NUTUK

Muhterem Efendiler;

Şimdiye kadar, vukubulan maruzatmı, şahsan ve Heyeti Temsil iye namına, temas ettiğim vakayı ve hadîsatın izahına matuf idi. Bundan soraki beyanatım» Türkiye Büyük Millet Meclisinin küşadmdan ve alelûsul hükümet teşekkül ettikten bugüne kadar, vukua gelmiş olan hadisat ve inkılâba t a gamil olacaktır. Bu beyan atmı, esasen herkesçe vazıhan malûm olan veyahut suhuletle malûm olması mümkün bulunan vakayı safhalarına aittir. Filhakika, Meclisin zabıtnamelerinde, vekâletlerin dosyalarmda, matbuat kolleksiyonlarında, bu vakayi ve hadisatm vesaiki mazbut ve mahfuz bulunmaktadır. Binaenaleyh, ben, bütün hu vakaydın yalnız istikameti tunum iyesin i işaret ve tespit etmekle iktifa edeceğim. Maksadım, inkılâbımızın tetkikinde, tarihe medarı suhulet olmaktır. Bütün bu vakayi ve hadisatm cereyanında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti Reisi, Başkumandan ve Reisicumhur sıfatlarını haiz bulunmuş olmaktan ziyade, teşkilâtımızın reisi umumisi srfatile bu vazifeyi ifaya kendimi mecbur addederim,
Efendiler, Meclisin kuşat olunduğu, ilk günlerde; Meclise, içinde bulunduğumuz vaziyet ve şeraiti izah ve takip ve tatbikini muvafık mütalea ettiğim nokta i nazarlarımı arzetrim. Bu nokta i nazarların başlıcası, Türkiyenin, Türk milletinin takip etmesi lâzım gelen siyasi prensipe müteallik idi.
Malûmdur ki, Osmanlılar devrinde, muhtelif mesleki siya* siler takip olunmuştu ve olunuyordu. Ben, bu siyası mesleklerin hiçbirinin, yeni Türkiye tevekkülü siyasisinin mesleki olamrya-cağma kani olmugtum. Bunu, Meclise anlatmağa çalıştım. Bu
Türk MÎlletinin takip etmesi lâzım-
pTçpüip; Millî atya»t
C. II. — 1

nokta üzerinde, bilâhare de çalışmağa devam olunmuştur. Bu hususa dair, evel ve âhır, vukubulmuş olan beyanatımın esas nokta la nur, burada hep beraber hatırlamağı faydalı bulurum.
Efendiler, bil irsin La ki, hayat demek, mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet, mutlaka mücadelede muvaffakiyetle mümkündür. Bu da, manen ve maddeten kuvvete, kudrete istinat eder bir keyfiyettir. Bir de; insanların meşgul olduğu bütün mesail, maruz kaldığı bilcümle mehalik, istihsal ettiği muvaffakiyetler, ma ger î, umumî bir mücadelenin dalgaları içinden tevellüt edegelmiştir. Akvamı şark iyenin, akvamı garbiyeye taarruz ve hücumu, tarihîn bellibaşlr bir safhasıdır. Akvamı şarkiye raeyanmda, Türk unsurunun başta ve en kavi olduğu malûmdur. Filhakika Türkler, kableliplâm ve badelisi âm^ Avrupa içerisine girmişler, taarruzlar, istilâlar yapmışlardır. Garba taarruz eden ve istilâlarını lapan yad a Fransa hudutlarma kadar temdit eden Araplar da vardır. Fakat, Efendiler, her taarruza kargı, da-ima^ mukabil taarruz düşünmek [azmidir. Mukabil taarruz ihtimalini düşünmeden ve ona kargı emniyete şayan tedbir bulmadan hareket edenlerin akıbeti, mağlûp ve münhezim olmaktır, münkariz olmaktır.
Garbın, Araplara mukabil taarruzu, Endülüste acı ve sayam ibret bir felâketi tarilliye ile başladı. Fakat, orada bitmedi. Takip, Afrika gimalinde devam etti.
Attilânm, Fransa ve Garbî Roma toprak!arma kadar teşmil edilmiş olan imparatorluğunu hatırladıktan sora, Selçuk Devleti enkazı üzerinde teşekkül eden Osmanlı Devletinin, İstanbul da Şarkî Roma İmparatorluğunun taç ve tabuna sahip olduğu devirlere ircaı nazar edelim. Osmanlı tac darları içinde, Al man yayı, Garbî Komayı zaptü istila ederek muazzam bir imparatorluk kurmak teşebbüsünde bulunmuş olan vardı. Yine, bu hükümdarlardan biri, bütün islâm âlemini bir noktaya raptederek sevk ve idare etmeği düğündü. Bu emelin şevkiyle S ur iyeyi, Mcaırı zaptetti. Halife unvanını takındı. Diğer bir sultan da, hem Avrupayı zaptetmek, hem âlemi islâmı hükmü ve idaresi altına almak gayesini takip etti. Garbın mütemadi mukabil taarruzu, islâm âleminin hoşnutsuzluğu ve isyanı ve böyle cihangir a ne tasavvurlar ve emellerin ayni bu dut içine aldığı muhtelif unsurlar m ademi im ti zağlan, binnetice emsali gibi Osmanlı İmparatorluğunu da, tarihin sinesine tevdi eltî.
2
Efendiler, haricî siyasetin» en çok alakadar olduğu ve istinat ettiği husus, devletin dahili teşkilatıdır. Haricî riyaset, dahilî teşkilâtla mütenasip olmak lâzımdır* Garpta ve garkta başka, başka tabayı ve hane ve emele malik mütehalif unsurları cemeden bir devletin dahilî teşkilâtı, elbette asılsız ve çürük olur* O halde harici siyaseti de esaslı ve metin olamaz. Boy]e bir devletin teşkilâtı dahiliyesi, bilhassa millî olmaktan uzak olduğu gibi, mesleki siyasisi de milli olamaz. Buna nasaran, Osmanlı Devletinin siyaseti millî değil, fakat, şahsî, gayrivazıh ve gayrimüstakar idi
Muhtelif milletleri, müşterek ve umumî bir unvan altmda cem e tın ek ve bu muhtelif unsur kütlelerini ayni hukuk ve şerait altmda bulundurarak kavi bir devlet tesis etmek parlak ve cazip bir nokta i nazarı siyasidir. Fakat aldatıcıdır* Hatta, hiçbir hudut tanımayarak, dünyada mevcut bütün Türkleri dahi bir devlet halinde birleştirmek, gayrikabili istihsal bir hedeftir. Bu. as urların ve asırlarca yaşamakta olan insanlar m çok acı, çok kanlı hadis a t ile meydana koyduğu bir hakikattir.
Pan islâmizm.. pau turan izm siyasetinin muvaffak olduğuna ve dünyayı s aha i tatbik yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir* Irk farkı gözetmeksizin, bütün beşeriyete şamil, cihun-giraue devlet teşkili hırsların m netayici de tarihte mazbuttur. Müstevli olmak hevesleri, mevzuunahsimiz in haricindedir, insanlara her türlü hissiyat ve reva biti mahsusalarınr unutturup, onları uhuvvet ve müsavatı tamme dairevînde birleştirerek, insanî bir devlet kurmak nazariyesi de kendine mahsus şeraite maliktir.
Bizim vuzuh ve kabiliyeti tathikiye gördüğümüz mesleki siyasî, milli siyaset tir. Dünyan m bugünkü umumî şeraiti ve asırla rm dimağlarda ve karakterlerde temerküz ettirdiği hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklmt mantığın ifadesi böyledir*.
Milletimizin, kavi, mes'ut ve muştakir yaşayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, teşkilâtı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenit olması 1 âz mıdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mana ve medlul, gudur: Hududu mili iyem ta dahilinde, her şeyden evel kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza i mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve ümranına çalışmak-. Alelıtlak tulü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek** Medenî cihan-
3
dan, medenî ve insanî muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmektir,
H îi kamet Efendiler, Meclise teklif ettiğim mühim bir husus ta, hükû-
t«skin met teşkili meselesidi Bu meselenin ve buna dair teklifte bu-
lu nmanın, o devir için nekadar nazik olduğunu takdir buyurursunuz.
Hakikat, Osmanlı saltanatının ve hilâfetin münkariz ve mülga olduğunu düşünerek yeni esaslara müstenit, yeni bir devlet kurmaktan ibaret idi. Fakat vaziyeti olduğu gibi telâffuz etmek, maks a d m büsbütün ziyamı mucip olabilirdi. Çünkü efkâr ve te-mayülâtı umumiye, henüz padişah ve halifenin mazur mevkiinde bulunduğu merkezinde idi. Hatta Mecliste, ilk anda makamı hilâfet ve saltanatla irtibat ve hükümeti merkeziye ile itilâf aramak cereyanı baş göstermişti.
İstanbul şeraitinin halife ve padişah ile, ne alenî ve ne de hususî ve mahrem temasa müsait olmadığını izaha çalıştım. Böyle bir temasla ne anlamak istediğimizi sordum ve (anilletin; istiklâl ve tamamiyeti mülkiyenin temini için çalışmakta olduğunu haber vermek için ise, buna hacet yoktur. Çünkü padişah, halife olan zatm da bundan başka hir şey düşünmesine ve arzu etmesine imkân var mıdır? Bunun aksini ağzmdan ışitsem inanmam, mut* laka bunun icbar ve tazyik altmda söyletildiğini kabul ederim» dedim. Aleyhimizde çıkarılmış olan fetvanın sania ve hükümeti merkeziye evamir ve tebligatının muhtacı tefsir olduğunu soyli-yerek, bazı zayıf kalpli ve zayıf muhakemeli insanların saik olmak istedikleri teenniye lüzum görmediğimizi izah ettim.
Hakimiyeti Arzetmek istiyorum kî, hükümet teşkili hakkında teklif der-
Milüye eaa- meyan etmeden evel, hissiyat ve telâkkiyatı derpiş etmek zarureti
"Th lk^H" Vöri*L ^n zarurete tâbi olmakla beraber maksadı mahfuz bulun-
kûnişti- Cütıi" duran teklifimi bir takrir halinde takdim ettim. Kısa bir müna-
hurjyct kaşa ile ve bazı itirazlara rağmen kabul olundu*
Bu takriri, bugün gözden geçirecek olursak, orada esaslı umdelerin tespit ve ifade edilmiş olduğunu görürüz.
Bu umdeleri, müsaade buyurursanız, burada tebarüz ettirerek sayacağım:
1) Hükümet teşkili zaruridir.
2) Muvakkat kaydıle bir hükümet reisi tanımak veya bir padişah kaymakamı ihdas etmek kabili tecviz değildir.
¦
3) Mecliste mütekâsif iradei milliyeyi, bilfiil mukadderatı vatana vaznılyet tanımak umdei esasiyedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin fevkinde bir kuvvet mevcut değildir,
4) Türkiye Büyük Millet Meclisi teşriî ve icraî salâhiyetleri camidir.
Meclisten tefrik ve tevkil edilecek bir heyet umuru hükümeti rü*yet eder. Meclis reisi, bu heyetin de reisidir.
Hatıra: Padişah ve halife, cebir ve ikrahtan asade olduğu zaman, Meclisin tanzim edeceği esas atı kanuniye dairesinde vaziyetini ahzeder.
Efendiler, bu esaslara müstenit olan bir hükümetin mahiyeti, suhuletle anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, hakimiyeti milliye esasına müstenit halk hükümetidir* Cumhuriyettir.
Böyle bir hükümetin teşekkülünde esas, vahdeti kuva nazariyesi dh\ Zaman geçtikçe, bu esasların şamil olduğu' manalar anlaşılmağa başladı. İşte o zaman münakaşalar ve vakıalar teakup etti.
Muhterem Efendiler* alenî ve hafi celselerde bir, iki gün devam eden izahat ve beyanatımdan ve işaret ettiğim esasları ihtiva eden teklifi dermeyan eyledikten sora, Meclisi Âli, beni riyasete intihap etmekle hakkımda umumî itimadını izhar eyledi.
Burada, ufak bir noktayı da izah etmeliyim:
Hatırlarsınız ki, hâsıl olmağa haşlayan vahdeti mili iyeyi, milletin galeyan ve intibahı neticesine atfetmekten ziyade şahsî teşebbüs semeresi telâkki ediyorlardı. Bu meyanda benim teşebbüsten menedihnemi mühim görüyorlardı., beni millete, hükûmele reddü tel'in ettirmekten fayda memul ediyorlardı. Yapılan propagandada, ben reddü terin olunduğum takdirde, millet ve devlet aleyhinde hiçbir harekette bulunulmayacak., bütün fenalığın müsebbibi benim şahsımdır. Bir adam için, bir mîlletin birçok melml i ki göze aldrrması makul değildir tarzında idi. Hükümet ve düşmanlar, benim şahsımı, millete kargı bir silâh gibi kullanıyordu, binaenaleyh, 24 Nisan 1920 günü hafi bir celsede, Meclise bu ciheti izah ettim. Riyaset intihabında, bunun da bir mahzur olarak nazarı dikkate al m masını ve yalnız millet ve memleketin selâmeti düşünülerek rey ve kararlarının isabetle verilmesini rica ettim.
icra Velciliori Efendiler, Büyük Millet Meclisi icra Vekillerinin intihabına
Heyeti \«t dair 2 Mayıs 1920 tarihli kanun ile Erkânıharbiyei Umumiye iğleri de daıhil olmak üzere Büyük Millet Meclisinde, 11 vekilden mürekkep bir «tera Vekilleri Heyeti» vücuda geldi.
Görülüyor ki, Meclisin tarihi küşadı olan 2S Nieandanberi bir hafta kadar zaman geçmiş bulunuyor. Bu müddet zarfında* bittabi memleket ve millet işleri ve bilhassa menfi cereyan ve faaliyete kargı tedbir almak hususu bir an bile tevakkuf edemezdi ve etmemiştir* Yalnız, İcra Vekilleri intihabına dair olan kanun çıktığı zaman Meclisçe vekâlete intihap olunan zevattan bazıları daha evel filen vazifeye başlamışlar ve bana muavenet ediyorlardı. Bu mey anda İsmet Paşa Hazretleri de, Erkan ıha rbîyei Umumiye umurunu deruhde etmiş bulunuyordu.
Efendiler, bu münasebetle bir noktayı kaydetmeğe lüzum görüyorum: O günlerde, mevcut arkadaşların ne suretle tavsiflerinin münasip olacağı düşünülürken, Erkânıharbiyei Umumiye Riyaseti için tsmet Paşayı tercih etmiştim. Ankarada bulunan Refet Faşa, beni sureti hususiyede görerek îstizahatta bulundu. Anlamak istediği; Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetinin en büyük askeri makam olup olmadığı noktası idî. Benden, mevzuuhahs makamın en büyük makamı askerî olduğu ve ondan daha büyük makamın Millet Meclisi olacağı cevabım almca buna itiraz etti. tsmet Paşanın, Başkumandanlık demek olan bu vaziyetine razı olamryacağını söyledi* Vazifenin çok mühim ve nazik olduğunu ve benim bütün arkadaşlar hakkındaki vukufuma ve bitaraflığıma emniyet etmek muvafık olacağını söyledim. Kendisinin böyle bir iddiada bulunması münasip olmadrğmı da ilâve ettim.
Efendiler, bilâhare Gaip Cephesi Karargâhında görüştüğüm Fuat Paşa da, İsmet Paşanın Erkânıharbiyei Umumiye Reisliğine sureti kafiyede muarız oldu. Fuat Paşayı da, halin en muvafık icabı olan tarzı hallin kabulündeki zarurete iknaa çalıştım, Refet ve Fuat Pahaların kendilerine mahsus bazı mülâhazalar ma ilâve ettikleri itiraz şu idi: Kendileri daha evel Anadoluda benimle teşriki mesai etmişler ve fakat İsmet P'aga bilâhare iltihak etmiş* Halbuki bundan evelkî beyanatımda sıra ve münasebet düştüğü için arzetmiştim ki, İsmet Pag a, benim Istanbuldan hareketimden evel benimle teşriki mesai etmişti. Bilâhare Ana doluya gelip beraber
6
¦
çalışmıştı. Fakat, Fevzi Paşa Hazretlerinin Harbiye Nezaretine gelmesi üzerine mütaleatı mühimmeye binaen vazifei mahsusa ile tekrar tstanbula gönderilmişti. Binaenaleyh, ittihadı efkâr ve müşareketi ef aide kıdem mevzuubahs olamazdı.
Erkânıharbiyei Umumiye vazifesinin ilk defa îsmet Paşaya tevcihinde isabetsizlik olsaydı, bu hususta Fevzi Paşa Hazretlerinin de beni ikaz etmeleri vatanî bir vazife hükmünde idî. Halbuki müşarileyh, bilâkis bu tarzı tavzifi pek münasip bulmuş ve kendileri teklif olunan Müdafaai Millîye Vekâletini pek samimî bir hisle derhal kabul buyurmuştur, ismet Paşanın, gerek Erkâ-nıharbîyei Umumiye Riyasetinde ve gerek bilâhare bilfiil Cephe Kumandanlığında gösterdiği liyakat ve fartı gayret kendisine tevcihi vazifede isabetimi filen ispat etmiş bulunduğu için millete karşı, orduya karşı ve tarihe kargı tamamen müsterihim.
Efendiler, Meclis, 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyaneti Vataniye Kanununu ve müteakip aylarda İstiklâl Mehakimi Kanunlarını da vazetmekle inkılâbın icabatı tabiiyesine tevessül eylemig oldu.
Efendiler, îstanbulun işgalini müteakip başlayan birtakım menfi cereyanlara, vakıalara, isyanlara temas etmiştik. Bunlar, seri bir sure ite memleketin her tarafında tezahür ve tevali etti.
İstanbulda Damat Ferit Paşa, derhal yeniden mevkii iktidara getirildi. Damat Ferit Paşa Kabinesi ve istanbulda bütün menfi ve hain teşekkül âtın vücuda getirdiği blok ve bu blokun Anadolu dahil indeki tekmil isyan teşkilâtı ve bilcümle düşmanlar ve Yunan ordusu, müştereken aleyhimize faaliyete geçtiler. Bu müşterek tecavüz politikasının talimatı da, padişah ve halifenin, düşman tayyareleri de dahil olduğu halde, her türlü vasıtalarla memlekete yağdırdığı «huruç alessultan» fetvası idi.
Bu umumî, mütenevvi ve hainane savletlere karşı, biz de, daha Meclîs açılmadan evel, Afyon Kara hisarında, Eski şehirde ve bütün hat boyunda bulunan ecnebi kıtaatmı Anadoludan çıkarmakla Geyve, Lefke, Cerablus köprülerini tahrip etmekle ve Meclis içtima eder etmez Anadolu ulemayı kiramının fetvasını almakla mukabil ledalûre geçtik.
Efendiler, 1919 senesi içinde, teşebbüsatı mîlliyemiz aleyhine başlayan dahilî isyanlar, süratle memleketin her taraf ma sirayet etti. *
Hıyaneti Vataniye Kanunu ve İstiklal m a h kr-
kili
Dahilî isyanlar
7
Bandırma, Gönen, Susığırlık. KirmastL Karacabey, Biga ve havalisinde; izmit, Adapazarı, Düzce, Hendek» Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı havalisinde; Bozkırda; Konya, Ilgın, Kadın-han, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar havalisinde; Yozgat, Yenihan, Boğazlryan, Zile, Erbaa, Çorum havalisinde; Ümraniye, Refahiye, Zara, Hafik havalisinde; Viranşehir havalisinde alevlenen şuriş ateşleri, bütün memleketi yakıyor, hıyanet, celıalet, kin ve taassup dumanları, bütün vatan semasını kesif karanlıklar içinde bırakıyordu» İsyan dalgaları, Ankarada karargahımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını kesmeğe kadar varan akurane kastler karşısında kaldık. Garbî Anadolunun, Tzmirden sora^ yeniden mühim mm takaları da, Yunan ordusunun taarruzlarile çiğnenmeğe haşlandı.
Şayanı dikkattir ki, sekiz ay evel, millet Heyeti Temsiliye etrafmda toplanarak. Damat Ferit hükümeti 1 e münasebet ve mu* haboratmı kat'etmiç iken, Ali Galip teşebbüsü gibi münferit vakalardan başka böyle umumî kıyam olmamış idi. Bu seferki müstevli ve umumî kıyamlar, sekiz ay zarfında, memleket içinde çok hazırlık yapıldığını yösieriyordm Damat Feridi takip eden hükümetlerle milli şuurun muhafaza ve tarsinine matuf mücade-
I âtım izm, nekadar haklı sebeplere müstenit olduğu acı bir surette bir daha anlaşılmış oluyordu. Millî mücadeleye kuvvet vermek için, cephelerle ve ordu ile iştigal etmekte, İstanbul da kî hükümetlerin gösterdiği diğer nevi ihmallerin, acı ne tay ic i de ayrıca görülecektir.
Efendiler, evvelâ, dahili isyanlar hakkında sarih bir fikir edinmek için müsaade buyurursanız bu isyan harekâtımı bîlmü-nasebe temas ettikçe, temas olunan safhaları hulasaten arzedeyim:
21 Eylül 1919 senesinde Balıkesir şimal mıntakasmda bağlayan birinci Anzavur isyanı; 16 Şubat 1920 de yine ayni mm takada ikinci defa olarak vukubuldu. Bu iki isyan, kıtaatı askeriyemiz ve millî müfrezelerimizle bastırıldı. 13 Nisan 1920 tarihlerinde Bolu, Düzce havalisi de isyan etti. Bu isyan, 19 Nisan 1920 tarihinde Beypazanna kadar sirayet etti. Bu esnada Anzavur,
II Mayıs 1920 tarihlerinde top ve mitralyözlerle mücehhez beş yüz kişilik bir kuvvetle, üçüncü defa olarak Adapazarı ve Geyve havalisinde zayıf bir millî müfrezemize taarruz etmek suretile meydana çıktı. Anzavur, gönderdiğimiz milli müfrezelerimize,
8
nizamiye kıtaatımıza mütemadiyen saldırdı. 20 Mayıs 1920 tarihinde Geyve Boğazr civarında mağlûp ve firara mecbur edildi.
Düzce havalisindeki isyan hâdisesi mühim idi. Abaza ve Çerkezlerden mürekkep dört hin kişilik bir cemmi gaf ir, Düzceyi basarak hapıslnınrlrri tahliye ettiler vc: müsademe il*1 oradaki süvari müfrezemizin sil altlarını aldılar. Hükümet memurları le zabıtam hapsettiler.
Her taraftan, asiler üzerine kuvvet şevkettik. Bu mey and a, Geyvede bulunan Yirmi Dördüncü Fırka da, Kumandanı Kaymakam Mahmut Bey başta olduğu halde Düzceye hareket etti. Mahmut Bey, Meclisin uçıldığı gün yani 23 Nisan 1920 de Hendekten Düzceye geçerken, Hendek te isyan etli. Adapazarı da asiler tarafından elde edildi. Mahmut Bey, 25 Nisan 1920 de Hendek ¦ Düzce yolu üzerinde asiler tarafmdan iğfal edilerek pusuya düşürülmüş ve ilk ateşte şehit edilmiştir. Erkanıharbi Sami Bey, yaveri ve daha birkaç zabit te ayni zamanda şehit düştüler. Bunun üzerine, Yirmi Dördüncü Fırka muharebe ed emeksiz in kamilen asiler tarafmdan esir edildi. Tekmil tüfekleri, toplan alındı. Ağırlıkları yağma edildi. Bu esnada, İstanbul dan İzmit Mutasarrıfı Çerkez İbrahim A da pazarın a geldi. Ahaliye selamı şahaneyi tebliğ etti ve ynse elli lira maaşla gönüllü kay din e başladı. Toplanan asi kuvvetler, bütün o hamaliye hakim olduktan sora Geyve Boğazındaki kuvvetlerimize taarruza başladılar.
Bizim, bu isyan sahasına tevcih ettiğimiz kuvvetler şunlardı:
1 — Salihli ve Balıkesir Kııvayi Milliy esin den müteşekkil Çerkez Etem Bey müfrezesi;
2 — İki tabur nizamiye, dört cebel topu ve beş makinah tüfek ve üç yüz efe süvarisinden mürekkep Binbaşı Nazım Bey müfrezesi;
3 -— İki tabur piyade, sekiz maki nalı tüfek, iki sahra ve iki cebel topundan mürekkep Kaymakam Arif Bey müfrezesi;
4 — Uç yüz kjjilik millî kuvvet ve iki makinah ve iki bomba topundan ibaret Binbaşı ibrahim Bey müfrezesi (Çolak İbrahim Bey).
Kumandan olarak ta Ali Fuat Paşa Geyve Boğazı civar nidan Adapazarı istikametinde ve Refet Paşa da Ankara dan Beypazarı tarikiyle Bolu istikametinde memur edildiler.
Efendiler, tzmitte de Süleyman Şefik f Paşa kumandasında, Hilâfet or-hilâfet ordusu unvanını taşryan bir hain kuvvet tahaşşüt ediyordu. dasa
9
Bunun bir kısım kuvveti de, Bolu civarlarında Erkânıharp Binbaşısı Hayrı Bey kumandasında asîleri takviye etmişti. Bu kuvvetle beraber İstanbuldan gönderilmiş birçok zabıtan da vardı.
Hilâfet ordusunun, Süleyman Şefik Paşadan sora, bellibaşlı kumandanları Süvari Mirlivası Suphi Paşa ve Topçu Kaymakam* larından Senai Beydi, tstanbulda da sureti mahsusada teşkil edil' miş bir erkânıharbiye heyeti vardı. Bu heyetin bellibaşlı rüeeası da, Erkânıharp Miralayı Refik ve Erkânıharp Kaymakamı Hayrettin Beylerdi,
Suphi Paşa hakkında küçük bîr hatıramı nakledeyim: Suphi Paşayı Selâuikten tanırdım. Ben kolağası, o daha o zaman mirliva ve süvari fırkası kumandanı idi. Aradaki rütbe farkma rağmen çok samimî arkadaşlığımız vardı, İlâm meşrutiyette, ilk defa İş tip havalisinde Cumalı nammda bir yerde süvari manevra lan yap* tırnııştı* Diğer bazı erkânıharpler meyanmda beni de tatbikat ve manevrada bulunmak üzere davet etmişti* Kendisi Al manya da tahsil görmüş, çok mahir bir binici idi* Fakat san'ati askeriyeyi anlamış bîr kumandan değildi. Manevranın hitamında, ben, salâhiyetim ve rütbem müsait olmadığı halde, Paşayı, umum zabıtan muvacehesinde acı bir tarzda tenkit etmiştim ve müteakiben «Olmalı Ordugahı» isminde küçük bir eser de yazmıştnn. Suphi Paşa, gerek alenî tenkidatmıdaıı ve gerek intişar eden bu eserimden pek meyus oldu. Kendi itirafı veçhile kuvve i maneviyesi kırıldı. Fakat, şahsan bana gücenmedi. Arkadaşlığımız temadi etti. tşte hilâfet ordusuna buldukları kumandan bu Suphi Paşadır. Paşa, bilâhare Anka raya geldi. Seyahate çıkıyordum, tstasiyonda çok kalabalık içinde biri birimize tesadüf ettik. Kendisine ilk sualim şu oldu: «Paşam, niçin hilâfet ordusu kumandanlığını kabul ettin?» Suphi Paşa bir an tereddüt etmeksizin: «Size mağlup olmak için.» cevabmı verdi.
Bu cevabile, anlatmak istiyordu ki, bu vazifeyi bililtizam ka* bul etmişti. Suphi Paşa böyle bir histe bulunabilir. Fakat hakikatte kumandayı demlide ettiği zaman kuvvetleri zaten mağlûp edilmiş bulunuyordu.
Bolu, Düzce, Adapazarı ve İzmit havalisindeki hu isyan, bu defa 4 Haziran 1920 tarihine kadar üç aydan fazla devam etti. Fakat bundan sora, 29 Temmuzda tekrar bir isyan oldu. Bundan sora dahi, bu havalide tamamen sakin kaimmiş değildir. Maama-fih, usat, binnetice, kamilen münhezim edilmiş ve ruesası, Türki-
10
ye Büyük Millet Meclisinin kanunlarına tevdi olunmuştur. Hilâfet ordusunun. Bolu civarında bulunan kısmı da münhezim edildi. Kumandanı Binbaşı Hayrî ve zabitleri Yüzbaşı AH, Mü lazımı evel Şeref ettin, Mülâzimievel Hayrettin, Maki nah Tüfek Zabiti Mehmet Hayri, Tabur Kâtibi Hasan Lütfi, Cerrah İbrahim Etem Efendiler di|er di es ayı us at gibi muamele gördüler. Hilâfet ordusu da, îzmitten İs tan bu la firara mecbur edildi.
Efendiler, memleketin şirnaligarbî mıntakasmda asilerle uğra sırken^ memleketin ortasında Yenihan, Yozgat ve Boğazltyan havalisinde de isyan başlıyor. Bu isyan hareketleri de şayanı tezkârdır.
14 Mayıs 1920 tarihinde Postacı Nâzmı ve Çerkez Kara Mustafa namında birtakım adamlar, otuz, kırk kişi ile Yenihana tabî Kaman karyesinde isyan ettiler. Bu hareket, mütezayit bîr şiddetle tevessü etti. Asiler, 27/28 Mayıs 1920 gecesi Çamlı bel d e bulunan bir müfrezemizi basarak esir ettiler, 28 Mayıs 1920 de diğer bir kısım us at ta Tokat civarında yürüyüş halinde bulunan bir taburumuza hücum ederek dağıttılar ve kısmen esir ettiler. Cür'etlerini arttıran asiler, 6/7 Haziran 1920 gecesi Zileyi işgal ettiler. Oralardaki askerlerimiz Zile kalesine çekilerek müdafaa ettiler. Askerin erzak ve cepanesi tükendikten üç gün sora usa ta teslim oldular. Usat 23/24 Haziran 1920 de de Boğazlıya n a baskm yaptılar. Orada bulunan bir müfrezemizi dağıttılar. Amasyada bulunan Beşinci Kafkas Fırkam, başında Cemil Cahit Bey olduğu halde, usat aleyhine tahrik edildi, Ay m tap mıntakasmda bulunan Kılıç Ali Bey de, bir millî müfreze ile bu havaliye celbedildi. Erzurumdan Anka ray a gelmekte olan bir Erzurum mîllî müfrezesi de, o havalide terkolundu. 1920 senesi Temmuzunun e vasılına kadar, bu usatın takip ve tenkili ile uğraşıldı. Yen ıhan isyanı, Orta Ana dol un un diğer yerlerindeki erbabı fesadı da harekele getirdi. Çapan oğulların d an Celal, Edip, Salih, Halı t Beyler; Aynacıoğullan ve Deli Ömer çeteleri gibi birtakım eşkıyayı başlarına toplayarak 13 Haziranda Yozgat civarında Köhne nahiye merkezini is^ıl etmek sureüle isyan ettiler ve 14 Haziranda da Yozgat şehrini işgal ederek büyük bîr mmtakaya hâkim oldular. Merkezi Sivas ta olan Üçüncü Kolordu kuvvetleri ve o mmtakada bıraktığımız millî kuvvetler gayrikâfı geldi. Eskişehir-den Etem Bey müfrezesi ve Bolu havalisinden İbrahim Bey müfrezesi de Yozgat mıntakasma sevkolundular.
11
Yozgat ve liavalisan.de usa! tenkil olunduktan sora* oraya gönderilen müfrezelere, diğer mmtakalarda vazife verildi. Fakat bu havalide umumiyetle sükûn teessüs edemedi.
7 Eylül 1920 de Küçük Ağa, Deli Hacı, Aynacmğüllarc denilen birtakım serseriler, Zile civarlarında; Kara Nâzım, Çopur Yusuf nammda birtakım adamlar da, Erbaa cihetlerinde tekrar faaliyete geçtiler. Bunlardan Aynacıoğulları üç yüz atlı kadar kuvvet toplayabilmişlerdi. Bu vaziyet üzerine İkinci Kuvveî Seyyare namım alan îhrahim Bey müfrezesi, tekrar, bulunduğu Eskişehir m m takasından Yozgada vararak mahallî millî müfrezeler ve jandarma kuvvetlerile müştereken Maden, Alaca, Karamağa ra, Mecidözü mm takalarında, muhtelif gruplar halinde, icrayı mef-sedet ve şekavet eden asileri takip ve tenkil etti. İbrahim Bey, asilerin tenkiline ancak üç aydan fazla bir zamanda muvaffak olabildi.
Efendiler, bu tarihlerde cenup mmtakalarımızda da bizi ciddî bir surette meşgul eden mühim isyanlar vukua geldi:
Milli Aşireti rüesası Mahmut, İsmail, Halil, Bahur, Ab dür* rahman Beyler, cenupta düşmanlarla gizli temas ve irtibat tesis ettikten sora, Siirt ten, Dersim havalisine kadar, tekmil aşairin reisi sıfatım: takınarak o havaliye tahakküm ve riyaset da iyesin e kalkıştılar.
Fransızlar, 1920 senesi Haziran mm bidayetinde, Urfayı ikinci defa zaptetmek maksadile, hareket ettikleri zaman Millî Aşireti de Siverek istikametinde ilerledi, Buna karşı, o havalide bulunan Beşinci Fırkamız memur edildi. Bu Fırka, o havalideki millî kuvvetlerimizle de takviye olun dm 19 Haziran 1920 tarihinde, kıtaatmırzm takibi altmda cenubuşarkî istikametinde düşman mrntakasma firara mecbur edildi. Bu aşiret, bir müddet düşman mrotakasmda hazırlandıktan sora, 24 Ağustos 1920 de üç bin atlı ve develi ve bin kadar piyadeden ibaret bir kuvvetle tekrar arazimize geçti. Viranşehir civar ma geldi. Asiler, istiman etmek maksadile geldiklerini eöyliyerek mahallî kmnandanlarnnızı iğfal ve tedbîr almakta ihmale şevkettiler. Bu sırada* o civarda müteferrik bulunan müfrezelerimize hücum ederek, onları mağlûp ve 26 Ağustos 1920 de Viranşehri işgal ettiler. Muhabere ve irtibatımıza mâni olmak üzere de, o m intaka d a ki tekmil telgraf hatlarını kestiler.
Cenup hudutlarımızda olan hadiseler
12
Ancak, on beş gün sora, Beşinci Fırkanın Siverek, Urfat Re-üülûyn ve D iyarb eskirde bulunan kıtaattan gönderilen aksam ve sadık aşiret kuvvetleri, asileri mağlûp edebilmişlerdir. Takip olunan Milli A gir eti tekrar cenuba, çöle firar eyledi.
Efendiler, cenupta Milli Aşireti isyan mı itfaya çalışırken, Afyon Karalı is ar mm taka s m d a Çopur Musa namında bir adam da, basma topladığı kuvvetle askerleri firara teşvik ve millete askere gitmemeği telkin ediyor. Çopur Musa 21 Haziran 1920 tarihinde Çivril i bastı. Gönderilen kuvvetler karşısında firar ve Yunan ordusuna iltihak etti. *
Efendiler, Çopur Musa hâdisesine takaddüm eden bir fesat Konya \mytm hareketi de Konyada oldu. 5 Mayıs 1920 tarihinde, Kon ya da bir fesat cemiyeti keşfolundu. Bu cemiyete mensup o) anlar m ileri gelenleri tevkife bağlandı. Bir gün sora, tevkif edilmekte bulunan bu ileri gelenler, halkı da ifsat ederek Konya içinde musellah bir içtimaa teşebbüs ettiler. Bir kısma ahali de müsellâhan hariçten gelerek hep beraber isyan ettiler. Konyada bulunan kumandan, malik olduğu kuvvetlerle ces uran e hareket ederek usatı da* ğıtmağa ve Ön ayak olanları tevkif ve takibe muvaffak oldu.
13
Harp cephe- Efendiler, Meclisin açıldığı ilk günlerde, muhtelif cephelerin
LeriD.n vııj- ne halde olduklarını da hep beraber bir defa daha tahattur edelim:
1) İzmir Yunan cephesi:
Malûmu âliuizdir ki, YunanMar İzmire çıktıkları zaman, orada, On Yedinci Kolonlu Kumandanı olarak, kanırma hile bizzat Nadir Faşa bulunuyordu. Kuvvet olarak, Kaymakam Hur rem Bey kumandasında Elli Altıncı Fırkanın iki alayı vardı. Bu kuvvet, bilhassa. Kolordu Kumandanının emrile, mukavemet ettirîl-meksizin, büyük hakaretler altında, Yunanlılara teslim edilmiştir. Bu fırkanın bir alayı (172 nci Alay) Ayvalıkta bulunuyordu. Kumandanı Kaymakam Ali Bey idi (Afyon Karahisar Meb'usu Miralay Ali Beydir).
Yunan ordusu dairei işgalini tevsi ederken, Ayvalığa da asker çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuvvetine karşı* 28 Mayıs 1919 da muharebeye girişti. Bu tarihe kadar, Yunan kıtaatı hiçbir tarafta ateşle mukabele görmem i gt i. Bilâkis, bazı şehir ve kasabalar ahalisi, tethiş edilmiş, hükümeti merkeziyenin emirlerine tevfikan, rüesayi memurin başta olmak üzere. Yunan kıtaatını heyeti mahsusa] arla istikbal eylemişlerdi. Ali Beyin, Ayvalık mm takasın d a muharebe cephesi teşkil etmesi üzerine, tedricen Somada, Akhisarda, Salihlide millî cepheler teşekküle başlamıştı,
5 Haziran 1919 senesi bidayetinden itibaren. Miralay Kâzım Bey (Meclis Reisi Kâzım Pasa Hazretleri), Bal [kesirdeki Altmış Birinci Fırkan m kumandasını, vekâleten deruhde eylemişti. Muahhar en Ayvalık, Soma, Akhisar aksamından mürekkep Şimal Cephesi Kumandanlığını ifa eylemişti. Fuat Paganın, Garp Cephesi Kumandanlığına tayinini müteakip Kâzım Beye, Şimal Kolordusu Kumandanlığı makam ve salahiyeti verildi. Ay dm havalisinde, İz mirin işgalini müteakip, asker ve ahaliden bazı vatanperver an, Yunanlılara karşı müdafaa ve ahaliyi teşvik ve müsellâh
14
millî teşkilât tesis etmek için çalışıyorlardı. Bu mey anda, İzmir-den tebdili nam ve kıyafet ederek o havaliye gitmiş olan Celal Beyin (İzmir Meb'usu Celâl Beydir), gayret ve fedakârlığı şayanı tezkârdır, 15/16 Haziran 1919 gecesi, Ali Beyin Ayvalıktan gönderdiği kuvvetler, Bergamadaki Yunun kııvayi işgal iyesin i bir baskınla bertaraf etmişlerdi. Bu baskına, Balıkesir ve Bandırmadan gönderilen kuvvetler de, kısmen iştirak etmişti. Bu vak'a. üzerine,. Yunanlılar, müteferrik ve zayıf müfrezelerini geri çekip toplamak lüzumunu hissettiler. Bu mey anda Nazilliyi de tahliye eylediler. Bu sebeple, Aydmda da hazırlıkta bulunurken, etraftan toplanan ahali kuvvetleri bunları tazyika başladı. Yun an Ularla ahali beyninde şiddetli bir müsademe vuku buldu. Neticede, Yunanlılar, Aydınr da tahliye edip çekildiler.
Bu suretle, 1919 senesi Haziran evasrtında, Aydın cephesi de teşekkül etti. Bu m jn takada bulunan Elli Yedinci Fırkan m Kumandanı Miralay Mehmet Şefik Bey ve Fırka Topçu Kumandanı Binbaşı Hakkı Bey, Alay Kumandanlarından Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve milli knv vetlerin başmda Yürük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe vardı. Biunetice, Demirci Mehmet Efe, vaziyete hâkim olarak Ay d m Cephesi Kumandan lığ mı şahsın da takarrür ettirdi, bilmü-n as eh e arz elin iştim kî, bilâhare oraya gönderdiğim Miralay Refet Bey (Refet Paşa) dahi, Demirci Mehmet Efenin kumandanlığım kabul eylemiştir.
Efendiler, tzmirin muhtelif cephelerinde teessüs eden ve tedricen zabıtan ve kıtaatı askeriye ile takviyeye çalışılan, millî cephelerin iaşeleri, esaslı olarak doğrudan doğruya o m ana tık ahalisi tarafından temin olunuyordu. Bunun için de, geri mm takalarda, millî teşkilât yapılmıştı» Bu vazifenin, ahaliden hükümete intikali, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin teşekkülünden sora temin olunabilmiştir*
2) Cenup Fransız cephesi:
a) Doğrudan doğruya Adana mm takasında, Fransız kıtaatına karşı, Mersin» Tarsus, islahiye mm takalarında ve Silifke havalisinde millî kuvvetler teşekkül etmiş, ve çok cesurane faaliyete geçmişlerdi. Şarkî Adana nııntakasında, Tufan Bey unvanite hareket eden Yüzbaşı Osman Beyin kah ram an Irki an kay de şayandır* Mîllî müfrezeler; Mersin, Tarsus, Adana şehirlerinin methallerine kadar tesisi hakimiyet ettiler. Pozantide Fransız!arr muhasara ve ricate mecbur ettiler.
15
b) Maragla, Ayın tap tas Ur fada ciddî muharebat ve musade-mat oldu. Neticede iggal kuvvetleri, buralardan çekilmeğe mecbur edildiler. Bu muvaffakryetlerin ihrazında başlıca amil olan Kılıç Ali ve Ali Saip Beylerin isimlerini yadetmeği vazife addederim.
Fransız işgal mmtakalannda ve cephelerinde millî kuvvetler, hergün daha esaslı bir surette taazzuv ediyorlardı. Millî kuvvetler, nizamiye kıtaatıle de takviye olunmağa başlanmıştı. îşgal kuv* vetîeri, her taraftan sıkı ve şedit bir surette tazyik ediliyordu.
Efendiler, bu vaziyet üzerine Fransızlar, Mayıs 1920 iptidalar m dan itibaren bizimle temas ve müzakere aradılar. Evvela; Anka raya tstanbuldan bir binbaşı ile bir sivil geldi. Bu zevat İstanbul d an evvelâ Beruta gitmişler; Sabık Yan Meb'usu Haydar Bey bunlara delâlet ediyordu. Bu mülakat ve mükâlematmıızdan esaslı bir netice çıkmadı. Fakat, mayıs nihayetlerine doğru, Suriye Fevkalâde Komiseri namma hareket eden Müsyü Düke namında bir zatm riyasetinde, bir Fransız heyeti Anka raya geldi. Bu heyetle yirmi günlük bir mütareke yaptık. Bu muvakkat tatili muhasamat ile, biz, Adana mm takasının tahliyesine bir mukaddeme ihzarım istihdaf ediyorduk.
Efendiler, bu Fransız hey etile yaptığım yirmi günlük mütareke, Büyük Millet Meclisinde bazdarmm itirazatma uğradı. Halbuki, benim, bu mütarekeyi kabul etmekle temin etmek istediğim noktalar şunlardı:
Evvelâ, Adana mm taka ve cephelerinde bulunan ve kısmen askerle de takviye olunan millî kuwetleris sükûnetle tanzim ve tensik etmek istiyordum. Millî kuvvetlerin bu fasıla! musademat-ta dağılmaları ihtimalini de nazarı dikkate alarak terki muhasamat tebliğini de. bazı tedabirle beraber emrettim. Bundan başka, Efendiler; mühim addettiğim siyasî bir faydayı da istihsal etmek istiyordum. Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti, henüz İtilâf Devletlerince bittabi tasdik edilmemişti. Bilâkis, memleket ve milletin mukadder atma müteallik mesai İde, İstanbul d a Ferit Faşa hükümeti le münasebet ve muamelede bulunmakta idiler. Bu itibarla, Fransızların İstanbul hükümetini bir tarafa bırakıp Ankara da bizimle müzakerede bulunmaları ve herhangi bir meselede itilâf eylemeleri, o gün için temini mühim siyasî bir nokta idi. Bu mütareke müzakeresinde, hududu milliyemiz dalıilinde olup Fransızlar tarafından tahtı işgalde bulunan menatıkm, kamilen tah-
¦
16
1 iyesin i vazıh ve kal1! olarak dermeyan ettim. Fransız murahhasla n, bu huausla salâhiyet almak üzere Parise gitmek mw;huriye-ihıi ileri sürdüler. Yirmi günlük mütareke, nevama daha esaslı bir itilaf yapmak için s alalı iy et istihsaline zaman bırakmak gibi telâkki edildi. Efendiler, bu müzakere ve mükalem elerim izden bende hâsıl olan intiba, Fransızların Adana ve havalisini tahliye edecekleri merkezinde idi. Bu mütalea ve kanaatimi, Meclise ifade etmiştim. Gerçi Fransızlar, mütareke müddeti hitam bulmadan ZonguJdağı işgal etmek sur etile itilâf m yalnız Adana mm takasına ait olduğunu göstermek istem işlere e de, biz, bu hareketi mütarekenin feshini mucip addettik. Fransızlarla anlaşmamız bir müddet teahhur etti
Muhterem Efendiler,
9 Mayıs 1920 günü Mecliste hafi celse halinde izahat verirken ve Fransız m em ur) an ve heyetleri ta rafmd an temas ve irtibat arandığını beyan ederken, mebuslardan biri, (hatıramda yanılmıyorsam Çorum Mebusu merhum Fuat Bey) birkaç gün d enberi güya İstanbul, bizim ile anlaşmak istiyormuş, bu hulusla malûmat verir misiniz? diye bir sual tevcih etli.
Filhakika, o tarihten dört beş gün evel, tstanbulda, Leon isminde birisi Çanakkale üzerinden bizi aramıştı. Anka rayı bulduktan ve bizim burada bulunduğumuzu anladıktan sora dediler ki, «söy3iveceğimiz peyler gayet mühimdir. Onun için muhabereyi geceye talik edelim. Ordu merkezleri de aradan çekilsinler.^ O gece görüşmediler. Fakat hır iki gece sora tekrar aradılar. Bu defa karşımıza çıkan muhataptan, İzmir Yaiii Sabıkı Nurettin Paşa imzasile bir telgraf verildi. Bu telgraf name muhteviyatı söyle idi: «Ben, iki arkadaşımla beraber, Istanbulun sizinle anlaşmasına tavassut etmeği menafii vataniyeden addederim. Buradaki hükümet ve İngilizler buna muvafakat ettiler. Sizin de cevabı muvafakatinize intizar ederiz,» Nurettin Paşa, telgraf mı Heyeti Temsİliye Riyasetine tevcih ediyordu. Türkiye Büyük Millet MecJisinin ve Hükümetinin teşekkül ve icrayi faaliyete başladığından ve Büyük Millet Meclisinin mevcudiyet ve meşruiyetini teyit eden Hıyaneti Vataniye Kanunundan bihaber görünüyordu, Nurettin Paşan m telgraf mı, Müdafaa i Milliye Vekili bulunan Fevzi Paşa Hazretlerine havale ettim. Müşarileyb, Nurettin Paşaya cevap verdi. Bu cevabında dedi ki^ «Telgrafınızı Heyeti Temsiliye Riyasetine ke§ide etmekle henüz vaziyeti hakikiyeye
C. II. - 2
17
ıttıla peyda edememiş olduğunuz anlaşılıyor.» ve vaziyeti izah ettikten sora «Istanbulda hangi makam, Ankarada hangi makamla görüşmek istiyor.» dedi. Bu telgrafa imzasız gelen cevapta «(telgraf nameyi yazan zevat şimdi burada değildir- Bunu bıraktılar, gittiler, yar m saat onda size malûmat veririz.» deniliyordu. Bundan sora, Nurettin Paşa, ikinci defa olarak yine müracaat etti. Bu defa, «telgraf muhaberatile anlaşmak imkânı olmadığından tarafınızdan sahibi salâhiyet bir heyeti İstanbul a gönderin, görüşelim ve anlaşalım» diyordu.
Efendiler, biz de cevaben dedik kî «pek doğrudur, hakikaten telgrafla anlaşmak mümkün değil di r, fakat siz Mudanyaya geliniz ve ne vakit gelebileceğinizi de bildiriniz. Bizim tarafımızdan da orada sahibi salâhiyet zevat hazır bulunur. Bursaya da icap eden talimat verildi.» Ondan sora, bir daha müracaat vaki olma-dr. Hoca Müfit Efendi (Kırşehir), -«Acaba hakikaten Nurettin Paga mı idi» diye sordu. Ben de, «Evet! hakikaten Nurettin Paga» cevabını verdim.
Efendiler, Nurettin Paşa vasılasile, Istanbulun vukubulan bu müracaatının, Anzavurun Balıkesir m m takasında mağlûp edildiği ve Boluda muvaffakiyet isti!ısaline başlandığı günlere tesadüf ettiğini de kay it ve işaret etmeliyim.
Nurettin Pa- Efendiler, Nurettin Paşadan bir daha telgraf almadık. Fa-
sa Ankarada kat, kendisi, Diyarbekirli Kâz mı Paşa île beraber, 1920 senesi Haziranı evasıtmda Ankaraya geldi. Bizimle teşriki mesaî etmeden evel bazı meseleler hakkında noktai nazarımızı anlamak istediğini dermeyan etti. Bu noktalar şunlardı:
Birincisi, makamı hilâfet ve saltanata karşı tasavvur ve noktai nazarımı/ ;
İkincisi, bolşeviklik hakkındaki noktai nazarımız;
Üçüncüsü, İtilâf Devletlerine karşı, bilhassa İngilizlere karşı dahî* muharebeye karar verip vermediğimiz meselesi idi.
Mülakat, Ziraat Mektebindeki karargâhımızın bir odasında gece vaki oldu. Bu mülakatta, Nurettin Paşa ile beraber gelen Kâzmı Paşadan başka, Fevzi ve İsmet Paşalar da hazır bulunuyorlardı. Nurettin Paga, birinci, ikinci suallere aldığı cevaplan pek tatminkâr bulmadı. Fakat bilhassa üçüncü sualin cevabı, uzun ve hararetli münakaşatı intaç etti. Çünkü biz demiştik ki, maksadımız, hududu milliyemiz dahilinde tamamiyeti mülkiyemi-
18
zi ve milletin istiklâli tammını temin etmektir. Buna mâni olmak üzere karşımıza çıkacak olan kuvvet, kim ve ne olursa olsun, behemehal çarpışırız ve muvaffak oluruz. Bu husustaki karar ve kanaatimiz, kat'îdir, tşte Nurettin Paşa, bir türlü buna kani ve razı olamıyordu. Nihayet kendisine dedik ki, bu müdavelei efkârı kabul etmekle yeni k&naat ve kararlar almak mevzuubahs değildir. Sen, bugüne kadar milletin tebellür etmiş, tahakkuk etmiş kanaatlerine tâbi olacaksın! Ondan sora, kendisine verebileceğimiz münasip bir vazife mevzuubahs edildi. Kendisinin, Konya valisi vazîfei mülkiyesi ve Konya Havalisi Kumandanı unvanile Yunan cephesinin cenubundaki mmtakanın kumandanı olmasını tensip ettik. Asıl garp cephesi için, kumandan olarak Ali Fuat Paşayı, 18 Haziran 1920 de memur eyledik.
Efendiler, o günlerde, Yunan cephesinde düşmanın bazı ha* zırlıkları mahsus olduğu odan cephede hassasiyet ziyadeleşti. Bu münasebetle, Nurettin Paşanın memuriyetini intaç ve kendisini mahalli memuriyetine izam edemeden müstacelen garp cephesine hareketim icap etti. Nurettin Paşanın tavzifi muamelesinin ikmalini, Erkâmharbiyei Umumiye Reisi bulunan tsmet Paşaya terket-thn. Filhakika düşman, bütün cephe üzerinde taarruza geçmişti. Bizim kıtaatımız çekiliyorlardı. Nurettin Paşa, cephedeki gayri -müsait vaziyeti anlayınca tsmet Paşaya vazife kabul edebilmek için birtakım şartların, hükümetçe tahtr karara alınması lüzumundan bahsetmiş; o şartlara göre, hükümet memleketin idaresinde ve mühim mesailde esasi i ve kat*î karar almadan evel Nurettin Paşanın mütalea ve muvafakatini istihsale mecbur olacaktır. Çünkü, Büyük Millet Meclisi Hükümetini teşkil edenler Tevfik Paşa ve emsali gibi sinui kemalde mücerrep zevat olmayıp genç birtakım kimseler imiş, tsmet Paşa, şayanı istigrap bulduğu bu zihniyet ve teklifim derakap şifre île bana bildirdi. Ben de Nurettin Paşanm kendisine vazife teklif ettiğim zaman söylemediği bu mü-taieayij vaziyeti umum i yenin buhran kesp etmesi üzerine ortaya atmasını manidar buldum ve tsmet Paşaya verdiğim cevapta kendisine vazife verilmemesini emrettim. Nurettin Paşanm, Yunan taarruzu başladıktan iki gün sora bana gönderdiği bir tezkeresi muhteviyatını şayanı dikkat bulmuştum. Arzu buyurursanız, bu tezkereyi aynen heyeti aliyenize okuyayım:
19
Ankara Utasiyonuı 24 Haziran 1920
Büyük Millet Meclîsi Riyaseti Celilcsîne Efendim Hazretleri;
Toyîrı edilmiş eldu£uın kumandanlıktan ve vilâyetten sureti infisaümi ve keyfiyeti azlin tarzı tebliğini hakaret telakki eltiım Bir recülü devlet tarafından dı-r-meyan edilen vatanî bir fikir ve ruütalcanın münakaşasına değil, batta iattmaın* bile rağbet ve tenezzül edilememesini ve alakadar ttüyük Millet Meclisinin ve beydi icraiyesinin istihsali aysrrna kadar bile intizar ve tahammül edilmiyerek veyahut belki buna îüium görülmiyerek iki veya üç sat gîbi azayi mahdudenin fikir ve ar. zularîle bu yolda muamelât icrasında* beie aörülmcıneeini ve bînaenalâzalik memleketin, eğer yanılmıyorsam, bu zihniyetle sevk ve idaresini, millet ve vatan için ınueîbi tehlike ahvalden görmekte bulunduğumun arzına müsaadei riyasetpenahlle-rini rica ederim.
Şeraiti hazıra ilet vazife kabulünü mahzurdan salim ve teşriki mesaiyi faydalı göremediğim için, memleketim elan Durmada ikamet etmek üzere ilk tren île Ankara dan avdet olunacağını berayi malûmat ve makamı vedada araeyler/ım Efendim Hasretleri.
Nurettin İbrahim
Efendiler, benim bu tezkereye verdiğim cevap ta, aynen gu
idi
25 Haziran 1920
Mi t liva Nurettin Paşaya £4 Haziran 1920 tezkerei valfları cevabıdır:
Haînî buyurulan kumandanlık ve vilayet vezeifi, henüz Müdafaai Milliye ve Dahiliye Vekâletleri nec resmen zatı âlilerine tevdi ve tebliğ edılmemişü. Binaenaleyh, ne tâyininiz ne intihaliniz vaki değildir. Yalnız* zatı alihize vasife tevdü ta* savvur ve bu hususta rey ve muvafakatiniz istimzaç edilmiş, idi. Keyfiyeti tayin henüz takarrür ettirilmemiş olduğu bir tirada, Erkântharbiyei Umumiye ve&atatUe ıttıla hâsıl olan efkâr ve kanaat i nâzdı1 ki les~eddiitl eriniz üzerine^ Heyeti Vekilece tayininizden sarfınazar edilmesi karar gir oldu. Böyle bir kararı tespit için zan buyurduğunuz gjbi Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyetine ûraı keyfiyet, kavaram mevcude ve mevzua ieabatmdan değildir. Burmaya azimet ve arada ikametiniz mese~ lesîne gelince; müntesip bulundurunuz mesleki askerî dolayısile bu bapta Müdafaai Milliye Vekâleti Celilerine alelûsul müracaat buyurmanız lüzumu tebliğ olunur Efendim,
Büyük Millet Metlisi Reisi Mustafa Kenwî
¦
20
Nurettin Paşa Burs aya değil. fakat Taşköprüye gitmiş ve uzun müddet orada kalmıştır. Bundan sora da kendisine, tekrar birkaç vaziyette temas edeceğiz. O vaziyetleri de sırasında lüzumu derecede izah edeceğim.
Efendiler, teşekkül eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, mesaili hariciye hakkında ilk verdiği karar, Moskova-ya bir heyet izamı olmuştur. Heyet, Hariciye Vekili Bekir Sami Beyin riyasetinde idi. İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey aza bulunuyordu. 11 Mayıs 1920 de Ankaradan hareket eden heyetin esas vazifesi, Rusya ile irtibat tesis etmekti. Rusyanm, hükümetimizle aktedeceği muahedenin bazı csasatı, 24 Ağustos 1920 de parafe edilmiş olmakla beraber, vaziyetin icabı olarak itilâf mümkün olamayan bazı noktalardan dolayı teahhur etmiştir. Moskova Muahedesi namile yadolunan vesikai düvel iyenin imzası, ancak 16 Mart 1921 de mümkün olabilmiştir.
Muhterem Efendiler, memleket dahilinde yer yer zuhur eden dahilî isyanları takip etmekte gecikmiyen ilk umumi Yunan taarruzu, nazarımızı tekrar garba tevcih ettirecektir.
Yunanlılar, 22 Haziran 1920 de Mil en hattından umumî taarruza geçtiler. Kuvvetleri allı fırkaya baliğ olmuş bulunuyordu. Üç fırka ile iki koldan Akhisar - Soma istikametinde; iki fırka ile Salihli istikametinde; bir fırka ile de Ay dm cephesinden taarruz ettiler. Düşmanın şimal kolu, 30 Haziran 1920 de, Balıkça i re girdi ve süvarileri 2 Temmuz 1920 de Kirmasti ve Karacabey! işgal etti. Bu düşman karşısında bulunan Altmış Bir ve mı Altmcı Fırka la rnnız, Uluabat köprüsünü tahrip ederek Bursa istikametine çekildi. Düşman, takibe devam ederek Bursayı da işgal etti ve ileri hatlarını Dimboz - Aksu hattma kadar sürdü. Bunun karşısındaki kuvvetlerimiz fazla sarsıldr. Eskişehre kadar çekildi. Bu harekât esnasında İngilizler, 25 Haziran 1920 Mudanya ya ve 2 Temmuz 1920 de de, Bandırmaya birer müfreze çıkardılar.
Salihli istikametinde şarka ileri iyen iki Yunan fırkası da, 24 Haziranda Alagehre girdi. Ve bilâhare ilerliyor ek 29 Ağustosta Uşakı zaptetti ve Dnmlupınar sırtlan elimizde kalmak üzere bu mmtakaya kadar ilerledi* Bu düşman karşısında bulunan Yirmi Üçüncü Fırka ve milli kuvvetlerimiz, çok zayiata ve zâfa uğradı!... Aydından ilerliyen bir Yunan kolu da, Nazilliye kadar geldi.
21
Bu harekât esnasında, fırkalarımızın kadro halinde ve mü-himmatsız oldukları ve takviyelerine de henüz imkân olmadığı malûmunuzdur.
Efendiler, bizzat Eski şehre ve oradan ileri mm taka t ara gittim. Gerek orada ve gerek diğer menatıkta bulunan kuvvetlerimizin tensik ve tanzimini emrettim. Yeniden, düşman karşısında, muntazam kumandaya tâbi cepheler tesisini temin eyledim.
Yun:»" tjım- Efendiler, Yunan taarruzu ve millî cephelerin bozulması,
rutü karcı- Mecliste büyük buhranı ve şiddetli tarizat ve tenkidatı mucip oldu.
Hd\«UdB Büyük Mülftt MecIisinio 13 Temmuz 1920 pinü, 41 inci iç-botulmt«ı timamda, taksirat ve idaresizliklerinden dolayı Bursa Kumandanı 5z«riiL* M«c- Bekir Sami ve Valisi Hacim Muhittin Beylerin ve Alaşehir Kuliste fiddvdi mandanı Âşir Beyin ne için bir divana tevdi edilmediklerinden tam ** t»- dolayı Erkân ıha rb iye i Umumiye Riyasetinden ve Dahiliye Vekâle-ttler tinden istizah takrirleri okundu.
Bu takrir sahibi, Afyon Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Beydi. Sinop Mebusu Hakkı Hami Beyin de, serian tecziye hususundaki ısrarı «bravo» sesler ile karşılanıyordu. Sahibi takrir olan Mehmet Şükrü Beyin; «biz mes'ul edildiğini görmek istiyoruz» feryadı üzerine istizah kabul ediliyor. İstizah günü olarak tespit edilen 14 Ağustos 1920 des Erkânıharbıyei Umumiye Reisi cevap verdi. Fakat bir türlü kanaat ve sükûnet hâsıl olmuyordu. Kara hisar Mebusu Şükrü Bey «anket» istiyor. Diğer bir hatip, bazı zabitan ve kumandanların tecziyeleri tabiî okluğundan bahsederek müteaddit misaller tadat ediyor, diğer bir hatip, asker ricat ederken bir kumandanın otuz altı deve eşya götürmüş, oldu-lÜhtiu söylüyor, luı^k'i lıir halip te. Yunan ordusunun kısa hir man zarfında Ak hisardan Marmara sahillerine varmcıya kadar, bütün şehirler ve köyleri yddrrmı süratile istilâ eylediğinden bahsederek, Bursa felâketi d o lav ıs il e uğramış olduğumuz müthiş ziyan, cihan nazar m da Anadoluda müdafaa denilen şeyin bir göz korkuluğu olduğuna umumi bir zehap uyandırmıştır diyor ve mutantan hezimetin meşgullerinin tecziyesini talep ediyordu.
Efendiler, uzun ve hararetli devam eden münakaşa ta, benim de karışmam icap etti. Vaki olan elim vaziyette, Meclisin teessür ve alâkasını takdir ettikten sora, efkârı ve hissiyatı tatmin mak-sadile beyanat ve izaha ita bulundum. Benim sözlerime karşı da vukubulan ufak tefek tarizlere cevap verdikten sora, izah alı umumiye kâfi görüldü.
22
Efendiler, tafsilâtını zabıt ceridelerinde mütalea buyurduğunuz bu hararetli müzakereden evel, 26 Temmuz 1920 günü de hafi bir celsede, buna mümasil bir müzakere cereyan etmişti- Orada da, uzun izahatta bulunmağa mecbur olmuştum. Çünkü, teessür ve teellüm neticesi olarak yapılmakta olan tenkitlerde ve tekliflerde, bu mağlubiyetin esbap ve avam il i hakikiyesi, sanki unutulmuş gibi idi. Bütün felâketin müsebbibi olmak üzere, daha teşekkül ve deruhdei meVuliyet edelî iki ay olmayan Heyeti Veki-leyi mes'ul etmek istihdaf olunuyordu. Bir seneyi mütecaviz bir zamandanberi, Yunan ordusunun tzmir mmtakasroda yerleşmiş ve mütemadiyen hazırlanmakta bulunmuş olduğu ve buna mukabil İstanbul hükümetlerinin ordumuzu mütemadiyen mefluç edecek esbap ihzarıle meşgul olduğu ve milletin kendiliğinden teşkil edebildiği millî kuvvetleri inhilâl ve imha ettirmeğe sai olmaktan başka bir şey yapmadığı asla düşünülmüyordu. Eğer, bu bir sene zarfında Yunan kuvvetleri karşısında, az, çok bir vaziyet vücuda getirilmiş îdi ise bunun da, beş on fedakarın kendiliğinden vuku-bulmuş olan azim i1 e gayretleri mahsulü olduğunu nazarı insafa almak istemiyorlardı. Harekâtı askeriyeyi, vaziyeti hakikiyeye vâkıf olarak ve icaba ti askeriye nazarı dikkatte tutularak mütalea ve tetkik eden yoktu. Söylenilen sözler, ya hissi hamiyet galeya-nile veyahut zâfı kalp eğeri olarak feryadü figan halinde dermc-yan ediliyordu. Söz söyliyenler içinde, ender olmakla beraber, akidei milliye ve merbutiyeti vataniyesi meşkûk olanlar dahi vardı.
Bu mevzuu hah» ettiğimiz celsei hafiyede, uzun beyanat un m ey arımda bilhassa demiştim ki; «Felaket bağa gelmeden evel, onun esbabı mania ve müdafaası düşünülmek lâzımdır. Geldikten sora teellümün faydası yoktur. Yunan taarruzu vaki olmadan evel, vukuu, kuvvetli ihtimal dahilinde idi. Eğer, buna mâni esbap ve tedabir ittihaz edilememiş ise, bunun meşguliyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve onun - Hükümetine ait olamaz. Büyük Millet Meclîsi Hükümetinin mevkii meşguliyete gel d iğinden beri almağa başladığı tedbirler, bir sene evelindenberi İstanbul hüküm eller i ta raf m dan, bütün milletle beraber ve ciddiyetle alınmağa başlanmak lâzımdı. Bazı kuvvetlerin cepheden alınıp dahilî isyanların bastırılmasına memur edilmesi, Yunan kuvvetleri karşısında bu tündürül masında ki faydadan daha müh î m ve z a ıttrî idi ve el'an da öyledir. Gerçi Burs ad a terki zarurî olan bir fırka, Adapazarı isyan mmtakasına sevkolunan iki fırka, Hendekte inhilâl eden bir fırka, yani dört fırka; Zile, Yenihan mm-
23
takasında usatla uğraşan bir fırka ve bütün bu nizamiye kuvvetlerine muavenet eden millî müfrezeler, cephede bulundurulabib «evdiler, ihtimal düşman taarruzu bu derece terukki edemezdi. Fakat, memleketin sükûneti, milletin emeli halâsı noktasında, vahdet ve tesanüdü temin olunmadıkça, haricî bir düşmanm payı istilâsını durdurmağa çalışmak ne kabildir ve ne de bundan esaslı bir fayda ve netice memuldur. Ancak, memleket ve milletçe, dediğim vaziyet muhafaza edilirse, düşmanın herhangi bir zamandaki muvaffakiyeti ve bunun neticesi olarak fazla arazi işgali, muvakkat olmak mahiyetinden kurtulamaz. Vahdette ve emelde azim ve ısrar eden millet, mağrur ve mütecaviz her düşmanı, evel ve âhir gurur ve tecavüzünde nadim kılabilir. Onun için, dahilî isyanları bastırmak, Yunan taarruzunu tevkif etmekten elbette daha mühimdir. Zaten, cepheden dahilî isyanlara karşı kuvvet tefrik edilmemiş olsaydı dahi, neticenin başka türlü olabileceğini farzetmek müşküldür. Meselâ; düşman, şimal cephesine üç fırka ile tecavüz etti* Bizim orada, cephe ile mütenasip kuvvetimiz yoktu. Filân noktada, filân derede, filân köydeki kuşetimiz veya oradaki zabit veya kumandanımız, düşmanm geçmesine müsaade etmeseydi, bu felâket başımıza gelmezdi tarzında feryat etmekte mana yoktur. Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. Bahusus, mevzuuhahs olan cephe, tahsis olunan kuvvetle tamamen mütenasip dar bir cephe olmayıp ta böyle yüzlerce kilometre imtidadında bulunursa, bu cephenin şurasmda ve hurasmda bulunan zayıf bir kuvvetin, ilânihaye müdafaasını kabul etmek bütün tasavvurat ve muhakemaiı hataya sevkeder. Cepheler delinebilir* buna karşı tedbir, delinen kısmr derhal kapamaktan ibarettir. Bu ise, cephe üzerindeki kuvvetlerden maada, geride, ihtiyatta, kuvvetli kademeler bulundurmakla mümkündür. Halbuki, Yunan ordusu karşısındaki millî cephemiz bu vaziyet ve bu kuvvette mi idi? Hiitün G-srlıî Anadolu vilâyetlerimiz, Ankara ve havalisi dahil olduğu halde, daha doğrusu bütün memlekette, kuvvet denilecek bir cüzü ta m bırakılmış mı idi?
Muharebe hatlarına mücavir köyler ahalisinin yapabileceği müdafaadan, hayalî neticelere intizar etmek makul olamaz. Memleketin bütün kuvvet menabiinden istifade şerait ve salâhiyetine malik olduktan sora dahi, ciddî teşkilâtı askeriye yapab İlmek için ve bunda imkânı muvaffakiyet temin edebilmek için, zaman, şarttır. Bursada Bekir Sami Beyin emrine tevdi edilen kuvvetin esası, İzm irde tüfek attırılmaksızm Yunanlılara teslim edilen ve Yunan
24
gemilerile Mudunyaya çıkarılan iki alay kadrosu değil midi? Bu kuvvetin tebdili maneviye ti için İstanbul hükümetleri herhangi bir tedbir almışlar mıydı? İstanbul hükümetleri değil midi İti* Balıkesir de, müdafaaya çalışan kuvvetlerimizin Yunan taarruzundan e velj An z a vuru arkalarına saldırdı. Yine İstanbul hükümeti ve halife ve padişah değil midi ki, Yunan cephesinde kullanılacak nispeten kuvvetli bir fırkayı* Yirmi Dördüncü Fırkayı Hendek - Düzce yolunda hilâfet ordusu ve tısa t grupları tarafından ızlâl ederek dağılmış ve kumandanlarını şehit ettirmişti.
Mukadderatı memleket mesuliyetini yeni der uhde etmiş olan Heyeti Vekile, bu tarihteki şeraite göre seferberlik yapabilmeği acaba düşünebilir midi? Memleketin adeta baştanbaşa halifenin fetvası hükmünü infaza sevk ve icbar olunduğu bir sırada, milleti askere davet etmek caiz ve mümkün görü t ehil ir midi? Bundan başka, bütün milleti silâh altına davet etmeden evel, silâh miktarını ve mevcut silâhı, hali faaliyette tutabilmek için cepane ve para miktarları» memba)an düşünülmek zarurî deği! midi? Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken, acı ûlsa da linki-kati görmekten bir an fariğ olmamak lâzımdır. Kendimizi ve biri birimiz i aldatmak için lüzum ve mecburiyet yoktur. Biz, vaziyetin ve cephelerin ihtiyacatmdan gafil değiliz. Her taraftan, namıma namütenahi telgraflar gelmektedir: «Kuvayi mun t azama i muazzama Bcvkediniz»; «şu kadar cep a ne gönderinizi, «bunlar gelmezse burada mağlûp oluruz^ denilmekte ve tehlike ve ateş içinde bulunmaktan mütebassd heyecan şevkiyle acı lisanla ha hı hal edilmektedir. Bizim vazifemiz ve vaziyetimiz, onların leessür ve heyecanına iştirak ederek umumun kuvvei maneviyesini kırmak değildir, bilâkis onlara metanet ve sebat ve ümit verecek tarzda hareket etmektir,
Bundâu 4ora, elbette, vaziyetler değişecek ve bütün memleket ve millete cidden ümit ve emniyet bahsedecek tedbirler tatbik olunacaktır, Artık, buna mâni kaim amıg tır. Heyeti İcra iye, bir kısmı tevellüt lü ler i silâh a İt m a da celbedebilecektir,»
Muhterem Efendiler,
Bazı müphem mesailin kolaylıkla izahına medar olacağım Yeşilardu zannettiğim için heyeti al i yen ize, bir «Yegilordu^ dan bahsedeceğim :
25
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin teessüsünden sora A «karada, «Yeşüordu» namı altmda, bir cemiyet tevekkül etti. Bu cemiyetin, ilk müessialerî, pek yakm ve malûm arkadaşlardı. Maksadı teşkili izah için, dahilî isyanları ve hu isyanlara karşı gönderilen nizamiye kuvvetlerinin ve millî müfrezelerin gösterdikleri bazı vaziyet ve manzaraları tahattur etmek icap eder, Usa t, nizamiye efradına, halîfenin fetvasından, padişahın askerliği affettiğinden, Ankaradaki hükümetin gayrimeşrcı iye tinden bahsederek onları suhuletle iğfal ettikleri mükerrercn görüldü. Filhakika, birçok yerlerde, bazı nizamiye efradı, usatla müsademe etmeksizin, bilâkis silâhlarını iur akarak köylerine, memleketlerine savuşuyorlardı Millî müfrezelerin inkılâp maksadını daha suhuletle anladıkları ve usa tın îğfalatma kapılmadıkları anlaşılmıştı. Bu sebeple Osmanlı ordusunun bekaya sı denilebilecek olan o tarihlerdeki yorgun ve bezgin ve yeni inkılâp mefkuresine göre yetiştirilmemiş kıtaat ile inkılâbı başarmak hususundaki müşkülât, mahsus bir derecede idi. Orduyu, yeni zihniyete göre, şuurlu bir hale getirmek, o günlerin şeraiti içinde pek müşkül olacağı zehabı vardı. Binaenaleyh evsafı matlubeyi haiz, şuurlu kimselerden güzide ve inkılâp için şayanı istinat teşkilât yapmak fikri, bazı zevatta hâkim olmağa bağladı. Yekdiğerini velyeden ve kanlı ve mühlik vaziyetler arzeden dahilî ihtilâlât karşısında» bu arzettt-ğnn fikir ve temayül kuvvetlendi. Nihayet, bazı zevat, böyle bir teşkil vücuda getirmek üzere filen teşebbüs aldılar. Ben, bîr taraftan ordumuzu ihya ve takviye esbabına tevessül ederken, teşekkül etmiş bulunan milli müfrezelerden de, her türlü mahzurlarına rağmen, heryerde bîzzarur azamî istifadeye çalışmakta idim. Fakat ciddî inzibat ve bilâkaydüşart ve bilâtereddüt itaat talep eden ciddî vezaîfi askeriyenin, ancak muntazam ordu ile kabili ifa olduğu hakikatini unutmağa elbette mahal yoktu. Milli müfrezelerden istifade, zaman kazanmak maksadına müstenit olabilirdi. Şüphesiz istihdamları zarurî olan millî müfrezelerin, güzide ve şuur* lu kimselerden terkip edilebilmesi şayanı arzu idî.
Yegilordu teşkil âtının ilk müteşebbisleri mey anında bulunan yakın arkadaşlar, malız a bana yardım nıaks adile ve beni ayrıca yormamak fikri le, kendileri teşebbüs alarak, faaliyette bulunmağa münasip görmüşler. Bana, yalnız, nafi bir iş yapacaklarını söyliyerek, basit bir tarzda bu teşebbüslerinden bahsetmişlerdi. Ben, cidden çok meşgul olduğum için, arkadaşların bu te-şebhüslerîle uzunca bir zaman alâkadar olamadım. Yeşilordu teş-
26
¦
kilâtr, nevama hafi bir teşkilât mahiyetinde teessüs ve oldukça tevessü etmiş. Kâtibi Umumisi Hakkı Behiç Bey ve Ankara d aki heyeti idaresi, ciddî ve esaslı faaliyet sarfetmişler. Matbu nizamnameleri ve muvazzaf memurları her tarafa gönderilmiş. Yalnız) bir noktayı da işaret etmeliyim ki, Yeşil ordu teşkilâlîle iştigal edenler, işin benim malûmat ve muvafakatim ve arzum dahilinde olduğunu söylediklerinden, her tarafta, benim namıma teşkilâtı tevsi ve takviyeye çatışanlar çoğalmış. Tatbik edilmekte olan teşkilât, sadece millî müfrezeler vücuda getirmek gibî mahdut bir sahadan çıkmış, çok umumî bir gayeye teveccüh eylemiş.
Teşkilatın müessisleri mey anma, meb'us bulunan Çerkez Reşit Bey ve Ankara üzerinden Yozgada gidip gelirken olacak, Çerkez Eteni ve biraderi Tevfik Beyler dahil olmuşlar. Bundan başka, Eteni ve Tevfik Bey müfrezelerinin tekmil efradı, Yeşil -ordunun adeta esasını teşkil eylemişler.
Efendiler, bu mukaddemeden sora, Çerkez Etem Bey ve kar* deşlerînin, ilk defa şayanı dikkat görülmeğe başlanan bazı tavır ve muameleleri hakkında heyeti al iyen izi tenvir etmek isterim.
Çerkez Etem Bey, millî bir müfreze île evvelâ Anzavur takibinde ve badehu Düzce isyanında, muvaffakiyetli bazı hizmetler ifa etmiş olduğu cihetle Yozgada gitmek üzere Ankaraya celbölündüğü zaman, hemen herkes tarafından iltifat ve takdirat gördü. Kendisini mübalâğalı bir tarzda methü sitayiş edenler de şüphesiz bulunmuştur. Etem Bey ve kardeşlerinin, bilâhare gösterdikleri vaziyetten, gördükleri muamelei takdirkâraneden mağrur oldukları ve hatta bazr hayal âta kapıldıkları anlaşılıyor, Etem Bey ve kardeşlerinden Tevfik Bey, Yozgat isyanını teskinle Yoz-gatta meşgul olduğu sırada, kendine yakm, uzak nekadar askerî ve millî kumandanlarımız varsa bunlarm rütbe ve mevkilerine ehemmiyet vermeksizin hepsine birer birer muhakkirane ve mü-tecavizane muamelede bulunmakta hiçbir beis görmemeğe başladı. Ekserisi Etem Beyin sahsım, mahiyet ve kıymetini tanımayan kumandanlar, memleketin ateş içinde bulunduğunu ve Etem Beyin mübalâğalı bir tarzda işittikleri hizmetini düşünerek mümkün olduğu kadar kendisile fazla muarazada bulunmaktan tevakki etmişlerdi. Bundan cür*et alan Etem ve kardeşi Tevfik Beyler, Türk ordusunda değerli hiçbir zabit ve kumandan bulunmadığına ve kendileri herkesin f evkmde birer kahraman bulunduklarına zahip olmuşlar ve bu zehaplarını açıktan açığa, b i perva herkese söyle*
27
¦mekten içtinap etmemeğe başlamışlardı. Doğrudan doğruya valilere ve herkese emirler veriyorlar ve emirlerinin ademi icrası halinde idam edileceği tehdidini de ilâve ediyorlardı. Eteni Bey Ankara ve Ankaradaki hükümet üzerinde dahi ikaı nüfuz tecrübesinde bulunmuştur. Güya Yozgat isyanı, Yozgadnı tâbi bulunduğu Ankara valisinin suii d a resinden neşret etmiş, binaenaleyh diğer isyan müsebbipleri hakkmda tatbik ettiği cezayı, ki o ceza şaiben idam idi, Ankara Valisi hakkında da bizzat mahalli vak'ada tatbik etmeğe karar vermişti. Yozgada izamını talep ettiği Ankara Valisi, teşebbüsatı milliye de fevkalâde hizmet ve fedakârlık göstermiş ve göstermekte bulunan Yahya Calip Bey idi. Yahya Galip Beyin, bilhassa bizce, hizmeti takdir olunmuş ve vücudu pek lüzumlu ve nafi bir zat olduğu malûm idi. l§te böyle bir zatı, kendi eline, idam sehpasına vermeğe bizi mecbur etmekle en büyük nüfuz ve tesiri ihraz edebileceğini düşünmüştü. Biuabi Yahya Galip Beyi veremezdik ve vermedik. Etem ve kardeşleri bu mesele üzerinde fazla ısrar gösteremediler. Fakat, Yozgatta, bilhassa meb'uslara; «Ankaraya avdetimde Büyük Millet Meclisi Reisini Meclis önünde asacağım.* yollu tefevvühatı mesmu olmuştur. «Yozgat Meb'u-su Süleyman Sırrı Bey de bu tefevvühatı işitenlerdendir.» Biz, bütün malûmat ve istihbaratımıza rağmen, bu «kardeşleri» daima şayanı istifade bir halde bulundurmak cihetini tercih ettik. Bu sebeple, kendilerini idare ettik. Yozgattan sora Ankara üzerinden Kütahya havalisine gönderdik. Bu meseleye tekrar avdet etmek üzere asıl mevzııııbah simiz olan Yeşilorduya nakli kelâm edeceğim.
Arzetmiştim ki, heryerde, Yeşilordu teşkilâtını, benim namıma yapıyorlardı. Şahsan tanıdığım zevattan biri, Erzurumlu Nâzmı Nazmı Beyin, memur bulunduğu Malatya d an gönderdiği bir mektupta; Yeşil ordu teşkil âtmın mucibi memnuniyetim olabilecek tarzda tevsia çalışıldığı bildiriliyordu. Bu haberden müteyakkız olarak, hu hafi cemiyet hakkında tetkikatta bulundum. Bu cemiyetin, muzır bir şekil ve mahiyet aldığma kani oldum. Derakap lağvı cihetini düşündüm. Tanıdığım arkadaşları tenvir ettim. Noktai nazarımı söyledim, icabını yaptılar. Fakat, Kâtibi Umumî olan Hakkı Behiç Bey, cemiyetin lağvı hakkındaki teklifimin gayrikabili is'af ve tatbik olduğunu söyledi. Ben, lâğvettiririm, dedim. Bunun da gayr ika bil olduğunu ve çünkü vaziyetin tahminden daha büyük ve daha kavi olduğunu ve bu cemiyeti tesis edenlerin nihayete kadar, maksatlarmdan ayrılmayacaklarına dair
¦
28
yekdiğerlerine süz vermiş olduklarını, bir vaz'ı mahsus ile İfade etti. Vakayi gösterdi ki, biz bu hafi cem iye t iu men'î faaliyetine çalıştığımız halde tamamen muvaffak olamadık. Cemiyet rüesası-mtı bir kısmı ki, Reşit, Eteni, Tevfik biraderler başta huhtiniyorlardı; faaliyetlerine, ve bu defa bittabi, tamamen menfi ve a ley İlla rane bir tarzda, devam eylemişlerdir. Eski şehirde çıkarttıkları «Yeni Dünya» gazetesi ile de, fikir ve maksatlarını mütecavizane bir surette neşrettiriyorlardı.
Muhterem Efendiler, takibini düşündüğüm sıraya göre, heyeti aliyenizi biraz: gark cephemizle meşgul edeceğim. Fakat, temas edeceğim vaziyete takaddüm eden bir safha vardır ki, evvela onu izah etmek lazımgeliyor.
Birinci Büyük Millet Meclisinde Reisisani olan Erzurum Meb'usu Celâl ettin Arif Bey 15 Ağustos 1920 tarihli bir takrirle, Meclisten iki ay müddetle mezuniyet aldı. Dermeyan ettiği mazeret, taabı dimağı neticesi duçar olduğu daimî başağmı idi. Ayni zamanda, çoktan beri görmediği da i re i intihabiyesini de teftiş eylemek arzu ediyordu.
Celâlettin Arif Bey, Erzurum Menhuslarından Hüseyin Avni Beyin, kendisine refakat ettirilmesini, hususi olarak benden rica etti. Hüseyin Avni Beyin, Meclisten mezuniyet talep edebilmesi için sarih bir mazereti yoktu. Kendisini, ben, hususî bir vazifeyi haiz olarak gönderecektim. Bu hususu, 18 Ağustos 1920 de Meclisten rica ettim. Tasvip olundu.
Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin, Erzuruma muvasalatlarını müteakip, Celâlettin Arif Beyden 10 ve 15/16 ve 16 Eylül 1920 tarihlerinde üç şifre telgraf aldım. Bu telgraf nü melere göre; Erzurum ahalisinde hassasiyet ve galeyan varmış*, fakat, Celâlettin Arif Beyin Ankaradan Erzurum a hareketinden haberdar olunca halk intizar vaziyetini almış., galeyan esbabı da, ordu ambarlarına ve lüfek ve cepane ziyama ve süt tevziine müteallik imig.,
Celâlettin Arif Bey, bazı memurların tebdil ve tecziyesi gibi icraatta sürat talep ediyordu. Mevzuu bu hs memurların tebdil ve tecziyesinde, Erzurum vali vekaletinde bulunan Miralay Kâzım Bey (izmir Valisi Kazım Paşa) başta bulunuyordu, Celâlettin Arif Bey, ahali ile müzakerede bulunarak, Adana Valii Sabıkı Nâzım Beyin, Erzurum valiliğine memur edilmesinin takarrür ettirilmiş olduğundan ve Trabzon tarikiyle tebligat yapmaların-
CtlâEtltin Arif, Hüseyiü Avni Beylerin Erzurum a jittişi vt û-racUn ortaya attLUarj mt-sel«Ler
29
dan ve Nâzım Beyin muvasalatına kadar halkm arayı umumiyesine müracaatle bir vekil intihabından bahsettikten sora, verilecek cevabı muvafakatle halkın mütezayit galeyanı acilen teskin edilemezse, tahassul edecek netayicin vahametinden tehagî edilmekte olduğunu bildiriyordu. Sonuncu telgrafnamesînde, «mesele, Ankara, şikâyeti nazarı itibara almadığından, Ankaradan itimadın zail olması suretine inkılâp edebilecektir.» denilmekte idi.
Efendiler, şarktaki kolordumuzda dehşetli fenalık ve suiisti-malât varmış., fenalık derecesi okadar tevessü etmiş ki, halkm hamiyetine dokunmuş,, müthiş galeyanım mucip olmuş.. Fakat, bu kadar umumi ve gayrİkabili teskin galeyanı Erzurıımda; ne vali vekili, ne kolordu kumandanı anlamış!. Böyle bir galeyanın, hiçbir vazifedar, hiçbir alâkadar farikı olamamış, hükümeti ha her dar eden hiçbir kimse bulunmanın}.. Ma ama fili halk, Celâle t tin Arif Beyin taabı dimağîden dolayı mezun, Hüseyin Avni Beyin de benim ta raf mı dan memur olarak Erzuruma hareketlerinden haberdar olduklarından, hassasiyet ve galeyanlarını zap-tetmişler.. Meb'us beylerin muvasala!larile beraber izhar ediyorlar,.
Doğrusu Efendiler; ben, bu malûmata asla inanamadım. Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin birer suretle Ankaradan Erzuruma temin ettikleri seyahatlerini manidar buldum ve hayret ettim. Bilhassa, halkm ârayi umumiyesile vali tayini teklifinin; hukuk profesörlüğü etmiş, kanunşinas tanınmış, Meclisi Meb'usan Riyasetinden, Türkiye Büyük Millet Meclîsi Riyaseti Saniyesine gelmiş, Celâlettin Arif Beyden vukubulduğunu görmek hayretimi tezyit etti.
Erzurumda, Büyük Millet Meclisi Reisisanisine, 16/17 Eylül 1920 tarihinde «tel grafnam elerin in Heyeti Vekilede okunduğunu ve bu bapta Cephe Komandan lığ ile muhabere edilmekte olduğunu» bildirdim. Şark Cephesi Kumandanlığına da, Celâlettin Arif Beyin iş'aratmı hulâsa ettikten sora malûmat ve mütaleasmı sordum.
Şark Cephesi Kumandanı Kazım Kara Bekir Paşanın da, 14 Eylül 1920 de benim telgrafımdan evel yazılmış bir şifre telgrafını, 19 Eylülde aldım. Bu telgrafnamede, «Celâlettin Arif Beyin, Lâzistan, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Van, Bay azıt vilâyetlerini ve Meclisi Âlice tensip buyurulacak diğer ınenatıkı ihtiva etmek üzere vilâyatı şarkiye valiliğine tayin buyuru İmasını arz ve teklif eylerim,» denildikten sora, şu mütaleat ilâve olunu-
30
yordu: «Bu teklifin tasvip ve icrası halinde askeri ve mülkî her iki vazifenin lâyık olduğu ehemmiyet ve dikkatle yapılacağı faydasından başka, hini hacette, umuru mü hım meyi müzakere ve icabı seriini ifa için millet vekili olarak bîr zat daha bulunmuş of ur. Maruzatı salı fen in Büyük Millet Meclisince lâyık olduğu ehemmiyetle nazarı dikkate alınarak kabul ve tasvip buyurulacağını Ümit ve bu hususta zatı a amil erinin delâlet ve himmetlerini istirham eylerim. Keyfiyet, hu tu tu esasîyeei itibari) e, Cel âlettin Arif Beyefendi ile görüşülmüş ve müşariJeyhçe de muvafıkı hal bulunmuş ise de bu baptaki kararın Millet Meclisinin tensip ve muvafakatine men ut olduğu tabiîdir.»
Efendiler, ordunun suiistimalinden, ahalinin galeyanından. Erzuruma arayı umumiye ile vali intihabından ve serian cevabı muvafık verilmezse An karaya ademî itimat hâsıl olacağından bahseden Celâl ettin Arif Bey, ordunun kumandanile görüşüyor ve kendisinin vâsi mikyasta vilâyatı şarkrye valiliğini teklif ettiriyor. Ordu Kumandanı da Celalettin Arif Beyin* binnetice kendi aleyhinde olan şikâyatından bihaber görünüyor. Vaziyeti, maksadı mahsusla tertip olunmuş bir oyun ve ayni zamanda bir gaflet manzarası iraesinden hali telâkki etmek müşkül idi.
Kazım Kara Bekir Paşanm, 16/17 Eylül tarihli telgrafıma 18 Eylülde verdiği cevapta ı «Celalettin Arif Beyin iş'aratı, birkaç zatm, Vali Vekili Miralay Kâzım Beyi, malız a Erzurumdan uzaklaştırmak için yaptıkları dedikoduya müstenittir. Halkın galeyanı ve ârayi umumiye ile vali iutihabr hususları, maatteessüf Celalettin Arif Beyin yanlış bir istikameti tutma lar m dan başka bir şey olduğunu zannetmiyorum. Küçüklerinin, büyüklerinin, bütün şarkm pek ziyade hürmet ve emniyetini kazanan bendenize, mevzu ubahs şikâyetlerin yapılmaması, iş çevirmek îstiy eni erin muvaffak olamryacakiarını bilmeleri neticesidir-.».
Celalettin Arif Bey, Miralay Kâzını Beyin, Vilâyet Vekâletinden ve Kolordu Kumandanlığı Vekâletinden infikâk ettirilerek Erzurum dan uzaklaştı nhn as mı bendenize teklif etti Vilâyet vekaletinden alınması, Dahiliye Vekâletinden emrolunmasile ve vilâyet vekâletinin bizzat kendileri tarafmdUn, yani Celalettin Arif Bey tarafından, dcruhde e d ilmesi le mümkün olabileceğini bildirdim.
31
Celul ettin Arif Beyin, Erzu romdaki gayri resmî vaziyetinin nüfuzunu kırabileceğini zannederim. Derhal Erzurum Vali Vekâletini demlide buyurması, başladıkları iğin sükûnetle ve muvaffakiyetle hitama erdirilmesi için, elzemdir. Bilâhare tasvip buyurnlurea, vilâyatı şarkiye müfettişliğine veya valiliğine tayin buyurular. Her halde bahis buyurdukları galeyan ve hassasiyetin, kendi teşrifleri üzerine intizar vaziyetine geçtiğini kabul etmiyorum. Böyle bir sözün kemali ehemmiyetle kabul edildiğini gören zatın cüretkâr ifadeleri diye telâkki ediyorum...»
Kâznn Kara Bekir Paşanın, 14 ve 18 Eylül tarihli telgrafla-rma, 20 Eylülde verdiğim cevapta «Büyük Millet Meclisi Az a İlgile memuriyet bir zat uhdesinde içtima edemiyeceği» hakkındaki 5 EylÖI 1920 tarihli kanunun maddei mahsus as mı aynen yazdıktan sora, «Celâlettin Arif Beyin Erzurum Valiliğine tayini gayri-mümkündür. Meb'ushıktan istifa eylediği takdirde, vilâyeti mezkûr ey e tayini Heyeti Vekil ey e teklif olunabilir.» dedim.
Halbuki, Efendiler; Kâznıı Kara Bekir Paganın, son telgraf tarihi olan İS Eylül günü bizim. 20 Eylülde bildirdiğimiz kanunun hükmüne münafi olan vaziyet, Erzurum t ta almmış imiş...
Bu mugayiri kanun hareketten, ayni zamanda yeni Türkiye-nin Adliye Vekili bulunan Celâl ettin Arif Beyin} 18 Eylülde yazılıp 2 L Eylülde aldığım tel grafn um esile haberdar edildim. Kendi kendine Erzurum Vali Vekili olan, Adliye Vekilinin telgrafı aynen şudur:
Erzurum, İS Eylül H2Ü A "kumdu Büyük Millet Meclisi Rciri Mü&tafa Kemal Pzja HatrtUerİne
Kazım Paga Hazretlerine şeref mevrut tel graf nara ti Sum ileri üzerine, müşarılçyh ile mestti, i maruza hakkında mu/aiialan görüştük. Pa#a, ahvalin vahmıitılini anlamak ütemiyorlar ve maiyetinde bulunan »vat» her veçhile himaye oluyor. Efkârı um ilmiyedeki galeyanın bir an evel teskini için esliha ve mühimmat ve levazımı «a i re ile kjlUtcıle du-rvi suii^î jnıaljitı ciddi bir surette tahkik ve muiecapîrlerini pençe, katı una les'inı edebilmek için. ammenin mizharı hürmeti olan 9 uncu Fırka kumandanı Halil Beyin memur buyu rulmanını i*-Tİrlıara eylerim, Ordu hefahatmm teftihi t\(- I i. xl ut geldiğinden vesaiti ftcri* İle bir maliye müfelliçinm izamı menutn reyi Devletleridir. Kâzım Favadan şimdi aldığım bir tezkerede evvelce vilâyet vekâletinden hilâkaydüşart çekilmeğe karar veren Miralay Kâfim Bey, leb dili fikir ederek vekâleti henden.ze veya Dahiliye Vekâletinden tayin olunacak bir vekile devredeceğini botezkere beyan etmiş ve mumaileyhin devamı vçkûleti det mahzurlu ve muhataralı görülmüş olduğundun şu bîr iki gün sarfında ahvalin nezaketi ve memlcketLe muhtemel olan. bercüıuerce meydan verilmemek iiıcre bizzarure
32
dahiliyeden gelecek emre i nt i iaren bizzat vekaleti kql)ul mecburi yetinde kaldım. Erzurum arıalLsmc*, vekâleti arzu olunan rufekadan Hiiteyin Avnî Beye tevdii vekâlet l)uyurulma£[ müfterhamtİır. Ucrmeyan eylediğim î^Ijh h-kâlif sayesinde, efkârı umumiye teskin olu n»biLe cep inden icrayı icabı reyi Devletlerine mcnutiur*
Adlîye Vekili
Cdâlettirt Arif
Efendiler, Büyük Millet Meclisi Reisisanisi ve Adliye Vekili Celâle itin Arif Beyin bu tam hareket ve iş'aratı, bizim için anlaşılmaz bir muamma batini aldı. Variyet çok mühim ve nazik idi. Bu ehemmiyet ve nezaketin sebebi bence, Celâlettin Arif Beyin ve beraber hareket ettiği rüfekasmnı, teminini tahayyül ettikleri muzmerrat ve bu maksatla aldıkları tavır veyahut yaptıklarını zannettikleri emrivaki değildi. Hayatmın mühim bir kısmım muharebe meydanlarında geçirmiş, ihtilâller ve inkılaplar içinde puyan olagelmiş İnsanlar için, bu gibi ufaktefek zuhuratın mukabil tedabirİDİ bulup tatbik etmekte, vehim ve teenni edileceğini zannedenlerin aldanacaklarına şüphe yoktur.
Filhakika, vaziyet çok mühim ve çok nazik idi, çünkü, o ş*rk eephe-günlerde şark cephesinde Ermenistana artık taarruza karar ver- "ndt Ekmiştik, Bunun için hazırlanmakta ve tedabir almakta idik. Şark ™r^D\„^ Cephesi Kumandanına da icap eden evıunir ve talimat verilmişti. verdiğimiz Şarka, ileri tevcih edilen ordunun arkasında, hükümetin Adlîye ,,rtda Vekili, güya o ordunun hırsızlığını, mensuplar mm suiistimal erbabından bulunduklanoı meydana çıkarmak için. vilâyet vali vekili sıfatını gayrikanunî iktisap etmeği çare ve yegâne tedbir buluyor.
Erzurumdan, cephede karargâhına gitmiş bulunan cephe kumandanı, nihayet 22 Eylül tarihinde diyor ki:
Olâlcttİn Arif Veyrfendîmn Vilâyatı Şarkiye Valii Umumiliğine tayini but* kmda, Zatı Devletlerin r mukaddema vaki elan teklifi im bendenize ihsas edilmiş ve tarafımdan samimî irlâkki olunmuş bir fikrin nrtıtcjn idi. Erilinim hakkında, Celâlettin Arif Beyin, tr^etıbÜHLl ve ntâj-Bcaati ile hakikat inkişaf etmiş balondujundan, mü -ariltyhid Valii Omu mi life tayin indeki teklifimden hill ab i barfmataj: çyiediftim maruzdur. Şark Cepheli Kumandanı Kâzım Kara Rtrkir.
Erzurum Vilâyeti Vekâletini demlide eden Büyük Millet Celâlettin A-Meclisi Reisisanisinden de ayni tarihli, yani 22 Eylül 1920 tarih- ril Beyin ül-li bir telgraf aldım. Bu telgrafta deniliyordu ki; «Esliha ve mü* timatomu
C. IL - 3
hhnmat ve erzak ve emvali metrukede vukubulan suiistimalât ve gayrıkanunî ve namahdut tekâlif ahzi, kanunsuz tahakküm ve tecebbür, halkm hissiyatını büsbütün rencide etmiş.. Erzurumun emniyetsiz ve ümitsiz bir vaziyete düğer ek artık kendi ellerile idare edilmeleri lüzumunu, yegâne çarei necat ve halâs addeylemiş olduğu bir zamanda buraya geldik. Kara Bekir Paşanın da hare* keti, menafii memlekete tevafuk etmedik Bu sebeple, alenen ya* pılan fenalıklara, hemen nihayet vermek ve müsebbiplerini tecziye etmek lüzumunda ahali müttefikan ısrar etti. Emniyetbahş tedahirin acilen ittihazı talebi ve vilâyet vekâletini bizzat kabul etmekliğim, paşa da dahil olduğu halde ahali tarafından istirham olundu. Vekâleti Hüseyin Avni Beye tevdi lüzumunu yazmıştım. Memleketin kendilerinden addederek emniyet gösterdikleri Meb'us Hüseyin Avni Beyin yirmi dört saate kadar tebliği memuriyeti.
Celâlettin Arif» (Ves. 258).
Muhterem Efendiler; halkm kendi elile kendini idare etmesi prcnsıpini ortaya koyan bizdik. Fakat, bundan, her vilâyetin veya her mıntakanm, ayrı ayrı birer idare teşkil etmesini* asla kastetmedik. Maksadımızı. Büyük Millet Meclisinin ilk günlerinde
sarih İfade ettik.
Meclisin de kabul ettiği maksat ve gayemiz, jradei milliyenin yegâne tecelligâhı olan Mîllet Meclisinin, umum vatanm mukadderatına vâzıulyet olduğu suretinde ifade olundu.
Bu Meclisin rüesasından biri ve Heyeti teraiyede Vekili, hem de Adliye Vekili olan zatın, orduda veya herhangi bir yerde kanuna mugayir bir hareketi meydana çıkartmak ve müsebbiplerini pençei kanuna tevdi etmek için tevessül edeceği tedbir birtakım sebükmağzana uyarak çok yakından tanıdığım cidden vatanperver Erzurum hem gerilerimin asla muvafakat edemiyecekleri isyankâr bir vaziyet almak mı olacaktı?
Hüseyin Avni Beyin 24 saate kadar vali vekâletine tayinini talep ediyor. Bu ültimatomun manası var mıydı?
Celâlettin Arif Bey, bu teklifini, Kâzım Kara Bekir Paşaya da yapmış.. Kazmı Kara Bekir Paşa, ona demiş kir «Hüseyin Avni Bey, ihtiyat mülâzımı olarak sahnelerde zahitanı eğlendiren» hiçbir memuriyette bulunmamış vasat bir adamdır. Bunu vali vekili yapmak hükümeti oyuncak yapmak istemek olur.»
Efendiler, Celâlettin Arif Beyin ültimatomuna verdiğim cevap aynen su idi;
34
Sifrç Ankara, 23/9/1930
Tchîr edilemez
Numara
Erzurumda Adliye Vekili Celalettin Arif Beyefendiye
C: 2V9/1520 {ifreye: îlk telgraf namenizi ehemmiyetle nazarı dikkate almış ve bu hususla Şark cephesi Kumandanh£ı île îriuhabere edilmekte olduğunu yaz-mıgtmı* MügariLcyh kumandanlıkça icabı ahavalm yapılacağı pek tabiî îdi. Buna rağmen, tevali eden gayrikanunî ve gayrimusip leklifaE ve tesebhüsatınız Heyeti Vekiîeçe mucibi iatiŞrap olmuştur. Dahiliye ve Müdafaai Milliye Vekâletlerince ma-kamatE aidesmç tebligatı 1 ammede bulunulmuştur. Zatı alilerinin, Heyeti Vekil enin lüzum gördüğü izahatı vermek ve icap ederse Meclis huzurunda da iiabaitu bulunmak ütfurH Ankaraya kemen avdetiniz lâzımdır.
Büyük Millet Meclisi Reisi * Mustafa Kemal
Efendiler, Kâzım Kara Bekir Pasa, 22 Eylül 1920 tarihli bir şifresinde, şu malûmatı veriyordu:
Şimdi anlıyorum ki, Celalettin Arif Bey, daha Ankarada iken, ınügarileyb ile baxi külah kapmak iatiyenler, güzel bir program yapmışlardır. Meselâ, Hüseyin Avnl Bey, Erzurum valisi olacaka Celâdettin Arif Bey, gark vilayetlerinin valü umumisî olacak-
Celâlettin Arif Bey ya oyuncak alarak oynatılıyor veyahut daha karar vermedi m, pek zekidir, kendi bir iğ yapmak istiyor. Çünkü, Halit Beyi bendenize teklif etmeden yazması ve Hüseyin Avni Bey hakkındaki ısrar ıt başka mana ifade etmiyor. Halit Beyin Miralay Kazım Beyle arası pek iyi olmadığından, Kânun Bey aleyhine kendisine bîr karar verdi rilebi lir. Hüseyin Avni Bey de vali namı altında güzel bir oyuncak olur. Hüseyin Avni Beyin vali vekâletine inhasını işitenler meyus oluyorlar ve iğreniyorlar. Hulasaten arzc deyim ki, Enturum Mebusu Nceati Beyin biraderi «lup ahiren Mu arif Müdürlüyü ne tayin olunan Mithat Bey, Bolşevikliği, memleketin iş becereıniyenlerin mevki kapması tarzında telâkki ettiğini zannediyor» Bu zat, menfaatperest olduğundan ekseriyet tarafından pek sevilmek Halk hükümeti meselesinde, bendenizi müsait bulamadığından Celalettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle muhabere ederek iam daha evelden tertip ve tasvip edildiğini zannediyorum.
Efendiler, Celalettin Arif Beyi Ankaraya davet eden 23 Eylül tarihli telgraf namem, 24 Eylül tarihli şedidülmeal hır teJgraf-name ile karalandı. Bu telgraf name Meclis Riyaseti Makamına hitaben yazılmış îdi. «Heyeti Vekilede ve Büyük Millet Meclîsinde kıraat olunacaktır.^ ihtarını da ihtiva ediyordun Benim telgrafundaki iki kelimeyi, gayrikanunî ve gayrîmusip kelimelerini alarak, Celalettin Arif Bey Erzurumdaki teşebbüs ve tekliflerini bi-
»s
rer birer bu iki kelime ile tartıyordu. Bu mu gayrikanunidir? bu mu gayrimusiptir? diyerek kendini müdafaa ediyordu. Yaptığı işlerin ne olduğu bilmünasebe verilen malûmattan anlaşıldığı için hangisinin gayrikanunî olmadığını ve hangisinin gayrimusip bulun madiğim, takdir etmek güç olmayacaktır. Cet âlettin Arif Bey, «gayrikanunî ve gayrimusip teklifin benden sudur eylemiyeceğine Heyeti Vekil enin kail olmasını beklerdim.» dedikten sora, «aranızda müddeayatrmı takdir edecek arkadaşlarım mevcut olacağma kaniim.» ifadesile, kendisini takdir edebilmenin kendisinin eşi? arkadaşı olmak mahiyetinde bulunmakla ancak mümkün olabileceği hakikatini ityan ediyordu. Celâlettin Arif Bey, dairei in-tihabiyesini teftiş etmeksizin, Ankaraya «muavedet» edemiyece-gini de bildiriyordu.
Efendiler, ben de İstanbul a avdet edemiyeceğimi İstanbul hükümetine Erzurumdan bildirmiştim. Eğer, mahalli davet ve sahibi davet ayni olsaydı, insanın, adeta, garip bir nazire yapılmakta olduğuna hükmedeceği gelebilirdi. Fakat, şerait, büsbütün başka olduğuna göre, tstanbulun davetine kargı bana ağuşu vefa ve fedakarisini açmış olan kahraman Erzurum ahalisinin, bu ağu* şu samimiyeti suiistimal edebileceğine asla ihtimal vermedim.
Hatta, Efendiler; 28 Eylül 1920 tarihinde Erzurum ahali murahhasları nam ile memurin ve ahaliden elli imza ile aldığım telgraf name dahi, bu kanaatimi ihlâl etmedi. Gerçi telgraf, çok dürüst ve isyankâr idi. Fakat, imzaların kısmı küllisi, Celâlettin Arif Beyin vali vekilliği ettiği vilâyet memurlar mm idi. Bilhassa istinaf azasından olup Celâlettin Arif Bey tarafından polis müdi-riyeti vekâletine tayin edilen zatın imzası bu telgraf namenin, nasıl çirkin bir zihniyetin mahsulü olabileceğine medarı hüküm addedilemez midi? Bu telgrafnamenin, Maarif Müdürü Mithat Beyin evinde toplanan birtakım kimseler tarafından tertip edildiğini anlamak hususu gecikmedi.
