PAZAR
2. cî Kânun
18 4 1
VATAN  EVİ
CAGALOGLU    No.   32
TELEFON: 24136 TELGRAF: VATAN   İst.
BAŞMTJ IlARRtRÎ:
AHMET EMİN   YALMAN
^
^
Fiyatı: 5 Kuruş
SİYASÎ   SABAH  GAZETESİ
Yıl: 1 — Sayı: 142
Yunanlıların
Asıl Mağlûp Ettikleri
Düşman
Vazan: Ahmet Emin YALMAN
Yunanlılar. Arnavutluk dağla-rında İtalyanları değil, mevsim dolayısile İtalyan ordusunun tabiî müttefiki haline gelen kışı. karı, fırtınayı, yolsuzluğu, yiyip içme «orluğunu mağlûp etmekle meşguldürler. Klisura'nın Yunan ordusunun eline geçmesi, en ziyade bu nevi düşmanlara karşı kazanılmış bir zaferdir.
Harp meydanında can vermek, bir asker için fedakârlıkların en büyüğü değildir. Savaşa bir defa giren her normal vasıfta erden böyle bir fedakârlık beklenebilir. Arnavutluk dağları gibi bir sahada kış gibi bir düşmanla yarım hazırlıklı bir şekilde mücadele ederken hergün, her saat soğuğa, açlığa, cefaya, zahmete dayanmak ve bu arada hiç bir dakika kile döğüş zevkini ve ideal ateşini kaybetmemek bir askerin yurt namına yapabileceği fedakârlıklar için en yüksek ölçüdür. İşte Yunanlılar, kışın bütün şiddeti, kendi iaşe ve nakliye teşkilâtının bütün noksanları karşısında Kli-•ura'yı almakla bu en ağır yurt sevgisi imtihanını parlak bir şekilde geçirmişlerdir. Hem de yalnız Yunan ordusu değil... Bütün yunan milleti bu harbi tam mana-sile bir millet harbi diye kabul etmiş, bütün Yunanistan bir tek harp cephesi halini almıştır. Ellerinde kışa karşı kürek gibi bir silâh tutarak karlı dağlarda orduya yol açan Yunan köylü kadınlarının Arnavutluk zaferlerindeki hisseleri Yunan erlerinden az değildir.
İstiklâl uğuruna mütecavize karşı bu ruhta ve bu şekilde bir saldırış ancak Baikan milletlerine vergi bir şeydir. Hiç bir Avrupa ordusunun kışın ve tabiatin hazırladığı zorluklara ve cefalara bu kadar şevkle, bu kadar beraberlikle göğüs vermesi beklenemez. Cephedeki muhabirlerin anlattıklarına göre Yunan askeri günlerce bir parça kuru ekmekten ve bir iki zeytinden başka gıda bulamayarak dağlara tırmanmış, karlar içinde yatmış ve kendisinden miktarca ve teçhizatça üstün bir düşmanı müdafaası pek kolay, alınması adeta imkânsız dağ geçitlerinden kovmuştur.
Garibi şu ki karlı Arnavutluk dağlarında Yunanlılar, kızgın Libya çöllerinde İngilizler zaferden zafere giderken, İtalyanlar da bir düziye zaferden bahsediyorlar. Bardiya'da şu kadar gün tutunmak şanlı bir zafer, filân yerde şu kadar saat mukavemet etmek diğer bir zafer... Bardiya-daki İtalyan zaferinden bahsedildiği gibi, şimdi de belki de Küsura zaferinden dem vuracaklar... Buna kim ne diyebilir? Bütün mesele ölçü meselesinden ibaret... Normal hal, mukavemet etmemek diye kabul edilirse bir dakikalık bir muvemete bile zafer adı verilebilir.
İtalyanlar bir taraftan «her hakikati çırçıplak ortaya koyacağız» diye Grazianinin raporlarını neşrederken, bir taraftan da böyle bir lisan kullanmaları ciddî bir tesir yapmıyor. Halbuki fert olarak vazifesini yapan bazı İtalyanların cesaretinden ve fedakârlığından İngilizler de, Yunanlılar da takdirle bahsediyorlar.
İşin doğrusu şu ki bir diktatörün emrile, inanılmayan bir tecavüz davası için ateşe sürülen bir millet, istiklâlini korumak için her fedakârlığı göze alan ve aynı zamanda kendi evini ve ailesini
korumak için dövüşen bir milletle hiç bir zaman boy ölçüşemez.
BUGÜNKÜ  SAYIMIZDA:
2 nti aayfada: Şehir haberleri
3 üncü sayfada: Büyük Facianın Hi-
kâyeni, reportaj vc hikâye
4 üncü sayfada: Ermeniler!     kimler
aldattı, hpor haberleri ve çocuk yazdan
5 inci sayfada: Akdenizln  ehcmml -
yeti HUHamedcIln Ül-sel, »iyasî haberlerin devamı.
Ruzvelt ve
ugün bütün dünyanın dikkati   Roosevelt'in   üstünde
toplanmıştır. Ruzveltin de çalışma sisteminin en canlı ve alâkalı tapalı gazetecilerle olan münasebetidir.
Ruzvelt gazetecileri haftada İki defa kabul eder. Yûz kadar gazeteci etrafım alıp her şeyi sorarlar. Söylediklerinden ne gibi şeylerin yazılıp yazılamıyacağını tayin et-
AMERİKAN
Meclis!erine Verilen Kanun
Lâyihası
Ruzvelt Salâhiyetleri Anî Kararlar Verebilmek İçin İstemiş
Vaşington, 1 I (A.A.) — Â-yan ve mümessiller meclislerin-ceki hükümet liderleri demokrasilere yardım edilmesine dair bir kanun lâyihası tevdi etmişlerdir. Bu lâyihada bilhassa aşağıdaki hususat derpiş edilmektedir:
1 — Amerika Cümhurreisi, millî müdafaa menfaatleri icabından olduğuna kanaat getirdiği takdirde, hükümet veya müda-fası Reisicumhurca Amerikanın müdafaası için hayatî bir ehemmiyeti olduğuna hükmedilen bir memleket için her türlü müdafaa malzemesini fabrikalarda, tezgâhlarda imal ettirmek ve sair suretle tedarik etmek salâhiyetini haizdir.
(Devamı: Sa. 5, SİL 7 d*¦> +
HİTLERİ
Mağlûp Edecek
Kanunun Numarası 1776
mek gazeteciye aittir. Fakat takdirde yanılmışsa İşi berbaddır. Bir daha sual sormak hakkını kaybeder.
Ruzvelt bu yüz gazeteci vaerta-sile Amerikan halkı 11e   temasını
günü gününe muhafaza eder. Gez -miye, eğlenmlye gittiği zamanlarda gazeteciler peşindedir. Bu sıla temaslar sayesinde arada tam bir çalışma ahengi kurulmuştur. Ge-
Gazeteciler
çenlerde dört gazetenin Vaşington muhabiri, gazetelerinin Roosevelt hakkındaki yazılarını haksız ve yersiz buldukları İçin vazifelerinden istifa etmişlerdir.
Rooseveltle gazeteciler arasındaki münasebet gayet dostanedir. Ga ze tecil er kendilerine «Bay reis» veya sadece «Reis» diye hitap ederler. O da yaylım ateşi şeklinde devam eden suallere lâtife ile karışık cevaplar yetiştirir.
G
Amerikalıların ingilizlere son çalarak
13 uçan kaleden biri
go
ndereceklerî
İNGİLİZLER
İlk Kesif
Gündüz Hava Akını Yaptılar
En Modern Bombardıman Tayyaresi Kullanıldı
Bu Rakam Amerika nın İstiklâl Tarihidir
Londra, 11 (A.A.) — Müstakil Fransız ajansı bildiriyor:
B. Roosevelt'e geniş salâhiyetler veren kanun lâyihasının kongreye tevdii üzerine İrrgilterede hasıl olan derin memnuniyet İngiliz gazetelerinin neşrettiği başmakalelerin başlıklarından anlaşılmaktadır.
Daily Express gazetesi yazıyor:
Hitler'i mağlûp edecek olan kanun lâyihasının numarası 1776 dır. Bu rakam Amerikanın istiklâl tarihidir.
Müteakiben gazete, çok büyük bir başlık altında, lâyihanın ingiliz gemilerinin Amerikan limanlarında tamirine imkân vermekte olduğunu ilâve ediyor.
Napoli ve Palermo Bombalandı
Londra, 11 (A.A.) — İngiliz bom-bordıman tayyarelerinin yüzden fazla av tayyaresinin refakatinde  ilk defa olarak gündüz kesif bir akın *={ Devamı: Sa. 5, SU. 4 tc)
İNGİLİZLER
Tobruk'un
Münakale Yollarını Kestiler
Bardiyada Alınan Esirlerin Sayısı 44 Bini Buldu
Tobruk Etrafındaki Çember Daralıyor
Kahire, 1 I (A.A.) — itimada lâyık kaynaklardan alınan malûmata göre,  İngiliz kıtaları Tob-
ruk'la garp arasındaki münakale * (Devamı: Sa. 5, MU. 0 te)
Birinci İnönü Zaferinin Yirminci Yıldönümü
Ebedî Şef Atatürk büyük nutkunda birinci İnönü zaferin-den şu suretle bahsederler:
«6 kânunusani 37 — İznik-ten, Gedos üzerinden Uşaka bir hat tasavvur ediniz, bu hattın Gedosun şimalinde kalan parçası 200 kilometredir. Ge-dostan Uşaka olan parçası da,
30 kilometre kadardır. Düşman, üç fırka ile bu hattın şimal ucundan Eskişehir üzerine hareket etti. Bizim Gedosta bulunan mühim kuvvetlerimiz Eskişehir üzerinden bu düşman fırkalarını karşılamaya mecburdu. Karşıladı, mağlûp etti, İnkılâbımız tarihine, birinci İnönü zaferini kaydetti.»
ı
J
smet
a.      ..
İnonu
Büyük MİUet MecKsİ bu feri ve bu zaferle beraber milletin büyük minnettarlığını kazanan kumandana, miralay İsmet (Beye) generallik rütbesini tevcih etti (10 ikincikânun
1921)
Türk tarihinin mühim bir dönüm noktası olan birinci İnönü zaferi, Türk vatanım ve büyük Türk milletini bugünkü yüksek seviyeye ulaştıran zaferler silsilesinin Ok müjdecisi olmuştur.
Vatan intişar etmediği günlere raslayan bu mutlu günü bayram ferdasında yâdı bir borç bilir.
İ
i
i
r MİLLİ ŞEF
Trakya Askerî Garnizonlarını Teftiş Ettiler
İstanbul, 11 (A.A.) — Relsl-etimhurumaz ve Milli Şefimiz, Trakyada seylâp ram takasım ve askeri garnizonları teftişten sonra bugün Istanbula avdet buyurmuşlardır.
V_
Bulgar Kabinesinde
Değişiklik
Olacağı TekzipEdiliyor
Başvekil ve Nazırlar
Muhtelif Yerlerde Nutuk Söyliyecekler
Sofya, -10 (A.A.) — Röyter bildiriyor:
Bulgar kabinesinde pek yakında değişiklikler yapılacağı hakkındaki şayialar tekzip edilmektedir.
Haber alındığına göre Başvekil Filof, millete memleketin dahilî vaziyetini bildirmek üzere ö-nümüzdeki pazar günü Rusçukta bir nutuk söyliyecektir. Aynı günde başka dört nazır da nutuklar söyliyecektir.
Kral Başvekili Kabul Etti
Sofya. 10 (A.A.) — D. N. B.
Kral Boris, dün, Başvekil B. Filof u kabul etmiştir.
Yugoslavyada Kömür Darlığı
50 Tren Lağvedildi
Bükreş, ! 1 (A.A.) — Stefani: Kömür fikdanından Yugoslavyada 50 tren lağvedilmiştir.
Kahve Tiryakiliği Biraz
Fasılaya Uğrayacak
Fakat Yolda 10,000 Çuvallık Sipariş Var
Belediye Açıkça Belli Edilmek Şartıyle Mahlut
Kahve Satışına Müsaade Etmiştir
Denizlerde nakliyatın ilk ihtiyaç eşyasına inhisar etmesi üzerine Avrupanın her memleketinde kahve birer birer suyunu çekmişti. Şimdi sıra bize de gelmiş ve Arife günündenberi Istanbulda kahve sıkıntısı bağlamıştır. Şehrin muhtelif semtlerinde halis kahve satan büyük müesseseler kahve satışına nihayet vermişlerdir. Ancak perakendecilerde kahve satışı yapılmaktadır. Bunların
ekserisi de karışıktır. Dün de şehrin kahve ihtiyacına cevap veren en büyük müesseselerden kuru kahveci Mehmet ticarethanesi e-linde kahve bulunmadığı için imalâthanesini kapatmaya mecbur olmuştur. Dün yalnız İhsan Kurukahvecioğlu müessesesi kahve satışına devam etmiştir. Bu müessese de müracaat edenlere yalnız 250 şer gram vermek mecburiyetinde kalmıştır.
Dün bayram olmasına rağmen satış mağazasının önünde hayli izdiham vardı. Müessese evvelki gün gece saat 9,5 a kadar bütün motörlerini çalıştırarak hazırladı, ğı kahveyi dün tamamen sattığı için saat beşte satış mağazalarını kapatmaya mecbur olmuştur. Motörlerini gene saat 9,5 a    kadar
çalıştırarak hazırlayacağı kahveyi (Devamı: Sa. 6, Sü. 1 de) **
Ebedi Şef Atatürk'ün Anıt Kabri Yapılıyor
Rasat Tepenin Toprak Tesviyesine Başlandı
ı
Milletler Arası Teşekküllerle Temas Ediliyor
Ankara, 1 1 (Hususî muhabirimizden) — Ebedî Şef Atatürke yapılacak olan anıt kabrin buluna cağı Rasattepenin toprak tesviyesine başlanmıştır. Hazırlanan projeye nazaran bu tepenin muhtelif taraflarından asfalt yollar geçirilecek ve diğer sırtlar ağaçlandırılacaktır. Bu abidenin milletlerarası bir kıymeti haiz olabilmesi için de bütün dünyadaki sanatkârlar imtihana çağırılmışlardır.
Fakat Dünya ahvalinin arzet-
tiği bugünkü keşmekeş büyük şöhret yapmış olan artistlerin bu müsabakaya iştirak edemiyecek-lerini gösterdiği takdirde anıt kabrin yapılması işi bir müddet geriye bırakılacaktır. Bununla beraber her türlü teknik imkânların elde edilebilmesi için Parti tarafından kurulan komisyon her türlü gayreti sarf etmektedir. Ko. misyon milletlerarası sanat teşek-kü iler ile daimî bir temasa devam etmektedir.
SOVYET-ALMAN
TİCARET
Anlaşması imzalandı
Sovyet - Alman Hududunu Tayin Eden Anlaşna İmzalandı
Berlin, 11 (A.A.) — D. N. B. A -jansı bildiriyor:
Geçen sene ilkteşrin sonlarında Moskovada başlıyan Alman - Sovyet ticaret müzakerleri 10 ikincikânun-da geniş mikyasta bir iktisadi anlaşmanın imzalanmaslle neticelenmiş -tir. Anlaşma, Almanya nâmına Hariciye Nezareti erkânından orta elçi SehnuiTe. Sovyetler Birliği nâmına da haricî ticaret halk komiseri B. (Devamı: Sa. 5, Sü. 6 da)=
YUNANLILAR
KÜSURA
Şehrini Zaptettiler
600 Esir Alındı 4 Topla Tank Ele Geçirildi
Atina, 1 ! (A.A.) — Dün aksam neşredilen Yunan resmî tebliğinde, Klisuranın zaptı esnasında 600 esir alındığı, bunların arasın, da 20 subay bulunduğu bildirilmektedir. Yunanlılar dört topla tank ve otomatik silâhlar ele geçirmişlerdir.
Yunanlılar Klisura'ya girdikleri
zaman şehir bomboş ve   aievler
içindeydi,
(Devamı: Sa. 5, SU. 6 da)*=
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmama resmi*1
VATAN
12 - 1 - 941
Fatma Sultan Mahıneve: "Ömründe
Sevgi Ne Olduğunu
Tanıdın mı ?„ Diye Sordu
25
Veyr.hut bütün bunlar onun kendi    Kuruntularıydı   ve bu bir
lâhzalık
nda bir
insa-1
geçiş sırası
Dili bakışiarilc etrafa bin bir mâ-   sütun gibi duran    kollarını
içten geldiğine itimadı olduğu i-çin   mütehassis   oluyordu.   İpek
yastıklara gömülmüş,   bir    billur
ona
na tanıyan şeyler ibzal edebilmesi belki de maddeten imkânsızdı.
XII
İbrahim düşünüyordu ve bu dÜNÜnce.cr içinde o kadar kararsızdı ki. kayınpederi şevketlû hünkârdan ayrıldıktan sonra kendini saraya dar attı. Geniş sedirlere ve yumuşak şerirlere uzandı fakat b(r türlü aıadığı rahatlığı buİA.T.udı.
Aradan uzun vakitler geçmediğini hesaplamadan ardı ardına kethüdasını çağırıp uçurduğu a-damlaradn bir haber gelip gelmediğini sordurdu. Ve geç vakte J*»dar selâmlıkta kalarak hareme geçmedi.
İbrahim karısının da aynı kararsızlık ve aynı huzursuzluk i-;inde olduğunu bilmiyordu ve nekadar gariptir ki her ikisini de başka başka sebeplerle alâkalandıran, aynı şahsiyet: Hızır!...
Fatma Sultan zarif çiniler, altın yaldızlar ve pırıltılı sedeflerle bir süs ihtişamına boğulmuş renk renk ipeklerle ipekten bir kucak ve ihtişamın timsali bir bucak haline getirilmiş odasında, o kadar dalgın ve o kadar bitap görünüyordu ki, onun soyunmasına yardım eden gül çehreli cariyelerin güler yüzleri endîşe ile soldu ve işlerini bitirip yanlarından ayrıldıktan sonra hemen Fatma Sultanın dadısına gidip:
— Sultan efendimiz garip bir halet içrodirfer. _
Diye haber verdiler.
Mahinev adındaki bu yaşlı saraylı, cariyelerin bu haberinden tasalandı ve saklayamadığı bir endişe ile Fatma Sultanın yanına koştu.
Mahinev, Fatma Sultana içten gelen bir muhabbetle bağlıydı ve sultan henüz yumuk elli tombul tombul bir bebekken onun hizmetine ayrılmış ve o zamandan-beri yanından bir lâhza uzaklaşmamızı*
Sultan hanım geniş sedire yaşanmış, mavi gözlerini salonun nadide nakışlar, sanatkârane resimler ve altın yaldızla bir sanat harikası haline getirilmiş tavanına dikmişti. r        |
Mahinev, sultanın yanına sokuldu, dizinin dibine oturdu, alan tellerle işlenmiş ve üzerlerine yer yer elmaslar kondurulmuş küçük terliklerin içinde mahsur ka-an küçük ayakları okşamaya koyuldu.
Fatma Sultan bir lâhza gözlerini ayaklarının dibinde oturan dadısına çevirdi ve sonra tekrar eski hulyalı âlemine döndü.
Mahinev mırıldanır gibi bir ses.
le: r i
— Sizi kederli görüyorum sultanım, dedi.
O, bu sesi duymamış gibi dav-randı fakat Mahinev ısrarla:
— Gene paşa efendimiz bir densizlikte mi bulundular. Güzel yüreciğiniz neye sıkıldı, elmas kalbiniz neye üzüldü. Uğruna canım kurban olsun, bir lâhzelik ü-züntünü gidermek için hayatımı feda edeyim. Yeter ki siz şad ve handan olunuz.
