Esas adı Hilyetü'l-İnsan ve Helbetü'l-Lisan'dır

Yazarından ötürü İbn-i Muhenna Sözlüğü denmiştir. 13. yüzyıl Türkçe-Moğolca kelimelerin Arapça tanımlarını veren sözlük dilimize Abdullah Battal tarafından kazandırılmıştır.





T. D. T. C.
IBNU-MUHENNA LÜGATİ
{istemimi nüshasının tiirkçe bölüğünün endeksidir.)
APTULLAH BATTAL T. D. T. C. AZASINDAN
19 3 4 İSTANBUL DEVLET MATBAASI

.... a
-
Maarif Vakam Milli Talim ve Terbiye Dairesinin 911211933
tarih ve 951b9 numaralt emrile 2000 nüsha Mlm^Ur.
v-

• -
ÖNSÖZ
Tahmin olunduğuna göre, 13 ncü milâdî asrın sonlarında yahut 14 ncii asrın başlarında yazılan "ibnumuhennâ lügati,, nin Avrupa kütüphanelerinde bulduğu beş tane yazma nüshalarını karşılaştırarak, Rus âlimlerinden P. Melyoranskiy (ML) "Türk dili hakkında Arap filolog,, adiyle bu eserin bir fihristini 1900 senesinde Petersburg'da neşrettirmiş-tir. Kendisinin fihristi hakkında ML ezcümle şu sözleri yazıyor: "Nüshaların beş tane olduğuna bakılırsa, bizim işbu fihristimiz gayet doğru olmak lâzımgelirse de, şu beş nüsha hakikatte hemen bir nüshaya dönüyor ve o da çok yanlışlık)] bulunuyordu. Bunun içindir kî eser pek doğru çıktı denilemez,, (mukaddemede). Sonraları İbnumuhennâ eserinin İstanbulda "Müzei Humayun„ kütüphanesinde altıncı bir yazma nüshası bulunmuş ve Kilisli Rifat B, (KR) n tashihile 1340 senesinde İstanbulda neşrolunmuştur.
önünüze çekilen işbu fihrist İşte şu istanbul nüshasının türkçe bölüğünün fihristi olup, basma nüshaya göre tertip edilmiştir. İbnnmuhnnâ lügati İçin meydanda P. Melyoranskiy fihristi varken ben neden ve neye bu İstanbul nüshasının bir fihristini yazdım ? Beni bu işe süriikliyen sebepleri burada yazayım :
1) Daha kitabın musahhihi Kilisli Rifat B. İstanbul nüshasının Melyoranskiy fihristinden üstünlüğünün sebeplerini böylece sayıp dökmüştür • (mukaddemesinde. s. E):
a) Bizim nüshada takriben yüzde 10 nisbetinde fazla söz vardır;
b) Bizim nüshada hareke ve harf işaretleri vardır (Melyoranskİy'de yoktur);
c) Bizim nüshada müellifin ismi "Cemalüddin İbnumuhennâ,, diye gösterilmiştir (Melyoranskİy'de isim yoktur);
ç) Bizde kitabın ismi (Hilyetül-insâp ve Helbetül-lisân) diye yazılmış (Melyoranskİy'de sadece "Tercüman,, denilmîştiı).
Ben bunlara kendi tarafımdan şunları katacağım:
2) Melyoranskiy fihristi yazıldığı zaman Dtvanu - Lügati - it - Türk te, "Aybetul-hakayık„ tat henüz meydana çıkanlmış değildi ve bundando-layı Melyoranskiy fihristinde birçok sözlerin denilişlerİ yanlış gösterilmiş ve bütün fihrist artık çok eskimiştir ve eksiktir;
İbııi Mühctıım Lügati İndeksi — 1
2
3) Melyoranskiy fihristinde türkçe sözler yalnız rusça anlatıldığından bize pek anca anlanışiı değildir;
4) Bizim 6 ncı nüshanın ayrıca bir değeri ve özlüğü vardır kim, bunu P. Melyoranskiy'nin şakirtlerinden ve bugün tanınmış dilcilerden olan S. Malof'un sözleriyle anlatmak belki daha doğru olur. S. Malof rusça "Zapiski koüegii vostokovedov pri Aziatskom Müzeye Akademii Nauuk S. S. S. R.„ isimli mecmuanın 111 ncü cildinin 2 nci kitabında (Leningrad, 1928) "ibnumuhennâ Türk dili hakkında,, başlığıyle bir yazı naşretmiştir. Malof bu yazısında kitabın İstanbul nüshası için şu sözleri yazıyor:
— "Prof. P. M. Melyoranskiy kendisine malûm olan beş nüshada tasvir edilen dilin eski Azerbaycan dili olduğunu iddiasında ne derece haklı ise, ben de İbnumuhennâ eserinin bu altıncı nüshasında pek bariz bîr surette göze çarpan lisanın Şarki Türk, Kâşgar ve Uygur lisanı olduğunu iddia edersem, yanılmış olmıyacağım fikrindeyim. Anlaşılan, ibnumuhennâ eserinin alınyazısı da diğer birçok Şark eski elyazmaları alınyazısının ayni olmuştur: eser defalarca yazılmış ve herbir yazıcı kendisine anlaşılmıyan sözler yerine okuyuculara daha yakın ve daha iyi anlaşılacak ve gittikçe yenileşen sözler koymuştur. Bu hususta diğer Garbı Avrupa nüshalarına nisbeten İstanbul nüshasının asıl nüshaya daha yakın olduğu tahmin edilmelidir. Şimdilik arada başka bir orta halka bulunmadığından, İbnumuhennâ, uzun bir fasıla ile olsa da, Mahmut Kâş-garî'nin bir muakkibi ve şakirdi sayılabilir,,.
işte, İbnumuhennâ İstanbul nüshasının endeksini ben bu sebeplerden dolayı yazdım. Bu endeksin başlıca hususiyetleti şunlardır:
1) Gerekli görüldüğünde şu veya bu sözün türkçe klasik eserlerdeki ve nisbeten yakın zamanlarda Ön Asyada yazılan bazı değerli lügat ve edebiyat kitaplerındaki yerleri de gösterilmiş ve mümkün olduğu denkli karşılaştırmalar da yapılmıştır.
2) Kilisli Rifat B. basma nüshada, yazmadaki birçok yanlışları düzeltmiş ise de, onun düzeltmeden bıraktığı sözler de eksik değildir. Zaten bu hususta kendisi de: "Eserin farisî kısmındaki hataların doğrusunu ekseriyetle gösterdiğim halde, türkçesinde o kadar cesaret yapamadım,, diyor (mukaddemesinde, s. j). Bundandolayı bize Fihristte bazı sözlerin tashihleriyle uğraşmak zarureti de hasıl olmuştur.
Benim de içinden çıkamadığım bir hayli kelimeler vardır ki, bunlar kitabın sonunda ayrıca bir liste halinde alfabe sırasile, olduğu gibi gösterilmiştir. (Bunlar ya nasıl okunduğunu belirsiz olan yahut manası anlaşılmıyan veya manası arapçasının manasına uymıyan yahut manasında şüphe edilen ve bazan arapçalarının da manaları anlaşılmıyan sözlerdir).
Lâkin bu tashihler esnasında iştikak zorlamalarından, indî faraziyelere dalmaktan mümkün olduğu kadar içtinap edilmiştir.
3) Melyoranskiy'de bizim nüshadakinden farklı olan sözler, dolayısile gösterilmiş ve bazı sözler Melyoranskiy'nin yardımiyle düzeltilmiştir.
Melyoranskiy' de bulunmıyan sözlerin yanına "ML. yok,, İbaresi ilâve ■edilmiştir.
4) Kitapta Türk dilinin gramer kaideleri ve hususiyetleri anlatılırken misal ve örnek için getirilen kelimeler de bizim Fihrislimize alınmıştır.
5) Bir söz aynî sahifede tekerrür etmişse dahi bizim Fihristimizde yalnız bir defa gösterilmiş, satırlarile ayrı ayrı gösterilmemiştir.
6) Fiiller kitapla ne şekilde bulunursa bulunsunlar, fihristimizde mastar şekline çevrilerek gösterilmişlerdir. Edat ve lahikaların şu veya bu cihetten ehemmiyeti olanları ancak alınmıştır.
7) Bir sözün M. Kâşgarî (MK) de bulunan bütün yerleri gösterilmemiş, ekseriya yalnız satır başındaki yerini göstermekle iktifa edilmiş ve bir de Brockelmann fihristinde olduğu gibi, sözlerin hangi satırda bulundukları da gösterilmiştir (üçüncü rakam satırı gösteren rakamdır).
8) İbnumuhennâ Lügatinde bulunan bir söz elbette başka birçok türkçe eserlerde de bulunabildiği gibi, oradaki bazı kelimeler engin Türk yurdunun uzak veya yakın bir köşesinde bugün de yaşıyabilir. Eserler göstermekle başlıca Orhon abideleri, Mahmut Kâşgarî eseri, Ku-tadgubilik, Rabguzî eseri, Aybetül-hakayık, Divani Sultan Velet v. s. gibi türkçe klasik eserlere ehemmiyet verilmiş ve bununla şu veya bu kelimenin tarihi ve eskilik derecesi gösterilmek istenilmiştir. Okyanus, Burhanı Katı Tercümesi, Ehterî, Lehçe tül-Lügat, Lehcei Osmanî gibi Ön Asyada ve bu yurtlarda yazılan eserlerin gösterilmesinden ise, şu veya bu kelimenin Garp Türkleri arasında hangi zamanlara kadar unutulmamış olduğunu meydana çıkarmak hedefi göz önünde tutulmuştur.
9) Bu günde yaşıyan sözler için ekseriya kitaplar göstermekten vazgeçilmiş ve yalnız arada bazı kelimelerin bu günde de yaşamakta olduğu anılmıştır.
Bir sözün Kazak ve Kazan lehçelerinde bulunmasını, kitaplar göstererek teyit etmeğe lüzum görülmemiştir; çünkü Fihrist sahibi kendisini bu lehçeleri bilenlerden addetmektedir.
Aptullah Battal
İŞBU FİHRİSTTE İSİMLERİ ALINAN KİTAPLAR VE MÜELLİFLER.
ORK: "Orhon Kitabeleri,,, Necip Asım B. neşri, istanbul 1341; (Orhon abideleri 8 nci miladî asırda dikilmişlerdir.)
KB: "Kutadgu bilik„ (Das Kudatku Bilik), W. Radloff neşri, Petersburg, 1910; (KB. n Bala s a gonlu Has Hacip Yusuf tarafından yazılıp bitmesi tarihi-1069-1070 miladî yıllardır).
MK: Mahmut Kâşgarî ("Divanu Lügat-it Türk,), İstanbul, 1333; (Bu eserin yazılma tarihi-1073 miladî yıldır).
AH: Aybe tül hak ayık,, N, Asım B. neşri, İstanbul, 1334; (Ahmet Yükna-kî tarafından 13 ncü miladî asır başlarında yazılan bîr eserdir).
D S: Divani Türkii Sultan Velet JT-JY.»), İstanbul, 1341 (Bu Eser
13 ncü asırda Konyada yazılmıştır).
HG: (Houtsma'nın Glossarı): "Ein turkisch-arabisches g!ossar„, M. Th. Houtsma neşri, Laiden, 1894: (Bu eser miladî 1245 senesinde yazılmıştır),
RAB; Rabguzî (Kısasul - Enbiya): Benim istifade ettiğim nüsha 1899 senesinde Kazanda Hacı Şemsüddin oğlu vereseleri trafından neşrolunmuştur. Bizim nüshanın, Kazanda 1859 senesinde ilk defa olarak, Nikola tlmenski'nin tashihile basılan RAB. nüshasından çok farklı olduğunu zannetmiyorum. Bana kalırsa Kazanda basılan RAB. ların hepsi için ana nüsha şu tlmenski nüshası olmuştur: (RAB. nin yazılıp bittiği tarih- miladî 1310 senesidir)
ABH: Abulıeyyan'İn JiAflölJ zViM^i (arapça metin, "Türkiyat Enstitüsü, neşri, İstanbul, 1930: (Bu eser 14 ncü milâdî asrın başlarında yazılmıştır).
İ BM: İbnu-Mühenna Lügati (Bizim kitap).
MLG: Mühakemetul-Lûgateyn,,, Mir-Ali-Şir-Nevaî eseri; "İkdam,, neşı i, İstanbul, 1315: (Bu eser 15 nci miladî asrın sonlarına doğru yazılmıştır).
EH: "Ehteri Kebir,,, Mustafa ef. Şemsüddin oğlu tarafından 1545 miladi senesinde Kütahyada yazılıp bitmiştir.
DTB: Edirneli Nazmi'nin "Divani Türkîİ Basit,, i, İstanbul 1928 (Bu eser miladî 16 nci asırda yazılmıştir).
5
BKT: "Burhanı Kati (jW bUs) Tercemesi,, Ayıntaph Ahmet Asım
Ef. eseri olup, 1797 miladî senede yazılıp bitmiştir.
LL: "Lehcetul - Lügat„ (ouııu^ç Mehmet Esat Ef. eseri, İstanbul 1801.
OK: "Okyanus,, (Kamus lercemesi), Ahmet Asım Ef. eseri; 1810 senesinde yazılıp bitmiştir.
BUD: Budagof L. ("Türk-Tatar lehçelerinin mukayeseli Lügati,, -tükçe- den rusçaya), Petersburg, 1869.
ŞS: Şeyh Süleyman; (ÖV* (f7 j ^ ^ istanbul, 1298 (1880).
PDC: Pavet'de Courteille Ul^ıstsı) _ Dictionnaire Turk-
Oriental), Paris, 1880.
LOS: "Lehçeyi Osmanî,,, Ahmet Vefik Pş., istanbul, 1888 (yeni tab'ı).
RAD: Wilhelm Radlof "Türk lehçeleri lügati tecrübesi,,, Petersburg, 1888.
ML: Melyoranskiy P.; (IBM. eserinin Avrupa kütphanelerinde bulduğu 5 tane yazma nüshalarını karşılaştırarak tertip ettiği ve "Türk dili hakkında Arap filolog„ adiyle neşrettiği fihristi, Petersburg, 1900).
KT: "Kamusu Türkî„, Ş. Sami B., İstanbul, 1317.
CV: Cemal Welidı "Tatar tilinin tulu Süzlüğü„, Kazan, 1924.
BR: C. Breckiemann'ın MK. eseri için yaptığı "Mil teltürkiseher Wortschatz„ isimli fihristi, Leiptsig, 1928.
MALOF: S. Malofun "Ibnı; - Muhenna Türk dili hakkında,, sernameli yazısı (S. S. S. R. ulûm akademisinin Asya müzehanesi yanındaki, "müsıeşriklar heyetinin eserleri,, mecmuasında, cilt 3, kitap 2, Leningrad, 1928.
ABF: Abuheyyan'in fihristi, Ahmet Cafer oğlu, istanbul, 1931.
ADD: "Ana Dilden Derlemeler,,, Hamil Zübeyr ve Ishak Refet, Ankara, 1932.
BAŞKA KISALTMALAR:
ŞSA: Şemsüddin Sami.
KR: Kilisli Rifat.
KAZ: Kazan lehçesi.
KZK: Kazak (kırgız) lehçesi.
TRM: Türkmence.
MOG: Moğolca.
6
"Türkçe,: Böylece tırnaklar içine alınan "türkçe, den murat, MK. nin başka Türk lehçelerine karşı kullandığı Kâşgar ( Hakanı) türkçesidir.
Ve b: Ve başkalar. Sı Sahife. KARŞ: Karşılaştır. ORT: Orta Türkler.
ALFABEMİZ
İşbu fihrist için kullandığımız fonetik alfebenin temeli yeni Türk alfabesi olup, bugünkü Türk harflerine yalnız iki tane işaret ilâve edilmiştir ki, şunlardır:
d': Arap alfebesinde S işaretinin anlattığı ses için kullanılmıştır, fi; Eski Çağataycada şimal Türklerinde ve Ş. Sami B. in Kamusu Türkisinde r işaretleriie gösterilen sağır kâf (burun sesi).
A
Acun : Dünya, 79, (Bu sözün başka bir şeklî de "Ajun„ dur. Bu maddeye bakılsın),
Açgu: Anahtar, 179.
Açguçu: Kan alıcı; 157, (ML. yok.).
Açığı Acı, 154 ve 165, (MK. I, 61, 5; AH, "Açık,,, 49).
Açığ suı Acı, tuzlu su, 180
Açık: Kapalı: örtülü olmıyan, 154 ve 188.
Açılmak: Kapalı olma hali kaldırılmak, 130.
Açımak: Ekşimek, 108, (MK, III, 190, 8).
Açmak: Kapalı olma halini kaldırmak, 79, 99, 113, 120, 130, 136 ve 2) Açık söyleyip anlatmak, 105, 3) Yaymak, 115 ve 4) Acıkmak, 107; (Bizim nüshada burada " Acıktı „ demek olan arapça fiilinin karşısında ^üJU fiili bulunuyorsa da, ML. de burada fiili duruyor. Bİz de bunu kabul ettik).
Adag: Ada, 180, (Rab., "Adak,,, 293-294. Kaz. da yaşıyan şekli "ATAV„ dır).
Adak: Kap, 79.
Ad'namak: Rengi atmak, 106; (MK. değişmek, I, 242, 1.; ML. yok).
Ağ: (Kafes şeklinde seyrek örgü, 160); RAB., 305-306. ABH. 16).
Ağaç: 1) Değnek, 173 ve 2) Fersah, 178, (Bunun "Y1ĞAÇ,, şekli de vardır ki, MK. de kelimenin 3-4 manasile yalnız bu şekil alınmıştır: 111, 6, 14-15-16 ve 7, 1. RAB. de de yalnız bu şekil vardır, 50 ve 119; AH., 67).
Ağaç yongıçı: Dülger, 158.
Ağdam: Boyunduruk, 158.
Ağı: İbrişim giyim, 167, (MK: Diba, 1, 83, 12. KB, 255. RAD. n "Ağı ton kea'ip,, ibaresindeki "ağı„ sözünü " teure „ -pahalı diye terceme eylemesi elbette yanlıştır. Bu, " ipek elbise gi-yip„ demekten başka bir şey değildir. 537 s. deki "Ağı çuz töşeyim„ ibaresindeki "ağı,, da ipek, diba demektir. Halbuki RAD. bunu da başka türlü anlatmıştır. RAB de de bu manada kullanılmış olacaktır. Çünkü "yatırlar bürkenip atlas, ağı,, diyerek (s. 494), "agt„ yı "atlas,, la yan-yana. koymuştur. ABH, 17).
Ağıl: AğLİ, (Koyunların ve başka davarların kapatılacağı yer), 179, (MK., 1, 63, 10. RAB., 65; 291. ABH., 16. HG de "AGIL-DAŞ„ için komşu denilmiştir, ' 32).
8
Agııt: Dilsiz, 150, (RAB: "Hem ti-li anıg ağın,,, 69; ML. yok).
Ağınmak : Yukarı çıkmak, 88, 122; 135-136, (ABH, 15).
Ağır; (Hafif oîmıyan, yerinden zor oynatılan nesne), 151.
Ağırçnq: Ağırsak, 162.
Ağırlamak i Hürmet etmek, 104 ve 124, (MK., I, 53, 11 ve 252, 5. RAB., 449; ABH, 16).
Ağır kulak i Ağır işiden, 139.
Ağız: 1) Ağız, 140 ve 2) Yeni doğuran hayvanın ilk sütü, 165; (MK., " Ağıj-ağız „, 1, 55, 14; ABH., 17; [ Kıpçakçada " G „ yerine "V,, gelir; Ds. "ağuz„, 50; Kaz, ve KZK. larda yaşı-yan şeklî "OVUZ-UVUZ,,; Anadoluda "Avuz„ dur; acem-ceye de geçmiştir /BKT/.
Ağızağrık: Ağız ağrısı, 164.
Ağlak: Eksik, 188.; (Rad. — az, biraz, 1, 171).
Ağlamak: Gözyaşı dökmek, 105 ve 121.
Ağlançı: Çabuk ağlayan, 148.
Ağlatmak: Ağlatmak, başkasını ağlamağa mecbur etmek, 105.
Ağmak : Yukarı çıkmak, 111, (MK: I. 152, 1; II. 42, 12; III, 165, 14. KB., 539; Ds., 16; 20; 22, 46 ve 72; RAB, 211, ABH, 15, LL; LOS; KT.
Ağnğ: Ağrı, 163, (MK, 1, 90, 12. RAB: "AĞR1K„, 70 ve 208).
Ağrımak: 1) incinmek, 105 ve 2) Ağrıya duçar olmak, 106, (MK., 1, 230, 2; III, 127, 5).
Ağrırmakı Üşenip ağırlaşmak, 106.
Ahır; Yemlik, 179.
Ahru: Yavaş, 80; ( " Akru „ nun başka bir şeklidir).
Ahsamak: Aksamak, topallamak, 122, (MK., I, 232, 4).
Ahsak: Aksak, topal, 142, (MK., İ 108, 3. RAB: "AKSAK,,, 18, ABH., 17).
Ahsırmak: Aksırmak, 113,
Ahşam: Akşam, 184, (MK., 1, 97, 15).
Aktarılmak: Devrilmek, alt-üst olmak, 104, MK., de "AHTAR-MAK„ şekli vardır, I, 188, 3-4. RAB., 170., ABH. " AKTARMAK,, 17).
Ajun: Dünya, 79 ve 137; (Yukarıda yazılan "Acun,, nun diğer bir şeklidir. MK., i, 73, 8. Bu söz MK. de heryerde "AJUN,, şeklinde yazılmıştır. KB, 240, 262, 265 ve başkalar. RAB, 8-9. AH. te N. Asım B, in dediğine göre, nâsih tarafından hep "A-jun„ şeklinde yazılmışken, [1] kitabı tashih ederek bastıran N. Asım B. hep "ACUN,, şekline çevirmiştir: 31, 77, 83-84-85 ve s.).
Ajunçı: Dünya iğesi /sahibi/, 145, (KB., 262).
Ak: Beyaz, 186, (MK., I, 76, 17. MK. ye göre bu, oğuzçadır. "Türkler,, de at donlarında kullanılır. Meselâ "AK AT„, denilir. 1,77, 1. ORK. dede "AK
[1] AH. 30, Not.
"AK Ar/'ĞIR,, /I2Û/, "AK AT„ /121-122/ gibi sözlerde at donu için kullanılmıştır.
Akarmak: Ağarmak, 102.
Akar su: Akar su, 180.
Akaygır: Arapçada deni-
len çifte yıldızlar, 184, (OK. ta türkçesi "İKİKARDEŞLER,, olduğu yazılıdır. "AKAYGIR: sözü ABH. de de vardır, fakat orada îrV'^ı y,]dızj„ denilmiş, s. 16, için ise, "İKİ akbuz at„ denilmiştir /s. 18/).
Akboz: Donu bütîin ak olan at, 171; (MK. de "BOZ AT„, "BOZ-KOY„ sözleri vardır: 111, 88),
Akırmak: Anırmak, 123, (ABH; "AGJRMAK,,, 16; ML. yok.).
Ak közlü: Beyaz gözlü (gözünün akı çok olan) 140.
Akmak: 1) Akın etmek, 104 ve 119, (MK, I, 147, 5. ABH, 18) ve 2) (mayi şeylerin yukardan aşağıya doğru yürümesi), 107 ve 119.
Akru: Yavaş, 80; (MK, I, 104, 8).
Aksamak: Topallamak, 112, (ABH,, 17).
Al: 1) külrenkli at, (?) 171, (MK: "Turunç rengi,,, 1, 77, 6.
Ok: "Yelesi, kuyruğu kızıl olatı at„, -^-aı maddesinde. ABH, 20 HG, 13). ve 2) Giyimin ön kısmı, 166.
Ala: Alaca, benekli at, 171; (MK., 1, 77, 12. ABH, 20).
Alalı: Abraş, alacatenli, 164. (MK. "ALA,,, I, 85 2. RAB., 223; 244 de 371).
Ala ton: Alaca giyim (metnimizde
9
"kayıştan giyim,, dîye anlatılmıştır), 167.
Alçı: Hileçİ, Hilekâr, 157, (MK: "Al„ hile, I, 77, 7; RAB., 119; 146 ve 403; 20; ML. yok.)
Alçığ; Alçı, 158.
Alçığçı: Alçıcı, 157; (Arapça "alçıcı,, demek olan sözünün karşısındaki türkçe sözün ı/vrA1 şeklinde yazılması manasızdır. Bunun doğrusu olacaktır;
ML, yok).
Alkmak: Berbat ve yok etmek, 105; (MK, III, 142, 5 ve b.).
Atılmak: ("Alınmak,, m başka bîr şeklidir), 129.
Alın: Başm ön taraf'nın üst kısmı, 140, (MK., I, 74, 9; ABH., 19).
Alışmak: Karşılıklıca almk, 133,
Alkınmak: Yok olmak, bitmek, 124; (MK., I, 78, 2 ve b. ML. yok.).
Alkış: Birisi için açıkça iyilik dilemek, (MK., I, 90, 3, ABH, 22. Kzk. larda ayni manada olarak "ALG1S„ şeklinde bugünde de yaşamaktadır. Bugün Garp türk-çesinde yaşıyan "ALKIŞ,, m manası başkacadır).
Alkış itmek: Açıkça iyilik dilemek, 126.
Alma: Elma, 75, 77 ve 183, (MK. e göre, "ALMA,, oğuzça olup, "türkçesîn "Almıla,, iıniş, i, 117 2).
Almak: Almak, 75, 77, 88, 92, 99-100; 102. 117, 119, 127-128-129.
Alp: Kahraman, balıadir, 55; 96 ve 152, (ORK., 102, 121, 123-
10
124 ve 156. MK. I, 44,8. ABH, 21; HG., 26, ŞS., LOS., KT).
Alplık: Bahadirlik, kahramanlık, 89
AUıkmış: Malü mülkü yağma edilmiş, 148; (MK: alsıkmak, I, 206, 7.).
Altatıci: Yankesici, 156; (Nüshamızda i/f'uî altancı kılığında yazılmışsa da, yanlış olup, doğrusu - altatıcı olacaktır).
Altı: Beşten sonra gelen adet, 186
Altmış: Altı kere on, 84.
Altıın: 1) Alt taraf, 90 ve 2) Bildiğimiz kıymetli maden, altın, 98 ve 178.
Altunhğ: Altınlı, 77 ve 83.
Altmışız: Altını olmıyan, altınsız, 84.
Amçık: (Kadının çocuk doğurmağa yarayan uzvunun adı olan malûm sözünün küçültülmüş şeklidir.. 142).
Amil Gün: Orta halde olan gün, hava, 18,(MK: "AMUL,,- sakin, sessiz olan her nesne. Yavaş, halim adamada AMUL denilir,,, 1, 71, 3; RAB, de"OMUL„ şeklindedir, 4 ve 363. ML. de şeklînde yazılarak, şüpheli kelimeler sırasına konulmuştur, Halbuki az sıcak, mutedil gün için "Emik kün„ dahi denildiğini biz MK. den öğreniyoruz. I, 70, 1.)
Ana: Ana, anne, 85 86-87 ve 143.
Annatası: Ana tarafından dede, 144.
Anar- Anaç, analaşmış, 144,(MK, i, 53, 7: "zekâsı yüzünden cemiyetin anası gibi sayılan kızcağız,,; ML. yok).
Ana karıntaşi: Teyze, 144;(Nüshamızda llt;j! şeklinde yazılan türkçe sözü ben arapçasına bakarak, böyle düzelttim).
Anda: Orada, 75
Anık: Hazır, 188, (MK, I, 66, 11. RAB., 135, 242-243. ABH., 23. Bu kelime"muhakkak„ "şüphesiz,, manasına da gelir. Nete-kim Ş. S. kelimenin yalnız bu manasını yazmıştır. Buğün de Kaz, da bu kelime öteki mana-sile birlikle bu sonuncu mana için de kullanılır).
Ant: Yemin, 188, (MK., I, 45, 5, ABH, 24).
Antlığ: Birine ahitle bağlanmış olan, 145.
Anılmak: Vadolunmak, 123,(ML. yok)
Anırmak: Anmak. 109, (ML.yok)
Anlamak: Akı! erdirmek, anlamak, 113; (MK., I, 243,14 MK. bu filin oğuzça olduğunu söylemiştir. Şu halde bu anlama manasını ifade eden kıpçakça fiil hangisidir acaba? Türkçede bu manayı veren daha iki fiil vardır ki, bunlardan biri "ukmak„ (MK, I, 147, 7; RAB,. 4. AH., 72. ABH., 17, diğeri de "TÜ-ŞÜNMEK,, tir. Kzk. iarda ve kısmen Kaz. lılarda yaşamak-Udır).
Ansırmak: Aksırmak, 124. (ABH., 17).
Apak: Açık ak, bembeyaz. (MK, I, 37, 5. ABH, 7; HG., 31).
Ardırmak: Yormak, 132.
Arı: 177 (jjrA diye terceme edil-
11
iniştir ki, bundan muradı umumiyetle iğneli, iri sinek demek olsa gerektir)
Arığsız: Art ve temiz olmı-yan, 152, (RAB., 63. AH., 36). Ank: 1) Zaif. 143, 152 ve 165. (MK. I, 63, 15. ABH., 11; HG. 27.) ve 2) "ARIĞ„ in diğer bir şeklidir ki temiz ve arıdemektıt. 152. MK/ UARIĞ„/. 1, 61, 16. RAB, 4 ve 368. ABH., 10 EH. "An„, Jt'A uad, Anad. da bu şekil yaşar; HG/ "ARUV„/27). Kaz. Aruv,,.
Arık bolmak: Arıklamak, zaif-
lemek. 116. An kız: Kızoglan kız, 150. Arılmak: Temizlenmek, 130. (MK: «ARINMAK,,, 1, 12, 14. ABH. 10).
Anmak: Arı, temiz olmak., 130;
(MK. 1, 18, 15; AH. 67). Arıtmak: Temizlemek; 103 ve 112, (MK, I, 18, 13; RAB, 46; ABH, 10).
Arju: Sırtlan, 79 ve 174, (MK:
Çakal, 1, 114, 9). Arka; Arka, Sırt, 141. Arkag: Argaç /en ipliği/, 159; (MK, 1, 107, 2; Kaz. daki şekli ' "ARKAV„ dır). Arkayatak: Üzerine yaslanacak
nesne, 169; (ML. yok). Ar kiki Pislik, tezek, 153; (MK. "Ark, I, 45, 6; ABH. "AnkM, 12; ML yok; bizim nüshada da 142 ncİ s. de "8ok„ sözü karşısına geymeler içinde "ark„ sözü konulmuştur; şu halde bu- I
rada dahi "Akik,, ın bir „k„ sı fazla yazılmış olabilir).
Armak: Yorulmak, 106 ve 119; (ABH, 9; HG, 27).
Armnt! (Bildiğimiz yemiş), 182.
Arpa: (Bildiğimiz hububat), 181.
Arsıkmak; Aldanmak, 123; (MK, 1, 205-206; KB„ 280; Rad. m bunu şiddetle arzu etmek diye tetceme etmesi doğru değildir).
Ar&ıkmış: Aldanmış, 148.
Arslan: 1) Bildiğimiz yabani, yırtıcı hayvan, aslan, _ 174 ve 2) ükek (bürç) atlarından biri, 183; (RAB, 116).
Arşınlamak: Arşınla ölçmek, 109.
Arşu: {„ARJU„ nun başka bir şeklidir), 79.
Artık: Artık, fazla, 151; (MK, I, 91, 10, ABH, 10).
Artmak: Ziyade olmak, çoğalmak, 109 (MK, III, 316, 16, ABH. 10).
Artmış: Bakü kalmış kız, 149.
Ara kız: (s. 150 de „ARI K1Z„). Bakir kız, 149.
As: 174, (Bizim nüshamızda .A şeklinde yazılan ve ML. de bu-iunmıyan bu sözü biz böylece düzelttik. Çünkü bu kelimenin karşısına arapça fZ^1 sözü konulmuştur ki, arapça bu adı taşıyan canavarın türkçe adı ya «As» /MK, 76, 8; RAB, 120, ŞS, LOS, KT/ yahut ta «AZ,, dır / MK, 1, 76, 5 ve RAD, î, 535 / Kaz. da yaşamaktadır )
Asığlığ: Faydalı, kazançlı, 148, (MK, I, 130, 13; RAB, 436. AH: „ASIĞ„ - fayda. 34, KB., 264, ABH,, 15, HG,, 28. Bunun belki
12
daha son zamanlarda lıafifleşen diğer bir şekli- "ASI, dır / EH. fj\ maddesinde, LL; BKT, hA maddesinde; LOS; KT).
Ası itmek: Kazanmak, 109.
Asılmak; Yukarda olan bir nesneye takılmak, asılmak, 130.
Asmak: 1) Dar ağacına çekmek, 111 ve 2) Bir nesneyi diğer bir nesneye takıp yahut bağlayıp aşaya sarkıtarak bırakmak, asmak, 113, 119 ve 130.
Asmış: Asılmış, 146.
Asrağı küm Evelki gün, 185, (Hg 28, Dud: "asrağa kün„ /azer./).
Aş: Yenecek şey, aş 132 ve 164, (Çok eski bir türkçe sözdür: ORK, 114, MK, I, 72 ve başka birçok yerlerde, ABH, 14, HG. 15: „Aş bolsun! - Afiyetler olsun!,, yerinde kullanılır.)
Aşağa: Aşağı, 90.
Aşak: 1) Yükselen, 153 ve 2) kısa arkalı, 143.
Aşçı: Aş pişiren, ahçı, 156.
Aşlagçı: Kap-kaçak tamircisi, 156; ( MK.: "aşlamak,,, I, 76, 10 ve 240, 14).
Aşlık: Zahire, 181. (MK: "Oğuzlar lûgatında "aşlık,, derler, 1, 104, 3; RAB. ekin manasında kullanmıştır. "Aşlık-tanğ,,, 158, Kaz. da, ekin).
Aşmak: Geçmek, 112, (MK, I, 151, 17).
Aşnu: Önce, daha önce, 90, (MK, I, 117, 6. KB, 258-259 ve 277. RAB., bütün kitapta / yani benim elimdeki nüshada t tek bir yerde bulunur, s, 6; ABH, 14).
Aşnukı: Önceki, ilk, 90.
Aşnukı ana: Hava ana, ilk ana, 138.
Aşnukı ata: Âdem ilk baba, 138. (ABH, de "Âdem,, için sadece "Ata,, sözü yazılmıştır, s. 7).
At: 1) Bildiğimiz hayvan, 81; 84-85-86-87, 90, 92, 97-98; 132, 170 ve 2) isim. 145; (MK, 1,75, 2).
Ata: Baba, 81-82; 85 ve 143, (MK, I, 81, 7, ABH, 8, HG, 31).
Ata ekesi: Babanın kızkardeşi, hala 144, ( Bizim nüshamızda fıüi / "Ana eke,, / şeklinde yazılan ve karşısında babanın kız kardeşi manasına gelen arapça i-.ıt kelimesi bulunan sözü ben böylece düzelttim. Çünkü manasım İfade eden türkçe kelimelerin biri ancak bu şekilde olabilir. Ala-baba, ekesi-kızkar-deşi. "EKE,, büyük kızkardcş demektir / MK, I, 84, 4, ve 111, 5, İL / "ECE,, ve "EZE,, şekilleri de vardır /MK., i. 81,8 ve 84,4. ABH, 13. ABF. de bu kelimenin "teyze,, diye anlatılması doğru değildir.) Bunun bir de "İKEÇİU / RAB., 370 ve MLG, 82 / ve "EKEÇİn /HG, 32/ şekilleri de vardır. ABH. karşısına sadece "EKE,, yi koymuştur ki, pek te doğru sayılamaz. Babanın kızkardeşine türkçede bir kelimeyle "ÇİÇE„ denilir/HG., 31; Ş.S. LOS, I; KT: ^ve maddelerinde).
Atakar ı nt a ş t: Babanın erkek kardeşi, amca, 144; (Eski türkçede buna. bîr kelimeyle "ABAKA,, deniliyordu. Bu kıymetli türkçe kelimeyi KT. bile almışlır).
13
Atamak: Atkomak, 96; 110.
Atan: Enenmiş deve, 172; (MK, I, 72, 8; ABH, 15).
Atgan: Yük devesi, 172.
Atgulak; Tüfektetetik bileziği, 160,
Atlamak: Adım atmak,, 108.
Atlanmak: Ata binmek, 96, 99-100 ve 109.
Atlı: Atı olan ve ata binmiş olan, 84.
Atlığ: 1) Atlı ve ata binmiş olan [*] 146 ve 153 (MK, I, 90, 7) ve 2) atlı-sanlı adam, 145; (MK, I, 75, 4).
Atlık: At bağlanacak yer, 179; (MK, i, 30, 17).
Atmak: Bir nesneyi elden bırakıp fırlatmak, 120
Atmık: Al sahibi, 83.
Atsız; 141; ("Atsız parmak,, manasına gelen arapça j^ıı ın karşısına konulan ^.l'T sözünü ben böyle tashih ettim).
At yılı: 186; (Türkçe 12 yıl atlarından 7 nci yılın adıdır. ıVtK. de bu yedinci yılın adı "YONT YİLİ,, diye yazılmıştır, ki /l, 289/ bu da "AT YİLİ,, demekten başka bir şey değildir. Zira "YONT,, uygurcada "at„ demektir. KZK, 1ar bu yıla "YIL-Ki YİLİ,, derler).
Av: Karada yabanî hayvan, kuş ve suda balık vurmak veya tutmak işi, 79; (MK. nin dediğine göre, bu, kelimenin "türkçe,,, yani kâşgarıllarca söylenişidir / 1, 33/ ).
Avçı: Avla meşgul olan adam, 156.
j*] Bu SÖ7.Ün karşısındaki JJÜI! kelimesi
bu manaların İkisini de ifade der.
Av iti: Av köpeği, 174,
Avınç: Alışma, ısınma, 79; (MK, I, 119; 111, 331, 4; KB, 538; RAB. da "AVINMAK,, fiili vardır ki, bu da alışmak, ısınmak demektir, 10; ML. yok).
Avla kuşu: Av kuşu, 175.
Avlamak: Avla meşgul olmak, avlanmak, 103.
Ay: (Ayın yer küresi çevresinde dönmesine dayanarak, hesap edilen vakit ölçüsü), 184.
Aya; Lağap, sonradan takılan at, 145; (MK; "Ayag„, III, 129, 8; ML. de yanlış olarak "AGA„ (tî) şeklinde yazılmıştır).
Ayak: (Basıp durmağa ve yürümeğe yarayan uzuv, 142, ve 2) Çanak, kap, 79 ve 170' "YA-YAK„/; (MK. nin dediğine bakılırsa, Oğuzlar bu sözü bilmezler ve onun yerine "Çanak,, kelimesini kullanırlarroış: I, 79; RAB, 15; Kzk. çada bu sonuncu manasile de kullanılır. Kaz. ça-daise, yalnız"Camayak,,, "Taş-ayak,, ve "Çınayak,, gibi sözlerde kalmıştır) ve 3) Masa, mangal veb. gibi nesnelerin yere dayanan kısmı, 169.
Ayak bileziği: Ayak bileği halkası, 150; (Bizim nüshada dLî yerine isa yazılması yanlıştır; ML. yok)."
Ayakçı: Çanakçı, 157.
Ayak siniri: Ayağın asabı, 142.
Ayaş; Ahitleşen, dostlaşan kimse, 145, (Rad.: arkadaş - kara kır-gızçada-I, 217)
Aydın: Işık, nur, 152; ABH, 26;
14
RAB "nurli,,; MK: "AY aydını,,, % 106, 6).
Aygır: Enenmemiş, damızlık at, 170, (MK, III, 87, 17. ABH, 27. Başka bir şekli de "Ad'GlR,, dır, MK, | 17. 11).
Ayığ: Ayı, 174, (MK, I, 79, 3. RAB, 332).
Ayık: Aklıbaşında olan, ayık adam, 152, (ABH, 26; HG, 26). Bizim nüshamızda jiî tarzında yazılan bu kelime ML. de doğru olarak, jri- "ayık,, şeklinde yazılmıştır. Ayni s. de fUı karşısına, yerinde olarak, jiî sözü yazılmıştır.
Aymak: Söylemek, demek, 114, (1, 83, 4: 11L 118, 8; KB., 256 ve 271. RAB. 8; 36; 136 ve b. AH. ta/ 18/ "Öküş hamt ayur-man saria,, ibaresîndeki "ayur-man„ fiili elbette "Aymak,, mastarından alınmış olup, "söylerim,,, "diyorum,, manasmdadır. Halbuki N.Asım B. bunu"imek„ fiilinden zannederek, boşuna iştikak zorlamasile uğraşmıştır).
Ayrati: Sütün yağı ayrıldıktan sonra kalan mayi ve ekşi kısmı, 166, (MK 1, 109. 9. BR. bilmem neden, aslında açık surette û'j?
şeklinde yazılmış olan bu kelimenin sonuna bir de "ç„ ilâve ederek yazmıştır /s. 5/. RAB., bana kalırsa, hep yoğurt manasında kullanmıştır /62 ve 333/, nitekim Kzk. da bunu o manada kullanırlar. ABH. e göre "ayran,, kıpçakçada "ekşi süte denir,, /s. 27/).
Ayrık; Başka, özge, 97, ve 188, (MK, I, 103, 8: "Oğuzçadır,,; ABH, 27.
Ayrılmak: Ayrılıp yalnız kalmak, ayrılmak, 123.
Aytmak: Söylemek, demek, 94, ve 122 ("Aymak,, ın başka bir şeklidir; MK, 1, 185, 10; II, 39, 12. RAB, 4 ve 15).
Ayva: Bildiğimiz sert yemiş, 182.
Az: Çok olmıyan, 153 ve 188,
Azık: Yol yiyeceği, yolda yenilecek nesne, 188, (MK„ I, 64, 3, ABH, 13).
Azıdmak: Azıtmak, işi yolundan sapırmak, 121 - 122; (bunun karşısındaki arapça tü.vı fiilî belki bu manayı ifade eder).