Efendiler, Celâlettin Arif Bey, tekliflerini bir taraftan, Erzurum Heyeti Merkeziye Reisi Tevfik imzasile «Celâlettin Arif Beyefendinin vaki iş'arı veçhile muamele ifasmı kat'iyetle talep ederiz.» diye teyit ettirirken bir taraftan da) güya, Ankara ile şifreli muhaberelerle birtakım işler yapdmak ve teşebbüsün ne tesir yaptığı anlaşılmak isteniyordu.
36
Erzurum, 31/22, VI920
Ankara Maarif Vekaletine Erzurum Meh'üriu Necati Beye:
Mümkünse, Sıhhiye MÜdiriydi ne Merkez Tjıhîbi Doklar Salını Beyin tpyinj* ne himmet olunma sı mııvjı Tıktır. Bundan evelki inhaların ciddiyetten iri bulunduğu» tfthsi»bıaıtı muilflka atarak Ziraat Bankatindan havale verinix, Meclise yazılımcı ırr (Hüseyin Avni)
Maarif Müdürü
İM
Ve badehu:
Erzurum, 22/&/İ920
Maarif Vekaletine
Rıza Nur Beyefendiye!
Şimdiye kadar yazdıjım mesailden ne netice hünil oldu. Heyeti Yekİlr.de bu mesele hakkında ne cereyan eyledi? Lütfen beni malûmatlar etmenizi rica ile gozle-rinilden öpcrim+ jilettin Arif)
Maarif Müdürü Mithat
Ve badehu:
Gayet müstaceldir. Erzurum, 25/9/1920
Ankarada Maarif Vekâletine
Rrza \ur ve Nscali Beyler okuyacAklrr:
Ermeni İtri tedip tnukeodite Haziranda seferberlik İlân olunarak üç. yiist he&e kadar lalın silâha davet o'ur muş dokuz hini ınuhnnp vc on üç bini gayrinıtıhnrip ki rt'in'an yekûn yirmi iki hin askerle zabıtan aile m iaşeleri hemen Erzurum v 11 ."ı -yeri ahalisine tahmil olunarak su zamanda tekâlifi harbiye sureiilc hır buçuk milyon Urshk erzak vc mrvajji ve veaaiti nakliye altnmi^nrr Ifalk, maksadın ujvîyetini takdir etmesine metini hu knri.ır fedakârlık ettikten torm Çıçprîn \tı rualûm mektubu hareketi askeriyeyi akını İhta km ası ve Ermenilerin hundan cesaret alarak n hal i i ijdâmîyeye me*alim yauurkr-n ordunun Ermeni vc Bolşevik il lif ak mı il^ri pürerrk ı'e&arctsizlik göstermesi ve Ki zil Itır ile matlûp derecede anlaşılamaması ve hu ularla heraber Celâlettin Arif Hey in yazdığı uuiiıstrniHİlcre meydan verilmesi pek fena teni r yaparak halkı kıyam ve dinsizi i ie sevkebniştır, Şark ahvalini idare edebilmek kudreti, Kâzım Pahada olmadıkı cihetle buranın ahvali eıyasiye ve askeriyesini Ermenilere mukabele edecek kiyasette iyi idare edebilecek muktedir ve aynî zamanda
37
«ilâhiye ti fevkalâdeyi haiz bir lir y ti in vücudu elzemdir, Şimdiye kadar kıymettar «manlar Ankarada dosyası mevrut manasız muhaberat île geçmiş, brlki de birçok fırsatlar kaybolmuştur. Diner taraftan Erzurumnn mevtim itibarile müşkül zaman* lan geldi. Ordunun muhafaıası zarurî olup halbuki elbise ve ia;c huMi*upda pek ziyade zaruret çekil inektedir. Memurini askeriye ve mülkiye dört aydanberi maaş almamakta ve masarifalı Askeriye için yeni tekâlifte bulunmağı mmvvur ediyorlarsa da ahalinin kudretim bilmiyorlar. Kafiyyen müsait değildir. Hükümeti merkeziye pek bigâne ve civar elviye, luılıuhiıh Harpul vilâyeti bütün lakayt, hiç olâkn göstermemektedir. Bu gibi muamelât hakkında hükümetten, icap ederse, namıma Meclisinizden dc istizfllıtu hıılıınıinuz ve ordunun ihtıyâcatını oraca kal'İyyer) temin ederek sora geliniz. Vilâyaö şarkiye hakkındaki ajansa çok inanmadım. İmza. Hüneyin Avni
Maarif Müdürü
Mithat
Görülüyor ki, Celalettin Arif Beyin, Heyeti Vekile arasında müddeayatmı takdir edeceğini zannettiği ve makamının şifresinden istifadeye kıyam eylediği sat ta, kendisinin mahremi olmak istememiş ve Meclis Kiyasetini haberdar eylemiştir.
Efendiler, kırk elli kişinin, bütün Erzurum ahalisi nam m a telgraf çekmek suretile oynanmak istenen oyunun, yine Erzurum ahalisi tarafından, halkın Büyük Millet Meclisi Hükümetine sadakat ve fedakârlık hissi ya tile meşbu olduğuna dair gelen telgrafla mahiyeti anlaşıldı.
Celalettin Arif Bey, Ermenistan seferinde en nihayet Büyük Millet Meclisi Ordusunun muzaffer olduğunu göz ler il e gördükten sora, yani avdet tebligatını aldığından kırk yedi gün soru Erzu-rumdan harekete karar mecburiyetine kani olmuştu, Maahaza hareketini şu telgrafla Meclise tepşir ettiriyordu:
Erzurum, 27 Tı-griniwni 1920 Büyük Millet Meclisi Kiyasetine
Büyük Millet Meclisi Beisi Saııiti ve Umuru Adliye Vekili Muhterem Meb'uau-muz Celalettin Arif Beyefendi, Mebusumuz Hüseyin Avni Beyle dünkü (tün gitarım şiddetine rağmen Erzurum ahalisinin büyük ve parlak merasimi tesyüyesi ile Anka-ı .ıs .ı müteveccihen hareket elliklerini arz ve bu vesile ile Mcchse karsı olan Lâyezal hürmetlerimizi takdim eyleriz.
Müdafaai Hukuk Heyeti Merkeziye Rciii
Tevfik
Hüseyin Avni, Celalettin Arif Beylerin Erzurum dan avdetten sora, Meclisteki vaz'ı muhalefetleri ve Kâzrm Kara Bekir Paşaya taarruz ve hücumlar ile Meclîsi çok işgal ettikleri görülmüştür.
38
Muhterem Efendiler, sark hudutlarımızda müstacel olan işimiz.; Celâlettin Arif Beyin, Erzurum un inkılâp tarihinde bıraktığı eserini daha fazla mütalea ve tetkika müsait değildir. Arzu buyurursanız aynı günlerde şark hududu m uzdaki ciddî iştigale gelelim:
Malûmu âlmizdir ki, Mondros Mütarekeeindenberis Ermeniler, gerek Ermenistan dahilinde, gerek hududa mücavir mahallerde, Türkleri kütle halinde katilden bir an fariğ olmuyorlardı. 1920 senesi son ha har m da Ermeni mezalimi tahammülsüz bir hale geldi, Ermenistan seferine karar vernik* 9 Haziran 1920 tarihinde şark m intaka an ıdü muvakkat seferberlik ilân ettik. On Beşinci Kolordu Kumandanı Kâzım Kara Bekir Paşayı Şark Cephesi Kumandanı yaptık* 1920 Haziranında, Ermeniler, ûltuda teşekkül eden Türk idarei m a hal Üyesin e kargı hareketle, o havaliyi istilâ etti. Hariciye Vekâletimiz tarafından, Ermenilere 7 Temmuz 1920 de bir ültimatom verildi. Ermeniler ayni tarzı hareketlerine devam ettiler. Nihayet seferberlikten 3,5: 4 ay kadar sorat Kötek, Bar d iz m mta kal arında toplanan kuvvetlerimize, Ermenilerin taarruz ile harekâtı ha rb iyeye başlandı,
Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bar diz cephesinden baskın tarzında yaptıkları umumi bir taarruzla muvaffak oldular. Efendiler; bu hoşa gitmîyen malûmata ait şark cephesinin raporunu okurken, Ermenilerin taarruzları günü olan 24 Eylülde yazılmış Celâlettin Arif Beyin de malûm ültimatomunu alıyordum (Fes* 259). Ermeniler lardolundulur. Ordumuz, 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. Ayni günde, Erzurum un elli imzası da Anka raya taarruza geçiyor. Ne raitesadüf!.. Sanki, bu Efendiler, Ermenilerle aleyhimizde harekete sözleşmiş gibi..!
Ordu, 29 Eylülde Sarıkamışa dahil oldu. 30 Eylülde M erden ek işgal olundu. Fakat, bazı esbap ve mülâhazata binaen 28 Teşrinievel 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış - Lâloğlu, hatunda kaldı.
Bu esbaptan birinin de, Erzurumda bulunan Celâlettin Arif Bey ve rüfckasmm ihdas eyledikleri vaziyet olduğunu tahmin buyurursunuz. Filhakika, Kâzım Kara Bekir Paşanın 29 Eylül 1920 tarihinde Sankamıştan keşide edilen telgrafında «30 Eylülde cepheyi gezip tespit ettikten sora Erzurum a giderek orada ee( reyan eden meselenin neticelendirileceği maruzdur.» deniliyordu.
39
Kâzım Kara Bekir Paşa, 30 Eylül 1920 tarihinde, Sarıkamış-tan Celâlettin Arif Beye de yazdığı bir şifrede, «Erzurum ahalisi namına kırk elli imza ile çekilen açık telgraf, haricî düşmanların milyonlar sarfile temin edemiyeceği bir vesikadır. Zatı vak'adan daha mühim ve mühlik olan işbu açık telgrafı harici düşman tehlike ve tehdidinden daha tahripkar ve netayici vah im esini cephe vaziyetinden mühim gördüğümden yann Erzurtıma geleceğimi arzeylerim.fr diyordu,
Celâlettin Arif Bey, 5/6 Teşrinievel 1920 tarihli telgrafile, bilhassa (cvatanperver ordu dahilinde kıymetli ve halkın itimadına mazhar olmuş pek çok zabıtan ve ümera mevcut olduğundan suiistimal şikâyetleri bittabi ordunun kuvayi mukavime ve intizam esasına tesir yapacak kadar büyümemi § tir,» malûmatını veriyordu.
Senelerce, vatanın muhtelif harp sahnelerinde kumanda ettiğim ordularını izm ümera ve zabıtanı hakkında zaten malûmum olan bir hakikati 180 inci defa olsa da işitmiş olmaktan elbette çok mahzuz olmuştum,
Efendiler; muharebe meydanında, emre intizar eden Şark Ordumuz, 28 Teşrinievel 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman mukavemet etmeksizin Karsı terkctti. 30 Teşrinievel-de ta rafımızdan işgal olundu. 7 Teşrinisani tarihinde kıtaatımız, Arpa cayma kadar olan mm takayı ve Gümrüyü işgal etti.
Ermeniler, 6 Teşrinisanide tatili muhasamat ve sulh. için müracaat etmişlerdi. Biz de mütareke mevaddını, Hariciye Vekâleti vasıl asile 8 Teşrinisanide Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Teşrinisanide başlayan m üz ak eratı sulhiye 2 Kânunu evel do hitam buldu ve 2/3 Kânunu evel gecesi Gümrü Muahedesi imza olundu.
Efendiler, Gümrü Muahedesi hükümeti mili iyen in aktettiği ilk muahededir. Bu muahede ile düşmanlarımızın hayalhanesinde kendisine ta Harşit vadisine kadar olan Türk ülkeleri bahşedilmiş olan Ermenistan. Osmanlı Devletinin 1377 Sefer il e kaybetmiş olduğu yerleri bize, hükümeti milliyeye terk ederek dava haricine çıkarılmıştır. Şarkta, vaziyetlerde mühim tebeddül n İma sı yüzünden, hu muahede yerine, bilâhare aktolunan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Teşrinievel 1921 tarihli Kars Muahedeleri kaim olmuştur.
40
Efendiler, umumî mm taka itibari) e, temas b alînde bulunduğumuz Gürcüstan ile cari muamele ve münasebet hakkında da kısa bir malûmat vereyim.
1^20 nenesi Temmuzunda^ Banım, İngilizler tarafından tahliye edilince Gürcüler hemen işgal ettiler. Bu keyfiyet Brestli-tovsk ve Trabzon Muahedelerine muhalif olduğundan, 25 Temmuz 1920 de ta raf muzdan protesto edÜmigti*
8 Şubat 1921 de Ankarada itimatnamesini takdim etmiş olan Gürcü sefir il e de, Türkiye - Gürcüstan Muahedesi için müzâkere başlamıştı. Nihayet 23 Şubat 1921 de verdiğimiz kat'E bir ültimatom üzerine Ardahan, Artvin ve Batumun taraf muzdan işgaline muvafakat olundu, Batumun işgali bu tarihten on beş gün sora vaki olmuştur, tşbu yerlerde, Türkiyeye iltihakını sabırsızlıkla beküyen halkın alkışları iğinde işgal keyfiyeti vaki oldu.
Bilâhare, Moskova Muahedesi mucibince Batum tahliye ve fakat işgal eylemiş olduğumuz aksamı sairenin ana vatana merbu-tiyeti teyit olundu.
Efendiler, içinde bulunduğumuz tarihlerde Trakya vaziyeti- Trakyadaki ne de hep beraber göz gezdirelim: vazıyet
Şarkî Trakya da, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Trakya - Paşa eli Heyeti Merkez iyesi bir kongre yaptı ve bu kongre, Trakyanın idaresini, Trakya - Paşaeli Heyeti Merkez iyesine tevdi etti. Trakyada Kolordu Kumandanı bulunan Cafer Tayyar Bey (Cafer Tayyar Paşa) bu heyeti merkeziyeye dahil olmakla beraber Edirne MeLTusu olarak ta Meclisimize aza intihap olunmuştu. Trakya Heyeti Merkeziyesîne ve Kolordu Kumandanına verdiğimiz talimat, Trakya talimin bütün memleketin tali ve mukadderatile birlikte hu Doluna bileceği es as mâ müstenit idi. Harekâtı askeriye noktai nazar m dan da verdiğimiz direktif şu idi:
Faik kuvvetlerin taarruzuna maruz kulımrsa nihayete kadar mukavemet edilecek ve Trakya kamilen zaptü işgal edilse dahi, teklif olunacak herhangi bir tarzı hal, münferiden kabul olunmı-yacaktır. Zaten Trakyadaki kuman dan m da, kararının böyle olduğu ifade edilmekte idi. Fakat son zamanlarda, Kumandan Cafer Tayyar Bey ecnebilerin verdiği teminat üzerine vukubulan davete icabetle tstanbula gitmiş, bizi ancak avdetinde keyfiyetten
41
haberdar etmişti. Anlaşıldığına göre Şarkî Trakyanm yalnız basma muhafaza i mevcudiyet edemiyeceğinden Garbî Trakya ile birleşerek bir ecnebi idaresi sayesinde yaşayabileceği tarzmda fi* kirler telkin olunmuş,, her halde kuvvei maneviyeyi kıracak bir takım propagandalar yapılmış..*
Cafer Tayyar Bey İstanbul d a iken Fırka Kumandanla rm dan Muhittin Bey, istanbul dan, Kolordu Kumandanlığına tayin edilmiş.* Cafer Tayyar Beyin Trakyaya avdetine müsaade olunmuş. Cafer Tayyar Bey, istanbul muhitatile temastan sora, Muhittin Bey teklif ettiği halde, artık Kolordunun kumandanlığını deruhde etmemiş, Muhittin Beyin üzerinde bırakmış. Bu suretle, Trakya taliî, istanbul mehafili siyasiyesinin verdiği tesire terkolunmus...
¦
Efendiler, Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Trakyada Birinci Kolordunun vaz'ulceyşi şöyle idi.
Kolordu Karargâhı Edirnede;
Altmışıncı Fırka: Keşan, Edirne. Uzunköprü havali"
sinde;
Elli Beşinci Fırka: Tekirdağ mmtakasında; Kırk Dokuzuncu Fırka: Kırkkilise mıntakasmda.
Yunan ordusu, Ana dol uda, garp cephesinde yaptığı umumî taarruzda muvaffak Olduktan sora 20 Temmuz 1920 tarihinde Tek ir dağına bir fırka çıkardı. Tekirdağ mm t a kasın da çok dağınık bir halde bulunan Elli Beşinci Fırka toplanmağa vakit bulamadan Yunan fırkası, Edirne istikametinde yürümeğe başladı,
Garbî Trakya dan, Merici geçerek, taarruz etmek istiyen Yunan kuvvetleri; o mm takadaki Altmışıncı Fırkaya kumanda eden Cemil Beyin (Dahiliye Vekili Cemil Beydir) ve 15 Hazirandan itibaren kuvvetlerime Edirneyc gelmiş bulunan ve Edirne - Karaağaç ista siy onu arasında ciddî muharebeler vermiş olan Şükrü Naili Beyin (Şükrü Naili Paşa) dikkat ve mukavemeti sayesinde tevkif ve tespit olundu.
42
Edime istikametinde, serbestçe ilerlemekte bulunan düşman fırkasına karşı- bütün Birinci Kolordu kuvvetlerini toplayıp tedbir alacak kumandanın... Kolordu Kumandanı Muhittin Beyin, ne yaptığım bilmiyorum. Yalnız istihsal ettiğim malûmata nazaran, Cafer Tayyar Bey, kendi kuvvetlerine temas e demeksizin Havza civarında atla dolaşırken düşman tarafından esir edilmiştir. Ondan aora sevku idareden mahrum, Birinci Kolordumuz, kamilen inhilâl etti. Kıtaatının bir kısmı esir oldu ve bir kısmı da Hu I gar is tan a iltica etti. Netice olarak, Trakya, kamilen Yunanlıların eline geçti. Maatteessüf Birinci Kolordu Kuman d anından» milletin talep ve intizar ettiği basiret, dikkat ve fedakâr lığ m tecellisine şahit olamadık.
Efendiler, Trakyanın hususî ve müşkül vaziyet ve şerait içinde bulunduğuna şüphe yoktu. Fakat bu hususiyet ve müşkülat, hiçbir vakit Trakyadaki Kolordunun icabatı askeriyeyi ve vatanperverlik namusunu ifa etmesine mâni olamazdı. Eğer. bu, yapılamamış ise millet, tarih nazarında Eıundan, yegâne mes'ul. Cafer Tayyar Faşadır. Tarihte bütün bir vatanı, çok faik düşman kuvvetleri karşısında, son kabza i türabına kadar karış, karış kahramanca ve namuskarane müdafaa etmiş ve yine muhafaza i mevcudiyet eyliyebilmiş ordular görülmüştür, Türk ordusu, o cevher^ de bir ordudur- Yeter ki ona kumanda edenler, kumanda edebilmek evsafını haiz buluna un!
Efendiler, kumandanlar^ askerlik vazife ve icaba tını düşünürken ve tatbik ederken, dimağını mülâhazatı siyasiye tahtı tesirinde huluıuhırınaktau tevakki eylemelidirler. Siy u?î triîırtiu içtihat mı düşünen başka vazİfedarlar olduğunu unutmamalıdırlar.
Kumandanlar, tahtı emrine verilen millet evlâdım, memleket vesaitini, düşmana, ölüme tevcih ederken, yegâne düşüneceği nokta; milletin kendisinden beklediği vatanî vazifeyi ateşle, süngü ile ve ülümle ifa ve intaç etmektir. Askeri vazife, ancak, hu zihniyet ve kanaatle ifa olunabilir. Lâfla, politika ile, düşman mevaidi iğ faik ara nesin e kulak vermekle, askerlik vazifesi yapılamaz. Kumandanlık vazife ve meşguliyetini yüklenecek kadar omuzlarında ve bilhassa dimağında kuvvet bulunmayanların feci akıbetlerle karşılaşması gayri kabili içtinaptır.
Efendiler,1 bir kumandanın esareti de mazur görülebilir. O zaman kî, vazife ve icabatı askeriyeyi ifa ve tatbikte elindeki kuvveti sonuna kadar, son süngü ve son nefese kadar kullandık'
43
tan sora kanını akıtmak fırsatım bulamaksın m düşman eline düzerse...
Efendiler, bütün unlusu faik hasmı ordusu karşısında mağlûp ve kendiliğinden ricat ederken, kılıcım çekip tek başına atını, düşman başkumandanının çadırına saldırarak ölüm arayan, Türk kumandanları görülmüştür.
Bir Türk kumandanının, ordusunu kullanmaksızm, herhangi bir suitesadüf ve suitali neticesi dahi olsa, düşmana esir düğmesini biz mazur görsek te, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk inkılâp tarihinin ensali aliyeye hitap vc ihtarı işte budur»
*
* *
İkinci Konya Muhterem Efendiler, Anadolu ortasında ika olunan dahilî is-
*7Aaı yanlar m Yunan ordusu kargısında bulunan kuvvetlerimi! ve ter-
tibatımız üzerinde yaptığı suitesirat, düşmanlarca memul netayici vermedi. Müdafaa kuvvetlerimiz üzerinde doğrudan doğruya müessir olarak, cephemizi yıkmağa matuf harekâtla beraber, cepheye yakm mm t akalarda da ahaliyi kıyam ettirmek, düşmanların ehemmiyet verdikleri bir mesele idi. İstanbul, bu hususla, öte* d enberi çalışmakta idi. Zeynelâbidin partisinin Konya ve hava* 1 isin de vukuuna vasıta olduğu isyankâr harekât, nihayet 1920 senesi Teşrinieveli bidayetinde zuhur etti.
Delibaş namında, bir şaki beş yüz kadar asker firarisini başına topladı. 2/3 Teşrini ev el 1920 gecesi Çumrayı bastı. 3 Teşrin ievel sabahı da Konyayı işgal ve hükümete vazıyet ettL Konya Valisi bulunan Haydar Bey ve Klimandan Avni Bey (M eh* us Avni Paşadır) Konyada mevcut cüz'î miktarda asker ve jandarma ile Alâettin tepesinde usa ta karşı § ayanı tezkâr bir kahramanlıkla müdafaada bulundular. Fakat usa tın kesretine ve her taraftan muhacematma kiirşı usa t eline düştüler.
Ayni günlerde Bey şehri ve Akşehir kazalarında da, berayi vazife dolasan askerî heyetlerimiz oralardaki naat tarafından i fay i vazifeden menolundıı. İlgın kazasının Çekil karyesi civarında toplanan üç yüz kadar usat ta, nasihat için giden heyete ateş etti. Konya cenubunda Karaman kazasında da, asiler tecemmu a baş* ladı Sultaniye, asiler eline düştü.
44
Efendiler, bu isyan hareketlerine karşı, Afyon Karalı işardan ve Kuta by adan şevke İliğim iz Derviş Bey {Kolordu Kumandanı Derviş Paşadır) kumandasındaki kuvvetler Konya şimalinde, Meydan t s tas İyonu civarında usatla temas etti. Ankara dan da, bir süvari alayı ve bir cebel topu île o zaman Dahiliye Vekili bulunan Refet Bey kumandasında sevkolunan kuvvet» Meydan İsta* «iyonundan ilerliyen Derviş Bey kuvvet île birleşti. Adana cephesinden de bir kuvvet Karamana tevcih olundu.
Konya üzerine hareket eden kuvvetler, usa t ile birkaç müsademeden sora 6 Teşrinievel 1920 de Kon yayı usattan kurtardı* Oradan kaçan usat, Koçhtsar, Akseki ve Bozkır ve Manavgat istikametlerine gittiler.
Diğer bir kısmı usa t ta Afyon Kara his arla Konya arasında, Kadmhaıı ve İlgını işgal ettiler. Bu mıntakaya da Garp Cephesinden Kaymakam Osman Bey kumandasında bir kuvvet gönderildi. Osman Bey müfrezesi Ilgın, K ad inhan, Çekil ve Yalvacı tedip etti, Cenuptan gelen kuvvetimiz Karamanı kurtardı.
tsyan mıntakasmda, usatı tenkile muvaffak olan kuvvetlerimiz, Bozkır, Şeydi şehri ve Bey şehrin i de usattan tathir etti. Her tarafta, usa t döküntüleri kısmen bize dehalet ettiler, kısmen de Antalya ve Mersin istikametlerine firar ettiler. Delibaş, Mersin mıntakasmda Fransızlara iltica etti.
Muhterem Efendiler; Yeşil ordu teşkilâtından bahsederken, izah etmiştim ki, kuvvet teşkilinde m ü teli al i f iki noktai nazar müsademeye başjamıştı. Hızım takip ettiğimiz; muntazam ordu teşkili fikrine muanz olarak, «milis» diyebileceğimiz bir nevi teşkilât fikrine, umumî bir cereyan vermeğe çalışılıyordu. Kesit, Eteni ve Tevfik biraderler, Kütahya civarında, Kuvayi Seyyare namı altmda ellerinde bulunan kuvvete istinaden, bu cereyan m başmda ve hararetli bir surette çalışıyorlardı.
Garp Cephesinde, orduda ve halk arasında ve hatta Mecliste, bu cereyan etrafında yapılan propaganda, o kadar kuvvetli ve müessir bîr hale geldi ki, «ordudan fayda yokturt inhilâl etsin i Hepimiz Kuvayi Milliye ol al mı!» sözleri., her tarafta kulakları doldurmağa başladı.
Garp Cephesi kıtaatı m ey a nm d a, Kuvayi Milliye halinde, bir mm taka ve bir cepheye malik bulunan E tem Bey müfrezesinin efradı, adeta, müstesna ve efradı askeriyeye müreccah, imtiyazlı görülmeğe, şayanı gıpta telâkki edilmeğe bağlandı. Etem Bey ve
45
kardeşleri de, herkes üzerinde, bir nevi nüfuz ve hakimiyet tesisine bağladılar...
îşte, bu sıralarda idi ki, Garp Cephesi Kumandanı, Erkânı-harbiyei Umumiye riyasetine, Etem ve Tevfik biraderlerin tesiri-le olduğu zannolunan, bir teklifte bulundu: «Yunan ordusunun Gedis civarında bulunan münferit bir fukasma taarruz etmek!»»
Garp Cephesi Kumandanı, düşman kuvvetlerinin uzun bir cephe üzerinde müteferrik bulunduğunu ve Gedis civarındaki kuvvetinin zayıf ve münferit bir halde bırakıldığını mütalea ederken düşman kuvvei maneviyesiniu düşkün olduğunu da kabul ediyordu,
O tarihlerde, Yunan ordusu, üç fırka ile Bursa mmtakasmda; bir fırka ile Aydm havalisinde ve bir fırka ile Uşakta ve bir fırka ile Gediste bulunuyordu.
Garp Cephesi Kumandan): iki piyade fırkası ve Etem Bey Ku-vayi Seyyaresini Gedisteki Yunan fırkasına tevcih edebilecekti. Bu hareketten parlak bir netice almağı kuvvetle memul ediyordu.
Erkâmharbıyei Umumiye Riyaseti, Garp Cephesi Kumandanlığının bu teklifini kabul etmedi. Çünkü, düşman ordusu bizim ordumuzdan heyeti umuraiyesile kuvvetli idi. Biz, henüz, ordumuzu teşkil ve tensik etmiş bir halde bulunmuyorduk. Cepane-miz miktarı da şayanı teenni idi. Düşman aleyhine, Gediste, Milim cephe kuvvetlerimize müracaat ederek nisbeten faik bir kuvvet cemetmek ve seri bir muvaffakryet ihraz eylemk belki mümkün olabilirdi. Fakat, kuvvetimiz ve hazırlığımız, böyle bir muvaffakiyeti, umum! ve neticelı bir muvaffakiyete isale müsait değildi. O halde, bütün işe yarayan kuvvetlerimizi, mevziî ve muvakkat bir muvaffakiyet istihsalinde kullanmış ve yıpratmış olacaktık. Bu takdirde düşman, umum kuvvetleri ile mukabil taarruza geçerse, her tarafta mağlûbiyet muhakkak olurdu. Binaenaleyh cephenin ve hükümetin şimdilik asıl vazifesini, ordu teşkilâtını tevsi ve tezyit ederek cepheyi takviyeye inhisar ettirmek lâzmıgeliyordu. Memleketin hayat ve memat meselesini teşkil eden Garp Cephesinde, hususî ve mahdut mülâhazalara kapılmak caiz görülmüyordu.
Erkânıharbiyei Umumiye Reisi, bu Gedis taarruzunun ademi icrasında ısrar etti. Garp Cephesi Kumandanlıgile, muhabere ile anlaşamadı. Bizzat Ankaradan, Eski şehirde Garp Cephesi Karar-
46
gâhma gitti. Erkânıharbiyei Umumiye Reisi ismet Paşa ile Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşanın bu mülakatları neticesinde Ali Fuat Paga, vaziyeti mahallinde bir daha tetkikten sora karar vermek üzere, hareketi tehir eylemişti.
Fakat, birkaç gün sora, Cephe Kumandanlığının vukuhuhm iş'armdan, taarruza karar verildiği anlaşılmıştır.
Efendiler; o günlerde, bu taarruz lehinde, her tarafta ve Mecliste, müthiş bir propaganda cereyan ediyordu.
«Düşman Gediste münferittir. Biz, onu orada mahvederiz. Parîak bir vaziyet hâsıl olur. Zaten Yunan ordusu kaçmağa müheyyadır.» sözlerile, Gedis taarruzu lüzumu, adeta umumî bir kanaat haline getirilmek isteniyordu.
Nihayet Garp Cephesi Kumandam Altmış Bir ve On Birinci Fırkalar ve Kuvvei Seyyare ile 24 Tegrinievel 1920 de Gedisteki düşmana taarruz etti.
Efendiler, dalgalı ve inzibatsız ve ernrü kumandası» bazı harekâttan sora, malûmunuz olduğu veçhile, Gediste mağlûp olduk.
Yunan ordusu bu harekete cevap olmak üzere, 2S Tegrinievel 1920 günü Bursa cephesinden taarruza geçti. Yenişehri, Ine-golü işgal etti. Uşaktan Dumlupınar sırtlan ilerisinde bulunan kıtaatımıza taarruz etti. Kıtaatımız, Dumlupınar sırtlarına kadar çekildi.
Bu suretle Efendiler; cephenin her tarafında, yeniden umu* mî bir mağlûbiyete duçar olduk.
Garp Cephesi Kumandannım, taarruza başladığından dört gün sora Heyeti Vekilede şu telgrafı okundu:
Çavdarhisar, 27/2«, 10/1920 Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine
1 — Kıtaatın muharebe zayiatım süratle telâfi İhtiyacındayız, Ged» muharebe--t., üç yoz muharip mevcudun bir taburun vezaifı harhiyesîne kâfi gelmediğini gösterdiğinden tabur mevcutlarım dörder yüz muharibe iblağ mecburiyetindeyiz. Muhare-hatı niûlûmc dolayı&ile tekmil depo kıtaatı dahi cepheye sürüldüğünden muallem, müsellâh ve mücehhez bin ikmal efradının serian, bilhassa Ankaradakİ kıtaattan, bu muvafık değilse en yakın bîr mahalden, sürati itasım,
2 — Harekât ve ımıharebat, giydirilebilen efradın dahi elbiselerini ayakkabılarım parçalamış, dündenberi kar yağan dağlarda asker çıplak ve yalınayak kalmıştır. (Cephe Kumandanlığı Vekalet) i emrinde hiçbir şey olmadığından bilha&sa kufi ut: ayakkabı, pamuklu, elbise, yelek, kuşak hulusa, tesir atı havaîyeden muhafaza
47
için ne verilmek lazımsa on beg bin hesabile sürati irsalini ehemmiyetle arz ve rica ederim.
3 — Müdafaai Milliye Vekâletine, Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine ve be-rayj malûmat Cephe Vekâletine yazılmıştır.
Garp Cephesi Kumandanı Ati Fuat
Efendiler 4 Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşanın, henüz Ged is muharebesinin cereyan etmekte bulunduğu bir sırada okuduğumuz, bu telgrafnamesindeki muhteviyat, bilhassa ihtisas olunan mana ve zihniyetin pek ziyade şayanı dikkat görülmesi tabiîdir zannederim. Askerin hali, kuvvetimizin miktarı, hazırlığımızın derecesi, bütün memlekette her noktai nazardan muhtaç olduğumun menabün kudret ve kabiliyeti bittabi bu telgraf tarihinden üç gün evel Garp Cephesi Kumandanlığmca malum bulunuyordu. Her §ey tamam olup ta Gedis muharebesinin müddeti cereyanı olan üç beş gün zarfında mı mahvolmuştu? Malûm olan bütün hakayika rağmen Garp Cephesi, Erkânıharbiyei Umumiye tarafmdan mr taarruza icbar edilmişti?
Mevzuubahs telgraf name, Heyeti Vekilede okunduktan sora zirine şu mütalea yazılmıştı:
Heyeti Vekilede mütalea olundu. £erdolunan esbap ve vakayı gayri makul bulundu. Muaveneti lâzîme yapılacağı tabiîdir. Alay 3 ten tasavvur olunan kuvvetin izamı yapılacaktır, İsmet
Çerkeş Eteni ve kardeşlerinin çıkardığı dedikodular
Efendiler, her mu vaffakıy etsizi iğin sonunda, birtakım dedikoduların meydan almasına intizar olunmalıdır, Gedis muharebesinden sora da, vaziyeti umumiye feci bir manzara arzedince, her tarafta kılükal ve haklı ve haksız tenkidat bağladı*
Bazıları ve bilhassa Kuvayi Seyyarecilert Etem ve kardeşleri, bütün taksiratı cephe kumandanına ve nizamiye fırkalarına atfen kendilerinin müşkül vaziyette bırakılmış olduklarını propaganda ettiriyorlar ve ordu kumandanı, hatalarım kapatmak için bize atfı kusur ediyor diyorlardı,
Ordu, dahi Kuvayi Seyyarenin hiçbir iş yapmadığım ve yapmağa muktedir olmadığım ve muharebede verilen emirlere itaat etmediğini, daima tehlikeden uzak bulunduğunu iddia ve ispat ediyordu.
48
Efendiler, tekrar bıraktığım noktadan, izahata devam etmek üzere küçük bir vak'ayı burada zikretmeme müsaadenizi rica edeceğim. Malûmdur ki, Büyük Millet Meclisinin hini teessüsünde vazolunan esasata göre, Heyeti tcraiye namı verilen hükümetin azası, doğrudan doğruya ve ayrı ayn Meclis tarafmdan intihap olunuyordu. Bu usul, 4 Teşrinisani 1920 tarihine kadar tatbik olundu. Bu baptaki kanun, ancak bu tarihte, «icra Vekilleri, Büyük Millet Meclisi Reisinin, Meclis azalarından göstereceği namzetler meyanmdan, ekseriyeti mutlaka ile intihap olunur» suretinde tadıl olundu.
İşte, arz etmek istediğim husus, vekillerin intihabma ait kanunun tadilini müstelzim sebeplerden biridir*
Efendiler; 4 Eylül 1920 tarihinde Tokat Meb'usu bulunan Nâzmı Bey, 89 reye kargı 98 rey ile Meclisçe Dahiliye Vekâletine intihap olundu. Nâzmı Bey, dakika fevt etmeksizin büyük istical ile Vekâlet M akanım a gidip ifayı vazifeye başladı. Badehu, Heyeti İcra iye Reisi de bulunmam hasebile beni ziyarete geldi.
Ben, Nâzım Beyi, kabul etmedim. Meclisi Âlinin, mazhan itimat ve intihabı olan bir vekili kabul etmemekle, ihtiyar ettiğim muamelenin mahiyet ve nezaketini elbette takdir ediyordum. Fakat, memleketin büyük menfaati, beni bu yolda harekete mecbur tutuyordu. Bittabi, hareketimin sebebini izah ve ispat edeceğimden ve izah edeceğim noktan m Meclisi Âlice de mühim görülec*-ğinden emin idim.
Efendiler, Meclis asaları meyanmdanP aykın birtakım prensiplere temayül gösterenler zuhura başlamıştı. Bunlardan biri olmak üzere, Nâzmı Bey ve rüfekası en çok nazarı dikkatimi cel-beylemişti. Nazmı Beyin, daha Sivas Kongresi esnalarında, kendisinden aldığım safsatalarla mali bazı mektuplarile ne zihniyet ve mahiyette olabileceğini anlamıştan. Nâzmı Bey, meb'us olarak Anka raya geldikten sora, hergün yeni yeni siyasî faaliyetler gösteriyordu. Teşekküle başlayan her hizbi siyasî ile temas fırsatını kaçırmryordu.
Nâzım Bey, bizzat ve bilvasıta ecnebi mehafilinden haztlari-le temas yolunu bulmuş ve teşvik ve muavenete de mazhariyetini temin etmişti.
Bu zatm» Halk tştirakiyun Fırkası diye, gayriciddî, sırf cerri menfaat m aks adile bir fırka teşkili teşebbüsü ve onun bağında
C. İL - 4
49
gayrini illi faaliyet sevdasında bulunduğu, mutlaka meşumunuz olmuştur*
Bu zatm, ecnebi mehafiHne, casusluk ettiğine de asla şüphe etmiyordum. Nitekim, bilahare İstiklal Mahkemesi birçok haka-yikt meydana koymuştu.
İste, Efendiler, hu Nâzmı Bey, bizzat ve arkadaşları vasıtasi-le yaptığı mütemadi propaganda sayesinde ve bize muhalefete hazırlananlardı, menafii âl iye i milleti unutarak yardım larile. Dahiliye Vekâletine geçirilmişti. Bu suretle Nâzım Bey, hükümetin, bütün dahilî idaresi makin asının başmda, memleket ve millete değil, fakat, paralı uşağı olduğu kimselerin arzusuna en büyük hizmeti ifa edebilecek vaziyete gelebilmişti.
Bittabi, Efendiler; buna asla razı olamazdım. On im için Dahiliye Vekili Nâzmı Beyi kabul etmedim ve istifaya mecbur ettim. Lüzum görüldüğü zaman dahi, Mecliste, celsei hafiyede malûmat ve muta lea tun i açıkça söyledim.
Muhterem Efendiler, pek güzel bilirsiniz ki, sultanlarla, halifelerle idare olunmuş ve olunan memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satmalın mal andır. Bu, ekseriya suhuletle kabili temin olmuştur. Meclislerle idare olunan memleketlerde de- en mühlik cihet, bazı meb'Li&htmı ecnebi namü hesabına çalınmış ve satmalımın^ olmalarıdır. Millet Meclislerine kadar, dahil olmak yolunu hukıhiten Yalansızlara les;nlüf elmek ınü-ULİn)t nlm;[yarağına tarihin, bu baptaki misalleri!e hükmetmek zarurîdir. Bunun için millet, vekillerini intihap ederken, çok dikkat.i ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan sıyaueti için yegâne salim çare, efkâr ve er alile milletin itimadına mazbar olmuş, siyasî bir fırkan m intihapta millete delâlet etmesidir. Al el umu m efradı milletin, namzetliklerini ortaya atan her şahıs hakkında medarı hükmolacak mevsuk malûmata ve musip reye malik bulunacağını kabul etmek, nazarî olarak farzolunga bile, bunun malız i hakikat olmadığı, tecrübelerin tecrübeleril e gayrikahili inkâr bir bedahet olmuştur.
Efendiler, bıraktığımız noktaya, yani Garp Cephesine avdet ediyorum. Gedis muharebesinden ve onun maddî ve manevi can
50
sıkıcı neticelerinden sora, Fnat Paşanın cephe üzer indeki kumandanlık tesir ve nüfuzu sarsılmış gibi görülüyordu. Kendisini kumandadan çekmeği zarurî addetmeğe başladım. Tam bu sırada idi ki, Fuat Paşa Ankara ya gelip görüşmek hususunu 5 Teşrinisani 1920 tarihli şifre ile istizan etti* 6 Teşrinisanide Anka raya gelmesi münasip olacağını cevaben bildirdim. Fuat Paşa, al ey* hindeki dedikodu ve Kuvayi Seyyare mevcudiyetinin ordu inzı( batsizlığı üzerindeki suitesiratı, okadar mahsus olmağa başlamıştı ki, 7 Teşrinisani tarihinde Ali Fuat Pag aya en seri bir surette Ankaraya gelmesini emretmeği lüzumlu gördüm.
Efendiler, artık Ali Fuat Paşanın Garp Cephesine kumanda edem iveceği ne kani olmuştum* O günlerde Moskovaya da bir sefaret heyeti göndermek lüzumu karşısında bulunuyorduk, O halde» Fuat Pasa sefiri kebir olarak Moskovaya gidebilirdi. Garp Cephesi de çok ciddî ve dikkatli mesai talep ettiğinden bu cephe kumandanlığın i da zaten harekâtı umumi yei askeriye ile iştigal etmekte bulunan Erkânıharbiyei Umumiye Reisi İsmet Paşaya zamimeten tevdi etmek en seri ve muvafık hır tedbir olacaktı. Bir cihetten de gerek dahilî isyan ve itaatsizliklere karşı ve gerek harekâtı harbiye noktai nazarından kuvvetli süvari teşkilatına ihtiyaç, bariz idi. Mahza bu teşkilâtı vücuda getirmek için de Dahilîye Vekili bulunan Refet Beye (Refet Paşa) zam ime ten bu vazifeyi vererek kendisini Konya ve havalisine göndermeği mü* nasip mütalea ediyordum, Çünkü Refet Paşa, muhtelif zaman lar* da muhtelif sebeplerle Konyaya, Denizliye gitmiş, Garp Cephesi* nin cenup kısmi) e alakadar olmuş ve o kısımla münasebettar m intaka! arı tanımış bulunuyordu. O halde meseleyi şu suretle halledebilirdim: Cepheyi ikiye ayırmak; mühim aksamı ihtiva eden sahayı, Garp Cephesi tesmiye ederek, İsmet Paşanın kumandasına tevdi etmek; cenup kısmmı da, Konya havalisine göndereceğim Refet Paşaya vermek ve her iki cepheyi doğrudan doğruya Erkânıharbiyei Umumiye Riyaseti makam m a raptetmek..,,
Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine de Müdafaai Milliye Vekili bulunan Fevzi Paşa vekalet edebilirdi, Fuat Paşa zamanında, cepheden Sıvasa kadar mümtet yerde, geri mıntakası vardı. Fuat Paşa bu mmtakayı idare edebilmek için de bir «Cephe Kuman» danhğı Vekâletim makamı ihdasına mecbur olmuştu. Bunun gayrilahiî ve gayriamelî olduğu meydanda idi. Binaenaleyh, yeni tertipte bu geri m m takas mı da kısmen menzil sahası olarak cep*
51
hey e bıraktıktan sora Müdafaai Milliye Vekâletine raptetmek tabiî idi, İsmet Paganm bir zaman için Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetinden infisal etmemesi ordunun tensik ve ihzarında temini sürat için faydalı görüldüğü gibi Refet Beyin de Dahiliye Vekâleti sıfatını muvakkaten muhafaza etmesi bilhassa mıntakası dahilinde temini asayiş ve ahaliden hayvan ve malzeme toplamak suretile, vücuda getirmeğe mecbur olduğu süvari teşkilâtım bir an evel taazzuv ettirmek için lüzumlu idi.
Efendiler, 8 Teşrinisani 1920 de, Fuat Paga, Ankaraya geldi, istikbal için bizzat istasiyonda bulunuyordum. Paşayı omzunda bir filinta olduğu halde Kuvayi Milliye kıyafetinde gördüm. Garp Cephesi Kumandanını bu kryafete rağbet ettiren fikir ve zihniyet cereyanının bütün Garp Cephesi üzerinde ne derece ileri bir tesir yapmış olduğunu anlamak için artık tereddüde mahal kalmamıştı. Onun için Fuat Paşaya kısa bir mütaleadan sora. yeni alabileceği vazifeyi söyledim. Maalmemnuniye kabul etti. Ayni günün gecesi İsmet ve Refet Paşaları davet ederek yeni vaziyet ve vazifelerini kararlaştırdık. Kendilerine verdiğim kat'î direktif: «süratle muntazam ordu ve büyük süvari kütlesi vücuda getirmekten» ibaret idi. Bu suretle 1920 senesi Teşrinisanisinin sekizinci günü «gayri-muntazam teşkilât fikrini ve siyasetini yıkmak kararı» fiil ve tatbik sahasma vazedilmiş oldu.
52
Muhterem: Efendiler; burada» bir an tevakkuf ederek nazarlarımızı Istanbula tevcih edelim. Damat Ferit Paşa hükümetinin, her nevi düşmanlarla müşterek olan «silah ile netice almak plâ-m», tatbikatta muvaffak olamamıştı. Dahilî isyanlara mukabele ve mukavemet ettik. Yunan taarruzu en nihayet bir hatta tevakkuf etti. Yunanlıların ondan soraki hareketleri de mahdut sahalara münhasır kaldı. Dahili isyanlara ve Yunan cephesine karşı, mukabil ve ciddî tedbirler almakta olduğumuz görülüyordu. Dahilden ve hariçten gelen müsellâh muhacematm, bilhassa Anka-radaki hükümeti milliyeyi sarsamryacağı anlaşılıyordu. Binaenaleyh, Istanbuiun, müsellâhan tecavüz politikası iflâs etmiş bulu* nuyordu. Bunu değiştirmek, yeniden, zahiren itilâf politikasına geçmek suretile, dahilden inhilâl ettirmek politikasının daha faydalı olacağına kanaat getirdiklerine hükmolunabilirdi. Tıpkı, 1919 Eylülünde Damat Ferit Paşanm birinci çekilmesinden sora, Ali Hiza Paşa Kabinesinin gelmcsile olduğu gibi, zahiren bize mülayim zannolunan bir politika ile, dahilden bizi inhilâl ettirmek teşebbüsü tecdit olunacaktı.
Bundan soraki mü cad el âtımızda, İstanbul vasıtasile, dahilî ve haricî teşebbüsler ve zâfa ilka edecek telkinler ile, Yunan or-dusile olduğu kadar, fakat anlaşılması ve anlatılması daha güç şerait içinde, dahilî ifsadata kargı uğraştığımız görülecektir.
İstanbul da, Tevfik Paşa mevkii iktidara getirildi. Dahiliye Nazırı olarak Ahmet İzzet ve Bahriye Nazın olarak Salih Paşalar kabinede bulunuyordu. Tevfik Paşa Kabinesi, derhal bizimle temas ve münasebet aradı. Bu vazifeyi başlıca Ahmet İzzet Pasa deruhde etti, gar ay erkSmharbiyesinde bulunan bir zabit, Ahmet İzzet Paşa taraf m dan bazı notlar ile Ankaraya gönderildi. Bu notlarda, eskisine nispetle daha müsait şeraitle, meselâ hakimiyeti Osmaniye dahilinde İzmir de Yunanlılar tarafından bir idarei hususiye kabul edilmek gibi şartlarla, bir sulh akti ümidinde bulundukları ve her şeyden evel İstanbul hükûmetile, bir itilâf temininin mühim olduğu bildiriliyordu.
Zahiren bize mülayim zannolunan bir politika il*, dahilden bizi inhilâl ettirmek te-şchhiİJtİi
53
Ahmet İzzet Paganın tc dahil olduğu kabinenin. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin mahiyet ve salâhiyetinden haberdar olmadıkları, hâlâ Istanbulda bir hükümet yapmak ve o vasıta ile mukadderatı millet ve memleket mesailini halletmek hususlarmı düşündükleri görülüyordu.
Ahmet tzzet Pahayı ve Tevfik Paşa Kabinesini, vaziyetten haberdar etmek ve tamamile tenvir eylemek maksadile, icap eden malûmat ve mütaleatı mufassal an yazdırıp Ankaraya gelen memuru mahsusla, 8 Teşrinisani 1920 tarihinde inebolu istikametinde yola çıkardık.
12 Teşrinisani 1920 günü, Zonguldaktan Yüzbaşı Kemal imzalı kısa bir telgraf aldım. Bunda, şifreli bir telgrafı keşide etmek üzere İstanbul dan hareket ettirildim, deniliyordu. Mevzu u-bahs şifreli telgraf. Dahiliye Nazırı İzzet Paşa imzalıydı. İs la »bulda 9 Teşrinle ve I 1920 tarihinde yazılmıştı.
Bu telgraf nam ede, İstanbul ile Zonguldak arasında Fransız telsizile muhabereye Fransız mümessilinin muvafakati alındığından bahsolunduktan sora, «hükümet ile bir itilâf esası kabul olundu mu? kabul olundıysa, nerede telâki mümkün ve oraya hangi tarikle gelmek münasip olacağı» sorulmakta idi.
İstanbul Posta ve Telgraf Mü diri Umumisi Orhan Şemsettin imzalı 11 Teşrinisani 192Ö tarihli bir emir de, Kastamonu Posta ve Telgraf Başmü d iri yetine vürut ediyordu. Bu emir Ereğli Mü-diriyetine gönderilen gayri resmî bir mektubun zarfmd an çıkıyordu. Emir aynen şudur:
Madde l — An*Hfllu İV payi1*ht arasunda telgraf muhaberatı bin bir an evel leuGİ mültezemdîr*
Madde 2 — Bn malt tadın temini ıımıtında bir taraf tan Sapanca ile Geyve arasındaki hatu kebir üzerinde kjıhili tamir obtn tellerin süratle ısUhı v« elifler cihetten de müMm ameliyat va inşatla ihtiyaç gösteren İzmit, Kandıra, Itır ili meyanesinin inşa ve tamirine başlanılmanı muvafık görülmektedir.
Madde 3 — Tamiratı mcphuaeyi icraya memur olun Utanbul Fen M üfetlimi Bekir Bey maiyetinde bir hutfavug ve talktan kâfi çavu&la İzmit? rnütrheyyii harekettir,
Middtt 4 — Dahiliye Nejareti Celilerinin vesikasınr hâmil oton memurini mumaileyhimin hafihcUcap herhangi israfta ameliyata lüzum gördüklerinde haklarında muzaheret ve muavenrti lüizimr ifası cihetirtm tarafı hebiyelerinden makamı aidi İt b ilmühabere temini lıimemi kara Banilerinden m unla zardır- l\ IV ^r in i vatı i 192Û.
Bu telgraf üzerine, icap edenlere verdiğimiz emir, İstanbul ile temastan tevakki ve telgraf hatlarmı tamir heban esile gelen olursa tevkifi lüzumuna dairdi.
54
Efendiler, İzzet Paşanın bilvasıta gönderdiği şifre telgraf namesine cevap vermeği, memuru mahsusla gönderdiğimiz notlarm tarafmdan mütalea edilmiş olduğu haberine talik ediyordum. İzzet Paşanın, tarafımızdan verilen malûmata muttali olduktan sora da, fikrinde sebat edip etmemekte olduğunu anlamak istiyordum. Bu husus anlaşıldıktan sora, İzzet Paşaya aradaki vasıtalarla şu cevabı verdim:
Zatı devletleri ve Salih Paşa Hazretlerinin de dahil bulunmaları rouktezi olan heyetle en schil ve »eri olarak Bilecİkte telâki mümkündür. Istanbuldan ya Sapan-(aya kadar şimendifer ve oradan otomobille veyahut bahren Bursaya ve yine oradan otomobille Bileciğe teşrif Duyurulabilir. Mephue istikametler üzerinde şimdiden icap edenlere tebligat yapılmıştır. Kânunuevelin ikisine kadar Bîlecikte bulunacak veçhile seyahatin tanzim buyurulmasmı ve Istanbuldan yevm ve tariki hareketin şimdiye kadar kullanılan vasıta ile Zonguldağ'a iş/ar buyurulmasını rica ederim. Seyahatin mümkün olduğu kadar dağdağasız icrası hatıra kabilinden arzolunur. 25/26 Teşrinisani 1920.
Efendiler, İstan bu 1da, 23/24 Teşrinisani 1920 tarihinde yazılıp îstanbula muvasalat etmiş olan memuru mahsusun imzasile tneboluya gönderilen ve oradan 27 Teşrinisanide Ankaraya çekilen bir telgraf namede, şu malûmat veriliyordu:
-«Bugün 23/11/1920 de İzzet Paşa nezdinde bulunduğum esnada, hariciye nazırı, vaziyeti ahirei siyasiye hakkında atideki beyanatta bulunmuştur:
Yeni gelen İngiliz sefiri, Ermenistan. Gürcistan ve bir zaman sora İzmir mesaili müfıimmesinde Hükümeti Osmaniye lehine bir sureti hallin temin edileceğim söylemiş, bu müsait vaziyetten îatifade ederek memleketin temini atisine sarfı ın&kderet edilerek bu fırsat kaybedilmemelidir. Şayet Ankara^ zaman kazanmak arzusunda ise bile. bir temas b&sri ederek mukarreratr atiye müştereken temin
edilmelidir, dedikten sora şu satırlar ilâve olunuyor:
Beyanata ilâveten İzzet Paganın, kendisine tarafımızdan gönderilen hulâsada (şimdiye kadar olan möcadelâtm bugün bahs vr temin etmekte olduğu müsaadelerden istifade vazifemizdir) cümlesine istinaden; eğer Anadolu, gönderilecek heyet) kabul etmezse, şahsan benimle temas ederek maksadımızı şahsan kararlaştınnalıyız. Buna da muvafakat etmedikleri takdirde, mevzuubahs cümledeki fikirden feragat an-
l;3)]Ln.;ı^[rı.:l;trı »rtık kalurttrdr İJLilurtınıydrak istifa «oVegmî Ve flrZU edersek îstûnhulu nazarı dikkate alnuyarak kendisinin de Anadoluya geleceğini söylemiş.
Efendiler, ayni telgraf namede, İstanbul matbuatmda İzzet Paşaya atfen şu beyanatın da intişar ettiği münderiçti:
Hükümetin Anadoluyu bir mamuru mahsus izanımdan maksadı Ankaradaki-
lerle bir temas hâsıl olup olmıyacağmı anlamak içindi. Avdet eden memur, bu
teıuasm temin edilebileceğini anlattı re muhaberat ta temin edildi. Tabiatile icabının icrasına tevessül edeceğiz.
55
Bu tarzı beyan atın, Ana dolunun noktai nazarma muvafık olamryacağı ve tekzibi lâzmıgeldiği mütalea sma kargı buna kabine muvafakat etmemiş, maahaza îzzet Faşa, Tercümanı Hakikat gazetesi le şu beyanatta da bulunmuş:
Menafii sliyci memleket, şimdilik bu meselede matbuatın ihtiyatı eükût etmesini âmirdir. Binaenaleyh bir iki gün daha beyanatta bulunmakta mazurum.
Efendiler, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, zama-nm büyük adamları gibi tanınmışlardı. Millet bunları akıl, müdebbir, durendiş biliyordu. Bu sebeple, Damat Ferit Paşa çekilip te yerine ileri getenleri bu zevattan ibaret bir kabine mevkii iktidara gelince, herkeste türlü türlü ümitler uyandı. Tevfik Paşa Kabinesi ilk anda Ankara ile temas ve münasebet arayınca, efkân umumiyede hüsnü niyetine hükmolunmamak için sebep tasavvur ol imam adı. Herkes, Tevfik Paşa Kabinesinin mevkii iktidara gelmesini fali hayır addetti. Bu kabin enin, memleket ve milletin azamî menafimi temin çare ve vasıtalarını bulmadan hükümete gelmiş olmalarını kabul etmek ve ettirmek cidden müşkül idi. Bahusus, kendileri de İstanbul meha filin de ve matbuatta kullandıkları tarzı lisanla umumun telâkkisini teyit edecek vaziyet almış bulunuyorlardı.
Biz, hakikati vaziyetin, umumun zan ve telakkisi gibi olmadığına tamamen kani bulunuyorduk. Fakat, îstanbulun, çarei halâs için vukubulan itilâf ve mülakat tekliflerini efkân umumiye» yi tatmine medar olacak şeraiti ihzar etmeden reddetmeği muvafık bulmadık. Onun için, bilhassa tzzet ve Salih Paşaların dahil bulunacağı bir heyetle Bilecikte mülakatı tensip ettik. Bu zevatla görüştükten sora, ammenin bütan zan ve telâkkisinin esassız olduğunun anlaşılacağına şüphem yok idi. Bir de, herne olursa olsun, efkârı umumiyece* işaret ettiğim evsafta tanınmış bu zevatın, istanbulda hükümet teşkil etmesinin maksadı milli için ne-kadar muzır olduğu meydanda idi. Binaenaleyh, mülakattan sora da, kendilerinin avdetine müsaade etmemek lüzumu bence tabiî idi. İşte, bu mülâhazata binaen, tzzet Pa§a hey etile Bilecikte mülakat kararlaştırıldı. Mülakat, 2 Kânunuevelde değil, fakat 5 Kânunuevelde vukubuldn.
Efendiler, bu mülakata intizar ederken, o güne kadar cephede ve Ankara d a cereyan eden hadisatı hulasaten arzedeyim:
Efendiler, hatırlarsınız ki, tzzet Paşaum memuru mahsusunun İnebolu üzerinden îstanbula hareket ettirildiği S Teşrinisani 1920 günü, Fuat Paşan m Moskova Sefareti, tsmet ve Refet Pa-
56
alamı da Garp Cephesine memuriyetleri takarrür ettirilmişti, smet Paşa, ertesi gün cepheye hareket etti. 10 Teşrinisanide vazifeye bağladı.
O zamanlar Etem Beyin yakın arkadaşı bulunan bir zatın, 13 Teşrinisani 1920 tarihli, Eskişehir den bir şifre telgrafını aldnu, Bu telgrafta deniliyordu ki:
Eteni Beyin, Fuat Pasa Hacetleri refakatinde Rusyaya gideceği gayiası cephe muhitinde ve geride bulunan ahali tarafı ndntı bir anifikre hamledimıektcâir* Bu gibi zevalin muhitinizden uzaklaştırılması. Zatı Devlet erinin diktatörlük ilân edece* ğinia zehabını tevlit etmiştir,....
Efendiler, filhakika Elem ve biraderlerinin Türkiyeden uzaklaşmaları, Türldyenin ve kendilerinin menfaat ve selâmeti noktai nazarından muvafık idi. Bn sebeple- Fuat Paşaya, arzu ederlerse, bunları da beraber alıp münasip surette tavzif edebileceğini söylemiştim. Etem Beyin arkadaşı tarafından yazılan bu telgraf name müfadının, yalnız arkadaşının mütaleaeı ve hakikate mutabık olduğu elbette kabul edilemezdi. Çünkü, ne cephenin ve ne de ahalinin, Etem Beyin Rusyaya gönderilip gönderil miye-ceği mesele sile alâkası yok idi. Bahusus ben, diktatör olmak istiyorum; fakat Etem ve emsali mânidir, onun için bu gibileri uzak-laştınyorum, zehabından bahsolunması büsbütün calibi nazarı dikkatim oldu.
İsmet Paşanm cephede faaliyete başlamasını müteakip, Etem Bey, rahatsızlığını dermeyan ederek Anka raya geldi ve burada uzun müddet oturdu. Gaybubetinde kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Etem Beye vekâleten Kuvvei Seyyarenin başında kumandan bulunuyordu.
Vaziyeti lüzumu gibi tenvir edebilmek için, bir silsilei vaka-yün bazı esas noktalarını işaret etmek münasip olur. Kuvvei Seyyare Kumandanlığı, Karacaşebirde, kendine merbut olmak üzere gizlice Karakeçili namında bir müfreze teşkil etmişti. Bundan, Garp Cephesi Kumandan lığın m malûmatı yoktu. Bu müfrezenin mevcudiyeti, 17 Teşrinisani 1920 de tesadüfen öğrenildi. Cephe Kumandanhğımn, bu müfrezenin mevcudiyeti hakkında malûmat talebi ve kıt*anın teftige arzedilmesi emri. Etem Bey tarafından îs'af olunmada Cephe Kumandanlığının, umuru mülkiyeye, geri hidemata müdahale etmemeleri hakkında verilen emri umumiye mugayir olarak, Kuvvei Seyyare Kumandanlığr, bilâkis Kütahya havalisinde, her şeyde gösterdiği müdahale ve örfî harekâtım tezyit eyledi.
57
Cephe Kumandam, Et em Bey Kuvvei Seyyaresinin- diğer kuvvei seyyarelerden tefriki için «Birinci Knvvei Seyyare» nami-le yadedilmesini emrettiği halde, Etem Bey ve kardeşi buna nazarı dikkate ahmak şöyle dursun, bu emre rağmen kendi kendine «Umum Kuvayi Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandanı» suretinde bir kumanda vaziyeti ihdas eyledi
Görülüyor ki, Etem Bey ve kardeşi, tahtı emirlerindeki kıtaatı teftiş ettirmiyorlar ve haiz olmadıkları salâhiyet ve unvanları kendi kendilerine takınıyorlardı.
«Umum Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Tevfik» imzasile 21 Teşrinisani 1920 de, Cephe Kumandanlığına gelen bir raporda, «on üçüncü düşman fırkasının Emîrfakıhh, llyasbcy, Çardak, Umurbey üzerinden gelmekte olduğu» ve «kendi mmtakasıııda bulunan Gördes!ilerin düşman askerini davet ettikleri» ne dair malûmat vardı. Halbuki,, hakikatte, ne düşman fırkası ilerliyordu ve ne de Türk ahalinin düşmanı daveti vakidi. Bu malûma t m. makasıdı mahsusa ile verildiği anlaşılacaktır, islâm ahalinin, düşmanı daveti, yalnız bir sebeple izah olunabilirdi ki, o da tarafımızdan zulmü taaddiye uğrayacaklarına zabip olmalarıdır. İşte Cephe Kumandanı, vaziyeti bu noktadan mütalea ederek verdiği emri umumide demişti ki;
Muharebenin buhranı rsmuundaki tehevvürlerin teririerîTe, tedabiri örfiye ittihat etmeğe kafiyyen mâni olmak lâ/.ınıdır. Hıyaneti, ne derece muhakkak olurM olsun, hiçbir köy kafiyyen ynkılmıyarak, ahaliden hiçbir kimse, hiçbir müirvzn tarafından, hiçbir cürüm ile idim olumnıyacaktn-. Casuslukları ve sair ihanetleri te* liflim tuni: .idamların, luhitllııfit hıiklfil Mchakimine [z-jrııtarı ir,ıp •Arr.
Umum Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey bu emre de itiraz etti.
Efendiler, düşman, kuvvetlerini toplu bulundurmak maksadı le aldığı tertibat yüzünden, Kuvvei Seyyare Kumandanlığı mm-takasında bazı yerleri tahliye etmişti. Buralarda, hükümeti mülkiye teessüs edinci)e kadar ahalinin emniyetle idaresi için, teşkilâtı acile ittihazına lüzum vardı. Bu sebeple, jandarma hizmetinde bulunmuş efrattan ve hüsnü hal erbahmdan seçilerek yüz elli mevcudunda bir sahra jandarma bölüğü teşkil ve Simav ve Havalisi Kumandanlığı namı altında bir makam ihdas edildi. Bu makam, tahdit olunan mıntaka dahilinde, inzibatı dahilî işlerine bakacaktı. Kaymakam ibrahim Bey namında bir zatm memur edildiği bu makama, idare ve inzibat itiharile, bu havalideki ahzi asker şuabatı da merbut olacaktı. Kıtaatı nizamiye veya seyyare
58
kumandan lan yalnız ha rekâtı askeriyeden meşgul olacaklardı. 6u havali kumandanlığı teşkili münasebetile o civar ahalisine, Cephe Kumandanlığı tarafından yazdan beyannamede: «Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek, adilâne bir idare tesis etmek vazifesi I e Sima vda bir Havalı Kumandanlığı teşkil ediyorum.» cümlesi vardı. Bu cümleyi; Kuvayi Seyyare Kumandanlığı tarafından suitefsire uğrayacağını göreceğiniz için, bilhassa kaydediyorum.
Düşmandan tahlis edilen bu kazalar halkı, tarihi tahliftim itibaren, iki malı müddetle hizmeti askeriyeden muaf tutulmuşlardı. Umum Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey, birtakım esbap ve mütalea ile bu Havali Kumandanlığına da itiraz etti,
Tevfik Bey, 23 Teşrinisani 1920 tarihli bir raporunda: «Bir düşman fırkasın m taarruzu üzerine, kuvvetlerini Günan köyü şi-malîndeki sırtlara çektiğini» bildiriyor ve «sol cenahında bulunan Cümbürdü istikametini temin ediniz.» diyor.
Düşmanın ciddî bir taarruzu olmamıştır. Kuvayi Seyyare Kumandanlığmm m aksa d mm, kıtaatı nizamiyeyi cepheye sürdü* rüp, kendi kuvvetlerini geride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe Kumandanı tsmet Paşa, Tevfik Beyin verdiği malumatı ciddî telâkki ederek, icap edenlere icabı gibi emirler vermiş olmakla beraber kendisinden de, «taarruz eden düsmanm tahminen kaç top kullanmakta olduğunu» ve «Kuru köy den cadde boyunca Çam-köye doğru bir düşman hareketi vukubulmuş mudur» diye sordu ve Cümbürdü vadisinin İslâm köyün e doğru temininin, Cenup Cephesine ait olduğunn da bildirdi.
Tevfik Bey. 24 Teşrinisani 1920 tarihînde Cephe Kumandanlığına yazdığı telgrafta, birtakım tariz kâr gözlerden sora, «bendeniz, şimal ve cenup cephelerinin her ikisi de ayni hükümetin emrinde olduğunu zannediyorum. Mademki değildir, idaresizlik yüzünden, beyhude, burada, evlâdı vatanı kırdıramıyacağmı. Yirmi dört saate kadar sn] cenahımız, kuvvetli bîr surette temin edilme* diğî halde Kuvayi Seyyareyi .... Efendi köprüsü civar ma çekeceğim. Bu hususta mesuliyetin kime ait olduğunu hükümet bulsun Efendim.» diyordu. Garp Cephesi Kumandanı tsmet Paşa, Kuva* yi Seyyare Kumandanına cevap verdi ve dedi ki: «On İkinci Kolordu, sol cenahınızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan maada, gerek çekilmiş olan düşmanı kat'î taarruzla ve zorla yerinden atmak vazifesi kıtaatımıza verilmemiştir. Binaenaleyh Kuvayi Seyyare, düşmanı takip eden müstakil bir süvari fırkası vaziy etinde -dır. Düşmanın, faik kuvvetle taarruzlarına karşı yalnız basma
59
ittihazı tedabir eder ve düşman, mevziî ve ciddî bir hareket yaptıkça buna kargı kat'î muharebeden içtinap eyler. Bu vazifeler, süvari fırkalarına verilir. Cenup Cephesinde, kuvvetli süvari olmadığından sizin cephenizi aüvari hattile temdide imkân yoktur, Kuvvei Seyyare ile Cenup Cephesinin cenahı haricîden, müteka-bilen yalnız temas ve irtibatı muhafaza etmesi mümkün ve lâzandır. Hulâsa, cephemiz iyi idare edilmektedir ilâ,„^
Efendiler, Garp Cephesi Kumandanlığı, bittabi ordusunun bütçesini tanzim etmek istiyordu. Bu maksatla, 22/23 Teşrinisani 1920 de umum cephe kıtaatından muntazam bir kuvvei umumiye talep edildi. Cephe kıtaatından kamilen cevap geldi. Kuvayi Seyyare, talep olunan kuvvei umumiyeyi göndermedi. Bu hususta cepheden vukubulan istizaha gelen cevapta, Tevfik Bey diyordu ki: «Kuvayi Seyyare ne bir fırka, ne de bir kuvvei muntazama haline ifrağ edilemez-,. Bu serserilerin basma ne bir zabit, ne de hesap memuru koymak mümkün olmamakla beraber kabul ettirilmesi imkanı da yoktur. Çünkü zabit gördüler mî, Azrail gör-müşçesine isyan ediyorlar. Bizim müfrezelerimiz; Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar tarafından idare edilmektedir. Ye bölük eminleri de yazdığım okuyamaz ve okuduğunu yazamaz adamlardan müteşekkildir ve sen yapamıyorsun diye bunlar m tebdili imkânı da yoktur. Kuvayi Seyyarenin şimdiye kadar olduğu gibi gelişigüzel idare edilmesi zarurîdir......Esasen Kuvvei Seyyareyi zaptü rapt ve intizama koymak değil, bu fikrin meydan almakta olduğunu hissettiği anda inhilâl eder, Kica ederim, bu yazdığım şeyleri bir şeye hamletmeyiniz,.,^
Efendiler, tam bu günlerde, düşmanın, Bursa cephesi ilerisinde, iznik civarlarmda bir faaliyeti hissolundu. Cephe Kumanda m» bizzat oraya giderek yakmdan ittihazı tedabire mecbur idi. Onun için 28 Teşrinisani 1920 tarihinde, Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Beye cevap verirken: «bugün Bileciğe gidiyorum. Avdette zatı âlileri!e nerede şifahen görüşmek kabil olur.» sualini sormuştu. Cephe Kumandanına cevap verilmemişti. Cephe Kumandanı, îznik vaziyetine karşı tedabir ve tertibat ile meşgul bulunduğu sırada, Kuvvei Seyyare Kumandanlığından muharebe raporları vuru t etmemeğe başlamış., sebebi sorulmuş?
Raporlar vakti lazım rnda Ankarada Büyük Millet Meclisi Riyasetine yasd-mıgttr. hasta: YüüJjüji Tahlil telgrafı alinmiş.
60
Efendiler, bir cephe kumandanı için, cephesinin bir kısmında cereyan eden had is attan malûmat alamamak nekadar müşkül bir haldir. Böyle müphemiyet içinde kalmak bütün cephenin idaresini yanlış yola sevkedebilir. Gayrikabili tamir mehalike sebep olabilir. Cephe Kumandanı İsmet Paşa, keyfiyeti Ankara da bulunan Kuvayi Seyyare Kumandanı Etem Beye 29 Teşrinisani 1920 tarihinde yazarak raporlar için vekilinin ikaz edilmesini bildiriyor.
İsmet Paşa, 29 Teşrinisani 1920 de+ bize de şu telgrafı gönderdi:
An kimdi Huyük Millet Meclisi Riy metine An korudu Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine t _ Kııviiyi Seyyare Kumandanla 27/11/1920 ukgımindcmberi Cephe Kuman-duulıfııiu rapor verme ineklerdir.
2 — Bugün Eteni beyden, vekilini ikaz etmesini rica ettim. İstirdat olunan arazide idare i mülkiye için ihdas olunan Simav ve Havai iti Kumandanlığı sebebile Tevfik Beyin müteessir olduğundan habis Elem beyden bugün bir îelftraf nlrrın ve cevap vermiş idim, Vatiyette sayım dikkat bir fevkaladelik vur ite de faal a mal analım yoktur. Omr* rnevctH m^lümatm ij'arrni HirWı ederim.
Efendiler, Garp Cephesi Kumandanlığile Kuvayi Seyyare Kumandanlığı arasında cari muhaberata ve hadîs olan vaziyete nasıl temas ve mil a hâsıl ettiğimi müsaade buyurursanız izah edeyim:
Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey tarafından tsmet Paşaya yazılan, firari ve casusların tstiklâl Mahkemesine verilmesine itirazı m uta zammın ve Kuvvei Seyyarenin sol cenahı yirmi dört saate kadar On İkinci Kolorduca temin edilmiyecek olursa kuvvetini Efendi köprüsüne çekeceği hakkındaki telgraf» nameleri, bana Anka r ad a bulunan Etem Bey verdi. Ben, bittabi bu telgrafları manidar buldum. Kuvvei Seyyarenin vaziyetinde ittihazı tedabiri müstelzim şayanı dikkat bir hal gördüm. Onun için, İsmet Paşaya, bu telgraflara Etem Bey vasıta sile muttali olduğumu bildirdiğim 25 Teşrinisani 1920 tarihli telgraf namemde, «Tevfik Beyin ehemmiyet verdiğim bu müracaatine karşı ne tarzda cevap verildiğinin ve ne gibi tedabir i Ilı haz buyuru lduğun un bu gece iş/arım rica ederim» demiştim.
İsmet Paşa, cereyan eden muhabereyi aynen bildirdi.
Efendiler, bir taraftan da, 28 Teşrinisani 1920 tarihinden itibaren, Kuvayi Seyyarenin sabah ve akşam raporları, Umum Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili Mehmet Tevfik imzasile doğrudan doğruya bana bildirilmeğe başlandı. Tevfik Beye şu şifre telgrafı yazdım:
61
Ankara, 29/30 Teşrinisani 1920 Birinci Kuvvei Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Beyefendiye
îki üç gnndenberi doğrudan doğruya tarafı âcizaneme göndermekte olduğunuz raporların son maddesinde. Garp Cephesi Ordu Kumandanlığına verilmiş olduğunun mukayyet bulunmadığı nazari dikkati m i celbetti. Bir sehiv midir» yoksa bîr sebebe mi müstenittir? Bu bapta ituyi malûmat i kj vurulmasını rica ederim.
Türkiye iJüyiik Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
Bu telgrafima Tevfik Beyden cevap almadım. Fakat, Ankarada bulunan Etem Beyden merhum Hayatî Beye şöyle bir tezkere gönderildi:
30/11/1920
Hayati Bey Kardeşime
Tevfik Beyle tsmet Beyefendi arasındaki euhefehhümüıı esbahib: bu hususta her ikisite vaki muhaberatımızı aynen takdim ediyorum. Lütfen Pa^a Hazretlerine kıraat Ve iraesile yanlış telâkkiye meydan verilmemesini rîca ederim Efendim*
Kuvayî Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandam
Etem
Efendiler, bu tezkereye melfuf muhaberatta şayanı dikkat alan noktalar şunlardı; Tevfik Bey kardeşine diyor ki: «Simav ve Havalisi Kumandanlığına kat'iyyen ihtiyaç yoktur. Bu havali kumandanının Eskişehre avdeti için şimdi emir verdime Tevfik Bey, tsmet Paşanın halka hitaben beyannamesini de, şu suretle tefsir ediyordu:
Bu beyanname, m^vakidc bizim adaletsiz, emniyetsiz. nsmu^nzeasma hareket
ettiğimizi ilân ediyor....... Kuvayî Seyyare, bunu kat'iyyen kabul etmez. Bu nikat
halledilinciye kadar, Kuvayi Seyyare Garp Cephesi Kumandanlığını tanrmıyacaktır.
Bunun üzerine, Etem Beyin; İsmet Pşgaya yazdığı telgrafta, biraderinin teessüründen bahsettikten sora bu icraatm avdetine tehirini rica ediyor. Biraderine de, Garp Cephesi Kumandanlığına yazdığından ve itidal ve nezaketle hareket ve mukabele etmenin lüzumundan bahsediyor, Tevfik Bey 28 Teşrinisani 1920 de Etem Beye yazdığı cevabî telgrafında:
Namusumuzla oynayan Garp Cephesi Kumandanını bundan böyle âmir tam-mıyucaiımı ve Siınava gönderdiği kumandanına bugün maiyetile Eskigchire avdet et'
mesi için emir verdiğimi ............ yazımgrrm. Dedikten sora «bu hususta başka gey
düşünemem ve düşünebilmek imkânı da yoktur Efendim» diyordu.
62
Tevfik Beyin, biraderine olan ayni tarihlî diğer bir telgraf-namesinde de:
tf........CüVî Ikir gey hitiâederttm bu yeni ihdas edilen kumandanlığın heyeli mecmuasını mshfu^ctı Garp Ordusuna Sade edecejflm- Garp Ordusu Kumandanı ismet Bryin bu cephe kumandanlığını idare edemiycre#İni anlıyorum» denilmekte İdî.
Efendiler, bundan sora, Kuvayi Seyyarenin muharebe rapor lan Ankara da Etem Beye geliyor ve Etem Bey tarafından Garp Cephesine gönderiliyormuş-
Bundan başka, Kuvvei Seyyare Kumandanlığa Garp Cephesi muhaberatına sansür koymuş. Telgraf ve telefon hu tu tun un Kuvvei Seyyare Kuman da nhğmm muhaberatile meşgul olduğundan bahsile cephe ile muhaberat sureti aleniye ve resmi yed e m enedi İm iş. Ayni zamanda, Kuvvei Seyyarenin, Eskişehir civar ma tecavüzatta bulunacağı i§aa edilmişti.
Muhterem Efendiler, bu vaziyeti hep beraber mütalea etmeğe medar olacak kadar malûmat arz ettiğimi ümit ederim. Suhuletle anlaşılmakta idi ki, Etem, Tevfik kardeşler ve kendilerinin hemfikri olan bazı arkadaşları, hükümeti milliyeye karsı isyana karar vermişlerdi Bu kararlarının tatbikin a, cephede, Tevfik Bey vesile ararken ve kuvvetlerini cepheyi terkederek toplarken, Ankarada Etem Bey ve meb'us olan kardeşi Reşit Bey ve daha birtakımları siyaset en çalışıyorlardı. İsyan pl ânında muvaffak olabilmek için, her şeyden evel buna mâni tasavvur olunan Garp Cephesindeki ordunun başındaki kumandanı, itibar ve makamından düşürerek, orduya hâkim olmak elzem idi. Ondan sora da, Meclis efkârı umumtyesini tamamen kendi lehlerine çevirerek kumandan veya vekil veya hükümet ıskatmda mazhan suhulet olmak mühim idi. işte bu maksatlarla çalışmakta olduklarına bizde şüphe kalmamıştı. Etem Beyin, İsmet Paşaya ve kardeşi Tevfik Beye yazdığı telgraflarda kullandığı mülayim ve nazikâne bazı kelimelerin, henüz zaman kazanmak maksadma matuf olduğuna ve meseleyi tsmet Paşa ile Tevfik Bey arasında suitefehhümden mütevellit bir teessürden, en nihayet Tevfik Beyin asabiyetine mağlûp olarak fazla hareketinden ibaret gösterip, kendilerinin gayet muti ve mütevazı olduklar mı bir zaman için daha göstermeğe çalıştıklarına hükmetmemek mümkün değildi. Biz de, vaziyeti olduğu gibi ciddî telâkki ettik. Siyası ve askerî tedbirlerimizi ona göre tatbika başladık.
Etem. Tevfik
kaidesi t r Ve
kendütrj&in hemfikri c* lan ban arka, dajlariDiD b Ükû m *t i milliyeye isyanı
63
Efendiler, arzetmeliyim ki, her noktai nazardan gerek cephede ve gerek Ankarada icap eden tedbirleri aldırmıştım, Etem ve kardeşlerinin isyanından asla çekinmiyordum, İsyanları halinde, tedip ve tecziye olunabileceklerine şüphem yoktu. Onun için gayet serin ve genig hareket ediyordum. Mümkün olduğu kadar kendilerini nasihatle dairei edep ve itaate getirmeğe çalışmağı, bunda muvaffak olamadığım takdirde, efkârı umumiyede daha ziyade vuzuh peyda edecek olan eFal ve harekâtı mütecavizanele-rinin icabını yapmağı tercih ediyordum. Bu mütaleaya binaen Ankarada bulunan Etem ve Reşit Beyleri ve bazı zevatı beraber alarak bizzat Eskişchrc gitmeğe ve orada îsmet Paşa ile de birleşerek vicahen konuşmağa ve anlaşmağa, 2/3 Kânunuevel 1920 tarihinde karar verdim. Etem Beyin bu seyahatte bana refakatten içtinap edeceğini tahmin ediyordum. Halbuki, behemehal Etem Beyi beraber alıp götürmek bence lüzumlu idi. Bunun için arzusu olsun oîmasın, Etem Beyi beraber götürmek veyahut ısran halinde ona güre muamelede bulunmak üzere icap eden tedabiri de emretmiştim.
Filhakika, ertesi günü, Etem Bey hastalığından bahsederek beraber seyahat edemiyeceğini bildirdi. Doktor Adnan Bey de Etem Beyin rahatsızlığının seyahate mâni olduğunu söyledi, ısrar ettim. Nihayet, 3 Kânunuevel 1920 akşamı bir treni mahsusla Eskişehre hareket ettik, Etem ve biraderi Reşit Beylerden maada beraber bulunan arkadaşlardan başlıca lan şunlardı:
Kâzım Paşa, Celâl Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüp Sabri Bey, Hakkı Behiç Bey, Hacı Şükrü Bey,
4 Kânunuevel 1920 sabahı erkenden henüz ben uykuda iken tren Eskişehre vâsıl oldu. Daha evel tsmet Paşanrn henüz Bilecik-te bulunduğu anlaşılmış olduğundan Eskişehirde durmayıp Bilecik istasiyonuna gitmeğe karar vermiştik. Eskişehirde uyandığım zaman, trenin niçin durup hareketine devam etmediğini sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah kahvaltısı yapmak üzere istasiy onun karşısındaki lokantaya gittiklerini ve şimdi gelmek üzere bulunduklarını söyledi. Çabuk gelmeleri için haher gönderilmesini ihtar ettim. Birkaç dakika sora, hazrnz denildi. Bütün Arkadaşlar geldi mi? dedim. Bunun üzerine yapılan tahkikten anlaşıldı ki, herkes hazırdır ama Etem Bey bir arkadaşile beraber ortada yoktur. Derhal Etem Beyin firar ettirildiğine hükmettim. Fakat bu hükmü kimseye söylemedim. Yalnız o halde, dedim, Etem
64
Bey olmaksızın bizim Bileciğe gitmemizde bir fayda yoktur, tsmet Paşayı da buraya davet ederiz,
îsmet Paşa da, telgraf başında, hususî muhavereden sora Es-kişehre hareket etti. Daha evel yalnız ve hususî görüşmemiz lüzumlu olduğundan ben de, bir iki istasiyon ileri giderek, buluştuk. Beraber 4 Kânunuevel 1920 akşamı Eskişehire geldik. Orada bekliyen arkadaşlarla hep beraber bir lokantada yemek yedik. Etem Bey hazır değildi. Nerede olduğunu biraderinden sordum. Rahatsızdır, yatıyor dedi. O gece tsmet Paşa karargâhında Kâzım Paşa, Celâl Bey, Hakkı Behiç Bey hazır olduğu halde Reşit ve Etem Beylerle konuşacaktık. Onun için Reşit Bey, Etem Beyin hasta olduğunu söylerken görüşmek üzere karargâha gelebileceğini de ilâve etmişti. Yemekten sora karargâha gittik, fakat, Etem Bey gelmemişti. Reşit Beye ne vakit geleceğini sordum. Verdiği cevap şu idi: Etem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır!
Bu habere rağmen, sakin bulunmağı ve görüşmeği tercih
ettik.
Şu noktayı da izah etmeliyim ki, ben, Eski şehre bir sıfatı resmiye ile gitmemiştim. Bazı arkadaşların da huzurile İsmet Paşa ile olan mülakat ve müzakeratımızı bitaraf bir arkadaş sıfa-tilc yaptığımı söylemiştim, tsmet Paşa, vaziyeti, cereyan eden muhaberatı, Kuvayi Seyyare Kumandan Vekili sıfatile Tevfik Beyin aldığı vaz'ı serkeşaneyi izah etti. Reşit Bey, kardeşleri ve kendi namma cevap veriyordu. Reşit Bey, gayet dürüst ve müte-cavizane konuşmağa başladı. Kardeşlerinin birer kahraman ol* duklannı, hiç kimsenin tahtı emrine girmiyeceklerini ve bunu böylece kabul etmeğe herkesin mecbur olduğunu biperva söylüyor ve ordu, zaptü rapt, kumanda, hükümet mefhumlarına ve bunların icabatma dair serdedilen mütaleata kulak dahi vermiyordu. Onnn üzerine, ben, dedim ki: «Bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız sıfatile ve sizin lehinizde bir neticeye destres olmak hissi samimaneeile görüşüyordum. Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve hususiyete ait vaziyetim hitam bulmuştur. Şimdi karşınızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin Reisi bulunmaktadır. Reisi Devlet sıfatile Garp Cephesi Kuman d anma halin icabını tatbikte salâhiyetini kullanmasını emrediyorum.» Derakap ismet Paşa da dedi ki: «Maiyetimde bulunan kumandanlardan herhangi biri bana itaatsizlik etmiş olabilir. Ben, onu terbiye ve tedibe muktedirim.
C IL — 5
65
Bu hususta henüz kimseye karşı aczimi itiraf etmiş ve hiç kimsenin bana ait olan bu vazifenin teshili ifasma delâletini rica etmiş değilim. Ben vaziyetin icabmı yaparım.»
Tarafımdan ve İsmet Paşa tarafmdan alman bu ciddî vaziyet üzerine avazı çıktığı kadar bağınrcasına konuşan Reşit Bey, derhal ilticakârane bîr vaziyet aldı ve ileri gitmekte acele edilmemesini ve kendisi kardeşlerinin yanına giderse bir çarei tesviye bu* labileceğinî beyan etti. Bundan hir netice çıkmayacağı, maksadm kardeşlerini tenvir ve zaman kazanmak olduğu meydanda idi* Buna rağmen, Reşit Beyin bu teklifini kabul ettik. Ertesi günü İsmet Paşanrn hazırlatacağı bir treni mahsusla Kütabyada kardeşlerinin yanma gitmesine muvafakat olundu* Kâzım Paşanın da Reşit Beyle beraber gitmesi münasip görüldü. Hareket ettiler.
Bil«cık ımiU- Muhterem Efendiler; müsaadenizle bu hikâyeyi şimdilik
tatl burada brrakacağnn. Ayni günde, yani 5 Kânunuevel 1920 de
Bilecik istasiyonunda bekli yen Ahmet îzzet Paşa heyetine temas
edeceğim.
Hatırınızdadır ki, İzzet Paşanrn talep ve teklifi üzerine, kendilerde Bilecikte mülakat takarrür etmişti. Heyet, ayın dördünden beri beni Bilecik istasiyonunda bekliyordu. Heyet, İzzet, Salih Paşalarla Süferadan Cevat, Ziraat Nazırı Hüseyin Kâzım, Hukuk Müşaviri Münür Beyler ve Hoca Fatin Efendiden mürekkep idi. Bilecik isiusiyon binasının bir odasında birleştik. İsmet Paşa da beraberdi. Mülakat, şu tarzda cereyan etti: Ben, ilk söz olarak, ^Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti Reisi» diyerek kendimi takdim ettikten sora, «Kimlerle müşerref oluyorum» sualini tevcih ettim. Salih Paşa, benim maksadıma intikal ede* miyerek kendisinin Bahriye ve İzzet Paşanın Dahiliye Nazın olduğunu izaha kalkışırken ben. derakap Istanbıılda bir hükümet ve kendilerini o hükümetin ricali olarak tanımadığımı ve eğer tstanbulda bir hükümetin nazırları olarak görüşmek istiyorlarsa kendilerile görüşmekte mazur olduğumu beyan ettim. Ondan sora, sıfat ve salâhiyet mevzuubahs edilmiyerek müdavelei efkâr etmek tensip edildi.
Mükâlemenin bazı safhalarına Ankaradan beraber gelen bazı meb'us arkadaşları da iştirak ettirdim. Birkaç saat cereyan eden m ük âl em eden, gelen zevatın esaslı hiçbir malûmat ve kanaatleri olmadığı anlaşıldı. Nihayet, Îstanbula avdetlerine müsaade etmi-yeceğimi ve birlikte Ankaraya gideceğimizi tebliğ ettim.
66
Zaten intizar etmekte bulunan trenle hareket olundu, 6 Kâ-uunuevel 1920 de Ankaraya geldik, İstanbul heyetini, arzuları hilâfına tevkif etmiştim. Fakat, bunu ilân etmeği faydalı bulmadım. Çünkü, İzzet ve Salih Paşalardan ve diğer zevattan hükümeti milliye umurunda istifadeyi düşünerek haysiyetlerini mahfuz bulundurmak istedim. Bu maksatla, Ankaraya gelir gelmez matbuata tevdi ettiğim resmî ajans tebliğinde, mevzuunahe zevatm, Büyük Millet Meclisi Hükûmetile temas etmek vesilesile İstanbul d an çıktıklarını ve memleketin hayrü selâmetine daha müsmir ve müessir bir surette çalışmak üzere iltihak eylediklerini ilân ettirdim.
Efendiler, biz, İzzet Paga hey etile Bilecik - Ankara yolu üzerinde bulunduğumuz 5/6 Kanunuevel 192ü tarihinde Reşit Beyden, Kütahyaya vardığından ve ertesi günü Tevfik Beyle mülakat edeceğinden, Etem Beyin de oraya muvasalatmdan bahis ve fakat henüz müspet bir mana ifade etmiyen telgraf aldım. Dört gün sora da Reşit Beyin avdet ederken Eski şehirden gönderdiği 9 Kâ-nunuevel tarihli bir telgraf namede; «Tevfik ile olan mesele, hüsnü neticeye raptedilin i§tir.» denildikten sora, «lâkin tanımak ve tanıtmak istediğimiz zevatın basit ve zamana lâyık düşünememeleri veyahut düşünemediklerine bin bir işaret konmuştur.» ibaresi okunmakta idi. Reşit Bey tarafmdan Eskişehir de Garp Cephesi Kumandam tsmet Paşaya da, meselenin hal ve muhaberenin temin edildiği ve Simav Havalisi Kumandanlj&ğmm iade olunabileceği söylenmiş idi, 9 Kânunuevel 1920 de Etem Beyden de aldığım bir şifre telgraf namede; meselenin İsmet Paşa tarafından bililtizam ve nabemevsim ihdas edilmiş olduğu anlatılmak isteniyordu. O zaman seryaverim bulunan Salih Beyin de, güya almakta olduğu tedabir ve tertibattan aynen haberdar edildikleri zikrediliyordu. Benim evhama sevkedildiğimi delâilile istihbar ettiğini yazryordu. Ondan sora, birtakım tatminkâr cümlelerle, Kuvayi Seyyareye mensup olup Madenden berayi iltihak avdet eden ve Erkânıharbiyei Umumiyenin emrile Cenup Cephesine sevkedilen bir müfrezesinin, kendine iltihakını ve Kuvayi Seyyarenin Fuat Paşa zamanmda seyyar jandarma teşkilâtı mucibince bütçeye dahil edildiğinden bahsiîe fazla para temin etmek istediği görülüyordu.
Benim üç gün sora buna verdiğim tatminkâr cevapta; (KSon günlerin teeelliyatı fil iyesi, beni tevehlıüme değil, fakat tereddüde sevkettiğini itiraf ederim» dedikten başka vaziyeti umumi-
67
yem izin ahenk ve intizamını ihlâlde hiç kimseye müsamaham eylememesini yazdım.
«4 kar- Hakikatte mesele ha 11 olunmamıştı. Vereceğim izahattan an-
dc«l«rı m- laşdacaktır kî, Etem Bey ve kardeşleri, zaman kazanmak için bizi ma[c i i"b.ıî iğfale çalışıyorlardı. Maksatları, mümkün olabildiği kadar yeni-ijfılo çahji- ^en kuvvet celp ve cem etmek ve Düzcede bulunan San Efe kuv-y arlardı vetlerini ve Lefkede bulunan Gök Bayrak taburunu kendine
iltihak ettirmek ve Demirci Mehmet Efenin de kendisile beraber isyanını temin etmek, bir taraftan da cephe kumandanlarını ıskat ve ordu zabıtan mm ve efradının kendilerine mukabele etmemeleri için propagandaya fırsat bulmak istiyorlardı. Filhakika, Simav ve Havalisi Kumandanı, Simava gitmek üzere Kütahya d an geçerken, Etem ve Tevfik Beyler tarafından cel bol un arak kendi emirleri altında ve gösterecekleri mahalde istihdam edilmek üzere Kütahyada kalmast emroUmmuştur, Bu emirlerinin teyidi lüzumunu da 10 Kânunuevel 1920 de Cephe Kumandanlığından temenni etmişlerdir. Görülüyor ki, her şey hallolttndu, denildiği halde mebde deki ademi itaat, aynen muhafaza edilmekte idi.
Etem Bey, Konya, Ankara, Haymana dahil, her tarafa ellerinde hususî şifreler bulunan, irtibat zabiti unvan il e, birtakım memurlar göndererek yeniden silâh ve hayvan tedarikine başladı. Bunlara verdikleri vazife ve hükümet memurlarına yaptıkları tebliğler hakkında bir fikir edinmek üzere meselâ; 7 Kânunuevel 1920 de Ankara şimalinde Kalecik kaymakamına yazdığı tezkereyi aynen okuyayım:
Kütahya, 1 Kinunucvel 1920 Kalecik ki£a«ı kaymakamı Canibi Yalanma
Kuvayi Seyyare miifrrı*; kumanda ularından olup lirde künyeni muharrer tuııail Ağa kabayı vaüLan dahilinde Kuvayi Seyyareye menoup olup mezun vc gay-rimezun müeahieîîn île yeniden aiLuh vç hayvan tedariki le, iltihak edecek vatanperverleri alıp getirmek vazifeliIe nıcnıuren Kaleciğe izam kılınmıştır. Kendisine her lürlü le&hilat ve muavcnatı Uzimel vatın iyenin ifasını rica eylerim Erendim.
1 lm( m t Kuvayi Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandanı
Etem
Garp Cephesi Kumandam, Kuvayi Seyyare Kumandanlığından mevcut cep an e miktar mı ve son Gördes muharebesinde ne miktar topçu cepanesi sarf edildiğini sorması üzerine, Kuvayi
68
Seyyare Kumandan Vekili Tevfik imzasile 11 Kânunuevel 1920 de, «... Bu yazışınızdan bize emniyet etmediğinizi anlıyorum. Cepane ne yenir, ne içilir, ancak düşmana atılır. Bu emniyet meselesi varidi hatır ise, cepane gönderrmyebilireiniz.» tarzında cevap verilmekte idi.
Efendiler, burada ufak bir noktaya dikkatinizi celbedeyim. Görüyorsunuz ki, Etem Bey, cephede ve kuvvetinin başında olduğu halde Tevfik Bey yine vekil sıfatile muhabere ve muamelede bulunuyor. Ayni kuvvet üzerinde, ayni salâhiyette iki kumandan.,.
Cephe Kumandanı, 13 tarihinde sorulan sual ve alınan cevap suretlerini berayi malûmat bana göndermişti. Hükümetçe, mif-tahı olmayan şifreler ve hususî şifreler istimali umumiyetle mene-dilmişti. Halbuki, Etem Beyin hususî memurları ve meb'uslardan bazı arkadaşları, bu memnuiyete riayet etmeksizin, şifre muhaberatına devam etmekte idiler. Bittabi bunlara mümanaat edildi. Bunun üzerine, Etem Bey, İsmet Paşaya 13/14 Kânunuevel 1920 tarihli bir müracaatile «bazı ihtiyaca t ve saire hakkında Ankara ve Eskişehir Kuvayi Seyyare irtibat zabitlerine verilen telgrafların tevkif edilmekte olduğu anlaşılmıştır. Muhaberatımızın me-nedilmesi veya müşkülâta uğratılın asr suretile vaki muamelenin lütfen izalesini rica ederim» diyordu. Halbuki, irtibat zabitlerinin açrk muhabereleri menedilmemişti, Menedilen hususî, şifre muhaberesi idi. Bilhassa Etem Beyin bahsettiği Ankara ve Eskitilir dek i zabitlerin hiçbir muhabereleri menedilmiş ve bu zabitler tarafmdan Etem Beye şikâyet vaki olmuş değildi. O günlerde Eskişehirde keşide ettirilmiyen bir hususî şifre vardı. Fakat o, kumandan ve meb'us diye imza atan Etem Beyin bir arkadaşının şifresi idi. Onun için tsmet Paşa, Etem Beye verdiği cevapta* bu husustaki muhbirin kim olduğunun iş'arını talep etmişti.
Efendiler, başlıbaşma nazarı dikkati calip bir muameleyi de ÇerktzEtem burada zikredeyim. Bu tarihlerde Kütahyada Mutasarrıf Vekili hükümetin Kadı Ahmet Asmı Efendi namında bir zat bulunuyordu. Kütalı- kanunlarım yada Mevki Kumandanı unvanjle Etem Bey tarafından tayin tanımıyor edilmiş, Abdullah Bey namında da biri vardı. Bu kumandan, firari efradı askeriye ailelerinden bazılarını tehcir edilmek üzere Kütahya Mutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendiye gönderir. Mutasarrıf vekili, tehcir muamelâtının kanunu ahir mucibince, İstiklâl Mahkemesine aidiyetinden bahisle evrakı kumandanlığa iade eder. Bunun üzerine, mevki kumandanı, mutasarrıf vekilini,
69
gece vakti, m akanım a celbettirmeğe kalkar. Mutasarrıf vekili, gece meşgul olduğundan sabahleyin mülakat edebileceğini bildirir. Kumandanın gönderdiği neferler, mutasarrıf vekilinin ikametgâhının harem kapısını kırmak suretile cebren hanesine girerek kemali hakaretle kendisini alırlar ve götürürler. İsticvap ettikten sora, ayni gece, kuvvei müsellâha ile on dört saat mesafede bulunan Kuvvei Seyyare Kumandanlığının huzuruna götürürler. Ondan sora da Kütahyadan ihraç ve teh'it ederler. Kadı olmak ve mutasarrıf vekili bulunmak hasebile, muhtelif vekâlet* lerin büyük bir memuru olan bir zatın duçar olduğu tecavüz ve muamele, bittabi doğrudan doğruya hükümete tevcih olunmuş bulunuyordu. Bu vak'a üzerine Mecliste, hükümetten istizah yapıldı. Ait olduğu vekâletler, Cephe Kumandanlığından vak*a mütecasirlerinin Divanı Harbe şevklerini talep ettiler. Cephe Kum an da o mm, Kuvayi Seyyare Kumandanlığından tahkikat icra ve neticenin iş'arma dair yazılan telgrafına, 19 Kânunuevel 1920 de Umum Kuvayi Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandan Vekili Mehmet Tevfik imzalı gelen cevapta: «Abdullah Bey herne yapmış ise tarafımdan verilen emri kat'î üzerine yapmış ve yapmağa mecbur idi. Bu meselenin esbabı mucibesi icap eden vekâletlere arzedilmişti,... Mumaileyhin avdetine emri kat'î verildiği tarafı alinizden bildiriliyor. Avdet ettiği halde... behemehal idam edeceğim...» deniliyordu.
Efendiler, vükelâyı milletin emrile vazifesine iade edilmek istenilen bir memurun, İdam edileceğinin bildirilmesi, elbette ahkâmı esasiye ve kanuniye ile kabili telif değildi. 13 Kânunuevel 1920 günü Etem Bey, Ankarada biraderi Reşit Beyle makina başında açık telgraflarla uzun uzadrya görüştü. Bu muhaberatın hulâsası şu idi: «Etem Bey, meseleyi behemehal Mecliste mevzuu-bahfi ettiriniz. Sarı Efe denilen Edibin müfrezesi!e beraber Gök Bayrak taburuna iltihakı için haber gönderiniz. Meclis vasıtasile kumandanları çektiriniz. Meclis vasıtasile olamadığı takdirde bunu idareten hemen temin ediniz» diyor ve «patlatacağı bombaları ta İngilizlerin işiteceğini ve bunun patlamasının pek yakm olduğunu» söylüyor. Reşit Beyin verdiği cevaplar meyanmda da, nazarı dikkati calip şunlar vardı: «Kuvvei Seyyarenin düşmana karşı müdafaa etmemesini, bunu fırkalara bırakmasını ve Ediple bizzat muhabere etmesini, buna mümanaat edildiği takdirde Cephe Kuıuandanile tekrar alâkayı kesmesini» söylüyordu.
70
Reşit Bey, bu muhaberatı olduğu gibi bana gönderdi. Kendisi yanıma gelmedi. Zaten Eskişehir den Kuta hy ay a gidip avdet ettikten sora yanıma gelmemişti. Kendisini nezdime celbettirdim. Ne istediklerini sordum» «Cephe kumandanlarını tebdil ediniz» dedi. «Yerine koyacak adamlarımız yoktur» dedim. «Beni tayin ediniz, ben daha iyi yaparmı» dedi. «Cephe kumandanlarını tebdil etmek mühim bir meseledir. Vaziyeti umumiyemizi duçarı zâf eder. Böyle bîr teklifi kabul etmek kolay ve muvafık değildir,» cevabını verdim.
Ayni günde, yani 13 Kânunu evel 1920 de Etem Beye de yazdığım bir telgrafta; Reşit Beyle makimi başındaki muhaberatım okuduğumu söyledikten sora, meselenin Mecliste resmen mevznubahs ve müzakere olması muvafık olmadığım, Edibin yerinden oynatılmasının caiz bulunmadığını bildirdim. Ayni tarihte, Etem Bey verdiği cevapta; meselenin ciddî olduğunu söy-liyerek kumandanlar aleyhinde sözler sarf ediyordu.
Efendiler, Etem ve kardeşleri cephede bulunan kumandan* lan beğenmiyorlar ve onlara itaat etmiyorlar. Vekâletleri ve hükümeti tanımıyorlar. Yalnız güya bana itaat ediyorlar ve Meclisi de, kendi arzularına göre harekete geçireceklerini ümit ediyorlar. Bana ve Meclise mümaşatkâr görünerek kemali faaliyetle hazırlıkla nnm ikmaline çalışıyorlardı. Etem Bey, 18/19 Kânunu e-vel tarihli bir telgrafile de, yine Edibin müfrezesile kendisine iltihak ettirilmesin i benden rica ediyordu. Talebini haklı göstermek için dc (3iyordu ki;
Anadutu harekat n tedibatı zamanımla haabelvadiye Biga havalisinde terke t-ligim ve bilâhare Hüzceya muvakkaten, şevke diten tlirinei Kuvvet Seyyareye mensup Edip Peyin, müfrezenin kr^mı küllisinin tamir ve havalisi gönüllüleri inini ulun 250 süvari, 200 piyade, bir cebel takımı, iki makineli tüfek, 30 kişilik karargâh İÜ-varı efradından mürekkep müfrezemizin, İzmir hu dudun ı takarriibünıi^ ı|olnj ı^il* kendilerinden dabu fnzln istifade edileceği tabiî bulunmakla beraber mütemadiyen dc müracaat vaki aJıunkta bulunduğundan ve clycvrıı o havalide asayî( ve »irenin dr sayanı emniyet bir raddedr olduğu Edip Bey tarafından da i^fir edildiğinden münasip dijer bir krt'a ile, mıntakaı mezkûre tealim ılınarak, mumaileyh Edip Beyin müfrenat vtuîtî harhiyenile, Kuvayî Seyyareye iltihakının lazrmgelen makarnata emrü havalesini rica eylerini.
Efendiler^ bu telgraf namede serdolunan mütaleata, en tecrübesiz ve en basjt mubakemeli birinin dahi kani olması kabul olunabilir mi? Kütahya da bulunan bir zat İzmir hududuna ta karni pten, bana, bahsediyor. Büzce ve havalisinde vassiyetin şayanı
71
emniyet olduğunu benden daha iyi istihbar ediyor. Edip Bey müfrezesinin kuvvetini, teferruatile tadat ettikten sora bu müfrezenin vesaiti harbiyesile beraber iltihakı ricasını kabili is'af telâkki edeceğimi zannediyor.
Bu telgraf üzerine, 19 Kânunuevel 1920 de, hususî olarak bizzat Düzcede Müfreze Kumandanı Edip Beye, Etem Beyin talebinden ve kendisinin bunu arzu ettiği bildirildiğinden bahsederek ve fakat müfrezesinin o havalide vücuduna ihtiyacı kat'î bulunduğunu da zikrederek yazdım.
Edip, 19/20 Kânunuevel 1920 de verdiği cevapta, müfrezesinin o mmtakada kalmasının zarurî olduğunu bildirdi. Buna, müfrezesinin; Kuvvei Seyyare mürettebatı misillû ayni tahsisatla emri istihdamlarının temini istirhamını ilâve etmek fırsatmı da kaçırmamıgtt
Efendiler, Etem ve arkadaşları, Ankara kurbünde Haymanada da ayrıca bir kuvvet cem1 ine teşebbüs ettiler. Sirkat maddesinden Ankarada mevkuf iken bilâhare tahliye olunan Van mültecilerinden Musa Beyzade Abbas nammda biri, elinde vesika olduğu halde beş on kişi ile Haymana havalisinde efrat toplamağa başladı. Bu adam, 19 Kânunuevelde derdest edilebilmiş ve Ankara istiklâl Mahkemesine tevdi edilmişti. Bunu derdest etmek ve avenesini dağıtmak için hususî ve seri tertibat almak lâzrmgel-di. Bu maksatla, Haymanaya gönderilen hususî bir kuvvet, elyevm meb'us bulunan Recep Zühtü Bey kumandasmda sevko-lunmuştu. Recep Zühtü Bey, Abbasi üç refikıyle derdest ettikten sora mühim bir hücuma maruz kalacağını kaviyen melhuz gördüğünden, mevkufları, yolunu tebdil ederek Polatlı üzerinden trenle Ankaraya getirmeğe mecbur olmuştu.
Efendiler, Demirci Efe, Etem Beyle muhabereden sora bir vaziyeti mahsusa aldı. Bu, hissolunur olunmaz, Cenup Cephesinde bulunan Refet Bey süvarileri, derhal üzerine tevcih edildi. 15/16 Kânunuevel 1920 de Dinar civar m da tğdecik köyünde bir gece baskınla Efenin kuvvetleri dağıtılmış... kendisi beş on kişi-le firar etmiş. Efe, çok sora iltica ederek mazharı affolmuştur.