Sultan hanım dadısının kekele, ye kekeleye söylediği sözlerin her çeşidin| hergün her cariyesinden, her halayıktan ve herkesten işitir-di; fakat Mahinevin bu sözlerinin
doğru uzatarak, dadısının yardı-mile doğruldu ve gözlerini onun gözlerime dikerek;
— Ömründe sevgi ne olduğunu tanıdın mı ? I.
Diye sordu.
Mahinev şaşırmıştı. Sultanın bu
suali sormasının müphem bir sebebi olduğu muhakkaktı.    fakat
mahiyetini iyice kavrayamadığı i-çin dolambaçlı bir cevapla işin i-çinden sıyrılmaya karar verdi:
— Sultanıma derin sevgim ve saygım olduğunu bilmiyen kalmamıştır.
Fatma Sultan güldü ve sedef dişleri kızıl dudaklarının arasında pırıltılı akisler bıraktı. Fakat bu gülüş bir lâhza devam etti ve dudaklar tekrar meraretle buruştu.
— Benim sorduğum sevgi o değil. Saklama doğru söyle; hiç bir erkeğin hayali kalbinde yer almadı mı, ömründe ruhunu bir erkek sevgisi sarıp, benliğini heyecandan heyecana   sürüklemedi
mİ?    * rı: « 4*
Söyle bana sevgi ne olduğunu tattın mı?
Mahinev, Fatma Sultanı dinlerken gari-* bir helecana tutulmuştu. O yıllardanberi sürüp giden bir sevginin hergün yeni bir hüs« ranını duya duya yaşamış ve hicrandan başka bir şey tatmamış olduğu için, bu sual karşısında kalbi yeniden demlenmişti.
— Sırrına agâh olmak muradım değildir dadı. Eğer sevda - inilen ve çocukluktanberi. bana anlattığın masalların hemen hepsinde yer alan, şiirde, musikide terennüm edilen bu nesneyi yakından tanıdınsa sana bir şey sormak dilerim. Çekinme, sen benim hem dadım, hem sırdaşım ve hem de. ••
Fatma Sultan sözüne devam edemedi ve mavi gözleri, ansızın siyah bulutlar kaplayan mavi sema gibi karardı ve bir sabah şebnemi gibi elmaspareler, uzun kirpiklerinin arasında yer aldılar.
(Arkası var)
( Vatan ) ın Daveti
Gazetemizde hikâyeleri çıkir. hikâye muharrirlerinden Beyan Necla Maraş, Bay Sema Aycîoğan ve Mahmut Atillâ Aykutun perşembe gününe kadar saat 11 den sonra gazetemiz yazı işleri müdü.Mlnu görme lcri rica olinur.
ULUS
Refikimiz
20 Yaşında
Bundan tam yirmi sene evvel Hâkimiyeti Milliye ismi altında Ankarada intihara başlayan Ulus refikimiz 10 Ikincikânun 941 tarihinde 20 yaşına basmış ve bu yıldönümü münasebetile Ankara, da Anadolu kulübünde bir toplantı yapılmıştır. Bu çok samimî geçen toplantıda Millet Meclisi Reisi Abdülhalik Rcnda, Başvekil doktor Refik Saydam, Vekiller, Parti erkânı ve mebuslardan bir çoğu bulunmuşlardır.
Bu toplantıda hatıra olarak da. vetlilerc Hâkimiyeti Mil Üyenin ilk nüshası verilmiştir.
Arkadaşımıza tebriklerimizi bil dirirken, daha birçok yıldönüm-leri idrak etmesini dileriz.
ihtikâr Nasıl Önlenir?
Bir Tüccara Göre: Devletin Ticaret
Yapması Doğru Değil
Başka Bir Tüccar da İthalâtın Devlet Eliyle Yapılmasına Taraftar Olduğunu Söylüyor
Başvekilimiz doktor Refik Say-1 »ulu bulmaya ve vaktinde hare-Jam, Büyük Millet Meclisinin kış kete mecburdur, daima ateşli bir
Soruyorlar?
Ve diyorlar ki:
Şişlide Osman beyde modern bir telefon ve telgraf santralı kuruldu. Binanın önü mükemmel cadde.. Fakat yanındaki sokak bozuk bir yol.. Bu güzel binayı bu çirkinlik geçidinden kurtarmak İçin harekete geçilerek sokağın tamirine karar verilmiş ve hattâ parke taşları bile getirilmiş -tir. Her nedense hâlâ bu tamirata başlanmadı. Kurtuluş ve Şişli tramvay caddelerini birbirine bağ hyan bu sokakta oturan okuyucularımız, sokaklarının biran evvel tamiri İçin alâkadarlardan ise başlatılmasını rica ediyorlar.
r
25
salonu onu bir mezar kadar sıkmakta İdi. İstiyordu kl, biran evvel bu müstehzi ve hakaret dolu nazarların altından kurtulsun, kendisini caddenin serin kucağında bulsun... Ve sonra??..
İşte bu «Sonra» onu soğuk bir su serpintisi gibi Ürpertiyordu.
Birkaç kadehi asabi bir hamle İle yuvarladı. Hesabını gördükten sonra ayağa kalktı ve sendellye sendcllyc yürüyerek kapıdan çıktı.        ,
*
CİNAYET!
— Efendim, Saffet Sabilı denilen o yeni İşçi fabrikaya ayak basalı iş-
çilerde çalışma aşkı azaldı.. Bilhassa kadınlar akşama kadar ona alt gevc İlkten başka hiçbir şey yapmıyorlar.. Erkekleri kumara ve İşrete alış tırm.lv İçin teşvik ediyor... Ben bü -tün bu kötülükleri gözümün önünde bulundurmıya tahammül edemlyo -rum.. Çok rica ederim.. Umumi selâmet nâmına bu adamı aramızdan çıkarınız...
«.....» fabrikası direktölü vapur dıı
manı gözlüğünün arkasında ısılda -yan mavi gözlerini açmış, ustabası-nın sözlerini dinliyordu.
— Söyledikleriniz doğru olabilir, dedi. Fakat Saffet muktedir bir işçidir.. Doğrudan doğruya onun lıcsa-
Tek Ekmek Tipine Doğru
Başvekilimiz, Büyük Millet Meclisinin son toplantısında hükümetin büyük şeKirler için tek ekmek sisteminin tatbikına karar verilmek üzere olduğunu söylemişlerdi.
Alâkadar şehirlerden ve bu meyanda da şehrimizden de malûmat istenmiştir. Esasen istanbul
tatili münasebetile Mecliste bulunduğu beyanatta, memlekette ihtikârdan ve bilhassa ithalât tüccarlarından şikâyet etmiştir.
Başvekil, büyük şehirlerimizdeki ithalât tacirlerini Ankaraya ça. ğırarak şikâyetlerini dinliyeceğini, vazifelerinin yalnız kendi menfaatlerine inhisar etmediğini, onun fevkinde umumî menfaatin hâkim olduğunu anlatmaya çalışacağını, olmadığı takdirde, ithalâtı yalnız devlete inhisar ettirmek teşebbüsüne geçeceğini söylemişti. İhtikârdan Herkes Şikâyetçi İhtikârdan halk, hükümet, fabrikacılar ve bir kısım tüccarlar şikâyetçidir ve gözler bilhassa ithalât tüccarlarının üzerine dik.il-miştif.
İhtikârla nasıl mücadele etmeli ve ilhalât ticaretini devlet eline almakla bu iş halledilebilir mi? Hükümetin bu husustaki müta-
Belcdiyesi bundan evvel de tek ekmek tipi üzerinde tetkikler yap- I lealarına karşı tüccarlarımızın fi-tırmaktaydı. Yeşilköy    tohum ıs- ; kirlerini yoklamayı muvafık gör-lah istasyonunun tek ekmek    tipi dük.
üzerinde yaptığı tetkiklerden alınan netice de Ankaraya bildiril-
Devlet Ticaret   Yapamaz
Abdülkerim Dilman ticaret mü-
mistir. Bu tetkikler ekmeğin gıda essesesi   sahiplerinden    Haydar, kudretini kaybetmemesi, ve ucu- ı şunları söylemektedir: za mal olabilmesi için ne nisbette
çavdar karıştırılması etrafında yapılmıştır. Şehrimizde un fabrikalarının istihsal kudretleri de tes-bit edilerek Ankaraya bildirilm»?-
€— İhtikârın olmadığını kimse iddia edemez. Mesele, buna mâni olmaktır. Ne yapmalı?
Evvelâ, devlet ticaret yapamaz; devletin    ithalât    ticaretini
tir. Her vilâyetten alınacak neti- eline aldığı takdirde muvaffak o-celere göre son karar vrilecek ve  lacağı da şüphelidir. Bunun çün-
tatbikına geçilecektir.
küsü şudur: Tüccar, en pratik u-
uyanıklık* içindedir; aksi takdirde sermayesini kaybetmek tehlikesine maruzdur. Tüccar, gelişigüzel yetişmez; onu, rekabet hayatı, mücadele hayatı yetiştirir; tüccarlık, bir ruh, bir zihniyet, bir karakter meselesidir. Ticaret işini de üzerine alan bir devlet teşkilâtına bu ruhu, bu zihniyeti, bu karakteri verebilmek mümkün de-ğildir fikrindeyim. Bunu kaydettikten sonra ihtikâra nasıl mâni olunabilir meselesine geçebiliriz: Piyasayı daha sıkı bir şekilde kontrol etmek ve bilhassa fatura meselesinde daha müessir bir u-sul bulmak içip eder. Cezaî hükümler de daha ağır olabilir.» İthalât Devlet Elile Yapılmalıdır Şehrimizin maruf tüccarlarından Hayrettin Süleyman şu fikirdedir:
«— ihtikâr vardır; kontrol hafiftir; cezalar hafiftir. İhtikâr yapanlara çok ağır cezalar verilebilmelidir. İthalâtın devlet elile yapılmasına taraftatrım. Meselâ: Şimdilik, devlet, hükümet fabrikalarının ihtiyaç maddelerini kendi getirtecek olursa yüzde kırk kazanır. Halbuki, devletin bazı maddelerdeki kayıbı yüzde yüzdür.
Sonra, Sümerbank İstanbuldan başka, Anadolunun muhtelif yerlerinde perakende satış mağazaları açmak suretile büyük bir muvaffakiyet elde etmiştir. Bunu şükranla kaydedelim.»
Nakliyatta Güçlük
Bir Amerikan Firmasının Teklifi Müsbet Netice Verebilecek mi ?
' Ray, bandaj, elektrik teli ve saire gibi tramvay malzemesinin hariçten getirilememesi üzerine tramvayların tahdidi, benzin sarfiyatını azaltmak gayesile de taksilerin tek, çift olarak çalıştırılması, hususi otomobillerin tamamile kaldırılması kararı vesaiti nakliye buhranını en had bir şekle sokmuş ve seyrüsefer çok güç bir vaziyet almıştır.
İstanbul Belediyesi, buhranı önlemek için her türlü tedbirlere başvurmuşsa da bugüne kadar bir çare bulmak imkânı hasıl olamamıştır.
İsveç, Amerikan firmaları gerek otobüs, gerekse tramvay malzemesi vermek için tekliflerde bu-lunmuşlarsa da bu tekliflerin hiç birisi müsbet netice vermemiştir.
Tramvay malzemesinin bir türlü temin edilememesi, Tramvay idaresini müşkül bir vaziyete sokmaktadır. Esasen eski bir halde olan rayların yerine yenisini koymak imkânsızlığı kaza ihtimallerini de arttırmaktadır.
Son olarak lstanbulda bir zat, bir Amerikan firması namına bandaj, ray, elektrik teli getirmek üzere bir teklif yapmışsa da bu şahsın resmî bir sıfatı haiz olmaması bir taahhüde girişilmesini de imkânsız bir hale koymuştur. Ma-amafih bu zat, firmaya teklifin doğrudan doğruya tramvay idare.
bını kesmek İşime gelmez.. Maama -ı .m kendisini bana gönderiniz, birkaç »öz aöyllyeylrn...
Ustabaşı odadan çıktı. Çok geçmeden Saffet İçeri girmişti. Arkasında, kirden ve lekeden rengi Heçllmlyen bir «Kombinezon» vardı. Fazla uza -mis »arı saçları lüle lüle alnına ve şakaklarına dökülmüştü. İki Uç gUn lük tıraşsız yüzünü ince bir sakal örtüyordu. Direktör onu dikkatle süz dükten sonra âmirane bir tavırla:
— Kapıyı kaktınız ve yakına geliniz, dedi.
Genç adam bu emri derhal icra ederek kollarım kavuşturdu ve sa -klt kaldı.
— Sizin hakkınızda bazı şikayetler vâki oluyor Saffet Efendi... Bu doğru mudur?.
— Ne gibi efendim?..
Direktör bu surile öfkelenmiş gibi kaşlarını çattı:
— Ahlâk düşkünü bir adam oldurunuz söyleniyor. Kadın, erkek bütün işçileri baştan çıkurmıya uğraştığınızdan baliHolunuyor...
Saffet dudaklarını büktü.   Büyük
sine yapılmasını bildirmiştir.
Diğer taraftan bazı açıkgöz şoförler de vesaiti nakliye buhranının artmasına sebep olmaktadırlar. Bilhassa günün muayyen saatlerinde otomobil bulmak çok güç bir vaziyet almıştır. Şoförler boş oldukları halde taksilerinin bayraklarını indirmekte, yakın yerlere gidecek yolcuları almamakta, hattâ işlemiş taksilerle müşteri almak yoluna sapmaktadırlar.
Bazı kimseler de takside çalışan otomobilleri satın alarak veya kiralayarak bayraklarını indirmek suretile hususî bir şekilde çalıştırmaktadırlar. Bu suretle esa-
blr kayıtsızlıkla omuzlarını silke -rek; M
— İftira ve yalan!. Dedi.
— İftira ve yalan mı T.. Size hiç kimsenin İftira etmekte bir menfaati yoktur.. Yalan ise, onu siz söylüyorsunuz...
— Beni tahkir ediyorsunuz efendi».»
— Tahkire müstahak olduğunuz İçin...
— Peki maksadınız nedir?..
— Sizi ıslahı nefse, ıslahı tublate davet etmek...
— Bu davete hiç diyerek yok do£ rusu!.. Ahlak dersi vermeyi pek İyi öğrenememişsiniz..
— Kiminle konuştuğunuzu unutuyorsunuz galiba?.. Sizinle akrun olmadığımı daima hatırda bulundur -malısınız!,.
Saffet tekrar omuzlarını Mlktl. Di rektör onu gözlerini kihurak dahu dik katle bir daha süzdükten sonra:
— Sizi bu sefer vo son defa ola -rak affediyorum, dedi. Bir daim büy le münasebetsiz haller    yapnıamıya
sen yarı yarıya inen taksi otomobilleri de azalmaktadır.
Vali ve Belediye Reisi doktor Lûtfi Kırdar, bundan evvel de bu gibi yolsuzlukların önüne geçilmesi için böyle bir yola sapanlar hakkında alâkadarlara şiddetli e-mirler vermişse de devam etmekte olan hâdiseler bu hareketin de müsbet bir netice vermediğini göstermektedir. Bilhassa şoförler bu hareketi gece saat on ikiden sonra yapmakta ve bu suretle tramvayların da işlemediği zamanlarda fırsattan istifadeye kalk maktadırlar. Bu hususta istanbul Belediyesinin bir defa hada nazarı dikkatini celbetmeyi bir vazife bildik.
Şehrimizde Bulunan
Vekillerimiz
Bayram münasebetile Vekillerden bir çoğu lstanbulda bulunmaktadırlar.
Şehrimizde bulunan Vekillerimiz, Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Dahiliye Vekili Faik Öz-trak, Itısat Vekili Hüsnü Çakır. Sıhhat ve çtimaî Muavenet Vekili Hulusi Alataş, Maliye Vekili Fuat Ağralıdır. Ankaradan gelir, ken Eskişehirde kalarak tetkiklerde bulunan Münakalât Vekili Cevdet Kerim Incedayı da şehrimize gelmiştir.
Cevdet Kerim Incedayı bayram günlerinde de tetkiklerde bulunmuş, Denizyolları, Liman İşletmesi, Fabrika ve Havuzlarda meşgul olmuşlardır. Vekil beraberlerinde Denizyolları Umum Müdürü olduğu halde eski Yolcu salonu tamiratını da tetkik etmişlerdir. Vekil bugün ve yahut yarın İzmire giderek İzmir liman işlerile meşgul olacaklardır.
Dahiliye Vekili bir kaç gün daha lstanbulda kalarak Vilâyet ve Belediye işlerini tetkik edeceklerdir.
BeşÖşlTBir
Cinayet İşlendi
Beşiktaşta feci bir cinayet işlenmiş, bir demirci odasında gırtlağından kesilmek suretile öldürülmüş olarak bulunmuştur.
Maktul Beşiktaşta Köyiçinde yalnız olarak oturan demirci Tev. fik Demirel isminde 50 yaşlarında bir adamdır. Söylendiğine göre Tevfik içkiye ve zevkine düşkün bir adamdır. Sık sık evine bir takım gençleri toplayarak içki â-lemleri tertip edermiş. İki gün-denberi Tevfiğin meydana çıkmadığını gören komşular polise haber vermişlerdir. Çilingir vası-tasile kapıyı açtırarak içeri giren memurlar kırtlağı kesilmek suretile öldürülmüş olan Tevfiğin yerde kanlar içinde yatmakta olduğunu görmüşler. Hâdiseden derhal haberdar edilen nöbetçi Müddeiumumi muavini, Beşiktaş Emniyet âmiri ile Emniyet İkinci şube cinayet masası şefi hâdise yerine giderek tahkikata başlamışlardır.
Tevfiğin odasında boş şarap şişelerile dört kadeh bulunmuştur. Bundan da Tevfiğin bir kaç kişi tarafından öldürülmüş olduğu anlaşılmaktadır.
Zabıta katillerin izleri üzerindedir. Katillerin yakalanması bir saat meselesidir.
Maktul Tevfik on gün evvel bu j eve taşınmış bulunuyordu. -o
Balıkçıların Hava   Kurumuna Teberruları
Kazançlarından yüzde yirmisini hava kurumuna teberrua karar veren balıkçıların mevsim dolayısile kazançları artmış olduğundan teber rular da fazlalaşmaktadır. Kynunu -evvel ayı içinde hava kurumuna bin on beş lira yatırılmıştır. Şimdiye kadar kuruma verilen miktar 142720 lirayı bulmuştur.
Esnaf cemiyetleri de cemiyete kar şı taahhütlerde bulunmutur. Teberru miktarları cemiyetler tarafından kuruma bildirilmektedir. Fakat bazı cemiyetler verecekleri para miktarını henüz tesbit edemediklerinden te-berrüat yekûnunu bulmak kebil o-lamamıtır.
çalışınız., tklnci bir şikayet vukuunda hesabını/1 defterimden bileceğini -den emin olabilirsiniz..
Saffet bu sözlerin altında hiçbir zaman kalmazdı. Fakat vaziyetinin vahametini gözönüne getirince sü -kût ctmlye mecbur oldu. Direktörün
yanından ayrılarak isinin basına gel dlfcl zaman hep bu mecburiyetin, bu muhtaçlığın yeisllo titriyordu. Bir senenin içludo üç dört vazife de£iş -tirmlştl. Necati Beyin delâletlle girdiği küçük maaşlı bir kâtipliği ter-
ketmlş, gazetede gördüftü ve müra-fcaat ettiği bir banka talısildarlıgı -
nı meşakkatli bularak bırakmıştı. Bunlardan başka İki ay kadar bir yaşlı avukata yazıcılık etmişti. Burada rahatı İyi İdi ve eline «cçen para İhtiyacına kâfi gelmekle beraber borçlarını ödemlye de medar oluyor
du. Fakat bir gün bu avııkııtın o za mana kadar yüzünü görmediği ağ. -
luyla karşılaştı ve o rüii avukattan ayrıldı. Çünkü bu adam, en büyük düşmanı Ş«ld|»teıı başkası değildi.