Azmak: Yolunu şaşırmak, yoldan sapmak, 111 ve 120; (MK, I, 85. 9. ve 151, 11, RAB, 10 ve 224),
B
Bacanak: Kadının kız kardeşinin kocası, 144; (û^V şeklinde yazılan bu sözü KR. B. jM şekline çevirmiş ise de, karşısında "ka dinin kız kardeşi,, manasında olan ipi" sözü bulundukça bu gibi bir tashihle mesele çözülmüş olmaz. Bunun arapçasında bir eksiklik olacak; doğrusu olmalıdır).
Bağ: Bağ, ip, 166, (MK, II, 19, 6; ABH, 33).
Bağımak: Kapanmak, kilitlenmek, 104. .
Bağır: Karaciğer, 141, (MK, I, 301, 5; RAB,, 121; ABH., 33; Kzk, ve kaz. çada "Bavur,,).
Bağır tak: 150; (Müellif bunun karşısına ûu-njı sözünü koymuştur ki, BKT. sine göre, acem-cede "Bağıltak,, hem takke ve külah, hem ulemaya mahsus bir kaftan manasına gelir; MK: "Bağırdak-kadm göğüslüğü,,, 1, 415, 5).
Bağışlamak: Bir nesneyi karşılıksız vermek, 125: (MK, III, 248, 1; RAB, 30; ABH, 33).
Bağlamak: Bağla sıkıştırmak; bağlamak, 114; MK, III, 216, 12).
Bağlığ: Kapaiı, 154.
Bakaç: Küre (Demircilerin çamurdan yaptıkları ocağı), 160
Bakır: Bildiğimiz maden, 178,(MK., 1, 301, 7, ABH, 34).
Bakışmak: Karşılıklıca bakmak, bakışmak. 133.
Bakmak: Görmek üzere gözlerini şu veya bu tarafa yüneltmek, bakmak, 79 ve 116 ve 119.
Baktırmak: Başkasını bakmağa sevkebnek, 130-131
Bal: 96 ve 165 (Vaktile Çikil türk-lerinin sözünü kullanırsak, "Arı--yağı„ diye anlatırız. MK. nİn dediğine göre, "Bal„ sözü Suvar Kıpçak ve Oğuz Türkleri lûga-tadır. "Türkler,, ise, "Arıyağı,, derlermiş./ III. 116/. ABH, 35; Mogolcada da "Bal,, olduğunu bu kitabın mogolca kısmından anlıyoruz, s. 218).
Balçık: Yapışkan çamur, balçık, 158 ve 178.
Baldız: Kocaya nisbetle karısının küçük kızkardaşı, baldız, 144. (MK., I, 381, 9).
Balık: 1) Bildiğimiz su hayvanı, 91 ve 180 ve 2) Ükek (burç) atlarından biri, 183, (RAB.,116).
Balıkçı: Balık avcısı, balıkçı, 156.
Balık: Yılı (Türkçe yıl atlarından 5 nci yılın adı olmak üzere gösterilmiştir, 186. Bu isim yattır ve başka kaynaklarda görülmüş değildir. MK. de bu 5
16
nci yıl "NAKY1L1,, diye yazılmış/I, 289/ ve " Nâk„ te timsah diye anlatılmıştır. / Ül. 116,9/. Kitabında yabancı sözler almaktan pek sakınan MK. anlaşılan, bunu tiirkçe bîr kelime olarak kabul etmiştir. Fakat BK. de "Nâk„ acemce sözler sırasında kaydolunmuş ve "su canavarlarından timsah gibi bir canavar dır,, denilmiştir. BR. da bunun acemce bir kelime olduğunu kaydetmiştir, /s. 123/. Diğer ta: aftan timsahındenilen bir ismi de vardır. Bunlar acemce ayni kelimenin başka- başka-şekilleri midir, yahut "Nâk„ acemceyle türkçe arasında müşterek bir söz müdür? Bu 5 nci yıla Kzk. iar "1LU YILI,, derler. "llu„ sözü hakkında Bud. tan aynen şu sözleri alıyorum; "Çağatayca - " LUY,„ Uygurca-"LUU„, al t ayca-,, ULU„,mogol-ca "Lu„ çince- "Lung„/- ejder, ejder yılı / " Kalkuta Lügati,, -Lu-timsah /. Şu halde "Iluyılı,, demek yâ "Ejderyılı,,, yahut ta "Nâkyılı,, gibi "Timsah' yılı,, demek oluyor).
Balta-, Teber, 169; (Bunun karşı-arapça o-btl kelimesinin konul-iâzım İken, müellif trbıı i"keser„ demek otan"kerki„ sözünün-kar-şısına koymuş ve "Balta,, nın karşısına da "balta,, nın ancak bir nevine mahuss oian acemce "teber,, den bozulan -d1" i koymuştur; ABH, 36: MK;"Baldun, 1, 350, 7 ve b,; RAB:"BaItu„. 41)
Baltaçık: Büyük çekiç (?), 160; ABH, 36.
Baltır: Baldır eti, 142
Banlamak: Seslenmek, sesle çağırmak. 102, (Acemce "bang„ sözünden yapılan fiildir. ABH, 37; Rab, "Bansalmak,,, 119-120; ML, yok).
Bar: 1) var, hazır 97- 98 ve 151. ve 2) evet, 154; (MK. III, 109, X. ABH, 29).
Bar çın: Diba, 167, (MK, I, 107, 15; 420, 6). ABH, 30; Rusçada birnevi kaim ipekli kumaş için kullanılan "PARÇA,, kelimesi bununla alakalı değil midir, a-ceba? ML. de burada K/ şeklinde yazılmış oian kelimenin doğrusu W. olmasın?
Barçınçi: Diba dokuyan, 155, (ML. yok).
Barış yılı: 186; (Türkçe 12 yıl atlarından 3 ncü yılın adıdır; MK, 1, 289).
Barlaşmak: Barışmak, 133.
Barınak: Yürümek, gitmek, 86; 88 89; 91-92-93-94; 96-97; 99-100-101. 115; 117; 127-128-129; 134 135-136-137; (MK, II, 5,17; III, 48, 13; ABH, 29).
Barmak: Parmak, 141; (RAB., 12; ABH, 29).
Basınçak: Birçare adam, 149; (MK, I, 414, 13; Kaz, çada"Basınçak, ve "Basımçak„/CV/; ML. yok).
Basmak: Ayakla çiğnemek, basmak, 113 ve 119.
Bauş: Kafa, 139.
Baş ağrığ: Baş ağrısı, 163.
Baş bağı: Baş sargısı, 150.
17
Baş balçık: Baş balçığı (?), 178.
Başparmak: Elin en kalın ve kısa parmağı, baş parmak, 141.
Başçı: Baş, reis, 155.
Başlak: Koşuda önde geien (at), 171.
Başlamak: 1) Bir işe gîtişmek, başlamak, 102 ve 2) Yaralamak, 107; (MK. de yara manasına gelen "Baş„ /ID, 112, 1 / ve yaralı demek oian "başlığ„ kelimeleri vardır, ABH. de "Başlı eyledi,, sözü yaraladı diye ter-ceme edilmiştir, 31. HG. da da "Baş, kelimesinin bir manası "yara olduğu yazılıdır, 19; ML. yok).
Başlamış: Yralanmış, 146; (ML. yok).
Başmak: (Bunun karşısına aslı ve manası anlaşılmayan sözü konulmuş ise de, kelimenin bulunduğu yerine ve "Başmak,, sözüne veriien manaya bakılırsa onun "pabuç„ manasında olduğu anlaşılmaktadır; (MK., I, 388, 15 ve b.: ABH, 31; HG, 19).
Başmakçı: Ayakkabıcı, 154.
Başsağraği: Başçanağı, kafatası, 139.
Batık: Suya batırılmış olan, 189; (MK: "Baliğ,,-derin, 1, 310, 5).
Batıkmak: Batmak, kaybolmak, 113.
Batmak: Suyadalmşk, 99 ve 120; (MK, I, 434, 10).
Batman: ( Bizim kitapta o11 diye anlatılmış olan bu kelime mayi nesnelere ve urluklar /hububat/ ölçeğinin adı olan çok eski ve
umumî bir türkçe sözdür. Bazı yerlerde bir nevi ağırlık ölçüsüne deniliyormuş. /Meselâ MK. de "Bir batman et, sözü vardır: I, 170, 6 . RAB: "Yüz batman buğday, /40/ ve "Altmış batman suv„/471/. EH. de "Batman,, & karşısına konulduğu gibi, OK. ta da ^ karşısında bulunur. Bir o- iki jGe muadil olduğundan ABH. nin "Batman,, ı » diye anlatması /s. 33/ doğru olmasa gerektir. "Batman, sözü Anadoluda bugün de yaşamakta olup, yerine göre, iki okkadan sekiz okkaya kadar olan ağırlık için kullanılırmış. Kaz, da da yaşıyan bu kelime orada artık çok eskimiştir. Orada da bu kelimenin anlattığı miktar türlüce olup, en çoğu 4 bud/ 65, 556 kilo/ için istimal edilir / CV. ..Batman,, maddesinde/), 187.
Bay: Zengin, 87 ve 153; (ORK, 109 ve 116; MK, III, 118. 5; BR. nedense, burasını göstermemiştir. Halbuki asıl burası gös-terilmelidi; zira burada "Bay„ sözü satır başında bulunuyor. KB„ 269; DS, 16,26; 72;122, Rab., 95; ABH, 37; HG, 26; EH; ^jt maddesinde; DTB, 9; 47; 56; 68; 83; LOS; KT. Bizim nüshamızda "Ban,, şeklinde yazılan bu kelime ML, de doğru olarak Jt "Bay„şeklinde yazılıdır.
Bayan: Badem; 183; (ABH: "Ba-yamn, 37. Bunlardan hangisinin daha doğru oldğunu kestiıemİ-
Beklemek: Korumak, saklamak, 107.
Ben: Birinci şahıs zamirinin müf-redi, „ben", 80,
Bergelemek: Enselemek, 113.
Bergü: Cömert, 152; {matbu nüshada birinci harfin noktası açık çıkmamış ise de,arapçasına bakılınca onun ı /b/ olduğu anlaşılıyor).
Berk: Sağlam, muhkem, 189; (MK., I, 292, 12; RAB., 69 ve 490; EH., tu j*^ maddelerinde. ABH-, 30).
Beşik: Sallanır çocuk yatağı: beşik, 169; (MK, III. 44, 10 ve 140, 1; UBİŞ(K": 1,342, 2; RAB-, 370; ABH., 32).
Beyni: (139 ncu sayfada karşısında t»-e şeklinde yazılmış olan kelimenin doğrusu (m. olsa gerektir. OK. ta İM» ve mad-
18
yorsam da, acemce "Badem,,in türkçesi bu iki kelime yahut onlardan biri olduğunu tahmin etmekten kendimi alamıyorum)[l] Bayık: Kendisine inanılır adam, 147; (Bizim nüshada JÜ tarzında harekelenmiş ise de, biz, MK, deki şekli aldık/ HL 124, 12/; MK. ye göre, "Bayık söz" -"doğru söz,, demektir/ gene orada; ML: "doğru,,; DS. de "Bayık,. tır. 52; 82; 90. Bayımak: Zengin olmak, 103; (MK, II, 262, 7; KB. 256; ABH, 37; ŞS.i LOS. ve KT. de " Bayı rmak„). Bayram: Sevinç ve şenlik günü:,. 184; (MK.de hem "BAYRAM,,/ !. 401, 14 ve III, 133, 1/, hem 1(BAd' RAM„/I, 221,16 ve 401, 11/ şekilleri vardır. Türkçede "y„nin "d'„ye yahut tersince dönmesi maruftur. Fakat MK.ye göre "daha temiz Iûgat„ "Bayram „ şeklidir/ I, 401); ("ÖY" maddesine bakılsın. Kaz. da ((BEYREM", Kzk. da „May-ramj.
Bed'iz: Nakış, bezek, süs, resim, 189; (KB: „Bediz", 254; AH., 29; MK: „Bed'izliğ ev" - süslü, bezekli ev I, 418, 16; bizim nüshada tarzında yazılması elbette yanlıştır). Beğni: Dan sirasi, 161, (acemceye de geçmiştir).
[1] "Kopya vilâyeti halkiyat ve harsi-yatln n da (S. Nüıbet ve Ferit) "Türküler kısmında,,: "Kaleden i adi m yayan, yagfığım dolu bsyam (a. 207).
delerinde, AH. de tM maddesinde; BKT. nde )■ maddesinde ir. ^beyni" sözü vardır. Şu hal-det"beyni" beyin ve ilik demek olacaktır. Ayni manaya gelen ir. - „Beyni" sözü ABH. de de vard:r /s. 89 /).
Bez: (Boyunda, koltukaltı ve kasık gibi yerlerde bulunan ve kımıldıyan taneler), 76-77 (EBH
30; MK: "BİZ„, III, 88, 9).
/
Bezekçi: Nakkaş, süs resmi yapan, 158; (Burada karşısında arapça sözü bulunan türkçe Jlj. sözünün doğrusu olacaktır).
Bi: Gebe yahut taylı kısrak, 170; (MK, 111, 155, 6: "Türkçedir, oğuzça değildir,,; HG: "Be,„ - 12; Şark Türklerinde ve Orta Türklerde bugün de yaşıyan şekli "BİYE,, dir ve ŞS. dada o şekil alınmıştır).
Biçin: Maymun, 173, (MK, 1, 342, 17; RAB., 454).
Bİçin yılı: 186 (Türkçe 12 yıl atlarından 9 uncu yılın adıdır; MK, 1, 289; Kzk. da "Miçin yılı,,).
Biçmek: Kesmek, 120
Biçmez: Kesmez, kör, 151.
Bİk: Bey, emîr, 75; 78; 85; 87; 92; 93 ve 145; (MK, I, 21, 2; RAB, 4)
ABH: (Türkmence"bek,,,"Kıpçakça,, "bey,,, 35/ Bana kalırsa, bu, tersincedir/; HG: "bey„, 23).
Bikliğr Kocalt kadın, 149; (MK: "Bek,, - kadının kocası, 111, 116, 4. Kzk. da kadının kocasına "bay,, denir).
Bilbağı: Kuşak, 167; (HG., 19; Kaz. da "Bilbav,,).
Bile: ile, 93-94.
Bilemek: Bileği taşına tutarak keskinleştirmek: bilemek, 102; /ML, yok).
Bilezik: Bileğe takılan, halka, 150; (MK, I, 427, 6 ve II, 68, 6; ABH., 36).
Bilgez er: Bilğili, âlim adam, 87; (MK, I, 358, 6; Rab., 409; ABH., 35).
Bîlgirmek: Belirmek, 112 ve 124; (RAB., 12; ABH., 36).
BİIik: 77 ve 152 (Bunun doğrusu "Bilikliğ,, olacaktır. Çünkü bu-
19
nun karşısına arapça M sözü konulmuştur. Halbuki "bilik,, f1» demek olmayıp, ilim, biigi demektir. Alim adam ve ilim sahibi için bizim nüshamızın 76 ve 83 s. İcrinde pek oğru olarak "BÎLİKLÎĞ,, kelimesi yazılmıştır. Şimdi gelelim bu kelimeye).
Bilikliğ. Bilgili, bilgisi olan adam, 76 ve 83; ("Bilik,, - bilgi ve ilim demektir: MK, I, 323, 2; KB., 275; AH, 32-33; RAB: "Bİlik söz„ - hikmetli söz, 269; ABH. de ilim için «bili" ve „belü" sözleri yazılmıştır, 35.„Bilge"nin âlim manasında ve «Biliglig" in de ilim «-1-. ve bilgili adam demek olduğunu gördük; şu halde gene âlim manasında «Bilgeliğ" şeklinde bir kelime yapılamaz. Halbuki BR., MK. de, 111,118,8 deki a? basa. jtujû «Tekir menin savımı bilgelege ay,,/ibaresindeki ^nct kelimesinden bir «bilgelig,, sözü uydurmuş ve onun „weise alim" manasında olduğunu söylemiştir. / s. 37/. Bir kere bu kelime «bilgetiğ" şekline çevrilemez, zira orada İkinci "L„ nin üzerine ^ işareti konulmuş, yani şeklinde yazılmıştır ki, BR. nın kabul ettiği fonetik harflerle ancak «Bilgâlâgâ,, tarzında yazılabilirdi. Doğrusu, bunda nazmın manasından da, terlemesinden de kelimesinin sonundaki b"/„ge"/nin dativ edatı olduğu açık anlaşılıyor. Şu hal-
20
de ..Bilge+le+ge" sözü uBil-ge + ler + ge" demekten başka bir şey değildir. Zaten MK. kendisi de bunu / akıllılara/ diye cemi ve dativ şeklinde olan bir aıapça kelimeyle tercüme eylemiştir. Bunda Br. ı yanıltan keyfiyet W şeklinde yazılması lâzım olan sözün bazan söylendiği gibi, j / r j siz yazıl-masıdır. Sözün kısası, „Bilgâliğ" kelimesi Br. nın fihristinden çıkarılmalı ve „bilge" maddesinde o sözün bu sayfada da bulunduğu gösterilmelidir).
Bîljkîsiz: Bilgisiz, 84, ve 152.
Bilmek: Bir şey hakkında bilgi edinmek, 121 ve 135.
Binmek: Hayvan üzerine oturmak, 90,
Bindirmek: Başkasını hayvan ü-zerine oturtmak, 103.
Bin: Bin, on kere yüz, 80.
Bir: En küçük ve ilk bütün sayı: bir 76 ve 186.
Biriktirmek: Bir, tek yapmak,104.
Birînçi: Birinci, 187.
Birle: ile, 93.
Bîrmek: Vermek, 76; 77; 88; 104; 122 ve 127; 129; {MK, II, 69, 2; 111, 94, 3; ABH., 29).
Biç: Beş, 186.
Bişinç; { ^Beşinci" demek olan „Bişinçi" nin kısaltılmış şeklidir, 187, (MK, I, 118, 9).
Biçmek: Ekin biçmek, 107; ("Biçmek" in başka bir şekli olacak).
Bit: Bildiğimiz parazit: bit, 177.
Bitİkçi: Yazıcı, kâtip, 157; (" Bitik,, - yazı, mektup: Rab., İÜ ve
312; HG., 23 ABH: "Biti,, ve "Bitik,,, 28; DTB., 20 ve 21;).
Bitiklemek: Yazmak, 126.
Bitimek; Yazmak 114 ve 1-31; (ORK., 140; AH., 87; ABH.,28).
Bitirmek: Sona erdirmek, tamamlamak: bitirmek, 102.
Bititmek: Yazdırmak: 131; (MK., II, 241, 3).
Bitlemek: Birisinin başından bitlerini ayıklamak: bitlemek, 113 (MK, 111, 216, 7; ABH, 23; HG, 42; ML. yok).
Bitmek: Tohum filizlenip, topraktan dışarı çıkmak, nabit olmak, 115.
Bitrek: Felce tutulan, 164; (Bu ML. dekî şekildir; bizim nüshamızda t)s? şeklinde yazılması yanhş olacaktır),
Bİyiçt: Oynayıct, ı aksedici, 156; (Eksik yazılan ve karşısında sözü bulunan kelimeyi KR, B. ır^V diye tashih etmiş ise de, ben bunun şurada yazıldığı gibi olacağını tahmin ediyorum. Çünkü raksetmek manasında türkçede i(biyimek" fiili vardır ki, Kaz. da bugün de yaşamaktadır ve bu fİİlİ ABH. de almıştır / s. 37 /). Zaten / bizim kitabın '109 sahifesinde arapça (iraksetti" manasına gelen j-'J fiilin karşısına konulan ve çok açık yazılan ^. fiilî de vardır.
Biyik: Dikiş yivi, 166; (Bunun doğru manası „don ağına veya giyimin eteğine eklenen parça" dır ve bu manayla bugün Ana-doluda da yaşamaktadır; „ça~ buk" maddesine de bakılsın).
Biyimek: Oynamak, raksetmek, 109 ve 120; {MK: „BÜd'tMEK". III, 195, 3).
Biz: 1) Bildiğimiz kunduracı aleti: biz, 76 ve 158 ve 2) şahış zamirlerinden "ben'in çokluk şeklidir, 76; 77; 86 93; 133,
Bıçak: Bildiğimiz kesme aleti: bıçak, 173; fMK. de hep "Biçek,, şeklinde yazılmıştır; örnek için: I, 322, i).
Bıçakçı: Bıçak yapan, 156.
Bıçgas: Bahse girişmek, öndül komak, 189; (Bizim nüshada bu türkçe söz ^ kılığında yazılmış ise de, biz bunu böyle düzelttik; çünkü MK. de muahede ve misak manasında olan söz bu şekildedir (I, 282, 10).
Bıçık: Kesilmiş, 189; (MK: "Buçuk,,, I, 315, 10).
Bırakmak: Atmak, düşürmek, bırakmak, 109 ve 112.
Bışlak: Peynir, 166; (Bunun mo-golcada da ayni manada kullanıldığını gene bu kitabın mo-golca kısmından öğreniyoruz / s. 218/ ),
Boğaz; Gırtlağın yukarısı: boğaz, 140; (MK, I, 304, 12; ABH, 33; ML. de "Boğuz,, tarzında yazılmıştır ki, o da boğaz demektir /MK., III, 198, 3;" KB., 248/).
Boğmağ: Gerdanlık, 150; (MK: „ Boğmak", 1, 388, 16; OK: ^ maddesinde, AH; mad.)
Boğuzdak: Gırtlak borusu, 140; (ML. yok).
Bok: insan ve hayvanın kalın bar-sağından çıkan nesne, 142.
21
Bolmak: Olmak, 99; 111, 114 ve 120.
Borç: Ödünç alınan para, borç,
189.
Borç almak: Borç almak, 103.
Borç birmek: Borç ödemk, 102.
Borgu: Boru, 76; (ABH, 29; MK: "BORGUY„. 111,182,14; Br.nm bunu "BURGUY,, şeklinde yazması doğru mu, acaba; Kaz. "Bırgı,,).
Borguçı: Borucu, 155.
Boş: Hür, serbest, 151; ( MK, I, 277, 4; KB, 260; EBH, 32).
Boşamak: Azat etmek, boşamak (karısını boşamak) ve bırakmak, 104.
Boşamış: Boşanmış, serbest bırakılmış, 147
Boy: I) Uzunluk, 142 ve 2) Bir nevi gaile adıdır, 76-77 ve İSİ; (MK, !H, 103, 4; OK ve EH. uk maddesinde; ŞS; LOS,).
Boyağçı: Boyacı, 156.
Boyamak: Boya sü-mek, boyamak. II! ve 124.
Boyanmak: Kendikendİni boyamak, 104.
Boylağ: Yular, 172; (ML. de bu yerde "Nokta,, sözü yazılmıştır ki, bu da aşağı - yukarı yular demektir. HG, 14; Kzk. ve Kaz. da yaşar).
Boyun: ( Başı gövdeye bağhyan uzuv), boyun, 141.
Boz: Kül renkli, boz, 168; ( MK, III, 88, 3; ABH, 30; HG, 13).
Bozukmuş: Soyulmuş , yağma edilmiş, 147.
Börk: Kalpak, 166; (MK, I, 292, 14; RAB, 10; AH, 63).
22
BÖrkçi: Kalpakçı (kalpak yapan), 157.
Bu: 1) Yakındakinİ gösteren işaret sözü, 75, 81; 87 ve 94 ve 2 ) Buğu; buhar, 184; (MK. III, 155, 5; ABH: "BUĞ„ 33; LL; LOS; ve KT: "Buğu,,).
Bu ajuııt Bu dünya; 137, (MK, I, 73. 8).
Buğday: Bildiğimiz hububat: buğday, 77 ve 181.
Buğday aş: Buğdayla yapılır bir yemek, 165.
Buğday başı: 1) Buğdayın başağı, 181 ve 2) Ükek/Bürç/ adlarından biri, 183; (RAB., 116).
Buğra: Buğur, deve aygırı, 77 ve 172; (MK, I, 352, 4; RAB,, 430 ve 447; ABH, 33; HG. 14; Bugün de Kzk. da "BURA„).
Bugün: Bulunduğumuz gün , bugün, 184.
Bulak: Haşan, ürkek at, 171; (MK: "yası arkalı at„, I, 317,6).
Bulgak: Karğaşalık, 146; (MK, I, 389, I; ŞS: "Bulgag,,, 85).
Bulgamaç: Bulamaç, 165; (ABH, 35; MK: " Bulgama,, , I, 407, 9; Kaz "bılamık,,).
Bulmak: Bir nesneyi arayıp yahut rastgelerek ele geçirecek bir halde bulunmak, 116.
Bun: Eksiklik, noksanlık, 80;ABH., 36; diğer bir şeklî de "Mun„dur. İBM : " Bizim memleketimizin Türkleri "m„ yi "b„ ye çevirdiler „ dedikten sonra örnek olmak üzere, "Bun-mun„uda getirmiştir. / s. 80/. MK. ye göre, kelimenin başında"m„nin "b„ye
dönmesi Oğuz, Kıpçak ve Suvar lügatidir / 1, 32 /. MK. kendisi yalnız " mun „ şeklini almıştır / III, 102, 17 /; KB., "mun„ I s. 269/; Kzk: "min„).
B ur t an m ak: Darılmak, 107.
Burun: ( Solukalmağa ve koklamağa yanyan malûm uzuv, burun, 106,
Burunduk; Yular/deve için/, 172; (MK: " Burunduk I, 414, 13; RAB,, 6 ve 54; HG, 14; ABH: "Burunduk,, ve "Burunduruk,,, 29).
Buşmak: Canısıkılmak ve kızmak, 120; (MK, I, 311, 60; II, 115, 3; III, 196, 10. Br. bunu " p „ ile yazmıştır; AH, 26; EBH., 32;)
Butak: Budak, 182.
But eti: Oyluk eti, 142
Bu tünle: Bu gece, 185.
Bnyuk: Üşümüş, 148;
Buyurmak: 1) Emretmek , 104 ; (ABH, 37; "Buyruk,,- emir:Rab, 10; ABH, 37) ve 2) Öne, yukarı geçmek, 109.
Buz: Buz, (Arapça gigı kelimesile terceme edilmiştir ki, kar demektir. Şu halde terceme pekte doğru sayı'amaz, 75 ve 184.
Buzlam ak: Deve böğürmek, 112 ve 176, (MK, I, 109, 3 ve III. 216, 8, Rab. "Buznamak", 122, ML, yok).
Buzluk: Buz saklanılan yer, buzhane, 181.
Bükmek: Dürmek, (boru şeklînde bükmek ) , 112 ve 120, ( ML : "Çulgadı„).
Bükşürdü: Düşündü 113, ( ML.
23
Bükü: Büğü, sihir, arpağ, 189.
Bükülmek: Bükülmek, 110 ve 124.
Bürge: Pire, 177, (MK., I, 358 ! ; Bud: "Bürgü,,, Kaz. "Bürçe„ ve «Burça„).
Bürüncük: Kadınların baş örtüsü 149; (MK, I, 420, 16 ve II, 119,7
Bütün: Tam, eksiksiz, noksansız, 152 ve 189, ( MK, I, 334, 3, ABH,, 28).
Bütürmek: Bir İşi sonuna erdirmek, bitirmek, 105. Büyümek: Büyük olmak, büyümek, 131. Büyütmek: Başkasının büyümesine çalışmak, 131. Büz: Pamuk, 167; (Bunun doğru manası " pamuk ipliğinden dökülmüş bez,, dir. Büzmek: Devşirmek, toplamak, büzmek, III, (ABH, 30), MK, III, 88, 6 ve 6.
c
Coğda: Deve yünü , 172, ( MK: "Coğdu,, - "Yoğdu,, - Deve yününün uzunları, I, 32, 2).
Çabuk: Don ağına veya geyimin eteğine eklenen parça, 166; (birinci mana BKT, * haştece „ ve "haştek„ maddesinde; ikinci mana: PDC, 273; ŞS.; Rad., III, 1933 - giyimin kenarı-; Bugün buna Anadoluda "Bİyik,, , "Be-yik„ ve "Peş,,, Kaz. da "çabu,, derler; Metnimize burada "ha-buk „ okunacak bir tarzda yazılan türkçe söz "çabuk„ olacağını tahmin ediyorum; bunun karşısındaki arapça diyerek ya-zılan «-yldı sözünü işitmedim ve lügat kitaplarınd ada bulamadım; bu da yanlış yazılmış olsa gerektir).
Çabtır: Karışık rüya, 190.
Çağır: Şarap, 161, (MK, I, 303 6-7, ve m, 240, 2; Ds., 104; RAB., 29 ve 294 HG, 16).
ç
Çağırçı: Şarapçı, 155.
Çağrı: Doğan (kuş), 175, (Bunun karşısına ^/Ui kelimesi konulmuştur ki, bu arapça söz OK ta "doğan,, diyeterceme edilmiştir. MK, her iki yerde /II, 276, 2 ve II, 245, 14/ "Çağrı,, kelimesinin karşısına^ıı kelimesini koymuştur ki, bu kelimenin türkçesi OK. ve EH. ye göre, "ÇAKİR,, dır. Şu halde " Çağrı „ sözü " Çakır „ ın eski şekli olabilir, M L. yok; ABH. de arapça tfjyı karşısına türkçe " toğan „ sözü konulmuştur / s. 64 /).
Çağırmak: Davet etmek ve kandırmak, 104; (Burada ^j-U şeklinde j- ie yazılması yanlış olup, doğrusu ^u olacaktır; fiilin karşısındaki fiilleri bizim
bu fikrimizi kuvvetlendirmektedirler; şu halde KR. B. n ^iru
24
tarzında tashihine lüzum kalmı-yor).
Çağlamak: Akmak, 121; (Bunun doğru manası "suyun çağlıyarak akması, dır; MK.: "çagüamak,,, I". 240, 3; nüshamızda jji, tarzında yazılması pek te doğru sayılamaz). Çakırmak: Bağırmak 110- 111-
124 ve 176. Çakbıcı: Koğucu, curnalcı, 148; (Bizim nüshada ^ sözünde "Ç„nin esre ile harekelenmesi yanlış sayılmalıdır).
Çakmak: Koğucuiuk etmek 120
(MK, If, 15, 13). Çakmak: Çakmak. 169, (MK II 15 14, RAB, 222, ABH 44, HG, 17).
Çal: Kır saçlı, kıranta, 143, (MK. de " Çal koy „ sözü ^ ^
aıye terceme edilmiştir/III 117
6/. Br. buradaki "Çal„, "grau„-kul renkli diye anlatmıştır. Halbuki arapçada ^ sözü koyun / A11 / hakkında kullanılırsa «aklı karalı,, yani alaca demek olu yor / OK./ABH: "Al donlu at 45, HG, 13. Kzk • " kocamiş adam,,. Kaz: "Saçı-ma çal girmiş adam „ - kır saçlı adam demektir.) Çalbak: Çapak, 140; (MK: " çe| bek,,, I, 397,1; ML: "elik okumuştur ki, Bud. bu sözü "çapak,, diye anlatmıştır).
Çal işçi: Güreşçi, pehlivan, 145 (MK. "Çalış,, . güreş, [, 30; 15 Hg.: Savaş, 14; BUD, I, 462 PDC sây, 280; metnimizde bu
rada "dolaşan,, manasında olan Jijr sözü yerinde değildir). Çalık. Gafil, 152; (Rab.; mefluç, 120; Hg: Kötü adam, 25; ADD,; "Çalık akilli, - sersem, Cenubî Anadolu)
Çanak: Topraktan aş kabı çanak 170, (MK, I, 319, 6. RAB, 201 ABH., 46, HG., 17). Çat.r: Çadır, 180, (MK I, 340, 10
ABH, 42). Çatırçı: Çadırcı,- 155. Çav: Ses, 79 (Doğrusu at ve san. MK, I, 47, 10 ve 11, 198,4, KB 269; DS., 74; DTB., 44;54; ABH:' "bağırma - çağırma,, 47, ŞS.). Çavlığ; Atlı - sanlı adam 145-
(ML„ yok). Çavuş: Askerî bir rütbe, 156 . Çaya o: 177, (Arapça VjWAkrap/ dedikleri zehirii canavar. RAB 6 ve 221, HG, 11, DTB.,4; KB-"Çadan„, 544. MK: "Çad'an
343, 10, OK., sahibi maddesinde " tûrkçesi olmayan isimlerdendir,, dediği gibî, BKT. de r,-_r maddesinde de yalnız sözünü yazmakla iktifa eylemiştir [1], Halbuki akraba türkçede "Çayan, denildiği gibi, " Akrap bürcü „ ne de türkçe' " Çayan „ denilir / RAB 116 IBM, 183/. ' '
Bir de akrabm, anlaşılan, garp turkçesinde "Örü kuyruk "/LOS. r1j-r maddesinde / ve "KUYRU-
_ Il| OK. «bibi "bir «trilki;^ kuyn,*, oru dtyu „ ipttijjoi (VJW1 maddesinde) yaI. ""( ise de, bunu bir isim olmayıp " tarif „ olarak aalamtj olsa (erektir.
ĞU örü„/KT.,*, maddesinde/ fenden atlan da varmış). ABH, Boy„ sözünü de Akran
bd;;e tercr ,e dî
^tte yanlıştır, çünki « Boy
3k,aP °!™y'P, ısırması ağrı veren bir zehirli örümcektir ve
dn 'T k manaSİle bu^nAna-aoiuda da yaşamaktadır. ABF
de de ABH. nın bu yanhş, dü-'
itdmemiştir. HG. de de "Büy
S-^V yağ', 165.
Veıtıç. (Kakma için kullanılan de-
mır tokmak çakiç), 160. Çekmek: Yolmak, İ2i. Çeng: / Bildiğimiz musiki aietİ / 146; (Bizini nüshada 'Ah tarzın' da yazılıp, karşısma arapça sözü konulmuştur. Halbuki arapça ^ karşısındaki türkçe sozMK.de "Çeng„ olduğu gi-
264, 6 /, OK. ta da öyledir. DTB., 28
«TAft 145, (MK,
ABH ( r t " 5°- 50 ve 29* ABH: Çenk. ve "Çeri. , 42)
^ Firuze taşı, 178; (MK, I, 277,
Ç*tik: Kedi, 174 (MK, I, 325, 6 ve Ol, 92. MK, ye göre, bu ognzcadm. ABH., 42, HG., 11; K 1 •) ûj^-t maddesinde Çevirmek. 108. (" / fiilitlin
karşısındaki arapça * ilinin konulma,, doğru olmayıp, oraya ^ füli konulmalı idi
25
Zira arapça A "döndü, demek çevirdi,, demek değildir-- 123; (Burada da mimin çarşısına arapça ûiJJjn fii!inin konulması yanlış sayılmalıdır) Çİb?n: bedende peyda olan ma-
CibltT f' fan' 164; (ABH" 41). O ,Snnek' I77' 544, HG , 10, ABH., 41)
ÇibinUğü: Yelpaze, 170, (ML. vJİpıç,,).
Çiğ: Olmamış, pişmemiş, çiğ ısa. (MK. t 283, „ de İ. ilinde yazılan sözü BR, nedense "Çiğ
tarzında kaydetmiştir. ABH 44)' Çıkim: Eğerin iki yan,, 173, (ML Çnım„).
ÇUî /^cins 173; (Bizim
nüshada ^.çekimde yazılmış
'SC 'f' araP?a E*"» karşısına konulan türkçe bu sözün doğ-
ms7 ML- de olduğu gibi, £ Otr).
Çiynemek: Dişle ezmek, çiğne.
mek' 115 ve 122; (bu Sonuncu s. de av- tarzında yazılmış İse de, karşısındaki arapçasına bakılınca, KR. B. n ^ şeklinde tashihi doğru sayılmalıdır) Çm aymak: Doğru söylemek, 111-(Bu ful "Çın,, la "Aymak,, tan yapılmıştır).
Çıçlak: Serçe parmak, 141; (ABH-
"Çıçlak,, ve "Çeçe,,, 42; HG. 20. MK: "Çiçalak,,, f, 404. 3 KAB: "Çmçılak,,, 247. Kzk. "Şa-naşak,,. Kaz: „Çençe").
Çığan: I) Çiçek hastalığı, 164 (ML. yok), ve 2) fakir, 153 (iiu-J Çığan şeklinde yazılan bu keli-
26
meyi KR. b. iUr dîye düzeltmiştir ki asıl doğrusu da budur. MK. bu şeklin argulular lügati olup, türkçesi "Çığay,, olduğunu yazmıştır / 1, 32, / ; AH: "Çığay,,, 47; KB, 260 ve 269; Hg, 26; Rab., 95 ve 387; ML. de ikisi de yok).
Çıkarmak: Çıkarmak,(giyim hakkında) 108.
Çıkış: Masraf, harcolunan para, 151. (MK. da ise, bizim kitap-takinin aksine olarak, fayda; kâr manasında olduğu yazılmıştır /l, 307, 13/).
Çıkmak: 1) İçerden dışarıya gitmek, çıkmak, 108 ve 2) Güneş, ay ve yıldız gibi şeylerin doğması, 120.
Çıkrık: Çıkrık," (ipiik sarmak için küçük çark), 162; (ABH., 44; bizim nüshadaki Jj-r şeklî yanlış olsa gerektir).
Çim ak: Pek ak /beyaz/, 169; (ML. yok.)
Çımkara: Pek kara /siyah/,169, (ML. yok).
Çınır: (Bir çeşit musiki aleti), 161. (Karşısındaki arapçası tır; KR. B. bunu MA* diye düzeltmiştir ki, „kopuz" demektir).
Çıra: Çıra, mum, kandil gibi aydınlatma vastası 170. (s. 165te ayni manaya gelen kelime „Çt-rağ„ şeklinde yazılmıştır: "Çırağ yağı„. Bunun "Çırak,, şekli de vardır: / ABH., 42, HG., 13/ ve ABH a göre, bu şeikl kıpçak-çadır. Bu kelimelerin aceniceden alındığı doğru mudur acaba?
Çıraayağı: Çırakma, 170.
Çırağ yağı: Mum yağı, 165, (HG„ 18).
Çırağ yandırmak: Mum asmak, 104; (Doğrusu "mum yakmak,, olacaktır).
Çoğan: Çöğen, 159. (ABH, 43, ML. yok).
Çoğanlık: Çoğan kabı; 170.
"Çoğalıq„ tarzında yazılan sözü ben böyle düzelttim. Zira s. 159 da çöğen manasında olan söz - "Çoğa,, tarzında değil, "Çoğan yazılmıştır. ML.
yok).
Çolpan: Tanyıidız; (Çobanyıldızı, zühre). 184. ABH., 45. ŞS. LOS ta ûL*- "Çoban,, maddesinde: "Çobanyıldızı,,, doğrusu "Çolpan,. denilmiştir.
Çomak: Topuz. 173, (MK. I, 319, 3. ABH, 49).
Çommak: Yüzmek, 110; (Bunun doğru manası "dolmak,, olacaktır, nitekim MK. de de aynidir, II, 22, 15; ABH: su ile yıkanmak, 46).
Çubar: Ala, alaca 171; (Bunun "Çeber,, okunacak bir tarzda harekelenmesi hata olsa gerektir; Kaz. "Çubar,,- benekli).
Çümüç: Çam çak, 169.(MK: "Çüm-çe„ / " oğuzça „ /, !, 349, 12, ABH, 46, RAB: "Çemçe,,, 15 ve' 300, Kaz: "Çümüç,,).
Çürüğün (ü) Açmak: Cila vermek, parlatmak, 107; (Buradaki fiili nin başka bîr şekli olsa gerektir).
Dağılmak: Saçılmak, dağılmak, 106.
Dağuk: Tavuk, 106, (MK: "Taka-ğu„- tavuk ve horoz için müşterek bir İsimdir,,, I, 372, 16, Rab: "Tağuk,,, 300. Bizim kitabın 186 s. inde " Tağukyılı ,,, ABH: "Tağuk,,, 65, HG: "Da-ğık„ Uirkmencesİ "Dakik,,, 10, Moğ: "Dağuk,,/ IBM, moğ. kısmı, 226/).
Dakmak: Takmak, iliştirmek, 120.
Daritmek: Daraltmak, daretmek,
İTİ.
Dartmak: Tartmak ( Bir nesneyi ağırlığını bilmek için teraziye çekmek), 116,
Davar: Malü-meta, 168, (MK: "Tava r„, 1,302, 13. KB. 264; DS., 34; 68; RAB., 119 ve 508. "Ta-var,, sözü ayni mana ile rusçaya da geçmiştiı).-
Değiştirmek: Bir nesne yerine başkasını almak, değiştirmek, 113.
Dekirmek: Değdirmek, 103.
Dek durmak: Dinmek, durmak, 110.
Delmek: Delik açmak, 106.
Delü olmak: Delirmek, 107.
Demir: "(Bildiğimiz maden), 84.
Demirci: ( Demiri işleyip, türlü aletler yapan), 84,
Demrençt: Ok demiri yapan, 157.
Derin: Deıin, 153. (MK: "Terin,,, IH, 273, 13 : RAB, 389 - 390, ML. yok).
Derki: Terki, eğerin arkasındaki bağ, 173, (ABH.: " derkü „ , 48; HG: " Terkü „, 14; başka bir ismi de "Kancuğa,, dır. Deyiii: Değil, 99, (MK: "Tegül,,,
H, 57, 3 ve IH, 114,'3. Br. bu sözün yerlerini gösterirken yanlışlıklar yapmıştır. ABH ; "De-g-ül,,, 49).
Dil: Bildiğimiz uzuv, 79. Dilsiz: 153, ( Metnimizde peltek manasına gelen ^ovı !e teı cemesi doğıu değildir, zira "dilsiz,, in arapçası mm yahut tir .
ABH "Dilsiz,, in karşısına j-^yı i koymakla isabet etmiştir /s. 40/. Halbuki bizim kitabın 153 üncü sahifesinde "Tilsiz,, in karşısına da ^cıyı kelimesi konulmuştur). Dirik: Diri, canlı 79. Dirilmek: Yaşamak, 112, (MK: " Tirilm ek „. I, 431, 2 ve III. 48, 9. ABH., 38). Dİrmek: Dermek, toplamak, 107 ve 115.
Diş: (Ağızda bulunan, bildiğimiz
uzuv.) 79 ve 140. Dişi: Erkeğin karşıtı, 141. Dive: Deve, 172, (MK: "Tevey,,,
I, 32, 14, " Teve „ II, 143, 8. ,'Tivi „, III, 102, 3. "Tevİ „, III, 140, 10 ve "Devey,,, 1. 32,
• 14, RAB: *' Tive „, 442; ABH: ' "Deve,,, 51, HG: "Teve,,, 14, Kzk. " Tüye „ Kaz " Düye „). Diz: ( Bacakla baldır kemiklerinin
birleştiği yer), 142. Dırnak: Tırnak, 141.