Efendiler, Reşit Bey, 20/21 Kânunuevel gecesi evinde dört kişiyi, ordu zahitan ve bilhassa efradını, Kuvvei Seyyare ile bir müsademe halinde ızlâle memur ediyordu. Bu dört kişi şunlardı: Yeni Dünya gazetesinde Hayri, Arif Orucun Hemşirezadesi Niza-mettin, Mügür Fuat Paşazade Hidayet ve refiki Şükrü Beyler*..
72
Bunlar, 21 Kânunueveide trenle Eskişehre hareket ettiler. Beraberlerinde Etem Beyin kâtibi olan birisi de vardı. Bunların içinden biri, trenin hareketinden evel hafi bîr surette istasiy ondaki ikametgahıma gelip, bana keyfiyeti bildirdi. Bu zat, propagandayı tertip ve idareye memur imiş. Reisleri Hidayet Bey imiş. Para sarfı salâhiyeti de onda imiş. Muhbir olan, yalnız olarak Kutahyaya gidecek, Etem Beyden talimat aldıktan sora Eskişehre dönecekti. Diğerleri Eskişehirde bekliyeceklerdi.
Ben, hu zata; «Biz Etem Bey ve kardeşleri hakkında muhab-betkârız. Onlar, beyhude telâşa düşüyorlar. Bu teşebbüslerinden müteessir oldum. Fakat Etem Beyin orduyu ifsat için vereceği talimatı bilmek isterim.» dedim ve arkadaşlarile beraber kendilerini hareketlerinde serbest bıraktım.
Eskişehirde İsmet Paşaya, Afyon Karahisaratda Fahrettin Paşaya malûmat verdim ve bu adamların takip olunmaları lüzumunu bildirdim.
Muhbir, ihbar atında sadık olduğunu bilâhare filiyat ile ispat etmiştir.
Efendiler, Kazım Paşa, Reşit Beyle beraber Kütabyada Etem ve Tevfik Beylerle mülakat ve mükâlematta bulunduğu zaman, Etem Beyin ifadelerinden calibi dikkat noktalan bana şu suretle hulâsa etmişti:
1 — Ankaradaki hükümet, istihsali gayeye müstait ve muktedir değildir. Bu hükümete karşı miskin davranmamız gayri-caizdir.
2 — Filî teşebbüsümüzün mahiyetini, suitefsir edeceklerdir. Fakat neticede muvaffak olursam, herkes bana hak verecektir.
3 — Refet Beyle aramızda izzetinefis meselesi olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Refet Beyin izzetinefsini tercih ve bizimkini kesrediyor. Her halde Refet Beyi, önüme katarak Ankaraya kadar kovalamak isterim, ölürsem de bu takipte öleyim.
4 — Biz. çoktan bu işi yapardık. Fak^t Reşidin. Ankarada Mecliste vaziyeti, bizi iğfal etmiştir. Meclisin ne ehemmiyet ve mahiyeti vardır.
Kâzım Paşa, bu mütaleatı dinledikten sora, Türkiyenin Garp Cephesinden başka şarkta, cenupta, merkezde dahi ordulan vardır; bu ordularım başında ve içinde büyük kıymette ve kudrette; kumandanlar ve zabitler vardır, bütün bunlarla beraber bir
73
millet vardır; diyerek kendilerini sakin ve mutedil bir vaziyete irca a çalışmıştı*
Efendiler, Reşit Bey, Mecliste hararetli telkinat ve teşebbü-satta bulunuyordu. Bir gün, Mecliste, kırk elli kadar meb'us top* lanmış, bunlar; cephe hakkında bazı şüpheler varmış, Heyeti Vekil ey i davet ederek, bunu, anlamak istiyormuş. Bolu Meb'u* su bulunan merhum Yueuf tzzet Paşa, bu vaziyeti ve içtima eden meb'uslarm arzusunu bir mektupla bana bildirdi. Ben, hali içti-mada bulunan Heyeti Vekile nezdinde bulunuyordum. Heyeti Vekile; bu suretle içtima eden meb'uslarm herhangi bir meseleyi istizah için hükümeti davet etmesi usule muvafık il eğil d ir, kabul edemeyiz, dedi. Ben, bu karan, yine Yusuf tzzet Paşa va* sıtasile tebliğ etmekle beraber şahsî mütaleam olarak ilâve etlim ki: «Siz meb'ussunuz, ben de re is in izim. Herhangi bir mesele hakkı ruhi benimle görüşmek isterseniz maalmemnuniye kabul ederim.» Benim cevabımı, Yusuf tzzet Paşa, hali içtımada bulunanlara tebliğ ettiği vakit, Reşit Bey ayağa kalkarak:
«Efendiler! bu cevap göğsünüzü kapayın! demektir, Malû» mu âlinizdir ki, askerlerin göğüslerinin kapalı bulunması zaptü rapt icabıdırJ)
Reşit Beyin, reis bizi askerî inzibat altma almak istiyor, de* mek istediği anlaşılıyor.
Mevzuubahs içtimai tertip eden, bittabi Reşit Bey ve bazı arkadaşları idi.
Reşit Bey, Ankara da bulunan tzzet Paşa heyetile de yaptığı temas ve mükâl em elere iptin a ettirerek; paşaların tzmiri, İstan* bulu kurtararak sulh yapılabileceğini söylemek üzere geldikleri halde, tevkif edildikleri noktası üzerinde, bir cereyan da uyan* dırmıştı.
22 Kânunuevel 1920 günü, Reşit Beyi ve vekillerden ve meb'uslardan on beş kadar arkadaşı hükümetteki daireye davet ettim. Bu arkadaşlar meyanında, Celâl Bey, Kâzım Paşa, Eyip Sabrı Bey, Adnan Bey, Vehbi Bey, Hasan Fehmi Bey, ihsan Bey, Kılıç Ali Bey, Yusuf tzzet ve Emîr Paşalar vardı. Fevzi Paşa Hazretleri de hazır bulundu. Bu heyete; mevzuubahs meselenin bütün sil-silei cereyanmı, icap eden vesaiki da irae suretile, açık bir tarzda izah ettim. Reşit Bey, söylediklerimin hiçbirini inkâr etmedi. Düşman tccavüzatımı karşı yegâne kuvvetin, Etem Beyin kuvveti olduğunu ve bizim teşkil ettiğimiz fırkalar m çil yavrusu gibi dağı*
74
lacaklarmı beyan ederek her halde Etem Bey kuvvetinin tezyit ve takviyesine ihtiyaç olduğunu bildirdi. Cevaben dedim ki: «Etem Beyin şahsan tahtı tesirinde olarak kullanabileceği kuvvetin azamî miktarı bin iki yüz, iki bin kişiden ibaret olabilir. Bu tezyit olunursa, inzıbatsızlıktan dağılıp sebebi felâket olur. Her halde, mukadderatı memleketin, şahsa merbut kuvvetlere değil, ancak Büyük Millet Meclisinin kavaninine tabi kıtaatı muntaza-maya tevdi edilmesi lâzımdır. Kuvayi Seyyare, muayyen bir kadro dahilinde verilen evamire tamamen itaat ve inkıyat eylemek şartile istifadeli olabilir.»
Reşit Bey, serdolunan hakayikı teslim eder gibi bir vazı aldı. Bunun üzerine, son bir teşebbüs olmak üzere, Reşit Beyin bazı arkadaşlarla beraber kardeşlerinin yanma gidip icrayi nesayih eylemesi kabul edildi.
Bundan sora, halli mesele için şimdiye kadar yaptığım şahsî teşebbüsata da hitam vereceğimi, heyete beyan ettim. Heyet; Kuvvei Seyyareye, hükümetin son ve kat'î metalibi olmak üzere şu hususa ti tebliğ edecekti:
1 — Kuvvei Seyyare, diğer kıtaat misillû emir ve kumandaya tamamen teba-iyet ve kanun haricînde her türlü taşkın)ıklardün tevakki edecektir.
2 — Kuvvei Seyyare, tezyidi kuvvet için kendiliğinden hiçbir yerde, hiçbir suretle adam toplamıvacak ve bu maksatla gönderdiği adamların faaliyetine derhal hitam verecektir. Efrat ihtiyacı, kıtaatı saire mîsillû, vaki olacak müracaat üzerine c«phe kumandanlığmca temin edilecektir.
3 — Kuvvei Seyyare, firarilerini derdest ettirmek için doğrudan doğruya adamlar tayin ve izam etmivecek, firarileri, diğer kıtaatın olduğu gibi cephe kumandanlığmca takip ve derdest ettirilecektir.
4 — Kuvvei Seyyare mensubinînin ailelerine bakmak üzere bazı yerlerde bulundurduğu irtibat sabitlerinin şahısları, hükümetçe malûm olacak ve bu irtibat zabitleri yedinde bulunacak şifrenin bir sureti de bize tevdi edilecektir.
Bu şerait ifa olunduğu takdirde, Kuvvei Seyyare, şimdiye Çerkeş Ete-kadar olduğu gibi muayyen bir kadro dahilinde yine vazifesine me bir M3Î" devam edecektir. Reşit Beyle beraber Celal, Kılıç A1İ, Eyip Sabri, Vehbi Beyler 23 Kânunuevel zevalinde Ankaradan hareket ve 24 Kânunuevel badezzeval saat 4 45 te Kütahyaya muvasalat ettiler.
Efendiler, Etem, Tevfik Beylerin Cephe Kumandanının malûmat ve tensibi olmaksızın mmtakalarmda bulunan nizamiye
75
kıtaatını cepheye tevzi ederek, Kuvvei Seyyarenin sebükbar efradını Gediste ve Pehlivan Ağa müfrezesini, Kü tabyada cem etmiş olduğunu istihbar ettim. Ruuurt üzerine 25/26 Kânunuevel 1920 de, Kü tabyada Celal Bey ve rüfekastna yazdığım açık bir telgrafta; «Bu tarzı hareketten maksat ve mananın ne olduğunu kat'iyyen bilmek isterim. Bu haptaki kanaatinizin iş/arma ma kına baş m da intizar ederim» dedim. Bu telgraf m suretini T ismet. Refet ve Fahrettin Paşalara şifre ile bildirerek nazarı dikkatlerini celbet-tim. Heyet, müşterek imza ile şu kısa cevabı verdi; «Müsterih olunuz, snitefehhümü mucip hiçbir maksat yoktur. Terfik Bey yarın gelecek, hep birlikte görüşeceğiz. Neticeyi bertafsil arze-deriz.» Ben, bu cevaptan, giden arkadaşların ya vazıyetten haber* dar edilmiyerek iğfal edilmekte olduklarına veyahut tevkif olunup arzu edildiği gibi yazı yazmağa mecbur edildiklerine hükmettim. Onun için, vaziyeti hakikiyeyi anlamanuş ve kısa telgraflarile verdikleri teminata kani olmuş görünmek istedim. Bu sebeple, Tevfik Beyle dahi mülakatlarından sora, memleket ve milletin menafii azamisini temin edecek esasa t üzerinde ittifak edeceklerine şüphem olmadığını., bana vâsıl olan haberleri dedikodu addederek hükümetçe hiçbir tedbir ittihaz ma lüzum olmadığı kanaatimi arz ve ifnama muvaffak olacağımı, ancak samimiyeti muhil ahvalin bir an evci zail olmuş bulunduğu haberine intizar ettiğimi, beni rencide kalp etmemelerini cevaben yazdım.
Heyetin, 26/27 Kânunuevel 1920 de, müşterek imza ile keşide ettikleri mufassal ve açık bir telgraf namede, mühim noktalar şunlardı:
1 — Emniyet tertibin ılındı £ tu* früph* yoktur. Vaziyetleri tamamen Tedafüidir. Kendilerine kaı^ı tthflit v« ikime edilen kuvvetler re ntv İcat karakol Ur mcvKii asliyesine çekildiği takdirde, bu harekâttan da sarfınazar edeceklerdir,
2 — Hasmane harekete mamı kalmadıkça, memleketin aelAmeti aliytri için ve gahaı devletlerine kam perverde eyledikleri muhalesete binaen, her türlü filî l. : - i- ı-fttirt içtinap edeceklerini en büyük yeminlerle temin «yleinişlerdir,
3 — Kuvayi Seyyarenin, Konya ye ALkcftjfl bulunan efradı lcT Konyldan Mülazım Sadr ettin Efendi kumunduklo gelmekte iken, Fahrettin Paça turaTmdnn tevkif edilen seksen neferin ve Kuvayi Seyyare Müfreze Kumandanlarından KÜrt tanı »il Aiamn, Kalecikten akrabasındah cihada ıgürak etmek üzere esnanı aıkeriyo haricindeki kimselerden lopla ıntnl ur ın iltihaklarına mümanaat edilmememi;
4 — Kuvayi Seyyareye par* verilmesi için Kütahya mutasırrdiı£ma emir verilmesi t
5 — Emniyet ve ili m ad m filen ter-ia ve idamesi ie.it* Fahrettin ve Kefal Beylerin cepheden uzakJagürdnuüarL
76
Bu noktalardan çıkan mana nedir Efendileri? Oraya giden arkadaşlarımızın kâf fesin in bu manayı idrak edemeyeceklerine ihtimal verilebilir midi? Binaenaleyh biraz evel işaret ettiğim gibi Kütahyaya ^iden heyet, filhakika tevkif edilmişti. Kendilerine bu yazılan şeyler, dikte ettiriliyordu, Bunun böyle olacağını, heyet gitmeden evel, biliyordum. Bu sebeple idi ki, Reşit Bey, Kazım Paşayı beraber götürmek için ısrar ettiği halde esnayı müzakerede bittesadüf solumda oturan Kâzım Paşaya gitmemesi lazımgeldiğİni İhsas etmiştim. Çünkü Kâzım Paşayı muvakkaten değil i lâni hay e tevkif ederek, imzasını kullanmaktan çok istifade edebilirlerdi
Ayni gece kendilerine gu cevabı verdim: «Telgrafnamenizi yarın Heyeti Vekileye arzedeceğim.» Ayni zam anda ) 26/27 gecesi Eski şehirde Garp Cephesi Kumandanı tsmet Beyefendiye de, şu şifre telgrafı yazdım:
Kütahyaya giden heyetin mufassal lelgriînamrAİm aynen atiye dercedÜyoruıtL Bunnn esas noktalarını hulasa ederek, makin a Kağnıda Refet ve Fahrettin Beylere bildirmenizi rîca ederini. Heyete matına hacında verdiğini cevap ta; l uru fi ı ilmenizi,, yarın Heyeti Vekil ey* arbedece £ imden* ibarettir. Varın, Heyeti Vekile kararile heyete, vazif (derinin hitam bulduğunu ve utrİHiı Ankuraya avdetlerini tvhtiiî edeceğim. Ondan sara, meseleyi hütfln teferruat i l« Meclise izah etmek fikrindeyim*
Kuvvei Seyyareye kar&ı. hm et ve Refet Dey kuvvrtlcrmin, bulundukları yer) lerde topla ve mütuyukkıı olmalarım ve ittihat edilmiş bulunan umumî tedabire dalış çak ehemmiyet vr dikkat atfedilmesin, rica ederini. Filî harrkete her balda onlar başlamadan, şimdilik başlanmaması taraftarı)ini.
Türkiye Büyük Millet Meelin Re i»
Mustafa Kemal
Efendiler, ertesi günü Garp ve Cenup Cephesine şu telgraf verildi:
Şifre 27/1V192&
ga_rfj cephc-ni erkamîmrlıiyç birinci şuhc MÜdİrİyeiİnc
Cenup Cepheni Fj-kamharbiye Birinci Şube Müdiriyetine
Refet ve İsmet Beyefendilere mahsuptur. Kütahyaya piden heyetin (önderdi ği ınufa^fal telgraf tfayeli Veki'ede mülaleaı edilerek alideki mukarrerut hlihac olunduBu mukurTrrat+ İm aksam açık telgrafla Büyük Millet Meclisi Riyaseti iicJilesinden doğruca Kütahyaya tebliğ edilecek ve heyetin vazifesine bitnm verilecektir. Buna nazarım İcap eden tedabirin ittihazı ve mülateatımstın iş*arı ınerrudur. {Kı kâm harbiyi-i lamını iye Reİftl YekjH Fevzi)
Harekât Şubesi Müdürü Salih
77
Kararname
27 Kanunuevel İMO
Vatanın selamet ve halası hakikici için ordularda vahdeti fikriye ve ilaatt mullakanm vîieup ve lüzumunu her ecyden akdem addeden Heyeü Vekile, Büyük Millet Meclisi azasından Celâl, Kes.it» Eyüp Sabrı* Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin Kü* tahradan 26/27 Kanunuevel 1320 tarihli telgraf nam esini ve mı mesele etrafında cereyan eden ahval ve hadisatı mütalea ve müzakereden sora mukarrer a tu atiyevi ittihae etmigtir:
1 — Birinci Kuvvei Seyyare, dîğcr bütün kıtaaü askeriye gibi bili kaydü şart Büyük Millet Meclisinin kavaninine ve nizam at ve cvanıiri hükümete tubniyet ve itaatla mükellef ve zaptü raptı askerî ile mukayyettir.
2 — Birinci Kuvvei Seyyare kum andan] iğinin, vezaif ve hususatı askeriyeden detayı biîeümle tcklifat ve mütaleatr, ancak tahtı emrinde bulunduğu kumandanlığa ve mezkûr kumandanlık vasrta&İle kap eden makam ata İblağ olunur.
3 — Hususatı mezkûre île iştigal Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine aittir.
Mustafa Kemal
Dahîltye Vekili Hariciye Vekili Müdafaai Mîllîye Vekili Şer'iye Vekili Doktor Adnan Ahmet Muhtar Ferzi Fehmi
Maliye Vekili Erkânıharbiyei Umumiye Kiyaseti Vekili
Ferit Fevzi
Kütahyada Büyük Millet Meclisi Az asm dan Celal, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin, 26/27 Kanunuevel 1920 tarihli mufassal telgrafnamelerine, 27 Kânunuevelde cevap verdim. Bunda; Heyeti Vekile kararını aynen tebliğ ettim ve dedim ki: «Buna nazaran zatı alilerinizden rica ettiğim vazifei hususi* ye hitam bulmuş olmakla avdet buyurmanız mercudur)
28 Kanunuevel 1920 de heyetten aldığım bir telgraf name aynen şu idi:
Kütahya, 28/12/1920 Ankarada Büyük Millet Meclisi Riyaseti Çelikline
Heyeü Vekile kararını muhtevi emirnamelerini akşam tebellüğ ettik. Esasen her birerlerimiz, selâmeti memleket ve millet için emrinize kemali samimiyetle inkıyat ederek buraya geldik. Eski şehrin ve buranın hal vc tavrını gördük, muhtelif üııfih olan meseleyi kemali bitarafı ve hakkaniyet ile tetkik ve tahkik ettik. Müzakerenin cereyanım ve safahatını olduğu gibi arz ve samimî kanaatlerimize istinaden meselenin hal noktasını anladığımız gibi yazdık. Maruzatımıza nazaran Heyeü Vekile-
78
nin mübeJlağ kemrinin neyi ifade ettiğini anlayamadık. Bilâkis vatanın selâmet ve saadetine matuf olan maruzatımızın hüsnü telâkki edilmediğini gördük. Meselenin daha ziyade imtidadına tahammülü olmadığına itimat buyurmalarını istirham ederiz.
KtltçAli Vehbi Eyüp Sabrİ Reşit Celal Bu telgrafa şu cevabı verdim:
Şifre makine basmda Ankara, 28/12/1920
Kütahyada Büyük Millet Meclisi Azasından Celâl, reşit, Eyüp Sabrı, Vehbi ve Kılıç, Alî Beylere
C: 28/12/1920 şifreye: Selâmeti memleket ve mîllet için hakkı âcizanemdeki gam i miyetinize cidden müteşekkirim. Mevzuubahs mesele hakkında azimeti alile* rirımk-jı evel, bütün vesaiki irae etmek surelile verdiğim izahat neticesinde» meseleyi resmen hükümete intikal ettirirken, zatı alilerinizin münasip olan sureti hareketi oradaki arkadaşlara İzah vc ifnam buyurmak üzere seyahat külfetinde bulunmanızı rica etmiştim. Meselenin hal noktası dîye telgraf namenizde igaret buyurduğunuz nokta» zaten burada dahi mevzuuhahs olmuş idi. Hükümetin tedabir ve tertibatı umumiye si, herhangi bir tarafın imlâsile olamıyacağmı urzetmigtim. Heyeti Vekile kararı, zaten lâzimürriaye olan tabiî ve malûm husu&at* resmen ve kat'iyyen bir defa daha ifade eder, Ig'aratı aliycleri, hiçbir suretle suitelâkki edilmiş değildir. Ancak, burada dahî arzeylediğim veçhile, benim bir bucuk aydanberidir şahsî ve hususî delâlet ve tegebbüsatımla ve kemali samimiyetle vukubulmug olan isti galimin, maatteessüf takdir edilmemiş olduğunu görüyorum ve bittabi meselenin hal ve takibini mes'ul ve alâkadar olan makam ata terketmig bulunuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
Efendiler, Kütabyadaki heyetin, Meclîste vaziyeti izah ederek kendilerine daha nafi olabileceklerine Etem ve kardeşlerini ikna suretile ellerinden kurtulabildikleri anlaşılmıştır. Bittabi Regit Bey orada kalmıştı.
Efendiler, Kütahyaya, Heyeti Vekile kararım ve heyetin av- asi etem ve
deti lüzumunu tebliği müteakip cephe kumandanlarına da asi kardeşleri a-
Etera ve kardeşleri aleyhine harekâtı filiyeye geçmelerini em- l«yjn« Jjj-rettim.
Efendiler,, harekâtı askeriyeyi, çapulculuktan ve devlet teşkil
ve idaresini, sunun bunun masum çocuklarını fidyei necat dilen- ettim mek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden,
rekâtı filiyeye seçilmesi p i «ur-
79
şarlatanlıklarile, yaygaralarile bütün bir Türk vatanını iz'aç ve Türk milletinin Büyük Meclisini kendiierile işgal eden hayasız, hadnaşinas, küstah ve herhangi bir düşmanın boğaztokluğuna casusluğunu, uşaklığım yapacak kadar pest ve erzel trynette bulunan hu kardeşleri, ellerindeki azamî kuvvet ve istinat ettik* Ieri düşmanlar da dahil olduğu halde, tedip ve tenkil etmek sureti le, inkılâp tarihimtede, bir ibreti müessire misali kaydetmek, zarurî görüldü. Onun için şu tertibatı almıştık:
Bursada bulunan Yunan kuvvetlerine kargı, bir piyade fırkası terkolunarak, iki piyade fırkası ve bir süvari livası, Eskişeh-rin garbıcenubisinde ve Kütahya istikameti umumiyesinde tahşit edilmişti. Uşakta bulunan Yunan kuvvetlerine karşı da, yalnız bir tabur cephede terkolunarak, iki piyade fırkası ve yedi süvari alayı, Dumlupmar civarında ve kezalik Kütahya istikameti umu-miyesinde tahşit edilmişti.
Kuvvetlerimiz, hareket emrini alır almaz, derhal Kütahyada bulunan asi Etem kuvvetleri üzerine yürüyüşe geçtiler. 29 Kânunuevel 1920 günü Kütahyayı işgal ettiler. Üç gün sora da garp ve cenup cephelerinden hareket eden bütün kuvvetlerimiz, Kütah-yanm 30, 40 kilometre ilerisinde ve Gedis istikameti umumiy esinde bir hatta birleştiler. Asi Etem, kuvvetlerini hiçbir yerde tevkif ve mukavemet ettirmeğe cesaret edemeden Gedis üzerine çekilmişti.
Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şuurlu ordusu kendisini ve Büyük Millet Meclisi ve Hükümetini îstisgar edecek kadar beyinsizlik ve gururu eblehane gösteren bu asilere) lâyık oldukları sillei tedibi vurmak için, zaptolunmaz bir hiddet ve şiddetle hareket ediyorlardı. Nefes alamaksızın firar eden asi Etem, Dersaadette sadareti uzmaya diye gu telgrafı veriyordu:
A ti U ar ada tevkif edilen rüfekayî ınuhtcrcmcmzin } îstanbula iade edilmeleri için Ankara Meclis Riyasetine kegide ettiğim protesto name berveçhizir maruldur- Şimdiki halde Millet Meclisinin kararilc taarruza maruz bulunuyorum. Kuvvetim müdafaaya halta taarruza bile kâfi olmakla beraber cephe ve cenahım Yunanlılarla te-maşta bulunduğundan ve sureti hareket hakkında Yunan kümanuanhğile itilâf edilmiş ise de muvafakati devletlerinin inzimamı her cihetten lazım görülmekle icrayi icabı ve muhaberat ve emri devletlerinin vusulünün temini için, Gedis telgraf hattının tamîr ve ıslahı maruzdur ferman.
Sabık Umum Kuvvei Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandam ve elyevm tjmum Kuvayi Milliye Kumandanı
Etem
80
Efendiler, bu telgraf namede münderiç* proteston ame denilen bir hezeyanname, hakikaten Meclis Riyasetine çekilmiş ve bir celset hafiyede Meclise okunmuştu. Bunda kullanılan elfaz ve tu bir il t, o kadar galiz ve o kadar biedebanedir ki, bir defa okunduktan sora, tekrar aynen okunmasına ve istimaına tahammül edilememişti. Bu kadar adî bir hezeyannameyi, huzurunuzda da arzetmeğe lüzum görmüyorum. Bu hezeyanname ile metfuslarm şahıslarına hakaret, Meclisi Millînin meşruiyetine tecavüz edilerek, İzzet Paga heyetinin fstanbula harekette serbest bırakılması talep olunuyordu.
Efendiler, kuvvetlerimiz Kütahyaya girerken, ben de, Mecliste bazı meb*uslar tarafından istizaha çekilmig bulunuyordum. Asi Eteme kargı hareket, ona taarruz, onu takip etmemize itirazlar ediliyordu, Fuat Paşanın Etem ve kardeşini hüsnü idare edebildiğinden, değiştirilmemesi muvafık olurmuş. Bütün ihtilâf ata sebebiyet veren, yeni tayin ettiğim kumandanların tecrübesizlikleri ve hale mutabık tavır ve tarzı harekette bulunmamaları imiş.. Orduda ciddiyet ve intizam aramak zamanı mı imiş, ya Allah muhafaza etsin, Etem Bey orduyu dağıtırsa ne yapacakmışrm? Bu kadar mühim bir hâdiseye kim ve nasıl karar vermiş? Böyle bir karar Meclis haberdar edilmeksizin nasıl almırmış gibi birçok sualler ve tenkitlerden sora, her halde Etem Bey ve kardeşleri, vurulmamahdir, talepleri ser dolun du. 29 Kanunuevel gününün bütün cebelerini ve 30 Kanunuevel gününün birkaç hafi celsesini izahat vermekle geçirdim. Vaziyetin bütün safahatını vesai-kryle, delâilile* hakayikryle izaha çalıştım. Bütün bu izahatıma rağmen, münakaşa bir türlü hitam bulmuyordu. Her şeyden sarfı nazar» yalnız Meclisin megruiyetine tecavüzü mulazammm telgraf -name, sahiplerini Hıyaneti Vataniye Kanununa çarptırmağa kâfi iken* bu asilerin aylardanberi irtikâp edegeJmekte oldukları isyankâr vaziyetleri ve hükümeti milliyeyi yıkmak, kendi akıllarınca başka nevi bir hükümet teşkil etmek fikirlerini, tatbika yeltenmeleri nazarı dikkate alınmak istenmiyor, bilâkis tenkilden, tecziyeden, tabiisine çalışılmak isteniyor gibi idi. Bunun kısaca sebebini izah edeyim. Efendiler; mebuslardan bazıları, vaziyetin şahsî ve hissî iğbirarlardan tevellüt ettiğine, zahip olmuşlardı-, Filhakika bu vadide, namütenahi propaganda yapılmış ve efkârı umumiye ızlâl edilmek istenmişti. Yine kuvvetli ve mübalâğalı telkinlerden, Etem kuvvetlerinin çok ve mağlûp edilmesi müşkül olduğu zannında bulunarak, ordu ile müsademesi halinde, ordunun çil
C. II. — 6
81
yavrusu gibi dağılacağım ve o zaman, hakikaten vaziyetin feci olabileceğini tasavvur ediyorlar ve böyle bir müsademe! fil iyeye mâni olmağı muvafık mütalea ediyorlardı.
Efendiler, bu mütalea lan muzip görüp ona göre hareket etmenin neticesi, emîrberlikten gelen ve esasen daha yüksek bir kabiliyeti fikriyeye malik bulunmayan Elemin, koskoca Türk vatanında diktatörlüğünü kabul ve ta s d ika müncer olacağını anlama" mak kabil mi idi?
Meclisin heyecan ve tereddüdünü İ2ale edecek, tatminkâr busu ret te idarei kelâm ederek, hafi celseler müzakeratını, netayici filiyeye intizaren kapattık.
Efendiler, Etem kuvvetlerini takip eden kıtaatımız, 5 Kânunusani 1921 günü Gedis i işgal ederek, o civarda toplandılar. Etem ve kardeşleri de, kuvveti erile beraber düşman saflarında lâyık oldukları vasiyeti aldılar. Artık, Etem vak'ası kalmamıştı. Ordumuzun içinde bulunan düşman, ta rde d i ler ek, cephesine irca edilmişti. Bundan sora, yalnız bir düşman cephelini ve hareketini müşahede edeceğiz. Filhakika, bir gün sora* 6 Kânunusani 1921 umum Yunan ordusu, bütün cephe üzerinde her noktadan taarruza geçti.
Efendiler, bugünkü vaziyeti askeriyeyi basit bir şekilde izah için şöyle diyeceğim:
tznikten, Gedis üzerinden Uşağa bir hat tasavvur ediniz, hu hattın Ged bin şimalinde kalan parçası, iki yüz kilometredir, Gedis ten Uşağa olan parçası da, otuz kilometre kadardır. Düşman, üç fırka ile bu hattın şimal ucundan Eskişehir üzerine hareket etti. Bizim Gediste bulunan mühim kuvvetlerimiz, Eskişehir üzerinden bu düşman fırkalarını karşılamağa mecbur i di. Karşıladı; mağlûp etti. İnkılâbımız tarihine, Birinci tnönü Zaferini kaydetti.
Cenup Cephesine ait olan kuvvetler, e&kî yerlerine, Dumlu-pmara iade edildiler. Kütahyada yalnız Altmış Birinci Fırka, iki alay kadar kuvvetli e İzzettin Bey (Ordu Müfettişi İzzettin Paşadır) kumandasında terkedilmişti.
Efendiler, 8 Kânunusani 1921 cumartesi günü Meclisin alenî celsesinde, vaziyeti izah ediyordum. Arrık herkes hakikati görmüş ve anlamıştı. Etem ve kardeşleri lehinde mülayim hareket mü takasında bulunanlar, bu defa aleyhlerinde pek coşkun idiler. Ben
beyanatta bulunurken Etem5 Tevfik ve Reşit Beylerin diyerek konuştuğuma itiraz olundu. Yükselen bir sada «Paşa Hazretleri, artık Bey demeyiniz. Hain deyinizi» ihtarında bulundu, «Etem ve Tevfik hainleri diyeceğim, fakat henüz Büyük Millet Meclisi azası sıfatını taşıyan Reşit Bey hakkında da ayni şeyi kullanmak mecburiye tindeyün. Heyeti aliyenize hünneten bunu telâffuz edemem. Evvelâ Reşit Beyin azalıktan ıskatına rey vermenizi rica ederim» dedim.
Reis — «Menafii millet ve memleket aleyhine istimali silâh ederek düşmanlarla teşriki mesai eden Saruhan Meb'usu Reşit Beyin meb'usluktan ihracım kabul buyuranlar el kaldırsın!» dedi. Eller kalktı, kabul olundu.
Yunan ordusunun icra ettiği bu taarruzda, Etem ve kardeşleri de, kendilerine düşen vazifeyi ifadan geridurmadılar. Tekrar Kütahyaya teveccüh ederek, orada bulunan zayıf fırkamıza taarruza başladılar. İzzettin Paşanın metin karakteri ve vakıfane kumandası ve maiyetindeki Türk zabit ve neferlerinin yüksek kahramanlıkları, Etem ve kardeşlerile saldıran hain kuvvetleri mağlûp ve ricate mecbur etti. Eğer, şahısları da dahil olduğu halde kamilen imha edilmekten kurtulabilmişi erse bunu da hiç sevmedikleri Refet Paşaya medyun bulunduklarım söylemeliyim. Bu noktayı izah ed i vereyim:
Refet Paşa, iki süvari fırkasile, Dumlupmann on kilometre kadar şarkında Küçükköyde bulunuyordu. Kütahya da bulunan Altmış Birinci Fırkaya, garptan taarruz eden Etem kuvvetlerini, seri bir surette mağlûp ve imha etmek üzere hareketi emrolundu, Refet Paga süvaril erile Etem kuvvetlerinin yan ve arkasına gidecekti. Bulunduğu mevkiden şimale, Kütahyaya bakılacak olursa, bu vazifenin tabiî bir yürüyüşle ve pek müessir bir surette yapılabileceği meydanda idi. Halbuki Refet Paşa, icap eden yere gitmemiş, bunun aksi taraf ma, Kütahyanm garbmda değil, şarkında. Alay unda gitmiş. Süvari kuvvetleri, 12 Kânunusani 1921 zevaline doğru Alayunt mmtakasma vâsri oldu.
Refet Paşa, İzzettin Paşa ile görüşmek üzere Kütahyaya gitti-İzzettin Paşa, süvari fırkalarının Kütahya cenubundan Yellice dağı garbmdan, tamamen süvariden ibaret olan, Etem kuvvetlerinin gerilerine sevkedilmesini teklif etmiş.
83
Refet Paşa, tarafeynin muharebe vazıyeti hakkında tam bir malûmatı olmadığım ileri sürerek, beyle bir harekete yanaşmamış» Refet Paşa, İzzettin Pag a kuvvetlerinin, şarka, Porsuk suyu gerisine çekilmesi halinde, süvarilerile Kütahya ovasmdan usatrn yan ve gerilerine taarruzu düşünüyormuş Atlı usa t hayvanlarm-dan inmiş, piyade fırkamız karşısında yaya cenk yaptığı en zayıf vaziyetinde üzerine yürümekte tereddüt gösteren kumandan, piyade fırkamız mağlûbcn ricat ederken atlan üzerinde bulunacak, kuvvei maneviyeleri yükselmiş usatm, hangi yanma ve nasıl taarruz etmeği düşündüğü, hakikaten her asker için düşünülecek bir meseledir. Böyle şey olamaz! Bu düşman süvarisi, ricale mecbur ettiği piyadeyi bırakıp, Kefe t Paşa süvarileri üzerine atılmrya-cak mıydı?
Efendiler, muharebe mey dan ma, top ve tüfek sadagma gelen bir kuvvet, bir tek tüfek, muharebe eden kendine mensup kuvvetin mağlûbiyetine intizar etmek ve ondan sora i; görebileceği zannında bulunmak, yalnız asker olanların değil, en sade görüşlü insanların bile, makul bulacağı bir fikir değildir. Vazife ve fedakârlık, muharebe eden kısmın mağlûp olmadan, çekilmeden, muvaffakiyetini temine çalışmakla ifa olunur.
Arkadaşı muharebe ederken ve muavenete muhtaç iken, seyirci kalmış kumandanlar arkadaşın m mağlûbiyetine şahit olabilirlerse de, tarihin bîaman tenkidinden, takbihinden asla kurtulamazlar,
izzettin Paşa, 11 Kânunusani 1921 zevalinden 13 Kânunusani geceyarısma kadar cereyan eden şiddetli ve buhranlı nuıha-rebeler esnasında, süvari gruplarının da taarruza iştiraki zamanının geldiği hakkında Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine de maruzatta bulunmuştu- Refet Paşa, Cenup Cephesinden celbertiği Sekizinci Fırka yetişebildiği takdirde. 14 Kânunusanide taarruza geçmek niyetinde olduğunu, kıtaatına bildiriyordu. İzzettin Pa§a, 11T 12* 13 Kanunusani günlerinde yalnız başına düşmanla mu* har ebe ettikten sora, akşam grup zamanı, yaptığı bir mukabil taarruzla us atı mağlûp ve firara mecbur etti. Refet Pasa, muharebeye seyirci kalmak su ret il e büyük bir fırsat kahırdı ve E temin ve kuvvetlerinin ricaline müsait vaziyet bıraktı. 14 üncü günü tahtı emrinde bulunan bütün süvari kuvvetlerini Süvari Fırka Kııınaudanlarmdan Derviş Beyin (Kolordu Kumandanı Derviş Paşadır), tahtı emrine vererek onu; Etemin takibine memur etü.
84
Derviş Paşa; A fuarda» bilhassa Ged İste Elem kuvvetlerinin geri* lerine doğru, geceleri de yürümek sureti!e tevcih ettiği müthiş darbelerle Etem, Tevfik, Reşit kardeşleri bere em etti. Kuvvetlerinin toplanmasına zaman bırakmadı. Derviş Bey, Etem ve kardeşlerini 14 Kânunusaniden 22 Kânunu s un iye kadar, dokuz gün nefes aldtrmaksızın mütemadiyen takip etmiştir. Neticede, bütün Etem kuvvetleri esir edilmiş, yalnız Etem, Tevfik ve Reşit kardeşler yeni vazife almak üzere, düşman ordugâhına firar ede* bilmişlerdir.
Muhterem Efendiler, Ankarada bulunan İstanbul misafirlerimize bir, bir buçuk aylık müddeti miiaaferetlerî esnasında çok şeyler göstermek fırsatlarına malik olduğumuzu zannediyorum* Asi Etem ve kardeşlerinin kuvvetleri ortadan kaldırıldı. Yunanlıları, üç günde tnönüude mağlûp ettik. Büyük Millet Meclisinin müsterih ve memnun olacağı yeni bir devir açıldı» Fakat, tzzet ve Salih Paşalar bunların hiçbirinden memnun görünmüyorlar, daüssdaya müptelâ olmuş gibi, ille payitahta gitmek istiyorlardı, ta tan buldaki arkadaşlarının da çok merak etmekte oldukları anlaşılıyordu.
Anka raya muvasalatlar m dan on gün sora, Fransız telsiz tel-grafile Zonguldağa bir telgraf gelmişti. Telgraf şudur:
ı 16 KanunueveJ 1921
Zonguldak mutasarrıflığı vüitasilt DeOcilü Izeet Paça Haırcüerîn*
Ur.et ve Salih Paşalar AbIcr-radaa meni* nun görünmüyor, ille payitahta yitimle istiyorlar rh
Tarafı aamii failini an eterinden henüı hır İV Ar vıki atmadığından heyeti celi-1 enin muvasalatı haberine intizar edilmekte oldtiRU.
Mustafa Arif
İki gün sora Adapazarı üzerinden de şu telgraf geldi:
Dahiliye Nazın İzzet P«a Hazretlerim
Tarafı aamii (ah İmaitelerindeji bir igTar vaki olmadığından muvasalatı alizeleri haberine intizar edilmekle olduğuna dair birkaf gun evet Zonguldak tarikiyle yazılan irr-cüfııame cenubinin bir an evel imha buy uru in um mercudur»
Dahiliye Nazırı Vekili Mustafa Arif
85
Tevfik Faşa Kabinesi nam ma, Ziya Paşanm tneboluya gönderdiği bir memuru mahsus, 10/11 Kânunusani 1921 de uzun bir şifre ile birtakım malûmat veriyordu.
İzzet Paşa heyetinin, Ana doluya ilühakı haberi tstanbulca teeyyüt etmiş,. Kabine, İzzet Paşadan malûmat talep ediyormuş,. Ziya Paga, Safa, Mustafa Arif ve Raşit Beyler de demişler ki: «Men fa a ti memleket, heyetin Anadoluda kalmasını müstelzim ise, buna bir şey denilmez. Bu takdirde, kabinenin sukut edeceği muhakkaktır. Ancak, bu halde, biz de bu vatanm evlâtlarıyız -Hiç olmazsa bizleri de vaziyetten haberdar etsinler., bizi tenvir etsinler, biz de ona göre hareket edelim,.»
Ziya Paşa* Par isten, Ahmet Rıza Beyden aldığı bir mektup muhteviyatından ve İstanbul da mevsuk bir membadan elde ettiği bir malûmattan da bahsettiriyordu.
Ahmet Rıza Bey diyormuş ki, eğer Kuvayi Milliyenin kudreti askeriyesi müsait ise, İzmir meselesi, iyi hazırlanmış bir hücumla emrivaki suretile halledilmeli imiş,, aldığı malûmat bunu teyit ediyormuş. Kıral Kostantini tutaç aklarmış,.
Ziya Pagan m hususî malûmatı da, son konferanstan evel Yunanlıların takviye olunarak büyük bir taarruz icra ettirileceğine dair idi.
Damat Ferit Paşa, hummalı faaliyete başlamış.. Balta limanında müteaddit kahine listeleri tanzim edilmeğe başlanmış,,
İneboluya gelmiş olan memuru mahsus vasrtasile Ziya Paşaya ve rüfekasma iblâğ ettirdiğim cevapta: (cVerdikleri malûmata teşekkürden sora, İzzet ve Salih Paşalar, maksadı müşterekimizin icabı kat'îsi olarak. Ankarada kalmışlardır.^ dedim. Kendilerinin İstan bul da hâkim vaziyette kalmaları caiz ise de, sukut etmeden evel cümlesinin, şimdiden hazır bulunduracakları emin ve seri bir vasıta ile, hemen Anadoluya gelmelerinin menafii âliyei vataniye icabından olduğunu ve bu suretle ifa edecekleri hizmet ve fedakârlığın nezdi mîllette pek meşkûr olacağını yazdım.
Memuru mahsusun, îstanbula avdetini müteakip, tneboluya gönderdiği ve oradan 19 Kânunusani 1921 de çekilen şifrede; Ziya Paşa ve rüfekasımn noktai nazar mı dairesinde harekete karar verdikleri bildirilmişti.
86
Efendiler, bu tarihten bir hafta kadar sora, Kocaeli Kumandanlığından şöyle bir telgraf aldım:
Geyve İEtasiyomı, 2VJ/1921 Büyük Mille! Meclisi Riya set ine
MemdekctİA bırnafii a]iyesi ne müteallik bir titret o i müh inime hakkenda Sad-tîubl Paşanın Zatı Dev İrilenle matına bugjn(]a (HJiü^uifk i eledikleri lttaubul Telgraf mâdiri umumisinin 26/1/1921 ve saat 16 30 sora tareti i telgraf ile bildirilmektedir. Bu baptaki iradeleri arı ve istizan olunur.
Kocaeli Kumandanlığına ayni günde makina başında verdiğim cevapta dedim kî;
İstanbul, Geyve İle doğrudan doğruya nasıl muhubcrı; edebilir? Islan bulda Tevfik Paşa ile veya her hangi biri] e, muhabere ve mümtebette bulu nah ilmek lifini. Heyeti Vckiienin ve belki Meclîsin kararına vabesle olduğundan, bü buaıul» gitndi-den bîr şey diyemem. Tevfik Paşa İle telgraf memurunun dahi, açıktan dgtt) muhaberede bulunman* htanbuta karşı olan vaziyetimizin hariçteki Dclakkiyatuı tefvig edeceğinden KayricaUdir. Ancak Tevfik Paşanın, benim şahsıma değil, fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine bir müracaatı varsa, bn müracaat in kabulü tabiîdir* Bu huaUoun gnyrireHnİ ve ayni vaAıta ile kendisine imalinde beiı yoktur.
İstanbul da n Adap az a rina telgraf ve oradan Geyveye ciheti askeriyenin nezareti altında telefon hattı mevcut idi. Tevfik Pagan m benimle kapalı olarak görüşmek islemesi üzerine, İstanbul teli Ankaraya raptettirildi.
Tevfik Paşadan açık olarak şu telgrafı aldım:
İstanbul, 27/J/İ931 Türkiye büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerine
2) Kaîmnuaanj tarihinde Pariste in*iW eden mecliı tarafından müttehit ımı-karrerat mucibince sark mesele »inin hallini müzakere etmek üzere 21 Şubat Londra -da Düveli Müttefik* murahhaslar!3e Osmanlı ve Yunan Hükümetleri murahhatîann-dan mürekkep bîr konferans içtimaa davet olumrüknr+ Mevcut muahedede, tmdUul doîayısiie zarurî görülecek tadilat icra edilereklir. Hükümeti serüyeye gönderilecek davet, Mustafa Kemal Paçan m veyahut mezuniyeti lâzimeyi haiz murahhasların Osmanlı heyeti murahhasını mey anında bulunmaları meşruttur, İghu mukarrer al+ Düveli Müttefikanın İstanbul mümessilleri tarafından tebliğ edildi. Tayin buyu^ racanınız murahhaslar, buradan intihap edeceümıtnvaüa birleşerek azimet eylemek üzere karar ve reva bin ma İntizar elliyorum. Zamanın nezaketine binaen bu gibi
87
Tevfik Paşaya verdiyim resmî ve hu-suaî cevaplar
ban ı^hligjıu müh tntme için hattın açık h ulun durul ma suni rica ederim, Maki" a başında hemen cevap vermek mümkün vae telgraf bağında intizar ı-t Enekleyim Efendim. Bir de £İfre var Efendim.
Terfik
Şifre mahlûlü de şu idi:
Der saadet, 27 Kânunusani \*}2l Saat: 3 Sora
Mustafa Kemal Paga Hazretlerine
Londra Konferansında kuvvetli idarei kelam etmek için Yunanlıların bir kolordu vu İzmir e aevketruekte ve Trakyadaki kuvvetlerini de Anadoluya tahrik eylemede olduğu ve on günfr kadar bir hareketi taarruziyeye baglıyatakları mevsukan istihbar edilmiştir,
Tevfik
Efendiler, Tevfik Paşaya verdiğim cevabî telgraf, şu idi i
Tel:
Ankara, 3B/1/1921
Derüaadette Tevfik Pasa Hazretlerin*
€: 27/1/1921, Weî milli yeye müsteniden Türkiyemn mukadderatına vaztulyel olan yegâne mesrur ve müstakil kuvvei hSkîrnej Ankarada müstemirren mü nakit, Türkiye fiüyük Millet Meclisidir. Türkiyeye müteallik bilcümle mesaiiin halline memur ve her türlü müna&ebatı hariciyede muhatap, ancak i^hu Meclisin bey eti hü-kametidir, İstunbulda hrrhungi bir heyetin miitküllilvücuh bir vaz'ı meşru ve hukukisi yoktur. Binaenaleyh, böyle bir heyetin kendine hükümet namım vermig olmau, milletin hukuku hakimiyetine sarahaten mugayir ve bu nam allında memleket ve milletin bayatına aît mesailde harice km-şı kendini muhatap göstermesi nakabili tecvizdir. Heyetinize teveccüh eden vatanî ve vicdanî vazife derhal hakikat ve va.* jçiyete İktifa tderek millet ve memleket namına meşru, muhatap hükümetin, Ankarada olduğunu kabul ve ilân etmektir. Mîllet ve memleketimiz namına salâhiyeti meşruaya sahip hükümetin Ankarada ol dulu Düveli İti lâf iyece takdir edil* di£i şüpheüik bulunduğu halde, düveli mefkurenin bu noktai nazarını alenen izhar* da teahhur etmeleri Istanbulda mütevassıt bir heyetin mevcudiyeti kendileri için istifadeli ulahüecegjni zannetmelerinden ne^et etmektedir^
Türkiye Büyük OTjIlct Meclisi flükÛTnctı sulh ve müsalemeti kemali ciddiyet ve samimiyetle arzu ettiğini ve yalnız hukuku milliyetinin tanınmasını talepten ibaret olan şeraitini mükerreren ilân ve işbu hukukun tasdiki halinde, teklif olunacak müzakeratı kuhule amade olduğunu beyan eylenic^tir. Düveli İtilâf iye» Londra da akdedecekleri konferansta, şark meselesini adlü hak dairesinde halletmeğe karar ver» misıetsö, davetlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine doğrudan doğruya tevcih etmelidirler. Şeraiti anîfe dairesinde vukubulacak davetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafmdan hüsnü kabul edileceğini tekrar beyanı ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
88
Saat: Dakika 30 evel
Bunu müteakip ta resen ve hususî olarak ta şu telgrafı yazdrnı:
Tel Ankara, 28 Kânunusani 1921
İstanhulda Tevfik Paga Hasretlerine
Zatı samile^ı gibi bütün bir ömür bu millet ve memlekete bilâfastla meşkûr hizmetlerde bulunmuş bir recülü muhtereme, bütün hidematı sabıkanızı tet-vi; ve ikmal edecek müstesna ve tarihî bir fır sat zuhur etliğine kaniim* Biz, vahdeti tamme üzere hareket etmek isliyoruz,. Bilvasıta mcd'uv olduğumuz konferansta memleketi ayn ayn tenml edecek iki heyetin nekadar ntçhûlîri dai olduğunu tam amile takdir buyurmuşunuza eminiz.
Milletin, sırf hukuku hakimiyetini nıulmfa^u Ûa'ıyesile sarf etli £i emekler, akıttığı hesapsız kanlar dahilî ve harkı birçok müşkülâta karşı gösterdiği sebat ve mukavemet bugün karşısında bulundugumux müsait yeni vaıtiyelî ihdas etti. Bîr taraftan dar hadisatı âlem, sebat ve mukavemetin hedefi aslisi olan istiklâli t.urımimızı teyît edecek surette inkigaf etmekte devam ediyor. Bizi esaret ve izmihlale mahkûm etmek istemiş olan hükümetler muvacehesinde* hukuku mîlliyeınizî müdafaa ederken.... Maddî ve manevî bütün kuvayi memleketin müttehiden hareket etmedi elzemdir. Bunun için satı ^hanenin îradei mîll iyeye memlekette yegâne tecelligâh olan Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıdığını resmen ilan etmesi artık icap etmiştir. Bu suretle Istanbulun memlekete mütevali zararlar ika ettiği tecaribi uıeş'ume ile ad bit olan ve- arınık ecnebiler lehine idame edilen gayritâbiî variyetine bir nihayet vermek müyesser olur. Düveli Mütelife mümessilleri tarafından vaki olan tebligat gösteriyor ki, İstanbuld;ın hareket edecek bir heyeti murahhasantn Londra Konferansına iştirak edebilmesi ancak onun, Ankara Hükümeti tarafından salâhiyeti tamme ile terhis edilmiş mümessilleri ihtiva etmesile meşruttur. Bu âuretle İtilâf Devletleri, Türkiye namına, sulh müüakeratına girecek murahhaslarım ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından gönderilebileceğini kâfi bir vuzuh île itiraf etmiş, oluyorlar, Filen ve hukukan memlekette yegane hükümeti ıncgıua olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin vaz'U Hân etlimi esa-satı kabul ve hu esaeatm düşmantarımı* tarafından tasdikim teshil için, bize iltihak guretile vaziyetinizi tashih ve tespit buyurmanızı tarih Ve millet muvacehesinde deruhde etmiş olduğumun vazife ve salâhiyetle teklif ederim Bu suretle mücadelemi »i bir ııeticei mes*udcye eriştirmek hususu tesri edilmiş olur. Müttehiden hareket vn amali milliyeyi azamî kuvvetle müdafaa etmek fıkrİfe vaki olan bu teklif atı samiınanemiz, kabul ve infaz buyurulmadığı takdirde, calisi makamı saltanat ve hilâfet olan zab şahanenin vaaiyeti müiegelfcil olmak tehlikesinden bihakkın korkulur ve hizt iradei mili iyenin bahşetmiş olduğu filî ve hukuki bütün salâhiyetleri haiz bir hükümet sıfatııe^ şimdiden kayıt ve işaret ederiz ki, bundan tevellüt edecek mesuliyet nakabili tahmin olan bütün yvakmile doğrudan doğruya Katı şaha-
89
neye aittir* Zatı «amil erittin bu vaziyet karşısında vicdanî ve tarihî vazifenizi ta* mamile ifa ve netayicini tarafımıza kat'î ve sarih olarak ig'ar buyurmanıza intizar ediyoruz. Bu vesile ile ıhtıran um mahsusamızın kabulünü rica ederiz Efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
Muhterem Efendiler, zaten manen ve maddeten hükmü kalmamış ve fakat muhafazai mevcudiyeti çok muzır olan İstanbul hükümetini, bertaraf etmek mühimdi. Buna, başlıca mâni olanların başında, padişah ve halife, bulunuyordu. Binaenaleyh, bu makama, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Hükümetini tanıtmak, vaziyetin vuzuh peyda etmesi için bittabi ilk teşebbüs olmak lâzungelirdL Zaten elimizde ve temasımızda olmayan bu makama» henüz başka bir muamele tatbikma imkânı maddî de yoktu. Binaenaleyh Tevfik Paşaya ayni günde gu üçüncü telgrafı da yazdım:
Ankara, 23 Kânunusani 1921 Dersaadette Tevfik Paga IIaz™ ilerine
Kesmî ve hususî telgraf na m önümdeki mütaleat ve teklif atımızı berveçhiati hulasaten tekrar ve ieabatının sürati ifasile uı ticcemin ig'arım rica ederiz:
1 — Zatı şahane Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıdığını kısa bir hattı hümayun ile ilân buyuracaklardır. Bu hattı hümayun makamı hilafet ve saltanatın masuniyetini esas olarak kabul etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini şekil ve mahiyet ve salâhiyeti hazır&BÎle kabul buyurduklarını ihtiva edecektir. Tafsilât ve teferruatı sairemn ilavesi, şimdilik mucibi teşevvüş olabilir.
2 — Birinci madde hükmü infaz olunduğu takdirde ailevi olan dahilî vaziyeti m izm tanzimi bervcçlıiatj olabilir:
Zatı gahane kemufissabık Der saadette ikamet buyururlar. Sahihi salâhiyet ve mes'ulîyet olup her türlü tecavüzden masun ve her türlü şeraiti istiklâli cami olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümet şimdilik Ankarada bulunur. Bittabi İstanbulda artık kabine namı altında bîr heyet kalmaz. Ancak, İstanbulun vaziyeti mahsusası îlcaeile nezdi şahanede Büyük Millet Meclisinden vazife ve salâhiyeti haiz hir heyet bulundurulur.
3 — İstanbul şehir ve havalisi umuru idarecinin sureti tanzimi badehu teemmül ve tatbik olunur,
4 — Şeraiti mezkûr enin kabul ve tatbikiyle beraber, Büyük Millet Meclisince musaddak bütçemizde, esasen mevcut tahsisatı sentye ve hanedanı saltanat tahnisatile beraber, bilumum memurini lâzime vc sair ashabı maaşın muhassasatîarzm itaya muktazi raebaliğ hükümetçe temin ve tediye edilecektir. Kudreti maliyemiz bu hususu mütckcfnidtr*
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Ketimi
90
Tevfik Paşanm bu uzunca telgrafımıza gece verdiği cevap çok kısa oldu, Tevfik Paganm cevabı gu idi:
Tel
ı/mı
Telgrafnameleri aldım. Yarın, heyeti toplıyarak saat altıda anı malûmat ederim Efendim.
28 Kânunusani 1921 tarihli üe, kıt'a telgraf namelerine cevaptır:
Hükümeti hazıra, İstanbul ve Anadolunun ittihadı hususundaki menafii öte-denheri takdir eylediğinden bu maksatla İş başına gelmiş ve şimdiye kadar bu uğurda sarfı mesai eylemiştir»
Milletin hukuku hakimiyetini muhafaza daiyesile sarfettiğinia emeklerin ve verdiğiniz kurbanların kargısında bulunduğumuz vaziyeti müsaideyi ihdas eyledi-itme, küUÎ tesiri olduğuna kaniiz, Binaberin bir faıdei milliye temin edecek teklif atınızı kabule hazırız. Bu cihetle ig'aratınifz hakkındaki noktai nazarımızı ber-vcîhiatİ İaah eyliyerumı
Konferansa bilvasıta davet edilmeni tabiîdir, Çünkü Hükûmatı Muteliffinin mümessilleri buradadır. Binaenaleyh lstanbulda bulunan ve sîzinle teşriki mesaiye çalışan bir hükümet vasıta sile ifayı tebligat, pek tabii görülmelidir, Şimdiye kadar Anaduluru tanımağa bil a lüzum, görmjycn Avrupa hüküm at mm, bilhassa Anadolu murahhaslarının konferansta vücudunu şart ittihaz eylemeleri mucibi memnuniyettir. Bu cihetle, bir şekil meselesi tasavvurile bu tahavvülü meşhuttan istifade etmemek, millete kargı der uhde buyurduğunuz vazife île asla tevafuk etmez. Zaten beynimizde ittihat eylediğimiz ilân ctfîldikten sora murahhaslarımız uyn gayrı degîl, yekvikut demek alur. Esastı müîitlıaze dairesinde idareî kelim edeceklerine nazaran bu bapta bir mahzur tasavvur edilemez. Binaherin devlet ve mîllete kargı mükellef olduğumuz vazife, bu ant tarihîde bize uzatılan elden istifade edilmesini kat'iyyen âmirdir. Bundan istînkaf, Yunan müddeay atının mü d afi siz kalmadım ve raetnleketimîzm daha nekadar mtiddel mesaîbl harhiyeye sahne elmasını mucip olacağı teemmül buyurulm alıdır, Esasen mecalibimizi konferans huzurunda dermeyim eylemek ve hakkımızı Avruuada işaa etmek, bilfarz konferans neticesiz hile kalmış olsa, mucibi mazarrat değildir. Zatı Âlileri ve rufekamzm hamiyeti «¦ taniyeleri bu fırsatı fevt ettirmemeğe küf il dır. Şi indiye kadar sabık kabineler tara» fından ittihat edilmiş ve her iki taraf için fena netice vermiş «lan mukarrerat, refedilmek tabiî bulunduğundan ayrılık ve gayrdık kalmamıştır. Ancak İstanbulini tahtı işgalde bulunmasına binaen burasının kuvvei îcraiyeden hâli kalması idarei hükümetin kamilen vc tamamen Düveli İtilafîyc eline gedmesini ve binaberin
bey e tini toplamış, cevap verdi. Bunu da aynen
araedeceğim.
Dersaadet, 20/1/mi
Ankara da Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine
91
muahedede tnüuderic İstanbul hakkındaki kuyudan mevkii tatbiko konulmasına Sebebiyet verilmiş olacağı gibi muharip bulunduğumuz Yunan askerinin şimdiki halde İstanbul ve havalisinde mevcudiyeti dahi, bu teklif atı gayri kabili icra bir hale koymuştur. Heyetimizce muhafaza i makam fikrinin bu mütalearta varit olmadığını temine bile lüzum görmem. Esasen bugün en ziyade müstacelen halli kap eden mesele, vakti takarriip etmekte bulunan konferansa delegelerimizi yetiştirmekten ibaret olduğundan ve biz konferansta ispatı vücut eyleme (ligimiz halde Yunanlılar iştirak ederek konferansta hükmü gıyabiye duçar ve binaberıu davamızı kaybetmek muhatarasında kalacağımızdan bu bapta tarafımızdan mea'uliyet kabul ednemiyece-ğini beyan ve konferansta vakti merhtmundan evci bulunmak mucibi menafi ola' çağma binaen murahhaslarınızın serian buraya İzamını rica ederim.
Sadrazam
Tevftk
Muhterem Efendiler, Tevfik Paşa ve hükümeti, istanbul ve Ana dolunun ittihadı için çalışmış olduğunu söylüyor. Doğrudur. Biz de, ayni şey için çalışmakta idik; gu fark ile kî, Tevfik Paşa ve rüfekası, Anadoluyu kemafissabık îstanbula rapt ve esir etmek istiyordu, 0 îstanbula ki, düşman kuvvetlerinin tahtı işgalinde bulunuyordu, Tevfik Paga ve rüfekası, Anadoluyu istanbul hükümetine rapta çalışıyor. Öyle bir hükümete ki, cihanda, mevcu* diyetine itiraz olunmuyorsa, düşman amalini teshile medar olacak mahiyette telâkki edildiği içindi. Tevfik Paşa ve rüfekasma göre müsait vaziyet hudusuna Anadolu mücadelesinin küllî tesiri vardır. Ama vaziyeti ihdas eden mahza Anadolu mücadelesi değildir, ihtimal ki bu ihtiyar diplomat, bu kerameti, kendisinin mevkii iktidara gelmesinde tahayyül ediyordu.
Tevfik Paşaya şu suretle cevap verdim:
Ankara, 30/1/1921
¦
Istanbulda Tevfik Pasa Hazretlerine
27/1/1921 ve 28/1/1921 tarihlerinde yazdığım üç telgraf name ile zatı sa~ nülerine icap eden ve tatbik ve tervici zaruri olan bilcümle hususatı sarahat ve katiyetle bildirmiş olduğuma kaniim. Buna rağmen 29 Kânunusani 1921 tarihli telgraf namenizle vaziyetin henüz lüzumu derecede vukuf ve isabetle mütalea edile* nıcmekte olduğunu gördüm Vaziyetin ehemmiyeti ve zamanın nezaketi, zatı şamile* rlle beraber ruf ek »yi kiramımzın ve bilhas&a zatı şahanenin her hususta bîr defa
92
clııhj tenvirine delâletimi t i bir vazife hükmüne koyuyor. Mütalea ve muhakeme tınızdan netayici musibç istihracım teshil maksadile Türkiye Büyük Millet Meeliıinea vas'ü tatbik edilen Teşkilatı Esasiye Kanununun mevaddt esasiyesini herveçhiati aynen tebliğ ediyorum:
Teşkilâtı Esasiye Kanuna Mcvaddı esasiye
1 — Hakimiyet İm Ülküydü s art milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatım bizzat ve bilfiil idare etmesi edasına müstenittir.
2 — İcra kudreti ve teşri salâhiyeti, milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.
3 — Türkiye Devleti* Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti «Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti» unvanını ta gır.
4 —¦ Büyük Millet Meclisi vilâyetler halkınca müntehap azadan mürekkeptir.
5 — Büyük Millet Meclisinin intihabı, iki senede bir kere icra olunur. İntihap olunan azanın azaîtk müddeti iki seneden ibaret olup fakat tekrar intihap olunmak caizdir. Sabık heyet» lâhik heyetin ihtimama kadar vazifeye devam eder. Yeni intihabat icrasına imkan görülmediği takdirde içtima devresinin yalnız bir sene temdidi caizdir. Büyük Millet Meclisi azasının herbiri* kendini intihap eden vilâyetin ayrıca vekili olmayıp umum milletin vekilidir.
6 — Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyesi, Teşrinisani iptidasında davetsiz içtima eder»
7 — Ahkâmı ser'i yenin tenfizi, umum kavaninin vaz'ı, tadili, feshi ve muahede ve sulh akti ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisine aittir. Kavanin ve nizamat tanziminde, muamelâtı naaa er fak ve ihtiyacı zamana evfak ahkâmı fıkhiye ve hukukiye ile adap ve muamelât e*ae ittihaz kılınır. Heyeti Vekile-nîn vazife ve meşguliyeti kanunu mahsusla tayin edilir.
93
8 — Büyük Millet Mucibi, hükümetin inkısam eylediği devairi, kanunu mahsup mucibince itıLİh.*ükerdesi olan vekiller vasıtasile idare eder. Meclis icısı hususa t için vekillere veçhe tayin ve îedelhaoe buuları tebdil eyler.
9 —¦ Büyük Millet Meclisi heyeti umumiyesi tarafından intihap olunan reis, bir intihap devre»! zarfında Büyük Millet Meclisi Reisidir, Bu sıfatla Meclis namına imza vazoma ve Heyeti Vekile mukar-reratmı tasdıka aalâhiye hardır. Ura Vekilleri Heyeti içlerinden birini kendilerine reis intihap ederler. Ancak Büyük Millet Meclisi Reisi Vekiller Heyetinin de reisi tabibidir*
10 — Kanunu Esasinin işbu mevat ile tearuz etin i yen ahkâmı ke-makân mer'iyülicradır.
Bitte tadat eylfdijpm t safi maddelere mugayir hareket etme|e imkân ve salahiyet olmadıkını nızarı dikkati şamil er ine ehemmiyette vazederim. Mecliı ri* yâsetile bağlıya a muhaberenizin itti İzam ettiği muamelenin takibi icra Vekilleri Heyetine tevdt edilmiştir Efendim,
Türkiye Büyük Mi İlci Meclîsi Reisi
Mustafa Kemal
Muhterem Efendiler, hu tel^rafnameınde nif-vaddı esasîyesi bildirilen Teşkilâtı Esasiye Kanunu i hu tarihten, henüz on gün evel yani 20 Kânunusani 1921 tarihinde Meclisten çıkmıştı. Meclisin ve hükümeti mi II iyen in vaziyet ve salâhiyetini ve eeklü mahiyetini tespit ve ifade eden ilk kanundur. Meclis 23 Nisan 1920 d* açıldığına göres bu esas kanunun Meclisten çıkarılabilmesi için dokuz ay kadar bir zamanın geçmesi zarurî olmuştu. Bu zaruretin menşei hakkında bir fikir verebilmek âçin, müsaade buyurursanız, kısa bir izahta bulunayım:
Malûmdur ki, Meclisin küşadınr müteakip, elzem olan esasa-tı muhtevi bir takrir vermiştim. Meclis ve onun İcra Vekilleri Heyeti, o esasatı amelî olarak ilk günden tathiku bağlamıştı. Bir taraftan da, teşekkül eden Hukuku Esasiye Encümeni, bu takrir muhteviyatı esas olmak üzere, bir kanun lâyihası hazırlamağa bağladı. Nihayet dört ay kadar bir müddet sora, bu Encümen ^Büyük Millet Meclisinin Şekil ve Mahiyetine Dair Mevaddı Kanuniye^ serlevhalı sekiz kanun maddesi Meclise getirdi. 18 Ağustos
94
1920 tarihinde müstaceliyet kar ar ile tahtı müzakereye alman bu mevadd* kanuniyenin, uzunca bir de esbabı mucibesi vardır.
Encümen mazbatasının, Büyük Millet Meclisinin tarifine ait a a urları meyanında, gu cümleler yazılı idi: «Halife ve padigahm esareti ve hadisau sairenin de teJâhukundan tahassul eden zaruretin sevku ücasile teşekkül eden Meclisimizin, ebediyen bugünkü şekilde istimrarını kabul etmek, had ve istisnaî vaziyetlere şekli tabii vermek olduğuna ve halbuki eşkâli gayri tabiiye payidar ola-mryacağı düsturuna binaen ihlâl edilen hakkı hilâfet ve saltanat ve istiklâli mîllet ve vatanm istihsal ve teyidine değin istimrarı ve ancak maksudu esasî olan bu mukaddes ümniyelerin husulile Meclisin şekli tabiî alması muvafık görülmüş ve onun için ikinci maddenin birinci fıkrası (gayenin husulüne değin) i ha resi 1 e takyit edilmiştir.& Filhakika Meclisin in'ikadı müddeti zamanla tas* rih ve takyit olunmamıştı.
Bu esbap ve mü la le ay a göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi* nin 1920 Ağustosunda, henüz daimî vaziyet ve mahiyetinin tabiî olmadığı telâkkisinin cari bulunduğu anlaşılıyor»
Mevaddı kanuniyenin birincisi de: «Büyük Millet Meclisi, teşri ve icra kudretlerini haiz ve idarei devlete bizzat ve müstakil len vazıulyettir,» suretinde idi. Bu madde ile Meclise verilen salâhiyetin dahi, esbabı mucibeye nazaran muvakkat olması lâzım-geleceği tabiî idi. Mahiyeti muvakkat olan bir müessesenin salâhiyeti dabi, mevcudiyeti müddetli e kaim olur.
Hukuku Esasiye Encümeninin telâkki ve mütaleası, Mecliste de aynen tebarüz etti. Hatta Meclis azasmdan birçokları, maksadın izahında, Encümenin ifadelerini nakıs bularak, tasriiıat tekli finde bulundular. Dediler ki, birinci maddenin başına, «hilâfet ve saltanatın ve istiklâli vatan ve milletin istihlâsma kadar„» sarahatini ilâve etmek lâzımdır, İkinci maddedeki «gayenin istihsaline değin» ibaresi yerine dahi, ayni sarahatin ikamesi lüzumu talep olundu. Bu mesele çok münakaşalı mucip oldu. Bazı tneb'uslar, yama «hilâfet» kelimesini koyalun, saltanat onda mündemiçtir, dediler.
Bazı hoca efendiler, buna razı olmadılar. Hilâfet bir emri manevidir mütalcasmda bulundular. Hilâfette, ruh b a niyet yoktur, itirazına, hoca efendiler, gu yolda cevap verdiler: «Saltanat hükmettiği memalike şamildir. Hilâfet bütün kürei arzdaki İslama şamildir.»
95
Bu münakaşalar günler ve günlerce devam etti. Muarazada bulunan fikirlerden biri sarih idi: «Halife ve padişah vardır ve var olacaktır. 0 mevcut olunca bugünkü vaziyet, şekil, salâhiyet muvakkattir, makamı hilâfet ve saltanat, icrayı faaliyete fırsat bulunca, teşkilâtı siyasiye ve es as iyen in ne olduğu muayyendir, malûmdur. O noktai nazardan yeni bir şey tasavvur etmek mev-zuubahs değildir. Makamı hilâfet ve saltanatın icrayi faaliyetini temin edinciye kadar, Ankaraya toplanmış olan birtakım insanlar, muvakkat tedbirlerle çalışacaklardır.»
Buna muarız olan fikirde vuzuh yoktu. «Saltanat, millete intikal etmiştir; saltanat kalmamıştır; hilâfet te* saltanat demektir; binaenaleyh onun da hikmeti mevcudiyeti yoktur» tarzmda açık ve sarih konuşulamryordu. Otuz yedi gün sora, 25 Eylülde bir cel-sei bafiyede Meclise bazr izahatta bulunmağı faydalı addettim. Cari efkâr ve hissiyatı tatminden sora, başlıca gu mütaleatı ser-detmiştim:
«Türk milletinin ve onun yegane mümessili bulunan Meclisi Âlinin, vatan ve milletin istiklâlini, hayatını temin için çalışırken; hilâfet ve saltanatla, halife ve sultanla bu kadar çok meşgul olması mahzurludur. Şimdilik, bunlardan hiç bahsetmemek menafii âliye iktizasındandır. Eğer maksat, bugünkü halife ve padişaha muhafazai merbutiyet ve sadakat edildiğini ifade ve teyit etmekse, bu zat haindir. Düşmanların, vatan ve millet aleyhinde vasıtasıdır. Buna halife ve padişah deyince millet, onun emirlerine mutavaat ederek düg^ man amalini yerine getirmek mecburiyetinde kalır. Hain veyahut makamının kudretü salâhiyetini kullanmaktan memnu olan zat, zaten padişah ve halife olamaz. O halde, onu haledip yerine derhal diğerini intihap ederiz* Demek istiyorsanız, buna da, bugünün vaziyet ve şeraiti müsait değildir. Çünkü haPî lâzımgelen zat, milletin nezdinde değil, düşmanların elindedir» Onun vücudunu keenlemyekün addederek diğer birine biat edilmek tasavvur olunuyorsa, bugünkü halife ve sultan hukukundan feragat ettniyerek Istan-huldaki kabinesile, bugün olduğu gibi muhafazai makam ve idame i faaliyete devam edebileceğine nazaran, millet ve Mee-
96
\İBİ Ali, asıl maksadını unutup halifeler dava&He mi uğraşacak? Ali ile Muaviye, devrini mi yaşiyaeagız? Hulâsa, bu mesele vâsi, nazik ve mühimdir. Halli, bugünün işlerinden değildir.
Meseleyi e&aâmdan haile girişecek olursak, bugün içinden çıkamayız* Bunun da zamanı gelecektir.
Bugün vazedeceğimiz esasatı kanuniye, mevcudiyet ve istiklâlimizi kurtaracak olan Millet Meclisini ve milli hükümeti takviyeye matuf mana ve salâhiyeti zamin ve natık olmalıdır ! s)
Efendiler, bu izahatımdan bir hafta evel, ben de, Meclise bir proje vermiştim. 13 Eylül 1921 tarihli olup siyasî^ içtimaî, idarî, askeri noktai nazarları telhis ve teşkilâtı idariye hakkındaki mu* karreratı ihtiva eden bu program* Meclîsin 18 Eylül 1921 günkü içtimamda okundu* işte, bu tarihten, daha dört ay geçtikten sora takarrür eden ilk Teşkilâtı Esasiye Kanunu, bu programdan çıkmıştır.
Şimdi arzu buyurursanız İstanbul ile muhabereye devam edelim.
Tevfik Paşa 27 Kânunusani tarihli telgraf namesi muhtevi* yatım 29 Kânunusani tarihli bir telgrafname ile tekrar etti. îcra Vekilleri Heyeti Riyasetinden §u cevap verildi;
Ankara, W1/»S1
istanbul di Tevfik pas* Hazretlerine
İtilaf siyasetinde Türkiye lehine vuku hu I un inkişafı âhir, milletin azmi fedakarı» mahsulüdür. Türkiye Büyük Millet Metlisi tun Sevr Ahitnamesini külliyen reddetmesi üzerine hadis olan şu vasdyetten, ınenafii nıiîliyeye ı-.n muvafık nelayiç iginV .-ııli, Londra konferansına iştirak edecek murahhasların doğrudan doğruya iradei ınillıyeyi temsil eden Büyük Millet Meclîsi tarafından intihap ve terhis edilmiş nî-masite kabildir. Sevr Muahcdet meg'umesitıi imzalamış hir heyetin varisi hususisi olan beyetiüİz murahhaslarının, mülkü millete nufi şerait istihsal edebilmeleri gay-rimümkündur, Binaenaleyh* vatanın mcnafiİ SHyesî itabı işbu miizakeraiı sulhiye-de öîzin aradan çıkarak Büjük Millet Meclisi murahhaslarını, vahdeti milliyeti tamamen irae edeT bir şekilde serbest bırakmaktı çınız- lâzımdır. Bu sebeple, eveîki
Londra Kod-feranaıaa iştirak edecek murah haslar, O o jr r ti (j a e) doğruya millî İradeyi tenı-fîl edea Bü-y İL k Millet meclisi tarafından intihap edilmelidir
C. II. - 7
tebligatımın hakkında cereyan edecek ntüzakeratı bir tarartnn takıp ve itfa eylemekte beraber berveçhiali mukarreratı muymul en kabul ve tenli i eylemeniz riea olu-¦av:
1 — Londra koufcrari&jna iştirak edecek Türkiye be yeti murahhasa*!, munha-sn-an Türkiye Hiiyük Millet Meclisi Hükümeti tarafmdan i mikap ve izam edilecektir*
£ — tabu heyeti murahhasa refakatine verilmesini lüzumlu gârdiİKÜmfo ha*ı mütehaAiii:- ıiLİijavjrîer ile evrak ve vt&gjkı lobime taraf mizdan ihzar ve heyete iltihak etmek üzere izam ve iraa) edilecektir,
3 — Tarafımızdan gönderilecek İ*bu heyeti murahhasanın, umum Türkjve menafi) ni temsil edecek yegâne heyet olduğunu da Düveli tiilâfiyeye tebliğ edeceksiniz.
4 — Vakiin darlığı ha*rbile kafi ve nihaî alarak ittihaz edilen i&bu mukar-reratın ademi tervici halinde selâmeti mülkü mîllet namına terettüp edecek mes'uliyeli tarihîye tamamen heyetinize ait bulunacaktır.
İcra Vekilleri Heyeti Reisi Fevzi
Efendiler, Tevfik Pâşanm refiki mesaisi olup Ankarada bulunan İzzet Paşa tarafmdan da bir telgraf yazıl mas r faydalı olur zannmda bulunduk. İzzet Paşanrn telgrafı şu idi:
Şİfr( Ankara, 3u/l/1921
Ittanbulda Tevfik Pata Hazretlerine
Şubat evahirinde Lo mirada inikat edecek konferansa mütedair Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Pa^n Haaretlcril^ zan tamikti m-umu da cari açık muhaberat muhteviyatına muttali bulunuyoruz. Heyetimizin duçar oldur £u ademi muvaffakı}*;! amerine yine iradı mülaleaya mücascrel müslelıimi hacalet olmakla beraber zatı falı i ma nelerini vaziyeti hakîkiye ve burada hükii raferma nikatı nazar hakkında tenvir etmeğe sevkı vatanperverce lüzum hissediyoruz. talanbuJun tahtı işgalde olması haıiebiLe oradaki bîr hükümetin menafi i esasiyei milleti müdafaadan arifi olacağı buraca tabii görülmektedir. Ayrı iki heyet halinde konferansta »palı vücut rmıuklen, bilütıure Anudulu ih İHtanbiJİun lefrikma yol acjlueHJLi imdi. şeetle de tevakki edilmektedir. MıiEtafa Kemal Pasa Hazretleri 4e» tel Brafımnı el erindeki nikaü nazardan esas itibari İr Sarfınazar rlmejie salâhı yntar değildir. Auadoluda avni hakta muhalefet ve isyanlar kesrü itale ve çeteler tenkil olunarak kuvvetli bir ordu ve hükümet tevekkül «im i? ur. Avrupuyr^ Sevr Muahedesinin lehimize tadiline aevkedebilecek müzakeratm inkrtJına mahal verihniyeeek surette bideriği himmet hu* vurulmanı nı haabesaadâka istirham eyleriz. Buradaki Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarafı padişah i dtn tanınması şartı EHaBiri baki kalmak üzere teferruat ve za vahi re alı bazı hususal i cin dahi mü d t Yr iri efkâr İmkânı mevcuttur. Bu imkânın i fa te«ine mahal verilmrmek üzere ispari keyfiyet buyu rulman maruzdur.
Ahmet lxxtl
98
Efendiler, sizi yormazsam Tevfik Paşanm bu telgrafa verdiği cevabı da ar?edeyim:
Şifre
istanbul, 31/1/1921
Tevfik Pa$a yeminle ba£İı olduğu Kanunu Esasiye aadakatteu Ayrılamıyor
Anka Tada ݣ&et Pasa Hasretlerine
Cî 30 Kanunusani 1921
Cümlemizin, muhafazai ahkâmına yemin etti|i m iz Kpmıııu Esasiye muhalif tadilâtı esasiye icrası ve anın tasdiki sarahati kanuniye ile ne derece kabili telif ola' cağı cayi mülâhazadır. Bu husus, ancak Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin^— vasıtası! c gönderdiği telgrafla hey an olunan ve bizce mültezem bulunan tadilâtın Düveli İtilâf iyece kabul edilmesine ihtimam olunup inşallah istihsâli matlup olunduktan şo*ö usulü dairesinde Jiallolıınaeak mesaili dahiliyedendir* Aksi hal, dünkü telgrafımızla dahi izah olunduğu üzere konferansa ademi kabulümüzü ve İstanbul un derhal hakimiyeti osmaniyeden ihracını ve Yunanilerin davasının bilâ müdafaa kalınalım belki muhik görülmesini mucip alacaktır. Telgraflardan bir cihetin anlaşılmadığım istidlal ediyoruz. Konferansa sizin ve bizim diyerek iki heyet İram edileceğinin nereden çıkarıldığı anlaşılamıyor, Dava ayni* esbabı müdafaa ayni olmakla beraber bu hususta ittihadı tam olu uca h oraca tayin olunacak murahhaslar, Düveli İtilâf i yenin tanımakta oldu|u hükümetin terfik edeceği murahhaslmla beraber gidince, heyet, müttehit ve yekvüçut ve salahiyeti lSzîmeyi hatz olur ve bilaihliraz müttehiden daveyi milliyi müdafaa eder. Bu lüzumun oraca da takdir buyuruldu ğu, murahhasların Düveb İtilâf iyeye Lam Kırılmalarını bizden talep buyur/nasile müspetti r. Tebliğ olunan nota ve heyanatmız vazıhan göstermektedir ki» Düveli İtilâf iye Londra Konferansına yalnız alarak Anadolu murahhaslarını kabul etmemektedir. Bunlar, hükümet murahhuslarıJe birlikte bulunmak suretik kabul olunacaktım Böyle ayrılık muhafaza edilecek olursa ağlebi ihtimal hiçbir tarafın murahhasları kabul edil-miy etektir - Bu bapta yalnız buradan murahhas kabul edilmesi muhtemel ise de Anadolu için hu ihtimal de yoktur. Binaenaleyh pek büyük fedakârlıklar mahsulü olan bu tebeddül, zararımıza hallolumır. Çünkü itilâf mahafilinde Yunan muhipleri fazla olup kendilerine Türkler garkta harbin idamesine taraftar ve sulhu itilâfa talip değildir diye propaganda ile lehdar olanları kendilerine celp, bizi haksız ve düşmanımı Et haklı göstermeğe salâhiyet verilmiş olur. Mügterek murahhaslardan mürekkep bir heyet gönderilirse metali himiz kabul olunmasa bile, lehimize elan efkarı aleyhe çevirmemiş; ve belki aleyhtar olanların bir kısmı mühiminim kazanmış oluruz. Vakit pek dardır. Muhaberat ile zayi edilecek zaman kalmamıştır. Murahhaslar, m hemen izamı menafi i vataniye ve milliye icabıdır* Zatı devletler il e rüfekayi muhteremeni&in dahî avdetleri ltondıt- Zira ora efkârına ancak anmüs&hedetin vukufunuzdan bihakkın istifade edecek zamanda ve orada efkârın bu ı kiktin nazara celbi lüzumunda müttefik olduğumuz kanaatindeyiz Efendim.
Sadrazam
Tevfik
99
Efendiler, Tevfik Paeanm Fevzi Pasa Hazretlerine olan ceva* bî telgraf mı da okuyalım:
Şifre
Deruadet, 1/2/1921 ¦\=ı!-_.l.ı Mustafa Tevzi Paşa Hazretlerine
C: 30 KâııutıuHani 192L KichI KosUmtiııin Ati raya avdeti üzerine Düveli İtilâf iye mehafilinde ve efkârı uınunıiycde Yunanistan aleyhine hunide gelen tebed' dii I münasebelile Avrupada lehimize bir cereyan tevellüt etin ekle beraber, bu cereyana mukabil, Rumlara müzahir ve Sevr Muahedesinin tamamen veya eûz'î tadilatla tatbiki sureüle Türkiyeyİ imha fikrinde muşu- bazı ricali siyasiye de mevcut bulun-matına, huiusile aldığımız malûmatı mevsuka?a göre, ricali mezkürenîn Anadolu mümessillerinin dahi kunfrrarıta davrt rdilmeiini kabul ve terviç eylemeleri Ana-dolunun böyle bir davete icabet elmiyeceiine kani olmalarından ileri f«lmi| ve bundan maksatları da ?u ademi icabet keyfî yelini öne sürerek ve aleyhimize te-dahiri zecriye ittihazını muhik göalerrrek efkârı umumiye)i siyasetlerine iktifaya mecbur eylemekten İbaret bulunmuş olmasına binaen konferansa bir an cvel vc müştereken gidilerek İh kakı hakka çalışılmak tâbuttur. Şayet arada meşru v« muhik mu-talcbatımtıjn reddolunduğunu görür ve konferansı terke mecburiyet hissedersek, bu keyfiyet husemamızın elinde aleyhimize bir silâhı müessir olamaz. Telgraf namelerin de beyan ol rinan mu tule halın, evelee de bildirilen esbaba ve tttanhulun vasiyeti ımılısueaeın& mebni kabulü mümkün değildir. Bunlarda nsrar ile konferansa voklü zamanında iştirak fır.-jm fevlcdilirne, evvelâ temini vahdet ol un mamanın dan dolayı İstanbul ve Boğazların büsbütün hakimiyeti osnı an iyeden çıkmam, «an İyen Düveli İli Jjf iyenin Yunanitılana muaveneti uaktiye ve askeriye ifa ve Anadolu da müşterek bir harekeli taarruz i ye kretsıncı kalkılarak saten mesaibi miı tevaliye i har-biyeden adedi pek ziyade tenakut etmiş olan Türk unsurunun bîr kat daha mahvu periganiye maruz kalına ki, ulinen büyük nispette fedakârlıklar ihtiyarı mukabilinde haricî mttavcnrlc ihtiyaç mrrbunyrti hâ)-ıl olarak bimıetice gayri emel olan istiklâlin heder edilmesi gibi netsyiri vah tine lahadEİÜF eyler. MurafihsplarjriiiMi Dr rendele tesrii hareketi elzemdir Efendim.
Sadrazam
Ttvfik
Muhterem Efendiler, Osmanlı Sadrazamının daha bazı tavsiye ve ihbarları vardır. Müsaade buyurursanız onları da okuyalım:
Şifre Dersaadet, S/2/1921
Ankara da Mustafa Kemal Pasa Hasretlerine
Londrada içtima edecek olan koufcransa Devleti Aliycnin dahi davet edilme* binden dolan telâ}* dü^en Yunanlılar, aleyhimizdeki propagandalarına bir kat daha germi vermişlerdir. Partal*ki murahhasımızdan aldığımn malûmata nazaran Fran-
100
sada efkarı umumiyeyi aleyhimize çevirmek için gÛya Anaddluda bir Alman heyeti askeriyesi mevcut olduğunu ve harekât ve riyasetinizin bu heyetin tdkinatındah tevellüt eylediğini Fransız mehafilinde neşretmekte oldukları gibi Türkiyedeki hı-rfetiyantarm kaüiam edilmekte olduğundan balı sile bunların tahlifi için Papa tarafından bilcümle parlâmentolara müracaat edildiği nıesnm olduğu murahhası müşari-leyb tarafından ilâveten bildirildiğinden fevkalade suitesiratı mucip olacak olan işbu şayiatın serian tekzip edilmesi rica ve tavsiye olunur.
Sadrazam Tevfik
gifre Dcrsaadet, 3/2/1921
Ankarada Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Konferansa tesir etmek makeadile şubatm yirmi birinde Yunanlıların 70—80 hin kişi ile taarruza geçecekleri Hariciye Nezaretinden mevsukan istihbar kılmmıg-trr. Taarruzun Karahisar - Eskişehir istikametinde olmasına ihtimal verilir. Ankara murahhaslarının yalnız olarak konferansa kabul edilemeyeceği mümessiL leHn cümlei ifadalmd andır.
Sadrazam Tevfik
Bu telgraf m yazılmasından maksat, Yunanlıların taarruz edeceğini bildirmek mi idi; veyahut, Ankara murahhas!arcnm yalnız olarak kabul edilemiyeceğini söylemek mi idi, bunu anlamak müşküldür. Yoksa 70 - 80 bin kişilik düşman kuvvetinin taarruzu tehdidile ikinci fıkra müedrîası temin edilmek mi isteniyordu?
Murahhas izamı hakkında, bizim, serdettiğimiz noktai nazarları i§*ara timiz veçhile Tevfik Paşa İtilâf mümessillerine tebliğ etmiş te, telgrafın son fıkrasile aldığı cevabı mı iblağ ediyordu; bu da vazıh değildir.
Dcrsaadet, 8/2/1921
Ankarada Mustafa Kemal Paga Hazretlerine
Fransız efkârı umumiyetini rencide etmemek için Kilikyada taarruzdan tevakki edilmesi, hayrrhahhğmda şüphe olmıyan bazı Frsnsr? ricalinin tavsiyesi üzerine Paris murahhasım 12dan kemali ehemmiyetle bildirilmiştir.
Sadrazam
Tevfik
Efendiler, bu gibi tavsiyeleri, İstanbul hükümetlerinden çok dinlemiştik. Bizim taarruzdan tevakki etmemizi tavsiye eden
101
hayırhahın muhatabı, işittiğini bîr gramofon gibi bize isal ederken» hayırhaha, bîze de taarruzdan tevakki edilme* in i icap edenlere tavsiye edip etmediğini sormuf mu acaba? Aldığı cevap, menfi idise, onun hayırhah! iğin a nereden hükmetmiş idi? Vatanımızı Osmanlı ti- işgal edenlerin, efkârı umumiyetini rencide etmemeği tavsiye calinin havai- edenle re, vatanı iggal olunan milleti, niçin rencide ettiklerini ve etmekte devam eylediklerini sormamak, neden, bu Osmanlı ricalinin hava&sı mümtazesi olmuştu?
Hulâsa, Muhterem Efendiler, görülüyor kî, Tevfik Paşa ve arkada § larile esasta, fikirde, telâkkide, anlaşmak mümkün olamıyordu. Nihayet, mesele, Meclise intikal ettirildi.
Meclise iki teklif dermeyan ettim. Birisi: memleketin ve milletin vaziyet ve maksadım İstan bu la sarahaten bildirmek; ikincisi: ayrıca davet vukuunda Londra ya müstakil bir heyet göndermekti. Her iki teklifim kabul edildi.
Efendiler, Meclisin nokta i nazar ve kararını, Tevfik Paçaya iblağ eden telgraf nam e aynen şöyle idi:
Tevfik Pasa- Londra konferansına davet dolayısile Türkiye Büyük Millet Meclîsi Reisi
mn teklifleri Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ve icra Vekilleri Heyeti Reisi Fevzi Paşa Hazretlerile karsısı ? Ha l^tanbuldu Tevfik Paşa Hazretleri arasında leaÜ edilen nıuhaherat, heyeti umumiye-Büyiik Millet de okunmak sureiile Meclisin, dahili ıttılaı 'ddu, Tevfik Pasa Hazretleri urafından Meclisinin dermeyan buyurulan müialest, memleketin bugünkü vaıiyrti hakkında sarih Mr fi-kararı kir t dinmekten pek uttk olduklarını teessürle biie jçü sterdi. İstanbulda mütare-
ktrdtnlıvrı iki nevi hükûnirt biribirini takip etmiştir. Biri Hamut Feridin riyaseti altın d a, muhtelif zevatın itflirukjle tevekkül eden hükümetler kiT herne behasına olarsa olsun, itilâf Devletlerine kargı mutavsalı mutlaka fikrini temsil etmiş ve memleketin kendi hukuku huk i m i yetini idame için bezlettigi fedakârlıkları, düemnnlarla beraber çalışmak suretile lakim etmeği bir mesleki mahsus edinmiştir. Bu fikrin malikleri, memleketin çer ve hıyanete müstait nrkadar nankör evlâdı varsa, hepsini tahrik ve teçhî* ederek, müdafaai mil Üyeye hain nefs eden vatanperverler aleyhine mütemadi kullandılar, ğer'i müh in n ununu tu^rr. dilen sahte fetvaların, mazharı tnltif olan mirininim An onurlarla fikri istiklal ve müdafaa aleyhine neşrettikleri manevi ve maddi zehrii ifsat kuvvetleri aleyhine, Anadolu ayların mml-det çarpışmağa mecbur oldu* Onlar, düşmanlar hesabına cephelerimizi ka{ defa arkadan vurdular, tslâmm ilk asırdanbert, şeref ve hakt din narama cihal eden milletimi/, tarihimizin İlk günlerin de nheri, devlet ve memleket n«r vakit tehlikeye düşmüşse kanım mebzulen akıtmaktan hali kalını yar milletimiz, bu defa muazzam vatandan bakiye kalan son parçada, son kaleye çckîlmif, en son müdafaasın l ya pürken hükümet namını alan heyetler, düşmanlar hesabına, düçman safları arasında kendi mîlletleri aleyhine çahşıyor!urdu Bîzanam «on frünieriııdu, Fatihin teslim davetine karşı eA ilahın bana bir vediası olan hu memleketi, ancak A ilaha teslim ederim* diyen ion Kayteri Rurmin tabıma varis bir hanedandan fçirn hugün-kü hatife ve »n İtan m hükümeti, esir olmamak isteyen milleti, kendi elîle baâhyarck
düşmanlara tealim etmeğe çalışıyordu. Bu birinci t&tha, o hükümetlerin ve müttefiklerinin hezimetile netice buldu. İkinci nevi hükümet, Tevfik Paşanın riyaset el* tikleri heyettir ki, maksat itibarîle Anadolu mildafaıiMna taraflar olduğunu «fiyle* nıeklc beraber, İcraat iti bur ile, memleketin samimiyetle istihsal etmek istediği sulha ıı ıı kab ili tecviz, bir ^nMcl ve inal île mâni ıdnınkta devam ediyor. Şûra yi saltanatta, itilâf Devletlerinin uzattığı ilân» esareti ayağa kalkmak, ibrazı hürmet etmek sur etile kabul ve i m ita eden rical ve ayan, bütün memlekette hiçbir hak ve salâhiyeti temsil elmiyen bir kuvveti sakı la hal incirdir. Anadolu ve İstanbul, istiklâl ile esaretin, hürriyetle mahkûmiyetin tearuz ve lehalüf ettiği iki ayrı parça İnlinde katmıştır.
Biz, memleketin re.it edilmiş» ihtiyarını kaybetmiş parçasını hür ve m unluk il kısma ilhak etmek isliyoruz, İstanbul ricali, küllü teşkil eden ve bütün bir cihanı husumete karsı kendini (cref ve salâhetle mUdafaa eden hür fecsroı, esir ve mahkûm ı-ıi/'r tâbi etmek, ilhak etmek istiyorlar. Kütün Anadoluyu, hürriyet ve istiklâline âşık bütün evlâdı memleketi ve bugünkü ruhu mazlumu islâmı temsil eden Büyük Millet Meclîsi, lstanbuhın malûl Ve mahrumu hürriyet bir heyetine tâbi olmayı, hiçbir zaman kabul edemez.
Metisimiz tarafından kabul ve ilân edilen ve bütün memlekette muta olııı Teşkilâtı Esasiye Kanunlarımız mucibince, hakimiyet, bilakaydüşart milletindir te milletin tesri ve icra kudreti ire, onun hakikî ve yetine mümessili olan Büyük Mille t Meclisinde tecellî eder, Kü esasata binaen heyeti murahhasamızın Îstanbula gitmesi ve oradan intihap edilecek bir heyete dahil olmanı ve aranın vereceği sal ahiye tna me ile cihana karşı davayi millimizi deruhde etmesine imkân yoktur. Eğer isterseniz bilfiil ve lıilhak haizi istiklâli mutlak oîunT bütün irgkilatı idari yeşile mendeki ıj ledvir eden, orduları garkta ve garpta düşmanlara hadlerini bildirerek memlekete milbiin yollarını açan Meclisimizin» heyeti murahhasasını, memleketi temsil edebilecek yegâne heyet olarak tanırımı*» Yoksa, bi« kendi heyetimizi, kendimiz göndermek kararını zaten almış bulunuyoruz. Bu kararımıza verilecek cevabın, bir* lakım rözler değil, fakat filiyni olması bizce matlup ve mül teze indir.
Efendiler, Hariciye Vekili bulunan Bekir Sami Beyin tahtı Londra kob-riyasetinde ayrıca ve müstakil bir heyeti murahhasa tertip edildi. f™wu» isli ey et, Londra Konferansına sureti mahpusa d a davet vukuunda tirat,Tnl* icabet ve iştirak etmek kaydile ve fakat zamandan istifade maksa* dile, Antalya üzerinden Romaya hareket ettirildi.
Heyetimiz, İtalya Hariciye Nazırı Kunt Isforça vasıtasile, konferansa resmen davet olundukları kendilerine tebliğ olunduktan sora Londraya gitmişlerdir. *
Londra Konferansı, 27 Şubat 1921 den 12 Mart 1921 e kadar devam etti. Müspet hiçbir netice vermedi.
Düveli ttilâfiye, İzmir ve Trakya nüfusları hakkında kendileri tarafından bir tahkikatm neticesini kabul edeceğimize dair, bizden vadalmak istediler. Heyeti murahhasamiz, evvelâ, bunu kabul etmişti, Aokaradan vukubulan ihtar üzerine, bilâhare, tah-
- ı
103
kikatm icrasını, Yunan idaresinin rePine talik teklifinde bulundu. Düveli İti lâf iyenin, Sevr Muahedesinin ahkâmı sai resin in, bilâitiraz tarafımızdan samimiyetle tatbikini temin etmek İstediği anlaşılmıştı, Heyeti murahhasa um, bu husustaki teklifata, ret mahiyetinde cevaplar vermişti Yunan murahhasları, tahkikatı esasmdan reddetmişlerdi. Bunun üzerine, Düveli îti 1 afiye murahhasları, Türk ve Yunan heyeti murahhas alarma, bazı teklif atı havi bir prof e vererek, hükümetlerinden bu projeler muhteviyatına dair alacakları cevapların, konferansa bildirilmesini talep etmişlerdi.
Bizim heyeti murahhasamıza verilen projede, Sevr Muahedesi ahkâmında icra olunacak tadilâta müteallik şu noktalar vardı:
Bize bırakılan jandarma ve kıtaatı mahsusa miktarlarını cüVî surette arttırmak. Memleketimizde kalacak ecnebi zabitan adedini biraz tenkis etmek. Boğazlar m intak asını biraz ufaltmak. Bütçemiz üzerine mevzu tahdidatı biraz hafifletmek. Umuru nafıaya müteallik imtiyaz vermek hakkımız üzerine mevzu tahdidatı da, biraz tahfif etmek.,. Bundan başka adlî kapitülâsyonlar, ecnebi postaları, Kürdistan», hakkında Sevr projesinde tadilât icrasmı ümit ettirecek bazı müphem vu itler..
Ayni teklif at projesinde, Ermenistan hudutlar ıran tayini hususu, Cemiyeti Akvamm göndereceği bir komisyona terkedilmekte idi. İzmir mmtakasmda da hususî bir idare teşekkül edecekti. Güya, tzmir vilâyeti bize iade olunacaktı. Fakat İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti bulundurulacak, tzmir sancağı asayişi İtilâf zabitam tarafından idare olunacak, bu sancaktaki jandarma kuvveti, nüfusu nispetine göre muhtelif anasırdan tegekkül edecek, vilâyete Cemiyeti Akvam tarafından bir hıristiyan vali tayin olu* naeak* İzmir vilâyeti Türkiyeye varidatın tezayüdile artacak, sene-vî bir meblâğ, tediye edecek idi.
İzmir vilâyeti hakkında teklif olunan bu tarzı hal ve tesviye, beş sene sora, tarafeynden birinin talebi üzerine Cemiyeti Akvamca tadil olunabilecekti.
Efendiler, İtilâf Devletleri, heyeti murahhasamız vasıtasile yaptıkları teklifa im cevabnn almağa intizar etmeden, daha murahhaslarımız yolda iken, Yunanldar, bütün ordusile, bütün cephelerimize karşı taarruza geçtiler.
Görüyorsunuz ki Efendiler, Yunan taarruzu* konferans ve sulh hikâyesini bize bizzarure terkettiriyor. Şimdi müsaade buyurursanız, size, bu taarruzu ve neticesini arzedeyim:
104
Yunan ordusunun Bursa ve şarkmda mühim bir grupu; Ugak ve sarkmda diğer bir grupu vardı. Bizim de kuvveti erimiz, Eskişehir şimaligarbisinde ve Dumlupmar ve şarkında olmak üzere iki grup halinde idi. Bundan başka, Yunanlıların, İzmit t e bir fırkaları, bizim de ona mukabil Kocaeli Grupu bulunuyordu. Yunanlıların, Mendres boyundaki kıtaatına karşı da kıtaatımız vardı. Yunan ordusunun Bursa ve Uşak grupları, 23 Mart 1921 günü ileri harekâta geçtiler. İsmet Paga Kumandasında bulunan Garp Cephesi kıtaatı, arsettigîm gibi, Eskişehir gimaligarbisinde taha§-süt etmişti. Karar, muharebeyi İnönü mevazîinde kabul etmekti, Ona göre tedabir ve tertibat almıyordu* Düşman, 26 Mart akşamı, İsmet Paşanm îggal ettirdiği mevaziin sağ cenahı ilerisine yanaştı. Ertesi günü, bütün cephede temas hâsıl oldu. Düşman, 28 de sağ cenahımıza taarruza geçti. 29 da her iki cenahtan taarruz etti. Düşman, mevziî, mühim ınuvaffakryetler elde ediyordu, 30 Mart günü şiddetli muharebelerle geçti. Bu muharebelerin de neticesi düşman lehine tecelli etti.
Bundan sora, sıra bize geliyordu. îsmet Paşa, 31 Mart günü, mukabil taarruza geçti ve düşmanı mağlûp ederek, 31/1 Nisan gecesi ricate mecbur etti. Bu suretle, tarihi inkılâbımızın bir sa-hifesi, İkinci İnönü zaferile imlâ edildi.
Efendiler, düşman çekilirken Garp Cephesi Kumandan ile 1 Nisan günü cereyan eden muhaberat, o günün tahassüsatmı tes' pit eden vesaiktir. O tahassüsatr ihya için müsaade buyurursanız o günkü muhaberattan bazı telgrafları aynen okuyacağım*
MetrİBtepcdeıı, 1/4/1921
Saat 6 30 Borada Metri eteneden gördüğün) variyeti Gündünbey »imalinde, sa-l-lli ¦Ljüljı-rt sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi!, sag cenah grupunun Eaarruzile gayri muntazam çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidîye istikametinde temas ve faaliyet yok, Bozüyük yanıyor. Düşman, binlerce maklullerile doldurduğu muharebe mey damın sil ahlarımıva terktim igür.
Garp Cephesi BCumandam îsmet
İkİncİ İnönü
Zaferi ve İsmet Paşanın Met ri a tepeden gördüğü vaziyet
Ankara, 1/4/1921
İnönü muharebe meydanında Meiristcpede Garp Cepheai Kumandanı ve Erkânıharbiyei Umumîye Keisî İsmet Pagaya
Bütün tarihi âlemde, sizin İnönü meydan muharebelerinde deruhde ettiğiniz vazife kadar ağır bir vazife deruhde etmiş kumandanlar enderdir, Milletimizin ii-
105
Ii ki ât ve hayatı, dahiyane idareniz altındı gerefle vazifelerini gören kumanda ve £jlilı arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük emniyetle istinat ediyordu. Sin orada yalnız düşmanı değil milletin makûs taliini de yendiniz* tetîlâ altındaki bedbaht topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün müntchalarma kadar saferinizi tes*it ediyor. Utigmamn hıraı istilâsı, azim ve hamiyetinizin yalçm kayalarına hagmı çarparak hurdahaş olduT
Kanımızı, tarihin kitabe! mefahirine kaydeden ve bütün milleti hakkınızda ebedî minnet ve şükrana sevkeden büyük gaza ve zaferinizi tebrik relerken, üstünde durduğunuz tepenin size hinlerde düşman ültil erile dolu bir meydanı geref seyretr lirdigi kadar milletimiz ve kendiniz için çaşaai itilâ ile dolu bir ufku istikbale de nazır ve hâkim olduğunu söylemek isterim.
Büyük Millet MetJîeİ Reisi Mustafa Kemal
Büyük Millet M «el isi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Zulmü istibdat dünyasının en zalimane hücumlarına kargı, yalnız ve şaşkın kalan milletimizin maddî ve manevî bütün kabiliyet ve kuvvetlerini ruhundaki at*£* le toplıyan ve harekete getiretı liüyük Millet Meclisinin Reûi Mustafa Kemal Paşaî
Kahraman askerlerimiz, zabitlerimiz ve askerlerimizle avcı hatlarında omuz omusca vuruşan fırka ve kolordu kumandanları namına takdirat ve tebrikâtmizu kemali fahr ile arzr şükran ederim.
Garp Cephesi Kumandanı l$met
Muhterem Efendiler, İmini: muharebe meydanını, ikinci defa olarak mağlııben terk ve Bursa istikametinde eski mevzilerine ricat eden. düşmanın takibinde, piyade ve süvari fırkalarımızın gösterdikleri sayanı tezkar kahramanlıkları izah etmiyeceğim. Yalnız, umumî vaziyeti askeriyeyi itmam icjn müsaade buyurursanız Cenup Cephemize ait mm takada cereyan etmig olan harekâtı hulâsa edeyim.
Cenup Cephesi Kumandam Refet Paşanın emrinde bulunan üç piyade fırkası, Dumlupınarda, müstahzar bir mevzide bulunuyorlardı. Bundan başka, bir süvari fırkası ve bir de süvari livası vardı. Bu mevziin sol cenahında bulunuyordu. Cenup Cephesi Kumandanın m aldığı vazife, bu mevzide düşmanı tevkif etmekti, Uşak şarkıcıdaki mevzilerinden hareket eden Üç piyade fırkası ve bir kısım süvari, Dumlu pınar mevaziine temas ve taarruz ettiler. 26 Martta kıtaatımız, mevzilerini terke mecbur oldu. Cenup Cephesi Kumandanı, bundan sora esaslı bir hatta kuvvetlerini tevkif
106
ve yeniden tertibat almağa muvaffak olamryarak iki kısma ayrıldı* Bîr kısmı ki, (Sekizinci ve Yirmi Üçüncü Piyade Fırkalarile ikinci Süvari Fırkasından mürekkep idi) kendi tahtr emrinde, Altıntaş istikametinde çekildi. Diğer kısmı ki, (Kolordu Kumandanı Fahrettin Paşan m tahtı emrinde bulunuyordu. Elli Yedinci Piyade Fırka sile Dördüncü Süvari Livasından ibaret idi). Düşman, bütün kuvvetile Fahrettin Paga kuvvetlerine teveccüh ederek garka yürüdü, Refet Paşa kuvvetlerine kargı, Dumlupmarda, yalnız bir piyade alayı bıraktı, Refet Paşa, bilâhare Yirmi Üçüncü Fırkayı Altıntaş üzerinden cenuba, Fahrettin Paşa emrine iade etti* Altıntaş istikametinde, düşmanın hiçbir hareketi olmadığı tahakkuk edince, Refet Paşa, yanmda bulunan kuvvetlerle şimale cel-bolundu.
