Kaynak: İSAM



EKEV AKADEMİ DERGİSİ c. 1 sy. 3 (Kasım 1998)


355





MEHMED b. MUSTAFA el-VÂNÎ ve VANKULU LÜGATİ



Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK (*)


Tam adı Mehmed b. Mustafa el-Vânî olan Vankulu, Van'da doğduğu için bazı kaynaklarda[1] hatalı olarak Vânî Mehmed Efendi olarak tanıtılmaktadır. Bu neden­le Vankulu bazı biyografi ve kataloglarda yine Vanlı bir alim olan ve aynı dönem­lerde yaşayan Vânî Mehmed Efendi (1096/1685) ile karıştırılmaktadır[2]. Örneğin Brockelmann[3] birbirine yakın dönemlerde yaşayan Vânî Mehmet Efendi ile Van-kulu'nun aynı kişi olduğunu belirtmekte, ancak verdiği kaynaklarda böyle bir bilgi­ye rastlanmamaktadır.
Doğumu ve Lakabı: Yazma ve basma eserlerinde[4] el-Vânî nisbesi de bulunan Mehmed Efendi daha çok Vankulu lakabı ile tanınmıştır[5]. Van'da doğduğu bilinen Mehmed b. Mustafa el-Vânî'nin doğum tarihi tam olarak belli değildir. Kanuni Sul­tan Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde yaşadığı bilindiğinden yaklaşık olarak XVI. yüzyılın ikinci çeyreğinde (926/1520) doğduğu tahmin edilmektedir. Vankulu'nun ölümü ise 1000/1592 olarak belirtilmektedir. Şemseddin Sâmîonun, III. Murad devri tanınmış alimlerinden olduğunu kaydetmektedir[6].
*    YYÜ. ilahiyat Fak. Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Öğrt. Üyesi.


Ailesi: Manisa'daki sicil kayıtlarında araştırma yapan M. Çağatay Uluçay, Van­kulu'nun Aynî Hâtûn isminde bir kızı ve damadının da Sinan Efendi isminde bir zat olduğunu belirtmektedir. Vankulu'nun oğlu Tâlibî Mehmet Çelebi isminde biridir. Onun oğlunun ismi Mustafa Çelebi, torunun ki de Sefer Çelebi'dir.
Manisa'da Serabad mahallesinde oturan Vankulu, semtindeki okula gelir olarak Gümele mevkiinde Susaçan değirmenini vakfetmiştir. Ayrıca Vankulu Çapaçarık mevkiinde bir cami ve Serabad semtinde bir mescid inşa ettirmiştir. Bunların kita­belerine rastlanmadığından kesin yapım tarihi belli değildir. Bir vakıf kuran Meh­met Efendi, gelir temini için çeşitli araziler, değirmen ve altlı üstlü otuz oda yaptır­mıştır. Buranın gelirini Çaparçık mevkiindeki caminin hatip ve müezzinine, Kimya-i Saadet tercümesinde çalışan zata, Serabad mescidi imam ve mütevellisine, cami, mescid ve mektebin tamirine, buradaki veznedarlara, kandil yağlarına ve mefruşa­ta harcanmak üzere vakfetmiştir. Bugünkü apartman dairesinin iptidaî şekli olan ve tslâmî mimariden uzak olduğu kabul edilen altlı üstlü odalara hüceyrâti yehudiyan (yahudi odaları) denilmektedir. Odaların yıllık kira geliri 6840 akçe, Susaçan değir­meninin ki 150 akçedir. Vankulu ayrıca Karaköy semtinde çulha odaları yaptırmış gelirini vakfetmiştir. Burada elde edilen gelir de yıllık 1830 akçedir[7].
