bazı gazı İlerin beyden evvelim* 2. 3, 4 mısra ilâve edilir ve -ti hareket (terbi") (talınıi.s ( lcs-dis) diye yaddolunur,
): BAau gazellere v. zın ve kahvece her/errıek üzre diğer bir şâir tarafından (nazire) azılır, naz.re yazmaya da (laıızıı) tubir olunur. [Bak]
£ Bâzı gazellerin mısraları «onuna manzum ve kısa bir parça getirilir. O parçalara (zıyaile), zıyâ-deli manznmeh re (nıustezud) denilir. [BakJ
£ Gazellerin 1 eyitb-n arasınd t mânâca bağlılık bulunursa öyle gazellere () ek âhenlG va-fı verilir. [Bak]
£ Eski şâirlere* gazele çok elimimi .-er varılır, güze er, hece harfleri sırasıyla dîvanlara dizilirdi. Hattâ gazel söylemek merakı saz şâirlerine de geçmiş, halk edebiyatında (divaıı) (kalenderi) (seıııâf) gibi [hak] ftrûz vezniyle yazılmış melez şekiller meydana çıkmıştır.
Gevher ( 1 taisâbı ) İb* yapılan târih Yahut terden valnız noktalı lınrfleri hisab Gevherin edilecek olanlar,
[Ebeed hisâbı ve târdı bahislerine bak]
Gulüv : , IVMBJ) (b.nalO, t(jnlnv) diye uçe ayrılan (mübalâğanın) en son derecea, [mübalâğaya bak]
38
EDEBİYAT LÜGATİ
G
Mübalağada gulüv yapmak eskilerce makbûl değildi. Nedimin:
Zahid; bu bürûdetle eger duzaha gırsen Bir lüle dühan yakmağa âteş bulamazsın
Beyti gibi ıııizâaha. yahut tâ'rıza dâir yazılarda yapılması hoş görülürdü.
Şu kadar var ki :
Gökıer görüldese, şimşekler çaksa, Volkanlar tışkırsa, lavları aksa. Kıyışız denizler kabarsa, coşsa, Coşkun dalgaları birden tutuşsa, Yerden gök yüzüne alevler ağsa, Gökten yer yüzüne yıldızlar yaçsa, Arzın içindeki ateş patlasa, Küreler yarılsa, feza çatlasa, Bir yürek bulunur kerKudanberi; Anladınmı kimdir O ? Türk askeri.
Parçası gibi kalbe heyecan vermek için yapılan gulüvler pek te fena olmuyor.
Gürîz Kasidelerde mukaddimeden mnk-
Eu şehr-i-Stanbûl ki bımisil-ü-behadır Bir senğine yekpâre Acem müikü fedadır
Matla'lı kasîdesindeki :
Istanbulun evsâfını mümkin mi beyân hiç Maksüd hemen sadrı keremKara düadır
Beyti gibi.
Yâhut
Gürîzgâh
şada geçilecek beyt. Nedimin:
V
10
EDEBİYAT LÜGATİ B
H
l-\aU \ uax belime, nevi anlatmak içuı ko-' ııu :ıuşsıı o m ıu ala kullanılmusı
demektir. (IG) kc'ı nesinin bildiğimi/. ıı/.ııv mnıhı-sıııda kııüanılmnsı gibi
Bir kı ime, bir (alaka) dolayısıyla, yâni bir münasebetle asıl mânasından başka b.r mânada kullanılırsa (hakıkat) 1 kteıı çıkar, (incen/) olur. (Kİ, elden ıstiimLir) c ımlesindeki (el) gibi ki (kuvvet) ve (kudret) mânâsımla kullanılmıştır. Mecaz ve kinaye bahislerine bak]
m . (.Mesnevi) şekli\ e yazılmış beş ki
namse . ldI)tan jbâret bir takım demektir ki
böyle eser meydin a getirmiş olanlara ( lıaıııse-ıımîs) yâlıııt (lıamseci) d. r!er.
(î 14 inci asra kadar hamseni»vislik meydana çıkmamıştı. ) 195 de vefat etmiş olan ((«niceli
S*jb Ni/.aını) mnuzûrn olarak beş kitap yazmış ve hepsine bird» ıı (l'eııo \|eııc) vnııı (Beş hn/uır) adını vermişti. Dııdan sonra o yolda (ıııesııe\ ı) \ at) v'ie.ııde g» t rınek moda oldu. Iran edebiyatının ( IIıısrc\-ı-Dclı!e\l ), (Me\ I ula Cami) gibi bÜPfiik ş.'jrleri (hamse) yazdılar Çağatay şâiri (Mı Nevn\î) de Çağatay lehçe-inde b:r ( hamse ) tanzim ett:.
Bizim lehçede ilk (hamse) ynzaıı, daha doğrusu ^eyh Nizamînin (lıaıııse)sim ııazıımn tercenıe eden (Hchşltî) rlir ki (Ivariştıraıılı Sulevııuuı oı'ılu
10 EDEBİYAT LÜGATİ B
Alımcı!) namında olup ikinci Beyazıdın adamlarından idi.
(Taşlıeah Yalıya Bey), (Nev i Zade Atayı) gibi şâirler de (hamse) tanzim ettiler.
12/17 inci asır naşirlerinden meşhur (Nergisi) (hamse)sini mensur olarak yazdı. Manzum kitaplarının sayısı beşe varmayan eski şâirler pek çoktur.
I_l + + . Bir adamın yaşadığı zamana, bulun-
naıırat, , u . , .. ."r ...... , ,
dugıı işlere, gorııştugu kimselere
dâir düşüncelerini ve duygularını hâvi olmak üzre
yazdığı k.tap.
Avrupalıların (memoire) dedikleri.
□ . îbâre arasında lüzumu olmayan söz * " mânâsın»dır. Haşvi (müfsid) ve (gayr-ı-rnüfsid ) olmak üzre ikiye ayırırlar.
Haşv-i-müfsid: Yalnız kalabalık etmekle kalmaz, mânâyı da anlaşılmayacak lnile getirir. (Ivapu-dan-ı-derya Halil Rifat paşa) nın Rusyauan döndüğü vakit söylediği rivayet edilen şu sözdeki (mecburiyetinden) kelimesi gibi.
«... Avdetimde her zamandan ziyâde kanü oldum kı eğer Avrupayı taklit etmezsek bizim için Asyaya dönmek mecburiyetinden başka çare yoktur.»
Dikkat edilmiştir ya ? Müsareat etmezsek bizim için çare : Asyaya dönmeye mecbur olmaktır! Mânâsı çıkıyor. Halbuk. o kelimeyi kaldırıp «dönmekten başka çare yoktur » deseydi mânâ tamam olurdu.
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
(II uı ılı) ; nrimlt bir -rirm :
Bir yar var yâr olacak yâr bizlere Mısraındak' iı( rıei ()«*ır) da böyledir. (■ uyr-ı-muîsül. y Ani ıııûı fiyi bozma} nllın^v do (kabili) (Melih) (Mntc\assıt) olarak iiç tiirliidiır.
Has\-r-kabil) Söze çirkinlik veren fazlalıktır. Zıva Paşuı uı :
Tut bu nusfı-u pendı benden yadigar olsun sana Misraındnk ( nush | ile ( poml) gijbi k; birinin arabî, diırerüıin farirî olnıns.ndan ba«ka aral ırında mâni farkı yoktur. Se\h Galibin:
Varan hele söylenilmedik soz? Kalmışmı meğer denilmedik söz?
Beytinin nnsraları da böyledir. IIas.v-1-ıııolilı thâre ara-ında (ctimle-ı-uıu-taı l/a) kabilinden bir aöz karıştırmak, fakat bununla ayrıca ve ikinci derecede bir »Ânıı ifade etmektir. « geç» itki fırtına çok şiddetli idi ) denecek yerde Allıılı Lir daha göstermesin, geçenki fırtına çok şiddetli nlı ) demek ve lakırdının başlangıcında Lir di i ı « trnek gibr
Haşy-ı-ıııule.y as.Mt vüze çirkiLik te, güzellik te vermeyen fazlalıkmrş. Misali de b r (kat elbise), (bir çift çorap), (bir dıste mendil) gib' miktar gösteren kelimeler imiş.
|_|a2f , Eski yazıda noktasız harfi, kelimelerden matız âm, mensur ibâre tert.p etmektir. Öyle yazılara ( îıınlı/.ııf ) denildnö gib (iıiMİııiK'l), ( 1)1 Hilkat) gibi isimier de verilirdi, ^.iya paşa, Keşit paşa için ;kı kaside vuzmıştırk :
42 EDEBİY AT EÜGATİ H
Kâmil oldur ki ola mahrem-i-esrar-i kelâm Gele irsal-i-Meıâikle ana her ilhâm
Beyti, onlardan birİDİn matiaıdır.
Eskiler, böyle şeylerle uğraşmayı mâriiet sanırlar ve bivhûde yere çalışıp dururlardı.
H©Ce * kelimelerdeki harekeli harflerdir. « Bir voyyelle ile okunan harf » diyede tarif edebiliriz. Bir kelimede kaç tane okunur harf varsa o kadarda hece vardır. Meselâ (edeb) kelimesi 2 (edebiyat) kelimesi 4 hecelidir. ■
Açık ve kapalı hece : ^p6'6"'harflerin
okunuşuna gore ikiye ayırırlar. Bir voyyel vasıtasıyla okunan tek harfe ( açık hece), yine o vasıta ile okunan 2 yâhut 3 harfe (kapalı hece) derler. (Edebiyat) kelimesi 4 hecelidir. 1 ve 2 inci heceleri açık, 3 ve 4 üne ı heceleri kapalıdır.
Beyitlerin (takti') inde açık heceleri (.), kapalı heceleri (—) ile işaret ederler ve meselâ (edebiyat) kelimesini şöyle gösterirler : e de biy yat
Evvelce açık hecelere (Muallâk) kapalı hecelere (Miisned) deniliyordu.
i» ■ . Türkler-n eskideuberi nazım
ece e rn • Ahengi ölçüsüdür ki buna (parmak hisabı) da derler. Parmak hisâbı, Türk edebi-yahmn başlangıcından 5/11 inci asra, yâni T ırklerin (arûz vez.ııi) ni öğrenmesine kadar Türk nazmının yegâne ölçüsü idi- Arûz vezni kabul edilmekle beraber
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
hece vezni bii*hiitrii) terk olunmadı. Halk edebiyatında kullanıla geldi. -011 zamanlarda ine (lıa\as edolc ) .ıtı)mn da ahenk dlçlisı oldıı. Hece vezinlin 3 den 16 a kadar muhtelif İn ceii ölenler vardır. 3, 4, f). hattâ 0 ht celi öîçuîer, o kadar âlıeııkli değildir. Ekseriya mesailerde kullanılmıştır.
Yaş yetmiş İş Ditm.ş, 3 Hocoli
İnsan beşor Bâzan şaşar, 4- -
Gulmo komşuna Gelir başına, 5 -
Güvenme varlığa Düşersin darlığa 6 -
Mesellerinde olduğu gibi. Çokluk kullanılan 7, I, 11, 14 lü heeelerdır. Aruz \eziimm (cıı/.) lerine mukabil lıeco vezninde ( dural» ) lur vardır kı mısralar okunurken oralarda hafifçe durulur. Anızda me%zım sözün cüzlere taksirin şart olmadığı hâlde hecede ahengin ruhudur. Bir kelimenin bir hecesi, bir durakta kalırda öfciir bereleri, diğer duraua geçerse ahenk bozulur. Onun için kelimelerin duraklara takoimi dikkat edilecek bir nokıadır.
Hece vezninin ülçülenleriyle durakları şöyle olmak lâzım gelir : 7 Hecelileri 4 + 3 olarak 2 Duraklı
S » 4+4 » 0 »
10 » 5 + 5 0 ) »
11 » 3+3+3+2 » 4 »
vâhut » 4-r4 + 3 » 3
vfıhııt » G + 5 ) ) »
12 t* 6 + 6 » ) »
vâhnt » 7 + 5 » İl »
13 » 5 + 4 + 4 II 3 »
14 » 4ı-3+ 1+3 » « ~t »
yâhut » 7 + 7 ») »
15 » 4 + 4 + 4 4 3 » 4 »
16 » 4 + 4+14-4 » 4 »
[ Durak halisine de bakj
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Meşhur bir nazmın vezni ve kafiyesi tak-lid edilmek suretiyle lâtife tarzınde nazın yazmak demektir. Buna (tehzil) de denilir. Cem'-inde ise (lıezliyat ) tâbir olunur. (Murckkepci Hevâyı) ile (Sı»rııi'î) nin (hezbyat) ı meşhurdur.
Latifenin latîf olması gerek olduğu gibi hezlm de nezih ve zarif olması şarttır. Böyle olmazsa maskaralık olur. Aşağıki bir kaç bevt, Nedimin : BaK Sitanûblun şu sâdabâd ı-nevbünyânına Âdemin canlar katar âb-ü-havâsı canına
Kasidesi vadisinde tanzim edilmiştir ki istibdat devrinde Sultenalımed meydanı kaldırımının yıllarca yaoılmadığını anlatmak için yazılmıştır :
Bak Sitanbul şehrinin şu köhne at mevdânına Gird-i-bâdı âdemin kum doldurur çeşmânına Sû değil, hattâ tahassürle serâba can verir Vâdi-i- hevlinde insan aelse rihlet ânına Altı ayda arpa miktarı yapıldı kaldırım Aferin erıcân-ı- şehrin himmet-i- umrânına Bak o himmet sâyesinde beldemi gayet temiz Sûk-u- bâzârı müşâbih bir bekâr yorgânına...
HİCİV [•] Birinin kusurunu ve aybını meydana Yahut koymak demektir ki o yolda yazılan inan-HeCcl zûmeler (hicviye) denilir, yazana da
(heccâv) yâhut ( heeâyıî ) vasfı verilir. (Nefî-i-hecâgû), (Eşref-i-heccâv) gibi.
Frenkler, bizim (hicviye) dediğimiz yazılara (satire) diyorlar ve satirleri, (didaktik) nev"inden sayıyorlar
[.] Hu kelimenin arabcası (lıecv)dır. Fakat bu telâffuz bizim ağzımıza kaba gelmiş olmalı ki inceltmiş ve hiciv yapmışız
11
EDEBİYAT L(V.ATI
15
Didaktik « • ılucuk, sanı ibret ut lıııt ulu tı-cak bir sözün lo r m ydeiı evvel nezih olması şarttır. Biuuenah } !ı :
A odops.z, a utanmaz, a rezil tu yuzıino I Rıhı sozb r, hicviye ch fil, aııc ık ııı ıızûın -o-guııtii olııılar.
i tk«tye ^ lioınaiiCbk imlisine ouk] jıj Dııvgıı dernektir. Ede't î bir jazıda }h..uz ıhişuucc bulunması kalı değildir, birazda duygu olmalıdır. Çünk'i duyurmak için duymuş olmak lûzımuır. Akif paşanın torunu için yazdığı : Tıfl-ı- nâzenımm, unutmam seni Aylar, günler deyil, geçse de yıllar Teıhkam eyledi firakın ben Çıkarmı hatırdan o tatlı diller Parçasıyla başla} nı mersiyr si. duyularak naznı edildiğinden evlân aeısuım ne kadar }urıge işlediğini başkalarına rıa az, çok duyurabilir. Fakat Libâsın,n ahbabından bırınııı çocuğu hakkında tertıb ettiği :
Zın«t-ira za-ı-C»nnet «de hak azze ve Cel Gonce-i- kalbini kim hâke kodu dest-i- ecel Ne ecel benzer o riha kim esip nubemahal Koparır goncoyi nehalinden eoer vakf-ı- vahal
kıtası duyularak vazılmadıgı için hiç bir tesir yapmaz.
t t- r, . Mevzua münasip bir ifade
ilusn-ü- ıbtıda: u Si.„ nılikltt r,ımı
(Rcraat-i- Lslihl-th (?!« denınr. Üsküdarlı llakkı Be} in »îvâui iç.n Yenişehirli Avııî Beyiıı yazdığı meşhur kaside,e:
Söz külbüd-i kadı ı beni aaemo candır Soz, vasıta i- rabıta ı- âlenmyandır Be} tiyle başluması gibi.
46 EDEBÎ YAT LÜGATİ F
Hîıcn-ıî matla' ■ B,r SazeIin ikinci beyti.
nusn u- matla . (f;J|fe bakj
TTııc. -i-/!- maKt ı' ■ Bır £azeim maktamdan sn U mant ■ evvelki beyt. [Gazele [bak]
.. + Bir şeyin meydana gelmesine US)VU" ta M: hayalî ve güzel bir sebep göstermektir-
Ben ağlad'kça penoeleşir levn-ı-ârızı Göz yaşlarım izârına bir reng-i-an verir
Beytinde hüsn-ü- ta'lil vardır. Çünkü sevgilinin yüzünde penbe ve câzib bir renk br- sil olmasına şâirin ağlayışı sebep gösterilmiştir. Bu ise hakikî bir sebep değildir. Hem hayalîdir, hemde güzel bir tahayy ıldür.
Rirde (şibh-i-hüsıı-ü-ta'lil) vardır ki h sn- i tadilin benzeri demektir, gösterilen sebebin kat'\ değil, zannî ve şüpheli olmasıdır.
Ziya paşanın :
Nedir bilmem Ziya: bu şive-i- i'câz nazmında Meğer Rûh-ul-kudüs endîşene ;mdâda gelmiştir
Maktamda olduğu gibi.
Paşa, yazdığı gazelin edebî bir mûcize olduğunu, bu da düşüncesine galiba Cebrailin yardım ettiğinden ileri geldiğini söylüyor. Fakat gösterdiği sebebi (ıııeçjer) kelimesiyle zannîleşlirdiği için bir (şibh-i-hıisıı-ü-ta'lil) yapmış oluyor.
1
İbda' ' ve I'1" eser meydana getir-
mektir. Meselâ Fuzûlînin ( Leylâ,
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Mecnun) ıı ile Sovlı Galibin (Ilus ıı.nsk)ı ibdaı birer eserdi-. İbda' %upnb'leulere (Mul)dl') ve (iİKİeı kâr), (.serlerine de (lîctlia) derler.
(İbda*) iie (leâd) arasında fark vardır. Her ibda bir icnddır, I akat hor icad, bir ibda' olamaz. İndi. da güzellik şarttır. Nnsreddm hocanın ekmekle kar yemesi, bir icad olsa inle bir ibda snyılnuınz.
İbham ' ^ uzulı) il zıddı, vâni söz n kolny-' ca arlaşılumayaeak derecede kapalı olmasıdır. Buiııı dalın açık târıf etmek için şöyle demelidir: ifadrs' dü&gün olıııı bir «üzüû m in ısııı-dak ince bir hissin, yahut yüksek bir hav ilin birdenbire ai'Ia«ılma»nasıdır. Damidin : Çıktım Semavata hâk ber ser indim Semavât ile beraber
Beyt i meşlıurundak kapalılık gibi.
Bu l'eytiıı (cilâsı) tamam, lâk u (ınueddâsı) makbul bir ibhâmdır.
Büyl» makbul olabilecek iblıaınlnrı ( I u Uıd)den ayırmak ç u ya (iblıanı-ı-makbul) dmmeb, vâhut (derinlik) gibi T irkçe bir isim verilmelidir. ÇütM ü: (ta'kid) de b'.r ıblıamdır, anının ibhâmın makbul olmayan nevîdir.
İbtİZ'il ' ' nıurn''e::nr*î) F«&) ağızdan arıza dü ' ' şerek m.ıhtezel olmuş si zlerin geve-lenmrs!''«r. Böyle sözlere (lıâjıde) yâni çiğnenmiş, çıgnr ımk hâline getirilmiş! derler. Halbuki.
Hâyido şühan mord-l- suhandana yakışmaz
( Ibtı/âljı ı zıddı (im»mıta/iyet) t;r. [D kelune-yede bak]
10
EDEBİYAT LÜGATİ B
İC td ' ^ cm ^kri, |BPİ bir mevzuu zihırıde bulmak demektir. Bulunan şey, fevkalâde güzel ise onu hıılmaya (ıbria ) derler. Şu lıâlde her, ibda', bir îcâd olmakla berâber her îcâd bir ibda' değildir.
îdâd edene (Muciri) vasfı verilir. Bu îcâd, fikre mahsustur. Bir de (İcâri-t-elfûz) vardır ki yeni bir fikri ifâde edebilmek iizre yeni bir tâbir bulmktır.
\eni bir tâbirin kullanılması (îcâd elfaz) olduğu gibi eskiden kullanılırken bırakılmış elfaza revaç vermekte (tervici- elfâz)dır.
îcriZ ' s°z^e mâna ifade etmektir, öyle * sözlere (Muccz), (Yccîz), ("Vecize)
denilir.
İcaz, ifâdenin pek makbul bir tarzıdır. Fakat anlaşılır dercede olması şarttır. Maksadı anlatamayan îeâzlar, makbul sayılmazlar. Sözün vuzuhunu bozdukları için öylelerine (Icâz-ı- muhil) derler, j- k . Mübalâğanın ikinci derecesi [mübale-gaya bak]
: , . Müteaddit mânası olan bir kelimenin y »im . uzakça mânasını kasdetmektir. Buna (Tevriye) de tâbir olunur.
. ak'a nüvis Esad Efendi, Şeyhülislâm olacağını umarken Arif Hikmek Bey o makama getirilince Esad Efendinin canı sıkılmış ve :
Bu beytim yadigâr oısun cihâna Tehallüfle derunum gamla doldu Bana layık iken Cah-ı moşihat Hûdanın Hikmeti Ârif Bey oldu
1
edebiyat lügati
49
Kıtasını söylemiş ve (llmlaiıiıı Hikmeti) terkibiyle bir (lyhâm) yapmış. Çiinkil (Hudanın Hikmeti) terkibi ile Arif U krnet Beyi tnürad etmiştir. (Tenasüh) ve (tczaıl) san atlenmn de (lyham)ı vardır. [O kelimelere bak]
Vyetten, yabııt Hadisten alman bir * parçayı söze ilâve etmek demektir.
Ziya paşanın .
Zâlimlere Dır gun dodırlr Kuörot-i-Mevlâ Tallahi lekud âsrekellâhü aleyna Beytinde âyetten. Emin Hünıâyi Beyin; Bu kadar cûrm-ü-soyyiâtımla Rahmet ummidimın budur sebeb. Ki buyurmuş Hudâ-yi- azzo ve Cel Sebekat rahmeti alâ gadabi
Kıt asında hadisten iktibas edilmiştir.
II thl ' basuvv.'fi pirler tarafından dinî ve ilâhî fik.rlerı havi olmak ızere yazılmış \ azılardır. Eskiden mekteplerde ve tekkelerde okuuurdu.
İlahîlerin (ayın), (durak), (Cumhur) (taptıg) (nefes) gibi neviden vardf.
Ayniler: Mevlevi tekkelerinde, Tapugıar Güişeı" » Nefesler: Bektaşi »
Duraklar: Ekseriya Halveti tekkelerinde terennüm edilirdi. Güruh urlar ise Mevlevi ve Bektaşî dergahlarından başka tekkelerde bir ağızdan okunurdu.
imâle * bir heceyi ki hece sayılacak
derecede uzun okumak demektir.
50
EDEBİYAT LÜGATÎ
î
Âh ey zâlim; dilinde his si- şefkat yokmudur?
MısramJaki (âh) m çekilişi gihi.
Bu mısraın (taktı )i şöyle olmak lâzım gelir: Ahi eyza-lim dilinde his si- şefkat- yoKmudur Fâilâtiin fâilâtiin fâilâtiin fâilün
İmâleli heceler (inşad) esnasında uzunca okunur, (taktı') edilirken iki hece savılır.
İmâlenin zıddı (zihaf) dır ki [bu kelimeye bak] uzunca okunmusı lâzım gelen bir hecenin kısa kesilmesi demektir.
Ben neler çekmekteyim bilsen elinden ah senin
Mısraındaki (ah) ıu çekilmeyişi gibi.
Birde (istrhlâf) vardır ki: (imlâ) harfini (med) harfi gibi kullanmak, yâni meselâ (a) ile okunan bir harfi (â) ile okunan bir harf kadar uzatmak demektir. Nedimin :
Adın anılmadı biçâre; senin ârâaa
Mısramdeki (ânılmadı) ve (ârâda) kel'meleriudekl ilk (â) larm okunuşu gibi. İstihlâfh heceler kulağa hoş gelmez.
İkfd ' ^e8^erı biribirine yakın harflerle kafiye " yapmak demektir ki eskilerce kusur sayılırdı.
Mahv oldu o kasvetli sukûtu, gece bitti, Akseyiem&ye başladı etrafta âvâz. Neşreyledı âfâka menârât-ı- cevâmi', tlham-ı- ilâhî gibi bir nağme-i- ikaz
Kıt'asındu (ze—3 ve (zi=h) harflerinin (tak-fiye) si gibi.
10
EDEBİYAT LÜGATİ
B
Ziya paşa (h) ve (p) harfleriyle biten kelimelerden kafiye yaptığı halde öyle yapmış olanlar için : Lâyıkmi ki şâirim diyen zat Fark etmeye Mahreç I- hurufat
Demimi. Sonra kaiiyeıım güz için do «çil, kulak için olduğu Keeâyi /aiV* tarafından meydana konuldu ve duş öncesi şâirlerce tatbik olundu t )rl« olmakla beraber :
Birdenbire sıyrıldı gözümden çözülen bag Bir hâtıramın dağdaki yâdiydı bu menba'
(îibi tukbyeler, knlniaga pek de ahenkli gelmiyor. Yapılmasa ilaha ivı olacak.
İ'nât- (Secı ) yâlıut (Kafiye)»} (kaNtl)lı oaırak kullanmaktır.
Mumındur kı kafiyenin eoıı bar»ine (Kovi), ondan evvelki okunan aynı harfe (Kayıl), kay illi seci' ve kafiyelere (Mııkııyyed) denilir. « Mektubunuz tûftft, ınııuderıeatından meserret hasıl oldu » fıkrası ile :
Derun ı- sinede zahm-i- n.hanmısın a gonul Elemle ah çeken bir dehanmısın a gor.ul
(Malla ) mda (İ nal) vardır. Çiinkü fıkranın see; lwi olan (vasıl) ve (hâsıl) ile beytin kafiyeleri bakman (inhan) ve (delmn) kelimeleri kavdlıdır.
1 nata ( -Itızarn ) v»- ( Lüzumu a âlayelzeın ) de tabir olunur.
Sec ve kafiyede kay d iltizam etmek, kolağa hoş gelirse de onu yapmak içm k illet, hele llâmıdıu:
Mucib ne hakarete apansız Târihi yazan benîm, yapan siz
52
EDEBİYAT LÜGAT t
t
Beytindeki kafiyeler gibi (çjaı-ahet) ihtiyarına değmez.
j • Eskiden güzel nesir yazmak ve güzel yazılmış nesir mânâsına kullanılır, iyi nesir yazana da (Muıışi) denilirdi. Enderulu Vasıfın: Kim şimdi nazm-ü- nesre eder vasıf; itibar lnşa-vü- şi're rağbet, o da bir zaman imiş Beytinde olduğu gibi.
j ~ ı . xVTonzûm bir sözü âhengine göre oku* inaktır. Şeyh Galibin; Tâ dîdesi hâba ola mûtâa Bû şi'ri ederdi dâye inşâd Beytinde olduğu gibi. İnşâda ehemmiyet verilmek lâzımdır. Bir manzûme hem mevzûn, hem mânâya uygun bir tarzda okunmayacak olursa dinleyenlerin zevkini kaçırır ve canını sıkar.
IıISpLd: Manzûm yazmak mânâsına da kullanılır: Tâhir; yine bir sihr-ı- halâl eyledim inşad Bû nev gazelim eylesin âşıkları tefric Beytinde olduğu gibi.
İntak • Söylemeğe kabiliyeti olmayan şeyleri ' söyletmek, yâni onlar tarafından söylemektir. Şâir Nahifinin (Mesnevi terceıııesi)nde (Ney) lisanından olan şu bevtleri gib;, Der: kopardılar kamışlıktan beni Nâl şim zâr eyledi merd ü-zeni Şerha şerha eylesin bağrım firak Eyleyim tâ şerh-i- aerd-î- iştiyak
Her intakda bir ( teşhis ) vardır. 1 akat her teşhısde intak olmayabilir. [ teşhis kelimesine de bakj
1
EDEBİYAT LÜG-Vr!
Intİhâl ' B'i.şkn hır .şa.rin sözüm benimsemek deınektrki edebiyata yi.i bıı-lamu olanların tutuldukları b r haftalıktır. Buna (Mika-l-i- fiir)(U* ilenilir İSünhiıl Zıui* \ ' hb.nin : Sirkat-i- şi'r oûeno kat' ı- zeban lazımdır Böyledir şer'i- b» lâgatto tetava-yl-suban
bevtinde olduğu gibi.
Irad-ı- mesel: '' "ü
getirmektir. Kugıp paşanın: (Sâil)) den tereeme ile benimsediği :
Ragıba; düşmanın aldanma tavazu larına Seyl, divûrın ayağın öperek hedmeyler
Beytinde olduğu iri İv. Bu becite asıl fıkır* düşmanın yultaklarımasırıa aldanmamak lazım geldiğini anlatmaktır Duvar d'bııden akan selin ayak öper-cesine siıriiuerek geçtiıri hâlde duvarı temelinden yıkmasının söylen.Imesı ise o fikrin .isbatı için bir misal getirilmesidir.