Şark istikametinde ilerliyen düşmana karşı, Fahrettin Paşa kuvvetleri, muhtelif mevakide muharebeler vererek Afyon garkına çekildi. Düşman, Afyon Karahisarmı işgal ettikten sora, Çay -Bolvadin h attın a kadar ilerledi ve orada tevakkuf etti. Bu düşman karşısında, Fahrettin Paşa, Elli Yedinci, Yirmi Üçüncü Fırkalarla beraber, cenuptan Adana mm takasından gelen Kırk Birinci Fırkayı da alarak, mukabil bir hat vücuda getirdi.
Efendiler, fazla mülâhazatı sevkuleeyşiyeden içtinap taraftarı olmakla beraber, Yunan ordusunun bu defaki umumî taarruz plânında, nazarı dikkati çok calip hır hatayı işaret etmek isterim. Yunan ordusunun Ugak grupu, Dumlupmardan sora, Eskişehir istikameti umumiyesüıde yürümek lâzımdı. Afyon üzerinden Konya istikameti umumiyesinde teveccüh etmesi, asıl neticei kafiye sahasından kuvvetlerini uzaklaştırarak, onlan atd ve tehlikeli bir vaziyette bırakmıştır. İnönünde, muvaffakryet bizim tarafta kaldıktan sora, bu kuvvetlerin kendilerini tehlikeden kurtarmak için bir an evel ve serian ricatlerini teminden başka bir Şey düşünemeyeceklerine şüphe yoktu* tn Önün de muzaffer olan kuvvetlerimizin, Eskişehir, Altmta§ üzerinden Dumlupmara teveccüh ederek, ve bu mesafenin mühim bir kısmmda şimendifer hat-, tından azamî istifade mümkün olduğuna göre, Afyon Karahisa-rm şarkında bulunan Yunan grapunun hattı ricalini katletmesi ve bu suretle o grupu büyük bir felâkete duçar eylemesi pek kuvvetli bir ihtimal dahilinde idi. Nitekim, bu fikrin tatbikatına geçmekte bir an teaahur edilmemiştir. Derhal Cenup Cephesi Kumandanı Kefe t Paşan m emrine, ilk serbest kalan fırkalar verilerek tahrik edilmiştir.
107
Refet Pasa kendisi mağlûp olduğu halde düşmanı mağlûp kabul ediyordu
Yunan ordusunun Uşak grupu, inönü Meydan Muharebesinin neticesi üzerine derhal rîcate haşladı. Refet Paşa, 7 Nisan 1921 tarihinde karargâh ile Çekürlerde, Dördüncü ve Ön Birinci Fırkalar Altıntaş m intaka snı d a, Beşinci Kafkas Fırkası ve kuvvetli bir alay mahîyetinde bulunan Meclis Muhafız Taburu Çekürler cenubunda, Birinci ve İkinci Süvari Fırkaları Kütahya mıntakasında bulunuyorlardı. Fahrettin Paşa, Çay ve Afyondan çekilen düşmanı takip ve tazyik ederken, Refet Paşa da, düşmanın Asi ıhan lar civarında bulunan bir alayına, bu saydığımız kuvvetlerle, yani, üç piyade fırkası ve bir taburla, taarruz etti. Bir taraftan da, şimalden daha iki fırka, Yirmi Dördüncü ve Sekizinci Fırkalar, cenuba tahrik edildi. Aslıhaulardaki Yunan alayı, Refet Paşanrn taarruzunu tevkif etti. Çok zaman kazandı, bu müddet zarfında geriden gelen kıtaatla iki fırkaya kadar takviye olundu. Bu kuvvetler, Afyondan çekilen kuvvetlerin kendilerine iltihakını temin etti.
12 Nisan 1921 günü Refet Paşanrn emrinde şimalden cenuba ve şarktan garba taarruz eden kuvvetlerin mecmuu şu idi:
Şimalden gelen 4, S, 11, S ve 24; garktan il eri iyen 57, 23 ve 41 inci Fırkalar ki eem'an sekiz piyade fırkası ve bir piyade taburu.. Birinci ve İkinci Süvari Fırkaları çok uzak mesafelerden dolaştırılarak ancak düşman mağlûp edildiği takdirde müessir olabilecek, fakat o günün muharebesinde hiç te müessir bulunmayan, düşman gerisinde Banaz hedefine sevkolunmuştu. Refet Paşanrn tahtı kumandasına verilen kuvvetler, taarruzlarında muvaffak olamadılar, bilâkis fazla zayiat verildi. Düşman, Dumlupınar meva-ziîne hâkim olarak yerleşti ve orada kaldı, Refet Paça kuvvetleri de, Dumlupınar dan on kilometre sarkışıma Ud e olmak üzere, Aydemir, Çalktfy, Sı İki saray, hattına çekilip durdu, Askhanlar Muharebesi diye yad olunan, bu hareket, bu suretle hitam buldu.
Efendiler, muharebenin cereyanı esnasında muharebe hatlarından bazı kısımlar m ileri geri vukubulau dalgaları ve bilhassa Afyon garkmda bulunan dü&man fırkalarınm, Dumlupınar ilerisinde bıraktıkları bir alaylarmm mağlûp ve bertaraf edilememesi yüzünden, Dumlupmara kadar çektlebilmelerini müteakip Yunan kuvvetlerinin esaslı bir hat işgal etmek üzere tertibat alırken, ilerdeki parçalarının o batta vâsıl olmak üzere geri yürüyüşleri, Refet Paşanrn muharebe neticesini yanlış hükmetmesine bais oldu. Filhakika, Refet Paşa, kendisi mağlûp olduğu halde düşmanı
108
mağlûp ve ricat eder kabul etti ve bunu beş gün devam eden Dura-lupmar Meydan Muharebesinde düşmana son darbeyi vurmak nasip olduğunu bildiren, telgrafile bize de iblağ etti. Biz de, bittabi memnun olarak tehalükle, büyük takdirat ve tebrikâtta bulunduk. Fakat, vaziyeti tamamile meydana çıkarmak için telgraf bağında kendisine sorduğum suallere aldığım cevaplardan, vaziyetin bildirildiği gibi olduğunda şüphe ve tereddüde düştük. Nihayet anlaşıldı ki, düşman, tamamen maksadına muvafık ve vaziyeti umumiyesine mutabık olarak, Dumlupmarda müdafaası sebil, hâkim ve esaslı bîr mevzi alıyordu* Bilâkis Refet Paşanın, biraz geride, bütün kuvveti erile Aydemir, Çalköy, Silkisaray battım tutmasr, lâzımgeldL
Efendiler, vaziyette sükûnet peyda olduktan sora Refet Pa-şanm kumanda ettiği orduda, kendisine karşı itimadın münselip olduğu anlaşıldı. Vaziyeti mahallinde tetkik etmek üzere, Fevzi Paşa Hazretleri, Ankaradan ve tsmet Paşa da, Garp Cephesinden birlikte bizzat Refet Paşanın karargâhına gittiler. Refet Paşanın kumanda vaziyetinin bir müddet daha idamesi ciheti tercih edilmekte olduğundan, meseleyi ona göre bal ve tespite çalıştılar. Fakat zaman geçmeden bu vaziyetin idamesi gayrimümkün ve gayri-caiz olduğu kanaati hâsıl oldu. Bu sebeple, ben, bizzat Fevzi ve İsmet Paşaları alarak Refet Paşa nezdine gittim. Vaziyeti yakından tetkik ettim ve derhal şu tarzı halli tatbik ettim. Tahtı kumandasında bulunan Cenup Cephesini, Garp Cephesine raptederek ismet Paşa kumun da»ma tevdi ettim. Kendisine Ankarada bir vazife verilmek üzere oraya avdeti lüzumunu bildirdim.
Refet Paşa, Anka raya avdet ettiği zaman şöyle bir sureti hal tasavvur etmiştim, ismet Paşa artık Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetinden istifa ederek, tamamen tevsi edilmiş olan Garp Cephesi Kumandanlığile iştigal edecek, Müdafaai Milliye Vekili bulu* nan Fevzi Paşa Hazretleri de vekâleten ifa etmekte olduğu Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetini asil olarak deruhde edecek. Ondan inhilâl edecek Müdafaai Milliye Vekâleti vazifesini de Refet Paşa ifa edecek.
Refet Paşa, esas itibarile, yine askerî bir vazife deruhde etmek taraftanydr. Fakat, benim tarzı tesviyemi beğenmedi. Diyordu ki, Müdafaai Milliye Vekili bulunan Fevzi Paganın makamından istifa etmesine sebep yoktur, ismet Paşanın Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetinden istif asm i zarurî görüyor ve bana da bu
109
aralık bir vazife vermeği düşünüyorsanız tarzı tesviyenin ona göre tanzimi mümkündür.
Ben, birdenbire Refet Paganın mütaleasında mündemiç m ak* sada nasılsa intikal edemedim. Çünkü biraz sora anlar gibi olduğum nokta i nazar asla hatırıma gelmemişti. Mütereddit olduğum noktayı tavzih için bizzat kendisine sordum. Dedim kî, yani siz mi Erkânı harbi ye Reisi olmak istiyorsunuz? Gerçi vazıh hir cevap vermedi ama, ben maksadın tamamen bundan ibaret olduğunu kabul ettim. Bunun üzerine su roütaleayr d emi ey an eyledim; «Erkâiıikırhiyci I nunniye Ki vasili, bizim te^İtilâl muza ^ürr. hu-gün, filen Başkumandanlık makamıdır Siz, henüz Türk ordusuna başkumandan olacak evsafı ihraz etmiş, değilsiniz* Bunu şimdilik hatırınızdan çıkarınız !&
Refet Paşa, verdiği cevapta dedi ki, öyle ise ben de Müdafaa i Milliye Vekâletini kabul etmem. O sizin bileceğiniz içtir, dedim ve bıraktım. Filhakika kabul etmedi ve aldığı mezuniyet üzerine Kastamonu ormanlarında Eceyi t denilen yerde bir müddet iştira -hate çekildi Refet Pagan m Müdafaai Milliye Vekâleti bundan sora hâsıl olan diğer bir vaziyet üzerine vukubulmuştur.
M ııhten-m Efendiler, İkinci tu önü zaferinden sora, Londraya gitmiş olan heyeti murahhas a m ız avdet etti. Konferansın müspet bir neticeye iktiran etmemiş olduğu malûmunuzdur* Fakat Heyeti Murahhasa Reisi ve Hariciye Vekili Bekir Sami Bey; kendiliğinden İngiltere, Fransa ve İtalya ricali siy as iyesi ile temas ve mükâl em elerde bulunarak ayrı ayrı herbirile birtakım mukavelenameler imzalamış bulunuyordu,
Bekir Sami Beyin, İngiltere ile imzaladığı bir mukavele mucibince, yedimizde bulunan bilcümle İngiliz üserasım iade edecektik. Buna mukabil İngilizler de bize, esirlerimizi iade edeceklerdi Yalnız Türk esirleri mey anında Ermenilere ve İngiliz üse-rasına zulüm veya suimuamele etmig olduğu iddia edilenler istisna ed ilecekti
Hükümetimiz, bittabi böyle bir mukaveleyi tasvip ve tasdik edemezdi. Çüukü böyle bir mukaveleyi tasvip etınck Türk tebaasının, Türkiye dahilindeki harekâtı üzerinde, ecnebi hükümetinin bir nevi hakkı kazasını tasdik etmek olurdu.
Bu mukaveleyi tasdik etmemekle beraber, lıiRİliztar bazı Türk üs er asm i serbest bıraktıklarından biz de bilmukabele elimizde bulunan İngiliz üserasından bir kısmını serbest bıraktık.
110
Bilâhare 23 Teşrinievel 1921 tarihinde, Hilâliahmer Reisi S anisi Hami t Beyle îstanbulda İngiliz komiseri arasında hâsıl olan itilâf üzerine, Maltada bulunan bilcümle Türk mevkufini ile nezdimizde bulunan bilcümle İngiliz mevkufininin mübadelesi, kararlaştırılarak tatbik edilmiştir.
Efendiler, Bekir Sami Bey, resmî müzakerat ve mükâlemat haricinde sırf şahsî olarak ta Loyt Corç ile bir mülakatta bulunmuş., beyinlerinde, söylenen sözler stenografiye edilmiş., bu zabıt imza da edilmiş,. Bekir Sami Beyiu yedinde bulunan nüshanın muhteviyatına muttali edildiğimi der hain- etmiyorum. Son zurnanda Hariciye Vekaleti vasrtasile Bekir Sami Beyden bu nüshayı talep ettirdim ise dc vekâlete gönderdiği bir mektupta, ol zaman bu nüsha tercümelerinin bana gösterildiğini, gerek as İm m ve gerek tercümelerinin Hariciye Vekâletinden infisalînde ait olduğu dosyasında bırakıldığını bildirmiştir. Dosyalarda bu vesika bulunamamıştır. Ve Hariciyede kimse bu vesikadan ve muhtevi* yatından malûm at tar bulunmuyor. Ben de arzettiğim gibi hiçbir vakit haberdar edildiğimi tahattur etmiyorum.
Efendiler, Bekir Sami Beyle Fransız Başvekili Müsyü BHyan arasında da 11 Mart 1921 tarihli bîr mukavele imza edilmiştir. Bu mukaveleye nazaran Fransa ile hükümeti milliye arasında muhasamata nihayet verilecek. Fransızlar, müsellâh çeteleri; biz de, mücahitlerimizi silâhlan tecrit edeceğiz,, Kuvayi zabıtamıza Fransız sabitleri ithal olunacak,. Fransızlarca teşkil olunan zabıta, muhafaza edilecek,. Fr ansan in tahliye edeceği yerlerle, Mamu-rctülâziz, Diyarbekir ve Srvas vilâyetlerinin inkişafı iktisadisi için yapılacak teşebbüs atta hakkı riiçhan ve Ergani maden imtiyazı da Fransızlara verilecek... ilâ.
Hükümetimizce, bu mukavelenin de ademi kabulü esbabını tadada hacet yoktur zannederim.
Bekir Sami Bey; İtalya Hariciye Nazın bulunan Kont Isforça ile de 12 Mart 1921 de bir mukavele imza etmiş,. Buna nazaran, İtalyan in İzmir ve Trakyanın bize iadesi zmmındaki metalibimizi konferans nezdinde terviç etmesine mukabil, biz de, İtalya Devletine Antalya, Burdur, Muğla, İsparta sancaklar ile Afyon Karahi-sar Kütahya, Ay d m ve Konya sancak la nn m bilâhare tayin edilecek aksamında teşebbüs atı iktisadiye için hakkı rüçhan verecektik. Bundan başka, işbu menatıkta Türk hükümeti veya Türk sermayesi tarafından yapılmayacak olan iktisadi İşlerin İtalyan serma-
ııı
y esine verilmesi ve Ereğli madenlerinin bir İtalyan - Türk şirketine devri kabul edilmekte idi*
Bittabi bu mukavele de; hükümetimizce retten başka bir muameleye maruz kalamazdı*
Efendiler, îti lâf Devletlerinin, Londraya tesisi sulh için gönderdiğimiz Heyeti M ur ah hasamız Reisi Bekir Sami Beye imza ettirdikleri mukaveleler muhteviyatı, Sevr projesini müteakip beyinlerinde aktettikleri «Âccord triparüt&to tesmiye olunan ve Ana-doluyu men a tiki nüfuza taksim eden itilâf nameyi, başka namlar altmda, hükümeti m ili iyemize kabul ettirmek maksadına matuf olduğu pek aşikârdır. îti lâf ricali siyasiyesi bu maksatlarını, Bekir Sami Beye kabul ettirmeğe muvaffak ta olmuşlardır, Bekir Sami Beyin Londra d a konferans müzakera tından ziyade münferit mü kaleme ler le meşgul edildiği anlaşılıyor. Hükümeti milliye prensip lerile, Hariciye Vekili olan zat m takip ettiği meslek arasındaki tef avut, maatteessüf gayrikabili izahtır.
Bekir Sami Bey; bu itilâf namelerle, Ankara ya avdet ettiği zaman, fevkalâde nazarı dikkat ve istiğrabımı mucip olduğunu itiraf etmeliyim. Bekir Sami Bey, vaz'ı imza eylediği mukavelenameler muhteviyatının menafii âl i yei memlekete mutabık olduğu kanaatini izhar ve bunu Mecliste dalı i müdafaa ve ispat edebileceğini iddia ediyordu. Kanaatinde isabet, iddiasında mantık olmadığına şüphe yoktu. Mütalealarının Mecliste mazharı tasvip olamrya-cağmdan başka Hariciye Vekâletinden ıskat edileceği de muhakkaktı. Fakat Meclisi, mesaili siyasiye müzakere ve münakaşalına boğmağı o günlerin şeraitine muvafık görmediğimden; Bekir Sami Beye isabetsizliğini bizzat soyliyerek Hariciye Vekâletinden çekilmesini teklif etlim. Bekir Sami Bey, bu teklifimi kabul ederek istifanamesini verdi.
Fakat, Bekir Sami Bey, heyeti murahhasa riyaseti vazifesile, Avrııpadaki seyahati estuiMiıda yaptığı muhtelif temasların kemlisinde hâsıl ettiği intıbaata göre, İtilâf Devletlerile prensiplerimiz dahilinde anlaşmak imkânı bulunduğu kanaatinde ısrar ediyordu. Ve kendisinin bu anlaşmaları temine medar olabileceğini dernıe-yan ediyordu. Bunun üzerine kendisine şu hususî mektubu yazdım:
112
]9/5/1P!)
Amasya Meb*UBu lickir Samı Beyefendiye
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin aimdiye kadar muhtelif vesile ve vasıtalarla bütün âleme ilân edilmiş, elan prensleri. malûmu aliniz olup bu prensiplerin hutulv csaBİye&i sv kısa cümle ile kabili ifadedir; «Malûm «lan hududu mili iyemiz dahilinde memleketimizin, tamum iy etini ve milletin İstiklâli ı.un-hiinı temin etmek) Heyeti murahhasa riyaseti vazifemle vnkubulan san seyahat ve temasları nfzm. si side hasıl ettiği tcsiral ve intıbaatu nuzıran Hüküm atı İt i lâf iyenin mevzu prensipleri m txi ihlâl etmeksizin [iıemlekciimizle aıılacmala mütemayil oldukları kanaatinde bulunduğunuz anlaşılıyor* Türlüye Büyük Millet MflHtti, Mu-teliflerin bu temayül alına delâlet edecek ciddî ve samimî asar ve netayici henüv jtnremeınekiedîr, Hıt Jıüptaki tahminatınr^m tahakkukuna inıknn balımı E uçuk hîr zemin bulmanız mümkün nldugu takdirde* bu neticenin Türkiye Hüyük Millet Meclisi ve Hükümeti tarafından memnuniyetle kahul edilebileceğini (emin eylerim Efendim*
Mustafa Kemal
Bekir Sami Bey, bundan sora tekrar Avrupaya gitti- Bu seyahatinden de bir fayda hâsıl almadı. Yalnız, Ankarada Mitsyii Franhlen Buyyon île cereyan eden nriizakerat, Bekir Sami Beyin Pariste bazı tegebbüsatile işkal edilmekte olduğu anlaşılması üzerine, hükümetle Bekir Sami Beyin, bir vazifei tesmiyesi olmadığının, ajansla ilâm zaruri görülmüştür,
Bekir Sami Bey, ikinci defa Avrupada bulunduğu sırada, bana bazı ig'aratta bulunduğu gibi avdetinde de bir rapor vermişti. Gerek İş*aratmda ve gerek raporunda tesadüf edilen bazı mütale-alar, maatteessüf Bekir Sami Beyin, Türk milletinin takip ettiğimiz emel ve mefkuresini, tamamen ihata etmiş ve o daire dahilinde hareket eylemekte bulunmuş olduğunda şüphe ve tereddüdü mâni mahiyette değildi,
Bekir Sami Bey, Avrupada aldığı tesirat ve intıhaata göre beyanı mütalea ediyordu,
12 Ağustos 1921 tarihli bir gifre telgrafın a meşinde, bizim siyasetimizi tenkit ettikten sora diyordu ki; «Henüz fimi elde iken âkil ân e bir siyaset takibi, memleketi düştüğü girdabı azimden kurtarabilir. Vukuat t amam ile tetkik edilerek selâmeti memleket namına bir hattı hareket elzemdir. Aksi takdirde, tarih ve millet nazarında meşguliyetten hiçbirimiz kurtulamayız.
Saadeti millet ve selâmeti islâmiyet nam ma musîp bir hattı hareketin ittihaz ve bir an evel tebliğ buyurulınasını rica eylerim».
C* Ü\ - 8
113
Bekir S*mı Bekir Sami Bey, herçjbadabat sulh yapmak taraftan oldu.
8er, nerfj- Bu noktai nazarım, 24 Kânunuevel 1921 tarihli raporunda gu su-badabat «Ih ^h ediyordu;
rafUrı idi ev . ¦ . devamı harbin bu memleketi, milletin mevcudiyelini tehlikeye ko-
yacak kadar tahrip ve imha edeceği vc bütün iktiham edilen fedakarlıkların beyhude izaa edilmiş, alacağı fikri kuvisindeyintH Harbin idamesi, haricî ve dahilî düşmanlarımızın ekmeğine yu& j*üreccfiinç ve korktuğumuz belaya ve mıısaibt kendi kendine milletin başına relp Ve davet cyliyetef'11* bütün mevcudiyetimle kaniim* Zatı Samilerinin tıh desine düfftn vazife dünyada hemen hiçbir rtieülU ai yanın in tiusi iktidarına tahmil edilmiyen en »fır bir yüktür. Tarihte beft, allı asırda dcjîil, hetki on, on beg asırda bir Itırdı: anenk kısmet olabilen bir vazife demlide buyuruldtu İfrat ve tefritten sakınarak bugünkü faîdeye, müstakbelin menafii haktkiycılnf Feda flnıiyrrck, Türklük ile beraber bütün âlemi i&lâmiyetin istikbalini temin için, pek yakın bir zamanda ması jy adetin İKijbhdi mümkün gayei milliye ve tılâıniyeyi kurtarmak ve tahkim eylemek İçin, halta muvakkatrn fedakârlığı hile kabul t-ylcınek, sayesinde, tarihi alemde layctnut bir nam kazanmelt vc müteddidi büçıyanı islâmiyet olmak Zatı FafainUrtekrt Içjfl ntâmkündur* Akii halde, Tflrk Mî İleli ve dolayı, sile bütün âlemi islamiyet mahkumu esaret ve zillet olacağı benden i ace şüphesizdir. İsminizi ilâ jevm ilkimi ti biti ün ensali islâıuiye için Hazreti Fahri Kainat Efendimizden wra en mukaddes bir nam ve yaJigâr olmak üzer* terketmek gerefini ve fırsatını kaybetmemenizi, saika i İteTüiyel vc islâmiyet olarak arzetıneftı Lir va-sifei mukuddedc addederim Kti'ndim Ha/r etleri J*
Bütün bu mütaleatın hulâsası, felâketten, zilletü emaretten kurtulmak için kendisinin Londrada yaptığı mukavelenameler hududu dahilinde millî mücadeleye nihayet vermeği teklif ediyordu.
Efendiler, Bekir Sami Beyin bu mütalea ti bende müspet tesir hâsıl etmemişti. Dcnueyan ettiği fikirier ve tarzı muhakemeler, kendişile müzakere ve münakaşayı dahi bilüzum ve bifayda telakki ettirmişti.
114
Efendiler, heyeti al iyen izi biraz da Büyük Millet Meclisi dahilînde cereyan etmekte olan ahval ile temasa getirmek istiyorum. Malûmu âlinizdir ki, Birinci Büyük Millet Meclisine, milletçe aza intihap olunurken Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin heyetleri de müntehibi s aniler mey anında bulundular* Buna nazaran, denilebilirdi ki Büyük Millet Meclisi, heyeti umumiye-sile, ayni zamanda Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin siyasî bİT grupu mahiyetinde idi* Filhakika, bidayette bu yolda hareket edilmişti. Meclis heyeti umumiyesinin umdei esa-siyesini, cemiyetin umdei esasiyesi teşkil ediyordu* Malûmdur ki, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tespit olunan esas a t, son istanbul Meclisi Meb'usanmca kabul ve teyit olunup, Misakı Milli na-mr altında, züpte edilmiş, idi* Bu esasat, Birinci Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilerek, o daire dahilinde memleke* tin tamamiyetini ve milletin istiklâlini temin edecek sulhu mü-salemeti istihsale çalışılıyordu. Fakat, zaman geçtikçe, Mecliste müşterek mesainin temin ve tanziminde müşkülât zuhur etmeğe başladı. En basit meselelerde âra teşettüt ediyor, Meclisten is çı-kamıyordu* Bazı zevat buna çare olmak üzere 1920 senesi evası-tında birtakım teşekküller vücuda getirmek teşebbüsüne başladılar. Bütün bu teşebbüsler, Meclis müzakeratmm muntazam cereyanını temin etmek ve mevzu mesai 1 hakkında arayı teksif ederek, müspet ig çıkarmak gayesine matuf bulunuyordu*
Bilmünaaebe arzetmiştim ki, ilk Teşkilâtı Esasiye Kanunumuza menşe teşkil eden 13 Eylül 1920 tarihli bir programı, Meclise takdim etmiştim. Bu programın, Mecliste 18 Eylülde okunan kısmından başka, buna da esas olmak üzere, Büyük Millet Meclisinin mahiyeti esa siy esini ve usulü idare hakkındaki noktai nazarları tespit eden ve Meclisin küşadmı müteakip kıraat ve kabul olunan takririmi de, bu kısımla beraber, halkçılık programı unvanı altında tabı ve neş^ettirmigtim* Arzettiğim teşekküller, benim bu programımdan mülhem olarak birtakım unvanlar ta-
115
kınınaga ve programlar tespit etmeğe başladılar. Bir fikir vermiş olmak için bu teşekkülâtm bellibaşlılarmm isimlerini sayayım:
a) Tesanüt Grupu;
b) istiklâl Grupu;
c) Müdafaai Hukuk Zümresi;
d) Halk Zümresi;
e) Islahat Grupu;
Bu hiziplerden başka, isimsiz olarak, hususî maksatlar etrafında bazı küçük teşekküllerin de hali faaliyette bulundukları mahsus idi.
Efendiler, bu isimlerini saydığım hiziplerin herbiri Meclis müzakera tında temini inzibat ve tevhidi ara maksadile teşekkül etmiş oldukları halde mevcudiyetleri aksini baîs oluyordu.
Filhakika adetleri çok, azaları mahdut olan bu hizipler, biri-birile müsabakaya kalkışmışlar ve yekdiğerini dinlememek yüzünden adeta Mecliste bir şurîş vücuduna sebep olmağa başlamzşlardr. Bilhassa Teşkilâtı Esasiye Kanunu, Meclisten çıktıktan sora, yani Kânunusani 1921 evahirinde, Meclis azalarmm ve teşekkül eden hiziplerin, her meselede alelıtlak iştirak ve ittihadı mesailerini temin etmek, bir kat daha müşkül olmağa başladığı görülüyordu. Çünkü, M i sakı Millinin tespit ettiği esasa tta, bilakaydüşarl müttehit ve müttefik olan fikirler ve emeller, Teşkilâtı Esasiye Kanununun vazettiği noktai nazarlarda tamamen iştirak etmiş manzarasını arzetmiyordu. Mevcut hizipleri birleştirmek veyahut mevcut hiziplerden bîrini takviye ederek iş görmek için, bilvasıta çok Çalıştım. Fakat, bu suretle hâsıl olan neticelerin payidar olamadıkları görüldü. İşe bizzat müdahale zarurî olmağa başladı. Nihayet, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grupn unvanile bir grup teşkiline karar verdim. Bu grup için yaptığım programın basma bir maddei esasiye koydum. Bu maddenin ruhu, iki nok~ tadan ibaretti: Birinci nokta; grup, Misakı Millî esasatı dairesinde memleketin tamamiyetini ve milletin istiklâlini temin edecek sulbü müsalemeti istihsal için, mîlletin bilûmum kuvayi maddiye ve maneviyesini icap eden hedeflere tevcih ve istimal edecek ve memleketin resmî ve hususî bilûmum teşkilat ve tesisatını bu maksadı esasiye hadim kılmağa çalışacaktır.
İkinci nokta; grup, devlet ve milletin teşkilâtını, Teşkilâtı Esasiye Kanunu dairesinde şimdiden peyderpey tespit ve ihzara sâyedecektir.
116
Efendiler, bütün hizipleri ve Meclisin ekser azasını davet ederek bu iki esas üzerinde birleşmelerini temin ettim. Bu işaret ettiğim maddeı esasiyeye ve bundan sora grupun nizanınamei dahilisine ait olan maddeler, 10 Mayıs 1921 günü vukubulan içtima* da kabul olundu. Grup heyeti umumiy esinin intiha bile, grupun bizzat riyasetini de deruhde etmiştim*
Efendiler, memleket dahilinde Anadolu ve Rumeli Mü da fa ai Hukuk Cemiyeti mevcut olduğu gibi, onun, Mecliste ayni unvan altında bir de siyasî grupu teşekkül etmiş oldu. istanbul Meclisi Meb'usanmın yapmaktan içtinap ettiği ig) ancak onlarm dağılmasından 14 ay sora Ankarada yapılmış oldu. Bu grup, Birinci Büyük Millet Meclisinin bütün müddeti devammca, hükümetin ifayı vazife etmesine hadim olabilmiştir. Fakat* grup nizamnamesi maddei esasiyesmin ihtiva ettiği ikinci noktayı manidar bulanlar oldu. Bu gibiler, mahsusatlarmı ifşa etmemekle beraber, bu noktada mündemiç mana ve maksudun husulpezir olmaması için derhal faaliyete geçmekte teahhur etmediler. Menfi faaliyet diye tavsif edebileceğimiz bu nevi teşebbüsatj iki suretle vukubulmakta idi.
Birincisi; grupun dahilinde efkârı ifsat ve aleyhte ihzar tar* zmda oluyordu.
İkincisi; memleket dahilinde ve yine teşkilâtımız içinde., bu noktayr izah eden en bariz misali, Erzurum Meb'usu Boca Raif Efendinin ve bazı arkadaşlarının, gurup un teşekkülünden evel Teşkilâtı Esasiye Kanununun çıkmasını müteakip aldıkları teşebbüs teşkil eder. Arzu ederseniz bu hususta bir nebze arzı malûmat edeyim.
Hoca Raif Efendi ve arkadaşlara, Anadolu ve Rumeli Müda-faai Hukuk Cemiyeti Erzurum Heyeti Merkeziyesinin unvanım tadil etti. Muhafazai Mukaddesat Cemiyeti dedi. Mevcut cemiyet esas atın m basma da, hilâfet ve saltanat makamının ve şekli dev* letin temini mahfuziyetine müteallik birtakım ilâvelerde de bulunmuş, bu teşebbüsünü diğer vilâyetlere, bilhassa şark vilâyetlerine de birtakım beyannameler göndererek teşmile kalkışmıştır. Ben, bundan haberdar olur olmaz, Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Kara Bek:ir Paşanın nazarı dikkatini celbettîm. Hoca Rant Efendiyi ve arkadaşlar mı ikaz ve bu nevi teşebbüsattan sarf ma zar ettirmesini rica ettim.
Sarıkumışta bulunan Kâzım Kara Bekir Paşa ile Erzuruında bulunan Hoca Raif Efendi arasında, bazı muhaberat cereyan ettik-
117
ten sora Raif Hoca, bizzat Paşan m karargâhına gitmiş, orada mu* ha faza i mukaddesat unvanının istimal indeki esbabı izah ederken demiş ki, maksat, hukuku hilafet ve padişahiyi muhafaza etmek ve memleket ve âlemi islâm m hayatı hazıra ve müstakhelesi için azîm te şet tüt ve mahzurları davet eden cumhuriyet şeklinden kat'iyyen sakınmaktır. Hoca, «Büyük Mîllet Meclisinde teşekkül eden Müdafaai Hukuk Grupu maksadının hilafet ve saltanat seklinin cumhuriyete inkılâbım İAtihdaf eylediği mahsustur.^ mü takasında bulunduktan sora, bu gibi teşebbüsatı muta tanımamakta, mazur olduklarım bildirmiş.
Küm K*r.ı Kâzım Kara Bek İr Paşanın bu malûmatı veren 11 Temmuz
Beki*- Pa|ı- 1921 tarihli şifre telgrafında. Kâzım Paşa da, dermeyan eylediği mütaleat meyanmda diyordu ki: «sekli hükümete ait esasa 11, Bü-tebtdVaVi*! Millet Meclisince kabul edilen Teşkilâtı Esasiye Kanununun
iç*ebbütl** tespit etmiş olduğu görülüyor Halbuki bendeniz, bu kanun muh-riod« rjoali teviyatmm nihayet bir fırka programı halinde kalmasını, kabil is:-,-,- v« yeti ameliyesinde zuhurunu tahmin ettiğim müşkülâta kargı, daha mülLiyenin faydalı buluyorum. Bu fikrimi yakı nen nüfuz edebildiğim mm-lânmı s x b ı takam efkâr ve hissiyatına göre mücmelcu izah etmek isterim. Meo-™hnmAh"r '**te Teşkilâtı Esasiye Kanunu taraftarlıgile teşekkül eden grupa diyor dahil olan ekser zevat; yeni bir inkılâbı idaride memleket mu-
kadder atma amil olmak hevesinde görünenlerdir. Halk arasında* ancak bir hizbi kal il yeni teşkilât fikir! erini terviç eder, MeKus-larm Teşkilâtı Esasiye Kanununa taraftarlıkları, ancak fikri zatileri olabilir* Devlet seklinin bu azîm ve tarihî tebeddülatı teşebbüslerinde* memleket mukadderatı hayatiyetinde, mes'ul ve müşterek olan ricali askeriye ve mülkiyeden ve Müdafaai Hukuk merkezlerinden lâzmu gibi mütaleat alınması ve fevkalâde bir mecliste tetkik mı müteakip keyfiyetin bir karara raptolumnaeı lâzımdır kanaatindeyim.»
Efendiler, kat'î zaferden sora da İkinci Büyük Millet Meclîsi, cumhuriyeti ilân ettiği zaman dahi, Kâzını Kara Bekir Pasa İstanbul gazetecilerine beyanatında, öiedeuberi gelen hissiyat ve şikâ-yatmı «cumhuriyet ilânını bize sormadılar» suretinde hulâsa etmekte idi.
Kâzım Kara Bekir Paşa, mütaleatüe, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millet tarafından fevkalâde salâhiyetlerle mezun kılınan azadan mürekkep fevkalâde bir meclis olduğunu unutmuş gibi görünüyor* Böyle bir meclisin vazettiği kanuna, hem de
118
Teşkilâtı Esasiye Kanununa, muarız bulunduğunu ima ediyor. Daha garibi, teşkilatı devletin tebeddülünde müessir olacak kararlar alabilmek için» ricali askeriye ve mülkiyenin ve Müdafaai Hukuk merkezlerinin mütaleaları alınmak lüzumuna kani bulunduğunu söylüyor.
Kâz mı Kara Bekir Faşa, benim Müdafaai Hukuk Gru pile alâkama da itiraz ederek «bendeniz Zatı S amil erin in bu kahîl siyasî fırkalara......., iştirakten beri kalmasına bilhassa taraftaran.»
dedikten sora benim, bitaraf bir vaziyet muhafaza eylememi tavsiye ediyor.
Kâznn Kara Bekir Paşanm bu telgrafına, 20 Temmuz 1921 de cevap verdim. Biraz uzunca olan bu cevabm bazı hususa 11 tenvire medar olacak noktalarını zikretmekle iktifa edeceğim. Ceva* lumda demiştim ki: «Müdafaai Hukuk Grupu, memleketin tam istiklâlini temin gibi kısa ve kat*î bir gaye ile vücuda gelmiştir. Teşkilâtı Esasiye Kanununun tatbiki ciheti de, gayesi dahilindedir. Teşkilâtı Esasiye Kanunu, bütün füruatı idariyeyi ve Türkiye Hükümetinin vaz'ı hukukisini ihtiva eden mufassal ve tam bir kanun olmayıp memleketin teşkilâtı mülkiye ve idarîyesinde icaba tı zamanın istilzam eylediği halkçılık esasını ifade eden bir düsturdan ibarettir. Bu kanunda, cumhuriyeti ifade eden bir şey yoktur. Raif Efendinin saltanat şeklinin cumhuriyetçiliğe kalbi mahsus olduğu hakkındaki fikri vehimdir.»
İdare i merkeziyenin tevdi edildiği zevat arasmda. şahsiyetleri ve ePalî sab[kalarile müstahakkı tenkit olanların bulunduğu hakkındaki iddia ise, daha müspet bir ifade ile muhtacı tevsik bir mahiyettedir. Her işi, bütün secayayi İdarîye ve fezaili şahsiye ile mükemmelen yetişmiş adamlara tevdi etmek, pek kıymetli ve tatlı bir temenni olmakla beraber, muhitimiz için değil, hatta dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile her mahfil, her m m taka. her sahibi meslek tarafından şayanı hürmet addedilecek bu kadar Çok adam bulmak gayrikabildir. Mevhum ve gayrimüspel efkâr ve müddeayat ite memleketin mabihülisünadı olacak yegâne kuvvet ve teşkilâtı, duçarı zâfedecek tedabire tevessül etmek, eğer cahilane bir cinnet değilse, her halde bir hıyanet olarak telâkki edilmelidir. Malûmu devletleridir ki, ilerlemek yolunda vukubulacak her mühim teşebbüsün, kendine göre mühim mahzurları vardır. Bu mahzurların haddi asgariye indirilmesi için tedabir ve leşeb-hüsatta kusur etmemek lâzmıdır.»
119
Bundan sora Efendiler; Teşkilâtı Esasiye Kanunu yapılırken, ricali mülkiye ve askeriyeden ve Müdafaa i Hukuk manzumesinden rey almak hususundaki fikrimi şöyle izah ettim: «(Malûmu devletleri olduğu üzere bir hükümet şeklinde yağıyoruz ve onun bütün mefhumlarına tebaiyet mecburiyetindeyiz. Kanunun Meclis encümenlerinden sora heyeti umumiyede geçen mü n aka gafında tebellür edecek şekil üzerine, uzaktan telâkki edilecek efkâr ile icrayı tesire imkân olmadığı elbette teslim buyum İm».
Kâzım Kara Bekir Paşa, Teşkilâtı Esasiye Kanununun yapılmasındaki isticalin ve bunun ta tbi kindeki müşkülâtın ve hilâfet ve saltanat meselesi hakkındaki noktai naz ar m izahını da talep etmişti. Bu noktalara ait cevaplarımda demiştim ki: &Te$kİlât Kanununun yapılmasında istical telâkki buyurulan tarzı hareke* tin hikmeti; bütün dünyada ve memleketimizde mahsus olan halkçılık cereyanını, esaslı bir şekil üzerinde tespit île bu mevzuda başka ihtilâtâta mahal vermemek ve ayni zamanda a sırlardan beri mütemadiyen naehiller elinde suiistimal edilen hukuku mili iyeyi siya net için, bu hukukun sahibi aslisi olan millete dc hakkı kelâm bahseylemek ve bu yüksek fikrin inkişafı için şeraiti ha zirai fevkalâdeden istifade eylemektir.
Kanunun ciheti ta tbikıy esin deki imkânın derecesini ölçmek için de, bu iğle İştigale fırsat bulacaklar m azim ve kabiliyeti imdi* yesin i mevzuubahs eylemek lâznmgelir.
Hilâfet ve saltanat meselesi, bir meselei esasiye olarak mevcut değildir. Mevzuubahs olan mesele, hükümdarın hukuku olup onun tayin ve tahdidi i çın son birkaç asra? tecarübü ve devlet mefhumundaki millet hukukunun manayı hakikisi amil olmjltdır. Bu esas üzerinde henüz tespit edilmiş kafî bir düsturumuz yoktun»
Kâzım Kara Bekir Paşan m, grup reisi olmayıp bitaraf kal* ma kliğim hususundaki teklifine de verdiğim cevapta, şu mütale-atı serde t m işüm: «Meclisi Meb'usan mahiyetinde bir meclisin reisi bulunmuyorum. Böyle dahi olsa bir fırkaya mensubiyet tabiî* dir. Halbuki Büyük Millet Meclisinin salâhiyeti icra iyesi de bu* lunduguudan nev*ama hükümet mahiyetindeki bir meri is in reisi bulunmaktayım, teraî bîr reis için bir ekseriyet fır kus mm mensubu bulunmak elzemdir. Buna nazaran mufassal bir programla ortaya atılmış siyasi bir fırkan m da reisi olabilir. Bütün hüviyetimle karışmış bulunduğum cemiyetten ayrıfmaklığıma imkân ol-
120
madiği gibi o cemiyetin raevlûdu olan grup dahilinde bulunmak-lığım da zarurîdir. Esasen grup, hemen Meclis heyeti umumiye-sine yakm bir ekseriyeti azimeyi ihtiva etmektedir. Hariçte kalanlar Erzurum Mebuslarından Celâlettin Arif Bey ve Hüseyin Avni Efendi ile birkaç emsalinden ve tavrü hareketlerinde serbest kalmak istiyen bir kısmı zevattan ibarettir».,»
* *
Efendiler, Ankarada bulunan tzzet ve Salih Paşalar bir türlü Ankaraya ısınamadılar, İstan bu 1da aileleri nezdine terhisimiz için bilâvasıta ve bilvasıta mütemadiyen rica ediyorlar ve îstanbula avdetlerinde hiçbir vazifei siyasiye almayacaklarına dair teminat veriyorlardı, 1921 senesi Mart iptidalarında, İsmet Paşanrn bazı hususa t için Ankaraya gelmiş bulunduğu bir sırada, paşalar ricalarını tekrar ettiler. Bir gün İsmet Paganın huzurile Heyeti Vekile hali içtimada iken Ahmet İzzet Paga daireye gelerek haber gön derxni| ve tsmet Paça kendi s il e mülakat eylemiştir, tzzet Pag a, bizim teklifimiz üzerine İstanbul da vazifei siyasiye almayacağına uzunuzadrya izahat ile söz vererek, İstanbul da ailesi nezdine terhis için rica etmiş, Salih Paşanın da ayni suretle söz vererek, serbest bırakılması ricacında bulunduûunu ilâve etmiş,
İsmet Paşa, bu izahat ve ricayı Heyeti Vekileye iblağ etti. Zaten mevcudiyetlerinin mesaii miJIiyemizde şayanı istifade olmadığı, bilâkis Ankarada bir yük, bîr sıklet teşkil etmekte bulundukları, fazla olarak bazı menfi cereyanlara da sebep teşkil eyledikleri anlaşılmış bulunduğundan Heyeti Vekile, bu paşaların Îstanbula avdetlerinde bir mahzur görmedi. Fakat, ben, Ahmet tzzet Paşa ve refikinin verdikleri sözde ciddiyet ve samimiyet olmadığını, Îstanbula avdetlerinde behemehal İstanbul hükümetinde vazife alarak bizi iz'aca devam edeceklerine kani bulunduğumu söyledim. Namusları üzerine söz veriyor dendi. Şifahen verdikleri sözü, tahriri olarak imzalan ta 1 ılımlı verirlerse müsaade edilmek caiz olacağını beyan ettim, İsmet Paşa, bu teklifimi yanımızdaki odada intizar eden İzzet Paşaya iblağ etti, tzzet Paşa, derhal bir kalem, kâğıt alarak kabineden istifa edeceklerini, bir taahhütname olarak yazmış ve imza etmig ve hatıramda aldanmıyorsam Salih Paşaya da imza ettirmişti.
Ben, bu kısa taahhüdü kâfi görmedim, şifahen söylediği gamil manada değildi ve derakap bunun bir hile olduğuna arkadaşların
İraet ve salih paşalar)o ista ubuJ d a vazifei siyasîye Bltttyaçfrkla* mu taahhüt etmeleri illeri ne Uta oba-3 il dönmelerine müsaade edildi
121
nazarı dikkatini celbederek, şifahen tsmet Paşaya söylediklerini yazarak imza etsin dedim. İzzet Paşanın şifahen de bu kadar izahat ve teminat verdikten sora, başka maksat ile bir taahhüt yazmış olacağı tahmin edilmedi ve hu kısa taahhüdün kafi görülmesi iltimas edildi. İşte İzzet ve Salih Paşalar böyle hileli bir taahhütle tstanbula gitmek yolunu temin etmişlerdir.
v*5*tifa Filhakika» tzzet ve Salih Paşalar tstanbula muvasalatlarım
Pıjakr »i- müteakip istifa ettiler. Fakat pek kısa bir müddet sora, ayni ka-Jcnade dur- binede, diğer nezaretleri işgal ettiler ve bunu bize telgrafla bildirdiler. İstanbul hükümetinin haricîye nazırlığını deruhde etmiş olan İzzet Paşa, millet ve memlekete müteveccih büyük bir fenalığın önüne geçmek için, hükümete geldiğini söyliyerek, bize de birtakım nesayibte bulunuyordu. İzzet Paşaya şu cevabı verdim:
Z9 Haziran 1421
t&tanhulda Ahmet Iz^et Paça Hazretlerin*
Teljçraf namenizi Zongulduk İHtİhharat müdürü vasrtaaile aldım, Vaziyetinizi, Salih Pıtflu Hıuı-ttlerile birlikte vermig oldurunuz ab de muhalif gördüm. Yalms bir nokta, lehinizde tereddüdü m ü mudil oldu, O da sudur: Dnruhdei vasıf e etmekle hnkiknten millet ve memlekete mÜtcvecdh azîm bir fenalığın önüne gvçmig olmanız il ili m silidir. Çünkü An kar aya Herifinizden evel hütnü niyetle ve memlekete hafi olabileceğiniz ümidile varife deruhde elrnig »İmanı» inlin at ettirdiğiniz e«bsbın ın-kadar cayıf ulduğunu i'k nı ül ¦katımızda takdir ve il i raf buyurmuştunuz-Telgraf nntırrı i/ı n muhle viyan, zizi hu yeni vaziyete sevkedert cübalıt kifi bir h-rjikLCİr i:, ^itrmiyor. Tavsiye buyurdujfcunur hububattan, menafi i millet re memleketti ve akt*-ltt£İTtnx muahedata ve-lhanl M i takı Millîmize mutabık olanları, esasen nazarı dikkatte tutulmakla ve kubatına tevessül edilmektedir, Hinaenaleylı, vaziyeti utun m iyeye* w zstr devletinize telkin edilmiş «lan efkâra nazaran eveler o!du£u xihi hu defa da iğfal etilimi? «İntaktan korkuyu m m. Ru talimin ve muhate-mememizi iptal edecek izahata m#*har vb hadistin ona fiöre ınttapet inkişafatına şahit olurduk bahtiyar olacağımızı arzederim Elendim.
Mustafa Kemal
İzzet Paça, bu icarımıza 6 Temmuz tarihli bir şifre telgraf' name ile su mukabelede bulundu:
Ankarada Mustafa Kaindi Pasa Hazretlerine
Salih Va(ia ild birlikte verdiğimiz naz, vurucumuzu müteakip mtmuriyetimizden i istif u İdir Anı da incaz ettik- lltlehel hizmeti devletten iba ^e nleHıuâUE Uü-
122
veli İtil afiye n in Yunanîstana muaveneti filiyeJeri, istanbul un Ussülhareke olarak Yü (m rıhlara terke dilmesi ihtimali olan bir kura günde teklif olunan fedakârlıktan istiğna, bizim elimizden gelmeli ve eîzce de tensip edilmeli midir bilmem?.. Bilecik ve Ankarada tanımadığım zeval muvacehesinde vaki olan mubahaseyi uzatmakla mahzur ımuuleasîle, tevakki ederek teslimiyet gösterir gibi olmuş, hatta avdetimizde cidden de vaki olan beyanatımızda vukuatın mesuliyetini tamamen üstümüze almak cesareti medenîy esini de göstermiş idim. İlk muhaverelerde bulunan zevattan bîrinin, sora tebeyyün eden ahvali* tevakkideki hakkımı da ispat etmiştir. Fakat* hiçbir vakit hiçbir kimse tarafından aldatıldığımı itiraf etmedim. Beni nezdimze sevkeden fikri itilafta sabit kaldım. Heyeti vükelâ île vaki olan müzakerat ve kendilerine tevdi ettiğim muhtıra bunu ispat eder, İsnat buyuru!im itirafı gaflet şöyle dursun* ghndiki gibi ahvali siyasiyeyi mu şık ifa ne takdir etmiş olduğumu germekle nefsime ve et kâr ve mülâhazatıma itimadım tezayût etmiştir. Bu esnada vazife deruhde et-mekliğim iaden fayda hâsıl olup olmadığını zikir, âcizlerine düşmez. Yalnız bundu oraca tasavvur olunan mahzur izah buyurulursa minnettar olurum. Bura hükümetinin vaziyeti hukukiyesine ve alâkadar devletler süferaamin burada bulunmasına binam mevkiinin hiçe indirilmesi ne mümkün vt^ ne de muvafıktır. Ancak şimdiki kabine* ekseriyeti aximesi itibarile hal ve istikbale ait hiçbir emeli galisi arkasında olmayıp selâmeti vatana hasrı fikir ve niyet eylemiştir. Bu maksatla sureti makule ve münasibede Ankara ricalîle telif ve tevhidi efkar ve mesai etmeği anaamim arzu ve bu samimiyet tarafınızdan büsnü mukabele görürse hayırlı hidemat v« mu* avenette bulunabilir. Bu ümniyesi reddolunduğu takdirde ademi tefahümden tevellüt edebilecek sehiv ve hataların mes'uliyeti maneviyesinden kendisini müteberrt addettiğini arzederim Efendim.
Ahmet İzzet
Bu telgraf nam e zirine kurşunkalem ile şu satırları yazmıştım:
Zamanı münasibinde muamelei tazime yapılmak üzere evrakr müteullikası me-yanında hıfzı Heyeti Vekile kararı iktizasındandır. Mustafa Kemal
Efendiler, Alımet İzzet Paşa, nanü nimetile yetiştiği Türk milletinin içinde kalarak* ona en acı ve kara günlerinde hizmet etmeği. Vahdettinin hadimi olmağa tercih edememişti, Dürrüzade Esseyit Abdutlahın fetvasına tâbi kalıp, emri sultanî haricine sıkmaktan, âsim ve tarizi şerliye müstahak olmaktan içtinap etti. Ahmet İzzet Paşanın daha başka marifetleri de olmuştur, Ondan da haber vereyim.
Türk milletinin büyük kuvvetleri eline verilmiş zevata da, hususî mektuplarile, bütün muharebeler devam ederken ve milletin maddî ve manevî kuvvetlerini düşman karşısına toplamağa çalıgtığımız günlerde, yeis ve kesel verecek bedbinliklerini, iblağ etmekte devam ediyordu» Benim, düşman ordusunu behemehal
Ahmet İzzet Faja Türk milletine hizmet etmeği» Vahdetıı-n i a hadimi olmağa tercih edemedi
123
mağlûp edeceğiz, vatanı, behemehal kurtaracağız sözlerimle istihza ederek, tkinci tnönünden sora tekrar garka Sakar yay a kadar yürümekte olan Yunan ordusunun hareketini makamı tehditte işaret ederek, aklü iz*an dersi vermekten hâli kalmıyordu.
Efendiler, ne gariptir ki, kendisini dev aynasında gören bu dimağın takip ettiğim hattı hareketin mucibi felâket olacağına dair bir mektubu, Sakaryada düşmana mukabil taarruz yaparak ricate mecbur ettiğimiz gün ha s bel vazife gösterilmişti. Bu mektup bizi hayretler içinde bırakmıştı.
Ahmet İ2zet Paşa, Yunan ordusunun Sakaryadan ve en nihayet tzmir körfezinden çekildiğini gördükten ve Lozan Sulhname-sini okuduktan sora acaba bana yazdığı 6 Temmuz 1921 tarihli telgrafnamesindeki şu cümleyi:
«İsnat buyurulan itirafı gaflet şöyle dursun, şimdiki gibi ahvali siyasiyeyi muşikâfane takdir etmiş olduğumu görmekle nefsime ve efkâr ve mülâhazatıma itimadım tez ay üt etmiştir.» cümlesini tekrar terennüm etmiş midir?
Ben, buna da ihtimal veririm!
Efendiler, İzzet ve Salih Paşalar aylarca Ankarada oturdular. Millî prensiplerimizi kabul etmeleri şartile, kendilerine mili! hizmet ve vazife vermeğe müheyya idik. Temayül etmediler. Bir defa olsun Meclisi Millinin kapısından içeri ayak basmadılar. Fakat her halde Türkiye Büyük Millet Meclisinin vazettiği kanunlardan haberdar bulunuyorlardı. Bu kanunlar ahkâmım ve Millet Meclisinin ve Hükümetinin İstanbul a karşı taayyün etmiş olan vaz'ü tavrını, pek âlâ biliyorlardı. Bu kanunlara ve malûm olan vaziyete rağmen, îstanbulda tekrar ig basma geçip mevcudiyet ve teşebbüsatı milliyenin kadrü nüfuzunu izaleye; düşmanların elinde baz içe bulunan Vahdetimin temini hakimiyetine, hasrı mevcudiyet eylemelerine, verilecek hakikî mananın ne olduğunu ben söylemiyeeeğim! Onu, Türk milletine ve Türk milletinin ensali cedide ve müteakıbesine terkederim.
Efendiler, bu vesile ile muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamlarm kanındaki, vicdanmdaki cevheri asliyi, çok iyi tahlil etmek dikkatinden, bir an feragat etmesini
124
Muhterem Efendiler, vukuatı Sakarya Meydan Muharebesine temas ettirmek istiyorum. Fakat, bunun için, müsaade buyurursanız, ufak bir mukaddeme yapacağım, İkinci İnönü muharebesinden sora, üç ay kadar bir zaman geçti. Ondan sora 10 Temmuz 1921 tarihinde, Yunan ordusu tekrar cephemize umumî taarruza geçti. Tarafeynin bu tarihe takaddüm eden günlerdeki vaziyeti Şöyle idî:
Bizim ordumuz; başlıca Eskişehir ve şimaligarhisinde İnönü mevaziinde ve
Kütahya - Altıntaş havalisinde tekasüf ettirilmişti.
Afyon Karahisar havalisinde iki fırkamız vardı.
Geyvede ve Mendres havalisinde birer fırkamız bulunuyordu.
Yunan ordusu da; Bursa da bir ve Uşak garkında iki kolordusunu toplu bulunduruyordu. Mendreste de bir fırkası vardı.
Yunanlıların bu taarruzu e vukua gelen ve Kütahya - Eskişehir Muharcbatı unvanı altında ya d olunan bir silsilei muharebat vardır. Ön beş gün devam etmiştir. Ordumuz, 25 Temmuz 1921 akşamı kısmı küllisi!e Sakarya sarkma çekilmişti. Ordumuzun çekilmesini zarurî kılan esbabın esasi arma işaret edeyim;
İkinci İnönü muharebesinden sora, umumî seferberlik yapmış olan Yunan ordusu, insan, tüfek, makinah tüfek ve top inik-tarjnca ordumuza mühim derecede faik itli. Temmuzda Yunan ordusu taarruza başladığı zaman, millî hükümetin ve mücadelenin tckâmülâtı, bizim umumî seferberlik ilânımıza ve bu suretle milletin bütün menabiîni ve vesaitini, başka hiçbir mülâhazaya tâbi olmaksızın, düşman karşısına toplamağa henüz müsait ve mütehammil görülmemişti, İki ordu arasındaki kuvvet, vesait ve şerait nispetsizliğinin başlıca bariz sebebi bundadır. Bunun neticesi olarak biz, henüz fırkalarımızın, bilhassa vesaiti nakliyesini tedarik ve ikmal edemediğimizden, kabiliyeti hareketleri yok idi. Yunan
Sakarya Meydan Muharebe»
125
milletinin bütün kuvvet ile yaptığı bu taarruz karşısında, bizim askerî olan esas vazifemiz, millî mücadelenin bidayetinden itibaren takip ettiğimiz vazife idi ki, o; her Yunan taarruzu karşısında kaldıkça, bu taarruzu mukavemet ve münasip harekât ile tevkif ve iptal etmek ve yeni orduyu vücuda getirmek için zaman kazanmak suretinde hulâsa olunabilir. Son düşman taarruzu karşısında da, bu esası vazifeyi, nazardan uzak tutmamak elzem idi. Bu mülâhazaya binaen 18 Temmuz 1921 günü İsmet Paganın Eskişehir cenuhugarbisinde, Karaca hisarda bulunan karargâhına giderek, vaziyeti yakından mütalea ettikten sora, İsmet Paşaya umumî olarak şu direktifi vermiş idim: «Orduyu, Eskişehir şimal ve cenubunda topladıktan sora, düşman ordusile araya büyük bir mesafe koymak lâzımdır ki, ordunun tanzim, tensik ve takviyesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya sarkma kadar çekilmek caizdir. Düşman, bil â tevakkuf takip ederse, üssü İha rekel erinden uzaklaşacak ve yeniden menzil ha darı tesisine mecbur olacak; her halde memul etmediği birçok müşkülâtla karşılaşacak; buna mukabil bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha müsait şeraite malik olacaktır. Bu tarzı hareketimizin en büyük mahzuru, Eskişehir gibi mühim mevakiimizi ve çok araziyi düşmana terketmekten dolayı efkârı umumiyede hasıl olabilecek manevî sarsıntrdır. Fakat az zamanda» istihsal edebileceğimiz muvaffakiyetli ne tay içi e, bu mahzurlar kendiliğinden zail olacaktır. Askerliğin icabını bılûte-reddüt tatbik edelim. Diğer nevi mahzurlara mukavemet ederiz.»
Efendiler, filhakika tahmin ettiğim manevî mahzurlar derakap görüldü. İlk teessürat, Mecliste tezahür ettL Bilhassa muhalifler bedbinane nutuklarla feryada haşladılar: «Ordu nereye gidiyor; millet nereye götürülüyor? Bu harekâtın elbette bir mes'uHi vardır; o nerededir? onu göremiyoruz. Bugünkü elim bal in feci vaziyetin amili hakikisini ordunun başmda görmek islerdik.» diyorlardı.
Bu mealde iradı kelâm eden zevatm ima ve ifade etmek istediklerinin, ben olduğuma, şüphe yoktu.
Nihayet Mersin Meb'ueu Salâhattin Bey, kürsüden benîm ismimi telâffuz ederek «ordunun basma geçsin b dedi. Bu teklife iştirak edenler çoğaldı. Buna muarız olanlar da vardı.
Efendiler, bu lebalüfü efkârm esbabı hakkmda biraz izahatta bulunmak muvafık olur. Bir defa, benim, filen ordunun basma geçmem teklifinde bulunanların, fikir ve maksatlarım, ikiye ayır-
126
mak mümkündür. Benîm ve benimle beraber birçok larmm o za* man anladığımıza göre, bir kısım zevat, artık ordunun tamamen mağlup olduğuna, vaziyetinin iadesine imkân kalmadığına, binaenaleyh davanın, takip ettiğimiz davayı millinin kaybolduğuna hükmetmişlerdi. Bu sebeplerle duydukları hiddet ve şiddeti, benim üzerimde teskin etmek istiyorlardı, İstiyorlardı ki., kendi tasavvurlarına göre münhezim olmuş, ve inhizamı devam edecek olan ordunun başında benim de şahsiyetim münhezim olsun! Diğer bir kîsım zevat, diyebilirim ki ekseriyet, bana olan emniyet ve itimatlarından dolayı, samimî olarak ordunun filen basma geçmemi arzu ediyorlardı
Henüz filen kumandanlığı der uhde etmemi mahzurlu görenlerin de mütaleası şu idi:
Ordunun, teakup edecek herhangi bîr muharebede muvaffak olamaması tekrar ricat etmesi baidülihtimal değildir, Bu vasiyetlerde ben, filen ordunun başında bulunursam, telâkkii umumiye nazaran son ümidin de zeval bulmuş olduğu gibi bir zihniyetin tevellüt etmesi ihtimali vardır» Halbuki henüz vaziyeti umumiye, son tedbir, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini istilzam edecek mahiyette değildir. Binaenaleyh, efkârı umumiy ede son ümidin mahfuziyeti için benim şahsan harekâtı askeriyeyi idare etmem zamanı gelmemiştir.
Ben, müzakerat ve münakaşat ile tebellür eden bu kanaatleri, lüzumu kadar mütalea ve tetkik ediyordum. Son fikirde bulunanlar, kuvvetli esbabı mantıkiye serdediyorlardı. Kumandayı demlide etmemi samimî olarak teklif edenler de, gayrisamimî metalipte bulunanlarm yaygaraları, derin ve şayanı endişe tesirler yapmağa, başla dr. Benim filen kumandayı deruhde etmem, bütün Mecliste son çare ve son tedbir olarak telâkki edildi Meclisin bu telâkkisi, süratle, Meclis haricinde de intişar etti. Adeta benim sükûtum kumandayı filen deruhde etmeğe ademi tehalüküm, felaketin muhakkak ve karip olduğu fikir ve telâkkisini, umumi bir hale koydu. Bunu, anlar anlamaz, derhal kürsüye çıktım.
Efendiler, bu bahsettiğim vaziyet, 4 Ağustos 1921 günü bir celsei hafiyede vukubuluyordu. Azanra, hakkımda izhar eyledikleri teveccüh ve itimada teşekkür ettikten sora makamı riyasete şöyle bir takrir verdim.
127
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Meclis azayı kiramın m umumî surette tezahür eden arzu ve talebi üzerine Başkumandanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi; şahsan deruhde etmekten tahassul edecek fevaidi* azamı süratle istihsal edebilmek ve ordunun maddî ve manevî kuvvetini azamî süratte tezyit ve ikmal ve sevku idaresini bir kat daha t arsın için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin haiz olduğu salahiyeti, filen istimal etmek gartile deruhde ediyorum. Müddeti ömrümde* hakimiyeti milliyenin en aadık bir hadimi olduğumu nazarı millette bir defa daha teyit için bu salahiyetin üç ay gibi kısa bir müddetle takyit edilmesini aynea talep ederim. 4 ml
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
Bajlcumnn- Efendiler; bu takririm sureti haktan görünerek teklif alta bu-
dan)^ im., lunanlarm muzmerratmı, meydanı aleniyete çıkarmağa vesile te$-^!"n ,ti_ kil etti. Derhal itirazat başladı. Bir defa; Başkumandanlık unvanını veremeyiz dediler. 0, Büyük Millet Meclisinin şahsiyeti ma-neviyesinde mündemiçtir. Başkumandan vekili, denilmelidir.
Saniyen; Meclisin salâhiyetini istimal etmek gibi bir imtiyazın itası asla mevzuu ha ha olamaz, mütaleasmda bulundular.
Ben, padişah ve halifeler tarafından tevcih olunagelmig köhne bir unvanı takmamış acarımı; ifa edeceğim vazife* filen başkumandanlık olduktan sora bu unvanı olduğu gibi tevcihten içtinaba mahal bulunmadığını s erd ederek, noktai nazarımda ısrar ettim. Vaziyetin, Meclisin takdir ve izah ettiği gibi fevkalâde olduğuna göre benim de ittihaz edeceğim mukarrerat ve tatbik edeceğini icraatın* fevkalâde olması lâzımgeleceğine, şüphe yoklu. Tasavvu-rat ve kararlarımr, seri ve şedit bir surette mevkii fiil ve tatbika koymak zarureti vardL İcra Vekilleri Heyetinden* Meclisten istizanlarla, teahhurata meydan vermeğe, vaziyet müsait olmıyabi-lirdL Bütün memlekete ve memleketin bütün menabiine şamil olması lâzım gel en evamir ve tebligatım için* her umurun vekilin-
128
den veyahut Vekiller Heyetinden rey ve mezuniyet almak, benîm ifa edeceğim Başkumandanlıktan memul leva i d i, temin edemzedi» Onun için bilâkaydüsart emir verebilme) i İdim, Bunun için de, Büyük Millet Meclisinin salâhiyeti, benim şahsiyetime izafe olunmalıydı. Bunu, muvaffakryet için zarurî görüyordum. Onun için bu noktada ısrar etlim»
Salâhattin Bey, Hulusi Bey gibi birtakım mebuslar, Meclis; salâhiyetini bir şansa vermekle atalete duçar olacağından, milletten aldığı vekâleti, başkasına devretmeğe mezun bulunmadığından ve esasen orduya kumanda edecek zata, Meclis salâhiyetin in tevdii ınevzuubahs olamıyacağından ve buna lüzum olmadığındım bahse tüle r. Meclisin salâhiyetini istimal edebilecek bir zat ta raf m-dan, mebusların şahsan emin olamamaları ihtimalinden de bahsedenler oldu*
Ben, bu mütaleat m hiçbirini reddetmedim* Hepsini doğru bulduğumu beyan ettim* Meclisin bu noktayı çok dikkatle ve ehemmiyetle mütalea ve tetkik eylemesini söyledim. Yalnız, şahıslarından korkanların telâşlarına mahal utmadığını*, beyan ettim. 4 Ağustosta mesele bir karara iktiran edemedi. Müzakere, 5 Ağustos 1921 günü de devam etti. Bu gün, bazı meb'usların, tereddütlerinin iki noktada tekasüf ettiği anlaşıldı* Birincisi: Meclis mevcudiyetinin herhangi bir şekil ve surette duçarı akamet edil ince i; ikinci* azadan herhangi hiri hakkında keyfî, örfî muamele tatbiki,**.
Bu şüphe ve tereddütleri kale edecek İzahat ve beyanatta bulunduktan sora, yapılacak kanunda da bu hususata dair kuyudu İSzime dercinin münasip olduğunu dermeyan ettim ve vermiş olduğum takriri buna göre bazı maddelere kalbederek*. bir proje olmak üzere Meclise takdim ettim. İşte, bu proje mevaddı üzerinde cereyan eden müzakere neticesinde, 5 Ağustos 1921 tarihlî, bana Başkumandanlık tevcihine dair olan kanun çıktı* Bu kanunun ikinci maddesine güre hana verilmiş olan salâhiyet şu îdi:
«Bafkum andan; ordunun maddî ve manevi kuvvetini azamı suretle tezyit ve sevku idaresini bir kat daha t ar* in hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna müteallik salâhiyetini Meclis namına filen istimale mezundur.»
Bu maddeye nazaran benim vereceğim emirler kanun olacaktı*
cit-9 129
Efendiler, bu tevcihten dolayı. «Meclîsin hakkımda izhar ettiği itimat ve emniyete lâyık olduğumu az zamanda göstermeğe muvaffak olacağım» dedikten sora, Meclisten bazı ricalarda bulundum: meselâ; henüz Müdafaa i Milliye Vekâleti ve Erkân ıhar-biyei Umumiye Riyaseti vezaîfini uhdesinde bulunduran Fevzi Paşa Hazretlerinin Erkânıharbiyei Umumiye umuruna hasrı mesai edebilmesi için Dahiliye Vekaletinde bulunan Refet Paşanın Müdafaa i Milliye Vekâletine getirilmesi ve yerine diğer birinin intihabı.
Bilhassa, Meclisin ve Heyeti Vekilenin dahile ve harice karşı sakin ve çok kuvvetli vaziyet ve manzarasının mahfuz iye ti mühim olduğunu ve ufak tef ek sebeplerle Heyeti Vekil ey i sarsmak caiz olmadığını arzettim. Teklifi kanunî, ayni günde, celsei aleniyede okundu. MüsEacelen müzakeresi icra olundu ve tayini esami ile reye vazedildi. Müttefikan kabul olundu.
Bu münasebetle irat ettiğim kısa bir hitabenin bir iki cümlesini tekrar etmeme müsaade buyurmanızı rica ederim. 0 cümleler şunlardı:
«Efendiler, zavallı millet im izi esir etmek ist iyen düşmanları behemehal matlup edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsılmamıştır* Bu dakikada, bu itminanı tanımımı, heyeti celilenize karşı, bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilan ederim»»
Muhterem Efendiler, Başkumandanlığı, filen der uhde ettikten sora birkaç gün Anka r ad a çalış tun.
Erkân ıharbiyei Umumiye Riyaseti le Müdafaai Milliye Vekâletinin heyeti camiası ile Başkumandanlık Karargâhım teşkil ettim. Bu iki makamuı müşterek mesaisini Başkumandan nezdin* de tevhit ve tevzin için ve bundan başka, orduyu alâkadar eden ve Başkumandanlıkla hail t iktiza eyliyen diğer vekâletlere ait muamelatın tedviri için de yanımda küçük bir kalem teşkil ettim,
Ankaradaki mesaim münhasıran, ordunun insan ve vesaiti nakliyece kuvvetini tezyide ve iaşesini ve il hasmı tem İn ve tanzime ait tedabir ve tertibat almakla geçti.
Bu bahsettiğim hususatı temin için, iki gün zarfında. 7, 8 Ağustos 1921 tarihlerinde, tekâlifi milliye emri namı altında yaptığım tebligatı umumiyeden herbîrinin^ kısaca muhteviyatından bahsedeyim. Bir harbin kazanılması için ne derece
130
hurda şeylerin bile nazan dikkate alınması lâzımgeldîğine dair bir fikir vermiş olmak için, bu muhteviyatı şayanı arz görürüm:
«1 numaralı» emrimle, her kazada birer «tekâlifi milliye komisyonu» teşkil ettim. Bu komisyonlar hasıla i mesailerinin, ordunun muhtelif aksamına sureti tevziini tanzim eyledim.
«2 numaralı» emrime nazaran vatanda her hane birer kat çamaşır; birer çift çorap ve çarık ihzar edip tekâlifi milliye komisyonuna teslim edecekti.
«3 numaralı» emrimle, tüccar ve ahali yedinde mevcut olan çamaşırlık bez, amerikan, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi imaline sal İh her nevi kışlık ve yazlık kumaş, kaim bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, san ve siyah meşin, sahtiyan, mamul ve gayrimamul çarık, fotin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve mamul nal, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urgan is tokla rmdan yüzde kırkma, bedeli bilâhare tesviye edilmek üzere vaziyet ettim,
«4 numaralı» emrimle, mevcut buğday, saman, un, arpa. fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvanat, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay, mum istoklarmdan keza yüzde kırkına, bedeli bilâhare tesviye olunmak üzere vazıyet ettim.
«5 numaralı» emrimle, ordu ihtiyacı iğin alman vesaiti nakliyeden maada, ahalinin yedinde kalan vesaiti nakliye ile, mecca-nen yaz kilometrelik bir mesafeye kadar ayda bir defaya mahsus olmak üzere, askeri nakliyat icra edilmesini mecbur kıldım.
«6 numaralı» emrimle, ordunun libas ve iaşesine yarayan bilcümle emvali metrukeye vazıyet ettim.
«7 numaralı» emrimle, ahali yedinde muharebeye sal İh bil» cümle esi iha ve cepaneııin üç güu zarf roda teslimini talep ettim.
«8 numaralı» emirle, benzin, vakum* gres, makina, don, saatçi ve taban yağlan, vazelin, otomobil, kamyon lâstiği, solisyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makin ası, kablo, pil, çıplak tel, mücerrit ve bunlara mümasil malzeme, asit sülfürik ıstokl armut yüzde kırkma vazıyet ettim,
«9 numaralı» emirle, demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç, arabacı esnafları ve imalathane! erile bu esnaf at ve imalâthanelerin kabiliyeti imal iye ler i ve kasatura, kılıç, mızrak ve eyer
131
yapabilecek sanatkarların isimleri zikredilmek üzere miktar ve vaziyetlerini tespit ettirdim.
«10 numaralı» emirle, ahali yedinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz araba lar ile kağnı ura balarının bilûmum teçhizat ve hayvanlarile beraber ve binek ve top-keşan hayvanat, ustura m kari hayvanatı, deve ve merkep miktarların m yüzde yirmisine vazıyet ettirdim.
Efendiler, emirlerimin ve tebligatımın temini icrası için, teşkil ettiğim tstiklâl Mahkemelerini Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir mıntakalarına gönderdim. Ankarada da bir mahkeme bulundurdum.
Cephe karar- Ondan sora Efendiler, 12 Ağustos 1921 günü. Erkânıharbiyei
ffâHı» borç- Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerile beraber Polatlıda cephe ™ karargâhına gittim.
Düşman ordusunun cephemize temas ederek sol cenahımızdan ihata edeceğine hüküm vermiştik. Tedabir ve tertibatımızı: kemali cesaretle bu noktai nazardan aldırdım. Vakayi, isabetimizi gösterdi. Düşman ordusu, 23 Ağustos 1921 de ciddî olarak cephemize temas ve taarruza başladı. Birçok kanlı ve buhranlı safhalar ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun faik grupları, hattı müdafaamızm birçok parçalarını krrdılar. Bu suretle ilerliyen düşman aksamının karşısına, kuvvetlerimizi yetiştirdik.
Meydan muharebesi, 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyordu- Sol cenah muz, An karanın elli kilometre cenubuna kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi, garba iken cenuba döndü, arkası Ankaraya iken şimale verildi. Tebdili cephe edilmiş oldu. Bunda hiç beis görmedik. Hattı müda faal armuz, kısım kısmı kırılıyordu. Fakat derakap kınlan her kısmı, en ya km bir mesafede yeniden tesis ettiriliyordu. Hattı müdafaaya çok raptı ümit etmek ve onun kırılmasile, ordunun büyüklüğü ile, mütenasip, uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için memleket müdafaasını başka bir tarzda ifade ve bu ifademde ısrar ve
H«ttı oıüda* şiddet göstermeği faydalı ve müessir buldum. Dedim ki; «Hattı fa* yoktar, müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatan-
«athı müdafaa
y^d^ dır. Vatanın, her karış toprağı, vatandaşın kanile ıslanma-
dıkça, terkolunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütam, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her
132
cüzü tam, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder* Yanındaki cüzütamın çekilmeğe mecbur olduğunu gören cüzüt anılar* ona tabî olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur»»
îşte, ordumuzun her ferdi, bu sistem dahilinde, her hatvedc azamî fedakârlığını göstermek sur etile, düşman m faik kuvvetleri» ni imha ederek, yıpratarak nihayet onu, taarruzuna devam kabiliyet ve kudretinden mahrum bir hale getirdi.
Muharebe vaziyetinin bu safhasını ihtisas eder etmez* derhal bilhassa sag cenahmuzla Sakarya nehri garkında, düşman ordusunun sol cenahına ve müteakiben cephenin mühim aksanımda mukabil taarruza geçtik. Yunan ordusu mağlûp ve ricale mecbur oldu, İS Eylül 1921 günü Sakarya nehrinin şarkında düşman ordusundan eser kalmadı. Bu suretle 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar* bugünler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece bil af asıla devam eden, Sakarya Melharnei Kübrasi, yeni Türk Devletinin tarihine; cihan tarihinde ender olan büyük bir meydan muharebesi misali kaydetti.
Muhterem Efendiler, Başkumandanlık vazifesini filen deruhde ettiğim zaman, Meclise ve millete behemehal muvaffak olacağımıza dair kat'î olan kanaatimi arz ve ilan etmekle ve bu kanaatimi bütün haysiyeti mevcudiyetimi ortaya atarak teyit eylemekle, ilk manevî vazifemi yapmış olduğumu zannederini- Ondan sora mad-du mühim vazifelerim dr vardı. Onlardan biri, harp ve muharebe karşısında millete aldırmağa mecbur olduğum vaziyet idi.
Malûmunuzdur ki, harp ve muharebe demek; iki milletin, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün meveudiyetlerile ve bütün mameleklerde* bütün maddiyet ve maneviyetlerile yekdiğe-rile karşı karşıya gelmesi ve biribirile vuruşması demektir. Binaenaleyh, bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar fikren, hissen ve filen alâkadar etmeli idim. Millet efradı, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde, evinde- tarlasında bulunan herkes, silâhla vuruşan muharip gibi, kendini vazifedar hissederek, bütün mevcudiyetini mücadeleye hasredecektı. Bütün maddî ve manevî varlığını, vatan müdafaasına hasretmekte teenni ve müsamaha gösteren milletler, harp ve muharebeyi cidden göze a muş ve başarabileceklerine kani olmuş, addedilemezler.
Bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar fikren, hissen ve fîlen muharebe ite alâkadar etmeli idim
133
istikbal harplerinin yegâne muvaffakryet şartı da, en ziyade bu arzettiğim hususta mündemiç olacaktır. Daha şimdiden Avru-panm büyük askerî milletleri, bu tarzı hareketi kanun haline getirmeğe başlamışlardır. Biz, Başkumandan olduğumuz zaman, Meclisten bir müdafaai memleket kanunu talep etmedik. Fakat Meclisten aldığımız salâhiyetle, ayni maksadı temin etmek için, kanun mahiyetinde olan muayyen emirlerle maksadm teminine çalıştık. Millet, bundan sora, bugüne kadar olan tecarübü de, nazarı tetkikten geçirerek aziz vatanı, gayrikabili taarruz bulunduran esbap ve şeraiti, daha vâsi ve daha vazrh ve daha akt'î bir surette tespit eder.
Efendiler, diğer bir vazifem de, ordu içinde, muharebe safları arasında bizzat muharebeye temas etmek ve bizzat mücadeleyi idare etmekti. Bunu da istitaatün derecesinde, hatta bir kaza neticesi olarak sol kaburga kemiklerimden biri kırıtmış olmasına rağmen, hüsnü ifaya hasrı mevcudiyet eylediğimi zannederim, Sakarya muharebesi neticesine kadar, bir rütbei askeriyeyi haiz değildim. Ondan sora, Büyük Millet Meclisince Müşür rütbesile Gazi unvanı tevcih edildi. Osmanlı Devletinin rütbesinin, yine o devlet tarafından alınmtş olduğu malûmdur.
Efendiler, Sakarya muzafferiyetinden sora, garp ile olan müspet ve neticeli temas ve münasebetimizi, Ankara İtilâfnamesi teşkil eder. Bu İtilâf name, Ankarada, 20 Teşrin ievel 1921 de imza edilmiştir. Bu hususta mücmel bir fikir vermek için, kısa bir izahta bulunayım,
Bekir Sami Bey Heyeti Murahhasasmm, gittiği Londra Konferansını müteakip, malûmunuz olduğu veçhile İkinci İnönü zaferde neticelenen Yunan taarruzu, bertaraf edilmişti. Bir zaman için, askerî vaziyette sükûn hâsıl oldu. Rusya ile Moskova Muahedesi aktedilmiş ve şarktaki vaziyetimiz vuzuh kespetmiştî. İtilâf Devletlerinden de millî esasatımtza riayetkar olabileceklerle, anlaşmak şayanı arzu mütalea edilmekte idi. Bilhassa, Adana, Ay m tap ve havalisini ecnebi işgalinden kurtarmak bizce mühim görülmekte idi.
Muhtelif esbaptan dolayı, Suriyeden maada bu bahsettiğim vilâyetlerimizi tahtı işgalinde bulunduran Fransızlarca da, bizimle anlaşmağa mütemayil oldukları, anlaşılmakta îdi. Gerçi, Bekir Sami Beyin Müsyü Brîyanla yaptığı, hükümeti milliyemizee gayrikabili kabul itilâfname, reddolunmuş idise de, ne Fransızlar ve
134
ne de biz, idamei muhasamata hahişker bulunmuyorduk. Bu sebeple tarafeyn, yekdiğerile temas aramağa başladı, Fransa Hükümeti, Nüzzarı Sabıkadan Müsyü Franklen Buyyonu, evvelâ gayriresmî olarak, Ankaraya göndermişti. 9 Haziran 1921 tarihinde Ankaraya muvasalat eden Müsyü Franklen Buyyon ile Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Fevzi Paşa Hazretlerinin huzur-larile bizzat iki hafta kadar müzakeratta bulundum.
Biribirimizi tanımakla geçen hususî bir mülakattan sora, 13 Haziran 1921 pazartesi günü Ankara istasiyonundaki dairei mahsusamda aktettiğimiz ilk içtimada, müzakeratımıza bir noktai hareket tayini lüzumundun bahsederek müdaveleî efkâra başladık. Ben, bizim için noktai hareketin, Misakı Millî muhteviyatı olduğu esasını vazettim.
Müsyü Franklen Buyyon, prensipler üzerinde münakaşa etmenin müşkülâtını dermeyan ederek, Sevr Muahedesinin bir emrivaki olarak mevcut olduğunu söyledikten sora, Londrada Bekir Sami Beyle Müsyü Briyanm yaptıkları itilâfnameyi esas ittihaz etmek ve bu itilâf name muhteviyatının, Misakı Milliye muhalif olan noktaları üzerinde, münakaşada bulunmak münasip olacağı mütaleasını serdetti. Bu teklifin de haklı olduğunu teyi-den, Londraya giden murahhas!arımızın Misakı Milliden bahsetmediklerini ve Misakı Millinin ve hareketi milliyenin, değil Avru-pada, henüz İstan bulda bile takdir edilmemiş olduğunu zikretti.
Ben, verdiğim cevaplarda dedim ki: «Eski Osmanlı İmparatorluğundan yeni bir Türkiye Devleti vücuda gelmiştir. Bunu tanımak lâzımdır. Bu yeni Türkiye, her müstakil millet gibi hukukunu tanıtacaktır. Sevr Muahedesi, Türk milleti için o kadar meg'um bir idam kararnameyidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını talep ederiz. Bu mükâlemenıiz esnasında dahi Sevr Muahedesini telâffuz etmek istemem. Sevr Muahedesini, dimağından çıkarmayan mîlletlerle, itimat esasma müstenit muamelâta girişenleyiz. Bizim nazarımızda böyle bir muahede yoktur. Londraya giden Heyeti Murahbasamız Reisi, bundan bahsetmemiş ise verdiğimiz talimat ve salâhiyet dairesinde hareket etmemiş demektir. Hata irtikâp etmiştir. Bu hata yüzünden, Avrupa ve bilhassa Fransa efkârı umumiyesinde makûs tesirler hâsıl olduğu görülüyor. Bekir Sami Beyin gittiği yoldan hareket edersek, biz de ayni veçhile hata etmiş oluruz. Avrupanm Misakı Milliden haberdar olmamasına imkân yoktur. Avrupa, Misakı Millî tabi-
135
rini öğrenmemiş olabilir. Fakat, seneler denber i kan döktüğümüzü gören Avrupa ve bütün dünya, şu kanlı mücadelâtm neden ileri geldiğini elbette düşünmektedirler. Mis akı Millî ve harekeli milliye hakkında tstanbulun haberdar olmadığına dair beyanat, doğru değildir. İstanbul halkı, bütün Türk milleti gibi, hareketi mil-liyeye vâkıf ve onun taraftarıdır. Gayri vâkıf ve aleyhtar görünen zevat ve tevabii, mahdut ve milletçe malûmdur».
Franklen Buyyon, Bekir Sami Beyin talimat ve salâhiyeti haricinde hareket etmiş olduğuna dair olan beyanatmı üzerine de* diler ki, bundan bahsedebilir miyim? Beyanatımı istediği yerlere ilâm ve hikâye edebileceğini söyledim. Müsyü Franklen Buyyon, Bekir Sami Bey itilâf namesin den ayrılmamak için serdi mazeret ederken, Bekir Sami Beyin bir Mis akı Millî olduğundan ve onun hududu haricine çıkamıyacağmdan bahsetmediğini ve eğer bahsetseydi o zaman ona göre görüşülüp icabı gibi hareket olunabileceğini, fakat şimdi meselenin müşkül olduğunu tekrar etti. Efkârı umumiye; bu Türkler, murahhasları vasıtasile, bundan, niçin bahsetmemişler, şimdi, yeni yeni meseleler çıkarıyorlar diyeceklerdir.
Nihayet, uzun müzakere ve münakaşalardan sora, Müsyü Franklen Buyyon, evvelâ Mis akı Milliyi okuyup anladıktan sora görüşmek üzere, müzakerenin tehirini teklif etti, Ondan sora Misakı Millinin maddeleri baştan nihayete kadar birer birer okunarak müzakere ve münakaşaya devam olundu. En çok tevakkuf olunan nokta; kapitülasyonların lağvını, istiklâli tanımımızı talep eden madde üzerinde vukubuldu. Müsyü Franklen Buyyon, bu mesailin şayanı tetkik ve teemmül olduğunu dermeyan etti. Ben, bu noktaya cevap verdim. Söylediklerimin hulâsası, şu idi:
«istiklali tam, bizim bugün, deruhde ettiğimiz vazifenin ruhu aslisidir. Bu vazife, bütün millete ve tarihe kargı deruhde edilmiştir. Bu vazifeyi deruhde ederken, kabiliyeti tatbikıyesi hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat binnetice hâsıl ettiğimiz kanaat ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden, evelkılerin irtikâp ettikleri hatalar yüzünden, milletimiz, lâf zan mevcut zannolunan istiklâlinde, mukayyet bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiyeyi, cihanı medeniyette kusurlu gösteren neler mutasavver ise, hep bu hatadan ve hep bu hataya tebaiyetten neş'et etmektedir. Bu hataya tcbaiyetin neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bü-
136
tün kabiliyeti haya ti y esinden tecerrüt ve tebaüt etmesini mucip olabilir. Biz; yaşamak is üyen haysiyet ve şerefi le yaşamak ist i yen bir milletiz. Bir hataya tebaiyet yüzünden bu evsaftan malınım kalmağa tahammül edemeyiz. Âlim, cahil, bilaistisna, tekmil efradı milletimiz, belki içinde mündemiç müşkülâtı tamamen idrak etmeksizin, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta; istiklâli tammmiEzm temini ve idameyidir,
istiklâli tam, denildiği zaman, bittabi siyasî, malî, iktisadî, adli, askerî, harsı ve ilâ... her hususta istiklâli tam ve serbestli tam dernektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, mîllet ve memleketin, mana yi hakikisi I e bütün istiklâlinden mahrumiyeti demektir.
Biz, bunu temin ve istihsal etmeden sulh ve sükûna maz-har olacağımız kanaatinde değiliz. Şeklen, usulen sulh yapabiliriz, ttilâf yapabiliriz. Fakat istiklâli tammımızı tem İn etmiyecek o t an bu gibi sulhler ve itilâflarla milletimiz hiçbir vakit hayatma ve sükûnete mazhar oimı ya çaktır. Belki, maddî mücadelesini terkede-rek harabiye sürüklenmeye müsaade etmiş olacaktır. Eğer, milletimiz, buna razı olsaydı, bunu kabul istida dm da bulunsaydı, iki seneden beri mücadele etmeğe hiç te lüzum yoktu. Daha mütarekenin ferdasında sükûna geçmek mümkün olabilirdi.»
Miİhvİİ Franklcn Buyyon; hu beyanatın] karsısında, ciddî ve samimî olarak mülâhazat ve mütaleatta bulundu. Ve en nihayet bunun zaman meselesi olduğu kanaatini izhar etti.
Efendiler, Müsyü Franklen Buyyon ile mühim ve tâli mesail üzerinde günlerce ve günlerce müdavelei efkârda bulunduk. Netice olarak birîbirimizi fikirl erile, h isi erile, m esi eki erile anlamak müyesser c4du zannfiderim. Fakat, Fransa Hükûmetile Türk Hükümeti mi 11 iyesi arasında, kat'î itilâf noktaları tespit edilebilmek için biraz daha zamanın geçmesi zaruri oldu. Neye intizar olunuyordu? İhtimal ki, Türk mevcudiyeti mili iyesin in Birinci ve İkinci İn önün den sora daha büyücek bir eserle teyit edilmiş olmasına!... Filhakika, Müsyü Franklen Buyyonun karan kafiye iktiran ettirip imza eylediği Ankara İtilâf namesi, Sakarya Mel* ham e i Kübrasmdan 37 gün sora., arz etmiş olduğum gibi, 20 Teşrini eve) 1921 de vücut bulmuş bir vesikadır.
137
Bu İtilâfname ile* siyasî, iktisadı- askeri ilâ.,, hiçbir hususta istiklâlimizden hiçbir şey feda etmeksizin eczayı vatanrmizm kıymetli parçalarım işgalden tahlis etmiş olduk. Bu İtilâfname ile amali miliiyemiz, ilk defa olarak düveli garbi yed en biri tarafından, tasdik ve ifade edilmiş oldu»
Müsyü Franklen Buyyon; bundan sora da birkaç kere Tür-kiyeye gelmiş, Ankarada ilk günlerde meyanemizde tecs^üh eden dostluk hissiyatını izhara vesile aramıştır.
138
¦
Muhterem. Efendiler, umumi beyanatımın mukaddema t mda, Portm m tabir Pöntus meselesinden bahsetmiştim. Bu mesele, vesaikıyle cümlenin malûmu olmuştur. Ancak bizi de çok meşgul ettiğinden burada münasebeti olan bazı noktalarına temas edeceğim
1840 senesindenberi; yani üç ruhu asırdanberi, Rizeden İstanbul Boğaz m a kadar An a dolunun Karadeniz havzasında, eski Yunanlılığın ihyası için çalışan bir Rum zümresi mevcut idi. Amerika Rum muhacirlerinden Rahip Kîematyos nammda biri, ilk Pontus içtima gâhmı İneboluda, elyevm halkm manastır tabir ettikleri bir tepede, kurmuştu. Bu teşkilât mensupları zaman zaman münferit eşkrya çeteleri şeklinde, icrayi faaliyet ediyorlardı. Harbi Umum! esnasında, hariçten gönderilip tevzi olunan silâh, cepane, bomba ve makinah tüfeklerle Samsun, Çarşamba, Bafra ve Erbaa Rum köyleri adeta bir silâh deposu halini almıştı.
Mütarekeden sora, bütün Rumlar, Yunanlılık amali milliye-sile her tarafta şımardığı gibi Emiki Eterya Cemiyeti propagandacıları ve Merzifon Amerikan müessesatı tarafmdan manen yetiştirilen ve ecnebi hükümetlerin silâhlarile maddeten takviye ve teşci edilen, bu havalideki Rum kütlesi de, müstakil bir Pontus hükümeti teşkil etmek emeline düştü. Bu maksatla umumî bir kıyam hazırladılar. Dağlara çekildiler ve Amasya, Samsun ve Havalisi Rum Metropolidi Yerrrumos un idaresinde, muntazam bir program tahtında icrayi faaliyete başladılar. Samsundaki Rum komitecilerinin reisi Reji Fabrikası Direktörü Tokomarıidis bir taraftan da Merkezî Anadolu ile muhaberat tesisine tevessül ediyordu. Bazı ecnebi hükümetler, Pontus teşkiline muzaheret edeceklerini vadettiler ve Samsun ve havalisindeki Rumluk nüfusunu teksir için de, Rusyadaki Rum ve Ermenileri Batumda cerney-lediler. Onları, Türk Kafkas ordularından alınıp Batumda depo olunan silâhlarla teslih ederek* sahillerimize ihraca başladılar. Çetecilik etmek üzere, sahillerimize çıkarılabilecek birkaç bin
139
Rumu Sollumda, Haralambos isminde Lir adamın başına, topladılar, Batumda toplananlar da Haralambosun etrafında içtima edenlere iltihak ettiriliyordu. Memleketimiz dahilinde, Samsunda bazı ecnebi mümessilleri tarafından himaye ve teslih ediliyordu. Sahillerimize çıkan bu çeteler efradı, muhacir iaşesi maskesi altında, ecnebi hükümetleri tarafmdan iaşe ve ilbas ediliyordu. Ecnebi salibiahmerleri meyanmda gelen zahitan heyetlerinin de, teşkilât yapmağa, talîm ve terbiyei askeriye ile iştigal etmeğe, müstakbel Pontus hükümetinin temelini kurmağa, memur oldukları anlaşılıyordu.
4 Mart 1919 tarihinde, İstanbulda Pontus n amil e intişara başlayan bir gazetenin başmakalesinde «Trabzon vilâyetinde Kum cumhuriyetinin tesisine çalışmak maksadile intişar ettiği ilân olunmuştum.
Yunanistanm yevmi istiklâline müsadif olan 7 Nisan 1919 günü, her tarafta ve bilhassa Samsunda nümayişler yapıldı* Yermanosun küslahane harekâtı, Bum) ar m efkâr ve amalini, aleniyet derecesine çıkardı, Bafra ve Çarşamba havalisindeki yerli Rumlar, mütemadiyen kiliselerde toplanıyor, teşkilât ve teçhizatlarım takviye ediyorlardı. 23 Tegrinievel 1919 tarihinde, Şarkî Trakya ve Pontus için merkez olarak, İstanbul kabul edilmiş idi. Venizelos, îstanbul meselesinin vakti âhare talikryle, bunun yerine Pontus hükümetinin teşkili kanaatini izhar etmiş ve bu noktai nazardan İstanbul Patrikhanesine talimat vermişti* Ayni zamanda, İstanbulda Yunan hafi zabıtası teşkiline memur edilen Miralay Âteksandros Zimbrakakis ta raf mdan Pontus jandarmasını tensik etmek üzere Eyfel Yunan torpitosu ile. bir zabitan heyeti izam edilmişti, Türkiye de bu faaliyet cereyan ederken Batumda da 18 Kanunuevel 1919 da Pontus Rum Hükümeti ismilc bir hükümet teşekkül etmiş ve teşkilât yapmağa başlamıştı* 19 Temmuz 1920 de de Batumda; Karadeniz, Kafkas, Cenubî Rusya Rumları tarafından, Pontus meselesi hakkında bir de kongre ak-tedildi. Bu kongrenin muhtırası, azadan biri vasıtasile İstanbulda Rum Patrikliğine gönderildi, Pontusçular, 1920 senesi nihayetlerine doğru faaliyetlerini büsbütün artırarak bayağı aleniyete gıktılar. Bizi, ciddî tedabir ittibazma mecbur ettiler*
Dağlarda, vücuda getirilen Pontus teşkilâtı şöyle idi: a) Birtakım rüesa maiyetinde müsellâh ve muharip kuvvetler;
140
b) Bunların iaşelerine hizmet eden müstahsil Pontus ahalisi;
c) İdare ve zabıta heyetleri ve şehirlerden ve köylerden erzak teminine memur nakliye kolları.
Çetelerin, faaliyet mıntakalan ayrılmıştı. Pontus eşkıyasının kuvveti bidayette 6.000:7,000 müsellâh idi. Bilahare her taraftan iltihak edenlerle 25,000 raddesini buldu. Bu kuvvet ufak cüzütamlar halinde ayrılarak, muhtelif mahaHerde, tahassun ediyorlardı. Pontus çetecilerinin icraatı; islâm köylerini yakmak, islâm ahaliye karşı aklü hayale sığmaz itisaf ve cinayetler irtikâp etmek gibi, hunhar bir sürünün icraatından başka bir şey değildi.
Biz, Anadoluya çıkar çıkmaz, Türk ahalinin dikkat ve teyakkuzunu davet ettik. Melhuz tehlikelere karşı tedabir almağa başladık.
Merkezi Srvasta bulunan Üçüncü Kolordu, bütün mesaisini menatıkı muhtelifede gözüken çeteleri takip ve tenkile hasretti. Trabzon mmtakasmda dolaşan Köroğlu nammdaki Rum çetesile, Eftelidi çetesi ve diğer çeteler, merkezi Erzurumda bulunan On Beşinci Kolordu tarafmdan takip ve tenkil ediliyordu. Bir taraftan da Pontus eşkıyasının cevelângâhı olan yerlerde, ahali teslih edilerek, millî teşkilât vücuda getirildi.
Efendiler, Sivas şimalinde ve Yozgatta vukua gelip malûmunuz olan dahilî isyan vakayiinden maada, 1921 senesi evahirinde tekrar Anadolu ortasında, Zile cihetinde, Küçük Ağa, Deli Hacı, Aynacı Oğulları ve Erbaa civarında Kara Nâzım, Çopur Yusuf ve diğer taraflarda Deli Hasan, Küçük Hasan gibi birtakım serseriler ve Yozgat, Çayözü Çerkezlerinden mürekkep çeteler ve 1921 senesi bidayetinde de Koçkiri Aşireti Rüesasmdan Haydar Bey, Istanbulda Seyit Abdülkadirden aldığı talimat üzerine Alışan ve akrabasından Naki, Aliger ve saire ile harekâtı isyaniyeye başlamışlardı. Birçok kuvvetlerimiz, bir taraftan Pontuaçuları, diğer taraftan bu asileri takip ve tenkil ile iştigal ediyorlardı.
Efendiler, hatırlarsınız ki, Nurettin Paşa, Yunan ordusunun ilk taarruzu manzarası karşısında, birtakım vahi ve namakul mü-talealar serdetmesi sebebile, kendisine vazife verilmemiş olduğundan bizimle teşriki mesai edemiyeceğini bir mektupla bildirerek mezunen Tagköprüye gitmişti. O tarihten beş ay sora, Nurettin Paşa tarafmdan bazı zevat, gerek Fevzi Paşa Hazretlerine ve gerek bana, kendisine bir vazife verilirse Nurettin Paşanrn ciddi-
Anadolu ortasında yeniden çıkau birtakım dahili isyanlar
Merkez ordusunun teşkil ve Nurettin Paşanın ku-maüdnrıh jjf a tayini
141
yet ve samimiyetle ifa edeceğine dair delâletler vukubuldu. Biz de, Anadolu merkezindeki asayiş meselesini halle memur kuvvetlerimizi büyücek bir kumanda a Um da tevhit etmekte fayda tasavvur ettiğimizden 9 Kânunuevel 1920 de Sıvastaki Üçüncü Kolorduyu lâğvederek onun vazifesini yeni teşkil ettiğimiz Merkez Ordusuna tevdi ettik. Bu orduya da Nurettin Paşayı kumandan yaptık.
Nurettin Paşa, merkez mmtakasmda bir seneye karıp ifayi vazife etti. Fakat, salâhiyeti haricinde, ahaliden bazda rai in hukukuna tecavüz ettiği hakkmda meb'uslarm vukubulan şikâyetleri ve Dahiliye Vekâletinden istizahları ve Vekâletin de gikâyatı muhik görmesi üzerine, Meclîsin talebile Teşrinisani 1921 bidayetinde azledildi. Meclîs, Nurettin Paşanın tahtı muhakemeye alınmasına karar verdi. Bu husus, benimle Heyeti Vekile ar asm da da bir meselenin hudusunu intaç etti. Ben, Nurettin Paşa hakkında tatbik ol un ma s r talep olunan muameleye iştirak etmedim. Fevzi Paşa Hazretleri de benimle hemfikir oldu. İkimizle Heyeti Vekile arasında tahaddüs eden ihtilâf Meclisçe hallolundu. Mecliste, Nurettin Paşayı müdafaa ettim. Ağır muameleye maruz kalmaktan kurtardım,
Nurettin Paşayı, bundan sekiz ay kadar sora, Birinci Ordu Kumandanlığında göreceğiz,
142
Muhterem Efendiler, Sakarya muharebesinden sora, Başkumandanlık ve Erkândı a rbiyei Umumiye Riyaseti, Ankarada ifayi vazife ediyordu. Ben, ayni zamanda diğer vazifelerimle de iştigal ediyordum. Üç, dört ay geçmemişti ki, Mecliste Sakarya zaferini unutanlar, muhalefet vadisinde* ileri gitmek istiyenler, kendilerini göstermeğe başladılar. Sakarya muharebesinden evel başlayıp peyderpey gelmiş olan Malta mevkufininden bazılarının, bu muhalif cereyanlarda müşevvik rolü oynadığı anlaşılmıştı. Bu noktayı müsaadenizle biraz izah edeyim.
Rauf Bey, 15 Teşrinisani 1921 de Ankaraya gelmişti.
Rauf Beyi, 17 Teşrinisani 1921 de inhilâl eden Nafıa Vekâletine intihap ettirdik.
Rauf Beyi, müteakiben muvasalat eden Kara Vasıf Beyi de, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grupu Heyeti idaresi Aza-lığma intihap ettirdim. Bu iki zatm birinden hükümette; diğerinden grupta, istifade etmeği faydalı tasavvur etmiştim. Çok geçmedi, bir gün Rauf Beyin Heyeti Vekilede bir meseleyi istizah ettiği haber verildi. Aynî günde, Kara Vasıf Beyin de, grup heyeti idaresinde ayni meseleyi istizah ettiği bildirildi. Bu iki zatm evelden beyinlerinde takarrür ettirdikleri anlaşılan mevzunbahs mesele şu idi:
«Takip olunan siyaseti askeriye nedir?»
Bu sualden istihraç olunabilecek mana ne olabilirdi? Neyi anlamak istiyorlardı? Bizim siyasî ve askerî takip ettiğimiz meslek malûm olmuştu, istiklâli tanımımız temin olununcıya kadar, düşmanlarla vuruşmak ve onları mağlûp edeceğimize dair olan kat'î kanaatle* muharebeye devam etmek... işte mevzuubahs edilen sual ile demek isteniliyordu ki, behemehal muharebeye devam ile istihsali netice mümkün müdür? Mümkün olmadığı ihtimaline nazaran, daha şimdiden başka tedbir ve çarelere — ki au-
143
latmak istediklerine göre siyasî çarelerdir — tevessül ile içi a de bulunduğumuz badireye nihayet vermek münasip olmaz mı?
Bittabi, ne Heyeti Vekilede ve ne de grup heyeti idaresinde böyle bir meselenin mevzuu müzakere ve münakaşa ol m asma müsaade etmedim. Bunun üzerine, Rauf Bey Vekâletten, Kara Vasıf Bey de Grup Heyeti İdaresinden istifa ettiler. Rauf Beyin istifası, 13 Kânunusani 1922 tarihinde Mecliste okunurken, ayni tarihli bir istifaname de okunmuştu. Bu istifaname, Müdafaa i Milliye Vekili bulunan Refet Paşanm idi.
Efendiler, Refet Paşanın da sebebi istifası hakkında birkaç kelime île arzı malûmat edeyim: 4 Kanunusani 1922 günü, Meclisin bir celse i hafiyesinde, şöyle bir mesele mevzuu münakaşa edilmişti. Başkumandanlık ve Erkân ıharbiyei Umumiye Riyaseti An karada o tanıyormuş. Cepheden uzak bulunuyormuş. Bundan istihraç olunmuş ki, benim hem Başkumandan ve hem de Meclîs Reisi olmamda müşkülat varmış. Ordu işleri iyi gitmiyormuş. Meclis bîr harp encümeni teşkil ederek ordu vaziyetini tetkik etmeli imiş. Erkân ıharbiyei Umumiye Reisi, aynî zamanda İcra Vekilleri Heyeti Reisi olduğundan Erkânı harbiye işleri de iyi gitmiyormuş. Fevzi Paşa Hazretleri, yalnız İcra Vekilleri Heyeti Riyasetinde kalsın. Erkân ıharbiyei Umumiye Riyaseti le Müdafa-ai Milliye Vekâleti tevhit olunsun imiş.
Müdafaaî Milliye Vekili olan Refet Paşa, bizzat kürsüden bu tezi müdafaa ediyordu. Bu noktai nazarlara şu yolda cevap verdim:
Benim, «ab* Başkumandanlık ve Erkân ıharbiyei Umumiye Riyaseti, pek
mu Aak«a- muvafdt olarak, Ankara yi karargâh ittihaz etmiştir. Vazifesini d» o±aJd*) en ;vj buradan ifa etmektedir. İcabında ne vakit, nereye gideceğini kendisi takdir eder. Cephede bizzat meşgul, cephe kumandanı vardır. Bilâl üzüm, benim, şahsan Ankaradan uzaklaşmamı arzu etmekte mana yoktur. Erk an ıharbiyei Umumiye Riyaseti ve Mü-dafaai Milliye Vekâleti, Başkumandanın tahtı emrinde, Başkumandanlık Karargâhını teşkil etmektedir. Ayrı, ayrı değildir. Erkânıharbiyei Umumiye Reisi olan Fevzi Paşa Hazretlerinin, Ankarada bulundukça İcra Vekilleri Heyeti Riyasetini de ifa etmesi bugünün zaruretler indendir. Çünkü onun gaybubetinde, Refet Paşa, ona vekâleten, İcra Vekilleri Heyeti Riyaseti vazifesini ifa etmişti. Muvaffak olamamıştı. Heyeti Vekilede, anarşi vukua geldi. Vekiller, içtima etmez oldu. Fevzi Paşa Hazretle-
mam * r İ U ediliyordu
144
rinin avdeti, vekillerin şikâyeti üzerine vukubuldu. Orduya müteallik yaptığımız iğleri kontrol için^ Meclisin bir encümen teşkil etmesinde bir beis görmem. Fakat bu encümen benim tahtı riyasetimde olur.
Filhakika, bu encümen, dediğim tarzda teşekkül etti. Sabık Harbiye Nazırı Cemal Paşa da aza olarak intihap edildi. Diğer hususatta, Refet Paşa ve emsalinin noktai nazarları, terviç olunmamıştı. İşte, bu sebepten istifaya hazırlanan Refet Paga, istifa-s mı Rauf Beyin isti fasile ayni günde vermiş oluyor.