(Arkası var)
Topkapı  Fukaraperver Cemiyeti
Yarın, Topkapı fukaraperver ce -nıiyetinin müesslsi ve Sinop saylavı Doktor rahmetli Galip Hakkı Üstünün ölümünün dördüncü yıl dönümüdür. Fukaraperver cemiyeti, bu hazin yıl dönümü mt\nasebetüe mu-hitindeki Uç yüz fakir aileye, bu sene de birer küo yag, sabun, şeker, bulgur ve ikişer kilo fasulye ve patates, on beşer kilo kömür, birer takım muhtelif eşya dağıtarak aziz mUesaisinin hatırasını taziz edecektir.
TAK VI
12 iki \( ik \ \ ı N 1941 PAZAR
VAKİT VASATI EZANI
YIL: 1941 — AY: 1 — GÜN: U ı » mi : 1S56 — 1 Inclkftnun: 30 HİCRİ: 1359 — ZİLHİCCE : 14
GÜNEŞ: ÖĞLE : İKİNDİ : AKŞAM: YATSI : İMSAK:
8,25 13,22 15,47 1.7,00 19,36
6,39
2,26 7.22 9.47
12.00 1.37
12,40
OIÛ N DE N
G ÜNE
ûû
Gençlik Teşkilâtları
Yazan: ÜÇ YILDIZ
ardiya harekâtı esnasında Karagömlekli faşist kumandanlarından üçü kıtalarını terkederek kaçmışlar, muharebeye yalnız İtalyan ordusuna mensup nizamî kuvvetler devam etmişlerdir.»
Kahiredeki Orta Şark orduları umumî Karargâhının üç gün evvelki bir tebliğinde okuduğum bu satırlar bana yedi sekiz sene evvel Toros ekspresinde dinlediğim bir terbiye münakaşasını hatırlattı. ı
Kompartımanda dört kişiyi dik: Avrupada tahsil yahut tetkik seyahatinden yeni dönmüş genç ve ateşli bir su mühendisi, bir Maliye müfettişi, bir de altmış yaşlarında bir binbaşı mütekaidi. ı
Bütün Avrupadan dönenlerde olduğu gibi söz genç rmihen-> dişteydi. İtalyadaki Balilâ genç. liginin nasıl bir ruh ve ne usulle yetiştirilmekte olduğunu uzun u-zun anlattıktan sonra: I
— Bizim de kendi rejimimize ve kendi ideolojimize göre böyle bir gençlik teşkilâtına ihtiyacımız var, dedi. Militan politikacı ruhile yetiştirilecek ve büyük günlerde elinde büyük emelinin alev saçan meşalesile ordunun
omuzbaşında yürüyecek bir gençlik.
O vakte kadar sessiz sadasız
bu nutku dinleyen ihtiyar binbaşı söze arıştı:
— Ben eski bir zabitim, dedi, bu yaşıma kadar sırf kendi, işimle uğraştığım için bazı politika inceliklerine pek akıl erdirmeye çalışmadım. Fakat sizin bahsettiğiniz teşkilâtın asıl adı çc tedir. Kelimeden ürkmeyim Çocukların yeni terbiye usullerile yetiştirilmeleri meydana gelen şeyin bir çete olmasına mâni de. ğildir. Döğüşen kuvvet ya muntazam ordudur; ya çetedir. Bunun bir üçüncü şekli kabili tasavvur değildir. Bizim tarihimizde de çeteler elmuştur. Bunfer*' muntazam ordunun yokluğu veya kifayetsizliği zamanında mey dana çıkarlar, hatta vatana yararlıkları da olur. Bizde çetelerin sonuncusu Kuvayi Milliye zamanında görülmüştür. Perişanlık günlerimizde bunların memlekete ettikleri hizmetleri anlatacak değilim. Çünkü daha dumanı üstünde dünkü vakalardır. Fakat ordu dediğimiz muazzam varlık kendine mahsus olan ruhile kımıldandığı andan itibaren bunların varlıklarındaki hikmet kalkmıştır. Denize akan çaylar gibi hepsi onun göğsünde eriyip kaybolmuşlardır.
Ordu birdir ve ancak bir olduğu zaman büyük ve kuvvetlidir. Bir sokak başında durarak önünüzden bir alayın geçtiğini seyredin. İnsan çeşitlerinin şaya. nı hayret tenevvüüne rağmen ö-nünüzden hep aynı Mehmetçiğin geçtiğini görerek şaşıracaksınız. Hakikatte de bu böyledir.
Genç mühendis protesto etti:
— Yanlış anladınız, dedi, ben gençlerin çocuk yaşlarından itibaren asker ruhile yetiştirilmelerini kasdediyorum.
İhtiyar binbaşı gülümsedi:
— O halde müttefikiz.    Ben ordunun omuzbaşında   yürüyecek bir gençlikten bahsetmeniz ihtimal benim yanlış anlamama saik oldu. Son zamanlarda mek. tepelere askerlik dersleri kondu, ğunu sevinerek öğrendim. Muallimler doğrudan doğruya ordu| zabitleridir. Bunlar askerliğe hazırlık talimleri yaptıracaklardır. Çocukları bir kaç sene sonra içine    girecekleri   büyük   ailenin türesine ve havasına şimdidenı alıştıracaklardır. Bundan  başkal mektepli olmayan gençler    için. de bu neviden hazırlık idmanla, rı ve dersleri tertip etmek müm-; kündür. Fakat bu, sizin bahsettiğiniz  Karagömleklilcr  teşkilâtından bambaşka bir şeydir. İtal-ya gençliğin bir kısmına hususi bir zümre terbiyesi veriyor ve fikrimce memleket kuvvetlerinde bir ikilik meydana getirmek hatasına düşüyor. Gençsiniz; ileride bir muharebe olursa bozgunun, dediğiniz gibi bir politikacı ruhile ve ayrı imtiyazlarla yetiştirilmiş bu meşaleli    gençlikten başladığını ve iyi kötü dayanacakların gene ötekiier oldu. ğunu görerek bana    hak vereceksiniz.
ATAN
OKUYUCU
SORUNUZ
12 - 1 - 941
MEKTUPLARI   SOYLİYELİM
Arnavut İstiklâli Hakkında
Gazeteniz Arnavut istiklâline a-lâka göstermek cihetinden dlfcer gazetelerden ileri gitti. Yunanlıla-rm Görlceye çektikleri miHtakll Arnavut bayrağını en evvel (Vatan) sütunlarında gördük ve İçimiz açıldı.
Arnavut milleti, Avrupada mütecavize karşı İlk silâhı çeken millettir. Silâhsız olduğu İçin zırhlı -lar, tayyareler karasında fazla bir mukavemet gösterememiştir.
Yunan milleti, ttalyaya karın tecavüze geçince M» Yunanlıları ilk dakikadan beri tabii bir müttefik saydık. Yunanidar Arnavutlumun her tarafında kurtarıcı bir kuvvet diye karadanım*, halk eMen gelen hor yardımı göstermiştir. Bir müddet salâhiyet sahibi Yunan ricalinin sözleri ytireflmize su serpti. Fakat sonradan bazı ufak tefek hareketler, şuradan buradan akseden »önler karşısında tereddüde düştük. Yugoslavya yoluyla gelen bazı mektuplar, henüz İtalyan İşgali altoda yaşryaa Arnavut vatanperverlerinin de: «Acaba bir ya-nancı efendinin yerine başkası mı geçecek?» diye şüpheye düştüklerini gösteriyor. Bu yolda en küçük bir şüphenin bile kalMerde yer etmesi cidden yazıktır. Çünkü karşımızda müşterek bir düşman vardır.
Biz. İstiklâle kavuşup Balkan milletleri aüeai içinde tabu yerimizi almaktan ve dünyanın bu kısmını barına ve terakkiye kavuş tur-mrya elimizden geldiği kadar hadim olmaktan başka bir şey İstemeyiz. Salâhiyetti Yunan ricali bu zeminde teminat verecek olurlarsa içimiz rahat eder ve bu sayede müşterek davaya hizmet edilmiş olur.
Milli davamıza gösterdiğiniz alâkaya tekrar tekrar teşekkür eder ve hürmetlerimi teyit ederim.
tstanbulda Arnavut mültecilerinden
M. S.
fBızc kalırsa bu tarzda şüpheler, sırf karşı tarafın propagandasının bıraktığı izlerdir. Mütecavize karşı istiklâlini müdafaa eden Yunan milletinin başkalarının istiklâl duygusuna tam surette saygı göstermesini beklemek caizdir Yunan milletinin en tabii em eh, Balkanlarda, tam bir ahenk ve barış kurulması ve Balkan Monroesi Prensibinin hakikate çevrilmesidir.]
Vehim Hastalığı
N. C. imzasile — Kocam bir müddettir bir takım vehimlere kaprt-dı. Eskiden şen ve kaygusuz bir adam İken. şimdi kendine her gün başka bir hastalık konduruyor. En iyi dostlarından kaçıyor. İnzivayı arıyor. Halindeki mahzunluğu gördükçe içim yara oluyor. Gitgide işini kaybetmesinden de korkuyorum. Dostlarımızdan bir doktor var, muayene etti. Hiçbir tarafında rahatsızlık bulamadı. Ne yapayım?
Cevap — Vehim dediğiniz şey başlı başına bir sinir hastalığıdır. En iyisi, doğrudan doğruya bir sinir doktoruna göstermektir. Kocanızın bir düziye üstüne düşmeyiniz. Vehmi hakkında münakaşalara girişmeyiniz- Muhitini şen ve ferahlı bulundurunuz.
Pul Merakı
İzzet Demir imzasile — Babamra teşvik ile pul toplam ry a başladım. Fakat bu pul merakı bana ciddi bir şey gibi görünmüyor. Siz ne dersiniz, zahmete def er mi?
Cevap — Pul toplamak merakı, dünyada en ziyade yayılmış me -raklardan biridir. İşin içine girecek olursanız işin sizi sarmamasına ihtimal yoktur. Bugün kendi -sinden en çok bahsedilen insan o-lan B. Roosevelt, boş zamanlarında pul kolleksiyonile meşgul ol -maktan zevk alır. Dünyanın en kıymetli pul koleksiyonu İngiliz Kralı Beşinci Jorj tarafından bizzat toplanmıştır. Buckingham sarayının müzesinde saklıdır.
Ayda Operası
Nilüfer Faik imzasile — Ben musiki tarihine pek meraklıyım. Duydum ki. Verdi en meşhur operalarından birini mühim bir tarihi hâdise münasebettle yazmış. Bu hangi operacıdır ve ne   münasebetle yazılmıştır. Cevap — Verdi, Ayda   operasmı Süveyş kanalının açılması münase-betile yazmış ve Süveyş kanalı şirketinden bunun için yüz bin frank mükâfat almıştır.
Eminönü Halkevinden:
13.1.1941 Pazarteei günü saat (13) de Üniversite Edebiyat Fakülteei Doçentlerinden Sabri Esat Sıyavuşgil Evimizin Cağaloğlundaki salonunda (Edebiyatımızda tabiat) mevzuunda bir konferans verecektir. Davetiye yoktur.
Bayramdaki Spor Hareketleri
tstanbulda ve diğer şehirlerimizde bayramda spor hareketleri olmuştur. Galatasaray birinci fuL. bol takımı Ankarada yaptığı temaslarda Maskesporu 3 - 0, Ankara Gücünü de 2 - 0 mağlûp etmişlerdir. Sarı - kırmızılılar bu maçlarda Gençler Birliğinden Küçük Mustafayı da takımlarında oynatmışlardır.
Bursada da Uludağda kayak sporu faaliyeti çok geniş olmuştur. İstanbul ve Ankaradan, Bur-saya bir sporcu kütlesi akın etmiştir. İstanbul kaülesile beraber Bölge direktörünün de Uludağa gideceğini yazmıştık. Fakat direktör her türlü hazırl.klannı yaptığı halde son dakikada gitmekten vazgeçmiştir.
Fenerbahçe A ve B takımları bayramın üçüncü günü kendi stadlannda Şişli ve Gölcükle karşılaşmışlardır. B takımı Golcü, ğü 9 - 3, birinci takım da Şişliyi 9 - 4 mağlûp etmiştir.
i ugikıkü Maçlar
Birinci küme lig maçlarına bu* gün Fenerbahçe ve Şeref stadlannda devam edilecektir. Fener, bahçelilerin Beykoz karşısındaki mağlûbiyeti Beşiktaşın şampiyonluğunu şimdiden tahakkuk ettirmiş olduğundan maçların ehemmiyeti kalmamıştır.
Fenerbahçe stadında ilk karşılaşmayı lstanbulspor . Pera yapacaklardır. Istanbulsporluların son maçlarda aldıkları dereceler bu müsabakanın çok sıkı olacağını göstermektedir. Bu karşılaşma
için evvelden tahmin yürütmek güçtür.
İkinci maç Fenerbahçe . Sü-leymaniye arasında olacaktır. Beykoz mağlûbiyetinin doğurduğu şaşkınlıktan sonra Fenerbahçe takımında istikrar kalmamış gibidir. B takımlarında ümitli futbolcular bulunduğu halde Süley-maniye maçı gibi tecrübe imkânı olan bir müsabakada gene eski oyuncuları oynatmakta ısrar edildiği görülmektedir.   Bu manasız
ısrarın Fenerbahçenin istikbali ba krmından bizi ümitsizliğe sevket-tiğini bir defa deha tekrar etmeyi faydalı bulduk. Bu maçı Fener-bahçenin kazanacağını kabul etmekle beraber yarını düşünmek
lâzım geldiğini de hatırlatmak isteriz.
Şeref stadında ilk müsabaka Vefa ile Kasımpaşa arasındadır. Yeni sicil talimatnamesinin verdi, ği kolaylıklarla her hafta yeni o-yuncularla sahada görünen Vefalıların oyunlarında da istikrar beklenemez. Onun içindir ki genç
Kasımpaşablann muvaffakiyet ihtimalleri de yok değildir.
Şeref stadının ikinci karşılaşmasını da Galatasaray - Topkapı yapacaklardır. Bu müsabakanın Galatasaray lehine neticelenmesi nruhakkaktrr.
Bu stadda son müsabaka Beşiktaş - Beykoz arasında olacaktır. Senelerdenberi hiç beklenmi-yen zamanlarda spor meraklılarını hayrete düşürecek neticeler a-lan Beykozluların, şampiyonanın başında giden Beşiktaşla oynayacakları bu oyun günün en mühim maçıdır. Siyah - beyazlıların bu noktaları gözönünde tutarak oynayacaklarını kabul edersek sahadan galip çıkmaları tabiî netice olarak kabul edilmelidir.
Küçük Okuyucularla Konuşmalar
Çocuklarım,
Herkes size, çalışınız, der durur. Qok tekrarlanan şeyden bıkıL dığı gibi, sizin de bu, daima tekrarlanan öğütten bıktığınızı ben çok gördüm. Bir çoklarınızın o-muz silktiklerine de rasladım. O-nun için doğrudan doğruya size «çok çalışınız» demeye dilim varmıyor. Ancak küçük yaşınızdan «niçin çalışmalı ve niçin çalışmak lâzımdır? * sorgularına kendiniz cevap vermeye çalışırsanız, kendi buluş ve düşüncenizle çalışmanın gerektiğini    kavramış
olursunuz. Ben, bazı tembel çocuklarıma, okula niçin geldikleri, ni ve annelerinin, babalarının kendilerini okutmak için yaptıkları fedakârlıktan ne beklediklerini sorar, cevabını da kendilerine buldurur ve onları doğru yola sokmuş olurum.
Siz de, okulda derslerden geri kaldığınız zaman kendi kendinize «okula niçin gidiyorum? Niçin geri kalıyorum?..» diye sorunuz. Bu sorguların cevabını gene kendiniz veriniz...
öğretmen Kâzım özdü
SEVİMLİ ÇOCUK
«Vatan», okuyucularının gönderecek -lerl gürbüz ve sevimli çocuklarının resimleri için «Çocuk» sütunlarında bir köşe açmıştır.
Bize gönderilecek resimleri pazar günleri çıkacak olan çocuk sütunlarımızda memnuniyetle derce -dece&iz.
Her hafta bu resimleri kesip saklamak, tertip edeceğimiz müsabakaya girmek için katidir. Çocuklarınızın en  güzel resmini vazih isim ve adresle
ve «Çorak sütuna» işaretile gönderiniz. Gelecek pazar tafsilât vereceğiz.
Bir İki Öğüt
Kabahatlariniz gösterildiği zaman gücenmeyiniz. Onlardan kurtulmaya çalışınız. Yükselmek istemek hakkınızdır. Fakat kabarmak, şişmek değil...
Muvaffak olamamak korkuları, m uzaklaştırınız. Muvaffak olmaya azmeden muvaffak olur. Yiyeceklerin fenasından nasıl çekiniyorsa nız muvaffak olamamak korkusundan da öyle çekininiz.
Vücudünüze dikkat ediniz. Hayatta muvaffak olabilmek için vücudun kuvvetli bulunması lâzımdır. Beyhude yere onu yormayınız.
Herkesin hatırını hoş ediniz. Kimseyle boş yere çene çalmayınız. Nezaket, tatlı dil, iyi muamele ber kopıyı açan bir anahtardır.
Jeometri Tecrübeleri
Yeni Bilmecemiz
1 — Kuyruğunda bir kuş taşıyan balık hertgisidir?
2 — Ucunda bir meyva taşıyan sebze hangisidir?
3 — Üstünde bir hayvan taşıyan çiçek hangisidir >
4 — Anasını vücudünde taşıyan hayvan yavrusu hengisidir?
5 —- İçinde petrol bulunan a-damız hangisidir?
Doğru cevap verenlerden birinciye bir mürekkepli kalem, i-kinciye bir para çantası, 3 -10 uncuya birer defter, II - 50 inciye kadar birer kurşunkalemi he. diye edilecektir.
Cevaplar, 22 Sonkânuna kadar gönderilmelidir.
İşte büyük bir malikâne. Üzerinde dört ev, dört agaç var. Ortasından geçen çayın üzerinde de dört köprü...
Bunu, her kısımda bir ev, bîr ağaç ve köprü olmak üzere ayıra» bilir misiniz?...
Ate^Şözleri
* Yoklan kal, yoldaştan kalma!
* Saygı sayana, terbiye alana göredir.
* Gemiyi kullanan kaptandır.
* Dilini tutan başını kurtarır.
* işin yoksa şahit, paran çoksa kefil ol!
* Parayı veren çalar düdüğü.-
* Serçeden korkan dan ekmez.-
* Her vakit fırsat ele geçmez
4c Kısmet gökten zenbil île İnmez.
* Her işe burnunu sokma!
* Yetim malı ateşten gömlektir î
* Bir ylgit kırü yılda meydana gelir
ÇOCUK BULMACASI Kupon Wo. 6
BORİS KARLOFF
En büyük ve en müthiş rolünü oynadığı
LONDRA KALESİ
Müstesna İtimi
SUM
Sineması
100,000 kişi görmüş ve BUOÜN 100,000 kişi daha görmek üzere
sinemayı muhasara edeceklerdir. Suareler için yerlerinizi evvelden aldırınız, »gün saat   11 de   tenzilatlı matine
BugünB|>>ÂKSİIVI Sinemasında
Sinema sanatının en büyük zafer Abidesi tarihin en büyük heyecanlı kahramanlık vakası gözler kamaştıran dekorlar.
