Cumartesi
4
2. ci Kânun
19 4 1
VATAN  EVİ
CAGALOGLU    No.   32
TELEFON: 24136 TELGRAF: VATAN   İst.
BAŞMUHARRİR!:
AHMET EMİN   YALMAN
BUGÜNKÜ SAYIMIZDA:
\
3 üncüde
4 üncüde
5 incide ;
6 ncıda
7 ncHe
Bir Facianın Hikâye»!, Son haberler. Meçhul Kahramanlar, sinema haberleri. Edebiyat anketi ve çocuk Bütana. Abnanyanın plânı suya düştü,   17 ve 18 İnci asırlarda Anadolu, ve terfi   eden   muallimlerin tam HstesL
Ermenileri kimler aldattı, memleket haberleri
Fiyatı: 5 Kuruş
Biı italyan Gazetesine
SİYASİ  SABAH  GAZETESİ
Yıl: 1
Sayı: 137
Cevap
Ciornale d'ltalia. İtalyan milletinin düşmanlarını Kendi içlerinde aramalıdır. Diktatörlük prensiplerini temsil edenler, milletlerini ancak bindikleri at kadar severler.
Yazan: Ahmet Emin YALMAN
iornale   d'ltalia    gazetesi Türk gazetelerine çatıyor ve sözünün sonunda biraz da teh dit savuruyor.
Bu gazete diyor ki: «Sanki neden bize ve Almanlara karşı düşmanca lisan kullanıyorsunuz? Almanlar size millî hareketinizde yardım ettiler. İtalyanlar Osmanlı imparatorluğunun taksiminde hisse almadılar. Halbuki Fransız-larla İngilizler geniş arazi aldılar. Yazdıklarınızı dikkatle takip ediyoruz. Gözünüzü açın hal»
Cevaba şuradan başlıyalım: Bizde Almanlara ve İtalyanlara karşı en küçük bir düşmanlık hissi yoktur. Alman ilmi. Alman sanatı, Alman çalışma kabiliyeti karşısında saygı duyarız. Karınca gibi çalışan, hürriyet hasreti içinde asırlarca çırpınan, ilme, sanata hizmetler eden İtalyanları insan sıfatile severiz. Sonra Alman* lara da, İtalyanlara da candan acırız. Çünkü her iki millet, mahdut şahıslar tarafından temsil edilen bir zorbalık ve tecavüz siyasetinin kör bir aleti diye kullanılmıya lâyık değildirler. Hatta diyebiliriz ki biz bu iki mlleti, kenefc başlarında bulunan insanlardan daha ziyade severiz, hallerinden daha iyi anlarız. Çünkü biz kendimiz şiddete dayanan idareler yüzünden çok çektik. Bir milleti teşkil eden ayrı ayrı fertlerin, güya kendi namlarına takip edilen siyasetten ne kadar masum olabileceklerini pek iyi biliriz.
Evet. diktatörlük eden ve bütün bir milletin, bütün insanlığın mu-kadderatile kendi ihtirasları, kendi şahsî zevk ve heyecanları hesabına kumar oynamıya cüret eden insanlar da milletlerini severler, fakat tıpkı üzerine bindik-leri ab sevdikleri gibi... Bu ata başkası bindiği dakikada sevgileri biter.
Bizim düşmanlığımız memleketlere, milletlere karşı değildir. Bütün bir zorbalık sistemine karşıdır. Biz hayat yollarında acı tecrübeler bahasına olarak birçok hakikatler keşfetmiş bir milletiz. Kendi yuvamızda rahat rahat çalışmaktan, hem kendi kendimize, hem de insanlığa faydalı olmaktan başka bir şey istemiyoruz.
Biz dünya mücadelesinde falan ve filân milletin değil, falan ve filân prensipin üstün çıkmasını istiyoruz. Eğer Almanya ve İtalya-yı idare edenler, kendi kârlarını başka milletlerin haktan, emniyetten, istikrardan mahrum yaşamasında arıyorlarsa bu bizim kabahatimiz değildir. Hâdiselerin İtalyanların aleyhine gitmesinin kabahatini de herhalde bizde değil, kendilerinde aramalıdırlar. İtalyan hezimetlerini, İtalyan gazetelerinin yaptığı gibi zafer diye göstermeyi de bizden bekliyemez-
ler.' t>\ , i        "M
Minnet borçlarına gelince biz kimseye karşı böyle bir borç tanımıyoruz. Almanlarla bugün münasebetlerimiz iki taraflı alışveriş mahiyetindedü. İtalyaya gelince Osmanlı imparatorluğunun taksiminden hisse almaması kendi cömertliğinden değil, emellerine her nedense kavuşamamasından-dır. Yoksa Trablusgarp harbi ve On iki adanın alınması zorbalık sisteminin en kötü tezahürlerin-dendir. Ondan sonra da Italyanın bizim yurdumuzu bir boşluk diye telâkki ettiğini ve biz kendi aramızda birbirimizle tutuşalım da gelip hazıra konsun diye sahillerimizden bir taş atımı mesafede pusu kurup beklediğini pek iyi biliriz.
italyan gazetesinin savurduğu tehditler ancak merhamet hislerimizi ayaklandırır. Her tehdit ve tecavüze karşı varlığımızı ve istiklâlimizi müdafaa hususundaki kararımız iptidadan verilmiştir. Hâdiselerin inkişafını, içimiz rahat, vicdanımız  müsterih   olarak
beklemekteyiz.
skerlîk
Uzatılıyor
Almanyayı ve Almanyamn işgali altındaki yerleri bombardımana giden ingiliz ağır bombardıman
tayyarelerine bombalar yükletili yor.
Bardiya
Müdafaa Hattı Bir Noktadan Yarıldı
İki Üç Güne Kadar
italyanların Teslim Olmaları Bekleniyor
Trabulus Limanı Bombalandı
«Son alman haberlere göre, bu sabah şafaktan evvel, tanklarm himayesinde Uerliyen Avustralya kıtaları. Bardia müdafaa hattının bir noktasını yarmıya muvaffak olmuşlardır. Hareket devem ediyor.
«Bardia gibi müstahkem bir mevkie taarruz için bol topçu ve fazla tank kullanmak İcap ettiğini söylemiştik.
«Bugüne kadar ciddi bir   taarruz (Devamı: Sa, S, Sü. 6 da)
BREMENE 20,000
BombaAtıldı
Çıkan Yangınlar 200 Kilometreden Görüldü
Bir Japon
A
mıralı
Diyor ki:
Japonyanın kurmak istediği nizama muhalefet edecek memleketle Japonya arasında bir çarpışma olmasının önüne geçilemez.
Tokio, 3 (A.A.) — Eski donanma kumandanı Japon amirali Suedsugu'ya bir gazeteci şu suali sormuştur:
«Amerika İngiltere ile işbirliği yaptığı takdirde Pasifikde nasıl bir vaziyet tahaddüs etmiş olacaktır?»
Japon amirali şu cevabı vermiştir:
«Jaçonyanın vaziyeti Çin harbi ile ve yeni Uzak Şark nizamında deruhte ettiği vazife ile tesbit edilmiştir. Japonyanın kurmak istediği yeni nizama muhalefet edecek hangi memleket olursa olsun o memleketle Japonya arasında şiddetli bir çarpışma olmasının önüne geçilemez. »
e Amerikalılarla Japonlar Arasında Bir Hâdise
Pekin.  3    (A.A.) —    Pekin ** (Devamı: Sa. S, SU. 5 te)
Şiddetli  bir  hücuma  uğrıyan Bremenin mevkiini gösterir harita
Londra, 3 (A.A > — İngiliz hava kuvvetleri çarşamba akşamı Bremen üfcerine 20.000 yangın bombt^sı ve birçok yüksek infilâk kudretli bomba yağdırmışlardır. Deniz tezgâhlarını ve fabrikaları ihata eden ateş o kadar şiddetli idi ki, müteakip tayyareler tarafından bırakılan yüksek in filâk kudretli bombaların patlamaları tefrik edilememekte idi. *
Hava Nezaretinin istihbarat servisi şunları bildiriyor:
Baskının başlamasından bir saat kadar sonra uzun bir bombardıman tayyaresi kafilesi Bremen üzerine ilerlerken pilotlar Hollandada Zui-derze üzerine geldikleri zaman gökteki kızıl ışığı görebilmişlerdir. Pi -lotlar o zaman hedeften 200 kllomet re uzakta idiler. Hedefe yaklaştıkça kızıl ışık evvelâ bir alev kütlesi, son ra da şiddetli bir külhan haline gelmekte idi. Dumanlar bulutlara ka -dar yükseliyor ve onlara karışryor -du. Birkaç pilot kendilerine tayin e-dilen hususi hedefleri o kadar kuvvetli alevlerin altında bulmuşlardır ki, bombalarını esasen tahrip edilmiş binalar üzerinde israf etmektense şehirde başka fabrika veya deniz tezgâhı aramışlardır.
Baskın karanlık çöktükten takriben bir saat sonra başlamış ve daha gece yarısından evvel 10,000 yangın ve infilâk bombası atılmıştır. Şehir üzerindeki bulutlan rüzgâr o kadar süratle İtmekte idi ki, hiçbir hedef uzun müddet gizli kalmadı. Gece parlak, soğuk şiddetli İdi. Üç bin metrede termometre sıfırın altında 30 derece santigrat kaydetmiştir.
Taarruzun Tafsilâtı
Londra, 3 (A.A.) — öğrenildiğine göre, evvelki gece İngiliz hava kuv-(Devamı. Sa. S, SU. 7 de) ^
Ankara Pamuk Kongresi
AnUıınuhi toplanan pamuk kongresinde Ziraat Vekili   Muhil»   Erkmen ¦ •.....mı.ı ıı bir nutuk söylenmiş ve encümen seçimleri yapıluıvU   faaliyete geçilmiştir. r« ¦.... Ziraat Vekilini kongreye açılış nutkunu Köylerken göstermektedir*
YUNAN
İleri Harekâtı Devam Ediyor
Yeniden Birçok Köy l er Z aptedildi
Silâh Altındaki Muvazzaf 335 ve Daha
Evvelki Doğumluların Sınıflarına Mahsus Hizmetleri Birer Sene Uzatılacak
Muvazzaf Piyade Sınıfı İki Buçuk, Muhabere, Topçu
ve Süvari Üç, Jandarma Üç Buçuk, Deniz Erleri Dört Sene Askerlik Hizmeti Yapacaklar
Ankara, 3 (Hususi muhabirimizden) — Milli Müdafaa Vekâleti askerlik kanununun beşinci maddeelne muvakkat bir madde eklenmeline karar vermiş ve bu hususta bir kanun lâyihası hazırlamıştır. Bu kanun lâyihasının esbabı muclbesinde ahvali hazıra dolayısile silâh altında bulunan muvazzaf askerler İçin bazı kararlar alınmasının muvafık görüldüğü anlatılmakta ve hâlen silâh altında bulunan 1336 ve daha evvelki doğumlu muvazzaf neferlerle hu doğumlulardan muvazzaf hizmete tâbi neferlerin sınıflarına mahsus muvazzaflık hizmetleri birer sene uzatılmaktadır. Bu kanun lâyihası alâ-
kadar bütün encümenlerde tetkik ve müzakere olunmuş ve Milli MUdafaa Vekâletinin almak istedl&i bu yeni tedbir İttifakla kabul edilmiştir. Takında BUyük Millet MeclNİ umumi heyetinde görüşülecek olan bu kanun lâyihamna göre, şimdiye kadar bir bucuk sene olan piyade neferliği muvazzaflık hizmeti İki bocuk; İki sene! olan Muhabere, Topçu, Süvari neferllğl ttç; İki buçuto sene olan jandarma askerlik hizmeti ue bocuk; üç sene olan deniz askerMk hizmeti de dört seneye çıkarılacaktır.
I
II I t
Elbasan Bo dıman Edil
ar 1
Gıda Maddelerine
Konacak
Atina, 3 (A.A.) — «Gecikmiştir* Atina ajansı bildiriyor:
Yunan orduları başkumandanlığı tarafından 31 ilkkânun akşamı neşredilen 66 numaralı resmi tebliğ:
yapılmıştır.    Tarafımızdan    esir
alınmış ve birçok malzeme iğ;ti-
nam edilmiştir. Bunların arasında
8 top vardır. Düşmanın bir tank (Devamı: Sa* 3, Sü. .» m t
Bulgarlstanda
Komünist Harekâtı Kuvvetleniyor
aşvekilin Viyana Seyahati Muhtelif Tefsirlere Yol Açtı
İhtikârı önlemek İçin Bir Şehirden Diğer Şehire
Nakledilen Erzak Kaçak Addedilecek
Romanya Vaziyeti Karışık
Komünist Aleyhtarı
Mücadelede, 40 Demir Muhafız, 18 Rus Öldü
Başvekil Fılot
«Bulgaristanda komünist hare. kâtı kuvvetlenmektedir. Bulgaris-tanda iki cereyan vardır. Birincisi: Sovyetlere daha çok yaklaşmak; ikincisi: Mihver devletlerile işbirliği yapmak...
«Bulgar hükümeti bitaraflık siyasetinden ayrılmak istemiyor. Başvekil Filofun Viyana seyahati iki suretle tefsir edilmektedir.
«Filofun, hakikaten tedavi için Viyanaya gitt.ğine inanmak veyahut Viyanaya gelecek yüksek mevkili Almanlarla müzakerelerde bulunmak...
«Almanyamn Sofya elçisi, Fi-lofla beraber Viyanaya gitmekle bu seyahate siyasi bir renk mi vermek istiyor, yoksa siyasî bir sebep var da onun için mi başvekile refakat ediyor,  bunu birkaç güne
kadar anlıyacağız...»
— Radyo gazetesi —
T ah rikâta Set Çekm ek için Yeniden 3 Alman
Fırkasına ihtiyaç
Var m ış
Londra, 3 (A.A.) — Reuter ajansının bildirdiğine göre, Ro-manyada dahilî vaziyet karışıktır. Romanyaya yeniden Alman kıtla, d gönderilmesinin başlıca sebebi sol cenah unsurları ile Demir Muhafızlar arasında sık sık ihtilâflar çıkmasıdır. Romanyadaki Nazi kuvvetlerinin üç fırkaya baliğ olduğu zannedilmektedir. Büyük miktarda harp levazımı, mühürlü vagonlar içinde Romanyaya gelmektedir. Bunların, Romanyadan Almanyaya gönderilen petrollerin karşılığı olduğu söylenmektedir.
BESARABYA    HUDUDUNDA BİR MÜSADEME
Berlin'deki kanaate göre, Romanyadaki Alman iktisadî menfaatlerinin baltalanmasına mânı olmak ve komünistlerle diğer muhalefet unsurlarının gittikçe artan tahrikatına set çekebilmek için üç fırka askere ihtiyaç vardır. Bugünkü vaziyetin esasına, Demir Muhafızların takip ettikleri ülkü ile komünist emellerinin çatışması hâkim olmaktadır. Bu hakikat, birkaç hafta evvel, Demir Muhafızların Besarabya hududundaki KzSılordu hudut muhafızlariyle çarpışmaları neticesinde büsbütün tezahür etmiştir.
DEMİR MUHAFIZLARDAN VE KOMÜNİSTLERDEN ÖLENLER
Bundan başka, Romanyadaki komünist aleyhtarı mücadelede 40 Demir Muhafızla 18 Rus ölmüş ve bunun üzerine Sovyetler Birliğinin Bükreş elçisi B. Lav-rentief bu hâdiselere bir nihayet verilmesini talep etmiştir.
Diğer taraftan Demir Muhafızlar,    kendileri ile ihtilâf halinde
olan herkesi komünist addederek (Devamı: Sa. 3. Nü. I de)=
Ankara, 3 (Hususî muhabirimizden) — Ticaret Vekâleti memlekette yetişen sadeyağ, pirinç, fasulya gibi bilûmum gıda maddelerine mahalli şartlan nazarı itibara almak suretile narh koymasını kararlaştırmış bulundurmaktadır. Bu maksadın husulü için mıntaka ticaret müdürlüklerine yaptığı bir tamimde bulundukları mahalde istihsal ve istihlâk edilmekte olan bu nevi mad-
delerin satış ve alış fiyatlarını tesbit ederek bildirmelerini istemiş-
th\. , Ttjijk-    ¦    <-4tf* 2DJ .
Her mıırtakada muayyen hayat şartları nazarı itibara alınarak bu gıda maddelerine narh konacağından, herhangi bir ihtikâra mâni olmak için bir şehirden diğer bir şehre sokulacak bu kabil gıda maddeleri kaçak eşya gibi telâkki edilecek ve getirenler hakkında kanunî takibat yapılacaktır.
BirAlmanGazetiSineGöre.
Bir Devdir
Berlin, 3 (A.A.) — D. N. B. bildiriyor:
Lokalanzeigcr gazetesi yazıyor:
«İngiltereye karşı harp basit bir iş değildir. Çünkü dünyanın en büyük imparatorluğu olan bu imparatorluk bir devdir. Bundan başka İngilizler de korkak değildirler. Ingilterede harpçı bir ruh ancak harp zamanında doğuyor. Alman askerleri, çetin darbeler indirmesini bildiği kadar böyle darbelere göğüs germesini de bilen hakikî İngilizlerle karşılaşmaktadır.»
«Fakat her şeye rağmen Alman askeri. İngilizleri yenecektir. Çünkü o daha üstün olduğu grbi davası da daha yüksektir.»
Amerika Kongresi
Bugün Toplanıyor
Vaşington, 3 (A.A.) — İngiltereye yapılacak yardım hakkında bir karar vermek üzere kongre bugün toplanacaktır. Fakat asıl ehemmiyetli celse pazartesi günü inikat edecektir. O gün reis, İngiltereye yardımı temin için hazırladığı ikraz ve istikraz plânını bütün tafsilâtile izah edecektir.
Roosevehm Sesi Alman yada
İşitildi
Nevyork, 3 (A.A.) — Hitlerin Arman milletine hitaben neşrettiği beyannamevi tefsir eden Amerikan gazeteleri mumaileyhin 1941 senesi için vadettiği zaferi 1940 senesi için de vadetmiş olduğunu  hatırlatmaktadırlar.
(Devamı: Sa. 3, Sü. 6 da)—=
MİHVERDE ŞAFAK Al i i:
Alman — İlâhi adam, beni tatlı rüyamdan uyandırdın!
16
VATAN
- 4 - 1 . 941
Ölüm... Tuttukları Yol Onları Buna mı Götürecekti?..
20
Otobüs
Hakkında İsviçre
Firmasının Teklifi
Ya Hızır! Onun da mı bîr   şeyciği yok, diye sordu
ıx
Dursun ve Veli, ağalarının yaman bir işe atılmak üzere olduğunu görünce kederlendiler.
Fakat Hızmn ne meram anlamaz bir kişi olduğunu bildikler! ve hele kendi sözlerile bir kılını
büe oynatmr>'acağ|nı öğrenmiş bulundukları için, bu mevzu etrafında ona bir şey söylemediler.
Zülâlinin evinden hareketten sonra Veli, Hızmn yanında giderek onu inceden inceye tetkik ederken. Dursun da Hasan Ağaya yaklaşmış ve ona:
— Ağam. Bizim aklımız büyük işlere ermez amma, büyük başın büyük derdi olur derler, öyle görüp seziyoruz ki Hızır Ağamız ateşle oynamıya kalkar.
Gerçi işlerin bozuk düzen gittiğini yedi yaşındaki çocuklar bile bilip dururlar.
Amma ve lâkin bunları düzeltmek bizlere düşmez sanırım.
Hasan bu sözlere hiç cevap vermedi. Zülâlinin evinde gördüğü» işittiği şeyler onu derin düşüncelere ve bu düşünceler de endişelere sevkediyordu. Belliydi ki Zü-lâli ve arkadaşları bir şeyler yapmak istiyorlardı. Hasanın endişesi bu şeylerin mahiyetini iyice kavnyamamaktan ileri geliyordu.
Sonra buna Hızmn şuursuz bir hareketle atılışı inzimam etmişti. Bunda biraz da kendini mesul görüyordu. Bu, ölümü hiçe sayan delikanlıyı evinde bulunduğu müddet zarfında daima telkinler altında bırakarak biraz da kendi hazırlamış sayılabilirdi.
Hasan, zulüm ve haksızlıklara inzimam eden şerefsiz mağlûbiyetlerin ve o günün idarecilerinin vatanı tehlikeden kurtarmak için yegâne tedbir olarak hasımlarla her ne bahasına olursa olsun arayı bozmamak siyasetinin, [ I ] dehşetli bir muarızı idi.
Halkın perişan halini, ordunun intizamsızlığını, hudutlardaki hâdiselerin fecaatini duyarak, görerek içi sızlıyordu ve buna rağmen tâ yüksekten    başlayıp    aşağıya
doğru indikçe büsbütün bayağıla-şan zevk iptilâsının, israf yarışının memleketi nerelere kadar götüreceğini hesaplıyor ve bunun önüne geçmek lâzım olduğunu takdir ediyordu.
Fakat bu tâ yukardan başlayış onu ürkütüyordu.
Gözünün önüne eski devirlerin kanlı haileleri geliyordu.
Bu kan deryasının içinde yüzen bir hayal vardı. Bu hayal kâh Hızmn heybetli eşkâlini andırıyor, kâh zümrütler, inciler, yakutlar ve bütün kıymettar taşlarla süslü bir kavuk taşıyan   bir
baş şeklinde tecessüm ediyordu.
Bu baş..... Bunu tanımaya çalışmak Hasana dehşet veriyor, bu haşmetli başın hayalini kafasının içinden, gözlerinin önünden uzaklaştırabilmek için sarfettiğî emekler boşa gidiyordu.
Hasan boğuluyorum sanıyordu ve bu kâbustan kendini kurtarabilmek için atın üstünde çabalayıp duruyordu.
Buna muvaffak olduğu zaman etrafına bakındı ve rüzgârın tesiriyle sallanan, sallandıkça gıcırtılar çıkaran uzun, nihayetsiz u-zaklıklara kadar uzanan serviler arasından geçmekte olduklarını gördü.
Serviler....
Ahiretten taşıyıp getirdikleri kokuyu fânilere ulaştırarak onlara ölümü hatılatan serviler... Ve sonra altında çarpuk, çurpuk taş-larıyle sıralanıp giden mezarlar, ölüm....
Tuttukları yol onları buna mı götürecektil.
Bu aralık kulağına tatlı bir ses ulaştı:
— Baba!.
Hasan birden irkildi. Bu ses onu içine düştüğü kâbus girdabından çekip çıkarmış, yüreğin-deki şefkat hislerini dalgalandırarak bütün başka düşünceleri silip süpürmüştü.
Hasan sesin geldiği tarafa doğru başını çevirdi. Safinaz arabanın perdelerini aralamış, güzel başını ipek işlemeler arasından biraz uzatarak bir yıldızın tatlı pırıltıları gibi yanıp sönen güzel gözleriyle babasını süzmeye koyulmuştu.
— Babacığım neyin var. Hep dalgın duruyorsun.
— Ben mi çocuğum. Allaha şükür bir şeyim yok.
— Ya Hızır!?. Onun da mı bir
şeyciği yok....
İhtiyarın gözleri etrafında Hızın aradı. O da beygirin dizginlerini koyuvermiş, yiğit başı içinde biriken düşüncelerin ağırlığıy-le öne biraz eğilmiş, atının arası-ra ayağını taşa çarpıp sürçtüğünden bile bihaber, kendini kapıp koyvermişti.
ihtiyar kalbine gene endişenin tırnaklarını uzattığını sezdi. Kızının bu yiğit adama beslediği derin ve masum aşkı ve onun kaç gündür safha safha ortaya döktüğü bu sevginin tezahürlerini hatırlayarak elemlendi.
O, kızının Hızıra gönül vermesini pek tabiî buluyordu.
(Arkası var)
(1) Ahmet Refik, Lâle devri.
Bir İsviçre firmasının otobüs vermek Uzerc İstanbul belcdıyesino müracaatta bulunduğunu yazmıştık
Bu teklifi tetkik eden İstanbul belediyesi vc elektrik İdaresi esas \t\bx-rilc muvafık görmüştür. Fakat bu firmanın da derhal gönderebileceğini bildirdiği 15 otobüsü vermesi şüpheli görülmektedir.
Sinemalara
Fazla Müşteri Alınmıyacak
Cumartesi ve pazar günleri sinemalara haddinden fa£la seyirci alınmakta ve halk bu yüzden de çok sıkıntı çekmektedir.
Sinemalar fazla aldıkları müşteriyi sabit koltukların yan taraflarına koydukları sandalyalara oturtmakta ve bir kısmı da ayakta kalmaktadırlar.
İstanbul belediyesi her ne suretle olursa olsun belediye talimatnamesine mugayir olarak fazla müşteri almalarının, sabit koltuklar yanında sandalya konulmaması,halkın ayakta kalmaması için kati bir emir vermiş ve buna aykırı harekette bulunanlar hakkında takibat yapılacağını bildirmiştir.
Kömür Sıkıntısı Yok
fstanbulda hâlen kömür buhranı yoktur. Bugün için Eti Bankta stok kömür olduğu halde talep olmaması bunun bir delili olarak sayılmakta -
dır.
Bayiler ellerindeki kömürü bile sarfedemiyecek vaziyettedirler. Za-bıtai belediye talimatnamesi mucl -bince mahalle aralarında perakende kömür satışı memnudur. Fakat buna rağmen bu karar tatbik edilmemektedir. Son günlerde bunun tatbikine geçilmiş ve perakende kömür satışı menedilmlştir.
-o
Piyasada: Dünkü İhracatımız
Dün muhtelif memleketlere 260 bin liralık ihracat yapılmıştır.