Resmi Görevleri: Hayatı hakkında en geniş bilgiyi veren Nev'izâde Atâî, ça­lışma hayatının çok sıkıntılı geçtiğini, resmî görevleri esnasında bir çok yer değiş­tirdiğini ifade eder. Atâî, Vankulu'nun bir süre çalıştığı Kırkakça Medresesinden 970/1562'de azledildiğini, aynı yıl 970/1562-63 Temmuzunda İstanbul Mahmud Paşa Medresesine müderris olarak tayin edildiğini, ancak bu görevde de sadece 17 ay kalabildiğini belirtilmektedir[8]. Aralık 972/1564'de müderris olarak görevlendi­rildiği Hankâh Medresesinde ise 21 ay görev yapmıştır[9]. Bu görevden de 986/1568 Eylülünde Atik Ali Paşa Medresesine tayin edilmiş, burada 34 ay sü­reyle müderrislik yapmıştır. Atik Ali Medresesi'ndeki en uzun süreli müderrislik gö­revinden sonra sırayla temmuz 979/1571'de Rodos Müftülüğü, 981/1573'de Manisa müftülüğü[10], 988/1580 Eylülünde Selanik Kadılığı görevlerini üstlenmiştir. Selanik'teki görevinden kendi arzusu ile ayrılmış, 989/1581'de önce Amasya Ka­dılığına tayin edilmiştir. Ancak bu görevi kabul etmeyerek aynı yıldan itibaren Kü­tahya kadılığı yapmıştır. 989/1681 Haziran ayında Kütahya Kadılığı görevine ta­yin edilmiş, emekli olduğu 991/1583 Aralık ayına kadar burada kalmıştır. O yıl ya­şı bir hayli ilerlemiş olan Vankulu Mehmet Efendi Zilhicce ayında emekliye ayrılmış­tır.
Ancak seksen akçe ile emekli olan Vankulu Mehmed Efendi 997/1588'de ye­niden memuriyete dönmüş, çeşitli yerlerdeki kısa aralıklı bir kaç resmî görevden sonra 998/1590 temmuz'unda Medine Kadılığı görevini üstlenmiştir. Burada 21 ay görev yapan Vankulu 1000/1592 Nisanında vefat etmiştir[11].
Eğitimi: Vankulu Mehmed Efendinin tahsil hayatı, hocaları, müderrisliği ve eserleri hakkında da kaynaklarda pek fazla bilgiye rastlanmamaktadır. Ancak kale­me aldığı eserlerinden, Vankulu'nun medreselerde iyi bir tahsil aldığı ve Arapça ve Farsça'yı iyi bildiği anlaşılmaktadır[12]. Ayrıca bir çok yerde nüderrislik ve kadılık gi­bi resmî görevler almıştır. Görevlerinde pek uzun süre kalmaması dikkat çeken bir husustur ve bunun nedenleri hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
timi Yönü: Vankulu Mehmet Efendi'nin fıkıh ve dil sahalarında geniş bilgiye sa­hip olduğunu, çeşitli okullarda yıllarca başarılı şekilde öğretmenlik yapmasından da anlaşılmaktadır. Eserleri de, Islâmî ilimlerin pek çok alanında yeterli bilgisine işaret etmektedir. Ancak onun öne çıktığı ve üstünlük gösterdiği alanlar dil, edebiyat ve fıkıhtır 13.
Vankulu Mehmed Efendi, 991 yılından Kütahya Kadılığından ayrılıp Medine kadılığı yaptığı 998 yılına kadar geçen yedi yıllık dönemde kendini ilmi çalışmalara yöneltmiştir. Mehmet Efendi'nin elimize ulaşan eserlerinin sayısı altıdır. Arapça'dan Türkçe'ye tercümelerinin yanı sıra, çok iyi bildiği Farsça'dan da Türkçe'ye bazı ede­bî eserleri çevirmiştir.

Eserleri ve Vankulu Lügati
Islâmî ilimlerin hemen hemen her dalında tanınmış bir alim olduğunu belirtme­mize rağmen, bir çok kaynakta sadece altı eserinin zikredilmesi hayli şaşırtıcıdır. Ancak Aydın Talay, Süleymaniye Kütüphanesinde Vankulu Mehmet Efendi'ye ait, daha çok hukuk ve tefsir ile ilgili 18 eseri tespit ettiğini belirtmektedir[13]. Bu eser­leri şunlardır:
l.Tercih-i Beyyinât: Te'lif tarihi bilinmeyen bu eser fıkhî konulardaki muteber fetvaları bir araya getiren risale türünde Arapça yazılmış bir fetva kitabıdır. Tercih meselesiyle ilgili konuları güvenilir kaynaklardan toplamış, bu eserlerdeki kapalı noktaları açıklamış ve bu çerçevede bazı konulara ait kendi görüşlerini ortaya koy­muştur. Eserinde bir konuda iki delilden hangisinin seçilmesi gerektiği hususunda altı ölçü belirtmiş, bunların her biri için muteber fetva kitaplarından örnekler ver­miştir. Eser Süleymaniye Hacı Mahmud Efendi ktp. 1026/4'de bulunmaktadır.