On binlerce figüran

BEYAZ
Senenin en fevkalâde ve en büyük
TÜRKÇE   SÖZLÜ   ŞAHESERİ
Bugün saat 11 de tenzilatlı matine
Bir istatistik
İstatistikleri okumak çok faydalıdır. Bilirim iyen birçok şeyler öğrenilir. Amma doğru, amma yanlış. Herhalde yarıdan fazlası yanlış ta oisa insan yine kârdadır.
îşte ba sayede, dünyada en çok et yiyenlerin «Yeni Zelanda» da bulunduğunu öğrendim: Adam başına, senede vasat! olarak 111 kUo ct yiyorlarmış. Sonra sırasile Amerikalılar, Almanlar, İsviçreliler, Hoianda-lılar, Belçikalılar ve Fransızlar ge -liyor.
Bu istatistiği yapan, Fransızların
(tabii harpten evvel) pek az ekmek
yediklerini ve bu suretle büyük bir
hata ettiklerini söylüyor. Haklı mı acaba?..
Ekmek düşmanları arasında bir çok ta doktorlar vardır. Birçokları da reçel ve sairenln düşmanıdır. Anlıyorsunuz ya, çocuklardan bahset -m ek istiyorum.
Teofil Gotye bir eserinde:
«Ekmek, iddia olunduğu gibi bir gıdadır. Fakat yalnız, katıksız yenmelidir. Sakm yemekle beraber yemeyiniz. En tatlı, lezzetli yemeklere bu tatsız, tuzsuz şeyi karıştırmakta mâna ne?.. Küçük çocukları görmüyor musunuz? Ekmekten ziyade reçeli tercih ederler...»
Diyor. Doğru mu dersiniz? Haki -katen, çocuklar ekmekten, çorbadan, mideyi dolduran ve iyi yemekleri verniye mâni olan şeylerden hoşlanmaz lar, âdeta nefret ederler.
Halbuki ekmek, halis buğdaydan yapılırsa iyi ve ucuz bir gıdadır, vü oudü besler...
Aferin Cingöz!
Cingöz, patırdı İşitince Tabancasına sarılarak yandaki odaya BtttL
Hırsızı tehdit ve polise telefon erttL
Hırsızı vakalryan polis: Aferin Cingöz! Dedi.
VATAN Gazetesi
tLAN FİYATLARI Kuruş
Başlık makta olarak 760
1 inci Sayfa Santimi 500
2   »      » » 350
S   »      » 300
4   i>      » 100
6  %      > 75
6   v      » 50
Ermenileri Kimler
Ni
İN
ve Nasıl Aldattılar ?
Nişan Parsıhyan
Bu Adam, Babası, Annesi Tarafından Zehirlenmiş, Annesi de Ruslar Tarafından
Darağacına Çekilmiş Sohum'lu Biridir
Anlatan: Panükyan — Yazan: M. Sıfır
[Tercüme ve iktibas hakla mahfuzdur]
[Geçen makalede o devrin fesat membalarını ve çiban başlarını anlatan Pantikyan, Nişan Par-s İhyan ile avenesini anlatmaktadır.
Pantikyan gelecek bir makalede, Erivan grupunun İstanbul mümessili olan adamı hikâye e-
decektlr.]
O devirde, İstan bulda bulunan Türk dostu ermeniler, İşte bu iki grupun birbirlerine zıt cereyanları karşısında ve tamamile mütereddit ve şaşkm bir vaziyette bulunuyorlar di. Türkiyede müstakil bir Ermenistan teşkili taraftan bulunan birinci grupu, Istanbulda (Nişan Parsihyan) temsil ediyordu. Bu adam, aslen (Sonum) ermen ilerinden idi. Babası Ruf hizmetinde bulunuyor, Gürcü ve Çer-keslere yapılan zulümlere de körü körüne âlet oluyordu. Nişanın anası Gürcü İdi. Kocasının mülettaşlarma yapılan zulümlere âlet olmasına tahammül edemiyordu. Bir gün, kocasını zehirliyor ve o sırada on üd yaşında bulunan oğlu Nişan ile beraber Tiflise kaçmak üzere Sonumdan ayrılıyor. Fakat, yolda Rus polisi tarafından tutuluyor, az bir zaman son ra da, oğlunun gözü önünde d*raga-cma asılıyor. Bu suretle anasız ve babasız kalan Nişan, Tiflis ermen ilerinden demirci (Vahan) admda biri tarafından himaye ediliyor. (Vahan) da aş m derecede bir Rus düşmanı -dır. Nişanı istediği gribi yetiştiriyor onun yüreğine Rus kinini iyice yerleştiriyor.
(Nişan Parsihyan) o sıralarda tstanbulda Lâleli camii civarmda çu-kurçeşmede, Taşhan adile maruf ve ekseriyetle erm enli erin meskûn bulunduğu hanm üst katmda bir odada oturuyordu. Bu oda, o günkü teşkilâtın merkezi idi ve bu vaziyetini uzun müddet muhafaza etmiş, bilâhara (Hmcak) komitesinin tstanbulda teşkil ettiği şubeyi de, taş duvarları a-raamda gizlemişti.
Çukurçeşme muhiti ve Taşhanda yatıp kalkan Anadolulu ermenilerin
henüz bu gibi cereyanlarla alakaları bulurunryan bir kısmı, Nişan Parsih-yanı alelade bir yapı kalfası olarak tanıyorlardı. Güler yüzüne, tatlı söz 1 erin e inanıyor ve onu kendi halin le bir adam sanıyorlardı. Halbuki, Nişan odasında fesat kaynatıyor, sinsi sinsi çalışıyordu. O zamanki ermen ı-liğin birer milli şairi, yılmaz ve yorulmaz birer mürşidi sayılan Kafkas lx (Haçadur Abuvyan) ve (Murat Nalbantyan) m istiklâl fikirleri telkin eden şiirlerile dolu eser ve risalelerini gizli gizli dağıtıyor, bilhassa cahil ermenilerin ve tecrübesiz gençlerin dar zihinlerine bol bol zehir katıyordu.
Nişan, bu faaliyette yalnız değildi. O günlerin a zil t ve soysuz ermen I-lertnden Kafkaslı (Artin Köeeyan) Trabzonlu (Dlkran Kazakyan), Kayserili (Mıgırdıç E bey an) ile bunlara kapılmış birkaç istanbul ermenisi de Nişanm ayakdaşlığnu yapıyorlardı O zamanki Patrikhanenin başı dö nük adamlarından (Armenak Muh-taryan) da, bu fesatçılar ile birlikte çalışıyor, heyette patrikhaneyi temsil ediyordu. (Armenak) ta tıynetinin ve mazisinin bozukluğu bakımından beraber çalıştığı arkadaşlarından, hiç te aşağı bir meta değildi. Bir papas mektebinde tahsilde iken gayri tabii ve ahlâki halleri itiyat e-dinmeslnden dolayı kovulmuş bir ser seri İdi Patrik Hır miyarım Katogi-ğosluğu zamanında, bir kolayrm bulmuş, tzmittekl (Armaş) manastrrm da hasta bir memura vekil olmuştu
Bize ölüm ve ateş dünyasından gelen Hk elçi
Torpillerin cehenneme çevirdiği ~ı bal arın kasırgalar kopardığı Okyanostonla
Yüzen Kaleler
"CONVOY„ CLIVE BROOK-JOHN CLEMENTS
TÜRKÇE SÖZLC BÜYÜK HARP ve AŞK FtLMİ
Bugün LAL
İlâveten: En son gelen Türkçe Panununt dünya haberleri
Bugün saat 11 de tenzilâtlı «atine
ŞEHİR
TEP EB AŞINDA DRAM   KİSMİ
Bugün saat 15,30 da Akşam 20,30 da ABDAL Yazan: Dotoyeveki
TİYATRO fi U
TEMSİLLERİ
İSTİKLAL CADDESİNDE KOMEDİ   KISMI
Gündüz saat 15,30 da Akşam 20,30 da
PAŞA    HAZRETLERİ
Birkaç ay sonra da, evvelce tecrübe edilmiş bulunan mel'anet ve mefse-detinden İstifade edilmek üzere İs -tanbula getirtilmiş ve bu fesat heyetine müşavir tayin edllmiştL
Bu heyet arasında nazan dikkati calip iki sima daha vardı. (Nişan Külhanyan) ve (Rupen Nasıhyan). Kütahya ermenilerinden olan Nişan Külhanyan, Mancesterde bir doku -ma fabrikasında uzun müddet ça -lışmış, bu vesile Ue ingilizceyi öğrenmiş ve birçok ingilizlerle tanışmış idi. Hrrımyan, Patrikliği esnasında, Londrada bulunan «Nasip Çakrryan» in tavsiyesi Ue bu adamı îstanbula getirtmiş, İngiltere sefareti Oe el altından temasa, sefirin şahsen Patrikhaneyi himaye ve sahabetini te -mine memur etmişti
(Rupen Nasıhyan) da aslen Halep H idi. Irktaşları arasında, müzevirliği Ue müstesna bir şöhreti vardı. O vakitkl İstanbul ermenfleri, bu adamı hafiye Rupen diye tanırlardı. Hakikat, Rupen bu fesat heyetinin belli başlı bir elemanı bulunmakla bera -ber, Abdülhamkle espiyonluk yapardı. Bu suretle, mensup olduğu fesat heyetini korur ve rakipleri bulunan Rus taraftan fesatçıları hırpalatır -di. Bu iki adam, görünüşte Nişan Parsihyan ve arkadaşları ile hiç temasta bulunmazlardı. Fesat heyeti ile bu adamlar arasındaki münasebeti, bizzat Parsihyan evlerinde ziyaret suret il e temin ederdi.
Şeker Mutavassıtları Kaldırılıyor
Şeker fiyatlarını arttırmak ici ı bakkallara şeker vermiyen mutavas srtlarm ortadan kaldırılmasına inhisar idaresi karar vermiştir. B'< suretle şeker doğrudan doğruya bakkallara verilecektir. İnhisar idaresi yarmdan itibaren şekeri bıkkallara tevzi e başlıyacaktır.
BULMACA
Soldan Sağa: 1 — Bana ne 2 — Edatlar - İçki 3 — Evin üstünü ka-pıyan kısım - Meyhane 4 — Anne -Akıllar 5 — Erkek ismi - Geniş değil 6 — Etme 7 — İlerleme - Başına (M) ilave edince çivi mânasına gelir.
8 — Dert - Ters okuyunca aşiretler
9 — İçine su koymıya mahsus çukur. 10 — Fikrinde ısrar etme - Yağı çıkmış zeytinin çöpü 11 — Göğüs-Lâhim.
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1 — Pişmanlık - Duygu 2 — Alçaklar - Bir nevi işlemeli kumaş 3 — ölüm - Akan 4 — Hane - Bulaşık 5 — An - Bir kuş 6 — Dede - Bir -( Bir nehir 7 — Yüz - Bir adet 8 — Uzak - İğreti verme 9 — tlâhe - Halı 10 — Kadıköyünde bir semt - Sual edatı 11 — Az - Gevşeklik EVVELKİ BULMACANIN HALLİ Soldan Sağa: 1 — Sirayet 2 — E-razil - Orya 3 — Maşa - Mangal 4—
Ani - Haydar 5 — Vida - Saat 6 — Re - Si 7 — Ruhi - İkamet 8 — Rafadan - Fa 9 — Oğlak - Biber 10 — Hain - Sıfır 11 — inme - Kil
Yukarıdan Aşağıya: 1 — Semaver-Ohi 2 — trani - Urgan 3 — Raşld -Halim 4 — Aza - Arifane 5 — Yi -
Ak 6 — Elmas - İp - Si 7 — Ayakkabı 8 — Onda - Anlf 9 — Irgat • Bık 10 — Yar - Seferi 11 — Fal -Gitar. |
Abone Ücreti
Türkiye dahilinde:
Senelik    6 aylık    3 aylık    Aylık
1400 Hariç
H.KU
750 400 leketler:
150 Kr.
Senelik    6 aylık    S aylık    Aylık
2700 1410 800 Kr.   yoktur

12 . 1 - 941
VATAN
İCMAL
Bu Defa da Roosevelt Prensipleri
Ruzvelt'in »on nutkunun yarattığı derin   akislerin
arkası keailmedi ve kesilmiyecek Amerika Cümhurreisi, yılbaşından evvelki hazırlık nutkundan sonra kongre huzurunda mihvere açıktan açığa meydan okumuş, Amerikan milleti namına düşmanlık ilân etmiş ve tüccarlığı, krediyi, borcu filânı bir tarafa bırakarak Amerikanın bütün kaynaklarının kayıta» ve şartsız demokrasi cephesinin em* rine verilmesini istemiştir.
Müşterek emniyet keaabma dövüşen cepheye bu kadar esasb bir imdat kuvveti gelmesi, bütün bugünkü âlemi ta temellerinden sarsmıştır. Mihverin Avrupa cephesi de, Uzak Şark cephesi de şaşkınlıktan kurtulamamıştır. Topun ağzında duran bütün memleketler geniş nefes almışlardır. Vichy Fransaaı, ingilizlere karcı olan yanlış ve haksız duygularından tam a mile u-yanmıştır. İspanyol ufukları berraklaşmıştır. İhtiyaten kendi a-ğızlarına yarı yarıya Wit vuran İsviçrelilerin dili epeyce çözülmüştür. YugosVavyadan gelen haberler, oranın havasında ferahlık hasıl olduğunu gösteriyor. Amerikalıların öz evlât saydıkları Çinlilerin geniş nefes aldıklarına hiç şüphe yok. Sovyet Rusyadaki tesir de elbette derin olacaktır. Yarının müşterek emniyet sistemine Sovyet Rusyayı inandıracak ve bağlayacak yegâne köprü, Amerrkanm bu işe karışmasıdır.
Yirmi üç sene evvel   Vilson
prensipleri,    Arman    cephesini
gevşeten ve çözen başlıca amil
olmuştu. Bu defa da Ruzvelt'in ortaya koyduğu tek prensipin, herkes için müsavi hak, istiklâl ve müşterek emniyet prensipinin neticede aynı tesiri yapmamasına imkân yoktur.
Yalnız geçen defa Amerika sözünü tutamamış, son saniyede mesuliyetten kaçmıştı. Amerikanın bu defa her türlü dar ihtiraslara kalkan vazifesini görmesi ve prensiplerin tam manada zaferinde ısrar etmesi lâzım gelecektir. Yoksa bu kadar acı tecrübelerin bedeli bu defa da elden gidebilir.
Bu prensip davası uğruna Vaşington'da başlayan mihver, en evvel Ankaradan geçer.
Afif Yesari'nin İddiası:
HayatıDiplomasız
Fethetmek
^..... ¦       I M     I- ¦ I —— I   ¦ ..        I ^
Afif, Babası MahmutYesariy e CevapV eriyor, imtihan ve Diploma Usullerinin Verimli Yol Olduğuna İnanmadığını Söylüyor.
Yazan: Faruk FENİK
Kânunusanide, yazdan unutulmuş bir gün... Köprüdon Ka dıköyüne guleti vapurun güvertesinde, hara şu yaz m hasretini çektiğimiz mahaıt lüks mevkiin ikinci mevkie kalb olunduğu yerde, saçlarım rüzgârın ahengine uymuş, Sarayburnu-nun kabarıp coşan, sonra sönüp kayfbolan ufak deigacıkla-rmı seyrediyordum.
Birden gözlerim merdivenden çrkan 'bir gence takıldı. Afif Yeaari, saz de tanıyacakemız: Mahmut Yesarinin ogiu...
Selâmladır aelâmlaşmaz da babasının İkdamda yazdığı yazı akimin geldi.
Birkaç hoşbeşten sonra, da-yenamıyaivık
— Baban geçen gün İkdamda dana çatmış, dedim.
içim şöyle bir çektikten sonra;
— Çatam, dedi. Evde çattıkları yetişmiyoromış gibi bir de gazete sütunlarında...
Lâfı değiştâraıek istedi:
— Bugün hava ne kadar gü-zefl...
Kadzköyünde bir akrabaya gitmek
Çatmakta hakiı mı?
Diye    tekrar    onu    mevzua
çekmek »tedrmee de:
— Brrak şu meseleyi... Sende ne var, ne yok antet bakalım, dedi.
Bir türiü yakasını bırakmak ietemiyerek »srar ettim.
Nihayet şortlu: ,  — Babam benîm için ne de-
miş?
— On dokuz yaşına geldiğin halde henüz diplomayı elde ede m ediğinden, ve her sınıfta birkaç sene demir atıp sınıfları ağır fıstıki makam geçtiğinden
ve hattâ bu şekilde hiç te geçe-miyeceğinden bahsederek endişeye düştüğünü söylüyor.
Yüzünde, ıstırap çeken bir adamın saniyeden saniyeye değişen hatlarını sezer gibi oldum. Dayanamadı artlatmaya başladı:
— Babam bana hücum etmek için en zayıf tarafımı yakalamış buüunuyor. Fakat bugün, emin olun ki, dünya sanatkârlarının arasında ve hattâ memleketimizde sanatın muhtelif şubelerinde   ellerinde
diplomaları olmadığı halde    çok
ileri gitmiş şahsiyetler çoktur. (Sahıs kastetmiyorum). Bundan başka yine bugün ellerinde bir sürü dvplomayı taşıyan, orta mektep, bee ve hattâ daha yüksek mektep mezunlarmdan
münevver diye isimlendirilen kaç kişinin»      kültür     ölçüsile     bi-
rer sıfır olduklarını görüyoruz.
— Her gün kitaplarının say-fata n i çersin e   göm ül üy orsu n,
sokakta, iskelede, vapurda, hattâ sinema perde aralarında bir
düziye okuyorsun. Mantığı, psikolojiyi,    Garp    edebiyatını   ve
hele Fransız edebiyatını yutmuş olduğuna şüphe yok. Bir dc elinde diploman olsa fena mı o-
Jurdu?
— Ben galiba pek maddi bir
adam değilim, yahut da fazla tenbelim. Her nedense mektep sıralarında şu milimetrenin mil yonda birini ölçen hesaba, toplu iğnenin başını tartan terazinin hassasiyetini dert edinen fiziğe, bilmem hangi hamlaların hangi
atomile    hangi     gazın   birleşip
hangi nesneyi vücude getirebileceğini öğreten kimya gibi derslere takılıyorum. Buna kar
şı senin de gördüğün, takdir ettiğin gibi, kendi merak ettiğim şubede kafamı patlat ire asına, gözlerimi kör edercesine okuyorum. Daha fazla öğrenmek, kültürümü genişletmek için her gayreti gösteriyorum. Fakat bütün bunlar neye yarar? Benden istedikleri bu değil... Benden bilgi, okgunikık değil, bir kâğıt parçası istiyorlar.
Babam herkesin söyliyebilece-ğini söylemiş bulunuyor. Cemiyetin suali de onun ayni olacaktır.
Onun ve onlartn istediğini günün birinde kendilei'ne vereceğimden emin olabilirler. Benden kuşlu, yaldızlı, imzalı, mühürlü tantana ve şaşalı bir kâğıt parçası istiyorlar... Alacaklardır. 1 Fakat ben istikbalimi bu kâğıt parçasından aldığım kuvvetle değil, şahsi gayret ve büyük çalışmalarla elde ettiğim ve elde^j edeceğim kültür hamulesile yapacağım.
Son sözümü söylemeden evvel şunu hatırlatayım: Benim maksadım eski ve yeni kavgasını yeniden tazelemek ve Gavsi (Halit Fahri ile oğlu) meselesini taklit etmek değildir.
Yanlış bir takım fikirlerin dimağlarda yer etmiş köhne izlerini sadece »ilmek istiyorum.