Bu arada Mısıra zeytinyağı, İşvece incir, kepek, Isviçreye tiftik, fındık, Bulgaristan, Yunanistan, Roman yaya balık, Romanyaya mandalina, portakal, Yugoslavyaya tiftik, Ma-caristana fındık gönderilmiştir.
Türkiye • İtalya Ticaret Anlaşması Bitti
Türkiye İtalya ticaret anlaşmasının müddeti ay başından itibaren bittiğinden mer'iyetten kalkmıştır. Her iki ahid devlet anlaşmanın uzatılması için müracaat etmediklerinden bu anlaşma hükümleri dahilinde artık hiçbir suretle mal sevkedilemi-yecekür.
Bu husustaki emir mıntaka ticaret müdürlüğüne geldiğinden dünden itibaren yapılan ticari akitler muteber
değildir*
Yalnız, evvelce taahhüt altına girmiş bulunan tüccarlar ma) sevkede-bileccklerdir.
İstanbul Ticaret Müdürlüğü
İstanbul mıntaka ticaret müdürlü
günü de yapmakta olan teşkilâtlandırma umum müdürü Avni Sakman esas vazifesine avdet etmek üzere hayramertesi Ankaraya hareket edecektir.
İstanbul mıntaka ticaret müdürlüğüne Sait Rauf tayin edilmiştir. Bay ramertesi  vazifesine  bnşhyacaktır.
Türk göklerini aşılmaz    bir sınır hâline getirmek için kurbanı, derilerini Hava Kurumuna veriniz.
940ın Uyuşturucu Madde Suçluları
Bir Senenin Bilançosu: 724
Dava, 1200 Suçlu
Kaçakçılık ve uyuşturucu madde davalarını tetkik ile meşgul olan asliye beşinci ceza mahkemesi müddeiumumiliğine 940 senesinde 724 dava dosyası İle bin iki yüz kadar suçlu gelmiştir. Bu dosyalardan beş yüzü esrar ve eroin gibi uyuşturucu madde satan ve kullananlara aittir. 224 dosyanın suçluları da gümrük vj döviz kabakçılarıdır.
Asliye beşinci ceza mahkemesi de bu davaları tetkik etmiştir. Uyuşturucu madde kullanılmasını iptilâ haline getirenlerin sayısı sekiz yüzü as maktadır. Bunlar Bakırköy akıl hastanesinde tedavi edllmlye mahkûm edilmişlerdir.
Geçen bir sene içinde mahkemeye intikal eden 500 uyuşturucu madde dosyası bulunmasına rağmen müsadere edilen uyuşturucu maddelerin miktarı pek azdır. Toplu ve mühim miktarda eroin ve esrar yakalanma-mıştrr. Yakalananların hepsi pera -kende satıcılardır. Yalnız bir defa (50) kiloluk bir eroin yakalanmış ve bunu imal eden Ziya ilo arkadaşları
Kandilli Rasatanesi Tevsi Ddilecek
Ankara, 3 (Telefonla) — Maarif Vekaleti Kandilli rasathanesinin bu günkü asri ihtiyaçlara göre tevsi e-dllmesi lüzumunu hissetmiş ve bu hususta teşkilâtı genişletecek yeni bir kanun projesi hazırlamıştır.
da birer sene hapse mahkûm olmuş lardır. Yalnız geçen sene değil 939 senesinde de böyle mühim miktarda bir eroin yakalanmış değildir. Yakalananların hepsi küçük satıcılarla kullananlardır. Piyasada eroin bu lunduğu ve hattA Türkiyede imal e-dildigi bile tahmin olunduğu halde imalâtçılar yakalamamışlardır.
Bu gibi işleri yakmdan takip eden salahiyetli bir zat dün bir muharri -rimlzo bu hususta şunları söyle -mistir:
Müptelâlarının piyasada eroin bulmakta müşkülât çekmedikleri mu -hakkaktir. Ceza evlerine kadar eroin girdiği ve hattâ burada eroin kullan mayı iptilâ haline getirenlerin bulunduğu bile bir hakikattir. Tevkifhane de zehirli madde kullanmayı iptilâ haline getirenlerin alâkadar mahkemeler tarafından akıl hastanesine gönderildikleri de bir vakıadır. Eroinin hariçten ithal edildiğini söyli -yenler olduğu gibi dahilde imal edildiğini iddia edenler de vardır. Fakat imalâtçıları ve toptancıları yakala-
mak mümkün olamıyor. Bugünkü teşkilât ve tahsisatla bunları yakala-mıya da imkân yoktur. Hususi bir alâka İle öğrendiğime göre geçen sene Ziya İsminde bir toptancıyı yakalamak için 2 bin liradan fazla para sarfedilmişttr.
Ziya vc arkadaşları yüksek tahsil görmüş kimselerdir. Bunları yakalamak için alâkadar büro mühirr paralar sarfederek kaçakçılara biri sini yabancı tüccar gibi sokmıya muvaffak olmuştur.
Ayrıca bir Fransızm da bu zat ile teşriki mesaisi temin edilmiş tir. Ziya ve arkadaşları kendilerine müracaat eden adamın giyiniş tarzı, kullandığı lisan ve arkadaşı vasıta-sile tamamen yabancı olduğu hak -kında kanaat edindikten sonra buna yine kendisinin İtimat ettiği bir evde 5 kilo eroin vermiye muvafakat etmiş ve bu şekilde yakalanmıştır.
Bugünkü teşkilât kuvvetlendirilmek ve tahsisat arttırılmak suretile zehirli membalar kurutulursa kaçakçılığın önüne geçebiliriz.
Sivas - Erzurum Tahvilleri
Ankara, S (Telefonla) — Sivas -Erzurum birinci tertip tahvillerinin 6 numaralı kuponlarına alt müddet 15 ikincikânun 1941 tarihinde dolmak tadır. Bu tarihten itibaren Cumhuriyet Merkez Bankası, Ziraat   ve İş
Bankaları kupon hamillerine tediyat-ta bulunacaklardır.
Peynirciler Mallarını Saklıyorlar mı ?
BugünPeynircilerSorguyaÇekilecek
Askerlerimize Kışlık Hediyeler
Kadıköy ikinci kız orta okulu talebeleri tarafından askerlerimiz için, 22 adet kazak ve fanile, 19 adet boyun atkısı, 30 çift eldiven, 176 çift çorap olmak üzere iki yüz kırk yedi parça hediye hazırlanarak Kızıltop-rak Halk Partisinde teşekkül etmiş olan hediye toplama komitesine teslim edilmiştir.
Şchrimizdcki bazı peynirciler mev cut stokları kalmadığını ileri sürerek ellerindeki peynirleri yüksek fiyatla satmak istemektedirler. Fiyat murakabe teşkilâtı evvelce yaptığı tetkiklerden elde mevcut stokun bu zamana kadar eksilmlyeceğinl ve böyle bir krizin doğrruyacağını naza rt itibar© alarak ortada bir spekülâ-tion mevzuu olabileceği kanaatine varmış ve piyasada mevcut peynirle rin ikinci bir mevcut listesini hazırlamak için teşebbüslere girmiştir.
Büro dün muhtelif buzhanelere, de polarında mevcut stoku bildirir bir listeyi murakabe teşkilâtına göndermelerini temin ettikten maada belediyeye de müracaat ederek onun buz hanesinde mevcut stok miktarını da öğrenmiştir.
Fiyatlarn suni tarzda yükselmesine meydan verilmemek için her çare ye baş vurulmuştur. Fiyatları arttıranlar şiddetle cezalandırılacaklar -dır.
Mıntaka ticaret müdürlüğü bu itibarla bütün peynircileri bugün 4 ün cü Vakıf Hanında toplıyarak piyasaya mal çıkarmamalarının sebeplerini soracaktır.
Peynirciler mevcut stoklarını çı-
karmayıp mallarını sakladıkları tak dirde hükümet daha ciddi tedbirler alacaktır.
Etçiler Arasında İhtilâf
Et fiyatlarının canlı hayvan borsası fiyatmdan bir misli olarak tes-bitinden sonra mezbahada et kesen tüccarlarla kasaplar arasında bir ih tilâf çıkmıştır.
Canlı hayvanlar kilo basma olarak borsada bir fiyat tesbit edildikten sonra borsa fiyatile alan tüccar lar mezbahada kestirmekte ve kasap lara satmaktadırlar.
Kasaplar, borsa fiyatından bir mis li fiyattan ne miktarının tüccara ve ne miktarının da kasaplara bırakılacağının tesbltini İstemektedirler. Tüc carlarla kasaplardan mürekkep birer heyet dün belediye iktisat müdürlüğüne müracaatla vaziyet hakkında izahat vermişler ve bu meselenin hal li için bir tedbir alınmasını talep etmişlerdir.
Bu suretle birinci elle ikinci el o-lan kasapların bir misli fiyatta vaziyetlerini tesbit etmek icap etmektedir.
YARINKİ LİG MAÇLARI
Birinci küme lig maçlarına yarm Fener ve Şeref statlarında devam e-
dilecektir.
Geçen hafta Fenerbahçenin Beykoz karşımdaki mağlûbiyetinden sonra bundan sonra oynanacak maçların şampiyonada mühim rolü kalmamakla beraber bu haftanın en a-lâkalı müsabakası lig'in başında giden Beşiktaşla Vefa arasında ola -çaktır.
Fenerbahçe stadında yapılacak Vefa - Beşiktaş karşılaşması hiç şüphe yok ki, üzerinde durulacak en mühim maçtır. Bununla beraber bu en
Fener stadının diğer karşılaşma-1 Fenerbahçe galibinin aleyhine Pera sı da Fenerbahçe - Kasımpaşa ara- lehine görüyoruz.
smda olacaktır. Geçen hafta uğradığı mağlûbiyetle aklı başına gelen Fenerbahçelilerin sahadan galip çık maları tabii bir neticedir.
Şeref stadındaki Istanbulspor -Topkapı maçında lstanbulsporun galibiyeti daha kuvvetli bir ihtimaldir.
Galatasaray - Süleymanlye karşılaşmasında da neticenin Galatasaray lehine olması tabiî görülürse do ufak bir ihmal Galatasarayı geçen haftaki Fenerbahçenin vaziyetine düşüre-.
gün için en kuvvetli   bir   vaziyette b,,lr
olduğunu yaptığı maçlarla gösteren     Şeref stadının en mühim maçı da
Beşlktaşın galibiyeti daha yakın bir ihtimaldir.
Pera ile Beykoz arasında olacaktrr. Biz her şeye rağmen bu müsabakayı
Galatasaray idare Heyeti
Galatasaray idare heyeti son mu-
vaffakıyetsizliklerden sonra İstifa et mek mecburiyetinde kalmıştır. Kongre bu ayın yirmi sekizinde yapılacak ve yeni idare heyeti seçilecek -tir.
Yeni heyette Leblebi Mehmedin u-mumî kaptanlık vazifesini deruhte edeceği söylenmektedir .
İnönü Kros'u yarın Şişli tramvay
deposu ile Hürriyeti Ebediye tepesi arasındaki 3000 metrelik mesafe U-zerinde yapılacak vc klüplere mensup atletlerle beden terbiyesi mü -keîlefleri iştirak edecektir.
YAIAH: Kimdlacfc
20
olmak gibi kurduğun saçma hülyaların bokluğunu gözönüne getir...
Bu acı hakaret hu »özlerle nihayet buluyordu:
«— Haydi, başka kapıya yavrum T.
Ve avuca sıkıştırılan birkaç lira...
Bütün bunları bir yüdinm süratl-
le düşünmüştü. Ve dahası vardı: An rak birkaç ay olmuştu ki. bütün bun lar onunla eğlenmek, onunla lstllıza edilmek için tekrar anlatılmıştı!..
Hayır!.. Mağrur Plraye hiçbir zaman düşmanının karşısında küçUlml yecek, aczini belli etmlycccktl.
Kilerini şiddetle çekti ve haykırdı
— Asla! Aktörlük kâfi Saffet Bey. Sizden nefret ediyorum... Sizden iğreniyorum...
— Piraye!..
— Of!. Bırakınız beni gideyim... Ortalık kararıyor...
— Bana acı Piraye!..
— Susunuz... Kâfi diyorum...
— Gitme! Bana biraz ümit ver...
— Hiçbir sey veremem...
— Son ve kati sözün bu mu?
— Dalma nakarat olan bu sualinize son defa olarak cevap veriyorum: Evet!..
Genç adam, başını önüne eğdi. Gözünde aeı bir yesin çizgileri vardı.
şakaklarının şiddetle attığı »kşa -mın loşluğunda bile belli oluyordu.
Piraye, süratle oradan uzaklaşmak İstiyor, fakat nasıl olduğunu bilmeden ayni yere mıhlanmış, hareketsiz onu seyrediyordu.
Böylece bir kaç dakika geçti. Saffet, birdenbire   başını     kaldırarak
çiftliğe doğru esmer bir şerit halinde uzanan yola baktı. Sonra genç kızdan yüzünü kaçırır gibi başını yana çevirerek uzaklara daldı.
Fakat bu kaçamak hareket esna-
sındo Piraye, onun gözlerinde parlı-yan İki İri damla yaşı görmüştü.
Saffet ağlıyordu! Ona biri bu haberi verse mutlaka rüyu gördüğüne zahlp olurdu. Ve kendisi de bir an İçin rüyada olup olmudığını farke-demedl. Bu hayretin verdiği şaşkınlıkla gayri İhtiyari sormuştu:
— Ağlıyor musunuz? Demek gözlerinizde saklı yaşlar vardı?
Sonra bu suali sorduğunu pişman
oldu. Fütursuz görüıımlye çalışarak:
— Beyhude zahmet çekiyorsunuz, dedi, hu göz yaşlarına da İnanacak
değilim!
O zaman, nasıl olduğunu bilmeden Saffetin ayaklarına kapandığını hissetti. Göz yaşından hasıl olmuş bir
sel dizlerini yıkıyordu.
_ Beni yalnız sen mesut edecek -
sin... Senin sesini dnymadnn yaşarsam bedbaht olurum... Bana bir parça ümit, bir   parça şifa ver... Beni
perişan etme Plraye i..
TahıunmMU bitiyor, iradesi, şuuru yavaş yavaş eriyordu. Ve artık
emindi: Saffet hakiki bir ıstırabın pençesinde kıvranıyordu.
Dizlerinin üstünde hıçkıran bu altından banı bur. kesilen ollerlle kavramak, onu acıyan göğsünün, ya-nun kalbinin üstüne bastırmak istiyordu. O zaman duyacağı saadetin miktarını tayinden âcizdi ve bu sonsuz saadetin içinde ölm no kadar tatlı bir şey olurdu...
Onu sarhoş eden bütün bu düşüncelerden sükûtu yutan kalın bir sesle uyandı. Murat Bey, yolun karşısındaki cihette duruyor vo haykırıynr-
du:
— Gece olduğunun farkında bile değilsiniz, değil mi alçaklar?
İkisi birden fırlayıp ayağa kalkmışlar, tltriyerek ihtiyar amcaya bakıyorlardı...
Murat Bey, birkaç adımda onların yanına vararak Saffeti yakasından tutup çekti:
— Sefil? Kızımı İğfal oJip *>eı1-
baht ettiğin yetlşmiyormuş gibi bir
do yeğenimi mi tuzağına düşürmek
İstiyorsun? Yıkıl karşımdan, bir daha gözüm seni görmesin!..
Ve onu göğsünden iterek Pîraye.ıln yanına geldi:
— Yarın sabah eşyalarını toplıyarak çiftlikten defolup gidersin.. Evimde yüzümü karartacak İnsanlara yerim yoktur.
Genç kız, bir İki kere sendeledi. Gözleri Kararmış, kulıklan uguîda-nııya başlamıştı. Boğuk kesik bir sesle yalnız:
— Anıca., diyebildi.. Sanki boğazına hlr şey tıkanmış, başına bir dar-
be inmişti. Bu feci sahnenin hakikat olduğuna bir türlü inanmak istemiyordu.
Murat Bey, onu kentMsine getirmek için çok vakit bırakmadı. Kolundan tutarak çekti vo çiftliğe doğru yürütmlyo başladı. Saffet orada, kollarını kavuşturmuş duruyor, karanlıklar İçinde gittikçe uzaklaşan
bu iki hayali yaşlı gözlerlle lal ' < e-dlyordu.
*
— Düşünülmeden söylenen bir söz bütün bir saadeti nasıl yıkar?
— Ne yapalım kızım? Kader böyle İmiş... Amcanın ne kadar İnatçı bir adam olduğunu bilirsin... Elimden geldiği kadar, dilimin döndüğü kadar yalvardım, rica ettim... Fakat nafile! Seni bundan sonra katiyen tanımadığını söylüyor... Hattâ akşam Selftml Beye do ayni sözü bir kaç kire tekrar etti... O zavnlıı da bir daha senin ismini anacak değildir. Lakin nereye gideceksin? Kimin yanına sığınacaksın?
(Arkası var)
GÜNDEN
G Ü N E
Tramvayda
Yazan: ÜC YILDIZ
lnımıza esen sıkı bir karayele karşı tramvayın vatman sahanlığında - az kaldı köprüsünde diyecektim . altı kişiyiz. Arasıra rüzgârla beraber yüzümüze biraz da yağmur serpeliyor.
Bir zamanlar vatman sahanlıklarında polislerden başkasının durması yasaktı. Fakat bu, bir kaç senedenberi maziye karışmış bir lüks hatırasıdır.
Solumda biri yanındaki arkadaşına Yahya Kemalin son rubailerinden birini okumıya başladı. O bitirdikten sonra arkamda bir başkası:
«Mihneti kendine zevk etmedir
âlemde hüner -Gam vc ?adii felek böyle gelir
böyle geçer*
dedi.
Döndüm. Elli yaşlarında kıranta bıyıklı ve gözlüklü bir adamdı. Birbirimize gülümsedik ve hemen ahbap olduk.
— Atatürk Sarayburnu gece. si nutkunda Türkün yaradılıştan neşeli bir millet olduğunu söyle, misti, dedi, büyük ve kuvvetli bir millet oluşumuzun sırlarından biri de galiba budur. Her çevri hoşnutlukla sineye çekeriz. Deyme sıkıntıya aldırış etmeyiz. Hattâ sıkıntıların keyifli taraflarını bulup çıkararak neşeleniriz.
Duraklardan birinde durmuç. tuk. Kapalı parmaklıklara dışar-dan bir hücum oldu. Fakat aramıza tek bir adam almamıza maddeten imkân yoktu. Bir polis basamakta duran birine:
— Kapı kapanmazsa arabayı bırakmam, diyordu.
O teminat verdi:
— Şimdilik bir kolumla bir bacağımı sokayım; sonra nasıl olsa vücudumun öte tarafı da girer.
Biraz sonra* hakikaten öyle oldu. Adamcağız yeni bir eldivene parmaklarını uydurur gibi hareketlerle yavaş yavaş aramızda yer açtı ve parmaklık kapandı.
Gittikçe artan rüzgârdan fazla rahatsız olduğu görülen biri arabanın içine girmek için bir ümitsiz teşebbüste bulunmak istedi.
Arkamdaki kıranta bıyıklı zat:
— Aman, dedi, o kapıya ilişilmiye gelmez. Bir alay kadın arkalarını yaslamışlar; açtığımız gibi sırtüstü buraya dökülürler.
Bir istasyon daha gittik. Bu defaki durakta kapıyı hiç açma-mıya ve icabında içerden müdafaa yapmıya karar vermiştik. Fakat üşüyen adam:
— Aman bana merhamet, dedi, yayan gideyim razıyım. Yoksa öleceğim.
Çaresiz onu indirdik ve yerine orta yaşlı şişman bir kadın almı-ya mecbur olduk. Yalnız kadı-nınkinden başka bir çocuğile bir de bohçası vardı. Bohçayı vatmanın önüne koymak isteyince:
— Ne hacet bayan, dedi, çocuğu da bari omuzuma bindir de
öyle gidelim.
Yine hepimizde neşeli bir kahkaha. Neyse bohçaya, vatmanın ayakları dibinde bir yer bulundu. Fakat çocuk meselesi kolay halledilecek bir dava gibi görünmüyordu. Bereket versin biraz evvel rubai okuyan adam:
— Hemşire hanım oldu olacak verin bana, dedi, vatan evlâdı hepimizin evlâdı demek.,. Gel yavrum bana sen., yalnız peşin haber vereyim. Elbisem tektir. Ona göre insaflı davran...
Ve Galip Dedenin bir parçasını okumıya başladı: «Ey mah uyu uyu ki bu şeb «Göşünde yer ede banki Yareb «Encam bulur husulü matlap
«Sihi siteme kebap olursun»
*
Ninni henüz nihayet bulmamıştı ki kapı arkamıza birdenbire açıldı ve şakrak bir ses çınladı:
— Baylar yol verin., efendi arkadaş parkta inecekmi?-. nasılsa uyuyakalmış... Kazasız belâsız indirivetelim şuracığa...
Kapıda çarpık şapkalı, dal ceket bir sarhoş göründü. Arabada epeyce bir pandomıma geçmiş olacaktı ki içerden gürültüler, kahkahalar geliyordu.
Sarhoş şaşılaşmış gözlerılc Karaköy   denizinin   fenerlerine
bakıyor:
_ Neresi burası yahu., nere
sı burası yahu. diyordu. Vatman:
— Hadi bakalım., kısmet bu.
rüyaymış, dedi. ,
Sarhoş tramvayın basamağından indirilirken biletçi gülerek bağırdı:
— Uğurlar olsun., yine buy-run.. yarın akşam çalgı da var.
1984
9007
4 - 1 . 941
SVA CMAL
U
ALMANYANIN
Ümit Beslemediği Bir Mülakat
Yazan: Vahdet GÜLTEKİN
zun müddet sükût içinde ve müphem bir hava ile sarılı kalan Alman siyasetinin, yeniden bir faaliyete geçmek için gayret sarfettiği görülüyor. İn-gilterenin, baharda büyük bir taarruza geçmek için hazırlanışı, Amerikanın bu harekâtın cephane deposu olacağını bildirişi üzerine, şüphesiz ki Almanyadan yeni bir teşebbüs beklenirdi. Fakat, hangi istikamette yeni bir maceraya girişeceğini pek kesti-rememiş olan Mihver devletinin yeni ittifaklar aradığı da bir müddettenberi aşikâr olarak görülüyordu.
Binaenaleyh. Bulgar başvekili Filof'un Viyanaya gidişi. Almanya tarafından yeni bir plânın ilk nişanesi olarak kabul edilebilir. Fakat. Bulgar başvekilinin Viyana ziyaretini ilk defa haber verirken işaret ettiğimiz gibi, bu temastan mühim ve müsbet bir netice çıkacağını pek bekliyeme-
yiz. Zira:
| — Bulgaristan müstakil bir
siyaset takibine karar vermiş bulunmaktadır,
2 — Almanya bu temastan kendi lehine bir netice çıkacağını esasen emin değildir.
Bu ikinci hakikatin delili olarak, şunu gösterebiliriz: Bulgar başvekilinin Viyanaya, Almanya ile temas veya müzakerelerde bulunmak üzere gittiği resmen bildirilmiyor ve bu ziyaretin, rahatsızlık sebebile, hususî bir mahiyette olduğu söyleniyor. Başvekil Filof'la beraber, Alman-yanın Sofya elçisinin de Viyanaya gidişi bu ziyaretin resmî bir temas olduğuna şüphe bırakmadığına göre^ bunun resmen ilân edilmeyişi, görüşmeden Almanya lehine bir netice beklenmediğini göstermektedir. Zira, müsbet netice çıkacak müzakereler, umumiyetle, daha evvelden hazırlanır ve ancak katî bir anla§-mıya varılmak üzere iki devletin en salahiyetli nazır veya devlet adamları birbirile buluşur. Eğer böyle bir anlaşma mevzuu bah-solsaydı veya Berlin, Viyana görüşmesinde mühim bir siyasî neticeye varacaklarına emin bulunsalardı bu mülakatı büyük gürültülerle ilân etmeyi - bilhassa hâdiselerin bugünkü şekli dahilinde - hiç de ihmal etmezlerdi.
Diğer taraftan şunu da gözö-nünde bulundurmak lâzımdır ki Bulgaristan, Alman taraftarı siyasetinden, Sovyetler Birliğinin Berlinle olan anlaşamamazlığın-dan sonra ayrılmışa yüz göstermiştir. Halbuki bugün, Romanya hududuna asker tahşidi gibi hâdiselerin hissettirdiğine göre, Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki münasebat eskisinden daha iyi değildir. Binaenaleyh siyasetine Sovyet siyaseti istikametinde veçhe veren Bulgarista-nın tekrar Almanyaya yaklaşacak bir adım atacağına ihtimal vermek pek kabil değildir.
Romanya Vaziyeti Karışık
(Başı 1 inHde)=—
Yahudilerle ve diğer kimselerle eski ve hususî hesapları halletmek yolunu tutmuşlardır.
Demir Muhafızları Teşvik
Eden Kim?
Bükreş'in muhalefet mahfillerindeki kanaate göre, Almanlar, Demir Muhafızların Romanyada-ki komünist nüfuzunu kırmıya ma. tuf faaliyetlerini teşvik etmektedirler. Balkanlardaki Sovyet mahfillerine nazaran Almanyanın Bükreş elçisi Romanyanın, Gcsta-po marifetile kontrolünü temin etmek üzere faal'yet göstermektedir. Gestapo'nun, Demir Muhafızları komünistlere karşı bir alet oiarak kullanmak istediği şüphesizdir.
Bir Anketin Neticesi
Romanya şehirleri ile köylerin-yapılan bir anket, buralardaki amele sınıflarının şimdiden komünist nüfuzu altına girdiklerini
stermiştir. Çiftçilere gelince, bunlar da bugünkü lejyoner rejimine muhalif ve tehlikeli hislerle ..' *bu halde bulunmaktadır.