13)  Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, 460; Şemseddin Sami, Kamus, VI; 4678.


Bu eserin Bağdatlı Vehbi ktp., nr. 2070/10 var. 92b , 102b , Süleymaniye ktp.,Mahmut Efendi nr. 1026/4, 173b -183a   ve Beyazıd Devlet ktp., Hasan
Hüsnü Paşa, nr. 844/3, 164b-171b gibi istanbul'un pek çok kütüphanesinde yaz­ma nüshası bulunmaktadır.
2.    Terceme-i Kimyâ-i Saadet: İmam Gazalinin bu eserini Farsça aslından ter­cüme etmiştir. Bu eserin güzel bir nüshası Süleymaniye ktp.,Hamidiye nr. 636'da ve Mahmud Efendi ktp. nr. 1756'da bulunmaktadır. Ali Emiri ktp. nr.l204'de de bir nüshası mevcuttur. İlk yazmadaki ferağ kaydındaki 971/1563 tarihi göz önüne alınırsa, eserin bu tarihten önce te'lif edildiği söylenebilir. Manisa'da kurduğu vak­fiyesinde bu eserin tercümesinde çalışan Ahmed Çelebi ismindeki zata verilecek pa­radan bahsetmesi, tercüme işinde başkalarından yararlandığına işaret etmektedir[14].
3.    Şerh-i Miftahü'n-Necâh: el-Vesile ilâ Külli Hayrin ve Felah adıyla tanınan meşhur bir duanın şerhi olan 9 varaklık küçük hacimli bu eserin yazma bir nüsha­sı Süleymaniye ktp. Ayasofya böl.nr. 1933'de bulunmaktadır.
4.    Hâşiye-i Ferâiz-i Seyyidüş-Şerif: Bu eser, Seyyidü'ş-Şerif Sirâcüddin Mu-hammed es-Secâvendî (ö. 816/1413)'nin Ferâiz-i Sirâciyye isimli şerhi için hazır­lanan br haşiyedir. 992/1584'de yazılan bu eserin Mustafa el-Kefevî tarafından ya­zılmış güzel bir nüshası Şehid Ali Paşa Kütüphanesi nr. 1093'de bulunmaktadır. Aydın Talay'ın Süleymaniye Kütüphanesinde el-Fevaid el-Ziyaiye ya Ta'likat adı, (h. 1000, Düğümlü Baba 446/22) no ile tespit ettiği ve kanaatimizce yanlış oku­nan eserin de bu haşiye olması muhtemeldir.
5.     Ta'likâtü't-Dürer / Nakdü'd-Dürer : Vankulu, Molla Hüsrev (ö.
885/1480)'in Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan
Dürerü'l-Hük-
kâm'ma
ta'likat şeklinde kaleme aldığı bu eseri 995/1586'da tamamlamıştır. Bu
eserinde Dürer'deki gerek şârih gerekse müstensihten kaynaklanan bazı hatalara
işaret etmiştir. Müellif hattıyla yazılan bir nüshası Süleymaniye ktp Yazma bağışlar
Bölümü nr. 985'te bulunmaktadır. Diğer bazı nüshaları da Çorlulu Ali Paşa, nr.
178 ile Süleymaniye ktp., Pertev Paşa.nr. 166; Yazma Bağışlar, nr. 36, Fatih, nr.
1599'da bulunmaktadır. Aydın Talay, müellifin bu konuda
Hâşiyetü'd-Dürer isim-
li 196 yaprak, h. 995 tarihli ve Süleymaniye ktp. Yahya Tevfik 1796/91'e kayıtlı
bir eser ile
Dürretü'I-Akâid isimli 42 yapraklık bir eserinden bahsetmektedir[15].