Münevver, sanatkâr, üstad, falan filân gibi, manâları, söyliyen ler tarafından bile anlaşılmamış bir sürü lûgatçeler var ki gözümüzün ufkunu karartıyor ve tenkit kudretimizi körletiyor. Kafamızda icat edip büyüttüğümüz yanlış telâkkilerin esiri kalıp a-sıl dikkati göremez bir hale geliyoruz.
Evet, benim diplomam yok. Bundan dolayı beni beğenmiyen-ler, yazılarımı tenkit edip benim-
Peşinde
İl    ¦    ¦
En Kuvvetli Propaganda
Harpte propagandanın rn kÜVVÖtlI
tUühlar kadar İş g.lrrtufttıniı kabul et m İyon kalmamı** gibidir.
Bunun   |< i.mI,    kl,   Polonya     hıırbi
Im^lrdttmrianberi muharip devletlerin propıı^.ında mekanizmaları durmadan işlemiştir. İnlemektedir ve da
ha dn Inllycrcktlr.
Bize kalıma Polon yada ilk sllfth patladığı günden burun* kadar en kuvvetli propaganda, garbi çölde alınıp Mırurdakl kamplara aevkedllen İtalyan enirleri hakkında Loodradan gelen b|r Olgmfın nu cttmlelerlnde toplanmaktadır:
«Harp enirleri hakkındaki Cenevre mukavelesi esirlerin İngiliz askerleri gibi beslenmesini emretmekte -dlr. Buna binaen İtalyan esirleri gün d© dört defa ve İngiliz askerlerinin yediftlnl yemektedirler.»
Bu satırlar, T obrukta ntatour italyan kuvvetlerini günde dert defa ziyafete davetten banka ne İfade eder?
Bngftnkt  Program
9 Program, 9,03 Ajana haberleri, 9,18 Marslar (Pl.), 9,40 Ev kadını Yemek liste*l.
12,30 Prop am, 12,33 Saz eserleri, 12,50 Ajans haberleri, 13,05 Müşterek şarkılar, 13,25 Radyo salon orkes trası,
18 Program, 18,03 Radyo caz orkestrası, 18,50 Fasıl heyeti, 19,30 A-jans haberleri, 19,45 Şarkılar, 20,15 Tino Rossl plâkları, 20,30 Konuşma, 20.45 Şarkı ve türküler, 21,15 Konuşma. 21,30 Temsil: 22,30 Ajans haberleri. 22,50 Dans müziği (Pl.) 23,25 Kapanış.
]e alay edenler bulunacaktır. Benim diplomasızlığımdan başka ta. raflarımı görmek  istemiyecekler-
Ne yapayım, benim yegâne silâhım, serbest çalışmak,    günün
birinde bu çalışmanın mahsullerini ve meyvalarını ileri sürmekten ibarettir. Diploma noksanından ileri gelen yanlış fikirleri ancak bu suretle lehime çevirmeyi ü-mit edebilirim.
— Bakalım, bu mahsuller ve meyvalar ne gibi şeyler? dedim
Koltuğunun altından  bir sürü
kâğıt çıkardı..... Yarım kalmış bir
piyes, hikâye, roman ve müteaddit şiirler....
Baktım bunlardan birini geçenlerde «Yeni Edebiyatta» imzası altında okumuştum. Pek güzeldi.
Vapur Kadıköyüne yanaşalı bir hayli olmuştu. Kamarot bağırıyordu:
— Beyler çabuk olalım, çabuk.....
Koşarak merdivenleri indik. O Modaya, ben de Suadiyeye doğru yol aldık.
Parisin tahliyesi dakikasına kadar entrika oyunlarına sahne olan Fransız Mebusan meclisi (Resmimizde gördüğünüz gibi burada Almanların Paris mümessili B. Rozenberg'in riyaseti altında
nazi partisinin Paris teşkilâtı toplantılar yapmakla meşguldür)
1940 Martında General Gam-len beni, umumi karargâhın bulunduğu şatoda bir aksam yemeğine çağırdı. Yemekte mühim kumandanlar ve bir, iki diplomat vardı. Bunlar arasında olan Bel-ıgrat sefirimiz bir aralık şu suali sordu:
— Almanların yakında taarruza geçmelerini bekliyor musunuz?
Başkumandan şu cevabı verdi:
— Evet, her şey ona delâlet ediyor. Tayyare keşiflerimiz de, ajanlarımızdan aldığımız gizli ra. porlar da bunu teyit ediyor. Cephemiz civarında Almanlar büyük topçu kuvvetleri topluyorlar, mühimmat depoları kuruyorlar, sivil ahaliyi uzaklaştırıyorlar. Bütün bunlar bir harp hilesi de olabilir. Fakat Göring dün söylediği bir nutukta yakında mühim vakalara şahit olacağımızı haber veriyor. Göringin bu gibi haberleri daima doğru çıkmıştır. Yakın za-tman için büyük bir hücum beklemeliyiz.
Bu izahatı sükûnetle ve soğuk-kanla veriyordu. Birbirimize dedik ki:
— Karşımızda Jofr'un ta kendisini görüyoruz. Hayret edilecek bir zindeliği var!
Yalnız Başvekil Reynaud bu kanaate iştirak etmiyordu. Başvekille Başkumandanın arası açıktı. Aralarında esaslı bir prensip farkı vardı. Gamlen, müdafaada kal mak ve vakit kazanmak taraftarıydı.
Reynaud tecavüz ve hareket istiyordu. Fikri şu idi:
cMüdafaa halinde kalan general, girişeceği her muharebeyi kay betmeye mahkûmdur.»
'Başvekil, harbi gittikçe artan bir enerji ile idare etmek vadiyle iş başına geldiği için büyük projelere atılmak ve tecavüze geçmek suretile vaitlerini yerine getirmeye taraftardı.
Norveç meselesinde Londraya | koştu. İngütcreyi, Norveç karasu-| larında mayin  tarlaları    vücude getirmeye sevketmek suretile ilk hareketli adımı attı.
Bundan sonra Belçika hakkında faaliyete geçti. Belçikadan sormak istiyordu: «Bizimle beraber misiniz, aleyhte misiniz? Beraber-seniz hudut tahkimlerini elbirli-ğile yapmalıyız. Değilseniz haber
veriniz.»
Gamlen bu teşebbüsten korkuyordu. Belçika tazyik edilirse yirmi  beş  fırkalık  Belçika ordusu-
Büyük Facianın
Hikâyesi
Başvekille Başkumandan Arasında Kavgalar
YAZAN:
Meşhur Franeız Muharriri
ANDRE MAUROİS
yordu. İngilizlerin Narvik'te bir deniz zaferi kazanması. Başvekilin mevkiini kuvvetlendirmişti. 20 Nisanda parlamentoda söylediği bir nutukta şöyle haykırdı:
— Almanların demir temin et. tiği yol nihayet kesilmiştir.
Bir kaç gün evvel iş başına geç. tiği zaman yalnız bir reylik ekseriyet bulan Reynaud, bu müjde üzerine ittifakla itimat reyi almıştır.
Bunu haber aldığım zaman Baş vekilin parlak bir siyasî zafer kazandığını sandım. Fakat o günün akşamı ayan azasından birine tesadüf ettim. Bana şunları anlattı:
— ittifakla rey verilmesini temine çalışanlar, Başvekilin düşmanları  olmuştur.  Çünkü  reyde
kı t       ı__*ım ît r ı-« -    ittifakın hiç bir şahsî manası yok-
aşaların arkası kesilmiyor- *    ¦ , . n
du.
Reynaud nisanda Gamlen* î azlederek yerine General Jorj'u geçirmek iste/mişti. O zaman Harbiye Nazırı bulunan Daladier:
— Böyle yaparsanız    istifamı
tur, ancak vatanî cephede birlik bulunduğunun ifade edilmek istenildiğine delâlet eder. (Ekseriyet) kazanmak, ittifaktan çok kıymetlidir, çünkü şahsî kanaatlerin hükümetin lehinde toplandığını gösterir. Siz, parlamentonun perde arkası oyunbnna vâkıf olmadığınız için ittifakı bir marifet
veririm.
Diyerek Başvekili bu karardan vazgeçirmişti. Bununla beraber Reynaud'nun  şahsî  nüfuzu  artı- ı sanıyorsunuz.>
Adana Valisinin Mühim Tamimi
Adana (Vatan) — Adana valisi Bay Faik Üstün Vilâyet dahilindeki bütün daire âmirlerine, kaza kaymakamlarına ve nahiye müdürlerine mühim bir tamim göndermiştir. Bu tamimi aynen bildiriyorum:
«Atatürkün milletimize en büyük armağanı olan Cumhuriyet idaresinin temeli kanun hâkimiyetidir. Bu idarede yalnız biricik teşriî varlığımız olan Büyük Millet Meclisinin vazettiği kanunlar hüküm sürer. Büyük, küçük hükümet teşkilâtına dahil hiç bir memur bunlara karşı gelmek, keyfî, şahsî, indî kararlar vermek ve bunları icraya kalkışmak hak ve salâhiyetine asla malik değildir. Ne iyi niyet emeli ne de hizmet ve muvaffakiyet kasdı kanunları çiğnemek için kimseye siper olamaz.
Mevzuatımızı çiğnemek pahasına vücude getirildiği sanılan e-serler, elde edilen muvaffakiyetler ittirattan, insicamdan, imti-dattan mahrum birer sakat hamleden ibaret kakmaya mahkumdurlar. Kanunların hizmet ve faaliyete, eser yaratmaya engel ol-
duğuna dair arasıra yükselen ten-nun düşman tarafına geçmesinden kit ve şikâyetler ise kısa görüşün,
korkuyordu.
Bu ihtilâf yüzünden Başvekille
tembelliğin, lâubaliliğin ve rejimimizin ruhuna istinatsızlığın   te-
Başkumandan arasında gürültülü | zahürleridir.
Adana Valisi Faik üstün
Hizmete mâni sanılan bir kanunu çiğnemekle değil onun tadil ve ıslahı yollarını aramakladır, ki bu rejimin beka ve selâbetine yardım olunabilir. Bazı arkadaşlarımın bu çeşit hatalı gayretler yüzünden kendilerini kanunun pençesine kaptırdıklarını ibret ve e-sefle görmekteyim. Şu halde hem kendi istikballerini körleten hem de memleket ve millet için zararlı akıbetler doğuran bu gibi hareketlerden îçrinap ve bütün işlerinde mevzuatımızı rehber ittihaz etmelerini bütün arkadaşlarıma e-hernmiyetle tavsiye eylerim.»
M KAV
Deresekili Bekir
- Bir Tufan Hatırası -
En çok sevdiğim bir değirmendi. Tatilde köye gittiğimiz zaman boş günlerimi burada geçirirdim.
Ufak bir ağaçlığın esrarlı yeşilliklerine gömülmüş yan taş, yarı tahta bir bina. Arkada yosunlu kayalardan, gölgeli kovuklardan renk ve nağme içinde atlryan billur bir çağ-lryan. Bir tarafta nefti çimenler, tar lalar arasında gümüş ışıklarla yanan bir derecik. Bir tarafta arra sıra dizilmiş, yeşil bürümcüklere sarılmış kavaklar. Biraz ötede koyu yeşil iğneleri göklerin açık mavi   göğsüne
saplanmış bir çam ormanı. Karşıda mor tepelere, heybetli kayalara sarılmış birkaç beyaz bulut... Fındıkların arasında uçuşan parlak lacivert birkaç böcek. Açık mavi söğüt dallarından dökülen kuş sesleri. Ovalar da yuvarlanan üç dört siyah eşek. Bayırlarda tırmanan sanlı beyazlı keçiler. Yollardan ağır ağır geçen koyun ve inek sürüleri...
Bir gün değirmenin içine girdim. O koca koca taşlar dönüyor, dön -dükçe kırılan ezilen tanelerden san bir duman, bir bulut yükseliyor, dağılıyor, yeri, direkleri, boş çuvallan, duvarlara asılmış aba caketlerl... İnce bir toz bürümcüğü ile örtüyor.
Deresekili Bekir kapının İç tara -fında taş bir merdivene oturmuş, gözlerini tahta ve dört köşeli bir o-luktan dökülen esmer un çagüyam-
na dikmişti.
Beni görünce gülümsedi. Yine daldı. Bir müddet durdum. Yüksekten atrian suyun çağıltısı, taşlann uğultusu, bu taşlann Üstüne bağlanmış tahta parçalarının gıcırtısı «ada fakat yine tatlı bir ninni gibi aaabı u-yuşturuyordu.
İşte Deresekili Bekirle burada tanıştık. Genç kara gözlü, kara kaşlı bir delikanlı. Daha askerliği çıkmamış. Dört gözle bekliyordu daveti. Bütün emeli deniz askeri olmak, gemilerde çırpnunak, dalgalar arasında dolaşmak...
Deniz deyince kabına sığamazdı bu genç. Dalgalar gibi kabarrr, denizler gibi taşardı. Anlattı btr gün:
— Benim dedemin babası bir deniz çenginde öldü. Şahit oldu. Köyde onu hürmetle anmıyan kimse yok
tur. Kaç sefer çarpışmış düşmanla. Köyün ihtiyarları derler ki;
— Sen Ali Reisin Torunusun. Ali Reis, kıyılara çarpan her dalgada o-nun bir destanı okunur. Şu mavi denizin sulannı onun gibi titreten olmadı bu köyden.
Deresekili Bekir bu kandandı, ruhunun heyecanını dedesi gibi deniz -lere dökmek istiyordu. Asker olacak, bahriyeli olacaktı. Arlık düşman gemileri ondan kaçacak yer arasınlar.
*
Akşa^m güneşi, dereyi altın rengi-
ne boyamış. Dağ tepeleri sisli. Dore-sekih Beyi, bir türkü tutturdu: Deresekili Bekrr Bir kedisi var tekir... Sonra ağaçların altına   toplanan sürülere baktı. Dedi ki:
— Hayvanlar toplanıyor. Tepeler dumanlı. Fırtma çıkacak, yağmur var... 4 w
Hakikat, köye girdiğim zaman sert ve iri yağmur damlaları başladı. Şiddetli bir fırtma koptu. Deniz, dağ, bulut, toprak birbirine karıştı. Gökten şelâleler boşandı. Birden denizler taştı. Herkee birbirine girdi, Büyük küçük birer tarafa koşusu -yorlar, kaçışıyorlar... Ben de koşmı-ya başladım. Bir iki dakikada meydanlar göl olmuştu. Bayırlardan seller, seller değil ummanlar hücum e-diyordu. Yağmur ve fırtına oenkle -Şİr gibi. Sanki bulutlar taştı, rüz -garlar kudurdu. Kıyamet mi kopu-yordu. Kendimi ttfrtO müşkülât ile eve attım. Tepemden tırnağıma kadar su içinde kalmıştım. -Esvaplarım paçavraya dönmüştü. Su ve soğuk, ciğerlerime geçmiş, çenelerim kilitlenmiş her tarafım titriyor.
Yemek yerken sokaktan, meydanlardan acı acı seeler işittik, civardaki evlerden kulak yırtıcı feryatlar yükseldi. Ne oluyordu? Yer gök birbirine mi giriyordu? Dünya batıyor muydu? Hayatımda bu kadar kor -kunç bir gece geçirmemişimdlr.
Üst kata çıkan İkbal acı bir çığlık kopardı:
— Batıyoruz, gidiyoruz!...
Hep birden fırladık. Evin arkası dağ, tepelerden inen sel bahçeye a-çılan camlı kapıyı devirmiş. İçeriye hücum etmiş. İki Uç dakika içinde evin üst katı bir göl oldu. Burada ne kadar eşya varsa suların üstünde yüz miye başladı. Bu korkunç su merdi-
venlerden alt kata yürüdü, bir taraftan da sokak üstündeki odalara a-tıldı, pencerelerden sokağa çağlıyan-lar şeklinde dökülmiye başladı. Ne yapacağımızı şaşırdık. Şaşırmıyacak hal değildi. Yıldırımlar, gök gürültüleri, sel, fırtma... Birbirine karışmıştı, dünya alt üst oluyordu. Bu, bir yağmur, bir fırtına değildi. Bir kıyametti, bir tufandı. Kurtarabildiğimiz eşyayı evin selden kurtulmuş görünen kısımlarımı attık. Kalan şey 1er sellere karıştı gitti. Evin bir kısmı da korkunç çatırdılarla sarsılmı-ya başladı. Canımızı kurtarmak için evin yan kısmına atıldık. Burası ay-n bir ev idi. Başımı pencereden çı -kardım. Sokaklar zifiri karanlık, a-ra sıra çakan şimşekler gösteriyor, sel eline ne geçirmiş ise, yıkıcı elie-rile neyi koparmış ise sürükleyip götürüyordu. Evimiz bir yokuşta idi. Kudurmuş gibi akan sel sokak kapısının ortasına kadar yükselmiş, daha aşağıdaki evlerin çatılarından sel, dalga, köpük parçaları uçuyor, ara sıra kulakları yırtan çığlıklar, istim dat sesleri yüreklerimizi donduruyor.
Bu fırtına, bu kıyamet, bu tufan dört saat. beş saat devam etti. Ev halkı dört beş saat ayakta korku vc heyecan İçinde titreştik.
Ben hayretteyim. O eski ev, eski bina bu fırtınaya nasıl dayandı? O çılgın vc canavar sellerle nasıl sü -rüklenip gitmedi ? Yağmur hafifledi, fakat sel ve fırtına birkaç saat daha devam etti. Sabaha karşı ha -vaya sükûnet geldi. Siyah bulutlar parçalandı. Gökte bir iki yıldız göründü. Yağmur büsbütün durdu. Ben bir iskemle üstünde uyumıya çalışıyorum. Kadınlar yerde minderlerin üstünde dalmıya uğraşıyorlar. Sabaha kadar sellerin uğultusunu dinledik.
Ertesi gün gözlerimizi erkenden açtık. O tufandan, o kıyametten, o kadar korkunç geceden ne kadar pembe bir sabah doğmuştu? Şen bir güneş her tarafa altın ve gümüş saçlarını dağıtmış, dökmüş, gök'tin berrak ve lâcivert göğsünde menekşe bulutlar, altın erguvanlar renginde.
İlk işimiz evin eski kısmına koşmak oldu. İnanılmaz hakikat! Sa -lonlar bir. bir buçuk karış kalınlı -ğında sarı bir çamur tabakasile örtülü, yine bu salonlarda eşya namına ne varsa sel camlar vc çerçevelerle beraber alıp götürmüş, çerçevesiz o-dalarla, kırılmış, parçalanmış kapılarla, parmaklıkları ve basamakları kaybolmuş merdivenlerle ev bir iskelete dönmüştü. Sağlam basamaklardan aşağıya indik. Yemek odasında ve mutfakta ne kadar tas, tabak, tencere varsa sel yakalamış, sokak kapısının arkasına sürüklemiş, bir ehram yapmış, bunları kaldırmadıkça kapıyı açmak kabri olamadı.
O gün öğleden sonra sokağa çıktığım vakit anladım kl, bedava yaşıyoruz. O gece dünya Okyanusların coşmuş dalgalerile nençelcşmiş... Büyük çeşmenin içerisi kırmızı kumlar ve şoselerden sökülmüş taşlarla dolu. Caddelerde ikişer, üçer metre yüksekliğinde taş yığınları, sokakların ortasında birer ikişer öküzle çekilen köprü taşları, daha ilerde eski ve çinko kapb iki kulübe çatısı. A-şağı mahalleye gidon yolda kaldı -rımdan. taştan eser kalmamış, oyuk larda tatlı bu balıkları çırpmıyor. Hele bu balıklar nereden gelmişti? Köye altı yedi saat uzaktaki göllerden olacak! Gördüğüm perişanlık karşısında titredim, dondum.