Ikına (İrsal-i- ır»escl) de denilir.
- Seci', yâhut kafiyen ,n delaletiyle ifade-
IrSaa • uın KOun n(i ohıcngmı evvelden karıe anlatabilecek b.r söz râd etmektir. Bakinin : Elemin kayse kıyas etmo dıl-İ- manzunun Yok İdi aklı. ne derdi var idi mecnunun
Beytinin birinci mısraında (kay s) isminin geçmesi, ikinci mısra d a ise (yok idî aklı ne denli var iılı) denılmes özerine söziin sonu (nıocııu-11ıııı) olacağı hatıra g( ebıhr Buna - bir seyi nakışlı yapmak demek oimak üzere - (tejshhıı) sana ti de
54
edebiyat lügati
î
İrtİCâl * ^zun uzadıya düşünmeden söylemek " yâhut yazmak demektir. Zıya paşanın: işte bu sebepledir ki elan Türkide yok irticaıe imkan
Beytinde olduğu gibi.
(İrticalen) ve (bılirtieâl) tâbirleri de o mânâda kullanılır. İsmail Safanın :
Hâlisane bir oüadır maksadım tarihten İrticalen söyledim, geldim de şevk-vü- gayrete
Beytinde kullanıldığı gibi.
(Betfaheten) (bilberiâhe) kelimeleri de irticalen mânâsındır.
İstiare ' manas,: birinden iğreti bir şey
almaktır. Edebiyatta: bir kelimenin mânâsını muvakkaten diğer bir kelime hakkında kullanmaktır, (beyan)jcılar bunu «müşabehet alâkası ile ve karînei mânia dolayisıyla mânâyı mevzuun lehin gayrîde m starael elan lafızdır» diye târif ederler.
Şu târife göre ıSlJâre: kendi mânâsında kullanılmayan bir lafızdır. Mânâ-yı- mevzûurda kullanılmasına mani' olacak karine, yâni delâlet vardır. O hâlde mecazdır. Alâkası da (teşbilı) tir. Meselâ bir askere (Arsiaıııırı) denilir. Bu hitupta (arslan) kelimesi, hakikat değildir. Çünkü: bir asker arslan kadar cesaretli olabilir, fakat arslan gib; dört ayaklı ve yırtıcı tırnaklı değildir. İşte öyle olmamak, o hitapda arslanın hakikat mânâsında kullanılmasına (karinc-i- mânia) dır.
Bir kelimenin başka bir mânâda kullanılması,
i
EDEBlYAT LÜGATİ
yân.' hakikatin mecaz olıımsı için lur (alaka) \ ini feif münasebet lâzımdır. O ı ika ya (teşbih) y thu t (teşbihten başka bir şey) obır Alâkası teşbih olan mecazlar (istiare) buşka alakası bıılunalar (tııeea/. ı- mıırsel) (iır.
Ilır askere (arslatı) deyişimiz, onu - cesaretinden dolayı - arslanu benzetişimiz ıtibâriledir. O tıitabı-ıuızdak mecaz alakası '(teşbih) dır ve askere (arslan) dememiz (istiare) dir. Böyle demekle arslan kelimesindeki cesaret mânâstın muvakkaten almış ve hazır elb'se gıb, askere giydirmiş oluruz.
(İstiare.) teşbihten daha kuvvetlidir. Ç kıkii1 bir askere (arslaıı ıhısın) demek (arşlaııa ben /.ersin) demektir. (Vrslanııııj demek ise (arşla-nın ta kendisi) manasınadır.
İstiare, teşbihten ve (tarafeyn) den len (ıniı-şebbeh) ve (ııiuşebbelnm bili) den birıııın atılması ile yapılır. Onun çin teşbilı bahsi evvelce gözden geçirilirse istiâre dalın kolay anlaşılır.
(Krkâıı-ı-istiare;) istiarede -teşbih gibi- dört (rııkıı) itibâr edilir: Mustcar, ıniıslâritnıoinlı, ımıstaı ıııılclı, Canıi'.
Meselâ bir taburun geçiş;n) tasvir eden : Sine coşan-ı- hamiyyat bir yanar dağdır gelen Mısraında b:r;strırc vardır. O tabur, göğsünden harım yet ateşle . kaynayan bir yanar dağa benzetilmiştir. Burada tabur (ıımşe.bbeh), yanar dng (ıııtışchhclıuııbih) göğüsteki coşkunluk (vech-i-sebo) dir. Fakat müşebbeh olan yanardağ zıkredıl-nıediği hâlde (ınıışebbelnıııbıh) bulunan tabur
10 EDEBİYAT LÜGATİ
B
gosterlimeıııiştir. (Tarafeyeıı) den bin zikredil-mediği için ıııısrâ'da bir istiare vardır.
Bunlardan yanar dağ kelimesi (ımıstcar) onun mânâsı olan mehabet (nıusteârunminh), mahzuf bir mnşebbeh olan taburun mânâsı, yâüi onu teşkil eden efrad (ımıstcar un leh) efrad ile yanar dag arasındaki âteşin coşkunulukt a (caıııi') dir.
İstiarenin nev'i pek çoktur. Bizini için şunları öğrenmek yetişir :
İstiare -i- ımısarraiıa : Bir teşbihten muşeb-beh hazf edilip te yalnız ( mbşebbchıınbib ) zikrolunursa husûle gelen istiâreye -sarahatli bulunması dolayısıyla (istiâre-i- mıısarraba) denilir. Durup dinlenmez bir çocuğa (civa) denilmesi gib..
tstiârc -i- mekııiye : Bir teşbihten müşebbe-hünbih hazf edilip te yalnız (ıııüşebbch) z'krolu-nursa o istiâreye -kapalıca bulunduğu .çin f(istiârc-i-ıııekniye) tâbir edilir. Lâkin bundan müşebbehün-bihin levazımından birinin zikrolunrııası şarttır. Merhum Mehmet Âkifin :
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Değilmi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz, Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz
Beyitlerinde olduğu gibi ki düşman kalabalığı, evvelâ mahşere benzetilerek (ııııısarrah bir istiare.) yapılmış, sonra o mahşerde bir kepeğe teşbih edilerek, fakat (ıııüşebbchııııbitı) i zikre-dilmeyip onun (levazımından) olan (çılıiırsa) ve (kndıırsa) kelimeleri rrad olunarak bir İstiare - - mekniye) tertip edilmiştir.
i
EDEBİYAT Ll «JATİ
Birde (İstiare-i-ti!Hilîlıiy«| »âlıut (Iclıek. 1(11 İlliye) vardır kı IA * s f t - v® i«lihv.û\ hâvidir. Şimısiuiıı (Lnfonteıı) den t» ktOt Htığı (eşek ile tilki) fıkracında eşi ğe lııtulan tilkiye sı yletturi: Gelsem olmazmı huzura a benim arslanım Ta yaırindan bakayım vothinîze hayranım Dâim olsun bogimın sâye-l- lutf u- kermı Gül bitir bastığı yerlerde mübarek kademi Eder irfanını ima o suhangû gözler Yakışır ağzına mı vzûn -u- mukaffa sözle r
Beyitlerirıdek' ıstiâr» Ifr gibi.
. Müteaddit mânâsı olan bir kelimenin
Istıhd.ım 2 „ ..
her m misina muna-ıp Kelime irat
etmektir :
Canavar vurdngunu saçma le, söylerdi Sözü de, attığı da, avcımızın saçma idi Beytindeki (saçına) kelimesi gibi. Malûmdur kı saçma: kıırtu111111 uf.ığı demek olmakla beraber mânâsı^ söz mânasına da gelir. Mis ilin birinci mısraıiKİa zikredilen bu kelimenin her iki mân'sma münasip olarak ikmei ınısruda («özü) ve (attığı) lafızları g» Mrilmiş. avcımızın hem 8ÖRÜ, hem altığı sarma idi dinilerek ( «sttlitJâm ) san ati vapıknıştfcr.
j - • u,vw'"aa"V demektir ki konferans
I l llZct • vereceklerin evv« Icı okumak \e
araştırmak suretiyle hnzırlaıımıılıırı mânâsında kullanılıyor. [Hitabet baİı-me bak)
j-jhAf Birinin niıiıııııa »*ser yazmak, \.ıhut /«zjlcntt bir ü^eri bas tarafında admı
58
EDEBİYAT LÜGATİ
İ
söylemek suretiyle- birine hediye etmektir. Fransız-cada (Dedier) kelimesinin karşılığıdır.
Eskiden ilim adamları, yazdıkları kitapları büyük bir adama ithâf ederler, eserin baş tarafında onan adını hıırmetle anarlardı. Bundan mnksad da; hem o adamın bir kaç parasını almak, hem de onun himmetiyle kitabın nüshalarını çoğaltmaktı.
Şimdilerde bir kaç mısralık yazılar da ithâf ediliyor.
îtilâf : [Muvafekat kelimesine bak]
İtnâb ' s°z'e az mana ifode etmektir kı
' (îcâzı) ıı zıddıdır. İtnâbı ( Makbul) ve (ÎVhünıil) diye ikiye ayırırlar. Bahsi iyice anlatmak gibi bir fayda düşünülerek yapılan ( itnâb ) makbuldur. Hiç bir fayda gözedilmeyerek okuyana usanç verecek derece olan itnâb da (mumil) dır.
(Haşv-i- kabili ) ve ( tekrar ) lar (itııâb-ı-müıııil), (haşv-MTielîh) ile (tekrir) 1er (itnâbı-makbul) kabîlindendir.
izmar kablezzikir:
zamir kullanmaktır. ISâcînin :
O da olmuş vatancüda seyyar Ne hazin ağlıyor şu ebr-i- behâr
Beytinde olduğu gibi ki (o) zamiri, bahar bulutuna âıd iken ondan evvel getirilmiştir, Izmâr kablezzikirlerde az, çok bir vuzuhsuzluk olduğundan yapılmaması daha iyidir.
K
edebiyat logatî
50
K
K fi. p • hnrflan ve onların okunuru
y " biribirine uygu olan vo (mısra) vâhıat (beyit) sonunda bulunan kelimelerdir. Pek eski zamandanberl Türklerin Bilgisi, duygusu derînmı derin
Beytinin m:«ra .sonlarındaki (lıırkleı ııı) ve (derili) kelimelerinin son harfi (ıı) dir, orlarıu okunuşu da (ı) harfi vasıtasıyla olduğu için hırdır. O hâlde bunlar (katf ye) dır.
Kafiyen u asıl son haıfine (re\ı) derler kı biribirine uygun olması lâzıuı gelen bu harftir. Yuka-rık'. beyittek- (ıı) harfları gibi.
Revidtn evvelki okunun harf, aynı cinsten ise ona (kay id) ve kayıdlı kafiyeye (ııuıkay y ed) denilir.
Düşünen bir kata, duyan bir yurok Fikrini, hissi»! söylemek gerek
Beytinin kafiyeleri nıııkayyed hir kafiyedir. 4 ınk'ı harf -re\i olan (İv) dan evvel okunan harf (Rı lerdekı ayni cimden olduğu .çiu (kavıd) dır.
Bazan hnrf-ı-rev.derı sonra lıuıf ve kelime tekrarlandığı olur k. onlara (redif) ve rcdıfîi beyitlere (roül'eddef) tâbr edilir.
Geçip kemâl -i- belagat kelâll kalmıştır Meal-i- şi'r unutulmuş, melali kalmıştır.
Beytinin asıl kafiyeleri (Lehti), (melal) lafızla-
64
EDEBtYAT LÜGATİ P
B
ndır kı harf-i- revileri (1) dır. Ondan sonra tekrarlanan (ı) ve (kalmıştır) ise (redif) tir.
*
* *
Revi harflerileriyle onların harekeleri, yânı okunuşları biribirine uygun kelimelerden yapılmış kafiyeler (tam) dır. Bir de (yarım kafiye) vardır ki frenklerin Assonaııt dedikleri zayıf benze-yişdir. Bay Earuk Nafizin :
Birdenbire sıyrıldı gözümden çözülen bağ Bir hâtıranın dağdaki yâdıydı bu menba'
Beytindeki (bağ) ve (menba') kelimelerinden kafiye yapılması gibi.
Eskiden yarım kafiyeler, Mâni, koşma ve sâıre gibi balk manzûmelerinde bulunurdu.
Akşam oldu ikindi Mum şamdana dikildi
Herkesin yarı geldi Benim boynum büküldü
Parçasında görüldüği gibi. Yarım kafiye kullanmak, dîvân'şâirlerince ayıp sayılırdı. Sonra Recây« Zâde Ekrem Bey «kafiye, göz için değil, kulak içindir» dedi. Onun üzerine aruz ile yazanlar da
kafiye hududunu genişlettikçe genişlettiler.
*
* *
Bâzı manzûmelerde kafiyeler birden ziyâde olur. iki kafiyeli olanlara (Ziilkafiyeteyn), ki-den fazla kafiyeli olanlara (Ziilkavafı) vasfı verilir. Muallim Nâcînin :
Hangi âkil derki ancak (râh)-ı- (gülşen) den geçin
Bir de gafiller; şu (nâlişgâh)-ı- (şiven) den geçin
Beyti fziilkafiyeteyn), Yenişehirli Avnînin :
65
EDEBtYAT LÜGATİ
P
(Erbab)-ı- (kalem) mânfet amuz-ı- (umom) dir
(Adâb) ı (umem) mâ hasal-ı- foyz-ı- (kolom) dır
Beyt (zülkavîfi) d r.
K*fiyc ı şaygâıı: (Ş liran), (enibnn'ı, (gıryun), (handan) gıhı B iriside (wsm ve ( sıfat-ı- muşebl ebe) ad atı olan (an) ile yapılmış kafiyelerdir bskıhree böyle kafiyeler makbul sayılmazdı.
Kalenderi ' edebiyatı tûbirJı rindindir.
Saz dâirleri (Mef' dii, rnaıâîlü, me-faılü, feûliin) vezninde tertip ett .kleri (ga/ol) lere bu adı verirler, Kayserili (IVseııdi) ııin
Ey bad-ı- saba; yâr İle vuslet ne zamandır?
B.r kerre suâl eyıe ki ruhsat ne zamandır?
Dag olsa bile eyleyemez hecre tahammül
Taş olsa erir âteş-i- hasret ne zamandır!
Ka Mp • ( şokli ) nin uzıınu olmak
' i i zerre yazılan manzumedir k" on beş beyken fnzln olması şart idi. Kasidenin mevzuu modiiıdir. Eski şairler, para alabilecekleri kimseleri göklere çıkarırcasına öğerler ve (oâi/.o) ninniyle bir kaç para alırlardı.
Kaside şeklinde bnşka mevzulara dur manzumeler de yazılırdı. Namık Kemalin ( Hürriyet kasidesi ) gibi.
Kasideye mahsus bazı tabirler vardı:
Matla : Kasidenin ilk beyti kî (uıusarra ) yârri kafiyeli olurdu. [Bey t ve gazel bahsine de bak].
Nesil). Medlıe girişmeden evvel yapılan a(ıkane mukaddime.
62 EDEBtYAT LÜGATİ P
Teşbîb: Medhe girişmeden evvel yapılan âİakî mukaddime.
Gürîz, yahut yiirîzgâb. Mukaddimeden maksada. yâni medhe girişmek için münasebeti havi olan beyt.
Tac beyt: Kasidede şâirin mahlası bulunan beyt.
Tegazztii: Kasidenin ya başında, yâlıut ortasında gazel yazmak.
Fahriye : Şâirin kendi kendini öğmesi. Diia : Kasidenin sonunda edilen temenni. Bunların nasıl tatbik edilmiş olduklarını göstermek için. Nef'înin ikinci Osman hakkmdak: bir kasidesinden bâzı parçalar naklediyorum : Safder-i- mâni, dil-i- sâhibkırânımdır benin Tîgı, şemşîr-i- cihangir-i- zebânımdır benim Kahremânım, nîze-vü- şemşîre çekmem ihtiyâç Hâme-i- câdûzeban tîg-u- sinonimdir benim Mülk-i- Rûmu olkadar tuttu sevâdı şi rimin (Feyzi) yim gûyâ ben, ol Hindûsitânımdır benîm Şimdi sır-rı- feyz-l- (Hallak-ı- meâni) bendedir Serteser âlem, sevâd-ı- Isf6hanımdır benim (Enverî)-i- rüzgârım, noKta-i- pe-gar-ı- gayb Gûy-i- hurşîd-i- zâmir-i- nüktedânımdır benim Köhne îîstâd-ı- muallimhâne-i- endîşeyim Nâtıka, şâgird-i- ders-i. imtihânımdır benim Mest-i- câm-ı- aşkım, ilham olmayınca söylemem Gerçi kim fevvâre-i- mâni tlekâmmdır benim
Buraya olan beyitler: hem ( Mutla ), hem (Teşbîb) hem bir (Fahriye) dir. Bundan sonraki:
Şimdi amma böyle deryalar gibi pürcüş eden lltifat-ı- Padişahı nüktedânımdır benim
67
EDEBtYAT LÜGATİ P
Beyt- (tıurl/.galı) dır. Bundan sonrada: Ol şehenşâh-ı- cihanperver ki lâyıktır dese Kıble-I- şâhân âlem âstânımdır benim
Beytivle ınedhe girişir. ()n beyt karlar yazdıktan sonra :
Meclis -i- ikbaline geldun gazelhan olmağa cevheriyim, bu gazel, zib-ı-d ık.mimdir benmı diyerek (tega/.ziil) eder ve:
Âşıkım, şürıdelık aram ı-canımdır benim Gamze-î-dilber, bela-yı-nagehânımdır beınm
Beytile bir (tecili- -inalla') yupıır, yani yen. bir (inatla ) yazar. Gazelin sonunda:
Nutka gelsem (Nef'î)-i muclzdemım (Isa) gibi (Beyt-i-mamurl-ı-meânı hânmânımdır benim Hem kaside, hem gazel bir taze vadidir bu k m htırâ'-ı-hâme-i-muciz bevanımdır benim
Beylerinde hem (mahlas) ını söyler, hem de yem bir viulı açtığını anlatmakla yine öfütıür. Nihayet :
Soz tamam oldu duâ etsem nola şımdengen Kudsiyan, muştâk-ı- nazmı dılistânımaır benim
Beytile dııayıı başlnr ve knsidev» bitirir.
, söz ıı tesirini artırmak ve dinleyenin anlayışına bırakmak için L kırdıyı bitmeden kosivermektir. Bay ) usuf Ziyanın :
Derdim öyle büyük ki...
Hayat öyle bir yük ki...
M.srfZInm le, ' 'mtiban geliyor. Çalışın, yoksa..,, ibaresinde olduğu gibi.
68
EDEBtYAT LÜGATİ
P
„ , Kayd : (rcvi) den evvel gelip okunan " ve iki kafiyeden birihirinin aynı olan harf: muallim Naci merhumun :
Kapısından çıkıp heman şehrin Oldu azim boyunca bir nehrin
Beytinde kafiye olan (şehir) ve (nehir) kelimelerindeki (h) harfler gibi. Dikkat edilmiştir ya ? (şehrin) ve (nehrin) kelırnelerindek- (in) 1er redil (r) 1ar Afi dır. Onlardan evvel okunan harfler de (h; lerdır. Kafiyelerin ikisinde avnı cinsten oldukları için (kayd) dırlar. Kaydlı kafiyelere (ınukay-yed) denilir [kafiye bahsine bak]
. lugatta sarahatin zıddıdır. [îlnı-i-
y beyan] da hem hakikat, hem mecaz mânâsı ifade eden lâfızdır. Meselâ bir) için [ açık göz ] denilmesi kinâyed.r. Çünkü bundan hakikat manası, yâni o adamın gözü açık olduğu anlaşıldığı gibi, mecaz mânâsı, yâni orun zeki olduğu da anlaşılır.
Kinayenin birçok nev'î ve taksimi varsa da pek de ehemmiyet verilecek şeyler olmadıkları için sayıp dökmeye lüzıım görmedim.
Iîir'\6t yazının okunmasıdır.
însan, bir yazıyı ya kendi kendine, yahut başkasına dinletmek üzere okur. Hususî mütâlâa nasıl olsa olur. Fakat dinletmekten maksat, anlatmak olduğu için o yolda okumanın dikkat edilecek bâzı noktaları vardır.
Bir eser (mensur) ise onu okumaya [kırâct] manzum ise [iıışad] denilir, [iuşâd bahsine bak]
K
EDEBİVAİ' LÜGATİ
05
Gerek kıraçtı, gerek iuşadı (ıı ilhan i kî), (mantıki), (bedîî) «iıye üye ayırıyorlar.
Mihaniki kırarı kelimeleri, terkıblerı doğnı telaffuz etmekle beraber ezber dersi dınletıvormuş gibi saldır saldır okumaktır. Böyle okuyuş, dinleyene bir şey anlatmaz. Aııeak okuyanın, mevzuu kavramamış olduğunu anlatır. Oyle kıraet, bir makirıanm duygusuz işlemesine benzetilir.
Mantık} kırar t: Acele etmeyerek, fakat yazı işaretlerine dikkat ederek, yani virgüllerde biraz, noktalı vırgiıllerde biraz dalıa durmak, teâıiıb ve istifhamları anlatmak, muhaverelerde konuşanların sözlerini ayırmak suretiyle okumaktır.
Betli'ı kıraet Mantık, kıraet şartlarına riayet ettikten başka rikkat mevkiinde sesim i »d irmek, şiddet makamında yükseltmek, - acemi aktör tuvrı takınmnksızın - mevzuu s».s ve işaretle canlandırmaktır.
Klt'a ' kullanılışa göre ıkı beytten
ıb.ıret bir nâzını parçasıdır. Başlı başına bir mânâ ifade eder. 1 ve 3 uncu mısraları serbest, 2 ve 4 ibncü mısraları kafıvek olur
Zıkr-i-hayr ile anılmak demadır Var iso feyz-i- bana inşâna Onun tahsil çalış ömründe (Ab-ı- hayvan) ı bırak hayvana
Parçasında olduğu gibi.
Kı» alarm iki beytten fazla olanlurıua (Kıt'a-i-kebiro) denilir.
5
66
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Olmuşun mâni'-i- rahat bana sen ah gönül Sebebi çektiğimin sensin a gümrah g .»nûl Gayet-i- rikkat ile oldun esîr-i- sevda Ne kadar hisli yaratmış seni Allah gönül
Gibi birinci mısraı da kafiyeli olanlarına (nâzını) tâbir olunur.
Kıyâsa muhalefet: 1 i lif u kî,ni)
J de Gennen kıyasa mu-
halefet, lisânı doğru söyleyip doğru yazanların usûlüne uymamaktır. Başlıca üç şeyden olur.
1 — Nâzımde vezne uydurmak için bir kelimenin telaffuzunu değiştirmek, meselâ harfini hazf etmek, yâhut hecesini uzatmak ve kısaltmak, yahut teşdidli bir heceyi teşdıdsiz, teşdıdsiz bir heceyi teşdidli okumak.
2 — Müteâddit mânâsı olan bir kelimeyi meş-hûr olmayan bir mânâda kullanmak.
3 — Sarf ve nahve âid kavâid lıâtası yapmak.
Tevfik Fikretin :
Duvaklı bîr gelin süsü verirdi karşı sâhile Gubar-ı- nura benzsyen hafîf-ü- sâf bir nikab
Bey tindeki (karşı sahil) tâbiri kıyâsa muhâlıftir. Çünkü o makamda (karşıki sâhil) denilir.
Nabînin :
Zen merde, cıvan pîre, keman tîrine muhtec Ecza-yı- cihan cümle biri bîrine muhtaç
Beytindeki (bîr) kelimesinin hecesi uzatılmış,. Namık Kemal Zâde Bay Ali Ekreınin :
Tarihdir âlemde nice ilmin esâsı Târihdir ilâ eden azmâyiş i- nâsı
71
EDeBiYAT LÜGATİ
t S
Be) tiiidede (âzmâyiş) kelimesinin meddı kısaltılmıştır.
Ziya paşanın :
Hor şahsi harım-i- haka mahrom mi sanırsın
Mısraıudak (lıakka) kelimesi şeddeli olmak hızım ıkeıı şeddesiz,
Sadhozar torbiyyo otson bıedeb olmaz edıb
Mısra-ı-meşhûnındaki (terbiye) lâfzı da şeddesiz olmak ieab ederken şeddeli olnrak kullanılmıştır.
Bir vak.t çıkaıı (İkdam) gazetesinin bir nüshasında gördüğüm « beş senelik bir emekten sonra tramvayiarmıızı, oda kısmen kelınıba ile işletebildik» fıkrasıııdak (kehruba) elektrik mânâsına kullanılmıştır. Arablar, elektinğe (keh iiba) diyorluraada biz, o lafzı ıııuhîm mâden manâsında kullanırız,
Aıııidlı Hâininin :
Giyip esvâb-ı- Kemâli, takın âdâbların
Mısraındııki ( âdabiar ) da kaidesine ujgun değildir.
işte bu gibi şeylerdt-n kıyâsa muhalefet denilen kusur lıâdil olur.
Komedi H\narımuk )ızre\nzılnıış olan güiunç * vak'a. (Dramatik) eserler, hayâtı temsil için yazıldığı, hayât ise başlıca huzn ve sürûrdan ıbûrat olduğu içm trajedi nevı'leri hüznü, komedi nevalen de surûru giı.stennek maksadıyla kaleme alınır. Gen k trajedi, gerek komedi, Yuna-nistanda .şnrab Mabudu Bakiis namına yapılan «jullerden sahneye çıkarılmış, oradan Komaya, oradan du Avrupa ve Amenkuya geçmiştir.
68 EDEBtYAT LÜGATİ P
Bizde ilk yazılan komedi Şiuasînin (Şâir evlenmesi) ismindeki eseridir.
. Halk edebiyatı nâzım şekillerinden * " dir. On bir heceli ve dörder mısralı bendlerden teşekkül eder. Hususî bir âhenk ite okunur.
Benim şu manzumem gibi:
Seyrine daldığın şu coşkun dere Gözümden çağlayen hicran yaşdır Dikkat et bastığın, ezdiğin yere Yüzümden ibaret pınar başıd r Süzülüp geçerken o gamlı dere Sıçrar da bir damla durduğun yere Gelirse o, şâyed sana bir bere Ağlayan rûhumıın sitem taşıdır Çevrinle kanayan yüreğim dağlı irâdem zülfünün teline bağlı Gönlümü doğrayan, kılıcı zağlı Sevdanın tükenmez bir savaşıair Felek de benimle olmuş kavgacı Serpiyor üstüme blâdan saçı Ölüm dedikleri olsa da acı Duyduğun acının en yavaşıdır Anlımın yazısı bezdirdi beni Kalbinden yaralı gezdirdi benî Ayaklar altında ezdirdi beni Belki toprağımı başta taşıdır
. . Eski Türk edebiyatında —(Mesnevi)ye l\OŞUK • benzer, yâui ber beyti ayrıca kafıyeli-
bır nâzım şekli:
(Manzûm bir muhtıra) unvanlı eserimde şöyle
demiştim:
73 EDEBtYAT LÜGATİ P
Türklerde çırpman duygulu yürek Şi'rine nâzm llo vermişti ûhenk Yek âhenk nâzmının ölçüsü (hece) (Avak)lar külfetsiz, mânâsı yüce (Şekl) ine gelmco pek fazla yokdu Birisi (dörtleme), biri (koşuk) du Dörtlerno (murabba ) şekli gibiydi (Mesnevi) şekline Turk (koşuk) dod)
ınr.v^.r-™* . Avrmpad» veai ve Kübizm ~ Cubısme . , irh{ bir -me8İek
Bay Behçet Yazarın «genç şâirleriniz ve eserleri» isimli kitabında k bi/rne dâir şu mu ûuıat veriliyor: «Kübizme esasen (lpressionisme)e karşı akbül amel olarak resme mahsus bir vı nilık iken daha sonraları edebiyat fil emini» intikal etmiş ve (S.m d-tanisıne ) in, yani ( Ilemzemauıyetcibk ) in ve ayrı ayrı yerlerde .geçen şeyErin birlikte ve ayni zamanda cereyanının tasavvur ve tasviri sisteminin (Le goût de pfle - mı le) 5le, yuııi karmakarışıktan hoşlanma zevki ile birletmesinden doğao bir san at cereyanı haiiııi almıştır K-ıbistlerin eserlerinde karmakarışık gor-ineıı majlara ve durmadagın kelimelere tesadüf edilmesi bundandır».
L
(Hıırul ı şefe\i)e) den.lıp Leb dep mez : parf|er()(.n sonra okunmaları dudakların temusı ile kat ıl olan « b,p,f,m, v» harfleri bulunmayan muuzfıme. Kayserili Bay Ahmed Kem/ıııın şu gazeli gibi :
70
EDEBtYAT LÜGATİ P
Tarik-ı- aşka gir ehl-ı- hüdâ ol Gönül; gel lâyık-ı- her itilâ ol Oilersen dehrde âzâdeserlik Gurûr-ı- cahî terk eyle, gedâ ol Sakın izhârdan ağyâre halin Yine sen derdine çâre resâ ol Cidal-ı- kal-ü- kile yok nihâyet Ricalüllâh ile hâl âşinâ ol Çekil gayretle uzlet göşesinde Aziz ol, derJi- şöhretten cüdâ ol] Dokunmaz leb lebe (remzi) okurken Oehan-ı- dilbere nükie nüma ol
Bu gazelin makta'dan mâada beytleri, dudaklar açık olduğu hâlde okunabildiğinden (Leb değmez) nümunesidirler.