6.  Risaleleri: Vankulu Mehmed Efendinin çeşitli konularda risaleleri bulunmak-
tadır. Bunların tamamı Süleymaniye Kütüphanesinde mevcuttur. Bu risalelerin
isimleri, tespit edilebildiği kadarıyla yazılış yeri, tarihi ve kütüphanesindeki yerleri
şöyledir:
a) Risale fi Reddi Ahuâli'l-Mübtediîn, (İstanbul 1088, M, Hafif Efendi
453/3);
b) Risale fi'l-Ptiraz ala Kavli Ebi's-Suûd fi tefseri sûre-i Hûd, (158 ypr.
Râşid Efendi 24/3); c)
Risale fi'r-Reddi Kavli Ebi's-Suûd fi tefsiri Sûre-i Yusuf
(Reşid Efendi 244/2); d) Risale fi'r- Reddi Ücreti'l-Müste'ar ve'l-Müste'cir ve'l-
Mağsûb
(Reşit Efendi244/5); e) Risale fi't-Tahzir ani'l-Bidei ve'l-Ehvâ (Reşid Ef.
985/63); f) Risale fî İzâhi's-Sulhi ve Sebebih (Reşid Ef. 244/4); g) Mecmûatü'r-Resâil (Laleli 3774/3)
Vankulu Mehmed Efendi'nin yukardaki bilinen tercüme ve telifleri dışında şair­lik yönünü gösteren edebî değeri haiz bir Dîvân'ı bulunmaktadır. Ancak Talay Dı­şında araştırmacıların pek çoğu, manzum eserlerini toplayan bir kitabı olmadığını belirtmektedirler. Talay'ın Süleymaniye kütüphanesindeki eser tesbitine göre Van-kulu'nun Kasîdetü'l-Hilyei'ş-Şerîfe (Düğümlü Baba 428/12) Kasîde-i Nûniyye (h. 1000, M. Arif, M. Murad 5714) adlarıyla iki divanı bulunmaktadır. Divanından bahsetmeseler de bazı araştırmacılar, Vankulu'nun şairlik yönünü gösteren birkaç şiirini nakletmektedirler. Mesela Medine'de iken yazdığı bir şiirinde Vankulu Meh­med Efendi şöyle demektedir:
"Budur âyin-i Arab bir kavmin ölse seyyidi Az olur kim kabri üzre bende âzad olmaya Sen ki Şâh-ı mürselin ü Seyyid-i kevneynsin Hâşe lillâh kabrine yüz süren âzâd olmaya"[16].
Mecmuatü'r-ResâiFde "Silsile-i Târik-i Bayramı" başlığıyla, Bayramiye tarîkinin zikirlerinde kullandıkları bir kasidesi bulunmaktadır. Bu kaside de Hz. Peygam­berden başlayarak, Hz. Alî, Hasan-ı Basrî, Habîb-i Acemî, Dâvûd-i Tâî, Ma'rûf-u Kerhî, Seriyy-i Sakatî, Mecdüddîn Akhisârî, İbni İsa gibi Bayramiye tarîkinin büyük­lerine övgüde bulunmaktadır[17]. Bu kasidenin ilk ve son beyitleri şöyledir:
"Minnet Allah'a kim odur Mevla Bizi nimetlerine kıldı seza O'durur haya-i zül-cela-i kadim Ana layık durur dürud u sena

Yüzümüz karadır bizim Ya Rab Gerçi kıldık hezar cürmü hata Nur-ı Ahmed hakkıçün ey Halik Bizlere rahmetini eyle ata"

7.Vankulu Lügati
Mehmed el-Vânî'nin en önemli ve onu meşhur eden eseri Terceme-i Sıhah-ı Cevheri adını taşıyan ancak Vankulu diye meşhur olan lügatidir. Eser büyük dilcive lügatçi Ebû Nasr îsmâil b. Hammâd el-Cevherî (ö.393/1003)'nin son harf esa­sına göre düzenlenen Tâcu'l-Lugct ve Sıhâhu'-Arabiyye[18] adlı sözlüğünün tercüme­sidir. el-Cevherî'nin bu önemli sözlüğü Vankulu Mehmed Efendi'den önce de Pir Mehmed b. Yusuf Ankarâvî (ö. 886/1481) tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. An­cak Arapça kelimelerin tahkik ve tashihi için Mütercim Asım'm tercüme ettiği el-Fîrûzâbâdî'nin el-Kâmûs'ul Muhît'i ile Vankulu'nun tercümesinin temel başvuru kaynağı olduğu belirtilmektedir[19].