28
Doğmak: { Bir yıldızın maşrıktan çıkması), 100.
Doluı Dolu, "'boş,, un karşıtı 151.
Dölek: Sâkin, 151; (MK: "Tölek,,, 1, 324, 17; RAB, 141; ML. yok.)
Döndürmek: Bir nesnenin dışını içine çevirmek, 111.
Dönmek: Çevrilmek; 106,
Dört ayak: Dört ayaklı hayvan, çaıpa, 138, ("Dört,, kelimesinden sonra gelen kelimenin ne olduğu açık malûm değilse de, ben, karşısındaki arapçasına bakaıak, böyle düzelttim).
Döşemek: Yaymak, sermek, 122.
Dutmak: Mülâzemet eylemek, 115; (Buradaki "Duttu,, fiili "Tuttu,, nun başka biı şekli olsa gerektir. Bizim nüshada bunun eşleri de yok değildir: " Darttı „ -" Tarttı „ / s. 116 /, "Dakmak,, -"Takmak,,/s. 120/ve "Dırnak,,-"Tıinak,, / s. 141/ ).
Dürtmek: Sürmek (yağ gibi nesneleri), 109 ve 112.
Düşmek: Yukardan aşağıya inmek, düşmek, 116.
E.
Eçik: Ekşi, 156. (Burada " Eçik „ kelimesinin karşısına ekşi, mayhoş manasına gelen j^uiı konulmuştur ki, pek te doğru sayılamaz. Zira " Eçik „ ancak " acı „ demek olan " Açığ „ ın incelmiş bir şekli ve ayni ma-nayi taşıyan bir kelime olabilir. Bana kalırsa müellif burada "Eçİk„ le "Ekşi,, nin manalarım karıştırmıştır. "Ekşi,, maddesine de bakılsın).
Ed'gü: İyi, 97; (ORK, 113; MK, I, 104, 10, 115, 15; AH., 68.)
Ed'güLük: iyilik, 94, (MK, I, 115, 15, KB., 273; AH., 68.
Eğmek: Dürmek, 112 ; ( Doğru manası "bükmek,,).
Eğirmek: Eğirmek, ( iğle iplik bükmek), 113 ve 120.
Eğri: Çarpık, eğri, 154.
Eğri arka: Kanbur, 141.
Ekilmek: Eğrilmek, 106.
Ekinlik: Ekin yeri, taıla, 180.
Ekmek: Ekin ekmek, 110 ve 120.
Eksik: Bütün olmıvan, nakıs, eksik, 151. (MK., I, 96, 13, ABH., 18, RAB: "Öksük,,. 5 ve 39).
Eksilmek: Nakıs olmak, azalmak, eksilmek, 116.
Ekşitmek: Eksiltmek, 104.
Ekşi: 165, (Müellif "ekşi„ yi J±)ı diye terceme eylemiştir. Halbuki sözü cA* de ve ondan alarak AH. de -öi^A-avtA tf^'V51 / acısile dili yakan nesne/ diye tarif olunmuştur. Bu ancak "Acı„ nın tarifi olabilir. Nitekim bizim nüshamızın 154 üncü sahi-fesinde acı demek olan "Açığ„ kelimesi karşısına da sözü konulmuştur. Şu halde buradaki jjŞşiı yerinde olup, ötekisi yerinde değildir. Yukarda dahi denildiği üzere, müellif "Eçik„ le " Ekşi „ nin manalarını karıştırmış, yahut ta yazıcı ikisi bîr arada bulunan jAfct la j.jl-i in
29
yerlerini değiştirmiş olacak. MK, "Ekşi„ nin başka bir şekli olan "Ekşiğ,, için ^ Jf l ber mayhoş nesne / demiştir, I, 96,
12. HG :"ekşi„- mayhoş,/trp/, 27; EH. ve OK. ta da sözü " mayhoş „ diye terceme olunmuştur.)
El: {Tutmağa ve.başka işlere ya-rıyan uzııv), 141.
Elkin: Göz önünde hazır bulun-mıyan, 151; {Bizim nüshamızda ^ejî şeklinde harekelenmiş ise de bunun doğrusu bizim yazdığımız gibi olacaktır; MK ; - yolcu. I,
13, ve b.)
Eltîrik: Güzel kürk, 166; (Kaz.de " kıvırcık yünlü kuzu derisi „ manasına gelenuiltir„ sözü ile ve komancada ayni manada olan "Eltiı i,, ile /Rad, I, 1494/ kı ş.)
Elemek: Unu elekten geçirmek, 115 ve 123.
Elik asrakı: Esir (Köle ve halayık gibi besleme), 147.
Em çek: Meme, 14 î; (ABH., 23; MK: « Emik„ , r, 69, 17; Rab: "imik,, , 154 ve "!mçek„ , 263; HG., 20; Kaz: "tmçek,, ve "tmi„).
Emçek ütü: Meme deliği , 141 ; (MK: "üt,- deiîk, I, 32, 16/.
Emizmek: Emziımek, 132.
Emlegçi: Emleyici, tedavi edici, 157; (ML. yok; MK: 11 Emçİ „, I, 41, 12.
KB: "EM„ — ilâç, 269; DTB, 45 ve 77; ŞS.; LL..; LOS.: KT.; RAB.: "[m„ , 458; AH., 65; Kaz. *'lm„).
Emmek: 1) Memeden ağızla süt çekmek, 109 ve 120 ve 2) umumiyetle şu veya bu şeyi emmek, 132.
Emzirmek: Çocuğa meme vermek, 102.
Eoger: Gemi demiri, 161; (Bunun karşısındaki arapça OK; a göre, acemce in bozması imiş. Şu halde bizim "Enger,, "Lenger,, in yanlış yazılmışı olmasın?).
En: Yanak, 140; (KB., 254 ve 267; ABH, 25; AH: "tü„, 23; MLg., 79. N. Asım B. n "ln„ i "çene,,. Velet Çelebi'nİn "çehre,, demesi / MLg, 49, Not, 4 / pek te doğru sayılmaz).
Enlik: Yanak kırmızılığı, 162 ; ( "Enilik,, okunacak bir tarzda yazılmış İse de, doğrusu bizim düzelttiğimiz gibi olacaktır. Nitekim MK. de / I, 105, 7/ ve RAB. de de / 1İ9 / böyle yazılmıştır. Bunun manası da bizim müellifin dediği gibi, yanak kızıllığı olmayıp, "en„ /yanak/ boyamak İçin kullanılan allıktır. MK. de öyle anlatıldığı gibi, kaz. da da "Inlik,, ve "înnik,, sözleri bu manada kullanılmaktadırlar. HG; "liilik,,, 18. ABH. de "Enilik,, okunacak tarzda yazılmasını doğru bulmuyorum),
Epçi: Kadm, 138; (K, 261; ABH., 7; Hg, 25 ve 32).
Er: Erkek; 78; 96 ve 138; (MK, I, 39, 4; AH., 39; ABH, 9).
Erdemli ğ: Bir şeye hazırlanmış olan, 153; Bu kelimenin karşı-
sındaki arapça sözünü
biz öyle terceme ettik. Zira j^ui kelimesi arapçada hazır ve müheyya olan demektir. Halbuki "Erdem,, edep ve mefharet manasında olunca / MK, I, 98, 2; KB, 262; ABH., 11/ "Er-demliğ,, in bizim kitaptaki manası elbetle doğru sayılmaz.HG. de "Erdemli,, sözü pek doğru olarak,1"fazilet iğesî alim,, diye anlaşılmıştır/ s. 26 /. "Eldendin diğer bir şekli de "Irdem,, / RAB,,"4 ve 256 I ve "Ertem,, / AH., 28/ dir).
Erdemsiz:Bir şeyden boş olan, 153; (Bunun doğrusu "fazilet ve mefharetten boş„ demektir. Nitekim. MK. de pek haklı olarak, ketime böyle tercüme eylemiştir/11, 181,8/).
Erdün: İnci, 180; (ML: "Erden,,; MK: "Erdinİ,,, I, 126, 7).
Ere Klik: Erkeğe benziyen kadın, 149.
Erenek: Parmak ucu, 141; (MK. hep "parmak,, diye anlatmıştır
/ I, 95, 17: 109, 15; 210, 4; III. 327, 9 /. RAB, de Sjr.^j^ ji',/ denilirken / s. 410/ "lrnek„ten murat parmak olup, bu ibarenin manası "parmağı makası ile,, demektir. Buradaki "trnek„i "kenar, diye anlayan BUD. elbette yanılmıştır.
S. Malof bizim nüshadaki "Erenek,, i başparmak manasına gelen rusça sözle terceme eylemiştir. Halbuki bu kelimenin karşısındaki f^L sözü "par-
makların başı,, demek olmayıp, "parmak başı,, / ucu / demektir. Görülmiyor mu ki, ayni sahife-de "başparmak,, sözü arapça karşısında bulunmaktadır).
Erim: Koca, zevç, 144; (ML. de burada "ir„ sözü yazılmıştır ki, bu "koca,, demektir; bizim nüshadaki "erim,, sözü ancak "kocam,-, manasında olabilir).
Erkek: Dişinin karşıtı, erkek, 151.
Erkmiş: Dul kadın, 150.
Ermegü: Yavaş, durağan (at) 171;
(MK: tembel, I, 123, 15. HG: Er-mevü, 26; ML, yok).
Ermek: 99-100 ve 114; (Yalnız bazı şekilleri kullanılan yardımcı fiildir: "Kelir erdi,,, "Barır erdi,,, "Alır erdi,,. Bu örneklerdeki "eıdi„ fiili bugün de kullandığımız "idi,, yardımcı fiilinin eski bir şeklinden başka bir nesne değildir).
Ermİ: Meni (İnsan ve hayvanlarda tohum), 142; (ADD: Cenup Türkmenlerinde; ML. de "r„ yerine "z„ ile yazılmıştır).
Esen: Sağ, salim, 154; (MK, I, 73, 10, KB, 285 - 286; RAB., 426; DTB. 9; 23; 30 ve 51; ABH, 13; HG, 26; ŞS; LOS: u" maddesinde. KT. Kaz. ve kzk. da "İsen,,).
Esenlemek: Selâm vermek, 110; (MK., I, 285,15; ABH: veda etmek, 13; LOS; KT.).
Esirmek: Serhoş olmak, 110' (Rab., 119; ABH,, 13).
Esiz: Yazık! (teessüf, acıma sözü), 189; bizim nüshada bu söz /-t1
31
şeklinde harekelenmiş ise de, onun karşısındaki arapça sözü bu türkçe kelimenin bizim düzelttiğimiz gibi olmasını gösterir Nitekim MK. de öyledir: I, 127,5; II, 148,4 ve 111, 39,5; Kzk. "bil,,, Bud, 1, 194).
Eski: "Yeni,, nin Karşıtı, 151.
Eskimek: Üzerinde uzun zaman geçmek, eskimek, 112.
Esnemek: I) (Uyku arzusundan yalıut can sıkıntısından ağzın açılması), 105 ve 2) Gerinmek, 106 ve 121. .
ESrük: Serhoş, 152; (MK, 1, 96, 5 ve b. Ds, 40, ABH 13. HG, 26; DTB, 47; 50; 71 ve b. RAB: "Üsrük,, , 430 ve "Isrik,,, 445).
Esrici: Parsa av öğredici, 157; (MK. "Esri,,-Kaplan, 1,113,17; ML, "parsçi,,).
Eşek: Malum hayvan, eşek, 169.
Et: Canlıların derisile kemiği arasındaki malûm madde, et) 79.
Etçi: Kasap, 157; (Kasap arapça v*-* ın bozmasıdır. Asıl türkçesi "Etçi,, olacaktıı ki, kaz. da şimdi de kasap için / az bir söyleme farkile / bu kelime kullanılmaktadır).
Etek: (Belden aşağı inen giyimin aşağı sarkan kısmı), 166.
Etmek: Ekmek, 165; (MK. 1, 94,5 ve b; RAB, 205; ABH, 7;).
Et Öz: Can, nefis 139 (Bu söz "Et„ le "Öz„den mürekkep olsa gerektir. Bana kalırsa "Et„ ten demek olup "öz„ de can demektir. İkisi bir araya gelince
"Ten-can,, demek olur. KB. te "Tapukçu et-Öz birle tapınır uzun,, / hizmetçi teni - caniyle uzun zaman hizmet eder / . "Ta puğçı yoluğîar bekiğe et - öz„ 229; Et-öz can yoluğlar tapuğ kılğuçu,,, 258; ABH: "Öz„-can, 13; RAB:,, Et-tcn / "Bibi Mer-yemin, kirip keçerde etin tenin körelik tip,, / 31; Şu halde bizim kitapta "Öz,, sözünün gövde diye terceme edilmesi yanlış olacaktır. Anlaşılan türkçede "öz,, kelimesi bir nesnenin İçini, özeğini ifade eden bir söz olup, dışım kapuğunu ifade eden bir söz değildir; ML, yok),
Etük: Çizme, 167; (MK, I, 65, 16; ABH, 8; HG, 19; RAB: "ötük,,, "itik„ ve "Edik,,; EH. ve OK. ta -A-i maddesinde "Edük,,. ABH. e göre, "etük,, şekli "türkçe,, olup, "edük,, şekli de türkmencedir / s. 8 i ; Kaz: "itik,,).
Et yağı: Etle birlikte olan yağ, et yağı, 165.
Ev: insanın oturacağı yapı, ev, 95 ve 179.
Ev kökesi: Evin tavanı, 179,
Evliğ: Evlenmiş olan kimse, 153.
Evren: Üzerinde yıldızların döndüğü gök, felek, 183; (KB.-. "türüttü bu evren: tutçu evrilir„; bizim nüshada ayı kılığında "zfl ile, RAB. de ayı tarzında "k„ ile (s. 116) yazılması hep yanlıştır; Rad. RAB. den bu sözü olduğu gibi, yanlış halinde alarak, kendi iûgatma geçirmiştir;
32
I, 11; bu sözün * dönmek n , "çevrilmek,, manalarında olan "evürmek„ "evrülmek,, fiillerile ilişiği vardır. Bugün bizim "evir-mek-çeviı mek„ tarzında kullandığımız fiil eskiden " evirmek -tevirmek,, tarzında kullanılıyormuş - MK„ 1, 139, 4 ve II, 67, 13-ve bir ae " evirmek „ fiili asıl olup, tek başına da kulla-nılıyoımuş- MK.. II, 67. 13).
Evriik: Sebatlı adam, 150.
Eyerçi: Eğerci, saıaç, 156.
Eyesiz: Boş (sahipsiz), 151; (Metnimizde bu türkçe söz j_e-ı şek-
linde *t„ iie yazılmış ise de, karşısındaki arapça " boş _ de-, mek olan Jııı sözü bunun "eye-
siz„ yahut __ı „ olabileceğini
gösterir; " Eye „ ise sahip demektir; "eyesiz,, yahut "issjz„ -sahipsiz demek olur ki " boş „ mefhumundan pek te uzak değildir).
Eygü: ("îyi„ demek olan "Et/'gü„ nün başka bir şekli), 79 ve 152.
Eyrî kişi; Eğri adam(doğnıluktan şaşan adam), 153.
Ezmek: Döğüp toz haline komak, ezmek, 107 ue 119.
Gerü ermek: Bir kenare çekilmek. 106 ( " geri dönüp vasıl olmak,, diye terceme etmek belki daha doğru olacaktır).
Gırt: Bürç, 179; ( KGirt„ sözünün önce "kale„ manasında olması çok muhtemeldir; Birçok şehir-kale atlarında bu zözün bulunduğunu görürüz, " Malazgirt „, **A]eşgiıt„ gibi. Van'ın eski adı-
nın " Şahmeryemgirt „ olduğu Kamusul - âlâm'da yazılıdır -"Van„ maddesinde).
Giiyeg: Güveyi, 144.
Gülgün: Gül renkli , 171, (Bu , tüıkçe olmayıp, acemce bir sözdür, Bunun türkçesinin " açık doru„ olduğu Okyanusta .-..fi maddesinde yazıtıdır).
H
Hakan: Hükümdar, hakan 145. Heştek: Don ağı, 166; (Bu, türkçe
değil, acemce bir kelimedir; bunun türkçesİ "Ağ„ dır.
İbük: İbik, çavuş kuşu, 176; (MK.: "Öbüp„, I, 74, 12 ve "öpkük„ -çigiice-, I, 100, 14). İçkü: içilecek nesne, içki, 164. İçkar: Iç kuşak, uçkur, 167. İçlik: Astar, 166; (HG., 19).
İçmek: ( Suyu ve sulu bir şeyi ağızla içeriye çekmek), 96; UO ve 120.
İçmek: (Metnimizde 166ncıs. de belirsiz bir şekilde yazılmışsa da, bu sözü ben böyle düzelttim;
çünkü karşısında "kürk, manasına gelen arapça sözü bulunmaktadır ve MK. de de "kuzu kürkü„ diye anlatılmıştır-1,94-; ŞS„ 47).
İdi: 1) Sahip, ıs, 79 ve 2) Ayni manada olarak, Tanrı atlarından biridir, 137; (eski bir şekli de "id'i„ dir).
İdi: Bildiğimiz yardıcı mfiildir, 99.
İdiz: Yüksek, 189; (RAB., 4; 11 ve 409; MK.: "Edız,, I, 55 ve 110 KB. "Ediz„. 541; AH., 30).
İdroek: Göndermek, 102; (Bu fiil metnimizde "İYİDİ„ kılığında da okunabilir).
İc/ikmek: İyi olmak, iyileşmek, 107.
İğde gen: (Tann atlarından olmak üzere "efendi,,, "sahip,,, manasında olan arapça vjı sözünün karşısına konulmuştur), 137.
İgegü: Eğe, 160.
İk: İğ, 162,
İkçi: İğ yapan, 157.
İkdîş: Aslı Arap olmayıp ta, arap-lar arasında doğan kimse, 147;
İki: Birden sonra gelen sayı, 186.
İkilemek: İki misli olmak, 106; ( bunun doğrusu belki " ikilenmek, olacaktır).
İkimin: İki bin, 187.
İkin: Omuz ,141; ( RAB., 10 ve 211; MK. " Ekin „ - eğin, yani arka kemiğinin eğilen yeri; asıl doğru manası da bu olacaktır; ABH., 19 HG., 20).
Ikinçi: Birinciden sonra gelen , ikinci, 187.
İkindi: İkindi vakti, 184.
33
İklİğ: Hastalıklı, 163; (MK., 1, 75, 11 ve 11, 282, 14; KB. : " İk „ hastalık, 273; ABH., 19; HG,, 32).
İkİik: iğ kabı, 162.
İl: El, _ülke, 179; (MK., I, 97).
İlaşu: Küçük sarık, 166; (ML. yok).
İlegçi: Sepici, dabak, 155.
İlemek; Deri sepilemek, debagat etmek, 108.
İleri: Daha önce, 90,
Ilersük: Uçkur, 167; (MK.,1,137).
İlgegü: Nazu naim içinde beslenmiş olan (sybarite); 154; (RAD. "l!güy„, I, 1492).
İlti: Hanım, 149 ve 152.
İmgeklü: (Bu Türkçe sözün karşısındaki, " f „ ile yazılan ^ıı sözünün "k, ile ^uı şeklinde olacaktır; türkçede " İmgek „ -" mihnet, zahmet „ demektir; RAB., 39; ABH,, 68; MK.: "Emgek,,, I, 101; KB., 260; ABH., 23). Şu halde "Imgeklü,,-"zahmet, meşakkat çeken„ demek oluyor).
İnal: Yakıynen bilen, 135,
İnanç: İnanç (inanılacak, güvenilecek kimse), 150,
İnançsız: Hayin, 150.
İnce: Kalının karşıtı, ince, 143.
İnç: Rahat, 154.; (MK., III, 323; KB., 258 ve 272-273; RAB., 499).
İnçmek: Rahat etmek, 103.
İngen: Dişi deve, 172; (MK., I 109 ve 243).
İniş: Yokuşun karşıtı, iniş, 177.
İnli; Enli, geniş, 153; (metnimizde jCsı şeklinde yazılan bu söz ML. de jU.1 tarzındadır ki, asıl doğrusu da bu olacaktır).
3
34
İnmek: Yukardan aşağıya inmek, inmek, 81; 88; 123 ve 135-136).
İr: Erkek, er, 151.
İremik: Erkeksi (erkekleşmiş, hali erkeğe bcnziyen kadın), 149.
İrik: Kaba, sert, 154; (MK., I, 68; Rad, I, 1459; metnimizde "r„ nin şeddesile aa şeklinde yazılması yanlış olacaktır).
İrin: Yaradan akan madde, irin, 139,
İritmek: Eritmek, 102.
İrkek: Erkek, 128.
İrken: Ergen, bekâr, 153; (ML. yok).
İrken: Erğen, 153, (ML. yok).
İrkliğ: Buyruk sahibi, 145; (RAB, 145 ve 484; AH, 57. MK: "Erk,,-kudret, nüfuz, 1, 45, 9).
İrmek: ("lmek„ yardımcı fiilinin eski şeklidir), 85 ve 114.
İrsek: Orospu kadın, 149; (MK: "Ersek,,. 1, 95, 9; ABH,, 11; (ML. yok).
İrte: Sabahın eve] vakti (Er, erken), 184; (MK, 1, 112, 3; HG, 28. Bu mana ile " İrte „ kelimesi îjjûi maddesinde EH. de de vardır).
Isermek: Gözetmek, 106; (ML. gütti). ■
İsi: Sıcak, 150; (DS., 16; ABH, 13; HG, 5 ve 27; EH. ve OK. ta sıcak manasına gelen arapça sözler hep "isi,, sözile terceme edilmiştir. MK. deki şekli "isig,,-dir, 111, 296, 6; KB., 276).
İsigkün : Sıcak gün, 185; (MK, I, 69, 4).
îsisuv: Hamam, sıcak su, 179.
İsîsuvcu: Hamamcı, 155; (Bizim
nüshada arapça kelimesi
karşısına sadece "suvcu,, sözü konulmuş ise de, bunun doğrusu ML. deki " tsi suvçu,^
sözü olacaktır. Onun için biz de bunu aldık).
İskemek : Çtmdİklemek, 114; (MK? tüyleri yolmak, 1, 339, I; Şu halde bu fiilin izi Kaz. da tüy, kıl yolmak aleti olan "iskek,, kelimesinde yaşamaktadır. Bu sözün mogolcada da ayni ma-naya geldiği İBM. nin mogolca kısmından anlaşılıyor (s. 220).'
İstemek: Dilemek, 80 ve 96.
İstermek: (Bu da o manada, fakal fiilin bu şekîli bene şüphelidir), 103.
İş: Çalışma, uğraşma, 76; 128 ve 189.
İş: Arkadaş, dost, 76-77 ve 144; (Bundaki "İ„ pek açık olmasa gerektir; MK, I, 48, 12; KB,' 543-544; RAB., 3 ve 508; AHj 24; ABH., 14).
İşbulmak: Dostlaşmak, IH,
işiççi: Çömlekçi, tencereci, 157 (169 ncu sahifede çömlek manasına gelen jjjui karşısındaki türkçe söz g:ı (Eşiç) tarzında yazıldığından ve bu şekil başka' kaynaklara da uygun olduğun^ dan buradaki sözün de doğrusu "Eşİççi „ olsa gerektir).
İşik: Eşik, 179.
İşitmek: Kulakla duymak, işitmek 110 ve 120.
İşittirmek: Kulakla duyurma işittirmek, 103.
İşlemek: işlemek, çalışmak, 128.(
I
İşler t Kadın, 151 j (MK., 1,-106; ML yok).
İşmek: Koşmak, 114.
Işton : İç donu, don, 167.
İşlik: Perde, 168.
İş&kçü: Perdeci, 156; (ML. yok); Metnimizde J.rp kılığında "s„ ile yazılmış ise de, 168nci s. de "perde,, manasına gelen söz "Işiik,, okunacak bir şekilde yazıldığından, biz bunu da böyle düzelttik.).
tt: Köpek, 174.
ItçI: Köpekçi, 175.
İti: (Yukarda geçen ve "sahip,, manasında olan "ldi„nîn başka bîr şekli), 79.
İtyılı:, 186; (Türkçe on iki yıl atlarından 11 nci yılın adıdır).
Ivlenmek: Evlenmek, 106.
İvmek; Acele etmek, 103; (MK., I, 146 ve III, 19; ABH., 25).
İvaongu: Evin ucu, 179.
Içkınroak : Elden çıkmak, boşanıp kurtulmak, 123; (Bana kalırsa, metnimizde buradaki fiillerin arapçası olan fiili oıUyıten, türkçesi olan fiili ise, tan bozulmuştur, " Elden çıkmak „ , " boşanıp kurtulmak „ manasile "ıçkmmak,, fiili bugün Idilboyu lehçelerinde yaşadığı gibi «ıçgmmak» şeklile MK. de de vardır: I, 214, 3 ve III, 226.
W '16).
İlgın; Bildiğimiz orman ağacı, liğm, 182.
35
; Ivtibi: Ev dibi, yani evin başköşesi, 179
Ivtirigi: Ev eşyası, Î79.
Iviirtüğü: Ev perdesi, 179.
İyer: Eğer, 173.
İyerlemek: Eğerlemek, eğer vurmak, 103 ve 126.
Iyeryabığı: 173; ("Eğer örtüsü,, demek olsa gerektir. Karşısındaki sözlerin ne demek olduğu anlaşılamamıştır).
Iyifî Ev eşyası, 168; (MK.; it/'iş, IH. 46, 15).
Iyrimi Eğer yastığı, 173; RAD; «Iğrim», I, 1430; MK. «Ed'rİm», t 97, 16).
İz : İz (insan veya hayvan tabanının yerde kalan resmi), 189.
İzdemek: istemek, 80 ve 103; (Bu sonuncu s.dekisini KR, B. li^jj' şeklinde düzeltmiş; ben ise, metnimizde ^ı şeklinde yazılan sözün olacağı fikrindeyim).
I
1 Imga: Dağ keçisi, 175; (ŞS., 61; bİzîm nüshada mı şeklinde yazılmış ise de biz ML. deki daha doğru olan şekli aldık),
Imlamak: GÖz kıpmak (işmar etmek), 113; (Bizim nüshada 113 ncü S. de ve 125 nci S. de ji'ki kılığında yazılması yanlıştır: (MK. deki şeklî: «inlemek» tir: I, 241, 14-15).
Inıçkamak: inlemek, 104; (RAB; «Inçıklamak-hıçkırmak», 178).
Ir; Şarkı, nağme, 161 ; (Başka bir şekli de "Yır,, dır: MK., III, 3).
36
İrak: Uzak, 189. Irga: Kefil, 189.
Irlamak: Ir (şarkı) söylemek, 113. Irmak: Irmak, akar su, 180; (ML. yok).
Isınmak : Isınmak, sıcaklanmak.
103 ve 109. Isırga: Küpe, 150. Isırmak: Isırmak, dişlerini batır-
mak, dişlemek, 112;(ML yok). Isıtma: Sıtma, 163. Isıtmak: Kızdırmak, sıcaklık vermek, 102. Ismarlamak: Emanet etmek, emanet bırakmak, 105. Işlagçı: Cilâcı, 156; (ML. yok). Ivık : Geyik, 175; (MK., 1,65; 203; RAD. «AYVIK», I, 63).
Kabir çak: Sandık, 169; (MK., I, 414; ABH.: kutu, 68).
Kabur : Kemançe, 161; (ML.: «Yahlıg»; Bu sonuncu sözün HG. deki şeklieYahlık», 24, Rad. taki şekli ise, *lkhg»dır-I, 1414).
Kaçag: Bozgunluk, hezimet, 146; (RAD., II, 334: Kaçag-kaçma, firarı).
Kaçanı: 1) Ne zamanki, 94 ve 2) Ne zaman?, 95.
Kaçgınçı : Bozguna uğrıyan, münhezim, 146; (PDC., 395: Kaç-gın- firar, kaçma).
Kaçmak: Gizlice savuşup gitmek, kaçmak, 116 ve 121.
Kaftan; Bildiğimiz dış giyim, kaftan, 84 ve 166.
Kagal: Eğersiz at, 171.
Kak: Koşuda geri kalan at, 171.
Kakılamak: Karga kağıiamak.116.
Kakırmak: Hafifçe öksürmek, 106.
Kakratgu: Doğan davulu, 146; (MK.: t Bağ bekçisi davulu », II, 269).
Kaldırmak: (Bir nesneyi yukarıdan aşağıya doğru kımıldatmak), 109 ve 130
K
, Kalgımak: Sıçramak, 112; (MK: "Kalımuk,,, III, 203, 12;)
Kalgınmak: Bu da o manayadır. , 124
Kalı: Eğer, 93 (şart kelimesidir: MK, ili, 176, 17 ve b. KB, 258; 296 v b. AH., 38 ve 42).
Kalkan: (Eski zaman savaşlarında ok ve kılıca karşı öne tutulup korunmağa yanyan alet), 173; 1 (MK, I, 368, 3; RAB, 438; ABH., 74; HG., 13).
Kalkançı: (Kalkan yapan yahut satan kimse), 155.
Kalmak: Olduğu yerde durmak, 1 geri kalmak, 105 ve 119.
Kalbrmak: Kaldırmak, 131
Kam: Kâhin, (şa'man) efsuncu, 75 ve 156; (MK, 111, 117, 12; ABH: Tabip, 75).
Kamçı: (Deriden örülen, bîr değneğin ucuna bağlanan ve vurmak için kullanılan nesne), 87 ; ve 174; (MK., I, 350, I; ABH., 75; HG, 14).
Kamçıgu: Ayak hastalığı (nıkris), 164; (MK: Dudaklara ve parmaklarda çıkan, çok kaşıntı veren sivilce ve kabarcık, (,407,4).
37
Kam iç: Kepçe, 169; (MK, E, 300, 8; ABH, 76; ML, yok.
Kamış: (Sulak yerlerde biten İçi boş ve boğumlu bitki), 182
Kamışlağ: Kamışlık, sazlık, 182.
Kan: (İnsan ve hayvanların damarlarından akan kırmızı madde, kan), 139.
Kan algıçı: Kan alıcı, 145; (HG: "Kan ahçj„ 23).
Kanağu: Neşter, 160; MK, 1,373, 6).
Kanat: (Kuşların uçmasını temin eden uzuv), 75 ve 176.
Kanca: Nereye dek?, 96.
Kanda?: Nerede? 96.
Kangak: Biiyük gemi, 161.
Kanmak: Suya doymak. 109, (MK, III; 139, II; ABH, 74; ML., yok).
Kap: İ) kılıf, kın, 129 ve 2) ağacın kabuğu, 182.
Kapak: Gözkapağı, 140.
Kapçı: Kinci, 157.
Kapga: Sokak vc hisar kapısı, 179; (MK., I, 356, 3; nüshamızda uJ tarzına "y„ ile yazılması elbette yanlıştır. ML: "KapukJ.
Kapığçı: Kapıcı, 155
Kapıg Tundurmak: Kapıya kapatmak, 109; (MK. "Kapıg tundu,, - kapı kapandı, H, 23, 13-14; ML. "kapı yandırdj„).
Kapkara: Aşırı kara, 168.
Kaplamak: Kılıfa koymak, 129.
Kaplan: Bildiğimiz yabanî, yırtıcı canavar, 174.
Kapmak: Ansızın kapıp götürmek, 99 ve 102.
Kar: { Kışın donmuş halde yağan ve yerde birikip kalan ak madde, kar), 7-5 ve 184.
Kara: Bildiğimiz renk, kara 168.
Karabalçık: (Bunun manası malûm İse de, karşısındaki ah-sı sözünün ne olduğu anlaşılmadı), 178
Karabaş: Cariye ve odalık, 147; (MK. ye göre, "Karabaş,, sözü kul ve cariyenin ikisi için de kullanılabilirmiş, III, 168, 3 Br. . Bu kelimeyi almayı unutmuştur. ABH., 70; RAB. de sadece ke-nizek manasında kullanılmıştır., 81-82; HG. 32; AH: "Karavaş,,, 63).
Karaçt: Dilenci; 156; (Müellif bu sözü acemce "sasanî sözü ile anlatmıştır ki, bunun doğrusu " Sasan „ dır ve " dilenci „ demektir; MK., I, 371, 6).
Kara evî Oba, keçeden ev, 180.
Karagçı: tieri karakol, 145; (Metnimizde jiji şekiinde yazılması yanlış olup, doğrusu ^z? çaktır).
Karaköz: Kara gözlü, 140.
Karakımız: Sülün kaymağı (?),161.
Karakurşun: Kurşun madeni, 178; ("Kurşun, maddesine bakılması)
Karakuş: Tavşancıl, 175; (MK, II, 167, 10; Br. da bu kelime alınmamıştır: HG, 10).
Karanu: Karanlık, 152; (MK: "Ka-rağu,,, II, 215, 15, HG, 26).
Karanu tünle: Karanlık gece, 185.
Karasaç: Kara saçlı, 139.
Karasaçlı: Yine o manaya, 84.
kara Ürük: Siyah erik, 182; (bunun karşısındaki arapça j-uyı kelimesi lügat kitaplarında sadece "erik, diye terceme edilmiştir).
38
Karga: Bildiğimiz kuş, karga 175.
Kan: Kocamış erkek ve kadın, 143 ve 152; (111,168, 11; RAB., 183; HG, 23; ABH. 70).
Karımak: Kocamak, 110; (MK, ! 130, 5; RAB,, 14; ABH, 69).
Karın: (insan ve hayvanların malûm uzvu, karnı), 141; (MK; I, 341, 1} RAB, 12; HG, 21).
Karındaki oğlan: Rahimdeki çocuk, 143.
Karıntaş: (Kardeş, 144; (MK "Karındaş,,, I, 341, 1; ABH., 70).
Karış: (Açık elin başparmak ucuna kadar olan mesafesi olup ülçü gibi kullanılır), 141; (MK, 1, 308, 11;RAB.,40; ABH., 69; HG.,20).
Karışlamak: Karışla ölçmek, 110, (MK, III, 248, 9).
Karkış etmek: Karğamak, ilenç etmek. 126; (MK: "Karğış kılmak, I, 230, 11. Buradaki pj^j sözü bir fiti teşkil ettiği halde, Br. bu fiil şeklini almayıp, yalnız "Karğış,, sözünü almakla iktifa etmiştir. ABH. "Karış,, ın bir manası "Karğış,, olduğunu söylemiştir, 69. RAB: "Karğamak,, 174).
Karmak: Olta, 160; (olta manasına gelen ^ı kelimesinin karşısında j-jH tarzında yazılan sözün doğrusu bence, mutlaka j.jB olacaktır. "Karmak,, sözü bugün de kaz. da olta manasına kullanılmaktadır. ŞS: "Karmak balık iğnesi, demiştir kİ, bundan murat balık kılçığı olmayıp, olta olacaktır).
Karmak: 113 (Bunun karşısındaki
arapça fiilinin manaları arasında "dağdan indi, ve "yükseğe çıktı, manaları da vardır. MK.: Taşmak, [II, 137, 14
Karnaç: Karnı aç olan, 152
Karsak: (Derisinden güzel kürk yapılan tilki nev'inden yabani bir hayvan), 174: (Bizim nüshada şeklinde harekelenmiş ise de, doğru bulmuyorum. Bu manaya gelen sözün "korsak,, ve "horsak şekilleri,, /Bud./ varsa da "Karsık,, şekline rast gelmedim. MK, 1, 393, 9; OK: juüi maddesinde; BKT: jet maddesinde; ŞS; LOS; KT. EH. de ise "Korsak,, ^uuı maddesinde).
Karıt: Yara, yaranın acısı, 164; (MK: uKart", I, 287, 4; Bizim nüshadaki yjı sözü, şüphesiz, -yıı den bozulmuştur).
Kasık: Uyluğun dibi, 142; (nüshamızda jiB tarzında yazılmış ise de, KR. B, n tashihini kabul ediyorum).
Kaş: İnsanın gözleri üzerinde yay şeklinde uzanan kıllar, kaş, 140 ve 2) yaşimtaşı, 178; (MK, I, 278, 9).
Kaşık: (Mayi yemekleri yemek için kullandığımız alet), 169.
Kaşımak: (Bedenin kaşınan yerini oğmak), 108 ve 122; MK, I, 366 6 ve II!, 200, 7; 72).
Kaşlık: Kaşboyası, 162.
Kat (ı, ım, m): Yanı, yanım, yanın, 95; 97-98.
K«b: Hasis, cimri. 148, 149 ve 152
Katır: Malûm ehlî hayvan, katır, 171; (MK, 1, 304, 2; ABH, 68)
39
Katmak: 1) katılaşmak, İH; (MK, II, 298, 4, 2) karıştırmak, 89; 115 ve 122; (MK, I, 367, 16 ve il, 238, 3).
Katım: Hatun; bey karısı, 149; ORK., 106; MK., I, 342, 14;
. HG., 32; ABH, 73. Acemceye "HATUN,, şeklinde geçmiştir.)
Kavak: Kav, 169; (MK. de "Kav,, dır, III, 115, 14).
Kavlık: Çakmak kabı, 169; (Doğrusu kav kabı olacaktır).
Kavunuruğu: Kavun tohumu, tanesi, 181; ("Urug,, herşeyin tohumu*: MK, I, 61, 17).
Kayın Ana: Kaynana, 144.
Kayın Ata: Kayınbaba, 144
Kayış: İşlenmiş deriden kesilen dar ve uzun parça, kayış, 158 ve 2) eğer bağı, 173.
Kaykı: Kenarı eğrilmiş, 191; (MK.: "Kayıg yer,, - düz yoldan bir yana sapan yer, III, 124, 11).
Kaynamak: (mayi nesne sıcaklık tesirile harekete gelmek), 113.
Kaynar su; Sıcak, kaynar su, 181.
Kay?: Hangisi, 75; 95-96; (MK. I, 32, 6).
Kaz: 176, Müellif bunun karşısına iki arapça kelime koymuştur ki biri "Kaz„ ın bugün kullanılan manasına gelen J^lı, diğeri de ördek demek olan jy/t dir. Türkçede ördeğe de bazan "Kaz„ denildiğini ben bilmiyorum. MK. " Kaz „ ın karşısına hep j^ıı sözünü, "ördek,, sözünün karşısına da jjyt kelimesini koymaktadır. I, 95, 5 - 6; ili, 110, 7ve289,13.HG. de "Kaz,,
sözüjjsı terceme edilmiş ise de, / S. 10,/ in arapçada kaz manasında da kullanıldığını biz biz OK. öğreniyoruz. "Kaz„ i diye anlatan ABH. i de bu suretle koruyabiliriz).
Kazan: Büyük tencere, 169; ( Bunun karşısına güya arapça olmak üzere konulan atjiıı sözü •Kazan» iti diğer şeklinden başka bir nesne değildir. ABH:" Kazan,,, 71; HG: "Kazan,, ve "Kazan,,, 17).
Kazanmak: Edinmek, hâsıl etmek, kazanmak 107 ve 121.
Kazgan: (Köpek sıfatlarından), kazan, kazıcı, 174.
Kazganç: Kazanç, 191; (MK, III, 286, 6; RAB., 4 ve 276).
Kazık: ( Yere kakılan sivri ağaç değnek yahut demir), 169 ve 180.
Kazmak: Çukur açmak, 81; 100 ve 107.
Kebek: Kepek, 163; (MK, I, 327, , I; ABH, 78).
Keçeçî: Keçe yapan yahut satan, 157.
Keçmek: Geçmek, 89 ve 120.
Kekİrmek : Geğirmek (Midedeki gazı ağızdan çıkarmak), 106; 113 ve 164; (106 nci S. dekisi MU, yok).
Keldürmek: Getirmek, 130; (MK. I, 86, I ve IH, 106, 15).
Kelebek: (Bildiğimiz güzel kanatlı böcek), 177.
Kelenü : 1 arla sıçanı, arap tavşanı, 177; (MK: "Kelegü,, I, 373, 15; bizim nüshada şeklinde
40
yazılmıştır. Ankarada da " ke-lenü „ tarzında olan talâffuzu işittim).
Kelin: 1) Düğünü yapılmakta ola" kız. 2) Gelin, 144; (MK: birinci manayle, I, 339, 4; ikinci ma-nayle, İD, 184, 2; ABH-her iki manayle - 84).
Kelmek: Gelmek, 75; 80; 88-89-90-91; 93-94-95; 100-101; 107; 117-118; 121; 127-128; 134-135-136-137.
Keltürmek; Getirmek, 88 ve 131; (MK, I, 19, 3 ve II, 154, 12-13; ABH, 83. MK. ye göre, "kel-dürmek,, şekli türkçe olup, " keltürmek „ şekli de oğuzça-dir-D, 154).
Kemi: Gemi, merkep, 161; (MK. bu kelimenin Kıpçıkça ve oğuz-ça olduğunu söylüyor - III, 177, 16-, ABH. İse, Kıpçakçası "keme,, diyor, 84: Şimdiki günde kaz. da "keme,, ve Bkime„).
Kemîçek: Kıkırdak, 139; (Kaz: "Kimirçek., ABH: "Kemürdekn; 84; OK, jyijjı maddesinde "Kemiıtlek,, ve "Kıtırdak„; ML: "kulak kimçiği„).
Kemiçi: I) Gemi yapıcı, 156 ve 2) gemide çalışan, 157.
Kemişmek: Düşürmek, bırakmak ve atmak, 104, 107 ve 121; (120 nci sabitedeki "keşmek,, sözü " düşürmek „ manasında olan .uışı kelimesi karşısında bulunduğundan, ben onu " Kemişmek,, olarak kabul ediyoıum, MK, II, 89, 13 ve 92, 4; DS., 48; RAB., 209; 296; 305; 308
ve 403. AH., 60; / Burada "kaldırır,, manasında olan "köterir,, fiiline karşı konulan "kemeşür,, fiili "düşürür,, demekten başka birşey değildir. N. Asım Bey izahında, kelimenin asıl manasına yanaşmamış ve işîn içinden çıkamamıştır/. ABH., 84; HG., 34).
Kent: Köy ve şehir, 179; (MK.de "kent,, kelimesi birçok yerlerde bulunur; kelime yalnız bir yerde ^t / kale / diye / I, 201 / ve başka yerlerde hep XJi / şehir/ diye terceme olunmuştur 11, 21, 5; III, 111, 7 ve b.; RAB: köy, 47; ABH., 85; HG, 6).