Leb değemez manzûme söylemeğe asıl saz şâirleri arasında ehemiyet verilirdi.
Lef-fü- neşr
. Evvelce zikredilen şeylerin mu-
şeyleri sonradan zikretmektir. Meselâ: «Fuzûlî ile Bakî, samimî ve san'akâr birer şâirdir» îbârsinde evvela Fuzûlî ile Bâki zikrediliyor, sonra onlariD naünas.'bleri ve bir hükmü ihtiva eden (samimî) ve (san'atkâr) vasıfları söyleniliyor.
Lef-fü- neşri, evvelki ve sonraki hıfzları nsıra-sıyla getirilip getirilmemesine göre ( mnretteb ) ve (gayr ı ıııüretteb) olarak ikiye ayırırlar.
Bir tabii levha-i- garrada görmek isteyen Şâirâne hüsn ile aşkın niyaz-ü- nazini Dille dildârın temaca eylesin mehtâDüal Nazare-i- âmâlini, çeşm-i- tegafülsazini
Kıtasının birinci beytindde gayr-ı-müretleb
71
EDEBtYAT LÜGATİ
P
bir lef-iıı- ııoşr vardır. (Auıkii evvela (btisu-û-aşk) zikredilin'?, sonra (niyaz-ûh 1^4) kelimeleri ir Ad olunmuştur. Maksad se «aşkın niyâ/.i» ve «lıiısııüıı ııâzi» dır. Eğer»
ŞÜIrâno eşk ilo hüsnün niyaz ü- nâzını
Denilmiş olsaydı ınıırettob lof ıı-neşr olurdu.
İkinci be\tte ise ınıırettel» b'r lef -ÜK ıteşr vnrdır. Çünkü : evvelâ (dil) ve (dıldar) kelimeleri zikredilmiş, sonra (ıı;ı/.are-ı-âıııal) ve (çvşnı-i-legafıılsa/.) terkilden getirilmiştir.
Yenişehirli Avnı Beyni :
Baran değil, şafak degıl, ubr-i- seher değil Göz yaşıdır, ciğer kanıdır, duO-ı- âhtır
Beytinde giizel ve mürettep bir lef -fii- neşr vardır.
I iriU I îriüııe • Bi' du- »uyu külbe d°K" L1 r 1 uc . anlatan şiir
mânâsına kullanılır bir (Ahirdir. Saz demek olan l.\ re kelimesine lüsbet edilmişin Eski şairlerin manzumelerini saz il»- terenai ın etmesi, lirik şiirlerin de kalb duygusuna tercemıın olması ıloluyısıyla bu vasfı almış olsa gerektir.
ilk lirik şâirler, i ıınauistanda yetişmişti. Bunlardan Orphe Örfe mersıyeleriyle, Linüs dinî ınauzûmelcnyle, 1 y rte ve lhııılar vatan eserleriyle Saplıo — Alceo ise garamî şiirleriyle im almışlardır.
Bugün lirik kelimeâiuirt ifâde ettiği manalar, evvelce hicrî İlahi, vatanî, gamım ve saire gibi kel melerle anlatılırdı.
72 EDEBtYAT LÜGATİ P
Bizde (Yunus Emre) ile (Fuzûlî) halk ve divân sairleri içinde en luiyiik lirik şair olmak fizre gösteriliyor.
I ıicra7 • Hanzûm bilmece demektir. Eski dıvân-ların çoğunda Ilımlardan bir kaç tane bulunduğu gibi halk lisanında hece vezni ile tertıb-edilmiş olanları da vardır Limon ve çivi demek olan :
Bir küçük fıçıcık İçindedir turşucuk
ve Bir küçük Arabcık Başındadır tablacık
Bilmeceleri gibi.
Divân şâirleri, her şey hakkında lugaz yaparlar,, onu bir takım teşbihler, ihamlar, hattâ harflerinin (Ebced hisabı) ndaki kıymetleriyle anlatırlardı.
Sünbül zâde Vehbîniu kılıca dâir bir lugazi: Nedir ol kad hamide pir-i- şırrîr Cihanı eylemiş kahr ile dilgir Gehî bir şîr-i- merdümhâra benzer Gehî bir dilber-i- gaddara benzer Gehî bel bekçisidir ol dilâver Gehî kat'-i- tarîk ehline yaver Künâmında yatar manend-i- ejder Eder gencînesinde hıfz-ı- cevher Velikin teng-ü- tire hâbgâhı Girer hapse ki pek çoktur günahı Sitemdir çün ana âyîn-ü- âdet Asarlar, etse de merdâne hizmet Bilinmez kandedir asla mekamı Ya Hindidir, ya Mrsrrîdir, ya Şâmi Kızılbaş olduğu gayette rûşen Horasan mülkünü etmişti mesken Celadet sayesin her semte salmış Gihanı kabza-i- teshire almış
73
edebtyat lügati
P
Egerçi şu losi Duzah nişandır Velikîn gölgesi «4-14- cinundır.
Bumın birde (ınuaııııııa) deıııh ıı kısmı vardır kı o, insan isimlerim' dair (dinleredir.
M
Makta ( ) ıızelin
wu !«ev',ı.
Mâ"l * ('i ı'bı\ııtı m zım ekıherıııdendır,
I ereni dun olunma* ürere tanzim edilir.
Maniler 7 lirce.î ve 4 ınıs'iı iı. yahut 7 + 7 heceli ve ıkı mı.-'uıı olur. 1, t ve .} uncu mısra mn kafiyeli, 3 njıdii mısraı seılesttır:
Bahçelerde saz olur Gul açılır yaz olur
Ben yarım* gül demem Gülün ömrü az olur
Altın tasta yoğurdum Gam içindo boğuldum
Ana; belin bügülsün Dert ıçinmı doğurdun?
Parçaları gibi. Minelerde ek\»eıı\a yarıııı hafiye kullandır A|ı gözetilen mamı 8 ve 4 incii mısralardııdır. I st tnraharı ayal» tı)(inrrııak çin-dir. Zat( ıı hulk eı. -l-iyutı nazım şekillerinin heıııeu lıepsı de böyledir.
Maniler eskiden n eı\ kser kadınlar tarafından tanzim ve terennüm ( dıhrdı. BuMMuyift Ilnlırellez subah'ırı kadınların hır araya toplanmaları ve çömlekten niyet çektrk«ıı uıfni okumaları .akın vakte kadar inletti Bu loplardı şöyle olurdu:
Eski insanın EB üncü gecen bir evde hazırlanan bir çömleğe mahallenin kızları ve genç kadınlar) yüzük, Küpe, diigme gibi birer şey atarlar, ist1, nü
74
EDEBtYAT LÜGATİ
P
bir ayna ile kapatırlar, bir gül fidanının dibine bırakırlardı. Hıdırelloz giinü güneş doğmadan evvel çömleğin bulunduğa bahçede toplanırlar, bir kız çocuğunun yüzünü kırmızı bir gazboyanıası ile örterler, eline çömleğm üstündeki aynayı verdikten sonra sıra ile mâni okurlardı.
Her mâninin bitişinde çocuk aynaya bakar, elini çömleğe sokar, parmaklarına rast gelen şeyi çıkarırdı. Çıkan şey kiminse okunan mâni de ona âid olurdu.
Mâninin diğer nev'iude ayaklar cinaslı olur ve terennüme adam aman ■ ukaddimesiyle başlanırdı. Okundukları yerler de semâ'î kahveleri (dı Oralara külhanbeyi denilen ayak takımı toplanırdı.Mâniler mani atmak ve seıııa'î okumakta mekareti olanlar tarafından terennüm edilirdi. zurna, darbuka, ziSIimaşa'dan ibaret bir saz takımı da bu terennüme iştirâk ederdi.
Cinaslı mânilerden bir kaç tâne :
Adam aman mâniler Ne yaraşmaz güzele illa
al ha maniler
Adam aman mâniler Def elde yarim okur benim
için mâniler
Adam aman çemidir Nefesin gül kokuyor içerin
bahçemidir?
Adam aman çemidir Beni baştan çıkaran yârimin perçemidir
Adam aman be şarap Seni içen mest olur sende
ne var be şarap
Adam aman be şarap Arabistan çölünde beni soydu beş Arap
Birinci nevi' mânilerde maksat 3 ve 4 üncü mis-
75 EDEBtYAT LÜGATİ
P
ralarda »fade edikliği, 1 ve 2 inciler doldurma olduğu gibi ık'ncı rıev lerde de ehemmiyet verilen şey ayaK'lunn cinaslı olması idi. Mısralar arasında raimle*, uygunluk olup olmaması düşünülmezdi.
lakın zamanlarda kalem şairleri de mâni şeklinde gazel giızel manzumeler vardılar. Orhan Se) fı/ııu:
Sovdtm aldattı beni Güldü, ağlattı beni
Gittim, gölosi oldum Goturdu, • attı beni
Ne Hintte. ne Çindeymiş Acap nerdeym)ş, neymiş Aradığım mogerno Goylumun içindeymiş
Lı ri gibi.
(belagat) in ayrıldığı üç fenden biri. *v ' 1 : Lafzın ııuıkte/.a-\ ı- hal ve ıııa-kaına nıulahakatirıi öğreten ilmin adı. [Bu tâbire bak] .
w.Vw.uı ve ahenkli söadür kı en Manzum gUZej olanlarına mxnzwn şiir
denıiir.
. B.r şâirin asıl adından başka ede-Mahl()s: biyatu kullandığı isim
__ , , , . Gazellerde şairin adı bulıı-
Mahlas beyti: rmn bevıt
Mahlnsııaıne: 1 en» şı.r söylemıye başlamış birine, üstat bîr şair tarafından bir mahlas verildiğine dâir yazılan manzume.
Şeyh Galibe de hocalık etmiş olan ve asıl adı Süleyman bulunan koca Neş'et «çın farıs- muallimi Oud. efendinin yazdığı hır mahlasnaıııe :
76 EDEBtYAT LÜGATİ P
Çünki İlm-ü- Edebe ettin edeble rağbet Dâima sâhib-i- irfan ile eyle sohbet Gayret i- tineti sarfet eser-i- eslâfa Mahlas-ı- marifetin ola cihanda Neş et
Sonra hâcc Neş'et de talebesi için böyle Maiı-lasııame'ler yazardı. Namık Kemal hakkında yazılmış bir Mahlasnâme Eşref paşa divânında müuderıodir.
, , Eski yazıda noktasız harflerle ya-ıv aıızuı- zlım]ş mpnzum ve mensur söz. Buna mühmel ve mücerred de derler.
Makta': Gazelin son beyti [gazele bak]
Masal • [Romanesk bahsine bak]
Matlâ: kaside ve gazelin ilk beyti kı kafiyeli olur. [Gazele bak
r Hakikat, mecaz, kinaye diye
üçe ayrılan kelime nevilerinin ikincisidir.
Bir kelime, kend imânâsında kullanılırsa hakikat, alaka, yâni bir münasebetle asıl mânâsından başka bir mânâda isti'mâl edilir ve kendi manâsında kullanılmasına karinei mâma bulunursa mecaz olur. Meselâ tahta kelimesi: ağaçtan satıh mânâsına olduğu hâlde hakikattir. Fakat yazı levhası mânâsına kullanılır, faraza muallim tarafından talebeye «tahta başına geç» denilirse mecazdır. Çünki levhanın tahtadan yapılmış oimas) münasebetiyle, bir de başına geçilecek tahtanın
77
EDEBtYAT LÜGATİ
P
ancak \azı tahtası olııp döşeme ve tavan tahtalarının haşına geçilemiyeceği karine i- mâniasıyla o kelime, hakikat manâsından mecaz m mamın naklolunmuş olur.
;\ııkıld« kı münasebete alaka dt-nıiır (bu k«di-meye dt baki alakası teşbih olan mecazlar istiare, başka 'uriıi alakası bulunanlar da ıne.caz-ı-ınıır-sel'dır ıııeeâz-1- ıııursel uı alakalan teşbihten başkadır ve en meşhurları şunlardır .
1 llııltıl: Hakikat ve mecaz mânalarından bı rının ötekine uınhal olmasıdır, (derse girıhlı) denildiği vakit (hâl, olan dersin söylemhp or.nn mahalli bulunan dershanenin knsdedılmesi, ( yemekhaneye inildi) deııdınce de (mahal) bulunan yemekhanenin zikroluMMf» yemeğe inildi demek istenilmesi gitn.
Manâca cu-' i bir fark ile btına /.arfiyel, ıtınz-rufiyet altıkası da diye biliriz.
2 Sebebiyet, ııııisebhehiy el Hakki ve mecazi mânâlardan birinin diğerine sebeb, musebbeb olmasıdır. «Bir muharpr kalemiyle geçin.r» cıimle-fliude sebeb olan kalamin zikredilip mu&ebhebi olan yazı ücretinin kasdedılmesi. kar yağarken söylenilen (bereket yağıyor) cümlesinde (müsebbe-b) olan bereketin zikredilip (sebeh) olan karnı murad edilmesi gibi.
3 C.üzTye*, LıilUyct . Hakikat ve mecaz mânalarından bîri, diğerinin cüz ı olmasıdır. Dıger bir tabir iie: Bırşeyın butunu söylenilip parçası, y.ıhud parçası söylenilip bütünü kasdedılmesîdir. Bay I* adıl Ahmedın :
78 EDEBtYAT LÜGATİ P
Marmarada her yelken Uçar gibi neş'eli Beytiudeki yelken gibi ki onun zikriyle bütünü bulunan kayık mürad edilmiştir.
4 Itlak ve takyiri: Hakkat ve mecaz mânâlarından birinin mutlak, yâni umuma, öbürünün mukayyed, yâni hususa delalet eder olmasıdır. (Hayvan) kelimesindeki mânâ umumîdir. Hayvan diyip te meselâ (at) ı mürad etmek onu mukayyed bir mânâda kullanmak demek olacağından mecaz olur.
5 Kevııiyyet : Birşeye eski hâlinin ismini vermektir. Bir valdenin yetişmiş oğluna «bizim çocuk» demesi gibi
6 Evveliyet: Birşeyi sonra alacağı isim ile zikretmektir. Tıbbiye ve deniz mekteblerine yeni girmiş talebeye (doktor) ve (kaptan) denilmesi gibi.
Medhiye : Birini öğmek için yazılan manzume [Kaside bahsine bak]
. Müşebbihünbihi hazfedilmiş istiâ-
eknıye: re [îstiâre bahsine bak]
(Ebced hisabı) ile yazılan târihlerin Me^kUt. no'Ktab harfleri hısab edilecek olan nev'i [Târih bahsine bak]
„ Tabiî konuşma şekhnde olan, yâni • ensur: manzum gibi Ölçülü olmayan söz. Bunun mânâca eri güzel olanlarına meıısûr şiir denilir.
79
EDEBtYAT LÜGATİ
P
.. Birinin ölünıii üzerine dııyıılan
- erciye tees*irü anlatmak için yazılan niftiızıııııedir. Mersiyelerde şart olan te'-irin gösterilebilmesi için azanın candan, yürekten ır.uteesir olmasıdır. Oyle olmazsa (mersiye) diye yazılan mısraların mezar taşlarını karalajaıı ısmarİuuıa ölüm tnrdıler'iıdeu farkı olmaz.
Ilemşiıe zadem Katma \ edimin vefatı dolayı-sıjla \ azdığını .şıı mısralar, lıeııı bir mersiye, hem bir târilıdır :
Valid-i- gurbet kararından emanettin bana Ben (Vedia) ism.nî vermiştim evlâdım; sana Sen İdin bir sermedi feyz-i- bahân ömrümün Çehre-i- safındı dâim neşvezarı omrûmun Ey samım i- ruhumu tenşit edon dilber melek; Gıbta otti mânevi ezvaıama zâlim felekl Pençesi bir derd-i-bidormanın oldu dilhirâş, Kıldı gülbün kamet i- vâlânı mecbur-i- firâş Bir devâdan afiyet kosbetmedl derd-l- rLn Olmadı bir veçhile kabil hâlâs ü~ teknen Br hezanî renğ çökmüşken ruh i- gulgünuna Güller açtı öksürük herdem leb-l- pürhununa Doğdu da Allahina kalbinde eşvak-ı- suûd Mahz-ı- ruh oldun tamamen, eyledin mahv-i- vucüo Vermemiştin bir zaman sen ruhsat ı- gaflet dile Azm-i- vahdet . yled.n ozkâr ile, tevhid ile Ey Demm çarh-ı fenadan afil clmuş yıldızım; Haline aram-ı- kelb ü ruh olan öksüz kızım; R'hletlndon anladım ki hatırın gafil değil Cismin âfil olsada ruhun senin âfıl dogil Adeno uçtun son do biz kaldık peyinde kaygulu Bister-i- gufranda artık istirahat et, uyu Dâgdar-ı- hasret oldukça dayın didârına Hak seni moclây-ı- oltaf eylesin ıınvârına duştu bir tarih, Kaydo mevt i süzişnakini Caddenin ayuşu yavrum, sardı cismi pakın) (*) 1347
(*) Mevhum ,. büyük annesinin kabrına gonulmuştu.
80
EDEBtYAT LÜGATİ
P
*
* * *
Kerbeiâ faciası için yazılan ınanzûoıelere de (mersiye) denilir. Şıı bendi (Nevres) M meşhur mersiyesinden naklettiril :
Ah kim zulm ile âgışte-î- hûn oldu Hüseyn Alem i- rahmet iken hâke nigün oldu Hüseyn Mevkif-i- hâil-i- teslimde merdâne durup Kuvvet-i- pence-i. takdire zeDun eldu Hüseyn Gün gibi şûlever-i- bezm-i- zuhûr olmuş iken Mey-i- takdir ile medhuş-i- bütün oldu Hüseyn Kerbeiâ hâdisegahında düşüp teşneciger Hayme-i- matem i- eflâke sütün oldu Hüseyn Biz dahi ey dil-i- matemzede ah eyleyelim Âhımız duddî ile çarhı siyah eyleyelim
Mesnevî: beyti ayn kafiyeli ınanz^me-
' dır, yâni (gazel) g.bi (kaşifle) gibi her beytin somumda ayni (revî) ile biten kafiye bulundurmak mecburiyeti yoktur. Bunun için nazım şekillerinin en kolay tanzim edilenidir. Bu kolaylık dolayısıyla da her mevzua dâir uzunca manzumeler, hattâ manzum kitaplar, mesnevî şekliyle yazılmıştır. Kuleli Asekrî Lisesi melunlarının geçişin tasvir içııı yazdığım bir mesneviden : Rap rap! diye aksetmededir saha-i- cevve Asker gidişinden çıkan âvâze-i- hatve Bir hatve ki titretmededir sath-ı- zemini Çarhın yüreğinden duyulur aks-i- berini Bir hatveki hiç şaşmayacaktır nedefinden Bir hatve ki hiç kalmayacaktır şerefinden Bir hatve ki âfâk-i- çihanda gezecektir Zulmün başını çiğneyecektir, ezecektir Verdikçe semâvâta akisler bu ad mıar Göğsü kabaıan milletinin ruhunu okşar Atmakta onu azm ile üç yüz bu kadar gene Kim her birinin sinesi askerliğe bir gene Titrer bu geçit ınsmı ile hisli' derunlar Zira Kuleli mektebi me zunları bunlar
M
edebiyat lügati
81
Mesnevi .şeklim bulun rar.ilerdır. Belki onlara da Türklerden geçmişti. Çünkü esk, 1 ırk (o/.uıı) hırının sazla okudukları ve (hosıık) dedikleri manzumeler de me-ncG şeklimle idi.
Hastan ve hikâye mevzi, darına dâir mesnevi şeklinde kitaplar yazılması lratı edebıy atında haşladı, onlardan bize de intikal etti.
İhvan, laıı/ııııal ve Seru't-ı-1 ııııtın edebi; atında mesnevi kullanıldı. MiMî şairler de onu yadırgamadılar.
MlSra'' vezm ölçüsüne g(ire tanzim
edilmiş söz. Hâk ol kı Huda mertebeni eyleye âlı Parçası gibi.
\f ı ı«i/iy a . Kobıv anluşılmavan, tu kıth söz iYaU.ıKH İd . ,|,.m(:ktir [Ta'kir'bahsine hak]
Muallak : Açık hece (beee bahsine bak]
. Hallinden isim çıkan bilmecedir
Muamma: . .. . .
Bumııı (hı(jax) ile farkı: lugazın her şeye, muammanın ancak insim ismine delâlet etmesidir.
Eski şturler, muammayı tertibe de, halle de büyük ehemmiyet vermişlerdi. Molla Camı gibi Faziletli bir adanı, muammaya dâir knçük, orta ve bı.y(ık oirııak uzre uç naille yazmıştır. Bizde de (Edirneli Fmn), (Bursalı Lauıiî) gibi şâirler bununla çok uğraşmışlardır. Namık Kemal bile : Bir katre ma düşünce gutun kalb-i-pâkine Namım yazıldı her varak-ı-tâbnâkme Beytivle kendi adına bir muamma yapmıştır.
6
82
EDEBtYAT LÜGATİ
P
MliaSSer ^nar rnı8ral,k bendlerden teşekkül * eden manzume.
Mû'cem:
r.t____Ebcet hısabında noktalı harfleri lıi
sab edilen târih[tarilı kelimesine bak]
Muharremive- Hicrî ve Karnerî seueIerin
" y yıl başısı olan Muharrem ge-
lince eski şâirler tarafından yazılıp büyüklere sunulan manzûme idi ki ekseriya târihi de ihtiva ederdi. [Endrunlu Vasıf) ın bir kaç beytini naklettiğim şu parçası gibi :
Sal-ü- bahar' tev'em olup pışganına Tebrike geldi ey şeh-i-dânâ mûbâreki Bu sâl-i- nevde şahidi bahtın beyümn-i- nak Bastı zemin-i-meymenete pa mûbâreki Ben de bu îki mısra ı- târih i- tâm ile Dedim, misâl-i- tutî-i-güya mûbâreki Gülzâr-ı- mölk-i-şevkde ey şah-ı-kevn kâm 1217 Zfb-i- tarabla sâl-i-ser efza mûbâreki 1217
Muhtemilüzzıddeyn: (,Tcvcik» sf«fat™D
dıger adı. [ tevcihe
bak]
Muktezâ-yı- hâl-ü makam: ,Sözıle
iın, makamın icabettiği gibi konuşmak tarzına riâyet etmek, yennde ve adamına göre söylemek demektir.
(Belagat) denilen ve (fasih) bir söze ayrıca ve mânâ itibariyle bir kıymet veren nıeziyyet, sözün yennde ve adamına göre söylenilmesiyle meydana çıkar. Cenaze ve düğün evlerinde ayrı ayrı konuşulacağını bilen ve bunu yapabilen bir kimse, hâl
83 EDEBtYAT LÜGATİ P
ve makamın uıukteznsına riâyet eylediği için (belin) sayılır. [Belııgat bahsine de bak]
MllS ura'' mısral kafiyeli olan beyt.
A ' [Beyt ve taun" bahi-lenne bak]
Musarraha : [İstiare bahsine bak]
Mutabekat : [Tıhak kelimesine bak]
w . x Veznen değe, son harfleri ıtıbu-
Mutarret: , ,
rıvle mrıh.rıne uygun (seeı ) ler. [ seci bahsine bak]
Muzarİ* ' ^rlJZ bahirlerinden birinin adı. Bizde kullan'lmış olan vezinleri şunlardır:
1 MeT'îl ı fuılut in mef lİİu fâilâtiin
2 Mef'ûlıi fâilâtü mefunıi fitilim
Mi hâlâaa • anlatırken olduğundan
ya fazle, ynhııd eks'k göstermek, meşhur - tâbir ile - «habbeyi Kubbe, kubbeyi habbe yapmak» tır. Bir bina vasfında olan : Irtifâ-ı- takının yânında geyvân-ı- (elek Peşlerin ol rütbekim kûhsrae nisbet ka r ı-çöh
Beyt'uıde olduğu gibi. Şâir, o binânııı kemenn-dok \üksekiiği anlatmak için onun yanında zuhal seyyaresin u dağ tepesine ııisbetle kuyu dibi gibi kalacağını söylüyor! Kemerin yüksekliğini, olduğundan çok, hem pek çok fu/lu göstermek istiyor. Keza Şeni tını :
Goromoz gırsern eğer mür-i- zalfln gozuno Ey Süloyman ı- zaman; şöyle hayâl oldu tanım
88
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Beytinde şâir, zuıflamış cismini o kadar küçültüyor ki karıncanın gözüne girecek olsa onu göremeyeceğini iddia ed»yor!
Miıbalegayı eskiden (tebliğ), (iğrak), (gulüv) diye üçe ayırırlar, birincisini mekbul, ikincisini mak-bulea, üçüncüsünü gayr-ı- makbul sayarlardı.
Dîvan edebiyatının hemen en mübalâğacı şâiri olan Nef'înin :
Memleket, meşşate-i- adliyle zınetyâb olur Saltanat, pirâye-i- hulkîyle hüs-nü-an bulur
Beytinde (tebliğ) vardır. Çünkü bir hükümdarın adaletiyle memleketin, yine onun güzel ahlâkı ile devletin süslenmesi ve yükselmesi mümkindir. Fakat: Adli bir gayette kim devrinde kebk-ü- şahbaz Birbirini âşyânında gelir, mihman bulur
Beytinde (iğrak) vardır. Çünkü doğan kuşu ile kekİLgin biribirine müsafir oiacak kadar alışmış olmalarına imkânı yoktur.
Alıştırılırsa ve doğanın karnı tok bulunursa mümkün olabilir diyelim. Lâkin :
Her ne emretse kazayı tabi-i- ferman bulur
Mısraında (yıılüv) vardır. Çünkü bunun hiç bir suretle te'viline imkân yoktur.
alnız şurası onutulmamalıdır ki tabiatın fart-ı-heyecanmı gösteren yerlerde -güzel olmak şartiyle-hoş görülebilir. Âkıfin :
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker; Gökden ecdad inerek öpse o pâk anlı değer. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni târihe desem sığmazsın!
Hitabîudak' mübalâğa gibi.
89 EDEBtYAT LÜGATİ P
Latife yolunduk. ığrak ve yıılıı vferin hoşa gideceği ise malumdur.
Mücerred ' ' yuz,da noktasız harflerle yazılmış man/Mine, yuiıııd iiicd-sûre. Buna (ınalı/.tıf) ve (ımılııiM İ) de derler. (0 kelimelere ve hazf baliğine hak)
I • ^ruztkl bifr bahrin adıdır. Bizde " kullanılmış olan vezinler, şunlardır:
1 Mefâîiün faılâtnn CDefâiliiıl fnilun
2 » » » fa'lun
\Îmc -MA (lala) nın karşılığıdır, m.ınası de-iVlueaar. .,1K,ktir [Kda bahsine bak]
Müfred : Kafiyesiz beyit [beyıt bahsine baki
.. . İstiaroı ıııekiııeMe hazfedilen 3ıülayim: u bibin münâsibi
olan kelhned'r k. âdeta teşb.lhn (veeh-k- -jebb) ı mesabesindedir [isti ire bahsine bak]
f , Mnteaddid lisandan müteşekkil
- Uiemma • ujaraj{ yazılmış manzume tel-uıı bahşişine bak]
.f . 'fudemn başka sözlerden fark-
Mumtazıyet: h ve güzel oIınıWK [üölûp
ve asalet bahislerine bat |
Münacat:
Dua ve temenni mevkiinde yazılmış olan yazı : Şinasîııın : Hak taalâ azamot alerrunln padşehı LârrekAndır, olamaz davlehnîn tahtgehi beytiyle başlıyım meşhur manzumesi gibi.
86
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Mûnekkah : (Haşv)siz söz.
Münakkahiv t • taBBinm (lcâz)' m naı* ;aı „et • lliib) diye aynlan lki had.
dinin ortası, lafzı, manasından çok olmamak ızre söylemek ve yazmak. Sözde ve yazıda (haşv) bulundurmak. Buna (müsavat) adını da verirler.
Münakkld: Tenkid yapan. [Tenkid basine bak]
Münserİh" bahirlerinden birinin adı:
" Bizde kullanılan vezni şudur :
1 Müfteilün fail in muiteibm fâilün
Münşeat- Eski iaûn5l) leriü yazd,k?arı
" koyıı nesirlerin topluca bulundukları mecmua ve kitap. Rağıb paşa münşeatı: paşanın nesirlerini hâvi kitap demektir.
İndinde muaazzam-ı- metalib Ezberlene münşeât-ı- rağıb. .
Şeyh Galib
Mîınci ■ keskiden gayet iyi nesir yazan mânâ* " sıııda kullanılır bir tâbir idi. Kâtip, muharrir, yazıcı kelimeleri, münşi lâfzındaki tahrir kuvvetini ifade edemezdi, sonra o mânâda (eüib) kelimesi kullanılmaya başlamıştı. Şimdi ise (Nasır) deniliyor.