* *
Efendiler, bilmünasebe arzetmiştim ki, Mecliste teşkil ettiğimiz Müdafaai Hukuk Grupu, Meclis müzakeratının hüsnü cereyanını temine ve Heyeti Vekile mesaisinin ademi tevakkufuna nihayete kadar hadim oldu. Fakat, bir taraftan da, muhalif his ve fikirde bulunanlar, hergün, biraz daha taraftar buldukça, Grupun mesaisini, müşkülâta duçar etmeğe başladılar. Muhalefet fikrinin esas menşei, Müdafaai Hukuk Grupu nizamnamesinin maddei esasiyesindeki, ikinci noku îdi. Yani hükümet teşkilâtının , Teşkilâtı Esasiye Kanununa göre yapılması meselesi..,.
Programın ilk maddesinin son fıkrasr, fikir ve hislerde imtizacı tam husulüne daimî bir mâni halinde kaldı. Bu sebepten, grup dahilinde de tesettürü efkâr ve înzıbatsızlık baş gösterdi. Birtakım zevat, Gruptan ayrıldı. Bu çıkanlar, hariçte bulunanlarla birleşerek Grupu yıkmağa çok çalıştılar, alınan tedbirler buna mâni oldu. Nihayet İkinci Grup namile bir grup teşekkül etti. Bu grupu teşkil edenler, memlekette mevcut Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetine muhafaza i intisap ettiklerini ve onun kongrelerde tespit olunan gayelerinin muakkibi, bulunduklar mı iddia ediyorlardı, İkinci Grupun zahiren önayak olanları: Salâhattin, Hüseyin Avni Beyler görünüyordu. Birinci derecede faal ve müşevvik olanların ise, Rauf ve Kura Vasıf Beyler olduğu anlaşılıyordu.
Bu grupun, faal ve inatçı azasından olan Samsun Meb'usu Emin Bey, son zamanlarda, bilmünasebe Ankaraya gelmişti. Bütün hakayikı anlamış, müşevvik ve müfsit olanları tel'in ediyordu. Bu zat, bana şunu hikâye etti: Rauf Bey; ikinci Grupu, müfrİ-tane harekete sevk ve teşvik ediyormuş.. Emin Bey, Rauf Beye
C II. — 10
145
demiş kî: «Bizi sevk ettiğiniz bu iç, sehpaya kadar gider,, o zaman bibimle beraber bulunacak nmınız?» Rauf Bey şu cevabı vermiş; «Beraber bulunmazsam namerdim.,!»
Efendiler, malumu aliniz, o zaman mevcut olan kanuna göre, vekâletler için, ben, Meclise namzet gösterirdim. Mebuslar, İra e ettiğim namzede müspet veya menfi rey verirler veya müstenkif kalırlardı. İkinci Grup, benim namzetlerimi nazara almayıp, kendi grupları namına, ortaya attıkları namzetlere, kanuna muhalif olarak rey vermek suretile, hükümet teşekkülüne, mâni olmağa, başladılar.
Efendiler, Mecliste, ordu aleyhine de bir cereyan vücuda getirilmişti. Diyorlardı ki, Sakarya muharebesinden sora aylar geçtiği halde, ordu ne için taarruz etmiyor? behemehal taarruz etmelidir! Hiç olmazsa mahdut, muayyen bir cephede bir taarruz yapılmalıdır ki, ordumuzun taarruz kabiliyeti olup olmadığı anlaşılsın î Bu cereyana mukavemet ettik. Maksadımız, tamamen hasırlığımızı ikmal ederek umumî ve neticeli bir taarruz yapmak olduğu için, kjsmeu taarruz fikrini terviç edemezdik, bunda bir fayda yoktu.
Muhaliflerde hâsıl olan kanaat, ordumuzun taarruz kabiliyetini iktisap edemiyeceği noktasında tekasüf etti. Bunun üzerine ordunun taarruza sevkı cereyan mı tevkif ettiler. Hücum sistemini değiştirerek, başka bir nazariye ortaya attılar. Bu defa, dediler ki, bizim asıl hasmımız Yunanlılar, Yunan ordusu değildir. Zaten Yunan ordusunu kamilen mağlûp etsek te, bununla bizim davamız hitam bulamaz, İtilâf Devletlerini, bilhassa İngilizleri filen mağlûp etmek icap eder. Bunun için, Yunan ordusuna karşı bir perde hattı bırakmak, asd orduyu İrak şimal hududunda lahşit edip, İngilizlere taarruz etmek 1 azmadır. Muharebe ile davamızın halli nazariyesi takip olunuyorsa yapılacak iş budur».
Efendiler, bu derece mana ve mantıktan ati fikirlere, iltifat etmedik. Onun üzerine, muhaliflerin serefrazanı, yeni bir propaganda çıkardılar: Nereye gidiyoruz? Bizi kim. nereye sevkedi-yor? meçhul âta.,? Koskoca bir millet; gayrİmuayyen, muzlim hedeflere serseriyane sürüklenir mi?
Bu propaganda, Meclis bin asm dan, Ankara mehaf ilin den ordu saflarına kadar intişar ettirildi. Orduya, her vasıta ile bu mefsedetkârane, telkin a t, yapılmağa çalışılıyordu.
146
Rauf Bey* sık sık, mahremane diyordu ki, hiç olmazsa haki) kî vaziyeti bana söyle. Ordu ne haldedir. Filhakika taarruz ede-miyecek mi?
4 Mart 1922 günü akşamı, cepheyi teftiş etmek üzere, Anka-radan mufarekate karar vermiştim. Bu münasebetle o gün Mecliste, celsei hafiyede, bazı izahatta ve ricalarda bulundum. Anlattım ki, Sakarya Meydan Muharebesinden sora, düşman ordusunu Eskişehir - Seyitgazi - Afyon Karahisar hattı umumisine kadar takip eden kuvvederimiz, bütün ordu olmayıp, yalnız süvarilerimiz ve süvari kıtaatımıza noktai istinat olmak üzere ileri sürülen bazı fırka î armuz dr.
Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat, bu taarruzu, tehir O ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen ikmale biraz daha zaman kamu. t&ar-lâzmıdır. Yarmı hazrrlıkla, yarrm tedbirle, yapılacak taarruz, ™*dur hiç taarruz etmemekten daha çok fenadır. Tevakkufumuz, taarruz karar m dan sarf m azar ettiğimiz veyahut bnna iktidar kespet-mekten naümit olduğumuz suretinde telâkki ve tefsir edilmeğe mahal yoktur.
Bundan sora şu mütaleatta bulundum: Osmanlılar, ihtiyar edecekleri harekâtın gümulile mütenasip ihtiyatkâr ve müdebbir davranmadıkları için, daha çok, his ve hırsların m tahtı tesirinde hareket ettiklerinden, Viyanaya kadar gittikleri halde, ricate mecbur olmuşlardır. Ondan sora, Budapeştede de duramaddar, ricat ettiler; Belgratta da mağlûp ve ricate mecbur edildiler. Balkanları terkettiler. Rumeliden çıkarıldılar. Bize, içinde henüz düşman bulunan bu vatanı, miras bıraktılar. Bu son vatan parçasını kurtarırken olsun hırslarımızdan, hislerimizden feragat ederek mü teenni olalım. Halâs için.. İstiklâl için evel ve âhir düşmanla bütün mevcudiyetimizle vuruşarak onu mağlûp etmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz!
Sinir gevgetici sözlere, telkinlere» ehemmiyet ve itimat at-folunmamalıdır, Osmanlı tarzı idare ve siyasetinin yarattığı bu nevi zihniyetler merdut görülmelidir. Ordu ile, muharebe ile, inat ile bu işin içinden çıkılmaz tarzındaki, membaı hariçte bulunan nesayîha tebaiyet ile; bir vatan, bir millet istiklâli kurtulamaz. Tarih, böyle bir hâdise kaydetmemiştir. Bunun aksini düşünerek hareket edeceklerin, meraretengiz netayiçle, karşılaşacaklarına, şüphe yoktur. Türkiye, işte, bu yoldaki galat fikirlere,, galat zihniyetlere, sahip olanlar yüzünden, her asır, hergün, her saat biraz daha tedenni, biraz daha sukut etmiştir. Bu sukut, yalnız mad-
147
d i yatta olsaydı; hiçbir ehemmiyeti yoktu. Maatteessüf, sukut, ahlak ve maneviyata kadar şamil olmuş görünüyor. Hiç şüphe yok ki, bu büyük memleketi, hu koca milleti girivei mahvıı izmihlale sevkeden, başlıca amil, bu olmuştur.
Efendiler, bilirsiniz ki, Mecliste bu a netliğim devirde, en çok menfi ve bedbinane rol yapanlar, vakti i e, Türk milletinin kendi kendine temini istiklâl edemiyeceği kanaatini izhar etmiş olan zevat idi. Şunun, bitinin, mandasınr talep ısrarında bulunanlar idî. Onun için mütaleatıma şu yolda devam ettim: dedim ki, Efendiler; maddî ve bilhassa manevî sukut, korku ile., aciz ile başlar.
Âciz ve korkak insanlar, herhangi bir felâket karşısında mîlletin de atalete duçar olmasına ve müfteri ip bir hale gelmesine saik olurlar. Aciz ve tereddütte, oka dar ileri giderler ki, adeta kendi kendilerini tahkir ederler. Derler ki, biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkan yoktur. Biz hila-kaydüşart, mevcudiyetimizi bîr ecnebiye tevdi edelim, Balkan muharebesinden sora milletin, bilhassa ordunun başında bulunanlar da, başka tarzda ve fakat ayni zihniyeti takip etmişlerdir.
Türkiye yi, böyle sakim yollarda inkıraz ve izmihlal vadisine sevkedenlerin elinden kurtarmak lâzımdır. Bunun için, keşfolunmuş bir hakikat vardır, ona tebaiyet edeceğiz. 0 hakikat şudur: Türkiyeniıı resi tefekkürünü, büsbütün yeni bir imanla teçhiz etmek.. Bütün millete c e yy it bir manevi yel vermek..
Şimdi Efendiler, düşmana taarruz için verilmiş olan kat'î kar armuz ı tatbika başlamadan evci, ihzar ve ikmal etmeğe mecbur bulunduğumuz vesaiti harbİyenin ne olduğunu arzedeyim; Tam üç vasıtanm hazırlığının kafi derecede olduğunu görmek lüzumunu, hissediyorum. Onlardan, birincisi ve en mühimmi ve asd olanı doğrudan doğruya milletin kendisidir. Milletin, hayat ve istiklâli için kalbinde., vicdanında mü tecelli, münkeşif, arzu ve emellerin salâbetidir. Millet bu arzuyı derunisini nekadar kuvvetli izhar ederse, bu arzu ve emelinin tahakkuku için nekadar çok azmü iman gösterirse, düşmanlara karşı muvaffakiyet için okadar kuvvetli bir vasıtaya malik olduğumuza kani olurum. İkinci vasıta; milleti temsil eden Meclisin arzuyı milliyi izharda ve bunun icabatmı kanaatle tatbikte göstereceği azmü celâdettir. Meclis nekadar çok tesanüt ve vahdet halinde arzuyı milliyi tecelli ettirirse düşmana karşı okadar kuvvetli vasıtai tefevvuka malik oluruz.
148
Üçüncü vasıta; milletin nıüsellâh evlâtlarından ibaret olup düşman karsısında mütehaşşit bulunan ordumuzdur.
Efendiler, dedim. Bu üç nevi vasıta veya kuvvetin düşmana karşı vücuda getirdiği cepheler, iki mahiyette tasavvur olunabilir. Kolay anlaşılmak için şöyle diyeyim; dahilî cephe, zahirî cephe.. Asil olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Zahirî cephe, doğrudan doğ* raya ordunun düşman karşısındaki müsellâh cephesidir. Bu cephe; tezelzül, tebeddül edebilir; mağlup olabilir. Fakat, bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, mîlleti esir ettiren dahilî cephenin sukutudur. Bu hakikate bizden ziyade vâkıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak ta olmuşlardır. Filhakika «kaleyi içinden atmak» dışmdan zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksada şa-tuşlarımıza kadar temasa gelebilen müfsil mikropların, vasıtaların mevcudiyetini iddia etmek caizdir.
Meclisin zihniyeti, ePali, vaziyeti, düşmana ümitbahş olma* dıkça dahilî ve haricî cephelerimizin yerinden oynamasına imkan ve ihtimal yoktur. Meclîste, bir veya birkaç azanm bedbinî telkin eden sözlerinden bile aleyhimizde istifade çareleri aranılmakta olduğuna şüphe edilmemelidir. Hariciye Vekaletinin dosyaları buna dair vesikalarla doludur. Kafiyede arz ederim ki, islemiye-rek olsa dahî düşmanlara ümit verecek şemmeler verildikçe davayi millinin halli tealihtira duçar olur.
Efendiler, bu mütaleattan sora, cephede bulunacağım sıralarda, ordunun hissiyat ve efkârı üzerinde naümidî tevlit edecek münakaşalı aleniyeden sarfınazar edilmesini, bilhassa Meclîsten rica ettim. Bu beyanatımdan sora, muhaliflerin de sözlerini İstima ettim. Muhaliflerden hiri, mütaleat ve ricalarımı, emir veriyorum suretinde tefsir eyledi. Diğer biri. Meclisin hissiya tındaki ueza-betten şüphe ettiğimi dermeyan etti. Bir başkası kabili tatbik olmayan bir şey, yapılamaz. Orduyu izmihlale sevkedersin Efendim dedi.
Muhterem Efendiler, heyeti a Üyenizi, muhaliflerin sözl erile işgal etmek istemem. Çünkü, bu sözler birkaç kişinin şaşkın ve cahil dimağl arın m akislerinden başka bir şey değildi. Heyeti umumiye, maruzatımı hüsnü telâkki eylemişti. Yalnız Şark Cephesi Kum an dan mm bir mütaleasına, beş on günden beri vermeğe mu-
Şark Cephesi
Kumunda Dinin bir müta-).:r.
149
yaffak olamadığım cevabı, cepheye gitmeden evel, bugün, yani 4 Mart 1922 de yazmışımı. Onu arz edeceğim. Cevabm anlaşılması için müsaade buyurursanız evvelâ vürut eden mütaleayı okuyalım:
Zata mahsustur
p
Başkumandan, Mustafa Kemal Paşa Hacetlerine
Umuru idaremizin, vcçhi teşekkülü hakkındaki münakagular bize henüz vâsıl olmaktadır. Hali sulhun teessüsünden soraki intihabatta» birçok kıymetli zatlar yerine birtakım muhafazakârlar toplanmasına karşı şimdiden alınacak tedbiri en mn* hîtu bulurum. Meclisi Milli, kıymettar şahsiyetleri havi olmazsa, iki büyük mahsur memleketi bugünkü har abisinden kurtaramıyacaktır. Birincisi, fikri teceddüt olm) yacak. ikincisi, en mühim lâyihaları herhangi bîr hisse kapılarak münakaşaya dahi lüzum görmeden reddedivereceklerdir. Böyle bir meclise kargı azası büyük mütehassıslardan mürekkep, ikinci bir meclis buluıunasını faydalı görüyorum ve Meclisi Millinin ııâKinu ve terakkiye doğru talkı olacağı gibi hayatı memlekete taallûk eden kararlar, Meb'uslar Meclisinde heyecanla ret veya kabul edilse bile, bu meclisin ikaz ve irşadiîe kararın tadili ve zararın defi mümkün olur. Bu meclîse ayan diyerek eski devrin köhne hayatını hatırlamamak için büyük mütehassıslar meclisi veya daha münasip bir nam verilebilir. Azasını birtakım kuyut ve suru t altında tıpkı meb'usiar gibi millet intihap edebilir. Herhangi bir mesleğin en âli tahsilini görmek ve Türkiye Hükümetinin vekâletini, valiliğini veya ordu kumandanlığım yapmış olmak gibi mühim şartlar teferruatile takyit olunabilir. Meselenin teferruatının tespiti, mevcut hükümetlerin de tetkikile her türlü mahzurdan salim bir halde mümkündür. Büyük mütehassıslar heyeti kabul olunursa, her vekâletin şûrası da bunlardan ayrılır. Meselâ, askerî şurası, nafıa surattı ve eaire gibi iki meclisin tasdi kından geçerek bîr müddet için takibi esas ittihaz edilecek olan herhangi bir programlınızda sabit kadem olmak ve bu programın turuku tatbi-kıyesinde, maksut hedef ve gayeyi muhafaza etmek için, bu şûraların vücudunu pek lüzumlu addediyorum. Aksi halde vekâletlerde şahsiyetler değiştikçe, program ve bunu yapacak şahsiyetler de nz çok dnğignıekten kurtulamıyocaktır. Bundan başka kabul edilen herhangi bir gey, mütehassisi arınca kabul olunmazsa mucibi tenkit olur- Millet buna lazım* gibi sarılmalı. Millet Meclîsi, millet namına bir şeyi ret veya kabul ve kontrol hakkıdır. Fakat bu başka, ihtisas sahiplerinin yapacağı ve bundan sora kabul olunacak gey de başka olne. Hali tabiînin rncuundan soraki endıge ve mülâhazatımı arzcyliyorum. Mütaleai Şamilerfcnin icarını istirham eylerim.
18/19, 2/1922 ve bÜânumaralıdır.
Şark Cephesi Kumandanı Kazım Kara Bekir
ıso
\1lc1iji ustur
İ/VIV2İ
Şark Cephesi Kumandanı Kâtını Kara liekir Pofa Hasretlerim; C: 18/19-2-1922 tarih v* bHimımfiralt güreye.
MemUkttitı idarei umum iye sine vazıulyet yr-ganc kuvve i âliye bulunan Büyük Millet Meclisinin ittihaz edeceği mukarrerftUn mütehassıslardan mürekkep dijçer bir bey el turacından tetkik edilmeme«inden tevellüt edecek mehaıir hakkındaki noktai nnv.art devletleri esas itibarile isabeti kirnüCYi İmindir,
Ancak, n*m ve unvanı Ayan ulma-ia dabi mili et İn bütün hukuk ve salalıiyrtini haiz olarak ini ili ap edilmiş, ve edilecek olan Büyük M il] el M edişinin rnukarreratı esa£jy esini ttijer bir bey etin karart]* takyit eylemek idarej umumiyetle laktp eylediğim iz »atatın ruhüc kabili imtizaç olamıyaraknr, I^lnı mütehueı&Ur meclisinin de it3üt:dr.ri nüveleri veçhile biHM larefındfrnı meb'uslar gibi intihabı takdirinde ayni membadan ayni salahiyeti almı$ iki büyük kuvvetin idarei umu m i ye i millete müessir olması vjniyeti hukuklycdc olduğu gibi amcIİ sabada da mucibi tr^r-vvüş; bir ikilik tevlit edcıA ve bu variyetten mütevellit nıuvrLzcncKİKİiiİ telif için hayal ve hukuku millete müdahalekür üçüncü bir kuşetin vurudana kabul etmek icap eyliyteeklir.
Fikri acı »mı fi e göre tasavvur buyurular* mahzurları izale için çarei yeğine Millet Meclisinin erbabı liyakat ve ihU$a&tan mürrkkejı olarak intihabını temin etmek ve meclisin teskilâlı dahiliyesinde, encümenler intibah atında, Heyeti Vekilimin tefrik ve intihabında iliın ve ihinsan hususuna fevkalade ehemmiyet vermek busıiFilanndun ibarettir. Geçirdiğim Ik Teri irerübtl^rin m: tay i cinden mülhem bultı-nan ve milletlerin idaresinde eşlem bir tarik olduğu gibi hukuku esasiye noktai nazarından da en makbul bir sekli ibliva ey 1 iyen İdare i ba Kiramızın teyit ve tafcvi-y esile i m ili ah ut ].n-ucunda da müteyakkız bulunulma ti sayesinde hal için olduğu gibi istikbaldeki leceddüdat ve inkişaf at için de en ziyade muvaffakiyetli ıhg bir idare makinesi kurulmuş, alacağını arzeylerîm,
Türkiye Büyük Millet Meelisi Reisi Mustafa Ke?nal
Muhterem Efendiler, 1921 senesi zur Tında, muhtelif devlet- Muhtelif lerlc resmî ve gayrıresmi birtakım temaslar vukuhuluyordu, d**utUr-Türk - Rus temas ve münasebatı müspet bir istikamette inkişaf le yapılan ediyordu. Fransızlardan maada, Italyadlar ve ingilizlerle de te« rirMmS°bîî" maşlar olmuştur. 1921 senesi haziranında sııitefehlıüınii mucip olmuş bulunan bir meseleyi zikredeceğim* 13 Haziran 1921 de ı.,..-. Kuvayi İt İla fiye Başkumandanı Jene rai Hariagton un nıukar-ribinmdert olduğunu ifade eden Binbaşı Hanri ve Şturton nammda iki zabit motorie tneboluya geldiler. Bu zabitler; Jene-ral Harington tarafından §u tebligatta bulundular: E en, bir tor-
takım tc nıajlar
151
pito ile İneboludan Îstanbulda Boğaziçinde Haringtonun yalısına gideyim. Orada Jeneral ile sulh esasatı üzerinde anlaşayım. İngiltereli in istiklâli tammmıızı kabul ettiğini ve Yunanlıların topraklarımızdan çıkarılacaklarını ve mesaili saire üzerinde münakaşanın mümkün olduğunu söylemişler. Bu zabitlere verilen cevapta, benim Istanbula gitmiyeceğjim ve Jeneral Haringtonun İneboluya gelip o sırada orada bulunan Refet Paşa ile görüşmesinin münasip olacağı bildirilmişti,
18 Haziran 1921 tarihli bir telgraf tas îstanbulda Hâmit Beyden vuru t etti. Bu telgraf name meali şöyle idi: Burada mevkii resmisi olan bir İngiliz, İngilterenin Îstanbulda en büyük makamı namına bugün bendenize müracaatle seri bîr sulha vâsıl olmak için müzakereye hazır bulunduklarından Mustafâ Kemal Paşa Hazretlerile hemen münasebata girişmek arzu ettiklerini ve cevabı seria muntazır bulunduklarını arza delâlet etmemi rica etti.
Hâmit Beye verilen cevapta; müzakerata hazır olduğumuz bildirilmişti,
S Temmuz 1921 de Zonguldağa gelen bir İngiliz torpitosu Jeneral Ha ringi ondan bana bir mektup getirmişti. Tercümesi Ankaraya telgrafla bildirilen bu mektup şu idi:
Kurnandan Hanrî vasrtasilı* aldığını habere nazaran Zatı Âlileri bana bir askerin bir askerle görüşmesi kabilinden bazı mütaleal derraeyan etmek arzusunda bulunu-yurdunuz. Böyle olduğu takdirde Zatı Al ileri nce muvafık görülecek bir günde Inebo-luda veyahut İzmitte Zatı Âlilerine mülâki olmak üzere Ajaka aırhh&iîe azimet için Britanya Hükümeti tumfından mezuniyeti hfttı bulunuyorum ve vaziyet hakkında ar*u İm vuruldu £u takdirde son derece vaadi ve ferbest bir surette teatii efkar eylemeğe hazırını. Mütaleulmiui dinlemece ve bunları herayr tetkik ingiltere Hükümetine tebliğe mezunum, ingiltere Hükümeti namına ne icrayı müzakere, ne de makaleme için hiçbir stfou resmîyeyi haiz dcgtfitn. Mülakatın İngiliz zırhlısında vukuu (Jmmdır. Zırhlıda Zan Âlileri, kendilerine lâyık bir surette kabul edilecektir, Karaya avdetlerine kadar hürriyeti kâmileyi haiz bulunacaklardır. Bu suret kabul edildiği takdirde Zatı Âlilerine muvafık gt-Jecek târik ve saatlerin Lütfen tayinini rica ederim.
Bu mektup muhtevi yatma nazaran Jeneral Haringtonla temas arayan ve onunla görüşmek arzusunu izhar eden ben olduğum anlaşılıyor. Halbuki hakikat, böyle değildi. Onun için Jeneral Haringtona şu cevabı verdim:
Zonguldağa gündermiç olduğunuz mektup tercümesini bugün Ankaraya bildirdiler. Aramızda vaki olacak mükâltrnatm bir euitefehhüm üzerine müesses {Unlaması için atideki husuB üzerine dikkatinizi celbe mecburum. 13 Haziran tarihinde Bînbagı rfanri vc rüfekaü înebolnya gelerek zatı âlilerinin» Binbaşı İfanri
152
tarafından Refet Paşaya teklif edilmiş olan esaslar üzerinde benimle görüşmek arzu ettiğinizi beyan etmişlerdi- Nitekim bu cihetler Binbagı Hanrî tarafından size hitaben yazılıp bir sureli, tarafından mümzi olarak bise bırakılmış olan mektupta beyan edilmiştir. Aramızda baçlıyan doğrudan doğruya muhaberatın mukaddemesi bundan ibarettir» Metal ibî milttyemiz, vatı âlilerince malûmdur. Millî topraklarımızın düşmanlardan tu m a m ile istihlası, hududu mili iyemiz, dahilinde siyasî, malî, iktisadî, askerî, adlî, harsı istiklali tanımımız esası kabul edildiği takdirde miizake-rata girmeğe amade olduğumuzu beyan ederim. Binbaşı Hanrı tarafından size izah ediicn esbaba binaen, ınüzakcratın zatı aitlerine fevkalâde hüsnükahul gösterilecek olan İnebolu kasabasında ve karada vaki olması tarafımızdan muvafık görülmüştür. Bu nîkatı nazarda, aramızda mutabakatı efkâr olup olmadığını tasrih edecek cevabınıza intizar ediyorum. Maksadı âlîniz, sadece vaziyet hakkında teati i efkâr ise, bunun için riifekanıizdan bîrini memur edebiliri?.
Bu mektuba bir cevap gelmedi. Ancak Temmuzun yedinci günü. Istanbulda Hâmit Beyi gören İngiliz Maslahatgüzarı Müsyü Rtmtigan bir tacir sıfatile Ana doluya gelen Binbaşı Han r iye Jene-ral Harington oradaki ingiliz üserasmın mevki ve sıhhatlerinden haberdar olmağa çalışmasını ve kabilse millî orduların îstanbula doğru harekâta devam edip etmiyeceklerinin Mustafa Kemal Paga dan tahkikim, tenbib eylediği cihetle, Binbaşı Hanrinin bundan maada teşebbü salta bir gûna salâhiyeti olmadığı bildirilmiş.
Efendiler, 1922 senesi Ağustosuna kadar da garp devletlerile müspet manada ciddi münasebetler vukubulmadı. Memleketimizde bulunan düşmanları silâh kuvvetile çıkarmadıkça, çıkarabilecek mevcudiyet ve kudreti m il Üyemiz i filen ispat etmedikçe, diplomasi sahasında ümide kapılmanın caiz olmadığı hakkındaki kanaatimiz kat'î ve daimi idi. En doğru kanaatin bu olduğunu, bu olacağını, tabii olarak kabul etmek muvafıktır. Filhakika bugünün şeraiti hayatiyesi içinde bir fert için olduğu gibi, bir millet için dahi kudret ve kabiliyetini, eseri filî ile izhar ve ispat etmedikçe itibar ve ehemmiyet intizarında bulunmak beyhudedir. Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat olunmaz. İnsanlık, adalet, mürüvvet icabatım, bütün bu evsafı haiz olduğunu gösterenler talep edebilir.
Efendiler, cihan, imtihan meydanıdır, Türk milleti, bunca asırlardan sora yine bir imtihan, hem bu defa en çetin bir imtihan karşısında, bulunduruluyordu, imtihanda muvaffak olmadan, lû-tufkârane muamelelere intizar etmek bizim için caiz olabilir midi?
Biz, kemali ciddiyetle cihan nazarında vereceğimiz imtihana hazırlanırken, bir taraftan müşahitlerin de vaziyet ve ahvali ru-
CihiEi nazarında v e r v -ceğimiz imtihana hazırlanırken
153
hiye ve fikriyelerini, nazardan dur tutmamağı daima faydalı buluyorduk. Bu maksatla malûmunuz olduğu veçhile, evvelâ, Hariciye Vekili bulunan Yusuf Kemal Beyi ve bilâhare de Dahiliye Vekili olan Fethi Beyi Avrupaya izam etmiştik. İstanbul üzerinden Avmpaya gidecek olan Yusuf Kemal Beye îstanbula ait bazı hususî vazifeler de verilmişti, Yusuf Kemal Bey, İzzet Paşa ve rüfekasile ve arzu ve talebi hakikî vukuunda Vahdettin ile de görüşecekti. Vahdetinsin, Meclisi tanıması, izzet Paga ve rüfeka-sınm, bizim tespit ettiğimiz hedefe müteveccih olarak yürümesi lüzumunu, teklif edecekti. Yusuf Kemal Bey, istanbul da 5 aldığı talimat dairesinde hareket etti. Fakat» maatteessüf İzzet Paşa ve rüfekası, kendisini işgal ve iğfal ederek padişaha bir müracaatçı suretinde götürdüler, tzzet Paşa ve rüfekası bununla da iktifa etmiyerek, Yusuf Kemal Beyin Avrupadaki teşebbüsatını iğlâk ve igkâl etmek üzere İzzet Paşaya Yunan tahtı işgalinde bulunan yerlerden geçirerek Yusuf Kemal Beyden evel Parise ve Londraya gönderdiler. îzzet Pa§a) bu seyahatini son dakikaya kadar gizlemiştir.
Yusuf Kemal Beyin Paris ve Londrada yapuğı mükâiçmelerden bir netice çıkmadı. Yalnız., şu anlaşıldı ki, Düveli İtilaf iye hariciye nazırları kariben içtima edecekler, bize sulh teklifatmda bulunacaklarını^ Anadolunun tahliyesi esas itibarile kabul edilmiş ise de konferans müzakeratı esnasmda muharebe bağlarsa sullı teşebbüslerinin akim kalacağı cihetle Yunanlılarla bir mütareke aktetmemiz lâzım imiş. Bu hususu, Yusuf Kemal Beye söy-liyen Lort Gürzon a; Yusuf Kemal Bey* konferansın evvelâ Ana-unun tahliyesine karar verip tarafeyne tebliğ etmesinin mütarekeden daha kuvvetli olacağını söylemiş. Lort Gürzon, mütarekede, musir kalmış ve bunun hükümete iblağile alacağı eevabm kendisine itasını bildirmiş.
Yusuf Kemal Bey henüz avdet etmeden, Düveli ttilâfiye Hariciye Nazırları Konferansı 22 Mart 1922 tarihinde, Türkiye ve Yunan Hükümetlerine mütareke teklifinde bulundu.
Bu sırada ben* cephede bulunuyordum. Mütareke teklifinden Hariciye Vekâleti Vekili Celâl Bey tarafmdan haberdar edildim. Mütareke teklifinin huturu esasiyesi şunlardı: Tarafeyn kıtaatı arasında, on kilometrelik askerden hali bir saha teşkil edilecek.. Kıtaat, insan ve mühimmat itibarile takviye edilmiyecek.. vaz'ulceyşte tebdilât yapılmıyacak.. Malzeme dahi bir yerden bir
154
yere nakledılmiyecek.. Ordumuz ve askerî vaziyetimiz, İtilâf Devletlerinin askerî komisyonlarının murakabe ve teftişine arzedilecek» Bu komisyonların hakemliğini, hulûsla kabul edeceğiz.. Muhasamat, üç ay müddetle tatil edilecek ve müzakeratr eveliyei sulhiye tarafeynce kabul edilinciye kadar, üçer aylık müddetle kendiliğinden teceddüt edecek, Muhasrnıeynden biri harekâta geçmek isterse, mütareke müddetinin inkızasmdan hiç olmazsa on beş gün evel tarafı diğere ve İtilâf Devletleri mümessillerine ihbarı keyfiyet edecek»
Efendiler, Yunanlılar, bu mütarekeyi derhal kabul ettiler. Yunan ordusu Sakarya da maddeten ve manen mağlûp edilmişti. Bu ordunun yeniden vâsi mikyasta hareket ve taarruz yaparak tecrübei talie bir daha kıyam etmesi müşkül idi. Bunu, bu hakikati anlamak, elbette herkesçe mümkün olmuştu. Yunan ordusunu yeniden neticei kat'iye verecek harekâta sevketmek mümkün olamaymca, bizim de bir seneye yakın bir zamandanberi ihzar ile meşgul olduğumuz ordumuzu atalete sevketmek, hükümeti mil-1 iyeye ümitler vererek, intizar içinde bırakmak ve bu suretle geçecek zaman zarfında, hükümeti milliye ve ordumuzu gevşetmek cidden mühim bir tedbir idi. Binaenaleyh İtilâf Devletlerinin. Ana do t uyu tahliye ve şarkı karıp meselesini hal maksadile olduğunu, ifade eyledikleri bu mütareke şeraitini ciddiyetle tetkik ettik.
Evvelâ, Ankarada bulunan Heyeti Vekile ile, makina başında, muhabere ile müdavelei efkâr ettik, istanbul d aki memurumuz vasıtasıle Hariciye Vekâletinden Düveli Müttefika mümessillerine verilmesini tensip ettiğimiz ilk cevap şu idi:
Mütareke teklifini havi noktayı 23/24 Mart 1922 tarihlî telgraf namenize aey-1 alarak bugün 24 Mart 1922 saat .... le altlını. Muhteviyatının, ordunun variyetine taallûka itibarile Heyeti Vekilece vc icap ederse meclisçe, mevkii müzakereye konmadan evel, cephede bulunan Başkumandanın mütalea?ını bildirmesi için rnügari* leyhe yazdım. Keyfiyeti mümessillerin arzuları veçhile mümkün olduğu kadar kısa bir mamanda, Türkiye Büyük Millet Meclîsi Hükümetinin cevabını iblağ edeceğimi mümessillere bildiriniz Efendim.
24 Mart 1922 tarihinde Heyeti Vekile Riyasetine şu mütalea-mı bildirdim:
Esas itibarile. Düveli Müttefika hariciye nazır] arın m müştereken yaptıkları mütareke teklifine karşı, ret ite mukabele etmek veya herhangi bir şekil ve surette ademi temayül veya ademî ili ma t hissi verecek tarzda mukabelede bulunmak, doğru değildir. Bilâkis mütareke teklifini hüsnü telakki etmek lâzımdır. Binaenaleyh
155
vereceğiniix cevap, menfi değil, müspet olacaktır. Düveli Müttefikada hüsnüniyet yok ise, bin netice menfi muamele anlardan vakî ulınahdır. Bia+ yalnız onların teklif ettiği Şeraiti kabul «demıyecegi milden mukabil gerait dermeyan edeceğiz.
Ertesi gün ajans ve telgraflarda notadan bahsederek gu havadisi neşrediyorlardı:
...Şarkı karipte sulbü iaue etmek ve yeniden can ve mal zayi etmeden* Asyayı Suğranm tahliyesi maksadına matuf olduğu zannedilen işbu teklifin, Türkiye Büyük Mil]*-t Meclisi Hükümetince hüsnü telâkki edildiği ve Düveli Müttefikinin hüsnüniyet ve vas*ı bitaraf isine emniyet ederek, hükümetçe müspet cevap verilmesi memulu kavi bulundu ğ vt hükümet mehefUİnce ifade olunmaktadır. Mezkur teklifin makul ve kabili tatbik şeraiti muhtevi ve sulbün bir an evel avdetini temin edecek kısa müddetle, mukayyet olmasını temenni ederiz.
Heyeti Vekil enin, verilerek cevabın Avrupa d a bulunan Hariciye Vekilimizin avdetine taliki mütaleasma verdiğim cevapta bu intizara lüzum olmadığını bildirmekle beraber cevap hakkındaki umumî kararımı da şu suretle hulâsa ettim;
Mütareke teklifini par prensip kabul ediyoruz. Ancak ordunun ikmal ve ihzarından bir an geri kalınmıyacaktır* Ordumuzun dahiline, ecnebi kontrol heyetleri, sokınıyacagiz» Mütarekeyis tahliyenin icrası için kabul etmek esasları dairesinde kabili tatbik ve icra şartlar dermeyan edeceğiz. Mütareke ile beraber tahliyenin bağlaması cn mühim £arlıt tc$kU edecektir.
Martın 24 üncü günü makin a başında, ben, notaya verilecek olan cevabı. Heyeti Vekileye bildirdim. Heyeti Vekile de Anka-rada hazırladıkları bir cevap suretini bana bildirmişlerdi, iki cevap suretleri arasmda bazı farklar görüldü. Nihayet 24/25 Mart gecesi Heyeti Vekile ile Sivrihisar da birleşerek^ cevabî notayı bilmüzakere tespit etmeğe, karar verdik.
Efendiler, Istanbuldaki memuru mahsusumuzun, Hariciye Vekaletine keşide ettiği 25 Mart tarihli şifre telgrafına nazaran* memuru mahsusumuz Tevfik Paşa ile görüşmüş.. Tevfik Paça; mümessillerin, padişahın hükümetine verdikleri ayni notayı An-karaya tebliğ ederek alınacak cevabın kendilerine bildirilmesini rica ettiklerini söylemiş. Memurumuz Tevfik Paşaya hakkı kelâ-mm yalnız mütareke teklifi hususunda mı yoksa umum mesailde mi Anka raya ait olduğunu sormuş» Tevfik Paşa buna cevap vermemiş. Memurumuzun, tzzet Paşadan ne gibi Kaherler aldığı sualine» Tevfik Paşa şu cevabı Vermiş: izzet Paşa yakında konferansın in'ikat edeceğini ve her halde İfrata vanlmamasmı bildiriyor.
156
Efendiler, Sivrihisarda mütareke teklifine ait olan nota ceva- Mütareke
bmı kararlaştırdıktan sora Heyeti Vekile Ankaraya avdet etti. teklifine ce-
Fakat bu cevabı vermeğe vakit kalmadan Hariste in aka t eden Na- v**) v*rm**c zırlar Konferansının 26 Mart 1922 tarihli ikinci bir notası alındı.
Bu nota, İtilâf Devletlerinin, sulh esasatı hakkındaki tekliflerini, teküTı ihtiva ediyordu. Bu tekliflerin hu tu tu esasiyesi şunlardı:
«Gerek Türkiyede, gerek Yunanistanda ekalliyetlerin müda-faai hukukuna ve bu bapta vazolunacak kavaidin tatbik ma Cemiyeti Akvamın dahi iştirak ettirilmesi; garkta bir Ermeni yurdunun teşkili, ve bu işe de kezalik Cemiyeti Akvamın iştirak ettirilmesi;
Boğazların serbestisini temin için Gelibolu şibib cezir ekinde ve Boğazlar imvalisinde gayriaskerî bir mmtaka teşkili;
Trakya hududunun Tekir dağını bize ve Kırkkilise, Babaeski ve Edirneyi Yunanlılara bırakacak surette tespiti;
Bizde kalacak olan İzmirin Rumi arma ve Yunanlılarda kalacak olan Ed ir nenin Türklerine, işbu şehirlerin idaresine adilâne bir surette iştirak edebilmek imkânını vermek maksadile münasip bir usulün kararlaştırılması;
Sulhu müteakip tstanbulun İtilâ fer) arca tahliyesi;
Sevr projesi ile elli bin kişiden mürekkep olan Türk kuvayi müsellabasının seksen beş bine iblağı ve Sevr projesinde olduğu gibi askerlerimizin ücretli asker olması;
Sevr projesindeki malî komisyonun ilga aile beraber Düveli İtilâf iyenin iktisadî menafi ini, düyunu mmımjyenin ve bize tahmil olunacak tazminatı harbiyenin temini tesviyesi hususunda Türk hakimiyetile kabili telif bir usulün tayini;
Adlî ve iktisadî kapitülasyonlarda tadilât icrası zımnında birer komisyonun teşkil i».
Efendiler. İtilâf Devletlerinin mütareke teklifine aît olan ilk notalarının muhteviyatı tahlil edildikten ve ikinci mufassal notalarının ihtiva eylediği şerait görüldükten sora İstanbul hükümeti de beraber olduğu halde aleyhimizde im hakâr teşebbüs ve mesai ile yeni bir safha açtıklarına hükmetmek tabiî idi. Buna kargı vaziyeti gayet ciddî telâkki eylemek ve esaslı, büyük bir mü cad e* leye ha zırlanmak lâzmıgeli yordu.
Evvelâ, bize teklif olunan şeraitin mahiyetini, millete ve cihan efkârına, teşrih etmek münasip idi. Bu nokta i nazarlardan Heyeti Vekileye iş'aratta bulundum.
157
Her iki notaya, 5 Nisan 1922 tarihinde verilen cevabımızın esas noktalarını, hatırlatayım:
Mütarekeyi esas itibarile kabul ettik Fakat garlı esasS olarak mütareke ile beraber tahliye ameliyesine iptidar olunmasını, elzem addettik. Mütareke müddetinin Anadolunun tahliye müddeti olan dört aydan ibaret olmasını teklif ve tahliye hitamında müzakeratı evveliyei sulhiye neticelenmemiş olursa, mütarekenin kendiliğinden üç ay duha im tid adına muvafakat eyledik*
Tahliyenin tarzı icrası için de teklifimiz şu idi:
Mütareke mebdeinden itibaren ilk on beş gün zarfmda Eskişehir - Kütahya - Afyon Karahisar hattı umumisinin ve mütareke mebdeinden dürt ay zarfında tzmir dahi dahil olduğu halde» ara-zii meşgule, tamamen tahliye edilecektir.
Mütareke hakkındaki teki inerimiz, Düveli Müttef ikaca kabul edildiği takdirde, sulh tekliflerini tetkik için, üç hafta sarf nida murahhaslarımızı, takarrür edecek şehre, göndermeğe amade olduğumuzu bildirdik.
Bu notamıza, 15 Nisan 1922 de cevap verdiler. Bittabi menfi idi. Biz de 22 Nisanda buna cevap verdik. Bu cevabımizm nihayetinde, mütareke meselesinde mutabakat hasıl olmasa bile, sulh müzakeratmı tehir etmenin muvafık olmıyacağını bildirdik. İzmitte bir konferans toplanmasını teklif ettik. Bu muhaberat dahi neticesiz kaldı. Beykozda veya Venedikte bir konferansın içtimai mükerreren mevzuubahti oldu. Fakat nihaî zaferimizin tahakkuku anına kadar, bunların hiçbiri tahakkuk etmedi.
158
Muhterem Efendiler, bizim Başkumandanlığnmza ait 5 Ağustos 1921 tarihli kanunun ayrıca bir tarihçesi vardır. Arzu buyurursanız, bu hususta heyeti aliyenizi biraz tenvir edeyim.
Başkumandanlık Kanunu, birinci defa 31 Teşrinievel 1921 de; ikinci defa 4 Şubat 1922 de; üçüncü defa 6 Mayıs 1922 de temdit edildi. Her defasında muhaliflerin gûnagûn tenkidat ve tarizat* vukubuldu, Bilhassa üçüncü temdidi, mühimce bir vak'a halinde oldu.
6 Mayıs 1922 gününe takaddüm eden günlerde, zamanı geldiği için kanunun temdidi, Mecliste mevzuubahs olmuş, ben; rahatsızlığım münasebetile Mecliste hazır bulunamamıştım. 5 Mayıs günü akşamı ikametgâhıma gelen Heyeti Vekile,, vaziyeti şöyle izah etti: Mecliste muhalifler, benim; Başkumandanlıkta kalmamı istemiyorlar. Birçok münakaşalı müzakerattan sora mesele, reye vazolunmuş, usulen lâznngelen ekseriyet hâsıl olmamış yani Başkumandanlık Kanununun temdidi kabul edilmemiş. Heyeti Vekile bilhassa Erkânıharbiyei Umumiye Riyaseti ve Müdafaai Milliye Vekâleti — ki vaziyeti askeriyeyi yakından takip eden makamlardır — fevkalâde müteessir olmuşlar. Meclisin gösterdiği haleti ruhiye karşısında kendilerinin de vazifeye devamlarında bir fayda olmryacağmı dermeyan ederek, istifaya kalkıştılar.
Ordu; Meclis reyini izhar ettiği dakikadan itibaren, kuman* dansız kalmıştı. Erkânıharbiyei Umumiye Reisi, ve Heyeti Vekile de, istifa ettiği takdirde memleketin idarei umumiyesinde şayanı teemmül şedit bir buhranm vukuu gayrikabili içtinap idi. Onun için gerek Erkânıharbiyei Umumiye Reisine ve gerek Heyeti Vekil ey e daha yirmi dört saat sabır ve intizar eylemelerini rica ettim. Memleketin ve maksadı umuminin menfaati âliyesi namına, ben de, Başkumandanlık vazifesini ifaya devam kararını verdim ve bunu Heyeti Vekileye de bildirdim.
Ertesi günü, yani 6 Mayıs 1922 de bir celsei hafiyede, Meclîse izahat vereceğimi bildirdim. İzahattan evel, Başkumandanlık
159
aleyhinde söz söylemiş olan zevatın mütalea I a rmı, Meclis zabıtlarını getirerek, birer birer tetkik ehniş bulunuyordum*
Efendiler, heyetinizi fazla yormamak için arzettiğim celsei hafiyedeki beyanatımı hulâsa ile iktifa edeceğim:
«Efendiler, dedim, Başkumandanlık ve Başkumandanlık Kanunu meselesinde, mebdeinde olduğu gibi, bugün de, kanunun, ad emi lüzumundan yahut lüzumu tadilinden bahseden, ve Başkumandanbğm mevcudiyetinden müşteki olan, zevat vardır. Bu müştekilerin, daima ayni zevat olduğu görülmektedir. Ben, lüzumsuz bir mevkiin, bir makam m mutlaka idamesi taraftarı değilim. Herhangi bir makamın, lâyüs'el olacak salâhiyetlere malikiyetini, temin edecek kanunlarm da taraftan değilim- Ancak, Başkumandanlık makammm ve bu makama salâhiyet bahşeden kanunun lüzum ve ademi lüzumuna karar verebilmek için vaziyeti umumîyenin, vaziyeti askeriyenin, lâyıkıyle tetkik ve mütalea sı icap eder. Bu noktaya dair kanaatimi arzetmeden evel Başkumandanhğm ve Kanununun ademi lüzumu hakkmda söz söylemiş olan zevatm, bazı ifadelerini hep beraber mütalea edelim.
Meselâ; Salih Efendi (Erzurum Meb'usu), benim, Meclisin hakkını gaspettiğimi, gaspetmek istediğimi söyliyerek hakkı sarihimizi vermeyiz! diye feryat etmiş.
Efendiler, açık ifade edeceğini, beni mazur görünüz; herbi-rinizin salâhiyeti fevkalâde ile intihap olunmasına ve salâhiyeti fevkalâdeye malik bir Meclisin teşekkülüne ve bu Meclisin, memleketin mukadderatına vazıulyet bir mahiyet iktisap etmesine çalışan, benim! Bunda muvaffak olmak için en yakın arkadaşlarımla fikir mücadelesi yaptım. Bütün hayatimi!, mevcudiyetimi, bütün şeref ve haysiyetimi mehalike îlka ettim. Binaenaleyh bu, benîm eserimdir. Ben, eserimi tezlil ile değil, ilâ ile muvazzafım. Salih Efendiden hiç olmazsa, beni de kendisi kadar olsun, bu Meclîsin hukukile alâkadar farz etmesin i rica ederim. Fazla bir gey istemem. Bu mütaleadan eora Meclisin îıukkım gaspetmek sözünü, tamamen Salih Efendiye ret ve iade ederim. Böyle bir şey mevzuubahs değildir ve olamaz.
Efendiler, Başkumandanlık meselesinin celsei hafiyede müzakeresi münasip olacağına dair bir takrir verilmiş. Bu da birçok suretlerle suitefsire uğramış.. Meselenin açık celsede olması talep edilmiş. Karabisan Sahip Meb'usu Mehmet Şükrü Bey, celsei hafiyelerle, milletten hakikati gizlemek arzu edildiğini söylemiş.
160
Bir defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yalnız teşriî bir Meclisi Meb'usan değildir. Salâhiyeti icraiyeyi de haiz bulunuyor. Böyle dahi olmasa; memleketin, devletin, her türlü umuruna ait mu-karreratı, vaktinden evel alenen mevzuubahs etmek, ifşa eylemek, dünyanın neresinde görülmüştür. Bahusus mevzuubahs mesele, düşman kargısmda bulunan bir ordunun Başkumandanına ait olursa, bunu alenen müzakere ederek lehte olduğu gibi aleyhte de söylenilen sözleri düşmana işittirmekte, menfaati memleket var mıdır? Başkumandanın ordu üzerinde, bilhassa düşman üzerinde hükmü, nüfuzu, çok büyük olmak lâzımdır. Hatta Hüseyin Avni Beyin, burada bahsettiği rahatsızlığımın bile, düşman tarafından işitilmesi mahzurludur. Buna, ne lüzum vardı- Görüyorsunuz ki, meselenin celsei hafiyede müzakeresinden maksat, Mehmet Şükrü Beyin dediği gibi, hiçbir vakit hakikatleri milletten gizlemek noktai nazarına matuf değildir. Keski, alenen müzakerede bir mahzur olmasaydı da Mehmet Şükrü Bey kürsüden istediklerini bağıra bağıra söyleseydi. Ben de Mehmet Şükrü Beyin sözlerindeki manayı, muzmerratı, millete izah ve tefsir etseydim. Şükrü Efendi bilsin ki, millet onun gibi düşünmüyor. Şükrü Efendi bilsin ki, onun dediği gibi komedya oynamıyoruz. Biz, buraya komedya oynatmak için toplanmadık. Efendiler, komedya oynayan ve oynatan Şükrü Efendinin kendisidir. Fakat emin olsun ki, biz o komedyaya kapılmayacağız. Şükrü Efendi oynamak ve oynatmak istediği komedya neticesinde, yakalandığı kanun pençesinden, ııekadar büyük bir tezellül ile kurtulduğunu, unutacak kadar çok zaman geçmemiştir.
Efendiler, Hüseyin Avni Bey, Başkumandanlık Kanunu aleyhinde idarei kelâm ederken, birtakım sözler sarfetmiş. Meclisi Aliye, bu tarzı hareketle milleti rezil edeceksiniz! demiş. Miskinler sözünü kullanmış. Vazifeler şahıslarla olmaz; şahıs yoktur, millet vardır tarz m da düsturlar dermeyan etmiş.
Gerçi, asıl olan millettir, heyeti içtimaiyedir. Onun da İra-dei umumiyesi, Mecliste mütecellidir; bu heryerde böyledir. Fakat, fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslarla, yapmaktadır. Her devletin umurunu tedvir eden şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati, bimana nazariyatla inkâra mahal yoktur.
Efendiler, Hüseyin Avni Bey, ikide birde, birtakım manasız sözlerle beyanatımı kesiyordu. Kendisine ağır ihtarda bulundum.
C, II- - 11
161
Meclisin, mahalle kahvesi olmadığım söyledim. Milletin kâh es i olan kürsüye, kendisinden hürmet ve riayet talep ettim.
Efendiler, söz söyliyen bir zat ta Sal aha tün Beydir, Salâhat* tin Bey, bize taarruz edip edem iveceğimizi sormuş imiş., biz de edeceğiz demişiz., kendisi de edemeyeceksiniz! demiş., ve en nihayet edememişiz!., kendi sözü olmuş..
Halbuki, taarruzun erbabı lehirini, lüzumu kadar muhtelif vesilelerle, izah ettiğimizi zannediyorum. Tekrar edeyim kî taarruz edeceğiz. Düşmanı vatanımızdan tart ve teb'iı edeceğiz. Bu kararımızda sabit bulunuyoruz. Tereddüdü müstelzim hiçbir sebep, mutasavver değildir. Bundan başka Sal aha 11 in Bey demiş ki, ordu haddi azamisine varmıştır. Evet, ordumuz mükemmeldir, fakat Phaddi azamisine varmamıştır. Kendisi £İhı bir asker arkadaşın, Heyeti Celi] ey e bu tarzda beyanatta bulunabilmesi için, ordunun içyüzünü bilmesi lazımdır. Halbuki, Salâhattin Bey, bundan çok uzaktır, Ordu ile yakından alâkadar olanların sözü, yalıır* hanini sözüm değil, Iıiitiiıı kumandanların sözü. kendisini tekzip etmektedir. Fakat şüphesiz, ordumuzu haddi layık ma isal edeceğiz. Salâhattin Beyin mühim sözlerinden biri de, bizim en mühim vazifemiz, siyaset yapmaktır tarzındaki mütaleasıdır. Hayır Efendiler, bizim mühim ve asıl olan vazifemiz, siyaset yapmak değildir. Bizim ve bütün memleket ve milletin bugün, yegâne vazifesi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle tardetinektir. Bunu yapamadıkça, siya?et bir lâfzı
bimanadan ibaret kalır. Maahaza, bir dakika için, Salâhattin Beyin sözlerini kabul edelim! Buna, ben mâni miyim? Başkumandan mani midir? Bu sözün Başkumandanlrk Kanunüe ne münasebeti vardır? Anlaşılıyor ki bir mümanaat ve bir mübaye-net mutasavverdir. Ben, milli maksadın, temini için, yegane çarenin, muharebe ve muharebede muvaffakiyet olduğunu söylüyorum. Bütün kudretimizi, bütün menabiimizi, bütün varlığımızı orduya vereceğiz. İktidarımızı, dünyaya tanıtacağız ve ancak ondan sora, milleti, insan gibi yaşatmak mümkün olacaktır! diyorum.
Salâhattin Bey, işte hu zihniyeti, aklınca siyaset yapmağa mâni tasavvur ediyor ve siyasetle halli mesele edileceği zehabında bulunuyor. Bir de, Salâhattin Bey diyor ki, bugünkü vaziyeti askeriyenin mal olduğu masarifi tetkik etmek için, Başkumandanlığın mevcudiyeti bir haildir.
162
Efendiler, bu doğru değildir. Başkumandan, Meclisi; mena-bii maliyeyi tetkikten ne vakit menetmiştir? Menabii varidatımızla ne yapabileceğimiz hakkındaki endişe, belki herkesten ziyade beni meşgul etmektedir. Yalnız, ben, ordumuzun mevcudiyet ve kuvvetini, paramızla mütenasip bulundurmak nazariyesini kabul edenlerden değilim; «paramız vardır, ordu yaparız; paramız bitti, ordu inhılâl etsin..»., benim için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır veya yoktur, ister olsun ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır. Bu noktada bir hatıramı da ihya edeyim; ben ilk defa bu işe başladığım zaman, en âkil ve mütefekkir yasayan birtakım zevat bana sordular: Paramız var mıdır?.. Silâhımız var mıdır? Yoktur, dedim. Ö zaman, o halde ne yapacaksın? dediler. Para olacak; ordu olacak ve bu millet istiklâlini kurtaracaktır! dedim. Görüyorsunuz ki hepsi oldu ve olacaktır.
Birtakım Efendiler de; Başkumandan, millete angariye yaptırıyor demişler, halbuki kanunun memlekette angariyeyi menet-tiğinden bahsetmişler. Bu doğrudur Efendiler; fakat ihtiyaç, tehlike, bize her geyi meşru göstermektedir. Ordunun ihtiyacatı, millete angariye yaptırmayı istilzam ediyorsa, bunu yapıyoruz ve en doğru kanun, budur. Milletin ve ordunun mağlûp olmaması için, kanun buna mânidir diye, lüzumlu gördüğüm tedbiri almakta tereddüt etmiyeceğîm.
Efendim, Kara Vasıf Bey de demigler ki, heryerde başkumandan vardır. Fakat başkumandanlık için ayrıca bir kanun yoktur. Mevcut kavanini askeriye, her kumandanın olduğu gibi başkumandan m da vazife ve salâhiyetini tayin ve tahdit eder ve bunu, ulûm tayin ve tespit eder.
Malûmdur ki. devletler, muhtelif eşkâldeki hükümetlerle idare olunurlar. Şekillerine göre, başlarında krrallar, imparatorlar, padişahlar bulunur. Bazıların m başlarında reisicumhurlar vardır. Böyle memleketlerde, başkumandan, devletin resikârmda bulunan zat olur. Bu zat, başkumandanlık vazifesini, ya kendisi ifa eder, yahut birini tevkil eder. Bizim bugünkü şekli hükümetimize göre, başkumandanlık, Meclisin şahsiyeti maneviyesinde mündemiçtir. Binaenaleyh, Meclis filân veya filân zatı başkumandan intihap ettiğini ifade edince bu ifadeye kanun derler. Kıral, padişah, imparatorun ifadesine irade dendiği gibi Meclisten sadır olan iradatı mil Üyeye de, kanun namı verilir. Binaen-
163
aleyh kanun vardır. Bir meclisin, fevkalâde bir zamanda, kendisine fevkalâde vazife levdi ettiği başkumandan; Kara Vasıf Beyin, kumandanların vazife ve salâhiyetlerini tayin ve tahdit e Eliğini işaret ettiği A ekeri Ceza Kan un il e, Dahiliye Nizamnamesi çerçevesi dahilinde kalması 1 az mı gelen, bir kumandan değildir. Kara Vasıf Beyin, ulûm tayin ve tespit eder, dediği şey, büsbütün başkadır. Ulûm ve fununu askeriye; askerlik sıfatını ve başkumandan olacak zatta bulunması lâzmıgelen evsafı ifade, izah ve talim eder. Yoksa, insanları başkumandanlığa tayin etmek, kumanda edilecek ordunun sahibi aslisi veya vükelâyı meşruaeı tarafmdan olur. Başkumandanlık evsaf mı haizim diyen her adanı m o mevkie kendiliğinden gelebilmesinin ise manası büsbütün başkadır.
Kara Vasıf Bey, bir de demiş ki* Başkumandan, cephenin gerisindeki umurla iştigal etmesin! Bu fikîr, hatadır. Cephenin insan mevcudile, gıda sil e, libası le, silah ve cepan esile ve eairesile alâkadar olan başkumandan, elbette bütün bunların geride bulunan menabiile alâkadardır. Kara Vasıf Bey, bu, iddia ettiği fikri, hangi kitapta, hangi sahada, hangi yerde görmüş! Gerçi, hem cephe ile hem de geride birçok işlerle iştigal etmek güçtür. Bir adam, hem cepheye kumanda edecek, muharebe idare edecek, hem de ayni zamanda geri men atıkta birçok şeylerin icrasını temin edecek. Bunu bir adam nasıl yapabilir? Şüphesiz yapar. Fakat yapar dediğim zaman Başkumandan bu an, eepheye kumanda eder. Sora oradan kalkar filân yere gider, iaşe işini yapar; filân yere gider, ikmal işini yapar demek değildir. Büyük işler deruhde etmemiş imanların, bu husustaki tereddütlerini,
mazur görmelidir. Bakınız! size bir misal söyliyeyim: Ben, çok acemi kumandanlar gördüm. Meselâ, bir alay kumandam, yeni fırka kumandanı olmuş; veya bir fırka kumandanı yeni kolordu kumandanı olmuş; biraz da tecrübesiz! Henüz iktisabı tecrübeye zaman bulamadan müşkül vaziyetler kargısında kalmış, müddeti ömründe bir fırkaya alışmtş iken, düşman kargısında iki veya üç fırkaya birden kumanda mecburiyetinde bulununca, duçarı tereddüt ve müşkülât olması tabiîdir. Bir fırkaya kumanda ettiği zaman mümkün olduğu kadar, bütün fırka cüzü tamlarını nazarı altmda birleştirmek ve sevku idare etmek imkânma malik olan bir acemi kumandan, iki üç fırkan m nazarından uzak mevzilerde, muharebesini idareye mecbur olduğu zaman, kendi kendine, ben
164
hangi fırkan m yanmda bulunayım, onun mu, bunun mu? orada mı, burada mı? diye sorar..
Hayır! Ne orada bulunacaksın, ne de burada! öyle bir yerde bulunacaksın ki, hepsini idare edeceksin. 0 zaman ben hiçbirini lâyikiyle göremem! der. Tabiî göremezsin, elbette gözlerinle göremezsin! Akıl ve ferasetinle görmek t âz mıdır.
Vasıf Bey, bir mütale asında deri ı it? ki, biz Sakarya muhare- Orducu a kı-
besinden sora, işte hâlâ ki pırd ayama dik, kıp ir dayamıyoruz. Bu pı-danamı^
söz, bazılarının bravo seslerile ve alkıglarile karşılanmış, 7?™hifg™
Efendiler, bundan çok müteessir ve miiteezzi oldum. Çok *ih alfaş.»-hicap duydum. Ordunun kıpırdamamam mı ve kıpırda m ryacağı-nı iddia eden bir gafilin sözlerini alkışlamak, cidden çok gariptir. Rica ederim, bunu burada gömelim, kimse işitmesin!
tşte Efendiler, Başkumandanlığın ademi lüzumunu ispat etmek için söylenen sözlerin, bctlihaşhlan bunlardan ibarettir. Benim de bu sözlere verebileceğim cevaplar işitildi. Bundan soraki muhakeme ve karar Meclise aittir. Yalnız, bir hakikati nazarı dikkate vazetmek mecburiyetindeyim. Meclisi Âlinin, Başkumandanlığın lüzumuna kani bulunduğuna şüphe olmamakla beraber, muhalefetin, hiçbir esasa müstenit olmayan tezahüratı, Meclis kararını, şayanı arzu olmayan bir noktada, tezahür ettirdi. Bunun neticesi ne oldu, Efendiler; biliyor musunuz? Başkumandanlık İki %\ i ıı ti ün muğlâk ve muallâk bulunuyor. Bu dakikada ordu, kum an d ansızdır. Eğer ben, orduya kumanda etmekte devam ediyorsam gayrikanunî kumanda ediyorum. Mecliste tecellî eden reye göre, derhal kumandadan keffîyet etmek isterdim ve Başkumandanlığınım hitam bulduğunu hükümete iblâğ ettim. Fakat gayrikabüi telâfi bir fenalığa meydan bırakmamak mecburiyeti karşısında bulundum. Düşman karşısında bulunan ordumuz, baş-sik bırakılamazdı. Binaenaleyh, hıra kınadım, bırakamam ve b t ra kamı y uçuğun, &
Muhterem Efendiler, bu celsei hafiyede, muhaliflerin, hükümeti ve orduyu yıkmak için öteden beri kurcaladıkları daha birtakım mesai 1 üzerinde, adeta mü ha reze tarzında münakaşalar oldu. Nihayet lüzumu gibi tenevvür eden Meclîsi Âli, reyini şu yolda izhar etti: 11 ret, 15 müstenkife karşı 177 rey ile Başkumandanlık Kanununu temdit etti,
165
Efendiler, üç ay sora, yani 20 Temmuz 1922 tarihinde, tekrar Başkumandanlık Kanunu, usulen mevzuu müzakere oldu. Bu defa, Meclise vuku bulan umumî beyana tundan bir kısmını aynen arz etmeme müsaadenizi rica ederim. Demiştim ki: «Artık ordumuzun kuvvei maneviye ve maddiyesi, fevkalâde hiçbir tedbire ihtiyaç his s ettirmeksizin, amali m il Üyeyi kemali emniyetle istihsal edecek mertebeye vâsıl olmuştur. Bu sebeple fevkalâde salâhiyetlerin idamesine lüzum ve ihtiyaç kalmadığı kanaatindeyim.
Bugün, zevalini görmekle memnun olduğumuz bu ihtiva cm, bundan sora da tahassulünü görmemekle bahtiyar olacağız* Başkumandanlık makamının temadisi, olsa olsa Misakı Millimizin ruhu aslisile mü ter afık neticei kafiyeye vâsıl olacağımız güne kadar devam eder, Neticei mes'udeye emniyetle vâsıl olacağımıza, şüphe yoktur. O gün; kıymetli İzmirimiz, güzel Bursanuz, Istan-hulumuz, Trakyamız ana vatana iltihak etmiş olacaktır, O mes'ut günün hululünde, bütün milletle beraber, en büyük saadetleri idrakle müşerref olacağız. Benim başkaca*, ikinci bir saadetim olacaktır kî o da, davayı mukaddesemize başladığımız gün, bulunduğum mevkie rücu edebilmekliğim imkânıdır. Siııei millette serbeat bir fert olmak kadar, dünyada bahtiyarlık var mıdır? Vakıfı hakayik olan, kalbü vicdanında manevî ve mukaddes bazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, nekadar yüksek olursa olsun, maddî makamatm hiçbir kıymeti yoktur.»
Efendiler, bu müzakerenin neticesi, bilâmüddet, Başkumandanlığın uhdeme tevdiine iktiran etti.
Muhterem Efendiler, muhalif grup un Meclisteki faaliyeti, hizi biraz daha kendişile iştigal ettirecektir. İkinci Grup umanını takman muhalif hizip, menfi mukavemetlerini, uzun müddet tecrübe etti. İcra Vekillerinin sureti intihabına dair 8 Temmuz 1922 tarihli kanunla ter a Vekillerinin ve icra Vekilleri Reisinin doğrudan doğruya Meclisçe reyi hafi ile intihapları temin olundu. Bu suretle, tera Vekilleri Riyasetinden, bilfiil uzaklaştırılmış olduğum gibi, vekillerin de benim göstereceğim namzetler meyanmdan intihap olunması kaydı refedilmiş oldu.
166
Muhalif grup, bundan sora taarruza geçti. Rauf Beyi icra Vekilleri Heyeti Riyasetine geçirmeğe teşebbüs etti* Bunda muvaffak ta oldu. Muhaliflerin m üzmemi tını anlıyordum. Bununla beraber, Rauf Beyi n ez d im e davet ettim. Meclis ekseriyetinin kendisini ter a Vekilleri Reisi intihap etmeğe mütemayil olduğunu, bunun bence de münasip görüldüğünü söyledim. Rauf Bey, mütereddit bir vaziyet gösterdi. Heyeti Vekile Riyasetinin bir vazifesi yoktur, dedi, Rauf Bey demek istiyordu ki. Büyük Millet Meclîsinin Reisi, Vekiller Heyetinin de reisi tabiîsidir. Heyeti Vekile mukarreraU, onun tarafından tasdik edilmedikçe mer'i olmaz. Buna nazaran, İcra Vekilleri Reisinin bir salahiyeti ve serbestisi yoktur. Filhakika, Teşkilâtı Esasiye Kanunu mucibince Öyle idi. Maahazu, bin netice İcra Vekilleri Riyasetini kabul etti. Rauf Bey, 12 Temmuz 1922 tarihinden 4 Ağustos 1923 tarihine kadar bu vazifede kaldı.
Efendiler, bir nokta, nazarı dikkatinizi celbeftniştir. Kara Vasıf Beyle Rauf Bey, muhalefetin teşkilinde, takviye ve idaresinde, ilk günden, beraber, ve mü d ir bulunuyorlar. Fakat Rauf Bey, açıktan İkinci Grupa geçmiyerek, bizim içimizde kalmak vaziyetini ihtiyar ediyor. Bu hal, üç sene devam etti, Rauf Bey, nihayet kendi tabiri veçhile «zahiren beraber bulunmağa imkân kalmadığı zaman» ayııbğını ilân etmek mecburiyetinde bulundu.
Efendiler, muhaliflerin, Mecliste ordu aleyhine açtıkları cereyan, devam ediyordu. Mütemadiyen ve hararetli bir tarzda, ordunun taarruz kabiliyeti olmadığından ve tırtık siyasî ledabnrle İki] ve intan mesele zaruri bulundııjhıud;m kuıvetli bir Urzda bahsediyorlardı.
Hakikati halde ordumuz, ihtiyaca! ve noksanlarım İkmal etmek üzere bulun uyurdu. Ben, daha haziran evaeıtmda taarruza karar vermiştim. Bu kararımdan, Cephe Kumandanı ile Erkânı-harbiye! Umumiye Reisi ve Müdafaa i Milliye Vekili, yalnız, bunlar haberdar bulunuyorlardı. Arzettiğim tarihlerde, İzmit, Adapazarı istikametinde bir seyahat vesilesile hareket ettiğim zaman, Ankarada, Erkâmharbiyeî Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleri-le görüştükten sora, o zaman Müdafaa i Milliye Vekili bulunan Kazım Paşa Hazretlerini Sanköy ıstasiy onuna kadar beraber götürerek oraya davet ettiğim Cephe Kumandanı İsmet Paşa Hazretler il e birlikte taarruz için istihzaratm sürati ikmali hakkında mukarrerat ittihaz ettik.
167
Efendiler, artık büyük taarruzdan bahsetmek zamanı geldi. Ki! irsiniz ki, Sakarya meydan muharebesinden sora, düşman ordusu, büyük ve kuvvetli bir grupla Afyon Kara hisar - Dumlupı-nar arasında bulunuyordu. Diğer kuvvetli bir grupile de Eskişehir mmtakasında idi. Bu iki grup arasmda, ihtiyatları vardı. Sağ cenahını, Mendres havalisinde bulundurduğu kuvvetlerle; ve sol cenabını da İznik gölü şimal ve cenubundaki kuvvetleri le muhafaza ediyordu. Denilebilir ki, düşman cephesi, Marmara dan Mendrese kadar uzuyordu.
Düşman ordusu teşkilâtı; üç kolordu ve bazı müstakil kıtaat halinde idi- Üç kolordusu on iki fırkadan mürekkep ve müstakil kıtaat ayrıca üç fırkaya baliğ olmakta idi. Biz, Carp Cephesindeki kuvvetlerimizi, iki ordu halinde teşkil ve tensik etmiş idik. Bundan maada, doğrudan doğruya cepheye merbut teşkilatımız da vardı. Bizim bütün kıtaatımız on sekiz fırka teşkil ediyordu* Bundan başka üç fırkalı bir süvari kolordumuz ve daha zayıf mevcutlu aynca iki süvari fırkamız vardı. Teşkilâtı muhtelif olan muhasım iki ordu mukayese edilirse, tarafeyn ansan ve tüfek kuvvetleri, takriben yekdiğerine muadil bulunuyordu. Yalnız Yunan ordusunun makinalı tüfek, top, tayyare, vesaiti nakliye, cepane ve fennî malzeme noktai nazarından, dünyanın serbest ve müzahir sanayiine istinat etmek itibar ile, mahsus tefevvuku var dr. Diğer taraftan, bizim ordumuz süvari miktarı itibarile tefevvuku lıaiz bulunuyordu.
Burada, bilmünasebe bir noktayı kaydetmeliyim. Ordularımızdan birinin, İkinci Ordunun Kumandanı elyevm Şûrayı Askerî Azasından Şevki Paşa Hazretleri idi. Birinci Ordumuzun kumandasını Mal tadan gelmiş olan İhsan Paşaya vermiş idik, İhsan Paşanın, kendisini Divanı Harbe kadar isal eden naheca eFal ve harekâtından dolayı Ordu Kumandanlığından uzaklaştırılması lâznngeldi Filhakika, Ali İhsan Paşa, ordunun inzibatını ve idare i umumiyesini çıkmaz bir yola düşürecek surette bir hattı hareket takip etti. Meselâ; ordusunda madun kumandanları, mafevk kumandanlara itaatsizliğe sevkedecek vaziyetler ihdas etti.
Meselâ; ambarlarmm mevcudunu, günlerce haber venniye-rek ve haber verdirmîyerek, umumî iaşe buhranı hükümferma olduğu bir sırada ansızın ambarlarının mevcudu kalmadığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu bildirdi*
BirîncL Ordu Ku man dam Ali I Kaan Paşamın ihdas ettiği vasiyetler
168
Madun kumandanların itaatsizlik ve vazifesizliğini terviç ve teşvik sistemine dahil olarak, ordunun itaat ve hissi vazifesile oynayacak kadar entrikaya müstait olduğu kanaatini hâsıl ettirdi.
Ali İhsan Paşanrn mahsus olan evsafı farikasından başlıca-lan şunlardı:
En küçük kademeye kadar bütün ordusuna, ehemmiyetli ehemmiyetsiz her işin ve her karar m ancak kendi tarafmdan veri* lebileceğini telkin ederek* bütün ordusunda, yalnız kendisinin sahibi kudret olduğunu zannettirmek. Büyüklerine mütefevvik olduğunu herkese ispat etmek endişesinde bulunmak. Büyüklerinin gerek resmî iş ve gerek hususî hattı hareket noktai nazarın* dan itibari arının düşkün olmasrnı araştırmak. Muharebe noktai nazarmdan tedbirde isabet ve asapta kuvvet cihetile kendisini tecrübeye fırsat bulunmamış olmakla beraber bu hususta anlaşılan karakteri şu idi: Herhangi bir ademi muvaffakiyeti behemehal madununa veya mafevkine yüklemek imkânını daima düşünmesi. İhsan Paşa, nfku nezaketle muameleden daha ziyade sert ve resmî muamele ile istihdam olunmağı lüzumlu gösterir.
Ali İhsan Paşanrn tabiat ve ahlâkı hakkında Erkânıharbiyesi Reisi olup istifaya mecburiyet hisseden Kaymakam Hali t Beyin (bilâhare Kastamonu Meb'usu olmuştur) Garp Cephesi Kumandanlığına verdiği 20 Kânunusani 1922 tarihli resmî bir raporunun bazı fıkralarını aynen arzedeceğim. Halit Bey, Harbi Umu* mide, Irakta da Ali îhsan Paşa ile beraber bulunmuştu. Bahsettiğim raporda şu cümleler vardır:
« —............—.............................-.....-...................—.....----------.....- -.............
Kumandanım Alt İh sun Pa$a Hazretlerinin geldiği gündenberi madun kunıan-darıların izzetinefsini ve şevki vazrfesini kıracak muameleler yapması ve cereyan eden muhaberattan müstebun buyurulmus olacağı veçhile cepheye karsı maduna hissettirecek derecede gayrim ak ul bîr muhabere kapısı açması, tenlik kokusu hissedilen ınümîea yarışma girîşmosi, kainatın takdir ve hürmet ettiği cephe karar-gâbınm nüfuzunu azaltmak istediğini îgrap eder bir hattı hareket takip etmesi, beni cidden düşündürdü ve müteessir etti. Muamelâtını imkân nispetinde tadile çalıştım. Fakat yine büyük hır fark göremedim.
Ahlâkında mündemiç teferrüt daiyesi, bırsT şöhret, fartı haset, son derece bîr hodbinlik $aika£ile baş olmak istediği, muamelâtından ve madun kumandanlar yanında nîfakcuyane sözlerinden istidlal olunuyordu. İt inci Fırka Kumandanı ........
istifamı işittikten sora bana mahremanc şifahen [Ali İhsan Paşanın Maltada iken halâsı ivin Ferit Paşaya mektuplar yazdığını ve alenen İngiliz Mandasını kabul için saatlerce kendi muvacehesinde beyanatta ve münakaşalarda bulunduğunu]
169
töyledi. Bu ifadeyi haltı hareketine nazaran calibi nazar buldum..........« n»ı-
dujıdan gelen biat evrakı cepheye, cephe rfı*n pelpni maduna aynen tebliğ ederek itimadı mütekabil hislerini rahnedar etmek tarzı harekeli de, ayrıca calibi nazardır. Meselâ, İjeyhcivan daimin zıyaı lıtıkkıtıdaki muti «beratın aynen 15- -i rn J Kolorduya ve Hegtmi Kolordudan yanlan bazı raporların nynen cepheye yutulma*! fiibiı buna ra$tnen mezkûr hâdisenin mesuliyetini, Besinci Kolordu Kumandanına tahmil etmesi ve müfrarileybıcn cepheye &ik»yettt bul un ma m çime i ânı iri yetin kabili telif değildir. Tevhidiefkâr gazetesinde neşrettirdiği mcnaktbt m fiyatımda mütareke tarihinden bir gün evel Muiul cenubunda Sarkana enir olan Dicle Grupunun sebebi esaretini de yalnız o ita m an grup kumandanı olan J Şimdi Şark Cephesinde Fırkn Kumandam imiş] Kaymakam İsmail Hakkı Beye atfttme*i de bu karakterine daldır. Hiçle Crupu, {?» 9T +S» l£h 2£ inri alaylarla avcı alayından] mürekkepti.
Huni urdan bagka, ayrıca Rceincf Fırkadan 13 ve 14 öncü alaylar da lokma lokma esir verildi. Mütarekeden bir gün evel, 13.000 kişinin esir verilme*!» 50/ kadar lopun zıyaı, hakikatte kendisinJn bal ve vaziyete muvafık olmıyarak verdiği bir emirden mümbaicUrr fel* bu bul, Musul vilâyetinin ziyamı intaç elli, Halbuki» mütareke olacağı malûm idi. Grupa Keyare mevziine çekilmek itin direktif verilseydi, İngilizler grupu ı-.ıir d(*£iU cı;uxlü}) bile edemezdi. Beşinci fırka da iltihak edebilirdi Mütareke oldu fiti zaman esir olan sekiz piyade alayı elde bulunur ve Mnaul da biudc kalırdı. Kuka t «efil bir düzünce, nunttı^n Şilebe çıilniiglur.
Mcnakıbindr, Dicle boyundaki bul ün muvaffakı ya t ve Tavsh endin esareti şerefi, nefsine U:\^n- di İmiktir........ Her muvaffakiyeti nefsine hasrederek neşriyattan maksadı, efkarı umum iyeyi iğfal su reli! e şöhret vc mevki temin eylemektir. Mefahirin menakrbını neşretmek, millette tef abur balerini idame eder ve lazımdır. Fakat laribin meşgul edeceği zevatın harekatını mefahir mey anında zikretmek*, tarihî lekeler ve ahfadı yanlış kanaatlere sevfceder.
Jenenı] Mar «alttı [yarın zevale kadar MumjLu terkedjnir, aksı halde esiri harpsin iz f emrini aldığı zaman o nıüteazzıın paga hazretleri Sincar çftUjııü geçerek Ntmaybine gitmek için Jeneral Markiden bir Tezkcrei resmiye ile muhafız ol ara t iki zırhlı Otomobil isledi ve bunların himayeninde Âs.ir Heylc fElyevm Müdafaai Milliye Vekâleti MÛFtcjar Muavini A$ir Paçadır J besi i Mutulda bırakarak IVtr-say hine gitti. Ajair nezdinde hükümetin nüfuzu manevisini dr. kırdı ve hu hali görenlerin vicdan t sızladı. Muhafızsın Zaho tarikiyle gidebilirdi, veyahut süvari alarak çölden gidebilirdi. Halepie İngiliz Jnncralinden $nh*ı için treni mahpus İnTedi ve yolda hakarete maruz olmaması için trene muhafız vazedilmesini talep etııiTJİ de UMUtııındı. İcabında hayatının Ve rahatının muhafazalı İçin ^Pfrfi milliyi unutan paga hazmederinin, ahlâkına misal olmak üzere balâdaki vakayii zikrettim,
....— Sabık kumandanıma hoş aj&rfinnıçdim. Çünktt biramı tatmin etmedim
ve meddahlığında h ulun madun......... Millet; Milli Orduyu tcgkü eden ve zaferler
kazanan büyük kumandanlar gibi necip ruhlu, hüsnüniyet sahibi rehberlere, kumandanlara muhtaçtır. Orduda ittihadın ve ahengin bozulmasına, fevki vazifenin mkusuna hadım olanlar, dâhi de olsalar, muzır birer şahaiyettirler. Ben, çekilen emekleri bildiğim girişilen müeahedede muvaffakiyeti arzu ettiğim için — na-
nıiMimH ve mııkjddeeatıına kahrmen garaz ve ivaa tahtında olmıyarak — hu maruzata cür'et etlim. İranda, KafknKyada uzun müddet yaveri i itini yapan [gitndi Birinci Ordu Harekat Şubesi Müdürü) Binbaft Cemil Bey, son günlerde hana [İyi ki
170
Ali İhsan Faga Harekâtı Milliycnin bidayetinde Anmîıjluda bulunmadı. Maltada Huluıuiugu iyi oldu. Aksi halde mutlak aykırı bir hareket takıp ederdi] dedi.
Karekterinj pek iyî bilen Cemil Bey, pek doğru söylemiştir..... Cenabı Haktan «Marı sernıadideye rabbiın güneş göstermesine temenniyatında bulunurum.
Efendiler, Ali ihsan Faşa» Meclisteki muhalif grup rüesasile de, irtibat ve muhaberatta bulunuyordu. Kendisinin kumandanlığına nihayet verilerek hakkında muamelei kanuniyeye devam edilmek üzere Müdafaai Milliye Vekâleti emrine verilmesini tensip ettiğim 18 Haziran 1922 gününün ferdasında yani 19 Haziran tarihinde, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi S anisi bulunan Rauf Beyden thsan Paşa ile alakayı gösterir m akın a başında bir şifre telgraf almıştım. Bihnünasebe arz etmiştim. Bu tarihlerde Adapazarı, İzmit istikametinde seyahatte bulunuyordum. Rauf Bey, telgrafında diyordu ki: «Birinci Ordu Kumandanı Ali thsan Paganm azledilerek Divanı Harbe tevdi edilmek üzere Konyaya sevkolunduğuna dair Meclis muhitinde mucibi kılükal olan bir rivayet vardır.,
Efendiler, bir kumandanın azil ve naspr veya divanı harbe tevdii muamelesinin vukuundan bir gün geçmeden Meclisçe kılükal olabilecek bir rivayet teşkil etmesi ve Meclîs Reisi Sanişinin bunu benden istizaha lüzum görecek kadar alâkadar olması calibi dikkat değil midir? Rauf Beye tarafımdan icap eden cevap verildi. Birinci Ordu Kumandanlığı bir müddet vekâletle idare olundu. Fakat, asaleten bir zatın tayini lâzımdı. Moskova Sefaretinden avdet etmiş olan Fuat Paşanın Birinci Ordu Kumandanlığını kabul edip etmiyeceği hakkında noktai nazarım istimzaç ettim. Anladım ki, cephe kumandanlığı yapmış olduğundan cephe kumandanı emrine girmeğe mütemayil değildir. Müdafaai Milliye Vekili bulunan Kâzım Paşa vasıtasile Birinci Ordu Kumandanlığını, Refet Paşaya teklif ettirdim. Kabul etmemiş. Nihayet o tarihlerde bilâkaydüşart cephe emrine girerek ifayi vazife edeceğini söyliyen, açıkta Nurettin Paşayı Birinci Ordu Kumandanlığma tayin ettik.
171
T«rmz p\k- Efendiler, düşman ordusun un cephe ve teşkilatından ve ana
Dimızın esuı karşı Garp Cephesindeki kuvvetlerimizin esas olarak iki ordu halinde teşkil ve tensik edilmiş olduğundan bahsetmiştim. Öte* denberi tasavvur ettiğimiz taarruz plânımızın esasım da arşedeyim :
Düşündüğümüz, ordularımızın kuvayi asliyesini düşman cephesinin bir cenahında ve mümkün olduğu kadar cenahı haricisinde toplayarak, bir imha meydan muharebesi yapmaktı. Bunun için muvafık gördüğümüz vaziyet kuvayi asliyemizi, düşmanın Afyon Kara hisar civar m da bulunan sağ cenah grupu cenubunda ve Akarçay jle Dumlupmar hfcasıiıa kadar olan sahada, toplamaktı. Düşmanın en hassas ve mühim noktası orası idi. Seri ve kart netice almak, düşmanı bu cenahından vurmakla mümkündü.
Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ve Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa, bu nokta i nazardan bizzat lüzumu gibi ietkikat yapmışlardı. Hareket ve taarruz plânımız çok evel tespit edilmişti.
Kimyaya gelmiş olan J ener al Tavsend m arzusu üzerine, ken dişile görüşmek vesilesi le Ankara dan hareket ederek 23 Temmuz 1922 akşamı Garp Cephesi Karargâhının bulunduğu Akşehir e gittim. Harekât hakkında Erkânıharbiyei Umumiye Reisinin huzuru e görüşmeği münasip gördük. Ben, 24 Temmuzda Konyaya gittim. 27 de tekrar AJkşehİre avdet ettim. Fevzi Paşa Hazretleri de, 25 Temmuzda Akşehire gelmişti. 27/28 Temmuz gecesi beraber icra ettiğimi/ müzakere neticesinde, tespit edilmiş plân mucibince, taarruz etmek üzere, 15 Ağustosa kadar bütün hazırlıkların ikmaline çalışmağı takarrür ettirdik.
28 Temmuz 1922 günü öğleden sora icra ettirilen bir futbol müsabakasını seyretmek vesilesile ordu kumandanları ve bazı kolordu kumandanları Akşehire davet edildi. 28/29 Temmuz gecesi kumandanlarla umumî bir la r/d a taarruz hakkında müda-
172
velei efkâr ettim. 30 Temmuz 1922 günü Erkân ıharbiyei Umumiye Reisi ve Garp Cephesi Kumandanile tekrar görüşerek ta ar-ruzun tarz ve teferruatını tespit ettik. Ankaradan davet ettiği* miz Müdafaai Milliye Vekili Kâzım Faşa da, 1 Ağustos 1922 öğleden sora Akgehire vâsıl oldu. Ordu hazırlığının ikmalinde Müdafaai Millîye Vekâletine ait olan hususat tespit olundu.
Ordunun hazırlıklarının ikmal ile taarruzun teşriini emret- Taamıa butikten sora tekrar Ankaraya döndüm. Garp Cephesi Kumandanı t,r,lk *m" 6 Ağustos 1922 de ordularma mahrem olarak taarruza hazırlık emri verdi,
Erkâmharbiyei Umumiye Reisi ve Müdafaai Milliye Vekili Paşalar da Ankaraya avdet ettiler.
Efendiler, taarruz için tekrar cepheye gitmeden evel, Anka-rada tespit edilmek lâzımgelen bazı vaziyetler vardı. Henüz, Heyeti Vekileyi taarruz emri verdiğimden tamamen haberdar et* memiştim. Artık onları resmen haberdar etmek zamanı gelmişti. Aktettiğimiz bir içtima da vaziyeti dahiliyeyi, hariciyeyi ve askeriyeyi müzakere ve münakaşa ettikten sora, taarruz hususunda Heyeti Vekile ile mutabık kaldık.
Diğer bir mesele de mühimdi. Muhalifler, ordunun tefessüh ettiğinden, kıpırdayacak halde olmadığından, böyle zulmet ve müphemiyet içinde intizarın felâkete müncer olacağından ibaret propagandalarına, çok germi vermişlerdi. Gerçi, Mecliste bu telâkki cereyanmm yaptığı akisler, zaten düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât noktai nazarından faydalı idi. Fakat bu menfi propaganda, en yakm ve en kani zevat üzerinde dahi sui-tesire başlamış, onlarda da tereddütler uyandırmıştı. Onları da kariben yapacağım taarruz hakkında ve altı yedi günde düşman kuvayi asliyesini mağlûp edeceğime dair olan itimadım hususunda, tenvir ve teskin etmeği lüzumlu gördüm. Bunu da yaptıktan sora Ankarayı terkettim. Erkâmharbıyei Umumiye Reisi benden evel 13 Ağustos 1922 de cepheye gitmişti.
Ben, birkaç gün sora hareket ettim. Hareketimi pek mahdut birkaç zattan maada bütün Ankaradan gizledim. Benim gaybubet edeceğimi bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta benim, Çankayada, çay ziyafeti verdiğimi de gazetelerle ilân edeceklerdi. Bunu bittabi o vakitler işitmişsin izdir* Trenle hareket etmedim. Bir gece otomobil ile Tuz Çölü üzerinden Kon-yaya gittim. Konyaya hareketimi orada kimseye telgrafla bildir-
173
26 Ağıtta» 1922, taarruz
Başkumandan Muharebesi
mediğim gibi Konyaya vâsıl olur olmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konyada bulunduğumun da hiçbir tarafa bildirilmemişini temin ettim,
20 Ağustos 1922 günü öğleden sora saat dörtte Garp Cephesi Karargâhında yani Akşehirde bulunuyordum. Kısa bîr müzakereyi müteakip 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Kumandanına emir verdim,
20/21 Ağustos 1922 gecesi Birinci ve İkinci Ordu Kumandanlar mı da Cephe Karargâhına davet ettim. Erkânıharbiyei Umumiye Keisi ve Cephe Kumandanının huzur il e sureti taarruz hakkındaki noktai nazarı, harita üzerinde kısa bir harp oyunu tarzında izah ettikten sora Cephe Kumandanına, o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. Kumandanlar, faaliyete geçtiler. Taarruzumuz, sevkulceyş ve ayni zamanda bir tabiye baskını halinde, icra olunacaktı. Bunun mümkün olabilmesi için tahşidat ve tertibatın gizli kalmasına, ehemmiyet vermek lâzımdı. Bu sebeple, bilcümle harekât, gece icra edilecek, kıtaat gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edeceklerdi. Taarruz mm takasında yolların ıslahı ve saire gibi faaliyetlerle düşmanın nazarı dikkatini celbetmemek için, diğer bazı menatntta da ayni suretle sahte faaliyetlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922 de karargâhlarımızı Akşehir den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhu t kasabasına naklettirdik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhuttan muharebeyi idare ettiğimiz Kocatepenm cenubu garbisinde çadırlı ordugâha naklettik, 26 Ağustos sabahı Kocatepede hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5 30 da topçu ategi-mizle taarruz başladı.
Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde yani iki gün zarfmda düşmanm Karahisarm cenubunda 50 ve garkında 20, 30 kilometre imtidadında bulunan müstahkem cephelerini, düşürdük. Mağlûp olan düşman ordusu, kuvayi külliyesini, 30 Ağustosa kadar Aslıhanlar civarında ihata ettik, 30 Ağustosta icra ettiğimiz muharebe neticesinde (buna Başkumandan Muharebesi unvanı verilmiştir) düşman kuvayi asliyesini imha ve esir ettik. Düşman ordusu Başkumandanlığını ifa eden Jeneral Trikopis te, üsera mey anma dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz neticei kat'iye, beş günde almmış oldu.
174
31 Ağustos 1922 günü ordularımız kuvayi asliyesile İzmir istikameti umumiyesinde hareket ederken, aksamı sairesile de düş* raanm Eskişehir ve şimalinde bulunan kuvvetlerini mağlûp etmek üzere, hareket ediyorlardı.
Efendiler, Başkumandan Muharebesinin neticesine kadar her- Mütareke gün büyük muvaffakiyetlerle inkişaf eden taarruzumuzu tebliği resmilerde gayet ehemmiyetsiz harekâttan ibaret gösteriyorduk. Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felâketten kurtarmak isti-yeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeği münasip görmüş idik. Filhakika, bizim hareketimizi hissettikleri zaman ve taarruzumuzu müteakip müracaatler vaki olmuştur. Meselâ; taarruz etmekte bulunduğumuz sırada İcra Vekilleri Reisi olan Rauf Beyden, mütareke hakkında İstanbuldan iş'ar vukubulduğu-na dair 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almıştım. Verdiğim cevap aynen şudur:
Tel makama mahsustur 5/9/1922
Heyeti Vekile Riyaseti Celilerine
C: Anadolu daki Yunan ordusu sureli kafiyede mağlûp edilmiştir. Yunan Ordusunun artık yeniden ciddî bir mukavemet ibrazıma ihtimal yoktur, Anadolu için herhangi bir müzakereye mahal kalmamıstır. Mütareke, ancak Trakya îçîn nıevzuubahs olabilir. Binaenaleyh Eylülün onuna kadar doğrudan doğruya Yunan hükümeti veyahut İngiltere vasıta#ile, hükümetimize resmen müracaat elliği takdirde bervechiati şerait dermeyan edilerek cevap verilmelidir. Bu tarihten, yani Eylülün onundan sora vaki olacak müracaatın cevabının başka olmak ihtimali vardır, fin takdirde keyfiyet ayrıca tarafı âcizaneme bildiri Inıel id ir:
1) Mütarekenin tarihinden itibaren on tır-* gün zarfmda Trakya 1914 hudutlarına kadar bilâkaydü şan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin memurini mülkiye ve kuvayi askeriyesine teslim edilmiş bulunacaktır.
2) Yuttanjştandaki âseraımz on beş gün sarfında İzmir, Bandırma ve İımit limanlarında teslim olunacaktır,
3) Yunan ordusunun üç buçuk aenedenberi Anadoluda ika ettiği ve icra eylemekte bulunduğu tahribatı tamir etmeği şimdiden taahhüt edecektir.
Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan
Mustafa Kemal
175
Bizzat bana verilen bir tekiz telgrafta da, İzmirdeki İtilâf Devletleri konsoloslarına benini le müzakeratta bulunmak salâhiyetini verdiklerinden, hangi gün ve nerede mülakat edebileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da, 9 Eylül 1922 de Nif te! mülakat edebileceğimizi bildirmişi im. Filhakika dediğini günde ben Nifte bulundum* Fakat mülakat istiyenler orada değildi. Çünkü ordularımız İzmir nhtmırada ilk verdiğim hedefe, Akde-nize vâsıl olmuş, bulunuyorlardı.
Muhterem Efendiler, Afyon Karalı işar - Dumlu pınar Meydan Muharebesi ve ondan sora düşman ordusunu kamilen imha veya esir eden ve bakiye tüssüy ufunu Akdenize, Marmara ya döken harekâtını ızr izah ve tavsif için söz söylemekten kendimi müstağni addederim.
Her sufhasile düşünülmüş, ihzar, idare ve zaferle intaç edilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk zahitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eğerdir.
Bu eser, Türk mi liri inin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâ-yemut abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bîr milletin evlâdı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan, ilelebet m es'ut ve bahtiyarını.
Efendiler, işte şimdi, diplomasi sahasına geçebiliriz. Gerçi askeri zaferimizden naümit olup daha evel diplomasî tarikiyle halli mesele kanaat ve iddiasında bulunanları, dediklerini yapmak hususunda biraz fazlaca intizarda bırakmış oldum, Maahaza bin netice benim de diplomasi sahasında ciddî olarak tervici mesai ettiğimi görerek memnun olmaları lazmıgelirdi. Böyle olup olmadığını göreceğiz.
Ordularımız, tzmir ve Bursayt istirdat ettikten sora, Trakyayı da Yunan ordusundan tahlis için, İstanbul ve Çanakkale istikametlerinde yürüyüşlerine devam ederken o zaman İngiltere Başvekili bulunan Loyt Corç, filen harbe karar vermiş bir tavırla, dominyonlara, kıtaatı muavine talebi zumunda müracaat etmiş; ondan sora ki filiyata bakılırsa Loyt Corcun talebinin is'af olunmadığını kabul etmek lâznngelir.
176
Bu sıralarda, İstanbulda Fransız Fevkalâde Komiseri bulunan Jeneral Pelle benimle mülakat etmek üzere İzm ire geldi. Mmtakai bitaraf! unvan ile ya d ettiği bir sahaya, onlularımızın girmemesi muvafık olacağım tavsiye etli. Hükümeti mil Üyemizin böyle bir mmtaka tanımadığını, Trakya yı da tabi is etmedikçe ordu larmnzm tevkifine imkân olmadığını söyledim, Jeneral Pelle, Müsyü Franklen Buyyonun benimle görülmek üzere gelmek istediğine dair almış olduğu hususî bir telgrafı gösterdi. Kendisini İzmir de kabul edeceğimi söyledim, Müsyü Franklen Buy yon bir Fransız harp sefinesi le İzmire geldi, Fransa Hükümeti tarafmdan ve İngiltere ve İtalya Hüküm etlerinin de inzimamı muvafakat ile benimle mülakat etmeğe geldiğini söyledi. Biz — Franklen Buy-yon — la görügürken, 23 Eylül 1922 tarihli Düveli İti i afiye HaRiciye Nazırları îmzasile bir nota geldi. Bu nota, esaslı olarak iki meseleye şamildi. Biri, harekâtı askeriyenin tevkifi: diğeri, konferansa, sulha ait idi.
Biz, Rumeli de hududu mil üyemize kadar Şarkî Trakyayı tamamen almadıkça, askerî hareketten sarfınazar edemezdik. Ancak, vata mm izm bu kısmından düşman kıtaatı çıkarıldığı takdirde fazla bir hareket yapmağa kendiliğinden lüzum kalmayacaktı. Bu notada, Venedik veya sair bir şehirde toplanacak olan İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya. Sırp - Hırvat * Sloven Dev* leti ve Yunanistan m med'uv bulunacağı bir konferansa murahhaslarımızı göndermeğe muvafakat edip e tini yedeğimiz sorulmakla beraber, müzakerat esnasında Boğazlardaki bitaraf menatıka taraf muzdan asker gönderilmemesi gartile, Edirne dahil olmak üzere Merke kadar Trakyarım bize iadesi hiikkmdaki iiramııımın hüsnü ti uzarla görüleceği beyan ediliyordu.
Notada, Boğazlardan, ekalliyetlerden, Cemiyeti Akvama duhulümüzden de, bahsolunmakta idi.
Konferansın inikadından evel, Yunan kıtaatın in, Düveli İtilaf iye kumandanların m çizecekleri bir battın gerisine çekilmesi için, Düveli İtilâf iyen in imali nüfuz edeceği v ad olunmakta ve bu bapta sürüşülmek üzere Mudanya veya İzmitLe bir içtima akti teklif edilmekte idi,
29 Eylül 1922 tarihinde, bu notaya verdiğim kısa bir cevapta, Mudanya Konferansını kabul ettiğimi bildirdim. Fakat, Meriç nehrine kadar, Trakyanın derhal bize iadesini talep ettim. 3 Teşri nievelde in'ikadt münasip olacağmı söylediğim Mudanya Konfe-
İtilâf Devlet-Itrîni ? 23 Eylül 1922 tarihli mütareke teklifi
M u d a a y Koafe rantı
C. II. - 12
177
rausma, Başkumandanlık namma salâhiyeti fevkalâdeyi haiz olmak üzere Garp Cephesi Ordularr Kumandanı temet Paşayı» mu* ralı] tas t uy in ettiğimi tebliğ ettim. Bu notaya hükümetçe de 4 Teş-rinievel 1922 tarihli mufassal bir cevap verildi. Bu cevapta, konferans mahalli için İzin ir teklif edildi. Boğazlar meselesi d olay r-sile; Rusya, Ukrayna ve Gürcüstan Cumhuriyetlerinin dahi daveti talep olundu ve sair mesai) hakkında da noktai nazarlarımız müc» melen bildirildi.
Mudanyada, İsmet Paşanrn tahtı riyasetinde, İngiltere Murahhası Jeneral Harington, Fransa Murahhası: Jeneral Şarpit İtalya Murahhası jeneral Monpetliâtn mürekkep konferans in'ika t etti, Bir hafta kadar devanı eden münakaşalı müzakerattan sora, 11 Tesrinievelde Mudanya Müıarekenamesi imzalandı. Bu suretle Trakya, vatanı asliye iltihak etli.
Efendiler, zaferi müteakip, izm irde bizim siyası temaslarımız üzerine, Ankarada Heyeti Vekilenin, daha doğrusu bazı vekillerin, mütelâşi bir vaziyet aldıkları hissolundu.
Askerî vazifemin hitam bulmuş olduğunu, bundan soraki siyasî işlerin İcra Vekilleri Heyetine ait olduğunu ihsas edecek tarzda, beni, Ankaraya davet ettiler. Halbuki ne askerî vazifem hitam bulmuştu ve ne de siyasî ve diplomatik mesai) ile temas ve iştigalden müstağni olabilirdim. Binaenaleyh, İzmirden ordunun başından ve temasa geldiğim siyasî münasebetlerden uzaklaşamaz* d rm. Bu sebeple benimle mü da velet efkar etmek arzu ve ısrarında bulunduklarına gorc İcra Yeki!leri Heyetinin veya alâkadar vekillerin, îzmire nezdime gelmelerini teklif ettim, lrra Vekilleri Reisi Rauf Beyle Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey geldiler,
Rauf Bey, tzmirde bana bazı hususi te mensi ler de de bulundu. Meselâ; Ali Fuat Paşa ile Refet Paşanın, zafer münasebeti!e terfilerini ve kendilerine münasip birer vazife vererek tatyiplerin i, rica etti. Malumunuz oldu ki, muharebeden evel Ali Fuat ve Refet Paşaları harekete iştirak ettirmek için birer suretle teşebbüste bulunmuştum- Muvaffak olamadım. Zaferden dolayı, harekâtı askeriyede bilfiil hizmet edip kespi istihkak eden kumandanlar ve zabitler terfi ve takdir olunmak s ur etile bittabi taltif olunmuşlardı, Harekâtı askeriyeye iştirakten tevakki eden zevatın da, bizzat umda bulunanlarla beraber taltifleri, şüphesiz sui-tesiri mucip olabilirdi. Hulâsa, Rauf Beye, temenniyatmı is'af edemiyeceğimi söyledim. Fakat AH Fuat Paşa, Meclis Reisi Saııi-sî bulunduğuna göre mevki ve vazifesi kendisinin mucibi mem-
178
nuniyeti olabilecek bir mertebede idi. Yalnız açıkta bulunan Refet Paşaya münasip bir vazife bulmağa çalışacağımı vadettim. Kendisini izmir e davet etmesini söyledim. Refet Paşa, tzmire gelmişti. Fakat tam benim Ankaraya avdet ettiğim geceye tesadüf ettiği için kendisi le orada mülakat olunanı adı.
Refet Paşan m tavzifi, bilâhare Ankaradan Bursaya seyahatim esnasında oldu.
Efendiler, tzmir den Ankaraya avdetimde, başlıca Mudanya Konferansı müzakeratile iştigal olundu. Bir taraftan da İcra Vekilleri Heyetinde, Mecliste, encümenlerde, sulh konferansına gönderilebilecek heyeti murahhasa, mevzuubahs oluyordu. Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Sıhhiye Vekili bulunan Rıza Nur Bey gidecek heyeti ınıırah-hasanm, tabiî azası gibi görülüyordu. Ben, henüz bu hususta kafi kanaat ve kararımı tespit etmemiştim* Ancak Rauf Beyin tahtı riyasetinde hulunacak heyetin bizim için hayatî olan meselede muvaffak olacağına emin olamryordum. Rauf Beyin de kendini zayıf görmekte olduğunu hissediyordum. Müşavir olarak tsmet Paşanın kendisine terfikini teklif etti. Bu teklife der m ey an ettiğim mütaleada, tsmet Paşadan müşavir olarak edilecek istifade mahduttur, tsmet Pag a reis olursa, azamî istifade temin olunacağına ben de kaniim dedim. Bu nokta üzerinde fazla görüşülmedi. Ondan sora, Rauf Bey, heyeti murahhasa meselesinde başladıktan terkip ve teşkillere devam ettiler. Ben, buna ehemmiyet verir görünmedijit. Mudanya Konferansı hitam bulmuştu, tsmet Paşa ve Erkâmharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa Burs ada bulunuyorlardı. Ken dil erile görüşmek üzere Bursaya gittim. Beraberimde Müdafaai Millîye Vekili Kâzım Paşa vardı. Şarkta, aleyhindeki fikrî ve filî tezahürattan dolayı, ifayı vazifeye imkân göremediğinden Ankaraya gelmeğe mecbur olan Kâzım Kara Bekir Paşayı ve Îstanbulda kendisine vazife vermek üzere de Refet Paşayı birlikte götürdüm. Burs ad a kaldığım günler zarf m da, Refet Paşayı malûm olduğu veçhile Istan bula gönderdim, tsmet Paşayı da, heyeti murahhasa riyaseti vazifesini ifa edebilip ede-miyeceğini, mevcut bunca malûmatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya Konferansını nasıl idare ettiğini teferruatile anlamağa çalıştım, tsmet Paşanın kendisine, tasavvur at ima dair hiçbir kelime söylemiyordu m, Nihayet müspet olarak kararımı verdim, tsmet Paşanın Heyeti Murahhasa Reisi olması için daha evel
179
Hariciye Vekili olmasını münasip gördüm. Bunu temin için doğrudan doğruya Hariciye Vekili Yusuf Kemal Beye hususî vc ma]irem olarak yazdığım bir şifre telgrafnamede kendisinin Hariciye Vekâletinden istifa etmesini ve yerine İsmet Paşanın intihabına bizzat delâlet eylemesini rica ettim.
Ankara d an hareketimden evel Yusuf Kemal Bey, bana, Heyeti Murahhasa Riyaseti vazifesini en iyi tsmet Pagan m yapabileceğini söylemişti. Yusuf Kemal Beyden kendisine vukubuları is/aram hüsnü telâkki ederek icabına tevessül ettiğine dair cevap aldnn.
İşte, ondan sora idi ki, tsmet Paşaya, emrivaki halinde Hariciye Vekili olacağını ve ondan sora da sulh konferansına Heyeti Murahhasa Reisi olarak gideceğini söyledim. Pasa, birdenbire mütehayyir kaldı. Asker olduğundan bahsederek, beyanı itizar etti. En nihayet, teklifimi bir emir telâkki ederek mutavaat gösterdi- Tekrar, Anka raya avdet ettim. Bu esnada 20 Teşrinievei 1922 de, İtilâf Devletleri ta raf m dan Lozanda inikat edecek olan sulh müzakeresine davet olunduk, İtilâf Devletleri, bâlâ Istan-bulda bir hükümet tanımak istiyor ve onu da bizimle beraber konferansa davet ediyordu.
180
Bu müşterek davet keyfiyeti, saltanatı şahsiyettin lâgvı mu- Saltanata amelesini, kat'î olarak intaç etti. Filhakika 1 Teşrinisani 1922 ta» lafrvi rihli kanım mucibince, hilâfet ile saltanat birib irin den tefrik1 olundu. İki buçuk seneyi mütecaviz bir zam and an beri filen icra-yi hükmeden saltanatı milliye teyit olundu* Hilâfet, sarili bir hukuka malik olmaksızın bir müddet daha bırakıldı.