Kentteş: Şehirdeş, hemşeri, 144; (Bizim nüshada şeklinde
yazılan sözün doğusu ^ırüTotsa gerektir).
Keneşetmek: Danışan adama fikir ve akıl vermek, yolgösler-mek, 103 ve 125; Bizim nüshada ^jııir ve iUiiK" tarzında yazılmış ise de, bunların doğrusu iUifcra. ve ^j^kjS olacaktır. MK: "ke-neş„-verilen akıl, söylenen fikir, III, 270, 4. KB., 256; ABH, 85).
Kepenek: Keçeden yağmurluk, 167.
Kerikmek: Gerinmek, 163; (Metnimizde "titremek,, diye anlatılmış İse de, pek te doğru sayılamaz; ML, yok).
Kerki: Balta, 160; (MK dîye anlatılmıştır ki, keser demektir. HG, 23. EH. ve OK. ta da bu arapça söz "keser,, diye terceme olunmuştur. ABH. de de öyledir, 80; ŞS; LOS ve KT: büyük balta; RAB: "kirki„,277).
41
Kesik: Çocuksuz (çocuktan kesilen), 143; (ML: "oğulsuz,,.
Kesilmek: Bir nesne keskin bir şeyle yarılmak, 104.
Kesmek: Keskin birşeyle yarmak, 81 ve 114.
Keşir: Havuç, 182 j (EBH : "keşür,, 82, LL; ŞS; LOS. KT:/"havuç„ maddesinde/. Anadoiuda "Ki-şür„ şeklinde ve Kaz. da *'ki-şİr„ şeklinde yaşamaktadır.).
Keşüş: / Tanrı atlarından / Aziz, kıymetli, 137; (KB, 248).
Kevek: Saman, 181; (MK: "KÜ-vük„, III, 123, 12 /oğuzçadır/ ; ABH: "Kevük,,, 86).
Kİçi: Küçük, 153; (EBH. 76).
Kîçkine: [) Cüce, 142 ve 2) küçük çocuk, 143; (ABH., 76).
Kiçikimi: Küçük gemi, 161.
Kiçikmek: Yavaş davranmak, (geri kalmak) 121; (jı^r tarzında yazılmış ise de, doğrusu bizim yazdığımız gibi olacaktır).
Kidür: Hil'at, 146.
Kigü : Giyim, 166;(Karşısmda ^jı olması lâzımgelen arapça söz l^jv yazılmıştır, jc: şeklinde yazılan türkçe sözün doğrus yer olacaktır).
Kİkiç: Alın üzerine sarkan saç, 171; ABH: "kikiş,,, 83; Kzk. çada bu manaya gelen "kekil,, sözü acemce "kâgül,, den alınmış olabilir).
Kim: I) Şahsı sorma sözü, 94-95 ve 2) Bağlama sözü, 95.
Kin: Geniş, 152; (MK, III, 265, II; KB, 254; HG,, 27).
Kip: Yere serilen, döşenen nesne, 168.
Kİriş: 1) Gelir, irat, 151 ve 2) Sazlara tel yerine takılan sinir yahut bağırsak, 173;/Burada yazılmış ise de, ben KR. B. en tashihini kabul ettim).
Kirişçi: /Kiriş yapan yahut satan/, 158,
Kirmek: (Dışarıdan içeriye sokulmak, girmek), 108 ve 119.
Kirpi: (Üstü iğnelerle örtülü, malûm küçük hayvan), 177;
Kirpİç: Çiğ tuğla, kerpiç, 154; (MK, I, 379, II; RAB, 253; ABH., 80, HG., 24; RAB.de "Kirpiç,, ve başkalarında "kerpiç „ tir. Bizim nüshada da "kerpiç,, olabilir. Bu türkçe söz rusça ve bulgarcaya da geçmiştir).
Kirpiççi: Tuğlacı, 154.
Kirşerı: Islubeç: kadınların yüzlerine sürdükleri ak düzgün, ağlık/, 162; (Bizim nüshada ao/-kür-şan tarzında yazılmış ise de, ML. de kirşan yazılmıştır ve doğrusu da bu olacaktır. MK, I, 365, 14; RAB., 119; HG., 18. Bu günde kaz. da yaşamaktadır).
Kirtmek: Kertmek, çîntmek, 115.
Kiru: Geri, arka, 90; (KR. B. n düzelterek kabul ettiği şekildir).
Kisek: Toprak parçası, kesek, 178.
Kiş: I) Samur, 76 ve 174; (MK, III, 91, 13; RAB., 120; ABH., 83 ve 2) Ok kuburu, tirkeş, sadak, 75.
Kişi: İnsan, adam, 81; 89; 92-93; 95; 138 ve 153; (MK, III, 170,
42
7 / BR., nedense, burasını göstermemiştir; halbuki asıl burası gösteı ilmeliydi; çünkü burada "kişi,, sözü satır başında ve anlatılması lâzım olan bir kelime gibi yazılmıştır. ABH., 82; HG, 19).
Kişinç:, 182; (Bizim nüshada " kişiç „ tarzında yazılmış ise de, ./jüi kelimesinin karşısına konulan bu kelimenin . doğrusu bizim yazdığımız gibi olacaktir.EH.de „f.w maddesine gür şeklinde yazıldığı gibi, OK. ta da jjoı maddesinde, BKT. inde jüri maddesinde ve LOS. da maddesinde yur /keşinş,,/ tarzında yazılmıştı!)
Kitermek: I) gidermek, uzaklaştırmak, 102 ve 105 ve 2) Bir yana alıkomak, 111.
Kitmek: Gitmak, uzaklaşmak, 105 ve 109.
Kiyik: Yabanî, 138.
Kiyiz: Keçe, 168; (Bunun karşısındaki arapça »Ut kelimesi " keçeci „ demek olduğundan, elbette "kiyiz,, in tercemesi olamaz. Buraya arapça jjıı kelimesi yazılmalı idi; RAB., 176; HG, 17; MK: "Kid'izn, I, 305, 12).
Kıcıklamak ı Gıdıklamak, 108.
Kıçaç: Dokuma, 167; (MK.: "Ka-çaç„ demek daha doğrudur„-I[, 227, 9 - diyor. MK. ye göre "kaçaç„ Çin dibasıdır; ML. yok).
Kıçı: Hardal, 181; (MK., III, 180, 4 ; OK. Jiji' maddesinde ve
BKT. ûtjy.ı ve j,/ maddelerinde).
Kıftı: Makas, 159; (MK. bunun Çigİl lügati olduğunu söylemiştir, I, 349, 3; HG: "Kıptı,,, 23).
Kıftıçı: / Makas yapan yahut satan I , 157.
Kığırgıçıî Bağıran, çağıran, 157; (MK: "Kığırmak,. bağırıp birisini çağırmak, i, 154, 15 ve B„ . ML. yok).
Kıl: Atm kuyruğu, (?) 171; (MK: İnsan veya başkalarının kılı, 1, 282, 14; ABH., 74).
Kılıç: Bildiğimiz keskin silâh, 81; 88; 93; 95-96 ve 173.
Kılıççı: Kılıç açan ve bileyen, 156.
Kılıçkabı: Kılıçın kını, 173.
Kılıçlı: Kılıç takınan adam, 86.
Kılıçtutğası: Kılıç kabzası, 173; (ML: "Kılıçsapı„.
Kılinç: Hulk ve tabiat, 147; (MK: tş, II, 123, 3; kadının kırıtması, 111, 277, 1-4; tabiat, III, 277, I; KB., 241 ve 273).
Kılmak: Yapmak, 80; 89; 94,; 113; 120; 135 ve 137. .
Kılmış: Sş-güç, 147.
Kımıç: Kuy.uk sokumu, 142.
Kımız: Kısrak sütünü ekşiderek yapılan İçki, 161 ; (MK, I, 305, 9; ABH., 75).
Kınanmak: Utanmak, 108,
Kınçır: Şaşı gözlü, 140; (BUD., II, 106; ŞS. 249; PDC., 552; RAD., 11, 860; demek bizim nüshadaki şekli yanlış slup ML. deki ^ şekli doğrudur).
Kındır inak: Teşvik etmek, kışkır-mak, 107; (EH. ve OK. j^ı
maddesinde; nüshamızda bu türkçe fiilin karşısındaki arapça . fiilinin Jtj*. dan bozulmuş olduğu şüphesizdir).
Kıpkızıl: j Kıpkırmızı, 168; (ABH, 68 ve 71).
Kırguı Atmaca, (kuş), 175; (MK: " Kırğuy „, II, 77, 3; ABH; -"Kurğı„ , 70).
Kırk: Dörl kere on, kırk, 187.
Kırmak: î) Tepmek, 109 ve 2) kırkmak, 122; (Bu sonuncu sahi-fedeki fiilin evvelce jj,; olduğu halde, yazıcı tarafından j»^ şekline çevrilmesi de pek mümkündür. Zira onun karşısındaki arapça ^«ııt fiili kırkmak demektir). '
Kırmış: Öldürülmüş, 146; (Bana kalırsa, türkçede "kırmak, fiilinin manalarından beri sadece Öldürmek olmayıp, "toptan kesmek, / ftcj-j / tir.
Kırnak: I) Odalık, 147 ve 2) Cariye, 152; (MK: cariye, 1, 393, 15; ABH,, 70; HG, 321; BKT: "keniz,, maddesinde). .
Kırtış: Yüzün derisinin üstü, 140; (MK, I, 384, 14; ML. yok).
Kısalmak: Kısa olmak, 114.
Kısga: Kısa, 151; (MK., II, 11, 3; ABH, 72).
Ktsgaç: Kısaç, 160; (MK., I, 378, 9; ABH, 72).
Kısır: Dişi koyun (?) 172; (MK.de "doğurmıyan insan va hayvan, denilmiştir ki, asıl doğrusu da budur, / I, 304, 9/; ABH., 72; HG., 12).
Kıska: Kısa, 142.
43
Kısmak : Bir yaş nesneyi sıkmak, 120.
Kısrak: Atın dişisinin genci, 170 ; (MK, I, 394, I; RAB., 237; ABH., 72; HG, 12).
Kış: (Yılın en soğuk mevsimi: kış, 184).
Kışlag: Kışı geçirecek yer, 179; (MK, I, 387,6; RAB,, 119).
Kışlamak: Kışgeçirmek, 112.
Kıt: Az, 191; (ABH, 68).
Kıyığ: Kıyı, deniz kenarı, 180; (MK: "Kıd'ığ,,, 1, 313, 8).
Kıyık: Ucu eğri olan, 191; (MK, III, 125, 13; Bizim nüshada jj şeklinde yazılması yanlış olsa gerektir).
Kıyuk: Büyük iğne, 159; (ADD.: Kırşehirde ve cenubi Anado-luda yaşar).
Kız: Evlenmiyen kadın, 144 ve 2) Pahalı, 153; (MK, I, 274; 4: KB, 541; AH., 84; ABH, 70; HG, 24 ve 27).
Kızkma: Kızcağız, 85.
Kızıl: Kırmızı, 168; (MK, f, 331, [; KB, 254; ABH, 71; HG, 31).
Kızılgül: Gül renkli (?) 168.
Kızılsaç: Kırmızı saçlı, 139.
Kızıltarığ: Kırmızı darı, 181.
Kızkarıntaş: Kız kardeş, 144.
Kızmak: Fazla ısınmak, 119.
Kıynamak: Cezalandırmak 112; (MK, III, 204,12; RAB: "Kı-yın„-işkence, 231 ve 34).
Kobuz: 161, ("Ud„ un türkçe adıdır ki, " Kopuz „ da denir. Bu söz ML. de Jj» karşısında konulmuştur; fakat doğru sayılamaz, zira arapçada kiriş
44
demektir. "Kobuz,, un arapçası ise ijt. yahut tır. Bizim nüshada ise, karşısına "Kabur„ tarzında okunacak bir kelime koyulmuştur ki, bu da in türkçesi olamaz. Bu 41 çalgıcı aletleri /^aıat / faslında ijjdi tarzında dahi okunabilecek Jujtt kelimesi vardır ki, bunun yerinden oynadığını ve yanlış şekline çevrildiğini kabul edersek, " Kobuz „ un arapçası olabilir, Nitekim bizim nüshanın 155 inci S. inde "udî„ demek olan " Kobuzçu „ nun karşısına pek doğru olarak, J^ sözü konulmuştur. MK, I, 305. 11; ABH, 69; HG, 24; OK:
ve ^/ı maddelerinde; BKT:^ maddesinde).
Kobuzçu: Kopuzçu, 155; (HG, 24).
Koç: Enenmemiş erkek koyun, 172; (MK. nin dediğine göre, bu söz oğuzçadtr; aslı ise, "Koçunarn dır, i, 270, 9; RAB: "KOÇKAR,, 920; ABH: "Koç,, ve "Koçkar,, 69; HG, 14-15. Orta Türklerin birçok kabilelerinde "Koçkar, sözü bugün de yaşamaktadır).
Koğu: (Bildiğimiz uzun boyunlu ak ve güzel su kuşu), 176; (MK. (I!, 182, 7).
Koğuş: Ortası boş olan, 191; ^ps şeklinde yazılmış ise de, karşısındaki arapçası (k.yı£A) buun jjü olduğunu gösterir).
Kol: (Omuz başından parmakların ucunadek olan uzuv), 142 ve 2) orduda cenah, 145.
Koma: I) Odalık cariye, 80; (ABH, 75; ŞS; KT.). ve 2) Bir adamın karılan biri-birine nisbetle "Koma, dırlar; 249; (Şimdi "Ortak,, deriz, KZK. larda: Bir erkeğin ikinci genç kansı /Bud./ ; " Goma „ şekli de vardır /ŞS./); EH. ;ijjjt mnddesin-de, OK; • j-iiı maddesinde.
Komak: 1) Koymak, 116 ve 2) bırakmak, 128.
Kondaş: indikleri yer müşterek olan, bir mahalleli, 144,
Konmak: İnmek, 117; "Köçmek, in karşıtı. MK.,IH, 139, 13-13). ABH,, 74).
Konşu: Komşu, 145; (MK, I, 363, 10; Br. Nedense, yalnız "Koş-nu„ şeklini almıştır; RAB, 67; ABH., 74, HG., 32).
Konuk: Misafir, 126 ve 164; (MK, 1, 321, 5 ve b; RAB., 23 ve 95; ABH, 74; AH. ve OK: j^ıı maddesinde; LL; LOS., KT).
Konuklamak: Misafir eylemek, 103 ve 126; (MK, İli, 250, 16; ABH, 74; OK: îiuyı maddesinde; LOS; KT).
Konuluk: Ziyafete çağırma; 164; (ML. de " Konukluk „; MK: "Konukluk,,, I, 230, II; RAB., 304; ABH, 74; KT. Bizim nüshadaki şekil " Konukluk „ un kısalmış şeklî de olabilir. Nitekim ŞSA. B. "Konu„nun "Konuk,, tan kısaltılmış olduğunu söylüyor).
Konum: Vatandaşım, 144; (Bunun tercemesi biraz tuhaftır. MK.de bir "Konum„ sözü vardır ki,/i,
45
104, II; n, 83, 13 ve 252, 13/ hep "aşiret, "akraba,, dîye anlatılmıştır. Şu halde Br, nin bunu "La ger, - konulacak yer, diye terceme etmesi pek te doğru sayılmaz. ŞS. de bir "Konum, kelimesi vardır ki, "aramagâh, , "meskenB, "ortak,, diye anlatılmıştır. Bu manayle "Kon,, biraz evvei geçen "Kondaş,, kelimesinin içinde de vardır. Bud. a göre eski yarlıklarda da buluna "Konum, sözü göçebelerin kondukları ve obalarını kurdukları yer manasına gelen "Konuş, /kzk. çada "Konuş„/un diğer şeklinden başka bir şey değildir. "Konuştaş,, / "Konus-tas„ / demek kondukları yer müşterek olan demektir.
Konar ı Benekleri türlüce olan, 171 j (Bunun doğru manası " Kumral „ demektir; MK. III, 268, 11).
Koparmak: (Bir nesneyi yerinden oynatıp, çekip almak, sökmek), 114 ve 120; (120 nci s. de arapça jUiı karşısında "kopmak,, tarzında okunacak bir fiil konulmuş ise de, doğrusu KR. B. in düzelttiği gibi, ancak "koparmak, olabilir. 114 ncü s. de İse, (jı fiüinin karşısına doğru olarak, " Kopardı „ fiili yazılmıştır).
Kopmak: Ayağa kalkmak, 75 ve 114; (MK, I, 95, 5; II, 4, 7, BAH., II; AH, 46; ABH., 67).
Kor: Maya, 173; (MK: yoğurt mayası, III, 87, 13; kzk. da
saba (tulum) dibinde ertesi gün için kalan kımız mayası; Tobul Türklerinde umumiyetle maya). Korlug: Zarara uğrayan, 148; (MK: "Kor, - zarara - ziyan, 11!, 87, 12; KB., 537; RAD. bunu büsbütün tersini olarak, "fayda, - Vorteil - diye terceme etmiştir. Mogolcada dahi "kor, olduğunu İ BM. nin mogolca kısmından öğreniyoruz, s. 212), Koritmek: Ziyan etmek, 126; (MK.: "kor!anmak„'bir işi ziyan saymak, II, 198, 14 ve "kor kılmak,, - ziyan etmek, III, 87, 12; BR. "zarar ve ziyan manasına gelen "kor, süzünü bu şekilde doğru yazdığı halde, ondan yapılan bir fiili "kurlan-mak „ kılığında yazıimış ve "korkılmak, fiilini ise büsbütün almamıştır). Kovuk: Kulağın duyğucu, 139;(bu türkçe sözün karşısındaki arapça ahfi^—- aşağı - yukarı bu manada olabilir; ML. yok), Koymançı: Çoban, 156; (bunun "koyun,, demek olan "koy,, ile İlişiği olacaktır; ML. Koyun: (Bildiğimiz yavaş ve insanlara çok faydalı hayvan), 97, Koyunyılı: (Türkçe 12 yıl atlarından 8 nci yılın adıdır), 186; (MK: "koy yüı, , I, 289 ve III, 104).
Koz: I) Ceviz, 183; (ABH., 71 ; HG„ 8. ABH. nin dediğine bakılırsa, "cim, "kaF„a tebdil edilerek, kelimesinden türk-çeleştİrilmiştir. EH. ve OK. ta
46
- ise, acemce jjj-/"geviz„/den
arapçalaştırıldığı yazılır. 2) .pyı atlı ükek/bürç/, 183. Bu ikinci mana doğru olmasa gerektir. Zira biirç adı olan ayı nın j^-le alâkası yoktur. Burada sözü .Udinin tesirine çevrilmiş şeklidir ki, "çifte* demektir. Bu bürç, hakikaten, çifte olarak tasavvur ve tasvir edilmektedir ve türkçe adı da, "Ezidiz,, dir / RAB., 116/).
Kozyağı: Ceviz yağı, 165.
Köbek: Göbek, 141.
Köçmek: Göçmek, göç etmek, 109, 117 ve 122.
Kögüs: Gövüs, 141; (MK, I, 196, 4 ve "Kögüz,,, 1, 305, 12; KB., 538).
Kök: I) Soyun aslı, 103; (MK, I, 226. 14; ABH.. 83; 2) Gök. sema, 183; (MK, III, 96, 12; ABH, 83) ve 3) mavi renk, 168, (MK, I, 302, 3; HG, 31).
Köklüğ: Asil, soylu, 143.
Köktonlu: Mavi gömlekli, 84; (bizim müellif "kök tonIu„ sözünü ^mjjît, yani "gök gömlekli, diye terceme etmiştir. Halbuki "Ton„, "gömlek,, demek olmayıp, mutlaka "giyim,, demektir).
Kökyayı: Eleğimsağma, 183.
Kökyoln: Samanoğrusu, hacılar yolu, 183; ABH., 83).
Köl: Göl, 18.
Kömkök: Gömgök, masmavi, 168, (MK, I, 284, 2).
Kömlekı Gömlek, 166.
Kömmekı Gömmek, 109.
Kömşe ı Zahire, iddîhar edilen nesne, 191 ; ("kömşemek, fiilinin "iddinar etmek, manasında olduğu aşağıda yazılıdır; şu halde burada metnimizde u/ şeklinne yazılan söziin doğrusu li.yolsa gerektir).
Kömşemek: Bir nesneyi belki lâzım olur diye saklamak: I id-dihar eylemek/, 109; (ML, yok).
Kömür : Yanmış ve kararmış odun/, 160.
;Kön: 1) Bahit, talih, 83 ve 2) Papuç, 158; (bu sonuncu s. de kondı-racı aletleri sırasında yazılan bu sözün doğru manası, "deri,, dir;
MK., III, 102, 3).
Könek: J» bürcü, 183; (RAB. de bu bürce "Koğa,, denilmiştir, 116; Zaten "könek, te aslında gönden yapılan kovamsı su yahut süt kabıdır/MK.I, 329, 14/; kzk. da bugün de o manayle yaşamaktadır; ML. de jıy tarzında yazılarak şüpheli sözler sırasına konulmuştur).
Köııen : Talihli, bahtiyar, 83.
Köniı Doğru, düz, 147 ve 153; 154; (MK, III, 179, 2; KB.( 266; RAB, 354; 382; AH., 43).
Köprü: (Suyun üzerinden- öte tarafa geçmek için ahşaptan, taştan yapılan yol), 180.
Körguzmek: Göstermek, 103; ABH.,80).
Körk: Güzellik, 140; (MK., I, 295, 8; KB, 255; 207; HG., 19; ABH., 90).
Körklu: Güzel, 153; (ABH., 80).
47
KÖrklüğ: Güzel, 140; (MK, I, 295, 8; KB., 255 ve 285; RAB.. 2 ve 14). .
KörksUz: Çirkin, 151; ve 153; (Bu sonuncu sahifede arapça ^»jiı karşısındaki sözü ben böyle kabul ettim; RAB., 14).
Körmeki Görmek, 75; 89; 102; 121 ve 135.
Körük: (Ateşi alevlendirmek kiçin kullanılan demirci aleti), 160; (MK, I, 327, 14).
Kötermek: Yüklenmek, kaldırmak, 89; 108; 110 ve 122; AH., 60; MK: "kötürmek„, 1, 429, 13; İl, 37,10; ABH., 78).
Köz: Göz, 110 ve 2) Kor, 169; (MK, 1, 283, 1; ABH, 51).
Köz ağrı sı: Göz ağrısı, 163.
Közdemçı: Bekçi ve gözcü/casus/, 145 ve 154.
Közgü: Ayna, 169; (RAB, 127 ve 395; MK: "közgü,,, 111, 280, 14 HG, 18; EH: "közge^/îîjU mad-dasinde/; BKT: "közgü,, / o/i maddesinde/; ABH: "köznü,,, 81; DTB., 5 ve 15; "közgü„ şeklinin Konya ve Eskişehirde, "körgü,, şeklinin de Kütahya ve Sivasta bugün de yaşamakta olduğu anlaşılmıştır. "Közgii,, sözü için ŞSA. B. KT. de diyor ki: "metruk ise de, yerine ge-çen"ayna„ türkçe olmadığından, ihyası arzu olunur.,,, KAZ, da "küzgû„şeklinde yaşamaktadır).
Közgüçu: Aynacı, 127.
Knduk: Sıpa, 171; (Bizim nüshada jîji şeklinde yazılmış ise de, ML. de şeklinde yazıl mıştır; biz bunu doğru bulduk).
Kuçaklamak: Kucaklamak, 112.
Kul: Köle, 85; 87; 147 ve 151; (ORK.,155; MK, I, 292, 10; QB, 296; AH., 63; ABH., 73).
Kulaç: (tki kolu açmaktan hasıl olan uzunluk ölçüsü), 141; (MK, 1, 299, 14; RAB., 176; EBH., 73; HG, 20).
Kulak: işitme uzvu, 139.
Kulaketî: Kulak yumuşağı, 139.
Kulakemçeği: Kulak kıkırdağı, 139.
Kulan: I) Hayvanın eğer ve semerini üstüne bağlamak üzere, belinin altından geçirilen kayış bağ. Kzk. ve kaz. da buna "Ayıl„ derler.), 174; (MK.,1, 338, 12; ABH, 74; HG., 14) ve 2) Yabanî eşek, 175; (MK., I, 348, 1; ABH., 74; HG., il).
Kulavuz: Kılavuz, 155; MK: "ku-labuz,, ve " kılavuz „, I, 403, 15-16; RAB, 22; ABH, 47; HG: "kulağuz,,, 25).
Kulun: Küçük, at yavrusu, 170; (MK, I, 338, 12; ABH., 74; HG., OK., ve raddelerinde 12).
Kum: I) (Ufak, sert taneler şeklinde olan taş döküntüsü), 178 ve 2) Dalga, 180; (MK, 111, 100, 6; BR. yanlış olarak, buradaki "Kum„u da 1 inci manada olan "Kum„ 1ar sırasında saymıştır. Halbuki buradaki "kum„un karşısında "suyun dalgası,, demek olan sözü durmaktadır.
OK., jUi maddesinde: "denizin yarılıp saçıian dalgasına denir, "kum,, tabir olunur. BKT., maddesinde).
48
Kunasın: 149; (Bunun karşındaki arapça u;ı kelimesi "bön„, salkı ve çolpa kadın "demek ise de, burada,, güzel ve " parla k„ manasında kllanılmış olacaktır; nitekim ML. de bunun yerine "güzel „ demek olan "körklüğ,, sözü konulmuştur.
Kurs I) Kuşak. 167; (MK, I, 373, 3 ve b. RAB, 3; 69; 164 ve b. EBH, 70; HG, 19; ŞS,; LOS,; KT. Bugün yaşamakta olan "Uçkur,un aslı "içkur,, / iç ku-1 şak / olduğunu ŞSA. B. pek haklı olarak kaydetmiştir).
Kuranuk: Kuruk, yani ham ve yeşil üzüm, 182; (Bu söze başka kaynaklarda rastgelinmedi.
Bizim nüshanın 165 nci s. sinde kelimesinin karşısında "kuruklug aş„ /kurukiu yemek/ sözü yazılmıştır. GörüluyoÇki, orada artık "kuruk, şekli kullanılmıştır. HG; "kuruk,, 8; ML. yok.).
Kurbaka: Kurbağa, 180; (MK, III, 97, 17).
Kuruçtemir: Erkek demir, çelik, (MK, i, 287, HG, "kuruç,,, 31).
Kursak: Mide, 142.
Kurşun : Bildiğimiz ağır maden, 178; (Müellif bunu "kalay, kelimesi yerine kullanmıştır, zira bunun karşısına konulan arapça jüj,}\ kalay demektir. Arapçada asıl "kurşun,, demek olan v kelimesinin karşısına ise, bizim müellif "kara kurşun, sözünü koymuştur/s. 177/).
Kurşunçu t Kalaycı, 157.
Kurt: 1) Bildiğimiz yabanî, yııtıcı canavar, 174; (ABH.,70; HG, II) ve 2) Böcek, 177; (ABH., 70. MK: yabanî hayvan, III, 4, il).
Kuru: Yaş mukabili, 151.
Kurukluğ aş : Kurukiu (kurukla
~ terbiyelenen) yemek, 165.
Kurumak: Kumluk kesbetmek, 116 ve 123.
Kurut; Keş, (sıkılmış ve kurutulmuş yoğurt), 166 ; (MK, I, 298, 2; ABH,, 70; HG, 16; BKT, iLir* maddesinde; KT).
Kurut et: Kurutulmuş et, pastırma,
164.
Kurutmak: Kuru hale koymak, 107.
Kusmak: (Midede olan nesneyi ağızdan boşaltmak), 114.
Kuş: Yelek 1İ ve kanatlı hayvan, 175.
Kuşluktuk: Kuşluk vakti yemeği, 164; (RAB: "Kuşluk aşı,,, 164).
Kutkarmak: Kurtarmak, 108.
Kutlamak: Kutlulamak, 105; (HG: "Kutlulamak,, 38).
Kutluğî Mübarek, kutlu, 148 ve 153; (MK, 1, 386, 17; RAB., 370; 429; 492 ve b. AH., 56; ABH: "Kutlu„ , 68; HG., 27).
Kuturmuş: Taşkın, kudurmuş, 149.
Kuvurdak: Kebap, 165; (Bu türkçe sözün karşısındaki arapça kelime jji şeklinde yazılmış ise de, bunun doğrusu olacaktır ki, "kebap,, demektir; "ku-vurdak„ ta tam o manadadır).
Kuyrukyağı: (malûm), 165.
Kuyuğ: Kuyu, 181.
Kuyrçuk: Oyuncak, 162; (MK; "Kudürçuk„, I, 414, 14; nüs-
49
hamızda jrJJî kılığında "b„ ile yazılması yanlış olup, doğrusu şeklinde "y,: ile olacaktır ki, MK, deki "Kudurçuk,, bunun özge şeklinden başka bir nesne değildir).
Kuyuşban: Kuskun, 173; (ABH: "Kuskun,,, 72; HG, 14).
Kuzgun: Büyük kara karga, 175; (MK, I, 367, 6).
Kuzu: Koyun yavrusu, 172; (MK., III, 169, II. Br. nin bu sözü "Kozu, şeklinde yazması da, "Koyun,, [schaf] diye terceme etmesi de doğru değildir. MK. bu kelimeyi her yerde jTı diye anlatınca şüpheye mahal yoktur).
Kübeyarık: Zırh, 173; (MK, IH, 163, 16; ABH: "Kübe, , 78. III, 265,10 ve b. KB, 296; RAB,
Küç: Güç, kuvvet 148; (MK., III, 86, 8 ve b.; ABH, 79).
Kuçlemek: Zorlamak, zorbalık etmek, 112; (RAB: "Küçkılmak,, 38 ve 81; MK: "KÜÇ„ - zorbalık, III, 86, 9; "Küçemçi, - zorba, zalim, III, 86, 11).
Küçliiğ : Küçlü, kuvvetli, 152; (MK, III, 86, II; Br. nedense, bu sözü almamıştır).
Kiiçsüz: Beceriksiz, güçsüz, 150 ve 152.
Kül: (Yanan odun ve diğer mahrukattan kalan toz), 169.
Kiîlegen: Çok gülen, 88 ve 148.
Külku: Gülme, 191; (MK, I, 366, 1).
Küimek: Gülmek, 81; 88 - 89; 111 ve 120.
Küliiğ: Maskara, 157.
Kümüş: (Bildiğimiz kıymetli maden: gümüş), 87 ve 178.
Kün: 1) Talih, bahıt, 83; 2) Güneş, 74 ve 118 ve 3) Gün, 184.
Kün aşa ısıtma: Gün aşırı gelen sıtma, 163.
Künbatmak: Güneş batmak, 113.
Küncük: Yaka açıklığı, 166; (MK., I, 399, 5; ABH., 96; BR. nin bunu "Tasche,, -cep„ diye tercüme etmesi doğru sayılmaz, çünkü arapçada „»- bizim bugün kullandığımız manada olmayıp, "yaka açıklığı„ demektir).
Küncüt: Susam, kuncut, 181.
Küncütyağı: Susamyağı, şırlağan, 165.
Kündük: İbrik, 170; (Ş.S., 262). .
Künğak : Gündüz bekçisi, 145; (ML: Yok).
Künesu: Cıva, 178; (HG, 31; bu söz şimdiki günde Tobul Türklerinde" Künesuvu„ şeklinde yaşamaktadır. "Cıva,, sözü acemce "Jive„ den bozulmuş olduğundan,"Künesu„yahut "Künesuvu,, bunun türkçesi olacaktır. Ahmet Asım Ef, BKT. sinde bunun asıl türkçesi " sendek „ olduğunu yazmıştu. [ "Simap,, maddesinde]. Kzk. da acemce "simap„ın bozması olan "sınap„ kullanılmaktadır).
Küuüçü: Kıskanç adam, 147: (Bizim nüshada ^ şeklinde İse de, biz ML. deki şekli aldık).
Künt: Kalıp, 158; (MK.: "Kip,,, 111, 85, 10).
Küntçü: Kalıpçı, 157.
Kün: Kenizek, cariye, 147; (ORK. 104; 111-112; 114 ve 155 MK.,
3
50
83 ve 335; ML. de burada sözü yazılmıştır ki, bu "Karağ-vaş„, gene cariye demek olan " Karavaş „ m başka bîr şekli olsa gerektir),
Kîip: (Pişmiş topraktan büyük, karnı geniş ve ağzı dar kap), 162; (MK, (I!, 85, 9; ABH., 78; HG, 17).
Küpçü: (Küp yapan yahut satan), 155; (ML. yok.).
Kiireşçi: Güreşçi, pehlivan, 157; (MK. de ayni kökten "Küreş-mek„ vardır, 1, 394, 2).
Küsegii: Küsgü, ölçer, 163; (MK: -Küzegü„, 1, 373, II; Br. bunu * Közegü „ şeklinde yazmıştır; ABH: uKesevün, 82; LL: "Kü-segü„; Kaz: "Küsev„).
Küsek : Şakaklardan sarkan saç, 79; (ML: Jl_r").
KUskü: (Demirci aletleri arasında yazılmasına bakılırsa, Ölçer olması lâzım ise de, karşısındaki
jKJi sözünün ne demek olduğu anlaşılmamıştır).
Küsmek: Darılmak, 81 ve 120.
Küsmen: Kayık küreği, 161.
KÜvrÜk: Büyük davul, 146; (MK, I, 398, 11; ML, yok.)
Küyevkonukluğu : Güveyi ziyafeti, 164; (Nüshamızda jtJr şeklinde yazılan sözünün doğrusu jl/-olacaktır, "küyev,, ise, "güveyi „ demektir ve Idilboyu lehçelerinde bugün de yaşamaktadır; ML, yok).
Küyünmek: Yanmak, 102 ve 123.
Küz: Güz, sonbahar, 184; (MK, 274, 17; RAB, 192; AH, 88; ABH., 81; EX. ve Ok. j»)ı maddesinde; BKT. it^ maddesinde; LL. Bu kelime, Anadolu da dahil olmak üzere, bütün Türk dünyasında yaşamaktadır).
Küzek: Şakaklardan sarkan saç bölükleri, 79 ve 139 (MK. "Kü-jük„, 1, 328, 5 - Argu kabilesi lügatidir-; ML.; yok).
Laçın: Şahin [kuş], 175; MK, I, 343, II, ABH., 87, HG., 10).
Lengeç: 1) Yengeç, 180; (Bunun doğrusu "Yengeç „ olsa gerek-
Majda; Sahtiyan, 158. Men: Ben, 77, 80, 91-92-93. Men: Ben, hâl 140, MK, III, 366, 2, ABH., 89, MLG., 79: uMinn. Menzek: Gibi, benzer, 191; (RAB:
tir ki, bildiğimiz kısaçtı su hayvanıdır). 2) au^-bürcü, 183; Bu bürcün RAB. deki ismi "Koçuk„tur [s. 116). MK. "Yengeç,, , III, 284, 6, HG., 7).
* Minizlik „ , 6; MK: ' Menze-mek„ - benzemek, III, 297, 12, ABH., 88; HG., 9). Mercümek: [Bildiğimiz hububat], 181.
Minmek; Binmak, 92.
Min: Bin, 80, 94, 97, (MK, IH, 266, 12, EBH, 88).
Mirimin i Bin kere bin [ milyon ] 187.
Mtın: Eksiklik, kusur, 80 ve 148, (MK, III, 102, KB 542, 17. Bunun başka bir şekli de "Bun, dur. O maddeye bakılsın).
Munçtıkçu: Boncukçtı, 155; (MK: "Munçuk,, - boncuk. I, 395, 9, ABH, 89, RAB: "Munçak,, 235).
Munda: Burada, 75.
Mnnlağ: Eksiklik):, kusurlu, 148.
Munamak: Kusurlu olmak, 112.
Mnnaymak: Muhtaç olmak 104 ve 125; (Bu sonuncu s. de yanlış yazılan geçen zaman şekli KR. B. tarafından düzeltilmiştir; MK : "Munad'mak* - [ "Munay-mak„ın başka bir şeklîdir], II, 69, 17; RAB; "munlanmak„ -ihtiyacı anlatmak, 175; KB: | "Mun„-ihtiyaç 542; "munluğ,,-
Namaz etmek: Namaz kılmak, 111.
Ne?: [Bildiğimiz sorgu sözü], 75 ve 96.
Nek?: Niçin?, 96; oU^ji V-ivU^^f ibaresindeki f sözü burada, şüphesiz, yanlıştır. Çünkü, arapça f sözü"kaç„?"nekadar„?demektir. Halbuki onun lürkçelert olarak gösterilen "dört lügat,, [ Nelik, nelük, nerek, nek?] in hiçbiri "kaç, demek olmayıp, hepsi "nİ-
51
muhtaç, 282; ABH ; "munlu,, -muhtaç, 89).
Mayan: Sevap, mükâfat, 138; (MK, III, 129, 13 ve 135, II; BR. bunlardan birinci yeri göstermiştir; KB-, 279; 283; 296 ve 298; ML: yok. Bizim nüshada ay tarzında o - B ile yazılmış ise de, yazanın bu hatası KR. tarafından da düzeltilmemiştiı).
Müu: Çorba, etsuyu, 165, MK, "Mün„ ün Yağmalarda erişte çorbası manasında olduğunu söylemiştir. [I, 285], HG: "Mü-yün„ , 15, ML: yok.
Münmeki Delirmek, 107; (MK. bunak adamın sayıklaması, II, 25, 14; Br. Bu sözün yerini göstermiş ise de, doğru manasını yazmamıştır).
Müüremek; Sığır ve koyun bağırmak, 175, MK, III, 297, II, Br. ntn bunu "munramak,, şeklinde yazması doğru olmasa gerektir).
çin?„ manasındadırlar. Şubalde mezkûr arapça ibaredeki f sözü ) den galattır. ) ise, hakikaten "niçin?, demektir. Bunda hayret edilecek bir şey varsa, o da arapça çok iyi bîien KR. B. in buna ilişmemesidir, ' Niçin „ manasile "Nek„ sözü bugün de İdi! havzasındaki Sirgaç mişer-İerinde de yaşamaktadır).
Nelik?: Niçin?, 96, (MK III, 142, 4 ve b; ABH., 90).
52
Nemel: Nekadarl [Taaccüp için],
96ı (MK. Ut 161« 10)" Nerek?: Niçin? 96; MK: Niçin gerek-niçin lâzım?, I, 329, 4). Ni ?î Ne?, 94.
Obramak: Yıpranmak, 123, (MK, [, 229, 14 ve III, 265, II. RAB., 242. ML: Yok).
O çak: Korluk, 169. (MK, I, 62, 14).
Oduıı: Yakmak için kesilen ağaç, 182.
Oga: Kefil, 189; (Metnimizde tJ( şeklinde "r„ ile yazılmışsa da, karşısındaki arapça jjU"sözüne bakılırsa, bunun doğrusu ty olsa gerektir; "Oga„ ise, gene "kefil,, demek olan B,ı nin başka bir şekli olacaktır).
Oğalanmak: Kefil ve zâmin olmak, 111 ; ("Oka„-kefalet demektir [ MK, I, 43, 3]; Şuhalde bu fiilin doğrusu "okalanmak,, olacaktır: ML: yok.)
Oğan: 1) Kudretli, 88, (MK, I, 46, 8 ve 73, 16, KB., 277, RAB., 56 ve 82: "Oğan idimiz, irikli Terkimiz,,, 115 ve 2) [ Tanrı atlarından ] Kuvvetli, 137, AH: "Allah, 20 ABH., 15).
Oğanteüri: Kuvvetli Allah, 87.
Oğlak: 1) Keçi yavrusu, 172 ve 2) Ükek [burç] atlarından bîri, 183 (RAB., 116).
Oğlanatası: 147; (Bu, "Çocuk babası,, demek ise de, onun karşısına "baba çocuğu,, manasına gelen arapça bir söz ko-
Niçe?: Kaç?, 95. (ABH: "Neçe?„, 89).
Nite: Nasıl. 95., (ABH., 89. MK: "Neteg,,, I, 928, 16. Bugiin de "Nitekim,, sözü vardır).
nulmuş, KR. B. in -4» yerine jJu sözünü koymasiyle de düzeltil miş değildir).
Oğru: Hırsızlığı meslek edinen adam, 156; (MK, II, 192, I, IH, 317. 1 ve b. KB., 250; DS., 38; ABH., 16, HG., 25; EH. ve OK.-ta JA-Ji ve ^ı maddelerinde. Bu söz bugün de bazı telâffuz farklarile birçok orta Tüık lehçelerinde yaşamaktadır).
Oğrulamak: Çalmak, 110 ve 123, (MK, I, 265, 13, ABH, 16. HG, 35)'.
Oğul: 1) Nesil, evlât 143 ve 2) , Erkek çocuk, 144.
Oğuloğlu; Erkek çocuğun erkek çocuğu, 144.
Ohşağtı: Benzİyen, 188, (MK: "Okşağ„, I, 107, I).
Okşamak: Benzemek, 103 ve 122 (MK, I, 237, 16).
Ohşanmak: Hürmet edilmek ve yakın görülmek, 103; (Bunun karşısındaki arapça fiillerdenur„ ile yazılan ^-ı fiilinin doğrusu"z„ ile ve meçhul şeklinde olacaktır).
Ok: (Yayla atılan ucu demrenli alet). 76 ve 173.
Okak: Havan, 169.
Ok atmak: (Kirişi çekerek, oku havaya uçurmak), 109.
Okçu: Ok yapan, 157.
Ok gezi: Okun kirişe geçen oyuk ucu, 173, (MK, I, 274, 15).
Oklağu: Oklava 163, HG., 17).
Oksabı: 169; (Bu sözün karşısına kelimesi konulmuş. Halbuki "Oksabı,,, okun (utulacak yeri demek olup, bu manayı
ifade etmez).
Okumak: (Yazılan bir nesneyi anlamak için gözden geçirmek) 114 ve 124.
Okyünü: Okun yeleği, 173.
Ol: 1) O, 86 ve 2) Öteki, 87, 94 - 95.
Olajuu: Öteki dünya, 137, (MK,, I, 73, 8).
Olıç: Hükümdar çocuklarından olan, 145; (MK. - Oğlanlara hitap ederken kullanılan merhamet ve sevgi sözü - olıçım-Oğulcuğum, I, 53, 5 ve II, 192, 4; Bizim nüshamızda ^ı/ şeklinde " L„ ile yazılması şüphesiz yanlıştır).