Mühmel ' Noktasız harflerle yazılmış yazı ' ve noktasız harfleri hısab edile-eek târih. [Hazf ve târih bahislerine bak]
m edebîyat lügati s i
Murassa : [Seci' ve tersi' habislerin* bak]
Mûreddef : (Redif) li olan amcrzum «öz. Miireddef manzume, Arabenda y oktur. Onu Acemlerle biz yazmışız [kafiye bahsine bak]
Müsavat: (^"«akkâhiyy* t) in diğer ildi. [O kelimeye bak]
Müî l Da'" ^ bendlerdeıı mii" teşekkıl nazım f ııııispınmnt halisine hak]
Müsecca1: F,,\raItftn , ,İİB ^ [Se"
cı halisine bak| Müselsel: Bütüu rn'sruaları kafıveli man-
zume.
vt - Sekizer ın;?r» ı berıdlerden
Mıisemmerı:
müteşekkil nazını, [musemmat hnhsııın bak]
lf_ . Bizvna (miırebba', mııhauı-
Musemmat: .. Ik ' . .
m es, ıııııseddos, terki»-1-
beııd, terci-1- bend i'ah. dediğimiz nazın şekillerinin hepsine birden Arnblar (ımıscnııııat) adını vermişler, fakat Acemlerle, T ırklrr bu tâbiri bnşka manâda kullanmışlardır.
Irnnblarla b'zeo mıisommat; 4 nıefâihin, y ılıud ıııüstci ılım gibi cüzleri tekrarlanan vezinlerden tanzim edikr. Dört cüze ayrılan İıer beytin son cüz ü, gaaeliu esas kafiyesin takıp etmekle bera-
88
EDEBtYAT LÜGATİ
P
ber üç cüz'ü de ayrıca kafiyeli olur. Öyle kı her iki cüz ü birer mısra' şeklinde yazılsa bir beyit, dört rni8ra'lı bir bend teşkil eder. Fuzıîlînm şu gazeli gibi :
Bern candan usandırdı Cefadan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan Müıâdım şem'i yanmaz mı Şeb-i- firkat yakaı cânım Döker yaş çeşm-i-grryanım Oyarır halkı efgânım Karâ bahtım uyanmaz mı
Gül-i- rühsârına karşû Gözümden kanlu âkar sû
Habıbım; fasl-ı- güldür bu Akar sûlar bulanmaz mı Gamım pinhan tutardım ben Dediler ı Yâre kıl rûşen Disem ol bî vefa bilmen Inânur mu, inanmaz mı Değildim ben sana mâil Sen ettin aklımı zâil Bana tâneyleyen câhil Seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-î- şeydâdır Hamişe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdadır Bu sevdâdan usanmaz mt
Eski müsemraat. manzumeler arasında Nef'iuin meşhur (baharriye) si de âhenkli ve sanatkâra-nedır.
Müsnet : Kapalı hece. [Hece bahsına bak] Müsteâr : [İstiâPe bahsine hak]
Müsteârünleh: [ » » »] Müsteârün mınh : [ » » » I Mustezâd' manzume^er(^e mısra'larııı
sonuna mevzun ve kısa bir parça ilâve edilir. O ilâvelere (ziyâde) ziyâdeli mis-ra'lı manzumelere (mustezad) denilir. Nedimin bir müstezadından alınan şu parça gibi :
Ey şuh i- kerem piyşe; dıl-i- zâr senindir Yok minretin asla
t)
EDEBİYAT 1A O At*
89
Ey kan ı- kerem; anda ne kim vâr seni ııdır P.nhân-û- huveyda
Senkım gelesin mecliso ö r yer mi bulunmaz Baş özre yerin var
Gül goncasısm, guşo-i destâr senindir Gol oy gül i-ra'nâ
Muallim Naci merhumun Fraııaıe şu ri (Forney) den "I/umın guu» şe arz»*ttigı bir ıııya/,, uuvauiyle tereeme ettiği .fi» manzume d* bir rnustrzu Idır : Ey kevKeb t- rehşan kı benim cism u-cemalim Sendon al:yor loyz
Olsun bana arayış i- baki bu kemâlim Nakıs kalıyor feyz
Men' eyle aman etmeden evrakımı bî renk Gaddar zamanı
Olsun (jüli) nin eephei-paki bana örnek Sevsin beni canı..
11 ıı i k şâirler ıslıİKİnııdıı müstezada (yerit kil) denir.
Esk' şâuler. mustezndlardrı -liizurrıu olsun olmasın- her mısraın sonunu bir parça ilâve ederler, Bununla ahengin tGıninirm (.alışırlardı. Ahenk için (haşv) yapmaktan bile çekinmezlerdi. Meselâ (izzet Molla) Bıua :
Bulbul, yetişir bağrımı hun etti İlganın Zabt eyle dehanın
Hançer gibi deldi ciğerim tığ-i- zebanın Te'sîr-î- hsarın
Müstezûdııulukı (te\ır ı-iisumn) ziyâdesi hakikaten ziyadedir. Çıinkı bülbüle * serim krlıç gibi olan dilin, yüreğimi iı uiç«t gibi deldi» dedikten sonra (te sir iı lisanın) d» menin lüzumu, buttu mânâsı y oktur.
(Servet » I ıııııııı) .ykinlAri de mustezâdlı man-
90
EDEBtYAT LÜGATİ
P
zûmeler yazdılar. Fakat (ziyâde) lerııı kullanışında ahengin intizamından ziyâde manaca li umuna ehemmiyet verdiler.
Fikretin 1
Çekiç altında muhakkar ezilir günlerce Bir çelik parçası bir tîg-ı- mehıb olmak içün Sonra yatmaKİa geçer ömrü niyâmında butun
Ne hazin işkence
Parçasında olduğu gibi bir (ziyâde) yi bir mısra yerinde kullandılar. Keza : Çocuk değil bu bir çiçek Sen ey şükufei cihan; Nesin, sata-yı- dilmisin Feda şu anlaşılmayan Benim bütün fesahatin Olanca şâiriyetim . . .
Manzumesinde gürüldiiğü üzere ziyâdeleri muayyen mevkilerde değil, mânânın icabettiği yerlerde istimal ettiler. Yeni müstezâdlar, eskilerden manalı oldu. Lâkın ziyâdelerin aralarındaki mesâfelerin bir olmaması dolayısıyla nazım âheııginde bir aksaklık duyulmaya başladı.
* . . Karşılıklı şiir söylemek ve okumak,
iare. p)îvâu şâirlerinden birinin bir manzumesine diğer biri tarafından ayni vezin ve kafiyede olmak üzre (ikîzîi'c) yazılmak.
Halk şâirleri arasında yapılan şiir yarışında da birinin okuduğu beyte öbürleri tarafından vezin ve ajak uydurularak cevap verilmek.
[Nazire ve ayak kelimelerine bak]
Bir de edebiyat meraklıları turafından muti} yen
Ya bir melek
Degilmisin
Sürûduna
Belagatım
M
hDKBlYAr LÜGATİ
91
bir mevzuu gore, tne.scLı dııduk ve yanak mazmunlarım hâvi olmak izre bey der okunmuşa Y Abadı birinin okuduğu beyıın son kelimesiyle başlamak uzre diğer bmnin bıışku bir beyt okuması. Mesela bir» :
Haddodon geçmiş nezakot yal û- bal olmuş cana Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı- al olmuş sar-*
Beytür okuyunca ikincinin :
Sana ey nür-ı- mucossom; niço teşbih edeyim Yog İkon vch-l- şebeh taze nihâi-i- çemeni
Bey'tiri inşad etmesi, üçüncünün do:
Çemen-I- gulşeni ihya kılar ab-ı- baran Giryesi çerhın eder ruy-ı-zommi handan
Beytini yetiştirmesi.
Böyle miışaarelerde sırası gelince bir beyt bulup okuyamayan, mağlup olmuş sayılırdı.
\t A L- u . san'atler.ndedır. Bir rnasdarırı
1 dıger hır lafz ile manası değişmiş
ve miiştakkatının bir ibarede mükerrer »rud edilmiş olmasıdır,
Seni ol rütbe sever, kıskanırım kim güzelim Kimsenin yâdına gelmezdin elimden gelse
Beytırıdek (yâdına gelmezdin) ve (elimden gelse) cumlelermdekı gelmek masdarı ıııüştakkatımn kullanışı g.bı.
Malûmdıırk yâda gelmek: hatırlumak, demektir. Elden gelmek ıse: muktedir olmak, yapabilmek manasınadır.
Bu manaların ıkısı de gelmek masdarıyla ifıide
92
EDEBtYAT LÜGATİ
P
edilir. Fakat burada evveline gelen (yâde) ve (elden) kelmelerınin yardımıyla asıl mânâsı değişiyor, başka bir şekil alıyor, binaenaley ikisinin birlikte zikrinden (müşakrle saıdatı) husule geliyor.
Kendi bazen gelir amma, sözü gelmez kaleme Mısraı bunun menfi misâlidir. Müşakeleyi daha kısa olarak tarif için şöyle de diyebiliriz:
Bir fı'lin başka başka kelimelerle mürekkep ve mükerrer olarak iradıdır. .
Müşebbeh : [Teşbih bahsına bak]
Müşebbehün bih : [ » » » ]
Mutekarib : ^ıfb) namı da ve-
len (belir) m dıger adı. B.zae
ancak iki vezni kullanılır :
1: Feûlüıı, feûlün, feûlÜD, feûlün
2 : Feûlün, feûlün5 feûlün, feul
Mutekerrir: (MnrartbHbil'î' ! a\uba'",,,eS)'
(müseddes). gıb (bend) r manzumelerin birinci bendi sonunda mısraın tekrar edilmiş olanı. [Bu kelimelere bak]
Muspttar • edilmiş, yâni mısraları ara-
* sına ilâveten ayrıca mısralar ge-
tirilmiş manzume. [Teştîr kelimesine bak] (Mııtarraf) da hemen o mânâyadır.
MutevAzi : Vezn ve kufıye îbbanyle bİrj b::
r»ne uygun (seci ) 1er. [Seci
bahsine bak]
93
EDEBtYAT LÜGATİ
P
N
Nâsir ' NsuSr )ft7an- Geııab Şnlınbeddin ile Süleyman Nazif, «• ıı değerli nesirlerimizden »diler.
», ^ Vezıııİi söz 8(»\ İnebilen. Şair ile
Nazım f ı , r\
ııazmı arasında fark vardır. [Nuzrıı kelimesine de bak
Naz m ' d i 7*11 ek manasınadır Şu
halde ıı.tzım Dizen, manzum: dizilen demek olur.
Edebiyatta aözii ölfül ve ahenkli söylemek mânâeınadır. Mısra hırın d»zi hâlinde b»!wHias«, ölçülü sözlere (ıııau/aıııı) denilmesine sebeb olmuştur.
Her vezin! söz, nazmdır. Fakat m,maca güzel olabilen (Şiiır) dır. Yâni İıer mevzun söz, şiir sayılamaz. Bınfıenaley h her mevzun söz suyhyebıleıı de nâzımdır, lâkm şâir olmayabilir. )air olmak ıçuı pek gazel söyliyehılmek şarttır.
Nazm şekillen: H-n'lanu eay.sm, ve
T kafiyelerin dizilişine gö-
re manzumelerin aldığı heyete (şekil) şek İlerin hepsine birden (eşkal-1- nazuı) dendir
Nazıuı şekilleri, halk ve divan edebıyyatraa mahsus olmak üzere ıkı kısımdır. Birinci kışının en meşhur şekiller,
MAııi, koşma, varsağı, agit, deltan.
94
EDEBtYAT LÜGATİ
P
semai, divan, kalenderi, yedekli. [Bu kelimelere bak]
İkinci kısmın da :
Mısra', beyt, kıt'a, ııazııı, rübai, tuyuğ, mürebba', muhammes, müseddes, ıııîiseb-ba', müseııınıen, mııaşşer, ıııüselsel, ınıi-semmat, şarkı, gazel, kaside, mesnevi, terci-i- bend, terkıb-i- bend, müstczâüdır. [Bu kelimelere bak]
NâZÎre * lâirin nianzum bir eserine (aleL ekser) gazeline başka bir şâir tarafından ayni vezu ve kafiyede olmak üzere yazılan benzer. Bunu yapmaya (taıızîr) denilir. [Tanzır keljimesine cj bak]. Namık Kemâlin :
Sana senden olur bir işte ancak dâd lazımsa Ümidin kes zaferden gayriden imdâd lazımsa Matla'lı gazeline Ziya paşa : Kıyam ı- mülk «midin eyleme bidâd lazımsa Muhakkaktır zeval-i- devlet istibdâd lâztmsa Diye başlıyan bir razîre yazmış ve sorunda : Ziya asa kemâl-i- kâmile peyrevlık etsinler Hünermendan için taklide bir üstâd lazımsa
Diyerek asıl gazelin nâzımına hürmetkarlık göstermiştir.
iran edebiyatında nazireye (eevab) derler.
. Vasıf demek isede dîvân edebiyatında Hazret i- Peygamber ve Hûlâfa-yi-Raşi-diniu medhine dâir yazılan manzumelerdir : Ruhuma mehrab okan Peygamber-i- âgâh bir Kâbe-i- ulyay-i- vicdanım odur Allâh bir
95
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Beyti} le :
Bana Mabud-lfsrd Allahû ekber roveccühgâh-ı- ruhumdur peyâmLer Lisan ı- halisim her lâhza söyler Kî' Dine çâr erkân-ı- mukarrer Ebubenr-ü- Ömer, Osman-ü- Haydar Bendi gibi.
Nefes ' tekkelerinde okunnn muDzum
söz. Nefesler, esasen hece vezuıyle taıızîıu olunur ve »yi/l esnasında saz ile okunurdu. Sonraları arıiz ile de nafes!er yazılmıştı. Hece ile yazılmış bir nefesten:
Ademi balçıktan yugurdun, yaptın Vapıp da neylersin, bundan sana ne Halk ettin cihanı, insanı saldın Salıp da neylersin, bundan sana nt
Bakkalmısın, terazûyi neylersin İşin, gücün yoktur gönül eylersin Kulun günahını tartıp neylersin Geçiver suçundan, bundan ana ne
Şâmili Rifat ile Yahya Kemâlin aıuz vezDıyle yazdıkları nefeslerden :
Hezâran per açıp reng ü- Ziyadan Üfül etmiş güneş sahn-ı semâdan Şebıstan-ı- elem hali sadadan Gönül pür gırye hâl-i- inzivadan
Uzaktan yalvarıp ebr I- bahara Derim* gel, şöyle meylet bir kenara (Huseyn) inden haber ver kalb-l- zara
Eğer geçdınso deşti Kerbelâdan
♦ *
Fer almışken tulu-l- Kibr[yâd«n Buğun bivayo kalmış her ziyâdau
96
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Bu mülkün farkı yok bir tengenadan Niçin nur inmiyor sahnı semadan
Âba var, post var, meydanda er yok Horasan illerinden bir haber yok Uzun yollarda durdum bir eser yok Diyarı Rüma geımiş eviiyadan
M Kcll'SLt ' Şarkılarda tekrarlanan mısra'. Aşa' ğıdakı şarkımın bend sonlarını teşkil eden mısra' gibi.
Ne zaman bilmiyorum mûddet-i- hicran bitecek Gözdeki fasılasız girye-i- cûşan bitecek Bitmeden ayrılığın ömr-i- perişan bitecek Yetiş ey rûh-i- revan; ten bitecek, can bitecek
Rû'yetinmiş dile mânay-ı- muamay-i- hayat Yoksa sensiz yaşamakmış bena aynile memat Oldu eyvam-ı- firakında dilimde nekarat Yetiş ey rûh-i- revan; ten bitecek, can bitecek
Nekarat mısraı tekrarlandığı için dâima tekrar edııen ve âdeta dilde ( peresenk ) olau sözlere de (nekarat) dendir.
NeSİb ' kasidenin âşikane mukaddimesi (kaside bahsine bak]
NeSİr ' Kügatta saçmak ve dağıtmak demektir. Bu münâsebetle manzum olmaksızın söz söylemeğe ve tabiî konuşma tarzındaki söze nesir denilir. Nesir (nmrscl) ve (ııııisecca') olmak nzre iki nevı'dir. Miirsel nesir: tabiî yâni seci'siz, müsecca' nesirde seci'li olan nesildir kı bizim Lehçe edebıyatmd Sinan paşa'nın (Tezerru'-nâmc) ismindeki eseriyle başlamış, soııralaıı pek ziyâde ifrata uğramıştır.
N
edebiyat lügati
97
Cevdet Paşa merhum derk : • Kelâm-ı- mensur. ıııursel ve museeca kı-sımiurıııa taksim olunup her birinim mevki i- istimali başkadır, Esluf-ı- «ıdeba, m«ın.şeat-ı- resmıyede ter*ilı iltizam ederler ve uı ıraselut-ı- lıusûsiyede tarık-i tosei a giderlerdi. Sonraları ketebe-ı eklâm beyninde teşci' yolu iltizam ve sanayı-ı- bedi-ıveye z.yûde tevuggtıl olunmakla kelârom küenü zatisi menzilesinde olan fesahat ve belagat arada gayboldu. Mtıulıhnraıı Akil Paşa usûlü sebk ve dadevı bir mertebe ıslah etti. Badehu Keşil Paşa tank i-teraııde sade güzel bir çığır açtı. Mutıarrerat ı-resnuyeyt hep hu yola koydu. Bu cihetle aklaıııın kitabeti bütün değışt.. Alı ve l uat Paşalar hu yolda tekudaum edip mursel olmıık ) zre hehgane lâyihalar ve takrirler yazarlardı. Mısırlı KâıııiJ Paşa tarik î- tescı de devam edip bu yolda güzel yazardı Lâkin bir mufassal lâyiha, vâhut mazbata kaleme alâmazdı. Ali Paşa dahi bâzau tescia heves ederdi. L ikin tescil. tersıl. kadar guzel değildir. .» «Tarih ı Onmanî Encümen mecmuası Numara 46»
Nutuk : Bir kalabalığa karşı şüyleııileıı süz. söylev.
M Eski dervişleroe büyük bilinen kımse-
rMUlUK . jerm manzuaı aözlen. Bir de ( Nutuk haklamak) tâbiri vardır kı erıın icra etınek demektir.
. Güneşin (hamel) burcuna gelmesi Nevruziye : ,|kbjırm beşlanmaı demek olduğundan lranıler o günü millî havram yapmışlardı. Sonra bu âdet Araplara ve l ırklere geçti. Eıkidea
7
98 EDEBtYAT LÜGATİ P
bizde de Martın dokuzu sayılı günlerdendi. O gun yendmek üzre (nevrûzıye) denilen bir tatlı yapılırdı.
Böyle günlen kaçırmayan şairlerimiz, (nevrûzıye) namıyle yazdıkları manzûmelerle büyüklere hulûskârlık ederlerdi Sadrâzam ve şâir Râmi Paşanın oğlu Re'fet bey, damat lbrâlıım Paşa için (nevrûz) redifli bir manzûme yazmıştık' bir kaç beytini naklediyorum :
Hayât-ı- taze verip dehre makdem-i- nevrûz Hoşa irişti meşâm-ı- deme d* m-i- nevrûz Dağıttı leşker-i- sormayı s .hn-ı- gülşenden Kurunca hârgehin şâh-ı- ekrem-i- nevrûz .
O
Ozan : Eski Türk şâiri ve 1 ılgıci :
Şâir dolu, ozan yok Altın destan yazan yok
Ozanlar, hece vezni ile tertip ettikleri manzumeleri (kobuz) denilen sazla terennüm ederlerdi. Edebiyat târihinizin Erinci devresinde T ırküıı edebî zevki, bunların okudukları nazımlarla tatmrn olunurdu. İkinci devrede ise okumuş, yazmış Turk şâirleri yetişti. Y üksek tabaka, şâîrlerm yazılannı okumaya başladı. Halk ise eskisi gibi Ozanların sözünü dinledi ve zevk aldı. Nihâyet Ozanlar unutuldu, halk arasında yetişen ve (âşık) nâmı verilen saz şâirleri, onların yerini tuttu
Ozan vasfının 8/14 üncü asrın sonuna kadar kullanıldığı, o asırda gelmiş (Ozaıı) nâmında bir halk şâirinin •
o
edebiyat lügati
99
Gerçek âşık olanların Yüreciği yunar oıur Her cunıtden şûrîş île Şevki odu karar olur
Diye başlayan bir manzumesinden anlaşılıyor.
Ben (manzum bir muhtıra) da (oean)ı şöyle anlatmıştım :
Turkçede şâire (ozan) denirdi Bu mânada (bâksi), (oyun) da birdi Ozan kelimesi" bilgiç demekti Ozanı olmayan boy. hiç demekti Doktordu, kâhindi, sâh)rdi ozaı Çalgıcı, oyuncu, şâirdi ozan Ozanda her turlu mânfet vardı Herşeyi bilirdi, herşey yapardıf Düğünde, ölümde, orduda, cenkte Duyulurdu sesi başka âhenkte Güldürür, ağlatır, coştururdu hep Yiğidi savaşa koşdururdu hep Neş eye. mateme, döguşe. aşka Sazryla, sözüyle hizmetten başka (Sığır) de (şölen) de (yug) t sn sinde Hakan otağında, Türk obasında Söylerdi şi'rini, çal.»rdı kobuz
Hürmetle dinlerdi onu her oğuz •
• e
Ozan kelimesinin telaffuzu hakkında hatınma gelen bir ihtimali şuraya kaydediyorum :
Dilimizdeki us lâfzı : şuur manasınadır. «'Uslu otur» denilir ve «şuursuzca hareket etraen demek istenilir. Nasıl k (Tarama Dergisi) de bunun «Akıl, Akıllı, Fcleb, Fetanet, Fikir, İIrtş, Ur ık. Kiyaset, Kıiştl, /.oku» demek olduğunu yazıyor.
100 EDEBtYAT LÜGATİ P
Aceba (Ozan) dediğimiz de şu sayılan şevlerin eâhihi, yâni (şair) mânâsına olmak üzere (uzan) mı olmak lâzım gelecek ?
Her lıâlae mutehassıslarca dikkat edilmıye lâyık bir mes'ele.
Parnasienler : [Realizme bak] Parmak h.sabı: Hec.e ;ezf ( Taktl')
esnasında hecelerin parmak ucu ile savılmasından bu adı almıştır. Yine bundan dolayı (vezn-i-beııâni) denildiği de vardı.
[Vezin ve hece vezni bahislerine bak]
r I . Çobanlara dâir maâlıni ifâde eder
bir tâbir kı kır hayatına, köy âlemine dair yazılan manzûmeye derler. Bu tarzdaki şiirler, eski Yunanistanda başlamış (İdil) ve (esg-Io«j) diye ikiye ayrılmıştı, »diller: yalnız sanra tasvirinden ibaretti. Eyloylhr ise kır hayâtına dair bir piyes demekti.
Bizde ilkyazılan pastoral ş.'r, Hâmıdm (sahra)-sıdır. Mehmet Akifın (Asım) ünvanlı kitabında Kartal köyü) ne tasvir eden parçada pastoral şiirlerin en nefisidir.
Eski divanlarımızda kır, çöl, dağ, tepe, çayır çemen ve halıar, yahut kış tasvirleri varsa da pek ziyade gayr-i- tabiî oldukları ıçıu pastoral sayılamazlar. \ aktiyle (Yakacık köyü) nde yazdığım şu manzûmeye pasroral bir eser denilebilir :
101
EDEBİYAT LÜGATİ
t S
Pencere önünde oturmaktayım bir dağ başındaki köy odasında Etrafa hayretle bakınmaktayım Mehtaplı gecede yaz hevesinde Denize uzanmış dağın oteğı Ovayı kaplamış bahar çiçeği Saçmakta nurunu ateş bocegi Kuytuda pıırlayan donanmasında Uzaktan gelmetio denizin sesi Duyulur rüzgârın hal I nefesi Çomların ııası büloül kafes Hepsi de eş.ne yalvarmasında Açmış kollarını yükselen çamlar H* r dalın ucundan ay n^ru damlar Benekli ışıklar altında damlar Nakıştır sanırsın baş yazmasında Burası sevdanın en hdş bir yer» Köşesi, bucağı sevgi meşheri Bir genul olamaz o histen ber; Gençliğinde, hattâ kocamasında Derler ki -kocamaz gonul- mescldr Kalbiın de aşkına dâim mahold.r Aksi gül çehrenin nala güzeldir Gönlüm aynasının nce pasında Benîm gogsümdo de vardır b.r gonul, O gulşende sensin taravetli gül ûlum gözlerime çekmedikçe tul Hayâlin başımın durur tasında Bu güzel manzara, bu parlak gece Seyrini doğrusu saymadım h çt Avuttum kendimi yoksa gizlice Zihnimde yuzünunf parlamasında
Kcnlimıu Keahsme : His ve hayale kapılarak değil, miişâhade ve hakikate istinat ederek yazı yazına tarzı kı o yolda yazanlara jKealist — Kea-Itıle demli,-.
Keabzm on dokuzuncu apnn yarısından sonra]
102 EDEBtYAT LÜGATİ p
meydana çıktı. Ondan evvelde müteaddit yazı mesleki vardı. O mesleklere dâir kısaca ve topluca malûmat almak için garp edebiyatına kuş bakışı bir göz gezdirmek lazımdır s
Esk Yunanlıların esatiri ve muhteşem bir edebiyatı vardı. Bu edebiyat, lat.n edebiyatını zuhura getirdi, bir müddet sonra garplılar, hınstiyan oldular, yakalarını papasların pençesine kaptırdılar ve koyu bir cehalet karanlığında kaldılar. Fıkır; kilisenin düşündüğü di ilim; kilisenin öğrettiği. Kiliseye muhâlif düşünmek ve yazmak, adeta mürtet olmaktı. Binâenaleyh milâdın 13 üncü asrına kadar yazabilenler, k İt senin rızasına muvafık dinî mevzuları -din lisanı sayılan- latince ile yazmışlardı.
Şanson = Chanson denilen ve Truver = Trouvere yahut Trubadur = Troubadour tâbir edilen halk şâirleı«nin okudukları Epik = Epique yâni kahramanca manzumeler bile dinî bir maksadla yazılıyordu.
13 üncü asırda Floraıısa'da yetişen Dante, Divina Komedya -emindeki eserini ilk defa olmak üzere talyanca yazdı.
14 üncü asırda yine İtalyada zuhur eden Pet-rark latince eserleri okuyor, onlardan fikir ve örnek alıyordu. Onlardan aldığı feyiz ile 1 talyanca olarak manzum, mensur birçok kitap yazdı ve birçok mukallidi yetişti. Açmış olduğu çığıra Petrarkızm denildi.
15 "nci asırda Ümamziirı denilen yazı tarzı meydan aldı. Bunun esası'- Yunan ve latin eserlerinden fikir ve orneK almak, birde beşerî, yâni gayr-ı milli bir düşünce ile yazmaktı
16.mcı asırda Fransada Pleyad şâirleri yetişti
p
edebiyat lügati
103
Bunlar Konsana riyasetinde toplandılar. Koylu lehçesinden ve başka dillerden kelime almak suretiyle edebî Fransızoayı genişlettiler. Biraz sonra gelen Mnlerp ise fazla kelimeler? atmak, bayağı şiveleri kaldırmak, mızım şekillerini muntazam kaidelere bağlamak sûretıyle Fransız edebiyatını ıslah etti.
17 (no asırda klasisizm denilen yazı tarzı göründü.
Yunan ve latın eserlerini taklit etmek, lıısden ziyâde fikre ehemmiyet veruıek, süslü ve yüksek bir usb/p ile yazmak, bir de mili değil, insan» bir düşünce ile kalem oynatmak tarzına klasisizm, o yolda yazanlar ile yazdıklarına klasik denildi.
18 inci asırda Fransada yıkıcı bir edebiy at zuhura geldi. O asrın edipleri yazılarıyla saraya ve kiliseye hücum ediyorlar, bu istibdat merkezlerini yıkmak, halkı hürriyete kavuşturmak istiyorlardı.
19 uncu asırda Koıııaııtizm göründü. Romantizm, klasisizmm zıddı denilecek mâhiyette idi.
Klasisizm, ü unan ve Lat'n edebiyatının mukallidi, onlardaki sabit kaidelerin tâbıı idi. Romantizm o kaidelere uymuyor, mevzuunu Y'uuan ve Latin tariflinden değil, her yerden ve herşeyden alıyordu. Klasısiznıde tasvir yoktu. Hisse o kadar ehemmiyet verilmiyordu Romatızm eşhası da, eşyayı da tasvir ediyor ve fikir derecesinde hisse de ehemmiyet veriyordu. Klasisizm Üıııen yâni İnsani idi, romantizm ise nnll. duyguları ihtiva ediyordu.
19 uncu asırda fen ilerledi Metafizik malumattan bâzıları, fen erbabınca .hm duıresînden çıka-rıid*. Edebiyatın da hakikate ıstinad etmesi, yâni his ve
104 EDEBtYAT LÜGATİ P
hayâlden ziyâde tetkik ve müşahede mahsulu olması bazılarınca ileri sürüldü. Neticede Realizıu = Kralisıue denilen edebî meslek ortaya çıktı.
Bundan sonra ParnasiyeııTer meydan aldılar. Parnas kelimesi : Eski Yunaııcada ilim, maârif ve sanayi' mâbudesine mensup bir dağın adı imiş. Mecazen şiir ve şâirler muuasına da gelirmiş.
19 uncu asrın sonlarına yakın Pariste Muasır Parnas ünvanlı bir sur mecmuası neşredilmişti ki âdeta bir müntehabatnâme idi. Genç Fransız şâirlerinin eserlerini ihtiva ediyordu. Parnas mecmuasında eseri bulunanlara Parnasiyen vasfı verildi. Bunların üslûbu parlaktı, ifâdeleri istiâreli ve ibhanılı idi. Eserlerinde his, hâkimdi. Tasvire çok ehemmiyet veriyorlardı.