Vju vaziyet karşısında, eğer Almanya Romanyayı kendisile beraber herhangi bir sergüzeşte sürük-Vmiye kalkacak olursa, Romanyalılardan bir çoğunun şiddetli alrsülâmeli ile karşılaşacaktır.
Büyük
Facianın Hikâyesi
Dutun Dünya Bizim Zaferimizden Ümidi Kesmişti „
Italyanl
Lisanı
Barometre Gibi Değişiyordu
YAZAN:
Meşhur Fransız Muharriri
ANüfit MAUKÜİS
I 940 Şubatında İngılteredcn Aras'a döndüm. General Gortun kurmay reisi o sırada bize bir konferans verdi ve dedi ki:
«Bana kalırsa bu kış ayları esnasında biz katî bir zafer kazandık. 1939 Ağustosu sonundaki vaziyetle bugünkü halimizi hele bir mukayese ediniz. 1939 A-ğustosunda öyle sanıyorduk ki Almanyadan başka italya, İspanya ve Japonyayı da    karşımızda
bulacağız. Amerikanın silâh ambargosunu kaldırıp k^ldırmıya-cağından emin değildik. Domin-
Almanlara   dayanamamıştı.
— Başınıza yağacak ateş ve çelik yağmurunun şiddetini göz-önüne getirmenize imkân yok-1 tur. Bunun altında ezilip gideceksiniz.
İtalya bu defa bu kanaate varınca harbe girmeyi aklına koymuştu. Sadece münasip bir fırsat bekliyordu.
Bize neler olmuştu? Elimize geen sekiz aylık çalışma fırsatını tamamile heder mi etmiştik? Bu suale topyekûn evet diye cevap vermek Sar nehri boyunda kudretlerinin son haddine kadar dö-ğüşen askerlere, bir çok siper kazan ve beton döken İngiliz ve Fransız erlerine, ikendilerinden istenen plânları bir çok emeklerle en küçük teferruatına kadar hazırlayan genelkurmay heyetlerine karşı haksız olur.
Hiç şüphe yok ki Eylülle Mayıs arasında bir çok Fransız ve İngilizler kesif bir ölçüde uğraşıp durmuşlardı. Ne çare ki emeklerinden çoğunu, lüzumsuz işlere israf etmişlerdi. Onlara emir verenler üç bâtıl fikre saplanmış, kalmışlardı:
1 — 1914 te olduğu gibi bir siper hattını müdafaa etmenin mümkün olduğu ve bunu yapıp tahkim etmenin başlıca işimizi teşkil ettiği.
2 — Lehistanda geçirilen tecrübenin Fransaya tatbiki mümkün olmadığı ve ordularımızın teçhizatını yeni prensiplere göre değiştirmeye mahal bulunmadığı.
3 — Harbin uzun süreceği, bu cihetle asıl hazırlıkların 1941 ve 1942 seneleri için yapılması icap ettıgı...
Bu hatalara ilâve olarak Fran-sada siyasi fırkalar yüzünden başgösteren şevk ve iman yokluğunu ve İngilteredeki hadsiz nikbinliğin fena tesirlerini gözönüne getirirseniz şu noktaya akıl erdirmiş olursunuz: Fransa ile İngiltere;1 Almanyanın yedi seneden-beri korkunç derecede isabetli emeklerle ve teferruata pek çok kıymet vermek suretile hazırladığı cehennemi mekanizmaya, neden karşı duramamışlardır, harbe girdikten sekiz, on ay sonra neden bu mekanizma karşısında zaaf göstermişlerdir?
Polonya askerleri îyidi... Fakat
si gayet parlak görünüyordu. Fakat meseleyi iki taraflı olarak inceleyenler aynı kanaate yaramıyorlardı. Bitaraf memleketlerde bulunan insanlar artık bizim zaferimize inanmıyorlardı. İtalyanlar. Mussolini'nin Almanyaya meyil göstermesine rağmen ilk zamanlarda hâdiseleri bitaraf bir gözle takip etmişlerdi. Fakat gitgide kanaatleri değişti. Şubat a-
yonların bizimle beraber    yürü- j yında    şu düşüncelere   vardılar:
yüp yürümiyeceğini bilmiyorduk. Arapların bize karşı silâha sarılması bile hesapta vardı.
Bugün gördüğümüz manzara nedir? İtalya, İspanya ve Japonya he.halde bitaraf görünüyorlar. Amerika silâh yasağını kaldırmıştır. Dominyonlar bizimle harekete geçmişlerdir. Araplar bizim tarafımızı tutmuştur. Fran-
«Müttefik devletler kış aylarından istifade etmeyi becerememiş-lerdir. iki tarafın kuvvetleri arasındaki fark azalacak yerde Almanların lehine olarak çoğalmıştır. >
İtalyan radyosunun fransızca neşriyatında bir vakitler tatlı sözlere tesadüf edilirken evvelâ a-laya başladılar, sonra düşmanca
sız seferberliği    rahat rahat    ta-rbir yol tuttular.
mamlanmıştır. Garp cephesine karşı bir yıldırım harbi imkânsız görünüyor. Hiç mübalâğa etmeden diyebilirim ki büyük bir zafer kazanmış bulunuyoruz.»
O dakikada bu iddiaların hep-
Bazı    dostlarımın    anlattığına

göre tesadüf ettikleri italyanların hepsi istikbal hakkında kuvvetli tahminlerde bulunuyorlardı.Kont Volfi bir dostuma $u sözleri söylemişti:
MİLLÎ PİYANGO İDARESİNDEN:
Mîllî Piyangonun dördüncü tertip üçüncü çekilişine ait devamlı biletlerin haricinde devamsız biletlerin Millî Piyango istanbul Bürosunda Dördüncü Vakıf hanı altındaki Gişelerinde (üzerinde yazılı fiyatlarla) satışa çıkarıldığı sayın balkımıza bildiririz.
KALESİ
R A
ESRARI
Kral EDVARD'm çocukları... işkence... Hapis... Cell&tın baltası... Saltanat hırsile gözü kararan Kral namzetleri... İngiltere   tarihinin en
feci   sahlfesl....
BASİL IİATHBONE BARBARA O'NEIL
BORİS KARLOF
Pek vatanda
Sinemasında
U G Ü N
İPEK
SİNEMASINDA
ALİCE  FAY E
FRED MAC MURRAY - RtCHARD GREENE
gibi 3 büyük Yridızm yarattıklurı
NİYET Köprüsü
Şaheserini görmelisiniz. Eğlenceli - Hareketli ve heyecanlı mevzuu bütün   seyircilerini memnun etmektedir, kin mat 1 de tenzilâtlı matine
ALMANYA
ki Cephede Harbe Doğru İlk Adımı Attı
Londra, 3 (AA.) — Bura mahfillerine göre Alman tayyarelerinin 1-talyanların maneviyatını yükseltmek için geldiği aşikârdır. Böyle bir şeye hedef olmak ise asla hoş bir şey değildir:
Siyasi bakımdan bu hâdise Musoli niyi Hitlcre daha ziyade tâbi kılacak mahiyettedir. Hava yardımını, hiç olmazsa Duçeyi iktidar mevkiinde tutmak için askeri yardrmın takip etmesi nsla imkânsız değildir.
Bu sevkıyat Hitlcr için daima bir kâbus teşkil etmiş olan iki cephede harbe doğru ilk adımdır.      •
Kayda lâyık olan bir vakıa da Almanyanın Yunanistanla harp halinde olmadığı ve Atinadaki elçiliğinin de olmadığı ve Atinadaki elçiliğin Euna binaen nazari olarak Alman pilotları Arnavutluk harbine iştirak ctmiyeceklerdir.
Bir Japon Amirali
Diyor ki
MEVLÛDU ŞERİF
Samsun Tüccarlarından Kefeli Zade Naci İbrahim oğlu HAKKI Evi FELİ'nin ruhuna ithaf edilmek üzere 5. Kânunusani. 1941 pazar günü öğle nam azmi müteakip Beyazıt camii şerifinde Hafız Sadettin Kaynak ve Hafız Fahri taraflarından mev-lûdu şerif kıraat olunacağından arzu eden ihvanı dinin teşrifleri rica olunur.
BUGÜN
(Başı 1 İncide)
garnizonu Amerikan bahriye si-lâhendazları kumandanı, Japonlardan, Pekinde pazartesi günü vukua gelen ve Amerikan silâh-endazlarının Japon polisi tarafından mevkuf tutulması ile neticelenen hâdise hakkında tam tarziye istemiştir. Mevkufiyetleri esnasında Amerikalılardan dördü dövülmüştür. Amerikan albayı, suçlu Japon jandarmalarının ve subaylarının cezalandırılmasını ve istikbalde bu gibi hâdiselerin tekerrür ©tmiyeceğî hakkında teminat verilmesini de istemiştir. Aksi takdirde hâdise kapanmış telâkki olunmıyacaktır.
Bu hâdise, bir Pekin kabaresinde vukua gelmiştir. Bir sivil Japon,    Amerikan    silâhendazları
grupundan birisi ile kavga etmiş ve bu Amerikalıyı  tabancası ile
tehdit etmiştir. Amerikalılar, bu Japonun silâhını elinden almışlardır. Bunun üzerine Japon polisi Amerikalıların hepsini yakalamış ve mevkuf tutmuştur. Bunların tahliye edilmesi hakkında mü. kerrer talepler üzerine, tahliye ancak I 7 saat sonra vukua gelmiştir.
Japon makamları, bu tahliye üzerine hâdisenin kapanmış olduğunu bildirmişlerdir. Fakat Amerikan kumandanı bu hal suretini kabul etmemiş ve tam tarziye talep ederek hâdise hakkında Va-şingtona bir rapor görvdermiştir. Amerikalılardan ikisi, mevkufiyetleri esnasında, kabahatli olduklarına   dair bir   deklarasyon
imzasına mecbur edilmiştir. -o—-¦
Bflyflk Millet Meclisinde
Türk-IngilizTedîye Anlaşmasının Birinci Müzakeresi Yapıldı
Hükümete Ticaret Anlaşması Akdine Ya-
naşmıyan Devletler Müvaridatına Karşı Tedbir Almak Salâhiyeti Verildi
Ankara, 3 (A.A.) — B. M. Meclisi bugün Refct Canıtezin Başkanlığında toplanarak Haziran - Agus -tos 1940 aylarına ait divanı muhasebat raporunun sunulduğuna dair maz bata ile mili! korunma kanununun 36 ncı maddesine bir fıkra ilâvesi hakkında kanun lâyihasını ve divanı muhasebatın üç aylık raporları üzerine ittihaz edilmekte olan karar larm meriyet ve şümulünün tayinine mütedair mazbatayı müzakere ve kabul eylemiştir.
Devlet memurları aylıklarının tev hit ve teadülüne dair kanuna ek kanun lâyihasınm ikinci müzakeresi ya pılmış ve kabul edilmiştir.   Bundan
sonra meclîs maaş kanununa müzey yel kanunun üçüncü maddesinin tadili, mer'I gümrük tarifesinde mu -vakkat mahiyette değişiklikler yapılması ve yabancı memleketlerle mu vakkat ticaret anlaşması akdi ve ticari anlaşmalar akdine yanaşmıynn devletler müvaridatına karşı tedbirler ittihazı hususlarında hükümet? salâhiyet verilmesine ait kanun lâyihalarını, Türkiye - İngiltere arasında 2 birincikânun 1940 ta aktedilen tediye anlaşmasının tasdikine ait ka nun lâyihasının birinci müzakerelerini yapmıştır.
Meclis gelecek pazar günü toplanacaktır.
Bremene 20 Bin Bomba Atıldı
(Banı 1 İncide) +
vetleri tarafından Bremen'e tevcih edilen şiddetli hücum esnasında, deniz inşaat tezgâhlan da bombardı -mana maruz tutulmuştur. İki numaralı liman civarındaki bütün depolar yanmrya başlamıştır. Bir pilot Focke wulf tayyare fabrikası üzerine geldiği zaman, fabrikanm yanmakta olduğunu görmüştür. Bu tayyarenin at tığı bombalar, aleyler içine düşmüş ve biraz sonra alevler arasında altı infilâk vukua gelmiştir. Deutsch*-VYacuı/m Oil petrol tasfiyehanesi çok hasara uğratılmış ve Bremen'dekı demiryollarına da birçok noktada isabetler kaydedilmiştir. Bir demiryolu civarında bulunan fabrikalar, tamamen yıkılmıştır.
Raporlardan bir tanesi, bu hücumun Mannheim'a yapılan hücumdan çok daha şiddetli olduğunu bildi, mektedir. Alman hava dftfi batarya- ' larmın baraj ateşi çok .şiddetli ol -muştur.
Bom bardım an     tayyarelerim izden
Yon İleri
Ediyor
Topraklardan denizlere... Denizlerden göklere yayılan... Bugünün har
bi san'at   âlemine ilk hakiki eserini verdi.
üzen
er
Türkçe
Pek yakında
Sinemasında
St NEM ASINDA
RAMAZAN Bayramında
BALALAYKA gösterilmişti. KURBAN Bayramında da
ELEANOR POVEL ile FRED ASTAIR
Gibi iki büyük Yıldız'ın yarattıkları
BR0DWAY MELODİE1940
Nefis ve şahane filmi takdim edilecektir.
Taksim
Sinemasında
Columbia   Film Şirketinin Speclal Fransızca sözlU filmi
CASUSLAR AVCISI
Büyük casusluk ve intrika filmi Casuslar orasında geçen maceralar. Oynıyanlar:
RALF BELLAMY-FAY WRAY Ayrıca:   Umumi   arzu üzerine
ROBENSON ADASI
Türkçe sözlü Büyük harika filmi Bugün saat 1 de tenzilâtlı matine]
(Başı 1 İnekte) +
taarruzu tardedilmiştir. Bir tank iğtinam edilmiştir.
30 ilkkânun günü iki düşman tayyaresi düşürülmüştür. KlUuranın Şimalinde İlerlemeler Atina, 3 (A.A.) — Hava şeraitinin son 24 saat zarfında eep-henin büyük bir kısmında harekâta mâni olmasına rağmen, Yunan kıtaları, Klisura'nın şimalinde, düşmanın kuvvetli mukavemetine rağmen ilerlemişler ve birçok köyü işgal etmişlerdir. Fırtınalar, şimdi, her iki    taraftan harekâtı fevkalâde güçleştirmektedir. Ha. va şeraiti, düşmanın hava faaliyetini durdurmuştur.
Yunan resmî sözcüsü,  Klisura civarında iki    top ve bir miktar İtalyan malzemesi daha ele geçirmiş olduğunu söylemiştir. Elbasan Şiddetle Bombardıman
Edildi
Atina, 3 (A.A.) — Yunanis-tandaki İngiliz    hava kuvvetleri umumî karargâhından bildirilmiş, tir: İngiliz bombardıman tayyare, leri dün Arnavutluktaki Elbasanı çok    büyük bir    muvaffakiyetle bombardıman   etmişlerdir.   Yüksek infilâk   kudretli   bombalarla yangın bombaları kullanılmış ve bu bombalar şehrin    merkezine düşmüştür. Üç büyük yangın çıkmıştır.  Şehrin  merkezindeki  büyük bir binaya isabet kaydedilmiş ve binanın alevler içinde kaldığı görülmüştür. Bütün tayyarelerimiz bu bombardımandan sali. rnen dönmüşlerdir.
Bardia Müdafaa Hattı Yarıldı
+ (Başı 1 incide)
yapılamaması bundan ileri geliyor -dıı. Şimdi hakiki taarruz başladığına göre, İngilizlerin on beş gün içinde bütün hazırlıkları yaptıklarını göste rir. Müdafaa hatlarında mühim bir yara husule geldiğine göre artık bu hücumun gevşiyeceği söylenemez. Hattâ iki üç güne kadar Bardia mü-dafilerinin teslim olmaları da beklenebilir.
«Tobruktaki İtalyan kuvvetleri 3 tümen kadardır. İngilizlerin kuv -vetleri bundan çok fazladır. Tunus hududunda da İtalyan kuvvetleri vardır. Fakat bunların Tobruka nakli güçtür. Oradaki Fransız müstemle ke askerlerinin ne yapacakları malûm değildir.
Tunus - Tobruk arasındaki mesafe 2 bin kilometredir. Kamyonlarla nakil mümkün ise de İtalyanların bu kadar nakil vasıtasına malik oldukları zannedllemez.
- Radyo gazetesi -Londra, 3 (A.A.)   —   Avustralya kıtalarının Bardia müdafaasını yardıkları hakkında Kahiredeki İngiliz
umumi karargâhının tebliğinde veri- bir tanesi, dönerken, İngüiz sahili a-len haberin tafsilâtı bu akşama ka- Çiklannda düşmanın bir Junkers-88 dar Londraya gelmemiştir. Maama - tayyaresine rastlamıştır. Junkers, fih Bardia hakkında elde mevcut u- 800 metreden ateş açmış, İngiliz bom
bardım an tayyaresinin arkasındaki top bu ateşe cevap vermiş, ve biraz sonra düşman toyyaresinin, duman çıkararak ve Zigzag yaparak yoluna devam ettiği görülmüştür.
Bremen'e yapılan büyük hücumda esas hedefleri, her türlü harp gemisi ve bilhassa denizaltıların inşa edil -mekte olduğu deniz inşaat tezgâh -lan, Deutsche Wacuum Oil tasfiyehaneleri, demiryolu münakalatı, limanlar civarındaki depolar, fabrikalar ve diğer muhtelif endüstri noktalan teşkil etmiştir.
Pilotlarm bazıları, bir   Gebrüder Nielson Amidon ve pirinç fabrikasını baştan başa o derece şiddetle yanar btr halde müşahede etmişlerdir İlk hücum esnasında atılan bomba ^ wa3en anRaz ^
lar dalga kıranla nhtrma bağlı beş bu ^ dahft fexIa tahrip etmçy. mj Kruvazörün bulunduğu sahaya düş - zum2mz telâkki    eyıerni?lçrdir<    Bl|J müştür. Deniz tayyarelerine mahsus fabrlkaya taarruz   ey,lycn   pilollBr hangarlar civarında birçok yangınlar burada sckiz bUyUk yangm çıkar _ çıkmıştır. Başka bombalar da güm- ±klmnı ve nihayet bütün bu yan m rük nhtrmma ve bir harp gemisine muazzam      tek ateş halini
isabet etmiştir. Müteaddit infilâklar a]mış oldugunu Mdirmişlerdlr. Pilot dan sonra deniz tayyare hangarları yanmıya başlamıştır.
İkinci akında gümrük dalga kıranına tam icabetler kaydedilmiş ve nhtrma bağlı gemilerinde olduğu tahmin edilen be? yangının çıktığı ve Uç infilâk vukubulduğ-u görül -müştür. İki büyük motöre isabet vâki olmuş ve bunlardan kesif duman tabakası yükselmiştir. Çıkan yangın lar 100 kilometre uzaktan görülebiliri İstir*
mumî malûmata göre bu haberin bü yük mikyasta bir taarruzun mübaşiri olması muhtemeldir.
Bardia müdafaasının asıl kaleden 8 kilometre derinliğe kadar vardığını tahmin ettirecek sebepler vardır.
Muhasara altında bulunan İtalyan kuvvetlerinin 20 binden fazla olduğ\. son günlerde tahmin edilmektedir.
İngiliz Tayyareleri Libyadaki
Limanları Bombaladı
Kahire, 3 (A.A.) — İngiliz hava
kuvvetleri umumî karargâhının tebliği:
1/2 kânunusani gecesi İngiliz tayyareleri Trablusgarp limanında bulunan gemilere şiddetle akro yapmış -I ardır.
—o-
JaponElçisi Molotof u Ziyaret Etti
Moskova, 3 (A.A.) — Japonyanın Moskova büyük elçisi, sah günü öğleden sonra Hariciye Halk Komiseri B. Molotof u ziyaret etmiştir.
Amerika Kongresi Bugün Top'anıyor
(Başı 1 inelek») ——
Nevyork Times gazetesi bu münasebetle şunları yazmaktadır: Hit 1er in sözleri, Rooseveltin Mihver devletlerinin harbi kaza-namıyacakları hakkındaki beyanatının Almanyada husule getirdiği akisleri boğmıya matuftur. Rooseveltin sesi, sansüre rağmen Almanyada da işitilmiştir. Amerika reisicumhurunun sözlerinin Alman milletini endişe ve tereddüde düşürdüğü muhakkaktır. Yeni senenin eşiğinde ise Hitlerin karşısına ingiltere dikilmiş bulunu-vor. Onun arkasında da Hitler, Buleşik Amerika devletlerinin bulunduğunu görüyor.
lar, bu yangını, dönerken Hollanda hududunu aştıkları halde yine gör -mekte devam etmişlerdir.
Btrçok deniz inşaat tezgâhına, dok lara ve binalara birçok defa yüksek infilâk kudretinde bombalar isabet etmiş ve bu tezgâhlardan ikisi üzerine binlerce yangın bombası düştük ten sonra bütün bu saha o derece şid detH ve o derece parlak bir alev deryası haline gelmiştir ki, bu alevlerin içinde yüksek infilâk bombalarının patlamaları müşahede edilememiş -ör.
o
Amerikan Bflyflk
Elçisi Vlşlye
Geliyor
Cenevre, 3 (A.A.) — Vichy'de tahmin edildiğine göre Amerikanın, yeni büyük elçisi Amiral Leahy cumartesi Vlchy'yc gelerek vazifesine başlıya, çaktır.
Mevlâna Azad
Tevkil Edildi
Allahabad. 3 (A.A.) — Hint kongresi partisi reisi Mevlâna Abdülkelâm Azad, tevkif edilmiştir.
12
66
27
[W
Eğer
Vaktiniz Varsa..
Size hiç bir zaman hiç bir artisti taklit etmenizi tavsiye ede-tek değilim. Fakat eğer vaktiniz varsa ve makiyajın ne büyük işler gördüğüne kani olmak isterseniz siz de şahmınızda küçük bir tecrübe yapınız. Gözünüzle görüp teslim edeceksiniz ki maki-yaj sanatı olmasaydı Hoîivut ta güzel kadın miktarı yüzde doksan azalırdı.
Geçenlerde Max    Faetor    bu tecrübeyi Londranm canlı manken leı.n d en   Mis  Olga   Lavrence üzerinde yapmış ve herkesi hayretlere düşürmüştü. Demek insan üşenmezse ve biraz da meharetli ise ınakiyajla yüzünde    en akla gelmiyecek  değişiklikler  yapabi- j lir. Tabii güzellik bile zevkli bir elin yapacağı ufak bir rötüsle cazibesini arttırır. Buna mukabil ih- . mal edilirse yavaş yavaş sönme- ' ye mahkûmdur. ı
Eğer yüzünüz fazla sade ise ve hiç bir hususiyeti yoksa sıra ile Misel Morgan'm, Ginger Ro-ger'nin, Jean Cravford'un yüzünü kopye edebilirsiniz. Olga Lavrence'in h. ir yeri Jean Cravford'a benzemez. Meselâ alnı daha açık ve daha dardır, çene kısmı onunki kadar kemikli değildir. Hele gözleri tamamiyle
Hangi Artist
Daha Yüksektir?
MEÇHUL KAHBAMANMR SERİSİ s 4
Lûtfiye Akalınl
ı
İstiklâlMücahitlerineDavutpaşaKış-lasından Mühimmat Kaçıran Kadın
yazan :    M. SIHR
kahveci güzeli filmin in en güzel bir sahnesi
Kahveci Güzeli
Her geçen gün Türk sinemacı- filimde dediği gibi: İki kelimeyi I yapar, lığında    yeni bir    muvaffakiyeti yanyana getirip lâf etmesini bil-      Kahveci Güzeli filminde en çok
başka biçimdedir.    Max _Factor ı mujdeliyor. ve her filim bize A- miyen. bütün derdin şarkiyle anla ' ne beğenilecek?
bir saat kadar bu yüzle uğraştıktan sonra, onları yakından tanıyanları bile şaşırtacak derecede bir benzerlik meydana getirmiştir.
Makiyajcı, yüze bol krem sürmekle işe başlamıştır. Sonra kremin fazlasını incecik yumuşak bîr bezle çıkarmış; üst göz kapakla-ıına, kaşlara kadar yayılan uçuk gri bir boya sürmüş, bu boya göz
kapaklarında daha koyu olmalı ve kaşlara doğru renk daha u-çuklaşmalıdır. Bu küçücük hile gözleri olduğundan bir misli büyük gösteriyormuş.
Yüzü pudralamazdan evvel şakakları tamamen kaplayan ve alt göz kapaklarına kadar uzanan kırmızılık sürmüş, sonra bol pudralamıştır. Pudranın fazlasını yumuşak bir fırça ile almıştır. Gözlerin altına da koyu gri bir çizgi çektikten sonra iş ağza kalmış. Bu da Jean Cravford'un bir
merikan filimlerinin tantana ve j tan adam rolünden çıkmış, artık zenginliklere    bürünmüş    şaşaalı jlstlerile de dert anlatabiliyor.
gösterişlerini aratmıyacak ve düşündürecek kadar yeni bir inkişaf merhalesi içinde bulunduğumuzu hatırlatıyor. Bununla beraber, bizde çevrilen filimlerle Amerikan şaheserlerini mukayese edecek değilim, fakat çalışmamızı beyen-miyenlere şunu sormak isterim: Bizim elimizdeki vesaitle Amerikalı çalışacak olsaydı acaba bizim kadar muvaffak olabilir miydi? Hem biz şimdflik kendimiz için filim çeviriyoruz. Kendi örf ve âdetlerimizi, kendi ruhumuza hitap etmeyi, bizi eğlendirecek veya müteessir edecek sebepleri, herkesten daha iyi anlar, daha iyi an. latır ve daha iyi temsil ederiz.