Olturmak: Oturmak, 114, 124 ve 134, (MK., I, 188, 13 ve 346, 9 ABH, 21).
Olturum: Kötüıüm, 142, (MK: "Olduıumn, 111, '304, 10, KB, 280).
Oluk: Üstü açık boru, 179, (MK: "Yemlik gibi, ağaç kökünden oyularak yapılan şey„, 1, 65, 3),
Omak: Muktedir olmak, takat götürmek, 114; (Muktedir manasına gelen ve Tanrı adı alarak ta kullanılan " Oğan „ sözü bundandır; bu maddeye bakılsın).
53
On: Dokuzdan sonra gelen sayı, 97 ve 186.
On bir: On ve bir, 186.
On tokuz: On dokuz, 186.
On üç: On ve üç, 186.
Ofia: Düz, doğru, 188; (AH, 18; EBH: «On„-dÖz, 25; MK: "On„, "onay„-kolayiş, I, 44, MK. yok).
Onmak: Bîr iütbe ve paye sahibi olmak, 106 ve 121; (Metnimizde j-l'y şeklindedir).
Or: Kula donlu at, 171; (MK, I, 47, 3; RAD., 1, 1047; nüshamızda "jji„ şeklinde "z„ ile yazılması elbette yanlıştır).
Ordu: Hükümdarın yurdu ve durağı, 179, (MK, !, 112, 5), (ML: yok).
Orğak: Orak, 159.
Orta: (İki uçtan müsavi olan yer veyahut zaman), 90 ve 188.
Ortak: Şerik, 144, (MK, i, 91, fi, ABH, II, HG, 32).
Ortabarmak: (Parmakların en uzunu ve ortada bulunanı), 141.
Orun: Durulan yer, 179; (Bizim nüshada şeklinde yazılmış İse de, arapçasına bakılırsa, KR. B. in arj^ı diye tashihi kabul edilmelidir; MK, III, 317, 6; ABH, 11).
Orunç; (Birisinin şu veya bu işine karşılık olarak verilen ay ak teri, rüşvet), 188, (MK, 1, 118, 15).
Orunçak: Emanet, vediye, 188, (MK, I, 131, 8, ML. yok).
Orunçaklamak ı Orunçak veı-mek, 104 ve 128, (ML: "anlaşılmıyor, demiştir).
54
Orunçlamak: Rüşvet vermek, 109 ve 126.
Osurmak: Yellenmek, 102.
O;: işte, 76-77 ve 88, (MK., I, 40, 1-2; RAB., 211 ve 507).
Oşak (?): Huysuz kadın, 149.
Ot: 1) Ateş, 95 ve 169, (ORK., 120; MK., 1, 46. I; AH.,20; HG, 8) ve 2) Bitki, ilâç, 78.
Otaçı: Emci, tabip, 156, (MK, I, 38, 7 ve 252,1,-HG., 28, RAB: "Otaçüık„ - tababet, 371).
Otağ: Ot [ateş] yeri, 180, (MK: "çadır,, m, 156, 17.RAB: Botak„ 125 ve 427).
Otağçı; Otakçı, hergâcı, 155.
Otlağ t Otlak, mer'a, 180, (HG : "Otlak,,, 8).
Otlamak : Tedavi etmek, 108 ve III; MK: "Otamak,,, III, 190, 7 AH: "Otalamak,,, 56).
Otuz: Üç kere on, 187,
Otyandırmak: Ateş yakmak, 105.
O vur ta; Sütnine, 85. t
Öç: Diyet, kasas, 188, (MK: İntikam, I, 46, 6; KB, 292; RAB., 458, ABH., 9. Öçelemek: Kin beslemek, 108. Öçeşmek: Bahse girişmek, 109; (MK., 1, 158, 6; Bud., I, 155; ŞS., 26; bizim nüshamızda arapçada "bahse girişti,, demek olan j.ij fiilinin karşısında ,ptü.ı fiili bulunuyorsa da, KR. B. in şeklinde düzeltmesi yerinde sayılmalıdır), Öçkel: Kinci, içten husumet bes-liyen, 151.
Oy: Karayle kırmızı arasında bir at donu, 76.
Oyanmak: Uykudan kalkmak, uyku kaçmak, 104 ve II,
Oyluk: Oyluk kemiği, 142; (ML: yoktur).
Oyanğırmak: Oyandırmak, 131,
Oymak: Oyuk açmak çukurlat-mak, 116.
Oynamak: 1) (Eğlenmek için türlü hareketler ve b. larını yapmak), 115 ve 2) eğlenmek, 115.
Oyun: (Eğlenmek için yapılan hareketler ve b.), 162,
Oyunçu; Oyunla meşgul olan, 157.
Oza: Vakit, 184, (MK: geçen zamanlar, I, 83, I, AH: "Ozağı,, - -eski, burunğu, 43; ML. de "R„le yazılmıştır).
Ozgan: [Köpek atlarından] koşuda birinci gelen, İ74.
Ozmak: Önce gelmek, ileri geçmek, 110.
Ozuş: Kurtuluş, 146.
ö
Öçkellığ: (Bu da o manayadır), 148; (Burada gJK-ı şeklinde yazılan sözde £ eki fazla olsa gerektir).
Oge: Akıl, fikir İgesi, 145; (MK, I, 84, 5 ve b.; ML: yoktur).
Ök: Anlayış, akıl ve hatır, 147 ve 188, (Bizim nüshada bu sonuncu s. de Jji tarzında yazılmış ise de, ML. deki jy şeklinin daha doğru olduğunu bu türkçe sözün karşısındaki arapça jUİ'jjjBi sözleri teyit eylemekte-
dir. MK, 200, il; KB, 267 ve 270; EBH, 19).
Ökdİ: Öğme, 188, (MK, I, 245, II; KB., 265 ve 269; RAB: "Ök-me„-öğme, 9 ve 149; AH., 85, ABH., 18).
Öklüg: Hatır keskinliği, 147; (Doğru manası: " akıllı „ demektir).
Öksürmek : Ciğerde yahut soluk yolunda hasıl olan balgam yahut gıcıktan dolayı ihtiyarsız ve sesli nefes vermek), 110.
Öksüz: Akılsız, 151, (MK: yetim, şaşkın: "Akil ve anlayış demek olan "ök„ten alınmıştır,,, I, 89, I; KB., 242; RAB., 262; HG., 32).
Ökünmek: 1) Öğünmek, maktan-mak, 122; (MK, I, 176, 8 ve b. ML: yektur; ve 2) Pişman olmak, 115 ve 123 (MK, I, 147, 5 ve III, 267, 2, AH.,40).
OkÜş: Çok, 153, (ORK., 102; 109; 116 ve 156, MK, I, 60 2; DS., 74 ve 102. RAB., 3 ve 224; AH, 18; 29 ve b. ABH., 18,HG,25).
Öküşlemek: Çoğaltmak, 104.
Öküz: 1) Enenmiş sığır aygırı, 172, (MK, I, 58, 9; ABH, 18; HG, 14 ve 2) Ükek (bürç) atlarından biri, 182, (RAB. de bu manaya geien söz, "Ud'„dur ki, bu da aslında sığır demektir [s. 116]).
Öküzçîk: Küçük öküz, [Türkmen-cedir], 83,
Öküzgine: Bu da o manayadır, 83; (Bu şekil kıpçakça olacaktır).
Ölçek: Ölç ü, tartı, 188; (•jiAifitjjjjjı i
55
sözlerinin karşısındaki sözün iiÇl şeklinde yazılması elbette yanlıştır; bunun doğrusu iU-1 olacaktır).
Ölçmek: Ölçekle ölçmek, 114.
Öldürgen: (Tanrı atlarından), öldüren, 137.
Öldürmek: Ölümünü mucip olmak, 114.
Ölet: Cansız, camit nesne, 138.
Ölmek: Yaşamaz olmak, 115 ve 122.
Ölmüş: Vefat etmiş, ölü, 138 ve 151.
Ölşülemek : Kolla ve ölçekle ölçmek, 126 .
Ölüm: Canın tenden ayrılması, 138,
Öpke: Akciğer, 141;.(MK, II, 114, 3 ve III, 291, 4; RAB., 115; ABH., 7).
öpkelemek: Öfkelenmek, 113; (MK, III, 156, 17; ML: "küsmek,,).
Öpmek: (Sevme yahut ağırlama duygusunu bildirmek üzere, dudakları başkasının etine dokundurmak), 105 ve 119,
Öpüş: Buse, öpme, 188; (MK, I, 59, i).
örgençi: Urgancı, 155; MK: "Örgen,,-yassı kayıştan kulan, I, 99, I, ABH.: koyunları sağarken, bağladıkları uzun bağ,11).
Örgük: Sahtiyandan yapılmış minder ve döşek, 168; (ML. "z„ ile djOji).
Örkeç: 1) Örküç, 172; (HG., 14; ABH, Ü; MK: "Örkü„ , I 116, 3) ve 2) Enenmiş (koç yahut
56
teke), 172; (ML: "Erkeç„; MK, 1,87, 16; ABH, 11.).
örme: Keçe evin geyimi (örtüsü), 180; (Metnimizde l»;jt şeklinde " z „ ile yazılan bu sözün doğrusu "r„ ile olsa gerektir).
Örmüşsaç: Örülmüş saç, 139.
örtkün: Harman [ Döğülmemİş ekin demetleri ] 159, (Bizim nüshada a/*cuı şeklinde yazılmış ise de, KR. B. in arapçasına bakarak, alerji tarzında düzeltmesi doğrudur. Zira arapçada i/iCiı [bizim nüshadaki ^ocıı şekli hata olacaktır] "harman,, demektir. MK, III, 304, 5 ve b.).
Örİimçük: Örümcek, 177, (MK: "Öriimçek, I, 135, I).
Örüton: Yün giyim, 167.
Öt: Safra, 78 ve 142 (MK, E, 46, 5; ABH, 8, ML: yok).
ötek: Ödek, ceza, 138.
Ötemek : Borç ödetmek, 104; (Doğrusu "borç ödeme, olacaktır. MK, 111, 189, 14).
Ötmek: Geçmek, 122; (MK, 1, 355, 10; AH, 20).
Ötriiklemek: Yalan söylemek, 114; (ABH, 8; "ötrük, - yalan, 8; HG, 27, MK: hilekâr, t, 93, 17).
Ötükç üt Söz anlatan [arzeden], 156; (MK, II, 114, 6).
Ötünmek: Söz anlatmak [arzet-mekj, 112; (MK, I, 137, 8 ve b.) ML: Malof: "geniş olmak,, diyor).
Öy: Zaman, 184; (Bunun diğer bir şekli de uöd'„ [MK, I, 46,15] ve "Öd„ [KB, 243 ve 262] dür. Eski türkçede birçok sözlerde
"y„ ile "r/Ç seslerinin biribirînin yerini tutmaları malûmdur. Bunu gösteren bazı örnekler: Yed'İm-yeyim (MK,1,15)-Döşek. Arf'ğır-Ayğır (i,17)-Atın erkeği. Odüz-oyuz(MK,I,55)-oyuz illeti. E(/'erlik-eyerlik(MK, I,134)-Eğer ağacı. Kur/'ruk - kuyru ( MK, I, 91)-kuyruk. Kad'ın - kayın (MK, I, 33) - kayın ağacı. Kad'ın-kayın (MK, I, 33) - Evlenmekten hasıl olan akraba. Ut/'-uy (RAB, 300 ve 23, 262) - Sığır. MK. nın dediğine nazaran, Yağma, Toksı, Kıpçak, Yabakı, Tatar, Kay, Cumul ve Oğuzlar yi her zaman "y„ ye çevi-rirlermiş [I, 33 ]. Kıpçakların bazıları, Yemek, Süvar, ve Bulgarlar ise, "d'„ yi "z„ ye çevi-rirlermiş. Meselâ onlar, "Ayak,, yerine "Azak„, "Tot/'tı„ yerine "Tozdı,, diye söylerlermiş [ I, 33 - 34] . _
nin "T„ ve "Y„ ye dönmesi meselesi ise, bizim kitapta da yazılmıştır: Türkistanlılar "ld'i„ , "Ed"gü„, "Ar/ak, dedikleri halde, "bizim memleketimizin, Türkleri "Itİ„, "Eygü„, "Ayak, diyorlarmış [ s. 79 ]. Lehçelerinde " d' „ bulunmıyan kabilelerde "Y„ nın "T„ veya "D„ye dönmesi görülmektedir. "Ad'ak,- "adak„,"ld'i„-"idi„ ve "Öd„-"öd„).
Öyle: Günün ortası, 184.
Öz: 1) Gövde, 138 ("Et-üz„ maddesine bakılsın ve 2) akraba, 143, (MK, I, 47, 14).
Ozötmek: Karın sürmek [ amel ], 164, (Bizim nüshada üiji ıj^ı -"Öze ötmek,, tarzında yazılmış
57
ise de, doğrusu, ML.de olduğu gibi ju'i - " Öz ötmek „ olacaktır).
Pamukçalıcı: Pamuk atıcı, 15S (Metindeki ^J-L sözünün doğrusu olacaktır).
Pamukçu: Pamukatıcı, 155.
Pas: Demir kiri, 160,
Peri: Cin, 138, (Acemce bir sözdür).
Piçmez: Kesmez, kör, 151. Pişik et: Haşlanmış et, 164. Pişirmek: (Bir çiğ nesneyi ateşte
yahut kaynar su içinde tutarak yenecek hale getirmek), 132.
Pişmek: (Bir çiğ nesne pişirilerek, yenecek hale gelmek), 132.
Pişmiş: Olgun, 154.
Pusmak: Gizlenmek, saklanmak, 102, (Bizim nüshada yazılmış ise de, arapçasma bakılıısa KR. B. İn iîjjj; tarzında düzeltmesi doğrudur. MK, H, 10, 8; RAB., 63, ABH., 31).
Saban : Bildiğimiz çift sürmek aleti, 158, (MK,I, 337, 9; Br.mn bunu "sapan,, tarzında yazması doğru sayılmaz, çünkü " sapan „ m inanası bam-başkadır;_HG., 9).
Saç : Baş kılı, 139.
Saç adak:: Sacayak, 169;(ML: "Saç'ayakıJ.
Saçlanmak: Saçlı olmak, Ul;(Bana kalırsa, ^u şeklinde yazılan tüı kçesi de, tarzında olan arapçası da yanlıştır. Türkçesi bizim yazdığımız gibi, arapçası da^iiju şeklinde olmaliydi).
Saçmak: Su serpmek, 120.
Saçsız: Saçı olmıyan, 84.
Sağa: Sağ el, 125, (KR. B. "sağ el. diye tashih eylemiştir).
Sağalmak: . Sağ tarafı tutmak, 126 ve 150, (Bu sonuncu s. de-kisi jjzu şeklinde yazılmış ol-
duğundan, "sağlamak,, ta okunabilir).
Sağ el: Sağ taraf, 90.
Sağ elik: Sağ el, 141.
Sağın: Sağmal deve, 172, (Bizim nüshada ise de, doğrusu ML. de olduğu gibi "sağın,, olacaktır).
Sağınmak: Sanmak, oranlamak, 112 ve 124; (j^jt şekli yanlıştır, KR. B. in tashihi, yerindedir; MK, 121, I; RAB., 118; 167 ve 371; AH., 73; ABH., 58).
Sağır: 1) Kulağı işitmiyen, 139 ve 2) testi, 92; (MK: "sağır. - şeklinde bir mahruüur ki, içine şarap konur. [I, 340] BR. bunun sadece "Becher. [bardak] diye anlatmıştır ki, elbette doğru değildir. Bunu "sağrak. !a ka-ııştırmamalı. Şarap "sağrak„tan İçilir,"sağır,, da saklanılır).
5 fi
Sağışlamak: Hesap etmek, 107.
Sağlık: Sağmal koyun, 172; MK, I, 392,7 ve b.; RAB., 23 ve 277; ABH., 59; HG., 15).
Sağmak: Memeden elle süt çekmek, 108.
Sağrak; Bardak, kadeh, 170; (MK, I, 392,2; RAB., 10 ve 119; ABH., 58; DTB, 7; 12; 29).
Sağrakçı: Bardakçı, 157.
Sağrı: Maruf kaim deri, 158, (MK, I, 134, 15 ve III, 559, 8. Bugün de Orta Türk lehçelelerinde "Savn,,).
Sağsığ: Saksı 170, (Bizim nüshada tarzında yazılmış ise de doğru olmadığını tahmin ediyorum; ML. yok).
Sağsığçı: Saksıcı 155.
Sağsarı Sansar, 174,
Sağsu: iyi su, 180; "(MK, III, 114, 10).
Saklamak i Gönülde saklamak, 103.
Sakal: (Alt çene üzerinde biten kıllar), 140.
Sakatlamak: Sakallı olmak, 104; (Bunun doğrusu "sakallanmak,, olacaktır).
Sakalhğ: Sakalh, 141 ve 150,
Sakalsız: Sakalı oîmıyan, 141.
Sakışçı: Muhasebeci, 155; (RAB: "Sakış„ - hesap, 2, 268 ve 406; AH, 63. N. Asım B. in "kusur„ demesi doğru sayılamaz. ABH. "S ağış „ , 58; HG., 22).
Sakışkİinü: Hesap günü [öteki dünya], 138.
Sakız: (Bazı ağaçlardan sızarak çıkan yağlı bir madde), 162.
Saklamak: Korumak, 107 ve 121; (107 inci sahifede " korudu „ manasına gelen ^ fiilinin karşısında jm^ tarzında bir türkçe fiil yazılmış ise de, yaylar içinde tfoiirf fiili yazılmıştır ki, ben de onu aldım).
Saklanmak: Selâmet e kurtulmak, 110; (MK: sakınmak, II, 196, 7).
Salmak; 1) Eriştirmek, 102 ye 2) Göndermek, 105 ve 3) Salıvermek, 108 ve 121.
Samak: Saymak, 112; (Bunun karşısındaki arapça ^ fiili yanlış yazılmış olup, doğrusu 7ı* olacaktır ki, " saydı „ demektir. Nitekim "saydı„ manasında olmak üzere "sadı,, fiili MK. delil, 187, 13 ve ABH. de de vardır - s. - 60 - ML. yok),
Sançmak: Saplamak, batırmak, 112 ve 124; (MK, III. 310, 14).
Sandavaç: Bülbül, 172, (Acemce "bülbül „ demek olan jij. sözü-' nün karşısına konulmuş olan ^ijAj- kelimesi yazanın yanlışından başka bir şey olmasa gerektir. Bunu KR. B. pek haklı olarak ^ijja- şekline çevirmiştir. MK. I, 435, 2 ve III, 134, 8; RAB., 119; ML. yok).
Sapsarığ: Sapsan, 168; (MK, I, 312, 13).
Sarançı: Sarıkçı, 156; (ML: yok).
Sarayçığ: Küçük saray [Türk-m ene ediı], 83.
Saraykına; Bu da o manayadır. 83 / Bu şekil Kıpçakça ola-, çaktır /.
Sarığ; Sarı, 168, (MK, I, 312, 13).
Sanğerik: Zerdali, 182; (MK i 66, 12; HG,, 7, ABH: kaysı, 12).' Sarığmak: Sararmak, 103, (MK: "Sargarmak„ , I, 66,8 ve 403, 8) Sarımsak: (Bildiğimiz kokulu bitki), 181; (MK, Sarımsak-samır-sak„, I, 434, 5; ABH., 57). Sarınmak: (Bir işe gayret ve ciddiyetle sarılmak),! 11,123-124. Bizim müellif bu fiilin manasını gereği gibi anlatamamıştır. Bereket versin ki, bunu anlamakta bizim yardımımıza, birçok hususlarda olduğu gibi, MK. yetişmiştir, II, 119, 9).
Sarkıt: Bir yudum su ve yemek artığı, 162.
Sarmak: (Bir nesneyi bezle bağlamak), 115 ve 122, (ABH, 57, MK: ^Sanımak„t m, 197,3;
Sarubaşk: Kızıl saçlı, 84.
Salığçı; Satıcı, 154; (KB., 264-RAB., 346; (MK: "SahğB- satış 1,312, 6).
Satıııalmak: (Bir nesneyi para mukabilinde elde etmek), 103.
Satkınalmak: Bu da o manaya, 126.
Satmak: (Bir nesneyi para mukabilinde vermek), 99; 105- 117 ve 121.
Savaş kılı şm ak : Savaşmak, muharebe etmek, 133.
Savaşmak: Harbetmek, 107 ve 123; (MK: Kavga etmek, li, 82,9),
Savıttı: Üşüten sıtma, 163.
Savrağıç: Savrrgaç (harman savurmak için kullanılan alet), 159.
Savuksuı Soğuk su, 181.
59
Sazagan: Büyük yılan, ejderha, 177; (ABH., 57; Ha, 11; Bizim nüshada şeklinde "R„ |e yazılması yanlış sayılmalıdır) Seçmek: (Bir nesnenin en iyisini
ayırtlamak), 115. Sefervarmak: Yola çıkmak, 110. Sekiz: (Yediden sonra gelen sayı), 186.
Seksen: Sekiz kere on. 187; (MK:
"Sekson„ , I, 365, 10). Semirmek: Yağ bağlamak, 110. oemiz: Yağlı, 152 ve 164, Sen: (ikinci şahıs zamiri), 78; 86-
93 - 94; 96 - 97 ve 118. Sepmek: Serpmek, 109. Serçe: Bildiğimiz ufacık kuş, 175 -S erinmek: Sabretmek, dayanmak, 124; (MK., »I, 177, 1; Bizim nüshamızda ^ şeklinde hare-k el en m esi yanlıştır). Rad IV 461,
Sevinç: Sevinme. 148; (MK. III 276, 9 ve b.).
Sevinçliğ: Sevinçli. 153.
Sevindirmek: (Başkasının sevinmesini mucip oimak), 113.
Sevinmek: Şenlenmek, 113. Sevtİİ: Sevgili, 152; (ABH., 54; MK: uSevük„, I, 326, 10; KB., 248; 544 ve b. RAB., 91).
Sevmek: Birisine gönülden bağlanmak, 102; 112 ve 121.
Sevmemek: Düşman görmek, nefret etmek, 102; (Nüshamızda Şeklinde "n„ ile yazılmışsa da, karşısındaki arapça fiillere bakılınca ML. deki ^^ şeklînin doğru olduğu anlaşılıyor).
Sibirmek: Silip götürmek, 110.
60
Siki Erkeklik aleti, 142; (MK, I, 280,12, ABH., 53).
Sikirmek: Sıçramak, 114 ve 116; (MK: "Sekirmek., I, 296, 7 ve m, 209, 11; ABH., 53).
Sikirtmek: Seğirtmek, koşmak,124.
Sikmek : (Kadınla yakın temasta bulunmak), 107, 116 ve 119; (MK, i, 336, 10 ve İt, 19, 12, ABH, 53).
Siliki Temiz, an, 77, (ORK., 104 ve 114; MK,I, 326, II; KB., 254).
Silikçek: Saiınçak 162, (Bunun doğıusu ABH. de olduğu gibi [s. 53 ] "silkinçek. olacaktır).
Siliklik: Temizlik, arılık, 76.
Silmek: (Yaş bir nesneyi üzerinden el yürüterek kurutmak ve yok etmek), 115,
Simek: Eşemek, su dökmek, 105 ve 119; (ABH., 51; MK: "sid-mek„, II, 238,1, ve 111, 324, 14).
Sİtılağ: Mezarlık, 179; (MK: "Sin„-kabir, Br. bunu "Sın„ kılığında yazmış ise de, doğru olmasa gerektir; çünkü bu söz bugün Anadoluda (Çankırı, Çerkeş) " sinin sıksın „ ilencinde " sin „ şeklinde ince söylenîlmektedir. ML: "Görestan,,).
Sinil: Kocanın kızkardeşi, [karısına nisbeten olacak ] 144. (Bizim nüshada tarzında yazılmış ise de, KR. B. in ^uc^- tarzında düzeltmesi doğruluğa yakm olmakla beraber, bizim müellif tarafından bunun karşısına konulan - kocanın kızkardeşi sözü buraya pek te uymuyor. Zira "Siîiil,, insanın kendisinin
küçük kızkardeşi manasındadır: MK. III, 271, î; RAB., 444, MLĞ, 82).
Sifıİr: Asap, 75 ve 139, (MK, III, 268, 9; RAB., 12; ABH., 54).
Sinirmek: Yenilen yemeği hazmetmek, 116 ve 125; (MK: "Sindirmek,,, III, 294, 9).
Şirince: Karınca, 177.
Sirke: 1) Bit yumurtası, 117; (MK, I, 359, 14; HG, 12; EBH, 52) ve 2) Malûm, ekşimiş üzüm suyu, 165; (MK, I, 158, 14; III, 87, 2 ve b.).
Şişek: Şişek, iki yaşlık koyun, 172; ABH: "şişek,,, 55; HG.,15; (MK: "tişek„, I, 324, 13),
Sişik: Şişmiş, 163; (MK: "Şiş„-şiş, III, 91, 4 ve 139, 3).
Sİtik: Sidik, 172; (MK: "Sidük,,, I, 325, 17. Br. Bunu her yerde "siıfüg. şeklide yazmıştır ki, aslına uygnn değildir. Bana kalırsa, 111, 237, 3 dekisİ de "si-d'üg„ olmayıp "sid'ük,, tarzında okunmalıdır. RAB: "Sidük,, 23; ABH., "Sitük,, ve "sidiik„, 51).
Siz: 1) (İkinci şahıs zamirinin çokluk şeklidir), 56-57; 88; 92 ve 96 ve 2) Yokluk edatı, 84.
Sıbamak: Bulaştırmak, sıvamak,
115.
Sıbızgı: Düdük, 161; (MK, I, 405, 5; ABH., 51 ve 56; HG.,24).
Sıbızgıçı: Düdükçü, 156.
SıçŞaıı: Sıçan, 177; (MK, I, 366, 6. ABH, 56).
Sıçğan yılı: (Türkçe on iki yıl atlarından 1 inci yılın adıdır), 185, (MK, I, 289, Kzk: "Tışkan-
cılı,,, ABH. nın "Türk aylarından birinin adıdır „ demesi elbette yanlıştır. Çünkü bu, ay adı değil, yıl adıdır).
Sıçmak: (Kalın bağırsaktan pislik çıkarmak), 106 ve 119.
Sığır s (Bildiğimiz yurt hay vant), 79 ve 172; (MK, 1,304, I; ABH./ 58; HG., 14).
Sığırçı: Sığır satıcı, 154.
Sığır çık: (Bildiğimiz öten kuş), 176; (MK, bu sözü ^^ı diye terceme etmiştir [1, 414, 14], ki, OK. ta £-Miiı un türkçesi "çil kuşu, olduğu yazılıdır. Nitekim bizim kitabın ML. fihristinde de karşısına sözü konulmuştur [Bizim nüshada yanlış olarak tarzında yazılmıştır] [ s. 175] . BR.mın ^ı u, "Reb-han „ - " kekliğin erkeği „ diye anlatması elbette doğru değildir. Bizim müellif ise, "Sığırçık,, ın karşısına j^j [doğru imlâsı jjj; dir] kelimesini koymasiyie isabet etmiştir; HG, 10).
Sığır yılı: (Türkçe 12 yıl atlarından 2 inci yılın adıdır), 185; (MK. de "Udyılı, denilmiştir [ I, 289 ] ki, " Ud „ ta Kaş gar türkçesinde * sığır „ demektir. Kzk: "Sıyır-cılı„).
Sığıt: Sagu, 80; MK: Ağlama, I, 297, 13).
Sığsığan: Saksağan, 176; (ABH: "Sağsağan„ ve "saksağan,,, 57, HG: "Sağızğan,,, 10).
Sığtaçı: Sağucu, ölü İçin ağlayıcı 158.
Sığmmsk: Gizlenip saklanmak,
61
104 ve 121; (Bu terceme pek te doğru sayılamaz, zira "sığınmak,, dayanmak, iltica etmek manasına gelir: MK, 120, 9 ve 127, 6).
Sığışmak: Sığmak, 116.
Sığtamak: Sagusağmak (ölü için oğlamak), 180, MK: Ağlamak, I, 164, 15 ve 111, 205).
Sıgzıgı (MK. de -1, 386, I-anlatıldığında, "sıgzıg,, - ayak kabındaki dikiş arasına konulan ince deridir; bizim nüshamızda "sıg-rıg„ şeklinde "r„ ile yazılması yanlış olduğu gibi, karşısındaki sözü de yerinde olmasa geı ektir).
Sıbtamak: sagu sağmak 115;(MK, III, 205, 15).
Sıkığ t Şarap, 190.
Sıkındı: Sıkıp çıkarılan nesne, usare, 191.
Sıkırmak: Islık çalmak, III ve 176, (MK, 1, 68, 15-16; ML: yok. Kaz: "SızğırmakB, Anadoluda: "ışkırmak,,).
Sıkmak: Elle sıkıştırıp suyunu almak, 112, (Burada arapça ^ fiilinin karşısına uJ. fiili yazılmış ise de, doğrusu KR. B. in düzelttiği gibi olacaktır.
MK, 11, 1, 16; ABH., 59).
Sıkman; Üzüm sıkılan yer, 162; (MK: Üzüm sıkılacak zaman, I, 370,11; ML: yok).
Sıktamak: Ölü için ağlamak. 80; (MLĞ : "Sıktamak - ağlamakta mübalâğadır,,, 77; ABH: "Sık-damak,,, 59, 59).
62
Sılamak: Elini sürmek, 111;
(RAB., 22). Sınamak: Denemek, 107 ve 121; (MK, 1, 125, 16 ve IİI, 204, 8; RAB,, 34; AH, 34; ABH., 54; LL; ŞS; LOS; KT). Sınçı: Deneyici, tecrübeci, 147;
(RAB, 217; ML: yok). Sındıçı: Büyük makasçı, 157;
(ML: "Snıdı*). Sındırılmak: Kırılmak, 130. Sındırmak: Kırmak, 130. Sınık: Kırık, 152 ve 191; (MK, III, 270, 12; Br. da bu söz yok-tur.. ABH., 54; ŞS; LOS; KT). Sımkmak: Zorla kırılmak, 130. Sınıkmış: Yenilmiş, bozulmuş, 146. Sınmak: Kırılmak, 105; 114 ve 130; (MK, II, 24, 12; ABH, 54; EH., ji-rsy t * fı-M='sı • itiı maddelerinde; ŞS; KT), Sırça: Şişe, 170, ABH., 52; HG.,
5; MK: "Sırçga„, L-405,.5). Sırçaçı: Sıranak:,ayak kayarak 110
Camcı, 156. Sırmak: ayak kaymak, 110 Sıtrak: (?) Gövüs kemiği, 141;
(ML. yok). Sıvağıç: Sıvama aleti, 158; (Bu kelimenin karşısındaki arapça sözü "emgiç„ manasında İse de,"Sıvağıç„ın yazılışı da, bulunduğu yeri de onun sıvama aleti olduğuna delâlet etmektedir). Sızılmış: Eritilmiş, 191; (Bu söz bizim nüshada " R „ le yazılmış ise de, doğrusu KR. B. İn tashih ettiği gibi "Z„ iie olacaktır. KAZ. da ve Anadoluda yağ erittikten sonra kalan maddeye "sızık,, denilmektedir. "Erimek,,
manasında "sızırılmak,, Ankara-da yaşamaktadır).
Sızmak: Erimek, 109; 119 ve 163; (tik İki s. de bu fiil "R„ ile yazılmış ise de, KR. B. in "Z„ iie düzeltmesini ben de kabul ediyorum. MK, II, 9, 8 ve III, 131, 1; ABH., 57 ; Orada " Eritti „ manasına olarak, "Sızdırdı,, fiilî de vardır).
Soğan: (Bildiğimiz acı sebze), 181.
Sok: Açgözlü, doymaz, 151; (MK, IH, 94, 16; KB, 241; AH., 57; Bizim nüshada şeklinde yazılması yanlış sayılmalıdır. ML. yok).
Sokbarmak: Şahadet parmağı, 141; (ABH., 59; HG, 20; MK: "Sokerenek„[parmak],I[I, 95, i).
Soklanmak: Açgözlülük etmek, 110 ve 125; (Birinci s. de j yerine yanlışlıkta j yazılmış yahut-basıimıştır. Her iki yerde jou,-diye " N „ siz yazılmış ise de, ben benlarlı " N „ ilâve ederek düzelttim. "Sok„, açgözlü demektir: MK., III, 94, 16; KB., 241*; AH., 46)e 57; HG., 33. Kaz. da "imrenmek,, manasında bir "suklanmak„ fiili vardır).
Sokmak: içeriye koymak, 107 ve 119; (MK, II, 16, 10; ABH., 59).
Sola: Sol el, 125; (KR. B. kelimenin karşısındaki sözüne bakarak ve belki de iıakh olarak, "Sol e!„ diye düzeltilmiştir).
Solalmak: Sol tarafa gitmek, 150.
Solamk: Bu da ayni manadadır, 126; (Bunun doğrusu belki de ".Sollamak,, olacaktır).
63
Sol el: Sol taraf, 90.
Sol elik: Sol el, 79 ve 141; (MK, III, 98, 7).
Solmuş; Solmuş, rengini atmış, 163.
Solumak: Soluk daralmak, İH, (ABH., 60).
Songıra: Sonra, 90.
Son; Son, 90.
Sonra: Sonra, 90.
Sonğn: Sonraki, 90.
Sormak: l)Sorguya tutmak, 110; (Bizim nüshada tarzında
yazılmışken, ML. de olduğundan biz de onu doğru bulduk). ve 2) emmek, 115
Sovukkün t Soğuk gün, 185.
Sovumak: Soğumak, 105.
Sovutmak: Soğutmak, 105,
Soymak: Hayvanın derisini yüzmek, 112 ve 122; (112 s. de JJ^ tarzında yazılışı yanlış olsa gerektir; (MK, 111,185, 11-12).
Sökel: Hasta, Sayrı, 154; (MK: [Oğuzçadır], I, 330, 17;HG.,26).
Sökellik: Hastalık, 163; (HG., 32).
Sökellikli: Hastalıklı," 163.
Sökenmek: Dayanmak, söygen-mek, 102; (ML: "Söykenmek„).
Sökmek: 1) Sövmek, 109-110; (MK, III, 139, 6; ABH., 53) ve 2) Bir şeyi yerinde koparıp çıkarmak, 113 ve 120; (MK, I, 370, 10 ve 11, 19, 8; ABH, 59).
Söküş: Söğüş,sep, 190; (MK, I, 308, I; RAB, 464).
Söndürmek: Yanmağı durdurmak, 103.
Sönmek; Yanma durmak, 105.
Söz: Lakırdı, kelâm, 190; (MK, III, 89, 7. "Söz„ kelimesini Br. hep
"WORT-kelime,, diye terceme eylemiştir. HalbukiMK.de "söz,, hiç biryerde"kelime„ yahut "lâfız,, diye terceme edilmeyip, hep " „ diye terceme edilmiştir [ I, 358; III, 39 ve 89] ki, arapçada tn elbette " Wort„ demek değildir. ABH. de de "Söz„ ün karşısında duruyor [s. 52 ]. MLĞ. de tek kelime için hep arapça tuı kullanılmıştır. OK. ta , uıı maddelerinde "Söz,, kelimesine rasgelmedik ise de, jjjıı maddesinde tek kelimeye de "söz,, ıtlak olunabileceği anlatılmıştır. EH, de Juıı'ın bir manas; olarak "söz,, de gösterilmiştir. Son zaman lûgatçilerînden ŞS-, Ah, Vefik Pş. ve Ş. Sami "söz„ ün türlü manaları arasında "kelime,, yi de yazmışlardır).
Sözcü: Elçi, 156; KB, 297; karşısında j^-j sözü bulunan bu kelime bizim nüshada " R„ ile yazılmış ise de, doğrusu KB. te olduğu gibi "Z, ile olacaktır. ML: "ilçij.
Söz kılışmak: Sözleşmek, 233.
Sözlemek: Söylemek, 100 ve 106; (MK, I, 337, I ve III, 220, I; AH, 43; ABH., 52).
Sözkörek: Düzgün söz söyliyen, 140 (ML: "sözlü,,).
Sözleşmek: Konuşmak, 133; (MK, II, 170, I ve IH, 73, 9).
Söz sonu: Sözün sürüşü, 19.
Snnkur: Doğanların şahı [ kuş ], 175; (MK, II, 77, 3; ABH, 54;
64
HG, 10; Bunun başka bir şekli de "Şunkar,, dır).
Susmar:177;(Arapça ^.uı karşısına konulan bu soz tüıkçe olmayıp, acemce bir kelimedir, ^-üi ve "susmar,, bir canavardır ki, onun türkçe adı "keler,, dir [BKT];MK. de dc karşısına ■ "Keler,, konulmuştur,[I, 304,11]).
Sut Su, 92; 95 ve 180;
Suvar kozu: Fındık, 183; {Eskiden şimaldeki Suvar memleketinde fındığın pek çok bulunduğu tarihten malûmdur. Şu halde bu "Suvar kozu,, demek "Suvar memleketinden gelen ceviz, demek değil midir, acaba?
Suvçağlamak: Su kaynıyarak, seslenerek akmak, 176; "Çağlayan, sözünü ha tırlı yalı m).
Suçu: Hamamcı, 155; ML. deki *' isi suvcu „ sözü daha doğru olacaktır).
Suközü: Suyun topraktan kaynayıp çıktığı yer, 180.
Sukunsamak: Susamak, 113; (KR. B., karşısındaki arapçasına bakarak "suvsamak„ diye düzeltmiştir).
Sukuymak: Su dökmek, III, tarzında yazılmış ise de, doğrusu bizim yazdığımız gibi olacaktır; "kuymak,, - sıvık bir maddeyi dökmek demektir),
Suvluk: 1) Sarık, 166; (ML. de bulunmıyan bu kelime bizim nüshanın bu s. inde jU- şeklinde iki j İte yazılmışL,., halbuki birinci j yerine "v„ sesi için kullanılan üç benekli» «f» konu-
larak yazılmalıydı. Nitekim MK. de o şekilde yazılmıştır [1,174, 13; 11,77, 16 ve b.] ve 2) Su tulumu, 169.
Susamış: Cam su istîyen, 151; (MK: "Suvsamak„, IİI, 211, 13; ABH, 58).
Sutartmak: Su çekmek, 103 ve 110; (ML: Suvarmak).
Süçü: "Tatlı, 151 ve 154; (ABH., 51; HG: rakı, 16).
Süçük: Bu da o manayadır, 96 ve 165; (MK, I, 283 ve b.; RAB., 494; AH., 83).
Südeş i Sü [ ordu ] arkadaşı, 145; (ORK: "Sü„ - ordu, 116; 118; 119; 120; 123; 126; 144- 145; MK, III, 156, 17 ve b. HG., 14. "Sübaşı„ askerbaşı demektir).
Sökülmek : Kavurmak; kebap etmek, III; 120; ("Meçhul„ fiil şeklinde olan tuhaf ve meraklı bir "malûm „ fiil şeklidir. İlk vehlede ben bunu "Süklemek„ okumak İstemiştim [ büklemek, yüklemek, üflemek ve b. 1ar gibi], fakat birçok türkçe klâsik eserlerdeki misaller buna mâni oluyor. (MK, II, 100, 5) "Er et süküldü„[Er et kavurdu]; RAB., 444: "Bir tavuk kördü, kılıç birle-urdu... sinliğe birdi: sükülgül [ kavur] tidi,,. ABH: "Süküldün - kavurdu [ ], 53. MK. ye göre, bu fiilin "meçhul,, şekli "sükIünmekB tir. II, 196, 12: "Et süklündü„ ^ıiı^^su [et kavruldu]. Bu şekil ABH. de de vardır [s. 53]. Şu halde RAB.
nin benim elimdeki nüshasında [ jy* yi , 265], HG. de 15] ve nihayet bizim nüshanın 164 üncü s, İnde [ - «'jüt ] bu fiilin "meçhul, şeklinin " sökülmek „ tarzında gösterilmesi yanlış olacaktır. ABF. de bu fii] "söğülmek„ tarzında yazılmış ve bu hususta söz kısa kesilmiştir. Kzk. da " kavrulmuş ve kabuğundan ayıklanmış darı „ demek olan " sük „ kelimesinde bu fiilin izi kalmıştır).
S ü kilim üş: Kavrulmuş, 164; (Bu şeklin yanlış olacağını şimdi anlattık).
SSraürici t Sülük, 180; ( "Sömürmek, fiilinden alınmıştır ki "sömürmek,, bizim müellife göre, "emmek, demektir),
Siimürmekı Emmek, 123; (MK: yudum yudum içmek, I, 430, 13).
Sündilâçt Kumru yahut kuyruksa-Jan kuşu, 176; (Bizim nüshadaki ^J-h- İn MK. deki ^^ ten başka biı şey olmadığı fikrindeyim. MK. bunu arapça r^ı diye anlatmıştır [ I, 433, 7 ve III, 134, 9-10]; î^i hakkında ise, OK. ta şu sözlekr yazılmıştır: "Serçe cinsinden bir küçük kuşun adıdır. Türkçe kuyruksalan,,, "yontkuşu,, dedikleridir,." EH. de "Yontkuşu,, denmiştir. Bizim müellif dediği kuşun arapçası olarak sözünü yazmış-br ki, EH. ye göre " Debsi, kumruya benzer bir kuştur; I
65
OK. a göre ise, kumrunun kendisidir; ML: yoktur).
Süngü: 1) Bayrak, 146 ve 2) Dürtüp delecek demir silâh, 173; (MK, III, 272, 10; HG., 13; ABH., 54).
Süngüçü: Süngü yapan, 156.
Süngükap: Süngü ile yaralanmış olan, 146; (ML: yok).
Süngülü: Süngü takınmış olan, 84.
Süngür: Harman arabası, 159; (Sadakların her ikisinin "ü„ ol-masından emin değilim).
Sünek: Kemik, 139.
Süpürgü: Süpürge, 170; (MK, I, 406, 4).
SUp ür m ek: Süpürgeyle çöp ve tozu kaldırmak, 114.