Daha sonra SenboJizııı denilen remzî meslek meydana çıktı. Bunun saiikleri, maksatlarını vuzuh ile değil, senbol, yâni remz ile anlatmak, daha doğrusu anlatmamak, âdeta yazının mânâsını sen bul ! diye karie bırakmak istiyorlarciır : Onların iddiasma göre şiir, gönüldeki heyecandan ibaretti. Tarif ve tasvir edilemez, ancak telkin olunabilirde O hâlde karie fikir vermekten ziyâde onun müfekkiresini heyecana getirmek lâzımdı. Bunu yapabilmek de senbolizm oluyordu. Musikinin nasıl terennümlerinden zevk almıyorsa senbolik şi'rin kelimelerini, de öyle duymak, onların mânâsından ziyâde âhen-ginden mütehassis olmak icab ediyordu..
105
EDEBİYAT LÜGATİ
t S
R
_ ânı? bnh derinden birinin adıdır. Bu*
f*'pAp7
itim aslı - 1 miistef im (r, 15 kadar fer ı vardır. Bizde kullanılmış olanları şunlardır :
1 MiistefMun miistef liirj rıınstr''Tın uı.istef Iiıo
t Müfterimi uıostef liın
3 Miiftı .liın ıiı.ıft"il.m nıüftuilün miih^ilüu
4 M ifaulün m ıfteTm
Knfiy*n'uı (Kovi) sinden sonra tekrar-Unun lınrf, yAIıuf kelüne. [Kahve bah-
fiine baki
. , Gazel mnfln'ının birinci, ) a-
Redd-b matla: lmt ikincı rmsrrıım?
in son mısraı olarak tekrarlnırnık. şıı gazelimde olduğu pıbı:
Yine pur cûş-ü- huruş oldu derurium bu geco □öndü bir fırtınaya sabr-ü sükûnum bu gece Cenfûruz âhım ile s'(ne-i- zarım yandı Demhurüş eşklm ile garka • hûnum ou gece Oegdi mızrnb-ı- tahassür yine evtâr*ı dile Yaralı kalbim ile nâle luzünum bu g6ce Ah oy aşk; zeounkuşlük olurum bu kadar Ruh ı- bitaba acı, fazla zebûnum bu gece Ben usandım yaşamak nâmına çırpınmaktan Var olum râhatıne meyl u- rukünum bu gece Ey karanlıkta boğulmuş olan ufk-i- ûmm.d; Sana da -tmlş eser tali-i- dunum bu gece Nf cm i- ıımrnîd değil, bir ufacık lem a bile Gormuyor, baksa uı gerduna uyunum bu gece Sarsılıp sarsar-ı* hicran ile Tâhir; fikrim Döndü bir fırtınaya sabr-ü- sükunum bu geco
106 EDEBtYAT LÜGATİ
P
D , . , Gazelin matlaındakilerden
Redoe-l- mısra : başka bir mi8ramı mak.
ta da tekrar etmektir.
Doğar da da mihr ı- cemâlin «enm hayâlimde FV zâda nur aramam ben bütün leyâlimde Mükevvenât uyuyorken tehayyülünle senin Sabahı karşılarım tatlı hasbihâlimde A bivefa; ne kadar da vefalı yâdın var Bırakmıyor beni tenha şebi melâlimde Odur enis-i- melâlim, odur nedim i- dilim Onunla dertleşirim ân-i- ibtihâlimde Sen ey vefadan olan binasîb hilkatte; Zafermi hissediyorsun acıklı hâlimde Cerîh-i- firkat iken dil, sihâm-ı- hicıe yine Nişâne bulma dilersin şikeste batimde Vefalı yadına benden hezâr şükran ki Bırakmıyor beni tenha şeb-i- melâlimde
'Gazelimde oldugiı gibi.
_ , , _ L gatta zaîflık demek olan bu
rteKaKei. keklEıe} edebiyatta nazmın ahenksiz olmasıdır. ( Sel tset) i ı zıddıdır. Öyle e( zlere (rekık) tâbir olunur.
Elfâzı rek'k-ü- pürtenâfür Her tao'-ı- selim eder teneftûr
Ziya Paşa
(Refîi-Kâlâyî)nin bir (Ramazaniye) sinden alman şu beytlerde rekâket vardır:
Nola *yılsa görüne t o, (imambayıldı) Nekd-i- aklını (tatarböreğl) etmiş gaıet Enginara diyerek yer o (cehennem topuzu) Bulsa (cennet sıvası) kimseye vermez nevbe ...
D Aruz bahirlerinden birinin adıdır.
e( el : Aslı 4 fâilâtün olup on kadar ler î vardır. Bizde kullanılmış olanları şunlardır:
107
edebiyat lügati
t S
1 Kaılatüû faılatüiı fıulatun flâilüü
2 Fâılatun fâılatun ftiıiuıı
3 Fâılâtun yahut feılâtiin feılatun feilâtün feüuu yâhııt fa'lüu
4 Feilâtü fâılâlâtıın feilûtö fâilâtüü
(Teşbih) inde rernezandan Remozâmye : bah(4()iuııan kasideye dendir.
Eski şâirler, para alabileceklerini umıd ettikleri adamları münasebet düştükçe yazdıkları kasidelerle medhederlerdi.
Remezan, Bayram gibi günlerin gelmesi de o münasebetlerden birini teşkil ederdi. (Enderunlu V iisıOın sadrazam Ziya Paşa çın yazdığı :
Saaşukr gelon mâh ı- şerlf-i- remezandır. Hakkın niam-û- rahmeti mebzûl-i- cihandır
Bey tiyle başlayan kapîdeai gibi.
.^âır bu kasidesinde tyurizyâb) olmak özre :
Zannetme meh-l- nev gece ol ziver-i- sadrın şebdız i- şerefgusterine sim palandır
Der ve gece karanlığında görüne» hilâli, sadrazamın yağız at)na sırmalı palan olmak azre tahayyül eder!
Re ın • Akıcı, akan demek olan bu kebme nevan . se)ûseti dolayısıyla su gibi akıp
giden sözlere vasfolurdu :
Q Asıl kafiyenin son harfi. ( ıııureddef) manzûmelerdekı (redif) ler, revîden •onra haşlar. [Kahye bahsine bak]
108 edebtyat lügati P
P , İnsanların hayatını ve ihtirasla-
Komanesk : nm tasvir eden yazı
Bunlar, iıakıkî oldukları gibi hayalî de olabilirler. Yâni muharrir isterse tarihî ve içtimaî bir hâdiseyi mevzu' ittihaz eder, dilerse kendi bir vak'a tasavvur ve tasvir eyler. Elverir ki yazdığı hakikat gihî görünsün. Bu yazıların uzunlarına (roman) kısalarına (nuvel) denilir. Birincisi lisânimıza aynen girmiş, ikincisi (küçük hikâye) diye terceme ed:I-miştir.
Bir de (efsâne) vardırk» (masal) ın mukabilidir. Olmamış ve olmayacak şeylerin nakli demektir. Hayvanlar lisânından yazılmış sözlere de (efsâne) diyorlar.
Eskıdenberi bizde büyük ve küçük hikâyeler olmakla berâber romanesk tarzında yazılar tanzi-mattan sonra terceme ve taklit suretiyle başlamıştır.
Romantizm: [Realizme bak]
Rübâî " m,8ra ^ ve -ü 4 üncü mısra'lan * kafiyeli bir nazını şeklidir. Di-rt mısraı kafiyeli olanları da vardır ki öylelerine (Musarra rübâî) denilir. Fuzûlînin şu rübâîsi gibi: Lûtf ile şeb i- ümidimi rûz eyle İkbâlimi tevtik ile fîrûz eyle Leylâ gibi lâfzımı dil efrûz eyle Mecnun gibi nazmımı ciğersûz eyle?
Rübâîuııı (kıl'a), (uftKiııı) gibi dörder mısralı nazım şekillerinden ayrılması vezin dolayısıyladır. Yâni sayılan şekiller her vezin ile yazıiabildıği hâlde rübâî, hususî bir vezin ile tanzîm olunur.
Rübâî şeklini han şâirler, bulmuş, onlardan
R
edebiyat lügati
1U9
Araplara ve bize geçmiştir. lürkler de rubaiye mukabil ( tuyııg) şeklini meydana koymuşlardı (tuyug bahsine bak].
Uuhâiy bırırıc' mısraın ilk eh/ î itibariyle ikiye ayırmışla», ( mef ulun ) ile başlayana ( Ahrem ), (mef tıhi) ile başlayana (Alıreb) demişler.
Ahreııı ve ahrep nihaîler on ikişer nevi' oldukları içib nihâi vezni \ irini dörde çıkar. Bizde kullanılmış olan en ahenkli rtibâî vezni : Mef ulu mefnılıuı rnefııiiun fa dır. Bunun bazen mef ıhın, mcfâiiuu, ınefaılün, faul old'.ıtr'i 4(ı N nrdır. Bfr Rühâî :
Hicranın ıfe fikren olup bıttımdı Ayinedekı aksime derdim kimdi Idrak-i- hayat etti seninle avdet Geldin, bana bir ruh getirdin şimdi
Rubai vezniyle yazılan manzumeler, dort mısra-dan ziyâde olmazken 11/17 inci asır şâirlerimizden Şeyhülislam Yahya efendi, rübâî vezniyle bir gazel yazmış ve bir yenilik göstermişti.
, Bir fikri daha kuvvetli arılatmak için rtUCü . SOy|cnilen pozden caymış gibi gerinmektir. nîiemitt :
Erbab ı teşaur çoğalıp şâir azaldı Yok öyle değil, şâirm ancak adı kaldı.
Bey tinde olduğu gihi. Ahdüihak Hâmidia «Mak-ber makber değil bir türbe, turhe degıl bir ma bed. ma'hed değil bir knre, k ire değil bir fezây- -bî nhhâ olmalıydı» fıkrasında (rucü1) lar tekrarlanmıştır.
110
EDEBİYAT LÜGATİ t S
CAA i'i/ Eiknn ve ifâdenin herkesçe ve kolayca anlaşılacak derecede açık olmasıdır. Nâcinin:
ölmek için eyledim tevellüt Mısraında olduğu gibi. Birde : Sâdeüilânelik vardır ki s()ziın safderunluk gibi gör nmesi, fakat oldukça bir (tariz)ı ifade etmesidir:
Eylerim ye's ile her yana nazar Görünür fezâ bir karanlık mezar Şu hicran gecesi uzarmı uzar Kıyamet günümü gündüzüm benim
CoUi» âmA • Sak ve şarabın medhiyle sak'-wo' I» a' 1e • j , , . . ^
den şarap talebine dair divan
şâirlerinin yazmış oldukları manzûmelerdir. Nef'îumî Merhaba ey câm-ı- minây i- meyi yakut reng Devri gelsin senden öğrensin sipihr-i- bîdireng Merhaba ey yâdigâr-ı- meclis i- devrân-ı- cem Ab-ı- rûy-i- devlet i- cemşid-ü- âyîn-i- peşeng Merhaba ey şâhid-i- işretsarâyr meykede Duhter-i- pîr-i- muğan hemşîreî saki-i- şeng
Beytleriyle başlayan meşhur manzumesi gibi. Böyle ayrıca yazılmış sakinâmeler olduğu gibi manzfım hikâyelerde ve söz arasında da irâd edilmiş olanları vardır. Bu yoldaki hitaplar âdeta
— Yoruldum. Bir kahve pişirin de biraz kafam dinlensin! Demek kabilinden bir şeydir. Namık Kemal de ayrıca ve kaside şeklinde parlak bir (sakinâme) yazmıştı.
111
edebiyat lügati
t S
. Yem yılın tebrikini ve tanhı havî y olmak üzre muharremde yazılıp takdim edilen medlnye. Enderunlıı Vâsıf:
Gül gibi âçılmış endamın bu rengin sal ile Başka sûret bağlam»; hüsnün bu şâl-l- âl ile
Beytiyle haşlayan ve: Böyle târih arzedıp her yıl âlsünler şâıran Sâ d ola Mahmîıd hana sâl bu İkbal üa
T ir i hin htiva eden rnedhiyeaınin haç tarafına «kaside-i- suliye der sıtâyiş-ı- Sultan Malımud Han bin Abdıılhamıd» ibaresin:» yazmıştır.
, Bir şeyi ustaca yapabilmek meleka-^ al1 a - • Pldır meleke, fıtri olsa bile çalışmak ve uğraşmakla ilerletilir. Kundura boyacılığından ressamlığa varıncaya kadar melekeli ve ustaca yapıları her iş san "attır.
Burdardan ressamlık, mimarlık, heykeltıraşlık, bestekârlık gibi h ınerb işlere Frenkler Beaııxart demişler. Bu terkip, eskiden (sanayi-i- nefisi1) diye duîmize terceme edilmişti. Simdi o mokamda (yııksck saıTallei') deniliyor.
(Edebiyat) da yiıksek san atler arasına katılmıştır. Çünkü : yiıksek sarTutlerden ırıakpatr insandaki bedî. ( uyguyu hey ecana getirmektir. Edeb) yatın maksadı da ruha bedii heyecan verecek sözler ibda* eylemektir.
San atten gaye ne olmulıdırV Cevabı olmak uzre bir : «snn'M, faydalı olmalı» öbürii de «saıı'at, saıı'at içindir» diye iki diistıır vardır.
Birine, düstura taraftar olanlar, her san'at.n insanlığa faydalı olmasını isterler, kinci düşüncede bulunanlar ise san atın ancak sun at göstermek için
112 edebtyat lügati
P
yapılması fikrindedirler. Bunlar, sau'atten fayda beklemek, san atı kaydaltına almak demektir derler.
™ „ ., _ BedT san'atleri. Eski edebiyatçılar. anay " sözün mânâsını cisim, lâfzlarını k)sve, eaaaa yapılacak hünerleri de (bedia)yâhut (san'at) namiyle süs sayarlardı. Bu san'atların bâzıları, kelimeler yardımı ile olduğu için onlara (sanayi-i-lafziyye) denilirdi, (cinas) (teııâsûb) (tezâd) ve şâire gibi. Bâzıları da mânâ delaletiyle olurdu ki onlara da ( sanayi-1- mâneviye) tâbir edilirdi. (Hiısn-ü- ta'lil) (tecâhil-ii. âi'if) ve saire gibi.
... ,. „ Hicviye demektir. ı O kel'me-
Satır = Satire: ye bak]
. Manzûmelerini sazının âhengiyle
Saz Şairi . terennüm eden halk şâiri ki bunlara aşık da denilir. (Âşık kelimesine bak]
~ , . # Lügatte bir şeyi eritmek ve kalıba
06 " dökmektir. Belâgatçilere göre ifadenin tertip edilmesi tarzıdır. (ınevsui) ve (tnefsûl) olmak üzre iki türlü sebk vardı. Cümleleri atf suretiyle birleştirmek tarzına (sebk-, nıevsûl), ayrı ayrı, kesik kesik yazmak tarzına da (sebk i-ıııefsûl derlerdi. Sebk-i mevsûl, esk. (uıunşi) lerce marifet sayılırdı. Çok şük ir bu m, nasebetsiz usûl bırakıldı da yazı mümkın olduğu kadar söze benzedi.
c Nesrin kafiyesid'r. Seci 1er, ya cumle-
öeCI • jerjn s|naal|, yahut arasında bulunur. Sonraki seci'ler, bir kelime vasıtasıyla biribırine bağlanır ve onlara (sec-i- ıııukayyed) denilir.
M
edebiyat lügati
117
Artıdaki seciler ise yekdiğerine bağlı olmadıklarından onlara (sec'-i-ıııııtlak) tâbir olunur.
Namık kemâlin bir mektubuna uıııhutab olmakla şöhret kazanmış olan lrfun Paşanın bir yazısından alınan '
«Bu vakıa i- meserret efzadan umura hendeğim, vâvedâr-ı- ibtıhac-ü- (ınesar) ve bîtıahsis adem-ı-liyakat cılıetıjle [meclis] ve tabiat-i beşeriye ıktı zasından olan tıil-i-euıel hükmünce fart-nârzu ve ıştıvak de[mo.'mıs]iken mahz-ı-nı met-ıgayr-ım.te-rakkabe olmak iiezre mnıyyet-i- aliyye-ı-asafanele riyle kâmyab olan bu abd-i- [ zerre mıkdar hârıc ez hıta-i tâb.r-ü- fifr'ar] mesrur-ıi- ( ıııinnetdar ) olarak ...»
Fıkrasında () işaretiyle gösterilen kelimeler seo-.-nıukayyed, [] işaretiyle gösterilenler de sec-ı- mutlaktır. Böyle ıç içe olanlara (seci' ender seci') denildiği de vardı.
Seci de esus: âdeta (rt'Vİ) uygunluğudur. Seci' lenn veznen tamam uygun olup olmaması da bir mesele «di. (Vâsıl) (hasıl) gib hem vezm, hem rev îtibaı yle uygım olarlara (sec -l-mütevâzin) yâhut (see'ı ımitevâzi), veznen mugayir, fakat reviıerı bir olanlara da (sec-i-ıııııtarref) denilirdi, iste şu tarifteki (ıııııgavır) ile (bir) kelimeleri gibi.
Birde (secfM-ın+mıss»^ vardı ki ıkı cümleyi teşkil eden kelimelerin bîrîbıriyle uygun olması demekti, «sözlerim evsâfınıza ıııunlıasır, gözlerim cltafıııı/.a ıııuııtazırdıı» ibaresinde olduğu gibi.
6
114
EDEBtYAT LÜGATİ
P
Türk nesri, eski zamanlarda seci' gibi külfetlere düşiilmeksizın sâde ve tabiî yazılırmış. Bunu Orhon kitâbelerinden anladığımız gibi T8T ^ncü asra kadar yazılan mensur kitapların ibârelerinde de görüyoruz. t95 inci asırda yetişen (Siıiîiıı Paşa) Acem nesrini taklîden kaleme aldığı (tazarru'nâme) sinin her fıkrasını (müseeca') oıarak yazmış, ondan sonra yetişen eli kalem tutabilenleri mutlaka seci'li yazmak merakı sarmıştır. Tanzıinattan sonraki stad-lar da - ıısanı sâdeleştirmek istedikleri hâlde - seci'li hattâ (tersi' ) lı yazılar yazmaktan geri durmamışlardı.
yazılışı kolay göründüğü hâlde taklidine kalkışılınca, güçlüğü anlaşılan eserlere vasfolunur.
Misal olmak üzre en evvel hatıra gelen Süleyman Çelebinin Mevlid manzûmesidir. Ziya Paşa o samimî eser ile nâzımı hakkında: Yok Rûmda Mesnevi demiş çok Irana kıyas olunsa hiç yok Bû yolda imâm-ı-' ehl-i- irfan Mevlid eserin yazan Süleyman Oldur şuarâ-yi- Rûm a üstâd Oldur eden ehl-i- nazmı irşâd Manzum o menâkıb-i- mukaddes Isbât-ı- kemâl için anâ bes Bilmem ne sühandır ol sühanler Aşüfte olur hep işidenler Yarab o ne sûziş, ol ne sözd- r Surette eğerçi sâde, düzdür Aşk-u- sühan anda müctem»'dir Baştan başa Sehl-i- mümteni'dir
Sehl-i- mümteni :
? . Hem kolay, hem güç ' mânâsına bir tâbirdir ki.
115
edebiyat lügati
t S
Der ve hakikaten doğru boyler. Çiıııku, hem şaşılacak hır sadelik dtrznm eylemek, hem de; Amine hâtûn Muhommed ânosl Ol sadetten doğdu ol düraânesi
Gibi cem'ı vetlî söz söylemek, her söyleyenin yupa-eugı lar iş değildir Yeni eserlerde sehl-i-mnmtema} misal aranırsa merhum Mebnıed Akılın yazılandır.
c Anız ahenginin bir nevi du-
bektı- mehh rftk|llınasıdır. Bâzı|an, o du-
rukhııııada bir güzellik bııdukları için ( ıııelîlı ) vasfını vermişlerdir.
Sekt. Aruzun «MefHUi mefûııon fcûıuıı» veznine mahsustur. Onıı «Met fclüıâ, feilün, feûliın» şekline koyup bir hecesini azaltmak ve dolayısıyla ahengi dııruktlaimak, sekt olur.
Diavn şâirlerinden mesnevt yazanlar, hazan sekt yapmışlardı. Fıızûlî'niıı |Lfrylâ ve Mecıııı-ıı) undan olan t
Gönlüne katı gelip bu bıdâd Yumşak yumşak dedi ki : sayyad Sayyâd sak.n. cefâ yamandır Bilmezsin mî ki kane kandır.
Beytleriniıı îkhıci mısrıtiaruıda olduğu gibi. Bu mısraiar şöyle, taktı edilir :
Yumşak yum Şak dedi Ki sayyad Mef'ûlün fiîiıüu feûî'iu Bilmezsin Mıkikd Ny kandır
Tanzimat üstadlarından Zıva Faşa ile Iluuııdııı yazılarında (sekt) e çok tesadüf edildiği halde Nam.k Kemal, onu yapmaya (ıııuııasebetsizlık) der.
116 edebtyat lügati P
Selâmet " sağlamlık mânâsını
' ifâde eder bir tâbirdir. Fikir, his, zevk gibi kelimelere muzaf olarak onların yanlışlıktan sâlım bulunduğunu anlatır.
Selâset" 't)arenm ahenkli olması demektir.
* ]Ahenk bahsine bak ]
Selis: Selâseti olan söz.
Semûcetüt Tahallus: Kasîde başlangıcı demek olan nesib, yâhut teşbîb ile gurizgAhın çirkin olması demekt). an şâirleri, bu hususta pek ileri gitmeler, edebe yakışmayacak sözleriyle Şeyh Galip merhuma :
Ol Tarz-ı- Acemdir olmaz i'câb
Rindân-ı- Acem gözetmez adâb
Didirtmişlerdır. Biz m Nedimin:
Sepidedem ki olup dide hâbdan bîdâr
Hurûşa başladı nagâh serde derd-i- humar
Matla'iı ve hamamiye ünvanlı kasidesinin mukaddimesi de böyledir.
Şuh şâirin, . hamâmda mahzun gördüğü bir güzelin, Nedime nezrettığî buseleri şâir kabul ede-cekmi, etmeyecekmi? Diye düşündüğünü, bu nezrin damad İbrahim Paşa vasfında söylediği bir kaç beytin mükâfatı olduğunu ballandıra ballandıra anlatması her hâlde hafifmeşrebliktir.
Bir de Semacetul ibtııla vardır ki söze münasebetsiz bir şeyle başlamak mânasmu kullanılırdı : Memduh Faik Paşanın :
s
boeblyat lügati
117
Titretir oldu burudetli heve pırehen) Bari ahimi,ı ı» tsaydım o razük bedeni
beytinde oldıığıı gibi,
Senıacrlııl intiha ise : sözün münasebetsiz tor şeyle bitirilmesi di.
— Ilalk edebıvatı nevilerinden olup
aruzun 4 y a ıııt Mefâi in vezniyle, yahut parmak hisnbınıu 44 4 InceleriL terlıb edilen manzume idi kî hıısusi bir beste ile terenn İra olunurdu.
Senbolizm : [Henlizme bak]
^ , Fransızların (Vers lıbresjde-
erbest nazım: (llkleri vpzinfiiz 0QZirn(ı,r!
ilmî bir lıeyVt tarafından yazılmış olan «Coura ubrege de lîUernture» unvanlı muhtasar bir kitapta deniliyor k. :
«Beyitlerin tertibi ya muntazam,, ya yayr-ı-ımıntazaın olur. Muntazam tert'plı bevtler, mütenazır bir şekilde sıralanır. Gayrı ı-muutazam tertipteki beytler, muhtelif ölçüdedir. Kafiye ile de mukayyed değildir. Böyle yapılırsa serbest nazını yazılmış olur. Rasıiı (Ester) le (Atali) piyeslerini, Lûfoiıten de masallarının çoğunu serbest nazım ile yazmıştır.»
Serbest nazmın l ırkçede meydana çıkması daha yemdir. ( 'enub Ş-elıobeddiu merhuuı :
Fikir 4 Alıeiık = Nazım diye edebî bîr duştur tertıb etmişti Nuzım demek, ahenk demek olduğuna gıire serbest nazım diye yazılmış kısan, uzunlu yazılara rııanzûuı denmemek
118
edebtyat lügati
P
lâzım geliyor. Çünkü her kulak onlarda âlıenk duyamıyor. Onun için serbest nazım yazanlar, âdeta terennüm suretiyle inşâd ederek oulara âlıenk vermeye çalışıyorlar.
c ^ Aruzda âheügi sür'atlice bir vezindir.
• i-}jzcje kullanılmış olanı şudur : Müfteilün müfteilu.ı fâilün
cu • u i"i İ^^re arasında hem üst tara-Slhr-I- Halal : fın&j hemalt tarafına rabtedi-
lebilecek bir söz söylenilmesidir.
Dünya ona etmiş olsa tariz Eyler Bana iftiharı tafv»z Zeylinde durur iken o takriz Meydun okurum sühanverâna
Parçasmdaki 2 ve 3 üncü mısra'larda (sihr-i-tıalâl) vardır. Çünkü ikisi de hem üst, hem alt taraflnrma bağlanabilirler ve şöyle mânalar ifâde ederler: «Dünya ona târiz etmiş olsa bana iftihar duygusu verir. Altında o (takriz) dururken bana iftihar duygusu verir. Altında o takriz dururken şâirlere meydan okurum.»
(Sihr-i halâl) terkibi «guzcl söz» mekamında da kullanılırdı;
Hazan harabesi olmuş riyâz-ı-irfânın Elimde nâmiyesiz bir nihalı kalmıştır O nahl-i- berk cüdanın cihâna ey Tâhir Nesis i- ömrü, şu s(hr-i- ha'âlı kalmıştır Beytleriııde olduğu gibi.
Q hh * • Sözün yanlış ve eksik olmamasıdır. Oinnât • (,|ou gözde sıhhat var, bu ifâdenin
sıhhati yok» denilir.
s
epdblyat lügati
119
Sözün sağlamlığı diye terecine edilebilen «flıhat-İ-ıfade : bir ibarede (za'fı telif), (tnkıd), (garabet) (tetûbııu iıafnl) (tekrar), (tennfiır), (ş vesi/,1 k) ve saire gibi kusurlar bulım'iınmaklıı tahakkuk eder. [ Bu tabirlere de bak)
^ . Bir şâire vazdığı rııedlnvo mukabil.nde
Sı p * ^ *
" verilen para. [Caize kHımes ne bak].
1 renklerde bir nazım şeklidir k. 1 ve Nonnet : o inci klt'a|un dörder, 3 ve 4 üncü
kıt'alan î çer mısra lı olur. I ıkretsıı şu mnnzumeai gibi :
^ eşil \ ıı imI
Bahâra benzetilir bir yeşil saadettir Gülümseyen ovanın voch-i-pûr gubârındo Koyun uyur gibi müstagrak-İ- sükunettir Bütün hayâtı ufak bir çayın kenânnda
Uzak, yakın butun âfâka neşreder safvot Tabîatin o samimi tevokkül-l- sâfı Şu yanda bir meşe - dâlgın, vekur, pûrşetkat -Kucaklıyor g bldir kollarıyla etrafı.
Bu köyde hor gece bir kaç dakika meksederlm Olup hayâlime peyrev seyahat eylericen Dühûr-ı- muzlimenin »lno-1- melalinde
Ve b.r dakikacık el- un sükût t dip kederim Yavaş yavaş duyarım, bir inilti hâlinde Kaval sadaları. târ ı- alIM şi'rimden
Sûrııâıso Diiğiift, z-yıfel, şenlik gib şeyler-,ahut tasvir için yazılan manzum, mensur Sıîriye yazılara bu isimler verilirdi. Üçübcü Muradın, oğlu üç»acü Melımed .ç.n yaptığı meşhur
120
edebtyat lügati P
eıinnet düg)iııü hakkında Nevinin yazdığı Sâriye kasidesi (şâir Nev î ve Sûriye kasidesi) ınvanlı bir risale le tarafımdan şerh ve neşredilmiştir, çüncü Ahmed zamanındaki ( öûr-ı-h,ımâyun ) için şair Seyyid Vehbînın de (Sûrnâme) isimli bir esen vardır.
Bay Behçet Yazarın (genç şâirler ve eserleri) isimli kittA ında deniliyor ki; «dadeızmın müfnt bir cereyanı olduğu tahmin edilen surrealisme'de saıı'atkâ-nn irâdesini şiirden nez'ederek kendisini tesad ifün cereyanına sevkeden bir yoldur. Kendimiz, sevk-ı-tabiîmize bırakmuk suretiyle înconeient âlemle temasımızı mulıafüza edebileceğimize kanı' olan bu cereyanın da diğerleri gibi Avrupa edebiyatında müteaddit yolcuları vardrr. Surreahsme cereyanım 1868 de yarı deli bir hâlde bulunan Lautreamont adlı bir gence ,rca' ederler...»
Ercümend Behzadın şu parçası bunun modeli imiş :
Ressam, marangoz İşçi, eleKtrik, toz Duman: Harman ..
Sök ve tak, atla, koş!
Emir alan, emir veren..