Efendiler, bu hususa dair lüzumu kadar mazbut malûmat mevcuttur. Meselenin husus iy atın a ait cihetler, belki heyeti ati-yenİzi alâkadar eder mülâhazasile, bazı malûmat arzedeceğim:
Malûmdur ki, saltanat ve hilâfet makamları ayrı ayrı ve mümteziç olarak mühim mesai]den addolunmakta idi. Bunu tevilden bir hatıramı zikredeyim: 1 Teşrinisani 1922 tarihinden akdem Meclis muhitinde muhalifler, benim saltanatı lâğvedeceğim hcikkmda, telâşlı ve heyecanlı propaganda yapıyorlardı.
Rauf Bey, bir gün Meclîsteki odama gelerek benimle mühim bazı hususata dair görüşmek istediğini ve akçam, Keçiorende Refet Paşanın evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Beyin teklifini kabul ettim. Fuat F'aganm da hazır bulunmasına muvafakatimi istizan etti. Onu da münasip gördüm, Refet Paşanın evinde dört kişi içtima ettik. Ranf Beyden dinlediklerimin hulâsası şu idî: Meclis, makamı saltanatın ve belki hilâfetin ortadan kaldırılmak noktai nazarınm takip edildiği endişesi le müteezzidir. Sizden ve sizin atiyen alacağınız vaziyetten, şüphe etmektedir. Binaenaleyh Meclîsi ve dolayısile efkârı umumiyei milleti, tatmin etmeniz lüzumuna kaniim.
Rauf Beyden, saltanat ve hilâfet hakkındaki kanaat ve mü- Rauf Beyin taleasmın ne olduğunu sordum. Verdiği cevapta; şu tasrihatta iakanat ve bulundu: Ben, dedi, makamı saltanat ve hilâfete vicdanen ve his- hilafet hak* sen merbutum. Çünkü benim babam, padişahın nanü n im etile yetişmiş, Osmanlı Devletinin ricali sırasına geçmiştir. Benim de kaumıda o nimetin zerratı vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişaha muhafaza i sadakat borcumdur. Halifeye merbutiyetim
kındaki fikri
ısı
ise terbiyem icabıdır. Bunlardan başka, umumî mütaleam da vardrr. Bizde vaziyeti umumiy ey i tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erigemiyeceği kadar yüksek görülmeğe alışılmış bir makam temin edebilir. O da, makamı saltanat ve hilâfettir. Bu makamı lâğvetmek, onun yerine başka mahiyette bir mevcudiyet ikamesine çalışmak, felâket ve hüsranı muciptir. Asla caiz olamaz.
Rauf Beyden sora, karşımda oturan Refet Paşadan mütalea-sını sordum. Refet Paşanrn cevabı şu idi: Tamamen Rauf Beyin fikir ve mütaleasma iştirak ederim. Filhakika, bizde padişahlıktan, halifelikten başka bir şekli idare mevzuubahs olamaz.
Ondan sora, Fuat Paşanın fikrini öğrenmek istedim. Paşa, yeni JMoskovadan geldiğinden, vaziyeti, efkâr ve hissiyatı umum i-yeyi lüzumu derecede tetkika henüz vakit bulamadığından bahsederek görüşülen mesele hakkında kat'î bir fikir ve kanaat der-meyan etmekte mazur olduğunu ifade etti.
Ben, muhataplarıma, kısaca, şu cevabı verdim: Mevzuubahs ettiğiniz mesele, bugünün meselesi değildir. Mecliste bazılarının telâş ve heyecan ma da mahal yoktur.
Rauf Bey, bu cevabımdan memnun göründü. Fakat şu veya bu tarzda, mevzuubahs mesele etrafında, görüşmeğe devam olundu. Akşam üzeri başlayan mülakatımız*, bütün gece, sabaha kadar uzadı. Rauf Beyin bir şeyi temin etmek istediğini ihtisas ettim. Benim hilâfet ve saltanat ve atiyen şahsan alabileceğim vaziyet hakkmda, kendilerine söylediğim ve itminanbahş buldukları söz* leri bana kürsüden bizzat Meclise söyletmek....
Kendilerine söylediğim sözleri aynen Meclise söylemekte beis görmediğimi bildirdim. Fazla olarak bu sözleri kurşunkalemile bir kâğıt parçasına tespit ve ertesi günü Mecliste bir münasebetle beyanat tarzında dermeyan edeceğimi vadettim. Bu vadimi ifa da, eyledim. Benim bu beyanatım, muhaliflerce Rauf Beyin bir eseri muvaffakiyeti telâkki ve kendisi takdir edilmiş....
Efendiler, ihtimal Rauf Bey, birtakım zevat indinde deruhde ettiği vazifeyi yapmıştı. Ben de umumî ve tarihî vazifemden, o güne ait safhayı izah ettiğim gibi ifa eylemiştim. Fakat umumî vazifemin, em retti ği asıl noktayı ifa ve tatbik etmek lâzmıgeldiği zaman da asla tereddüt etmedim, Tevfik Paşanrn telgrafları vesi-lesile saltanatı hilâfetten ayırmağa ve evvelâ saltanatı lâğvetmeğe karar verdiğim zaman, ilk yaptığım işlerden biri de, derhal, Rauf Beyi, Meclisteki odama celbetmek oldu. Rauf Beyin, Refet Paşanrn evinde sabahlara kadar dinlediğim kanaat ve mütaleatına
182
hiç muttali değilmigim gibi ayakta, kendisinden şu taleple bulundum: Hilâfet ve saltanatı biribir inden ayırarak saltanatı lâğvedeceğiz! Bunun muvafık olduğuna dair kürsüden beyanatta bulunacaksınız! Rauf Bey ile fazla bir tek kelime teati etmedik. Rauf Bey, odamdan çıkmadan evel, aynı maksatla davet etmiş olduğum Kâzını Kara IJekir Paşa £(ddi. Ondan da ayni zeminde beyanatta bulunmasını rica ettim.
Efendiler, o tarihe ait zabıt ceridelerinde görüldüğü veçhile Rauf Bey kürsüden bir iki defa beyanatta bulundu ve hatta e allan atm lâğvolunduğu günün bayram kabul edilmesi teklifini de dermeyan etti.
Burada, bir nokta, dimağlarda düğüm halinde kalabilin Ba( na, padişaha, muhafaza i sadakati borç bildiğinden, makamı saltan atm yerine başka mahiyette bir mevcudiyetin ikamesine çalıg-ıtMiııtı felâket ve hüsranı mucip olacağından bahsetmiş olan Rauf Bey; benim, yeni kararıma muttali olduktan ve bahusus kararımın lehinde ve saltanatın lağvı hakkında beyanatta bulunmasına dair teklifim karşısında, mütalea dahi serdetmeksizin mutavaat göstermiştir. Bu tavrü hareket nasıl tefsir olunabilir? Rauf Bey, eski kanaatlerini tebdil mi etmişti? Yoksa kanaatlerinde esasen samimî değil mi idi? Bu iki noktayı bîri birin den tefrik etmek ve biri üzerinde tam kanaatle hüküm vermek müşküldür.
Efendiler, böyle meşkûk bir hüküm vermeğe girişmek t ense; vaziyetin mütaleasmı teshile medar olacak bazı safahatı, muamelâtı ve münakalatı, heyeti aliyenîze hatırlatmağı tercih ederim.
Arzetmigtim ki, saltanatm lağvı, Lozan Konferansına İstanbulda n da bir heyeti murahhasa davet edilmesi ve Istan bulun yani Vahdettin ve Tevfik Faşa ve rü fek a sının dahi böyle bir daveti, Türk milletinin büyük emeklerle, fedakârlıklarla istihsal eylediği menfaati küçültmek, belki de manasız bir mahiyete düşürmek pahasına olduğu halde; kabul eylemesi yüzünden ileri gelmişti,
Tevfik Paşa, evvelâ benim şahsıma bir telgraf verdi. 17 Teşrinievei 1922 tarihli olan bu telgraf namede; Tevfik Paşa, ihraz olunan muzafferi yetin, bundan böyle, istanbul ve Ankara arasında ihtilâf ve ikiliği kaldırmış ve vahdeti mili iyemizi temin etmiş olduğunu yazıyordu. Yanı, Tevfik Paşa demek istiyordu ki, memlekette düşman kalmadı, binaenaleyh padişah yerinde, hükümet onun yan m da; millete düşen bu makamların vereceği cvamire itaat etmektir. Bu takdirde vahdete mâni elbette bir şey kalma-
183
mıg olur. Yalnız, Ankaradan biraz daha hizmet istemek ferasetinde bulunuyordu. 0 da, sulh konferansına Istanbulun ve Anka-ranın birlikte davet edileceğine binaen daha evel ta rufundan gayet mahrem an e talimatı hâmil bir zat m sürati mümkine ile İstan-bula İzammı temin etmek idi (Ves. 260),
Tevfik Pagaya tebliğ edilmek üzere, Îstanbulda Hâmit Beye yazdığım telgrafname ile «Tevfik Paşa ve rüfekasınm, siyaseti devleti teşvişten nıücanebet eylememeleri hususunun, ne derece azim meşguliyeti bâdi olacağının derkâr bulunduğunum bildirdim (Ves. 261).
Maatteessüf Hâmit Bey, bu telgraf namemin aynen Tevfik Paşaya bildirilmesi lâzım geldiğin de mütereddit kalmış, bunu kendine mahsus direktif telâkki eylemiş; maahaza bu telgraf namem muhteviyatı dairesinde Tevfik Paşaya üç gün zarfında beş kere tebligatta bulunmuş; hatta Tevfik Paşa ve rüfekayi mesaisinin, konferansa murahhas göndermemeleri için gazetelere, ajanslara, tebliği icap eden beyan atın esaslarını havi bir müsvedde dahi göndermiş (Fes. 262),
Bütün menfaatlerini mülevves bir tahtın, çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta, yalnız bunda gören, Tevfik Paşa ve emsali paşalardan mürekkep Vahdettin heyetinin gizli maksatlarını, behemehal terviç ettirmek yolundan başka hiçbir şeyle iştigal etmedikleri anlaşılıyordu. Tevfik Paşanın bana çektiği telgrafın, mut* tali olmadığını bildirdiği cevaptan sora, doğrudan doğruya 10 Teşrini ev el 1922 tarihli telgrafaamesile ve sadrazam unvanile Meclis Kiyasetine müracaat etti fi'es. 263).
Müracaataame muhteviyatı, Osmanlı devrinin Tevfik Pasaja no a has bir tarzda idi.
Tevfik Paşa ve arkadaşları, bu telgr af nameleri le, ihraz olunan muvaffakı yatın husulüne hizmet ettiklerinden bahsedecek kadar cesaret gösterebilmişlerdir.
Efendiler, Osmanlı Devletinin, gayrim eş ru olarak hükümeti nam mı taşımak gafletinde bulunan, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve emsalinden mürekkep son Osmanlı heyeti!e fazla iştigal faydasızdır. Sönümü Meclîs müzakeratma nakledeceğim.
Mevzuubahs mesele dolayısile, Mecliste 30 Teşrinievel 1922 günü müzakerat bağladı. Çok hatipler, çok sözler söylediler. İstanbul da ki Osmanlı hükümetlerini, Ferit Paşa devresinden sora, Tevfik Paşa perdesinin açıldığmı ve bu perdeyi açan la rm idrakten mahrum, vicdandan mahrum, birtakım insanlar olduğunu
184
beyan ederek, bu adamlara lâzım olan kanunî muamelenin yapılmasını talep ettiler.
«Böyle bir zihniyeti taşıyan; yani, bize bukadar ahmakça teki ifa tta bulunan zevat —.......— hakikaten Babıalinin, hüviyeti taribiyesine vaz'ı imza eden ve her şeyden ziyade oraya merbut olan zevattır..,.* dediler.
tslanbulda, hükümet nam ve şiarım takman adamların; Hıyaneti Vataniye Kanununa tevfikan; tecziyesine ait takrirler okundu.
Efendiler, Osmanlı İmparatorluğunun münkariz olduğunu, yeni bir Türkiye Devletinin tevellüt ettiğini, Teşkilatı Esasiye Kanuni]e, hukuku hükümraninin, millete ait bulunduğunu ifade eder bir takrir hazırlandı* Sekseni mütecaviz arkadaşa imza ettirildi. Bu takrirde benim de imzam vardır.
Hu takrir; okunduktan sora, ciddî olarak muhalif vaziyet alanların başmda iki zat göründü. Bunlardan biri, Mersin M ebrusu bulunan Miralay Sal âb at tin Beydir. İkincisi, İzm irde asılan Ziya Mürşittir. Bunlar, saltanatın lâğvolunmaması kanaatinde bulunduklarını; vazıhan izhar eylediler*
Efendiler, 31 Teşrinievel 1922 günü Meclis içtima etmedi. Ojrmmiı sal-Bugün Müdafaai Hukuk Grupu içtimai oldu. Bu iç ti ma da, Os- t*™*tıniû lâ) manii sal tana tın m lağvı zarurî olduğu hakkında beyanatta bulun- ^çlriŞ".^ dunu 1 Teşrinisani 1922 günü Meclis içtima m d a ayni mesele, TtşkiUtı uzun münakaşalara maruz kaldı. Mecliste de mufassal beyanatta Bh*, ŞtT'*¥*, bulunmak lüzumunu hissettim {Ves. 264). islâm ve Türk tarı- S^ffri* hinden bahsederek hilâfet ve saltanatın ayrılabileceğini, hakimi- must*r*L içti-yet ve saltanatı milliye makamının Türkiye Büyük Millet Meclisi m« olabileceğini, vakayii tarihiyeye müsteniden, izah ettim. Hulagû-nun, Halife Mu tas mu idam ederek dünya yüzünde, filen hilafete hatime verdiğini ve 1517 de Mısm zapt eden Yavuz; orada unvanı halife olan bir mülteciye ehemmiyet vermeseydi; hilâfet unvanının, zamanımıza kadar miras kalmış bnlunmiyacağmı. anlattım.
Bundan sora; meseleye müteallik takrirler, üç encümene: Teşkilâtı Esasiye, Şer'iye ve Adliye Encümenlerine havale olundu. Bu üç encümen heyetinin bir araya gelip; bizim, takip ettiğimiz maksada göre, meseleyi hal ve intaç etmesi elbette, müşkül idi. Vaziyeti yakından ve bizzat takip etmek lâzımgeldi.
Üç encümen, bir odada içtima etti. Riyasetine Hoca Müfit Müfritle cn-Efendiyi intihap eyledi. Meseleyi müzakere etmeğe başladılar. ktt^m* Şer'iye Encümenine mensup hoca efendiler; hilâfetin saltanattan ki tat
185
münfek olamryacağım, maruf safsatalara istinat ettirerek» iddia ettiler. Bu müddeayatm cerh ve nakzında serbest idarei kelâm edenler, ortaya çıkar görünmediler. Biz çok kalabalık olan ayni odanın bir köşesinde münakaşayı dinliyorduk. Bu tarzda, muza* kerenin maksut neticeye iktiranına intizar etmek, beyhude idi. Bunu anladık. Nihayet; müşterek encümen reisinden söz al dun, önümdeki sıranm üstüne çıktım. Yüksek sesle, şu beyanatta bu* lundum: «Efendim» dedim. Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafmdan hiç kimseye, ilim İcabıdır diye; müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorlu alınır- Osmanoğullan» zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına, vazrulyet olmuşlardı; bu tasallutlarını allı a sırdan beri idame eylemişlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, bilfiil, almış bulunuyor. Bil bir emrivakidir. Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmıyacak mıyız? meselesi değildir* Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir- Bu, behemehal, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat u^ulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir,
tşîn ciheti ilmiyesine gelince; hoca efendilerin hiç merak ve endişelerine mahal yoktur. Bu hususta İlmî izahat vereyim» dedim ve uzunuzadıya birtakım izahatta bulundum, Bırnun üzerine Ankara Meb\ıslarından. Hoca Mustafa Efendi, affedersiniz Efendim; dedi biz meseleyi başka noktai nazardan mütalca ediyorduk; izahatınızdan tenevvür ettik. Mesele, Müşterek Encümenee halledilmişti.
Süratle kanun lâyihası, tespit olundu. Ayni günde Meclisin ikinci celsesinde okundu- Tayini esami ile reye vaz'ı, teklifine karşı, kürsüye çıktım. Dedim ki, buna hacet yoktur, memleket ve milletin istiklâlini ebediyen mahfuz kılacak esas a ti Meclisi Âlinin, müttefikan kabul edeceğini zannederim (Heye sesleri) yükseldi. Nihayet, reis, reye koydu: ve müttefikan kabul edilmiştir, dedi. Yalnız menfi bir ses işitildi; «ben muhalifim!.T).. Bu sada { söz yok! ) sadalarile boğuldu, İşte Efendiler; Osmanlı saltanatının; inhidam vc inkıraz merasiminin son safhası bu suretle cereyan etmiştir.
186
17 Teşrinisani 1922 tarihli resmî hİr telgraf m ilk cümlesi şu Hıin Vahidi: «Vahdettin Efendi bu gece saraydan gaybubet eylemiştir.» Jettin bîr Bu telgrafnamenin daha bir iki cümlesini 18 Teşrinisani 1922 ^p gününe ait Meclis zabıt ceridesinde mütalea buyurmugsunuzdur. f™b«!(UB Fakat, telgrafnamenin aslında, gaybubetin kimlerin delâletile vu- kaçsy&r kubulduğu ihtimalinden ve emanatm sureti muhafazasından ve sair eden bahseden alt tarafı da vardır.
Ayni günkü zabıtta okunmuş olan bir mektup s üretil e, ona melfuf, — ajanslarla neşrolunmuş — bir beyanname suretini de tekrar okuyalım:
Mektup sureti
Bir nüshayım leffettiğim re&mî beyannamede röyleridiğt veçhile zatı şahane
kendisini tngiLierKnin ıtri MnıuyuKİnc vazederek bir Jji&Îİİz fefinei harbiyestle titan-
buldan miifarekat eiınitftir.« _ + _ .
17 Teannjaani 1922. Iroıa: Harmaton
Mrlfuf ûlatı beyanname sureti
Resmen bey un ulunur ki, zait $ahunr vaziyeti hacım neticesinde hürriyet Ve hayatını tehlikede; soıdüjjtünck-n, bütün isliniIarın t ilcisi sıfatile İnaîlİü hlmı-yenini ve ayni sınmanda IsLunbuldan haaka bir yer? ımlOirti talep etmiştir. Zatı go-baucnin »rsuau bu gahjilı \f» olunmuştur. Türkiyedeki İngiliz kuvvetlerinin İta^-k uma ti dam Jeneral Sır Çarle Harüıgton zatı ç aba neyi almağa giderek bir İn fili ı hjrjn ı-ef i nebide kadar kendiline refakat etnıig ve iüH »a ban e vapurda Bahri sefil filosu Umum Kumandam Amiral Sir de bruk lurafiTit^n istikbal edilmiştir, |n+ fi itere Fevkalade KamİMr Vekili Sır Nevil llmder^un tali şahaneyi sefinede ti ya-ret ederek Kırat fteşinrt Jorja bildirmek üıere ar mi arın t sormuştur.
Jeneral Ha r in p t onun Ulviye Sultan nam m da bir kadına gönderdiği fransızca bir mektup ta vardır. Bu mektup* hiçbir cevap verilmemiş olduğu kay dile aynen Refet Paşaya gönderilmiş- O da bize, 25 Teşrinisani 1922 tarihinde suretini bildirmiş,ti, Fransızca mektubun bildirilen türkee sureti şudur:
187
Suİtah Hanımefendi Haırcllrri. çl'an Malta)d yakl^nıaku bulunan zatt haıreti Eud:;ahî4nn, ailesi ahvalinden mılumat ricatını bavi bir tc.sis aldım, Bu bupr.a, geçen tunurleü Yrldııdan malûmat Jİmlf ve kadmefendi hazretlerinin krn.ali ariyette «adan olduklarını ö£rcnmi| ve derhal zatı şahaneye arzrinı itlim. Ejter a ile i şahane hakkında malûmat lüllcuV bilirdeniz onu derhal hu &ahoneye arzctmekle Mı livar olurum. Zatı çjılıuııriıipı maruz bulundukları nıü&kül&L dolayı »ite an samimî Lcmenniyatmnn zatı al i yelerine ve a i tel şahaneye iblağına ınüh^ade buyurmanızı ve en derin hürmet ve levklratımın kabulünü rica edrr.m. İmza: Huringıon*
ı
Efendiler, bu sem mektup iştigale değer ma biyelle değildir. Bundan başka, Jeneral Haringtonun, Istan bu [dıı ki askerî memurumuza yazdığı mektubun ve melfufunun muhteviyatı hakkında da mütalea dermeyanmı zait bulurum.
Efkân umum iyeyi, vaziyeti hakikiye ile karşı karşıya bırakmağı tercih ederim. Sakim bir tevarüs usulü netice*! olarak, büyük bir makam, tantanalı bir unvan ihraz edebilmiş bir sefilin, izzetinefsi çok yüksek, asil bir milleti nasıl hacil bir vaziyete düşürebileceği, o zaman, daha tabii surette anlaşılır.
Filhakika, her ne sebep ve suretle olursa olstm, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatım milleti içinde*, tehlikede görebilecek kadar, adi bir mahlûkun, bir dakika dahi olsa, bir milletin resi kârında bulunduğunu düşünmek ne hazindir! Şayanı teşekkürdür ki, hu alçak, mevrus saltanat ma kan undan, millet tarafından ıskat olunduktun sora, dermetini itmam etmiş bulunuyor. Türk milletinin bu takaddümü elbette, lak* dire layıktır.
Âciz, adi his ve idrakten mahrum bir mahlûk; kabul eden, herhangi bir ecnebinin himayesine girebilir; fakat, böyle bir mahlûkun, bütün islamların halifesi sıfatını haiz bulunduğunu ifade etmek elbette muvafık değildir. Böyle bir telâkkinin doğru olabilmesi, evvelemirde, bütün islâm kütlelerinin esir olmaları şartına vabestedir. Halbuki, cihan* da hakikat, böyle midir? Biz, Türkler, bütün tarihî ha ya tını tzca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz! Kıymetsiz hayatlarını iki buçuk gün fazla, sefihine sürükliyebilmek için, her türlü mezelleti mubah gören halifeler oyununu da
188
sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik* Bu suretle devletlerin, milletler in, yekdiğerile mü mı sebatında sah ıslar ıu, bahusus mensup olduğu- devlet ve milletin zararına da olsa, şahsî vaziyet ve hayatlarından başka bir şey düşiinemiyecek pespayelerin ehemmiyeti otamıyacağı hakikati mal û meşini teyit ettik.
Milletler müuasebatındn, mankenlerden istifade sistemine rağbet devrine hatime vermek, medenî âlemin samimî temennisini teşkil etmeli diri
Muhterem Efendiler, firari halife, Türkiye Büyük Millet Meclisinde halo)undu, Yerine, sonuncu halife olan AbdÜtmecit Efendi intihap edildi.
Meclisçe, yeni halife intihap olunmadan evel, intihap olunacak zatın da padişahlık sevda ve davasına kapdarak herhangi bir ecnebi devlete iltica etmesi ihtimalini bertaraf etmek lâzımdı. Bunun için, tetanbulda bulunan memurumuz Refet Paşaya, Ah-dülmecit Efendi ile görüşerek ve hatta elinden Türkiye Büyük Millet Meclisinin hilafet ve saltanat hakkında ittihaz ettiği karan tamamen kabul ettiğine dair, bir de, senet alarak göndermesini yazdım* Bu yazdıklarım yapılmıştır.
13 Teşrinisani 1922 günü tstanbulda Refet Paşaya yazdığım bir şifre telgraf name ile de verdiğim talimatta*, başlıca şu noktaları kaydetmiştim* «Abdülmccit Efendi, ha life i müslimin unvan mı kullanacaktır* Bu unvana, başka sıfat ve kelime ilâve edilmeyecektir. Âlemi islâma iblağ olunmak üzere ihzar edeceği bir beyannameyi delâletinizle, evvelâ, gifre olarak bildirecektir. Tasvip olunduktan sora tekrar şifre ile ve delâletinizle kendisine bildirilecek, ondan sora neşrolunacaktır. Bu beyannamenin metnini başlıca şu noktalar teşkil edecektir:
a) Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini hilâfete intihabından sarahaten beyanı memnuniyet olunacaktır.
b) Vahdettin Efendinin tarzı hareketi mufassalan takbih edilecektir,
c) Teşkilâtı Esasiye Kanununun onuncu maddesine kadar olan mevaddı muhteviyatı tarzı münasipte ve mühim mana ve mü fa di aynen zikredilmek suretile Türkiye Devletinin ve Büyük Millet Meclîsinin ve Hükümetinin mahiyeti mahsusası ve usulü
189
idaresinin Türkiye halkı ve bütün islâm âlemi için en fa ve evfak ulduğu zikir ve tespit kılınacaktır.
d) Türkiye millî halk hükümetinin hidematı mcsbnka ve mesaü mefkuresinden takdirkârane bir lisan ile baha ulu nacaktır.
e) İşbu beyannamede nikatı mesrudedon maada, siyasî addedilebilecek bir nokta ve fikir dermeyan edİlmîyecektîr,
19 Teşrinisani 1922 tarihli açık bir telgrafla da Abdülmecit Efendiye: ^Türkiye Devletinin hakimiyetini bilakaydügart milletin uhdesinde mahfuz tutan Teşkilâtı Esasiye Kanununa tevfikan icra kudreti ve teşri salâhiyeti kendisinde mülccelli ve mütemer-kiz bulunan milletin yegâne ve hakikî mümessillerinden mürekkep Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Teşrinisani 1922 tarihinde müttefikan kabul ettiği esbabı mucibe ve esasa t dairesinde Meclisi Âlice 18 Teşrinisani 1922 tarihinde mü nakit celsede hilâfete intihap buyurulmuş olduğunu» tebliğ ettim (Ves, 265),
19 Teşrinisani 1922 tarihli bir şifre telgraf name ile Refet Paşa, yazdığımız telgraflara cevap veriyordu; Abdülmecit Efendi, imza balâsında halifeimüslhn.n ve hadimü 1 haremeyn unvanının bulunması ve cuma selâmlığında hil'at ve Fatihe ait şekilde bir sarık takınması mümkün ve muvafık olacağı mütaleasmda bulunmuş. Âlemi İslama yazacağı beyanname muhteviyatı hakkında dermeyan ettiği mütaleada, Vahdettin Efendi hakkında bir şey söylemek hususunda itizar etmiş ve beyannamenin İstanbul gazetelerinde bini neşrinde türkçesile beraber bir de arapça suretinin neşrettirilmesi mütalcasını dermeyan eylemiş (Fes. 266).
Refet Paşaya makin a başında 20 Teşrinisani 1922 günü verdiğim cevapta; halifei müslimin unvan ile beraber badının! han -meynişşerifeyn tabirinin istimalini tensip ettim. Cuma merasiminde Fatihin kıyafetine girmesini gayritabiî buldum. Redingot veya istanbulin giyebileceğini; askerî üniformanın bittabi mevzuubahs olamryacağmı bildirdim. Neşrolunacak beyannamede Vah-dettinin ismi zikrolunmaksızın sabık halifenin şahsiyeti manevi-yesinden ve zamanında düşülen derekeden bahsedilmesi lüzumlu olduğu mütaleasmda bulundum.
Refet Paşadan, 20 Teşrinisani 1922 de aldığım şifre telgraf-namenin birinci maddesinde, Refet Paşa diyordu kî, Abdülmecit Efendinin 29 Rebiülevvel tarihli muharreratı zirînde {Halifei Resulûllâh Hadimülharemeynişşerifeyn cümlesinin altında Abdülmecit bin Abdülâziz Han) imzası kullanılmıştır.
190
Efendiler, yaptığımız ikazı hüsnü telâkki ettiğini ifade eylemiş o kın Abdtilmcrit Efendi (halife i miislimm) yerine (bal i fi'i resulü İlah) ve bubasmm ismi münasebet ile (han) unvanlarım kullanmaktan men'ı nefsedememi§tir. Birtakım mütalaalardan sora da Vahdettin hakkındaki beyan uttan sarfınazar ettiğini ve çünkü «aharın eFuli redicsini mevzuu balı s etmek sureti] e bile olsa, bu kabil beyanatın meslek ve seciyesine gir an geleceğinin der-kâr bulunduğunu» bildirmiş. Bu husus» telgraf namen in ikinci maddesinde m ün der iç idi. Telgrafnamenin üçüncü maddesini, benim. Meclîs Reisi sıf alil e kendisine, hilâfete intihap olunduğunu tebliğ eden telgraf nameme yazdığı cevap teşkil ediyordu. Bu cevabın serlevhası «Ankarada Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi M üşür Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine» diye şahsıma hitap halinde idi. Dördüncü maddede, âlemi İslama tebliğ edeceği beyanname sureti vardı. Bu beyannamenin yazıldığı İstan bulun; (Da rül lıi lâf etüt al iye) olduğu da itina ile mukayyet bulunuyordu.
21 Teşrinisani 1922 tarihli bir telgrafta; (halifei resulûllah) yerine ev elce bildirdiğimiz gibi (halifei muslini in) denilecektir dedik. Kendisine, hilâfeti tebliğ eden telgraf namemize vereceği cevabm şahsıma dcğil^ Türkiye Büyük Millet M celisi Riyasetine olmasmı ihtar ettik. Muharrer a tında, siyasî, umumî hususlara şamil kelimeler olduğundan ve bunlardan ihtiraz lüzumundan bahsettik.
Efendiler, ehemmiyetsiz teferruat gibi telakki edilmesi pek mümkün olan bu izaha t mı la işaret etmek istediğim esaslı nokta şudur: Ben, saltanatı şahsiyenin ilgasından sora; başka, unvanla ayni mahiyette bîr makamdan ibaret olması lâzimgelen hilâfetin de, mülga olduğunu kabul ediyordum. Bunun, münasip zaman ve fırsatta telâffuzunu tabu buluyordum. Halife intihap olunan Abdülmecit Efendinin, bu hakikatten büsbütün gafil olduğu iddia olunamaz. Bahusus, kendisinin halîfe unvanile icrayı salta* naU esbap ve şeraitini ihzar ve temin edebileceklerini tahayyül edenlerin mevcudiyeti düşünülürse; muhatabımızın ve tabii ta* raftaranmm saffet ve gafletine zahip olmak asla caiz olamazdı.
Şimdi arzu buyurursanız, halife intihabı münasebetile Meclisin 13 Teşrinisani 1922 günü hafi celselerinde geçen müzake-ratı hakkında kısa bir fikir vereyim.
Mecliste meseleyi çok ciddî ve mühim telâkki edenler vardı ve bahusus hoca efendiler kendi ihtıs asi arına müteallik hır mevzu
191
bulduklarından çok dikkatli ve müteyakkız idiler. Bir halife kaçmış., onu haletmek, yenisini intihap eylemek,. Sora yenisini İstanbulda bırakmayıp An kara ya getirmek., milletin ve devletin yakından basma geçirmek.. Hulasa; halifenin firarı yüzünden Türki-yede, bütün alemi is lamda teşevvüş vukua gelmiş veyahut gelecekmiş,, onun için tedbirler alınmalı imiş., tarzında mütaleular, endişeler dermeyan olunuyordu.
Bazı hatipler de, halife olacak zatm sıfatının, salahiyetinin ne olacağım tespit lüzumundan bahsediyorlardı.
Ben de, müzakere ve münakaşaya iştirak ettim. Beyanatımın ekseri, dermeyan edilen mütaleata. cevap mahiyetinde idi. Söylediklerimin esasları şu cümlelerde mündemiç bulunuyordu:
«Mevzuubahs meseleyi çok münakaşa ve tahlil etmek mümkündür. Fakat, münakalat ve tahlil âtta nekadar ileri gidersek meseleyi halletmekte o kadar müşkülât ve teali hu rata uğrarız. Yalnız şu noktaya nazarı dikkati celbe derim; bu Meclis, Türkiye halkmın Meclisidir. Bu Meclîsin sıfat ve salâhiveti valnız ve ancak Türkiye halkının ve Türk vatanmm hayatına ve mukadderatına şamil ve nafiz olabilir. Meclisimiz, kendi kendine bütün âlemi İslama şamil bir kudret iktisap edemez Efendiler! Türk milleti ve onun mümessillerinden mürekkep olan Meclisimiz, kendi mevcudiyetini, halife unvanını taşıyan veya taşıyacak olan bir zatm eline veremez ve vermiyecektir Efendiler! Bundan dolayı âlemi is lamda teşevvüş varmış veyahut olacakmış. Bunların hepsi manasız ve yalan sözlerdir. Kim söylemişse yalan söylemiştir, yalan söylüyor.
Bu sözüme itiraz eden bir zata cevap verdim, alenen dedim ki;
— Sen yalan süylivebilirsin, raüstaitsin!.
Efendiler, dağdağaya mahal olmadığını izahtan sora beyan ettim ki, bizim, cihan nazarında en büyük kuvvet ve kudretimiz, yeni şekil ve mahiyetinıîzdir. Makamı hilâfet tahtı esarette olabilir. Halife namını taşıyanlar ecnebilere iltica edebilirler. Düşmanlar ve halifeler beraber olabilirler ve her şeyi yapmağa teşebbüs edebilirler. Fakat, yeni Türkiyenin tarzı idaresini, niyabetini, kuvvetini kat'iyyen «arsamazlar.
192
Türkiye halkının bilâkaydüşart hakimiyetine sahip olduğu- Türldy* W-nn bir defa daha ve kat'iyetle tekrar ediyorum. Hakimiyet, hiçbir ki_ bi'*k*** mana, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve delâlette iştirak kabu] etmez. ^*et|üe Unvanı halife olsun, ne olursa olsun hiç kimse bu milletin mu- üSj, kadderatmda müşareket sahibi olamaz. Millet, buna kat'iyyen müsaade edemez. Bunu teklif edecek hiçbir millet vekili bulunamaz. Binaenaleyh, firar! halîfeyi hal, yenisini intihap ve bu mevzua müteallik bütün muamelâtta söylediğim noktai nazarlar dahilinde hareket zaruridir* Başka türiüfiiine kat'iyyen imkân yoktur.»
Muhterem Efendiler, biraz münakaşalı ve gürültülü olmakla beraber Meclisin ekseriyetile, yapılacak muamele üzerinde mutabakat husul, buldu* Ondan soraki, netice de malûmu âlileri oldu*
Saltanatın lağvı üzerine istanbul da hükümet unvanını taşıyan Tevfik ve tzzet Paşalar ve rüfeka sının saraya istif alarmı nasıl verdiklerinden; İstanbul idaresini tanzim İçin verdiğimiz eva-mir ve talimattan da bahsederek heyeti al iyenizi yormağı faydalı bulmuyorum.
193
I. o -i. im Su ıı» Lozan Konferansı içtimai umumisi 21 Teşrinisani 1922 ta-
Ku»frrııjı*ı rihinde vukubulmuştur. Bu Konferansta Türkiye Devletini tsmet
Paga Hazretleri temsil etti. Trabzon Meb*usu Hasan Bey ve Sinop
Meb'usu Rıza Nur Bey, tsmet Paşanrn riyasetindeki heyeti mu-
rahlıasayı teşkil ediyordu*
Heyeti m urah ha marnız, Teşrinisani 1922 iptidalarında, Lozana
gitmek üzere Ankara dan m üf«rekat etti.
Efendiler» iki devirden ibaret olup sekiz ay devam eden Lozan Konferansı ve neticesi dünyan m malûmu bulunan bir keyfiyettir.
Bir müddet, Ankarada, Lozan Konferansı müzakeratmı takip ettim. Müzakereler hararetli, münakaşalı cereyan ediyordu. Türk hukukunu tasdik eder müspet netayiç görülmüyordu. Ben, bunu, pek tabiî buluyordum. Çünkü, Lozan sulh masasında mevzuubahs edilen mesai 1, üç, dört senelik yeni devreye ait ve münhasır kalmıyordu. Asırlık hesaplar rü'yet olunuyordu. Bukadar eski, bukadar karışık, bukadar mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette, okadar basit ve kolay olmıyacaklı.
Efendiler, malûmdur ki, yeni Türk Devletinin istihlâf ettiği Osmanlı Devleti uhudu atika namı alımda birtakım kapitülasyonların zebunu idi, Hıristiyan anasır birçok imtiyazlara ve istis-naiyetlere malik bulu mı yordu. Osmanlı Devletî, Osmanlı memleketlerinde bulunan ecnebilere hakkı kazasını tatbik edemezdi; Osmanlı tebaasından aldıgr vergiyi ecnebilerden almaktan memnu bulunuyordu; devletin bayatını kemiren, kendi dahilindeki anasır hakkında tedabir almaktan mene dil irdi.
Osmanlı Devleti, kendisini tesis eden, unsuru aslinin Türk m i H etinin insanca yaşamasını temin edecek esbaba da tevessülden menedilmişti; memleketi imar edemez, şimendifer yaptıramaz, hatta mektep yaptırmakta serbest değildi: bu gibi ahvalde derhal ecanip müdahale ederdi.
194
Osmanlı hükümdarları ve mukarripleri, debdebe ve darat içinde hayatlarını temin için memleket ve milletin bütün menabii servetini kuruttuktan başka, milletin her türlü menafiini hasretmek ve devletin haysiyet ve şerefini feda eylemek suretile birçok istikrazlar yapmışlardı, Okadar ki, devlet bu istikrazların faizlerini ödiyemiyecek hale gelmiş, cihan nazarmda müflis addolunmuştu.
Efendiler, varisi olduğumuz Osmanlı Devletinin dünya nazarında hiçbir kıymeti, fazileti ve haysiyeti kalmamıştı; hukuku beynelmilelden hariç tanınmış, adeta sahabet ve vesayet altma alınmış bir mahiyette farzolunuyordu.
Maziye ait müsamahaların, hataların faili biz olmadığımız halde, esasen asırların müterakim hesabatı bizden sorulmamak lâzımgelirken bu hususta da, dünya ile kargı karşrya gelmek bize teveccüh etmişti. Millet ve memleketi hakikî istiklâl ve hakimiyetine sahip kdmak için bu müşkülât ve fedakârlığı da iktiham etmek bizim üzerimize tahmil olunmuştu. Ben, neticenin behemehal müspet olacağından emin idim. Türk milletinin mevcudiyeti için, istiklâli için, hakimiyeti için behemehal istihsal ve temine mecbur olduğu esasların, cihanca tasdik oluna çağma asla şüphe etmiyordum. Çünkü, hakikatte, bu esaslar, kuvvet ve liyakatle filen ve maddeten istihsal edilmiş idi. Konferans masasında talep ettiğimiz, zaten istihsal edilmiş olan hususa tın usulen ifade ve t as dik md an başka bir gey değildi. Mutalebatrmrz, sarih ve tabiî haklarnmzdı. Bundan başka, hukukumuzu muhafaza ve temin için kudretimiz de vardı; kuvvetimiz de kâfi idî. En büyük kuvvetimiz, en şayanı emniyet mesnedimiz, hakimiyeti mil Üyemizi idrak etmiş ve onu bilfiil halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi filen ispat eylemiş olduğumuz idi.
işte, bu mülâhazalara binaen, Konferans m cereyan mı sükûnetle takip ediyor ve gösterdiği makûs vaziyetlere lüzumundan ziyade ehemmiyet atfetmiyordum.
Efendiler, saltanatın ilgası, hilâfet m aka mm m salâhiyetsiz kalışı üzerine, halk ile yakından temasa gelmek, ahvali ruhiye ve temayülâtı fikriyeyi bir daha tetkik etmek mühimdi.
Bundan başka, Meclis son senesine dahil olmuş bulunuyordu. Yeni intihap münasebetile, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetini siyasî bir fırkaya tahvil etmeğe karar vermiştim. Sulh takarrür ettiği takdirde, cemiyet teşkilâtımızın, siyasî
Osmanlı Devletinin dünya njtiariiida hiçbir kıymeti kalma-
Halk ile yakından temasa yelmek, ahvali ruhîye ve temayülâtı fikriyeyi bir daha tetkik etmek için
195
fırkaya inkılâbını iüzumlu görüyordum. Bu hususta da halk ile bizzat hasbıhal etmeği muvafık ve faydalı mütalea ediyordum. Zaferden sora, talim ve terbiye ile iştigale başlamış olan ordumuzu da yakmdan görmek istiyordum, İste, bu maksatlarla, Garbî Anadoluda bîr seyahat iera etmek üzere 14 Kânunusani 1923 tarihinde Ankaradan hareket ettim.
Eskişehirden itibaren, İzmit, Bursa, izmir, Balıkcsirde halkı münasip mahallerde toplayarak uzun hasbıhallerde bulundum. Ahalinin, bana istedikleri gibi serbest sualler tevcih etmesini talep ettim. Sorulan suallere, cevap teşkil etmek üzere, altı saat, yedi saat devam eden konferanslar verdim.
Muhterem Efendiler, hemen heryerde halkın anlamak istediği hnsusattan nazarı dikkati celbeden noktalar şunlardı;
Lozan Konferansı ve neticesi, hakimiyeti milliye ve makamı hilâfet ve bunların vaziyetleri ve münasebetleri ve bir de teşkil etmek niyetinde olduğum anlaşılan siyasî fırka...
Lozan Konferansı müzakerattm, cereyan ettiği gibi, heryerde, hulâsa ediyordum. Neticenin müspet olacağı hakkındaki kanaatimi de beyan ederek milletin müsterih olmasına çalışıyordum.
Hakimiyeti milliye ve makamı hilâfetin vaziyetleri ve münasebetleri ne olduğu hakkında, halkm merak ve endişe etmekte hakkı vardı.. Zira, Meclis 1 Teşrinisani 1922 tarihli kararile, hakimiyeti gahsiyeye müstenit şekli hükümetin 16 Mart 1920 tarihinden itibaren ve ebediyen tarihe intikal eylediğini ilân ettikten =nra. birtakım Şükrü Hocalar «efkân umumiyei islâm iye tereddüt ve istirahata düşmüştür» diyerek hareket ve faaliyete geçtiler. «Hilâfet ayni hükümettir. Hüâfetin hukuk ve vezai* fini iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildin» davasmı ortaya atmışlardı. Meclisin, milletin lâğvettiği saltanatı gahsiyeyi hilâfet makamında idame ve padişah yerine halife ikame etmek sevdasına düşmüşlerdi.
Filhakika, mürteci bir hizip, Karahisan Sahip Meb*usu bulunan Hoca Şükrü imzasile «Hilâfeti Islâmiye ve Büyük Millet Meclisi» unvan il e bir risale neşretti. Ankarada, 15 Kânunusani 1923 tarihinde intişar eden ve bütün Meclis azalarına tevzi edilen bu risaleden, tzmitte haberdar edildim. Risalenin üzerinde, sadece 1923 (1339) senesi yazılmıştı. Fakat risalenin daha, ben, Ankarada iken ihzar ve tab'olunduğu ve benim Ankaradan tarihi
196
m uf a rekatım olan 14 Kânunusani 1923 gününün ferdası ortaya çıkarıldığı anlaşılmış idi.
Şükrü Efendi Hoca ve ruf ek a sı (halife Meclisin^ Meclis ha-lifenindir) safsata&ile Millet Meclisini halifenin heyeti meşvereti ve halifeyi Meclisin ve dolayısüe devletin reisi gibi göstermek ve kabul ettirmek i s tem içi erdir.
Efendiler, halife bulunan zatı, ümide düşürecek bazı sadaka t kâra ne muameleler de calibi dikkat idî* Hafi olarak cereyan eden sadakatkârane muzaherat ise bizim haricen istidlal ettikle* r im izden daha fazla imiş. Bu bapta bir fikir vermiş olmak için o sıralarda, istanbul ve Trakyada memur ve mümessilimiz olan Refet Paşanın ayni tarihlerde halifeye Konya isminde hir at takdimi vesilesile kendi biraderi ve ayni zamanda yaveri Rıfat Beye yazdığı bir şifre ile halifenin, seryaveri vasi ta sil e verdiği cevabı aynen arzedeceğim:
şif t*
Rifat B*ye:
Konyayı Halîfe H].aretW.n* takdim etmek njin getirtmişti*m. Yalnız halen no halde olduğunu görmedim. (IcKareite buluna iniyorum. Istanbulda iyi bîr hay* van bulummyacağını anladığım için Halife HmriMÎerinin 6«r ya ver! erinden de hayvan tpılurikı hulusundu inlimi etmemelerini bunun için riea elmiğlim. flayvorm trtmfı Htlâfetpena bilerinden takdir edilmesini lütfü ilahî telâkki ediyorum. Büyük bir ryr'cikârhk olur? ki m bilmekle beraber tarik lül Muharebesinin uribı bir hatıratı olduğu için efki m dik bir askerin gaza yudigan olarak takdim rttigl Konyanın Halife Hazretleri tarafından lütfen kabulünü ve Ha Life Hszrçtlçf inin en külbî ve en ubudiyet kâr Eliflerle ellerini oniîiğünıüıı art ve IHagtna tavassut et-ınel erini Seryaver Sekip Dey den rica ederim. Konya yı ve bu şifreyi Seryaver Sekip Beye hemen testim edinil*
Refet
5/1/1^3
Trakya Ffvkq]jldi! Mümessili Ref,^ l^a Elazretlerin* Anı hürmetkiranemdir.
Biraderi; âlileri RîfsT Deyin teslim eylediği tclarıınauıei devletlerini liılıi-rrlp^nah efendimiz* arı vc îrie eyledim, Zatı lıazretı vekâletpenabi gerek teyit buy ur ulan hissiyatı huliıet nıÜBadakalperveriden ve gerek takdim kılman. Konya namtndaki hayvandan dolayı hı«ftaten rnahzuı ve mütefekkir kaldılar ve mu&tın vatanımızın muhafaza i iüliklûlt gibi pek mukaddea ve ulvî bir maksadın ütih «aline çulıgan yüksek nahiyeler nırynnındu temayüz etini^ olan x(ttı valflarının da İbrazı hamaset vc fedakârı ey kıl [hicri eehamet meydanla mı dan birine izafeten tesmiye kılınan bu «evimli ve giiuel ata nmlikiyetle mubah i o'dular. Cenabı Cebrail» Huz-retİ Falıri Kâinata (S. A. M.) tebliği ritA^t eylediği gibi tat* devletini* de
197
Halife Hasretlerine tebliği vekalet buyurduğunuzdan dol* 71 vücudu âl ini c Lçn* dile rint bütün hayan güzcttcVrinuı cn me**ut ^e mütey emmen Lir hadİKüini daima İhtara verile tevkii edecektir. İM* ¦¦mîleriııin hu muazîcı hatıraya kar umut olmaları hatcbİJe gık tık ve kemali muhabbetle tahattur buy tir olacakları ıatrn derkar ikı-n bir de lıer gün. bermutat bu efbJ s*h* reftar" bm ildikçe yadı kıymettarı valilan tekerrür \e teceddüt edecektir. Şu satırlar ile HiluTerpenah Efendimizin bjetiyalı hukikiyei ınuh^la&atkârane ve kınlirrinnanneleıclne ne derereye kadar tercüman olabildiğimi tayin edemem. Bunda muvaffak olamadıynam noksanımı zait devletlerine kendilerinin bizzal ibraz ve frae huyurmuç oldukları ânun muhabbet ve İltifatı pederane daha erfuitin pi'Ui m tazmin etmigtir kanaatile müteselli otıuuk-tayım. Bilvesile ve binnihaye selamı mahpusu ziUûllâtıî ve ed'iyei lıayriycİ vekftlet-penuhîvi tebliğ ve (tiptir ilti kejpi ^cref ederek tokrimah faikumın lütfü kabulünü rica eylerim Efendim Hasretleri.
7 klnufmısani 1923 Seryavcr
Sekip Hakkı
(Bu muhâberât ve mücamelâta, biz ancak bil âfetin ilgasmdan ve halife hanedanının memleketten tardmdan sora bit tesadüf muttali olabildik).
Araetmeliyim ki, Şükrü Efendi Hoca ve onu ve imzasını ileri süren politikacılar, sultan veya padişah unvanını taşıyan bir hükümdar yerine unvanı halîfe olan bir hükümdar koyarak beyanat ve müddeayatıa bulunmuşlardı. Şu fark ile ki, herhangi bîr memleket ve milletin hıikûmdan yerine dünyanın aktarı muhtelife» sinde, kütleler halinde yaşayan, mütenevvi ırktan üç yüz milyonluk bir camiaya hükmü şamil bir hükümdardan ve onun vezaif ve salâhiyetinden bahsetmişlerdi. Bu islâmşümul muazzam hükümdarın eline, kuvvet olarak, üç yüz milyon ümmeti Mu ham-metten, yalnız, on, on beş milyon Türk halkını lütfetmişi erdi. Halife ismindeki hükümdar, «ümmetlerin muamelatım tedvir ve umuru dünyevi yel er i.ır ait ahkâmdan, menfaatlerine en ziyade tevafuk edeni tenfiz» edecekti. Bilcümle müslümanlarm «hukukunu müdafaa edecek, umuru mesaiihiai nafiz bir azim ve irade ile» ihata eyliyecekti.
Halife ismindeki hükümdar; dünya yüzündeki üç yüz milyon ehli islâm arasında adaleti payidar edecek, hukuku âmmeyi gözetecek, em nü asayişi ihlâl edecek ha d i sata mâni olacak, ehli İslama ünıemi saire tarafmdan vukuu muhtemel tecavüz a ta set çekecekti. Camia i islâm iyen in sal âh mı temine hadim esbabı medeniye ve umraniyeyi ihzar île mükellef bulunacaktı.
198
Muhterem Efendiler, mikada r eçhel ve ahval ve hakayikı cihandan bu derece bihaber Şükrü Hoca ve emsalinin na illetimiz i iğfal için, ahkâmı islâmiye, diye neşrettikleri safsataların esasen tekrara değeri yoktur. Fakat, bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, akvamın cehlinden ve taassubundan istifade ederek bin bir türlü siyasi ve şahsî maksat ve menfaat temini için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, dahil ve hariçte mevcudiyeti, bizi., hu zeminde söz söylemekten, maatteessüf, henüz müstağni bulundurmuyor. Beşeriyette, din hakkındaki ihtisas ve vukuf, her türlü hurafelerden teeerrüt ederek, hakîkî ulûm ve fünun nurlarile musaffa ve mükemmel oluncıya kadar, din oyunu aktörleri* ne, heryerde tesadüf olunacaktır.
Şükrü Hocaların n ek a dar manasız, mantıksız ve kabiliyeti icraiyeden mahrum efkâr ve ahkam savurduklarım anlamamak için cidden, Hoca Efendi gibi Allahlnt denilen mahlûkattan olmak lâzımdır.
Hatife ve hilâfet, onların dediği gibi, sultası umum dünya müslümanlarma şamil olmak lâzımgelince, bütün mevcudiyetini ve menabii kuvvetini halifenin emrü nehyine hasretmekle Türkiye halkının omuzlarına tahmil edilecek yükün nekadar ağır olacağını insaf edip düşünmek lâzımgelmez midi?
Onların serdeyledikleri icabat ve ahkâma göre, halife namında hükümdar; Çin, Hint, Afgan, îran, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mssır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Sudan, hulâsa dünyanın her tarafındaki islamların ve islâm memleketlerinin umurunda tasarruf sahibi olacaktı.
Bu hayalin, hiçbir vakit tahakkuk etmemiş olduğu malûmdur, tslâm cemaatlerinin, biri birin den tamamen ayrı maksatlarla jftirak eyledikleri; Emevilerin Endülüste, Alevilerin Mağrcpta, Fatmıilerin Mısırda, Abbasilerin Bağdatta, birer hilafet yani saltanat kurdukları ve hatta, Endülüste her bin kişilik bir cemaatin «bir emirülmüminmi ite bir mimberi» olduğu Hoca Şükrü imzalı risalede dahi mezkûrdur.
Bu tarihî hakikatten tecahüıl ederek, hemen kamilen ecnebi devletlerin tahtı tabiiyetinde bulunan veya müstakil olan islâın milletlere veya devletlere halife namı altında hır hükümdar nasp
19»
ve tayin etmek akiü hakikat ile kabili telif olabilir midi? Bilhassa, böyle bir hükümdarın temini mevkii için, bir avuç Türkiye halkım hasrü tahsis etmek, onu, mahveylemek için tatbik oluna-gelen tedbirlerin en müessiri olmaz mıydı? «Halifenin vazifesi ruhanî değildir», «hilâfetin üssülesası kudreti maddiye ve kuvveti hükümettir.» diyenlerin, hilâfetin devlet, halifenin reisi devlet olduğunu ifade ve ispat ettikleri ve maksatlarının halife unvanında bir zatı» Türkiye Devletinin riyasetine geçirmek olduğu suhuletle kabili tefehhüm idi.
Muhterem Efendiler, Şükrü Hoca Efendinin ve siyasetçi arkadaşlarının, maksadı siyasilerini açıktan açığa izhar etmeyip, bunu, bütün âlemi ıslama teşmil etmek istedikleri, dinî bir mesele halinde mevzuubahs eylemeleri; hilâfet oyuncağının, ortadan kaldırılmasını tesriden başka bir netice vermemiştir.
Hilafet meselesi hakkında, halkın tereddüt ve endişesini izale için, heryerde lüzumu kadar beyanat ve izahatta bulundum. Kat'î olarak ifade ettim ki, «milletimizin kurduğu yeni devletin mukadderatına, muamelâtına, istiklâline, unvanı ne olursa olsun hiç kimseyi müdahale ettiremeyiz! Milletin kendisi, kurduğu devleti ve onun istiklâlini muhafaza ediyor ve ilelebet muhafaza edecektir!»
Millete anlattım ki, islâmsümul bir devlet tesis etmek vazi-fesile mükellef tahayyül edilen bir halifenin vazifesini ifa edebilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine tâbi tutulamaz. Millet, buna razı olamaz! Türkiye halkı hu kadar azîm bir meşguliyeti, bu kadar gayrimantıkî bir vazifeyi deruhde edemez.
Milletimiz, asırlarca, bu vahi noktai nazardan hareket ettirildi. Fakat ne oldu?! Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlâtlarının miktarını biliyor musunuz? dedim. Suriyeyi, îr akı muhafaza etmek için, Mısırda barınabilmek için, Âfri-kada tutunabilmek için nekadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz?! Ve netice ne oldu görüyor musunuz?! dedim.
Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum islâm umuruna tasarruf sahibi kılmak fikrinde olanlar, bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekte on misli nüfustan mü-
200
rekkcp olan büyük islâm kütleler inden talep etmelidir! Yeni Türkiyeli in ve yeni Türkiye balkının, artık, kendi bayat ve saadetinden ha aka düşünecek bir şeyi yoktur., başkalarına verebilecek bir zerresi kalmamıştır! dedim.
Diğer bir noktayı da, halk nazarında tebarüz ettirmek için şu beyanatta bulundum: Bir an için farzedelim ki, dedim; Türkiye, mevzuuhahs vazifeyi kabul etsin.. Bütün âlemi islâmı bir noktada tevhit ederek sevku idare etmek gayesine yürüsün ve muvaffak dahi olsun! Pek âlâ ama, ta hu tabiiyet ve idaremize almak istediğimiz, milletler, derlerse ki, bize, büyük hizmetler ve muavenetler yaptınız, teşekkür ederiz. Fakat, biz müstakil kalmak istiyoruz, tstiklâl ve hakimiyetimize kimsenin müdahalesini muvafık görmeyiz! Biz kendi kendimizi sevk ve idareye muktediriz!
O halde, Türkiye halk m m bütün mesai ve fedakârlığı, sade* ce bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyar olunacaktır?!
Görülüyordu ki, bir hava ve heves için, bir vehrnü hayal için* Türkiye halkım mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve
halifeye vazife ve salâhiyet vermek fikrinin mahiyeti bundan ibaretti.
Efendiler, halka, sordum; bir devletî İstamiye olan İran veya Afganistan, h ı liiVnîn herhangi bir salâhiyetini tanır mı? tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü devletinin istiklâlini, milletinin hakimiyetini muhildir.
Millete, şunu da ihtar ettim ki, kendimizi, cihanın hâkimi zannetmek gafleti, artık devam etmemelidir. Hakikî mevkiim izi, dünyanın vaziyetini tanımamaktaki gafletle» gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişiri Bile bile ayni faciayı devam ettiremeyiz!
Efendiler, tngitiz Müverrihlerinden Fgfa» iki sene evel intişar eden, bir tarih yazdı. Eserinin son sah i fel eri «dünya tarihinin müstakbel safhası» unvanı altında birtakım mütaleatı ihtiva eder.
Bu mütaleatta istihdaf olunan mesele;
«Un gouverncment federal mondiul» «cihanşümul bir ittihadı hükümet» tir.
201
Vets bu mephaste, cihanşümul bir ittihadı hükümetin nasd tesis olunabileceğini ve böyle bir devletin esaslı bazı Tarik hatları hakkındaki tasavvurlarını serdediyor ve adaletin ve tek bir kanunun saltanatı altında küremiz nasıl bir halde bulunacaktı; bunu tahayyül ediyor.
Vele, «bütün hakimiyetler, tek, bir hakimiyet îdinde izabe olunmazsa, milliyetlerin fevkinde bir kuvvet meydana çıkmazsa dünya mahvolacaktır» diyor ve «hakikî devlet, asri hayat şeraitinin bir zaruret haline getirdiği cihan hükümeti müttehidesinden başka bir şey olamaz.»; «muhakkaktır ki insanlar, kendi icatları altında ezilmek istemezlerse er veya geç birleşmeğe mecbur olacaklardır.» mütalçalarında bulunuyor.
«Beşeriyetin tesamidü hakkındaki, büyük hülyanın nihayet file çıkması için ne yapmak ve nenin önüne geçmek lâznngeleceği sahih olarak bi1inmedîğb) ve «mütecaviz bir siyaseti hariciye ananesine malik olan devletlerin, cihanşümul bir ittifakı düveli tarafından güçlükle temsil olunabileceği» de d e rm ey an ediliyor. Velsin «Avrupa ve Asyanın felâketleri ve müşterek ihtiyaçları, belki dünyan m bu iki kısmındaki kavimlerin bir dereceye kadar birleşmesine medar olacaktır.», «olabilir ki, bir sıra kınını ittihatlar, cihanşümul bir ittihadın husulüne takaddüm eder.» mütalea-larınr da kaydedeyim.
Efendiler, bütün beşeriyetin, tecrübe, malûmat ve tefekkürde teali vc tekemmülü: hıristiyanlıktan, müslümanlıktan, budizm-den sarfınazar ederek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale konulmuş âlemşümul saf ve lekesiz bir dinin teessüsü ve insanların şimdiye kadar kavgalar, levsiyat, kaba arzu ve iştihalar arasmda bir aefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün vücutları ve zekâları zehirliydi ufunet tohumlarına galebe etmeğe karar vermesi gibi şeraitin husulünü müstelzim olan bir «cihanşümul i tüh adî hükümet» tahayyülünün tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.
Bu tasavvur ve tahayyüle kısmen müşabih bir hayal, hilafetçileri ve pan islâmizm taraftarlarını — Türkiyeye musallat olmamaları sartile — memnun etmek için bizde de tasvir edilmişti.
Tasvir olunan nazariye şu idi: Avrupada, Asyada, Afrikada ve sair kıt'alarda yaşıyan islâm heyeti içtimaiyeleri, istikbalde, herhangi bir gün, irade ve arzularım istimal ve tatbik a iktidar ve serbesti kespederler; o zaman lüzumlu ve faydalı görürlerse, as-
202
rm icaba t m a muvafık bir surette birtakım itilâf ve ittihat noktalan bulabilirler. Şüphesiz, her devletin, her heyeti içtimaiyenin, hiı ibirinden tatmin ve temin edeceği ihtiyaçları vardır. Mütekabil menfaatleri mevcuttur. Bu mutasavver müstakil islâm hükümetlerin sahibi salâhiyet murahhasları bir araya gelip bir kongre yaparlar ve filân ve filân ve filân islâm devletler arasında şu veya bu münasebetler teessüs etmiştir. Bu münasebatı müşterekeyi muhafaza ve bu münasebatm tazammun eylediği şerait dahilinde müttehide» hareketi temin için bütün islâm devletlerin murahhas* lanndan mürekkep bir meclis teşekkül edecektir* tttihat eden islâm devletler bu meclisin reisi tarafından temsil olunacaktır derlerse, işte o «aman, isterlerse, o «islâmşümul ittihadı hükümet» e hilâfet ve müşterek meclisin makamı riyasetine intihap olunacak zata da halife unvanr verirler. Yoksa, herhangi bir islâm devletinin, bir zata, bütün islâm dünyası umurunun tedvir ve temgiyeti salâhiyetini vermesi akd ve mantıkin hiçbir vakit kabul edemiyeceği bir keyfiyettir.
Efendiler, hilâfet ve din meselelerile meşgul olunduğu şuralarda, efkârı umumiye ve bilhassa efkârı münevvere için, Teşkilâtı Esasiye Kanununda bir noktanın ukte teşkil ettiğine muttali olduk. Cumhuriyet ilânından sora da, kanunda, ayni ukte muhafaza edildikten başka, ukte teşkil edecek ikinci bir noktanm daha, ithal edildiğini görenler, taaccüplerini gizlemem işlerdi ve elyevm ^izlememektedirler.
Bu noktaları izah edeyim; 20 Kânunusani 1921 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanununun (7 nci) ve 21 Nisan 1924 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanununun (26 nci) maddesi Büyük Millet Meclisinin vezaifinden bahistir.
Maddenin başında, Meclisin ilk vazifesi olmak üzere, (alıkâ-mr şer'iyenin tenfizi) vardır, işte, bunun nasri bir vazife ve ah* kamı şer'iyeden m aks ad m ne olduğunu anlamakta tereddüde düşenler vardır. Çünkü Büyük Millet Meclisinin, mezkûr maddede, : kav an i nin vaz'r, tadili, tefsiri, fesih ve ilgası ve üâ...» zikir ve tadat olunan vezaifi o kadar şümullü ve vazıhtır ki, talikamı şer'iyenin tenfizi» diye ayrıca ve müstakillen bir klişenin mevcudiyeti zait görülmektedir. Çünkü, geri demek kanun demektir. Ahkâmı seriye demek, ahkâmı kanuniye demekten başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü, asrî hukuk telâkkiyatile kabili
203
telif değildir. Bu böyle olunca, «ahkâmı ser'iye» tabirile kasto-hınan mana ve medlulün büsbütün başka bir şey olması icap eder.
Efendiler, ilk Teşkilâtı Esasiye Kanununu ihzar edenlere bizzat riyaset ediyordum. Yapmakta olduğumuz kanunla, «ahkâmı şer'iye» tabirinin bir münasebeti olmadığım anlatmağa çok çalışıldı. Fakat* bu tabirden, kendi zuumlarınca, bambaşka mana tasavvur edenleri ikna mümkün olmadı.
İkinci nokta, Efendiler, yeni Teşkilâtı Esasiye Kanununun ikinci maddesinin başında.» «Türkiye Devletinin dini, dini islâm* dır.» cümlesidir.
Bu cümle daha, Teşkilâtı Esasiye Kanununa geçmeden çok evel, İzmitte, istanbul ve İzmit erbabı matbuatile uzun bir mülâ* kat ve hasbıhalimiz esnasında, muhataplarımdan bir zatın, şu sualine maruz kaldım: «Yeni hükümetin dini olacak mı?»
ttiraf edeyim ki, bu suale muhatap olmağı hiç te arzu etmiyordum. Sebebi, pek kısa olması lâzmıgelen cevabın o günkü şeraite göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Çünkü, tebaası meyanmda edyanr mubtelifeye mensup anasır bulunan ve her din mensubu hakkında adilâne ve bitaraf a ne muamelede bulunmağa ve mahkemelerinde tebaası ve ecanip hakkında siyanen tatbiki adaletle mükellef olan bir hükümet, hürriyeti efkâr ve vicdana riayete mecburdur. Hükümetin; bu tabiî sıfatınm, şüpheli mana atfma sebep olacak sıfatlarla takyit edilmesi elbette doğru değildir.
«Türkiye Devletinin resmî dili türkçedir.» dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükümetle muamelâtı resm iyede, Türk dilinin cari olması lüzumunu herkes tabiî bulur. Fakat, «Türkiye Devletinin dini, dini islâmdır.» cümlesi aynı suretle mi tefehhüm ve kabul edilecektir? Bu, bittabi) izah ve tefsire muhtaçtır.
Efendiler, gazeteci muhatabımın sualine; hükümetin dini olamaz! diyemedim. Aksini söyledim.
— Vardrr Efendim; islâm dinidir, dedim. Fakat, derakap «islâm dini hürriyeti efkâra maliktir.» cümleeile cevabımı tavzih ve tefsir lüzumunu hissettim.
Demek istedim ki, hükümet, efkâr ve vicdana riayetle mukayyet ve mükellef olur.
Muhatabım, verdiğim cevabı, şüphesiz, makul bulmadı ve sualini şu tarzda tekrar etti: «Yani hükümet bir din ile tedeyyün edecek mi?»
204
— «Edecek mi, etmiyecek mi bilmem!» dedim. Meseleyi kapatmak istedim. Fakat, mümkün olmadı. O halde, denildi; her* hangi bir mesele hakkında itikadatmı ve düşüncelerim dairesinde bir fikir ortaya atmaktan hükümet beni men veya tecziye edecektir. Halbuki herkes, kendi vicdanım susturmağa imkân görecek mi? O zaman, iki gey düşündüm. Biri; yeni Türkiye Devletinde her reşit dinini intihapta serbest olmıyacak mıdır? Diğeri; Hoca Şükrü Efendinin: «Bazı ulemayi kiram arkadaşlarnnızla birlikte düşündüklerimizi, kütübü şer'iyede mevcut, muayyen ve müstakar ahkâmı islâmiyeyi neşrederek... taglit edildiği maalesef görülen efkârı islâmiyeyi tenvir etmeği mütehuttmı bir vecibe telâkki ettik.» mukaddemesini müteakip zikrolunan: «Hilâfeti islâmiye, emri dîni hıfz ve harasette nübüvvete halef olmaktır; ikamei şeriat hususunda resulü ekrem efendimiz tarafından niyabettir.»
Halbuki, Hocanın sözlerini tatbika kalkışmak, hakimiyeti mîlliyeyij hürriyeti vicdaniyeyi kaldırmağa çalışmaktı. Bundan başka, hocanın hazinei malûmatı, Yezitler zamanında yazdırılmış ve istibdadı idareye mahsus formülleri muhtevi değil midi?
O halde mefhum ve medlulü, artık herkesçe tamamen tavazzuh etmiş olan devlet ve hükümet tabirlerini ve millet meclisleri vezaifini, din ve şeriat kisvelerine bürünerek kim ve ne için iğfal olunacaktır?
Hakikat bundan ibaret olmakla beraber, o gün, fzmitte, matbuat erkân ile bu zemin üzerinde, daha fazla müdavelei efkâr etmek iltizam olunmadı.
Cumhuriyetin ilânından sora da, yeni Teşkilâtı Esasiye Kanunu yapılırken, lâik hükümet tabirinden dinsizlik manası çıkarmağa mütemayil ve vesilecu olanlara, fırsat vermemek mak-sadile, kanunun ikinci maddesini bimana kılan bir tabirin ithaline müsamaha olunmuştur.
Kanunun, gerek 2 nci ve gerek 26 ncı maddelerinde, zait görünen ve yeni Türkiye Devletinin ve idarei cümhurîyemizin asrı karakterile kabili telif olmryan tabirat, inkılâp ve cumhuriyetin o zaman için beis görmediği tavizlerdir.
Millet, Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzdan, bu zevaldi ilk münasip zamanda kaldırmalıdır!
205
rUlic Fırlcft- Muhterem Efendiler, heryerde siyasî fırka teşkili hakkında da
uzun hasbıhallerde bulundum.
7 Kânunuevel 1922 tarihinde, Ankara n kutbu atı va&rtasile halkçılık esasma müstenit ve «Halk Fırkası» nam ile siyasî bir fırka teşkil etmek niyetinde olduğumu beyan ederek bu fırkanın nasıl bir program takip etmesi lazımgeleceği hakkında bilcümle vatanperveranm, erbabı ilmü fennin muzaheret ve müşareketine müracaat etmiştim.
Dokut umde, Gerek bazı zevattan aldığım tahrirî mütalea 11 an ve gerek halk
FırLımm* ilk i\e nıüdavelei efkârdan çok istifade ettim. Nihayet 8 Nisan 1923 programı tarihinde, noktai nazarlarımı dokuz umde halinde tespit ettim.
İkinci Büyük Millet Meclisinin intihabı esnasında neşir ve ilân ettiğim bu program, fırkamızın teşekkülüne esas olmuştur.
Bu program, bugüne kadar, icra ve intaç ettiğimiz esaslı bilcümle hu susalı ihtiva ediyordu. Maahaza, programa ithal edilmemiş, mühim ve esaslı bazı meseleler de vardı. Meselâ; cumhuriyetin ilânı, hilâfetin ilgası, Şer'iye Vekâletinin lağvı, medreseler ve tekkelerin kaldırılması, şapka ıksası gibi...
Bu meseleleri programa ithal ederek, vaktinden evel, cahil ve mürtecilerin, bütün milleti lesminıe fırsat bu imal ar mı muvafık bulmadım. Çünkü, bu mesailin, zamanı münasibinde, balloluna-bileceğinden ve milletin hinnetice memnun olacağından kat^iyyen emin idim.
Neşrettiğim programı, bîr fırka i siyasiye için gayri kâfi, kısa bulanlar oldu. Halk Fırkasmm programı yoktur dediler. Fil ha* kika, umdeler namı al unda malûm olan programımız, itiraz edenlerin gördükleri ve bildikleri tarzda, bir kitap, değildi. Fakat, esaslı ve ameli idi. Biz dahi, gayrikabıli tatbik fikirleri, nazari birtakım teferruatı yaldızhyarak, bîr kitap yazabilirdik, öyle yapmadık. Milletin, maddî ve manevî teceddüt ve inkişaf atı
206
yolunda, ef *al ve icraat ile akval ve nazariyata takaddüm et-nıeği tercih ettik. Manmafih, «hakimiyet milletindir», «Türkiye Büyük Millet Meclisinin haricinde hiçbir makam, mukadderatı milliyeye hâkim olamaz,», «bilcümle kavaninin tanziminde, her nevi teşkilâtta, idarenin alelumzım teferruatında, terbiyei umumiyede, iktisadiyatta hakimiyeti milliye esa* satt dahilinde hareket olunacaktır,», «saltanatın ilgası hakkındaki karar lâyetegayyer düsturdur,» gibi bilinmesi lâznn-gelen mühim noktalar ve mahkemelerin ıslah olunacağı ve külliyatı kanuniyemizin ilmi hukukun tebligatına göre yeni baştan ıslah ve ikmal edileceği, aşar usulünün tebdiline, millî bankaların tezyidi sermayesine, muhtaç olduğumuz demiryollarının inşasına, tevhidi tedrisata derhal teşebbüs ve hizmeti filiyei askeriye müddetinin tenkis edileceği, memleketin imarma çalışılacağı ve ilâ..,, gibi mühim ve müstacel ihtiyaca t, umdelerden hariç kalmamıştı. Sulh hakkındaki noktai nazarımızın da: «malî, iktisadî, idarî istiklâlimizi behemehal temin şarüle, sulhun iadesine çalışmak olduğunu» söyledik. Makamı hilâfetin, umum İslama ait bir makam olabüeceğini de işaret ettik.
Umdeler, «Halk Fırkası» nm teşekkülüne ve temini faaliyetine kafi geldi. Fırkaya; unvanına, bilâhare «Cumhuriyet» kelimesi de ilâve olunarak, — malum olduğu veçhile -— «Cumhuriyet Halk Fırkası» tesmiye olundu.
Efendiler, tekrar Lozan Konferansına temas edeceğim.
Konferans, 4 Şubat 1923 tarihinde inkıtaa uğradı, tki aya karıp bir müddet devam eden müzakeratm hulâsası olmak üzere, İtilâf Devletleri heyeti murahhasalan, heyeti murahhasamrza, bir sulh projesi verdiler. Bu proje5 mana ve ruh itibarile istiklâlimizi muhil şeraiti ihtiva ediyordu. Bilhassa adlî, malî ve iktisadî mevat gayrikabili tahammül idi. Binaenaleyh, bu projeyi, sureti katTiyede reddetmemiz zarurî İdi, Heyeti Murahhasamız, bu projeye mukabil, bir mektup verdi. Bu mektubun meali şu idiî «ittifak ettiğimiz nikatı imza ederek sulh yapalım.» Filhakika, Konferansta mevzuu müzakere olan birçok mesailden, bizce şayanı kabul olanları vardı. Mektupta: «İkinci üçüncü derecede olan mesaili başkaca mütalea ederiz. İtilâf Devletleri, bu teklifimizi
207
kabul etmiyecek olurlarsa, teklif atımız, keenlemyekündür» de denilmişti. Heyeti Murahhasamızm teklifi nazarı dikkate alınmadı. Yalnız, vuku bulan inkıtaa, taliki muza ît erat şekli verildi. Her devletin beyeti murahhasası memleketine gittiği gibi, bizim Heyeti Murahhasamız da geldi. Ben de, Garbı An ad oluda icra etmekte olduğum seyahatten avdet ediyordum»
18 Şubat 1923 tarihinde, l&met Paşa ile Eskişehirde birleşerek Ankaraya beraber geldik.
Efendiler, tsmet Paşa Ankaraya avdet ederken, benim de, seyahatten dönmekte olduğum anlaşılınca, Ankarada, garip ve gayrikabili tefsir bir zihniyet uyanmış,., tsmet Paşanın Ankaraya gelip, hükümetle ve Meclisle temas etmeden evel, bana mülaki olması, benimle müdavelei efkâr eylemesi mahzurlu görülmüş.. Böyle bir mülakatı suitefsir edenler olurmuş.. Bu hususu, bana yazan tcra Vekilleri Reisi bulunan Rauf Bey idi. Bittabi, bu i§V ra ehemmiyet vermedim. Bilâkis, bir an evel, tsmet Paşa ile görüşebilmek için seyahatlerimizi Eskişehirde mülakat edebilecek surette tanzim ettirdim. Ankaraya muvasalatımızdan sora, tsmet Paşa, Heyeti Vekilede vaziyeti izah etti ve yeni talimat istedi.
Meclisin noktai nazarını almak lüzumlu görüldü. Mesele Meclise intikal etti. Bu bapta, Mecliste günlerce ve günlerce müzakereler ve münakaşalar geçti.
Anlaşıldığına göre, muhalifler, Heyeti Murahhasamıza, İsmet Paşaya hasmı maman kesilmişlerdi. Güya, sulh olmuş iken, tsmet Paşa yapmamış, avdet etmiş.. Heyeti murahhasa, Heyeti Vekil enin talimatı hilâfında hareket eylemiş.,
27 Şubat 1923 celsei hafiyesinde başlayan taarruzlar, 6 Mart 1923 gününe kadar hararetli, heyecanlı bir surette devam etti. Münakaşata, ben de bidayetinden, nihayetine kadar iştirake mecbur oldum. Muhalifler, adeta, ne istediklerini bilmez bir halde idi. Meclisin, müspet veya menfi bir karar vermesi imkânsız bir hale geldi. Bizim, sarih olarak anladığımız şu idi ki, muhalifler, sulh meselesini, Mecliste, ihtirasata vasıta ittihaz etmek istiyorlardı. Efendiler, bazı matbuat ta, bu ihtiras atı, şayanı hayret ve ateşin bir surette, tehalükle körüklüyorlardı. Bu haleti ruhiyede bulunan Meclis ile sulh meselesini intaç etmek müşkül olacağını görmek tabiî, fakat mucibi teessür idi.
Mecliste verdiğim umumî izahatla, vaziyetin her noktasmı söyledim. Bütün ihtimalâttan bahsettim, ttilâf Devletleri heyeti
208
murahh asaların dan bazısının memleketlerine avdetlerinde vuku-buln beyanatmı hakikat ve esas telâkki ederek, Heyeti Murahha-sam 12a hücum etmek meslekinin şayanı takdir olmadığını söyledim. Heyeti Murahhasamızı dinlemek ve onun izahatına inanmak ve ona göre vaziyeti muhakeme etmek lâzmıgeldiğini bildirdim. Heyeti Murahhasamızın, Heyeti Vekilenin vermiş olduğu talimatın hilâfında hareket edip etmediğini söylemek salâhiyetinin, Mecliste hazır bulunan Heyeti Vekileye ait olduğunu dermeyan ettim.
Nihayet, dedim ki, Heyeti Murahhasa, Heyeti Vekileye karşı mee'uldür. Meclise karşı mes'ul olan Heyeti Vekiledir. Meclis, Heyeti Vekileye, yeni bir veçhe vermek mecburiyetindedir. Bu veçhe dahilinde, Heyeti Vekile, Heyeti Murahhasaya talimatı mahsusa verir. Meclisin teferruat ile iştigaline mahal ve imkân yoktur.
Veçhe hakkındaki nokta i nazarımı da şöyle ifade ettim: «Musul meselesinin muvakkaten talikini mevzuubahs etmemek üzere ve fakat idarî, siyasî, malî, iktisadî ve sair mesailde millet ve memleketin hukukunu ve istiklâlini tamam ve emin olarak istihsal etmek ve memaliki müstahlasamızm sureti kari yede tahliyesini şart telâkki eylemek esastır,»
Mütaleaüma ilâve ettim ki: «Heyeti Murahhasamız, kendine tevdi edilen vazifeyi tamamen ve pek mükemmel bir surette ifa etmiştir. Milletimizin ve Meclisimizin şerefini muhafaza eylemiştir. Eğer sulh meselesini hüsnü intaç etmek istiyorsak» Meclis tarafından da, Heyeti Murahhasaya, manen kuvvet verilerek mesaisine devam ettirilmek lâzımdır. Bu suretle, hareket ederseniz, ümitvar olabiliriz ki, bir sulh safhasına dahil olmak mümkündür.»
Meclisin, mevzuubahs mesele hakkındaki münakaşalı durdu. Fakat, muhalifler, hücum için sebepler icat ve ihtira etmekten, kendilerini bir türlü menedemiyorlardı.
Meclisteki muhaliflerin muhtelif tarzda, başka başka zeminler üzerinde hücum hazırlıklarında bulundukları yeni değildi, Seyahate çıktığım tarihten bir gün sora, «Hilâfeti İslâm iye ve Büyük Millet Meclisi» unvanlı risalenin ortaya atıldığım; bütün Meclisin ve milletin aleyhimize tahrik edilmek istenildiğini ar-zetmiştim. Buna takaddüm eden bir manevra vardır ki henüz ondan bahsetmedim. Sebebi, Kanunuevel 1922 iptidasında oynanmak istenen oyun, netayici itibarile, seyahatim esnasında da devam etmişti. Müsaade buyurursanız, bu meseleye dair burada hatıratınızı ihyaya vesile olacak birkaç söz söyliyeyim;
C İL - 14
209
Muhterem Efendiler, üç meb^us, intihabı meb*usan lâyihai kanun iyesin in tadili hakkmda bir teklif hazırlamışlar» muhteviyatına muttali olmuştum,
2 Kânunuevel 1922 günü, Reisisani Doktor Adnan Bey riyasetinde, vuku bulan celsede; makamı riyasetten; şu hitap işitildi: «Efendim! İntihabı Meb'usan Kanununun tadili hakkındaki teklifin şayanı müzakere olduğuna dair Lâyiha Encümeni mazba* tası var.» bu hitap, (okunsun sesleri) ile karşılandı, tki meb'us «ehemmiyeti vardır. Okunmasını teklif ederiz.» diyerek, umumî sesleri tasrih ettiler.
Reis — Efendimi Bu teklifi kanuninin okunmadan encümene havalesi teamüldendir, dedi.
Efendiler, meselenin ne olduğunu ve Mecliste cereyan eden müzakereyi o güne ait zabıt ceridesinde okumak mümkündür. Fakat, heyeti aliyenizi, bu külfetten kurtarmak için müsaade buyurursanız o celsede benim, vukubulan beyanatımdan bir kısmmr aynen arzedeyim:
Teklifi kanuniyi okutmadan encümene havale etmek istiyen reisten söz alarak gu mütaleatta bulundum: «Efendim! Bu teklifi kanunî bir maksadı mahsus ihtiva ediyor ve bu maksadı mahsus doğruca şahsıma taallûk ettiğinden, müsaade ederseniz, birkaç kelime ile fikrimi arz etmek istiyorum. Erzurum Meb'usu Süleyman Necati ve Mersin Meb'usu Salâhattin ve Canüc Meb'usu Emin Beyefendiler taraf m dan teklif olunan lâyihai kanuniye, doğrudan doğruya, benim şahsımı vatandaşlık hukukundan ıskat etmek noktai nazarına matuftur, 14 üncü maddede yazılı olan satırları gözden geçirecek olursanız, orada, deniliyordu ki: (Büyük Millet Meclisine aza intihap ol onabil mek için Türkiyenin bugünkü hudutları dahilindeki mahaller ahalisinden olmak meşruttur veya dairei intihabiyesi dahilinde mütemekkin olmak meşruttur. Ondan sora muhacereten gelenlerden Türk ve Kürtler tarihi iskânlarından itibaren beş sene mürur etmiş ise intihap olunabilirler).
Maalesef, mahalli tevellüdüm, bugünkü hudutlar haricinde kalmış bulunuyor. Saniyen; herhangi bir dairei intihabiyenin beş senelik mütemekkin i dahi değilim. Mahalli tevellüdüm, bugünkü hududu mi II iyem izin haricinde kalmıştır. Fakat, bu, böyle ise, bunda benim kat'iyyen bir kasit ve kabahatim yoktur. Bunun sebebi, bütün memleketimizi, milletimizi, mahvü muz-
210
mahil etmek istiyen düşmanların, harekâtında muvaffak olmaktan kısmen menedilememiş olmasıdır. Eğer düşmanlar, tamamen maksatlarına muvaffak olmuş olsalardı, Allah muhafaza etsin, buraya vazıulimza olan efendilerin dahi memleketleri hudut haricinde kalabilirdi.
Bundan başka, bu maddenin talep ettiği şartı haiz bulunum* yorsam, yani, beş sene mütemadiyen bir dairei intibah iyede sakin olamamış isem, o da, bu vatana ifa ettiğim hidemat yüzündendir. Eğer, bu maddenin, talep ettiği şartı ihraza çalışsaydım, İstanbulin kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Ana farta) ardaki müda-faatımı yapmamaklığım lâzmıgelirdi. Eğer ben, bir yerde beş sene oturmağa mahkûm olsaydım, Bitlis ve Muşu aldıktan sora Diyarbekir istikametinde tevessü eden düşmanm karşısma çık-mamaklığnn, Bitlis ve Muşu kurtarmaktan ibaret olan vazifei va-taniyemi yapmamaklığım lâzımgelirdi. Bu efendilerin, talep ettiği şeraiti ihraz etmek isteseydim, Suriyeyi tahliye eden orduların enkazından, Halepte bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaa etmem eki iğim ve bugün hududu milliye dediğimiz hududu filen tespit etraemekliğim lâzımgelirdL
Zannediyorum ki; ondan soraki mesaim cümlenin malûmudur. Hiçbir yerde, beş sene oturamryacak kadar sarfı mesai etmiş bulunuyorum. Ben zannediyordum ki, bu hidematımdan dolayı milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum. Belki bütün âlemi isi âmin muhabbet ve teveccühüne mazhar mı. Binaenaleyh, bu teveccüh ata mukabil, vatandaşlık hukukundan ıskata maruz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve ediyordum ki; ecnebi düşmanlar, bana, suikast etmek suretile de memleketimdeki hizmetimden beni tecride çalışacaklardır. Fakat, hiçbir zaman hatır ve hayalime getirmezdim ki, Meclisi Âlîde, velev iki üç kişi olsun, ayni zihniyette bulunabilsin. Binaenaleyh, ben, anlamak isliyorum, bu efendiler; dairei inti-habiyeleri halkının ciddî olarak tercümanı fikir ve hissi midirler?
Yine bu efendilere karşı söylüyorum; meb*us olmak itibarile tabiî şamil bir sıfatı cami bulunuyorlar. Binaenaleyh, millet bu efendilerle hemfikir midir?
Efendiler, beni vatandaşlık hukukundan ıskat etmek salâhiyeti bu efendilere nereden verilmiştir?! Bu kürsüden, resmen, heyeti aliyenize ve bu efendilerin dairei intiha biyel eri halkma ve bütün mîllete soruyorum ve cevap istiyorum!»
211
Bu sözlerim ajans ve matbuatla intişar etü. Mîllet, beyanat ve sualime muttali oldu. Derakap memleketin, bilaistisna, deva-iri in t a biyesi müntahibi hakikileri taraf m dan, halk ta raf mdan Meclis Riyasetine protestonameler yağdr. Teklifi kanuniye imza vazeden meb'us efendilerin de dairei intihabiyeleri halkı kendilerini ve kendilerile hemfikir olanları takbihte, teahhur etmediler. Milletin, hakkımda izhar ettiği muhabbet ve i tim a dm samimî ifadelerini ihtiva eylemeleri cihetile kıymetli birer hatıra olarak saklamakta olduğum bu telgraf nameler, büyük bir dosya teşkil etmektedir. Dosya muhteviyatı, zamanmda matbuat ile de intişar etmiş idî. Ben» burada yalnız, bir dairei intihabiy enin, Rize-nin şahsıma hitap eden bir telgraf nam esini aynen arzetmekle iktifa edeceğim:
Uç meb'us beyiu, İntihap Kanunu hakkındaki takriri malûmuna, livamız meb'uslannm iştirak etmîyeceği kanaatile bir şey yazmağa lüzum görmemiştik, Şimdi, Meb'ua Osman Efendiden ildiğimiz mektupta, kendisinin o takrirle alâkadar ve muhalif grupa mensup olduğunu makamı İftiharda bildirmesi üzerine hususatı atiyenin arzına mecburiyet hâsıl olmuştur:
1 — (Takdirkârane ve samimî «özlerden sora) Şahsınız ve muhterem kıymettar rüfekayi mesainiz aleyhinde, livamız namına söz söyliycn ve fikri muhalefet bcsliyen ve bizce hiçbir şahsiyet ve mevkii olmryan nıeb'usu tel'in ederiz. O, livamızı temsil hakkını da haiz olamaz.
2 — Şu zam atıfla, vatansızların bile iştirak etmiyeceği fikri muhalefet ve mefsedeti bize tavsiye eden mebus efendinin fikrine iştirak edecek, livamızda bir fert dahi mevcut olmadığım maaggükran ihtira m atı tazimkâranemize terdİfen arzeyleriz Efendim.
İmzalar
Muhterem Efendiler, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin, vakayiini işaret eylediğimiz tarihte, gösterdiği müşevveş haleti ruhiye, cidden teemmüle şayan bir mahiyet iktisap etti. Bütün millette, Meclisin vazife ifa edemiyecek bir hale geldiği endişesi hissolunmağa başladı. Mecliste, vaziyeti, itidal ve basiret ile mütalea ve muhakeme eden aza dahi ıstıraplarım izhardan meni nefsedemiyorlardı. Artık tereddüde mahal kalmamıştı ki, Meclis tecdit olunmadıkça, millet ve memleketin ağır ve mes'uliyetli iş-
212
1 erini tedvir etmeğe imkân yoktur. Bu zarurete ben de kani öldüm* Bir gece, Başvekil Rauf Beye ikamet etmekte olduğu İsta-siy on binasmda Heyeti Vekileyi içtimaa davet etmesini, benim de bizzat geleceğimi telefonla bildirdim.
Rauf Bey nezdinde içtima eden Heyeti Vekileye, Meclisin tecdidini, Meclise teklif etmek lüzumundan babsettim. Kısa bir münakaşadan sora, Heyeti Vekile ile mutabık kaldık. Ayni gecede Meclisteki, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grupu Heyeti İdaresini de Heyeti Vekile içtimaına davet eltim. Bu heyeti idare içinde teklifimi nabemahal bulup istiğrap edenler bulundu. Müzakere ve münakaşa ertesi güne kadar sürdü. Maahaza, bu heyetle de anlaştık. Ondan sora derhal grup heyeti umumiyesini içtima ettirdim. Orada memleketin vaziyeti umumiyesini, müsta-çelen görülmesi lâzmıgelen millet işlerini izah ettim ve Meclisin artık bu vezaifi ifaya kabiliyeti kalmadığını ifade ve ispat eyli-yerek Meclisten tecdidi intihaba karar vermesini talep etmek icap eylediğini bildirdim. Grup heyeti umumiyesi, beyanat ve izahatımı hüsnü telâkki eyledi. Bunun üzerine mesele, ayni günde, 1 Nisan 1923 te Meclise nakledildi. Yüz yirmi kadar aza» bir takrirle. Meclise; tecdidi intihap için bir teklifi kanunî takdim etti. Meclis, müttefikan «yeniden intihabat icrası karargir oldu» tarzında olan kanunu çıkardı.
Meclisin, bu kararı vermesi inkılâp tarihimizde mühim bir nokta teşkil eder. Çünkü, bu kararı vermekle, Meclis, kendinde hâsıl olan marazı itiraf ve bundan dolayı, millette hissedilen ıstırabı idrak etmiş olduğunu gösterdi.
Efendiler, Lozan Konferansı 23 Nisan 1923 te tekrar içtima etti. Heyeti m ur ah hasamız Lozanda tesisi sulha çalışırken, ben de, yeni intihabat ile meşgul oluyordum.
Yeni intiha bata. malûm olan, umdelerimizi ilân ederek dahil olduk. Noktai nazari armuz i kabul edip meb'us olmak istiyen zevat, evvelâ, umdeleri kabul ettiğini ve noktai nazarda müşterek olduğunu bana bildiriyordu. Namzetleri tespit ve zamanında Fırkamın namına, ben, ilân edecektim.
Bu tarzı iltizam etmiştim. Çünkü vukubulacak intihabatta, milleti iğfal ederek, muhtelif emellerle meb'us olmağa çalışacakların çok olduğunu biliyordum. Memleketin her tarafında, beyanat ve irşada tim kemali samimiyet ve itimatla karşılandı.
213
Bütün millet, ilan ettiğim umdeleri, tamamen benimsedi ve umdelere ve batla şahsıma muhalefet göstereceklerin, milletçe meb'usluğa intihabına imkân kalmadığı anlaşıldı.
Filhakika, bazı dev a iri intihabiyede, resen teşebbüsatta bulunanlar muvaffak olamadılar. Bu meyanda o zaman, henüz Birinci Ordumuzun Kumandanı bulunan Nurettin Paşa da meb'us olmak teşebbüsünde bulunmuştu. Mümkün olmadı. Nurettin Paşa, bu arzusunu bilâhare, münferit bir intihapta, Bursada temin etti.
Paşanrn, resen ve müstakillen meb'usluğunu temin için, evel ve âhir, kendi tarzında, lüzumu gibi propaganda da yaptırmaktan geri kalmadığı anlaşılmıştı. Bu yoldaki teşebbüsat ve neşriyattan herkesin calibi dikkati olan bilhassa tercümeihalıdir.
Nurettin Pasaj 1923 yeni intihap senesi, Âbit Süreyya Bey nammda bir zata (A. S.) rumuzile bir tercümeihal neşrettirdi.
Âbit Süreyya Bey, Abdülhamidin başkâtiplerinden merhum Süreyya Paşanın oğludur. Meşrutiyetten evel, Nurettin Paşa gibi ve onunla beraber fahrî hünkâr yaveri idi Harbi Umumide Izmirde ve istiklâl seferinin nihayetinde Nurettin Paşa karargâhının bulunduğu izm itte ordu müteahhitliği yaptı. Nurettin Paşanrn tercümeihal ini muhtevi risaleyi yazan Âbit Süreyya Bey değildir. Risale yazılı olarak kendisine verilmiştir. Ondan, inisiyal-lerini koyması ve hissedar bulunduğu Matbaai Osmaniyede tab'et-tirmesi Nurettin Paşa tarafmdan rica olunmuştur.
Bu risalenin kabında, şu yazılar okunur:
«izmir Fatihi, Karahisar ve Dumlupınar Muharebeleri Galibi Gazi Nurettin Paşa Hazretlerinin Tercümeihali.»
Efendiler, on dokuz sahîfeden ibaret olan bu tercümeihal risalesinin nekadar insan tarafından okunduğunu bilmiyorum. Ben, bu tercümeihal in, memleketin bütün münevver anı tarafmdan okunmasını çok istifadeli ve terbiyevî buluyorum. Yalnız, bu risaleyi okuyanların veya okuyacak ol anlar m, risalede temas edilen vakayi ve hadis at hakkında başka ve mevsuk menabiden de malumat edinerek, metinle hakikati mukayese ve muhakeme eylemeleri lüzumludur.
Bu risalenin mahiyeti ve delâlet ettiği zihniyet hakkmda bîr fikir edinmek için, bazı noktalarını hep beraber mütalea edelim.
214
Risalenin kabındaki yazılardan sora. metnin serlevhasında da gu sözler vardır:
«Kûtülemare muhasın, Bağdat müdafii, Yemen, S elmasına k, Garbi Anadolu, Afyon Kara his ar, Dumlu pınar, İzmir mu-harebatı galibi ve İzmir fatihi.»
Nurettin Pagan m kendi kendine takındığı «muhasır», «galip», «fatih» unvan lan hakkında, beyanı mütaleayı, tehir ederek, risalenin metnine girelim.
Pasa Konyar nammdaki Türk aşiretine mensup merhum Müşür İbrahim Paşanın mahdumu ve sülâlei Hazreti Peygamberi -den Ayan Azası Şeyhülvükelâ Bursalı Rıza Efendi merhumun ahfadından imiş» Bu malûmata ve tarzı beyana göre Mehmet Nurettin Paşa hem Türk ve hem Arap tır* Babası ve büyük babalan le de müftehirdir. Burada, babasının büyük adam olmasile iftihar eden Bizans İmparatoru Teodos a, babası ve anası Türk olan Altilânm «ben de, büyük ve asil bir milletin evlâdıyım» dediğini hatırlatmadan geçcmiyeceğını.
«Mekâtip tahsilinden başka hususî tahsiller görmüş olan Nurettin Paşa 1893 te Mektebi Harbiyeden neg'etle Hassa Ordusu Erkâmbarbiyesine tayin..» olunmuş,.
Nurettin Paşa, erkanıharp tahsili görmemiş ve o sınıfa dahil tfl mantistir. Binaenaleyh, ordu erkân ıha rb iyesine tayin olunamaz. Olsa olsa, bîr kıt*ai askeriyeye gönderi İm ey ip ordu erkânıharbi yasinde müihaklık veya buna mümasil bir vazife ile alıkonulmuş olabilir.. Bittabi, genç bir mülâzim için, hayatı askeriyeye, buradan başlamak şayanı iftihar bir mebde teşkil etmez. Kıt'ai askeriyeye tayin olunmak ve orada askerlik hayatının ciddiyet ve müşkülatına alışmak esastır,
Nurettin Paşa 1887 de Yunan harbine gönüllü olarak iştirak etmiş ve başkumandanlığa tayin edilen Gazi Osman Fsga yaverliğine ve İstan bula avdette hünkâr yaverliğine ve mihmandarlıklara., tayın olunmuş,.
Malûm olduğuna göre, Gazi O^n-.m Paşa, İstanbuldan Selâ* niğe kadar gitmiş ve muharebe meydanına gitmeden, Seiânikten avdet eylemiştir. Vazifei filiye ifa etmemiş bir kumandan m yaverliğine ve ondan sora da Sultan Hami din yaverliğine ve birtakım mihmandarlıklara tayin edilmiş olmak bilmem kî, ne dereceye kadar zikre ve iftihara şayan olabilir?!
215
Nurettin Falanın ve bahası Müjür ibrahim Paşanın m e ş-rutiyei Laltı-lâbıua suret v e dereceL t e m a a I a-rmn ait hatıralarım
Nurettin Paşa «sırasile kaymakamlığa ve miralaylığa terfi ve 1°ÖS senesi iptidai arm da SeUnikte Üçüncü Ordu Erkâmharbi-ye Şubei Mahsusası Müdiriyetine tayin» olunmuş- Nurettin Paganın hangi sıra ile miralaylığa kadar terfi etmiş olduğu, meşrutiyet ilânından sora rütbesinin tekrar binbaşılığa tenzil edilmiş o İma sile anlaşıhyorsa da, Selânikte Üçüncü Ördu Erkân rharbiye Şubei Mahsusası Müdiriyetine tayinini anlamak müşküldür* Çünkü, b enim de erkânıharbiyesinde bulunduğum o orduda, denildiği gibi bir şubei mahsusa yoktu, flitini al, ordu kumandanı olan babası, mahdumu için, husus! ve mahrem umura ait, bir şubei mahsusa teşkil etmiş olacak..
Nurettin Paşa, Üçüncü Ordu Kumandanı bulunan «pederi Müşür İbrahim Paşa ile meşrutiyet inkılâbının husulüne ve ihtilâlin itidal ve s el âmeli cereyan ma hizmet ve delâlet eylemişler..»
Tercümeihal risalesinde, Nurettin Paşanın, iki defa Sultan Ham it tarafından tahtı tevkif ve isticvaba alındığı ve bir defasında teb'ide ve diğer defasında tardile altı sene hapsine karar verildiği, ve fakat pederinin şefaat ve del âleti le kurtulduğu hikâyesinden sora., «tstanbuldan bîr takribini bulup tekrar Kümeliye geçerek 1908 meşrutiyet inkılâbın m ihzar ve icrasına diğer rüfeka-sile beraber hizmet etmiştir» ibaresi yazılıdır.
Nurettin Paşanın gördüğü zulmü hulasaten ifade etmek lâ-zımgelirae, diyebiliriz ki, Sultan Hamit, Nurettin Beye efkârı alı-raranesînden dolayı kızdıkça, onu kaymakamlığa, miralaylığa terfi ederek sırmasını arttırır ve babasmm şefkat ve nüvazişine teslim edermiş...
Müşür İbrahim Paganın Üçüncü Ordu Kumandanlığı ve mahdumu Nurettin Beyin babasmm yaverliği ve meşrutiyet inkılâbına suret ve derecei temasları hakkmda bir nebze malûmat vermek isterim. Bunun için, maziden kısa bir hatır anım nakline müsaadenizi rica edeceğim.
Efendiler, muhtelif vesilelerle mesmuunuz olmuş bulunacağına şüphe yoktur ki, ben, erkânıharp yüzbaşısı olur olmaz, Sultan Hamit tarafından, Surîyeye nefyol undum. Orada üç sene kaldıktan sora, o zaman Üçüncü Ordu mmtakası olan Makedon-yaya nakledildim. Ordu merkezi Manastır idi, Ordu karargâhı orada bulunuyordu. Selânikte başkaca «Üçüncü Ordu Müşüriye-ti)) unvanmda bir kumanda makamı vardı. Üçüncü Ordu Kuman* danı Selânikte otururdu.
216
Orada da «Maiyeti Müşiri Erkanıharbiyesm diye bir erkânı* harbiye vardı. Ben, 1908 senesinde, kolağası rütbesinde ve bu erkândı ar biyede memur idim. İstihsali hürriyete çalışan, hafi cemiyet ile pek yakmdan münasebetim vardı. Yanyalı Esat Paşa Üçüncü Ordu Kumandanı idi,
Süleyman Paşazade Ali Rıza Paşa erkânıharbiye reisimiz idi. Binbaşı rütbesinde bulunan merhum Cemal Paşa ve binbaşı rütbesinde olan Fethi Bey (elyevm Paris Sefiri) ve ben maiyeti müşiri erk ân ıharbiy es in i teşkil ediyorduk.
Her üçümüz, cemiyetin azası bulunuyorduk. Mesaimiz, cemiyetin temini muvaffakiyetine matuf idi,
O tarihlerde, Üçüncü Ordu mıntakasına dabil Serezdeki fırkanın ve Serez mmtakasmm kumandanı, müşür rütbesinde bir zat idi. Bu zat, Sultan Hamidin fevkalâde emniyet ve itimadma mazhar bulunuyordu. Rütbesinin müşür olmasına, Esat Paşanın kendinden dun rütbede bulunmasına rağmen İstanbul ile Makedonya arasmda emniyetli bir mm taka tesisi maks adile Serezden uzaklaştırılmaydı, İşte, bu mühim kumandan, Müşür İbrahim Paşa idi. Mahmut Nurettin Bey ( Nurettin Paşa ) de bahasının yanmda bulunurdu. Meşrutiyet ilânına takaddüm eden günlerde, Müşür İbrahim Paşanın mıntakasmda, bir binbaşı, istibdadı idare aleyhinde beyanatta bulunmuş.. Bir casus bunu jurnal etmiş.. Mahallinde tahkiki keyfiyet için o zaman Selânikte Merkez Kumandanı bulunan, Kaymakam Nâzmı Bey Istanbuldan memur edildi
Cemiyet, Nâzım Beyi, bu vazifeyi ifadan menetmek üzere vurdurdu. Yaralanan Nâzmı Bey Istanbula celbolundu. Vak'a-nın tahkikine, tstanbuldan değil, ancak orduca tayin olunacak memurun gidebileceği fikri telkin olundu. Ben memur oldum. Bittabi vazifem, istibdat aleyhinde bulunmuş olan binbaşıyı kurtarmak idi.
Evvelâ, Sereze gittim. Müşür İbrahim Paşayı ziyaret ettim, Esnayi mülakatta anladım ki, Paşanın büyük bir endişesi vardır. İbrahim Paşa, kendi mm takası dahilinde Sultan Hami t ve istibdadı idare aleyhinde hiçbir fert bulunmadığım ve bulunanuyaca-ğım sultana temin etmişti. Buna rağmen, mevzuubahs binbaşı hakkındaki jurnal, Sultan Hamidin Müşür İbrahim Paşaya olan itimadım selbedecek mahiyette idi. Bu jurnal muhteviyatının tahakkuku, İbrahim Paşanm aleyhinde idi. Bunu istemiyordu.
217
Ben, derhal Paşanrn endişesini anladım ve dedim ki: «Paşa Hazretleri, mmtakai devletinizde zatı şahane aleyhinde mütehassis bir ferdin bulunabileceği memul değildir. Verilmiş olan jurnal muhteviyatının mahallinde tahkiki, tarafı devletinizden müesses inzibat ve telkin edilmiş olan sadakat hislerini suhuletle tebarüz ettirecektir. Arzu buyurursanız, yapacağım tahkikat raporunun, bir suretini zatı devletinize de göndereyim.»
ibrahim Paşa, bu beyanatımdan çok ferahladı. Benden memnun oldu ve mahdumu Nurettin Beyi çağırtıp bana izaz ve ikram edilmesini ve mahalli vak'aya seyahatim için teshil âtta bu* lunulmasmı emretti
Tahkikatımın neticesi, binbaşıyı kurtardı. Jurnal vereni müfteri cezasına çarptırdı» Müşür İbrahim Paşa da, sultana kendi mmtakasında, aleyhtar bir ferdin bulunamayacağını ispat ederek hakkmdaki emniyet ve itimadı şahaneyi teyit eyledi.
Müşür İbrahim Paşanın, bu suretle hakkındaki itimadı teyit etmesi, çok geçmeden, kendisinin bütün Makedonyayı, istibdat aleyhtar) arından tatlı irine memuriyetini ihzar etti.
Bu noktayı biraz izah edeyim. Cemiyet, bütün Makedonya-da, teşkilât ve faaliyetini tezyit etti. Artık, hemen alenî ve biperva harekâta bağlandı.
Selânikte, ordu müşîrîyetinde bulunan Esat Paşaya itimat kalmadı. Erkânıharbiye Reisimiz olan Ali Rıza Paşa hakkında şüpheye düşüldü. Bunlar birer, birer Sultan Hamît tarafından berayi isticvap Îstanbula celbolundu. Ordu müşürlüğüne, ezber* cihet şayanı emniyet ve itimat olan Müşür ibrahim Paşa tayin ve izam olundu.
İbrahim Paşan m Selâniğe gelmekte olduğu haberi üzerine, Cemal Bey (merhum Cemal Paşa) her ihtimale karşı bir vesile ile merkezden uzaklaştı. Arkadaşım Fethi Bey, zaten daha evel Jandarma Mektebi Kumandanlığına geçmişti. Merkezde ordu kumandanı, erkânıharbiye reisi namlarına ya:Jıiız ben bulunuyordum. Yeni gelen kumandana Üçüncü Ordu Kumandanlığım ben devrü teslim edecektim. Filhakika öyle oldu,
İbrahim Paşa, refakatinde mahdumu Nurettin Bey olduğu halde, trenle geç vakit Selâniğe muvasalat etti. Doğru kumandanlık dairesine geldi. Orada, kendisine vaziyeti takdim ettim. Gece olmasına rağmen tekmil ordu erkâmharbiyesiue memur rüesayı birer, birer görmek istedi. Herkes gelip kendini takdim ediyordur
218
Mü gür Paşa, her yeni tanıdığı zata, kendisinin nekadar gedil olduğunu, insanı mahvetmek kudretinde bulunduğunu anlatmağa çalışır birtakım tavırlar takınarak, hiç te münasebeti olmryan sözler soy liy erek, ara s ıra, çizmeîi ayaklarını yere vurarak, ilk andan itibaren tethiş politikası tatbikma başladı.
Gece evime gittim. Ertesi gün erkenden, bir süvari, bir binek atı getirdi ve Müşür Paşanın beni istediğini söyledi. Daireye gel* d iğin. zaman, un Udim ki, yeni kumandan benim vazifeye devam edebileceğimi emretmiş..