Kahveci    Güzelinde    makiyaj
sanatımızın da ileri doğru büyük
bir adım   attığını   memnuniyetle
gördük. Şimdiye kadar, filimleri-,
mizde, itiraf   ederiz ki   makiyaj
Bütün tablolar hayattan alınmış..
İşte kırda davar otlatan genç çoban kızı., bu rolde Nezihe kendini gösteriyor. Güzel kız., hem de fotojenik bir güzejliği var, ve güzel bir de sesi var.. Münir Nu-
Bence bu filim zaten yapılmadan evvel beyenilmiş, sevilmiştir. Mevzu küçüklüğümüzdenberi severek dinlediğimiz bir menkıbe. Artistler her zaman alkışladığımız sanatkârlar; sesler her zaman dinlemiye koştuğumuz sesler..
Bütün bunlara bir de filmin muvaffak olması için canla başla
reddinin mesteden üzüntülü sesi çalışıldığını ilâve edersek ortaya
ile birleşerek kulaklarda ne hoş bir ahenk yaratıyor.
Kel Oğlan rolü Hazım için biçilmiş kaftan., zaten bu filimde ona münasip başka bir rol de göremiyoruz. Bu mevkide esprilerini bol bol harcıyabilir, seyircile-
iyi bir eser çıktığını tahmin edebiliriz.
Sinemacılığımız şimdilik bizi tatmin edecek kadar çalışıyor. Bunu iftiharla takdir ederiz. Fakat bütün temennimiz, onun ihracat da    yapabilecek    bir mercebeye
ri güldürmek için    elden geleni, ulaşmasıdır.
resminden kopye edilmiştir. Saç- j çok  sunî  duruyordu.     Herhalde
ların şekli de modele    uydurul- makryajcımız, tiyatroda ve şehir- .
muş ve nihayet Olga Lavrence'e de çok muvaffak olan bir maki-I
daracık bir tuvalet te giydirilince yajm bazan hiç fotojenik olma-!
artık Joan Cravford'dan hiç   bir dığını takdir    etmiş ve filim için
farkı kalmamıştır.    Bu    yepyeni ayrı tarz bulmuştur.  İşte meselâ'
Joan Cravford'un    ömrü    yalnız Talâtı ve Nevin Sevalı ne güzel
bir gündür, çünkü gece cilt iyice temizlenince altında gene Olga Lavrence çıkacaktır; ve Olga hiç bir artisti taklit etmeye özen-miyecek kadar kendi hayatından memnun ve güzelliğinden emindir.
birer Çinli kılığına sokmuşlar, bu. rada onları tanıyabilmemiz hakikaten müşkül. Talât her zamanki' gibi rolünü yaşatıyor ve her za-1 manki gibi kendine hâs sesile aklıyor ve ağlatıyor.
Münir Nureddin,  Hazımın bu
On 9enedenberi, yani sinema sesli olalıberi devam edegelen bir münakaşa mevzuu vardır ki hâlâ bir neticeye varamamıştır: Sanat bakımından tiyatro artisti imi daha yüksektir, sinema artisti \mii>.
Bu suale aktî bjr cevap verile-| bileceğini ummuyorum. Fakat ortada inkâr edilemiyecek bir hakikat varsa o da ekseri tiyatroda muvaffak olan artistlerin sinemada tutunamadıkları ve bir çok sinema artistlerinin de sahnede bir şey beceremedikleridir. Peki, mademki sinema da bir nevi tiyatro olmuştur. Niçin aynı sanatkâr ikisinde de muvaffak olamasın?. Bunun başlıca amili herhalde diksiyon, söz 9Öyleme şeklidir. Söz de yazıya benzer, şahsîdir. Herkesin kendine mahsus bir yazısı olduğu gibi kendine mahsus ta bir söz söyleme şekli vardır. Bir sınıfta bütün talebeye aynı şekilde aynı hoca yazı yazmasını öğretir, halbuki hiç bir ço. cuğun yazısı diğerininkine benzemez. İşte konuşmak ta öyledir. Her artist başka türlü konuşur. Kimininki tiyatroya uyar kimininki de sinemaya, bazısının da hem tiyatroya hem de sinemaya yarar.
Sinema sesli olmazdan evvel ortada böyle zorluklar yoktu. Artist sesiyle değil agzıyle, bur-nuyle, çenesiyle, yüzünün ifadesiyle oynuyordu. İster doğru ister yanlış konuşsun hiç ehemmiyeti yoktu. Muvaffak olmak ihtimali şimdikinden çok fazla idi. Sesli sinema ortaya çıkar çıkmaz her şey altüst oldu. Yıkılmaz zannedilen şöhretler yok oldu ve yerlerini başka isimlere bıraktılar. Meşhur artistlerin bazıları kendinde sesini denemek cesareti, ni bile bulamadan çekildi, bazıları da bir kaç tecrübeden sonra bir daha gözükmez oldu.
Sesli sinemada en ehemmiyetli şey mümkün olduğu kadar tabu olmaktır. Mikronun fevkalâde hassasiyetinin fazla gür, fazla heyecanlı sese tahammülü yoktur. Orta bir sesle söylenen    bir
şarkı çekilmez bir şamata halini ğ, „, ~ M utar eken i n
Bayan Lûtfiye Akalınlıyı,     Is-tanbulun işgal altında kıvrandığ* şeametli günlerde yaşamak baht sızlığına katlanan   okuyucuların» dan, eminim ki, bir kısmı tanır Tabiatın görünüşte simsiyah,  ta kat, hakikatte ap ak ve çok pa» yüzlü yarattığı bu faziletli bayan Beyoğlunda Tepebaşında    o za manlar taksilerin durak    mahaU olan küçük meydana nazır dük kânlardan  birinde ütücülük,  kolacılık,   çamaşırcılık yapardı.«M sır kolahanesi»  firmasını taşıyar dükkânının içi dışı temizliğin, hele, beyaz önlük ve prostelâsıyle kendisi de titizliğin,  sanki, eşsiz bir sembolüydü. Daima yüzü güler, tatlı tatlı söyler, bütün müşterileri de onu pek severdi.
Görünüşüne bakanlar aldanır, onu milliyet hissinden, yurt sevgisinden mahrum zevksiz ve ruhsuz bir kadın sanırlardı. Hele, Beyoğlu muhitinin o günkü yabancıları, yabancıların şımarık yardakçısı ve sırnaşık şakşakçıla- | n, onu çekirdekten yetişme bir kosmopolit tanır, kendilerine samimî bir sırdaş sayarlardı.
Halbuki, Bayan Lûtfiye hiç te tanıldığı ve sanıldığı gibi değildi. Onun, herkes tarafından kolay kolay fark ve hissedilemiyecek gizli bir hüviyeti, kıymetli bir meziyeti, imrenilecek bir seciyesi vardı. Ruhuna nüfuz edebilenler, mefkuresini keşfeyliyebilen-ler, onu kapalı kadife kutular i-çinde gizlenen pırlantalara benzetirlerdi.
Bayan Lûtfiye, o kara günlerin, millici görünüp geçinmeyi kendine menfaat vasıtası edinenlerinden değildi. Tam manasiyle, bütün mümtaz vasıfları ve şartla-rıyle yılmaz bir istiklâl fedayisi, yaman bir inkılâp    savaşçısıydı.
Lutiıye AmJÜUİİI
arkadaşlarını elde etmeye muvaffak olmuş!.. Bu iyi yürekli asil müslümanlar, Davutpaşa kışlasında saklı duran silâh ve cepanele-rin alınıp taşınmasına göz yuma-caklarmış!...
ı Nihayet bir gün de öğreniyoruz:       i ¦ V', \;*\
O gece, bu uğurda çalışıp çırpınmaktan usanıp yorulmıyan Ba. yan Lûtfiye ile Tiri güverte imamı Abdülhamit, ilk parti olarak bir kaç araba dolusu silâh ve cepane almışlar ve haftanın muayyen gecelerinde diğer partilerin verilme, sini de sağlamışlar!...
Bu erkek cüretli ve aslan siret-li kadın, temin ettiği bu büyük muvaffakiyetlerin, giriştiği bu tehlikeli faaliyetlerin tatlı heyecanlarına doyamıyor, atılmak için daha çetin, daha korkuiu mace-ralar araştırıyor ve buluyor.
Bayan Lûtfiyenin ak yüzünü bu defa da, işgalcilerin askerî ve siyasî dairelerinden, istihbarat servislerinden haber aşıran, Ana-doluya havadis uçuran fedayiler
Mütareke ve işgal devrindeki ha- arasında görüyoruz. Bu işte de, yatı, çok meraklı ve o nisbette çekirdekten yetişme nice nice is-heyecanlı maceralarla dolu olan tihbaratçılara pes dedirtecek, a-bu bayan, zenci olmasına rağ- lâkalıları gerçekten hayretlere dümen, Türk ırkına mensubiyetini sürecek bir zekâ ve dirayet gös-iddia ve bununla gerçekten ifti- ı terdiğini işitiyor ve öğreniyoruz: har ederdi. |     Bayan Lûtfiye, yalnız yabancı
Bayan Lûtfiye, bugün soy adı istihbarat servislerine mensup olarak iftiharla taşıdığı ak alınlı- kara yüzlüleri aldatmak ve atlat-
¦ k
Kahveci Güzeli filminden diğer bir sahne
BU HAFTA GÖRDÜĞÜMÜZ FİLMLER
Bu hafta Melek sineması Fırtına isminde bir filim gösteriyor. Ayrı bir mevzu üzerinde işlenerek Cebelüttarık nev'inde bir e-ser yapılmak istenmiş. Eric Von Stroheim bu sefer bir casus çetesi reisi değil ticaret yaftası altında milyonlar dolandıran ve tam yakayı ele vereceği 6irada ortadan yok olup başka bir memlekette başka bir isimle yeni dolaplar çeviren bir iş adamıdır! Biz o-nu Pariste Sahrayikebiri deniz haline sokacağını ilân ederek milyonlarca aksiyon satan bir şirketin başında görüyoruz. Bir kadınla yakından alâkadardır. Bu da kendisini takip eden emniyet müdürünün karışıdır.
Fırtına fiLminde de Cebelütta-
rık'ta olduğu gibi seyirciye sona kadar yanlış bir yol takip ettiri-liyor. Önceden sonu tanmin etmek imkânsız. Kadının Eric Von Stroheimin sevgilisi olduğunu sanmıştık. Kocası da öyle zannediyor. Dolandırıcı tam sırraka-dem basacağı sırada onu kaçıran ve sayfiye köşkünde saklayan da bu kadındır. Nihayet ikisini beraber orada yakalayınca iş anlaşılıyor. Meğer, genç kadın Eric Von Stroheimin kızıymış. Kızına, herhangi bir dedikodu mevzuu olmasına mâni olmaya çalışan baba, orada tevkif edilmemesini rica ediyor
Bir saat mühlet istiyor. Bir saat sonra gidip kendisi polise teslim olacak. Bu müddet zarfında,
kızının hüviyetini    meydana   çı- yor ve çifte sevgililer birbirlerine
karacak olan bazı fotoğrafları da imha edecektir. Resimleri aşıran şantajcı ile aralarında çıkan münakaşa, mücadele halini alıyor ve ikisinin de ölümü ile neticeleniyor.
Bazan çok kötü yollar tutan a-damlarda bile iyi hislerin tamamiyle sönmediğini Eric Von Stroheim ne güzel gösteriyor. Büyük bir dolandırıcı, fakat kızını kendi canından çok seviyor. Bir sürü dolap çeviriyor, fakat ölüm pahasına bile verdiği sözde duruyor.
Filmi baştanaşağı Eric Von Stroheim, kuvvetli, mütehakkira oyuniyle idare etmiş, Annie Du-caux güzel kadın, şantaj yapan gazeteciyi Dubricourt ne güzel yaratmış. Çok hareketli, geveze, bulanık suda balık avlayan    bir
tip.
Fakat filimde mükâlemeye çok yer verilmiş. Fazla tiyatroya kaçıyor. Hiç haricî sahne bulunmaması, vakanın hep dört duvar a-
kavuşup muratlarına eriyorlar.
Fotoğraflar bilhassa groplan-lar çok güzel. Alice Fay'in sesi gene eskisi kadar içli ve tahrik edici. Eski Nevyork dar, isli kahveleri, amele muhitiyle iyi canlandırılmış.
Medeniyet Köprüsü alâJca ile seyredilen bir filim.
Saray sineması bu hafta Günahkârlar isminde bir film gösteriyor. Bu filimde bütün yük çocuklrın üzerindedir. Adet yerini bulsun diye araya küçücük bir de aşk macerası sıkıştırılmış..
Sokak çocukları.. yetiştikleri muhit onları çekirdekten günahkâr yapıyor. Gangsterliğe özeniyorlar. Fakat cemiyet onları., ve onların yetiştiği muhiti gözönün-de tutarak buna karşı tedbirler almıştır. Mümkün olduğu kadar muhitin onlarda filizlendirdiği fena tohumları yok etmiye uğraşan müesseseler vücude getirmiş.
işte günahkârlar filminin Silvia
aıır.
Andre Brüle bir gün bir tecrübe filmi çevirmiş. Ertesi gün beyaz perdede kendisini gördüğü zaman dayanamamış, hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
— Yarabbi, bu konuşan ben miyim, diye bağırırmış, meğer ben yanlış oynuyormuşum, hem de otuz senedenberi yanlış ve fena oynuyormuşum da bunu bana şimdiye kadar hiç kimse söylemedi..
Halbuki beyaz perdede fazla mübalâğalı, fazla sunî görünen konuşma tarzı ve jestleri, sahne-i de ona otuz senedenberi hep muvaffakiyet temin etmişti. Çünkü tiyatro seyircileri bu şekli seviyor, bunu tutuyor, ve tiyatro san-ati de bunu icap ettiriyor. Andre
Brüle'yi sahnede Arşen Lüpen rolünde görenler hep bir ağızdan bu aktörün yüksek sanatini tasdik ederler.
Louis Jouvet, Harry Baur hem sahnede hem de sinemada muvaffak olan artistlerdendir. Misel Morgan ise çok tabiî olan oyunu yüzünden tiyatroda zor tutuna-bilmiş fakat bu sadelik sinemada çok beğenilmiştir. O kadar yapmacıksız oynuyor ki seyircinin, onun rol yaptığına değil kendi hayatından bir parçayı yaşadığına inanacağı geliyor. Mi§el Mor-gan'ı Amerikan artistleri ayarına yükselten, işte tiyatroda mu-vaffakiyetsizliğine sebep olan bu sadeliğidir.
Buna mukabil sahnede büyük şöhret kazanan Helen Hays bir kaç defa filim çevirmiş fakat bü-
yılında A-nadoluya silâh ve cepane kaçırmak teşebbüsleriyle, o kara günlerin ak yüzlü simaları arasına karışan Tir güverte imamı Abdülhamit Efendinin istediği yardımı, hiç düşünmeye bile lüzum görmeden kabul etmek suretiyle isbat etmişti. Karşılaşılması her an içn melhuz ve muhtemel bulunan türlü türlü tehlikelere rağmen, verilen hizmete hemen o gün can ve başla atılmak, yurdun halâsı için çalışanlara katılmak gibi, benim diyen her yiğıtin bile göze alamıyacağı derecede güç ve büyük, bir feragat ve fedakârlık göstermişti.
O günden sonra, Akalınlı Ba-
makla Kalmamış, b le sokulup ahbaplı dığı padişah ve sul d akı haremağalarır koparmak yolunu sinsi bir faahvete
rer bahane i-lıklaıını kazan-ltan sarayların-ndan havadis da bulmuş, ço'< koyulmuş. Ge-
ne memnuniyetle haber alıyoruz ki, bu sahadaki hizmetleriyle dr alâkadarları cidden hoşnut ve memnun etmeye, kendini, o günün parlak bir istihbarat yıldızı addettirmeye muvaffak olmuş.
Fakat, bu faaliyetlerinin de heyecanlı zevkleri, yaman bir macera âsıkı olan bu ak ahnlı akdini artık tatmin edemiyor. Ana-doluya kaçmayı, biraz da cephede çalışmayı, yurt salgmcıİarıyle dövüşüp vuruşmayı zihnine    ko-
yan Lûtfiyeyi Davutpaşa    kışlası yuyor. Hiç şüphesiz ki, bu teşeb-
önündeki çayırın kenarında,    di- büsünde de    muvaffak    olacak,
lenci kıyafetiyle Tunuslu,    Ceza- belki de yiğitliğine nice babayîği*-
yirli ve Senegalli Fransız askerle- lere parmak ısırtacaktı. Ne yazık
rinden sadaka isterken    görüyo- ki, bu kara aslana   o güne kadar
ruz. Bir kaç zaman    sonra    bağ yarlığın!, yararlılığını esirgemiyen
yollarında,  mezarlık    aralarında talih, birdenbire nekesleşmisti. A-
gene o askerlerle başbaşa verdiğine, onlara gözyaşlariyle birlikte diller döktüğüne tesadüf ediyoruz ve bir gün işitiyoruz.
Bayan Lûtfiye, başçavuş Tunuslu (Mahmudülmergani), çavuş Cezayirli (Ahmedülkattan) ve onbaşı (Osman Ebülkabuz) la
gır bir hastalıkla zavallıyı yataklara sermiş, son arzusuna da kavuşturmak lûtfunu ondan esirgemişti.
Halen, Mısırda ve afiyette olduğunu öğrendiğim bu dişi aslana uzun ömürler diler, namını hürmet ve tazimle yadeylerim.
tün gayretleri muvaffakiyetsizlik- parmış. Bütün ihtarlara rağmen bu le neticelendiğinden artık   tecrübeden de vazgeçmiştir.
Gene bir tiyatro artisti olan Ed-vard Robenson ilk filmini çevirdiği zamanlar kendini hâlâ seyirci karşısında zanneder ve hep yüzünü kameraya dönerek rolünü ya-
0%
Günahkârlar filminden bir sahne
' rasında geçmesi de filmin piyese Sidney'in kardeşi bu küçücük ya-. benzerliğini arttırmış. <     Medeniyet Köprüsü ismiyle İ-
pek sinemasında    gösterilen    fi-
limdr üç jönpıönvye var ki fil-• min beğenilmesi için bu bile kâfi.
Alice Fay, Richard Green, Fred Mac Murrey.. Uçü de genç, üçü de güzel.. Ve uyuşarak, iyi oynamışlar. Mevzu ^a enteresan. İlk buharlı gemi inşasında karşılanan ve başarılan müşkülât, çev.  tırapları. hayat    mücadeleleri iyi
canlandırılmış. Daha ziyade içtimaî bir mevzu. Alâkadar olanları memnun edecek mahiyetfe.
ramazıardan biridir. Islahhaneye koyacaklar. Silvia Sidncy evlenirse küçük kardeşini yanında alıkoyabilecek. T&lih ona yardım ediyor. Karşısına Joel Mac Crea-yı çıkarıyor. Evleniyorlar. Bu suretle hem saadete hem de kardeşine kavuşuyor. i
O ayak takımı muhiti güzel yaratılmış.  Zavallıların neşeleri, ıs-
1
rilen entrikalar ve bu araya sıkıştırılan iki çiftin aşk hikâyesi.
Sonda bütün güçlükler yrnilî-
I
Medeniyet Köprüsü fil minden h\r sahne
huyundan vazgeçememiş. Rejisör bakmış olacak gibi değil. Edvard Robensonun karşısına bir kamera koydurmuş. O bunun karşısında rolünü yaparken diğer bir kamera diğer cephelerden filmi almış. Büyük sanatkâr şimdi bunu hatırladıkça güler ve «ne ise artık filim çevirmeye de alışabildim.s» dermiş.
Kendine lâzım olan bilgiyi e-dinmiş bir artistin sanati de, muharririn üslûbu, ressamın ahengi gibi zekâ ile hiç bir ilişiği olmayan bir vergidir. Artistler arasında zekâ bekımından nice dehalar vardır ki iki kelimeyi bir araya getirip doğru dürüst ve ahenkle söyleyemedikleri için. gayeleri ve emelleri olan aktörlükten vazgeçmek mecburiyetinde kalmışlardır. Aktörlük kabiliyeti kendisiyle beraber doğar, o, bu kabiliyetini ister tiyatroda ister sinemada göstersin bize onu ta&W* etmek düşer.
Komşu Memleketleri Tanıyalım...
YUGOSLAVYA
O SOFYA
BULGARİSTAN
ADRİYATİK DENİZLİ
İTALYA
rAREMT
DURAZZ
manastır
REMO
AVLONYA
OAÖI
Korpo
YUMAN İSTAN
YUNAN
DENİZİ
EGE
EMİZ İ
MESAHA
W HUDUTLAR
KİLOMETRE 0     so    100    I5d
AK  JVDENİZ
Vunanistanın mesahal sathiyesi 129,880 kilometre murabbaıdır. Fran sanın dörtte biri kadar—
Nüfusu: 7,103,000 dir. Dört kara hududa vardır! Türkiye, Bulgaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk...
Yunanistan arazisi ekseriyetle dağ
yunanistan
lık ve ziraate elverişli değildir. Başlı
ca Üretimi: Şarap, üzüm, zeytin, bal, portakal ve limondur.
Yunanlılar usta gemicidirler, ol -dukça mühim bir ticaret filoları var
drr. 589 buharlı, 710 da motorlu ve yelkenli gemL..
Yunanistanm büyük şehirleri: A-tina. Pirce, Selanik, Patraa, Kavala,
Hanya (Girit adasında) ve Sercz—
1923 ten evvel Türklyede milyonlarca rom vardı. Bunlar, anavatana dönen Türklerle mübadele edildiler.
fark Masalı:
Zührenin Kuşağı
Mısırlı küçük bir kız, balkona çıkmış, Nilin üzerinden süzülüp giden kayıkları seyrediyordu.
Havada leylekler uçuşuyor, ne -birden su testilerini dolduran kadınların şen kahkahaları yükseliyordu.
Zühre kendi kendine:
— Ah* Diyordu. Ben de aralarmda. bulunsam—
Birdenbire, halasmın sesini duydu:
— Tembel! Haydi, işinle meşgul ol, bakayım—
Zühre titredi, ve çalışmrya başladı.
Hava pek sıcak idi. Daha serbest çalışabilmek için belindeki ipek kuşağı çözdü, çıkardı. Balkonun par -m aklığına asarken yere düştü.
O anda, güzel bir leylek kuşağı kap tı, bir ok gibi hızla gözden kayboldu.
Leylek, hükümdarın güzel bahçelerinin üzerine gelmişti. Hükümdar, hocalarının kendisine evlenmesi için verdikleri öğütleri dinliyordu. Dedi ki:
— Evleneceğim... Fakat, alacağım kız hem bir çiçek kadar güzel, hem çalışkan, hem terbiyeli ve itaatli olmalıdır.
Tara bu sözleri bitirdiği sırada a>-yaklannm dibine havadan zarif, ince bir ipek kuşak düştü. Bütün hocalar hep birden:
— xşte bu bir mânevi işarettir!-Diye bağırdılar. Ve:
— Şimdi bu kuşağın sahibini bulmak gerek...
Dediler. Hükümdar da:
— Evet, ben de o fikirdeyim.» Cevabını verdi:
O esnada leylek, muttasıl b ah çerin üzerinde uçuyordu. Uzun gagasını ealhyarak sanki hükümdara kla-vuzluk etmtye hazlr bulunduğunu an latmak istiyordu.
Leyleği takip ettiler. Leylek onla^ n, güzel Zührenin Nü kıyısındaki e-vine kadar götürdü.
Hükümdar, ZUhreyi görür gör -mez, Hocalarma:
— İşte, Tanrının bana nasip ettiği hayat arkadaşı bu kızdır...
Dedi. Zührevi aldı, sarayma götürdü.
Zühre çok bahtlı ve mesut bir hükümdar karısı oldu. Ve bütün hayatını, güzel leylekleri beslemiye. onlara karşı olan şükran borcunu öd emi-ye, hasretti.
Cemalettln TaJû
YENİ BlLMECEEMlZ
Birinciye: Bir mürekkepli kalem, ikinciye: Bir para çantası, 3-10: Birer kitap, 11-50: Birer defter, Hal varakaları 12 sonkânuna kadar gönderilmelidir.
ÇOCUK BULMACASI Kupon No. 5
Küçük Okuyucularla ' Konuşmalar
Bir gün, Lâfontenin meşhur «Karga ile Tilki» hikâyesini okuyorduk. Hikâyeyi dinliyen çocuklardan bl-
— öğretmenim, tilki ile karga konuşur mu?
Diye sordu. Cevap vermeme vakit kalmadan çocuklardan biri ayağa kalktı, ve:
— Elbet konuşurlar, Mç konuşmamalar kitap yazar mı?..
Dedi. Bir diğeri de şunu söyledi:
— Ne karga, ne de tilki konuş -mazlar. Bu hikâye, bize herkese aldanmamızı anlatmak için ya -zılmıştrr. Karga -Tilkinin beni bu kadar methetmekten maksadı ne?» Diye düşünseydl, ötmek için gagasını açmaz, peynirini dâşünnez, kaptır -mazdı.
Dedi. Bu düşünceli talebem, bütün arkadaşlarını aydınlatmıştı.
Evet, kitaplarda gördüğümüz bu çeşit hikâyeler, herhangi bir öğlide bağlanmak için yazılmıştır.
Bugün sizin okuduğunuz; yarm, sizden sonra yetişecek olanların oku yacakları bu hikâyeler ölmez ve dalma yaşryacaktrr.
Hepimizin bildiğimiz Naareddln Hoca hikâyeleri de öyledir. Hayatta, bazı işlerde nasıl hareket etmemiz lâzmı geldiğini bize canlı ve açık bir surette anlatırlar.