ÇaKan, kuran, deviren
Dur yakma.. Yak! Pat!
Bir tabancamı? Hayır, bir valtlık iri
AmpuMardan biri
Yerde tuz
Buz I...
Sürrealizm
Surreahsme: Avrupada yeni ve edebî bir meslek imiş.
ş
edbbi/at lügati
121
ş
, F ransızcıı Cht'f-rioev re» terkibi-
9an eser. U1M rnuku|,jiiı ujr şaırD) bir mu-
lıurririn en güzel eseri: Hüüb-ü- aşk, tfeylı GalıbİD şuh'eserıdır.
^ab'eser yerinde (^yolıksır) denildiği de vardır.
AleTekberCmuralıba') sekimde yazılıp ' bestelenmiş manzumelerdir. Murabba
şeklinde yazılması, ikinci mısraın dörd mcu olarak tekrarlanma*! ve dıger bendleriu sonunda tekrar olunması usuldend.r. Fakat bu usule uygun olmayan şarkılar da vardır. İki şarkı
Sensiz ey neşve-i- ruh, ağlıyorum Ayrılık coşkunuyum, çağlıyorum Ne rüküdet, ne sükûn bağlıyorum Ayrılık coşkunuyum, çağlıyorum
Ntgeh-i- şevk ile ufka bakarım Çektiğim âh ile kalbi yakarım Seylveş bahr-i- fenayo akarım
Ayrılık coşkunuyum ağlıyorum...
#
• m
Hicran gecesi yâdın ile çok oyalandım Daldım da hayalât ile maziye d «yandım Birdi nbire envar-ı- huruşâna boyandım Aymış. o L.ına lem a veren gördüm, inandım Baktım ona.. Lâkin seni sandım, san) andım Bidâr idi çoşm.m ki cihan nura büründü Gök kubbenin âvizeleri titredi, söndü A.om açılıp saha-i- ümmıdime döndü Tüiiur arasından güneşin vechi göründü Baktım ona.. Lakin seni sandım, seni andım
122 edebtyat lügati P
q ,, . Bir mauzumenin en giızel bevtı.,
şenbeyt: Namık Kemelin .
Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı- hürriyet Esir-i-aşkın olduk, gerçi kurtulduk esâretten
Bediası, hürriyet kasidesinin şeh beytidir. Yenişehirli Avnînin :
Gelser-i- kabrimde dur bir lâhza ey sîmın beden Nurdan bir serv dikmişler kıyas etsin gören
(Miifred)ide Ayrıca bir şehbeyttir. Şehkâr: [Şâh'esere bak]
, , . Osmanlı târihine âid muharebe-
Şehnamscı: ,
^ lerın evvela manzum, sonra
manzûm, mensûr olarak karışık yazılmasına me mur edilen şâir. O me'muriyyete (Şehnamecilik) denilirdi ki (Vak'anüvislik) den eskidir.
Germiyanlı Ahmedî ( İskenderrıame terce-mesi) ne zeyl olarak Süleyman Çelebi zamanma kadar Osmanlı vekayiini nazmetmişti. Fakat kendi sinde resmî bir sıfat yoktu. Onun için Fâtihin emriyle, şehnâme tanzimine başlayan, fakat başladığı eseri bitiremeyen (Şehidi) ilk şehnâmeci sayılmıştır. Ondan sonra Kanuni devrinde Arifi Fethullah Çclob;, sonra Şirvanlı Eflâtun, daha sonra Ürıniyyeli Seyyid Kokman, şehnameci tâyin edilmiş, Seyyid Lokman azlolunarak yerine Taliki Zade, ondan sonra Hükmî şehnâmeci olmuş. Hükmînin vefatında yerine kimse getirilmemiş, ikinci Osman devrinde Kadıasker Gani Zade Nadiri Efendi, dördüncü Mürad zamanında da
123
edebiyat lügati
t S
Erzurumlu Miillicmî F fendi zamanlarına «ud bazı parçalar Hazmetmişlerdir.
Bir manzumenin iiiimtAları sayısına ve kafiyeler: sırasına göre aldığı hey ettin (N ızırn şekillerine de l ak]
.... , . . „ Bir hadisenin vukuuna
■Ş.bh ı-husn u tanı: şı-lim,;t,0|lnaklll h,.ralw
kat'i olmayan bir srbeb göstermektir. Mııhyiddın Râifin
Niçin hamidesin oy çarh; söyle boynunda
Birikmiş âhlannmı vobâli kalmıştır
Beytinde olduğu gibi. Feleğin eğrilmesine insanların çektiği ahların hınkıp ağır basdığı sebeh gösterilmek isteniliyor. Fakat bu lıtikum, kat olarak verilmiyor da öylemi oldu Diye sorulu) or işte şu harrket, ( hedi' ) de (siblı-ı- 1i»imi-»i- tatil ) denilen sar. attir. [II i#H-ü-tûlik de Lak]
.. Eskilere göre ıiıcv/.ıııı ıııııkalfa VC
^ ıır *
^ ' muhayyel so/.diır. Yeniler .se en güzel söze (ş"r) diyorlar, hatifi mevzun olmnsını da şart koşmıı zorlar. Şıı haldi ınanzûm olsun, mensur olsun en güzel söz şiirdir.
.. F ış dolayısıyla ve soğuklar tasvir
J edilen k yazılan kaside. (Xedmı)iıı uçuncii Sultan Alımed vnsf:nduki kasidesinin teshilimden Iı r kaç lıeyt:
O rütbe otti bu keskin soğuk zemine eser
Miyân ı- cüyda gomgck kesildi Nilüfer
Şltânın ettiği D Jdd mülkü- guişondo
124
edebtyat lügati
P
Etendi; binde birin söylesem dolar detter Ayağı donmadımı havzın evvelâ baştan Ye düşmedîmf çınârın eli çemende meğer
Bûrudet öyle ki buzlanmasın deyu lâyik Konulsa penbeye yakut pâre veş ahker
• ı*ı lözü lisanın şivesine uygun soyle-ŞIveSlZIIK • memek? gerek kelimede, gerek
kelâmda yanlışlık yapmak demektir. Gazeteler ve mecmualar - güneşin tutulacağı gün yerinde güneşin kraracağı gün demek gibi - şivesizliğin her t rlu-siinü yapıyorlar. Nı'mûne görmek isteyenler, onlara baksınlar. Buna (şiveye nuıgayeret) dedikler, de vardır.
T
Bir yazının (edâ)sı da, (mıieddâ)-I aDliyet. S1 da tabiatal yâni görülen, işıdden, bilmen şeylere aykırı düşmeyecek derecede olmakdır* Fikirde tabiiyet : düşüncenin hakikate, Hisde » : duygunun samimiyete Hayâlde » : kuruntunun oldukça taDiate
Edada ise : üslubün ifâde tarzına uygun olmasıdır.
Bir kasidenin sonlarında nazımının ey* : mahlâsı bulunan beyt. [ kaside bahsine bak ]
^ Bir gazelin her beytine üçer mısra Ianırış jj-ve e(ıerek orm (muhammes)
hâline getirmektir. Eğer ilâveler, asıl gazel beytiniü
t
edebiyat LÜGATİ
125
bırnc ve ıkıncn mısraları arasımı sokuşturulmuş ise ona (Mıılarref tahmis) derlerdi.
Dıvnıı şâirleri tahmise pek meraklı idiler. Kasideleri bile tahriKS ederlerdi.
Mahrmıd Nedim I'aşamıı hır gazeline Z'ya Paşanın bir tahmıdndeıı ık bend :
Ol bozm-i- vasldan ki gam âvard.l- hasretim Most-i- harâbı- meykdo perverd-i- hasretim Mânend i- kays rinıd I- cihangerd-i- hasretim « Hayret nışin-i- bâdlye-i- derd-i- hasretim ■ «Bilmem kl germ-i- fırkat-û-yâ sord-i- hasretim -
Gul mevsiminde »aslın edip ve d o Işveger Hâr-ı- omel gönülde (Ziya) açdı adgler Nahl i- ümîd şimdi dahi vermeyip :omer « Vuskt yeni bahara kalırsa (Nedim) '»yer »
- Bu sezişimden âteş açar verd-i- hasret,m •
Kanunînin hir gazeline (Ayııi)nin muturref bir tahmisinden ıkı beııd :
« Halk içinde muteoer bir nesne yok devlet gibi -Mansıbı derd-ü meşakkat, rahatı mihnet gibi Nimeti nikmet bu dehrin. izzeti zillet gibi Ekl-ü- şurbu can-ü- cisme siklet-û- İllet gibi
- Olmaya devlet, cihanda bir ne'es sıhhat g.bi -
• Ger huzur etmak dilersen oy (muhibbi) fâriğ ol » Gafil olma, aç gözün (Aynî) budur asl-ı- usul Kıbıe-i- kalbe teveccüh kıl, tarik-ı- hakkı bul Bir ühedle ülfet ötme pondimî eyle kabul « Olmaya vahdet mokamı gûşo-i- uzlet gibi »
r Kufiye yapmak demektir, UKafiye
laktıye:hah;ıne jmkj
126 edebtyat lügati
P
T"'k*d ^ sdzc^ei1 ne demek istenildiği ko-â Kia . jayCft pniaşılamamaktır. IfâdenİD
âdeta kt-r düğüm yapılmış ve mânasının sökülemez
bir hâle getirilmiş olması - düğümlemek demek olan-
bu ismi almasına sebeb olmuştur.
Tâ'kid : lâfzî ve mânevî olmak üzre ki türlüdür..
Lâfzi tâ'kîd: (za'lı te'Iil), (grabet), (şivesizlik) gibi lâfza âiu kusurlardan olur. Meselâ merhum Süleyman Fehm'ıuin (Edebiyat) ki tabında şöyle bir ibâre var :
«... Bâzıları, o bulutlan mce, zarif birer tüle benzeterek semâyi bir yüzü örtülü maşuka gibi severler..»
İşte bu ibarede (bir) adedi, mâdudu olan (maşuka) dan uzak düştüğü, (yüzü örtül sıfatı) ikisinin arasına girdiği çin hem (za'fı te'lif), hem (şivesizlik) yapılmış, ondan dolayı da (tâ'kid) husule gelmiştir. Çünkü ınâşukamn bir yüzü, yâni yüzüıı ın bir tarafı örtülü de öbür tarafı açıkmı, yoksa peçe örtünmış bir güzelmi demek istenildiği birdenbire kestirilemeyecek kadar mâna karıştırılmıştır. Eğer «füzü örtülü bir mâşuka» denilmiş olsaydı o karışıklık olmazdı.
(Hayat) mecmuasının 41 inci nüshasında aü Meriç bir mektup tercemesi şöyle başlıyor :
«Az'z zevcem ve şimdi Allah evinde hemşirem Emmaye...»
Burada (Allah evi) manastır mânasına kullanılmıştır. Lâkiu o terkip dilimizde o mânayı ifâde etmediği için (yarib) olan o tâbirin kullanılması ibareyi ta'kide uğratmıştır.
127
edebiyat lügati
t S
Lafzı tn kule b t ıkı misal daha: «Beşinci hicret asrında zannediyorum ki I ark edebiyatı ikiye ayrılmıştı...» Bu ibare şöyle olmalı idi Zannediyorum kı hicretin beşinci asrında «Mevlevihane kapısında sakın )0}rısefııin idure-sinin Moda vapurunda tayfa Alıınet o'ğu Mustafa,.. — kdaııı gnzett si»
Bu da şöyle olmalı idi Mevlevihane kapısında sakin olup... «Evvelki giin Bakırköy i irde inşa edilmekte olan köprünün rcsııı-i-kuşadı icra edilmiştir...—Son Saat gazetesi»
Bu da şöyle yazılmalı idi :
«Bakırköy iı.de inşa edilmekte olan kopr iujü resm-ı- kuşadı ewe!k; güu icra edilmiştir.
Lâfzı ta'k.dlerııı bu gibileri, anlamıyaııları şaşırtır. Anlayanları da güldürür, yahut kızdırır. (Hûşid târihi) «(keki :
«1200 senesi Cümadelah,resinin 25 ıncı g il inde Kalıue vâliai olan Redhiula Ahmet Paşanın âzim-i-diır ii-beka olduğu haber vürııd etmekle...»
Fıkrusı gibileri ise auluınıyanı da. anlıyanı da birdenbire tereddüde uğratır. O târihte Ahmet Paşa Mısır vtilis mi olmuş, ayrı târihte ırtıh.d mı etmiş, yoksa \efntı haberi o giuı nıü gehnif kestirilemez.
Mânevi tahlile gelince: Sözün sebk-* -rabtm-da kusur olmamakla beraber manasında (Mi'/.ııtı). bulunmamaktır. (Sami) «in pek meşhur olan: Hazır ol bezm-i- mükafata e»a meat-i- gurur Rahno-i- song-i- siyeh ponbe-l- manâdandır
128
edebtyat lügati
P
beyti gibi. Bâzılarına gure bu beyit «Karlar, nasıl kaıataşı rahnedar ederse ey kend.u» beğenme sarhoşu olan; sen de zulmettiklerinin g( z yaşlarıyla bir gün belânı bulursun» demek iniş ! Ahmet Haşım'in:
Dalların zırvesindeyız ancak Yarı yoldan ziyâde yerden uzak Yarı yoldan ziyâda mâha yakın
mısraları da hemen böyledir..
Manzum ve mensur bir eseri nazmen, • yâhut neşren medhetmek ve bu yoldaki yazı. Naci der ki: «Ekser takrızat, k tap görülmeden yazılır».
(Nevres (lîvâııı)nı Y7usuf Kâmil Paşa bastırdığı sırada Zıya Paşa (Nesr-ı Murassa') tarzında bir takriz yazmıştı. Recâizâdenin (Tâlım-i-edebıyat)ı için Namık Kemâlin yazdığı takriz pek güzeldir.
_ , . ». Mevzun bir sözü veznin eczasına göre * ayırmak. Gerek aruzda, gerek parmak hısabında her veznin durulacak yerleri vardır. Bunlara aruzda (ecza) hecede (durak) denilir. Y eznın eczası, yâhut durağı kaçar heceli ise mevzun sözün, onlara göre ayrılacak parçaları da o kadar heceli olmak lazımdır.
i Aruz vezniude cüzlerin hec.eleriyle beraber açık ve kapalı uygunluğa da bulunmak şarttır. Mesel. : Kâinatın hâli dâim hikarar mısrâı : Fâilâtüu fâilât n fâilât veznındedır. Y ?zuın de, mevzunun da heceleri açık ve kapalı îtıharyle ayrılırsa şöyle olur :
129
edebiyat lügati
t S
llıııın hepsim de hır Tıırk bilmeli mısnU lıece cezrimin altılı, beşli ölçüsüne göre yazılmıştır. Bunu taktı eder, yâni duraklara ayırırsak:
llmiıı hepsimi de — Hır 'lurk bilmeli olur, hecelerin sayısı duraklara uygun bulunur. Hece vezninde kelimelerim duraklara taksan edilrrnj olması ehemmiyetlidir. Yâni kelimenin yarısı b-r durakta. yarısı öbür durakta olmamalıdır.
Y ukurıkı mısruda bu taksim y apılmıştır. 1 akat :
Gâtil yolcu gâfil yolcu Ozan yok kırık yay ucu
Beytinin ikinci ırıısrAında taksuııe dikkut edilmemiş, o mısrudak» (kırık) kelimesi âdeta orta yerinden kırılmış, bir hecesi birinci durakta kalmış, ikmei hecesi ikinci durağa geçmiştir.
kelimelerin duraklara taksim edilemeyişi, hece vezninin ahengini bozar. Aruzda ise bu şart yoktur. ) ani yerine gt«re kelanemu bir kısmı bir eüz'de kalır, bir kısmı öb)ir c ız'e geçer. Orada dikkat edilecek şey: hecelerin sayısıyla açık ve kapalı uygunluğudur. Meselâ 4 (mefâîlün) dörder hecen dört cüz"-deu müteşekkil bir vezindir. Bunun açık ve kapalı hecelerini şöyle gösterebiliriz :
Buna göre tanzim edilmiş olan 1
Ne efsunkâr imişsin âh ey didar-ı-hürriyet
Mısrarnı şöyle taktı ederiz : Ne efsunkar imişsin â m ey dıdâ -rı- hürriyet
tnşad esnasında uzunca okunun (ımnle)h heceler
9
130 edebtyat lügati P
takti'de iki hece sayılır. Mısrâdakı (âh) kelimesinin iki hece itibârı gıbi.
[Hece ve .male bahsine bak]
j . . (Ebced hısabı) ile yazılan târihti »iye» ierden fazlayı çıkarmak, eksiği doldurmak usulü. [Târih bahsine bak]
Harfler», Ebced lıisabınca bir hâdisenin
larin • vuku? bulduğu hicrî seneyi gösterir bir cümle, yâhut b'r mısra', yâhut. bir beyt tertib etmektir.
Meselâ ( 1 = Ahirûn) kelimesi, Ebced hifaabınca 857 dır k Ltanbulun hicrî sene hisâbıyla feth târihidir.
Adanalı Sürûrînin :
Senin sinnin Süruri geldi kırka
Mısraı da 1205 yılını g( sterir kı şâir, o sene kırk yaşına g.rmış. Böyle târihlere (tam) denilir.
Bâzı târih mısra', yâhut beyitlerinin yalmz noktalı, yâhut yalnız noktasız harfleri hısab edilir. Birinci nevi den olanlara (ıııeııkut), (ıııu'cem) (cevher), (mücevher), (gevher), (yiiher) denildığ" gibi, ikinci nevi'den oıanra da (mühmel) yâhut (sâde) tât r edilir.
1326 yılını gösteren :
Aldı ol hazreti Hak Celle celâl mıerâı mücevher, 1239 senesin? işâret eden : Feı verir mıihr ile Galib gibi paşa sadre mısrâı mühmel birer târihtir.
Bâzan târih, iki mısrâ olur ve her biri ayni se-
t
bdebıyat lügati
131
ney i gösterir, buzun da bir mısrada ,k tardı bulunur. Böylelerıne (dıita) yfdıiıt (Dıibala) yânı (iki katlı) derler.
Bunlardan başka (Tevnrıh-i- musannan) demlen nev lerı vardır k. ekseri muamma kabilinden olur.
Bir de (Ut'rıı4y4) b tarihler vardır. IVmiye, târih mısraında fazla gelen adedm çıkacağını, yâhut eksik kalan savının dolacağını anlatır hır ışiırettır. Mesebı arkadaşlarımdan Midhat Kele merhum 1337 de üİHâüijt i :
Hozan içinde Rebii yazık ölüb gitti mısraını vefatı târih olmak .zere buldum Fakat bu mısrâm noktalı harfler 1341 senesin, gösteriyor, yanı 4 fazhı bulunuyordu :
Çıkıp da çâr clhottan bu nale aksetti mıarâında (çar) yâni dört cihetten nûle çıkartmak-lu bir ta rniye yapmış ve o fazlalığı gidermiş oldum.
Keza valdeuı 1340 da vefat etmişti : Ellisinden sonra öksüz koydun anne oğlunu mısraı bir vefat tûrıi/ olabilecekt", Lûk'n 9 eksikti. Onu :
Nuh felekten guşuma tarih I- menkutun gelir mısr unda «9 felekten Um bini .şiftim» demekle tamamladım.
T ârilıe muteall.k daha birçok tâbir varsa da eski yazıya âid olduğu için bundan ziyâde söze lüzum görmedim.
Tardiye: Beşinci mısraı, birinci bendin dort valini mısraıyla kafiyeli olum an rnu-
Tard-l-reklb bammes. Şeyh ' alıbin, iki bendini naklettiğim :
132
edebtyat lügati
P
Bir şâha esir oldu kim dil Her gamzesi kahraman katil Gamzeyle sitemde lâ'li yekdil Bigâne nigâhı kane mail
Tir-i- gamı câna âşinâdır Galib gibi sad hezar meftun Sahrâ-yı- mahabbetinde mecnun Olmaz yine kimse zâr ü- dilhun Her çevrine ehl-i- derd memnun Amma ki ne çare bivefâdır muhammesi gib'.
T , Müşebb» Iı ve müşebbehün bıh.
a-afeyn: demektir. [ Teşbih bahsine bak].
Tard-Ü-aks : [Aks bahsine bak].
, . Kapalıca itiraz ve sitem yapmaktır, a TİZ • jjayjaz bir çocuğa: «Oğlum, biıaz da çalışma oynasan» denilmesi onun dâima oyunla vakit geçirdiğine kapalı bir itirazdır. Vefâlı yadına benden hezâr şükran ki Bırakmıyor beni tenha şeb-i- melâhmae
Beyti de kendisiyle değıî, ancak hatırasıyla vakit geçir.ldiğinden dolayı sevgiliye sitem yolunda yapılmış bir ta'rizdir.
_ Beytin iki mısraını da kafiyeli yapmak-
a ' tır k. öyle beyte (nıusarra ) dendir. Bü-tun mısraları kafiyeli manzume yazmaya da (tasıT) dendir.
Tasvir: [Tavsif kelimesine bak]
m . Başka bir şairin bir mısraını, jaiıut azmin . bjr beytini söz arasında îradetmekdır.
Meselâ Bay mulıyiddm Râıfin bir gazeline yazdığım
T
EDEBİY AT LÜGATİ
133
(nazın*) ile o gazelin bir mısraını şoy e tazmin etmiştim :
Ey berum gonc-l-husn ulan şuhum Sana bi kayd-i- ihtiyar imişim Ûmrûmu çiğnemişken, ezmişken Yine râbınd»! hüksâr imişım Hdksar ottîğin bu sine diyor -Basmayın hdk-l-püy-i yar 'mışim-Mısraîyle Cenûb-ı- muhyinin Suzişl- kalbu reşhebar ımışîm Beyt tazminine geline»* : zecrıum şıYrlerınden ancak (Sabri) itin t» k bir mısraını be^rııın.y ve onu : Zamanında B.hamdıllah bekavl-i- sabri-l- şâkir
- Girıban ı- felek mohcur i- d c s t - i - âh-1- şekvadır-Suretiudo tazmin eylemiş olan Ne i. bâzan mazmunlarından bile istifude ettiyi Bak nın bir beytine şu suretle tazmin yapmıştır :
Bu mahalde acab evsafına çesban görünür Noid bu beytini Bdki'nin öder: )m tazmin . Def'-i- ya'cûc-l- gamo eşîgld'r sed-dı- sedia 1
- Men -I- ceyş-i- eıem» dergohidîr hısn-ı- h sîn • Misallerden anlaşılmıştır ki tazmin edıien ıntaru,
yahut beytin sahibine ışurot etmek şarttır.
muş gibi davranmasıdır. Ter: Uıüj- arifte bir nükte kaededıım.ş olması şurltır. Mesela Bay Ruşen Eşrefin Siıiey man Nazıfe :
— Şinâeî mektebi hakkındak. fikriüiı nedir? Saûhne Nazif merhumun :
Teb,,ü: leguya hak]
Miibalegaiım birinci derecesi. [ Muba-
Tecâhül-û- ârif
Bilen bir kimsenin bilmiy or nukte doluyısıyla bilmiyor-
134
edebtyat lügati
P
— Mektebi ini ? Ben böyle bir şey bilmiyorum azizim. İşittiğime gore onun Bâh-ı-âlı caddesinde güzel bir matbaası varmış... cevabında olduğu gibi.
Süleyman Nazif, yı Fransızca bildiği çin soranın mektep demekten makoadı (edebî meslek) demek olduğunu anlamıştı. Fakat Fransızca (ecole) kelıme-Siij n her yerde (mektep) diye tercemesi doğru olamayacağını bildirmek için anlamamış gibi davranmıştı.
Benmı çıldırdım ilâhi; yoKsa hiçmi farkı yok
Gördüğüm çılgın güruhun zümre-i- divâneden ?
Beyrinde de bir tecâhul ı- ârif vardır.
r, . . , Kasidenin orta yerlerine
. ecdıd ı- matla : doğm yeni bir mfttla)
yazmak. [Kaside bahsine bak]
i ecnîS Cinas yapmak. [Cinas bahsine bak]
_ „ , . Bir şâiıın kendim mucerred bir ' şahıs, yâni ayrı bir adara farzederek ona hıtab eylemesıdır.
Ey altmışına sâl-ı- hayatın eren âdem;
Altmış senelik ömrün, elinde nesi kaldı?
Gafletmi. togaf-ülmi nedir, neyse uyan, bak
Biyhude güzar eylemesin müddet azaldı I Kıt'asındaki hitab gibi.
Bu lııtablar, ( ey Fuzulî), ( Nedima ) tarzında oldukları gıt'i (ey dil!) (gönül!) gibi kelimelerle de yapılırdı.
(Tensik) saıı'atin n diğer adıdır.
■ eariC * İfâdenin derece derece yukselraesı, yâhut alçalmasıdır. Recâyî Zâde, ıfâdenıu yükselme-
T
KDKBIYAT LÜGAT t
135
sine (tedrîc-i-vâid) hIçaIiöshiuh (tedı ir-i-lıalıit) diyor. Nâci de bu tabire -ûlıenksızlıği dolayısıyla-ıtırâz ediyor Vakıa o ncrkamda (lcıı«Ik.i-iuhUÂtı) denilmesi kulağa dalıa hoş gelir.
Kkrem Bey, (tedı ie-i- lıubil) e misâl olmak nzro Nauiık Kemâlin (Ce/ıni) sinden «... 1 arafeynden top ve tiıfek sadası kesildi, lk asker mızrak mızrağa, kılıç kılıca, hançer hançere, boğaz boğaza uğraşmaya başladı*- fıkrasını nlrmş, fakat iki asker arasındaki mesafenin gittikçe nznldığına bakarak (tedı io-l-lı.ıhil) olduğuğıına hükmetmekle yanıl-aııştır.Dılikat edil.rse anlaşılır k» mesafenin azalması, çaıpişmanın çoğaldığını göstermektedir, "^u hâlde ibarede parlak bir {tensik-l-iıtikni) yfıhut (tedriç. isaldı vardır. Tensik kel mes-ne de hak]
^ . Bir mısrâdak kelimelerin yerim • değiçiiraefcle veznin ve mânânın bozulmaması, yanı, ) ine aynı mealin anlaşılmasıdır. Meşhur :
Semen geldi Recâyiye bu mahbesde oturmakdan Mısraında olduğu gibi Bu mısrâ şöyle bir kaç t ıri ı de okunabilir :
Recâyiye »emen geldi bu mahbesde oturmakdan Bu mahbendo oturmakdan Recâylyo semen geldi, Oturmakdan bu mahfc etdo Recâylyo lonıen gtldi.
_ , Lügatte alıştırmak, mtizac ettirmek ' demektir. Bir müelhhn bahisleri Liri-bınne alıştırmak ve uydurmak sureti) le kıtab yazmasına da t e lif denilir.
Te öf, bir de bâremu tertıl. manasına gelir kı
136
edebiyat lügati
T
o tertibin bozukluğuna (za'l-ı-te'lif), rabıtsızlığma da (fesad-ı-te'lil) tâbir edilir. [Bu tâbirlere de bak}
Te'kldülmedh bima . Birim zem eder yüşbihüzzeill . surette medlı etmektir. Çalışmayan bir çocuk için «durup dinlendiği yok, gece g nrîüz kitaplarıyla uğraşıyor» denilmesi, gibi.
Bunun bir de zıddı vardır k. ona da : (Te'kidüz-zem bima yüşbihülmedh) derler. Haylaz bir çocuk için «o kadar intizam meraklısı kı sayfaları dağılmasın diye kitaplarının kenarlarını kesmiyor» denilmesi gibi. .
Bunlardan hu ne «zemme benzer medıh, kincisine de «medhe beDzer zem» diyebiliriz.
Tafanmm f.l'îl W ^ ^ S^'leû,lmİŞ
e ennun fil ibare. , b]r sozu ikiûd
defa söylemek lâzım gelince (tekrar)a düşmemek için başka lürlü ifâde etmektir. Meselâ bir sözde Fuzûlî'den bahsolumusken tekrar zikri icabedince « Leylâ Mecnun şâiri » denilmesi gibi. Eskiden merkıım, nıûmâileyh, müşarıın'ileyh gibi tâbirler, bu maksadla kullanılırdı.
' _ ... Gazel yazmak demekbrki yâ ay-
legaZZUl . rıca^ y^hut kaside arasında olur. «Tegazzül, tenezzül değildir—Recayî Zade Ekrem».
Gazel, tanzim edenlere Miitcgazzil, gazel-sera ve gazelinivis denil rdi.
. Mahlas almak, asıl adından başka
lallus : bir 18İm takınmak. Nef'î, evvelce
T
EDEBİYAT CÜGATi
137
( Harıl ) ttTıallıı^ »ttınşti. ( Mahlas kdim-eMiıe d* bak]
Bir do Iı ı^ıı ı t» hallııa vardır kı mahlasın yalnız It.fzını değil, mıııuHim da mımuletmektır. Bakı uîn : Minnet Hudaya, devlet I- dünya fona bulur Saki kalır sahıfo-i- âlemde adımız Beyt indir ki (Bakî) kelimesinin kullanılışı gibi
'ehekkûm : (TAHı.)ka ts'sirii oı ın kınındır: Edebiyâtı tutup boğdu güruh-i- kudema Okuyun sizde onun canına ey genç udeba beytinde olduğu gibi.