Vankulu eserin önsözünde de islâmî ilimlerin ve şeriat ahkamının Arapça ifade­lerle dolu olduğu, bu nedenle bu dilin öğrenilmesi gerektiğinden bahsetmektedir. Bu dilin öğrenilmesinde lügat kitaplarının büyük önem taşıdığını ve bu alanda el-Cevherî'nin Sıhâh'mm bütün önde gelen bilginlerce kabul edildiğini ifade eder. Arapça açıklamalı olan bu lügati, ihtiyaca binaen ve kolaylıkla yararlanılabilmesi amacıyla Türkçe'ye çevirdiğini belirtir. Lügat konusunda daha önce yapılan Ahterî ve es-Sihâh gibi çalışmaların bir takım hatalar içermesinin de böyle bir lügat hazır­lama sebepleri arasında olduğunu ifade eder[20].
Müellifin tercümesini 997/1589 martında tamamladığı eserin[21] istanbul kütüp­hanelerinde pek çok yazması bulunmaktadır. Bunlardan Es'ad Efendi nr. 3288, Hasan Hüsnü, Paşa nr. 1097 değerli yazmalar arasındadır[22]. Talay, Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya 0114'de değerli bir nüshanın bulunduğunu belirtir[23]. Eser daha sonra basılmıştır. İhsan Sungu Osmanlı Devletinde Arap Harfleriyle ilk bası­lan Türkçe eserin 31 Ocak 1729/1141'de yayınlanan Vankulu lügati olduğunu be­lirtmektedir[24]. Bu kitap Terceme-'ı Sıhâh-ı Cevheri (Lugat-i Vankulu) adıyla Dâ­ru't-Tıbaati'l-Ma'murâ diye bilinen Müteferrika matbaasında yayınlanmıştır[25], tik de­fa ansiklopedik boyutlarda iki cilt halinde ve bin adet olarak basılmıştır. Kitaba rağ­betin umulanın üzerinde olması üzerine yeni bir baskı yapılmasına karar verilmiş­tir. Ancak ücreti yüksek olan kitabı öğrencilerin alamaması üzerine, durum saraya aksettirilmiş ve bunun üzerine Padişah fiyatın o zamanın parasıyla otuzbeş kuruşa indirilmesi için, şu an hazine evrakında 1141 O 1733 tarih ile kayıtlı bir fermanı İstanbul kadısına göndermiştir[26]. Bu fermanda ilim talebesinin istifadesi amacıyla eserin ciltsiz basılması ve 35 kuruştan satılması emredilmektedir. O dönemde bir dirhem gümüş 20 akçedir[27].
İlk cilt 19 sayfa giriş ile birlikte 775 sahifedir. İkinci cilt iki sayfa fihrist, 756 say­fa sözlük ve 10 sayfa sonuç bölümü olarak toplam 768 sayfadır. Eser daha sonra bir kaç defa yeniden yayınlanmıştır. İkinci baskısı yine aynı matbaada 1755-1756 yıllarında yapılmıştır, ikinci baskının ilk cildinin sayfa sayısı 379, ikinci cildi 433 sayfadır. Üçüncü baskısı 1802 -1803 yıllarında Dâru't-Tıbâatî'l-Cedîde matbaasın­da yayınlanan nüshanın ilk cildi 655, ikinci cildi 764 sayfadır.
Vankulu lügati nm 2. baskısının numaralandırılmamış ilk sayfasında eserin Sul­tan Muhammed Han'ın hilafeti, Sadrazam Râgıp Muhammed Paşa ve Şeyhülislam Dürrizâde Mustafa Efendi zamanında tabedildiği belirtilmektedir. Sayfanın altında ise Kostantiniyede ve 1170 olarak basıldığı yer ve tarih yer almaktadır. Daha son­raki sayfada "Suret-i Emr-i Şerif-i Alişân" başlığı altında eserin basılabilmesi için ge­rekli olan padişah fermanı ve şeyhülislamın fetvasının bir örneği bulunmaktadır. Üçüncü sayfada "Miftahu mâ fi'l-Kitab" başlığında, eserin kullanım hakkında bilgi­ler verilmekte, sözlüğün bablar ve fasıllara ayrıldığı belirtilmektedir. Bablar sahih fi­ilin son harfine göre, fasıllar da ilk harfe göre düzenlenmiştir, bu tertibe göre söz­lük yirmi sekiz bab ve fasıla ayrılmıştır. Son harfi "vav" veya "ya" harfinden hemze­ye dönüşen kelimeler ise "vav" ve "ya" bablarında yer almaktadır. Herhangi bir il­letli fiilin değiştirilmiş şekli olmayan yumuşak elifli kelimeler ise yirmi sekiz babın dı­şında yirmi dokuzuncu bab olarak ele alınmıştır. Fasıllarda aynı şekilde düzenlen­miştir.