Sırası gelmişken size bir terSiye kaidesinden bahsedeyim: Sizi eğlendirmek, memnun etmek için bir hikâye, bir fıkra anlatıldığı zaman sakın:
— A— Ben bunu biliyorum... Demeyiniz. Bilseniz   bile   sonuna
kadar dinleyiniz. Bakınız, ben de size bir hikâye anlatacağım.
«Bir gün hocayı düğüne çağırmışlar. Biraz kıyafetsizce gitmiş. Kapıcı, tepeden aşağı süzmüş, içeri sokmamış. Hoca, evine dönmüş, g'izel ve yeni kürkünü giyerek gelmiş 'Çepici uzaktan görünce önünü kavuşturarak karşılamış. Sofrada en I31 bir yere oturtmuşlar. Hoca, ara sı*a, kürkünün eteğini, '.Iraya yaklaş4 nr. ve: «Ye kürküm, ye!» dorraiş. Sc bebini sormuşlar. Hâdiseyi anlatmış.
Faydalı Bilgiler:
Çelik Köprüler...
Bugünün adamları çelikten, yalnız elli, yüz katlı yüksek binalar yapmak la kalmıyorlar, nehirlerin üzerinden de büyük köprüler atıyorlar. Zamanımızda yapılan bu köprülerin eşi hiç bir devirde görülmemiştir.
Çelik köprülerin en çoğu ve en uzunlları Birleşik Am erik adadır.
Nevyorkun büyük köprüleri:
Brüklin, Triboru, Vilyamsbur, Ke -ensbur, Manhatan, Vaşingtondur.
Bunlardan, sonuncusunun uzunluğu bir kilometredir.
Asma köprülerin en uzunu San Fransiskoda nehrin iki yakasını birleştiren bir buçuk kilometrelik köprüdür.
Boyu bir buçuk kilometre, yüksek ligi de, suyun üzerinden 60 metredir. Kabloları tutan kulelerin yüksekliği de 225 metredir.
Bilmece Ralli
14 tlkkânun sayrmızdaki bilmece «KARANFİL» dir.
Doğru halledenlerden: Kumkapı orta okulu 679 Sadun Nişancalı bir mürekkepli kalem, Eskişehir lisesi orta kısmı Kemal özbayraç bir kitap; Ayhan Işılda, Süleyman Perçin, Mediha Bolgün, Sedat Şanvcr, Ayla Eke. G. Gökçek, Mete Pekci, Kutlu özgülev, Melike Ergene, Turgut Soy dan birer defter; Melâhat Onaran; Fehmi Yırldrnm, Nilüfer Um aç, Perihan Bediz, Hidayet Erdoğan, Meliha Turan. Günseli özgener. Sel -çuk Emre, Avniye Balcıoğlu, Fuat Subaşı, Râna Tarun. Mütekait Etem. Vasfi Ayhan, Sedat Tüzüner, Kenar Koç. Muammer özklp.
Hak vermişler
Çocuklarım, büyüdüğünüz zaman kıyafete büyük bir değer verildi -ftinl göreceksiniz. İyi giyinmiş bir a-dam her yerde saygı görür. Kıyafetin düzgün olabilmesi için elbiseye İyi bakılması, yağmurdan, çamur -dan, kirden korunması lâzımdır.
Yalnız elbiseniz değil, saçlarını? iyi kesilmiş, güzel taranmış olmalı eliniz ve yüzünüz her zaman temi; bulunmalı drr.
öğretmen: KAZIM ÖZDlL
T
a r
iht
en
Bü  ÇERÇEVENİN      ÎÇÎNDE BİR    HAYVAN SAKLIDIR?
Bunu öğrenmek için numaraları sıraalle   ve   bir
çizgi ile urleş-uriniz.
.39 *ıo
Ht
Yapraklar
Kanunî
Elmas Bir Bazubendi Macun Yaptırarak Nasıl Yemişti ?
Topkapı sarayının Hünkâr hama-mmdayım. Kanunî Sultan Süleyma-nm 380 senedenberi hiç ihtiyarlamı-yan gür sesi hamamın kubbelerin -de hâlâ akisler yapıyor:
— Ağa!.. Aga!.. Bu bazubent ecdadımdan bu ana değin çok klmsenc-nln başını yedi. Elhamdülillâhı Taalâ bunu yemek te bana nasip olacak!., hekimbaşryı bundan bana bir müfer-rih macun düzsün!.. (1)
Yakut ve ok kıymetli elmaslardan yapılan bu bazubent parçalan havana kondu, dövüldü, hekimbaşı bunun zerrelerinden bir macun yaptı.
Kanunî de bu iç açıcı ve ferahlatıcı macunu yedi.
îran hükümdarı; ikinci Sultan Mehmedin îstanbulu fethini tebrik ederken kendisine kıymetli taşlardan yapılmış bir bazubent göndermişti, bazubent irs yoluyla Kanuniye kadar gelmişti. Padişah yüksek kıymet taşıyan bu ecdat yadigârını daima koluna takardı.
Padişah bir gün Topkapı sarayındaki Hünkâr ham amma girdi. Tıkanacaktı. Soyundu, bazubendini de çı kardı. Kaftanının üstüne koydu. Ba-büssüade ağalarmdan birisi padişa -
hm elbisesini devşiriyordu. Kaftanm üstündeki Bazubendin farkına var -m adı. Kaftanı çekince üstündeki bazubent soğukluğun mermerleri üstü ne düştü ve param parça oldu.
Hâdisenin doğurduğu âkibeti devrindeki yazı dilimizden de bir parça okumuş olmak İçin tarihçi Sol ak zadenin ağzmdan dinliydim:
«Bazubent camekânm mermerleri üzerine düşüp birkaç parça olmak la hizmetkâr hayatından meyus o-lup vâki hali Darüssüade ağasına ilâm edip bir tarikle halâs mümkün değildir. Böyle zikrymet şey ile zahiren peymanei ömrün bugün ta -mam olmuştur. Dev oğlana teessüf eyleyip bâde zemanin saadetlû padişahı bazretleri go.sU merasimini tekmil ettikten sonra taşra çıkıp hüdda-nır zevilihtiram gerek BabüssUade ve gerek Darüssüade ağalarmm yüzlerine nazar ettikte gayet perişan gö rüp niçin gamginsiz!.. Yohsa taşrada düşman bir kale mi aldı deyip sual buyurduklarında Darüssüade a-ğası ahvalini hezan acz ve elem ile ilâm eyledikte saadetlû Padişah Haz retleri mesrur olup zikrolunan oğlana hilai fahire giydirip ve Darüssüade agasma hitap buyurup:
— Ağa bu bazubent ecdadımdan bu ana değin çok kim esne yedi. Elhamdülillâhı Taalâya bunu yemek nasip oldu.. Deyu hekimbaşryı davet edip elması mezburu havan içine koyup dövdürüp müferrih macun ettirdiler.»
Bu hâdise büyük ve muhteşem hükümdarın: mukadderatı olduğu gibi kabul etmesini ve yerinde olmıyan gazabının manasızlığını gösteren şahane bir affıdır.
Edebiyatımız Ne Haldedir ?
(1) Solakzade tarihi. Sayfa 585
Çorluda
Çorlu (Vatan) — Kazamızda millî korunma kanununa ay kın hareketi görülen Yasef adındaki şahıs mahkemeye sevk edilmişti. Muhakemesi sonunda Yasef iki sene Babaeskiye sürgün cezasına ve 500 lira da para cezasına mahkûm edilmiştir.
Büyük askerî hastahane mutat tıbbî müsamerelerinin beşincisi de başhekim Asım Türenin reisliğinde ve sıhhiye müfettişi prof. Aptülkadir Noyanın    huzurlarile konferans salonunda yapılmıştır, hakkında Dr.    Hayri Akarırmak tarafından Nefroz    malarik hakkında ve Dr. Cevat    tarafından ,crom hastalıkları hakkında birer .onuşma yapılmış ve mevzuların nünakaşasına Prof.    Aptülkadir >Joyan, Dr. Nuri Ergene,    Sami, layri Akarırmak iştirak etmişler-
lir.
1        Kazamızda büyük bir sem-»ati eseri bırakarak Erdek kaymakamlığına tayinen   giden kıy-uetli idareci kaymakam Muzaffer iüven yeni işine başlamak üzere ('orludan ayrılırken bütün memu-1 ve kalabalık bir halk tarafın-,n uğurlanmalardır. £ Çorlu elektrik santralı baş t akinisti    Muhsin    Mergenin en ' .çük parçasına kadar bütün ak-» rntnı kendi    bilgi ve    emeğıle r   /dana getirdiği alarm pünleri-1    mahsus   canavar   düdüğünün ,1 dairen 4 kilometrelik meşalelerden duyulmaktadır.
Şair Behçet Kemalin Cevabı
I
" Halk Şairlerimizin İmbikten Geçirilmiş Berrak
Şiirleri, Cemiyetimizin Arzularına Uygundur
Bir iki senedenberi, muhtelif gazete ve mecmualarda genç nesil ve birinci Büyük Harp sonrası edebiyatı hakkında, uluorta sözler söylendi, yazılar ve anketler açıldı.
Bütün bu yazılan   yazılar   ve söylenen sözler, bir nesil davasına muhtelif cephelerde   yapılan, ya müdafaa ve yahut hücumlar-^ dan ibarettir.
Pek tabiî olarak, bunun haricinde hiç bir tesire kapılmadan objektif olarak yazılan ve söylenenler de var. Geçenlerde, gazetemizde bu hususa dair, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ile Sadrı Ertem ve Ömer Bedrettinin fikirlerini, neşrettik. j
Bu üç fikir adamımız, o yazıla- j rında birbirine zıt    düşüncelerini kendi görüş zaviyelerinden    mü- , dafaa ediyorlardı. j
Bugün şair Behçet Kemalin ta-mamile orijinal bir tezi müdafaa eden fikirlerini neşrediyoruz:
«Suallerinizi hep birden okuma ma, benden ayrı ayrı değil edebiyat davamız    ve şahsiyetlerimiz
etrafında kafamda yer etmiş o-
Anketi Yapan:
Baki Süha
Şair Behçet Kemal Çağlar
Türk sanatkârı olmanın kendilerine verdiği büyük vazifeyi far-kedememiş gafillerdir.    Bunların 1
Asi gönül azatsız kölendlr, gönül bu
t      ya,
Tuz aranan kuzular gibi düştü Tuz-cu'ya (1)
Tuz yalayan kuzular gibi öpüp taşını Taze kekUerine döküyor göz yaşını Pirim bana ayan et ne yüzden erdiğini
Gizleme benden sana Taptuk'un verdiğini
, Gözlerim dolu dolu, göz çevrem hal-
ka halka
I Yeter sürünmeyeyim pir    lavım bu
| halka
j Bir ses ver başım hazır seslenirsen
(Ver) diye
Galatı hilkat olduk bizler münevver
diye
Halkı Ürkütmektedir    attığımız her
adım.
Şenlen bir daha seslen: «Mürşit halk
tır»; ;ınl.nlm
Eseli gerçek onlar, iyrctl yalan biziz;
Onlar bir uçtan ermiş, hmervah olan
biziz.
Kim demiş çUe çeken beş - on derviş. Yunus,
Bu millet baştan başa   çekmiş, ermiştir. Yunus.
Şiir, roman, hikâye, piyes va-
bu sayıklamalarını, kendi    reybî
¦      .....      ... .       Ve so^uk ruhlarına eğlence edin-1 dikrinde İ^f&^^'tohv
lan düşünceleri kendi "jetaj- mış ye münakkit diye şöhret al- , hangileridir, diye    soruyorsunuz.
Bir kere genç denince hangi ya-
tiplerinde söylememe imkân verir
misiniz?
Edebiyat davamız derken siz, sualleri soran arkadaşımın da bir sanat davacısı ve yolcusu olduğunu düşünüyor ve bu sualleri bir çok kereler bir çok gazetelerimizin yaptığı gibi kafaları dinlendirecek ve gönülleri eğlendirecek bir hafif anket telâkkisile tertiple, mediğinize inanıyorum.
Evet, gelişmekte, kendini ve kökünü aramakta, yeni aşılar yapmak için ağacını urlardan temizlemek mevkiinde olan Türk cemiyetinin bünyesinde ve inşasında edebiyat en mühim yerlerden birini alıyor. Bütün geçmiş devirleri bize aynasından seyrettiren çok kere şu bu tahriflerin çarpıttığı tarih değil edebiyat olmuş
tur. Bir milletin edebiyatı o milletin diliyle o milletin duygusunu, o milletin bir ferdi ağzından veya kaleminden ifade eden edebiyattır.
O halde sanat kıymeti ne olursa olsun, bizim edebiyatımız halk edebiyatı diye şimdiye kadar i-kinci plâna attığımız öz edebiyattır. Divan edebiyatınm serde yetiştirilmiş hurmalardan farkı yoktur. Bizim his âlemimiz ve iklimimiz söğüt veya incir nasıl sayılırsa sayılsın halk edebiyatını verendir.
Kaldı ki hangi edebî mektebe
ve telâkkiye mensup olunursa o-lunsun dünyada revaçta bulunan isabetli sanat mihenklerine vurulunca asıl edebî    eser    denmeyi
hakkedecek, hissin «gönülden kopup mısra haline girmiş olduğunu belirtecek halk şürleridir. Bizim bağımız ve tarlamız onu veriyor; bizim milyonlarımız onunla coşup onunla avunuyor. Milleti yeni şevkler, dünyevî gayretler, medenî hamleler ve insanî hasletlerle yenibaştan yuğurmak ve yaratmak vazifesini üzerine a-lacak yeni sanatin ürküşü ne gazel, ne Sonne, ne de filân başka ve buhranlı cemiyetlerin mahsullerinin mırıltı halindeki taklididir.
Halk şiirlerinin imbikten geçirilmiş berrak, ferahlatıcı, eşsiz iksiri gibi cemiyetimizin arzuları, iştiyakları ve ihtiraslarından süzülüp gelen şiirler bizim sayılmayı hakkedebilecektir. Son yıllar içinde edebiyatımız bu hidayete ermektedir. Yani şehir yazıcıları mahdut zümrelerin aletleri olmaktan çıkıp engin halk kitlelerine, dünya görüşlerine, insan o-larak içimizi burkan ve oyan meselelere doğru açılmışlardır. Büyük hakikatin kâh sıtması kâh şaşkınlığı kâh vecdi onlarda bir kekemelik, bir vuzuhsuzluk doğuruyorsa bunu dıştan bir görüşle onların istidatsızhğına hamletmemek icap eder. Kaldı ki yeni şiir yazanlarımız arasında artık komşu kızına name yazan, manzum zenperestlik gayreti güden kimse yok gibidir.
Hepsi büyük sanat ateşiyle sayıklamaktadırlar. Buracıkta bu 3ayıklamalardan bazılarının hezeyan alâmetleri gösterdiğini de itiraf etmek lâzım gelir, ri, çözüldüğü ve çöktüğü mikyasında alâmetlerle meydana <(ıkan frenk sanat ..eşennnçünü bilmeden ruhlarına nakletmiş, bir
Böylele
cihan
mış kimseler, büsbütün körüklemekte ve azıtmalarına sebep olmaktadırlar. Yeni ve istidatları üzerine titremekte olduğumuz sanat yolcularına onlardan mikroptan sakınır gibi sakınmalarını candan tavsiye ederiz.
Yeni istidatlar derken hepsi kendini kendi tarzında deha sayan sapıtmışlardan bahsetmiyorum. Onlara ben de Babıâlide â-det olduğu veçhile bıyık altından
gülerek (Üstad) der geçerim. Size bir yeni istidattan haber veriyorum: Seyhanda oturan bir genç arkadaş. Bakın, henüz öylelerinin tesirine kapılmadığı için yeni şiiri fazla sapıtmadan ne iyi
yazabiliyor: «Seyhan feyezan etmiştir
Yazsm bizim es İd şairler
Akın eden suya destanları
Portakal bahçeleri, sebze bostanları
Çamurda ve yalnız   çamurda dilim,
dilim
Elde ne meyva var, ne başak,    ne
çiçek
Bir tek gönlüm vardı sana verecek Onu da Seyhan alıp götürdü sevgUim
(Bugünkü içtimaî bünyemize uygun bir edebiyatın doğması i-çin) yapılacak şey, bütün kendini aramış, bulmuş ve kurmuş o-lan millet edebiyatlarının yaptığını yapmak, yani Hümanizma-nın öz arayıcılığı ile kendimizi, kendi eski ve asıl sanatimizi bulmak, onu mebde noktası saymak, o kaynaktan içmek olacaktır. Ve bu sade lâzım değil mukadderdir de. Halk sanati hakkında malûmatımız henüz kıttır. Halk sanat eserlerinin hepsi henüz elimizin altında değildir. Henüz bu dokumaları Iâboratuvar-
larımızda ilk nesiçlerine ayırmış, eserden müessire intikal alışkanlığını peydahlamış değildir. Omzunda heybesi, iman ve sanat şevkiyle köy köy dolaşan Horasan erlerinin yenileri olacak ve alnında müsbet bilginin, ruhunda millet aşkının, gönlünde sanatkâr haysiyetinin ışığını taşıyacak Ankara erlerini yurdun köşe bucağına salmış değiliz.
Sanat ateşi ve Türklük hidayeti kendi de farkında olmadan bütün diğer iddia ve davalarını altetmiş, bütün dokunduğu mazmunlar sanatinin imbiğinden geçip halk ağzına tad verecek şekilde taktir edilmiş olan Yunus
Emre gibi halk şairleri bize hem cemiyet ve dava, hem sanat a-damı olabilmenin, içinde yaşadığı memleketin ve halkın ananesini, dilini yaşatıp yüceltmenin sırrını    vermektedirler.    Onlarra
dehalet etmesini, onlardan feyiz almasını bilenler yeni edebiyatımızın ümitleri olacaklardır. Onlardan feyz almak, yarım kafiye çalmak, şekil aşırmak demek değildir. Hem yeni bir davanın bayraktarı, hem ruhundaki yu-ğurulma ve kıvranmaların mü-nadisi, hem yeni sanat olusunun yaratıcısı olmak yolunda 01 ların bir sanatkâra herşeyden ziyade lâzım sade, derin ve samimî insiyakına sahip olmak yeni sanat erlerinin tek umutlu ve çıkar ça-residir.
Ben Yunus Emrenin mezar başında bir samimî sanat yolcusu olarak neslim namına bu eksikliği duymuş ve ona şöyle seslenmiş bulunuyorum:
sın kasdedildiğini belirtmek lâzım. Çünkü Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi gibi sanat a-ğabeylerimiz de hâlâ şu bu eserleri müjdelenirken (genç şairlerimizden) diye ilân edilmektedirler. Ben genç tabirini Mütarekeden bile değil. Millî Mücadeleden sonra yazmaya başlayan ve sanatte eser vermiş olan arkadaşlara hasrederek bu sualinize cevap vereceğim.
Şiirde sıra gözetmeksizin ve aklıma gelmemiş olanlardan nezaket için değil samimiyetle peşin özür dileyerek şu kıymetleri derhal sayıyorum:
Ahmet Muhip, Ömer Bedrettin, Cahit Sıtkı, Arif Nihat Asya, Ceyhun Atuf, M. Uluğ, Faruk Şükrü, Rifat İlgaz, İlhan Berk, Hamit Macit, Cezmi Tahîr...
Ruhları bizim millî ateşimizle yanan ve sanat çerağları bu ateşe eğilmiş olup asıl yanma günü yaklaşmış olan ve sesleri Anado-lunun yayla rüzgârlariyle karışarak -bize yeni yeni ulaşan: Münir Müeyyet, Osman Attilâ, M. Ne-cati Oragay, Hamza Sadi, Kerim Yund. Hakkı Geylân, Fethi Te vet, Cemal Oğuz, Şükrü Ulu. Vehbi Cem gibi arkadaşları burada samimiyetlerine ve coşkunluklarına gıpta duyarak anıyorum. Bir takım reybî kimselerin bu meçhul dâhiler de kim, diyeceği tutabilir. Bunlar bizim dava ve sanat müjdecilerimizdir.
Hikâyede en çok son zamanlardaki sapıtmaları vc kendini harcamaları hariç, Sait Faikı ve motiflerini ve kahramanlarını A-nadoludan alırken daha insanî ve millî bir rikkatle ve muhakkak menfî kalmaya azmetmeden yazmasını çok istediğim Sabahattin Aliyi sayacağım. Ertuğrul Şevketin kendine mahsus bir canlılık ve yerlilik taşıyan hikâyeleri gazetelerimizde yegâne zevkle takip  ettiğim hikâyelerdir.   Eğer
suali soran olarak karşımda bulunmasaydınız sizi de bu arada sayacağımdan emin olabirrdiniz. İlhan Tarusun bazı hikâyelerinde hemen hiç kimsede Taslamadığım
bir orijinallik görüyorum. Kenan Hulusinin   hikâyelerini   okurken
üslûbuna bayılmaktan mevzuunu akılda tutamaz oluyorum, tabiî gazetesinde boş kalan sütunları vazife icabı doldurmak gayreti güttüğü zamanlardakiler değil. Kemal Bilbaşarın hikâyelerini Anadoluyu cn iyi veren hi-kçyeler sayıyorum. Samet Ağa-oğlunun hikâyelerine hayranım.
Roman ve piyeste şiir ve hikâye gibi muvaffak sayılmamız için henüz vaktimiz ve yaşımız müsait değildir. Bunlar büyük yaşların, sürekli ıstırap, görgü ve tecrübe haddelerinden geçmelerin mahsulüdür. Çok iyi müjdeler, emareler var. Neslimiz için o vadilerde de şöhret yapan olacaktır. Sanat imiz, memleket aşkımız ve arayıcılığımızla gelişecektir. Ne varsa halkta var. Ondan almak, ona duyurmak gerek....
(1) Tuzca. Yunus Emre ile Üstadı "aptuk Emre1 n111 yanyoııa mezarla-mı ihtiva eden ve bütün Erzurum avlası davarlarının varille gelip uz yaladıkları kayaların öterinde Kurulmuş olan bir köydür.
Zam Gören Muallimler
Muvaffakiyetli Çalışmaları Yüzünden Zam A'.anların Tam Listesini Neşrediyoruz
Yanlan teftihler neticesinle muvaffakiyetli bir şekilrio    çalıştıkları anlaşıl Jıfcı Içhı bu defa maaşlarına zam yapılan bir Kettim İstanbul   İlk lep muallimlerinin   ramlarını   bu ayın başından İtibaren alacaklarını dan >:ı/mrştıli. Zam gören muallimlerin İsimlerini yii7.ı>nruz:
Maaşları Yirmi Liradan
Adı vc Soyan*;
Yirmi Beşe Çıkarılanlar Okulu
Talât Menek Xcrmin Gökkaya Hatice Arca Halet Aygen A. Kerim Ersaym Mukbll KmakUrk Kenan Fazıl Sezer Mustafa Poyrangöl
Tevfik Tel Muazzez Kaynarsey Yusuf Güven Vedia Gökçüi Hikmet Pulat Mürsel Köynıen Ziya ön ay Fethiye Saravin Fikriye Altuf
Sabiha özgü Rıfat Salınci Terihan On^an' Meliha Koç HA mit Paksu Muzaffer Dura Servet Göker Nadire Aktürk Sabite Alpar S. Sırrı Krtan Sezai Gündüz Saniha Tamer «Sadiye Türemen' Enver Haraççı Ali Ncct Ok
Eyüp Keme: buıgaz okUİU  o£ Beykoz HUseylnlI O. Ög. Kadıköy 11 O. Oft. Üsküdar 30 O. Ög. Beykoz Esenceli O. öfc. KartaJ Paşaköy O. ög. Yalova Akköy O. ög. Yalova Safran O. ög. Fatih 27 O. Ög. Beykoz 37 O. ög. Fatih 32 O. ög. Fatih 43 O. ög. Fatih -15 O- ög. Fatih 63 O. ög. Eyüp 33 O. ög. Beyoğlu 1 O. ög.
Beşiktaş ı yatı O. ög.
Sarıyer 33 O. Ög. Kadıköy 49 O. ög. Üsküdar 30 O. ög. Kartal Maltepe 2 O. Ög. Kartal Pendik 2 O. Ög. Kartal B. Bakkal O. Og. Fatih 25 O. ög. Beykoz 39 O. ug.
Çat. 3 O. ög. Çat Karaağaç O. Ög. Çat Haraççı O. ög. Şile merkez 2 O. ög. KartaJ Maltepe O. ög. Yalova Çengiler O. ög. Yalova Kazımiye O. ög.
Yirmi Beşten Otuza Çıkarılanlar
/Adı ve Soyadı Olculu
Cemile Altug                    ' Üsküdar 22 O. ög.
Hâdiye Gökçe Üsküdar 30 O. ög.
Marziye1 A yer Çatalca Anarsa O. ög.
Remziye Kırgeç Çatalca Yakuplu O. ög.
Fahriye Semer Fatih 12 ci O. ög.
F. Alivc Akın Eminönü 1 ci O. ög.
Mustafa Nuri Ertener Eminönü 41 O. ög.
Süreyya Yücel Eminönü 61 O. ög.
Scmiha Ergin Fatih 14 O. ög.
Münevver Aysan Eminönü 7 O. ög.
Nezihe Argun Fatih 15 O. Ög.
A. Muhterem Çulpan Fatih 18 O. Ög.
Kemâl Konger Fatih 19 O. ög.
Meliha B. Tosun Fatih 24 O. ög.       * _
Sabit Erdem Fatih 34 O. Başöğretmeni
Mukadder Tmay Fatih 43 O. ög.
Naziye Tekinay Fatih 53 O. ög.
Zekiye Erman Fatih 58 O. ög.
Behice Akhun Fatih 58 O. ög.
Saadet Eğitmen FaUh 60 O. ög.
Zehra Tarım Eyüp 36 O. ög.
Sabri Bilsel Eyüp 37 O. ög.