Şimdi, Efendiler; gelelim ihtilâl ve inkılâp safhasına...
İbrahim Paşanın, tethig politikası ihtilâl komitesinin tehdit-kâr vaziyetile karşılandı. Paşa hiddet ve şiddetini bir tarafa bırakmak mecburiyetini hissetti. Bazı arkadaşlar, bu meyanda en çok Cemal Bey (Cemal Paşa) vasıtası le ihtilâl cemiyetinin kuvvetinden ve teşebbüsün dek İ ciddiyetten İbrahim Paşan m mahdumu haberdar edildi. Babasının cemiyet aleyhine harekette bulunmaması ihtar ve Paşadan teminat talep olundu. Meselâ; Kumandan Paşa cemiyet aleyhinde hareket etm iveceğin i işaret etmek üzere, cuma namazını filân camide kılacak ve ikinci safta ahzi mevki edecektir, gibi birtakım taleplerde bulunuldu. îgte Nurettin Bey bu gibi tebligatı pederine îema için vasıta ittihaz ediliyordu. Fakat mühim meselelerde daha çok tavzif edilen ve faal h.ılum.ı.rııîaiı habasmm yaveri Nurettin Bey değil, cemiyetin aza ve mutemedi ve kumandanlık makamı yaveri Yüzbaşı Kâz mı Nami Beydi (el-yevm muharrir ve muallimdir).
İbrahim Paşa. cemiyetin ihtar at ma mutavaate mecbur edildi. Fakat, cemiyetin teşkilât, teşebbüsat, mukarrer a t ve icraatından hiçbir vakit haberdar edilmemiştir.
Hürriyet ve meşrutiyet ilânından da, ne İbrahim Paşanın ve ne de mahdumu Nurettin Beyin, daha evel, hiçbir suretle ve asla haberleri dabi olmamıştır. Meşrutiyet ilânı meselesinin tamamen içinde bulunduğum ve bütün teferruat ve safahatile şahsan ve yakmdan münasebet ta r olduğum cihetle, bu husustaki batıralım aynen mahfu zumdur.
Hürriyet ve meşrutiyet ilânı tezahürü unda istical ettiği zan-no l un an Üsküpteki tertibatı, Selanik t e ve diğer yerlerde almaca k tertibat ile uygun bir tarza koymak için Üskübe gitmiştim. Oradan avdetimde ve artık heryerde fili tezahürat başladıktan
219
sora, Mü gür İbrahim Paşa beni davet etti ve şu beyanatta bulundu: «Beni, ordu kumandanlığında ipka edecek misiniz:, etmiyecek misiniz? İpka olunmryacak isem şahsım tecavüz ve hakarete duçar edilmeden hemen İstanbul a hareket edeyim.» Matta Paşa, bürosu Üstünde duran yazı hokkasını eline alarak aynen hatırımda kalan gu kelimeleri de ilâve etti: «Burada, benim, yalnız bir hokkam var, onu alır, giderini.»
İcap edenlerle görüştükten sora cevap verebileceğimi söyledim. Cemiyet namına salâhiyettur ulan di£er arkadaşlarla, ibrahim Paşanın kumandanlığı meselesini müzakere ettik. Bîr zaman için, kalmasında mahzur görmedik. Kumandanlıkta kalacağı hakkındaki cemiyet kararını ben kendisine tebliğ etlim.
Fakat, bir, iki gün sora, dağa çıkmış olan zabıtandan bir mülâzım erendi, İbrahim Paşaya bulunduğu yerden hakaretle mali bir telgraf çekmiş... İbrahim Paşa, derhal beni çağırttı ve telgrafı uzatarak dedi ki: «Beni kumandan olarak burada muhafaza **dı*rr)£iıiizi bildirmiştiniz. Ihı hakaret nr-dir?»
Kumandan Paşaya, cemiyetçe hakkında ittihaz ettiğimiz kararı, tekmil teşkilata iblağ edecek kadar zaman geçmediğini, bilhassa dağ başında bulunan zabitlerimizin herhangi bir telgraf merkezinden bu gibi telgrafları keşide ettirmelerine mâni olmak, bugünlerde müşkül olacağım takdir etmesini soy 1 i yer ek, kendisini tesliyeye çalıştım.
Fakat, aradan çok geçmeden, o zaman Hududu Yun an iye Kumandanı bulunan Muhlis Paşa, cemiyetin Manastırdaki heyeti merkez iyesi tarafmdan Manastıra davet olunmuş.. Muhlis Paga, Ordu Kumandanı İbrahim Paşadan mezuniyet a) maki izm Manastıra gitmiş.. Bundan müteessir olan İbrahim Paşa Muhlis Paşaya tekdiramiz iş1 arda bulunmuş..
Bunun üzerine, Muhlis Paşayı davet eden, heyeti merkeziye, İbrahim Paşaya uzun bir telgraf çekmiş.. Bu defa da, Müşür Paşa beni davet ederek telgrafı gösterdi ve: (tYa bu ne?» dedi.
Telgrafı baştan nihayete kadar okudum. Bu telgrafta Kon-yar aşiretine mensup Müşür İbrahim Paganın bütün hayatı, mazisi, mahiyeti tavsif olunduktan sora, ağır ve hakaretsiniz kelimelerle istibdat devrinin, Sultan Hamit bendeliğinin ender enmuzeci olan İbrahim Paşanın hürriyet için çalışan bir muhitte, hürriyet için çatışanlara kumanda etmek cesaretinde bulunması istiğrap
220
ediliyor ve derhal kumandanlık makamını terketmesi ihtar ve talep olunuyordu.
Efendiler» bundan soTa, hakikaten İbrahim Paşa, Selânikte duramadı. Dediği gibi bokkasmı alıp gitti.
Bu malûmattan sora, Nurettin Paşanın Üçüncü Ordu Kumandanı bulunan pederi Müşür İbrahim Paşa ile meşrutiyet inkılâbın m husulüne ve ihtilâlin itidal ve selâmeti cereyanına, ne yolda hizmet ve delâlet eylemiş olduklarım anlamak kolaylaşmışın: zannederim. Denildiği gibi, «ihtilâlin itidali cereyanına» dahi müessir olamamışlardır. En büyük itidalsiziîk bizzat kendilerine yapılmış olan muamelelerle sabittir.
Tercümemal risalesinin 4 üncü aahifesinde, ÎNürettin Paşanın, Kümeliden tstanbula yürüyen Hareket Ordusuna iltihak ile vazîfei vatani y es ini ifa ettiğinden bahsolunmaktadır. 31 Mart Yak'aşı münasebetile Kümeliden tstanbula gönderilen kuvvetlerin kumandam, merhum Hüsnü Paşa idi. Ben, bu kuvvetlerin erkânıharbiye reisi idim. Bu kuvvetlere Hareket Ordusu unvanını veren, Hareket Ordusunun tstanbula kadar harekâtmı tertip ve idare eden bendim, Nurettin Beyin bu kuvvetlere iltihak ederek vazife aldrgmı bilmiyorum. Nurettin Paşa, birçokları gibi, Hareket Ordusu tstanbula yaklaştığı zaman, Ayastafanosa veya Maknköyüne gelmiş olabilir..
Nurettin Paşa «Yemen vilâyetinin tabiisi ve usatın tedibi için vukubulan mııharebatta birtakım fırka cüzü tam [arına veya müfrezelere kumanda etmig..»
Her fırka kumandanı, her muharebede ayni vaziyette bulunur. Sora «San'anm tabiisini müteakip mütehasjit kuvayi askeriyeye kumanda etmiş..»
Efendiler, asker olanlar, çok iyi bilirler ki, bir yerde rnuhte( lif kıtaatı askerîye toplandığı zaman, orada bir merkez kumandanlığı veya mevki kumandanlığı, bir ordugâh kumandanlığı tesis olunur.. Nurettin Paşanın Sanmadaki kumandanlığı bundan başka bir şey midi?!
Nurettin Paşa «İmam Yahya ile itilâf akti hususunda Ahmet İzzet Paşaya muzaheret eylemiş..»
Ahmet İzzet Paşaya sormadım, fakat, İzzet Paşa ile beraber bulunup, mesaide yakından iştiraki olan sahibi salâhiyet zevatın beyanma göre. İmam Yalıya ile itilâf müzakeratmda, Nurettin Paşa hır suretle alâkadar kılmmamışür.
221
Nurettin Paşa «Balkan muharebatma iştirak arzusunu izhar ile Yemeni şimalinden cenubuna kadar katledip Aden - Mısır - Suriye - Konya - İstanbul tarikiyle Çatalca cıvarmda bulunan başkumandanlık karargâhına iltihak ve münhal fırka bulunmamasından dolayı kendi masile gönüllü olarak Dokuzuncu Alay m kumandasını» deruhde eylemiş..
Nurettin Paşanrn Yemenden;, îstanbula gelmek için takip ettiği istikamet, Yemenden İstanbul a gelen bilcümle efrat ve siviller velhasıl herkes tarafmdan takip olunan istikametti. Yol o idi. Nitekim, o tarihte, biz de Afrika da bulunuyorduk, Îstanbula gelmek için Afrika çöllerini garptan şarka, Mısıra kadar deve ile kat'ettikten sora İskenderiye ile Tiryeste arasmda bütün Bahri Sefidi ve Adriyatik denizini cenuptan şimale ve Tiryesteden Bük-reşe kadar Avrupayı ve ondan sora Kara denizi kat'ederek aynı karargâha vâsıl olmuştuk. Yol bu idî,
Nurettin Paşa, bu noktada asri söylenmesi lâz imgelen meseleden bahsetmiyor, Nurettin Paşa, miralaylıktan binbaşılığa indirildikten sora, Yemen kıtaatına memur olmak üzere kaymakamlığa terfi etmiştir. Bu terfiin icabı olarak kaymakamlıkta Yemende iki sene kalmak J âzım gel irken vaktinden evel Îstanbula gelerek kurtulmak yolunu bulmuştur,
Tercümeihal risalesinin 6 ncı ve 7 nci sahifelerinde Nurettin Paşanrn, Irak Kumandanlığından balısolunuyor ve vesaiti mahal* 1 iyenin istimal ile yeniden ordu teşkil ederek dost ve düşman m memul ve intizarları hilâfında mağlûbiyetten muzafferiyet istihsali harikasını tecelli ettirdiği zikrediliyor.
Efendiler, Irak seferinde; Nurettin Paşa zamanındaki vaziyetin hakikati şundan ibarettir:
İlk Irak Kumandanı olan Süleyman Askeri Beyin mağlûbiyet ve intiharından sora, Iraka, Kafkasyadan yeni kıtaat gelincik ye kadar, muharehat, ingilizlerin arzusuna ve yürüyüş süratlerine tâbi olmuştur. Nurettin Paşa. Kûtülemarede ingilizlere mağlûp olduktan sora gece, gündüz ve bilâmukavemet yürüyerek Selmanipake kadar perişan bir surette ricat etti.
İngilizler, Nurettin Paşayı takiben Selmanipake kadar ilerledi. Orada Kafkasyadan gönderilmiş olan kıtaat, İngiliz kıtaatını karşıladı. Üç gün muharebeden sora Nurettin Paşa mağlûbiyeti kabul ederek ricat emri verdi. Kıtaat Diyale nehrine kadar sima-
222
le çekildi. İngilizlerle süvari teması dahi aranmadı. Halbuki, ayni zamanda, İngilizler de ricat eylemişlerdi. Bu malûmatı veren Urban oldu. Ondan sora, Nurettin Paga, kendini toplayıp tekrar Selmanîpak - Kûtülemare istikametinde ilerledi,
Kûtülemare şimalinde, gece İngiliz kıtaatına temas edildi. Tedbirsizlik, tertipsizlik ve idaresizlik yüzünden, fecirle beraber kıtaatımız düşm anm ateş baskın m a maruz bırakıldı. Efrat ve zabıtandan, kumandanlardan birçok zayiat verildi. Kıtaatta panik oldu, kendiliğinden ricat başladı. İngilizlerin çekilmesi üzerine, sükûnet iade ol un a bil di.
Irakta, yeni kıtaat ve yeni vesaitle büyük ve kanlı rauhare-bat, bundan sora başlar ki, Nurettin Paşanın bunlarla münasebeti yoktur.
Risalenin ayni sahifelerinde, Nurettin Paga «İngilizlerden iğtinam ettiği tayyareler ile de bir tayyare filosu vücuda getirmek muvaffakıyatı azîmesini göstermiştir» deniliyor.
Bu iddianın pek cahilane olduğunu söylemek mecburiyetindeyim. Tayyarenin ve tayyare filosunun ne olduğunu bilenler böyle bir iddianın nekadar gülünç olduğunu elbette anlarlar.
Risalenin sekizinci sahi fesinde, Nurettin Paşanm dürbünle bakarken almmış bir resmi vardır. Bu resmin altında şu ibare yazılıdır i
«26 Ağustos 1922 taarruz günü Kocatepe tarassut mevkiinde Karahisar meydan muharebesini idare ederken alınan fotoğraflarıdır.»
Ayni günde, hep ayni tepede idik. Dürbünle bakanlar çoktu. Bilhassa dürbünle en çok bakanlar tarassuda memur edilen zabitler idi. Filhakika, Nurettin Paşanm da muharebe meydanını dürbünle seyretmeği tercih ettiğinin ben de farikı olmuştum,
Karahisar ¦ Dumlupınar Meydan Muharebesinin cereyanı esnasında, Başkumandan Muharebesi günü, Nurettin Paşayı bir aralık, Kolordu Kumandanı Kem al ettin Paşanm (elyevm Berlin Sefiri) tarassut noktasında, vaziyeti dürbünle temaşa ederken buldum. Kıtaatımız, düşmanı yakından sıkıştırmış, nazik ve mühim bir vaziyet hâsıl olmuştu. «Dürbünle temaşayı bırakınız! Muharebeyi yakından ve bizzat idare etmek için, ileri ateş meva-ziine gideceğiz», dedim.
Nurettin Paşa, bu kadar yaklaşmanın münasip olmadığmı söyliyerek gitmek istemedi. Canım sıkıldı, «Siz burada kalabil i r-
223
siniz» dedim, Kemalettin Sami Paşaya; «Siz benimle geliniz!» dedim ve otomobilime yürüdüm. Kemalettin Paşa: «Emredersiniz» dedi ve beraber yürüdü. Bu muamele üzerine, dürbünün başında yalnız bırakılan Nurettin Paşanın da arkamızdan geldiğini gördük. Dediğim yere gittik. Yunan ordusunun esaretini intaç eden o muharebeyi, teferruatına kadar, bizzat idare ediyor ve icap eden emirleri, doğrudan doğruya kolordu kumandanları^ na ve sair kum andan la ra bizzat veriyordum.
Emirlerime göre tedbirler ve hareketler icra olunurken Ordu Kumandanı Nurettin Paşa, yanımda duruyor ve vaziyeti temaşa ediyordu. Bir aralık, kolordu kumandanını, benim yanmadan uzaklaştırarak bazı emirler vermeğe kalkışmış.. Kolordu kumandanı, bu emirleri gayrikabi'Ii icra bulmuş, ordu kumandanı ile kolordu kumandanı arasmda adeta, lâübaliyane bir münazaa vaziyeti hâsıl olmuş.. Kemalettin Sami Paşa, Nurettin Paşanın yanından biraz sertçe muamele ile ayrılmış., bu halin farkma vardım. Kemalettin Sami Paşayı yanıma çağırıp, sükûnet ve inzibatı muhafaza etmesi lüzumunu söyledim. Badehu, yalnız olarak Nurettin Paşayı çağırttım. Umumî tarzda, basr sualler sordum ve anlatmak istedim ki, hakikaten kolordu kumandanına verdiği emir gayrikabili icradır. Kumandanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Lüzumlu ve kabiliyeti icra iyesi olan hususları emrederler ve emir verirken, kendini, o, emri ifa edecek ol an m yerine koymak ve emrin nasıl ifa ve tatbik olunacağını düşünmek ve bilmek lâzımdır,
Tereümeihal risalesinin 9 uncu sahi fesin d e- İraktan sora «Kafkas cephesine gitmiş olan Nurettin Paşa, Üçüncü Ordu Mm-takaları Kumandanlığında ve ordu kumandanlığı vekâletinde bir müddet» bulunduğu yazılıdır. Bu vazifelerin mahiyetini ve bu müddetin kaç gün olduğunu sormak lâzımdır.
Nurettin Paşa, Kafkas cephesinden, tstanbula avdetinde «Aydın, Muğla ve Antalya Havalisi Kumandanlığı» unvanile İzin ire azimet etmiş ve bulduğu birkaç perişan müstahfsz kıiaatmı süratle tensik ve yeni fırkalar teşkil ederek Yirmi Birinci Kolorduyu vücuda getirmiş,.»
Efendiler, kolordu teşkili, son zamanda, Harbi Umuminin fantazileri sırasına geçmişti. Bilhassa, karşısında düşman bulun-mryan, sabit mıntakalarda, ahzi asker şubeleri ve riyasetleri tesis etmek kadar suhuletle kolordu kumandanlıkları ve salâhiyetleri
224
ihdas olunurdu. Filhakika, bütün muharebe cepheleri imdat) diye feryat ederken Yirmi Birinci Kolordu şayanı itibar bir mevcudiyet olsaydı, Ay d m mın ta kasnıda ter kolu um azdı.
Risalenin 16 ncı sahıfesinde Nurettin Paşanm «Anadoluda Mustafa Kemal Paşa ve rüfekasmın teşebbüslerde başlıyım harekâtı milliye rüesasile dahi tesisi münasebet ederek..» Îstanbulda birtakım mühim işler yaptığından ve nihayet «İngilizlerce takibe başlanmış olduğundan» ve «Mustafa Kemal Paşa tarafından aldığı davetnamelerde, artık İstan buldan ziyade Anadoluda hizmet mümkün olduğu îş'ar ed ilmesine. .$ ve saireye binaen Ana do I uya geçmiş..
Efendiler, Nurettin Paşanm, Îstanbulda, İngilizlerle ve Damat Ferit Paşa Kahine*ile anlaştığını ve Ankarada teessüs eden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve onun Hükümetinden bihaber olarak, bizi, İstanbul üe itilâf ettirmeğe çalıştığım ve bu münasebetle arada cereyan eden telgraf muhaberatım ve bizzarur, Ankaraya geldikten sara ki muamelelerini brlmünasebe beyan etmiştim. Bun!an tekrar euniyeceğim.
18 inci sah i f ede, «balâdaki bidem atı vatan iyeyi muvaffakiyetle ifa etmiş olan Nurettin Paşa ile Büyük Millet Meclisi arasında, bazı mesaili resmi yede a dolayı ihtilâf çıkması üzerine, kendisi hemen Ankaraya gelerek, işbu sui tefehhüm at hüsnü surede hal ve izale olunmuştur» ibaresine tesadüf edilmektedir.
Nurettin Paşanm, hükümetçe, Merkez Ordusu Kumandanlığından nasıl azil ve divam harbe tevdi edilmek üzere Ankaraya cel-bolunduğunu ve Meclisçe aleyhinde olan galeyan kendisinin idamım talep derecesinde ileri gitmiş iken Başkumandan sı fa ti) e şahsan Meclis kürsüsünden, Nurettin Paşayı müdafaa ederek nasil kurtardığımı da izah etmiştim. Burada, bilvesile yalnız bir noktaya nazarı dikkati celbetmek isterim. Bu okuduğumuz ibareye nazaran, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır, bir de Nurettin Paşa.. Bunlar karşı karşıya gelmişler., sui tefehhüm a t izale edilmiş.. Malûm olduğuna göre» Meclisle karşı karşıya gelebilen, yalnız hükümettir. Meclisin muhatabı hükümettir. Bir ordu kumandam, bir vali, herhangi bir makam sahibi Meclisin muhatabı olamaz.
Risalenin lîî inci sahifesinin son satırları, Nurettin Paşanın, «vatanı tehlikeden tahlis eden muzaffer i yeti azîmenin lûtfu hakla muvaffak ve amili olmuş ve tarihi milliye bu defa dahi gayet
c. ıı. - 15 225
mühim ve emsali namesbuk bir sahifei şeref ve mefharet ilâvesini temin eylemi§..» olduğunu izaha hasredilmiştir.
Efendiler, bu kadar, cesurane bir iddiaya karşı hayret ve istîğrap etmemek mümkün değildir. Filhakika, Nurettin Paşa, umumî taarruzda Birinci Ordu Kumandanlığında bulundu. Diğer bilcümle kumandanlarla beraber kendisine, emrettiğimiz vazifeleri ifaya çalıştı. Bu hal, bütün Türk ordusuna ve ordumuzun büyükT küçük bilcümle kumandanlarına? zahitlerine ve her neferine şamil olmak tabiî bulunan muvaffakiyet ve şerefi, Nurettin Paşanın şahsına hasretmek kadar manasız, esassız, ayıp bir şey olamaz! Nurettin Paşayı, muz aff er iy etin amili gibi göstermek, olsa olsa, k en dişile istihza maksadına matuf olabilir. Yoksa Nurettin Paşa, büyük zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biridir.
Efendiler, büyük taarruzda, Nurettin Pahayı, yalnız taarruzun ikine» günü Koca tep ede yalnız bırakmıştım, Çünkü, düşmanın mağlûp olduğunu ve ricat edeceğini anladık. Mağlûbiyetini inhizama çevirmek ve hattı ricatını katlederek düşman ordusunu esir etmek için, artık Kocatepede değil, daha umumî vaziyeti mü-talea ve ona göre umumî tedbirler alacak yerde bulunmamız 1/ızmıdı. O gün dahi, Cephe Kumandanı İsmet Paşanın, münasip görüp benim imzamla yazdığı teşvikkâr kısa bir telefonla Nurettin Paşanın kuvvei maneviyesini muhafaza için tedbir almak lüzumlu görülmüştü.
Ondan sora, Nurettin Paşayı ve ordusunu bizzat takip ve sevkı idareye bizzat müdahaleye zaruret gördüm. Böyle yapma-saydım, Nurettin Paşanın, yaptığı hataları tazmin etmek güç olurdu. DumlupmaTda, Erkâmharbiyesi Reisi Emin Paşanın hazırladığı ileri hareket emrinin muhteviyatını anlıyamıyan ve fakat, anlamamış değil daha iyisini düşünmek ve yapmak istiyormuş gibi tavır alan Nurettin Paçanın tereddüdü üzerine, tereddütle geçirilecek zaman olmadığını İhtar ederek, icap eden noktai nazarı bizzat dikte ettiğim zaman, Nurettin Paşa bana demişti ki: «Paşam, siz, bizi, yalnız ve serbest bırakmıyorsunuz»! Buna, hazır bulunan Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleri, şu yolda ve ciddî bir 1 [sanla cevap verdi: «Paşa, Paşa, dedi. Bu ordu, bizim, bütün memleketin gözbebeğidir. Onun sevk ve idaresini, tesadüfe bırakamayız!»
226
Dumlupınardan Uşağa giderken, yolda Nurettin Paşanm te-dabirindeki noksanı hissedip, Nurettin Paga fırkalarına bizzat emir vererek, tedbir aldırmasaydım Trikopis in esareti mümkün olmryabilirdi. Uşakta nahoş bir manzaraya şahit olabilirdik, îzmire girdikten ve hükümet dairesine dahil olduktan sora, cenuptan gelen top ve tüfek sadalarmı bizzat işitip, Nurettin Paşa-nm tedbirsizliğini ve gafletini anlayıp derhal bizzat emir vererek tedbir aldırmasaydmı, tzmire girmiş ve îzmir sokaklar m da ahaliye karışmış kıtaatımızın, biz de dahil olduğumuz halde, paniğe uğrayarak hercümerç olması müstebat değildi.
Siyaset ve kiyaset iddiasında bulunan, Nurettin Faşanm tzmirde resmi ecnebi memurlarla mazbut mükâlemesini bizzat tashih etmeseydim tzmire girmekten hasıl olan neşvei umum iyenin inkisarım bâdi vaziyetlerden içtinap belki de mümkün ol-mryacaktı.
Efendiler, bu söylediklerim, bütün ordu erkânmca malûm hakikatlerdir. Bu hakikatlerin, yalnız bir kişinin far iki olmadığı anlaşılıyor. O da Nurettin Paşadır. Muhasır, galip, fatih, gazi unvanlarile kendini yad ettirmek sevdayi trfİanesine düşen Nurettin Paşanm, «Kûtüİemare Muhasın Nurettin Paşa» diye bir kartvizitini görmüştüm. Bu kartı, Nurettin Paşa Taşköprüde otururken Kastamonu Yalı ve Havalisi Kumandanı bulunan Muhittin Paşaya (elyevm Kahire Sefiri) göndermiş ve karim boş yerlerine; yazdığı yazılarda, karttaki unvanı işaret ederek, «bunu da benden kimse uez'edemez yaî» diye bir ibare de vardı. Muhittin Paşa, bu kartı ve karttaki yazıyı, akıl ve feraseti es kabili telif görememiş, dikkate şayan bulmuş olduğundan, aynen bana göndermişti* Evet, onu, ondan kimse nez'edemez. Fakat, onu ona veren de yoktur. Her muvaffakryetli muharebeye iştirak eden zatın, hakkı olmadığı halde kendisini yegane amil, galip ilan etmesi, şayanı imtisal bir düsturu ahlâkî teşkil etmez. Evlâdı memlekete, böyle asılsız tarz ve tavırlar takınmak âdetini veremeyiz; ensali atiyeye, böyle havadan galip, fatih olunabileceği gibi sakim bir fikri miras bırakamayız!
Terdim eihal risalesinin kabındaki gazi unvan mm istimaline gelince, bu unvanı, Nurettin Paşaya (A. S.) harfleri verebilir. Fakat, hakikat ve kanun bununla yalnız ve sadece istihza eder. Gerçi, muharebeye «ya şehit veya gazi olmak için» gidilir. Alelıtlak, meydanı şelıamette ölenlerin hepsine, şehit derlerse de,
227
sağ kalanların hepsine gazi unvanı verilmez. Bu unvanı ancak kanun verir. Medenî bir milletin, âli menfaatler icabı, icrasına mecbur olduğu harpler, Arap aşiretlerinin gazvesi değildir, öyle dahi olsa, gazveden sağ salim erkanlara belki, yalnız, analarr, bahaları berayi takdir, benim gazi oğlum diyerek iftihar eder. Fakat, millet, tarih, unvan tevcihinde oka dar semih değildir.
Terciimeihal risalesinin, son sahifesinden de bir cümle alarak bu hikâyete hitam verelim:
Nurettin Paşa «İrak cephesinde iken ahalii mahalliye tarafından kendisine tevdi edilmiş bulunan, Kerbelâda metfun hafidi Hazreti Peygamberi îmamı Hüseyin Hazretlerinin seyfi muba-rekim" hâmil bulunmakla müşerreftir.»
Efendiler, bu ne lâftır?!
Kerbelâ, hafidi peygamberi, imam, seyfi mübarek, müşerref; bu gibi avam pesendane lâflarla milleti iğfal mesleğinde bulunanlar, artık insaf etsinler!... Millet, te dikkat ve basiretini arttırsın!*».
228
Efendiler, resen harekette muvaffakiyet görmiyen bazı kimseler de, türlü riyakârlıklarla içimize girmek yolunu bulabilmişlerdir. Bunların mahiyetleri İkinci Meclis içtima ile vazifeye başladıktan sora görülecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, ikinci intihap devresi, yeni Türkiye Devletinin tarihinde, mes'ut bir intikal devresine tesadüf etti. Filhakika, dört senelik istiklâl mücahedemiz, milletimizin şanına lâyık bir sulh ile neticelenmiş bulunuyordu.
24 Temmuz 1923 te, Lozanda imza edilen muahedename, 24 Ağustos 1923 te Mecliste tasdik olundu.
Efendiler, Mondros Mütarekesinden sora Türkiyeye mu hasım devletler tarafmdan dört defa sulh şeraiti teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sevr projesidir. Bu proje, hiçbir müzakerenin mahsulü olmayıp Düveli ttilâfiye tarafmdan Yunan Başvekili Müsyü Venizelos un da iştirakile tanzim ve Vahdettin in hükümeti tarafmdan 10 Ağustos 1920 de imza edilmiştir.
Bu proje, Türkiye Büyük Millet Meclisince bir zemini münakaşa bile addedilmemiştir,
tkinci sulh teklif atı, Birinci tnönü muharebesini müteakip in'ikat eden Londra Konferansının hitamında 12 Mart 1921 tarihinde vaki olmuştur. Bu teklif a t* Sevr Muahedesinde bazr tadilâtı muhtevi ise de meskût bırakılan meselelerde Sevr projesindeki mevaddın kamilen ipka edildiğini kabul etmek lâzımdır.
Bu teklif at, bizce münakaşayı mucip olmadan İkinci İnönü muharebesinin baş/lamasile neticesiz kalmıştır.
Üçüncü sulh teklifatı, 22 Mart 1922 de, yani Sakarya muzaffer iye tin den ve Fransızlarla aktolunan Ankara İtilâfından sora ve yakın bir taarruzumuza intizar olunduğu sıralarda, Pariste iç* tima eden Düveli İtilâf iye Hariciye Nazırları tarafından yapılmıştır. Bu teklif atta, işe Sevr esasından başlamak esası terkedilmiş ise de, esasatı itibarile amali milliyemizi tatminden uzak idi.
229
Dördüncü teklif, Lozan Muahedesinin aktile neticelenen mü-zakerattir.
Düveli itilâf iyece Türkiyeye tatbiki tasavvur edilen esasatla, harekâtı milliye sayesinde vâsıl olunan neticeyi bariz bir surette mütalea etmek için hu dört nevi teklif arasmda en mühim hususa ta münhasır olmak üzere kısa bir mukayese yapmağı faydalı addederim.
1, Hudutlar
a) Trakya hududu*
Sevrde: Çatalca hattmdan biraz ilerde bulunan Podima - Ka-likratya hattı*
Mart 1921 teklifinde: Bahis yok.
Mart 1922 teklifinde; Tekirdağ bize, Babaeski, Kırkkilise ve Edirne Yunana kalmak üzere bir hat.
Lozanda. Karaağaç, ta bizde olmak üzere Meriç hattı.
b) İzmir mıntakası:
Sevr projesinde: Bu m in takan m hudutları Kuşadası, Ödemiş,
Salihli, Akhisar ve Kemer iskelesine az çok karip mahallerden geçmektedir,
Bu mmtaka, Türk hakimiyetinde kalacak, fakat Türkiye, bu hakimiyetini istimal hakken Yunanistan a devredecek, Türk hakimiyetinin bekasına alâmet olarak İzmir şehrinin haricî istihkâmlarından birinde Türk bayrağı hulunacak. Mahallî bîr meclis toplanacak ve beş sene sora bu meclis, bu mınlakanm sureti d a im ede Yunanistana ilhakına karar verebilecek idi.
Mart 1921 teklifinde: İzmir mrntakası, Türk hakimiyetinde
kalacak, İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti hulunacak ve tzmir mmtakasmm aksamı mütebakryesinde muhtelif anasırm adedi nispetine göre terekküp edecek bir jandarma kıt1 a sı bulunacak ve huna Düveli İtilâ fiye zabitanı kumanda edecek.
İdare işlerinde dahi ayni nispeti adediye nazarı itibara alınacak ve mm taka nm Cemiyeti Akvamca tayin edilecek hıristiyan bîr valisi olacak ve bunun yanmda müntehap bir meclis ve bir heyeti müşavire bulunacak. Vilâyetçe Türkiyeye varidatla müte-
230
zayit bir vergi verilecek ve bu anlaşma beg sene devam edip tarafeynden birinin talebi üzerine Cemiyeti Akvamca tadil edilebilecek.
Mart 1922 teklifinde: Bütün Anadolu ve dolayısile tzmir de
bize iade olunacak tarzmda aldatıcı bir vait. izmir Rumlarının idareye, adilâne bir surette iştirak ettirilmesi için ve ayni bak Yunanistan da kalacak Edirne Türklerine verilmek şartile bir usul tayini zımnında Düveli îtilâfiye Türkiye ve Yunanistan!a anlaşacaklardır.
Lozanda: Tabiaüle bu gibi mesail mevzuubahs dahi olmamıştır.
c) SuHye hududu:
Sevrde:_ Sahilde, takriben Karataş Burnundan başlryarak
Osmaniye, Bahçe. Gazi Aynıtap, Birceik» Urfa, Mardin ve Nusaybin i epey cenupta ve Suriye arazisinde bırakan bir hudut.
Mart 1921 de: Takriben şimdiki hudut olmak üzere Fransızlarla ayrıca bir itilâfname imzalanmıştır.
Lozanda: 20 Teşrinievel 1921 tarihli Ankara îtilâfnamesi hududu ipka edilmiştir.
d) Irak hududu:
Sevrde: îmadiye, bizde kalmak şartile, Musul vilâyetinin şimal hududu.
Mart 1921 teklifinde: Bahis yok. Mart 1922 teklifinde: Bahis yok. Lozanda: Halli tehir edilmiştir.
e) Kafkas hududu:
Sevrde; Türk - Ermeni hududunun tayini Amerika Reisicumhuru Vüson a havale edilmiştir. Ve müşarileyh hudut olarak Karadeniz sahilinde Giresun un şarkından başlryan, Erzincan m garp ve cenubundan, E İm alt, Bitlis ve Van gölünün cenubundan geçen ve birçok n ika t ta Harbi Umumîdeki Türk - Kus cephesini takip eden bir hattı göstermiştir.
Mart 1951 teklifinde: Cemiyeti Akvam bir Ermeni yurdu tesisi için vilâyatı şark iyeden Ermen İstan a d e vroi una cak arazinin
231
tespiti zımnında bîr komisyon tayin edecek ve Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.
Mart 1922 teklifinde: Bir Ermeni yurdu teşkili zımnında
Cemiyeti Akvamın muavenetine müracaat olunacağından bahsedilmektedir.
Lozanda: Bu mesele bertaraf edilmiştir. i) Boğazlar mmtakası:
Sevrde. Kümelinin Türkiyede kalan bütün aksamı.
Anadolunun Adalar Denizi üzerinde takriben İzmir mmta-kasınm başladığı yerden bağlıyarak Manyas gölünün cenubuna ve Burs anın ve lzniğin biraz şimalinden ve Sapanca gölünün münte-hayi garbisinden Ahabadr deresinin munsabma giden hatla tahdit edilmiş bir mıntaka. Bu menatıkta asker bulundurmak ve harekâtı askeriyede bulunmak hakkı sırf Düveli İtilaf iyeye aittir. Keza mezkûr menatıkta Türk jandarması Düveli ttilâfiye kumandasına tâbi olacaktır.
Düveli ttilâfiye, bu mıntaka dahilinde askerî makasıt için kullanılabilecek yol ve şimendifer inşasmı men edebileceği gibi elyevm mevcut olanlar meyanında bu yolda kullanılabilecek olanları tahrip ettirebilecektir.
Mart 1921 teklifinde: Çanakkale cenubunda Tenedoe adasr-um (Bozcaada) karşısından Karabigaya giden hattın şimaliIc Boğaz içinin tarafeyninde 20 ilâ 25 kilometrelik bir nııntuka.
Çanakkale Boğazma hâkim olan her iki tarafındaki adalar.
Düveli ttilâfiye, yalnız Yunanistana kalacak olan Gelibolu ve bize kalacak olan Çanakkatede asker bulunduracak, bu suretle İstanbul ve İzmit şibthceziresini tahliye edecek ve Türk iyen in Is tan bu 1da asker bulundurmasına ve Anadoludan Ruınelİye veya Kümeliden Anadoluya asker geçirmesine müsaade edecektir.
Mart 1922 teklifinde: Çanakkalenin cenubunda Erdek şibih-
cezireei müstesna olmak üzere Çanakkale sancağı. Boğaziçinin cenubunda o zaman bitaraf addolunan mıntaka, yani takriben izmit şibihceziresi gayriaskerî mıntaka olacaktır.
Bizde, ttilâf işgal kuvveti kalmayacaktır, Lozanda: Gelibolu şibihceziresile Kumbağı, Bakla Burnu hattınm cenubuşarkisi, Çanakkale m intaka* in d a sahilden yirmi
232
kilometrelik bir inin taka ve Öoğaziçinin iki tarafında sahilden on beş kilometrelik birer mıntaka ve Marmarada da Emîrali sılasından maada adalar ve İmroz ve Tenedoa adaları, gayri askerî bir hale konacaktır.
Hiçbir tarafta Düveli itilâf iye işgal kuvveti kalmıyacaktır.
2. Kürdisi an
Se\Tde: Fırat m şarkmda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan mıntaka için Düveli İtilafiye murahhaslarından mürekkep bir komisyon mahallî muhtariyeti ihzar edecektir.
Muahedenin aktinden bir sene sora işbu havalinin Kürt ahalisi Cemiyeti Akvam Meclisine müracaatle Kürtlerin ekseriyetinin Türkiyeden müstakil olmağı istediğini ispat ederse ve Meclis bunu kabul ederse Türkiye bu havalideki her türlü hukukundan sarfınazar edecektir.
Mart 1921 teklifinde: Düveli İtilâfiye, vaziyeti hazırayı nazarı itibara alarak vc bu bapta Sevr projesinde tadilât icrasını nazarı itibara almağa mütemayildirler. Şu şartla ki mahallî muhtariyetler ve Kürt ve Asuri - Kel dan i menafiinin kâfi derecede himayesi için taraf muzdan teshilât ibraz edilsin.
Mart 1922 teklifinde: Bahis yok.
Lozanda: Bittabi mevzuubahs ettirilmemiştir.
3. İktisadî menafi ki nüfuz
Sevr Muahedesini müteakip Düveli İtilaf iyenin aralarında imza eyledikleri akor tripartitte:
a) Fransız mıntakai nüfuzu:
Suriye hududile takriben Adana vilâyetinin garp ve şimal hududu ve Kayseri ile Sıvasın şimalinden geçen ve Muş hariç işbu kasabaya takarrüpten sora Cezirei İbni Omere giden bir hattın dahilinde kalan mıntaka,
6) italyan mıntakai nüfuzu;
İzmit şibih ceziresin den çıktıktan sora Afyon Karahisarına kadar Anadolu şimendifer hattı ve oradan Kayseri civarında Erci-yaş dağı civarına kadar giden balla İzmir m m t akası Adalar Denizi, Bahri Sefit ve Fransız mıntakası arasında kalan mıntaka.
233
Mart 1921 de: Bekir Sami Bey ile Fransız ve İtalyan hariciye nazırları arasım d a imza olmmp hükümetçe reddolunan itilâflara güre,
a) Fransız mıntakai nüfuzu:
O sırada Fransız işgali altında bulunan yerlerle Sivas, Mamu-retülâzîz ve Diyarbekir vilayetleri.
h) italyan mintühai nüfusu;
Antalya, Burdur, Muğla, İsparta sancaklarile Afyon Kara hisar, Kütahya, Ay d m ve Konya sancaklarının bilâhare tayin olunacak aksamı.
Mart 1922 teklifinde; Mevzuubahs değildir,
Lozanda: Mevzuubahs olmamıştır.
4. İstanbul
Sevrde: Muahede samimiyetle tatbik edilmediği takdirde İstanbul da bizden alınacaktır.
Mart 1921 teklifinde; Bu tehdidin kalkacağı ve Türkiyenin Îstanbulda asker bulundurabileceği ve Boğaziçinin etrafındaki gayri askerî m m taka dan asker müruruna müsaade edilebileceği mezkûrdur.
Mart 1922 teklifinde: İstanbul dan ihracımız tehdidinin kaldırılacağı ve îstanbulda bulundurulabilecek Türk kuvvetinin tezyidi vadolumnaktadır.
Lozanda: Mevzuubahs olmam ıştır.
5, Tabiiyet
Sevrde: Gerek Düveli Müttefikadan (Yunanistan dahil) gerek teşekkül eden devletlerden birinin ( Ermenistan ve saire ) tabiiyetine girmek istiyen Türk tebaasından hiç kimseye Türk Hükümetince mümanaat e d i İm ivecek ve bunlarm yeni tabiiyeti kabul edilecektir.
234
Marj. 1921 teklifinde: Bundan bahis yok. Mart 1922 teklifinde: Bundan bahis yok, Lozan Muahedesinde: Bundan bahis yok.
Ancak müzakerat esnasında Düveli İtilâf iye bir adamın ta-büyetini tayin hususunda Türkiyedeki ecnebi sefa rat ve şehben-derhanelerin verecekleri vesaikin kâfi addedilmesini istemişlerdi. Bu teklif, Sevr projesinin balâda mevzuubahs olan 123 inci maddesinin bir şekli cedidi idi. Tabiatile taraf muzdan reddedilmiştir.
6* Adlî kapitülasyonlar
Sevrde: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonyanm temsil edildikleri dört azadan mürekkep bir komisyon kapitülasyonlardan müstefit olan sair devletlerin mütehassıslarile birlikte yeni bir usul tanzim edecek ve Osmanlı Hükûmetile istişare ettikten sora bu usulü tavsiye edebilecek.
Hükümeti Osmaniye bu usulü kabul etmeği şimdiden taahhüt edecek.
Mart 1921 teklifinde: İşbu komisyonda Türkiyenîn dahi temsiline Düveli İtil afiye razı olmaktadır. Mart 1922 teklifinde: Ayni teklif. Lozanda: Kapitüler hiçbir kay it yoktur!
İsti sarı mahiyette olmak üzere birkaç ecnebi mütehassısım beş sene için hizmetimize almağı kabul ettik.
7, Ekalliyetlerin himayesi
Sevrde: 191$ mütarekelerinden sora aktolunan bilcümle mu-ahedatta mevcut olan ahkâmdan maada Türkiyeye bilhassa zır deki taahhüdat kabul ettirilmek istenilmiştir:
a) Yerlerini terketmiş olan bilcümle gayri Türklerin yerlerine iadesi.
Reisleri Cemiyeti Akvamca tayin edilecek olan hakem komisyonları va$ ita sile bunlar m hukukunun iadesi ve ezcümle bu komisyonlar m talebi takdirinde gayri Türklerin tahrip edilmiş em* lakin in tamiri z minin da ücretleri hükümetçe tesviye edilecek i|çi-
235
lerin tedariki, tehcir ve buna mümasil işlerde zimcthal olduktan mezkûr komisyonlar tarafından iddia olunan bilcümle eşhasm teb'idi ilâ...
b) Türk Hükümeti, ekalliyetlerin parlâmentoda temsili niş-bîsini temin eden bir intihap kanun projesini iki sene zarfında Düveli Müttefikaya arzedecektir.
c) Patrikhanelere ve bunlara mümasil müessesata ait bilcümle imtiyaza t takviye ve tezyit edilmekte ve bunların idare eyledikleri mektep, eytamhane ve saire hususunda o ane kadar hükümetin muhafaza etmiş olduğu nisbî bir murakabe hakkı dahi refedilmektedir.
d) Düveli îtilâfiye, Cemiyeti Akvam Meclisile badelistişare işbu mukarrer atın temini icrası için ittihazı Jâzimgelen tedabiri tespit edeceklerdir, Türkiye bu hususta bilâhare ittihaz olunacak her tedbiri kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecektir.
Mart 1921 teklifinde. Ekalliyetlerden bahis yoktur. Bu teklif Sevrde yaprlacak tadilâttan bahis olduğu için bundan mezkûr muahedenin ekalliyetlere ait kısmmm tadil edilmiyeceği istihraç olunabilir.
Mart 1922 teklifinde: Türkiye ve Yunan is t andaki ekalliyet" ler hakkmda bir silsilei tedabirin teklif edileceği ve bunların hüsnü tatbikına nezaret etmek için Cemiyeti Akvamca komiserlerin tayin olunacağı mezkûrdur,
Silsilei tedabirin ne olacağı tasrih edilmemiştir.
Lozanda: Misakı Millimizde kabul etmiş, olduğumuz veçhile ve yalnız gayrimüslimlere mahsus olmak üzere Harbi Umumiden sora aktolunan bilcümle beynelmilel mu ah edatla mevcut olan ahkâm.
8. Ahkâmı askeriye
Sevrde:
a) Türk iyen in kuvayi müsellâhası şu er kamı tecavüz etmi-yecektir.
Maiyeti seniye kınası 700 kişi
Jandarma 35,000 »
Jandarmayı takviye için kıtaatı mahsusa 15.000 »
50.700
236
Bu miktara erkânıharbiye, mekâtibi askeriye talebesi, depo kıtaatına ve hidematı muhtelif ey e mensup efrat ve zabitan dahildir.
Kıtaatı mahsusanm 15 batarya cebel topu bulunabilecek ve eahra veya ağır topu olmryacaktır.
Memleket, muhtelif menatıka ayrılacak ve her mm takada bir jandarma kıt'asr ( legion ) bulunacaktır.
Jandarmanın topu ve aleti fenniyesi bulunmıyacaktır.
Mahsusî kıtaat kendi mmtakasmın haricinde istihdam edi-lemiyecektir.
Jandarma zabıtanı meyanında L500 ü geçmemek üzere ecnebi zabitan bulunacaktır. Her mmtakadaki ecnebi zabıtanı ayni millete mensup olacaktır.
Bilâhare tespit edilecek olan işbu menatıkm adedi zikredilmemekle beraber bunun Düveli İti lâf iyenin fikrince lâekal dört olacağı muahedenin bazı ahkâmından ve ezcümle bir legion un kuvvetinin umum legion 1ar kuvvetinin ruh*unu tecavüz etmiye-ceği hakkındaki hükümden istihraç olunabilir. Bu suretle İngiltere, Fransa ve İtalyan zabitanmm bulunacağı birer m intak a olacağı gibi ihtimal Yunanistan ve belki de ilerde Ermenistana birer mm taka verilmesi düşünülmüştür.
Kıtaatı mahsusa efradile jandarmalar hep ücretli olup hun-lar lâekal on iki sene hizmet edecek ve hizmeti mecburei askeriye kalkacaktır.
Her mmtakadaki legion a alınacak efrat ve zabitan o mm taka ahalisinden olacak ve muhtelif anasırın legion da temsil edilmesine imkân dairesinde itina olunacaktır.
Kuvayi bahriyemiz yedi sloop ve altı torpitoyu tecavüz etmi-yecek ve hiçbir tayyare ve kabili sevk balonumuz olmryacaktır.
Düveli İtil af iyeye mensup askerî, bahrî ve havaî kontrol komisyonlarının memleketimiz dahilinde her türlü murakabede bulunmağa hakları vardır. Bilhassa askerî komisyon;
Türkiyenin istihdam edebileceği, polis, gümrükçü, orman muhafızı ve saire gibi memurinin miktarını tayine-
Fazla kalacak esi İha ve cepanemizi tesellüme,
Memleketimizin menatıka taksimine, her mmtakada bulunacak jandarma ve kıtaatı mahsusa miktarının tayinine, bunlar m tarzı istihdam ve istimalini murakabeye, ecnebi zabitanm miktar ve nispetini tayine ve hükümetle müştereken yeni kuvayi müsel-1 abamızın tanzimine ilâ... memurdur.
237
Mart 1921 teklifinde:
Jandarma miktarı 45.000
Kıtaatı mahsusa 30,000 e iblağ olunmuştur.
Jandarmanın tarzı tevzii, Düveli İtilâf iyeye mensup s ali f üz -zikir kontrol komisyonu e hükümet arasmda anlaşarak vaki olacaktır.
Jandarmada zabitan ve küçük zabitan nispeti tezyit edilecektir. Ecnebi zabitan miktarı azaltılacak ve bunlar m kıtaata tevzii, kontrol komisyonu ve hükümet arasında hilitifâf kararlaştırılacaktır, (Bunda ihtimal her mmtakada ayni millete mensup ecnebi zabitan bulunmıyacağı kastedilmiştir.)
Mart 1922 teklifinde:
Ücretle müstahdem asker usulünün ipkası
Jandarmanın 45.000
Kıtaatı mahsusanın 4Û.Û00 e iblağı.
Jandarmada ecnebi zabıtanın in istihdamı Türkiyeye tavsiye edilmekle beraber bu cihet şart olarak dermeyan edilmemektedir,
Lozanda: Trakya ve Boğazlarda gayriaskerî hale ifrağ olunan menatıka ait tahdidattan maada hiçbir kay it yoktur. Hatta Boğaz-içinin iki tarafındaki gayriaskerî mmtakada 12.Û0Û asker bulundurabilmek hakkını muhafaza etmişizdir.
Bu m en atık için bile hiçbir kontrol kabul edilmemiştir.
9, Ceza
Sevr groje&mde: Türkiye, harp esnasında kavaidî harbiyeye muhalif surette hareket etmiş veya Türkiye dahilinde mezalim icra eylemiş ve tehcir ve saire gibi husus ata karışmış olan eşhası talepleri üzerine Düveli Müttefikaya (Yunanistan dahil) ve Tür* kiyeden arazi almış olan devletlere (Ermenistan ve saire) teslim edecektir. Eşhası mezkûre kendilerini talep eden devletin divanı harbi tarafından muhakeme ve tecziye edileceklerdir.
238
Mart 1921 teklifinde: Düveli tül afiye teklif atında bundan bahis yoktur.
Ancak Bekir Sami Beyin ingilizlerle imza etmiş olduğu mübadele mukavelenamesinde elimizdeki bütün ingilizleri tabiiye ederek bir kısım Türkleri mücrim addile İngilizler elinde bırakmağa muvafakat etmiş olması Sevr projesinde mevcut olan ahkâmı sa lifen in daha muhaffef bir şeklinden başka bir şey değildir.
Mart 1922 de: Bu meseleden bahis yoktur.
Lozanda: Bahis yoktur.
10* Ahkâmı maliye
Sevrde: Düveli ltilâfiye Türkiyeye muavenet zımnında ingiliz, Fransız ve İtalyan murahhaslarmdan mürekkep bîr maliye komisyonu teşkil edecekler ve bu komisyonda istîşarî mahiyette bir Türk komiseri bulunacaktır.
Igbu komisyonun vezaif ve salâhiyeti berveçhiati olacaktır:
a) Türkiyenin varidatını idame ve tezyit için her türlü teda-bir ittihaz edebilecektir,
b) Türk Meclisi Meb'usanına takdim edilecek olan bütçe evvelen malîye komisyonuna arz ve onun kabul ettiği şekilde Meclise şpvkolunacaktır. Meclisin yapacağı tadilât ancak komisyonca tasvip edilirse kabili icradır.
c) Komisyon doğrudan doğruya kendisine tâbi olacak ve azalan kendi muvafakatile tayin edilecek olan Türk maliye heyeti teftişîyesi vasıta s ile bütçenin ve malî kav anin ve nizamatın tatbikatını murakabe edecektir.
d) Düyunu Umumiye ve Osmanlı Bankasile anlaşarak Türkiyenin usulü meskukâtını tanzim ve ıslah edecektir.
e) Duyunu Umumiyeye tahsis olunan varidat müstesna olmak üzere Türkiyenin bilcümle varidatı işbu maliye komisyonunun emrine verilecektir. Komisyon bunlarla;
Evvelen;
Kendisine ve Türkiyede kalacak olan Düveli ltilâfiye işgal kuvvetlerine ait masarifi tediye ettikten sora 30 Teşrinievel 1918
239
tarihindenberi Düveli itilâf iye ordularının gerek bugünkü Türk i -yede gerek Osmanlı İmparatorluğunun muhielif aksamrndaki masarifini tediye eyliyecektir.
Saniyen:
Türkiye, dolayısile zarardide olan bilcümle Düveli Müttefi-ka tebaasmm zarar ve ziyanını tazmin edecektir.
Türkiyenin ihtiyaca ti bundan sora derpiş edilecektir.
f) Hükümetçe verilecek herbir imtiyaz için maliye komisyonunun muvafakati şarttır.
g) Komisyonun tasvibile eiyevm cari olan Düyunu Umumiye tarafından bazı varidatın doğrudan doğruya ci bay eti usulü mümkün olduğu kadar geniş bir surette tevsi edilecek ve bütün Türkiyeye teşmil olunacaktır.
Gümrükler, maliye komisyonu taraf mdan azil ve nasbolunan ve kendisine karşı mes'ul bulunacak olan bir müdiri umuminin idaresinde bulunacaktır ilâ....
Mart 1921 teklifinde: Salifüzzikir maliye komisyonu Türk maliye nazınnm riyaseti fahriyesi tahtmda bulunacaktır. Komisyonda bir Türk murahhas bulunacak ve bunun Türk maliyesine ait mesailde reyi olacaktır. Müttefiklerin menafii maliyesine müteallik mesailde ise Türk murahhas mm salâhiyeti ancak isti-şarî mahiyette olacaktır.
Türk Parlâmentosu, Türk maliye nazırile maliye komisyonu taraf mdan müştereken ihzar edilecek olan bütçede tadilât yapmak salâhiyetini lıaiz bulunacaktır. Fakat bu tadilât bütçenin tevazününü bozacak şekilde ise bütçe berayi tasdik tekrar maliye komisyonuna gönderilecektir.
Türk Hükümeti imtiyaza t vermek hakkını tekrar ihraz edecektir. Ancak, Türk maliye nazırı bu baptaki kontratların Türk hazinesi menfaatine muvafık olup olmadığını maliye komisyonîle birlikte tetkik edecek ve bu bapta müştereken bir karar ittihaz edilecektir.
Mart 1922 teklifinde: Maliye komisyonu teşkilinden sarfınazar edilmektedir. Fakat Düveli Müttefik aya olan harpten evel-ki düyunun ve makul bir tazminatın tediyesi zımnında lâzım olan kontrolün Türk hakimiyeti prensip ile telifine çalışılacaktır. '
240
Harpten evelki düyunu umumiye komisyonu ipka olunacak ve balâda mezkûr iş için Düveli İtilâf iyece bir tasfiye komisyonu tesis olunacaktır.
Lozanda: Bu gibi kuyudatın kâffesi bertaraf edilmiştir.
11* Ahkâmı iktisadiye
Sevrde: Kapitülasyonlardan istifade hakkı harpten evel bunlardan istifade eden Düveli Müttefika tebaasına iade edilecek ve bunlardan evelce istifade etmiyen Düveli Müttefika (Yunanistan ve Ermenistan ve saire) tebaasına da yeniden verilecektir.
(Bu hukuk mey anında birçok vergiden muafiyetin bulundu* gu ve tabiiyet bahsinde görüldüğü veçhile her Türk tebaasının Düveli Müttefikadan birinin tabiiyetine girmesine mümanaat etmek hakkının bizden nez'edildiği nazarı dikkate alınırsa bu hükmün şümulü daha ziyade tezahür eder.)
Gümrük tarifeleri için 1901 tarifesi (% 8) iadeten tesis edilmektedir.
Türkiye Düveli Müttef ikaya mensup sefa ine lâekal Türk se-famine verdiği hukuku tanıyacaktır.
Ecnebi postalan iadeten tesis olunacaktır.
Mart 1921 teklifinde: Yalnız ecnebi postal arının bazı şerait tahtında ilgasının derpiş edileceği söylenilmekte, binaenaleyh ahkâmı saire ipka edilmektedir.
Mart 1922 teklifinde: İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve Türkiyenin murahhaslarından ve kapitülasyonlardan istifade eden diğer devletlerin mütehassıslarından mürekkep bir komisyon sulhun mer'iyete duhulünü müteakip geçecek üç ay zarfında İstan-bulda içtima edip kapitüler usulün tadili zımnında teklifat ha-zırlryacaktır.
Mali hususatta bu teklifat tebaa i ecnebiyenin Türklerle müsavi vergi vermesini temin edecektir. Keza bu teklifat gümrük resminde lüzum görülecek tadilâtı icraya matuf olacaktır.
Lozanda: Kapitülasyonların her nev*i tamamıle ve ebediyen Jâğvolunmuştur.
C II. — 16
241
12* Boğazlar komisyonu
Sevrde: Kendine mahsus bayrağı, hütçesi ve zabıtası bulunacak olan işbu komisyon gemilerin Boğazlardan müruru, fenerler, kılavuzluk ilâ»., ile iştigal edecek ve evelce meclisi âlii sıhhinin ifa eylediği vezaîf ile tahlisiye bidem atı badema komisyonun nezareti ulunda ve onun talimatı dahilinde ifa kılınacak ve komisyon Boğazların serbestisini tehlikede addedince Düveli İtilâ-fiyeye müracaat edebilecektir.
Komisyonda Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusyamn murahhasları iki reye malik bulunacaklardır.
Amerika arzu eylediği andan ve Rusya Cemiyeti Akvama da* hil olduğu takdirde ve o andan itibaren komisyona iştirak edebi* leeekl erdir.
Komisyon azaları muafiyeti dıplomatikiyeden istifade edeceklerdir. Komisyona münavebe ile ve ikişer sene müddetle iki reye malik devletlerin murahhasları riyaset edecektir.
Mart 1921 teklifinde: Türk murahhası dahi iki reye malik olacak ve Boğazlar Komisyonuna riyaset edecektir.
Mart 1922 teklifinde: Keza Türk murahhası komisyona riyaset edecektir. Boğazlarla alâkadar bilcümle devletler komisyonda temsil edileceklerdir.
Lozanda: Komisyonun riyaseti bize verilmiştir.
Komisyonun vazifesi sefa in in Boğazlardan müruru keyfiyetinin Boğazlar mukavelesi ahkâm ma muvafık olmalına itinadan ibarettir. Komisyon her sene Cemiyeti Akvama rapor verecektir.
Keza mezkur muahede ile İs tan bul d a ki beynelmilel sıhhiye meclîsi lâğvolunarak sıhhiye umuru Türkiye Hükümetine terkedilmiştir.
Muhterem Efendiler, Lozan Sulh Muahede namesinin ihtiva ettiği e&asatı, diğer sulh teklifi eril e daha fazla mukayeseye mahal olmadığı fikrindeyim. Bu muahedename, Türk milleti aleyhim*, asırları] an ht»r i hazırlanmış, ve Sevr Mu&he-deııanıegiie ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastin ittlııdaımnı ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devrine ait tarihte emsali namesbuk bir siyasî zafer eseridir 1
242
Efendiler, Lozan sulh müzakeratr esnasında, tekevvün eden ve sulh aktolunduktan sora, ifade ve igaa edilen, bir meseleyi, buradas mevzuubahs ederek efkârı umıuniyeyi tenvir etmek isterim. İfade ve igaa olunan mesele, Heyeti Murahhasa Reisi tsmet Paşa ile, Heyeti Vekile Reisi Rauf Bey arasında tahaddüs eden ihtilâftır.
Bu ihtilâfı, ait olduğu vesaiki tetkik ederek esash ve ciddi esbaba istinat ettirmek müşküldür. Buna nazaran, ihtilâfı, daha ziyade ruhî ve hissi sebepler tahtında mütalea etmek lâzım olduğu fikrindeyim.
Muhtelif münasebetlerle, beyan etmiştim ki. Lozan Konferansı mevzuubahs olduğu zaman, Heyeti Murahhasa Riyasetinin Rauf Bey tarafmdan ifası temayülü vardı. Filhakika, Rauf Bey, Heyeti Murahhasa Reisi olmak istiyordu, tsmet Paşanm, askerî müşavir olarak, kendişile beraber gönderilmesini de benden rica etmişti. Ben, Rauf Beye; îsmei Paşadan istifade etmek, onun, ancak, reis olarak gönderilmesile mümkün olacağı cevabını verdim r Sora malûm olduğu veçhile, Rauf Beyi göndermedik, tsmet Paşa ordunun başmdan almdı. Hariciye Vekâletine intihap ve Heyeti Murahhasa Riyasetine tayin olundu.
Lozan Konferansının birinci devrini müteakip, tsmet Paşanın, duçar olduğu tarizleri, tenkitleri izah etmiştim. Buna rağmen, ikinci defa Lozana gönderilen, yine tsmet Paşa oldu. İsmet Paşa, Lozan müzakeratmı büyük bir kiyasetle idare ediyordu. Müzakerat safahatını, muntazaman Heyeti Vekileye bildiriyordu. Bazı mühim mesai!de, Heyeti Vekil enin rey ve mü taleasmı soruyor veya talimat talep ediyordu. Halli lâzımgelen mesail, mühim, mücadele ciddî ve üzücü idi. Rauf Beyde, İsmet Paşanm, müzakeratr tarzı idaresini beğenmemezlîk hissi hâsıl olmuştu. Bu hissini, Heyeti Ve-kiledeki rüfekasma da telkin arzusuna düşmüştü. Heyeti Vekilede, İsmet Paşanın raporları okundukça, zaman zaman, İsmet Paşa, bu işi başa ram ryacak denmeğe başlanmış., hatta, bir aralık, İsmet Pahayı geriye çağırmak teklifi ortaya atılmış.. Rauf Bey, derhal bu teklifi, reye vazetmeğe kalkışmış,. Müdafaai Milliye Vekili olarak Heyeti Vekileye dahil bulunan Kâzım Paşanın itirazı üzerine sarf m azar edilmiş..
243
Ismel Pahada, Heyeti Vekile Reîal Rauf Beye İt a r 5 j ademi e hû niyet hissi b^ş-
Yı.]f.:.Tl tamiratı meselesinde., dolayı İsmet Paşa ile Heyeti Vekile areatnda hasıl o I « a noktai onlar farkı v« gerginlik
Diğer tarafta, tsmet Paşada da, Heyeti Vekile Reisi Rauf Beye karşı, ademi emniyet hissi başlamış» Rauf Beyin imzasile aldığı noktai nazarlardan, Rauf Beyan, beni haberdar etmeksizin talimat vermekte olduğu endişesine düşmüş»
Nihayet, tsmet Paşa, müseakeratın ciddî ve nazik safhalara girdiğinden bahsederek, benim, bizzat vaziyeti takip etmemi yazdr.
Gerçi, ben, tsmet Paganın raporla rm d an ve Heyeti Vekile kararlarından haberdar ediliyordum. Fakat, Rauf Beyin mukar-reratı tebliğ eden yazılarının tarzını kontrol etmiyordum, tsmet Paşanm, nazarı dikkatimi celbetmesi üzerine, Lozan müzakeratı-m) Heyeti Vekil ede bizzat takip etmeğe ve bazan Heyeti Vekile kararlarını bizzat kaleme almağa lüzum gördüm.
Mevzuubahs ettiğimiz mesele hakkında, sarih ve kat'î bir fikir verebilmek için tsmet Paşa ile Rauf Bey arasında muhtelif mesaile ait olmak üzere cereyan eden muhaberattan, yalnız bir* iki meseleye ait bazı muhaberatı muvacehenizde tetkik edeceğim.
Yunan tamirat meselesinden dolayı, Yunanistan gergin bir vaziyet aldı. İsmet Paşa üe Venizeîos arasmda bu meseleye dair olan müzakere ve münakaşa inkıta etti.
İtilâf Devletleri murahhasları, İsmet Paşaya; Karaağacın bize terki ve tarafımızdan tamirattan feragat etmek suretile, Yunan tamiratı meselesinin halli teklifinde bulunurlar. İsmet Paşa, Karaağacın, talep ettiğimiz muhik tamirata bir muadelet teşkil ede-miyeceğini ve diğer taraftan müttefiklerle aramızda bulunan ve daha evel halledilmiş olan tamirat meselesinin bu konferansta teyit ve tespit edilmediğini, her iki meseleyi hükümete iblağ mecburiyetinde olduğunu beyan ve ifade eder. tsmet Paşa, bu vaziyeti 19 Mayıs 1923 tarihli şifresile, İcra Vekilleri Heyeti Riyasetine bildiriyor ve «hükümetin kararının acilen iş'arım istirham eylerim.» diyor.
tsmet Paşa, bu iş'arma, üç gün geçtiği halde cevap almaz.* 22 Mayıs 1923 tarihinde, İcra Vekilleri Heyeti Riyasetine, müstacel işaretile §u şifreyi de çeker:
«Yunan tamiratına mukabil, Türkiyeye Karaağaç ve civarı» nm terki hakkında, Müttefikler taraf mdan vaki olan teklif hakkında hükümetin noktai nazarının iş'armı 19 Mayıs 1923 tarih ve 117 numaralı telgraf name ile istirham etmiştim. Emri devletlerinin tacili müsterhamdır.&
244
Rauf Bey, ismet Paşanın iki telgrafına, 23 Mayıs 1923 tarihinde cevap veriyor.
Cevabın birinci maddesi şudur: «Karaağaca mukabil tamirat bedelinden sarfınazar edemeyiz,&
Cevabın üçüncü maddesinde, bazı mütalealardan sora «Yunanlıların bunu vcremiyeceklerini, Müttefiklerin söylemesi şayanı istiğraptır ve kabul edilemez.» deniliyor.
Cevabın beşinci maddesinde, yine bazı muta İcattan sora, şu noktai nazar dermeyan ediliyor: «Bu meselenin Müttefiklerle sulha mâni olmaması için, bizi Yunanlılarla halde serbest bırakarak kendileri sulhu akteylemeleri şıkkı müreccah görülmüştür.»
tsmet Paşa. 24 Mayıs 1923 tarihinde Rauf Beye yazdığı müteakip dört raporunda, şu malûmat ve mütaleatı dermeyan ediyor: «Madde 1 — Bugün Jeneral Pelle geldi. Yunan heyetinin iki gün sora, yani cumartesi günü tamirat meselesini resmen mevzuubahs etmeği teklif ettiğini ve o zamana kadar tarafımızdan cevap verilmezse cumartesi günü Konferanstan çekileceklerini tebliğ ettiklerini bildirdi. Ben, tamirat hakkında îıenüz cevabınızı almamış idim. Hükümetimden cevap gelmedikçe yapılacak bîr şey olmadığını ve bu tebligattan müteessir olmadığımı söylemekle iktifa ettim.»
«Vaziyetin son devreye geldiği kanaatindeyim, Tereşguhatı umumiye ve gazete havadisleri umumiyetle bedbînanedir.» Madde 2 — Muhtelif mesail üzerine Riyaseti Cel il elerinin cevap-larmı al d mı. Şayanı dikkattir ki tamirat işinde Ankaranın ret cevabı verdiği daha evel burada şayi olmuştur. Bizim menafi! den tereşgulı ihtimali yoktur. Çünkü teklifi ve cevabı henüz kimse bilmiyor*.....»
tsmet Paşa, Yunan tamirat meselesi hakkındaki kanaatini şu suretle bildiriyor: «Karaağacı ve civarını ihtiva eden teklifi kabul ile Yunan tamirat meselesinin tasfiyesi bizzarure muvafıktır. Yunanlılara para tediye ettirmek Müttefiklerce gayrikabil denildiği gibi bütün Müttefikler aradan çekildiği halde muhtemel muharebeyi kazandıktan, sora dahi para almak için vesaiti teyidiye olmadığından, tediye esasında ısrar, çıkmaz bir yoldur ve her memlekette müspettir ve mücerreptir ilâ...»
tsmet Paşa, bu noktai nazarını pek makul ve durbinane mü-taleatla tavzih ettikten sora, «Konferansın vaziyeti hazırasma göre iktisadî, ticarî ve ikamete müteallik mevat ve bilcümle mevaddı
245
saire ekseriyeti mutlaka ile iyi bir surette ha 11 olunmuştur ve olunmaktadır»,»
«Tahliye henüz tespit olunmadı. Fakat, arzumuz veçhile tespit olunmak memuldur ve zaten esastır.» diyor ve sair meselelerin vâsıl olduğu ve olabileceği neticeleri de bildiriyor ve ondan sora şunları yazıyor: «Hulâsai kanaatim şudur ki, hükümet bizim talimatımızda münderiç mevaddı esasiye dahilinde kaldığı ve Yunan tamiratı teklifim veçhile tesviye edildiği takdirde, sulhu istihsal etmek ümidi cidden kuvvetlidir. Kğcr hükümet, Yunan tamiratı sebebile inkıtaı göze alırsa ve eğer talimatımızda münderiç o İmi yan mevaddm nagehani eşkâline göre) efkârı sabite dermeyan etmekte devam ederse sulhun imzası meşkûktür.»
^Kabotajın bilâkaydüşart ilgasmr veya meselenin sulhtan so-raya talikim terviç ve iltizam ettik; fakat, şeraiti muayyene dahilinde, iki senelik bir mukavelei hususiye ile halli meseleye imkân bulabildik. Halbuki bu mesele hakkında dahi yeniden mevaddı sabite tebliğ buyuruyorsunuz.» Ondan sora, tsmet Paşa şunu yazıyor:
«Hulâsa i kararım şudur: Men af timize muvafık ve kabili istihsal azamî şeraiti cami bir sullh muahedenamesi ihzar olunmaktadır. Gerek Yunan tamiratı: ve gerek mesaili saire de daha fazla menafi istihsaline imkân görmekte ve inkıtaı göze almakta hükümet sabit ise ben bu kanaate iştirak etmiyorum. Bu noktayı vazı-han ve derhal bana bildirmesini hükümet reisinden talep ediyorum. Aramızda mutabakat olmadığı takdirde vazifem, Heyeti Murahhas ayı burada bırakarak memleketime avdet etmek ve heyeti hükümete şifahen de vaziyeti bir defa izah ettikten sora, harp ve sulh vadisinde, mevkii meşguliyetimi hitama erdirmektir.»
tsmet Paşanm, telgraflarmm son maddesi şudur: «Mülâhazatımın aynen, Büyük Millet Meclisi Reisine (yani bana) iblağını istida ederim.»
Efendiler, bu verdiğim malûmattan, tebarüz eden nokta şudur: İsmet Paşa, Karaağaca mukabil Yunan tamirat meselesini tesviyeyi muvafık görüyor ve ihzar olunmakta olan muahedenin kabili istihsal azamî şeraiti cami olduğu kanaatinde bulunuyor.
Rauf Bey de, Karaağaca mukabil tamirat bedelinden sarfınazar edemeyiz diyor.
246
Ben, Rauf Bey ile İsmet Paşa arasında, cereyan etmiş olan tekmil muhaberatı mütalea etlikten sora, esas itibarile tsmet Paşanm noktai nazarını terviç ettim. Fakat, gerek Rauf Bey gerek ismet Pasa noktai nazarlarında çok musir görünüyorlar ve noktai nazarların ifadesinde her ikisi pek keskin kelimeler kullanmış bulunuyorlardı. Rauf Bey, Meclis ve millet efkârı umum iyesinde hüsnü telâkki edilebilecek ve ifadesi parlak bir propaganda zemini üzerinde idi, (Memleketimizi tahrip etmiş olan Yunanlılardan, muazzam zaferimize rağmen, tamirat bedeli talebinden sarfınazar edemeyiz! itilâf Devletleri, Yunanlıları bizimle kargı karşıya serbest bıraksınlar! Biz, onunla hesabımızı görürüz î) noktai nazarının müdafii oluyor..
Bütün sulh meselesini ve büyük sulh esasatım takip eden tsmet Paşa ise Heyeti Vekile reis ile bu ihtilâf gününde Yunanlılara karşı fedakârlık teklif etmek mevkiinde bulunuyordu. Bu noktai nazarm isabet ve zarureti kabulünü efkârı umum iyeye izah etmek bittabi okadar sebil değildi.
Meseleyi, o yolda halletmek lâzımdı ki, hem tsmet Paganın teklifi kabul edilerek sulh olsun ve hem de Rauf Bey ve riyaset ettiği Heyeti Vekile yerinde kalıp sulh aktolununerya kadar mesaisine devam etsin!
Alelıtlak tarafeyne karşı aldığım vaziyet yumşak olmadı. Bir tarafa hak vererek diğer tarafı ilzam etmek sistemini tatbik etmedim. Vaziyeti nasd mütalea ve noktai nazarımı nasıl vazettiğimi izah irin. 25 Mayı- 1*)23 ^ünü aktfduium Ht*ycrti Vekile ihtimamı müteakip, İsmet Paşaya yapılmış olan tebligatı aynen arzedeceğim.
İsmet Paşaya iki şifre telgraf yazıldı. Biri, Heyeti Vekile karan olarak Rauf Beyin imzasile çekildi. Bu telgrafı ben, Kâzım Paşaya dikte ettim* Diğerini bizzat yazdım ve kendi imzamla gönderdim. Rauf Beyin imzasile çekilen telgrafname şudur:
Bu t İsmet Paçama uok-Uinı n-riDj terviç ettim
Meseleyi hat için bir ta-raia bak vererek dijer tarafı Mum etmek aitte-mini tatbilc etmedim
hotet P*4* Hasretlerine
24 Mayıs 141 ila 144 numaralı telgraf nameleri ürerine Gazi Paga HiUrtlleri riyasetinde müçtcnıi Heyeti Vekile kararı berveçhiali nrznlunur:
Sulha mâni ulun enindi ve muallâk meaail İmce bir kül telâkki edilmektedir. Bu mesajlden herbungi biri bâd bir gckil aldığı y.ımnn fedakarlığa davet edilir vc lnr fedakârlığı turun sürecek oltirenk mü leh n ki mesai İm aynı Şekilde &ar»rı-miza ballolurmıafi] ihtimalini kuvvetle, takviye ederit.
247
Yunan tu in im t meselesinde fedakarlık yapılacak olursa bu fedakârlık biç olmazsa cîmı muallakta bulunan vk kizire istihsali elzem «lan meısailtn lehimize intacı £uretile tnılha hadim olmalıdır.
Binaenaleyh Düyunuuınumîye faizleri ve kısa zamanda tahliye ve adliye formülü ve şirketler tazminatı mesailinin Yunan tamiratı mcselesrle birlikte vazo-Umması ve lehimizde ballı temin ve taahhüt edildiği takdirde mukabilinde ancak bu fedakârlığın ihtiyar edilmesi muvafık olabilir.
Bu gekil dahiliode azamî nıenafiı temin edecek olan bir sulh istihsali mümkün olduğu ve bunun haricinde uzun müzakcratın hayırlı bir sulh getirmîye* ccj£î kanaatinde olan heyet, son ve kat1! şekilde konferansa teklifatta bulunarak cevaba intizar etmenizi rica etmektedir,
Hüseyin Rauf
Benim yazdığım telgraf name de budur:
tem et Faja Hasretlerine
24 Mayıs ve 141 ila 144 telgrafnameleriniz muhteviyatı Heyeti YE:kilede hlr. liktc tetkik ve müzakere edildi, Heyeti Yekileee ittihaz olunan karar Heyeti Vekile Riyasetinden bildirildi. Benîm mütalealıın:
1 — Üzerinde tevakkuf ve ısrarı mü&lelzim olan mesele Yunan tamirat mc-selesinde Türkiyenin ihtiyar edeceği feılnk arlık nokta?, değildir. B«lkî hu fedakârlığa muvafakat edebilmek için sulhun akline mâni olan esas ve mühim mesailin henüz halledilmemi a ve memul edildiği surette hallolunabileceğiue kanaatbahg de-lül Wu nmam ıs olmasıdır. Filhakika halloluııdugu veya hail olunabilecek tahmin edilen iktisadi mcüail Ankarada toplanmakta devam eden şirketlerle vukubuJacnk müzakeratın neticesine muallâkta:. Mezkûr şirketlerin ise müfrit metalîpte bulundukları şimdiden anlaşılmıştır.
2 — İktisadî ve malt ınesail İtilâf Devletlerinin nokta! nazarına göre yani aleyhim iz dr halledil inciye kadar İstanbul tahliyesinin teahhurunda musir bulunmalarından endişe büyüktür ve ciddîdir. Hatta bu teahhurun Musul meselesinin İngiltere lehine halline kadar devamı da kuvvetle varidi hatırdır.
£ — Borçlarımızın iikJteî tediyesi meselesinin dahi Muharrem Kararnamesinin mer'iyeti hakkında beyanname talebinde nuı&ır bulunuldukça Lehimize balloluna-mjyacafr görülüyor,
4 — Adliye formülü Mütelifinin teklifi Üzerine kabul edilmiş olduğu halde bilahare nükûî ve bunda musir bulunmaları cayi dikkattir.
5 — Binaenaleyh Yunan tâmiratı meselesinde bizi fedakârlığa icbara kalkışmaları sebebini şu suretle mülalca ediyorum:
Yunanlılar uzun müddet ordularım cilâlı allında tutmak vl:- yıpratmak iste-iniyorlar. Türkiye ile aralarında halli lâzım gelen tamirat meselesini kendi arzulan veçhile hallettirerek emin ve sakin bir vaziyete geçmek ihtiyacındadırlar. İtilâf Devletleri ise bizim hayalî addettiğimiz mesaili lehimizde halletmek kararında olmayıp mümkün olduğu kadar uıüzakeratı ulutarak ve her mesele üzerinde bi*. yıpratarak eo nihayet kendi lehlerinde fedakatlı&t mecbur etmek kararındadır'
248
Iht. Yunanlıların harekâtı askeriye ile istihsali maksat eylemelerine dahi razı fil-madıklarından maksutlarını, bizi bittazyik yaptırmakla Yunanlıları memnun ve sakin bir hale koymak istiyorlar. Biz, bu ısrar kargısında fedakârlık yapmakla suîhü tr.-j:-.: hizmet ).m ı j ı i:: iY 111 (¦: ı ğı ] M: z ı zan r ı fX mi yorum» Bilâkis yine zaman geçerek ve sulhun teessüsü için nihayete kadar fedakârlık yapmak mecburiyeti karsısında bırakılacağız, İzmirin istirdadından bugüne kadar dokuz uy geçti* Bu tarzda daha dokuz ay geçebilir.
Ehemmiyetle nazarı dikkate almak lâzımdır ki, gayri muayyen müddet için intizarda kalmıya muvafakat edemeyiz.
6 — Aleyhimize olan mesaîlde fedakârlık etmek ve lehimizde halli zaruri olan mesaili ayni zamanda temin etmemek bîzî zayıf ve mü&kül vaziyete sokar. Bu* nun için sulha esas olacak mesailin heyeti umumiyesini bir kül olarak nazarı dikkate almak ve bunn sarih ve kafî olarak konferansın nazarı dikkat ve kabulüne ciddiyetle vazetmek ve bu hususta teminata malik olmadıkça, fedakârlığı: müstehüm mesailin halli katisine muvafakat etmekten kafi yy en mücanehet etmek zamanı gelmiştir.
7 — 24 Mayıs 141 numaralı telgraf namenizle bildirilen hulasai kararınızda istical buyurmanlu»izi rica ederim. Esası meclisten gelen talimatın mühim olan» malî ve iktisadî ve adlî ve idarî meaaüde hukuku hayatiye ve îutiklâliyenin tam ve emin alarak istihsali henüz mümkün olamadığına göre fedakârlık noktasında ısrar göstermeyin!?*
8 — İtilâf Devletleri bize hayat ve istiklâlimizle alâkadar ınesailcEe behemehal aleyhimizde esaslı şerait kabul ettirmeğe karar vermedikçe tamirat meselesinde göstereceğimiz ciddî vaziyet üzerine Yunan orducunun hareketine müsaade ve dolayısilc heyeti unıumiyenin filen hali harbe duhul etmelerine muvafakat edemezler. Eğer menfi noktai nazar muhafazasındaki kararları kat'î ise Yunan tamirat meselesinde değilse Islan bu lun tahliyesi veya düyunun sikkeî tediyesi veya adlî niesa.it ki, bütün cihanı alâkadar eder, o meselelerde daha müsait şeraitte aleyhimizde filiyota geçer. Fakat fark bizim daha zayıf vaziyetimiz olabilir»
9 — Yunanlıların cumartesi günü konferanstan çekilmelerine mümanaat edebilmek için arzularını kabul etmek lehimizde değildir ve böyle bir müfa-rekat İtilâf Devletleri ayni harekete iştirak etmedikçe hiçbir mana ve tesiri haiz olamaz. Eğer konferanstan çekileceklerini tebliğin manası, filen harekâtı askeriyeye geçeceklerini ihbar İse bu hususta İtilâf Devletlerinden bihakkın istizah edilecek noktalar vardır.
10 — Hulâsa; böyle seri ve ani tehdit karşısında baglıbaşına bir meselede fedakârlığı kabul etliğimizi ifade etmek, sulhu uzaklaştırmak mahiyetinde telâkki olunabilir. Tekrar ediyorum. Esas mesaili halle İtilâf Devletlerini davet buyurunuz Efendim.
35/5/1923 Mustafa Kemdi
Bunlardan başka, tsmet Paşaya, zata mahsns işaretile de ayrıca şıı kısa şifre telgrafı çektim:
249
Şifre alîdir. 25 M ayrı 1923
İsmet Paça Hazretleri De
H t yeli Vekile Riyasrtilc Htytti Mtırahha&anın tekmil muhaberatım hir defa daha karşılattırarak letkika lüzum gördüm* Bazı telgraf haznelerde, tartı bey anda, arada stûtefehhümat var gibi bir man» istihraç ettim. Tamiratı kabul ve ademi kabulde nsrar yoktur» Bunu izah için vaziyet ve nokta i nazarlarım hakkımla ayrıca mütaleatjmı atfettim. TahaHittt.rİR jtnzIcrindcLn öperim kardeşim..
Mustafa Kemal
Bu telgrsfnameler muhteviyatına nazaran, Karaağaca mukabil Yunan tamiratından feragati esas itibarile kabul ettiğimiz sarihtir. Ancak mesaili esasiyede elzem ve hayatî addettiğimiz hu* suslarm temin edilmesi şartına da, İsmet Paşanm nazarı dikkati cel bedii mistir.
İsmet Paşanın da hu i surattan istihraç ettiği mana ve maksat böyle olmuştur.
tsmet Paşa, mütaleatının aynen bana iblağını Rauf Beyden istida ettiği 24 Mayıs 1923 tarihinde, doğrudan doğruya bunu hitaben de bir telgraf çekmiş.. 24 Mayısta çekilmiş olan bu telgrafı, ben, 26 Mayısta aldım. Telgraf hariciye şifresile gelmiş ve Rauf Bey tarafından görüldükten sora bana gönderilmişti. Halbuki bu telgraf name mü f adı, Rauf Beyden nevama şikâyeti t uzamınım ediyordu- tsmet Paşanın telgrafı şudur:
Lozan
24 Mayı a 1923 kealdetl 2fr Mayı» 19*3 vürudu
Adet 145
Gazi Mustafa Kemal Pas* Hazretlerin*
Vaziyet hakkında Heyeti Vekile Riyasetine mufassal rapor takdim ettim, FldkûmeUc aramızda ihtilâfı t^asi vardır. Mutabakat olmazsa .miri m.-. İnu-ıy.-t ve kararındayııu. Raporumun /alı Kiyagetpen irilileri ne iblağım tasrih ve fctida eyle* idim. Konferans son günlerinde ve vaziyet teahhura gayrtmütchammil andadır. Kanaatime göre sulh, »erdettiğim nikatı nazar dahilinde kabili temindir. Zatı Kıyasctpcıtahilerinin bu fevkulâdı) Kumanda variyeti umumiyeyi yakından takip buyurmaları ruüslerhundır.
ismet
Diğerlerinden bîr gün tı-ulthurla gelen bu telgraf aynen Cari Pata Hazretlerine arz edilerek lir
26/5/1923 Hüseyin Rauf
250
Ayni günde İsmet Paşaya şu cevabı verdim:
4-
§ifre: Makine, bağında
Ankara, 26/5/1923
İsmet Paşa Hazretlerine
24 Mayıs 145 numaralı çifrej i 26 da aldım. Ondan evel muhtasar ve nıufjı«Hnl iki şifre yazdım. Variyeti takip ediyorum. Av del k ararın nın saikı tamirat me*e-|?*İT)dc ftJjkârl:k m Mu âtına fıJrr; .:Errcru ciıjiilıiir. I .miri dsiivs-indr ((¦ f ı! nj *r devam halinde daha mîLuii Mtfhaya geteetğinisti memul ederim. Heyeti Vekile İl* aranızda marj su» ihtjLıft nazar bertaraf edilir, (döllerinizden öperim efendim.
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa, 26 Mayıe 1923 tarihinde, Heyeti Vekile Riyasetine yazdığı raporlarda, Heyeti Vekile Riyasetinin tebligatını ve benim telgraf name) erim muhteviyatını ve Heyeti Murahhasaya verilmiş olan esas talimatı nazarı dikkate aldığını ve o yo]da hareket ettiğini izahtan sora 26 Mayıs günü öğlenden sora Müttefikin murahhaslarının, Yunan tamiratına mukabil Karaağacın kabul edilmesi hususundaki tekiifini kabul ettiğini ifade eylemiş oldu* ğunu ve diğer meseleleri birkaç gün zarfında intaç edebileceğini bildirmiş..
Ranf Bey, bu raporları bana 27 Mayıs 1923 tarihinde §u tezkeresine lef fen gönderdi.
154/155 27 Mayı» 1923
Türkiye Büyük Millet Merliri Riyaneli Celilerine
lamel Paşa Hasretlerinden mevrut 26 Mayı» 1923 tarihli telerafname sureti leffcn takdimi huzuru «amileri kılındı Efendim.
Hariciye Vekâlcli Vekili
Hüseyin Rattf
Rauf Bey, aynî tarihte İsmet Paguya da şu tebligatta bu* lunmuş:
27/5/1923
hmet Pa$a Hazretlerine
26 Mayıs» İSİ hümuı-nya:
Heyeti Murahhasımın Yunan tamiratı hakkındaki hatlı hareketi Heyeti Vekile ııin talimatına ıtarahnten mugayir gorülmii&iür. Müçkül vaziyette kalan Heyeti Vekile menafii milleti derpiş ederek i£Tar buyuruMu&u veçhile mesaili jiiüNjili-
251
menin üç dört gün zarfında İntacı hakkındaki kanaatin file münkulip »İmanına intizarca telakki yat ve mülatralını lebdi! etnıîyecektir. Evelki irlgmfu mezkûr diğer mesaili esasi yede fedakârlığın kafi yyen mevraubahi olamryaeagı tabiidir
Efendini.
Hüseyin Rauf
tsmet Paşanın, Karaağaca mukabil tamirattan feragati ifade ettiğine dair olan raporlarına muttali olduktan sora, 25 Mayjs 1923 tarihli ve Rauf Bey imzalı tebliğ muhteviyatını tahlil ederek kendisine şu telgrafı yazdım:
27/5/1923
Iftnıet Pata Hazretlerine
Heyeti Vekile kararımla eaaall üç nokta vardı. Birincisi; tamirat meseleainde fedakârlık mühim mesaili muallâk an m lehimize intacına mukabil elmalıdır, ikincisi, Düyunuumumiye faizleri ve kısa zamanda tahliye ve adliye formülü ve şirketler tazminatı meselesi — yani on iki milyon liranın efrat ve tebaanı nc uluma ahun tekmil şirketlere aidiyeti kabul edilerek başkaca tazminatın mevzuu İmli* edilmemeli — mesailinin tamirat meoclenıle birlikte vaz'ı ve mezkûr dört mesel enin lehimizde halli temin edildiği takdirde a uruk tamiratta fedakârlık muvnfık ola-J.ılir. Üçüncüsü; son ve kal'î şekilde konferansa teki ifana bulunarak cevaba intizar etmek.
Heyeti Murahhasanın tclakkîyat ve barekâtmda Heyeti Ycktlenin mütıılea ve işTamıa mutabık olmıyan noktalar şunlardır.
1 —Heyeti Murahhasa, yal hm mesaili muallaka! esası i ye yi kül addelmiç ve tamiratı hane tutmuştur
2 — İnkıtaın, Yunanlıların konferanstan çekilmesile ve Mudanya mukavelenamesinin bozulması. Yunan ordu»unun tecavüzü ile olmasında mahzur Rtirerek di^cr mesailde anlaşmak mümkün alama*** inkıtaın tarafımızdan yapılman tercih olunmuştur. Bu nokta eayi teemmüldür.
3 — Yunan tamirat memelerinde fedakârlığı kabul ettikten sora diler meuili birkaç gün zarfımla rıeiirrlrmlÎMiH-k sıkkının ihtiyarı da mühimdir. Büyle bir kanaat henüz Heyeti Yeki E ede tahaşşüt etmiş değildir. Filhakika mesaili mühim um lehimizde olarak üç, dürt tün zarfında intaç edilebilirse tamirut meseleitinin takdiminde mutasavver mehazir bertaraf edilmiş olur. Ancak ümit İjerirdİftiniz mehilden sora Mnharr«ııı Kararnumeriinin teyidi meallerinin ehemmiyeti esaıiycyi muhafaza etmekte olduğu heyan buyurulmaktadır.
4 — Konferansın, kuponların tediyesi meselesi yüzünden înkıtu etmesinin dahil ve harice kargı bîzİ daha kuvvetli bulunduracağı mülakatı da şayanı tamiktir.
Bu meıselcde hüıün hariç, aleyhtanmızdır. Dahile izahı mahiyet tamirat meselesi kadar sebil değildir. Tamirat meselesinde haricin de bizi muhik norm eri içirt esbap cardır.
252
S —Mühim mesaîlde inkıta m tarafımızdan İknt harekât ile tevern olmadıkça Müteliıiniıı utkusuna mutabık olur. Bu sebeple inkıta olaeaksa bunun Yunan* lrtaTin ler&vü/ü i İr olması bili mazur vasiyette gösterirdi mütaieası vardır.
o „ HuUu Heyeti Vekile ile Heyeti Murahhas aramdaki ihtilaf noktaları mühimdir- Heyeti Vekil ede emrivakiler karşısında bırakılmak endişesi hatıl olmuştur. Bunun için tamirat mctaLesİni takdim etmekten mutasavver mahzurları mesaili müh i m men in, îşTar buyuruldu|u veçhile hirfue. ([ün zarfında intacına be* hemehal ehemmiyet vererek bertaraf edildiğini iruc etmek lâzımdır ve daha şimdiden bu feda kârlı htı ıne&aili umrenin süratle ve lehlinizde hallolunacağı mevaîdine mukabil olduğunu ciddî olarak icap edenlere mevzuuhaha etmek ve en nihayet inkıta mukadderte onların müjtrbbip ve mütecaviz görünecekleri zeminde vukuunu temin eylemrk lâzımdır,
T — Bugünlerde en naıik tebeddülatı ve biHiAsia fedakarlıktan *«ra Mü teliflerde hami olan zihniyeti bildirini,. Çünkü bizi tehdit ile muvaffak olmaktan mülehassıl yeni ümitlerinden bihakkın endişe ediliyor life udim.
Gazi Mustafa Kemal
tsmet Paşa, 23 Mayı» 1923 tarihinde» Rauf Beye yazdığı telgrafta*, diyor ki, «usulde, yani bir meseleyi evel veya sora mevzuubahs etmek gibi esas direktife değil tarzı tatbikata müteallik aramızda fark hâ&ıl olmuştur. Yunan tamiratı meselesi henüz tasdiki kat'iye iktiran etmediği gibi mesaili saîrei esasiye de müteakiben mevzuu mıh s olacağından cuma ve cumartesiye kadar bütün ınesa-ilde konferans m şekli kafisi anlaşılacağı zarın olunmakta dır. Yunan tamiratı hususundaki fedakârlığı, bize taallûk eden mesaili maliye ve iki idadiye de ayni mülâhazatın naz un dikkate alınacağı kay dile yaptığımızı söylemiştim. Binaenaleyh eğer mesaildc anlaşamaz isek Yunan tamiratı da ittihaz edeceğimiz umumî karara tâbi olur.»
«Esas talimatlara riayetten başka* naneli zuhur talimatlara, nihayet mesaili muhtelif en in tarzı idare ve ta t hıkın da tayin buyuru-lacak kat'î hareketlere, talimatı mühimin elere eğer kamilen ve harfiyen riayet edemediğimiz kabul buyurultıyorsa bunu arzu etmediğimizden değil fakat cidden, maddeten mümkün olmadığındandır.
Âcizleri-, aramızdaki bu ihtilâfı nazarı vakit ve zamanında görmüş ve vazıhan ifadesini istirham etmiş îdim. Henüz hiçbir şey imza edilmemiş^ hiçbir taahhüt alınmamıştır. Eğer bu tarzı hareketimiz hatalı ad buyuruJuyorsa anın telâkkiye göre tashihi imkânı mevcuttur*
253
Hasdı sulh meselesinin yüzde doksan beşi ha 11 olunmuştur. Benden sora derimde buyuracak zat için müşkülâtı mahdut ve basittir.
Diğer taraftan, eğer sulh mukadder değil de, inktta olacaksa bizim hattı hareketimiz bu inkıtaı daha gayrimüsait şekle ilka etmeyecektir. Herhalde emir ve karar Heyeti Yekilenin ve Zatı Riy a s et p ena 11 il erin in d ir.»
İsmet Paşa ayni günde bana da cevap verdi. Aynen arz edeyim,
Lozan
I 2&/5/1M3 kesjdesi
1Ö1C 39/5/1923 viirudu
İcra Vekilleri Heyeti Riyasetine Gazi Mu.-ıuıfu Kemi Fes* Hazretlerine.
Vaziyet Heyeti Vekile raporumdan malûmdur. Her gün birer meseleyi almak üzere mertıü eusiyeyî müteakip sünlerde müzakere edecef İl bittabi Yunan tamiratını bütün mesaili muallakımın hallinde daimî bir eiliU alarak Kul (anaca.-eız. Bu imkânı muhafaza ettik. Yunun tamiratı meselesini tasfiye ettikten sora diğerlerinde hiv tehditle bir netfce i*ûWîi ümidi hü&\ olmadı; bilâkis bir vasıta} tehdit ortadan kalktı. Vaziyette sükûnet basıl oldu. Eğer evel va âhir inkıta olarsa ya Yunan ordusu kendisi için bir sebebi mab&us bulunmadığından hareket eı-miyecek veyahut diğerlerîle beraber ve onların davası İçin ilerlediğini izhar ve ispat edere üz. Her iki hol dahi Yunan ordusile tamirat behanesile rms&ademeye başlamak vaziyetinden maddeten ve muni'n akdem ve müreccah görülmüştür, Heyeti Vekiteyi emrivakiler korcumda bırakmak endişesine mahal olmayıp tarzı hareketimiz variyeti umumi yenin muUİejmma göre usulü tatbikatta ihtilâf addolunabilir. Maahaza bu ihtilâfı da arzclmistim. Mesaili esasiyenin heyeti umumiyetinin birkaç güne kadar müialea olunabileceği maruzdur.
ismet
İsmet Paşaya şu cevabı verdim:
29/5/1923
İsmet Pasa Hazretlerine
Sulh mesailinin azamî derecede halledil m i s olduğu hakkındaki i^arı devletleri çay anı memnuniyettir* Hirkuç (tün zarfında takdirleri veçhile vazıyetin tayinine muvaffak olursanız çok müsterih olacağız. Muvaffak olmanızı temenni ederim. Tevzi Paga Hazretleri dr Ankurodadır. Vasiyetin tayinine kadar burada bulunacaktır. Gezlerinizden öperim.
Mustafa Kemal
254
İsmet Paşa, bu telgrafımdan sora mesaisine devam etti. Rauf Beyin ve Heyeti Vekilenin de} bu mesele etrafında daha ziyade ısrar göstermesine mâni oldum.
Bir aya karip bir zaman tarafeyn sükûnetini muhafaza eder göründü. Bu müddet zarfmda İsmet Paşa muhtelif meselelere dair Heyeti Vekile riyasetinden» noktai nazarlar soruyordu.
Kuponlar ve imtiyazat hakkmda aralarında geçen bir muhabere yeniden tarafeyni asabiyete sevketmiş..
tsmet Paganın 26 Haziran 1923 tarihinde Rauf Beyin bir i§'a-rma verdiği cevapta su cümleler vardı:
Kuponlar hallolunmadan imtiyazat mesailinin halline gErmiveceğiz. Zaten vazettiğimiz sual, kuponlar hallolunduktan sora ittihaz edeceğimiz hattı hareket hakkında talimat almak zemininde idi Hükümet bu ciheti meskût bırakıyor. Konferans müzakeraiında Heyeti Murahhassın n talimatı esasiyeler kuyucundan başka olarak bütün hattı hareketinin bütün teferruatile Ankaradan idaresi a«u ve temayülü, uruz a korut m memleket için en faideli bir surette idaresini ve hayırlı sulbe varmak iktidarını Heyeti Murahha&adan selhetmektedir. Hükümetçe tı:reilı buyuruları bu peklin fJ'A seferinin saraydan idaresinden farkı yoktur.
Bize kargı ademi itimat ve ademi kifayetimiz hakkında mütemadiyen izhar buyurulan kanaat devam ettikçe bizim vasıtamı al a sulh aktı ihtimal haricindedir.
Hükümetin nikatı nazarını aynen İtilâf Devletlerine kabul ettirmek kanaatinde ulan bîr heyetin ve bittabi zatı valâlarile ha s bet taallûk Malîye Vekili Beyefendinin bizzat deruhdei meşguliyet ve konferansa hareket buyurmalarını rica ediyoruz.
Maliye Vekili, Hasan Fehmi Bey idi. Bu telgrafa muttali ol* dum ve Rauf Bey tarafmdan cevap verdirdim. İsmet Paşaya da bunu yuzdmı:
Zata mahsustur 26/6/1923
İsmet Pa§a Hazretlerine
£6/6/1923 cevabi telgrufnamcmzi okudum. Çok asabi bîr halde yazılmıştır. Bunu istilzam edecek hiçbir his, fikir ve muamele yoktur. Sizi haksız buldum, içinde bulunduğunuz, müşkülat ve mihnet takdir edilmektedir. Bundan sora ihtimal daha da rezayüt edecektir. An kurada deüil orada hergün bir hile ihdas edenler amili infialdir. Metanetle vc çok soğukkanlılıkla mesainizi hüsnü intaca himmet buyurunuz. Arada suitefchhüniu mucip hiçbir husus görmüyorum. Saha i faali yeti nk mahdut değildir. Fakat mesai dairesi mahdut ve en mühim mcaaile inhisar ettiği için tabiat en vaziyet sıkıntılı olmuştur, (»özlerinizden öperim.
Gazİ Mustafa Kemal
255
Rauf Beyin Aradaki ihtilâfı n h t a r ı keadiai i 1 e Jırnet Paşa arasında. ba-ş-Iı basıca bir mesele addetmesi tioy-tu def ildir
Rauf Bey, m il i a k eratı bitirip jul-hu hazırlayan lımet Paganın netice hakkipdH hükümetin fik. riiıi soran telgrafına eevap vermemişti
Muhterem Efendiler, görülüyor ki, İsmet Paşa ile olan muhaberatımda, onu rencide edebilecek tarzı iş/arat ta vardır. Nihayete kadar da buna mümasil ciddî tebligatım olmuştur, ismet Paşanrn da, bana ayni tarzda iş1 ar lun vuku bul muştur.
Heyeti Vekile kararlarında benim de noktai naz arla nm m ünden g olduğunu da, tsmet Paşaya, icap ettikçe bil d iriyordum Buna nazaran, tsmet Paşanın Heyeti Vekile Riyasetine hitaben vu-kubulmuş olan hazt şikâyetleri, yalnız Rauf Beyin gah ama ait telâkki edilemezdi. Bütün vekillere ait ve hatta bana da şamil idi,
Rauf Beyin, bu ihtilâfı nazarı, kendisi ile tsmet Paşa arasında baş libasına bir mesele addetmesi ve ;ı( İd ettirmeğe kalkınması doğru değildir. Her vaziyette, her meselede talimat verenle o talimatı, uzakta ve bilhassa talimat verenin temasta bulunmadığı şerait idinde tatbik eden ar asm da ihtilâfı nazar olabilir. Maksadı atdî mahfuz kalmak sartile vazıyet, hal ve icaba göre idare olunur,
tsmet Paşanrn, vaziyetin takibi hulusunda benim nazan dikkatimi celbetmeai de mazur görülmek lâzımdır Çünkü mesele hakikaten ciddî ve hayatî idi.
Nihayet, Efendiler, temmuz eva sı tında konferans hitam buldu, tsmet Paşa, sulh muaheden a meşini imzadan evel Heyeti Vekile Reisi Rauf Reye, konferansın hitam bulduğunu ve mesailin tarzı hallini bildirmiş**. Rauf Bey müspet veya menfi hiçbir cevap vermemiş** İsmet Paşa., intizar içinde geçirdiği bugünlerde çok muztarip olmuş.. Hükümetin hiçbir cevap vermeyişini, Ankarada bir tereddüdün lıükümferma olduğuna atfetmiş,, Rauf Beye yazdığından üç gün e ora 18 Temmuz 1923 tarihinde bana da keyfiyeti iş'ar etti* Telgraf namesinde hükümetin mucibi tereddüdü olabileceğini tahmin ettiği noktaları birer, birer tadat ve tavzih ettikten sora, şu «özlerle mu ta lea I arma hitam veriyordu;
Eğer hukmurl kabul ettiğimiz &eyiıı kal'iyyen reddi ndr mu tır üe, bunu binim yapmak! tğıım ıa- inik un yoktur. Dü^ünr, düğüne benim |ndduj(Um yol İPlan» Kuldaki komiser-kr^ tebligat yapıp î imza. juılahiyetmi bizden nezeiınektir. Bu hal ile, Krrçi bizim için kiireiarz üzerinde ftürülmenıiş bir iskanda! olur. Fakat me+ nafii âliye! vatan ^alı^i düşüncelerin fevkinde olduğundan Hükümeti Milliye kanaatini tatbik eder. Hükümetlcn tefekkür beklemiyoruz. Muhasebe* amaümjs mil-tele ve tarihe mevdudur.
Efendiler, tsmet Paganın takip ve intaç ettiği işin nekadar müfıiıu olduğu izahtan müstağnidir* Bu iğin intaç olunduğu, son
256
günün, imza gününün geldiği is/arma, tehalükle bir cevap verileceğini kabul etmek tabiîdir. Ankara ile Lozan arasında, bir günde, iki günde muhabere mümkündü. Üç gün geçtiği halde, hiçbir cevap verilmemiş olması, en basit telâkkiye göre, Heyeti Vekile Reisinin işi müsamaha ve lakaydî ile kargıladığma delâlet eder. Yapılan işin hükümetçe noksan görülerek reddi cihetine gidilmek istendiği ve bundaki tereddütten dolayı cevap verilememekte olduğu zehabma da düşülebilir. Bu takdirde işi ikmal için, büyük ve tarihî mes'uliyet altmda imza kullanacak ulan zatm, maruz kalacağı vaziyetin nekadar müşkül olacağı düşünülürse, tsmet Paşanın muazzep ve muztarip olmasını haklı görmek lâzım gel ir.
tsmet Paşanın telgrafına, hemen gu cevabı verdim:
Ankara, 19/7/1923
İsmet Paşa Hazretlerine
18 Tenim az 1923 tarihli telgraf namenizi aldım, Hiç kimsede tereddüt yoktur. İhraz eylediğiniz muvaffakiyeti en har ve simimi hissiyatımzalaı tebrik etmek için usulen vuTl imza «Sunduğunun icarına muntazınz kardeşim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Rem Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal tsmet Paşa, bu telgrafıma cevap verdi.
tsmet Paşan m ıstırabının derecesini gösteren bu cevabı, ayni zamanda, saffet ve samimiyetine ve bilhassa tevazuuna da kıymetli bir vesika olduğu için aynen arzediyorutn:
Adet Lozan, 20 Temmuz 1923
338
Gazi Mustafa Kemal Pu&a Hasretlerine
Her dar zamanımda Hızır gibi yetinirsin. Dört beç gündür çektiğim uznbı tasavvur et- Büyük iğler yapıntı, ve yaptırmış adamsın. Sana merbutiyetün bir kut daha artmıştır. Gözlerinden öperim pek sevgili kordegim, aziz Şefim,
İsmet
Efendiler, İsmet Paça 24 Temmuz 1923 günü muahedenamc-yi imzaladı. Kendisini tebrik etmek zamanı gelmişti. Ayni gün dr* şu telgrafnameyi yazdım:
Lozanda Heyeti Murahhasa Keieî Hariciye Vekili İsmet Pasa Hazretlerine
Millet ve hükümetin zatı âlilerine tevcih etmiş olduğu yeni vazifeyi muvaffakiyetle itmam buyurdunuz. Memlekete bir silsile müfit hizmetlerden ibaret
c. u - 17
257
olan ölürünüzü bu defa da tarihi bir muvaffakiyetle telviç ettiniz. Uzun müci-del elerden »ra vatanımızın ^ulh ve iniklalc kavuştuğu bugünde parlak hizmetiniz dolaya ile zatı alinizi, muhterem arkadaşlarımız Rıza Nur ve Ha»*n Beyleri ve mesainizde size yardım eden Uülün Heyeti Murahhasa azumt müteşekkir a ne tebrik ederim,
Türkiye Büyük Millet Mecllıi Reisi Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal
tebrîketmek Efendiler, Heyeti Vekile Reisi Rauf Beyîn tebrik etmediğini
iatemiyorm° anladım. Kendisine, bu lâzimeyi natırlarımı. Rauf Beye, diğer bazı arkadaşlar da ayni İhlarda bulunmuşlar»
Bilâhare muttali oldum ki, Rauf Bey, İsmet Paşayı tebrike ve ona ifa ettiği mühim ve tarihî vazifeden dolayı teşekküre lüzum görmüyormuş.. Vukubulan ihtara t üzerine Kâzım Paşaya bir mektup yazarak ondan, kendi namına, İsmet Paçaya bir tebrik telgraf namesi yazmaemr rica etmiş... Bunun manası nedir?!
Kâz mı Paşa, bu mektubu İhsan Beyin (Bahriye Vekili) hanesinde bulunduğu bir zamanda almış,. Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey de orada imiş,.