ilk cildin ilk sayfasındaki mukaddime hamdale ve salvale ile başlamakta, sözlü­ğün hazırlanmasının gerekçeleri ve sistemi anlatılmaktadır. Sözlük kısmı dördüncü sayfadan itibaren başlamaktadır. İkinci ciltte, asıl sözlük kısmı fihristten sonra gel­mektedir.
Madde girişinden sonra, önce maddelerin hareketleri ifade edilmekte, sonra Türkçe anlamı  verilmekte ve bir cümlede kullanılmaktadır. Bu eserde kelimeler
Arapça örneklerde kullanıldığı için kullanıcıların Arapça bilmesi, yararın daha fazla olmasını mümkün kılacaktır. Örneğin "el-Heba" ("ha'nın fethi ve banın sükûnuyla) gizlemek, setr manasınadır" denildikten sonra örnek bir Arapça cümle verilmiştir. Yine "el-Humal ("ha'nın zammı ve "mim"in tahfifiyle) aksak olmak, a'rec manasına ve Ebû Ubeyd eyitti humal deve ayağında olan şol aksaklıktır ki ana bazi tamar ke­silmekle deve kılurlar" denmektedir. "ed-Dıhal ("daF'ın kesir ve "ha"nın tahfifiyle) bi kere su içen deveyi susuz devenin arasına koyup havza iletmeğe dirler, kemaliyle su içmedüyse içsün deyü", "el-Va'z. ("va"nın fethi ve "ayn"ın sukunuyla nasihat et­mek bir nesnenin ahurunu andurmak" diye açıklanmaktadır.
Vankulu lügati Arapça'dan Türkçe'ye tercüme edilen lügatlar ara:, nda önemli bir yere sahiptir, ilk defa basılan Türkçe eser olarak da ayrı bir öneme sahip bu eser yıllarca ilim ve kültür hayatında yüksek bir mevki işgal etmiş, ilim adamlarının ve öğrencilerin ellerinde düşürmediği bir el kitabı olmuş, başvurulan bir temel sözlük haline gelmiştir.




[1] Nev'izâde Atâî, Zeyl-i-Hakâık fi Tekmilei'ş-Şakûyık, İstanbul 1268, s.316; Bursalı Mehmed Ta-hir, Osmanlı Müellifleri, Haz: A. Fikri Yavuz-lsmail Özen, İstanbul, II, 48; Mehmed Süreyya, Si­cil/H Osmani, İstanbul 1311, IV, 130; Ömer Rıza Kahhale, Mu'cemu'l-Müellifin, Dımeşk, 1960, XII, 33.
[2] Vân-Î Mehmed Efendi için bkz. Erdoğan Pazarbaşı, Vânî Mehmed Efendi ve Araisu'l-Kur'ân, Van Belediyesi Yay. No: 5, Van 1997.
[3] Brockelman, GAL, Leiden 1943,11, 581; Pazarbaşı, 17-19.
[4] Kendi el yazması olan bazı eserlerinde de el-Vanî, nisbesi görülmektedir, bkz. Süleymaniye ktp. Yazma Bağışlar nr. 985 var. 16, 187b.
[5] Mehmed el-Vânî, Tercih-i Beyyinât, Bağdatlı Vahbi ktp. nr. 2070 var. 92 b.
[6] Şemseddin Sami, Kamusu'l-A'lâm, İstanbul 1316, VI, 4678.
[7] Vakfiye için bkz. M. Çağatay Uluçay, "Manisa Vakfiyeleri", Gediz Dergisi, Manisa Halkevi Yay. 1945, s. 9. Krş. Aydın Talay, Bizim Eller Van, İstanbul 1988, s.146-147.