Avni Kurtça Eyüp 38 O. Ba^ögret
Aliye önen Eyüp 38 O. ög.
Hilmi Ençer Beyoğlu 1 O. Başöğretmeni.
Mfhpare Tezel Beyoğlu 5 O. ög.
Nazıma Cuda Beyoğlu 9. O. ög.
Sıdıka Şenyuva Beyoğlu 9. O. ög.
Melâhat Güç Beyoğlu 12 O. ög.
H. Aliye Tunagiray- Beyoğlu 12 O. ög.
Rüştü Dik Beyoğlu 13 O. Başöğretmen*
Nuh Naci Abâoglu Beyoğlu 13 0. ög.
Saliha Kaflı Beyoğlu 29 O. ög.
¦^ahri E re an Beyoğlu 29 O. ög.
Zehra Kavra V Beyoğlu 35 O. ög.
Uman Güzey Beyoğlu 43 O. ög.
Dürrünas Harmarrkayt Beyoğlu 47 O. ög.
Fitnat ldeman Beyoğlu 48 O. ög.
Cemile Gökçe Beşiktaş 16 O. ög.
Mediha Gümüşofclu Beşiktaş 23 O. ög
Fikriye özakıncı Sarıyer 14 O. ög.
Kadriyc Aktulga Sarıyer 27 O. ög.
Nesibe Ergin Sarıyer 27 O. ög.
Pakize Tan aydı Kadıköy 1 O. ög.
Fuat İbrişim Kadıköy 3 O. Başöğretmeni
Mediha İnan Kadıköy 41 O. öğretmen
E. Meliha Abut Kadıköy 8 O. öğretmen
Şakire Derman Üsküdar 13 O. öğretmen
Şaibe Kansu Üsküdar 14 O. öğretmen
Mukaddes Aydın Üsküdar 20 O. öğretmen
Ziya Sezen Üsküdar 22 O. öğretmen
Ayşe özsel Üsküdar 24 O. öğretmen
Remzi Günaydın Beykoz 40 O. öğretmen
Tahir Ataoglu Beşiktaş 40 O. Başöğretmen.
Mediha Hatunoglu Kartal Merkez O. ög.
Nuriye Bayer Kartal Pendik 1 O. ög.
Memduh öge Kartal Yenikarye O. ög.
Salih Zeki Kaman "Şakrrköy 1 O. ög.
R. Adviye Budunell Bakırköy 2 O. Ög.
Naciye Yıldız Bakırköy 3 O. ög.
Süreyya Tuna Fatih 21 O. ög.
H. Nezihi Gün er Silivri Ortaköy O. Başöğretmeni
Kâmil İlgaz Yalova Gacık O. Başöğretmeni
Zehra Sevil 'Şile 2 O. ög.
Necmettin Dogu Yalova Koru O. Başöğretmeni.
Otuzdan Otuz Beşe Çıkarılanlar
Adi ve Soyadı Okulu
Nevzat Aralongun Eminönü 7 O. Başöğretmeni
F. Firdevs Ul Fatih 11 O. ög.
Beri İye Bakaran Beyoğlu 37 O. ög.
Sablha Koşar Beykoz 36 Başöğretmeni
H. Rıza Aruca Fatih 54 O. Ög.
Şükriye Derkut Eminönü 42 O. ög.
H. Hüsnü Meriç Fatih 22 O. ög.
Tevfik Tan Fatih 27 O. Ög.
İhsan Atik Fatih 29 O. ög.
Pakize Sertoglu             ¦ Fatih 31 O. ög.
Zeynelâbidin Kura Fatih 50 O. Başöğretmeni
Pcnent Erman Beyoğlu 35 O. ög.
N. lamet Hunpar Beşiktaş 15 O. ög.
Mebrure Elbürz Kadıköy 12 O. Ög.
Ayşe Başeskl Kadıköy 35 O. ög.
Doğan Çağlayan Kadıköy 41 O. ög.
N. Turhan Yaramış Üsküdar 29 O. Ög.
Bedri Öymen Üsküdar 32 O. ög.
Bakırköy 1 O. Baçğrctmenl
ALMANYANIN
Suya Düşen
Hesapları
17i
ıncı
I
Yazan :
Hüsamettin ÜLSEL
Eski   Bahriye   Müsteşarı
¥df"r
meden ve hattâ ordusunun da muvafakatini almadan mahza Fransa üzerindeki iddialarını kurtarmak için yeni bir zafer kazan-Almanyanın hesabını boşa çıkaran emeliyle Yunanistan üzerine
mi
Franko
A ::uj
panın umumi vazıye-tindeki karanlığı, diplomatların şuraya buraya giderek siyasi temaslarda bulunması, kulaktan kulağa fısıldama şeklindeki siyasi müzakereleri müphemi-yetten kurtarıp çıkarmak için son iki, üç aylık hâdiseleri gözönünc koymak icap eder. Bu vaziyet tıpkı uçları, içinde kaybolmuş bir yumağa benzemektedir. Bunun arasından bir ipucu bulmak lâzımdır. Bu ipucunun askerî vaziyetteki tebeddül olduğu şüphesizdir.
Hitlerin hava kuvvetleri, bütün şiddetile faaliyette olmakla beraber şimdiye kadar ingiliz hava kuvvetlerini ezmrye muvaffak olamamıştır. Büyük propagandalar ile ilân edip durduğu İngiltere adalarına taaruzu da akamete uğramıştır. Şarkta: İtalyanların Yunanistanda, Mısırda Akdenizde muvaffakıyetsizliğe uğraması da bu mesele üzerine soğuk bir duş tesirini yapmıştır.
Mihver devletlerinin düştüğü bu vaziyet ciddidir. Bu iki devletin liderlerinin mevkileri, ordularını zaferden zafere götürerek milletlerini işgal etmek ihtiyaçları bakımından tetkik edilirse bu vaziyetteki ciddiyetin, mühlrk şekle inkılâp etmekte olduğunu görürüz.
Bunun içindir ki askerî vaziyet-
harekete geçti. Dikkat edilirse bu taarruzun, Almanyanın Vichy hü-kûmelile yaptığı müzakere ânına tesadüf ettiği görülür.
Fakat gözetilen emel ve maksat ne olursa olsun bu taarruzdan beklenilen netice Mussolininin ümit ettiği derecede kolay bir muzaffer iy et şekline girmemiştir. Harbe taraftar görünmiyen İtalyan milletinin maneviyatı artan bir yeisle bozulmaktadır. İtalyan ordu ve donanma erkânının vazifelerinden istifa etmeleri. Faşist partisi ile ordu arasındaki ayrılık açık olarak gösterir ki askerî kumanda heyeti bu taarruza taraftar değildir. Harbin açtığı tesir, İtalyan iktisadını daha ziyade güçlüğe uğratmakta ve fenalaştırmaktadır.
Acaba bu vaziyet karşısında Hitler, Mussolini'yi feda eder mi? Eğer Hitler, Mussoliniyi kendi talihine terkederse Mihverin nüfuz ve şerefi öldürücü bir darbe yemiş olur. Bunun akisleri çok uzaklarda Almanya için bir yıldırımın kahredici darbelerini müj-deliyen gök gürültüleri Kadar korkunç olur. O zaman Hitlerin büyük ehemmiyetle istediği Balkanların sükûtu, İngilterenin nüfuz ve tesirinden masun bir Avrupa blo-kuna ait emel ve gayeleri Mussolininin muvaffakıyetsizliği yüzünden altüst olmuş olur.
O halde Hitler Mussolininin yardım    müracaatini    beklemek
teki kazanamamaklığın ıstırabı al- yolunu daha faydalı görmekte ve tında kalmış olan Alman devlet j takip etmektedir. Bu suretle İtal-reisi, daima ileri sürdüğü (Yeni yanın kontrolünü ve İtalyayı iste-nizam) i Avrupanın bütün ufuk- diği gibi kullanmayı gözetmekte larına yaymak için siyasî zaferler ve bu devletin tekmil iktisadî kay-
yapmak emeliyle bütün kudretiyle tekrar faaliyete başlamıştır.
Hitlerin bu siyasî çalışması iki safha arzetmektedir. Biri İtalya da dahil olmak üzere garbî Avru-pada, diğeri de Rusya ve Balkanlardadır.
Garpta bu faaliyet Fransa ve ispanya üzerinde tekasüf etmek-
naklarını ve askerî mekanizmasını eline alarak coğrafî vaziyetinden daha müfit semereler temin edeceğini zannetmektedir.
Âciz bir vaziyette Hitlere iltica etmiş olan İtalya zarurî olarak Akdeniz ve şimalî Afrikadaki iddialarından vazgeçecektir. Ve bu suretle Hitler Fransa ve İspanya
tedir. Hitler bu iki devleti yeni jle anlaşmak    için yürüdüğü yol katmak maksadını takip üzerinde dikenli manialar ve müz- j
nizama
ediyor ve Fransa ile işbirliği istiyor. ;
Eğer Fransa İngiltereye harp açar ise tabiatile donanmasını ve bütün sömürgelerindeki deniz ve hava yuvalarını Almanyanın emrine tevdi edecektir. Buna mukabil Almanya, Fransanın şimal ve garp deniz üsleri müstesna olmak üzere işgal altındaki Fransız topraklarından askerlerini geri alacak ve Fransız esirlerini de Fransaya gönderecektir. Ayni zamanda İtalyanın Fransa arazisinden talep ettiği Nis, Korsika ve Tunus gibi parçaları hakkında Mussoliniyi de ikna ve ihmal edecektir.
Laval bu teklifi, kendi menfaati için kabule hazır idi. Fakat Mareşal Petain buna muvafakat etmedi ve Fransa umumî efkârı da ingiltereye karşı böyle hainane bir partiye iştirakini reddetti.
Almanların (Loren) deki fena hareketleri de, Fransada Alman-yaya karşı daima artan bir infiale sebebiyet verdi.
Hitlerin Vichy'yî kazanmak için, italya menafiini feda edecek olan hareketi, tarihî dostluklarını daima iddia eden iki diktatörün samimiyetini gösteren en güzel bir misaldir.
Bugün tamamile anlaşılmış bir hakikattir ki Musolini, Hitler ile hiçbir müzakereye lüzum hisset-
iç arızalar teşkil eden İtalyan emellerinden kurtulmuş bulunacaktır.
• Fransa ve ispanyanın, Alman-i ya ile işbirliği bugün Hitlere, de-moralize olmuş bir İtalyanın yardımından daha cazip görünmektedir. Hitler İspanyanın yeni nizamın parlıyan kıymetli bir yıldızı olacağına dair pek büyük emeller beslemektedir.
İspanya hariciye nazırının Berlin - Madrit arasında müteaddit defalar gidip gelmesinden sonra Hitler, General Franko ile bir mülakat yapmak, General Franko-nun ayağına kadar gitmiştir. Bütün Avrupanın devlet ve hükümet reislerini ayağına kadar getirtmek kudretini gösteren ve kendinde ilâhî bir kuvvet tahayyül eden Alman devlet reisinin bu hareketi dikkate değer bir mahiyette olduğu gibi Hitlerin İspanyaya verdiği ehemmiyeti de göstermektedir.
Eğer İspanya, Hitlerin arzusuna mutavaat etseydi Hitler bu memleketten İngiltereye karşı büyük istifadeler temin edecekti. Ccbralteyi tehdit edecek, İspanyanın Afrikadaki ve Akdenizdeki deniz ve hava üslerinden faydalı taarruzlara geçecekti. Ayni zamanda Mısır yolu da açılmış olacaktı.
Adı ve Soyadı
Otuz Beşten Kırka Çıkarılanlar
Okulu
* ^___
İspanyayı hesaba katan Fiihrer
Fakat Hitler muhtelif dostlarının yekdiğerine zıt emelleri karşısında müşküllere tesadüf etmiştir. İspanya Afrikadaki Fransız kolonisine karsı bazı düşünceler taşımaktadır. Hitler, Lavali gücendirmemek, daha doğrusu Fransayı kazanmak için Franko-yu bu emelinden vazgeçirmiyc çok uğraşmıştır. İspanya, İtalyanın şimali Afrikadaki iddialarına da muarız görünüyordu. Bu bakımdan Franko, dostlarının, dahili İspanya harbındeki yardımlarına rağmen, Mihver devletlerine karşı bu gayrimemnun vaziyetini gizlemiye lüzum hissetmedi.
Bununla beraber Mihver ortakları yekdiğerini arkadan vurmak için hararetle meşgul olmakta ve yekdiğerine karşı böyle nankörce hareketleri müsamaha ile görebilmek ıztırarında kalmakta idiler.
İspanya yeni nizama uymaktan ziyade dünyada daha büyük ve kuvvetli bir mevki almayı kendine hedef ittihaz etmiştir. Bu çok sarihtir, ispanyanın (Tanca) yı i?gal etmesi ise Almanyaya köle olmıyacağına itiraz götürmez bir delildir.
İspanya halkı dahilî muharebelerde pek çok israf edilmiş olduğundan ingiltere aleyhine bir muharebeye iştirak etmek şartlarına da malik değildir.
İngilterenin Almanyaya gösterdiği mukavemet, İtalyanın Arnavutlukta vc Akdenizde uğradığı zararlı darbeler, Mısırda maruz kaldığı mağlûbiyet İspanyayı Mihver dev!etlcrin.e meyletmekten meneden ikinci bir âmildir.
Hitlerin İspanyol cevizini kırmak hususunda sarfettiği gayret, üç lâtin milletini, ırk mefkuresini ileri sürerek birleştirmek emeli işte bu suretle suya düştü.
Almanyanın doğrudan doğruya ingiltereye karşı bir taarruz hareketine geçmemesidir ki, böyle çapraşık yollarda muazzam yorgunluklara atılmasını intaç etmektedir. Hitler garpta uğradığı mu-vaffakıyetsizliklerden sonra nazarlarını şarka çevirmiştir. Bu husustaki kanaatler ikinci bir yazıda izah edilecektir.
Hâdiselerin
Peşinde
Rahmi Kayıtkan Naci Tanseli Fahri Güler Tevfik Köker Abdülkadir özdü Halil tbrahim Koksal Zekeriya Güçer
Üsküdar 17 O. ög.
Burgazada Başöğretmeni
Fatih 11 O. ög
Fatih 26 O. öğ.
Fatih 29 O. ög.
Beşiktaş 20 O. Og".
Kartal Maltepe 2 O. Başöğretmeni
Adı ve Soyadı
Neşet Delikanlı ZÜhtü Kansu Sabri Tırpan M. Lûtfi K. Çetin Şevket Demlrkut
Kırktan Elliye  Çıkarılanlar
Okulu
Beşiktaş 84 O. öf.
Fatih ,vı o. Başöğretmeni
Beyiglu 43 O. öf.
Beşiktaş 18 O. Başöğretmeni Fatih 16 O. öf.
Adı ve Soyadı
Elliden Altmışa  Çıkarılanlar
Okulu
Lûtfi Oktay
Eyüp 37 O. Ög.
Eteni Ustanın Siyaseti
Bizim mahallede öteberi *atan ufacık bir dükkân vardır. Orada her dükkânda bir arada sahlmıyan ve canını/ birdenbire çcktlfcl halde tesadüf edllmiyen şeyleri bulursunuz: Tahan helvası, lahana turşusu, nane şekeri, kırmızı biber, sinameki ve saire ve saire...
tsln tuhafı, bu dükkânın sahibi, gazetelerden muhtelif havadisleri İhtiva eden sütunları keser, tasnif eder, dükkanının çivisine asar ve bir müşteri herhangi bir şey almıya geldiği zaman o eşyanın tasnif edilmiş han gl gazete parçasına sarılaea£ım yanında çalışan ttkb yaşındaki okluna seslenir.
Dün on dakika bu dükkAnın önünde seyirci olmak fırsatını bulanlar, müşterilerin talepleri ve dükkân sahibinin oğluna verdiği şu direktifleri mutlaka işltmlşlerdlr:
_ Bana elli dirhem tahan helvası
verir misiniz?
_Başüstüne bayım.. Kadri, ver o-
radan Çörçllln Türk milletine mesajını yazan kftftıdı... Tatlıya tatlı gerek.
_ Arkadaş, kırmızı   biberin   var
mı?
'_ Var bayım... On kuruşluk yeter
mi?.. Kadri oğlum, ver oradan Bre-menlıı üstüne 20 bin bomba atıldığını yazan parçayı...
_ Nane şekeriniz var mı?
— Hem alası... Köğıda sarayım mı?.» Başüstüne... Ver oğlum ora -dan Rooseveltln ferahlatıcı nutkunu...
— Lahana turşusu İstiyorum... Mükemmeli var bayım... Bir has
sarayını... Ver Kadri şuradan Bardia-dan bahseden bir gazete...
18i
ıncı
Asırlarda Anadolu
Bütün Anadoluda Ancak Sekiz
On Evden İbaret Binlerce Köy Bulunmasının Hikmeti
S
er ser i Kafilelerinin Tesiri
Vebadan, Çekirgeden Beterdi
Yazan: Cemal BARDAKÇI
1647 yılı Birincikânununun on dördünde, açık havalı, fakat soğuk bir günde, binlerce atlı ve yaya insandan ve yüzlerce katar deve ve katırdan mürekkep bir kafile Erzurumun Erzincan kapısından çıkarak garba doğru ağır ağır ilerliyordu. Belli bir yol üzerinde yürümüyor, sağa, sola zikzaklar yapıyordu. Çünkü deve ve katırlara erzak değil, kafile kumandanının ve diğer ileri gelenlerin şahsî eşyaları yüklenmişti. Bu sebeple bütün bu insanları vc hayvanları doyurabilmek için konakçılar büyük, mamur köyler, kasabalar arayıp buluyorlardı. Kafile de, her bir yerin yiyecek, içeceklerini bitirip tüketince-ye kadar bu köy ve kasabalarda konaklıyordu.
Bu kış kıyamet günlerinde köylüler evlerinden dışarı atılıyor, üçer beşer aylık çocuklar beşikleriyle birlikte karlar üstüne fırlatılıyordu. Ne köylülerin yalvarıp yakarmaları, ne de bu zavallı masumların bağıra bağıra soğuktan ölmeleri bu kara ve katı kalpli kimselerde acınma duygusu uyandırmıyordu. Yapılan fenalıklar bu kadarla kalsa gene iyi... Tüyler ürperten, vicdanları isyan ettiren daha şeni, çok daha feci zulümler de irtikâp olunuyordu: Bu musibetler, belâlar kasırgasının köylerine yaklaşmakta olduğunu haber alan köylüler «cümle ehil ve evlâtlarını bir dama tıkarak kapısını kilitliyorlardı-. Fakat bu tedbir ırz ve namuslarını korumaya kâfi gelmiyordu. Kafileyi teşkil eden haşe-rat, «kurt giresi boğazlarını doyurduktan sonra» baltalar, sopalarla köylüleri dövüp yaralayarak (bize kasık mancası getirin) diye (avrat) istiyorlar ve gece damın duvarını deliyorlardı. Zavallı köylülerin elinden: «Hemen anların Çalap belâlarını vere, ni-delim.» diye beddua etmekten başka bir şey gelmiyordu.
Yüzde doksanı Türkün gayri unsurlara mensup bulunan bu ipten, kazıktan kurtulma serseriler, Erzurum valiliğinden azlolu-nan Defterdaroğlu Boşnak Mehmet Paşanın (Kapısı halkı) idi. Bu paşanın babası Sadrâzam Salih Paşa, üç ay evvel, Davutpa-şada oturan bir üfürükçünün evine girerken Aksaray civarında bir yük arabasının yolunu kesmesinden hiddetlenen Sultan Deli ibrahim tarafından hemen oracıkta bir bostan kuyusunun ipi ile boğdurulmuşru. Onun yerine geçen ve bir Rum papazının torunu olan (Hezarpâre Ahmet Pa. şa) da Salih Paşanın kardeşi Murtaza Paşayı Bağdat valiliğine tayin etmiş, fakat vazifesi başına giderken Diyarbekirde idam ettirmişti.
Mehmet Paşanın. yanındaki adamların fenalıklarına mâni o-lacak teşebbüslerde bulunmadığı na bakılırsa, ya bu serserilerin kendisini bırakıp kaçmalarından korktuğuna, yahut ta babası, amcası ve kendisi hakkında tatbik olunan muamelelerden dolayı A-nadolu Türklerinden intikam almak  istediğine hükmolunabilir.
Her ne hal ise, Defterdaroğlu Erzurumdan hareketinden altmış gün sonra (Kalecik) e geldi. O-rada üç gün konakladı. Dördüncü gün Ankaraya doğru yola çıktı. Paşanın müezzini olan Evliya Çelebinin anlattığına göre,  Idris
dağlarında  (Sarı alan) belini a-
şarken cbir tipi tufanı kopup asker tarumar oldu. Mal, menal dağlarda bellerde, yollarda kalıp herkes nefsini düşünmiye düştü. Can pazarile gittiler. Kimisi halâs olup kimisi bittiler. Paşanın iç ve taşra ağaları can ve baş kaydına düştüler. Paşayı ve hazineyi bırakıp birer tarafa kaçtılar.
Onuncu dakika dolmak üzere... Bir müşteri geldi... Her halde devamlı ve tanıdık müşterilerden olarak kl, söze şöyle başladı:
_ Aman, E tem usta... Üstüne afiyet, üç gündür dışarı çıkmıyorum... Sinamekin var değU mi?
_ Bulurunuz, mı Bayım... Kadri og
luııiı Var oradan Glornale d'ttalyanın Türklere çatan makalesini...
Evliya bir dere içinde kuytu bir yere sığındı. Bura aman ve-"nce yirmi beş adamı ile (Sarı Alan) belini aşıp Ankaranin yir-J1 kilometre şimali şarkisin-de Çubuk suyu kenarında (Ba-lıkhısar) köyüne can attı. Ve bir eve girdi. Bu evde. o devrin meş hur sergerdelerinden Kara Hay-daroglu ve Katırcıoğlu Üc karşılaştı. Evvela korktu. Fakat sonra buı bir şaklabanlık yaparak onlarla dost oldu. Neticede Ka ra Haydaroğlu, Mehmet Paşamı o civarlarda bulunduğunu öğrenince Evliyaya beş yüz altın hediye ederek arkadaşlarını alıp savuşup gitti.
Çelebi yalnız kalınca ferahlamış, cesaretlenmişti. Girenlerin hüviyetlerini anlayınca, ev sahi bi (Hacı Baba) yı eşkıyaya yataklık cürmile suçlu göstermiye, tehdide başladı. Hacı Baba, bu azılı sergerdelere karşı koyabilecek kudret ve kuvvette olmadığından onları istemiyerek evinde misafir ettiğini ağlıyarak ileri sürdü. Fakat Çelebiye dinletemedi. Elli top Ankara Sofi, gümüşlü silâhlar, bir kese kuruş getirerek Evliyanın önüne koydu. Kendisine bir fenalık yapılmaması için tekrar yalvardı. Fakat Evliyanın tamahı kabarmıştı. (Behey Hacı Baba, bu kadarcık şeyi sen bana neden ötürü verirsin? Verdiğin şeyi bu kadar yiğitin hangisine vereyim. İşte on yiğit daha geldi, gördün mü? Ben bu verdiğin eşyanın birini almam, tşte Paşa burada, Hüseyin tekkesinde imiş. Seni kılavuz alıp götüre-yim) diyerek adamlarına «rut, şu ak sakalı kızıl kana boyanası-yı» emrini verdi. (Aman oğul. bir kaşık kanıma girme, ne istersen vereyim) diye feryat eden Hacı Babayı sımsıkı bağladılar. Nihayet oğlu «Bir kese altın, damadı üç küheylân at, bir katar katır, yüz top sof. iki çalar yedi akrep saati, on top Keşan kadife, si, kıymetli kılıçlar, kalkanlar» getirdiler. Çelebi bu defa memnun oldu. Adamlarına da birer top sof bağışlattı. Bağlan çözülen Hacı Babaya oğul, çocuklari-le de kardeş oldu. Eşyaları hayvanlara yükliyerek köyden ayrıldı. Ankaraya varınca «Cenabı Hakkın, Balıkhisar köyünde, ken dişinin haberi ve isteği olmadan Hacı Baba marifetile ihsan buyur duğu eşyayı!» Kederzadeye e-manet bıraktı.
Evliya Çelebinin bu hareket ve zihniyeti, Mehmet Paşanın arkasındaki serseriler alayının, Erzurum ile Ankara arasında (lok-macılık) ederek, yani halkın sırtından geçinerek ve (Haccaç) mezalimini tazeliyerek,   dolaştığı
sekiz ay içinde yaptığı fenalıkların derecesini tasavvur için bir ölçü olabilir. Mübarek Anadolu-
muz, on yedinci ve on sekizinci asırlar boyunca bu yolda fasılasız serseri alaylarının tahribine uğradı ve işte Anadolu köyleri bu yüzden dağıldı, parçalandı. Sekiz, on evli gruplar halinde ormanlar, dereler içine, dağlarda kayalıklar arasına çekilip gizlenmek zorunda kaldı. Anadoluda binlerce küçücük köy bulunmasının ve bir çok büyük köylerin yerinde yeller esrnesinin hikmeti buradadır.
Malkos, nüfus hakkındaki meşhur eserinde Anadoludaki bu nevi yağmacılığın Anadolu nüfusunun düşkünlüğü üzerine olan tesirlerini etraflı surette anlatır.