Sonradan öğreniyoruz. Orta ma -hailede Uç ev yıkılmış, dört   çoban
kaybolmuş, kır bekçisi meydanda yokmuş. Arabalarüe beraber iki o-duncuyu herkesin gözü önünde sel almış götürmüş... Kimbılir daha neler olmuştu?
*
Ertesi gün öğleden sonra kırlara doğru gittim. Fırtınanın ve tufanın tahribatını söyliyc söyliye bitiremi-yorlardı.
Köyden uzaklaştıkça tüy>erlm diken diken oldu. Görülen manzaraların dehşeti ruhu titretmemek kabil değildi. Fırtına, asırlık çınarları kav ramış, bükmüş birer ot demeti gibi buruşturmuş, çayırların ortasma atı-vermiştl. Taş köprülerin yerlerinde u fak bir nişane bile kalmamıştı. O kenetli taşlar, büyük kemerler, de -mir ve taş siperler, parmaklıklar sanki hiç yokmuş. Şoseler brrer sarı göl, çayırlar kırmızı birer bataklık, hele değirmene giden yolun üstünde bir çam ağacı gördüm. Bir diş budağın üst dallarına ok gibi saplan -mış vc bütün kalan ve kurtulan a -g-açların iki üç metre yüksek yaprakları ve dallan sarı çamurlara boyanmış. Sel bu kadar yüksekten mi geçmişti?
Değirmene girdim. Buradan geçen dere mecrasını değiştirmiş. Yarım kilometre uzakta, şaşkın ve perişan bir halde akıyordu. Tarlalar, bahçeler, bostanlar çamurdan birer deniz, yerde bir tek yeşil ot gözükmüyor. Kavaklar gitmiş, o yeşil tül bulutlarla titreyen kavaklar. Değirmen çökmüş, çağlıyan kaybolmuş, kestane ormanları çılgın ve kanlı bir cenge sahne olmuş gibi perakende, perişan, ne yer kalmış no yar! Her taraf ağlamalı, her taraf viran, her taraf matem!
Yanımdan postuna sarılmış, bir çoban geçti, sordum;
— Nereye ihtiyar?
— Ben de bilmiyorum.
— Sörün nerede? Çdgın ve şaşkın yüzüme baktı:
— Onu akşamki kudurmuş sele -sor. Bir tek hayvan kalmadı. Sürü leri götürdü. Ben canımı, üç dört ss at, nah, şurada bîr diş budağın üst dallarına sanla kaklım da kurtar dum. Bir kıyametti bu!
—Değirmen, çaghyan?..
— Onrarı da sel aldı. Üç saat ö tede orman kalmadı. O kocaman a-gaçhır şuradan saz gribi jeçtl, gitti.
— Ya Doresekih Bekir!
— Sorma onu. Btr çam ağacına tırmanmış. Bu ağacı sel devirdi çocuk sımsıkı sarılmıştı bu ağaca. Beraber sürüklendi, gitti. Denize...
— Denize mi?
— Denize ya!
Dereseküi Bekir, denizci olacaktı. Meçhul ufuklara açılacak, fırtınalar-» la, şimşeklerle, bop alevlerrle cenk-» leşecekti. Değirmenin yeşü tepele -rinde taze yaprak kokuları arasında^ düşüncesi bu idi. Aşıktı denize. De-, niz onun Leylâsı İdi. Leylâsına kavuştu, fakat ne kadar acı bir şekilde? *
Kolunda sazı, gazinoya bir dertli girdi bir köşeye, çekinerek oturdu. Hiç bcklcnmiyen bir maharetle birçok güzel havalar çaldı, Anadolu türküleri okudu. Yaylaların rüzgârlarını, Diclenin, Firatın ahengini dinletti bize. Bulvadinin gurbet türkülerini, Sıvasın iç sızılarını okudu. Ve sonra sazına başka bir ahenk verdi okudu:
Deresekili Bekir Bir kedisi var tokir...
Deresekili Bekir de böyle söylerdi bu türküyü. İçim sızladı. Bu zavallı köy çocuğunun rengi, ruhu, ateşi göz lerimin önünde. Sema Sadrl
4376
12 - 1 - 941
VATAN
AKDENİZİN
Ehemmiyeti
Hüsamettin ÜLSEL
Eski   Bahriye   Müsteşarı
Akdenizin Okyanusları birbirine bağlayan en kısa yol olması itibarile tarihin her devrinde büyük bir kıymeti, ehemmiyetli ticarî bir mevkii olduğu tabiîdir. Avrupa, Asya ve Afrikanın ticarî mübadele merkezleri bu denizi kuşatan sahillerin zengin ve kıymetli incileri gibi göze çarpmaktadır.
Dikkat edilirse mazinin, en zengin kıtalara hükmeden devletleri bu deniz civarında yerleşmiş milletlerin kurmuş oldukları imparatorluklardır. Osmanlı dev. letinin en yüksek mevkide dünya hâkimiyetini elinde tuttuğu devir, Akdcnizi kendine göl yaptığı
zamandır.
Romalıların, Yunanlıların, Fenikelilerin, Venediklilerin bütün zenginlikleri, deniz kuvvetlerinin Akdenizde hükümran olduğu za. mantardadır.
Bugünkü vaziyeti doğuran siyasi teşekküller bakımından tetkik ediliyorsa Akdenizin bir a-sırdanberi daha çok artan ehemmiyeti tebarüz eder. Akdeniz pek çok ihtirasların birleştiği kıymetli bir deniz yuvasıdır. Kırım muharebesinden evvel Akdenizde kudret vc kuvvetini ehemmiyetli surette kaybetmiş bir Osmanlı donanması, bir Fransız donanması, bir İngiliz donanması vardı. İngiliz donanması hâkim vaziyeti itibarile Osmanlı donanmasından endişe edecek vaziyetten çok yüksekti.
Garp devletleri, garp uçaklarının Osmanlı devleti tarafından himaye edilmemesini temin ettikten sonra Osmanlı donanması yavaş yavaş sönmekteydi. Teessüre şayandır ki Osmanlı devleti bu muahedeyi imza ettiği günden itibaren devletin sukutunu ve parçalanmasını bilmeksizin kabul etmiş oluyordu.
Rusya   donanması   Karadcniz-
de kapalıydı. Çünkü Boğazlardan Akdenize geçmek hakkına malik değildi.
İşte Kırım muharebesinden evvel Akdeniz vaziyeti bu şekildeydi. Yani ingiltere deniz kuvveti bu denizi kendine endişesiz bir vecelângâh olarak kullanmaktaydı. (1856) da Kırım muharebesine nihayet veren Paris muahedesi Akdenizin vaziyetini hemen hemen harpten evvelki şeklinde muhafaza etmişti. Harp Rusya -nın, bütün Avrupa devletlerinin tahmin ettiklerinden daha az kuvvetli olduğunu meydana çıkarmış olduğundan İngiltere devleti Rus-yaya olan vaziyetini değiştirmeye lüzum görmedi. Aynı zamanda Fransa da İngilterenin müttefiki idi. Binaenaleyh Akdenizin durumunda endişe verici bir şey görünmüyordu.
Fransanın Rusya ile ittifakı meydana gelince Akdeniz vaziyetinde gene mühim bir tebeddül mevzuu bahsolmuyordu.
İngiltere menafiini tehdit edecek tek kuvvet ancak kuvvetlenmekte olan Prusya oluyordu.
Paris muahedesini takip eden senelerde italyanın kurtuluş hareketleri başladıktan sonra Akdeniz meselesi tekrar canlandı. Britanya hükümeti kurtuluş emellerini kuşatan ziyadar rüyet zaviyesi içinde Yunanistanı da görüyordu.
İtalyanın kurtuluşu başka milletler tarafından bir menfaat e-melile vücude getirilmek istenilen
cebrî bir hareket değildi, italyanın istiklâl hareketi hâdisatın sev. kile beraber yürüyordu.
Üçüncü Napolyon'un yanıba-şındaki İtalya meselesini terk ve ihmal ederek Meksiko işi ile meşgul olması ve burada muvaffaki-yetsizliğe maruz kalması kendisine bağlanan ümitleri itimatsızlığa çevirdiği zaman İngiltere italyanın kurtuluşuna müzahir olmak fırsatını kaçırmadı.
Bu zamanda şarkî Akdenizde İngiliz vc Fransız menfaatleri birbirine zıt bir şekilde çarpışıyordu. Napolyon muharebclerinden-beri Fransa Akdenizin bu mınta-kasında kendi nüfuzunu takviye ve tevsie uğraşıyordu. Tezahür e-den tehlike Fransanın Rusya ile birlikte Hindistan kıtasını tehdit vaziyetindeydi.
Mısır Hıdivi İsmail Paşa
Denizci unsurlardan mürekkep yeni bir italyan devleti de artık teşekkül etmişti. Zamanla bu devletin de tevessü ve inkişaf ederek Akdenizde bir unsur olmak emelini takip edeceği tabiî idi.
( 1863) senesini takip eden zamanlarda göjzöpiinde* hajlynan en mühim mesele, Mısır meselesi idi. Bu zamanda İsmail Paşa Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyeti altında olmak üzere Mısır Hidivi idi.
İsmail Paşa cenuba doğru gittikçe artan yayılma hareketlerine başlamakla beraber, ağır vergiler koymasına rağmen, malî noktai nazardan iflâsa doğru gitmekteydi.
1876 da (ingiliz - Fransız) lar, yekdiğerine karşı itimatsızlıklarına rağmen, Mısır maliyesini kontrol etmek hususunda birleşme kararını verdiler. Fakat bu kontrolün neticesi olarak Mısır ordusunda paraca yapılması zarurî olan tasarruf ve idare yüzünden askerî bir isyan başgös-terdi. Derhal İngiliz - Fransız donanmaları İskenderiye limanı ö-nündc göründü.
Fransa, Almanların kendilerine karşı tecavüzî bir harekete geçmesi endişesi ve korkusu içinde bulunduğu cihetle İskenderiyenin bombardımanına ve Mısırın işgaline ait hareketlere iştiraki kabulden imtina ve reddetti.
İngiltere (Hidiv) in Süveyş kanalı hisselerini satın alarak kanal idaresinde de Fransayı kendi mevkiinin altına düşürdü.
İngiltere, Mısırı hakikaten işga-le taraftar görünmüyordu. Fakat bir kere girmiş olduğu Mısırdan da yakın zamanda derhal ayrılmayı gayrimümkün görüyordu.
Bilâhare Lort Kromer unvanı-
HEUfiâH
Zabıta ve Aşk Romanı
w v.
.V.t
.Yazan: Martin Porlobe
Çeviren: Reızan A. E. Yalman 31 -
Frans'ın gittiği tarafa doğru bakakaldım. Sonra aklım başıma geldi. Frans ı sevgilimi götürüyorlardı. Kızı tevkif etmişlerdi, hapse atacaklardı. Demek ki Al-rait bizi ele vermişti. Nerede ise beni de gelip yakahyacaklardı. Banımı kollarımın arasına alarak az kalsın aRİıyacaktım. Korkuyordum, fena halde korkuyordum. I langi insan sevdiği kadının gözü önünde hapse götürüldüğünü görür de sakin kalabilir?
Sonra kendimi de düşünüyordum. Masum olduğum halde cani diye   yakalanacaktım.    Belki de
beni idam edeceklerdi...
O anda bir şeye karar verdim: Vaziyetin tamamile ümitsiz olduğunu anlar anlamaz kendi arzumla dünyayı terkedecektim. Bu kararı verdikten sonra biraz sükûnet buldum. Pencereden tekrar baktım. Alrait'in arabası ortada yoktu. Biraz sonra tavana-rasının kapağını birisinin kurcaladığını duydum.
Alrait, eve girmiş ve benim o-rada saklanmış olduğumu anlamıştı. Artık hiç bir şey umurumda dr-ğildi. Tanıdık bir ses bana şu sözleri söylüyordu:
nı almış olan (Ser Evclin Baring) Mısır maliyesini tanzim etmek İ-çin pek ağır ve uzun mesai sar-fetmek mecburiyetinde idi.
Lort Kromer'in zamanında Mısırda nasyonalizm cereyanı uyanmaya başladı. Ve bu yüzden Lort Kromer kendinden sonra gelen idare adamına pek çok karışık bir vaziyet bıraktı.
Mısırda bu vekayiin cereyanı esnasında Balkanlarda hıristiyan ihtilâlinin başlaması ve şiddetlenmesi yüzünden Rusyanın Osmanlı İmparatorluğuna açtığı cidalde Rusya müthiş bir mukavemete maruz kalmadan İstanbul yolları, nı açık burmak fırsatını elde etti. Ve Türkiye üzerine tazyikini yaparak  Osmanlı  İmparatorluğuna
Ayastefanos muahedesini imzalattı. Ve bu suretle Karadenizden Adalar denizine kadar uzayan büyük bir Bulgaristan teşkilini kabul ettirdi.
ingilterede heyecan verici bir korku başlamıştı. Pek çok Hint askerlerini Malta'ya toplayan İngiltere, donanmasını da istanbula gönderdi. Gladiston'un Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki fena emellerine rağmen İngilterede efkârı umumiye gittikçe artan bir korku içinde bulunuyordu.
Avusturya hükümeti Rusların Slav ırkı üzerinde gittikçe artacağı şamil nüfuzundan çekiniyordu. Bismark ta, İngilteredeki efkârı umumiye gibi düşünüyor ve Fransa - Rusya ittifakından şüphe ve endişe içinde bulunuyordu. Aynı zamanda da Rusyanın dost. luğunu muhafaza ederek Fransa-ya yeni bir darbe vurmak fırsatını da gözetiyordu.
En nihayet namuskâr bir acen-ta rolünü oynayarak Berlin kongresini davet ve Avusturyanın müzaheretini temin etti, * i Kongrede küçük bir Bulgari** tanın tesisi ve ihyası kabul edildi. Makedonya Osmanlı İmparatorluğuna bırakıldı. Ve şarkî Rumeli Babıâlinin himayesinde bir (vasal hükümet)  şeklinde kaldı.
Rusya Romanyadan Besarab-yayı almak suretile zararını telâfi etti. Ve Kıbrıs Osmanlı İmparatorluğundan alınarak İngiltereyc verildi.
Berlin kongresi esnasında Bismark İngilizleri Mısıra karşı teşvik edici bir sergüzeşte atarak Fransa ile arasını açmak gayesini takip etmekteydi. Fakat bu teşvik, aksine olarak, büyük bir Al-manyanın doğması yüzünden 'menfaatlerini birleşen İngiliz -Fransız dostluğunu takviyeye yaradı ve daha ziyade birbirine ya-kınlaştırdı.
(1904) te (İtilâf devletleri) teşekkülü bir Akdeniz meselesinden doğmuştur. Fransa, İngilterenin Mısır üzerindeki menfaatini kabul etti. ingiltere de Fransanın Şimalî Afrikadaki menfaatile a-lâkadar olmamayı kabul etti. Fransa Tunusu zaten (1881) de işgal etmişti. İtalyanın Şimalî Af.
rikada menfaat temini emelleri vardı.
İtalya Almanyadan, Fransanın Trablusgarbı ijgal etmemesi hakkında teminat ve müzaheret aldı. Fakat aynı zamanda Almanya Türkiyenin dostu vaziyetini takınarak İtalyanın Trablusgarp işgalini teşci etmedi.
(Devamı: Sa. 6, SU. 2 de) *
— Oradan artık çıksanız iyi edersiniz.
Dediğini yaptım ve delikten dışarı çıktım. Tavanarası pek temiz değildi. Örümcek ağı ve toz içinde olarak aşağıya indim.
Alrait e karşı öyle bir düşmanlık duyuyordum ki o saniyede o-nu öldürebilirdim:
— Rica ederim, bana her şeyi doğru olarak söyleyiniz, diye ü-zerine yürüdüm.
Herhalde halimden biraz ürkmüş olacak ki dudakları titriyordu. Adamı şöyle bir baştanaşağı-ya süzdüm: Oldukça kuvvetliye benziyordu. Fakat benim gözüm o anda bir şey görecek halde değildi. Karşımda boksör Jak Dem. sey bile olsa ona da hücum ederdim.
Alrait sakin bir halde yüzüme bakarak söze başladı:
— Makul olunuz, Mister Kra-ven, sakin olmaya çalışınız. Siz beni kabahatli sanıyorsunuz, Mis Frans'ın benim yüzümden yakalandığını zannediyorsunuz.    Hal-
INONÜ
Ansiklopedisi
Ankara, 11 (Hususi Muhabirimizin) — Bütün medenî memleketlerde olduğu gibi Maarif Vekaleti de bir ansiklopedi hazırlamayı karar -iaştırmış bulunmaktadır. Bu ansiklopedinin ismi (İnönü) ansiklopedisi olucaktır. Şimdiye kadar yapılan tet 1<ile ve   tetebbülerdcn   anlaşıldığına göre bu ansiklopedi on cttdi bulacak tır. Ansiklopedinin hazırlanması işinin reisliğine Hüseyin Cahit Yalçın tayin edilmiştir. Diğer taraftan Maarif Vckûlctinln bütün teknik ele -manian bu işle tavzif ve ihtisaslarından istifade edilecektir. Ansiklopr dinin   basılabilmcsi   için  lâzım olar (tahsisat ve diğer tedbirlerin alınabilmesi hususu Vekiller Heyetince ka raıiaştırılmak  üzeredir. Maarif Vc Kâlctinin hazırladığı esbabı   mucib( Vekiller Heyetine sunulmuştur. Es babı mucibenin bugünlerde son mü zakeresi yapılacak ve bu fikrin tat blk mevkiine konulması için icap e den tedbirler alınacaktır.
ingilizler Tobrok'önj |zmjr Vilâyeti Dahilinde
Şiddetli Zelzeleler Oldu
İtalyan Ordusunda Bulunan Arnavutlar
İsyan Etti, B> Kısm Dağlara Çekildi
Manastır, II (A.A.) — Rcu-ter'in Arnavqtluk hududundaki hususî muhabiri bildiriyor:
Zorla İtalyan ordusuna yazılan Arnavut askerleri, dün, İtalyan cephesinin gerilerinde bir mınta-kada isyan etmişler ve bu isyan bastırılınca} a kadar düşmana büyük zayiat verdirmişlerdir. Bu Arnavut askerlerinden bir kısmı dağlara iltica etmiş ve buralarda mukavemete devam etmekte bulunmuştur.
İngilizler İlk Kesif Gündüz Hava Akını Yaptılar
*=(Başı 1 incide) yaparak Fransanın şimalindeki hava meydanlarını, hiçbir ziyana uğramadan bombardıman etmeleri ve dö ntişte ÜÇ Ahnan avcı tayyaresini-düşürmeleri alâkadar mahfillerde, ingiliz büyük hava taarruzlarının başlangıcına işaret olabilecek son derece mühim bir hâdise olarak telâkki e-dilmektedir.
Dünkü taarruza Husricane ve Spit-freler iştirak etmiştir. Ve en modern tipler kullanılmıştır.
Napoli   ve Palermo Bombardımanı
Napolide harp gemilerine ve askeri hedeflere karşı yapılan vo Vittorio sınıfından bir geminin üzerine veya yanına bombalar isabet etmesi ile ne ticelenen şiddetli akın ile Palermoya yapılan taarruz, İngiltere tarafından mihverin bütün hayati noktalarına karşı tertip edilen hava hücumları serisini tamamlamaktadır.
İngiliz Halkı Akını Seyretti
Londra, 11 (A.A.) — Dün, İngilterenin cenubu şarkî sahilindeki kayalıklar üzerinde toplanan halk, ingiliz hava kuvvetlerinin ilk gündüz hücumunu yapmak için Padokuleden geçtiğini gördüğü zaman alkışlarla motörlerin gürültüsü birbirine karışmıştır.