Sürçek: Hikâye, 190; (RAB., 392: "Biz onlamı sonra yaratılğan halayıklarğa sürçek kıldık „. BUD. iOj^ , maddelerinde bu "sürçek, sözünden de bahsederek, "koğmağa yahut koğa-lamağa mütemayil olan,, manasında olduğunu söylemiş ve RAB. den aldığımız yukardaki Cümleyi naklederek: " onları kendilerinden sonra yaradılan kavimlerin koğal amasın a duçar ettik,, diye terceme eylemiştir. Halbuki- RAB. nin bu cümlesi "Kuran, daki ^ijJ. sözünün tercemesidir ki, bunda a^u sözü V*u.l rin cem'i olup, bu kelime için OK. ta şöyle denilmiştir: "Beynennas havadis olan haberi acibe, ve kelâmi ve destani garibe denir,. Şu halde RAB. nin ZjjLl i "sürçek, diye anlatması
3
66
doğru, fakat BUD. un "sürçek„i anlayışı yanlıştır. MK [I, 397, 9] ve ABH, [s. 52] "sürçek*i diye anlatmışlardır ki, bu arapça kelimenin "gece toplanıp konuşma [müsamere] manası da vardır; Br. onu "Abendunter-haltung* derken doğnı anlamıştır. Bu da elbette hikâye ve destanla büsbütün alâkasız değildir. ŞS, "Sürçek* için hikâye, kıssa, masal, dastan,, demiştir.
Sürçmek s (Ayak bir nesneye çarpmak, düşer gibi olmak), 112 ve 122.
Sürîçiı Hayvanları süren adam, 155 ; (Müellife göre : teilâl; ML: yok).
Sürmek : 1) Önüne koyup kötür-mek, 110 ve 129; (MK, 11,7, İ; ABH, 52) ve 2) koğmak, 112; (MK, II, 7, 2; ABH, 52).
Sürtmek: Oğmak, 108; (MK.de yalnız "sürtüşmek* ten çıkan \
ş
Şeşmek ı Çözmek, 108 ve 119; (MK; II, 236, r ABH, 55; Kaz: "şişmek*).
Şiş î (Pişirilecek eti geçirdikleri ağaç yahut demir kazık), 169.
Şişbore(k)t 165; Bunun karşısına konulan Jj^/itün manası anlaşılmadığından, müellifin "şiş böre,, den ne gibi bir yiyinti kastettiği anlaşılmıyor, ABH.de bir "şişbörek,, sözü vardır ki [s.s. 30 ve 55] «şiş böreği* manasında olduğu ve "şişlerle
"sürtüştü,, fiili vaıdır. [II, 166, 10]. BR. nııı orada "sürtmek,,in bulunduğunu yazması doğru değildir. MK. bu fiilin "bulaştırmak* , "sürmek* manasında olduğunu söylemiştir. ABH: "sürtmek* - sürmek ve silmek, 54).
Süründü î Her nesnenin çöküntüsü, posası, 190; (u'jj- tarzında yazılışı yanlış olacaktır).
Süts (insan ve hayvan dişilerinin -memesinden gelen ak ve sıvık madde), 165.
SUtemgen: Süt emen çocuk, 143.
Süyeg: (Süı gü, dayangıç, olsa gerektir), 179.
Süyürgalı: Bağışlayıcı (Tanrı atlarından), 137.
Süzme: Süzgü, süzgeç, 196; (ABH, 52).
Süzmek: Süzgeçten geçirmek, IH, (MK., II, 9, 6; ABH, 52).
Süzük: Safi, halis, 162 ve 191 ; (MK, I, 326; KB., 270).
yenildiği için,, böyle tesmiye edildiği [s. 30] yazılıdır. Bizim nüshadaki nin Jjjü ten bozulmuş olması da pek mümkündür. Kaz. da "tatarböreği* ne "şişbere,, denir kî, Bud. n bunu " şöşböre „ tarzında yazması doğru sayılamaz; zaten Kaz. da (Ö) sesi büsbütün yoktur),
iumluğ: Uğursuz, 153; ("Şunı„ kelimesi arapç (.ym sözünden alındığından, türkçe bir söz sayılmaz).
67
Taba: Şematet [başkasının keder ve musibetine sevinme], 190; ("Taba, nin düıüst manası "ba-şakakmakni "tekdir, olacaktır).
Tabalamak: Şematet etmek [Başkasının keder ve musibetine sevinmek], 124; ( "Taba„ sözü hakkında dediklerimizi bu fiil için de diyebiliriz; nitekim MK. de bu fİİln manası "anlatılırken, j^ıı sözü de ilâve edilmiştir. Bu arapça sözün manası ise, "birinin kabahatini yüzüne vurmakla arlandırmak,,lır ki, "başa-kakma, dan uzak düşen bir mana değildir. [MK, 111, 23S, 9 ve 241, 16]; Kaz. da "tabala-mak„ bugün de "başakakmak, manasında kullanılmaktadır; ML: yoktur),
Tağ: Dağ, 178.
Tağarçık: 1) Meme tepesi ve 2) Deriden küçük torba, 170; (ABH, 93; MK: "tağar„-buğday v. s. çuvalı, 1, 344, 10; KB., 441 ML: ikisi de yoktur).
Tagay: Dayı, 144; (MK: "tagayı,,, III; 180, 3),
Tağbaşı: Dağ tepesi, 178.
Tağılamk: Dağılmak, 124 ve 130.
Tagımak: Dağıtmak, 130.
Tağuk yılı t (Türkçe 12 yıl atlarından 10 uncu yılın adıdır), 186; (MK: "Takagu yılı, I, 289).
Takan: Kazan, 169; (Bu kelimenin karşısına konulan aıapça j^ju kelimesi bülün lügat kitaplarında "kazan, diye terceme edil-
T
miştir, Bizim kitapta İse, "kazan, kelimesi karşısına gene türkçe onun diğer bir şekli olan "kaz-gan„ sözü konulmuştur, "Takan, a gelince bu kelime Kaz. da "dağan,, ve "tağan, şekillerinde "sehpa,, "sacayak„ma-nasında bugün de kullanılmaktadır. CV. B. in dediğine göre, güya bu kelime Kaz. da "üç ayaklı kazan, manasına da geliyormuş. Eğer bunun doğru olduğunu kabul edersek, bizim nüshada "kazan, ın karşısına konulması bir dereceye kadar doğru olur; ML: yoktur).
Takı: Dahi, daha, 93; (MK, İli, 172, 5 ve b. Rab, 27 ve b. ABH., 39).
Taksir kılmamak: Çalışmak, 102.
Talkan: Kavut, 165; (MK, I, 367, 14. CV. "talkan, ı "un karıştırılarak, yapılan bir nevi aştır, diye yanlış tarif etmiştir. "Talkan,, ın en doğru tarifi OK. ta j.,,11 maddesinde vetilmiş ve
denilmiştir ki; "Kavut____ unu
yahut hububatı kavurduktan sonra yelini azaltmak için bir kaç defa sıcak su ile, sonra soğuk su ile yıkanılır...,.
Talu: Mümtaz ve seçme nesne, 190; (MK, 10, 176, 9).
Tam: Dam, 179.
Tamak: Küçük dil, 140. (Metnimizde ju şeklînde " y „ ile yazılmış ise de, KR. B. in "t„ -ile düzeltmesi doğruluğa yakın-
68
dır; bu sezün manası bugün bildiğimiz "damak,, olabilir).
Tamdır: Tandır, ekmek ocağı, 163.
Tamdırbaşı: Tandır örtüsü, 163.
Tamgaı 1) Mühür ve nişan, 146; (MK., 355, 7; RAB., 135 ve 2) Dağ ve damga, 191; (KB,, 253).
Tamgalamak; 1) Mühürlemek, 108 ve 2) Damga ve nişan vurmak, 113; (MK: "mühürlemek», III, 261, 3).
Tamir: Damar, 139; (MK, I, 302, 11 ve II, 151, 5).
Tanımak: Damlamak, 114.
Tamuğ: Tamu, cehennem, 139; KB., 288; RAB., 439; MK: "Tamu,, III, 177, 8; DS., 120; HG., 8).
Tan ağ i 1) Burunun kemiğinin sert yeri, 140 ve 2) tırnaklı hayvanların dudağı, 171. Bugün de Orta Türklerde "Tanav,).
Tançu: Lokma, 165; (Bizim nüshada kelimesinin karşısında bulunan türkçe söz ^ tarzında yazılmış ise de, KR. B., anlaşılan, MK. ye teb'an, # şeklinde . düzeltmiştir; MK, I, 349,12; ML: yok. Mal of un "Tançu„ yı "bir nevi börek „ demesi doğru sayılamaz).
Tanık: Şahitlik, 190; (Bunun doğru manası "şahit,, olup, "şahitlik,-" tanı klik, tır; MK: "Tanık,,-şah i t, 1, 318, 8; KB., 541; DS-, 120; RAB,, 33 ve 452; ABH., 66, OK., üiiiı maddesinde: fariside "gû-vah„, türkçede "tanık, derler.
ŞS; LL; LOS.
Tanlamak: Seçmek, 123; (Bu kelimenin karşısındaki arapça fiilin,
bence »lıı'yı olmasında şüphe etmemelidir. .Us-yı ise, "seçmek „ demektir; türkçe "tanlamak,, ta tam o manadadır: RAB, 229; KZK: *tandamak„ ML: "jjiv, şüpheli sözler arasında).
Tan: Fecir, 184; (MK, III, 263, 7; ABH, 65),
Tanlamak: Taaccüp etmek, 106; (MK, ili, 297, 14; RAB, 12 ve 317; kaz: "tanianmaq„ ve "tan-k almak,,).
Tapınmak i Hizmet etmek, 108; (MK, I, İÜ, 9 ve II, 110, 15; ABH: "Tapukılmak„, 61; ML: "Tapu-ketmek„).
Tapmak: Bulmak, 99; (MK, II, 3,. 6; EBH, 61).
Tapnğ: Hizmet, 94; (MK, I, 311, II ve b; KB, 254; RAB, 139; 163 ve 508; DS.: BTapu„, 30); ABH,. 61; DTB., 41.
Taptık: Kulluk, hizmet, 148; (Bu„ "Tapuğ,, un diğer şeklinden başka bir nesne değildir; burada bizim nüshada kul manasına gelen Ajt karşısında jj tarzında yazılan manasız bir kelime, ML. de ise, "tapuk„ sözü bulunuyor. Şu halde buradaki .çjı sözü yanlış olacaktır).
Tar: Dar, 152; (MK., III, 109, 5 ve b. ABH., 62).
Tarak: (Saç ve sakal kıllarını ayıklamak ve düzel t m ak için kullanılan malûm alet), 169; (ABH., 62; MK: "TarğakB, I,. 389, 1).
Tarakçı: Tarak yapan, 154,
Taraklamak: Tarak yapmak, 113;.
69
{Bu fiil bana biraz tuhaf geliyor).
Tar alınlığ: Dar alınlı, 140.
Taran (?) i Gelincik (hayvan), 175; (Bu aıy-dan bozulmuş olmasın? ML. yok).
Tarazı: Mizan bürcünün adıdır, 183: RAB. de bu bürciin adı olmak üzere, "Ülgü* sözü yazılmıştır ki, bu da tarazı demekten başka birşey değildir; "Ülgü* maddesine de bakılsın; RAB: tartı aleti, 94; 209 ve 483; ABH., 63; HG., 24).
Tarıgı Darı 181; (MK, I, 311, 16; ABH: "Tan*, '62; HG., 9; ML: "DaruJ.
Tarıgçn Ekinci, 155; (MK, III, 183, 9 ve II, 41, 5; RAB., 378).
Tarıkmak: Gamlı, kederli olmak, 104; ) (Bizim nüshada burada nAjüjit tarzında bir fiil konulmuş İse de, KR. B. ^j-jL" şeklinde düzeltmiştir ki, arapçasına bakılınca, bu tashihin yerinde olduğu anlaşılır. Kaz. da bu fiil şimdi de buna yakın bir manada kullanılmaktadır. MK. ■de bu manaya gelen "tarınmak* fiili vardır [II, 115, 3], BR. bunu büsbütün almamış ve II, 115, i de bulunan ve başka manaya gelen "Tarandı* fiilini "(arınmak* tan olmak üzere göstermiştir). ,
Tartmak: 1) Uzatmak, 115; (MK, III, 314, 12) ve 2) çekmek, 123; (ABH, 62).
Tas: Yitme, kaybolma, 119.
Tas itmek: Yitmek, kaybolmak,
106 ve 119, Taşî (Bildiğiz sert cisim), 178. Taşak: Husye, yumurta, 152; (MK,
1, 318, 5; ABH, 63; HG., 21). Taşğuk: Bir nesnenin dış yanı, 191. Taşhğ: Giyimin yüzü, 166; ("Taş eski türkçede "dış,, demektir: MK, I, 85, 3; RAB., 108, ve 310; AH, 51; ABH, 63; Sebatül'ari-zin„ : " Eğer taş çeynese ilden çıkıp taş,,. Şu halde "Taşlık,,, /"Taşlık,, tarzında yazılması lâ-zımgelen bu söz bizim nüshada "taşlığ* tarzında yazılmıştır/"giyimin yüzü* demek olmayıp, "giyimin yüzü İçin kullanılmağa yarıyan kumaş,, demek olmalıdır, Nitekim kaz. da "Tışlık,, tam bu manada kullanılmaktadır. MK. de "giyimin yüzü,, manasında olmak üzere, "Taş ton,, sözü vardır, III, 112, 12/).
Taşlık: Ayak yolu, 191.
Tat: (Lezzet, dilin duyduğu his), 166; (ABH., 66; HG., 27; MK: "Tatığ*, I, 342, 1).
Tat almak: Tadını almak, 119; (Bizim nüshada "tatkır almak,, tarzında yazılmış ise de, doğrusu, ML. de olduğu gibi, "Tat almak* olacaktır).
Tatlığ: Lezzetli, 165; (MK: "Ta-tığhğ*, I, 410, 15).
Tatmak: Ağızla bir şeyin tadını duymak), 106 ve 109.
Tatsız: Lezzetsiz, 165.
Tavan: Büyük kadah, 162; (Bu kelimenin karşısına acemce jusu kelimesi konulmuştur 'ki, bu,
70
"büyük kadah, demekmiş (BKT,).
Ta var lığ : Mallı, 83. ("Tavar„-mal, meta; MK., I; 302, 13 ve b. MK. de "Tava„ şekli de vardır: 1, 302, 14 MK. de İ 210, 3 te bulunan bir nazmın ikinci mısraında ne olduğu belirsiz kılıkta yazılan bir sözü BR, " Tavar „ okumuş ise de, bunun "yavuz, şeklinde okunması daha yerinde olacaktır fikrindeyim. "Yavuz,, ise, MK. de "kötü,,, "bîçare,;, "meçhul,, ve "bozuk,, manalarında olduğu anlatılmıştır (I, 79; 94; 366 ve III, 8); KB., 264; DS., 34 ve 6S; Rab., 508. "Tavar, sözü ayni manayla Rusçaya da geçmiştir).
Tavarsız: Malsız, 84.
Tavışğan yılı: (Türkçe yit atlarından 4 ncü yılın adıdır), 186; (MK., I, 289; kaz; "Koyan yılı,).
Tay: (Biraz büyümüş kulun), 79 ve 170; (MK, III, 118, 7; ABH, 67; HG, 12).
Tayı»: Atlas (kumaş), 167.
Taygaıı: ("jy- köpek,, denilmiştir, 174; OK. ta JjL. nin "yavuz köpek, olduğu yazılıdır. MK.de ise, "Taygan,, sözü "beli ince, kulakları sarkık köpek „ / ^ışı ı^. a-zşı / diye tarif edilmiştir. [ III, 131, 14], BR. bu sözü "Windhund„ diye tercüme eylemiştir ki, aşağı yukarı, "tazı, demek oluyor. BUD. İse, "taygan,,™ Kzk, ça ve altaycada sadece köpek manasında olduğunu söylemiştir).
Tayız: Tepe, 177; (MK, III, 89, 1F Bİztm nüshada )r şeklinde r nin esresile h a re k elenmesi yanlış olsa gerektir).
Tebek: Hububat debbesr, 169; (ML. yok).
Tebremek: Kımıldatmak, 130; (Bunun doğru manası "kımıldamak,, olacaktır: MK, III, 207, 3; HG, 26).
Tebrenmek: Kımıldamak, 130, (MK., Ii, 190, 3; RAB., 12; ABH, 37).
Tebretmek: Kımıldatmak, 103; (MK., 11, 265, 12).
TebÜk: Top, 162; (MK. bu sözü böyle tarif etmiştir: "Ağırşak şeklinde kurşundan yapılan ve içine keçi kılı v, b, doldurulan bir nesnedir ki, çocuklar onunla teperek oynarlar „ M, 323 ];. ABH,, 37.
Teğirmençi: Değirmenci, 155.
Tegün: Kısır kadın, 149 ve 154.
Tek: Benzetme edatı, 96.
Teke: Keçi ayguı, 172; (MK., III, 174, 5; ABH., 39; [ ABf. rde sadece "keçi„ denilmiştir ki, doğru sayılmaz]; HG,, 15).
Teki: Değin, kadar, 91.
Tekir mek: Ulaştırmak, erdirmek, 116 ve 132. (MK., I, 179, 3; III, 97, 14 ve b.).
Tekmek: Ulaşmak, ermek, 132; (MK., I, 49, 3 ve b.).
Tekne : Leğen, 170; (MK. de [ 111, 363, 7] ve ABH. de [s. 39) bu sözün karşısına jjjı kelimesi konulmuştur ki, "ağaçtan oyularak yapılan kap„ demektir ve doğrusuda budur).
71
Tekinçe: Bu da "değin,, "kadar, demektir, 91.
Tekîştîrmek : Değiştirmek, 105 j (Bizim nüshada " değiştirdi „ manasında olan jj. fiilinin karşısına tfjjjüO tarzında bir fül konulmuş ise de, bence bunun doğrusu olacaktır).
Tekturmak: Sükût etmek, 110.
Temen: Çuvaldız, 170, (MK: "Tc-men yigne, 1,339, 17; KZK: "Tiben,. Ş.S.).
Temir: Demir, 160 ve 178.
Temirçi: Demirci, 155.
Temİrkazık: Kutup yıldızı, 183; (MK, III, 30, 8; OK ,.uıı maddesinde; LOS ve KT maddesinde; ABH "Temİrkazık, ı "kA1 yıldızı, diye yanlış terceme etmiştir [s. 40]; Çünkü arap-çada rfii-ı türkçede " oğlak „ denilen bürcün adıdır).
Tetı: Gövde, beden, 138; (Acemce bir kelimedir; bu acemce söz MK. de elbette yoktur; ABF. de "Ten, maddesinde bu kelimenin MK. de II, 83 te bulunduğu yazılmışsa da, oradaki söz "ceset, manasında olan "ten, olmayıp "ten, dir. Bunun ise, söylenişi başka türlü olduğu gibi, manası da başkacadır; bunu şimdi göreceğiz).
Ten: İnsan boyu kadar, 190; (Doğrusu "ten, ve "tin, sözleri türkçede ancak "kadar, "denk, "eş, "müsavi, manalarını ifade ederler: MK "küçü teni,-kuvveti kadar, II, 83, 13; RAB. a) "Min bir buğday yidim sin kan
tüktûn; niçik tin bulur, [ nasıl müsavi oluı? ], 30 ve b.) "Yİr yüzünde tifii yok,, ["eşi yok,,], 310; MLG, "boyu birle saçını tin yarattı, [denk müsavi yarattı ], 79.
Teniz: Deniz, 74 ve 180.
Tenri: Allah, 137; ORK., 102; MK., III, 278, 16 ve b. RAB., 17; ABH, 40; HG., 3).
Tepe: Yüksek yer, 177.
Tepmek: Çifte atmak, çifte vurmak, 109 ve 120.
Ter: 1) (Sıcaktan insanın mesamatından sızan su) 139 ve 2) Ücret, 147; (MK, III, 109, 12 ve 160, I "Ayakterİ, sözile karş. ML: yok).
Terçi: İrgat, ecir, 147; (MK, 349, 12; ML: yok).
Tereııçek: Kadınlann büründükleri nesne, 149; MK., I, 242, 3).
Terklemek: Acele ettirmek, 103; (MK, III., 328, 9; ABH, 38; ABF. inde "acele etmek, [s. 102] dîye tcceme edilmiş ise de, MK. de bu fiilin karşısına müteaddi bir arapça fiil [^ıjr ] konulmuştur ki, "bir İşin acele yapılmasını istemek, demektir. ABH. de "terkledi,, fiilînin karşısındaki arapça y^.^ı fiili dahi "acele ettirdi, manasında olabilir).
Terkiiğ: Aceleci, 153; (Bizim nüshada öT; şeklinde yazılmışsa da, ML. de ujr} şeklindedir ve doğrusu da budur: MK: "Terk,, çabuk, I, 293, I: ABH, 38).
Terken: 1) Hükümdannkarısı,145: (MK: Hakanı Türklerinde hü-
72
kümdaritl unvanı [ l, 368, 9]; 2) Hükümdar, II, 165, 12 ve 3) "Terken katun" - hükümdar karısı, I, 314, 5).
Tetik: Zeki, zirek, 151; (MK, III, 25, 10; AH., 27; HG., 26).
Tetir: İğrenç, menfur, 165; (KB: "Tetrü,, 543; MK: Herşeyin tersi, 1, 352, 5; ML: yok),
Teveçi: Deveci, 155.
Tevük: Filân, 75; 91 - 92 - 93; 98 ve 138; (ML: yok).
Tigin: Bey oğlu, 145; (MK, I, 345, 15; Bizim nüshada (arzında v ile yazılmış ise de, KR, B, n CcO tarzında o ile düzeltmesi doğru sayılmalıdır).
Tikiz [Yitîgen]: "Yediger,, denilen yıldız lopu, 184; (Bu yıldız topunun "Tikiz,, kelimesile birlikte olan ismine ben başka memba-lada rastgelmedîm. MK: "Yeti-gen„, III, 28, 16 ve .30, 8. ABH "Yetegen,,, 91; EH: "Yediger, maddesinde BKT "Yediger,, , aijjij ii. maddesinde; OK: "Yediger,, ve "yediyar-lar, vjjı maddesinde. Ş.S: "Yeti-gen, ve "yetikardaş,. LOS: "Yediger,,, maddesinde;
KT: "Yedigir,; Kaz: "YidigenJ.
Ti km e: Üç değnek üzerindeki bir heykel, 180; (Bunun ötre ile harekelenmesi yanlış olacak ve müellifin bu sözden maksadı da bugün de "Dikme, denilen şey olsa gerektir).
Tikroek: (Kökleşmek üzere toprağa sokmak), 120.
Til: 1) Dil, 79 ve 140 ve 2) Söz, kelâm, 96; (MK de "Til„ sözü birçok yerlerde yazılmıştır I, 98, 2; 224, 14; 281, 14 ve 16; 282, I, 358, 15; 282, I ve 6; III, 97, 10, 12 ve 16. Bunlardan yalnız I, 224, 14 tekisi "Ağızdaki söyleme ve yalama uzvu, manasında olabilir; I, 282, 6 ve III, 97, 16 dakileri "esir ve casus,, manalarında olup, geriye kalanlarının hepsi "söz,, ve "kelâm,, manasında olarak alınmıştır, AH., 25; ABH, 39).
Tilbe: Deli, 152; (RAB., 59 ve 323; KB "Tilve, 296 ve 539; MK. "Telve, I, 357, I). i
Tüdag: Sunma, takdim, 190; (MK: "Behane,, I, 385, 9; BR. da "Tıldağ,, tarzında yazılmıştır; KB., 539).
Tildam: Tiimaç, tercüman, 140; (ML: "Kelâmçi, Bu, ancak "Tildam,, ı açan bir söz olabilir).
Tilek: Dilek, 88 ve 190; (MK, I, 345, 14; RAB., 478).
Tilemek: istemek ve dilemek, 92, 95-96; 102; 112 ve 122).
Tilliğî Fasih 153; (Bizim nüshada tek "L, ile z^* tarzında yazılmış ise de, doğrusu çifte " L, ile olacaktır),
Tiimaç: Dilmaç, tercüman,: 155; (ML: "Kelâmçi,. Bu da türkçe bir söz olmayıp, ancak "tiimaç,, ın teıcemesi olabilir).
Til siz: Peltek, fesahatsıs, 140 ve 153.
TiltUbU: Dilin dibi, 140.
TB uçu: Dilin ucu, 140.
73
Tiülenmek: Dinlenmek, rahat etmek, 123; (Bizim nüshada zufcs" şeklinde yazılıp, j dan sonra a bulunmuyorsa da, doğrusu ajfc' olacaktır).
Tİrİ: Deri, cilt, 139; (MK: "Teri,,, m, 167, 6 ve b.).
Tirİk: 1) Diri, canlı; 77; 79; 138 ve 151; (MK, I, 323, 16 ve b„ ABH: "Tiri,,, 38) ve 2) Ahaliden toplanılan vergi, 146; (MK: "toplanma,, "toplama*, I, 325, 8 ve II, 35, 3; ML: yok).
Tiri klik: Dirİklik, hayat, 138.
Tiritken: [Tanri atlarından], Dirilten, 138.
Tirki tabak: Sofra, İ70;'(MK; "Tirki*, I, 358, 15; KB,, 247; RAB., 10, 167,374 ve 394; ABH: "dirki* - çanak, tas, 48).
Tiş: Diş, 79.
Tişi: Dişi, 138.
Titik: Zeki, 151; (ML:
Titrag: Titreme, 164; (ML: yoktur).
Titremek: Ditremek, 103.
Titrenmek: Ditremek, 125; (Metinde jöjj şeklinde yazılmış ise de, bunun doğrusu juju olacaktır).
Titretmek: Ditretmek, 103.
Tive: Deve, 92.
Tiyin: Tiyin, sincap, 174; (ORK„ 158; RAB., 120; HG., II, EH: maddesinde; LL; LOS;
f KT).
Tizgİn: Dizgin, 174; (MK, I, 284, 12; HG., 14; ABH., 38).
Tizık: İnci v. b. dizmesi, 190; (Bizim nüshada "R* ile yazılmışsa da, KR. B. n "Z„ İle düzeltmesi 1
doğru sayılmalıdır), MK, I, 324, 5 ve b.).
Tizmek : Dizmek, 116;(Bizim nüshada "dizdi* manasına gelen rti fiilinin karşısındaki türkçe fiil şeklinde "R„ ile yazılmış ise de doğrusu"z„i)e olacaktır).
Tıgrak: Bahadir, yiğit, 150;(MK,1, 389, 16 ve II, 167, 10; ABH: şen ve şatır adam, 64).
Tığramak: Batırlanmak, cesaret göstermek, 106; (MK, III, 207, II).
Tıkma: Tıpa, kapak, 170; (ML: yok).
Tın: Ruh, can; (C?J\ kelimesinin karşısında ^ tarzında, sorgu işareti konularak yazılan kelimeyi ben bu suretle düzelttim; aı^Ja kelimesinin karşısındaki jiş: sözü bizi bu tarzda tashihe sevketliği gibi, başka kaynaklardan da "Tın* ın "ruh" manasında olduğunu öğreniyoruz: MK., I, 284, 10; ABH., 40).
Tmlıg: Hayvan, canlı, 138.
Tıymak: Yasak etmek, menetmek, 115 ve 121; (Bu sonuncu s. de sözünün karşısındaki j* şeklinde yazılan sözün doğrusu jî-- olacaktır: MK., III, 185, 7).
Toğduk: Ana bir kardeş, 144; (Metnimizde şeklînde "ı„ ile yazılmışsa da, ben bunun "t„ ile "toğmak* tan "toğduk* olacağını tahmin ediyorum; ML: yok).
Tohlı: Bir yıllık koyun yavrusu, 80; (Başka şekli de "Toklı„dır).
Toğmak: Doğmak, 116 ve 118.
Toğrul: Bir nevi yırtıcı kuş, 175;
74
(MK., I, 400; It, ABH,, 64; ML: yoktur). Tok: Aç olmıyan, 152. Toklıî Bir yıllık koyun yavrusu, 80 ve 172; (KB., 269; HG., 15; MK. de "altı aylık koyun yavrusu^ denilmiştir ki, asıl doğrusu da bu olacaklır / I, 360, 10 /; Kzk: da "Toktı,,). Tokmak: (Ağaçtan, vurmağa mahsus alet), 159; (MK: "Tokımak,, tarzında yazılmıştır, III, 133, 12; ABH: "Tokmak,, 65). Toksan: Doksan, 187. Tokumak: Bez dokumak, 107;
(Burada "dokudu, demek oian ' arapça su fiilinin karşısında
tarzında yazılan türkçe fiilin doğrusu tfj* olacaktır). Tokuş: Savaş, muharebe, 146;
(MK., II, 69, 2; RAB., 16 ve 353). Tokuş lag: Tokuş [savaş] yeri,146;
(ML: yok). Tokuz: (sekizden sonra gelen sa-
• yı), 186. Toldtrmak: Doldurmak, 104. Tolkuk: Tulum, 162; (MK., II, 231, 9; ABH,, 66 ve "Dulkuk,, 50; ML: yok). Tolkukçu: Tulumcu, 157; (ML: yok).
Tolmakı Dolmak, 104 ve 121. Tonı Giyim, 83-84-85; 87; 96 ve 167; (ORK,, 114, MK., 111, 100, 13 ve b ; KB., 255 ve 541; RAB., 47; 242 ve b.; AH, 44; ABH., 67; HG., _19). Tonani Tonlı, giyimli, 83. Tonbaşı: Giyimin baş tarafı, 167.
Tonçı: Dokuyıcı, çulha, 155.
Tondürmek: Giyimi çevirmek, 104.
Ton ini: Giyimin eni, 167.
Tonlığ: Giyimli, 83.
Tonmık: Bu da o manayadır, 83.
Ton tikiçi: Terzi, 155.
Ton tutakı: Giyimin kenarı, 167.
Tonmak: Donmak, 107.
Tonuz: Domuz, 147; (MK, III, 2b8, 17; RAB.', 454; ABH., 65; HG.P II).
Tonuz yıh: (Türkçe yıl atlarından 12 nci yılın adıdır), 186.
Toprak: (Yer küresinin üzerini kaplıyan sert madde), 178.
Topug: Diz kapağı, 142; (Bu bizim "topuk,, un eski bir şekli ise, elbette "dizkapağı„ manasında olamaz).
Torku: İpek, 167; (MK., I, 357, 6).
Torkuçu: İpekçi, 157; ("lpekçi„ demek olan, a- apça jiy sözünün karşısında bulunup ta, jrjjf tarzında yazılan türkçe sözün ben, jfyjf" olduğuna kaniyim. Zira "Torku,, ipek manasında olunca, ipekçi demek olan )ıyin-karşısındaki sözün de "Torkuçu,, olması muhakkaktır. Nüshamızda yanlış yazılan, bozulan birçok sözleri düzelten KR. B., nedense, bn tp^jy sözüne iliş-memiştir. ML. de bulunmıyan bu söz hakkında S. Malofun (ıryji olmasın?) demesi yerinde ise de, jUy fiilinden çıkan ı£j)_jjjî da olabileceğine dair tahmini abestir).
Toy: Kalabalık, 76-77; (MK: ordu
75
toplanan yer, 11], 103, 13; RAB: düğün, 188 ve 434; ABH, 67).
Toygırmak: Doyurmak, 131; (MK: "lod'gurmak,,, I, 219, 16; II, 139, 9 ve b.).
Toymak: Doymak, 110,122 ve 131.
Toz: (Sııce un halinde toprak), 178.
Tökmek: I) Dağıtmak, 105; (ABH., 39) ve 2) suyu dökmek, 110 ve 120; (MK,, II, 17, 11-12).
Tölçek: Çok çocuk doğuran, 149 ve 154; (Bu sonuncu s, de şeklinde yazılması yanlış sayılmalıdır. "Töi„ [diğer şeklî "döf„ dür] nesil, maye, uruk manala-rıyle alâkalı bir sözdür. MK. de "Töl„ için "doğurma zamanı„ denilmiştir [III, 97,] OK. ta maddesinde " Döl - döş „ sözü vardır, 9 Dölçek „ - " döl, maye tutan kısrak,, [LOS ve ŞS]. "Döl almak,,, "döl yatağı,, "döl eşi„ sözlerile karş. Bizim nüshamızda nesil sahibi için . "Töllüğ,, denilmişti. Kaz. da "Tül„ "TülüB - "kuşların karnındaki ufak ufak yumurta maddeleri,,, demeklir. Bunun da elbette nesil ve tenasülle alâkası vardır).
TöJIüg: Nesil ve döl - döş sahibi, 143; (Bizim nüshada ifj şeklinde tek "L„ ile yazılmış ise de, doğrusu bizim yazdığımız gibi çifte "L„ ile olacaktır),
Tönke: Güçlü-kuvvetli, 153; ("Kuvvetli,, demek olan arapça sözünün karşısına konulan türkçe söz matbu nüshamızda nasıl okunacağı belirsiz bir kılıkta
basılmışsa da, 152 nci s. de ^pjı ve "küçlüğ,, sözlerinin karşısında geymeler içinde bulunan söz ap-açık olarak şeklinde yazılmıştır; ancak ben bunun da yanlış olduğu ve doğrusunun ics olacağı fikrindeyim. MK. "Tönke-babur - pars ve babur gibi kuvvetli olan - III, 272, 5-9; BR. nin bunu "toya,, şeklinde yazmasını doğru bulmuyo.um).
Tüpe; Baş tepesi, 139.
Törkân: Hükümdar karısı, 145.
Tört: Dört, 186.
TÖrtiinç: ("Tortünçü„ nün kısalmış şeklidir), dördüncü, 187,
Tört yüz: Dört yüz, 187.
Töş: Döş, (Göğüsün ortası yahut Üst tarafı), 141; (MK., II!, 90, 9; ABH., 39).
TÖşbağı: Göğüs bağı, 150.
Töşek: Döşek, 167;_(MK, I, 324, 13 ve b. BR. bunuu "lüşek,, tarzında yazmıştır).
Töşekçi: Döşekçi, 157.
Töşemek: Döşemek, 113.
Töşengii: Minder, 167.
Taç: Tunç, 178; (MK, III, 86, 7; RAB., 313, ABH., 62).
Tuççı: Tunçt, 156.
Tuğra: Tura, 77 ve 146; (MK: "Tuğrağ,, - "Hükümdarın mührü ve damgası / oğuzçadır /; Onu Türkler bilmezler. Bunun aslını bilmiyorum,,, i, 385, 5; Bana kalırsa, bunun "Türkler,, deki adı "TamğaH olacaktır. Altınor-du, Kırım ve Kazan hanlarının yarlıklarında "Tuğra,, manasında bu söz kullanılmıştır).
76
Tuğrağlı: Damgalanmış, 172; (ML: yok).
Tul: Dul kadın, 146; (ABH, 66; Bana kalırsa "tul, sözü yalnız kadın için kullanılmayıp, erkek İçin de kullanılır. Bizim kitapta "dul kadın,, demek olan a.jŞi nin karşısına sadece "tul,, kelimesi konulduğu halde, MK. bu arapça sözün karşısına "tul uragut,, [ dul kadın ] sözünü koymuştur
/m, 95, 5/).
Tulun: Şakak, 139;(Bizim nüshada Ap tazında yazılan ve "şakak,,-manasında olan sözünün
karşısına konulan türkçe söz Ap şeklinde yazılmalıydı, MK, I, 336, 13. ve III, 274, 12-15; ABH, 66; OK. jj—ıı maddesinde; EH., Rad. feu» LOS ve KT.
Tumağı: Nezle, 164; (MK, 1, 373, 6; EH. ve OK. maddesinde; LL; LOS; KT; Kaz "Tumav„).
Tumağlığ kiin: Bulutlu gün, 185; (Bunun doğrusu "tumanlıg kün„ olacaktır. "Tuman, "sis, demektir ki, bulutla münasebeti aşikârdır. Buradaki "tumag, m manası anlaşılmıyor. "Tuman,,: MK., I, 347, 12 veb., RAB., 410; EBH, 66; HG., 5; EH. ve OK, vı.jtı maddesinde),
Tumguyun: Nilüfer, 182; Cenubî Anadoluda "Tumagan,, bugün Kzk. ve başkırtçada ."Tumgu-yuk, şeklinde, Kaz. da "Tum-buyuk, şeklinde yaşamaktadır).
Tumlog: Soğuk, 150; (MK, soğuk ve soğukluk, 1, 385, 14 ve b.
KB., 258. Bu s. de yiyzGı denilirken in y/ dan bozulmuş olduğunu RAD. söylemiş / Not 5/ ve onun içindir ki ^ı/zi—' sörünü "sıcak giyinmiş, / warm-gekleideten / diye terceme eylemiştir. Bana kalırsa bu jj./ kelimesi dan değil, y»/ dan bozulmuştur ve y/A-1 da "sıcak, soğuk, demektir. ABH.r Tumlu, • 66).
Tumhıtmak: Soğutmak, 108; (MK., II, 276, 13- 15; Bizim nüshada türkçe fiilinin karşısına
şeklinde bir arapça fiil konul-muşrur. Halbuki bunu doğrusu • şüphesiz, i, dalacaktır).
Tun: ilk çocuk', 144; (MK., III, 100, 16. Bunun başka bir şekli de "Tunguç„ tur).
Tura: Kale, 179.
Turag: inilecek yer, 179; (MK: stğıncak yer, II, 120, 9; ABH: "Turak„-durulan yer, 62).
Tur durmak: Ayağa kaldırmak, 123.
Turguzmak: Ayağa kaldırmak,131.
Turmak: 1) Bulunduğu yerinde kalmak, 91, 2) Hareketten vazgeçmek, 116 ve 3) Ayağa kalkmak, 120, 131 ve 134.
Turna: (Balıkçıl ve leylek soyundan bir kuş), 175; (MK., III, 181, 2; ABH, 63; HG., 10).
Turum: (Müellif bunu bir yerde "memeden kesilmiş deve yavrusu /in / diye /s. 79/ ve başka bir yerde de "dördüncü yaşına giren deve / jl-ı / diye /s. 172/ anlatmıştır. MK. ye göre "Turum,, - ^le^ı dır, yani
77
"anası yeni gebe kalan buduk-tur., / I, 332, 9/).
Turur: (Bugün de "tır„ " tur „ , "dır,, "dur„ tir„ ve "tür,, şeklinde kısaltarak kullandığımız yardımcı fiilîn eski şeklidir / s. 85 /. MK. bu yardımcı fiilin mahiyetini pek güzel anlatmıştır /II, 6 ve UI, 137/).
Tuşu: Fayda, menfaat, 190; (MK.,
m, 169, 15; KB., 282).
Tusulmak: Faydalı olmak, 116; 124 ve 126; (MK., II, 101, 12; KB., 259; 280-281; ML:U Asığdı„).
Tutak: Dudak, 140.
Tutaklamak: Mülâzemet, 115 ve 125; (ML: yok).
Tutmak: Bir nesneyi elde bulundurmak, 114 ve 129.
Tutaşmak: Karşılıklı mülâzemet, 133; (Yukarıda görüldüğü üzere "mülâzemet,,-tutaklamak,, olunca, "kaşılıklı mülâzemet te "Tu-taklaşmak,, olacaktır).
Tuturgan: Pirinç, 181; ABH., 64 ; HG, Ş; ŞS; MK: "Tuturkan,,, i, 429., 7; Moğolcasının da "tuturgan,, olduğunu İBM. nın mogolca kısmından öğreniyoruz/s. 219).
Tuturmak: Ismarlamak, tavsiye etmek, 105; (MK, I, 384, 14).
Tuynak: Atın tırnağı, 171; (ABH., 67 / türkmencedir /; HG., 12; Bunun diğer bir şekli de "luyak„ /ABH., 67-Kıpçskça/ve "tuyağ„ dır / MK,, III, 124, 6/).
Tuz: (Yemeğe tat vermek için kullandığımız malûm madde, 178.
Tuzak: Duzak, 160; (MK., 1, 178, I; ABH, 63; HG., 10).
Tuzlug: Tuzlu, 154 ve 165.
Tuzluk': Tuz kabı 170; (MK., I, 389, 1).
Tükenmek: Bitmek, kalmamak,113.
Tükme: Düğme, 166; (MK., I, 362, 3; HG., 19).
TUknemek: Bir yaraya kızgın demir babasmak, 109; (MK, 111, 223, ML: yok).
Tükürmek: (Ağızdan tükrüğü yahut balgamı atmak), 105.
Tülek: Sükûn, barışıklık, 146; (MK: "Sâkin, rahat adam,,, 1, 324; RAB, 146).
Tülkü: Tilki, 174; (MK, I, 55, 9 ■ /"Tilkü,, okunacak tarzda yazılmış ve BR. da öylece kaydetmiştir/. Bizim kitapta ise, kelimenin sonunda } bulunuyorsa da, o, nin harekesi yoktur ve şu halde "tülkü,, tarzında da okunabilir; nitekim ABH. de j, üzerine ötre konularak, yazılmıştır. Bize kalırsa, bu söz ya "lülkü,, şeklinde yahut ta "tilki,, tarzında olur, başka türlü olamaz).
Tülügeç: 175; (Müellif arapça iUi sözünün karşısına bu kelimeyi koymuştur. EH. de ıtılı için "dü-iengeç„ dedikleri bir kuş demiştir. ABH. ise ıtü.1 karşısına "tülgün,, sözünü koymuştur/S. 40/; Kaz. da yurt kuşlarının yavrularını kapıp götüren ufak bir yırtıcı kuşa "tülgen„ denilir. Aynı kökten çıkıp ta, türlü şekillerde söylenilen bu dört isim
7 8
ayni kuşun isimleri olacaklardır. OK. ta ise, îU-i türkçesi "çaylak* olduğu yazılıdır. ML: yok), 'Tüliig erik: ("Tüylü erik demektir ki, "şeftali* olacaktır), 182. Tümrü: Tef / musiki aleti/, 161;
(HC., 24; ABH: "Dümrü,, 50). Tümriiçü: (Bizim müellif "Tümrü,, yü "tef,, / jjiı / dîye anlattığı halde "Tümrüçü,, yi "Davulcu,, / j'i/ dîye terceme etmiştir), 156.