BORSA
S ÎKİNCÎKANÜN 1941
Kapanış
Sterlin Dolar
İsviçre Frc. Drahmi Leva Peçeta
6.24 132,20
29.6S75 0,9975 1.6225
12.9375
Dinar 3,175
Yen \ 31,1375
isveç Kronu 31,005
ESHAM ve TAHVİLAT
Ergani 10,78
Sivas - Erzurum 3 19,18
4 . 1 . 941
VATAN
HA
Samsun Mıntakasının
Tütün
ahsulü
Bu Mıntakanın 940 Mahsulü 7 Milyon Kilodan Fazladır
Samsun    (Vatan)
Tesbltlden dolayı zürraın ekserisi demet
edilen son vaziyetlere göre bu sene Samsun mıntakasında 7 mil-lyon kilodan fazla tütün vardır. Bunun 3 milyon 500 bin kilosu Bafra d a, 3 milyon kilosu Samsunda, 350 bin kilo Çarşambada, 700 bin kilosu da Alaçam mınta-kasındadır.
Bafrada mahsul geçen senekin-den yüksek ve temizdir. Samsunda ise senelerdenberi görülmemiş derecede fevkalâde bir şekildedir. Diğer mıntaka mahsulleri de geçen seneden iyidirler.
Henüz piyasa açılmamakla beraber büyük alıcılardan Geri To-bako, Di Amerikan ve diğer firmalar her sene olduğu gibi bu sene de çul vermiye başlamışlardır.
Çul alan zürra    tütünlerini denk
haline   koymıya    başlamışlardır.
Kânunusani nihayetinde dizi dengi mubayaası başlıyacağı ümit edilmektedir. Bu yıl alıcıların her seneden daha geç çul verdiklerin-
ve pastal yapmaktadırlar. İnhisarlar idaresi bilhassa demet ve pastal üzerine zürraa propaganda yaptığı gibi bu gibi zürraa avans vermiye de başlamıştır.
Umumiyetle rekoltenin iyi olması dolayi8İle zürra tütünlerini iyi fiyatlarla satacaklarını ümit ettiklerinden biran evvel piyasanın açılmasını beklemektedirler.
Samsun Parti Vilâyet Kongresi
Toplandı
Samsun (Vatan) — Cumhuriyet Halk Partisi Vilâyet kongresi evvelki gün Parti bölge müfettişi Sivas mebusu Hikmet Işığın riyaseti altında toplanarak mesaisine başlamış ve iki günlük çalışma so. nunda vilâyete ait birçok dilekleri tetkik etmiştir.
Kazalardan gelen 61 delegenin iştirakile Halkevi salonunda toplanan kongre Parti reisi Mustafa Aldıkaçtı'nın kısa bir nutkile açıldıktan    sonra   ruznameye   göre
kongre reisleri, kâtiplikleri seçimi ı yapılmış ve bundan sonra idare heyetinin iki yıllık mesai raporu okunarak ittifakla tasvip olunmuştur. Müteakiben encümenler seçimi yapılarak celseye nihayet verilmiştir.
Aktedilen ikinci celsede encümenlerden gelen raporlar okunmuş ve aynen kabul edilmiştir. Bundan sonra yeni idare heyeti intihabı yapılarak: Mustafa Al-dıkaçtı, Yusuf Kıran, Mümtaz Arkayın, Nail Tuzcu, Süleyman Balkan, Osman Cudi, Selim Ter-meli, Muin Köprülü ve Ziraat Bankası müdürü Atuf ittifakla se. çilmişlerdir.
Kongre büyüklerimize tazim telgrafları gönderilmesine karar vererek dağılmıştır. Parti idare heyeti kongre delegelerine Şehir kulübünde bir akşam ziyafeti vermiştir. Ziyafette vali Avni Doğan, vali muavini, belediye reisi, askerî komutan ve hükümet daire müdürleri de hazır bulunmuşlardır.
MEMLEKET ANSİKLOPEDİSİ
KÜTAHYA: Çini Şehri
Rum Selçukîlerî ipi kopmuş bir teşbih gibi dağıldığı zaman Anadoluda teşekkül eden beyliklerin en kuvvetlilerinden biri Germiyanoğullarıydı. O vakit 40 bin kadar süvari çıkaran bu beyliğin baş şehri Kütahya idi. Tarihe büyük şöhretler veren bu şehre de şöhretini çinileri kazandırmıştır.
Dün olduğu gibi bugün de Kütahya anılırken her şeyden evvel hatıra onun çinileri gelir. A-nadoluya Selçukîlerin getirdikleri kâşicilik Kütabyada büyük inkişaflar göstermiştir. Osmanoğulları bu sanati İzniğe, sonra da Edirne ve Istanbula götürdüler. Türk istilâsı bu öz sanati bir zafer çe-lengi gibi her ayak bastığı yere götürmüştür. Bugünkü müstamel adından başka her şeyi Türk o-lan sırça sanati; fetihten sonra İstanbujda Çiniliköşk ve Sultan-mahmut türbesi gibi eserlerde kendisini göstermiştir. Sonra Sinan mimarisiyle beraber fevkalâde yükselmiştir.
Yavuzun Tebrizden getirdiği sanatkârlar arasında isimleri geçen iki kâsitiraşa bakarak çinilerimizin tekâmülünü Iranîlere borçlanmak tarihe    ve    Türkün
den sonra Türk çiniciliği tamamen ölmüştür. Bundan sonra Viyana ve İtalyanın kaba çinileri ithal edilmeye başlanmıştır.
Son zamanlarda Sinanın ^ e-serlerinden Azapkapıda ve Ka-dirgadaki Sokullu camilerinin çinilerini gözemek için Kütahyada
yapılan çiniler bize bu dede san-atinin ihya edilebileceği ümidini vermiştir.
Resmimiz Kütahyada çinili bir mihrabı gösteriyor.
Antakya Haberleri
Antakya (Vatan) — Devlet Demiryolları idaresinin kararile lskenderunla İstanbul arasında işletilmesi kabul edilen yemekli vagonların hartada iki gün olacağı haber alınmıştır. Bu suretle yataklı vagonlara yemekli vagonlar ilâve edilmiş oluyor. İlk sefere yılbaşını müteaki2 başlanacaktır.
Antakya (Vatan) — Vilâyet mektupçumuz Refik Kuzucu İzmir mektupçuluğuna tayin edilmiştir. Ordu mektupçusu Yahya Rifat Toros Antakyaya naklen tayin olunmuştur.
MALATYA
On Senede Çok Değişmiş, Geçen Ziya-retimdenberi Esaslı Farklar Gördüm
Çocukluk hayatım Anadolunun muhtelif şehirlerinde geçti. Bunun için çeşitli iklimlerine çabuk alışırım. Az çok birbirine benziyen muhitlerine de hemen ısınıvermek itiyadını kazandım.
Anadolunun ruhumu daima ok-şıyan tatlı cazibesi beni geçenlerde yine kendisine çekti. Orta göbeğinde bulunan ve son senelerde
.., * ,  ,   , M. .fi.       i      r\  büyük ümran ve terakki hamlele-
yuksek kabiliyetine iftira olur. U M , t ,    ,
rı yapan lvialatyaya kadar uzan-
iki İranlı çini mütehassısı    değil
çini nakkaşıydılar.
Çiniciliğimiz on sekizinci asrın ilk nısfında tamamen çökmeye başlamıştı. Üçüncü Ahmedin damadı büyük inkılâpçı Nevşehirli İbrahim Paşa bu nefîs Türk san-atini ihya için İzniğe ve Kütahya-ya hükümler gönderttiği gibi E-yüpteki çinicilere de malzeme temin etmişti. Fakat 1 754 senesin-
Kurtuluşu
Mersin (Vatan) — İkincikâ-nunun beşinci günü mıntakamızın kurtuluş bayramıdır. Bu münasebetle gençlik tezahürat yapacak ve merasimden sonra Halkevinde nutuklar söylenecektir.
dım.
On sene evvel buralarda bir müddet kalmış ve şehri yakından görmüş ve sevmiştim. Bu defa cidden göze çarpacak imar ve inkişaf eserleri gördüm.
Bütün görüş ve tetkiklerimi bir mektuba sığdırmak imkânsızdır. Mevzularının mahiyetine göre gördüklerimi ayrı ayrı mektuplarda bildirmeyi daha amelî buldum. Yalnız on yıllık inkişafların mânâsını ayrıca kavrıyabilmek için Malatyanın eski portresini kısaca çizmeyi faydalı gördüm.
On sene önce   Malatya, diğer
lerine yine ahşap ve eski sistem tahta kepenkli küçük dükkânlar yapılmıştı. Bu kepenkler kaldırılınca tabiî önleri açık kalır ve zavallı esnaf kışın dükkânları içinde mangal önlerinde titreşerek müşteri beklerlerdi. Şimendifer henüz Fevzipaşa hatına bile bitişmediği için münakale zahmetle olur ve hattâ kışın bazı şiddetli zamanlarında fazla kar yağdığında haftalarca büsbütün kesilirdi.
930 yılı içinde Fevzipaşa hattı Malatyaya ulaşınca vaziyet birdenbire değişti ve birbirine bağlı olan ziraat ve ticaret işlerinde bariz bir kalkınma eseri görülmiye başladı. Buradan Elâzığ ve Diyar-bakıra doğru ilerliyen demiryolu 9 35 yılı içinde Sivas - Erzurum hattı ile de birleşince bu kalkınma seri hamlelere çevrildi.
Hele 939 martında faaliyete geçen koca bez ve iplik kombinası ve ayni yılın birinciteşrin ayında çalışmıya başlıyan tütün fabrikası binlerce yerli halka amelelik vesaire gibi iş fırsatları   yaratmış
Anadolu şehirlerinin çoğu gibi, Ve Malatyalıların hayat şartlarının ahşap binalardan mürekep, şimdiden yükselmesine ve refaha sokakları dar bir kasaba idi. Yir- doğru yol almasına hizmet etmiş-mi yıl evvel çarşıda çıkan bir yangın neticesinde hemen bütün dükkânlar yanmış olduğu halde yer-
tir. Bunlardan başka Derme suyunun Malatya ovasını sulaması için yapılmakta    olan tesisat ve
Zabıta ve Aşk Romanı
vYâzan: Martin Porlobe — Çeviren: Rezzan A. E. Yalman
— 26 -
Gaze- , rum. Bunu yapması bir şey mukabilinde değildi tabiî.. Fakat herhalde siz de bize fenalık etmezsiniz.  Sabahtanberi hiç kim-
B
en   Frans   Brandon'um. teleri okudunuz, değil mi? Polis beni arıyor. Üvey babamı öldürdüğümü zannediyorlar. Alrait, Frans'ın sözünü keserek:
— Evet, gazeteler böyle bir şey yazıyorlar, dedi.
Frans ayni metîn tavırla devam etti:
— Yazmıyorlar, ama düşünüyorlar. Hepsi bir değil mi? Siz de bunu biliyorsunuz ya... Bu sabah Mister Peter Kraven size bir iyilik etti. Kim olsa bunu yap. mak isterdi. Fakat bu derece cesaret ve meharetle muvaffak olacak bir başka insan tanımıyo-
seye bizden bahsettiniz mi?
Alra't tebessüm ediyordu. Bu tebessüm yüzünü sanki aydınlatıyordu:
— Merak etmeyiniz Mis Bran-don, merak etmeyiniz, dedi.
— Pekâlâ.. Bu hususta artık müsterihim. Peter, bana bir iskemle veriniz de oturayım.
Frans oturduğu yerden ikimize de bakıyordu. Alrait hâlâ tebessüm ederek kıza adeta şefkatle bakıyordu.
— Mister Peter, bir şey içer misiniz? Ya siz Mis Brandon, bir şey yer misiniz? Belki sabahtanberi karnınız açtır.
Alrait bizden cevap bekler gibi yüzümüze bakıyordu. Bizim ise açlıkta/ı ve susuzluktan ağzımızı açacak halimiz yoktu. A-damcağız anladı, hemen odadan çıktı. Biraz sonra elinde bir tepsi ile geldi. Mükemmel bir kahvaltı ve çay hazırlamıştı.
Şimdiye kadar yediğim yemeklerin en tatlısı ve en mükemmeli hiç şüphesiz ki bu kahvaltı olmuştur. Yirmi dört saattenberi aç ve susuzduk. Frans, karnını doyurduktan sonra, iki gün d enberi çektiği helecanlardan sonra bir limandaymış gibi, kendini sakin ve rahat hissettiğini Alrait* e söyliyerek teşekkür etti.
Alrait biz yemek yerken perdeleri sımsıkı kapamış, ocaktaki ateşe odun atmış, ve odanın hararetini arttırmıştı.
Yemekten sonra üçümüz de rahat koltuklara yerleştik. Siga-
TRAKY
DA
Edirne Valisinin Beden Terbiyesi Klüpleri Hakkında Beyanatı
Edirne (Vatan) — Trakyada spor işleri hayli ileri gitmiştir. Edirnede kulüplerin ve teşekküllerin faaliyeti memnuniyet verici bir inkişafa mazhar olmuştur. Bu münasebetle vali Ferit Nomer Be-den Terbiyesi kulüpleri hakkında gazetemize şu beyanatta bulundular:
«Edirnede her hafta muntazaman yapılan kır koşuları için Beden Terbiyesine bağlı gençlerin de iştirak etmesi için her kulübün en aşağı 10 koşucu çıkarması lâ-ı zımdır. Şimdilik bu müsabakalara kendi malzemesile iştirak eden gençlerin daha iyi çalışması için mensup oldukları kulüplerin kendilerine malzeme vererek daha iyi çalışması için mensup oldukları kulüplerin kendilerine malzeme vererek daha iyi bir şekilde çalışmaları temin edilecektir.    Bunun
için de bu ay başında istişare heyeti toplanarak hem kulüplerin vaziyeti tetkik edilecek hem de koşu malzemesinin alınması kararlaştırılacaktır.»
* Edirne (Vatan) — Halkevi müzik kolu Halkevi salonunda alafranga, alaturka yerli Rumeli ve Tuna havalarından mürekkep ikinci konserini verdi. Fevkalâde rağbete ve takdire mazhar olan bu konserde başta Umumî Müfettiş General Kâzım Dirik, Valimiz Ferit Nomer ve kumandanlarımız olduğu halde bütün vilâyet erkânı, maarif erkânı ve muallimleri bulunmuşlardır.
Arkaçözünü sulayacak olan sürgüdeki ameliyat bittiğinde çok geniş ölçüde faydaları olacağı aşikârdır. Malatyanın esaslı geçim membaı olan kayisi ile ikinci derecede diğer meyvaları ıslah için şehir civarında kayisi ıslah istasyonu vücude geldiği gibi ayrıca pamuk ıslah istasyonu da kurulmuştur. Her birisi hakkında gelecek mektuplarımda daha fazla malûmat vereceğim. Bütün bu müesseselerin Malatya ve havalisine cidden büyük hizmetleri dokunmaktadır.
ralarımızı yaktık. Söze Alrait başladı:
— İkinize de evvelâ şunu söylemek isterim ki sabahtanberi gördüklerim ve gazetede okuduklarım olmayacak tesadüflerle dolu olan vakalardır. Ben vaziyeti şöyle anladım: Siz birbiriniz-le akraba olmayan bir genç    a-
damla bir genç kızsınız. Evvelki gece Mis Brandon'r>un üvey babası ensesine vurulan kuvvetli bir bıçak darbesiyle öldürülmüş. Cinayeti polise üvey babanın iyi arkadaşı olan Mariot haber vermiş. Evde hizmetkârlar yokmuş. Mariot kapıyı kendisinde bulunan bir anahtarla açmış ve cesedi
bulmuş. Saat ona doğru Mis Brandon eve gelmiş. Evde polislerle Mariot'u görünce korkmuş ve kaçmış. Bir polis onu kapıda duran ve içinde genç bir erkek olan Buik markalı bir o-tomobile binerken görmüş, numarayı almış. Fakat arabayı ya-kalıyamamış. Herhalde arabadaki genç adam sizdiniz, değil mi?
Dr. Muammer Bay d ur
nahiyeye yakın kaynaklardan muntazam tesisatla su getirilmesine teşebüs edilmiş ve bu muvaffakiyetle neticelenmiştir.
^ Edirne (Hususî) — 1 kânunusani 1941 yılından itibaren belediyemizde ikinci bir hekimlik kadrosu teşkil edilmiş ve bu hekimliğe Muammer Baydur tayin olunmuştur.
•jç Edirne (Vatan) — Şehrimiz un ihtiyacını her zaman için garantilemek maksadile 300 ton buğdayın belediye emrine verilmesi, yerinde olan bu tedbir takdirle karşılanmıştır.
^ Edirne (Vatan) — Son bir iki aydanberi yokluğundan bahsedilen makara, iplik, baharat gibi mevaddın halkın ihtiyacını karşılıyacak şekilde bol bol piyasada çoğaldığı görülmüştür.
Son günlerde karşılaşılan gaz buhranı da ortadan kalkmıştır.
^ Edirne (Hususî) — Birkaç aydanberi mezunen istanbulda bulunan Umumî Müfettişlik sıhhat müşaviri Sabri Erbil şehrimize gelmiş, vazifesine başlamıştır.
¦fc Edirne (Hususî) — Şehrimizde yapılmakta olan kapalı spor binasının ikmali kuvvei ka-ribeye gelmiştir. 30.000 liraya mal olan bu binanın açılma töreni için de hazırlıklara başlanmış bulunuyor.
* Edirne (Vatan) — Halke-
Ermenileri Kimler
NİÇİN
ve Nasıl Aldattılar ?
Çarlık Rusyası
Ermenistan İşini Bir Siyaset Oyunu Haline Getirmeğe Başlamıştı.
Anlatan: Pantikyan — Yazan: M. Sıfır
_[Tercüme ve iktibas hakla mahfuzdur]
Pantikyan, bundan evvelki yazılarda, son asırda harici tesirlere kapılan bazı kimselerin Türki-yedeki sakin Ermenilerin raha-tını bozan nifak tohumunu nasıl saçtıklarını anlatmıştı. Pantikyan, bugünkü yazıda Çar lık Rusyasının bu İşte oynadığı rolden bahsetmektedir. Gelecek yazıda da İngUterenin Ermenistan muhtariyeti fikrine yanaşmadığını ve teferruatını hikâye edecektir.
*
Çarlık Rusyasına verilen bu muhtırada, Ermenilerin sakin bulunduğu Şark vilâyetlerinin Ermenistan namile ilân ve Ermeniliğin istiklâline müsaade edilmesi ve hiç olmazsa bu vilâyetlerin Rusya hükümeti tarafından himaye ve kontrol altına alınması, isteniliyordu, hayaller, bu defa da bunlarla yaldızlanın^ yine bir hayli paralar toplanmıştı. Komitacılar, ağızlara yine birer parmak bal çalmışlar, Ermenileri yine aldatıp dönmüşlerdi. Çünkü Rusya hükümeti o zamana kadar E.*menı işleri ile pek o kadar fazla meşgul olmuyordu. Rusyanm en ziyade meşgul olduğu hıristiyan milleti, kendilerine kardeş saydıktan B'i'^arlar-dı. Bu sebeple Grandük Nikola, huzurunda eğilen, himaye ve şefkal dilenen bu heyete pek fazla ehem niyet vermemiş gibi görünmemişti. M>g*r dıç Harimyana sudan bir cevap vermiş, ufak tefek bazı vaatleri; bulunmuştu. Yapa yapa bütün lûtfu, Ayastafanos muahedesine bir madde ilâve etmek olmuştu. O madde de şu idi:
«16 inci madde — Rusya askerinin Ermcnistanı tahliyesi ve devleti aliyeye iadesi devleteyn münaseba-tında münakaşa ve ihtilâfı mucip o-labileceğinden Babıâli ihtiyacatı aliyeye tevfikan Ermenilerin sakin olduğu eyaletlerde derhal icrayı ıslahatı ve hıristiyanlarm Kürtler ve Çerkeslerden teminlerini deruhte e-der.»
Rusya hükümetinin bu maddeyi muahedenameye ilâve ettirmesi, hiç te Ermenilere şefaat etmek istemesinden ileri gelmiş değildi. Bu talep, daha ziyade fırsattan istifade ile, Babıâliye karşı Ermenileri iltizam e-der gibi görünmek ve Anadoluda daha ehemmiyetli bir Ermeni meselesi meydana getirmek gibi yeni bir siyaset icabı idi. Rusya hükümeti, bu madde ile Ermenileri ümitlendirerek büsbütün şrmartmak, bu suretle Osmanlı hükümeti aleyhine daha şid detli bir tarzda ayaklandırmak istemişti. •
Fakat, Osmanlı hükümeti de bu teşebbüse karşı pek gözü kapalı hareket etmemişti. Rusya hükümetinin nokta! nazarını derhal farketmİ7, bu frrsatı onlara vermemişti. Kurnaz
vi konferanslarının ikincisi bugün çok kesif bir dinleyici kütlesi karşısında Sadık Rodoslu tarafından verildi.
Konferansı gençlerin parlak bir konseri takip etti. Bu toplantıda Umumî Müfettiş General Kâzım Dirik, Parti müfettişi Kocaeli mebusu Ragıp Akça, Vali Ferit Nomer bulundular. Halkevimiz-deki konferansların 3 üncüsü yarın Dr. İsmail Hakkı tarafından verilecektir.
davranarak Ermenilere, Rusların ta-îep ve arzularından daha fazla müsaadelerde bulunmak gibi hüsnüniyete hamledilecek büyük bir kiyaset göstermişti.
Grandük Nikoladan umdukları kadar teveccüh ve iltifat göremiyen Mıgırdıç Harimyan ve arkadaşları Istanbula pek te memnun dönmemişlerdi. Ancak, bu hoşnutsuzluklarını da kimseye hissettirmemişlercli. Muhitlerine sevinçli ümitler serper-lerken bir taraftan da maksatlarının husulüne yardım için Avrupa devletlerine de ayrıca müracaat lüzumunu da ileri sürmüşler, seçtikleri yeni bir heyeti gizlice Avrupaya göndermişlerdi.
Yine Mıgırdıç Harimyarun reisliği altında bulunan bu yeni heyet Roma, Viyana, Paris ve Londrayı dolaşmak üzere Avrupa yoluna çıkarılırken, Horanın riyasetindeki bir heyet te Petresburga gönderilmişti. Avrupaya giden heyet, kendilerine bilâhare iltihak eden Çeraz, Minas ve îstepan Papazyanla kapı kapı dolaşıyor, Istanbuldakiler de durup dinlenmeden uğraşıyorlardı. Osmanlı hükümetinin, gösterilen hıyaneti, siyaset icabı müsamaha İle karşılamasından ve Ermenüere karşı eski itimadı gösterir gibi davranmasından cüret alıyor, fesat teşkilâtını var kuvvetlerile genişletmiye çalışıyorlardı.
Patrik Nerses Varjebetyan, kendince millî bir gaye addettiği istiklâl fikrini daha esaslı bir tarzda neşir ve tamim etmek, bu gaye için ayrı ayrı çalışan teşekkülleri bir araya getirmek ve bir elden idare eylemek lüzumunu hissetmişti. Bu maksatla, muhtelif yerlerde müteşekkil ve faaliyette bulunan cemiyetlerden da vet ettiği murahhaslarla, îstanbul-da büyük bir toplantı yaptırmıştı. Osmanlı hükümetinin malûmat ve müsaadesi ile yapılan bu toplantıda, mevcut cemiyetlerin (Miyasal Eni-keronyon Hayons) namile ve birlik halinde çalışması karar altrna alınmıştı.
Bu yeni teşekkül, hükümete tama-mile gayri siyasî gösterilmiş, meşguliyetinin de münhasıran şark vilâyetlerinde mektepler açmaktan, yeni neslin tenvir ve tahsillerini teminden ibaret olacağı bildirilmişti. Ha-kakiî maksat ve mesaisi gizlenilmiş-ti. Hükümet te, o zamanın, nezaketi icabı, bu teşekkülün gayri siyasî olduğuna inanmış gibi görünmüştü.
Halbuki, komitacıların maksatları hiç te öyle değildi. Onlar, Rusyaya gönderdikleri heyetten aldıkları V-rektifler üzerine bu birliği kurmuşlardı. Heyet, Rusyada zahiren çok iyi- kabul edümişti. Hattâ, kend:! -rine Adana, Maraş, Zeytin, İskenderun, Diyarbakır, Brtlis, Muş, Erzurum ile Van gölünün cenup ve şimal kısımlarından müteşekkil ve m ta*ft-kil bir Ermenistan tesisi için bazı vaadlerde bile bulunulmuştu. Bu «.-rada, Anadolunun muhtelif yerlerinde, ihtilâl hazırlığı yapmak, çeteler kurmak, ahaliyi silâhlandırmak vu bilhassa Osmanlı hükümetini müş. kül vaziyetlere sokmak, Rus m'.'d.v halesini mucip olacak zemin ve hadiseler hazırlamak için gizli komita lar teşkili de tavsiye edilmişti, tşto bu yeni teşekkül bu işlerle meşgul o-luyordu. Yine paralar toplanıyor, Ermeniler aldatılıyordu.
Polis her tarafta Buik otomobili- karışmadım. Hepsini o söyledi, ni aramış. Ve şu neticeyi elde el- Arasıra yan gözle Alrait e bakı-miş: Yeni bir Krayisler arabayı yordum. Herhalde genç kızın teslim etmeye götüren bir şoför söyledikleriyle çok alâkalı görünüyordu.
Vakanın en hararetli yerine ge.
sokakta bıraktığı arabasının yerine bu Buik'i bulmuş. Hemen polise haber vermiş. Polis Krayis- j i;nce Frans dedi ki:
ler'i epey uzakta bulunan bir e-vin garajında bulmuş. Bu defa garajdaki Ford tarafınızdan çalınmış.. Polis Mis Brandon'la beraberinde olan genç adamı yakalamak için uğraşıyor. Bu çılgınca firar nekadar devam edebilecek?
— Çılgınca firar mı, dediniz? Ben size bütün hakikati anlatayım da böyle çılgınca firarın manasını anlarsınız. O kadar imkânsız şeylerle karşılaştık ki belki siz de doğru söylemediğime hükmedersiniz.
— Neden hükmedeyim?
— Neden mi?   Dinleyiniz de
görürsünüz.