, O ddi bir esere latif» tarzında nazire
e * \azmaktır. Esk' şiVrlord» u (Mıırek-kebci HAvâfl) ılo (ıııtı\crrih Stırılrî) tehzil-lenylo şöhret alnıışlnrdı. Meselâ Ilavâvî, Şeyhülislam (Behâ\ ı) ııiıı :
Dağıttın hab-ı- nâz-ı- yâri ey feryâd neylersin? Edip seyrangehim yekser harâb âbad, neylersin?
Matlaını :
Dağıttın arpa-vü- buğdayımı ey bad; neylersin? Edip harmt ngehlm yekser harâb âbad, neylersin?
Diye tehzil etmişti. (Emlerimin Vâsıf) dt» Nedimin :
Haddeden geçmiş nezâket yâl-ü- bal olmuş sana Mey üzülmüş şişeden ruhsâr-ı- âl olmuş sana
Bevrivle başlayan gazel in (Mıısahib Hatif E teiııli) ye hıtab ve lâtife olmak iizre kaba bir surette tehzil eklemiş, «»cümle :
Kırmızı âşı boyâsı ru yl- âl olmuş sana Eıcşiyîp bakkalda pekmez sonra bât olmuş sana Agarıp kabı, dökülmüş zagrt aanmı Hâtıfa San bir uncu beygiri, kürkün çuvâl olmuş sara Demişti.
138
edebtyat lügati
P
Bay Eazıl Ahmediıı (hezl ve tehzil) den ibâret bir (divançe)si vardır.
TeJfîk:
( Tenasül)) san'atnın diğer adı. [Tenasübe bak]
Tl /»• . S( »z arasında meşhur bir vak'u, yâ' hut mâruf bir fıkraya, ve yâhut mû-tad bir usule işâret etmektir. Nâbî'nin : Ey name; sen ol mah likadanmı gelirsin ? Ey hüdhüd-i- ümmıd; sebâdanmr gelirsin? »eytinde târihî bir vak aya. Kırımlı Rahmînın : Abisten-i-safa-vü- kederdir bütün leyâl Gün dogmadan meşîme-i- şebden neler aoğar Beytinde «geceler gebedir» Meseline, benim : Hacie-i- nasuta girmezden mukaddem Aliyem; Eyledin rihlet diriga halvet i lâhutuna Bekliyorken ben sana şal bağlamak hergâmını Bağladım amma zavallı kardeşim; tabutuna' Beytlerimde ise gelinler.n kocası ııezdine giderken arabaya binecekleri Sırada velileri tarafiüdaıı bellerine çal kuşatılmak âdetine işaret olunmuştur.
r,. Bir mısraın tamâmı, yâhut bir par-
I p I »Yİ I # .
* çası başka lisandan olmak izre manzume yazamak :
Hicranın ile sine, elem perverdi Dil, muhtazır-ı- muztarioe benzerdi Ey ruh-i- revan; avdetin etti ihya Hoş âmedî-vü- hayat ı nev âverdî Rübaisiyle Nedîmin :
Kücast kû yi- Nedima? teranesiyle bu dem Gelir cihana gül eNan olup o taze nihâi Beytinde olduğu gib .
Bu yoldaki yazılara (Mülemma') denilir.
139
EDEBİYAT LÜGATİ
t S
_ İstiare nev'ılermdendır « Bir
Jemsill)e: |ıe)vtln |)ir hoyVtc testıihi»
diye târif ederler. Kndrunlu Yâsıfın :
Nafile bal çalıp ağzıma yalandırdı beni Mısrıiını da minâl gö#Urirl«r. Burada ağza bal çalmak birine (\ i bir vnıdde bıılunmuya benzetilmiş vo mıışebbehıinbibı hazef olunmuştur. Bir fıicri isbât için y apılan (iraıl-ı-tııosel) ler de istiare-» ternsılıye kabiliade&diır. Meselâ Namık Kemalin : Muini zâlimin dünyâda orbab-ı- denaettir Köpekdir zovk al ın ı ayyâd-ı- bi ınsâfa hizmetten beytinin birinci mısrâ»nduk( ( zâ'iın ), ( muini ) ve (erbâb-i-denaet) Ik»nci mısrûdak' (sayyad-ı-bî nsaf) ile o/ıa hizmetten ze\k alan ki pege benzetilmiştir.
-p . Y uzdan ve sıcaktan bahs ile
' emmuziyc . (lC4bU)) yftp,|Hrak medhe dâir
yazılan kus)de. Nef ıııin Nasuh inşa için yazdığı bir temmıîziyedn hır kaç beyt :
Yine inşti temûz, oldu cihan purtet u- tâb Girdi bir hilkate hop ıtoş-ü- bâd, âb u- türâb İrdi bir gay •'♦» te sîr-i- hava kim bir mûr Bir dem-i- gerin ile eyl r yedi deryayı serâb N.»zm için vâsfını bu fa I ı- cehım efrüzun Etse bir şâir eğer ttsb'ın. Uvcih-I- hitâb Düşmeden dam-i- hayale dahi bir demdi eaeı Tâb-ı- endişesi murgan-ı- meaniyl keoâb .
I * fÜ lıerflerin, yâhut kelırnelerıu
• yrtnyana gelmesinden, yâhut hırı -bınne yakın bulunmasından telaffuzun guçleşme-sıdır. Birincisine ( teıınîıir-ıı- lıurılf) ikirvcisiee (teıınfıır-ıı- kelııııat) derler. Nabî'niıı
Letafet kat kat olmuş ârızında nesterenlenmiş
140 edebtyat lügati P
Mısrâındaki (nesterenlenmiş) kelimesinde (tena-für ü- lıurfıf), Amidli lîâmirıin:
Ey Andelib; o gül uyumuşmuş ses istemez
Mısraında ise (tenaf r-ü- kel»mat) vardır.
« • u. Mânâca b.rihirine m ınasıb keli* meleri bir arada zikretmektir. Bay Muhyiddin Râüin :
O âşıkane terânen ki bin bâhârı değer Gıda-yı- rûhu mudur gülsitânın ey bülbül
Beytmdeki (terane), musiki demek olan ( gıdâ yı-rûh), (bahâr), (giibstan) ve (bülbül) lâfzlarının cem'i gibi.
(Mürâât-ı- na/îr), (telfik), (Tevlik) gibi isimler de verilen tenâsub, yazı yazanların en ziyâde yaptığı bir san'attır.
Bunun bir de (iyhAnı)ı vardır.
lyhâm-ı- tenâsub : Müteaddıd mânâsı olan bir lâfzın bir mânâsıyla diğer bir kelimenin mânâsı arasında münasebet bulunmaktır. Nabî'nin : Pek uçurma bildiğim kuştur benim ey bağban; Bülbülün gülzâr-ı- âlemde hezârın görmüşüz.
Beytinde (uçurma) ile (kuş) ve (bülbül) ile (hezâr) kel melerinin bir arada bulundurulması gibi.
Malûm olduğu üzre uçurma: pervaz ett rme demek olduğuna g re onunla (kuş) ve (lülbiil) arasında bir mrnasebet vardır. Fakat burada uçurma : mübalağa etme demek olduğundan ve aralarında ancak uçurmanın bir mânâsıyla m uasebet
141
EDEBİYAT LÜGATİ
t S
bulunduğundan »apılnıı sanat (tenasüh) değil, (i) lifiııı -1- teltusiıh) dur.
Keza (lıezar) bülrbiU mâııâjuua olduğu için bülbül ile manâca mütiMobeli vardır. Liıkın buradaki mânası (hm adedi) olduğu için kisimn bir arada ziKr'ndeıı (i\ham-ı- leıntsııh) husule gelmiştir.
_ Fransızca i rılKjue kelimesinin
• karşılığı olmak özre kullanılan bir kelimedir. Bir eserin iyi olııh olmadığına, onun hakikaten giDel savılıp sayılamayacağına dâir hüküm vermek man ıhında ıstTınal edilmektedir Tenk'd yapana (minakkıd) denilir. Bizde htıkıki lir tnünak-kıd daha yetişmemiştir. lYnkıd namına yazılan yazıların pek çoğunda vukufsuzluk, bâzılarımla ise haksızlık goruluyor.
T . ı (Haşıv)sız söz söylemek manasınadır.
"e"K,h : O yoldaki sözlere (Murıakkah) denilir. Eskilerden şâir Kaili; n0iinakk«kı yazılarıyla un almıştır. Ziya İ nşa onun hakkında : Elfazı sella-u- muntehebdır Mazmunları bâis-ı- tarabdır Tenkıh eder sözü o dana Bercestedir anda lafz-u- mâna
Mııtaıaasında bulunur.
Tfc TSÎk ' ,k irodn zikredilecek birkaç şeyi
* sırasıyla ırâdeylemekhr. Sıra tertibi
ile mâna yükselirse ( teıısik-ı-Irtikaî ), alçalırsa (tcnslk-ı-inhitatı) denilir.
Sıhhatim, ömrüm, hayât-n câvıdânımsın benîm
142
edebtyat lügati
P
Mısrâınd ırtikaı bir tensik vardır. Çünkü : sevgili, evvelâ sağlamlığa, sonra yaşayışa, sonra da ebedî bayata benzetilmiştir. Bunlar sırasıyla hiri-bı? nden kuvvetli oldukları için o suretle dizilmelerinden tensîk ı- ırtikaı husule gelmiştir.
Bu mısraın dizisi değişfırilse de meâli: Ey benim ebedî hayatım, ömrüm Seni ben görünce sıhhati gördüm
Şeklinde ifâde edilse sözün kuvveti düşürülmüş ve inbitatî bir tensîk yapılmış olur.
Toncîk ı- cif it • Bi §ahs,)
ıensiK-ı s*tat . ^teaddid gıfârta zikj,t_
mektir. Sevg iye :
Sıhhatim, ömrüm, hayatı cavdammsm benim
Mısrâ» ile 1 itab eyleyerek onu sıhhate, ömre, ebedi hayata benzer olmakla tavsif ediş gibi.
_ „ Riibaînin diğer bir adıdır. Iranda . ekseriya r baîlerin terenn ,m edilmesi, rübaînin bu ismi almasına sebeb olmuştur. • Terâne: Terennüm mânâsınudır. [Riibâîye bak
, _ Bir gazelin beher beytine kişer mısra * I ilâve ederek onu âdetâ ( murabba* ) şekline koymaktır. Terbi' edilecek gazel, başkasının olduğu gibi terb, edecek şâirin kendi s« zü de olabil ır. Nitek(m Naci merhum:
Verdim âteş dillere sûz-i- dil-i- âvâreden Eyledim icâd bin yangın bir âteşpâreden
(Matla*) lı gazeline sonradan ikişer mısra ilâve etmiş ve :
T EDEBİYAT LÜGATI 113
Aldım fttoş bir zaman bir âteşin ruhsâreden Farkolunmam şimdi bir utoşfeşan seyyareden -Verdim Ateş dilloro süz I- dil-i- avâreden-• Eyloûim icad bin y, nnın bir AtoşpAroden»
pekline giren gazelin üstüne «terbi i- gazel ı- 1 .ş » yâni «kendi gazelimin terb ı» terkibin, yazmıştı.
T • um kanserim lıayatından
lerceme i h^' : bfthse(ien eppr) Frenklerin Bıyograplv dedikleri şahsı tîirih.
T A'a 8071 muhatabın beklemediği
. b,r pur(.tte bitirmektir. Meselâ : Erbâb-ı toşaür çoğalıp şö.r azaldı
Mısraın is'den bir h mise, daha birkaç şair varmış zammın tlü-ftügü İnilde t
Yok, oyla degll, şâirin ancak adı kaldı. Mısr mı duyunca beklemediği bir neticeyi almış olur.
_ . Gazel şeklmde ve aynı ve-
erCI I Dena • ZJIİ(je y«aıl®uf mn«.ziir»eJerVn
(\âsıtn) denilen bir beyt ile biribıriııe bağlanmış şeklîd-r. (\ ısı ta ) beyti tekerrür ederse (terei-i-beiıtl ) tebeddül ederse ( terkrfo-L İM-ııd ) olur. Bendlerm herbirme terci j- bendlerde (terci hâne) terkîb-i- bendlere de ( terkîhhâuc ) demi r.
Ziya Paşanın meşhur Tere i- bendinden bir parça :
Bu kargâh-ı- sun' acab dershAnedr Her r. ıkş bir kitâb-ı- lodûnden nişAnedır Gordun, bir âsyub ı- »el. ket medardır Güya içlndo Ademd- avu'C dnnedir
144
edebtyaT lügati
P
Mânned-i- dîv beççelerîn iltikam eder. Köhne rıbât-ı- dehr. aceb âşıyânedir Tahkik olunsa nakş-ı- temâsîl-i- kâinat Ya haD-ü- ya hayâl veyâhut fesâneair Müncer olur ümûr-ı-cihân bir nihâyete Sayfin şitâya meyli, bahârın hazânedir Kesb-i- yakine âdem için yoktur ihtimâl Her i'tikad, akla göre gaibânedir Yareb nedir bu keşmekeş-i- derd-i- ihtiyaç İnsanın ihtiyacı ki bir lokma nanedir Yoktur siper bu kubbe-i- firuze fâmda Zerrat, cümle tir-i- kazaya nişanedir Asl-ı- murâd, hükm-i- ezel bulmadır vücud Zahirdeki savâb-u- hata hep bahânedir Bir fâılin meâsiridir cümle hadisât Ne iktizâ-yi- çarh-u- ne hükm-i- zemânedfr Sübhane men tahayyere fî sun'îhil ukul Subhane men bikuretihi ya'cüzül fûhûl
T ir'K ' k A- üiazel şeklinde ve ayni vezinde erKID I Dena. yazı)miş aiteaddit manzû-
menin ayrıca birer beyt vasıtasıyla biribirine bağlanmış şeklidir. Terkîb-i bendlerde vâsıta beyti degıŞ r. Vâsıtaların bağladıkları manzumelerin her birine î(beııd) yâhut (tcı kîbhâııe) denilir.
Bağdatl Ruhînin meşhur (terkîb)inden iki bend:
Sanman bizi kim şire-i- eııgûr iıe mestiz Biz ehl-i- harabattanız, mest-i- (elest)iz Ter dâmen olanlar bizi âlûde sanır, lik biz mâil-i- bûs-i- leb-i- câm-ü- kef-l- dastiz Bû Alem i- fânide ne mır-ü- ne gedâyız Alalara âlâlanırız, pest ile pestiz. Sadrın gözedib neyleyelım bezm-i- cihânın Pây-ı- hum-ı- meydir yerimiz bade perestiz
t
eddbıyat lügati
145
Erbâb-ı- garaz bizden irag olduğu yeydir Ziıı yere duşmoz okumuz, sıh'bl- ş*stlı
Mâil değiliz kimsenin âzârına umma Hatırşlkon-i- zâhıd-i- poyınâno şlkestiz
Horrkâse-i- orbâb-ı- diliz, arbod. miz yok • ynsnedeylz gerçi, veli âşk ile mestiz
Biz mest-l- mey-i- meykede-l- âlem I- cânız Serhalka-I- co'mıyut i- peymanu koşanız
Gör zâhıdı kim eahib-i- irşad olayım der Dun meKtooo vardı, bugün ûstâd olayım aer
Meyhanudo ister yıkılıp olmayı viran Biçârı harâb olmadan âbâd olayım der.
Eldon Komasın câm-ı- meyi qül gibi bırdem Her kim ki bu gamhanede dılşâd olayım der
Bir serv-i- kad'n bende-l- ^fgendesl olsun Alemde o kim gussacan âzâd olayım der )
ömrün geçirip kûh-l- heıâda dil-l- şeyda Serhemzen-I- hegâme-i- ffc'hâd olayım der
Vasi istemeyip hecr ile hoş geçtıgi bû kim Miskin, gam-ı- cânânoyo mûtâd olayım der
Gizdi, yürüdü, bulmadı bir eğler«u ek yar Min ba'd yine azlm-i- Bagdâd olaylm der
Bagdad, sa.iefdlr, güherî dürr-i- necefdir Yanınd.. anın dûrr ü- guher seng-ü- hazofdlr
Terci hane :
Terci i- bendi teşk'l eden bend-' lerden lıer bırı. [Tercı-i- bende
bakj
10
146 edebtyaT lügati P
T Lr'kh ~ Terkîb-i-bendi teşkil eden bend-
lerK,Dn ıne : lerden her biri. [Terkib-i-bende bak]
m . .. . ısanlarm hayatını sahnede göstj^r-' ' * mek üzre yazılan yazılara frenkler dramatik derler, dramatik eserler de trajedi ve komedi olmak zre başlıca jkiye ayırırlar. Biri kederi, diğeri neş'eyi tasvir eden bu nevilerden ikisi de eski Yunanistanda zuhur etmiş ve şarab ma'budu Bakııs namına yapılan âyinlerden alınmıştır.
Mitolojiye göre Baküs yâhut Yunanca Diyoniyos, baş Ma'bud Jüpiter'in oğlu ;miş. Dağ ve kır perileri tarafından terbiye edildiği için gayet vahşî ve haşan yetişmiş. Asma dikip zürn yetiştirmekten hoşlamrmış. Bu san'atı ve üzümden şarap yapmayı Yunan krallarından. Ikariyüse-öğretmiş. İkariyüsün bağına bir keçi girmiş, z imlerini yemiş. Oda keçiyi tutmuş, Baküs Mabedinde kurban etmiş. Ondan sonra her yıl Bals ıs için bir keçi kesmek âdet olmuş.
Yunancada keçiye Trayos denildiğ inden onun kesildiği sırada edilen terenn .mlere Trayodya denilmiş. B »yle acıklı sahneleri ihtiva eden oyunlara da Trajedi adı verilmiş.
Trajeamin zuhuru milâddan altı, yed? asır önceye kadar çıkarılıyor. Keçi kurbanı esnasında kür denilen bir muganni, Bak us namına terenn ünler icra
t
edebiyat lügati
117
edermiş. Mılûddnn evvel altıncı asrın ortalarında Tespis iti mi i bir şâir kftriiıa karşısına Aktör deriden birin, çıkarmış. Bu ndamııı vazifesi korun bitaplarına cevap vermek (iniş. Bu kitaplı ve cevaplı terennümler, trajedi ve komedideki D+vnloy, yâni m ikftlemenio temelini teşkil etmiş.
Eski Y unanistaııdu en 1» y\k trajedi şâiri olmak uzre Efil, Solokl ve Öripld nâmında iiç kişi vardır.
(Eşil) trajedilerini dıiî bir fik rle yaznr, sahnede nıtı burlları ve onlar tarafından nsanların cezaya çarpıldığını giisteıirmiş.
(Solokl) insanları olmulnrı luzırn geldiği gibi, Ör ipi d ise yine insanları oldukları gibi tasvir edermiş.
Fransız şairlerinden korııey Sofoklı, Rasln de Ör.pidi nainııno *tt naz etm'ş.
Bizde Hânı dm (Eşher)i gibi bâzı eserler, trajedi ıı ırnunesi sayılabilir.
Te' SÎ'* ^J'1' teşkü eden aıısrıîlar ile bir fıkrayı terkib eden cumlelprdekı lafızları, vezin ve knfıye itibar») le biribirin-e uygu® olarak teri b etmektir, ^iıpısı'nın :
AkI-û- hisab, mâli k tedbir eder bizi Nakl-Û- kltab kall-l- takdir eder bizi
/h)û I'uşuuın :
148
edebtyat lügati
P
Münhasırdır sözlerim evsâfına Muntazırdır gözlerim eltâfına
Namık Kemal n :
Eczây-ı- beşer câlib-i- ta'cil-i- fenadır ibkay-i- eser mûcib-i- tahsii-i- bekadır
beyitleriyle:
«Basît-i âlemde raedâyin i- azîme inşasıyla re-vabit-ı-içtimai teşyîd ediyor. Muhît-ı azamda sefâin-ı cesîme peydâsıyla vesâit-i- intifâı tezyîd ed'yor» fıkrasında olduğu gibi
Tem in sözde ne kadar külfetli olduğu ve o yol-dak sözler n ne derece gayr-ı-tabiî bulunduğu misâllerden anlaşılmıştır.
^ Seci' yapmak, nesirde kafiyen s)z teşci • f jylemek. [Seci' ve nesre bak].
Tersîl: Seci'siz nesir yazmak. [Nesre bak].
„ t Bir gazelin beher beytine d( )rder mis-
6 dlS : ilâvesiyle onu (müseddes) hâline getirmektir. Bay Ali Ekrem'in l,r gazeline Bay Bıı-aey q Sıyret'in yaptığı bin tesdîsten iki parça :
Gün görmek istesen günün akşam olur sana Her şeb dümû-ı- mihnetin ecrâm olur sana Alam ı- ömr sübha-i- eyyam olur sana Anka-yı- baht, şeb pere-i- bâm olur sana «Sen zanneder misin ki felek râm olur sana» «ümmîd, dâima emel-i- hâm olur sana»
149
edebiyat lügati
t S
Vahdotguzino tây-l- dovlot giren gelir
Ahrâro kendi gölgesi ıorv-1- revan gelir
Seng-î- mezâra talllmnzjsayaban gelir}
Hukm-I- zamane (Sıret) o pek blaman gelir
-Tâcile yok lüzûm kl (Ekrem) zaman golir- j
«Kö'r-I- mozâr, «îne l- erâm olur sına-.
ı
_ Gazel, yâhut kasideyi (ınusaıııııiat)
* denilen turzdn taıızıııı etmek [raü-sammat kelimesine bak].
-r k_-ı_ Kasidenin afak mukuddemesi. [ha-Te§b,b : sîdeye bak).
r , , Aralarında ya hakikaten yâhut eŞDln • ıııeoâzeıı münasebet bulunan şeyleri biribirine benzetmektir. Teşbihin (ıınişrbbeh = benzeyen, ııııışchbclıııııhıh —kendine benzetilen, veeh-l-.şebch = araçtaki muuasebet, vasıta-i-teşbih = benzeyiş hükmünü ifâde eden kel.me ) namivle dürt rüknü vardır.
« I ırk askeri aslan gibi cesaretlidir» cümlesinde ( 1 ırk askeri ) benzediği için ıımşebbeh ( aslan ) kendisine benzetildiğı için raıışebbehüDtoitı, (cesaretli ) »kisı arasındaki münasebet, anlattığı i«;in vech-i-febcb, (gribi) benzeyiş hükmünü verdiği için vasıla-ı- teşbihdir. Benim vıısıta-i- teşbilı ded ğime (erflâl-f- tembih) diyorlar. Fukat :
Leb-i- lo'li güle benzer o mehln
yânı «o ay gibi gazelin kırmızı dudağı güle benzer» mısraında olduğu gibi edat olmıyan kelime (le de —mesel,i burada beıızcr kelimesiyle yapıldığı gibi —
150 edebiyat lügati t S
teşbîh yapılıyor. Onun iyin ben vasıta-ı- teşbihi,
edat-ı- teşbihten daha şiinJSİü buluyorum.
*
* *
Bir teşbihte rük inlerin dördü de bulunursa ona (teşbîh-i- mufassal) vech-i- şebeh bulunmazsa (ıniicmel)vasıta-'- teşbih hazfedilmişse(ıııüekked) denilir. Teşbihin r künleı, azaldıkça mânası kuvvetlenir.
Türk asker cesarette aslan gibidir, T':rk asker aslan g .bidir, Te.rk askeri aslandır. Cümlelerinden evvelkiler, Türk askeri aslana benzer demek olduğu hâlde sonrakisi: « T ırk askeri
aslanın ta kendisidir» meâlini ifâde eder.
*
* *
Bâzan müşebbeh le m ışebbehünbih arasındaki tezâd, yâni aykırılık, vech i-şebeh teşkil eder. Korkak bir adama (aslan gibi) kısa boylu birine (servi
gil i) denilmesi bu kabildendir.
*
* *
Bazan müşebbeh ile müşebbehünbıh, muzâf ve muzâfun'ileyh hâhnde ve ızâfî tir terkîb heyetinde olur :
Artıyor İçimde aşkın ateşi Oiuyoı bir sitem yangını eşi ömrüm baharının batmış güneşi Kurumuş hayatım kış havasfyla |_koşmasmda olduğu gibi.
T
edebiyat lügati
151
Mıijebbelıuubıhiu müşebbehteıı kuvvetli bulunması ve hoşa gülecek hır şey olması şarttır. 'ı oksa meselâ bir fıkr.n doğruluğunu direğe, bir hissin inceliğim geçıh makara tiresine, bir hay ılın parlaklığını boyatılmış pot ne benzetmek, beğenilecek bir marifet stıvılnmaz. /.iya paşa «I uzuliuin divanî yanık şiirleri Iıâvniır» demek için :
Yanıktır o âşıkın kitabı Nazmında kokur ciğer kabâbı
Beytini yazmış, fuzûl divanının say falarım adeta ciğerci peştenıalına benzetmiş olmaklu hiç te hııuer gösterememiştir.
Tt 'İS* §akfuyet vermek, onları adam
* " yerine koymak ve onlara h'tab etmektir. Bir gazelimden olan :
Ey naie; yeter çarpmışın tak-ı- siplhro Ben öyle s j jır makes-i- şivenden usandım Ey ûh-ı- tahassür; leıege saçma şîraı ı Tabınla olan ieylo-i- ruşenden uı.andım Ey tlr-î- k ızad. n açılan şorha-i- sine; DîlhânedeKİ perdeli revzenden usandım Ey mev'id-i- dldâr; benim olrra srrâbım Doydum yaıani, v. do-i- pürfenden uıandım Beytlerindek (nâle) ye, (âh-ı- tahassür) e, (şerna-ı-eîne) ye ve (mev'ıd-i- dıdâr) e edrleu hıtablar gibi.
Teşhis, bir uev (ıstıfıre-ı- ıneknıve) dır. Mesela şu beytlerde «ey insnu gibi lakırdı anlayau nale..» takdirindedir.
Teşhisin bâzuü bir arkadaşı bulunur kı ona (intak) derler. Her »atakta mutlaka bir tcşlııs vardır. Her teşhiste intak olmayabilir, flntak kelimesine de bak]
152 edebtyat lügati P
T( tir * Eir S02®'1 teşkil eden beyitlerin ' beher mısraı arasına kişer mısra, ilâve etmekdır.
Teştîr de bir nevi' (terbî') dır. Fakat terbî'de beyitlerin üst tarafına iki mısra ilâve edıidiği 'hâlde testîrde ilâveler beyitlerin mısrâları arasına sokuşturulur. Bu suretle asıl gazelin bir mısrâı, bir beyit hâline gelir. Bay Hüsey u Sıretin bir gazeline benim yaptığım bir testîrden bir kaç beyit: «Ehvâl-i- âkibetle perakende fikretiz» Müstakbeli görenlere bir levh-i- ibretiz Asâyiş-i- cihâni mekabirde seyredip «Asudegân-ı- âleme baktıkça râhatız» «Bir girdibad-ı-fikre sarılmış bütün gece» Emvâc-ı- leyi içinde ğarîk-ı- felâketiz Girdâb-ı- pürhurûş-ı- fena cezbeder de biz «Âheng-i- kalb-i- zâr ile rakssn-ı- nekbetiz» «Herkes bürûc-ı- âliye fevkinde savesaz» Biz düşmüşüz zemine zilâl-i- musibetiz Lâlkin bakın sukutumuza : itilânümâ 'Biz kerbelâ-yı- mihnete al kanlı râyetiz»...
Tertîb ' ve ifâdenin sıralanması, h Mi -
selerin vuku' buluşlarına göre anlatılmasıdır. Bir yere Ahmet isminde bir adam geldikten sonra orada bulunan Mehmet nâmında b rinin gittiğini hikâye için «Ahmet geldi, Mehmet gitti» denilmesi gibi.
Ifâdeıım tertıbsızliği, mânayı teşviş eder. Meselâ yukanlr mealden anlaşılır ki Ahmet, bir yere geldikten sonra Mehmet gitmiş. Fukat o ifâde alt st edilirde «Mehmet gitti Ahmet geldi» den iırse bir yerde bulunan Mehmet gittikten sonra Ahmedin oraya geldiği anlatılmış olur.
157
edebiyat lügati
t S
I etâbû-u İzâfât:
Bir çok kelimenin biriki-' rme niuzâf ve fflüzâfüû
ı leyli olması, hatta aralarına sıfatlar girmeni lir. Medar ı Iftıhâr-ı- dûdman-ı- Al-ı- Mevlana Yegâne vârls-l- s.ıh.b komâl-1- şır-l- yezdâni
Bej tinde olduğu gibi.
Eskiden Türkçe kaideciyle yapılan izafetlerde ıkı, Aeernce izafetlerde ise uç dereceye kadar câız, bunlardan ziyâdesi fazla gör ılıırdu .Sindi Arabca, Acemce terkih yapılmadığı, Türkçe izafetlerde »se birden ziyadesi yakınmadığı «çiti bu batilide lîkır-dıyı uzatmak istemedi».
ı âVSlf : i Bir şeyin yalnız oJduğu gibi değil,.
Y ilkut bıruz da şairce görüldüğü ve duyul-
7 asvir : J ııdğu gibi anlatılmasıdır. His ve hayfd kurışnındun yapılun turdler, adeta bir rapor olabilirler.
l'avs f ve tasvirde his ve hayâlın yardımından istifade lazım oltnnkiu beraber tahassüs ve tahayyülde tabiîlikten büsbütün ayrılmamak du elzemdir» Bizim divun şâirleri, mübalâğayı esas ittihaz ederek eskiden beri tavsif yaparlardı. Meselâ N ibî. Ayasofvayı tasvir için :
demiş, Ayasofya kubbesini (seb'a i- seyyare) nin sekı?»neisı olarak göstermiştir.