Tümrük: Davul, 146; (MK: Tef, !, 397, 16; Bizim nüshada ( ile j)tarzında yazılması yanlıştır; ML SJ^-JO' Tumşuk (?)î Erkek memesi, 141; (Bunun doğrusu ",u_ı- tümsek,, olmasın? ML. yok). Tün: Gece, 184: (MK, I, 92, 12 ve
284, 9; ABH, 50). Tün buçuğu: Gece yarısı, 185. Tüngak: Tün/gece/ bekçisi, 145;
(ML: yok). Tünek: Hapishane, 179; (MK., I,
342, 4; KB, 268). Tünekçt: Hapishanem, 156; (ML:
"zindancı*). Tün sonu: Gece sonu, 185. Tüntünle: Dün gece, 185. TUnlÜk: Evin duvarındaki delik, 179, (MK. 111, 284, 1 ve b.; Rab., 297; ABH., 40). Türütken; (Tanrı atlarından), yoklan var eden, 137; KB, 277; AH., 37.
Tüş yiirgüçü: Düş yoruci. / rüyalar tabir edici/, 157; (MK: "Yö-
rük,,-tabir /tefsir/, işte bundan "Tüş yürüğü* denir "/İÜ 14, 7 /; * Tüş - rüya demektir işte bundan "tüş yördü* denir ki, "rüya tabir etti,, demektir /III, 90, 14/ ; bu sonuncu s. deki &JS nün kalınlık yahut inceliği kendiliğinden anlaşılmı-yorsa da, bundan isim olan i, ün -i île yazılması onun ve dolaytsile bu kökten çıkan fiillerin de İnceliğine delâlet etmektedir. Bizim kitapta da » ile, demek ince yazılmıştır. Fakat bu manaya gelen söz daha son asırlarda ve bu günde de gerek Şarkta, gerek Garpta "Yormak* şekillerinde kalın söylenilmiş ve söylenilmektedîr. 16 ıncı asnn ortalarında Kütahyalı Mustafa Ef. tarafından yazılan EH. de jjjı maddesinde tarzında, yani kalın yazılmıştır. Bunun birde "Yoymak* şeklinin de bulunduğunu OK. tan öğreniyoruz /uçjı ve jyjı maddelerinde / Görülüyor ki, bu da "y„ ile olmakla beraber kalındır. RAB.de de "yo. mak* /s. 157- 158/ ve "yoruk* /s. 156/ tur. Bu günde Anadoluda "yormak,, şekli bulunduğu gibi "yoymak,, şekli de vardır me-. selâ Yozgat ve Tekede).
Tütsük: tyi kokuyan nesne, hoşbu, i26 ve 162; (8u sonuncu s. deki jj-y şekli yanlış olacaktır; işbu sonuncusu ML. de yok).
Tütsüklemek: iyi kokuyan nesneyi kullanmak, 126; bunlar biz-
79
de bugün dahi yaşıyan "Tütsü,, ve "Tütsülemek„ sözlerinin eskt şekilleri olacaklardır).
Tütün: Duman, 169; (MK, I, 335, II ve b.; RAB., 5; ABH., 37; DTB, 5; 66; Ds.: "Dütün,,, 42.
Tütüsçü: Attar, 156; (ML. "yagçı,,;
bizim nüshada şeklinde
yazılması yanlış olup, doğrusu jt-yr olacaktır).
Tüzün: Yavaş, halim, mülayim, 151; (MK., I, 189 ve 347; KB., 293; 295-296; RAB., 4; 127 ve 131; AH, 71).
TJçgan: Kuş gibi köpek, 174.
Uçar; Pazar yeri, 179; (ABH, 9; Bud).
Uçmak: Cennet, 138; (MK, III, 276, 13; DS, 12; LL, 46; 92 ve b.; EBH, 8; HG, 8; DTB, 14; BKT, çu-ı maddesinde; ŞS; LOS, KT; RAB: "Uçmah„, 8-9-10; 120; 410 ve b.; LL: "Uçmag,,).
Uçmak: (Kuşun havada yüzmesi), III ve 122.
Uçuz: Pahası aşağı olan, 153; (MK, I, 55, 7; EBH, 9; HG, 27).
Vdumaki Uyumak, 115; (Burada "uyudu,, manasında olan arapça fv fiilinin karşısındak türkçe fiil tarzında ı ile yazılmış ise de, bunun i ile olması daha doğru olu : ORK, 115; MK, I, 42, 16 ve 111, 195, 8).
Ukmak: Bilmek ve anlamak, 112; (MK, I, 147, 7; II, 180, 8 ve b. RAB, 4; AH, 72; ABH, 17).
Ukturmak: Bildirmek ve anlatmak, 103 ve 112; (MK, I, 109, 17).
Ukuşlug: Akıllı, 152; (MK: "Ukuş-luğ kİşİ„ - zeyrek, zeki adam, 1, 60, I; KB, 251 ve 253; AH: "Ukuş,, / MK: zeyreklik/, 22 ve 26).
Ul: Temel, 178; (MK, I, 49, 9; ABH," 20; ML. de yanlış olarak "Uk„ tarzında yazılmıştır).
Ulagçı: Ulak alan, 154; ("Ulak,, sözü "uiag„ m başka bir şeklindir. "UIag„ ise, MK. ye göre, "posta atı,, demektir /l, 110, 9/; RAB., 80 ve 333; ABH: "posta,, 21. Altınordu ve Knım hanlarının yarlıklarında da "ulak, ve "ulağ„ sözleri bu manada kullanılmıştır. Biri arapça, diğeri türkçe iki sözden terekküp eden ve "ulağ alan,, manasında olan JiytUuî sözünden murat "ahaliden ulağ, yani posta - atı alan memurn demek olsa gerektir. Anadolu türkçesinde "ulakB -"elçi, postacı,, demektir).
Ulamak: Erdirmek, 105.
Ular: Keklik, 175; (MK: Kekliğin erkeği, I, 110, 3).
Ulma; Testi, 170; (MK, 117, 3 ve b. ilk sadalı "ü„ mu, "o„ ınu? Bu hususta Br. da tereddüt göstermiştir. ML. bunu nedense "Tuzak„ diye anlatmıştır.
Utmuş: Pişip ensaci kalmamış et, 164; (MK: "Et pişip uldu„ - Et pişerek ensaci yıprandı, I, 148,
80
I; Br. bunu yanlış oiatak "olmak,, şeklinde yazmış; ADD.: Orta Anadolu ve G. Antep),
Ulug: 1) Bİr kavmin büyüğü, 142 ve 2) Sadece büyük; (ORK, 119; MK., I, 52, 5; IH, 50, 15 ve b. RAB., 4; AH, 22).
Ulugana: Nine, 144.
Ulugaîa: Dede, 143.
Ulugaymak: Büyümek, 114;(RAB., 67, 96 ve 198).
Ulugkünı Kıyamet günü, 137.
Ulumak: (Köpek korkudıcı bir , sesle havlamak), 124; (ML: yok).
Ulu su: Irmak, nehir, 75. ,
uiuş: Vilâyet, ülke, 179; (MK: , Çigilcede "köy,, demektir; Ba-lasağun ve havalisindekilerce "şehir„ demektir,,/I, 60/; Bizim nüshada ^ı şeklinde " n „ ve "s„ le yazılması yanlıştır).
Umduçu: Tamakâr, 148.
Umdumak: Ummak, 123; (MK: "Umdu„-tama, İsteme, I, 113, 3).
. Ummak: Ümit etmek, 109; (MK., I, 148, II; AH., 18; ABH, 23; RAB: "umanmak„, 12; "uroa-mç.-ümit, 95, 135 ve 462; ML: yok).
Un: öğütülmüş, toz halinde hububat, 163.
Unçu: Hububattan un yapan, 156.
Un ilegk Un eleği, 163.
Unutmak: Hatıradan çıkmak, 115.
Urgu: 1) Vurmak, 76 ve 2) Bayrak ve bayrak ucu, 146.
Ur kılışmak: Vuruşmak, 133.
Urlamak: Bağırmak, 124; (MK., I, 164, 14).
Urmak: Vurmak, 75; 93; III; 120" ve 129.
Uru: Bağırma-çağırma, 146; (MK., I, 82 9 ve III, 172, 15, ML; yoktur).
Urug: Tohum, 181; (MK, I, 61, 17; ABH., "Ur„ ve "urluk,,, 10; HG: "UrlukB, 9).
Urul: Örs, 160; (Metnimizde ûjji, ML. de j);,ı şekillerinde yazılan ve karşısında "örs,, manasına gelen sözü bulunan türkçe sözün doğrusu "urul, olsa-gerektir).
Urul m ak: Vurulmak, 129.
Uruşmak: Vuruşmak, 133.
Usanmak: 1) Bıkmak, bezmek, ve 2) Gaflet etmek, 124; (ML. yok).
Usa yık; Gafil, 148; (Metnimizde JGi şeklinde " n „ ile yazılmış İse de, MK. deki şekli "usayk tır -1, 141).
Uskuk: Kunduracı bıçkısı, 108.
Usmak: Kasdetmek, 114 ve 120; (MK.-zannetmek, I, 146).
Usııg: Hal ve zekâ, 188; (Bu "us„ un başka bir şekli de olabilir).
Uşak: Küçük çocuk, 143; (MK: "uşak oğlan,,, I, 64, 13.ve b.; AH: küçük, 28-29; ABH, 14).
Uşakbalık: Ufak balık, 181; (MK: "Uşak„ - ufak, I, 64, 12 ve III, 208, 4; RAB, 17; AH, 2; ABH, 14).
Uşakçı: Koğuct, nemmam, 148 ; (MK: "Uşak„-koğuculuk, 1,110, 13 ve II, 18, 3).
Uşanmak: Paraçalanmak, 106 ve 125; (Bunun doğrusu "uşalmak,, olsa gerektir: MK, I, 171, J).
Utanmak: bıkılmak, 103 ve 125.
Utkak (?): Bol karınlı, .obur adam, 148.
Utmak: Kumarda kazanmak, 78;
. (MK., 1, 149, 5; ABH., 8).
Uvutsuz: Utanmaz, katı yüzlü, 153; (MK: Uvut-lıeya, utanma 1, 105, 12; 390, 13; KB: "UvutluğB-he-yali, ota ııgan. 250).
Uya: Yuva, 176; (MK, 1, 30, 7;
. ABH, 27).
Uyumak: 1) Yuğurmak, 112; (Bu günde Kaz, da "uyumak „ mayi bir nesnenin koyulaşması,, manasında kullanılır; meselâ "katık uyumak „ - sütün koyulaşıp yoğurt olması,, demektir) ve 2) Uykuya dalmak, 116; 123 ve 131; (Başka bir şekli de "ud'u-mak„ tır).
81
Uyutmak: Uykuya daldırmak, 131.
Uz: 1) Usta, mahir, 75 ve 147, ve 2) istidadı kadın, 149; (MK: * uz kişi „ - iki elile işlemekte, zanaatında usta adam„, 1,48, 3. BR. zanaat manasında olan " uzluk „ sözünü, bu şekilde, doğru yazdığı halde "usta „ manasında olan "uz„ u yanlış olarak "Öz„ tarzında kaydetmiştir / fihristinin 138 nci s. sinde rakam 6/; ABH., 12; OK. o.Ht-maddesinde: "iki elile işlemekte uz„ denilmiştir. Bu manayle "uz„ bugün Anadoluda da kullanılmaktadır).
Uzakatmak: Uzağa atmak, 109.
Uzanmak: Uzun olmak, III.
Uzun: Boylu, 142 ve 152.
ü
Üç: ikiden sonra gelen sayı, 189.
Üç min: Üç bin, 187.
Üçünçiİ: Üçüncü, ikiden sonra gelen, 187.
Ükek: Bürç; (yani şu veya bu yıldızın gökte tuttuğu yeri), 183; (Bizim nüshada " jvji/ ükel„ / tarzında yazılmış olan sözün doğrusu elbette av}\ olacaktır. Çünkü "bürc„ manasına gelen türkçe söz RAB. de iivy şeklinde yazıldığı gibi /116/,-MK.de de öyledir /I, 74/. işte bürcün türkçe adı 1 RadL kendi Lügatinde "Öğek,, şeklinde yazmıştır; c. I, s. 1193).
Ükü: Baykuş, puhu; 176; (MK, I, 141, 8; ABH, 19; ŞS.).
Ülgülüg: Tartılmış nesne, 188; ("Ülgü, sözü MK de de vardır ki, onun karşısına jLJisözü konulmuştur /1, 116, 6/; BR. bunu muahede / Bündnis / diye tercüme eylemiştir. Bu kelime acemce "peyman„ m arapça-laştınlmış şekli olup muahede manasına da gelebilir / nitekim OK. ta juıı maddesinde öyle denilmiştir'/, fakat bu "û!gü„ sözünün manasını ifade etmez. Zira "Olgü„ yalnız tartı, ölçü, örnek manalarını İfade eden bir kelimedir. Şu halde MK. nin
6
82
„ i ancak "ölçek* manasına gelen "peymane,, nin arap-çalaştırılmış bir şekli sayılabilir. Şurada "Ülgü,, kelimesinin manalarını yazıyoruz: 1) Tarazı, (RAB; ŞS; LOS), 2) Mizan bürcü, (RAB, 116. Bizim bu fihristimizdeki "Tarazı,, maddesine de bakılsın); 3) Numune, örnek, (İBM. nin moğolca kısmı, s, 228) ve 4) Kaz: ölçü, ömek.
ÜI güle m ek: Tartmak, 126; (Burada "tartmak,, manasında olan arapça ajyı _ karşısına konulan türkçe fiil ji/aı şeklinde ) ile yazılmış ise de, doğrusu jiyaı olacaktır. Bu kitabın 188 inci s, inde "tartılmış nesne,, demek olan 'Ji sözünün karşısına "Ülgülüg* sözü konulmuştur / Bu maddeye de bakılsın/).
Ülitmek: Islatmak, 105; (Bizim nüshada şeklinde olan türkçe fiil yerine ML. de ^ıl şeklinde bir fİİl yazılmıştır ki, doğrusu da bu olacaktır. Bu, elbette MK. de /m, 192, 16-17/ ve ABH.de /s. 20/ "Islanmak,, manasındaki, Ulimek'İn mütead-di şekli olsa gerektir). Ülker: (Arapça IJ, acemce "Pervin* denilen yıldızlar topu), 183; (MK., i, 88, 7 ve III, 30, 7; ABH., 22; HG, 5; AH. ve OK: Ljuı maddesinde.
Ülüş: Hisse, pay, 188; (MK, I, 60, 10; AH,, 54; bizim nüshada «^ı? tarzında yazılmış isş de, KR. B. ın yUjt tarzında tashihi yerindedir).
Ün: Ses, 176; (MK., I, 46, 6; RAB., 65; ABH., 23).
Ündemek: Seslenmek, çağırmak, 115 ve 123; (MK., I, 229; 7 ve m, 50, 15; AH, 81; ABH., 24).
Ünmek: inat etmek, 114 ve 122; (Üngülük - inat demektir).
Ürkmek: (Ansızın bîrden-bire bir şeyden korkarak sıçramak) 123.
Ürmek: 1) Üflemek, 116 ve 2) Köpek ürümek, havlamak, 176.
Üstün: Üst taraf, 90; (MK., I, 99, 13; ABH., 13).
Üşek: "Vaşak* denilen hayvan; (EH. jjiijı maddesinde; ML :
.. y°k)-
Ütmek: Koyunun yününü yakmak, 78.
Ütürgü: Koparma aleti, 160;
(Müellif bu kelimenin karşısına arapça ^)11 kelimesini koymuştur ki, "koparma aleti,, demektir. Halbuki, MK. ye göre, "ütürmek* in manası "delmek* tir /I, 154, 7 ve II, 37, 10-11 /! şu halde "ütürgü* sözünün karşısında £jaı değil, kelimesi bulunmalıydı. KAZ. da "Ütürgü* bugün de "Delme aleti* manasında kullanılmaktadır).
Üyez: Ufak sivrisinek, 177; (MK., I, 79, 2; BR. "Uyaz* okumuştur; ABH., 27; HG., 10; EH: "Üvez*, ^jyuı, ve ^ıı
maddelerinde; LOS. ve KT. "ivez„, Bugün de Anadoluda "Ivez„ ve "Üvez,, şekillerinin her ikisi yaşamaktadır).
Üygen: Oyan (atın başına geçirilen kayıştan başlık), 174; (ABH. e
83
göre bu şekil kıpçakçadır /s. 26/; bizim nüshada ûIGji tarzında yazılması yanlış olmayacaktır, a&ji şeklinde olmalıydı. ML: ûk) Kaz. da da öyledir, ABH. de "Oyan,, şekli vardır /s. 26/. EBF. de bunun "Gem, diye anlatılmasını doğru bul. muyorum. Çünkü "Gem, yalnız "Oyan,, m alt kısmındaki demir parçasıdır ki, lüzum görüldüğü zaman atın ağzına sokulur. Bunun eski türkçedeki adı "Yig„ olduğunu MK. den öğreniyoruz /IH, 106,1/; BKT. sinde "Oyan ağızlığı,, diye anlatılmıştır I ffca
maddesinde/. Kaz. da da buna "Avuzluk,, /"Ağızlık, / denir).
Üygenlemek: Atı oyanlamak (atın başma oyan geçirmek), 126; (Bizim nüshada jıKay tarzında yazılan fiilin doğrusu jtltfji /Üygenlemek/ olacaktır).
Üyük: Aşk acısı, 344; (MK: "Ütfük, I, 66, 6 ve b. ML: yok).
Üyİiklüg: Âşık, 144; (ML: yok).
Üzengü: (Eğerde ayakları dayamak için demir basamak), 174; RAB, 504; HG., 14).
Üzengü kayışı: (Malûm), 174.
Üzüm: (Bildiğimiz meyva), 182.
Üzüm ağaçı: Üzüm asması, 182.
Ya: 1) Yay, 75, 84, 85; (MK, III, 162,1; KB, 538; ABH, 90; HG, 13) ve 2) Ükek /bürç/ atlarından biri, 183; (RAB: "yay„, 116).
Yaban: Sahra, 177; (RAB, 119; HG, 5).
Yabgı: Çul, 174.
Yaçı: Yaycı, 84 ve 157.
Yadag: Yaya, 164; (MK, III, 21, 3 ve "yad'ag„, l, 318, 13; ML: "yayag,,).
Yag: (Malûm), 165; (MK, III, 119, 14; EBH, 95).
Yagçı: Attar, 157; (Bunun karşısında bir de "bezçi„ manasında olan y) sözü vardır ki, onun buraya düşmesi bir yanlışlık eseri olacaktır).
Yağan: Fil, 174; (MK., [II, 22, 3; KB, 292-293; RAB, 46; 112; 273 ve b.).
Yağı: Düşman, 145 ve 152; (ORK, 106; 116 ve 119; MK, III, 18, 6 ve b.; KB, 292-293; RAB, 22; HG, 22; DTB, 5-6-7 ve 72; ABH.-savaşçı, 95).
Yagıçı: Savaşçı, 145; (ML: "alp„).
Yagılamak; Düşmanlık etmek, 112; (MK, III, 240, 5; 242, II).
Yagırt: (Yoğurt olacak; ancak bunun karşısına arapça i-ıtı sözünün konulması gariptir).
Yağız: Menekşe renkli, 168; (OK, 101; 125 - 126; MK: kırmızı ile kara arasında bir renk, III, 7, 16; RAB, 9 ve 409; HG, 13 ; ABH, 97; ML: yok).
Yaglagu: Yağlama aleti midir?), 169; (Karşısındaki arapça *)«ıı sözü ne demektir?).
Yağlamak: Yağ sürmek, 109.
Yağmak: Akmak, 110 ve 120;
84
(Bunun doğru manası "yağmur, kar ve dolu gibi şeylerin gökten yere inmesi„ demektir).
Yağmur: Gökten yağan su, 184; (MK, III, 29, 8; ABH e göre, "yağmur,, şekli tûrkmence ve "yamgur,, şekli de kjpçakçadır: /s. 95/).
Yagokî Yakınlık /insanlar arasında karabet/, 143; (Bunun doğru manası "yakırt„ demektir: MK., III, 21, 15 ve b. RAB: "yavuk 13; 100; 378 ve b.; ABH., 99; HH, 25).
Yahşi: îyi, 150; (MK, Ilı, 24 8 ve 1, 62, 8; DS„ 28; RAB, 507; DTB, 40; 47; 55; ABH: "yakşı,,, " k „ yerine " h „ da konulabilir, 96; HG: "Yakşı,,, 25).
Yahşi bulmak: iyi olmak, 107.
Yahşi işlemek: Düzeltmek, 103.
Yaka: Giyimin boynu kuşatan yeri, 166.
Yakmak: Ateş yakmak, 103.
Yaksun: Arpa şiresi, 161.
YaktıIık: Her aydınlık veren nesne, 170; ("yaktı„ - aydınlık,,, "aydın: ABH, 95; ŞS, 296; BUD, II, 334; PDC, 530, RAD. III, 33) Idilboyu lehçelerinde bugün de yaşamaktadır; metnimizde şeklinde yazılması yanlıştır; şeklinde olma-
lıydı).
Yaku: Çevrilmiş kürk, 167; (MK: yağmurluk, III, 18, 12 ve 172, 12; ML: yok).
Yakurmak: Yaklaştırmak, 114. (MK, IH, 50, 9: bizdeki şekli
»A 'se de, MK. deki ^ şeklinin daha doğru olacağı fikrindeyim; ML: "yavukladı,,). Ya kurmak: Yay kurmak, 105;
(MK, II, 32, 10). Yal: Ön ayağı ak olan at, 171.
Yalamak: Dille silmek, 114 121 ve 131.
Yalanmak: Ateş alevlenmek, 102; (MK: "yalamak, , III. 47, 12).
Yalatmak: Başkasını yalamağa
mecbur etmek, 131. Yalbarmak: 1) Yalvarmak, 106 ve 125 ve 2) istemek, 123; (RAB, 39, MK: "yalvarmak,, III, 70, 10). Yalgan: Yalan, 148; (MK, III, 28,
3; RAB, 125; 184 EBH, 96). Yalgaııçı: Yalancı. Yalık: Şarap tulumu, 161.
Ya hamak: Yakarmak, 106 ve 123.
Yalmak: iri, alaca keler, 177.
Yalman: Yabanî sıçan, 177; (ABH 97; HG, II).
Yalnız: Tek, 148.
Yalavaç: Peygamber, elçi, 138-(MK, III, 35, 16 ve II, 231, 6; K. ye M göre, Allahın elçisine "Yalavaç,, hükümdarın elçisine İse, "Yalavar,, denilirmiş /II 231/; KB, 256; RAB, 252 ve 335, ABH., 97) HG, 3).
Yam: Göze düşen çöp, 140, (MK, I», 4, 1 ve 120, 6; ML: yok).
Yamag: Yama,--166; (MK, III, 26, 6.
Yamamak: Yama komak, 131.
Yamanı Kötü, 97 ve 150; (MK, III 22, 9; ABH, 98; HG, 25).
Yaman işlemek: Bozmak, 104.
Yamatmak. Yamamağa mecbur etmek, 131.
Yamdu: Kasık kılı, 142; (MK, III, 23, 8; ABH, 98; ML: yok).
Yanbaşı; Uca koymak, 142.
Yangılmak: Yanılmak, hata etmek, 123 ve 191; (Bu sonuncu s. de tarzında yazılan sözün doğrusu jjtş olacaktır).
Yanmak: 1) Dönmek, 109; (MK, III, 48, 7-9; RAB, 265) ve 2) Ateş tutuşturmak, 121; (Bunun doğrusu "ateşin tutuşması, ola- i çaktır (MK, III, 18, 10, ABH, 29) ve 3) Tehdit etmek, 121; (MK, M, 48, 8).
Yanutlamak: Cevap vermek; 107 ve 125; (107 nci s. de "cevap-verdî„ manasında olan arapça vjL fiilinin karşısındaki türkçe fiil yj tarzında yazılmış ise de, doğrusu olacaktır. Nitekim 125 nci s. de "cevapver-mek, manasında olan ı^tiı nin karşısındaki türkçe fiil, doğru olarak Jtp. "yanutlamak, şeklinde yazılmıştır. MK: "yanut„-bedel, paha ve cevap, IH, 6, 12 ve 20, 12-13; KB: cevap, 263 ve b; mükâfat ve karşılık 266 ve 281. "Yanut„ sözü mükâfat ve karşılık manasına olarak, RAB. nin Londra nüshasında da varmış. Meselâ: "Ey Salih, men sana kliğin et/'gülük-nün yanutu bu mudur, - benim sana kıldığım iyiliğin karşılığı burnudur?, / P. Melioranski: "Salih Alehisselâm kıssası,, Rabguzî Kisasıl enbİya'sından,
85
Petersburg, 1897 /X./ [*] ML: yoktur). (Benim elimdeki RAB. nüshasında burada "Yanut, yerine arapça sözü konulmuştur /s. 60/; AH, 74).
Yana: Yan, 191, (Bizim nüshada burada uş. tarzında bir söz yazılmış ise de, ML. deki şekil Ki dır ki, asıl doğrusu da bu olacaktır. MK: derenin kenarı ve herhangi bir ırmağın kıyısı, III, 272, 14).
Yabalamak: Yenilemek, 107.
Yanak: Yanak, / yüzün bir yanı /, 140; (MK, m, 278, II).
Yankularnak: Yanku /aksi sada/, 125 ve 176; (Bu fiilin doğru manası "sesi geri çevirip aksettirmek, tir; MK, III, 302, 12; OK:"Yankulanmak,/,ı.^şı maddesinde/; LOS. ve KT: "Yankılanmak,; ŞS: "Yangulamak,. Bizim nüshada 176 nci s. de rfjjiOj- sözünün karşısındaki türkçe şeklinde yazılan fiil, şüphesiz, tan bozulmuştur. ML. de ikisi de yoktur. Bud. un "Yanku, nun nımca "EXO„ dan alınmış olduğunu söylemesi elbette hatadır; Kaz. "Yanğıra-mak„). Yapığ: Yapı, bina, 178. Yapığçı: Yapıcı, mimar, 155. Yapmak: Örtmek, 119; (MK, 01, 44, 3; ABH, 90; Kaz. de şimdi de bu manayla kullanılmaktadır).
Yapargak: Yaprak, 182; (MK, III,
[*] ML. bunu RAB. nin Londra nüshasından alarak aynen bastırmıştır.
86
38; II, RAB., 20, 119 ve 507; HG: "Yapıldırak,, ve "Yaprak,, 7; ABH.: "Yaprak,, 90).
Yaramak: 1) Elverişli olmak, 75 (MK: I, 320, 8 ve III, 29, 9,
Yaramık: Temellük eden, yaranmak istiyen, 148; (nüshamız «r» den sonra «a» bulunsa dahi bu sözü ben böyle okudum). 62, 5; ABH., 92 ve 2) caiz olmak, 80.
Yaraşık: Yakışıklı, 147.
Yaraşmak: Uymak, münasip olmak, 94; (MK, II, 85, 6; RAB., 409; EBH, 39; HG, 3).
Yaratgan : /Tanrı atlarından/, Yaradan 127 (MK, III, 39, 14; EBH, 93; RAB: "Yaratkan,,, 228; DS, 64; HG, 3).
Yaratmak: Yoktan var etmek, 88; (MK, I, 277, 9 ve III, 39,14; RAB, 2, 6 ve b.; AH, 20, EBH, 93).
Yaratmış: Yaradılmış mahlûk 138, (RAB: "Yaratılğan,, 201).
Yarak: Zırh, çokal, 173; (MK, III, 12; RAB, 88 ve 273; ABH, 92; HG, 24; (Bizim kitapta "yarik,, cuşen olmak üzere gösterilmiş ise de, MK. "Yarık,, ın zırh ve cuşen için müşterek bir isim olduğunu söylemiştir / IH, 12/. Zırhla cuşenin yapılışların-daki farkı Ahmet Asım Ef. OK. ve BKT. sinde ^ maddesinde pek güzel anlatmıştır).
Yarılmak: Yarık açılmak, 104.
Yarın: Bugünden sonraki gün, 94 ve 184; (MK, II, 198, 4).
Yarm tünle: Yarın geceleyin, 185.
Yarlığ: 1) Ferman, buyurultu, 146;
(MK, I, 82, 2, ve Di, 31, 15; KB, 276; RAB, 7 ve 322 ve 2) Yoksul, fakir, 148; (MK, İ, 86, I ve İH, 31, 12; ABH, " Yarlı „, 93;. Kaz, da hâlâ bu manayla yaşamaktadır). Yarlıgamak : Merhamet etmek, 109; (ABH, 93; DTB, 12; 82, ORK,"Yarlıkamak,,, 149; RAB: emretmek, buyurmak "Öz atığa koşa yarlıkadı,,), 467; HG: "Yarlığan,, - merhametli, 3). Yarmak: 1) Ortadan kesmek, 110, 113 ve 122 ve 2) öne geçmek, 106; (metnimizde Vjji,, şeklinde çifte "r„ ile yazılması doğru olmasa gerektir; "müsabaka,, manasında olan "Yarışmak,, ta bundan olacaktır). Yarmakçı: Para kesen, 156; (MK: "Yarmak„ -para, III, 32, II; RAB, 127; 165 ve 355; ABH, 92; ML; yok). Yar sim ak: İğrenmek, tiksinmek, 104; (MK, III, 225, 12; ML: yok).
Yarşamak: Yarışmak, 110. Yaruk kün: Açık, bulutsuz gün, 185; (MK: "Yaruk,, - aydın III,
II, 16; RAB, 9; ABH: Ay aydını, 93).
Yaramak: Aydınlamak, 103; (MK,
III, 62, 3; RAB, 353; ABH, 92). Yarutmak: Aydınlatmak, 103; (MK
III, 39, 16). Yası alın lığ: Geniş alınlı, 140. Yaslamak: Yas tutmak, 112; (MK: "Yas„ - zararu ziyan, III, 119, 6 ve - ölüm ve helâk, III, 119, 8; ABH, matem, 94).
Yastık: Yüz yastığı, 168; (MK., III, 32, 12; RAB., 492; ABH., 94).
Yaş: 1) Göz yaşı 140 ve 2) Taze ot, 182; (MK,, ü 3, 6; ABH., 94).
Yaşıg: Pusuya yalan, 145.
Ya şık: Toğulğa, 173; ("Yaşık* ve "Toğulğa,, ikisi de savaş zamanında giyilen çelik yahut demir kalpaktır. Biz bugün de bu türkçe sözler yerine aıapça ^ı* sözünü kullanıyoruz (MK: "Yaşık* ve "aşık*, I, 64, 17; RAB., 273, EH. maddesinde; ABH. de "Yışık,, okunacak bir tarzda harekelenmiştîr. / s. 94/).
Yaşımak: Işımak, yıldıramak, 114, (MK: "Yaşnamak*, I, 200, 16 ve III, 229, 5, ABH: "Yışımak*, 94; Kaz: "Yeşnemek,,).
Yaşının ak: Gizlenmek, 102 ve 123, (102 nci s. de ^üL şeklinde yazılmış ise de, arapçasına bakılınca KR. B. n iSJİjik diye düzeltmesi doğru sayılmalıdır; şu halde ML. deki j.j^ç şekli de doğru sayılamaz)!
Yaşırmak: Gizlemek, 108; (MK., III, 40, 11; BR, II, 66 da örtmek, kaplamak manasında olmak üzere iki tane "yaşırmak,, göstermiştir. Halbuki orada tek bir tane «n^ vardır kî, satır I. de-
( dir; AH., 44; ABH., 94).
Yaşlag: Pusu, 145. ı
Yaş oğlan: Küçük çocuk, 143.
Yatamak: Aciz olmak, 124; (ML. yok).
Yatgırmak: Uyutmak, yatırmak 131.
87
Yatmak: Uyumak, 123, 128 ve 131.
Yatsıg: Yatsı, Yatsı vakti, 184.
Yava: Karışık, 191; (KB,, 264; 537 ve 544 ; Rad.a göre: israf, itlâf).
Yavaş: Tabiat ve görüşü hoş adam, 147, (MK, III, 8, 10-14 ve 9, 3; ABH,, 99; HG„ 26).
Yavrımak: Zaif düşmek, III; (MK, III, 224, 14; KB, 269; ML: "Arığladı*. Bu "zaif* demek olan "arık,, sözünden yapılan bir fiil olacaktır).
Yavru: Kuş yavrusu, 176.
Yavuz: Kötü, fena, 152; (MK, III, 8, 2; ABH, 99; HG, 25).
Yay: 1) Ok atma aleti, 173; (RAB, 116) ve 2) Yaz mevsimi, 184; (MK: İlkbahar, I, 88, 14 ve III, 120, 9-12 ve YAZ, I, 13, I; 78; 2; 285 ve II, 78, 16; ABH: Yaz /Bizîm bugün kullandığımız ma-nayle/, 100; Görülüyor ki,/"yaz* maddesine de bakılsın / MK. kendisinin kitabında IBM. nin ve ABH. nin hilâfına olarak, "yaz* sözünü iki yerde /I, 88 ve fil, 120 / "ilkbahar* manasında kullanmış ise de, dört yerde / "yaz,, maddesine de bakılsın/ o da "yaz* manasında kullanmıştır/. Herhalde türkçede "yaz,, ve "yay* kelimelerinin arasıra biribirinin yerine kullandıkları muhakkaktır. Ancak eski türkçede "yay* kelimesinin "yaz* /tabistan/ manasında kullanılması daha fazla olsa gerektir. "Yaylak*, "yaylakıye* ve "yaylamak* sözleri de bunu
88
teyit etmektedirler. Şu halde türkçemizde yıl mevsimlerinin adları şunlardır: 1) Yaz /yahut "ilkyaz, / "yaz,, maddesine de bakılsın. 2) Yay /yahut "yaz,,/, 3) "Kuz,, /Bu maddeye bakılsın/ ve 4) Kış. Bir de RAB. de bizim bugün kullandığımız ma-nasiyle "yaz, yerine "Tamuz,, sözünü görüyoruz; "yaz,, tamuz, kış, közleri, /s. 192/. Bu ibarede "tamuz,,, yaz /tabistan/ manasında olup, "yaz, da ilkbahar manasındadır. Kzk. da yazın en sıcak zamanı için "sarça tamuz,, /BUD, jy maddesinde/, Türk-menlerde " ilkbaharın bitmesi „ manasında "Tomus,, sözü/Vam-beriden alarak BUD, j^f maddesinde/ sözü varmış).
Yay ak: Yayan, 153; (Başka şekilleri "yad'ak, ve "yadak, tır).
Yaylag: Yay /yaz/ geçirilecek yer, 179; (MK, III, 35, 14 ve b.; RAB: "yaylak, , 119; ABH, 110. Bu "k„lı şekil BR. nın yazmasına rağmen MK. de yoktur).
Yaylamak: Yay /yaz/ geçirmek, 114; (MK, III, 230, I; DS, 54).
Yaymak: Sermek, döşemek, 105.
Yaynak: Baytar orağı (bıçağı), 160.
Yaz: ilkyaz /ilkbahar/, 184; (MK /bizim bugün kullandığımız ma-nasiyle / yaz, II, 135, 11 ve III. 119, 4. Bu iki yerde "yaz, kelimesinin karşısında yalnız bizim bugün de kullandığimız manasıyla "yaz,, demek olan ^jl-ji sözü bulunduğu halde, BR., nedense, bunda almanca "som-
mer, sözünü yazmakla iktifa etmeyip, kendiliğinden "ilkbahar, demek olan "Frühling, sözünü de İlâve etmiştir/S. 83/; RAB: yaz-ilkyaz /ilkbahar/ 192; AH: ilkbahar, 88; ABH, 39. "Yaz, sözünü bizim kitabımızın ve ABH. nin hilâfına olarak her , iki yerde j^Jt diye terceme eden MK. "yay, ı gene ötekilerin hilâfına olarak, bir yerde /IH, 120/ pjı /ilkbahar / dîye anlatılmış İse de, üç yerde / I, 78, 385 ve II, 78 - 79 / o da ji-jı /yaz/ diye terceme eylemiştir. Anlaşılan, türkçede "yaz, ve "yay, kelimeleri biribirinin yerine tutar olmuşlardır. ŞSA. B. ilbahar için "ilkyaz, sözünü de yazmıştır kİ, bence, hiç te fena değildir /KT. ;t, maddesinde/).
Yazı i Düz yer, ova, 177; (MK: geniş yer III, 18, 4; RAB., 119; ABH., 97; HG., 5; EH. ^u maddesinde ; OK. maddesinde; DTB., 20.
Yazıklığ: Günahlı, kusurlu, 149; (MK, III, 37; RAB. 4; 72 ve 492; DS: "Yazıklu,,, 12; ABH. "Yazık., - günah, yanılma, 93; HG., 38).
Yazılmak: Açılmak, yayılmak, 104; (Metnimizde burada ^aJ kılığında yazıllan türkçe fiil yanlış sayılmalıdır).
Yazlamak: Yaz (ilkbahar) geçirmek, 103.
Yazık bağışlamak; Kusuru afet-mek, 113.
Yazmak: Hata etmek, 102; (MK,
89
I, 85, 8 ve m, 45, 6-7; RAB, 70 ve 224; AH, 84; ABH: "Yazıklamak,,, 93).
Ye gelem ek: Eğelmek, 105; (ML: yok).
Yek: Şeytan, 138; (Bizim nüshada jl- tarzında yazılmış ise de yanlış olacaktır; MK, IH, 120, I, ve b,; KB, 542, ABH, 96).
Yemyeşil: Aşırı yeşil, 168; (ABH, 98; MK: "yepyeşi]„, III, 15, I).
Yenge: Büyük kardeşin kansı, 144; (MK, III, 281, 111, HG, 32).
Yengeç: (133 ncü s. de au.^ bür-cünün adı olarak gösterilen "Lengeç, i ben bu suretle düzelttim; "Lengeç, maddesine de bakılsın).
Yen: Giyimin kolu, 166; (MK, III, 267, 15; ABH, 96; Burada tfnin altına kesre konulmuştur ki, "yin„ okunur. Bu şekil bugün de Kazk. da yaşayan şekle uygundur).
Yeni: Yeni, 151.
Yeni kün: Nevruz, 184.
Yenilemek: Yenilemek, tecdit eylemek, 107.
Yermek: Ermek, ulaşmak, 105.
Yeşil: (Bildiğimiz renk), 168 ve 180.
Yeynimek: Hafifleşmek, 108; (Burada tfjıj. şeklinde yazılan fiilin doğrusu j-uj. olacaktır).
'Yifl İplik, 159; (Bunun doğrusu "yip„ olacaktır; Kaz. da hâlâ bu şekil kullanılmaktadır. Nitekim bu kitabın 169 ncu s. nde de bu şekil yazılmıştır).
Yıg kerpiç: Pişirilmemiş tuğla,
158; ("Yig„ sözü "çiğ, çiy„ in başka bîr şekli .olsa gerektir. MK. de yalnız "yig„ şeklî bulunduğu halde /\, 283, 10 ve III, 106, 4/ BR. bunlardan f, 283, 10 dakisini "Çig„ tarzında kaydetmiştir).
Yİgdeî İğde ağacı, 183; (MK: "türkçesi - yigde, türkmencesi-yigte,,, I, 33, I).
Yigne: İğne, 159; (MK., II, 3, 15; 118, 13; HG-, 23 /türkmence/; RAB: "yigne„ , 136; ABH, 19 /kıpçakçası "İne„/).
Yigneçi: Iğneçi, 154.
Yignelik: İğnelik, iğne kabı, 159.
Yîgrenmek: İğrenmek, 125; (ML: yok).
Yigü: Yeyinti, yenececek nesne, 164; (KB., 54; MK: "yiyim„, III, 106, 15; RAB, 16 ve 483; KB: "Yem,,, 277; ABH., 98),
Yfkit: Yiğit, delikanlı, 143 ve 152; (MK., III, 6. 9; KB., 335; RAB., 183; ABH., 96; HG , 24.
Yİlim: Tutkal, 159; (MK., III, 70, 5; 76, 6; ABH., 97; HG., 23. Kaz. ça ve Kzk. da bugünde de "yllim„ ve " eîlim „ şekillerinde kullanılmaktadır).
Yi m ek: Yemek, 94; 104 ve 119.
Yincik: incik, baldırın İnce kemiği, 142; (ML: yok).
Yİncü: inci, 181; (RAB., 276; MK. ye göre, Kâşgar türkçesîndeki şekli "yincû„ olup, oğuzca ve kıpçakça şekli "cincü„ dür /1, 32 ve III 23/ HG., 31; BR. 'Yin-çü„ tarzında kaydetmiştir.
90
Yİniçke: 1) İnce, 153; (MK, ffi, 281, 8 ve 2) Sofu, muttaki, 147; (MK, lif, 281, 10).
Yiü: Sümük, 140, (Bizim nüshada jUv tarzında v ile yazılmış İse de, doğrusu ML, deki gibi, / yin / olacaktır, nitekim MK. de de öyledir /III, 267, 15/; BR. "Yin„ inin bu manaya da geldiğini kaydetmiş, fakat yerini göstermemiştir; ML: bunu şüpheli sözler sırasına koymuştur).
Yipekçi: İpekçi, 154,
Yipçi: İpçi, 155.
Yır: Yer, 132 ve 177.
Yir kurdu: Böcek, 138.'
Yirmek: Yermek, zemmetmek, 120; (Buradaki sözlerin hem arapçası / pjj! /, hem türkçesi IKR. B. tarafından fsıı ve ^ıt-ju şekillerinde düzeltilmiştir. Ben de bu tashihleri yerinde buluyorum; MK, I, 351, 3; II, 24, 16 ve III, 139, 16. AH, 38, OK. ve EH: "yermek» , faı maddesinde; LL; LOS. ve KT).
Yer yağı: Petrol, neftyağı, 178; (MK: "Karayağ,,, III, 68, 6; RAB: «Neftyağı,,, 73).
Yişim: Baldırlık, butluk, 167; (MK: Soğukta baldırlar üzerine giyilen "Ran„ atlı nesne (III, 15, 9); OK. ta aıjı maddesinde "çizme gibi bir ayakkabıdır, lâkin bunu dabam olmaz, butiuk ve potur tabir ettikleridir ki, baldıra çekilir,, denilmiştir. Bu "yişim . sözü zamanımızda Frenk dillerinde "gamaş,, denilen baldır-
lığm türkçe adı olarak alınabilir, Bu ayakkabı çift olduğundan, MK. ikiliği ifade eden aiajı şeklini kullanmıştır. Şu halde ABH. de "Yişim» karşısındaki o İle oUjı şekli yanlış sayılmalıdır. Bud. Tabul türkçesinde "Çorap» manasında olduğu yazılıdır. ABF. inde "don,, diye anlatılması doğru sayılamaz).