Frans yemek yedikten sonra tamamiyle canlanmıştı. Bütün başımızdan geçenleri bir bir bütün teferruatiyle anlattı. Ben hiç söze
— Bazı anlar oldu ki kendimi deli oluyorum sandım. Peter i çok zamandanberi tanımıyordum. Fakat kendisine derhal emniyet ettim.
Bu sözler beni son derece mesut ediyordu. Önüne dizçöküp ellerini öpmek istiyordum.
— Emniyet etmekte de hak-lıymışım. Şimdi Mister Alrait gelelim gene vakaya. Parayı vermek için yukarı yazı odasına çıktık ve orada...
Alrait'İn gözleri meraktan parlıyordu. Frans'ın sözünü keserek:
— Ama ettiniz! Orada gene
onu bulduk mu diyeceksiniz?
— Evet.. Bulduk, cesedi bulduk. Hem de aynı vaziyette,. Sanki hiç yerinden kımıldanmamış gibi..
— Bu mümkün değil... Ben söze karışarak:
— Evet mümkün değilmiş gibi görünüyor, fakat aynen böyle oldu.. Oradaydı.
Frans gülmeye başladı. Alrait ona şüpheli bakıyordu.
— Sözlerinize inanmak güç ama.. İnanıyorum. Sizin hakikî isminiz nedir, Mister Jae?
Ona karşı emniyet göstermekten başka çare olmadığını hissediyordum. İsmimi saklaır^yı manasız buldum:
— İsmim    Peter   Kı ven'dir,
dedim.
— Nereden çıktınız»*
— Her taraftan...
— Yani..
— N? bileyim ben?
— Nerede doğduğunuzu soruyorum.
— Bilmiyorum dedim ya..
Cevabım hoşuna gitmemi? ola. cak ki sert bir sesle:
— Alayın sırası değil, dedi.
— Alay edecek halim var mı?
(Arkasj var)
8073
/
VATAN
4 - 1 . 941
H I K A Y
SARI KÖPEK
Kan ve Çamur içinde Yuvarlanan S .rı Köpeğin O Soluk Dudaklarında Hayata Karşı Kandan Bir iki Nefret Damlası Gördüm
Kasabada sokağımızda bir köpek verdi. Orada dükkâncıların bıraktığı küfelerin içinde, dükkan kepeklerinin altında yatar kalkar, başıboş yaşardı. Bir sarı köpek, altın tüylü, altın gözlü bir köpek. Sabahları mektebe giderken, aksamları dönerken görürdüm. Daima orada, sokağın içinde, büyük meydanda gezer dolaşırdı... Senede kaç defa yavrulardı bilemem, bildiğim bir şey varsa tümen tümen sokağa döktüğü yavrular yürümeye başlamadan arabaların tekerlekleri, atların ayaklan altında ezilir giderdi.
Yavruları öldükçe tekrar doğururdu. Ne doğum bereketiydi bu? Adeta köpek ölümle alay e-derdi, ölüm de köpekle eğlenirdi. San köpek ve ölüm senelerce çarpıştılar. Köpek doğurdu, ö-lüm yavrularını yedi.
Nihayet, nihayet bir defa kendi renginde bir yavrusunu kurtarmış gibi gördüm. Bir an bu yavrunun yanından ayrılmıyordu, yavrusunun sokaklarda, meydanlarda serbest germesine müsaade etmiyordu, adeta üstüne titriyordu. Yavru köpek büyümeye başladı, bir iki ay içinde serpildi, anasına benzedi Altın köpeğin altın renginde bir örneği oldu. Artık yavaş yavaş etrafta geziyor, yabancı köpeklerle ufak-tefek muharebeler bile yapıyordu. Sabahları vaktim olmazdı, fakat akşamları bunlan seyredebilirdim. Güneş dağların, çatıla-nn üstünden düşer, renkli bulutlar söner, dallar koyu lâcivert tüllere bürünür, çevreler hayal ve şür içinde titrer. Bir müddet dururdum, şu iki mahlûka, şu ana ile çocuğuna bakardrm. Akşamın gölgeleri, dumanlan arasında ne-kadar sevimli, nekadar göz okşayıcı bir manzara gösterirlerdi?
Bu iki köpek, ana ile oğul ava. re fakat tatlı bir hayat geçirirlerdi. Birbirinden ayrılmazlardı. 1-kisinin de sarı gözlerinde, sarı tüylerinde bir sevinç, bir saadet manası gülerdi Geceleri de başka köpekler gibi gürültü etmezler, haykırmazlar, havlamazlar, kasaba halkını izaç eylemezlerdi. Hele kasabanın küçük çocuk-lariyle aralarında aşılmaz bir dostluk vardı. Bazı işsiz güçsüz büyüklere de eğlence olmuşlardı. Çocuklarla beraber koşarlar, beraber gülerlerdi. Büyükler de a-rabalar geçerken haykırırlardı:
— San, geliyor 1...
Sarı yavrusiyle beraber sokak-lann en kuytu, en gölgeli köşelerine kaçardı. Arabalardan, tekerlek gürültülerinden o kadar ürkmüştü, ikisi de sokaklarda sürünüyorlardı, toz, toprak, çamur içinde Uslar üstünde yatıyorlar, yaşıyorlardı. Fakat şüphesiz bir çok insanlardan daha mesut yaşıyorlardı... Günler geçti yavru köpek biraz daha büyüdü, biraz daha güzelleşti.
Bir gün büyük çınarlann altından geçiyordum. O gün hava çok güzeldi. Ufuklar boya ve ışık i-çinde, gökte altın bir güneş parıl parıl yanıyor, çardaklardaki salkımlardan ruhu okşayıcı kokular dökülüyor... Biraz ileride    ince, İkalın kahkahalar işittim.    Yürü-ıdüm. Büyük küçük halk meyda-Ina toplanmışlar gülmeden kınh-yorV»r. Ben de sokuldum bu kalabalığa- Ne göreyim? Bizim san köpekle yavrusu!   Orada da kömürcünün ufak çocuklariyle oynuyorlar.
Kömürcünün iki ufak kızı vardı. Birinin adı Zehra, ötekinin Selma. Biri beş, diğeri altı yaşın-
da....
Zehra küçük tahtadan bir araba almış, oyuncak bir araba. 1-pinden tutmuş çekiyor, koşuyor, Selma da berrak gülüşlerle onu kovalıyor, sarı köpeğin sarı yavrusu da bunların arkasında. Şimdi Zehra arabayı biraz çekiyor, ipini yere atıyor, bu defa yavru köpek ipi ağzına alıyor, arabayı sürüklüyor, sonra bırakıyor, Sel ma çekiyor... Artık çocukların neşesinden durulmuyordu, büyükler bile bu sevince, bu masum sevince karışmaktan kendilerini .Yamıyorlardı...
Bir gece sarı köpeğin    yavru-unu bir araba çiğnediğini haber aldım, ne yalan söyliyeyim kalbim düğümlendi. O kadar    acıdım,
O gece sabaha kadar anası u-
Adlitjede:
ADLİYE
Suiistimali
—o   ¦
yumadı, kasabayı da uyutmadı. Sabaha kadar sızladı, sabaha kadar inledi, sabaha kadar çırpındı, sabaha kadar acı acı uludu... Şu zavallı köpeğin elemli inleyişi yüreğimizi yırttı, gecenin siyah Kalbini yırttı.
O sakin hayvan bundan sonra azdı, kudurdu. Bir yerde, bir köşede duramaz, eğlenemez oldu. Köpeklerle boğuşmaya, çocuklara saldırmaya başladı. Günden güne değişti, sarı tüyleri birer diken oldu. Sarı gözleri büyüdü, yuvalarından fırladı. Sevimli çehresi bozuldu, çirkin bir şey oldu. Kasabanın başına bir kıyamet kesildi. Bir halde ki gözlerinde yıldırımları yakacak ateşler yanıyor, bir halde ki pençelerinde a-ğaçları koparacak bir hışım, bir hiddet titriyor... Ben bile korkmaya başlamıştım. O kadar azmıştı. Artık yemiyor, içmiyordu. Son yavrusunun acısına, aynlığı-na dayanamıyacak mıydı? ölmek mi istiyordu. Gözünün gördüğü her şeyden intikam mı alacaktı? Kimse yanına sokulamaz oldu. Kömürcü kızlarını bu köpeğe yaklaşmaktan menetti. Bana bile evden dediler ki:
— Aman sakın kendini... San köpek çıldırmış!
Bir hafta sonra köpekte bu hal değişti. Başka bir çılgınlığa döndü. Artık insanlan bıraktı. Çocukları bıraktı. Ağaçlan, taşlan bıraktı. Arabalara saldırmaya başladı. Çocuklannı ezip çiğneyen arabalara, katil arabalara saldırmaya başladı. Sokağın başına dikilir, hücuma hazırlanır, bekler. Yoldan bir araba sesi işitti mi atılır, arabaya saldırır, koparmak, kırmak, parçalamak ister gibi arabanın neresine raage-lirse dişlerini geçirirdi. Evlât acı-sıyle ne yaptığını bilmiyordu. Fakat hedefini tayin etmişti. Çocuklarını çiğneyen, çocuklarını kendisinden ayıran arabalar değil miydi? Şu meşum arabalar! İşte intikam alacaktı. Bütün kasabadan geçen arabacıları, kasabanın arabacılarını bir iki haftada yıldırdı. Zaten kasabadan kaç araba geçerdi. Kasabada kaç a-raba vardı, eşraftan üç dört kişinin...
Bazı tesadüf ederdim. Atıldığı vakit arabacıların dizlerine, boğazlarına kadar yükseldiği o-lurdu.
*
Bu hatıra ağlayan bir destandır, acı bir destan. Bir akşamüstü eve dönüyordum. O gün çok çalışmıştık, zaten hastaydım da. Gözlerim yorgun, gönlüm yorgun, vücudum yorgundu. O kadar ki yorgunluğum yürüyüşümden bile belliydi... Akşam, bütün eşya gölgelere, hüzünlere sa-nlmış. Dalların ucunda siyah gölgeler ince ipekten birer matem tülü gibi siyah tül parçalan gibi. Dalların üstünde ışık ve karanlık çarpışıyor. Her çevrede bir gam kokusu, bir gariplik... Güneş batmış, fakat kasabanın beyaz minaresinde bir iki ışık kırıntısı bırakmış. Hüzünlü, gamlı bir akşam. Gönlümün de ağlamalı bir günü. Renkler silindikçe, gölgeler koyulaştıkça bu hüzün bir kat daha artıyor... Eve yaklaşmıştım. Köşeyi dönerken arkamdan araba sesleri işittim. Tekerlek gürültüleri. Baktım iki araba, ikisi de alabildiğine koşuyor, geliyor... Sarı köpek önümden yıldınm gibi ok gibi fırladı. Bir kin yıldırımı, bir gazap oku gibi Arkadaki arabanın üstüne atıldı. Bu hücumu, bu hâdiseyi acı bir feryat, bir uluma takip etti. Bir elem feryadı, bir ölüm uluması... Araba durdu. Halk koştu. Ben de bir iki adım yürüdüm.
Sarı köpek nekadar şiddetle saldırmış arabaya? Yüreğinde yanan ateş sanki kudurmuş bir cehennemmiş! Allahım! Dişleri arabanın tekerleklerinden birine saplanmış, tekerlekle çember a-rasına geçmiş, kalmış. Tekerlekle beraber dönmüş, yere serilmiş, arka tekerleklerden biri de üstünden geçmiş. Sokağın ortasında yatıyor. Ağzından dökülen kan akşamın gamlı loş gölgeleri altında taşları boyamış... Zavallı köpek!
Sarı köpek, o biçare anne, kırılmış bir güneşe nekadar benze-mişti? Şu manzara, şu akıbet yüreğimi titretti. Ne hüzünlü akıbet ki sarı gözler birer KUlûı* parçası
Mevkuflar Tahliye Edilmedi
Hazineye ait 22 bin küsur lira. yı zimmetlerine geçirdikleri, ihtilas yaptıkları, sahte kâğıt hazırladıkları, imza taklit ettikleri iddia-sile tevkif edilen Adliye mutemet ve kâtiplerinden Emin, Necmi, A-sım. Hasan, Fethi, İsmail, Şerif ve Tevfiğin muhakemelerine dün birinci ağır ceza mahkemesinde devam edildi. Bunların hepsi sonradan tahliye edilmişlerdi. Yalnız Eminle Necmi mevkuf bulunuyor, lardı. Emin, Necmi, Şerif, Asım ve Ismailin avukatı, Suat TahVn 33 sayfalık bir müdafaa okudu. Diğer suçlular da müdafaalarını yazılı olarak mahkemeye verdiler. Tevfik hasta olduğu için gelmemiş ti. Muhakeme Tevfiğin müdafaasını yapması için talik edildi Mevkufların tahliye talepleri de kabul edilmedi
Tabibi Adliler
Onbinden Fazla Iş Tetkik Ettiler
Adliye dairesinde vazife gören Tabibi Adlin 940 senesinde 10085 iş tetkik ve 1500 kişi kadar da adam muayene etmişlerdir.
Bu rakkam diğer senelere nazaran çok fazladır. Bu fazlalığın da halkın adalete ve fenne güvenme hissinin artmasından ileri geldiği söylenmektedir. Eskiden bir kaza veyahut bir tecavüz neticesinde ölen bir adamın ailesi kendi hukukunun zıyaı bahasına da olsa ölünün cesedini morga teslim etmek şöyle dursun, teslim etmemek için şefaatçiler bile arıyorlardı. Bugün ufak bir şüpheyle alâkadarları seve seve tabibi adillere sevketmektedir. Bu fikren yükselişe de bir delil addedilmektedir.
-o
Kalpazanın Muhakemesi
Birinci ağır ceza mahkemeal dün kalp para basan Çatalcalı Mehmet oğlu Ahmet Şimşirin du ruşmasına başladı. Ahmet Şimşir yeni elli kuruşluk gümüş paraların kalplarını basmış ve sürmüştür. Kendisini müdafaa ederken:
— Ben bunlan madalya olarak yaptım. Para olarak sürmedim. Zaten yakalandığım zaman da bunlar kesemde bulundu, diyordu. Halbuki ilk ifadesinde:
— Ben bunları yaptım, i s tan-bula geldim. Tramvayda vesair yerlerde süVdüm, demiştir.
Muhakeme şahitlerin çağırılması için talik edildi
Siyah Karton İhtikârı
I§ık maskeleme ve karartma işlerinde kullanılacak olan siyah kartonlarda ihtikâr yaptığı için tevkif edilen Karabetin duruşmasına dün Asliye sekizinci ceza mahkemesinde devam edildi. Mahkemenin, Ticaret odasından sorduğu bir suale cevap gelmemişti. Mahkeme, suçlunun 500 lira para kefaletile tahliyesine ve muhakemenin talikine karar verdi.
o
Diko 1er Beraat Etti
Asliye üçüncü ceza mahkemesi dün Süleyman, Medeni ve Ha-lit isminde üç dilsiz suçlunun resmî mührü kırmak, eşya çalmak ve satmak hakkındaki davalarını sona erdirdi. İddia şu idi:
Dilsizler cemiyeti lâğvedildikten sonra eşyası bir yere konarak mühürlenmiştir. Sonra bu mühür bozulmuş ve eşya da satılmıştır. Dilsiz suçlular fakir olduklarını söyledikleri için Baro kendilerine bir avukat tayin etmişti. Dün avukat müdafaalannı yaptı.
Mahkeme    salonu ve koridor yüzlerce dilsizle dolmuştu. Hâkim iddianın  sabit  olmadığı  neticesine vararak hepsi hakkında beraat kararı verdi.
--—o
Eroin Kaçakçısı
Kaçakçılık bürosu memurlan zehirleyici madde satanları takip ederlerken Rifat     oğlu Mustafa Zeyrek  isminde  bir  sabıkalının üstünde eroin buldukları için yakalamışlar  ve  gümrükte   vazife gören Asliye beşinci ceza müdde. iumumiliğine  vermişlerdir.  Sorgu hâkimi Mustafa Zeyreği tevkif etmiştir.
gibi donmuş.
Kan ve çamur içinde yuvarlanan sarı köpeğin o soluk dudaklarında hayata karşı kandan bir iki nefret damlası gördüm.
Sema AYDAGAN
Askerlik İşi en
Yoklamaya Davet
Beyoğlu Yabancı Ankorhk Şubesinden:
1 — Beyoğlu ve Beşiktaş kazaları dahilinde oturmakta olan ve asker -İlk çağına girmiş bulunan 337 doğum İU yabancıların kanun mucibince 1/2. Kanun/941 den itibaren yoklamalarına başlanmıştır.
2 — Yoklamasını yaptıracaklar a-şağıda istenilenleri de beraberinde getirecek veya göndereceklerdir.
A — İkametgâh senedi,
B — 4 vesika fotogTafı
C — Bunlardan başka okurların okul vesikası, sanatkârların sanat belgesi, malûl olanların da rapor gön dermeleri veya getirmeleri mecburîdir.
3 — Yoklamaya cumartesinden başka her gün sabahtan öğleye ve haziran sonuna kadar devam edileceğinden bu müddet zarfında mükellrf lerln yoklamalarını yaptrrmaları lazımdır. Gelmiyenlerln askerlik kanununun 83 . maddesi mucibince cezalandırılacakları İlân olunur.
Bugûnkfi Program
8 Program, 8,03 Ajans haberleri. 8.18 Hafif program (Pl.), 8,45 Ev ka dini - Yemek lfttcsi,
13.30 Program, 13.33 Türkçe plâklar, 13,50 Ajana haberleri, 14.05 Türkçe plâklar programının devamı, 14,20 Riyaseticumhur bandosu, 15 O-peretlerden seçme   parçalar    (Pl.).
15,30 Ankara Devlet Konservatuarın dan naklen neşriyat, Riyaseticumhur filârmonik orkestrasının konseri.
18 Program, 18,03 Radyo caz or -kestrası, 18,40 Halk türküleri, 19 Konuşma 19,15 Müzik: Zeybek havalan 19.30 Ajans haberleri, 19.45 Fasıl heyeti, 20,15 Radyo gazetesi, 20,45 Şarkı, türkü ve taksimler, 21.15 Konuşma, 21,30 Radyo solon orkestrası. 22,30 Ajans haberleri, 22,50 Konuşma (İngilizce - Yalnız kısa - dalga posta sile) 22,50 Cazbant (Pl.), 23,25 Yarınki program ve kapanış.
İstanbul Belediyesi İlânları
Haseki, Cerrahpaşa, Beyoğlu ve Zührevi hastalıklar hastanelerinin yıllık ihtiyacı için lüzumu olan 1345 kilo tereyağı, 2490 numaralı kanunun 40 mcı maddesine göre pazarlıkla satm alınacaktır. Mecmuunun tehmin bedeli 2421 lira ve İlk teminatı 181 lira 58 kuruştur. Şartname zabıt ve muamelât müdürlüğü kaleminde görülebilir, İhale 14/1/941 Salı günü saat 14 de daimi encümende yapılacaktır. Taliplerin ilk teminat makbuz veya mektupları ve 940 yılına ait Ticaret odası vefllkalarile ihale günü muayyen saatte daimi encümende bulunmaları. (48)
w
Güzel
Ol
ma
k
w
İçin
m  7
f (er şeyden evvel sıhhatli ve parlak bir tene, lekesiz ve düzgün bir cüde malik olmak lâzımdır.
İM
KREM PERTEVı
Sizin de cildinizi gü-zelleştirir, guddelerini besi ıy er ek   canlandırır.
40 senelik bir tecrübe mahsulü olan KREM PERTEV tertip ve yapılış tarzındaki İncelik dolayısiy.e, tenin fazla   yağlanmasına mâni olar. Yağsız olarak hususi tüp ve vazolarda satılır.
İlân Tashihi
Emlâk ve Eytam Bankasından
Vatan gazetesinin 20.12.940 tarihli nüshasında intişar eden gayrî menkul satıjı hakkındaki ilânm ihale tarihi 9.1.941 günü bayrama tesadüf ettiğinden ihale gününün 13.1.941 pazartesi gününe bırakıldığı taahihen Uan olunur. (36)
DİŞ SUYU İSTİMALİ AĞIZDAKİ SUNİ DANTİYELERİ,KÖPRÜ VE KURONLARI ANTİSEPTİK OLARAK MUHAFAZA EDER
T 0 R S t T E
Kızılay Cemiyeti
UMUMİ MERKEZİNDEN:
Numune ve şartnamesine göre (1885) adet demir portatif Karyola kapalı zarfla İhale edileceğinden alâkadarların mühürlü numuneyi görmek Üzere istanbul'da Yeni Postane civarında Mimar Vedat caddesinde «Kızılay» hanında Kızılay Deposu Direktörlüğüne müracaat etmeleri ve kapalı zarfların yüzde on be* nlsbetlndekl teminatla 7/1/941 Salı günü saat on bire kadar mezkûr   Direktörlüğe   tevdii   Uan   olunur.
V
ŞEHİR   TİYATRO
TEPEBAŞINDA DRAM   KISMİ
BU AKŞAM Saat 20,30 da ABDAL Yazan: Dotoyevskl
8 ü
temsilleri
istiklal caddesinde komedi kısmı
Buglln saat 14 te Çocuk oyunu BU    AKŞAM Saat 20,30 da PAŞA    HAZRETLERİ
ŞEKER GÎBt
Maddî ve manevî tatlılıkları ifade için kullanılan   (ŞEKER (GlBİ) Tabiri tam mânayı haiz değildir.  Bunu
HACI BEKİR ŞEKERİ GİBİ
suretinde tamamlamalı çünkü tat denilen mefhum Hacı Bekir
adında Kemal Mertebesini buldu.
ALİ  MUHİDDİN
HAC! BEKİR
Merkezî: Bahçekapı, şubeleri: Beyoğlu. Karakoy, Kadıköy
Mısır    (Elkahire)
NEFİS MEYVALI NUGA
Sahibi ve  Neşriyat  Müdürü:   AHMET EMİN  YALMAN
Basıldığı Yer: VATAN MATBAASI
Tercih Edilmesindeki Sebep
GRİPİN
Bütün ağrılara, h.stalık başlangıçlarına karşı vs hiç zararsız en kuvvetli müsekkindir.
BAŞ « DİŞ
NEZLE ^
SÜTÜM
Nezle, soğuk algıfllfgı, 5rrjT rShaGızIıkfirmaataş, diş, mafsal, romatizma, asap ve adale ağrılarında lüzumunda günde 3 adet alınır. Taklitlerinden satanınız ve her yerde pullu kutuları ısrarla isteyiniz.
Devlet Demiryolları ilânları
Muhammen bedeli 22,500 (Yirmi iki bin beş yüz) lira olan sterili-zasyon cihazları ve teferruatı 17/Şubat/1941 pazartesi grünü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile An karada İdare binasında satm alınacaktır,
Bu İşe girmek isteyenlerin (1687,50) bin altı yüz seksen yedi lira
elli kuruşluk muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve
tekliflerini aynı gün saat 1430 a kadar komisyon Reisliğine vermeleri lazımdır.
Şartnameler parasız olarak Ankarada malzeme dairesinden, Hay -darpaşada tesellüm ve sevk şefliğinden dağıtılacaktır.    (12494)
?
Muhammen bedeli (1726) lira olan muhtelif şekil ve - eb'atta 2540 adet kuru pü (13.1.1941) Pazartesi günü saat (10,30) on buçukta Haydarpaşada Gar binası dahilindeki komisyon tarafından açık eksiltme usullle satm alınacaktır.
Bu işe girmek isteyenlerin (129) lira (45) kuruşluk muvakkat teminat ve kanunun tayin ettiği vesaikle birlikte eksiltme günü saatine kadar komisyona müracaatları lâzımdır.
Bu işe ait şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır. (12142)
^ Görülen lüzum üzerine 6/1/41 tarihinden itibaren aşağıda No. ve sefer ettiği kısımlar gösterilen bazı yolcu katarların m Haydarpaşadar hareket saatlerile itinererlerinde değişiklikler yapılmıştır.
Her gün Haydarpaşadan saat 15,45 te hareket etmekte olan- 6 No. lu katarın 6/1/41 tarihinden itibaren Haydarpaşadan saat 15,15, Pen-dikten saat 16 da, İzmitten saat 18 de Arifiyeden saat 19,07 de, Büe-cikten saat 22,05 de hareket edecek ve Eskişehire saat 00,58 de varacak surette,
Her gün Haydarpaşadan saat 20,05 hareket etmekte olan 10 Numaralı Adapazar trenininde, Haydarpaşadan saat 19,15 de hareket edecek ve Adapazara saat 23,55 de varacak surette,
Her gün Haydarpaşadan saat 15 te hareket etmekte olan 34 numaralı banliyö treninin de, Haydarpaşadan saat 14,50 de hareket edecek ve Pendiğe saat 15,45 te varacak surette,
Arifiye - Adapazar - Arifiye arasmda işliyen 115 numaralı trenin Adapazannda saat 18,35 te ve 106 numaralı trenin de Arifiyeden saat 19,20 de hareket edecek surette itinererlerl değiştirilmiştir. Fazla tafsilât almak için istasyonlara müracaat edilmesi muhterem halka üân olunur. (60)
ı; ı
'ı *.
i
bl * mm 1 PLVJI
W, r*Zi&
Vdet Liralık
Ura
'.'•1.1
=  1500.—
»:::ı.
:
İş Bankasına para yatırmakla yalnız para Biriktirmiş olmaz, aynı zamanda talihinizi de denemi}
olursunuz.
Keşideler:   4 Şubat, Z Mayıs, 1 Ağustos, 3 iuim ıi.--.ı m tarihlerinde   yapılır.
Kum boralı ve kumbarasce hesaplarında en az elli lirası bulunanlar kuraya dahil edilirler