Bizde asıl tasvir, Namık Kemali® yazılarıyla başlamıştır.
Ayatofya hod o u'cubou- dehr Kubbesi samin-i- ecrâm-ı- tipihr
154
edebiyat lügati
T
• ... iki şâirin biribirinden haberi ol-cUUU . maksızm ayni raısrâı, yâhut beyti rast gele s«(yleyi vermesidir. Ekseriya târih mısrâ-larmda olur. Hicri 1030 târihındeki ş'fdetli soğuktan denizm donması ze^ne Istanbulda bir kaç şâir yekdigeı inden haberdar olmaksızın '
Yol oldu Üskûdara bin otuzda Akdeniz dondu Mısn ını s ylemişlerdi. Ahiren vefat eden Mehmed Akifin irtihâli târihi olmak üzre de Bay Nüzhet ve Bay Suud, bir (tâ'nıiye)li olarak : irtihâl etti bekaya Akif Mısrâını birib rlerinden haberleri olmksızın bulmuşlardır.
Şu hâlin nâdiren vuku' bulduğu bilindiği çin bâzıları, görüp beğendikleri bir sözü benimserler, itiraz edilince de tevârüd vaki' olmuş! diye geçiştirmek isterlerdi.
rp # Bir sözün ik taraflı, yâni hem medih,
* hem zem olabilecek surette söyle-
niiraes dir.
Ab-ı- hayvandır efendim artığın
Mısrâı gibi kı buradaki (Âb-ı- hayvan) hem (Âb-ı-hayat) mânâsına gelir, hem (hayvan suyu) manlim ifâde eder. Şu hâlde mısrâın mânâsı: « Efendim; senm ;ı tığın Âb-ı- hayattır» yâhut «efendim; senin artığı. f( yvan suyudur. Yâni sen hayvansın, senden artan su da hayvanın içtiği bir sudur» demek olur. Tevcihe (Muhtenıil-üz-zıddeyıı) de tâb( ederler, rp , „ , Allahın varlığına ve birliğine dâir
• yazılan mânzume. Ziya Paşa'nın (Harabat mukaddimesi) n a baş tarafına geçirdiği:
T
edebiyat lügati
155
Ey varlığı, vârı vâr eden vdr
Yok yokr sana yok demek ne duşvâr
beytıyle başlıyan tevhîd, hem arifane, lıem çuirane bir eserdir.
j, Hakikat, yiılıut mecaz olmak üıre
* tkı mânası olan bir kelimenin uzak manasını kaydederek söylemektir, izzet Molla nın meşlnır :
Tecemmu' eyleyip Moydan-ı-lahmo Tuz. ekmek hâin! bîr nlçe buy» Koyub kaldırmadan ikide, bird* Kozan devrildi ondurdu ocağı
kıt'asındak» (kazan) ve (orak) kelımeler-nde olduğu gibi
(Kazan) ve (ocak) kelimelerinin yakın manası herkesin bildiğidir. Uzak mânaları ise y'eniçerilerin isyan esnasında kaldırdıkları kazaıı ile onların ocağıdır. Burada ra.ırad eddmiş olanlar da onlardır.
— . , Mânaca bırıbmoe zıd kelimeleri bir 'arada kullanmaktır. Naci'n» ;
Ağlarım, yadıma geldikçe gulüştuklerlmlz mısrâındaki (ağlarını) ve (güdişt'.klerimiz) kelimelerinin cem'ı gibi.
Bu san'ata (lıbuk) ve (mutabakat) adıı . la verirler.
Tezadın birde (iylıaııı) ı vardır.
(ly lıaın-ı-tezat): Bir mânası, diğer bir kelimenin manasıyla zıt bir lâfzın o kelime ile birlikte zıkrolunmasıdır.
156 edebiyat lügati t S
Eline geçeni birazda fakla Ak akça, kara gün içindir derler
beytinde!. (ak) ve (kara) kelimelerinin birlikte iradı gibi.
Vakıa (ak) ile (kara) arasında zıddiyet vardır^ Lal n (kara gün) felâket gür ü demek olduğuna ve karanın bir mânası da felâket bulunduğuna gore (ak akça) ile (kara gün) arasında tam tezat değil, iyham-ı- tezat vardır.
Eski ien edebiyat târihi ' makamında yazılan kı-tablar ki bir devir şâirlerinin kısaca terceme-ı- hâlle; ni ve bâzı eserlerini hâvi olur, (şâirleri hatırlatan kitab) mânasına gelirdi.
İlk Tezkiretüşşüara'yı Çağatay şâirle;inin en l ü-yüğü olan (Al. Şîr nevâ'yi uncu asırda yazmış,, zamanına kadar yetişen Çağatay7 şâirlerinden bahsetmiş, adını da (Mecalisünnefâis) koymuştu kı bu fikri Molla Câmînin ( Beharistan ) is.mü kitabında Iran şairlerine dâir yazdığı yazılardan slmıştı.
I izde de yine o asır iç;ade (Edirneli Sehi Bey) «Heşt behişt» adını verdiği eserini yazdı, o devre-kadar gelen Rumeli ve Anadolu şâirleri hakkında kısaca malumat verdi.
Ondan sonra her asırda böyle bir tezkire yazmak ve ün almış şâirlerin tercerae-i- hâlini zapt etmek âdet oldu.
( Son aBir Tı-'rk şâirler? ) ünvânı le ve (Fatıo tezkiresi) ne zeyl olmak üzere mükemmel ve mufassal bir k cab yazmış olan üstâd IbnüTennn Bay
Tezkiretüşşüara
0
edebıyat lügati
157
Mahmud Kemal, kital/ımn baş tarafında şııaru tezkirelerine dâir geniş malumat vermiştir.
Bay Sadeddtn Nıı/lıet de ( 1 ırk ıjâiriari ) ismi tle bir kitap neşrine başlamıştır.
_ Çoğu 11 hece Ut nazın edilmiş,1 del'-
lUrKÜ 1 ekser Aııudoludıı bestelen.lip s)ıylend-miş olan rmllı nağmeli şarkılardır. Meşhur b.r türküden bir parça : Sabah oldu tan yorierl atıyor Cûml* kuşlar oostur almış ötüyor Ayşeciğim odacında yatıyor Şjkı bülbül; var uyandır yârimi Bon kıyamam. sen uyandır yârimi. Anadoluda türkü bestelemeğe (t ırka yakmak) diyorlar.
Ü
. . Milli değıL ıneuni
Umamzm = humanısme: t,„ d4fünce iie
yazı yazmak meslekî [Real'zme bak]
i\ . Efsâne demek olan (esâtîr) ın mı»f-ÜStUre: rcdı.lıi Hüsnün İdi dldarına her vech'lle üstün Üstûro-i- Yunandaki mâbude-l- hüsnün Beytinde görüldüğü gıb- esatir kelimesi yerinde kullanıldığı olmuştur. (Efsanevî) makamında (Üstûrcvi) denildiği de vardır.
158 edebtyat lügati P
V
. İfade esnasındu mevzuun hâricine çık* ' ılmaması, yân maksat ne i-se yalnız ondan Dalış edilmesi, söz tn dallandırılıp budaklandırılmamak.
. Sözü teşkil eden cümlelerin atf ve
vasi . rabj. 3Uretîyle tabirine bağlı olarak yazılması usûlü k» buna (sebk-i- mevsul) de tabir edilirdi Meselâ «Ziya Paşa hem nazım, hera nesir yazmış ise de nazmı nesrme nisbetle daha güzel olduğu çin kendirine nâsir demekten ziy âde nazım vasfı verilmesi muvafıktır» fıkrasında vasi vardır, yâhut ifâdenin tarzı, bir sebk-i- mevsuldur. Bunu :
«Ziya Paşa hem nazım, hem nesir yazmıştı. Fakat nazmı nesrinden güzeldir. Onun için kendisine nâsirden ziyâde nâzım vasfı verilmesi rauva-Uf4'-» suretinde ifâde edersek sebk-ı mefsul yap-Kı.- )luruz.
.. . # Bir kelimenin uihâyetindek. harfi, son: ' raki lâfzın sesli harflerle başlayau ilk hecesine vurmak, yân? liyezon yapmaktır.
Ziya Paşanın : Milyonla çalan m &ned-i- izzette ser-efrâz Bir kaç kuruşu mürtekibln câyi kürektir
Beytindeki (ser) kelimesinin (11) si (efrâz) m (e) sine vurulup (se - refraz) okunuşu gibi.
Eski şâirler (a, e, i o ü) le başlayan kelimeler-
v
edebiyat lügati
159
de vaulı caiz gı.nırler, fakat ) = (a\m) ve (*) = (he) harflerine yapılım vnslı kusur sakarlardı. Meselâ Bay Yalıya Kemâlin :
Mohtâb İdi güller vo tenin on güzel eşkin Velhâsıl o ru'yâ duruy.r yeril yerinde
Beytîndekı ( en gözel aşkın) terkibi vezin icâbı en giize-laşkın gibi okunmak I iınn geldiğinden b.iyle bir vnslı boş girmezlerdi
Pok samimidir, yolunda olmasın bu aşk heder Mısrîındaki (aşk)uı (hederle vâsi edılib (nşkeder) okunmadı da böyle sayılırdı.
Bunlardan biricisine (\«ısl-ı-lıeııı/c) ık.ncisine (vısİH-HYft) üçüncüsüne (ıasl-1- h,ı) denilirdi. Şimdiki yazımızda olmadığı if in vasl-J-ayında olmamak hızım gelir. Fakat,vaslı yapmamaya dikkat etmelidir.
.. Terci ve terkib- -bendler teşkd eden
• pgjçninp! birdur.ne bağlayan beyt. lercî'lerde tekrarlanır, terkibler de değinir. Terci' ve terk b-i- bende bakj
.. , . Bir yeyin mâhiyet"' : beyan
V ısîı-tansını : etmekten ziyflde ,ifzı:ıl 8İig_
lenıek için kullanılan sıfatlar. Şeyh Galibin : Bu şl'r-i- torf okurken ol müh B r savtl- garJb Işttl nagjn Beytındeki (ter) ve (gar'b) vasıfları gibi»
Ynsf-ı- tahsilliler, adetâ (lıaşv-1-melih) kabî-liudendır. Mânaca fazladır.
... , \ uzııhlu soz, bir okunuşta mânâsı Zl anlaşılacak ifade, [vuzuha bak]
t edebiyat lügati
117
• » h * h h Mâşebbehile müşebbehiinbih I Ş6 en . ara8ındak münasebeti, yâni bir şeyin başka bir şeye neden dolayı benzediği li anlatan soz. [teşb he bak]
.. „ (tcâz)lı söz. Lafzı az, mânâsı çok
vecize : ifâde) [îcâza bak]
, Nazm ahengin (ı Iç.usd ki bizde (hece)
ezn * ve ( arûz ) olmak üzre il türlüdür. J ilece ve arûza bak]
, fâdeLİn derhâl anlaşılacak derecede :üh : açık olmasıdır ki sözde(za'l-ı-te'lîf), (la'kîd) ve (ihhâın) bulunmamakla tahakkuk eder. NÖyle ifâdelere (vâzıh) dendir.
Varım kafiye: [Kafiye bahsine bak]
Beyitleri arasında manâca m -S* nasebet bulunan manzumeler, •husûsîyle gazeller. Esk şâirler oıiz, en çok ehemmiyet verdikleri gazellerde bile yek âhenklige, d'ğer tâbîr ile vahdete ehemmiyet vermemişler, onların her beytinde başka, başka şeylerden bahsetmişlerdir.
1329 târihinde basılmış olan (nazım ve eşkâl-i-nazım) ünvanlı eseninde bu hususa dâir şöyle •demiştim :
«Gazel tanziminde lâzım olan şeylerden bir' ve belk birincisi : ebyâtın manevî irtıbatma dikkattir.
y
kddblyat lügati
101
iler beytinde ba^k'* bir şeyden dem vuran gazeller, ..ttnr dükkanımı, biti bîr çeşit mağazasına ben/erler. Me«ekı (\ ı«of-ı- I nder ını) rııiı :
Sonln hâl i- izârındon nişan anbordo katmıştır Bonim sûz-l- doriınumdon oaor mlcmordt kalmıştır Oonllor bozdular bikr-i- nfzâm-ı- âlemi şimdi Nizâm, ancak efondi; surotd- aeftordo kalmıştır Muhayyu fa zm î- ifrat bir kaaohlo al elim saki Bonlmıe yâr boyniı.de homen b.r perdo kalmıştır
Gazeli gibi ebyııtı, muhtelif ılnıoûl manzumeler, her tel? ayrı bir ses çıkaran düzeni bozuk sazları andırdıkları için M eh nlırng) vasfını ihr»z eyleyemezler..
Barınılan sonuna kadar aynı kuv-v- Z • vobu bulunan manzumelere
verilir bir sıfattır.
Ziya I'aşnnııı ne i hakkında : , Etlıkto kasideye seragaz TA âhire dek olur yok âvâz
Demesine, güre eserlerinde baştan sona kadar aynı giizelliğ. nıııhafa/.a edebilen değerli şâirlere de sıfat olabdecek.
v Halk şıîirlerırıoe (ıııüslocml) mau-
• z(lrnu|t,rt, verilen isim. (Miistezâdc
bak]
_ ,, Ibıredek tertibin kuvvetsiz ol-
-ı ie «T - ınayUjır^, bilerek yazanların usu-lune riâyet edememekten den gelir, başlıenjsebeb-leri evvel söylenileceklerin geriye bırakılması, sonra s'vlen.leeklor n evvel söylenilmesi. Birde
11
162
EDEBtYAT LÜGATİ
P
hazii lâzım gelenlerin zikri, zikri icâbedenlerin hazfidir.
Za'fı teTîfin, kuvvetli olup ibârenin mânâsım, bozacak dereceye çıkmasına (fesad-ı-te'lii) denilir»
■y^* r ı *ar» ma^aı bulunan.
Zat-ül-matâll : ka8Îde demektir. guna nazım
îtibarîle Zülmatâli'de derler, [kasîde bahsine bak],
— - .. ... Medib sûre-
Zemme muşâbıh medıh : tinde zemmet_
mek, meselâ « o kadar hakşinas bir adamdır İd şükrünü ifâ edemem diye üzerinde hoca hakkı bu-lundurmamıştır» demk. .
_ . # Lügatta lezzet duymaktır. Mecâzen bir
Z.6VK • şeyiQ mabiyetini iyice anlamak, değerini hakkiyle takdir etmek mânâsında kullamhr. Bunun edebiyata âid olanına (zevk-ı- edebi) denilir.
Bir eserin edebiyattan sayılıp sayılamayacağı ancak (zevk-ı-edebî) ile tâyin olunur. Zevkin derecesi bulunduğu gibi zevk-ı- edebinin de derecesi vardır. Hasta bir adam, yeyip içtiği şeylerin lezzetini tamamiyle duyamaz. Edebiyatta sağlam anlayışı olmayan da edebî bir eserin kıymetini lâyikiyle takdir edemez, . _ _ .....
Maddî şeyleri duyabilmek için (selâoıet-i- his) lâzım olduğu gibi edebî eserleri anlayabilmek için de? (selâmet-L 2$v-k) icabeder. ö^le zevka (zevk-i-selim) tâbir olunur ki edebî, sözlerin asıl mümeyyiz ve münakkidi olacak odur.
z
edebiybt lügati
103
. Uzunca okunması lâzım gelen bir he-' cenin vezin zaruretiyle kısa okunmaaıdır.
Ben neler çekmekteyim bilsen elinden eh senin Mısruındaki (ah)ın çekilemeyişi gibi.
Zihafın zıddı (imûle)dir. Yerinde bir imâle, her vakit hoşa gider. Fakat bir zihâf, hiç bir vakit tabiata uygun gelmez.
Zi v'*l d fi • (Müslezfld) manzûmelerde mısrâ-' ların sonuna getirilen manzum parça. [Müstezada bak]
-ym.x x. . İki kafiyeli nazım, [kafiye
Zulkafıyeteyn : baheineybak) 1 )
-Ti-ıı \x- İkiden fazla kafiyeli nazım [kafiye Zülkavûfı: baheine bak, ) 1 y
KELİMELER VE SAYFALAR
A Ahenğ Rj 3
Âşık 4
Âzâde oJij"' 4
A
Açık hece Ağıt Ahreb Ahrem ■ Akis Alâka Arûz Asalet Askı Ayak
B
Bahr ^
Bahr-i-recezj^j^
) remel.)j) » j) münserih
^jSe.
SLı
ıo 11 11
11
ı.' A (j[ r
11
12 12
» jif, muzâri » müctes 12
) hafifdLİ) 12 » şerf'^- ^ 12
ı_j )\JÛa fi
» uıütekarib 12 Bedı' Behâriye Belâgat Bend
JM^-l j Berâat-i- istihlâl Berceste Buyruk Beyan Beyt Bibliyografı =
Bibliographie 15 Biyografi =j
Biographie 15
c
Oâize 15
12
aA 12
13 -A 14
14
jL 14 ^ 14
— 1G5 —
Sa\ fu
CAati* 15
Gen ivet 16
Cevher
t 'evhtu ın fyor 10
Cezfdet Jl*. 10
Cinas u*r 17
I)
Dadaızm =
Dadaısme 18
ıP"
Darb-ı-nıesel 18
DAstaıı jfc-b 19
Destan jLj 19
Didaktik
Dıdaktıque 20
Divan 21
Dîvan SMjr* 23
DühAla Vlj» 23
Dilta 23
D il bey t m j j 25
Du rak 24
Dörtleme 24
Dıiyuk 25
Ttryug 25
Ebced hisAbı 25
Edeb 27
r.vT^ı
Edeb-i- kelAnı 27
Edebî san'aîler 27
Edebî, Edebiye 27
Edebiyat İLd 28
Edib 29
j^U", jf» 29
Efâîl-ii- tefAîl * 29
Efsane ölj 29
Elgaz ju 29
Epik 29 jt-l jtfjl
İ rkân-ı- istiare 30
(- 'j jVfj*
Erkâtı-t- teşbih 30
Esftrtr ,ö»L.ı 30 JT-fi
Eşkâl-ı- nazm 31
F
Fahriye 32
— 166 —
Bay fa
Faal j^i 32
Fesâd-ı- teTif 32 Fesâhat 32
Ferd .)) 33
Fikir 33
Futurisme= Fütürizm 34
G
ut
Galat-ı-tehekkümî 35 Garabet 35
Gazel J^ 35
Gevher ^f 37
Gevherin Gulüv Gürîz Gürîzgâh
H
Hakikat
Hamse
Hâtırat
Haşv
Hazf
Hece
Jy»f 37 M 37 jf 38
39
39
40
40
41
42
4-)
Sayfa
Hece vezni 42
Hezl Jj* 44
Hiciv, heca le 44 Hikâye 45
His 45
o—
Ul o—
Hüsn-ti- ibtida çU**
» matla'
ü-*
» makta'
cü"* cr-» ta'lîl
» tahallus
45
46
46
46
134
i
îbdâ' ^uı 46
îbhâm fy 47
îbtizâl jub.1 47
Icâd jûı 48
îcâz jUı 49
Iğrak jl^ı 49
îhâm rÇı 49
Ihâm-ı- tenasüb 140
— 167 —
Iktibfls
IlAlıi
ImAle
îkfa
1'uAt
îuşa
İn fi d
İntak IntihAl
Sayfa 49

) 49
«lu 49
ur, 50
olui 51
Lji 52
jLiii 52 52
jU"ı 53
1+ Jİ/t w ,
lrâd-ı- mesel 54
îrsûd jUjİ 54
Irticûl .U'ri 55
Istiûre oh-» 55
İstiare î- rnusarralıa 56 • jLıJ
) mekniye 56
) temlıhiye 57 Istihdâm 57 IstihzAr 57 ithaf uu'ı 57 1'tilAf 58
Sayfa
I
Itnûb ^lii 58
f jVi»
IzmAr kablezzîkr 58
K
Kafiye 59
Kalenderi uj-öü 61
Kaside 61
Kat' Aî 63
Kayd 64
Kinaye 64
Kırâet ^ j 64
Kıt'a «ki 65
Kıt'a-i- kebire 65 KıyAsa muhalefet 66
Classisisme=
Klassizim 103 Komedi=Comedie 67
Koşma 68
Koşuk 68
Cubismor=
Kübizme 69
- 168 —
1 Say fc ı Sayfa
L Muakkad JJ ... 81
Leb denmez 61 Muallak J1" 81
yJj Muamma u. 81
Lef-fü- neşr 7C Muaaşşer 82
Lirik — lyrique 71 Mu'cem 82
Lugaz M 72 Muharremiye^o51 82
Makta' 82
^kâ» 73 Muhtemilüzzıddeyn 82
Mâni 73 - Jk
Meâni jk* 75 Mukteza-yi-hâl-ü-
Manzum 75 mekam 82
Mahlas 75 Musarra' X- 83
Mahlas beyti 75 Musarraha 83
Mahlasnarne^La^ 75 Mutabakat cilk. 83
Mahzuf 76 Mutarraf 83:
Makta' ^Lîo 76 Muzâri' 83
Masal 76 Mübâlâga 83
Matla' ^ık. 76 Mücerred 85.
Mecâz 76 Müctes 85
Medhiye 78 Müeddâ l,) 85
Mekniye K^SC» 78 Müfred 85-
Menkut 78 Mülâyim r) 85-
Mensûr J 78 Mülemma' 85
Mersiye 79 Mümtaziyet 85
Mesnevi cSjZ* 80 Münacat oUL. 85-
Mısra' Ls" 81 Münakkah 86,
lı(
J —
ı_l.
Mflıihkkıd Münserih MünşeAt Münşi Mühmel Mürassa' Milrcddef Müsebba' Müşebbeh Müsecoa' Müselsel M il sem men Müsemmat Müsııed Miısteflr y
Müstearünleh
jL:_.
) minlı MilstezAd Müşûare Milşakole Müşebeh
169
Sayfa . 80 . 80 . 80 . 80 86 87 87 87 87 87 87 87
87
88 S8
88
88 88
90
91
92
Müşebbehünbilı 92 Mütekerrir jA 92
Sayfa
Müşattar 92
MütevAzi 92
N
A 93 Jâ 93
Nfisir Nâzım
Nazın *»3
Nazın şekilleri 93
Nazire 94
Na't ^ 94
Nefes 95
Nekarat 96
Nesîb 96
Nesir S 96
Nutuk ) 97
Nevruzive +)))? 97
w •
o
Ozan 98
P
Parııasiyenler 100
Parmak hisabı 100
Pastoral 100
R
Realizm
Realismo 101
Recez .►j 105
- 170 -
Sayfa
Redîf 105
Redd-i-matla'^j 105
* mısra' 106 Rekâket cTifc 106 Remel 106
Remezâniye 107 Revan öüj ı07
Revî ^jj 107
Romanesk =
Romanesque 108 Romantizm =
Römantisme 108 Rtibâî 108
Hücû' 109
S
Sadelik 110
Sâdedilânelik 110 Sâkinâme UjL 110 "Siliye «JU. 111 San'at
w.:-» 111
Sanayi' 112
Satir = Satire 112 Saz şâiri 112
Sebk d- 112
Sayfa
Seci' 112 Jr-
Sehl-i-mümteni' 114
jı Ji( üC
Sekt-i-melîh 115
Selâmet 116
Selâset 116
Selîs ^ 116
Semâcetüttahallus 116
Semâcetül'ibtida 116
Semâcetül'intiha 117 Semâî ^ 117
Senbolizm 117
Serbest nazım 117
Serî' 118
J
Sihr-i-halâl 118
Sıhhat 119
Sonne 119
Sile (u 119
Sûrnâme oTj^- 119
Sürrealizm 120
- 171 -
e Sayfa
s) Şâheser yı .u 121
Şarkı j ^ 121
Şehbeyt o 122
Şehkâr 122
ŞehnAmeci 122
Şekl 123
_. o
Şibh-ihüsn-ütûlil 123
Şiir 123
Şitâiye 123
Şivesizlik 124
T
Tabiiyet 124
TAcbeyt 124
Tahmis 124
Takfiye «Jü* 125
TA'kîd jl-LS 126
Takriz 128
Taktı' 128
Ta'miyo 130
Târih t'.* 130
Tardiye v) 131
w
Tard-ı-rekib 131
Sayfa
Tarafeyn 132
Tard-u-aks 132
Tariz U-.S1 132
Tasrî' 132
Tasvir jy* 132
Tazmin 132
Tebliğ o;, yü- 133
Tecûhül-ü-ârif 133

Teodid-i-matla" 134
Tecnis 134
Tecrîd 134
Tedriç t^ 134
Tedvir 135
Te'lîf 135
• fjJ»«-iıL- çoll-o t
Te'kidülmedh bima
yüşbihüzzem 136
Tefennünfil'ibâre 136 Tegazzül J) 136 Tehallus ^ 136 Tehekküm fi 137 Tehzil 137
- 172 -
Say fa
Telfîk jjir 138
Telmih 138
Telmi' C.-V 138
Temsîliye 4.L:/ 139
Temmuziye «3/ 139
Tenâfür 139
Tenasüh 140
Tenkîd AJL 141
Tenkîh " ^iy: 141
Tensik j-i' 141
Zj Jr*
Tensîk-ı sıfât 142
Terâne 142
Terbi' ^y 142
JL 4*-j
Terceme-i-hâl 143 Terdîd j^y 143
Tercî-i-bend 143
Terkîb-i-bend " 144; Terci'hâne «k^/ 146 Terki bhane^^ry 146 Trajedi—trajedie 146 Tersi'
1471
Tescî' 148
Sayfa
Tersîl 148:
Tesdîs o-i-4-1" 148
Tesmît 149
Teşbih ^.ç. r 149
Teşbih 4.1.1» 149
Teşhis, U^f*1* 151
Teştîr 152
Tertîb 152
öt W
Tetabü-u-izafât 153
Tevsîf 153
Tevârüd 154
Tevcih 154
Tevhîd JL» y 154
Tevriye 155
Tezad -U 155
I \iJTJZ Tezkiretüşşuara 156 Türkü 157
0
Ümanism =
Humanisme 157 Üstûre 1 157
V
Vahdet ou^ 158,
- 173 —
Sayfa
Vasi j-o 1*8
Vasi u, 158
Vasıta 159
Vasf-ı-tahsînî 159
Vlzıh
C
\) 159
Veeh-i-şoböİK-^, 100
•s?:} j jj
100 100 160
Vecize Vezn Vuzûh
Y
Yarını kafiye 100 Yekâhenğ d^Tcü |G0 Y'ekûvaz jljT cü 101 Y'edekli 161
Sarfa
z
-ij t
Za'f-ı-to'lif
101
£
.'IkUoü
ZâtülmetAlf 1G2 Zonınıe müşabih
medıh 102
Zevk JA 102
Zihaf o-j 103
Ziyade .^ij 1G3
ıjc.'» Ul I • j
Zülkafiyeteyn 163
Zülkavafi J'/Jb^ 103
Yanlış doğrultma cetveli:
Sayfa Satır yanlış doğrusu
4 9 çakâçâk çekâçâk
23 28 tûrih târih
26 27 vaasâf vassâf
29 19 âkenk âhenk
30 25 Mitoroji Mitoloji
32 4 şâfi sâfi
32 8 elur olur
32 26 buzuk bozuk
32 26 ehven ehveni
33 5 feâhatı fesâhati
38 16 kerkudanberi korkudanberî
39 28 Behşitl Behiştî
44 9 şitonublun sitanbulun
45 24 nehalınden nahlinden
47 28 şühan sühan
49 10 âsrekellahü âserekûllâhü
54 9 şevh-vii- şevk-u
55 24 cosan cuşan
56 7 Iuff-u-kermi lutf-u-keremi
57 14 vurdngunu vurduğunu
58 16 derece derecede
62 15 benin benim
63 3 şâkâu âlem şâhân-i-âlem
- 175 —
^avfa Satır Yanlış Doğru
03 11 tecdi-i tecdid-i
63 21 diilisianımdır dilsitânımdır
05 11 teûcüb teaccüb
65 25 onun onu
CG 21 benzsyen benzeyen
68 9 yaşdır yaşıdır
70 9 güsesinde hûşesinde
71 9 nazare nazre
72 29 mısrrldir mısrîdir
73 15 büğlüsün bükülsün
75 9 gölesi kölesi
79 31 adene adne
79 38 gonumuştu gömülmüştür
80 7 eldu oldu
80 17 duddi dûdı
83 19 küksrâe kühsâra
86 6 bulundurmak bulundurmamak
91 24 kullanışı kullanılışı
94 26 eevab cevab
94 30 mehraü mihrab
95 2 fesfsrd ferd
96 1 tengenadan tengnadan
96 6 evüyadan evliyadan
96 16 eyvam eyyam
105 22 olurum olurmu
106 1 Redoe-i-masra' Red-di-mısra'
106 4 dogroda da doğar da
122 7 gelseri. gel serl-
125 13 adğler dûğler
- 176 —
Sayfa Satır Yanlış Doğru
133 26 ' biliniyor nükte bir nükte
143 9 turih . târih
H4 1 - mannd mânend
344 18 bikurtihi bikudretihi
"s7ö~n
( a)
i r.. -