Yitİ: 1) Keskin. 151; (ABH, 91; MK. de, BR. nin yazmasına rağmen, "keskin,, manasına gelen «yiti» şekli yoktur) ve 2) Yedi, /sayı/, 186; (MK, III, 172, 16).
Yitik: Keskin 173; (MK., III, 14, 3 ve I, 322, I; RAB., 148),
Yitmek: Ulaşmak ve bulmak 105 ve 114; (MK., II, 253, 10 ve 15. BR. buradaki "yitmek,, fiilinin MK. tarafından kaydedilen bu manasını nedense kaydetmemiştir).
Yitmiş: Yetmiş / sayı/, 187.
Yiy: Koku, 162; (ABH., 100. Başka bir şekli de *Yid\ dir: MK, III, 36, 15. Kaz.: "is„).
Yiyig: Fena kokuyan, 165; (ML: -er / yiyir /.).
Yiyimek: (Bozulup kötü ve ağır kokumak), 107; (ABH, 100; MK: "Wimek„, III, 62, I.
Yıykık: Yıkılmış, harap, 180; (HG., 27),
Yıkılmak: Harap olmak ve düşmek, 108.
Yıkış: İmdat, 145.
Yıl: (On iki aydan ibaret olan zaman), 184.
Yılan: (Bildiğimiz zehirii hayvan), 177.
Yılan yıh: (Türkçe yıl atlarından 6 nci yılın adıdır), 186; (MK, I, 289 ve III, '22).
Yılık sn: Ilık sn, 181; (Bizim nüshada yanlış olarak, aj- şeklinde a iie yazılmıştır).
Yılımak: Ilıklanmak, 131; (MK, III, 64, 10; BR. bu mastardan çıkan fiili üç yerde göstermiş ise de, iki yerdekisi &J, şeklinde olduğundan,"yılımak* mastarından çıkarılmaz).
Yüıtmak: Ilıtmak, 131; (MK, II, 255, 12).
Yıpar: Mis /misk/, 126 ve 162; (MK, UI, 20, 14 ve b. RAB, 119; HG, 18).
Yıparçı: Mîsçi 157,
Yıparlamak: Yıpar sürmek, mis-lemek, 126.
Yıpranmak: Örselenmek 125; (Bunun karşısına konulan arapça fiil jijZı şeklinde yazılmışsa da, bunun doğrusu ^pt olacaktır; ML. "Obranmak*; bu maddeye bakılsın).
Yırlayım; Tağanni eden, hanende, 157; (MK: "Yırlamak* - taganni etmek, UI, 3, 3 ve 227, 16. Başka bir şekli de "ırlamak* tır. Nitekim bizim kitabın 113 ncü s. sinde "ırladı* fiili bulunduğu gibi, 161 nci s. sinde de "ır„ kelimesi vardır. EH. ve OK. "ırlamak,, ^uıı maddesinde, LL: "Irlayıcı,,, "Irlamak,, ve "Irlatmak* . Bu kelime Anadoluda / Gaziantep, Maraş, Ürgüpte
91
"Irlama* şekli, Ahlatta ise, "yırlama şeklî / bugün de yaşamaktadır. Kaz. da "yır* ve "cır* şekilleri yaşıyor).
Yırtmak: (Kâğıt ye bez gibi nesneleri çekip paralamak, yarmak), 108 ve 115.
Yısırmak: Isırmak, 122.
Yog aşı: (Birisinin ölümü münase-betile verilen ziyafet), 164; (ML: "ölüm aşı*, MK: "Yog*, III, 105, 11; ORK, "Yogçu,, - ölü için ağlayıcı ve "Yoglamış* - ölü için ağlamış, 103).
Yoğun: Kalin, şişman, 143 ve 153; (MK, III, 22, 5; ABH, 95).
Yoğurmak: Koyulaştırmak, hamur yapmak), 122.
Yoğurmuş un: Hamur, 163, (MK., II, 82, 13).
Yogurtluğ aş: Sütlü yemek, (Doğrusu "yoğurtlu yemek,,), 165.
Yok: ("Var* ın karşıtı), 92, 99 ve 154.
Yok itmek: Kaybetmek, 111, (ML: "Yog itmek*).
Yok kılmak: Telef etmek ve kaldırmak, 102; (Bizim nüshada tfjsij/ tarzında yazılmışsa da, doğrusu tsjs olacaktır).
Yol: Geçecek ve yürüyecek yer, 178.
Yular: Dizgin, 176; (KR. B n 1 diye düzeltmesi doğru sayılmalıdır; ML: "nokta*).
Yoldaş: Yol arkadaşı, 145.
Yolguç: Cınbız / Tüy yolma aleti / 170; (Bizim nüshada arapça ^uuı karşısına konulup ta şeklinde ile yazılan sözün doğ-
92
rusu t ile çu, olacakhr ki, "yolma aleti, demektir).
Yollamak: Yola salmak, 112.
Yolmak: 1) Yolug /fidye/ vermek, 111; (MK, III 47,14 ve 48, i; KB: "Yoluglamak, , 258) ve 2) Ktl-fîlârı gibi şeyleri yerinden çekip koparmak), 108 ve 123.
Yolmuş: Yoluğ vererek kurtulmuş, 147; (Bunun doğrusu "yolunmuş, olacaktır).
Yolug: (Bir adamın yahut nesnenin kuıtanlması için verilen bedel, fida, karşılık, 147 ve .191; (147 nci s. de g/ şeklinde & j t j ile yazılmış ise de, KR. B. tarafından (ile jiji şeklinde düzeltilmiştir ki, yerindedir. MK,, IH, 10, 13; KB, 258; ABH., "Yolu,,, 97, 147 nci s. dekisi ML. de yok).
Yonçga: Yonca otu, 182.
Yongak: Kavga, gürültü - patırtı, 103 (ML: yok).
Yonguç: Rende, 160.
Yorga: Yorga yürüyen at, 171; (Bizim nüshada t * şeklinde yazılmış, fakat ML. de t* şeklindedir, Biz de onu kabul ettik. RAB, 93; ABH, 92; HG, 13; MK: "Yorığa,,, II!, 131). "
Yorgan: (Yatakta örtünmek için kullanılan pamuklu örtü), 166-168; (ABH, 92; MK: "yogurgan„, III, 41, 5; HG, 17 /türkmence/).
Yosal /?/: Ortaboyiu adam, 142; (ML: yok).
Yökütmek: Öğütmek /ezip un etmek/, 111.
Yulak: Su kaynağının çevreleri, 180; (MK, m, 13, 10).
Yulduz: Yıldız, 183; (MK, III, 30. 6; ABH, 97).
Yulduzçu: Müneccim, 157.
Yumak: 1) Yıkamak, 113, 120 ve 130; (MK, III, 33, 16 ve 49, 6 - 7; AH, 36; HG, 34; HBH, 90; EH. j^ji maddesinde, BKT.
maddesinde. Dikkate şayandır ki, LL. ta yalnız "yumak,, vardır, "yıkanmak,, fiili yoktur. LOS; ŞS; KT; Bu fiil Anado-luda ve Orta Türklerde bugün dahi yaşamaktadır; 2) İplik topu, 169; MK: "yumgak„, III, 33, 3. Bugün Orta Türklerde yaşıyan şekli de "yumgak„ tır).
Yumurta; (Kuşların içinden çıkan ve piiiç ve yavru çıkarmağa yanyan tohum.), 165, (MK: "yumurtga„, III, 320, 2; ABH, 98; HG: "Yumurtka„, ve "yu-murda„ /türkmence/, 10).
Yumuşak: Sert olmıyan, 153-154; (153 ncü s. de şeklinde yazılması şüphesiz yanlıştır).
Yumuşak olmak: Yumuşamak, 114.
Yumuşatmak: Yumuşak bir hale komak, 114, ve 116.
Ynşak (?) kişi: Mütereddit, gevşek adam, 150; (ML: yok).
Yutmak: (Boğazdan karına indirmek), 119; (ML: şif).
Yuvunmak: Yıkanmak, 130, (MK, II, 223, 16 ve III. 49, I; EH. j—uı maddesinde, OK maddesinde, LOS; KT).
Yuzab: Kilit, 179; (Aynî s. de juı sözünün karşısındaki jij/ tarzında o ile yazılan sözün de
93
doğrusu ı ile ju* olacaktır, çünkü arapça " jiuı „ kilit ve sürgü demek olup 31 jj ın manası da başkadır ki, müellif onu 160 nci s. de jiîiı karşısına koymuş ve isabet etmiştir. "Yuzak,, sözü Kaz. da hâlâ yaşamaktadır).
Yüce: Yüksek, 90.
Yüğrük: Yürük at, 171; (MK, III, 34, 8; ABH, 96; OK: jı^ı ve .uji maddelerinde).
Yük: Ağırlık, 107; 129 ve 168; (107 net s. de "yük,, sözünün karşısına konulan ve geçen zaman fiilleri sırasında bulunan jj- sözü bir fiil olduğundan, buradaki "yük,, ismi "yükledi, fiilinden galat olsa gerektir).
Yüklemek": 1) (Kendi sırtına bir şey koymak), 129; (MK, III, 228, 13) ve 2) Kadın gebe kalmak, 107.
Yüksek: ("Alçak„ın karşıtı), 153.
Yükürmek: Koşmak, 112, 122 ve 124; (MK, I, 301, 3 ve b.; KB., 539 ve b.; ABH., 96).
Yün: (Müellif bunu burada "kuş tüyü, manasına almıştır), 176.
Yünçü: Yüncü, 256.
Yunül: Yeğni, hafif, 151; (ABH., 94; ABH., 99; HG., 27; MK: "yeynik,, III, 14, 15).
Yürek: Kalp, 141.
Yüreksiz: Korkak, 152; (ABH., 93; MK: "Yürekliğ, - cesur, III, 14, 6 ve 39, 7; ABH., 93; MK: "yüreklenmek, - cesaret etmek, III, 81, 1).
Yürümek: (Ayaklan ileriye atarak hareket etmek), 115 ve 124.
Yüvüşemek: Islanmak, 102; (ML. Kaz. da bu manayle "yüvüşlen-mek„ fiili vardır; şu halde nüs-hamızdaki " ^Asa „ fiilinin doğrusu " „ olacaktır).
Yüz: 1) Başın ön tarafa düşen kısmı, çehre, 85 ve 139 ve 2) on kere on, 187.
Yüz bağı: Yüz örtüsü, 150.
Yüzgüçü i Suda yüzücü, 159; (Arapça sözünün karşısındaki Jl,jj; sözü "r„ ile yazılmış ise de, "z„ ile olacaktır. KR. B. n tarzında tashihi, bence tam değildir).
Yüzle mek: Mürailik etmek, 109 ve 125.
Yüzmek: (Suda ayak ve kolları kımıldatarak hareket etmek), 120.
Yüzük: Parmağa geçirilen halka, 150.
Yüzük kaşı: (Malûm), 150; {J^i/ tarzında yazılmış ise de, arap-çasına bakılınca J)S Ajy olacağı şüphesizdir).
Zindan) am ak: Hapsetmek,' 107; (Bu fiil acemce "zindan„ isminden yapılmıştır). Ziyan kılmak: Ziyana uğramak,
108; ("Zıyan„ sözü de acemce bir kelime olduğundan, bu fiil de türkçe sayılmaz).
USTEK
I
I
BİZİM MATBU NÜSHADA YAYLAR İÇİN
KONULAN SÖZLER P]
Kitabın metninde bulunup ta yaylar içindeki sözün karşısında ve yayların dışında duran türkçe ve arapça sözler burada yaylar içinde gösterilmiş ve okunmıyan türkçe kelimeler ise, olduğu gibi bırakılmışlardır
Aç (Karnaç, Jlu): Karnı aç olan 152.
AÇI (^t .jmUi); Ekşi, 151; (Nüshamızda yayların dışında bulunan türkçe kelime bir mana ifade etmez).
Ark (Bok, Hut): Tezek, pislik, 142; (MIC, I, 45; ABH., 12).
Aşıktı (İvdi, j^i-ı): Acele etti, 103; ("Aşıkmak*filinin eskiden de bu manada kullanıldığını görüyoruz:
RAB, 6; NEVAÎ: «Her kimse ki eylemez aşıkmaknı hayal, yaprağı ipek yapar, çiçek berkini bal,,. Kaz ve Kzk. larda da bu manayla yaşamaktadır. Fakat MK. "Aşıkmak,, fiiline diğer bir türkçe fiil olan «Kösemek" in manasını vermiştir, yanı müştak olmak, şiddetle arzu eylemek manasında oiduğunu söylemiştir. (I. 66. 7 ve II. 130, 5).
B
Basğan (Baltaçık, : Büyük
çekiç, 160. Bigendi UtK İV#i). Beğendi, 103.
(Çomak ^ı); Topuz, 173. Boldu (Etdi atr): Oldu, 114.
Bolug (Küzek, iiıijjjı): Zülf, yüzün iki tarafına sarkan saçlar, 139. Bulut (Yulun, Bulut, 184. Boştu t î Canı sıkıldı _ ve tembellik etti, 111.
nihtalm ^^^^ ^ B. muthu nöshaya yazd,*, önsözde diyor ki: " Yazma
Sunim i, t"r " t0ndİ y"'Sİle baI' ^-n «it birtdcJç^Ur «T
Buulan W* kelimeye «,„e. ya rakam üe Efenin sonunda yahnt îu () iJ kelimenin yanında gösterdim (T f,krasr rakam !).„ ^ ' ,îaret,le °
95
c,ç
Çıpçık (Serçe, : Serçe kuşu,
175, (Bu söz bu manayla kaz. da bugün de yaşamaktadır).
^Lao». (İçkur, üt/): tç kuşak, 167. Coğıdı (Coğındı, ^ı, jüi): Meşgul etti, eğlendirdi, 103.
E)t)I
Ederledi (lyerledi, îujjı^jji): Hayvanın sırtına eyer koydu, 103. (oV t j=-)) 113-(Bindirdi, Jüt): Ata bindirdi, 103.
y)ı {Üyük, ^uı^/): Aşık acısı, 144. İdi (lydi, iiuij_*uıı): İğe, sahip, 137;
(Bu, yanlış yazılan nin yerinde bir tashihidir).
İplik (Yif, ^şıv): İğne ipliği, 159.
İşler (Epçi, dju)î Kadın, 138.
iradı kiterdi): Uzaklaştırdı, 102.
H
Ha» (Hakan, aidi): Hükümdar, 145.
K
Karaş (Kanntaş, £fi): Kardaş, 144. Karçığay (Çağn, ^;ut): Doğan
kuşu, 175; (Kaz: "Karçıga"). Katkıları dı ( Tak sirki Imadı,
Katlandı, uğraştı. 102. Kayaş (Karmtaş, ^yt): Kardaş, 144; (RAB., 226; KB: "Kadaş", 275 ve 381; MK., İ, 338, 3; 341, 6; "Kadaş", III, 16, 18 ve 186,
4).
Keçti (Aştı, jjUj^): Geçti, 112. Kerçek Ayttı, (Çın aydı, 'jj.» ) : Doğru söyledi, 111, - Kirük (Aksak, ^n ): Topal, 142.
Kiyik (Ivık, jijaı): Geyik, 175.
Kığırdı (Çağırdı, je;): Bağırdı, 110; (MK: "Kıkırmak", I, 126, 15).
Kıftuçu (Sındıçı, juı.): Makas yapan, 156.
Kısa (Kıska, ^t): Kısa, 142.
Koduk (Taşak, j^ıt): Erkeğin yumurtası; ("Erkeklik aleti" demek olan "Kotak" la karş.)
Komruk /?/ (Taşak, j^jı): bu da erkek yumurtası, 142.
Koyun (Koy, ^aı): (Bildiğimiz yavaş ve faydalı hayvan), 172.
Kögerdi (jüt ( ): Mavİleşti, 103.
Kuşkaç (Serçe, jji-Jt): Serçe kuşu, 175.
Kuştu (Kuçağladı, Kucakla-
dı, 112,
96
o,ö
Obradı (Eskidi, ,3i): Eskidi, aşındı, 112.
Oğulsuz (Kesik, jj*): Çocuğu olmıyan, 143.
Okdu (tfuı.ju), 107; (ju "dokudu" demek olduğundan, nın gardan galat olacağım "to-kumak" maddesinde söyledim. Şuhalde yaylar içindeki nın manası nedir?)
Oynaş (iun » j^uıı): Dost, maşuka, 144; MK.. 1, 109, 7; RAB., 140; ABH, 27). ÖksUrmek (j-y-i ju_n), 123, öl (Vek, bek) j.jıt 102; (MK, 1, 49; ŞS, 38; Rad, 1, 1246; PDC. „o" nun eski şekli olan ((ol" la, yaş, ıslak konuşunda olan (1öl" i karıştırmış (s. 73). Oludu (jst t tfiiüî): Islandı, 102; (MK, İH, 122).
(tub (Boz, jiuiı): Pamuk, 167.
Pişirdi (Boldu, (ij.): Pişirdi, 111.
Sakladı (Bekledi, in-): 1) Sakladı,
107. 2) Korudu, 107. Salınçak (Silİkçek, V^-jV!): Salıncak, 162. Sandı (Buldu, Zannetti, 107. Saru kuş (Ükiî, fJjı): Puhu, 176. Savuk (Tumİuğ, )juı): Soğuk, 150. Sındı (Kıftu, ^ju) : Makas, 159 ;
(MK., I, 350, II; RAB., 410; AH: ^ı mad,; HG, 23; LOS. ve KT).
(Zindanladı, ^rt» ) : Hapsetti, 107.
Suv (Su, .tu): Su, 180. Söyledi (Aydı, Jü): Söyledi, 114. (Süngü, jı): Süngü, 173.
Tam (Tuvar, JJıit): Duvar, 179 ; (MK., IİI, 117, 10; RAB, 93, 266 ve 383). Tavışkan(Koyan,^jjVi):Tavşan,175. Tike (Küçlüg, tfjBi)î Kuvvetli, 152. Tiledi (İsterdi, Diledi, istedi, 103.
^iji - Urğuu (Uruğ, ,jjı) 1 Tohum, 181.
jijju (Anğılmak, /jiı): Anılmak,123.
Tiliiğ (Öklüğ, gj-aıı) 1 Fasih, söz
ustası, 150. Tiz (DİZ, V9ı): DİZ, 142. Turdu (Koptu, f6): Kalktı, 114. Tumşuğ (Tumşuk, )vmi): Kuşun gagası, 176.
u,ü
Uşmak (Uçmak, tt-i): Cennet, 138. Uvutaudı (Utandı, Utandı,
103.
97
V.d.d, (Yarsmdt, Aciz Oldu,
112.
Yalğan sözledi (Ötrükledî, oAri):
Yalan söyledi, 114. Yaman buldu ( ^nl t^A ) : Fena
oldu, 105. Yattı (Ududu, rı:)î-Uyudu, 115.
Yuğarı (Yüksek, Juı): Yukarı, 153. Yorka (eit . J)s) • Yelcn at' 171-Yumuşak (^sı ■ î Yumuşak 153.
Yükürmek (Sekirtmek, »Ji): Koş mak, 154.
ÜSTEK II
Metnimizde bulunup ta, eytilişleri [•] endeks sahibince belli olmıyan, yahut manaları,- karşısındaki arapçalarınm manalarına uymıyan sözleri, bazılarının manalarını da yazarak, olduğu gibi aşağıya koyuyoruz; (bunların alfabe sırasile dizilişleri takribidir):
j-uıı Ulaştırmak, 123.
: Bunun karşısındaki arapça ■ jji fiili "Oranladı,, ve "daralttı,, manalarında olabilir; (ML. de şüpheli sözler arasında), uzı ı Belâ ve meşakkat,189;(ML:yok), jü.1 t Piç, 149; (ML: Haram doğ-kan).
£ji= Anığı .jjtn, 168. uı: Yorga at, 161.
(Aynık): anı (mülk sahibi), 188. f.jı t (Bunun karşısındaki arapça / fiili hem "ürktü,, hem "da-
ğıldı, manasında olabilir), 116. tfiiı î Müsamaha etti. 110. tfijuı: Menetti, 110. j^Ji: Menetmek, 122. tfiiiji ı (Bunun karşısındaki arapça fiili hem "âciz buldu,, manasına, hem "âciz oldu, manasına gelir), 104. auı1 Sanatsız kadın, 149. iui ! (Bunun karşısına jtwo sözü yazılmıştır), 188.
ı Avurt, 140; (ML: tfJrı, z İle), jja-i i Meyletmek, 122.
B
^iyş ı Nasihat etti, 115.
^ : Zannetti, 107.
^mI Hatem çiçeği renginde
168; (ML: a*, «y. ile), ja ı jtxı; (Bir kuş adıdır),
(ML: yok), jo-ı Gözün köşesi, 140. •Âı Gizli haber, 189.
[*] Telâffu* tamı.
olan, 175;
)3, (Buzağçı) t rtJ (?), 158.
Bek: Yaş, 151; (ML: yok), /un Uzatma ipi (iskandil?), 161. gKist: Tenbel ve sölpük adam, 148. Vefa, sözde durma, 189. î Pişirdi, 111. Razı oldu, 109. j-j,.! Razı olmak, 120. tfjAi./;i Durdu, Kararlaştı, 114.
99
rfjMi^.ı Alay etti, 103. r jifi - saç): yisup (?), 139. UJıi "Zili,, ve "cicim, denilen alaca
denilen kilim, 168, pUC: âi^jju (?); (Maoiofa göre "halı dokuyucu,,; Bu sözün karşısındaki Jjtfı sözünün Uji, sözü karşısındaki J^ı nin cemi şekli
c,
Ajuuı (Bir çeşit yay olduğu anlaşılıyor), 173.
i (Karşısına "keş„ - yoğurt kurusu-demek olan farisî mf sözü konulmuştur; bir zatın Mukad-dimetül-Edep'ten çıkardığı türkçe sözleri tetkik ederken, "keş,, manasına olmak üzere, şajs. şeklinde yazılan bir söze rast-geldım; bizim atur- da bundan bozulmuş olmasın?), 166.
E,
yit Giyime nakışla yapılan süs
(braz), -159. ^t Arzulamak, 124; (ML; yok), y^'ıt Ateş tutuşup yanmak, 124.
Hayvana binmiş bir adamın ardına bir başkasını bindirmek, 124. juj i yu, 153; (Buradaki arapça sözün asıl doğrusu && olabilir ve o takdirde «yakinçn bilen» demek olur).
Saydı, 112. : (Bunun karşısındaki, arapça jı^ın sözünü Malof "bir uzvun çıkması,, diye anlatmıştır), 163.
olduğunu kabul edersek, Malofa hak vermek icap eder. Ancak o zaman ^uıç yi de ^i-ş diye düzeltmek lâzım olur).
ü« ju-Ç).
t j-m; (Metnimizde ^y. şeklinde r ile yazılması yanlış olacaktır). • -
ç
. • ■ i. * ; "t . jAij» ı Eğlendi, avundu, 115. j.ız^ı Eğlenmek, avunmak. 124. sAÂyt Eğlendirdi, meşgul etti, 103. ji-: Doğan erkeği, 175. ^ t Usare. 161.
u^ı Az zaman, 190; ABH.de "az nesne,, manasında ut- sözü vardır, 45. ljf): Kasık kılı, 142. jy. i Sogu sağmak, 190.
t, I
tjUı {?); (Çolha aletlerinden), 159. jtjtii: Dönmek, 125; (ML: yok).' t Sarhoş olmak, 123; (KR. B. \ dîye tashih etmiştir), ^j/t: Acı, 154. jjCîu Bûğücü, 156; (ML: yok), ^jit Tufeyli, ziyafete çağrılmadan
giden, 164; (ML: yok), yj-uı: Ezen sıtma, 163. jy-oi t Obir gün, 185.
jjiı: Endik, 188; (Bu sözün karşısına "son, "gaye, manasında olan VÂ sözü konulmuştur. Halbuki MK. de bir "Endik, sözü vardır [I,
100 ,
97, 6 - 9] ki, "bön*, "aptal* manasında olduğu yazılıdır. Bunun için ben bu îu/ji sözünün ten bozulmuş olabileceğini tahmin ediyorum). jiH : Kör, keskin olmıyan, 173. tfjijyi! Yumrukladı, 115. j-ji: 169.
rfj.1: 1) Bacaklarını sıvadı 2) bıraktı, 110. j^EşOk^ol kemiği, 141; (ML: yok).
ü-vı ı jjjt adalet(?), 122. . jj ı Eğildi, büküldü, 115.
Adımı geniş at, 171; (ML: yok).
.tfjûı i Şikâyetçi, 148.
.mr.ii: Atı nallamak, 126.
(İti t Leş yiyen, (kuş), 175. ...
aLii : Maşuk, candan sevilmiş, 144;
(ML: yok), j-j-ı: Usanç, usamk, 158. «jOj! = ilgin: Akşam yemeği, 164;
(ML: "Keçkik aşı*). ■ iüfcı : Vasıta (?), 125; (ML: yok). o-jJry t yy, 106.
i(f)jri i (Bunun karşısındaki arapça "uzadı* manasına da gelen y., "yerinden ayrıldı* manasında olan m. fiillerine bakılırsa, bu türkçe fiilin "iradı* tarzında okunması pek mümkündür; "ıramak* ise, "uzaklaşmak* demektir), 115,
K
y (Kip): Sergi (yere serilebilecek
şey), 168. i,/ t "Lepaçe* dedikleri kaftan, 166. ■nyı Gamii, 148; (153 nci s. de juy şeklinde "Z„ ile yazılmıştır), î) Kesildi. 2) Yerinden ay-,nldı, 114. ia/" (Kipçi) t Sergici (yere serilecek şeyler yapan), 156. (Bizim nüshamızda şeklinde basılmış ise de, 168 nci s. de "sergi* mânasına gelen sözün «y şeklinde yazılması bunun y ol-. duğuna. delâlet eder), ^yî Hafifçe sağıriaştı, 112. ' ' £/' Gözyaşı ve ağlama, 191. 3,-1/1 yi, 125. ) -JKar : ^i, 158; (ML: Jtşt, b ile). : 1) Sadeleşti, 111 ve 2) Ma-vileşti, 103. '
\)j/t Pırasa, 182. , Û/ı Kale, hisar, 179. yrB t Vadetmek, 125. ijiTî 165.
Koku: (Bunun bildiğimiz "gugü* kuşu olması lâzımken, müellif onun karşısına arapça "kogu* demek olan j/yı sözünü koymuştur), 176. ji: 120; (Bu fiilin karşısındaki juıı sözü "bükmek* manasında olduğundan, bu & fiili j,y tan bozulmuş olmasın?. ML* deki y fiili de yal in manasını ifade etmez). tAj : Oğdı, 113.
s Karışık söz söyledi, 108; (ML. "Katıkla-), /ji : Boş (işsiz), 191. jUi t Seyis, 156- (ML. "Ahtaçı*).
101
M, N
î Geceleyin yürüdü, 110. jijjJj, : Parça parça kesilmiş, 165; (ML. "Kesmiş,,).
: Sermin (Çolha aletlerinden), 159. '
O, ö, u, ü
yy : ji, 113. yy : Ateş tüttü, 108.
Boşandı, 106; (ML. yok), jsısji: Doğru yoldan sapmış kimse
(fa sık), 150. ufrfi ! ) 155. iLij-t^ji: Edepsiz, 148; (ML: yok), üji i Oıdunun kalbi, 145; (ML: ay), yy: Dokunmak, değmek, 124. . js,\: Kavrulmuş et, 104. , jGv s Yüklenmek, 121. yv : Yerleşti, 106. yay i (Sakınmak yahut şefkatli olmak), 103 ve 125. ı'jji t Dudak yayı (?), 113. jtjjl t Damak, 140; (ML: "jfijji,,, ■ z ile).
yy: Seçti, 102; (KR. B. ^([adır-dı] olabileceğini tahmin etmiş;
eğer bu fiil aslında şek-
linde olmuş olsa manasına ta-mamile uygun olur, çünkü "Övürtlemek,, seçmek olacaktır), y : O.'.-uj') 160.
ly : (Ekincilerin kullandıkları sürgü), 159. ■ rfiLy : Metîn ve muhkem oldu, 106. y : Ahmak, 148; (ML: ^tji : Kesmek, 122. ttt-ii Yükseğe çıktı, 111; (KR. B. "yi' VUji - Yükseğe ağdı,, diye düzeltmiştir), yoy : Oduncu, 155; (ML: y))ji). jü/ : Hasis oldu, 105; (ML: jtj,/ : Tortu, 161.
jj/ı , 166. üüjiı Örs, 160; (ML. "ü.y„). ûjjji t Dua (jkjt), 188.
jrj-1 , 155.
tyi ı Kürek, 160; (ML. V«V)-İİ^UÎ Uyuştu, barışh, 116, dYu i Sekmek, 123; (Bu fiilin kar- \ şısma arapça yut fiili "konulmuştur ki "eksiltme^» demektir ; halbuki 104 üncü s. de tfjüj-ı- - Sekindi fiilinin karşısına ya fiili konulmuştur ki "Yıkıldı,, demektir. Bu iki türkçe fiil. ayni kökten olduklarından, ya
yal yerinde ya bulunmalı yahut yı nin doğrusu y^'i olmalıdır).
(Sekindi) : Yekıldı, 104; (.ıTu maddesine bakılsın), üijic-j Ditredi, oynadı, 108. j^ill. : Ditremek, oynamak, 125. s jyy ı Yüzün yuvarlaklığı, 150. jy-» iffetli, haram yemez, 147. : Mekik, 159.
Çarptı, 111.
102
j-ac- ı İnlemek,-125.
aÇ- : Peştamal, 166; (Bu acemce
alıtj- dan bozulmuş olabilir). ^jL t Tava, 169.
^uı, 120 ; (Arapçada ^jı -"gezmek, demektir, fakat ın böyle bir manası var mıdır? Eğer buradaki arapça mastar ı [y] ile olmayıp ta f [b] ile jj_n olursa, bunun karşısındaki
türkçe fiil (sınamak) şeklinde olabilirdi, ki "denemek, demektir).
(Savmak) j Hükmetmek, 122. 4u i Kasap bıçağı, 169. jLj- (sırğın): Sebze, 182. Jy- i Yukan çıkan, 143. j&y î Harman arabası, 159. ^ : Ölçek, 197; (ML:
j'ı/ı Büktü, eğirdi, 113. Î^A^' (Buradaki arapça «u
fiili
"tamaha düşürdü,, demektir ki, türkçesine uymuyor. Bu arapça /)ı ve Lfji, fiili de ^jis olsaydı mana düzelirdi. O zaman £ "tog„da "tok, ın başka bîr şekli olacaktı...), (ı-"ı Sarp yokuş, dik 177. jîjj : t/-™ 1 Kanaat etmek yahut
meskenetle dilenmek, 124. tPi ı Tırmaladı, 108. jT ı Çift, çifte, 190.
* j-ijii : Muztarip oldu ve olmak, 114 ve 125. djun Aceleci, ivek, 148. jft İğrenç, 165. 3-jı; ^juı : Solumak, 121. tfj» ı Tamam oldu, 106.
Yudum, yudum içti, 106; (ML: yok). jvJt Pergel, 158; (ML: , b ile), jjj : Destere, 160; ,(._â_i den bozulmuş olmasın), i_rı Çolha tarağı, 159; (ML ,)_). tfAit : Yukarı çıktı, 106; (125 nci s. de 'yukarı çıkmak, manasında olan jijuı sözünün karşısındaki fiil j^ıu. şeklinde " s „ ile yazılmıştır. Hangisi doğru? jjj--: Sofu, muttaki, 150; (yukan da ki lakarş).
Yastık yaptı, 113; (ML: yok). AV/î Gövde, 166; (ML: "Boy.). ati t 190.
//ı Öksürük, 164; (Bu "jr,„ Jyfi-tei] den bozulmuş olmasın?), t Menhus oldu, 105.
^ i Sofa, 179.
t jLC ; (At sıfatlarından olup "eşmez, eşkinsiz at, demektir [♦], 171.
[*] Burhanu Kati tercemeıi, .'C.C. mad-dtandt.
A-t ı Aciz, 191.
Canı sıkıldı ve üşendi, 111, rfjı-j,: Aciz oldu, 112. Yatamak: Aciz olmak, 124. ji/çt: Kuru ağaç parçası (çırpıcı aletlerinden), 159; (ML: &J.I I ile).
103
Jt, î j^Ai; 158; (Arapçada ^-"meşinden yapılan minder ve döşek „ demektir; t)i bunun cemi şekli midir, acaba?}.
AK, i Bağırdak [ çocuğu beşikte sanp bağladıkları bez], 169; (ML: yok).
Bj. ı Baldır, 142; (ML: ı)).
şy i Mum, 170.
ja: : Yokarıdan aşağıya indirdi, 107.
İş sahibi, 147.
: jjjy : Bir yana çekildi, 104, (fOc.jp: Su döküldü, 105.
i 173. jt-jjp : 149; (Bunun karşısındaki jjU sözü ismi mehil ise "bahıtsız, ta l is iz, demek oluyor). £jjp : Hurmaî doru at, 171. iÂ'jy.1 Gümüş bardak, 170. ■
W (açık j)
•Mj t Yaş, 151.
OSTEK III
Metnimizde'arapça yerine kullanılan bir tak,m İU kı, bunian aşağıdaki Üstede ; ' m acemce soz'er vardır
dizilmiştir): gösteriyoruz (bunlar arap alfabesi s.rasile
E, İ
jt-W 13U ı JKjü) J Yolar, 174 B, o
iAî ("Öpüş,, manasında olan w sözünden arapça geçen zaman 1 yapılmıştır): öptü, 105 «i Bagırtak, 150; (metnimzde Bagırtak* maddesine bakılsın) ' (Bunda ^ sözü acemcedir kh "bağ* demektir): belbafrı ! kuşak, 167.
,(Bu' "Pergel* demek olan # m başka bir şekli olan Jft-.den alınmıştır; metnimizda jttS sözünün karşısına konulmuştur), 158. «-yi i Öpüş, 188.
£uiı (u£)i Damga, 191; (MK: "dag sözünün türkçe oluğunu ve acemlere türklerden geçtiğini yazıyor-IH,. 113.). I LİJİJ.*! Soludu, nefes aldı, 106.
R, j
ApJ t^j: Seyis, 156; (ML: "ah-
»açı»).
T, o
(Arapçalaşbrarak ^t şeklinde yazılmıştır); balta, 166. Çift, 190.
D, .
•Jb»ıı (.)!„,)! Sokak kapısı, 179 *-J" (destek) t Ok sapı, 169. ûfcç* (Saçayakı) r Sacayak, 169.
S,
jyuı Büyük kadah, 162,1
(BKT. deki şekli ^l. dir). «tu - karaçı) t Dilenci, 156. »j-j- t (Metnimizde bu şekilde yazılmışsa da, asıl acemce doğrusu •Jjjv dir. Bunun arapçası s^J. olup türkçesîde "edük - çizme-dır. sözünün karşısına
türkçe diyerek konulan y sözünün aslı anlaşılmadı), 167; (ML; yok), tb-» ! Şiş, 169. •c—« (Jji): Kula at, 171. ^ (sfiksük)' BKT. inde yazıldjğ,-na gore, bu acemce söz "eşmez eşkinsiz at„ demektir ve metnimizde yj, sözünün karşısına konulmuştur), 171.
. ■'■■...■.;■■ ' i . "i v
f.

' îî'j-St
;; fi l 105 «

nulmuştur ki, "kurut,,, kes "e" inektir), 166. . \
F.aİ
((j7 - terki): Bu, acemce dija in güya arapçaiaştırılmış şeklidir; L, J
HG.: 3ı;an: terkü, 14), 173. VMİŞ: (A}/ sözü karşısına konu1" 'j
. . ■ - - muştur ve bir nevi kaftan de-/ Ky A ■ - ■ mettir), 166.
^jjjur" t (Müellif bu acemce sözü v M, f
"kalpakçı, demek olan "börk- ^. (^-j, 172; (Acemce "dağ. çü„ sözünün karşısına yazmıştır; sözünde yapılan ismi -ıneful bunun arapçası dır), 167. . olacaktır; şu halde kelimenin b\/s (/in cem'idir): Uçkur, 167. manası "damgalanmış, demek
iîitüi: (otıv sözünün karşısına ko- olur; maddesine de bakılsln)-
1 v;
X. .
"t V
fi.
W 1
- t. ^ . ■ ^ ' ....
A ■:
■ ,»- . , i _ . - •.. ' *' T
ÜSTEK
. • IV ;
İstanbul matbu nüshasında bir takım türkçe sözler eksik olarak basılmıştırlar. Bunlann bulunduğu yerlerini aşağıda gösteriyor
Hangi arapça sözün karşısında:
ÜÇ.
cj]
JiU"
■ * fİ JüJH
o^il
j-uHj*Lâj|)
Sahİfe: Sütun: Safir*
102 sol ■JtlLU , 9
102 soi 16
106 sağ 8
108 sağ * 3
114 sağ 10 -
114 sağ 11
115 sağ 4 -
124 sol 11
142 sol 11
151 sağ 16
160 sol 11
169 sağ 3
172 v sağ 4
189 sol 3
TÜGELLEME
Kaldırmak: Endeksimizde bunun tarifi yanlış basılmıştır; doğrusu böyle olacaktır: "Bîr nesneyi aşağıdan yukarıya doğru kımıldatmak.»
Ökmek; Metetmek, maktamak, 115; (Metnimizde şeklinde yazılan türkçe fiil, arapçasına bakılırsa, olmak gerektir; bu söz endeksimizde 55 nci s. deki "öklüg,, sözünden sonra gelecekti).
örgen: (Bunun karşısındaki arapça söz metnimizde yi şeklinde ; ile yazılmış ise de, bulunduğu yerine bakılırsa, E ile yi olacaktır ki, "çol„ demektir; bu söz Endeksimizde 55 nci s. deki "Örgençi,, sözünün önüne konulacaktı), 172. •
1 örtmek: (Üstüne bir şey çekmek, 113 ve 121; (Bu fiil endeksimizde 65 nci s. deki "Örtkün» sözünden sonra gelecekti).
Uyangırmak: "Uyandırmak,, manasına gelen bu fiil bir zühul eseri olarak, Endeksimizde "0„ lu sözler sırasına geçmiştir; bu, 81 nci s, deki "Uya,, sözünden sonra konulmalı idi.
Uyanmak: "Uykudan kalkmak,, manasında olan bu fiil yanlışlıkla, "o, ile başlanan sözler sırasına konulmuştur; bu fiilîn Endeksteki yeri 81 nci s. ye konulması gerek olan "uyangırmak» fiilinden sonradır.
Uymak: Muvafakat etmek, uygunlaşmak, 121.
Ya grin: Kürek kemiği, 141; (Metnimizde buradaki sözlerin hem türkçesi, hem arapçası yanlış olsa gerektir; şöyle ki, metinde şeklinde yazılan sözün doğrusu olacaktır; arapçada İse, "kürek kemiği,, ne yıiiıi. denilmeyip, uoûiti. denilmektedir; (OK. ı^u maddesinde).
Yolıcı: Hâmi (koruyucu), 155; (Daha doğrusu "fidyei necal vererek kurtarıcı).
Yunçugark: 141 ncİ s. de bulunan bu sözün karşısındaki arapça yıısözlerinden uy m "arka,, olduğu belli; fakat "dikmek, - "dikiş,, demek olan ı sözü burada ne arar? Bize kalırsa, burada bir yanlışlık vardır: şöyle ki, buradaki arapça sözü vy sözünden bozulmuş olacaktır. ijjjLı ise arapçada "arka ağrısı» demektir; bunun böyle n'duğu kabul edilirse, sözünün manası türkçe "yunçuk arka,, nin mana-
sına yaklaşır; "yunçuk», "kötü», "zayıf» demektir ve MK. de. 'yunçug, şekli de vardır (I, 94, II ve III, 316-17).
YANLIŞ - DOĞRU CETVEL/
Yanlış Doğru Sabife SUtun Satır
Okunduğunu Okunduğu 2 — 37
Anıg Anın 8 Sol 2
Agırçuq Agırçuk 8 » 7
Uad m ad. 11 12
Sapırmak Sapıtmak 14 w 25
Bauş Baş 16 Sağ 38
Sirasi ş i resi 18 Sol 35
Bilgez er Bilge er 19 n 32,
çakiç çekiç 25 0 18
çogalıq çoğal ık 26 Sağ 10
trp trm. 29 Sol 5
anlaşılmıştır anlatılmıştır 30 0 12
tercüme terceme 30 20
y ardıcı yardımcı 33 0 10
imemek imlemek 35 Sağ 33—34
Kaçanı Kaçan 36 Sol 19
kalı mm uk kalımak 36 Sağ 11
»r-h J-L.S1 37 0 35
ve Kazan ve kazgan 39 0 12—13
gitmak gitmek 42 Sol 22
konum kon 45 6
ortak otrak 45 8
buluna bulunan 45 0 13
QB KB. 47 Sağ 3
Kulakemçeği: Kulakkemiçeği 47 0 11
min min 50 Sol 32
Oyanmak uyanmak 54 Sağ 3
Oyan gır mak Uyangırmak 54 t
Oy and ırmak uyandırmak 54 7
Oge . Oge 54 29
Ozötmek Ozötmek 57 Sol 1
3
Sırçam: Bu
idi; başka sözler
benları
tanlanmak
Ten tin
fesahatsıs toya Tulun Rad —ıı sorünü
y*' .
babasmak
tercüme
jUü»
yenececek e il i m yıykık
Oludu ilan sogu İS^UJİ y ekildi
kadah
sözün karşısında yalnız lüzumsuzdur, bunları tanlanmak Ten tin
fesahatsiz tona Tulun yjı mad. sözünü
^ , basmak
terceme
auy
yenecek çilim yıkık jji-Jl ölüdü juat sagu UjlM yıkıldı üil.1 kadeh ûisı» «Çl'j)!
camcı, 156» sözleri bulunmalı
•62 Sağ 25
68 11 11
71 Sol 34
71 Sağ 1 .
72 11 37
75 n 10
76 Sol 13
76 » 20
76 Sağ 5
76 W 7
77 n 10
81 tt 29
81 w 27 ve 34
89 İt 19
89 t» 29
90 n 34
95 » 25
96 n 11
96 11 29
99 » 19
99 w 21
101 ir 27
104 Sol 26
104 Sağ 14
105 Sol 11
106 17