Bu hâdise etrafında mütalea yürü ten Daily Telegraf gazetesi havacılık muharriri diyor ki:
«Bu ilk akın, daha mühim akınlu-nn bir başlangıcı addolunabilir. İngiliz havacılığının, şimdi Alman İşgali altındaki topraklar üzerinde Al man hava kuvvetlerile karşılaşacak kendisinde kuvvet bulduğunu gösterir,..» *•
buki ben, elimden geldiği kadar sizlere yardım ettim. Eğer makul şekilde hareket ederseniz gene yardıma devam ederim. Polis niçin gelip te benim evi aramadı? Arasaydı sizi herhalde bulurdu. Tavanarasına çıkarken üzerine çıktığınız sandalya ortada idi. Oraya saklanmış olduğunuzu anlamak güç olmıyacaktı. Fakat polisler beni tanırlar. Sözüme itimat ettiler, evimi aramadılar. Siz de kurtuldunuz. Şimdi bu meselenin devamına bakalım. Polis sizi arayor. Fakat benim istediğim neticeye varmak için polisin sizi bulması lâzım... Şimdi size tebdili kıyafet ettireceğim.
Söylediği sözler acaipti. Fakat sesinde emniyet telkin  eden  bir
şey vardı.
— Haydi .şimdi üstünüzü başınızı temizleyelim. Bir de güzel soğuk duş yapınız. Aklınız başınıza
gelsin..
Dediklerini yaptıktan sonra kendime geldim. Arkama bir ropdöşambr  giyerek Alrait'in yanı-
Münakale Yollarını Kestiler
*(Başı 1 İncide)
hatlarını kesmeye muvaffak olmuşlardır. .
Tobruk mıntakasında İngilizler hazırlıklarına devam etmekle beraber bazı İngiliz müfrezeleri Tobruk'un garbında harekât yapmaktadır. Zırhlı kıtalar Derne -Bingazi sahil yolunda devriye gezmektedir. İngilizler Tobruk'un 65 kilometre garbında bulunan Gazama'ya varmışlardır.
Kahire, I 1 (A.A.) — Bardi-ya'da esir edilen İtalyan subaylarının üzerinde General Bergon-zoli'nin imzasını taşıyan vesikalar
bulunmuştur.
Bu vesikalara göre yapılan hesaplar, Bardiya'da alınan esir niktarının 44,000 kadar olduğu-ıu gösteriyor.
Kahire. 1 I  (A.A.) — Son ha. jerlere göre, Britanya İmparator-uk kuvvetlerinin çemberi, Tob-uk etrafında gittikçe darlaşmaktadır. Cephedeki müşahitler, halen bir topçu düellosunun hüküm sürdüğünü bildirmektedir.
Tobruk Mıntakasında    Tahşidat
Devam Ediyor
Kahire, 11 (A.A.) — Orta şark İngiliz kuvvetleri umumî karargâhı tarafından bugün neşredilen resmi tebliğde Tobruk mıntakasında İngi liz tahşidatına devam edildiği bildirilmektedir.
İkinci Bir Dünkerk'e Şahit
Olacağız
Londra, 11 (A.A.) — Bardianın zaptında muvaffakiyetle neticelenen manevraların Tobruk muhasarası 1-çin de aynen tatbik edildiği anlaşıl -maktadır. Limanın düşman kıtaları tarafından çevrilmiş olması DUnkerk vaziyetini hatırlatmaktadır. Fakat o-rada İngiliz askeri, filosunun denize hâkim olması sayesinde tahliye edilmiştir. Libya limanlarında bulunan İtalyan garnizonları ise donanmalarının müzaheretine nail olamadıkları için imha veya teslim olmıya mah kûmdurlar. "
Habeşistan Hududunda   Buna
İşgal Edildi
Kahire. 11 (A.A.) — İngiliz müfrezelerinin Habeşistan hududunda Bu na mevkiini işgal ettikleri bildirilmektedir,'
İtalyanların Bardiya'da Zayiatı
Kahire, 11 (A.A.) — Resmen bildirildiğine göre, İtalyanların Bardia-da, ölü ve esir olarak kayıpları miktarı 2,041 subay ve 42,827 ere baliğ olmaktadır.
Değirmendere Nahiyesinde 9 Ev Tamamen Yıkıldı Birçok Binalarda Hasara Uğradı
İzmir, 11 (Husus! muhabirimiz -den) — Kurban bayramının ikinci perşembe günü İzmir vüâyeti dahilinde hissedilen şiddetli bir zelzele olmuştur.
Saat 21,15 te başlıyan zelzele on saniye sürdüğünden o saatte eğlence yerlerinde olan halk büyük bir korku geçirmiştir.
Zelzele en çok Değirmendere nahiyesinde hasara sebep olmuştur. Bu nahiyede zelzele sabaha karşı hissedilmiş ve fasılalarla saat 18 e kadar devam etmiştir. Değirmenderede orta okul ve kooperatifler blnalarile birçok evlerin duvarları oturulamıyâ cak derecede çatlamış ve yıkılmıştır.
Değirmenderede ayrıca 9 ev de tamamen yıkılmıştır. Birçok evlerin bacaları ve duvarlarının bir kısmı yıkılmış ve üç ev de yıkıtmıya mah kûm bir hal almıştır.     ' * 1
Zelzele Traşça, Yenigttn, Karaca* dağ köylerinde de haşarat yapmış -tır. Camova nahiyesinin Bulgurc«| köyünde bütün evlerin duvarları çat
lamıştır. Bu nahiyenin bhrçok köyünden haber alınamamıştır. Bu köy ~, lerde tahribatın fazla olduğu tahmin
edilmektedir • -     *
Perşembe günü   başhvan   zelzele
İzmir vilâyeti dahilinde dün de devam etmiştir. . 1
Bir İtalyan Generali Daha
Edildi
|
Kahire, 11 (A.A.) — İngiliz umumî karargâhının tebliği:
Bardianın zaptından hemen biraz evvel gaybubet etmiş olan siyah göm lckli kuvvetleri kumandanlarından diğer bir general, Tobruk'a doğru ya yan kaçmıya teşebbüs ederken yakalanmıştır.
Tass Ajansının Bir Tekzibi
Moskova, 11 (A.A.) — Tass ajansı bildiriyor:
United Press Amerika ajansı 9 Sovyet harp gernisinin Sulina civarında Rumen karasularına yaklaştığı hakkında Bükreşteki muhabirinin bir telgrafını neşret-mistir.
Tass ajansı bu haberin tamamen uydurma olduğunu beyana mezundur.
na gitim. Kalıp ve kıyafetimi nasıl değiştirebilecektim. Bir türlü aklım ermiyordu. Hem de niçin edecektim?
Ah-ait halime gülüyor ve şaka ediyordu:
— Şu benim pantalonlarımdan birisini giyersiniz. Bir de eski muşamba var. Şapkalarımdan birisi de herhalde size uyar. Gömleklere gelince kravatı biraz sıkıca bağ larsınız.
Ben hiç ses çıkarmıyor, tıpkı hocasının önünde söz- dinleyen bir çocuğa benziyordum.
— Şuraya oturunuz, bakalım. Diye beni odanın ortasında bir
sandalyaya oturttu. Yatağın altından çıkardığı bir kutudan kıvırcık saç ve bıyık aldı. Bir de acaip mayi ile yüzümü gözümü ıslattı.
— Eyvah, ne hale geldim! diyordum.
Fakat yaptıklarına mâni olmuyordum. O bir düziye gülerek:
(Arkası var)
Sovyet - Alman Ticaret Anlaşması
İmzatandı
(Başı 1 İncide )=*
Mikoyan tarafından imza edilmiştir.
Bu müzakereler Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki dostane mü nasebetler çerçevesi dahilinde ve mütekabil itimat hissine istinaden ce -reyan etmiştir. Yeni arazinin Sov r yetler Birliğine ilhakmdan doğan me seleler de dahil olmak üzere, bütün iktisadi meseleler   iki   memleketin
menfaatlerine uygun bir şekilde halledilmiştir.
Alman Matbuatı Ne Diyor?
Berlin, 11 (A.A.) — Gazeteler, yeni Sovyet - Alman ekonomik anlaşmasına geniş sütunlar tahsis etmekte ve bu anlaşmayı, İki memleket a-rasmda ekonomik sahada şimdiye kadar kaydolunan işbirliğinin en mü him unsurlarından birisi olarak telâkki eylemektedir.
Deutsche Allgemeine Zeitung di -
yor ki: ¦
Geçeri "âenc şubatında aktolunarî Arman - "Rus " anlaşmasındantieri iptidaî madde ve gıda maddeleri mübadelesinde kaydedilen tecrübeler iki memleket için de tamamile şayanı memnuniyet olarak tecelli etmiş ve iki memlekete anlaşmanın şümulünü genişletmek imkânlarını vermiştir. Völkischer Beobachter diyor ki: Böyle bir anlaşma, ancak mutlak bir itimatla işbirliği yapan ve müşterek eserin müşterek menfaatleri gittikçe daha iyi surette himaye edeceğinden sarih surette emin bulunan iki memleket arasında aktedilebilîr. Almanyanın ekonomi siyasetine kar şı İngiliz ablukasının ümitleri yeniden çok sert bir darbeye maruz kalmış bulunmaktadır.
Sovyet - Alman Hudut Anlaşması
Berlin, 11 (A.A.) — D. N. B. A-
jansı bildiriyor:
Igora suyundan Baltık denizine kadar Sovyet - Alman hududunu tayin eden anlaşma 10 kânunusanide Moskovada Alman - Sovyet mümessilleri arasında imza edilmiştir. An -laşmaya göre bu mıntakadaki Sov -yet - Alman hududu evvelâ 20 kânunusani 1928 ve 22 mart 1939 tarihlerinde aktedilen eski Litvanya - Polonya hududunu sonra da eski Lit -vanya - Alman hududunu takibede -çektir.
Yunanlılar Küsura Şehrini Zaptettiler
(Başı 1 İncide) *=
Tebliğde, Yunan tayyarelerinin bir çok İtalyan askerî hedeflerini bombardıman ettikleri ve bütün tayyarelerinin salimen üslerine döndükleri ilâve edilmektedir. Berat Yokı Üzerinde İtalyanlar Püskürtüldü
Atina, I I (A.A.) — Son haberlere nazaran Yunanlılar Klisura'nın şimalinde yeni sevkul-ceyş mevzileri işgal etmiş ve 1-talyanları Berat yoluna püskürt-müşlerdir.
Tepedelen'deki İtalyanların Vaziyeti Müşkülleştİ
Atina, M (A.A.) — Cepheden gelen son haberlere göfe, Klisura'nın Yunanlılar tarafından zaptı Tepedelen bölgesindeki I-talyanların vaziyetini fevkalâde müşkül bir hale koymuştur.
ŞİŞLİ ÇOCUK ESİRGEME KIRI
MUNDAN:
19/1/941 tarihine müsadif Pacaı günü saat 10.30 da kolumuz senelik Kongresi aktedlleceğinden mukuyyet azanın teşrifleri rica olunur.
AMERİKAN
Meclislerine verilen Kanun Lâyihası
(Banı 1   İncide)^
2 — Reisicumhur böyle bir memleket lehinde herhangi bir müdafaa malzemesini satmak, devretmek, mübadele etmek, kiraya vermek, ödünç vermek veya herhangi bir şekilde vermek hakkına maliktir.
Amerikanın Silâhlanması İçin Alınan Tedbirler
Vaşington, 1 I (A.A.) — R N. B. ajansının hususî muhabiri bildiriyor:
Roosevelt gazeteciler toplantısında, Amerikan silâhlanması i-çin lâzım olan stokların muhafazası için 3 şubattan itibaren bakır, pirinç, bronz, çinko, nikel ve potasın ihracını hususî müsaadeye tâbi kılacağını bildirmiştir.
Ingiltereye harp malzemesi verilmesi için kendisine tam salâhiyet'Verecek olan ve kongreye fev. di edHmiş oları kanun lâyihasına
gelince, Reisicumhur bu kanunda derpiş edilen bütün salâhiyetlerden asla istifade niyetinde olmadığını bildirmiş ve fakat bu salâhiyete icabında anî kararlar verebilmek için ihtiyacı olduğunu ilâve etmiştir.
Bittabi bütün siparişler derhal icra edilemez ve teslimat ta en az temmuz ayında başlıyabilir.
Ingiltereye yardım projesi yüzde 99 nispetinde müstakbel siparişlere yani bundan böyle sipariş ve imal edilecek harp malzemesine taallûk ettiğini, destroyer verilmesi mutasavver olmadığını tekrar eylemiştir.
Amerikalıların % 76 sı Ingiltereye Yardım   Lehindedir
Nevyork, 11 (A.A.) — Gallup enstitüsü Amerikan efkârı umumiyeSin-den aşağıdaki ankete cevap verilmesini istemiştir:
Amerika için daha mühim olan harp harici kolmak mıdır? yoksa harp tehlikesini göze alarak harbi kazanması için Ingiltereye yardım etmek midir?
Gelen cevaplar şu suretle tasnif
edilmiştir:
Cenup vilayetlerinden alınan ce -
vapların yüzde 76 sı netice ne olursa olsun Ingiltereye yardım lehindedir. Yakın garp vilâyetlerinden alı -nan cevapların yüzde 66 sı da ayni şekilde Ingiltereye yardım lehinde -dir. ' ,   . \
Kanun Projesi Ayan   Meclisinde Tetkik Edilecek
Vaşington, 11 (A.A.) —   Reuter:
Ingiltereye yardım kanun projesi, pazartesi günü mümessiller meclisi, hariciye encümeni ve çarşamba eilnll ftyan meclisi hariciye encümeni ta -rafından tetkik olunucaktır.
Ayan meclisi hariciye encümeni reisi B. Gerge, kanun projesinin ilk metninin Amerikan harp gemileri ı!n Avrupaya gidecek ticaret vapurlarına refakat etmiyeceklerinl sarih surette gösterecek bir tarzda değiştiril miş olduğunu bildirmiştir.
İnfirat taraftan uyan Azaları, dün akşam bir konferans akdetmişler vc bu kanun projesinin kabulüne mftnL olmak üzere alabileeceklerl tedbirleri görüşmüşlerdir. Maamafih umumi kanaat, infiratçıların proje aleyhine ancak pek az rey toplıyabllccekleri merkezindedir.
Gazetelerin bu sabahki başmakalelerinin ekserisi, kanun projesi lehinde gözükmektedir. Fakat birkaç gt\ zete. başmakalesinde, sarfiyat hak» kında Reisicumhura çok büyük sa « lühiyetlcr verilmiş olacağından as çok endişe izhar oylcmektedlr.
15
77
VATAN
12 - 1 - 941
Kahve Sıkıntısı Başladı
Birliğin Sipariş Ettiği 10 Bin Çuval Kahve Bekleniyor
Fahrettin Kerim: 44Kahve Biterse Yerine Çay, O Biterse Ihlamur İçeriz,, Diyor
ı (Başı 1 İncide)**
pazar gününden itibaren tekrar aynı şekilde salmaya devam edecektir.
Şimdiye kadar kahvesini herhangi bir yerden tedarik eden Vagonu şirketi arife günü bu müesseseden 25 kilo kahve aldığı halde dün de tekrar müracaat e-derek 50 kilo daha almıştır.
Kahveye çekirdek ve çekilmiş halinde 180. koyu kavrulmuşuna 190 kuruş satış fiyatı tesbit edilmiştir. Fakat piyasada çiy kahve bulmaya imkân yoktur. Üstüne etiket konduğu takdirde Belediye karışık kahvenin satışına müsaade etmiştir. Bütün perakendeciler bugün karışık kahve sattıkları halde Belediyenin koyduğu bu mecburiyete riayet etmedrklerı ve karışık kahveyi de 180 kuruşa sattıkları görülmektedir. Dün kendisine müracaat eden bir muharririmize Kahveciler ve Çaycılar Birliği reisi Mustafa Goke vaziyet hakkında şunları söylemiştir:
— Avrupa harbi vaziyeti dola-yisile epeydenberi kahve gelmediği için mevcut stoklar da tabia-tile bitmiştir. Kuru Kahveci Mahdumları satışa nihayet verdiler. Eldeki kahveler de bir kaç günlük ihtiyaca ancak cevap verecek bîr haldedir. 1050 çuvallık bir stok vardır. Bugün ancak İhsan Kuru Kahveci müessesesi satışa devam edebiliyor. Üç, beş gün sonra bu müessese de kapılarını kapayınca piyasada kahve yok-euzluğu başlayacaktır. İktisat Ve. kalelinin emrinde 1050 çuvallık •tok kahve vardı. Birlik tarafından Vekalete müracaat edilmiştir. Vekâlet müsaade ederse ihtiyaç bir müddet daha temin edilmiş olacaktır. Bu kahvenin mühim bir kısmı ötedenberi Istanbukın ihtiyacına cevap veren Kum Kahveci Mahdumlarile, ihsan Kurukahve-ciye verilecektir. Birlik vasıtasile
t
Ih
*»2
GENÇLİK GÜZELLİK SIHHAT
İşte yüksek bir kremde aranan bu meziyetlerin   hepsini size
KREM PERTEV
Temin Edebilir.
1 — KREM PERTEV: Bir tu-
valet müstahzarıdır. İnce bir itina ve yapdışmdaki hususiyeti itibarrte yüzdeki çizgi ve buruşuklukların teşekkülüne mani olur. Deriyi genç ve gergin tutar,
2 — KREM PERTEV: Bir gü-
zellik vasıtasıdır. Genişlemiş mesamatı sıkıştırarak ciltteki pürtük ve kabarcıkları giderir. Çil ve lekeleri izale eder. Teni mat ve şeffaf bir hale getirir.
3 — KREM PERTEV: Bir cilt
devası dır. Deri guddelerinin ifrazatını düzeltir. Sivilce ve siyah noktaların tezahürüne mâni olur. Cilt adalesini bealiyerek kuvvetlendirir. Kuru ciltler için yağlı, ve yağlı ciltler için yağsız hususi tüp ve vazoları vardır.
daha evvelden hükümetin yardı-milc 10 bin çuval kahve sipariş edilmişti. Bu kahve yoldadır. Bu günlerde Portsaide gelmiş olması muhtemeldir. Bu parti geldikten sonra piyasada buhran kalmıya. çaktır. Bugün İhsan Kurukahveci açık kalan yegâne * (müessesedir. ! Alıcı hücumu karşısında o da sa-; tıslarını tahdit etmek mecburiye-1 tinde kalmıştır. Her müracaat e-dene 250 gramdan fazla kahve vermiyor. Bugün saat beşte dükkânını kapatmak mecburiyetinde kalacaktır. Brezilya şirketi kahve getirt memektedir.
Piyasada çay vardır. Mütemadiyen gelmektedir. Bir çay buhranı hiç bir vakit mevzuu bahso-lamaz.
Brezilya kahve şirketi müdürü Bay Azmi Tozan da şunları söylemiştir:
— Elde kahve yoktur. Yeni mal celbi için şirket teşebbüs etmişse de münakale zorlukları do. layısile mümkün olamadı. Bu işlerle yakından alâkadar olan Kahve ve Çaycılar Birliği vardır. Bunlar son bir teşebbüsle 10 bin çuval kahve sipariş ettiler, halen Mersindedir.
Fahrettin Kerîm Ne Diyor?
Kendisile görüşen muharririmize doktor Fahrettin Kerim demiştir ki:
— Kartve başlıbaşına bir ihtiyaçtır. Doğrusunu isterseniz bu haber benim de hoşuma gitmedi. Çünkü kahveye karşı ahbaplığım vardır.