[8] Atâî, Hadâik, 317.
[9] Cahid Baltacı, 15-16. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, istanbul, s.580.
[10] M. Çağatay Uluçay,Manisa'daki görev başlangıcını 981 Ö 1573ö olarak vermektedir. Bkz. Uluçay, s.9; Krş Talay, s. 145. Vankulu Manisa'da yedi yıl müftülük yapmıştır. Bu süre içinde Saruhan Ma­nisa'da ki şehzade olan III. Murad'la tanışmış ve pek çok yardımını görmüştür.
[11] Ahmed Subhi Furat, "Vankulu" Mad., tslâm Ansiklopedisi, XIII, 202-2203.
[12] Atai, Hadâik, 316.
[13] Talay, s. 147.
[14] Uluçay, s.9.
[15] Talay, s. 147.
[16] Bu şiir çeşitli kaynaklarda çeşitli-kelime farklılığıyla aynen yer almıştır. Bkz. Naili Tuman, Tuhfe-i Nailî, Müellif Hattıyla Yazma Türk Ansk. Kitaplığı, s. 1148; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Mü­ellifleri, I, 460; Şemseddin Sami, Kamus, Vl; 4678 Atâî, Hadâik, s.317.
[17] Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram Veli Soyu-Yaşamı, Hacı Bayram Vakfı Yay. Ankara, trs. s.269.
[18] el-Cevherî'nin eseriyle Arap sözlükçülüğünde yeni bir dönem başlamıştır. el-Cevhennin metodun­dan etkilenen İbn Manzur ve el-Firûzâbâdî gibi sonraki dönem dilcileri eserlerinde, onun geliştirdi­ği son harf esasına göre terip sistemini uygulamışlardır. Sözlüğü daha çok Sıhah adıyla meşhur olan el-Cevherî'nin geliştirdiği yeni sisteme göre, kelimeler son harfe göre aranmaktadır. Örneğin Kete-be fiili Kef başlığı altında, alfabetik sıraya göre "ha" harfinde bulunmaktadır. Bu eser Muhammed b. Ebi Bekr er-Razi Ö. 66/1267 tarafından Muhtaru's-Sıhah adıyla en çok kullanılan kelimeler se­çilerek özetlenmştir. el-Cevheri'nin eseri 1270/1853' de Tebriz'de ve 11282/ 1875 yıllarında Ka-hire'de yayınlanmıştır. Bulak Matbaasında altı cilt halinde yayınlanan baskılarında Ahmed Abdulğa-fur Attar tarafından bir mukaddime yazılmıştır. el-Cevherî'nin eseri hakkında daha geniş bilgi için bk. M. Sadi Çöğenli, Kenan Demirayak, Arap Edebiyatında Kaynaklar, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Erzurum 1994; Hüseyin Nassâr, el-Mu'cemu'l-Arabi, Neş'etuhu ve Tatavvuru-hu, Kahire 1408/1988, II, 380-417.
[19] Ebüzziya Tevfik, "Harhara ve Ferfere" Mecmûa-yı Ebuzziya, No. 84, Ö1317Ö.S.19.
[20] Vankulu Mehmed Efendi, Vankulu Lügati, Dâru'lTıbaâti'l-Ma'murâ, istanbul 1169/1755, I, 1.
[21] Mehmet Yiğit, "Vankulu Mehmed Effendi ve Vankulu Lügati" YYÜ. Fen-Edebiyat Fakültes Sos­yal Bilimler Dergisi, C.I, Van 1990, s.317.
[22] Furat, XIII, 203.
[23] Talay, s. 1457.
[24] M. Türker Acaroğlu, "Dünyada Basılan İlk Türkçe Kitap", Belleten, C.50, sayı 1197, 1986 s.507.
26). Erol Özbilgen, "Osmanlı Kültüründe Avrupa ile Kitap Alışverişi ve İlk Osmanlı Basımevleri", İlim ve Sanat, sayi:16, Kasım-Aralık, 1987, s.56.
[26] Ahmed Refik, Alimler ve Sanatkârlar, Basıma Haz. Vahit Çubuk Kültür Bak. Yay, Ankara, s.382.
[27] Ahmed Refik, 12. Hicri Asırda İstanbul, istanbul 1932, s.100.