Bununla beraber kahve, sigara, çay gibi münebbih şeylere tiryakilik birer itiyat hâdiseleridir. İnsan bunlardan mahrum orunca ya I vazgeçer veya onun yerine başka bir şeyi ikame eder. Nihayet kahve de diğer itiyatlar gü>i hayatın lâzımı gayrirnüfarrki degHdir.
Bundan dolayı da memlekette kahve stokları tükeninoe onun yerine çay içeriz olur biter... Çay da kahve gibi aynı münebbih hassayı haizdir. Ama eğer o da tükenir, mevcudu kalmazsa o zaman da ıhlamur içmeye başlarız.
Eğer bunlara da kanaat etmez, sek o vakit Harbi Umumide olduğu gibi arpa. nohut kahvesi ya. parız, o eski hikâyeyi tekrar canlandırırız.
Hem kahve bitti, şu bitti, bu bitti diye sızlanmaya lüzum yok. Bunlar o kadar arkasından ağlanacak meseleler olamazlar. Hayatî zaruretlerden değiller ki. Hariçten memleketimize kahve girmezse ne olur bir şey kaybetmiş olmayız, gene dövizimiz devletimize kahr. Ekmek, su, et bol ve ucuz olduktan sonra kahveyi de lüks eşya sırasına koyar, ona o türlü itibar ederiz. Varsın tiryakiler bir müddet için de sigaralarını içedursunlar.
Kahve Harbi Umumide zengin evlere mahsus bir metadı. Şimdi bu vesile He size o günlere ait bir hatıradan bahsedeyim: An;ı d oluda aençm bir köylü evinde iki nevi kahve bulundururmuş. Şöyle
böyle ahbabına fena cinsten olacağını ima etmek için yalnız bir defa «kahve» dermiş. Çok ehemmiyetli misafirine de iki defa «kahve kahve» diyerek iyi cinsten olacağını ailesine bu şekilde bir parola ile brldirirmiş. Artık herhalde biz de böyle yapacağız!..
Gerçi lüzumundan fazla kahve içilince, tenbıh kuvvetile cümleı asabiyeyi kamçılar, kalbe zarar verirdi. Ama fikrî yorgunluklar anında içilen kahvenin yaptığı tesir de çok keyifli ve insanı dinlendirici bir mahiyetle idi.
Fakat ber ne ise... Kahvenin
arkasından matem tutacak değiliz yal...
Bir Kahve Tiryakisine Göre
İsmini .vermek istemiyen bir kahve tiryakisi de şöyle demektedir:
— Kahve yerine ne ikame edilebilir ? sualine şu cevabı vermiştir.
— Memleketimizde ötedenberi kahveye nohut, arpa, yer fıstığı kabuğunun kavrulmuş ve dövülmüş tozunu karıştırırlar. Kahve tiryakileri arpalı, nohutlu kahveyi kokusundan ve lezzetinden anlayarak içmezler. Umumiyetle kahvehanelerde pişirilen kahveler nohutludur. Kahvecilerin gözü ö-nünde çektirilen kahvelerde bile nohut vardır. Çünkü dövücü makinesinin bir tarafına ilâve edilmiş kısmında daima kavrulmuş nohut veya arpa bulunmaktadır. Makine işlerken gözönüne konulan kahve He beraber evvelce konulmuş nohutu birlikte toz haline getirir. Bu hileyi sezmek biraz güçtür. Maamafih tiryakiler taze kahveyi pişmeden de   kokusun-
AKDENİZİN
Ehemmiyeti
(B*jı 5 Inc-lde) *
Bunun üzerine halyanlar 1896 da felâketle neticelenen birinci Habeş harbine atılmak mecburiyetinde kaldı.
Fakat ( 1901 ) de İtalya Fransa ile bir anlaşma yaptı. Fransa Faşta serbestiye sahip olacak ve buna mukabil İtalyanın Trabkıs-garptaki vaziyetini bir nüfuz mın-takası şeklinde kabul edecekti. Bu anlaşma (1904) te akdedilen Fransız - İngiliz dostluk anlaşmasına da konuldu.
Bu suretle İtalya da, zahiri şekilde Almanyanın bir müttefiki olarak kalmakla beraber hakikatte (İttifakı müselles) ten uzaklaştı. Bunun neticesi olarak İngiliz - Fransız itilafı (1905) te zuhur eden Fas meselesinde A [manyayı ilk defa olarak devirdi.
Bundan dört sene sonra İtalya Rusya ile (Racconigi) anlaşmasını yaptı. Bu anlaşmaya göre Rusya İtalyanın Trablusgarba karşı mürettep olan harp bereketini tanıdı. Buna mukabil İtalya Çanakkale Boğazının Rus harp gemileri için açık bulundurulması hususunda bütün RÜfuzunu kullanacaktı.
İki sene sonra tekrar Fas meselesi zuhur etti. Ve Almanya Aga-dir'e bir harp gemisi gönderdi.
İngiltere fırtınanın başlamakta olduğunu görüyordu. Almanyanın İngiltere ticaretine lüzumunda ve zamanında darbeler vurmak için müsait bir üs elde etmek maksadını takip ettiğini anlayor-du. Ufkun siyah bulutlarla kaplanmakta olduğuna dair alâmetler tebellür etmeye başlıyordu.
İngiltere harp tehdidi ile meseleyi halletti ve sulhu muhafaza eyledi. Almanya o zaman bu harbi idame edecek derecede masraf ihtiyarına hazır olmadığını düşünerek böyle bir harbi körüklemekten feragat etmek mecburiyetinde kaldı.
Bundan sonra Osmanlı İmparatorluğunda idari inkılâp neticesi olarak hadis olan yeni Balkan vaziyetini, Balkan statükosunun bozulmasından ileri gelen yeni teşekkül karşısında fırsatın geldiğini gören İtalya Trablusgarbı işgal ederek Adalar denizindeki Onikiadayı da zaptetti, ve Balkan buhranını, bir harbe getirinceye kadar sürükledi ve körükledi.
İşte bu zamanda tngikere kuvvetli bir ingiliz donanmasının inşası için sarfı lâzım fedakârlığı ve (enerjiyi) gösterdi. Ve şimdiki Başvekil olan Churchill bu hususta uzak görüşü ve kuvvetli azmi ile büyük donanmanın ihyasında mühim bir amil oldu.
İngiltere aynı zamanda Fransa ile bir deniz anlaşması da yaptı. Fransız donanması Akdenizi müdafaa edecek, İngiliz donanması da Şimal denizini ve Atlantiği nezareti altında tutacaktı. Çünkü Armanyada kuvvetli bir Alman açrkdeniz donanması meydana gelmişti.
İste (1914) te Akdeniz bu vaziyetteydi: Şimalde İngilterenin karşısında kuvvetli bir Alman a-çrkdeniz donanması, Akdenizde bir kalyan ve Avusturya donanması karşısında bir Fransız do-nanmasile Ingikerenin Akdeniz filosu. Rusyanın Karadeniz filosu gene Karadenizde kalmak mecburiyetindeydi. Çünkü Boğazları elinde tutan Osmanlı devleti, bu filonun Akdenizde bir kuvvet unsuru olarak kullanılmasını meneden kıymetli bir bekçi olarak durmaktaydı.
dan karışık olup olmadığını kolaylıkla anlarlar.
Kahve yerine ne ikame edilebilir?
¦
Almanyada hurda incirleri kızartıp döverler ve kahve yerine kullanırlar. Memleketimizde dahi Umumi Harpte üç sene yalnız nohut, arpa ve fındıktan yapılmış kahve kullanılmıştır. Bu maddelerden yapılan kahvelerde bittabi kafein yoktur ve şüphesiz ki kahve gibi sinirler üzerinde münebbih tesiri bırakmazlar. Fakat memleketimizde en mühim mü-keyyıfattan olduğu için kahve yerine münebbih olarak çay içmek mümkün olabilir. Çay azalınca da ıhlamur içilebilir. Tiryakiler için kahve yerine ikame edilecek hiç bir içki yoktur.Fakat tiryakilik bir itiyat meselesidir. Halis kahve bu. lamayanlar, nohut veya arpa kahvesine veya çay içmeye alışmak zaruretinde kalacaklardır. Avru-pada bazı büyük kahvehanelerde içilmiş kahvelerin veya süzme o-larak kaynatılarak yapılan kahvelerin telvelerini toplayarak kuruturlar ve bunları tekrar müşterilerine kullanırlar. Oayrisıhhî olan bu usul hamdolsun memleketimizde cari değildir. İyisi kahve yerine çay içmektir. Gerçi çaya a «lışmamış olanlara çay biraz kabızlık verirse de bunun önüne geçmek için çaya bol şeker koymak kâfidir.
Bir Katil Tevkifhaneden Kaçtı
I
Si
I   I
atle Aranan Suçlunun Yakalanması Bir Gün Meselesi Sayılıyor
Müddeiumumilik, polis ve jandarma üç gündenberi bayramın birinci gecesi İstanbul Tevkifhanesinden kaçan katil suçlusu ismail oğlu Mustafa hakkında tahkikatla meşgul olmaktadır. Bayramın birinci günü katil mevkuflarının koğuşunda yoklama yapılırken Mustafanın orada bulunmadığı anlaşılmış ve Tevkifhaneden firar ettiği neticesine varılmıştır. Pencere parmaklıklarında ve kapılarda hiç bir kırık görül-
mediği için Mustafanın evvelâ kapılardan kaçtığı tahmin edilmişse de sonra nöbet kulelerinden birisinden sarkıtılmış bir ip görülünce damdan bahçeye ve yahut eski Adliye sarayının yerine atlamak suretile kaçtığı katî olarak tesbit edilmiştir. Müddeiumumilik derhal tahkikata başlamış ve nöbetçi jandarmalarla gardiyanları zan altına almıştır. Alâkadarlar Mustafanın yakalanmasını bir gün meselesi olarak telâkki ediyorlar.
Banliyöde Bir Tren Kazası
İnsanca Hiç Zayiat (Mmarmşsa da Yolcular Epeyce Korku Geçirmişlerdir
Dün Erenköyle Suadrye arasında brr tren kazası olmuş, banliyö lokomotifi yoldan çıkarak devrilmiştir. Kaza şöyle olmuştur:
Dün saat 2,15 te Haydarpaşa-ya gitmek için Pendikten hareket eden makinist Remzinin idaresin, deki banliyö treni Suadiye ile E-rerrköy arasındaki virajdan geçmekte iken lokomotif yoldan çıkarak    devrilmiştir.    Lokomotif
devrrlîrken vagonları makineye bağla-yan küple kırrlmış olduğundan vagonlar devrilmemiş ve insanca zayiat olmamışsa da yolcular büyük korku geçirmişlerdir. Tahrik edilen bir trenle yolcular Haydarpaşaya getirilmiş, devrilen lokomotif te yola konularak Haydarpaşaya getirilmiştir. Devrilen lokomotif makinistine ve a-teşçiye bir şey olmamıştır.
Ereğli Havzası Kömürleri
Satış Bürosundan:
3760 numaralı kanuna müsteniden neşredilen 2/12899 numaralı kararnamealn 3 sayılı kararına göre teşekkül eden Ereğli Havzası Kömürleri satış BirHftl, ahiren mevkii meriyete konulan 3867 numaralı kaaun ve 2/14547 sayılı kararname hükümlerinin tatbiki neticesi olarak 1 Kanunusani 1941 tarihinden İtibaren tasfiye haline konmuştur.
Satış h.rhğlle şimdiye kadar aktedHmlş olan mukavelelerin kömür teslimine müteallik vecibeleri ve İşbu vecibelerden dolacak hakları Ereğli Kömürleri lyftetmeal tarafından kabul olunarak kömür teslimatı ıvi.ı, mukaveleler hükümlerine göre yapılacağından bu husus için alakadarların Ereğli Kömürleri İşletmesine ve tasfiye tarihinden evvelki muameleler İçin dahi merkezi Zonguftdakta bulunan, hali tasfiyede irı.iı Havzası kömürleri satış bMiğine müracaat etmeleri ilân olunur.
Emlâk ve Eytam Bankasından:
E*as Ne.
Yeri
Kıymeti   Cinsi
Mesahası
Teminatı
1692 Beyoğlu Kamerhatun mahallesi Aralan sokak eeki 27, yeni 23,
ta-j, 28
2059 Kumkapı eski Çadırcı Ahmet çelebi, yeni Bayram çavuş man. Arap zade sokak eski 43-45 mükerrer 47-47 mük. 47 Mük. yeni 39-41-43 taj 39-41-43
2068 Fatih eski Şahuban yeni Hüsam Bey Mah. Zeyrek caddesi eski 13. yeni 23
2456 Fatih eeki moUa Hücre*, yeni küçük Mustafa paşa mah. kn-çttk Mustafa paça ve V<ikıi mektebi sokak eski 82 ve yü defa mükerrer 82 yeni 92-94-2-4 taj 2-4-12-M
2194 Beyazıt Camcı Ali mah. Beyazıt meydanı eski 158-1*0, yeni 33
2*M Ernântatt Büyük çarşı Kuynlu soka* No: 28 taj 28
2195 Emmönn Bnyuk çarşı Karamanlı sokak eski yem* 1 taj 1
2254 Beyazıt eski Kak;acı hanı, yeni Beyazıt matı. Eski Kavukçu hanı yeni Kalpakçılar cad. eski 2 yeni 4 taj 193.
2257 Eramönü Şeyh Geyla-ni Ferhai Mah. Meyhane ve Yağcılar sokak eski 23-46 yeni 39-46 taj 46-46-48-50-39-46/2
2373 Eminönü Şeyh Mehmet Geytanl Mah. Eski dfceşadrye Sok. Yeni Reşadiye caddesi eski 20 yeni 24, taj »-31/i
2387 Beşiktaş Ortaköy Sa-kıelık tâbir otaman nam mahalde Nar Sok. No. 1 ta 1/20
2388 Beşiktaş, Ortaköy Mah. Btiyfcrk Ayaama ve Çayır sokak No. 6-8-19
2425 Fatih Ayvan saray, A-tik    Mustafa    paşa mah. Eski bostan, yeni Paialı sok. eski   4 yeni 4-6-8
Kârgir ev
1 ûoaa_-
Takriben 190 M2
2000.—
641.—
Dükkanlı kargir
evin 728/2880     Takriben
hissesi 242 M2
128.20
68.—
Bahçeli ahap
hanenin 7/64 His.   65 M2
13.60
2114.—
Uç dükkanlı ev
98 M2    422.80
574.—
Kargir dgkkanuı
8/32 rfcseeei      18,50 M2
114.80
196.—
Dükkancı î> ı*> His.
1,50 M2
21.—
313.—   Dükkan
2,50 M2      62.60
3230.—   Dükkân
19 M2     616.—
8504.-
Beş dükkan^ ve deponun 4824/15120
hiseeei
Takriben
v 219 M2
1718.80
2275.—
OrJah dükkAnm   \ _ ,v 60/360 hissesi    32£6 M2
455.—
138.—
Hanenin 1/3 hissesi
Takriben 285 M2
30.—
8042.—
Maa muşte-       Takriben
milat bağ    238099.32 M2   %6?M0
4534.—
îki masura suyu ve kulübeyi havi bostan
Takriben 4500 M2
906.80
Yukarda adresi ve tafsilâtı yazılı gayri menkuller açık artırma usu-lile ve peşin para ile satılacaktır.
İhale 30.1.1941 perşembe günü saat ondadır. Müzayede sırasında verilen bedel mukadder kıymeti geçtiği takdirde taliplerin teminatlarını yüzde yirmi nlsbetinde tezyit eylemeleri ve mühür kullananların mühürlerini noterden tasdik ettirmeleri lazımdır.
İşbu emlaki satın alacaklara satış bedelinin bir kısmı mevzuatımız dalresüıdc ikraz edileceğinden bu huBusta izahat almak isteyenlerin pey akçesi, nülus tezkeresi ve üç kıt'a fotoğrafla birlikte bildirilen gün ve saate kadar şubemiz emlâk servisine gelmeleri. (12489)
GÖRÜNMEK
m
50 yaşlarındaki kadınlar
35 TAŞINDA
görünebilirler.
Meşhur bir cilt mütehassısı tarafından keşif ve genç hayvanların cilt ve hüccyrelerinden kemali itina ile istihsal e lilen ve b.r genç kızın taze ve saf cildinin unsurlarına müşabih olan «BÎOCEL» tabir edilen kıymetli ve yeni cevher, hulrhazırda cilt unsuru olan pembe renkteki To-kalon kremi terkibine karıştırılmıştır Bu akşam, yatmazdan evvel sürünüz. Uyuduğunuz her dakika zarfında cildiniz, bu kıymetli unsuru mas edip besliyecek ve her sabah kalktığınız-
da cildiniz, daha saf, daha taze görünecek ve gençleşecektir-
Gündüzierl beyaz (yağsız) Toka-lon kremi kullanınız. Terkibindeki beyazlatıcı ve kuvvetlendirici unsurlar, dahile nüfuz ederek gizli gayr i-saf maddeleri ihraç ve siyah noktaları izale eder. Açık mesameleri srklaştırır ve bu suretle cildinizi beyazlatıp yumuşatacaktır. Bu basit tedbir sayesinde her kadın birkaç sene gençl eşebilir ve genç kızların bile gıpta edeceği şayanı hayret bir cilt ve bir tene malik olabilirsiniz-
Maliye Vekâletinden:
Dantelsiz Bir Kuruşlukların Tedavülden
Kaldırılması Hakkında İlân
Dantelsiz bir kurulduklar m yerrne dantelli bir kuruşluklar darp ve piyasaya kâfi miktarda çıkarılmış okluğundan dantelsiz bir kuruşlukların 31 Mart 941 tarihinden sonra tedavülden kaldırılması kararlaş-tırrtmrştrr.
Danteisfz bir kuruşluklar 1 Nisan 941 tarihînden itibaren artık tedavül etmryecek ve bu tarihten itibaren ancak bir sene müddetle yalnız mal sandıklan ile Cumhuriyet Merkez Bankası şubelerince ve Cumhuriyet Merkez Bankası şubesi bulunmıyan yerlerde Ziraat Bankası şubelerince kabul edilebilecektir.
Ehnde dantelsiz bir kuruşluk bu hm anların banları mal sandıkları İle Cumhuriyet Merkez ve Ziraat Bankaları şubelerine tebdü ettirmeleri ilân olunur. (9035) (12523)
Türkiye tş Bankasına para yatırmakla yalnız para biriktirmiş olmaz, aynı zamanda talihinin de denemi}
i
2 M*yn, I Rum boralı ve ta-| saplarında en
kunıbarasrjs
bb eHi Unu bu-
d*MJ edilirler
Ereği
ı Kömürleri
İşletmesinden:
8780 numaralı kanuna müsteniden neşredilen 2/12899 numaralı luirarıuııın.m 3 sayılı kararına göre teşekkül eden Ereğli Havzası Kömürleri Satış Birliği, S867 numaralı kanun ve 2/14547 »ayılı kararnamenin tatbiki ıı. 11« .-ı olarak 1. Kanunusani. 1941 tarihinden İtibaren Tasfiye haline konmuş olmasına binaen sözü gecen Birlikle Tasfiye tarihine kadar aktedilmiş olan mukavelelerin komiir teslimi vecibeleri ve rşbu Vecibelerden doğacak haklar İsletmemiz tarafından devren ve naklen kabul edilmiştir. Binaenaleyh   1. Kânunusani. 1941
tarihinden itibaren kömür teslimine müteallik talepler İçin Zongul-dakta mahdut mesullyetli Ereğli Kömürleri İşletmesi müessesesine müracaat edilmesi İlân olunur.