Rauf Beyin Hep beraber, Rauf Bey lisanından muvafık bir tclgrafnanıe
y*1^*' j*y* müsveddesi yaparak İsmet Paşayı tebrik ve ona teşekkür etmiş-telgrafr *er" müsveddeyi bir zarfa koyup Rauf Beye göndermişler,.
Fakat Rauf Bey, bu müsveddeyi beğenmemiş, İsmet Paşaya başka bir telgraf yazmış veyahut yazdırmış,. Rauf Bey, Kâzım Paşayı gördüğü zaman demiş ki: «Sizin yaptığınız müsveddede adeta her işi yapan tsmet Paşa gösteriliyor. Biz, burada, bir şey yapmadık xstıh)
Efendiler, Rauf Beyin yazdığı veya, yazdırdığı telgraf name muhteviyatı, kendisinin, hissiyat ve telâkkiyatını gizlememektedir. Arzu buyurursanız, o telgrafı da aynen arşedeyim:
Şifre 25/7/1923
Lozanda Heyeti Murahhasa Riyasetine
C. 20 ve 2İ Temmuz, 347, 348 numaralara:
Cihan Harbinin namahdut ıtüraplarından kurtulmak ve milletimizin eihan «ulbünü tesiste ne büyük bir «mil olduğunu bilfiil ispat eylemek mak*adile im. latadığnnız Mondros M ütarckr namesine rağmen maruz kaldığımız en feci ve
258
dilûEar tecavüzatı, baktı bayat ve istiklâlimizi pamal eyüyen Seve ahitnamesi takip eylemişti. Asırlarca hür ve müstakil ya$ami£ olan aziz Türkiyenin necip halkı maruz kaldığı gayrîmeçru ve feci tecavü&at karsıamda bütün şuuru ve bütün mevcudiyetle hakkı hayat ve istiklalini kurtarmak iyin kıyam ederek teşkil eylediği yılmaz ve yenilmez millî ordusile Büyük Reis ve Başkumandanımızın ve udadetkâr K-umandanlarımmrj sevk ve idarerfle zaferden zafere yürüdü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı kudret ve kuvvetle ve ordularının pek müstesna kabiliyeti ecngüverauesile i&tihâal eylediği bu muvaffakı yat ve mUzafferiyatm, Lozanda, aylardanberî devam eden müze-keratı suthiye neticesinde beynelmilel bir vesika ile tevsiki milletimize yeni bir devrei faaliyet ve frükünet hazırlamıştır* Heyeti Vekile, azimkar ve fedakâr milletlinizin hakkı bayat ve istiklalini müemmin bir ahitnamenin tanzimindik* mesaiden dolayı bagta Zatı Devletleri olduğu halde murahhaslarımız Rıza Nur ve Hasan Beyefendilere ve Heyeti Müaavireınize takdimi tebrıkât eyler Efendim.
İcra Vekilleri Heyeti Reisi Hüseyin Rauf
Efendiler, Rauf Bey9 Lozan Muahedesini yapan ve ona imza* smı koyan tsmet Paşayı tebrik vesilesile, kendisin in yaptığı ve imzasını koyduğu, Mondros Mü ta rekena meşinden bahsetmeğe ve onu ne mühim ve âli maksatlarla imza ettiğini söyliyerek kendisini müdafaaya lüzum görüyor»
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devletinin müttefiklerile beraber duçar olduğu acı mağlûbiyetin yüz kızartacak bir neticesidir. O mütarekename ahkâmıdır ki, Türk topraklarım, ecnebilerin işgaline arzetti. O mütarekenamede, kabul edilen me-vattır ki, Sevr Muahedesi ahkâmının da suhuletle kabul ettirilebileceği fikrini ecnebilere mümkün ve makul gösterdi.
Rauf Bey, o mütarekenameyi «milletimizin cihan sulhunu tesiste ne büyük bir amil olduğunu bilfiil ispat eylemek maksa-dile» imzaladığını söylüyorsa da, bu fantaztik cümle ile, kendinden başka kimseyi ikna ve tesliye edemez* Çünkü böyle bir maksat yoktu.
Rauf Beyin telgrafnamesine, Mondros Mütarekenamesile başladığına bakılırsa, bu mütarekenin, Lozan Konferansına mukaddeme teşkil ettiğini ve Lozan sulhu, Rauf Beyin yaptığı Mondros Mütarekesinin neticesi olduğunu ifade etmek temayülü de olduğuna hükmolunabilir.
Rauf Bey Lozan Muahedesini yapan İsmet Paşayı tebrik ve*i-leaile Mondros Mütarekeyim yapan ken di aini m it d a ta riya çalışıyor
259
Rauf Bey, telgraf namesinde, Sevr Ahitnamesinin, Türk milletini maruz kddığı tecavüzatı ve buna karşı milletin nasıl kryam ettiğinî ve nasıl yılmaz ve yenilmez ordu teşkil ettiğini ve celâdetki r kumandanlaranızın sevk ve idaresile zaferden zafere yürüdüğünü hikâye ediyor. Rauf Bey, bu hikâyeyi İsmet Paşaya, o muzaffer ordunun başmdan Lozana gitmiş olan zata anlatıyor. Rauf Bey, hu muvaffakryat ve muzafferiyatı, hükümetin istihsal eylediğini ifade edebilmek için de parlak bir cümle bulmuştur: Lozan sulh müzakeratam aylardanberi devam ettiğini de işaret ederek işin uzatıldığını imadan menM nefse dememiştir. Rauf Bey, «ahitnamenin tanzim in deki mesaiden dolayo) Heyeti Murahhasayı tebrik ederken, Mondros Mutarekenamesinden bağlıyarak, bütün inkılâbımızın bir hulasa sim yapmak sur etile Heyeti Murahhasaya, tanzim ettikleri ahitnamenin nasıl ve ne olduğunu da anlatmak gayretine düşmüştür. Bir kel ime i teşekkürü ihtiva etmiyen, bu yazıların manasmı anlamak, dikkat ve tetkik erbabınca elbette güç değildir.
Efendiler^ Heyeti Mur ah hasamız vazifesini ikmal ettikten sora, Ankaraya avdet etmek üzere, yolda bulunuyordu. Herkes Heyeti Murahhasayı yakmdan takdir etmek için tehalük gösteriyordu. O günlerde idi, Heyeti Vekile Reisi Rauf Bey, Meclis Reisi-sanisî bulunan Ali Fuat Pasa ile birlikte, Çankayada nezdime geldiler.
Rauf Bey; ben, dedi, tsmet Paşa ile karşı karşıya gelemem. Onun istikbalinde bulunamam, müsaade ederseniz, muvasala Unda, Ankarada bulunmamak, dairel intihabiyemde bir devir yapmak üzere, Sivas istikametinde seyahate çıkayım.
Rauf Beye, bu tarzı hareketine bir sebep olmadığını, burada bulunmak, tsmet Paşayı, bir hükümet Reisine yaraşır surette kabul etmek ve vazifesini hüsnü ikmal ettiğinden onu şifahen de takdir ve tebrik etmek muvafık olacağını söyledim.
Rauf Bey, kendime hâkim değilim; yapamryacağım dedi ve seyahate çıkmak hususunda ısrar etti. Heyeti Vekile Riyasetinden istifa eylemesi şartile seyahatine muvafakat ettim.
260
Ondan sora, Rauf Beyle aramızda, şu mükâleme cereyan etti: RanfBeyDev-Rauf Bey — Heyeti Vekile Riyasetinden çekilirken, sizden ,et R,yaBetI
t - ı ı» i ı * .ı ı , ıs ¦ • makamının
Çok rica ederim, dedi, devlet riyaseti makamını takviye ediniz. takviye a i-
Rauf Beye; dediğinizi, yapacağıma kat'iyyen emin olu- ni söylerken nuz! cevabını verdim. D*dü$ünö-
Rauf Beyin ne demek istediğini, ben, pek güzel, anlamıştım. Rauf Bey, devlet riyaseti makamı olarak, hilâfet makam mı düşünüyor ve o makama kuvvet ve salâhiyet teminini benden rica ediyordu.
Rauf Beyin, benim müspet cevabımın medlulünü anlayıp anlamadığı meşkûktür. Bilâhare, cumhuriyet ilân m dan sora, ken-disile Ankarada vukubulan bir mülakatımızda, ne için muarız olduğunu, yapılmış olan şeyin, Ankaradan müfarekat ederken, benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim meseleden başka bir şey olmadığını söylediğim zaman, ben, demişti, devlet riyaseti makaramı takviye ediniz derken, asla cumhuriyet ilânını tasavvur ve kastetmemiştim.
Halbuki, Efendiler, benim verdiğim cevabın medlulü tamamen o idî. Filhakika, bence devlet riyaseti makamile Türkiye Büyük Millet Meclîsi makamını memzuç bulundurmak, hükümeti mil üyemizin mahiyeti, hükümeti cümhuriye olduğu halde, onu kat'î olarak ifade ve ilân etmemek bir zâf teşkil etmekte idi. tik fırsatta, resmen cumhuriyet ilân etmek ve devlet riyasetini, riya-seticümhur makam m da temsil ederek kuvvetli bir vaziyet vücuda getirmek elzem idi. Rauf Beye bunu yapacağıma kat^iyyen söz vermiştim. Eğer maksadıma intikal edememiş ise, zannederim, noksan, bende, değildir.
Ali Fuat Paşa ile de kısa bir müdavelei efkâr yapıldı. Memlekete ve
Fuat Paşa, bana, şöyle bir sual tevcih etti: millete Idm-
Senin, şimdi, (apotr) ların kimlerdir; bunu anlıyabilir miyiz? *^ erle^'l! Ben, bu sualden bir şey anlryamadığmıı söyledim. pötr„ onlar-
Paşa, maksadını izah etti, 0 zaman, ben de, şu beyanatta dlT bulundum:
Benim, (apotr) lanm yoktur, Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet liyakat ve kudretini gösterir ise, (apotr) onlardır.
261
Rauf Beyin Heyeti Vekile Reifli-JıodcD, Ali
Fuat Psşanlu
Büyük Mîllet KtçclLji İkinci Reislisinden iatif slart
Rauf Bey, Heyeti Vekile Riyasetinden istifa etti. Dahiliye Vekili bulunan, Ali Fethi Bey, ayni zamanda Heyeti Vekile Riyasetine intihap olundu (13 Ağustos 1923).
Ali Fuat Pasa da, bir müddet sora, 24 Teşrinievel 1923 tarihinde, Meelis Riyaseti Saniyesinden çekilerek ordu müfettişliğine tayinini rica etti. Fuat Paşaya, unvanı reisi san i olmakla beraber vaziyet ve vazifesinin pek mühim olan Meclis Riyaseti olduğunu, soyliyerek vazifesine devam etmesini tavsiye ettim. Fuat Paşa, politikadan hoşlanmadığını, hayatını askerlik mesleğine hasretmek istediğini dermeyan ederek arzusunun is*afmı ricada ısrar etti» Fuat Paşanın, rütbesi mirliva idî. Kumanda edeceği orduda ferik rütbesinde kolordu kum and anla n vardı. Hidemat* sabıkasını nazarı dikkate alarak kendisini ferikliğe terfi ve karargâhı Konyada bulunan İkinci Ordu Müfettişliğine tayin ettik.
Kazım Kara Bekir Paşa da, daha evel ayni mülâhazatla, Meclisten ayrılmış ve ordu müfettişi olarak, Birinci Ordunun başına geçmiş bulunuyordu.
262
Efendiler, Lozan Muahedesinin mütemmimlerinden olan tahliye protokolü tatbik olunduktan sora, kamilen ecnebi işgalinden kurtulan Türkıyenİn, filen tamamiycti tahakkuk eylemişti. Artık yen t Türkiye Devletinin m akar n idaresini, kanunen tespit eylemek icap ediyordu. Bütün mülâhazat, yeni Türkiyenin makarrı idaresini Ana dol uda ve Ankara gel. rinde intihap eylemek lüzumunu âmirdi.
Coğrafî ve sevkulceygî vaziyet en kal*î ehemmiyeti haizdi. Devletin, makarrı İdaresini bir an evel tespit ederek, dahilî ve haricî tereddütlere nihayet vermek elzem idi. Filhakika, malûm olduğu veçhile, makarrı idarenin istanbul kalacağı veya Ankaraya nakledileceği meselesi üzerinde, evel ve âhir dahil ve hariçte tereddütler izhar olunuyor, matbuatta beyanat ve münakagata tesadüf ediliyordu. Ezcümle, yeni İstanbul meb'usl arından bazıları; Refet Paşa başta olmak üzere; Istanbulun payitaht kalması lüzumunu, bazı misallere istinaden, ispat etmeğe ça(işiyorlardı, Anka-ranm, gerek iklim, vesaiti münakale ve kabiliyet ve istidat ve gerek mevcut tesisat ve teşkilât noktai nazar m dan; hiç te münasip ve müsait olmadığını söylüyorlar ve İs tan bu lun payitaht olması lâzım ve mukadderdir diyorlardı. Bu ifadeye dikkat olunursa, bizim makarrı idare tabirinden kastettiğimiz mana ile, bu ifadelerde payitaht tabirini kullananların noktai nazarları arasın d a bir fark görmemek mümkün değildir. Binaenaleyh, bu hususta zaten mukarrer olan noktai nazarımızı resmen ve kanunen teyit ettirerek, payitaht tabirinin de yeni Türkiye Devletinde mana ve ma* halli istimali kalmadığını göstermek lâzmıgeldL Hariciye Vekili tsmet Paşa; 9 Teşrini evel 1923 tarihli bir madde i kanuniye yi Meclise teklif etti. Zirinde daha on dört kadar zatm imzası olan bu tekti fi kanunî 13 Teşrinlevel 1923 tarihinde uzun müzakere ve münakaşalardan sora ekseriyeti asîme ile kabul edildi. Maddeî kanuniye şudur; «Türkiye Devletinin ınukarn idaresi, Ankara şehridir.»
263
Mecliste Fethi Beyin Riyasetindeki Heyeti Vekileye, Fethi Beyîu gataıaa tftrİE-ler ve tenkitler hasadı
Efendiler, çok geçmeden, Mecliste, Fethi Beyin Riyasetindeki Heyeti Vekileye ve bilhassa, Fethi Beyin şahsına tarizat ve ten-kîdat bağladı. Anlaşıldığına göre bazı mebuslarda vekil olmak arzu ve hevesi çoğalmıştı. İş başında bulunan vekilleri beğenmiyorlardı.
Yeni İntihapta, Fırkamız namına meb'usluktarr temin edilmiş olan birtakımları da Heyeti Vekile aleyhindeki cereyanları körükleyerek kendi maksatlar m a göre istifade zeminleri hazırlamağa çalışıyorlardı. Muhalefete geçecekleri hiss olunan mebuslar m maksatları, heyeti umumiyeyi iğfal ederek, hükümete ve Meclise nafiz bir vaziyet almak olduğu istidlal olunuyordu.
Fethi Bey, dikkat ve mesai kuvvetini, Heyeti Vekile Riyaseti vazifesinde teksif edebilmek için Dahiliye Vekâletinden istifa etti, Ayni tarihte, Meclis Riyaseti Saniyesi de Ali Fuat Paşadan münhal kaldı {24 Teşrinievel 1923).
Bizimle nokta i nazar ve faaliyette itilâf ve müşareket aramağa lüzum gÖrmeksizin5 müştakıUen ve hafi çalışan bir hizip belirdi. Bu hizip saf ve sureti haktan görünerek bütün fırka mensuplar mı kendi noktai nazarları lehine imalede muvaffak olmağa başladı. Meselâ; bir fırka içtimamda Dahiliye Vekâletine, Erzincan Meb'usu bulunan, Sabit Beyin ve Meclis Riyaseti Saniyeliğine de İstanbulda bulunan Rauf Beyin, Meclisçe intihabını tahtı karara aldrrdı (25 Teşrinievel 1923).
Halbuki, ben, Sabit Beyin Dahiliye Vekili oimasmı münasip görmemiştim. Sabit Beyin bazı valiliklerde istihdam edilmiş ol* masmı yeni Türkiyenin yeni şeraitle umuru dahiliyesini tedvir edebileceğine delili kâfi addedemiyordum.
Rauf Beyin de, Meclis Reisi S an i lig ine intihabım tecviz etmiyordum. Çünkü, Rauf Bey, daha dün, Heyeti Vekile Reisi idi, O makamı ne gibi hissiyat tahtında hareketinden dolayı terke mecbur edildiği malûm olmuştu. Buna rağmen onu, Meclisin Riyaseti Saniyesine getirtmekle, bütün Meclisin onunla hemfikir olduğunu, yani, bütün Meclisin, Lozan Sulh Muahedesini yapan ve Heyeti Vekilede Hariciye Vekili olarak bulunan tsmet Paşanın aleyhinde olduğunu göstermek maksadı takip olunuyordu.
264
Efendiler, yeni Meclis; ilk devrinde, muhalefeti hafi bir hizbi kalilin iğfalaUna düşmek vaziyetine maruz bulundu. Fethi Bey ve rüfekası, vezaifi hükümeti sükûnetle ifa edemiyeeek bir hale getirildi. Fethi Bey, bu halden, bana, defaatle şikâyet etti ve şahsan Heyeti Vekileden çekilmek istedi. Diğer vekiller de ayni suretle şikâyetlerde bulunuyorlardı.
Fenalık, hükümet teşkilinin, Meclis intihabile olmasında idi. Bu hakikati çoktan görmüştüm.
Ben, Mecliste, hafi ve muhalif bir hizip keşfettikten, Meclisin mesaisinde hissiyatın hakimiyetini gördükten ve hükümet heyetinin intizamı mesaisinin hergün, esassız birtakım sebeplerle intizamsızlığa duçar edilmekte olduğuna kanaat getirdikten sora, tatbiki için münasip zaman intizarında bulunduğum bir fikrin tatbiki a mu m geldiğine hükmetmiştim. Bunu, itiraf etmeliyim, Buna nazaran şimdi vereceğim malûmat ve izahatı anlamak daha kolay olacaktır.
Efendiler, Halk Fırkası, Rauf Beyi gıyaben Riyaseti Saniyeye ve Sabit Beyi Dahiliye Vekâletine namzet intihap ettiği tarih 25 Teşrinieve1 1923 perşembe günüdür. Ayni günde ve ferdası cuma günü Heyeti Vekile Çankayada nezdimde içtima etti.
Cerek Heyeti Vekile Reisi Fethi Bey İn ve gerek diğer vekillerin istifa etmeleri zamanmm geldiğini ve bunun lâzım olduğunu dermeyan ettim. Meclisçe yeni Heyeti Vekile intihabında, heyeti hazıraya dahil bulunan vekillerden tekrar intihap edilen olursa onlar, bu intihaptan sora da istifa ederek yeni Heyeti Vekileye dahil olmryacaklardır, esasım da kabul ettik. Yalnız o zaman vekiller gibi intihap olunan ve Heyeti Vekileye dahil bulunan Erkâ-nüıarbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa bu karardan hariç bırakıl d l Çünkü, ordu idare ve kumandasının tesadüfi bir zata tevdii caiz görülmedi.
Efendiler, bu tarz ve hareketin ve alman karamı mahiyeti tetkik olunursa gu netice çıkar: Muhteris hizbi, hükümet teşkilinde tamamen serbest bırakıyoruz. Heyeti hazır ay a dahil vekillerden hiçbiri iştirak ettiril m eksiz in kamilen arzu ettikleri zevattan, arzu ettikleri gibi bir Heyeti Vekile teşkil ederek mukadderatı memleketi idare eylemelerinde bir beis görmüyoruz. Fakat, ne hükümet teşkiline ve ne de teşkil etseler bile, memleketi idareye iktidar göstereceklerine emin bulunuyoruz.
265
Meclîsi iğfale çalışan muhteris hizip, şu veya bu tarzda bir hükümet teşkiline muvaffak olabildiği takdirde, bu hükümetin, oir müddet, tarzı idaresini ve idaredeki liyakatini takip ve hatta ona muavenet eylemek muvafık olacağı kanaatinde bulunduk. Fakat, bu suretle teşekkül edecek hükümet, memleket idaresinde ve yeni gayelerimizi takipte aciz ve inhiraf gösterirse, bunu Mecliste tebarüz ettirerek Meclisi tenvir eylemek şıkkını müreccah mütalea ettik. Hükümet teşkiline muvaffak olamadıkları halde, hasıl ola* cak tesettürün, Meclisçe medarı intibah olacağı tabiî idi» Buhran ve teşettütü idame tecviz od il em iveceğinden, işte o zaman, bizzat müdahale ederek, tasavvur ettiğim meseleyi vazetmek suretile işi esasından halledebileceğimi düşünmüştüm.
Fethi Bejin Heyeti Vekile ile, Çankayada, aktettiğimiz içtimai müteakıp-
[JS^Jb! y82"?' müşterek imza ile bana tevdi ettikleri istifaname şu idi:
le İstifa etJı-
y°r Riyaseti Celileye
Türkiye Devletinin, kargısında bulunan dahilî ve harici vesaiti mühimine ve mügkileyi suhuletle intaca muvaffak olma8* itin gayet kuvvetli ve Meclisin muzahereti (ammesine- rnuzhar bir Heyeti Yekileye ihtiyacı kafi bulunduğu kanaatindeyiz. Binaenaleyh Meclisi Alinin her eureüe itimat ve muzaheretine müstenit bir Heyeti Vekilenin teşekkülüne hizmet etmek maksadile istifa eylediğimizi kemali hürmetle arzeylcriz fendini.
Efendiler, bu istifaname, 27 Teşrinievel 1923 cumartesi gü* nü öğleden sora saat birde talılı riyasetimde içtima eden Fırka heyeti umumiyesine bildirildikten sora saat beşe doğru kuşat olunan Mecliste resmen okunmuştur.
Heyeti Ve- Heyeti Vekilenin isti fuar, tahakkuk ettiği dakikadan itibaren,
kils listeleri Meclis azası, Meclis od alarm da, evlerinde, grup grup toplanarak ™ Heyeti W yeni Heyeti Vekile listeleri tertibine başladılar. Bu hal, teşrini-tinc iltihabı evelîn 28 inci günü geç vakte kadar devam etti. Hiçbir grup, muhtemelumum Meclisçe şayanı kabul olacak ve efkârı umumiyei milletçe rülen aimalar hüsnü telâkki edilecek esamiyi muhtevi bir namzet listesi tespit
edemiyordu. Bilhassa vekâletlere namzet düşünülürken, o kadar çok hahişker ve taliplerle karşı karşıya kalıyorlardı ki, herhangi birinin diğerlerine tercihi suretile tespit olunacak listeyi kabul ettirmekteki müşkülât, listt^ tmip etmekle meşgul olanları yeis ve
266
endişeye düşürdü. Gerçi Istanbuhm bazı gazeteleri bazı zevatm fotoğr a filerini dercederek Heyeti Vekile Riyasetine intihabı muhtemel «muhterem sima» 1ar îhtarile nazarı dikkati celbetmekte kusur etmedi. Çerçi gayretli bazı gazeteciler 28 Teşrinievel günü erkenden, «İstanbulun yüzünü örten sabah sisinin ördüğü gaze henüz sryrclırken; deniz semadan, sahillerden akseden renklerle boyanmış^ hareketsiz duruyorken»; Marnı aranın sakin sinesini yararak îleriiyen Seyrisefainin vapura le Kalamış iskelesine çıkıyor,. Yolda, Rauf Beye tesadüf ediyor.. Ondan sora «büyük bir bahçenin içinde, güzel Kalamış köşkünün, mükemmel bir surette mefruş ve müzeyyen salonuna» dahil oluyor ve köşk mukiminin, muhtelif meseleler hakkında aldığı muta le asım, bilhassa «hakimiyeti m il üyemizi her şeye ve her şeye (!) karşı sryanet edelim...» nasihatini neşir ile efkârı tenvire hizmette tekâsül göstermiyor fakat, hu ihtar ve İrgatlar Ankaraya müessir olamıyordu.
Efendiler, her şeye ve her şeye (!) karşı hakimiyeti mi Biyenin siyan eti tavsiyesinde bulunan zat halifenin iltifatını «lûtfu ilâhî» telâkki eden zattır!
Bazı gazetelerin, Konyaya memur Fuat Paşanm, 28 de tstanbula muvasalatında, onun, Rauf Bey, Refet Paşa, Adnan Bey ve daha diğer birçok zevat tarafmdan istikbal edildiğini ilân eden telgraf nameleri ve Rauf Beyle Kâzım Kara Bekir Paşanın resimlerini dercederek Mondros Mütarekesini, Karsm istilâsını hatırlatmak için yazdıkları yazılan dahi kâfi derecede nazarı dikkati celbe medar olamadı.
23 Teşrinievel günü geç vakitte* hali içti mada bulunan Fırka Heyeti İdaresi tarafmdan davet olundum. Fırka Heyeti tdare Reisi Fethi Bey idi. Fethi Bey; Fırka namma Heyeti idarece bir namzet Üstesi tertip olunduğundan ve bu hususta Fırka Reisi Umumisi olduğum için benim de noktaî nazarımın alınması muvafık görüldüğünden içtimai arma davet ettiklerini bildirdi. Tertip olunan listeye göz gezdirdim. Bence muvafık olduğunu ve fakat bu listede isimleri mevcut olan zevatın da rey ve muvafakatini almak lâ-zmıgeldiğini ifade ettim. Bu teklifim münasip görüldü. Meselâ, Hariciye Vekâleti için ismi mevzuubahs edilen Yusuf Kemal Beyi davet ettik. Yusuf Kemal Bey* bu listeye dahil olamryacağmı bildirdi. Bundan ve buna mümasil bazı vaziyetlerden anladım ki Fırka Heyeti İdaresi dahi şayanı kabul ve kat'î bir namzet listesi tertip edememektedir. Heyeti tdare azasına, icap edenlerle da-
267
ha ziyade müdavelei efkâr ederek kat'î bir liste tespit etmelerini tavsiye ettikten sora yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu, Çan-kayaya gitmek üzere Meclis binasını terkederken koridorlarda bana intizar etmekte olan, Kemalettin Sami ve Halit Paşalara tesadüf ettim. Ali Fuat Paga, An karadan hareket ederken bunların Ankaraya muvasalat eylediklerini o günkü gazetede «bir teşyi ve bir istikbale serlevhası altında okumuştum. Henüz kendiler ile görüşmemiştim. Benimle mülakat için geç vakte kadar orada intizarda bulunduklarım anlayınca akşam yemeğine gelmelerini M liri af a ai Milliye Vekili Kâzım Paşa vasıtasile tebliğ ettim. İsmet Pa* sa ile Kâzım Paşaya ve Fethi Beye de Çankayaya benimle beraber gelmelerini söyledim, Çankayaya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş Rize Meb'usu Fuat, Afyon Karahisar Meb'usu Ruşen Eşref Beylere tesadüf ettim. Onları da yemeğe alıkoydum.
Yemek esnasında; yarm cumhuriyet ilân edeceğizi dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terke t tik. 0 dakikadan itibaren, sureti hareket hakkında, kısa bir program tespit ve arkadaşları tavzif ettim.
Tespit ettiğim program ve verdiğim tali ma tm tatbikat mı göreceksiniz!
Efendiler, görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilân ma karar vermek için Ankarada bulunan bütün arkadaşlarımı davete ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onlarm zaten ve tabi a ten benimle bu hususta hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Halbuki o esnada Ankarada buluıımı-yatt bazı zevat, salâhiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden ve rey ve muvafakatleri alınmadan, cumhuriyetin ilân edilmiş olmasını vesilei iğbirar ve iftirak addettiler*
O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar, erkenden beni terke iti ler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sora bir kanun lâyihası müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Kânunusani 1921 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanununun şekli devleti tespit eden maddelerini şu suretle tadil etmiştim. Birinci maddenin nihayetine «Türkiye Devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir* cümlesini ilâve ettim. Üçüncü maddeyi şu yolda tadil ettim: «Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafmdan idare olunur. Meclis, hükümetin inkısam ettiği şua batı idareyi İcra Vekilleri vasıtasile idare eder.»
268
Bundan başka Teşkilâtı Esasiye Kanununun mevaddı esasi-yesinin sekiz ve dokuzuncu maddeleri de tadil ve tavzih olunarak şu maddeler yazıldı:
«Madde: — Türkiye Reisicumhuru Türkiye Büyük Millet Meclîsi heyeti um um iyesi tarafından ve kendi azası m ey anından bir intihap devresi için intihap olunur, Vazifei riyaset, yeni reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak caizdir.»
«Madde: — Türkiye reisicumhuru devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder.»
«Madde: — Başvekil, reisicumhur tu rafından ve Meclis azası mey anından intihap olunur. Diğer vekiller başvekil tarafından yine Meclis azası arasından intihap olunduktan sora heyeti ıımıı-miyesi reisicumhur t a raf m dan Meclisin tasvibine arzolunur. Meclis hali içtima da değilse, keyfiyeti tasvip Meclisin içtimain a talik olunur,»
Bu maddelere, encümen ve Mecliste, din ve likana ait malûmunuz olan bir madde de ilâve edilmiştir.
Muhterem Efendiler, şimdi, arzu buyurursanız heyeti a Üyenize 29 Teşrinievel 1923 pazartesi günü Ankara da cereyan etmiş olan hâdiseyi, hulasaten tasvire ç alışa cağım*
Pazarlesi güııiK öyleden evel saat unda. Halk Firkati ()rLipıı„ Grup Heyeti İdare Reisi Fethi Beyin riyasetinde içtima etti. Heyeti Vekile intihabı müzakeresine başlandı.
Reis — Heyeti idare, ihzari mahiyette, heyeti umumiyeye arzedilmek üzere bir Heyeti Vekile listesi tertip etti. Heyeti idare, kat'î bir şey tespit etmiş değildir. Hüküm, heyeti muhtereme-nizindir. Kabul ederseniz okunsun; s öz 1 eril e heyeti umumiyeye, riyasetinde Fuat Paşa bulunan hir liste arzeder, Okunan bu listede İktisat Vekaletine namzet gösterilen Celâl Bey (tzmir) söz alarak: Heyeti Vekil eni d ehemmiyetinden bahsetmiş ve kendisinin intihap edilmemesini teklif eylemiş. Bilhassa «bu listede isimleri görülen zevat çekilenlerden daha kuvvetli değildir. Bizden refah ve ıslahat is ti yen millet vardır- Her halde yeniler eskilerden kuvvetli olmalıdır. İntihapta acele etmiyelim. Hassaten Heyeti Vekile Reisi intihabı için düşünelim.» mütaleasmda bulunmuş..
Saip Bey (Kozan) -— Meclis Riyasetine Fethi Bey, Heyeti Vekile Riyasetine İsmet Paşa intihap olunmalıdır, demiş.
269
Ekrem Bey (Lâz İstan) — Yeni heyet, eski heyetin hoşluğunu doldurabilecek mi? Bu husustaki fikirlerini Reis Faşa Hazretleri, mümkün ise, beyan buyursunlar. Tenevvür edelim. Mütale-asmı dermeyan eylemiş. (Ben, Mecliste henüz hazır bulunmuyordum),
Zülfü Bey (Diyarbekir) — Vazife. Fırka Divaninindir. Bu hak, grup heyeti idaresinin değildir. Divan içtima etsin!., talebinde bulunmuş,,
Mehmet Efendi (Bolu) — İntihap olunacak Heyeti Vekile ancak bir ay devam edebilir. İntihapların böyle sık sık tekerrürü, memleket ve milleti fena ve müşkül bir hale sevkeder. Heyeti Vekile sebebi istifasını vuzuhla anlatmazsa herhangi bir Heyeti Vekile intihabına iştirak etmem. Sebebi anlryalım. Sora intihap edelim.
Faik Bey (Tekirdağ) — Listede gösterilen isimler evelkiler» den kuvvetli değildir. Divan içtima edip bu meseleyi halletsin.
Vasıf Bey (Saruban) — (İsmet Paşanın hizmetlerinden bahsettikten sora) memleketi, milleti ne için terkediyor. Liderlerimiz bizi tenvir etmemiştir. Muhterem Reisimiz (beni kastetmiş olacak) bizi niçîn tenvir etmiyor, demiş ve uzun beyanatta bulunmuş.
Necati Bey (İzmir) — Memleketin istinat ettiği zevatm bizi bırakıp ayrıl m alarmı kabul edemeyiz. Reisi Muhteremimiz, tenvir ve ikaz etsin,. Dahilen ve haricen kuvvetli bir Heyeti Vekileye ihtiyacı katimiz vardır.
Reis Fethi Bey — Heyeti İdarenin yaptığı bu liste, ne Paşanrn ve ne de Heyeti İdarenindir. İzahmda bulunmağa lüzum görmüş.
Doktor Fikret Bey (Ertuğrul) — Vasıf ve Necati Beylerin fikirlerine iştirak ederim. Memleket sütliman değildir. Lâaletta-yin yapılacak bir intihaba terketmek olmaz. Kuvvetli zevattan mürekkep bir heyet intihap etmelidir.
Recep Bey (Kütahya) -— Rüfeka sözlerini itmam etsinler, sora Gazi Paşa Hazretleri söylesinler. (Henüz içtima d a değildim).
llyas Sami Bey (Muş) — Reisi Muhteremimiz Gazi Paşa Hazretleri fikirlerini beyan buyursunlar. Buhran m, tevellüt ettiği gün halli daha faydalıdır. Talik, teceddüdünü mucip olur. Bir Heyeti Vekile Reisi intihap edelim. Yirmi dört saat mühlet verelim. Arkadaşlarını bulsun, kuvvetli bir hükümet vücuda gelsin.
270
Abdurrahman Şeref Bey (merhum İstanbul Meb'usu) — Bazı arkadaşlar telâş ediyorlar. Bu her memlekette vaki olan bir şeydir. Cümlemizin maksadı, saadeti vatandır. Bîr makina kurup tıkır tıkır işletemiyoruz. Bu da doğru. Kuvvetli bir hükümet nasıl bulmalı, marazı ne suretle keşfetmeli? Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzu nazarı dikkate al ah m. Hükümetin vazifesini tayin edelim. Meclis kanaatlerini söylesin. Ondan sora Reis Paşamız da kanaatlerini beyan buyursunlar. Bir netice çıkaralım. Herkes bir işe yarar. Herkesi yaradığı işte kullanmalı. Eşhastan bahset-miyelim. Makasıdı âliye de müşterekiz. Reis Paşa Hazretleri kanaatlerini beyan buyursunlar.
Ey ip Sahıi Efendi (Konya) — Behemehal bir intihap karşısındayız. Sabık Heyeti Vekile intihap olunsa bile tekrar kabul et-miyeceklerine karar verdiklerini istiyoruz. Bu kararı Metlisi Âli fealıetınelidir.
Recep Bey {Kütahya) — Üç esaslı noktadan bahsedeceğim. Birincisi şekil, İkincisi noksaniî faaliyet, üçüncüsü revabıtı mane-viyemizde hâsıl olan rahnedir. Şekillerde noksan olursa hüsnü netice vermez. Eldeki listedeki kıymettar arkadaşlar hangi zamanda hangi şerait altmda çalışacaklardır, malum değil. Kuvvetli bir zatm kendi arkadaşlarını bularak kuvvetli bîr hükümet teşkil etmesi lâz mıdır.
Recep Bey bilhassa bu son fikir üzerinde uzun beyanat ve mütaleatta bulunmuş,.
Talât Bey (Ardahan) — Recep ve Abdurrahman Şeref Beyler pek güzel izah buyurdular. İcra Vekilleri Reisinin vazifesi nedir? Vazife ve Mes'uliyet Kanununu hâlâ çıkarmadık. Gazı Paşa Hazretleri bizi tenvir buyursunlar, demiş.
Reis, bundan sora müzakerenin kifayetini reye koymuş. Müzakere kafi görüldükten sora bir tak mı takrirler okunmuş. Bu takrirlerden Kemalettin Sami Paşanın takriri kabul olunmuş. Bu takrir muhteviyatına göre» ben, reisi umumi sıfatile meselenin halline heyeti umumiye tarafmdan tevkil ve memur ediliyorum.
Müzakerenin cereyanı esnasmda Çankaya da ikametgâhlında bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşanın takririnin kabul edilmesi üzerine, içtimaa davet edildim. İçtima salonuna girer girmez doğru kürsüye çıktım ve şu kısa mütalea ve teklifi dermeyan ettim.
271
«Efendiler! dedim, Heyeti Vekile intihabında tcşettütü efkâr hâsıl olduğu anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım sureti halli ar/ederim.»
Reis Fethi Bey, teklifi reye koydu. Kabul olundu.
Efendiler, bu bir saat zarfında icap eden zevatı Meclisteki odama davet ederek onlara 28/29 Teşrinievel gecesi hazırladığım teklifi kammi müsveddesini gösterdim ve müdavelei efkâr ettim.
Zevalden sora saat bir buçukta Fırka heyeti umum iyesi tekrar Fethi Beyin riyasetinde içtima etti. tik söz bende idi. Kürsüye çıktım ve şu beyanatta bulundum:
«Muhterem arkadırlar, hallinde müşkülâta duçar olduğunuz meselenin sebep ve illeti, bütün rüfekaca taayyün etmiş olduğu kanaatindeyim. Noksan, kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şek i İdedir. Filhakika, mevcut Teşkilâtı Esasiye Kanunumuza tevfikan bir Heyeti Vekile teşkiline teşebbüs ettiğimiz zaman bütün rüfekanın herbiri vekiller ve Heyeti Vekile intihabı mecburiyetinde bulunuyor. Heyeti umumiyenizin birden Heyeti Vekile intihabına mecbur olmanızda görülen müşkülâtın halli zamanı gelmiştir. Geçen devrede de, ayni suretle müşkülâta tesadüf ediliyordu. Görülüyor ki bu usul bazan birçok teşevvüşlere badi oluyor. Heyeti celileniz bu müşkülün halline beni memur kıldınız. Ben de bu arz ettiğim kanaatten mülhem olarak düşündüğüm şekli tespit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim mazharı kabul olursa kuvvetli ve mütesanit bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilatı Esasiye Kan umun uz un bazı noktalarmı tavzih 1 azmidir. Teklif sudura dedikten sora malûm müsveddeyi okutmak üzere kâtip beylerden birine uzatarak kürsüyü terkettim.
Teklifimin mahiyeti anlaşıldıktan sora müuakaşat bağladı.
Sabit Bey (Erzincan) — Kabine usulünün lehindeyim. Ancak Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadili teklifi ile bugünkü buhranı halletmek kabil değildir. Biz, şimdi, bir Heyeti Vekile reisi intihap edelim. Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadilini sora düşünürüz, dedi.
Hazım Bey (Niğde) — Şu mütaleatı dermeyan etti: Teşkilâtı Esasiye Kanununu biz yapabilir iniyiz? Zannnnca yapamayız. Salâhiyetimiz varsa bu, Fırkada olmaz, Fırkada müzakere edildikten sora alenî celsede kimse söz söylîyemiyor. Milletin haya-
272
tına müteallik kavalimin burada kat'î surette halline taraftar değilim. Bu gibi kanunlar alenî celsede-ve serbestçe görüşülmeli ve her şeyden evel kabine bubranmı halledelim.
Yunus Nadi Bey, şu yolda Hazmı Beye cevap verdi: Hangi memleket ilk defa kanunu esası yaparsa onun için meclisi mües-sisan yapmışlardır. Bizde ise bu gibi mevatta ayrıca meclisi mües-sisan teessüs edeceği tasrih edilmemiştir. Bizde hervakit bu gibi tadilât olmuştur. Binden evelki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu zeminde yürümüştür. Buna salâhiyetimiz vardır. Tereddüt buyurulmasın. Şimdi, biz, kabine buhranın m hallini, Reis Paşa Hazretlerine bıraktık. O da bize, bu teklifi getirdi. Bu teklifte gösterilen usulü, bütün rüfeka ayn ayrı düşü anı üştür* Şimdi, bunu, tespit Iazmidir. Teklif edilen şekil zaten mevcuttur. Bunu, tavzih ve daha muayyen şekilde tespit edeceğiz.
Vehbi Bey (Karesi) — Biz, şimdiye kadar görüşüldüğü işitilen Teşkilâtı Esasiye Kanunundan haberdar değiliz, Gazetelerde filhakika gördük. Bu, kâfi mi? Binaenaleyh biz, evelemirde, bunu bir kül olarak görüşmek üzere atiye bırakıp buhranı halledelim.
Halil Bey — Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadiline ve yeniden yapılmasına salâhiyetimiz vardır. Fakat, bu tadilât, hakikaten vatan ve milletimizin saadeti halini kâfil midir, bunu, söylemek lâzımdır. Bunu, erbabı hukuktan, hukuk ulemasından olan arkadaşlarımız gelsinler, izah etsinler. İzahat verilmedikçe, bunun, derhal, halledilmesine taraftar değilim.
Azadan biri — Teşkilâtı Esasiye Kanunu öyle ceffelkalem tadil edilemez.
Hamdullah Suphi Bey (İstanbul) — Dört sene evel ayrı ayrı intihapların mazarratını söylemiştim. Bugün de, ayni bal baş gösterdi. Gazi Paşanm teklifine gelince, bu, yeni değildir. Dört sene evel yapılan bir kanunun, daha vazıh bîr surette ifadesidir. Binaenaleyh bunun hilâfına olarak, söz söyliyeceklcr gelsin, fikirlerini söylesinler. Fakat, zamanımızın uzunuz ad ry a intizara tahammülü yoktur.
Ragnp Bey (Kütahya) — Kanunların en iyisi hadisat ve ihtiyaçtan doğanıdır, İhtiyaç ise meydandadır. Teşkilâtı Esasiye Kanununun ikmali lâzımdır. Tavzihi icap eder. Teklifin derhal müzakeresine geçelim.
c. II. — ıs
273
Adliye Vekili Seyit Bey merhum ¦— Teklif edilen şekil, yeni bir şey değildir. Mevcut Teşkilâtı Esasiye Kanununun, tavzih ve tespitidir. Kanunları ihtiyaç yapar. Nazariyat yapmaz. Zaman, hadisat, her şeye hâkimdir. Kanun tekâmül, değişmez bir düsturu katUdir, Teklif edilen şekilde bir yenilik yoktur. Mevcut şekli, daha sarih ve vazıh olarak ifade edersek millet ve memleketimizin menfaatine elbet daha muvafık hareket etmiş oluruz.
Merhum Seyit Beyin mütaleasma Abidin Bey (Saruhan) şu cevabı verdi:
Evvelâ hükümet buhranmı halledelim,
Eyüp Sabri Efendi ( Konya ) nin mütaleası su idi: Biz* Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim, Teşkilâtı Esasiye Kanununu tadile salâhiyetimi* yok demek, gayrimeşru olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin, Teşkilâtı Esasiye Kanununu tadile salâhiyeti derkârdır. Hükümetimizin şeklî, behemehal cumhuriyet olacaktır...
Bundan sora İsmet Paşa söz alarak şu yolda beyanatta bulundu:
Fırka Reisinin teklifini, kabule, ihtiyaç, kat'îdir. Cihan, bizim, bir şekli hükümet görüştüğümüzü biliyor. Bu müzakeratımızı bir neticeye raptedip ifade etmemek, zâf ve teşettütu idame» den başka bir şey değildir. Bir tecrübeden bahsedeyim. Avrupa diplomatları, bu hususta, beni, ikaz ettiler. Devletin reisi, yoktur dediler. Şekli hazırmızdaki reis, Meclis Reisidir. Demek ki, siz, bir başka reis bekliyorsunuz. Avrupa düşüncesi işte budur. Halbuki, biz, böyle düşünmüyoruz. Millet, hakimiyetine, mukadderatına, bilfiil vazıulyettir. O halde, bunun, ifadei hukukıyesini söylemekten neden çekiniyoruz? Reisicumhur olmadan, başvekil intihabı teklifi, kanunsuz olur. Bunda şüpheye mahal yoktur. Başvekilin intihabım, kanunî ve mümkün kılabilmek için, Gazi Paşa Hazretlerinin, teklifinin, kanun i yel kespetmesi lâzımdır. Zâfı umuminin, idamesinde mana yoktur. Fırkan m, bütün mîllete karşı, deruhde ettiği mes'uliyctin, icabatına, tevfikı hareket zarurîdir.
tsmet Paşadan sora Ab dur rahman Şeref Bey merhumun beyanatı mey anında şu sözler vardı:
«Eşkâli hükümetin tadadına lüzum yok. Hakimiyet hilâkay* düşart milletindir; dedikten sora kime sorarsanız sorunuz, bu,
274
cümhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmif, varsm gelmesin.»
Bundan sora Yusuf Kemal Bey, teklifin kabulü lüzumuna dair uzun malûmat ve mütaleatta bulundu ve derhal onun, merasimi kanuniyesinin itmamım teklif ederim, dedi.
Abdullah Azmi Efendinin «meselenin ehemmiyeti derkardır. müzakere devam etsin.» diye yükselen i tir azma rağmen müzakerenin kifayeti kabul olundu. Ondan sora teklifimin heyeti umumi-yesi ve müteakiben maddeleri birer birer okunarak müzakere ve kabul edildi.
Efendiler, Fırka içti mama hitam verildi ve derakap Meclis içtimai kuşat edildi. Saat öğleden sora altı idi. Teklifi kanunî* Kanunu Esasî Encümeni tarafmdan usulen tetkik edilerek, mazbatası hazırlanırken, Meclis, sair bazı mesail ile iştigal etti. Nihayet, makamı riyasette bulunan Reis Vekili tsmet Bey, Meclise, şu malûmatı verdi: «Kanunu Esası Encümeni, Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadilâtma dair lâyihanın müstacelen ve derhal müzakeresini teklif ediyor.» (Kabul sesleri) üzerine, mazbata okundu. Teklif veçhile müzakere edildi. Nihayet, kanun, birçok hatiplerin «Yaşasın Cumhuriyeti» sa dalar ile alkışlanan hitabelerde kabul edildi.
Ondan sora, reisicumhur intihabı için Meclisin reyine müracaat olundu. Toplanan âranm neticesini, makamı riyasette bulunan, tsmet Bey, heyeti umumiyeye §u suretle tebliğ eyledi:
«Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti için yapılan intihabat arasına, yüz elli sekiz zat iştirak eylemiş ve cumhuriyet riyasetine yüz elli sekiz aza müttefikan Ankara Meb'usu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini intihap eylemişlerdir.»
Efendiler, bunu müteakip, Meclise vuku bulmuş olan maruzatım zabıt ceridelerinde mütalea olunmuştur. Ancak tarihî bir hatıranın ihyası için, müsaade ederseniz, o beyanatımı burada da aynen tekrar edeyim:
«Muhterem Arkadaşlar, mühim ve cihanşümul hadisatı fevkalâde karşısında muhterem milletimizin teyakkuz ve in* tibahı hakikisine bir vesikai kıymettar olan Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini tavzih için encümeni mahsus tarafından heyeti celüeutze teklif olunan kanun layiha-
275
sının kabulü münasebet ile Türkiye Devletinin; zaten cihanca malûm olun, inala m olması lâz imgelen mahiyeti, beynelmilel maruf unvan ile yadedildi. Bunun icabı tabiÎM olmak üzere; bugüne kadar doğrudan doğruya Meclisin riyasetinde bulundurduğunuz arkadaşınıza ifa ettirdiğiniz vazifeyi reisicumhur unvan ile yine aynı arkadaşınıza, bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda izhar buyurduğunuz muhabbet ve samimiyel ve itimadı bir defa daha göstermekle yüksek kadirşinaslığı ti izi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı heyeti celileııize bütün saın ini i yet i r 1111 i y e m le a rzı t e çckkü rat ederim,
«Efendiler, asırlardanbcri şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz; Türk milleti, hakikatte meftur olduğu ha* sailden muarra telakki ediliyordu.
«Son senelerde milletimizin filen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında su izanda bulunanların neka-dar gafil ve nekadar tetkikten uzak zavabirperest insanlar olduğunu pek güzel ispat elti. Milletimiz haiz olduğu evsaf ve liyakatini hükümetinin yeni ismile, cihanı medeniyete daha çok suhuletle izhara muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu apar ile ispat edecektir.
«Arkadaşlar, bu müessesei âliyeyi vücuda getiren Türk milletLnin son dört sene zarfında ihraz ettiği zafer, bundan sora da birkaç misli olmak üzere tecelliyaLını gösterecektir. Âcizleri mazhar olduğum bu emniyet ve itimada kespt liyakat etmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı ar) zetmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, heyeti alî yen izin galisini hakkındaki teveccüh ve itimadının ve muzaheretinin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allahın inayetile şahsıma tevcih buyurduğunuz ve buyuracağınız vezaifi hüsnü ifaya muvaffak olabileceğimi ümit ederim.
«Daima, muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimî ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi
276
bir an bile müstağni çörmiyerek çalışacağı tu. Milletin teveccühünü daima noktai istinat telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mes'ut» muvaffak ve muzaffer olacaktır.»
Efendiler, Meclisçe cumhuriyet kararı 29/30 Teşrinievel 1923 gecesi saat 8 30 da verildi. On beş dakika sora, yani 8 45 te reisicumhur intihap olundu. Keyfiyet ayni gece bütün memlekete tebliğ ve her tarafta geceyansmdan sora, yüz bir pare top endaht edilerek ilân olundu*
tik kabinenin, tsmet Paşa tarafından teşkil edildiği ve Meclis Riyasetine Fethi Beyin intihap olunduğu malûmdur.
Efendiler, cumhuriyetin ilânı, bütün milletçe mucibi sürür oldu. Her tarafta parlak tezahürat ile ilânı şadümanî edildi. Yalnız, îstanbulda, iki, üç gazete ve yalnız îstanbulda toplanan bazı zevat, milletin umumî ve samimî olan süruruna iştirakte tereddüt etti; endişeye düştü; cumhuriyet i lan m a delâlet edenleri tenkide başladı.
İşaret ettiğim gazetelerin ve zevat m cumhuriyet ilânmı nasıl karşıladıklarını hatırlamak için, o günlerdeki neşriyatı sadece gözden geçirmek kâfidir.
Meselâ «Yaşasın Cumhuriyet» serlev hası alımdaki yazılar bile cumhuriyetin tarzı ilân ve tespitinin garip olduğunu, bunda «sıkboğaza getirilmiş gibi bir hal» bulunduğunu ilân ediyordu. Bu yazıların sahibi şu mütalealarda bulunuyordu: «....Şöyle olacağı böyle olacağı söylenip dururken diğer taraftan birdenbire, birkaç saat içinde, Kanunu Esasî tadilâtı yapılıvermesî en munis tabir ile gayrkabiî bir harekettir.»
Bizim tarzı hareketimiz «medeniyet dün yas mı anlamış, okumuş., tetebbu etmiş, devlet idaresine ehil olmuş dimağlardan çıkacak muhakeme eseri» değilmiş..
Cumhuriyetin ilanını Meclisin alkışlarla kabul etmesi, milletin toplarla tes1it eylemesi tenkit olunuyor. Deniyordu ki: «Cumhuriyet alkış ile, dua ile, şenlik ve sehrayin ile yaşamaz.», «Cüm-
Cüm ha riy fitin ilânından mil] eti d duyduğu umumî ve sami mî sürura îçti-r alet t terfd-dût ve endişe jjöıterea-ler
277
huriyet bir tılsım değildir. Millet Meclisinde bir afsun yapıldı. Bundan sora her iş kendiliğinden düzelecek, her derdin çaresi kendiliğinden bulunacak değildir.»
Ben cumhuriyetçiyim diyenlerin, cumhuriyetin ilâm günü kaleminden çıkacak sözler bunlar mı olmalıydı? En yüksek şekli idare mefkuresinin cumhuriyetten başka bir şey olamryacağma kani olduğunu iddia edenlerin cumhuriyet kelimesine «bir put gibi tapmam» demesin deki mana ve maksat ne idi?
Meclis hali içtim ad u bulunmadığı zaman, onun itimadını haiz bir kabinenin ıskat olunacağı gibi mevhum bir fikri, efkân umumiyede canlandırıp böyle bir hak «padişahlara bile verilmemişti. Şimdi o hak, reisicumhura mı veriliyor?» suali kime ve ne maksatla tevcih olunuyordu?!
Bu yazılar sahibinin maksadı, cumhuriyeti, halka sevdirmek mi? yoksa, bunun put gibi tapılacak bir şey olmadığını anlatmak mı idi? «Cumhuriyet, bize şekli idare tahavvülü ile birlikte zihniyet tahavvülü de getiriyor mu? Heyeti Vekil ey e girecek zatlara birer devlet adamı kafası hediye ediyor mu?» söz 1 erile dalı a ilk anda cumhuriyetin kadir ve kıymetini, ehemmiyetini tenzile kalkışmak cumhuriyetçiyim diyenlerden intizar olunabilir midi?
En hafif bir rüzgârdan bile mahfuz bulundurulması lâzım-gelen nevzadm, onu perverde ettiğini soyliyenler tarafmdan, böyle hırpalanması caiz midi?!
Bu mutaleaları ihtiva eden, gazetenin, diğer bir sahifesinde «Türkiye Cumhuriyetinin ilânı» serlevhası altında yazılan birçok mütalealar içinde «...Bu yeni merhaleye gelen Türk milleti acaba burada uzunca bir vakfei huzur ile dinlenebilecek, burası onun için bir zindegî ve kuvvet, bir rahat ve saadet membaı olabilecek mi? Bu merhale onun bünyei içtima iyesini kırıp dökmeden kucak lıyabilecek bir çerçeve hasa iye tini haiz midir? Cumhuriyet* acaba zarureti şüun önünde çaresizlikten kaçıp iltica ettiği bîr saçak altı mı.,^ olacak gibi endişe ve naümidî veren sözlerin zamanı mıydı?
Cumhuriyetin ümit, rahat ve saadet vadettiğinde şüphe ve endişesi olan zat; ümit, rahat ve saadeti nereden, hangi membadan bekliyordu? Cumhuriyetin milletimizin bünyei içtima iyesini kırıp dökmesi ihtimali, cumhuriyet taraftan olan zevatın dimağında nasıl yer bulabiliyordu?
Diğer bir gazeteci de, «Efendiler, istical ediyorsunuz!» diye bağırmağa başla dr.
278
Bu gazeteci efendi, millete şu yolda jurnal veriyordu: «., Buh* ran, alelade yeni bir Heyeti Vekile intihabı suretinde ha İle di I e* ceği yerde, bilâkis son günlerin bütün gürültülerine rağmen, yine kimsenin karibülvuku olduğuna ihtimal vermediği cumhuriyet meselesinin pek müspet, pek kat'î ve pek müstacel surette ortaya çıkmasına sebep olmuştur.»
«Cumhuriyet ihdasmm kartbüivuku olduğuna ihtimal verin iyen yalnız efkârı umumiye değildi. Belki Ankarada en mühim ve en salâhiyettar mevkileri işgal eden bazı zevat ta böyle bir ihtimali hatırlarına bile getirin iyorlardı.»
Bu sözlerle, itiraf olunmaktadır ki, son günlerin bütün gürültüleri, cumhuriyetin il anma mâni olmak içinmiş.. Bu maksadı takip edenlerin «mukarrer a t ittihazında istical» görmeleri tabiî -di. Fakat, «efkârı umumiyei memleketin de hu görüşte — kendi-1 erile — beraber olduğuna» zahip olmaları hata idi.
Gazetesini «balonu uçurdular ama, galiba ucunu kaçırıyorlar!» ve «âplar galip gelince dolaplar döndüler ama,,,, ne istikamette?» gibi çirkin, adi ve hezeliyat ile dolduran gazeteci efendi şu yolda hitap ve itabına devam ediyordu: «Efendiler* devletin ad mı taktınız, işleri de düzeltebilecek misiniz?»
Bu hitapla başiryan yazılar, şu satırlarla hitam buluyordu: Yegâne temenni., «mülk ve millete hadim işlere başlanrhnasından ibarettir. Eğer dün ilân edilen cumhuriyetin erkân ve mensubini bunu yapabileceklerinden emin iseler biz de kendilerine — öyle ise cumhuriyetiniz mübarek olsun Efendiler! — deriz.»
Bizi, müstehziyane tebrik eden bu son cümle ile muharrir, cumhuriyeti benimsemiyor, onunla alâkası olmadığım beyan ediyor.
Başka bir gazeteci muharrir de, cumhuriyetin ilânı münase-betile yaptığı tahlil ve tenkitte: «Bizi müteessir eden nokta; millî rehberimizin sahama aittir. En büyük ruhlu adamlar bile, şahsî kuvvet sahibi olmanın cazibesine mukavemet edememişlerdir.» diyor ve bu noktai nazaran* benim nutuklarımdan aldığı sözlerle takviye ettikten sora, Amerikanın istiklâlini temin eden Vaşing-tonun, nasd, çiftliğine çekildiğini ve Meclisin, hiçbir şahsı nazarı dikkate almryarak yalnız umumî menfaati düşünerek, altı senede kanunu esasiyi vücuda getirdiğini ve ondan sora nasıl Va-şingtona riyaset tevcih edilmiş olduğunu hikaye ediyor ve Kanunu Esasimizin, bu şekilde tadilinde benim müteşebbis olduğumu hoş görmüyor..
279
Bu muharrir ve emsalinin, cumhuriyeti tarzı ifânda, cumhuriyet esasatma müteallik kanunda gördükleri kusur ve noksanları tenkit etmelerini samimi telâkki edebilmek için çok saf o hu ak 1 azmidir. Eğer bu muharrirler, cumhuriyetin ilânı günü yaygara tarzında hücumlara baklam ayıp, evvelâ, cumhuriyet ilânını hüsnü telâkki etseler, samimî kargaşalardı., efkârı umum iyeyi tereddüt ve teşettüte sevkedecek, tarzda değil, fakat cumhuriyetin iyi ve onun ilân mm pek m us ip olduğunu efkârı umumiyeye telkin eder yazılar yazsa la rdı ondan sora yapacakları her türlü tenkidatın samimiyetini iddiada haklı olabilirlerdi. Fakat, gördüğümüz sureti hareket böyle olmamıştır»
Rıuf Bayın Efendiler, Hani liey de bu münasebetle, gazetecilerle mülâ-
Cum huri - katta bulunmuştu. Rauf Beyin cumhuriyet hakkında mütaleasmı
ÎI* ı»"* îkî v* hakiıniyett mîIIiyeden ne anladığını tespit eden mülakatım
İttaobuL ^ Teşrinisani 1923 tarihli Vatan gazetesinde okumuştum. Vatan
zeteii iU ve Tevhit sahipleri ve başmuharrirleri ile Rauf Beyin haşhaşa ve-
j*ptıj» mn- rerek tertip ettikleri sual ve cevaplardan bazılarmı, tekrar, bera-
liltB* her gözden geçirelim.
Cumhuriyet meselesinde, efkârı mnumiyede, ani bir hâdise karşısında kalmış olmak hissi varmış.. Şimdiye kadar işgal ettiği yüksek makamlar itibarile ve İstanbul meb'usu sıfatile Rauf Beyin ne düşündüğünü müntabiplerinin sorup öğrenmek hakları imiş..
Efendiler, bu suati tertip edenlere biz de bir sual soralım!
Evvelâ, efkârı umumiyeye ne vasıta ile muttali «1 muşlar.. Saniyen. İstanbul müntehipleri, yalnız, iki gazeteciden mi ibaretti; yoksa, umum mün t eli ipler, iki gazeteciye m eh* us hırının mütalea-sini sormak için vekâlet mi vermişlerdi? Yoksa Rauf Beye «müntehi plerin hu hakkım kemali hürmetle kabul edenlerden ve onu intihap ederken gösterdikleri yüksek itimada müteşekkir olduğunu ve ona lâyık olmağa çalışacağım, tevdi ettikleri emaneti her-zaman ve mekânda sıyanet ve hüsnü idare için kudret ve kifayetinin son derecesine kadar çalışacağına itimat buy ur ab iteceklerinim söylemeğe zemin hazırlamak için mi idi? Gerçi, bir meb'usuu mün tabipleri hakkında bu yulda idarei kelâm etmesi pek muvafıktır. Ancak, yerinde ve zamanında ve samimî olmak şartile! yoksa, cumhuriyet ilânında» efkârı umumiyenin, ani bir hâdise karşısında bırakılmış olduğu gibi mü re t tep bir suale müntehiplerin «tevdi ettikleri emaneti herzaman ve mekânda sıyanet ve hüsnü
280
idare» edeceği hakkında tein inat vermeğe kalkışmanın manası nedir?
Halbuki Efendiler, 29/30 gecesi İstanbul da cereyan etmiş olan bir vaziyeti izah edersem bütün millet gibi İstanbul ahalisinin de hissiyatı hakikiyesinin ne olduğunu suhuletle anlarsınız, Cumhuriyet ilânı gecesi İstanbul Kumandanı Şükrü Naili Paşa, İstanbul halkmm mümessilleri ta raf mdan Fatih Belediye Dairesinde tertip olunan bir ziyafete med^uv idi. Paşa, ziyafet esnasında A îi karadan bir tebliği resmi aldı ve onu tatbik etmeden evel muhterem İstanbul halkın m muhterem mümessillerine okudu. Tebliğ gu idî t Türkiye Büyük Millet Mecîisi cumhuriyet ilânını tahtı karara aldı. Bunu yüz bir pare top cndahtile ilân ediniz!
İstanbul halkı mümessilleri bu tepşİr ve tebliği büyük meserretlerle ve alkışlarla karşıladılar ve derhal bütün İstanbul halkı na-mma Kumandan Paşayı ve biribirlerîni tebrik ettiler. Binaenaleyh Istanbulun muhterem ahalisi namına İstanbul hissiyatı hakikiye-sinı tağyir ederek beyanat ve tezahüratta bulunmanın nekadar küstahane olduğu meydandadır,
Rauf Btıy, «bence, meseleyi cumhuriyet kelimesi üzerinden mütalea etmek doğru değildir.» sözlerile cumhuriyetten bahis dahi etmek istemiyor.
Rauf Beyin içtihadı: «.,- Milletimizin refah ve istiklâlinin mahfuziyetini ve aziz vatanımızın tamamiyetini temin eden şeklîn, en muvafık şekil olacağı merkezindedir.»
Efendiler, bu sözler, tertip ettikleri sualin cevabı mıdır? Rauf Beye sorulduğu yazılan: «Hangi şekli hükümet en muvafıktır?» suali midir? Sual; dediğim gibi olsaydı, o zaman, Rauf Beyin bu ifadesi münasip bir cevap olabilirdi. Fakat, ondan sora da. Rauf Beye şöyle bir sual tevcih etmek lâzımdı: Tasavvur ettiğiniz şeklin adı yok mudur? Şekli cumhuriyet, milletin refah ve istiklâlini, vatanın tamamiy etini temin eden en muvafık şekil değil midir? Eğer öyle ise uzun sözleri bir tarafa bırakarak «içtihadım en muvafık şeklin, şekli cumhuriyet olduğu merkezindedir,» deyiver de mugalâtadan kurtulalım. Çünkü mevzuubahs olan, Millet Meclisince taknin ve ilân olunan cumhuriyettir. Maksadınız, bu ilân olunandan daha muvafık bir şekil olduğunu ima ve işaret etmek ise, onu da söyleyiniz! O tercih ettiğiniz şekil ne olabilir?
Rauf Bey, içtihadını sarahaten söylemekten içtinap ediyor, malûm birtakmı nazariyattan bahsederek, hükümetlerin yekdiğe-
281
rindeıı ayrılan yalnız iki esas üzerinde müteharrik bulunduklarına kailim ve bu iki esastan biri mutlakıyet tarzı idaresidir, di* yor ve şöyle bir mantık yürütüyor; güya hükümdar, hak ve salâhiyetini Cenabı Haktan alır ve bu meşruiyete istinat ile icrayı ahkâm eder. Bu tarzı idarenin mahzurları olduğundan mîlletler ihtilâl ederek hükümdarların salâhiyetini takyit ve meşrut kılmışlar.. Son senelerde milletimiz de meşrutiyet mücadelâtile işe bağlayarak kendi işini kendi bilerek, kendi görerek, kendi karar vererek başarmak gayesine doğru yürümüş; İttihat ve Terakki, Meclis istibdadından kurtulmak için «Mehmet Hanı Hamiş» e Meclisin feshi hakkını bahşettirmiş; Vahdettin, bu haktan istifade ederek Meclisi feshetmiş; malûm felâketler olmuş; binaenaleyh mutlakıyeti idare ve saltanatı ferdiye taraftarı olmak caiz değilmiş.
Rauf Bey: «Millet, mukadderatını kendisinden başka bir kimseye tevdi etmeği nefsine zillet addetti» dedikten sora milletin, hakimiyeti milliyeyi bilâkaydüşart tatbik eden Büyük Millet Meclisini müessisan şeklinde intihap ettiğini ve bu şeklin bahsettiği şekillerden ikincisi ve kana a tince en salim ve doğru bir tarzı idare olduğunu söylüyor» Badehu, Rauf Bey; şu mütaleatı dermeyan ediyor:
«İsim tebeddülü, hedefi ve gayeyi ihlâl veya tahvil eder zan-nmda değilim. Bundan başka geçen bir tarzı hükümetin yerine kaim olan yeni tarzın makbul ve payidar olabilmesi ancak bir şartla kabildir. O da, gideni arattırmayacak surette hal km ekseriyeti kabaresinin arzularına muvafık, saadetlerini müemmin, şeref ve istiklâli vatanı mahfuz bulundurduğunu göstermek ve ispat eylemekledir. Aksi takdirde isim değiştirmekle veya üst tabakada şekil tebdili ile hakiki ihtiyaçların tatmin edilmiş olacağını zannetmek alelhusus en yakın bir mazide gördüğümüz en acı tecrübelerden sora hatayi fahiş olur.»
Efendiler, Rauf Beyin fikir ve içtihadını izah ve tespit eden bu sözler üzerinde biraz tevakkuf etmek isterim; Rauf Bey, mukayyet ve meşrut olmıyan ve Millet Meclisini feshedebilen ferdî saltanat taraftan değildir; Rauf Bey, öyle bir şekli hükümetin taraftandır ki, o şekilde Millet Meclisi müessisan mahiyetinde olarak hakimiyeti milliyeyi hiçbir kayıt ve şarta tâbi olmaksızın tatbik eder; bu şekli vazıh ifade edelim; Rauf Bey demek istiyor ki cumhuriyet ilânına takaddüm eden şekil en muvafık şekli hükümettir; filhakika, Rauf Beyin uzun sözlerle tasvire çalıştığı 20 Kânunusani 1921 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanununun ücün-
282
cü maddesi muhteviyatrdır; o madde sudur: «Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafmdan idare olunur ve hükümeti {Büyük Millet Meclisi Hükümeti) nnvanmı taşır.»
Malûmdur ki hu Teşkilâtı Esasiye Kanununa göre Meclis reisi Meclis namnıa imza vaz'ına ve Heyeti Vekile mukarreratmı tasdika salâhiyettar ve Vekiller Heyetinin, reisi tabiîsi olmakla beraber devletin reisi olduğuna dair bir kayit ve sarahati kanuniye yoktur. Bu kanunun tespit edildiği günlerdeki şerait ve telâk-kiyatı umumiye düşünülürse kanunun mühim ve esaslı bir noktayı mühmel bırakmış olmaktaki zaruret kendiliğinden münfehim olur. Bu ihmal, Meclis ve Meclis hükümeti mevcut olmakla beraber devlet riyaseti makam mm, saltanatı ferdiye lâğvolunduktan sora makamı hilâfetle mütecelîi olduğu fikir Ye kanaatinde bulunanları, cumhuriyet ilânı gününe kadar ümit içinde yaşattı; binaenaleyh Rauf Beyin en doğru olduğunu iddia ettiği hükümet şeklînde, devlet riyasetini halifenin uhdesinde tasavvur etliğine şüphe yoktur; işte cumhuriyet ilânı üzerine Rauf Beyi ve kendisile hemfikir olanları telâş ve heyecana saik olan sebebi hakikî, devlet riyaseti makamını, reisicumhurun işgal etmiş olmasıdır. Filhakika, «reisicumhur devletin reisidir» dendikten sora halîfeye verilecek sıfat ve salâhiyeti temin etmekle meşgul ve onun teveccüh ve iltifatın t lûtfu ilâhî telâkki eylemekle memnun olanların sukutu hayale duçar olmaktan müteessir ve mahzun olmalarını tabiî görmek lâzımdır.
Rauf Beyin, cumhuriyete aleyhtar olduğunu itiraf etmemekle beraber cumhuriyet ilân edilmiş okluğu bir günde onun makbul ve payidar olabilmesi için, birtakım şartların tahakkukunu ispat eylemek lüzumundan bahsetmesi, cumhuriyetin, milletin saadetini müemmin ola çağma itimadı olmadığın r sarahaten göstermiyor mu ? î
Rauf Bey, yapılan işin sadece bir isim değiştirmekten ve üst tabakada şekil tebdilinden ibaret olduğunu söyliyerek cumhuriyet ilânı keyfiyetinin, tıflâne ve acuiâne bir hareket eseri olduğunu anlatmağa çalışırken; cumhuriyet idaresile «hakikî ihtiyaçların tatmin edilmiş olacağını zannetmek... hatayı fahiş olur» demekle cumhuriyet tarzı idaresine nekadar bigâne ve ondan nekadar uzak olduğunu ispat etmiyor mu? Rauf Bey son kanaatini teyit için «en yakın bir mazide gördüğümüz en acı tecrübeler» i hatırlatıyor. Efendiler! bu ihtarla efkân umumiyeye ne anlatılmak iste-
283
nîyor?! Millet neden tahzir edilmek arzu ediliyor?! Bunu anlamak müşkül değildir zannederim. Rauf Bey aklmca devlet riyaseti maka mm nır orada halifenin oturması temin edilin ei ye kadar başka unvanla başka biri tarafından işgal edilmemesini ve fakat iggal edilmiş olduğuna nazaran yapılan işten ricati temin için efkârı umum iyeyi irticaa teşvik ediyor. Cumhuriyet şekli idaresinin kabulünde, ha ta yi fahiş olabileceğini iddia eden zatça hatan m neresinden dönülürse kâr addedilmek tabiîdir* Rauf Bey cumhuriyet geklin in takarrür ve ilân edilmesi noktasına temas ettiği zaman şu yolda beyanatta bulunuyor: «..... Efkârı dağıttılar. Bilâhare şekli cumhuriyetin bir günde takarrür ettirilerek ilam halkça gayrim es'ul zevat taraf mdan tertip edilen bir şeklin emrivaki halinde ihdas edildiği fikri ve endişesi hâsıl oldu. Bu endişe pek tabiî görülmelidir. Ve bundan halkımızın geçen tecarüpten mütenebbih olduğunu ve uyanıklık peyda ettiğini anlıyarak memnun olmalıdır. Ben şahsan memnunum.» Efendiler, şekli cumhuriyeti bir günde taknin ve ilân eden, Rauf Beyin de pek güzel tarif ve tavsif eylediği veçhile «istiklal mücahedemizin yegâne te-meltaşı olan ve hakimiyeti milliyeyi bilâkaydüşart tatbikte yüksek kudret ve kabiliyet gösterdiği, neticeİ filiyesile sabit olan, Büyük Millet Meclisi» idi, Mevzuubahs ettiği gayrimes*ui zevattan maksadı Meclis efkârını cumhuriyet iiânma imale eden ve Meclîse bu hususta teklif atta bulunan ise, o, ben, idim ve onun ben olduğumu, herkesten daha iyi Rauf Beyin anlayabileceğini kabul etmekte hata yoktur. Eğer bunda hata varsa, «senelerden-beri meyanemizde arkadaşlık ve kardeşlik hislerinden başka mütekabil itimat ve bana karşr yüksek hürmet hislerile mütehassis olduğunu» ifade eden Rauf Beyin beni hiç tanımamış olduğuna hükmetmek lâzımgelir.
Benim teşebbüsat ve icraatımı, halkın endîşesini mucip olacak mahiyette telâkki ve ilânı şadümuuî eden halk namına aksini, fuzuli olarak, beyan etmek, halka bu endişeleri suni olarak telkin için teşebbüs etmektir. «Halkın geçen tecarüpten mütenebbih olduğunu ve uyanrklık peyda ettiğini anlıyarak memnun olmalıdır; ben şahsan memnunum.» diyen Rauf Beye, bu vesile ile bir noktayı hatırlatmak mümkündür, Halkta, teyakkuz ve intibah hislerini inkişaf ettirmeğe ömrünü hasretmiş bir adama kargı böyle konuşulmaz ve halkta bu hassasiyetin tecellîsini görmekte kendisinin benden ziyade izharı memnuniyete ne hakkı ve ne de salâhiyeti vardı. Rauf Bey, bütün vatanı düşmanlara işgal sahası
284
yapabilecek Mondros Mütareken um es in in, sevkulceyş noktasından bahseden maddesini emrivaki halinde kabul ettiği zaman, milletin nckadar dilhun ve endi gen ak olduğunu hissetti mi? Son zamana kadar; cumhuriyet ilanının ferdasında bile, resminin altma «Mondros Mütarekesini imzalayan, fakat Lozan Muahedenamesile de intikamını alan Rauf Rey» — klişesile ¦—- taraftarların m muntazaman propaganda ettikleri bu zat, Türk milletinin hakiki emellerine, samimî hislerine bizden fazla temas ettiğini, bizden fazla o emeller ve hislerle alâkadar ve mü na s eh et ta r olduğunu iddiaya kadar ileri varmamalıdır.
Rauf Bey, beyanatının bir tarafında diyor ki: «Ricali mesule bu hakayikı (yani cumhuriyet ilânr esbabım) en ealâhiyettar mercii müzakere ve kurar olan Meclisi Âli vasıtasile milleti tenvir ve ezham tatmin edecektir; efkârı umumi yenin bunu bilmesi bir hakkı tabi isidir.» Efendileri Bu sözlerde mantık yoktur. Evvelâ Rauf Bey de demiyor mu ki «hâkimiyeti milliyeyi bilâkaydüşart tatbik» eden Meclistir; o halde hangi ricali mes'ule, Millet Meclisini pek meşru ve âli bir karar ittihaz ve anı esbabı mucibesile neşrü ilan etmiş olmasından dolayı istizaha çekecektir?! Bir memlekette, bîr heyeti içtima iyede, bir inkılâp yapıldığı zaman elbette onun esbabı vardır. Ancak o inkılabı yapanlar, inanmak îstemiyen anut hasımlarım iknaa mecbur mudur? Cumhuriyetin elbette taraftarları ve aleyhtarları vardı; taraftarlar, ne için ve ne gibi kanaatlere ve mülâhazalara binaen cumhuriyet ilân ettiğini, aleyhtarlara izah ve kanaatlerinde ve icraatlarında isabet olduğunu ispat etmek isteseler de, onların, kasti temerrütlerini izale edebileceği kabul olunur mu? Bittabi taraftarlar muktedir iseler mefkure* ieriui herhangi bir suretle; ihtilâlle, inkılapla veya eşkâli muteber eden geçirerek tatbik ederler; bu, melkûre inkılâpçılarının vazifesidir. Buna karşı itirazlar, yaygaralar ve irticakârane teşebbüslerde, aleyhtarlarm yapmaktan geridüimryacakları hareketlerdir. Cumhuriyet idaremizin ilânında Rauf Bey ve emsalinin yaptıkları gibi.
Efendiler, ayni günlerde, İs tan but da bulunan ordu müfettişlerimiz de, gazetelere mülakat vererek, muhtelif vesilelerle ter* tip olunan ziyafetlerdet nutuklar irat eyIiyerek izharı hissiyat ediyorlardı. Cumhuriyetin ilânı üzerine tstanbulda bazı zevat ve bazı gazeteciler, halîfeye de, bir rol yaptırmak hevesine dügtüler. Halifenin istifa ettiği veya edeceği hakkında, gazetelerde rivayetler, tekzipler neşredildi.
285
Sora dendi ki: «Haber aldığımıza göre mesele böyle bir rivayetten ibaret olmadığı gibi, bir tekziple halledilecek kadar basit te değildir. Muhakkak olan bir cihet vardır ki, o da cumhuriyet ilânmm yeniden bir hilâfet meselesi ortaya çıkarmış olmasıdır.»
Halife, «yazıhaneleri başında oturdukları halde {!)» Vatan gazetesi muharririne beyanatta bulunmuştur; diyerek, halifenin bütün müminler tarafından asan teveccüh gördüğü, Asyanm en ücra köşelerine varıncaya kadar âlemi islâmdan binlerce mektup ve telgraf aldığı ve birçok mahallerden heyetler geldiği tarzında sözlerle hilâfet mevkiinin kolay kolay sarsılır bir mevki olmadığım anlatmağa çalıştıktan sora, âlemi islâmda itiraz vaki olmadıkça halifenin istifa edip çekilmiycceği ilân olunuyordu. Ayni zamanda «hükümet birçok dahilî mesaili tanzim etmekle meşgul olduğundan şimdiye kadar, vezaıfi hilâfeti tespit ile iştigale imkân bulamamıştır. Hükümetin dahilî mesail ile çok meşgul olduğunu âlemi islâm da elbette bilir ve şimdiye kadar vezaifi hilâfet île iştigale imkân bulunmamasını tabiî görür.» cümlelerile, bizi vezaifi hilâfetin tespitine davet ederken, şimdiye kadar, bunu yapmadığımızı mazur gören âlemi islâmm, bundan sora mazur gör-miyeceğini de bildirerek, nevama, tehdit ediliyorduk Bir taraftan da, âlemi islâmın bu hususta, bize tesir yapması için nazari dikkati celbedilmek isteniyordu. Vatan gazetesinin 9 Teşrinisani 1923 tarihli nüshasında okuduğumuz bu yazıları, 10 Teşrinisani 1923 günkü, Tanin gazetesinde, halifeye yazılan bir açık mektup takip etti. Lûtfi Fikri Beyin olan bu mektupta, halifenin istifasına dair haberlerden, milletin nekadar mü ellim ve bedbaht kalmakta olduğunu ispat için bir vapur hikâyesi uydurulmuştu. Vapurda oturanlarm, halîfenin istifası haberine muttali olunca çehrelerine hüzün ve endişe çökmüş.. Biribirlerini tanmuyanlar samimî görüşmeğe ve çok görüşmeğe başlamışlar» Müşterek endişe bunları bir dakikada dost etmiş..
Lûtfi Fikri Bey «gönül istiyor ki bu istifa sözü ebediyen gömülsün kalsın.» diyor, çünkü «dünya için bir musibet olur» muş..
Lûtfi Fikri Bey, millete şunu da telkin ediyordu: «Hayretle ve teessürle görülmelidir ki bugün şu hazinei maneviyeye (yani hilâfete) taarruz etmek istiyenler, hariçten kimseler, mileli islâ-miyeden Türkü çekemiyenler değildir. Bizzat, biz, Türkler kendi elimizle bu hazinenin elimizden ebediyen çıkarılmasını intaç edebilecek teşebbüsatta bulunuyoruz!»
286
Efendiler, ecnebiler, hilafete taarruz etmiyorlardı. Fakat» Türk milleti taarruzdun kurtulmuyordu. Hilâfete taar* ruz edenler, m ileli islâmiyeden, Türkü çekeni i yen ler değildi. Fakat, Çanakkalede, S ur i yede, Irakta, İngiliz ve Fransız bayrakları altında Türklerle uru şan m ileli islamiye idi. Türk milletine kolaylıkla taarruz etmek için rnahfuziyeti tercih olunan hilâfetin, ortadan kaldırılmasını «Türklük için bir intihardır.» diye tavsif eylemek; hilâfeti ortadan kaldırmak için» biz» Türkler teşebbüsatta bulunuyoruz sözleri Le cumhuriyetin hedefini tasrih ve ilân etmek» şüphesiz tesirsiz kalmadı»
Lûtfi Fikri Beyin Tan inde intişar eden açık mektubundaki noktai nazar, ertesi günü Tan in Başmuharriri taraf m dan teyit olundu.
11 Teşrinisani 1923 tarihli Tanının «şimdi de hilâfet meselesi» unvanlı başmakalesi okununca, cumhuriyetin il anma mâni olamryanların, hilâfet makammı, hcrçibadabat, tutabilmek gayret ve faaliyetine geçtikleri anlaşılır. Bu makalede, şehzade mektup -lan m neşrederek, efkân, hanedan lehinde perverde etmeğe çalı-gan Taninin, hanedan hukukuna karşı çirkin taarruz yapılmış ve bunu yap an m, Fırkamızın hasülhas zümresinden bulunmuş olduğu ve hükümeti cumhur iyeyi millet nazarında fena göstermek için, ne söylemek lazımsa onlar; yazıldıktan sora, halifenin istifası şayiasına temas edilerek «arkadan arkaya verilmiş bir karar karşısındayız.» deniyor ve «Millet Meclisinin bukadar kayıl alımda kaldığını, hariçte verilen kararları tescil mevkiine indirildiğini görmek cidden elim oluyor.» süz [eril e* Meclis» aleyhimize teşvik ediliyor.. Cumhuriyet il ân mı kabul eden Meclisin hiç olmazsa hilâfetin ilgasını, emrivaki yapmamasını temine çalışılıyordu.
Tan in başmuharriri, hilâfet hakkındaki noktai nazar ve nıü-taleasını gu satırlarla tespit ediyordu: «Hilâfet bizden giderse, beg on milyonluk Türkiye Devletinin, âlemi islâm içinde hiç ehemmiyeti kalmıyacağını, Avrupa siyaseti nazarında da, en küçük ve kıymetsiz bir hükümet mevkiine düğmeğimizi anlıyabilmek için büyük bir dirayete lüzum yoktur. Milliyetperverlik bu mudur? Hakiki milliyet hissini kalbinde duyan her Türk makamr hilâfete dört el ile sarılmak mecburiyetindedir,»
Efendiler» hilâfet hakkındaki mütaleatrmı» bundan evel, izah ettiğim için, bu sözleri, burada, tahlile lüzum görmüyorum. Ancak, makamı hilâfete dört el ile sarılmak mecburiyetinde bulunan
287
bir şekli idarenin, bir şekli cumhuriyet olamıyacağını anlıyabilmek için de, büyük bir dirayete lüzum olmadığını söylemekle iktifa edeceğim.
Taninin başladığımız başmakalesinin daha bir iki noktasına nazarı dikkati celbedeceğim.
Hanedanı Osmanîde kabul edilmiş ve binaenaleyh ve ilelebet Türkiyede kalması tahtı temine girmiş hilâfeti elden kaçırmak tehlikesini icat etmek, akıl ve hamiyet ile, hissi milliyet ile zerre kadar kabili telif değilmiş (L)
Tanin başmuharriri, kendisinin cumhuriyetçi olduğunu ilân etmişti. Fakat öyle bir cumhuriyetçi ki, cumhuriyeti idarenin başında halife olarak osmanlı hanedanı bulunacaktır. Yoksa, yapılan hareket akıl ve hamiyet ile, hissi milliyet ile zerre kadar kabili telif olmazmış.. Hilâfeti, elimizden gitmesine zerre kadar imkân kalmıyacak surette muhafazaya memur imişiz.. Vücudu meydana çıkan tertibat akim kalsın imiş..
Efendiler, bu yazıların manası ve bu mütalealardan maksat ne olduğu bugün suhuletle anlaşılmaktadır. Yarın, daha bariz bir surette anlaşılacaktır. Ensali at iyenin, Türkiyede cumhuriyetin ilânı günü, ona en bir ah man e bir surette hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların ahzi mevki ettiğini görerek mütehayyir kalacağını asin furzet-ı nc* yi ıı i'/! Bilakis, Türk iyenin münevver ve cumburiyetper-ver evlâdı, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tespitte hiç te tereddüde düşmeyeceklerdir*
Onlar, suhuletle anlıyacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın, halife unvan ile başmm üstünden zerre kadar uzaklaşma-sınu imkân kalmıyacak surette muhafazasını mecburî kılan bir şekli devlette, cumhuriyeti idare ilân olunsa bile, onu yaşatmak kabil değildir.
Efendiler, o günlerin neşriyatı meyanmda, daha iki nokta vardı. Biri benim hasta olduğum meselesi, diğeri de merhum Enver Paşanm, Türkistanda lı i dem atı ve berhayat olduğu.. Enver Paşa, memleket haricinde kaldığı zaman, ittihadı islâm için çalışıyormuş ve «damadı hîlâfetpenahî» unvanını kullamrmış.. Hatta Türkistanda kazdırdığı bir mührün bir taraf ma bu unvan mı da hakettirmiş idi.
288
Bu iki noktadan da mütemadiyen bahsetmek elbette maksatsız değil d i-
Ef endiler, işaret ettiğim bu matbuat neşriyatı ve birtakım zevatın vaz'ü tavrı hulâsa olarak şu yolda ifade olunabilir; «Esas olan hakimiyeti milliyedir. Hakimiyeti milliye cumhuriyetin tekamülüdür, Türk milleti hakimiyeti milliyeyi idrak etti, cumhuriyetin il anma lüzum yoktur; hatadır, Türkiyede en salim şekil, hakimiyeti milliye esasını muhafaza etmekle beraber, idarei nüm huriye ilân etmeyip, riyaseti devlette halife unvanında Osmanlı hanedanından birini bulunduran meşrutî bir şekildir. Nasıl kî, tngîlterede, hakimiyeti milliye mevcut olmakla beraber devlet riyasetinde bir kır al vardır ve o kural ayni zamanda Hindistan İmpa r a torudur*»
Efendiler, böyle bir prensip Üzerinde birleşmiş olan zevat kendilerini, sözl erile, vaziyeti eril e, yazdarile göstermiş gibi âdi. Bu zümrenin basma Rauf Beyin intihap edildiğine hükmoluna-bi lirdi. Anasır ve mesai iki muhtelif eden mürekkep zümre, Rauf Beyi maksatlarının ifadesine ve müdafaasına en muvafık bir şahsiyet telâkki etmişlerdi. Ondan büyük ümitlere intizar edilebileceği zehabına düşmüşlerdi. Ondon soradır ki, Rauf Beyin Ankaraya hareketi vaki oldu. Vatan gazetesinin rivayetine göre, bir ceınmi gaf ir, Rauf Beyi Ankaraya teşyi için toplandı. Kâz mı Kara Bekir Paga, Refet Paşa, Ali Fuat Paşa, Adnan Bey bu cemini gaf irin başmda gösteriliyordu. Vatan gazetesi bu teşyiden bahsederken, Rauf Beyin Ankarada, Mecliste takip edeceği mesleki siyaseti de millete ilân ediyordu. Rauf Beyin Meclisteki faaliyeti-' nin menfi ve şahsî olmıyacağı; Rauf Beyin faaliyetinin, m emle-ketin iyiliğini ve salâhmı ve kanunların hakimiyetini temine matuf bir say olacağı.. Rauf Beyin Büyük Millet Meclisinde, bir salâh ve intizam unsuru teşkil ve hayırlı prensipleri müdafaa eyli-yeceği tasrih ediliyordu*
Vatan gazetesi sahibinin, bu izahat ve teminatı kendiliğinden vermeğe salâhiyettar olduğu elbette kabul edilemezdi. Halbuki, Rauf Bey, Fırkamız namma meb'us olmuştu. Fırkamızın programını takip edecekti. Fırkadan, çıkmaksızın, müstakil bir siyaset takip etmemesi icap ederdi, Rauf Bey, henüz Fırkadan ayrıldığını ilân etmemişti. Bu fikirde olmadığını, bilâhare Fırkadan ayrılmamakta gösterdiği ısrar ile de teyit etmişti. Binaenaleyh, hem Fırkada kalmak ve hem de Fırka dissiplinini ihlâl demek
c n. — ı»
289
Rauf Beyin Ankara ya gelerek birtakım p ro pagan dalarla arka fLış 1 an, Fırkayı aleyhi mîz« -teşvik ve tahrike koyulma»
Rauf Beyin YBt*ı sahne et-ttek istediği oyumu ktşfe-decler tarafından bir firka İçti msı d da Rauf Beyin çekildi^ imtihan
olan, kendine mahsus, bir siyaseti müstakilleri tatbik eylemek kabili izah değildi.
Efendiler, bu yolda hareketle, varılmak istenilen neticeyi keşfetmek geç ve güç olmadı. Arzu ederseniz bu noktanm tavazzuhuna medar olacak, bazı beyanatta bulunayım,
Rauf Bey, Ankaraya geldikten sora, Fırka azasîle, yakından ve arkadaşça temaslara girdi; fakat, bütün temas ve hasbıhallerinden bir hedef takip ettiği istidlal olunuyordu.
Rauf Bey; «cumhuriyet ilânmda istical edilmiştir. Bu isticale sehebiyet verenler gayrimes'ul zevattır. Bu tarzı hareketin İç yüzünü anlamak lâzımdır» Meclis, hakimiyeti milliyeyi bihakkın muhafaza edebilmelidir. Meçhul maksatlarla sevk ve idare olunmağa ses çıkarılmazsa nereye varılacağı bilinemez. Cumhuriyetin ilânmı zarurî kılan sebep ne imiş?! Cumhuriyetin filhakika, bizim için nafi ve lâzım olduğu ispat olunmalıdır.» tarzında birtakım propagandalarla, arkadaşları, Fırkayı, aleyhimizde teşvik ve tahrike koyuldu.
Rauf Bey, îatanbuldaki beyanatının sonunda, demişti ki: «Bu isticalin bir sebebi makul ve meşruu bulunduğunu, Meclis ve hükümet, millete ibraz ve ispat etmelidir ve edecektir.»
O halde pek güzel anlagriıyordu ki, Rauf Beyin geceli, gündüzlü devam ettiği temas ve hasbıhallerden maksadı, Fırka ve Meclis azasmı, bu noktai nazarımı imale eylemekti. Buna muvaffak olduktan sora, cumhuriyet ilânı meselesini, tekrar, Mecliste mevzuubahs ettirmek istiyordu.
Bununla istihdaf ettiği gaye de, Meclis ve hükümeti, müsta-eelen cumhuriyetin ilânmda makul ve megru bir sebep olup olmadığını ispata mecbur etmekti. Kendi aklınca ve taraftaranmm telâkkisince, makul ve meşru bir sebep ibraz ve ispat etmek güçtü. Makul ve meşru bir sebebe müstenit olamıyan cumhuriyetin ilânmda istical ve hata olduğu sabit olacak ve güya, hata tashih olunacak!
Efendiler, Rauf Beyin, faaliyetinin hedefini ve maksadmm mahiyetini anlamak için, bir haftalık bir müddet kâfi geldi. Bittabi, kimin tarafmdan olursa olsun, cumhuriyetçiler, bu tarzda bir faaliyete daha fazla müsaade edemezlerdi. Rauf Beyin vaz'ı sahne etmek istediği oyunu keşfedenler; bir Fırka içtimamda, Rauf Beyi, imtihana çekmeğe karar verdiler. Bu içtimai hatırlarsınız. Bu içtimada cereyan eden müzakerat ta, aynen intişar
290
eylemişti O da mütalea Duyurulmuştur. Ben, burada, o içtimarn tafsil atma girişecek değilim. Yalnız, o vaziyetin, iktiran ettiği neticeyi Hakikî mana ve medlulünde ifadeye medar olacak bazı taht iller yapmağı, efkârı umumiyenin tenevvürü için lüzumlu ve faydalı görüyorum.
Evvelâ, şunu, açıkça arzetmeliyim ki, Rauf Bey, taarruz için henüz hazırlığını ikmal ile meşgul iken, taarruza manız kalmıştır. Gerçit bazı gazetelerle menfi neşriyat, halifeye ve bir şehzadeye af dır ilan vaziyetler, Rauf, Adnan Beylerin ve bazı kuman* danların halifeyi ziyaretleri, halife ve şehzade hakkmda söz söy-liyenlere, yazı yazanlara bazı taraflardan yaptırılan muhakkirane hücumlar, memlekette tereddütler, efkârda teşevvüşler uyandırmaktan hâli kalmamıştı. Fakat, Mecliste taarruza geçmek için, bu kâfi görülmemiş, Ankarada Meclis azası üzerinde de, çalışmak lüzumlu görülmüş olduğu anlaşılıyordu. İşte, bu son istihzara t yapılırken, Rauf Beye, harekette takaddüm edilmiştir.
Fırka Grupu Riyasetine bir takrir verdirildi. Fırka Grupu Reisi tsmet Paşa idi. Bu takrirde «Rauf Beyin İstanbul gazetelerindeki cumhuriyetin il anma itiraz yollu beyanatının cumhuriyeti duçarr zâf etliği ve bu beyanat sahibinin etrafında bir muhalif fırka teşekkül etliği kanaatinin mevcut olduğu» dermeyan edilerek, keyfiyetin Fırka grupunun müzakeresine arzı teklif olunmuştu*
Fırkanın içtima ettiği 22 Teşrinisani 1923 günü, ben de içtima dan evel, içtima salonuna muttasıl odada bulunuyordum. Rauf Bey yanıma geldi. Benden, müzakereye karışmamakhğımı rica etti. Çünkü bana hitaben söz söyliyemiyeceğîni beyan eyledi.
Kat'iyyen, müzakereye müdahale etmiyeceğimi ve hiçbir söz söylemek niyetinde olmadığımı ve fakat, Fırka Reisi sıfatile müzakerenin sureti cereyanını görmek üzere, müzakere salonuna gireceğimi bildirdim. Müzakere salonunda dahi hazır bulunma -maklığmn rica etti. Bunu kabul etmedim.
Rauf Beyin, benim müdahale ve huzurumu, bertaraf etmekte hakikî maksadı ne idi? Huzurumda veya benîm muhatabım olarak, beyanat ve müddeayatta bulunmasına mâni olan cidden, bana olan hürmeti mi idi? Buna, inanmak caiz olamaz. Benîm anladığıma göre, Rauf Bey, muhatap ve mu ha s mı olarak, İsmet Paş ayı almak istiyordu. Benim huzurum olmadığı takdirde Fırka azası meyanmdan kendine taraftar çıkabileceği zehabında bulunuyordu.
291
Kâzım Pumaya «Cumhuriyetin ilanına mâni oLı-biltreen memlekete hiıyüfe lıı/.cııct cimi 51 olursun» d i-ytö Rauf Bey fetla Cümha-riy»t t»r»f-t»n oluma*
Fırka Grupu, İsmet Paşanm riyasetinde içtimai (ıı\r İsmet Pasa, riyaset makamından, mevzu müzakereyi izah ve ehemmiyetini işaret ettikten eora «bugünkü içtimada, benim de, kürsüde söz almam icap edebilir.» diyerek riyaseti başkasına terkettL
Takrir sahibinin izahatından sora, söz alan Rauf Bey uzun beyanatta bulundu.
Rauf Bey, Istanbuldaki beyanatı münasebetile bir suitefeh-hüm hâsıl olduğunu ve bunu halletmek için arkadaşlarla hasbıhallerde bulunduğunu söyledikten sora «bizim eğer tenkit etmek istediğimiz hir nokta varsa o da eserdir.» dedi,
«Çok halis niyetle başlanıp uğrunda canlar feda edilmiş, çok kuvvetli prensiplerin, tatbikatında yapılan hatalar yüzünden, sakatlandığım da; zannederim, hiçbirimiz ceffelkalem reddedc» meyiz,» : nü ta l e asını da aynen alıyorum.
Şimdi, bu iki cümle üzerinde, bir an d ura İmi; Ranf Beyin tenkit etmek istediği eser, hangi eserdir? Cumhuriyet mi? yoksa, cumhuriyetin tarzı ilâm mı?
Eser olan cumhuriyettir! Tarzı ilân şöyle veya böyle olabilir.
Rauf Beyin, «kuvvetli prensip» dediği cumhuriyet prensipi midir, tatbikatında yapılan hata yüzünden sakatlanmasından korktuğu cumhuriyet midir?
Efendiler, mevzuubahs olan cumhuriyetin kendisi ve onun memlekette ilânıdır.
Cumhuriyeti idarenin tatbikat safahatının hatalı olduğunu iddia edecek kadar henüz zaman geçmemişti. Rauf Beyin telâşı cumhuriyet ilânının ferdasında başlıyor ve iki üç gün geçmeden beyanatta bulunuyor.
Rauf Rey, beyanatının delâlet ettiği mana ve fikirleri birer suretle tevil ve tefsir ederek dedi ki: «Duygularım, cumhuriyeti idareden başka hiçbir idarenin taraftarı olmadığını merkezindedir,» Rauf Beyin, bu itirafı azanın mucibi memnuniyeti oldu ve (bravo sesleri) ile karşılandı.
Rauf Bey, «aziz duygularım», «kutsî duygularım» diye söylediği bu sözlerinde, samimi ve ciddî midi?! Ben, bilâtereddüt, hayır; diyorum, Efendiler. Çünkü, Ankaradan mufarekatinde, kendisine cumhuriyetten bahseden Kâzım Paşaya (Meclis Reisi): «Buna mâni olabilirsen memlekete büyük hizmet etmiş olursun!» diyenin Rauf Bey olduğunu biliyorum.
292
Rauf Bey; cumhuriyeti tertip ve ilân eden gayrimes'ullerden; birtakmı müşavir ve mütehassısları kastettiğini de söyliyerek bunda da, snitefehhüm olduğunu anlatmak istedi ve «böyle olunca benim kullandığım ifadeden şu veya bu zat gayrimes'uîdür; anlaşıl masın, bunu benden beklemek hata olur.» dedi.
Rauf Bey, bu tevil ile de gösteriyordu ki bugünkü, Fırka iç-timaında, Fırkanm suinazarını celbetmeksizin, maksatlarım, söylemeği temin için icap eden noktalarda ricat ve tevil tarikim tutmuştu.
Filhakika, asıl noktai nazarından vazgeçmiş değildi. Meselâ şu sözlere dikkat buyurunuz: «Türkiye Hükümetinin şekli nedir? diye vaki olan suallere karşı derhatır buyurulur ki, Büyük Reisimiz, bu kürsüden müspet bir cevap olarak ilân buyurdular ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti şeklidir. Hangi idareye benziyor dediler. Bize benziyor. Çünkü biz, bize benzeriz. Bize mahsus idaredir, buyurdular. Bu, benim vicdanımı tatmin eden en yüksek bir ifade idi ve buna itiraz etmek çok müşküldür ve zannetmem ki insaf ile itiraz edecek hariçte ve dahilde adam bulunsun. Bu tatminkâr ve büyük sözlerden sora, bunun böyle; kabine buhranı yüzünden idare edilemez bir şekil olarak gösterilip te isim farkı kadar olan cumhuriyet kelimesinin konmasını, eskisine bu kadar itimat ettiğimiz ve halkın itimat ettiği bir şeklin sakat olduğu bir buhran zamanında anlaşıldı ve bir yeni idare geldi.» «Bu his ile mütehassis olanların mürteci olduklarını zannetmeyeceğinizden emin olarak söylüyorum, acaba bu da nakıs görülür de bunu ikmal edecek bir şekil var mıdır? diyenler tereddüt ve endişe ettiler.»
«... Bir ahali ki cumhuriyete taraftardır, bir ahali ki hakimiyeti milliye hilâkaydüşart millette oldukça cumhuriyetten başka bir şey yoktur, bunu istiyor, istiyor ama tatbik edemeyiz de diğer bir şekil suretinde kalırız, diye teessür ve endişe duyarsa.... meyus mu olmak lâzımdır, memnun mu olmak lâzımdır.»
Efendiler, saltanat devrinden, cumhuriyet devrine geçebilmek için, cümlenin malûmu olduğu veçhile, bir intikal devresi yaşadık. Bu devirde, iki fikir ve içtihat, biribirile mütemadiyen mücadele etti. O fikirlerden biri, saltanat devrinin idamesi idi. Bu fikrin taraftarları sarih idi. Diğer fikir, saltanat idaresine hitam vererek idarei cümhuriye tesis eylemekti. Bu-bizim fikri-mizdi* Biz fikrimizi, sarih söylemekte mahzur görüyorduk. Ancak noktai nazarımızın kabiliyeti tatbikıyesini mahfuz bulundu-
Saltan&t dav-riadtn Cumhuriyet devrine intikal devresi v e bu devirde iki fikir ve içtihadın mütemadi mücadelesi
293
rup zamanı münasibinde tatbik edebilmek için, saltanat taraftarlarının fikirlerini tatbik sahasından uzaklaştırmak mecburiyetinde idik. Yeni kanunlar yapıldıkça, bilhassa Teşkilâtı Esasiye Kanunu yapıl irken, saltanat taraftarları, padişah ve halifenin hukuk ve salâhiyetinin tasrihinde ısrar ederlerdi. Biz, bunun zamanı gelmediğini veya lüzum olmadığını beyan ederek o ciheti mes-kût bırakmakta fayda görüyorduk.
tdarei devleti, cumhuriyetten bahsetmeksizin, hakimiyeti milliye eeasatı dairesinde, her an cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe çalışıyorduk.
Büyük Millet Meclisinden daha büyük makam olmadığını telkinde ısrar ederek saltanat ve hilâfet makamları ohnaksizm, devleti idare etmek mümkün olduğunu ispat etmek lüzumlu idi.
Devlet reisliğinden bahsetmeksizin, onun vazifesini filen Meclis reisine gördürüyorduk.
Filîyatta, Meclisin reisi, reieisani idi. Hükümet vardı. Fakat «Büyük Millet Meclisi Hükümeti» unvanmı taşırdı. Kabine sistemine geçmekten içtinap ediyorduk; çünkü derakap saltanatçılar, padişahın istimali salâhiyeti lüzumunu ortaya atacaklardı.
İşte, intikal devresinin, bu mücadele safhalarında, bizim, kabul ettirmek mecburiyetinde bulunduğumuz, mütevassıt şekli, Büyük Millet Meclisi Hükümeti sistemini, haklı olarak natamam bulan, meşrutiyet şeklinin sarahaten ifadesini temine çalışan mu-hasrmlarımız, bize itiraz ediyorlar, diyorlardı ki, bu yapmak istediğiniz şekli hükümet neye, hangi idareye benzer? Maksat ve hedefimizi söyletmek için tevcih olunan bu nevi suallere, bizde, zamanın icabına göre cevaplar vererek saltanatçıları iskât etmek zaruretinde idik.
Rauf Bey, bu kabilden verdiğimiz bir cevabı, vicdan mı tatmin eden gayrikabili ret ve itiraz mahiyette bulduğunu söylüyor ve bütün içtihat ve iddiasmı benim o ifademe istinat ettiriyor.
«Bu tatminkâr ve büyük sözlerden sora», Büyük Millet Meclisi Hükümeti şeklinin sakat olacağını kabul etmek istemiyor, bu sakat ise» bu sakat şekli, vaktile bize kabul ettirenlerin bu defa kabul ettirdikleri cumhuriyet şeklinin de, bir gün nakıs görülüp, başka bir şekli ortaya atmalarından endişe edilmek lazmıgeleceği tarzında, bir mantık yürütüyor. Bu manukm nekadar çürük bir safsatadan ibaret olduğu meydandadır. «Kutsi duyguları, cumhuriyeti idareden başka hiçbir idarenin taraftan olmadığı mer-
294
tezinde» olan bir zat, intikal devrinin zaruriy atından olduğunu pek âlâ bildiği Büyük Millet Meclisi Hükümeti şekline saplanıp kalarak, cumhuriyet şeklinin de nakıs görüleceği ve başka bir şekil araştırılacağı endişesine düşmesine mahal var mıdır? Rauf Beyin, burada, cumhuriyetten sora, başka gekil diye ifade etmek istediğinin manası vardır. Rauf Bey demek istiyor ki, cumhuriyeti ilân edenler, bu suretle Osmanlı hanedanmı saltanattan uzaklaştırdıktan sora, acaba, cumhuriyetten tekrar saltanat devrine geçerek, saltanat makamını işgal etmiyecekler mi? Bunun tarihte emsali yok mu? diyenler tereddüt ve endişe ettiler.
Rauf Bey, aynen aldığımız sözlerinin sonunda, ahalinin cumhuriyeti istediğini kaydederken, istiyor ama tatbik edemeyiz de.„» tarzmdaki garip ifadesile, benim işaret ettiğim noktayı pek âlâ tavzih etmektedir.
Efendiler, Rauf Beyle muhatabada bulunan ve şayanı istifade mütaleat der mey an eden hatipler çoktu. Bu meyan da, İsmet Paga da, uzun ve kıymetli beyanatta bulundu. İsmet Paganın, berzaman mütaleası istifadeli olan bazı sözlerini de nakledeceğim.
İsmet Paşa, «esaslı bir şekli devlet mevzuubahs olduğu vakit mütaleat ve hissiyat kendi aramızda kalmaz. Müşahede eden bütün bir dünya vardır.» dedikten, biraz sora, «cumhuriyet ilânı, bir milletin mukaddes bir ideali, bir ateşi, bir mefkuresi gibi ortalığa saldırır. Cumhuriyet ilân olunduğu zaman, o milletin bütün hararetini gösteren her türlü tezahürat meydana çıkar. Eğer bir memlekette cumhuriyetin ilân olunduğu günlerin üçüncüsünde, besincisinde hukuku ilga edilmiş şehzade meydana çıkar, vaziyet alırsa... dünya, mütefekkirini âlem bu cumhuriyetin kuvvetinden şüphe eder.» sözleri 1 e, başlryarak cumhuriyetin ilânı üzeri* ne, İstanbul da alman vaziyetin zararını izah etti.
İsmet Paşa, Rauf Beyin beyanatını tahlil srraemda «hakimiyeti milliye esastır demekle izharı tereddüt, izharı endişe ettiklerini kelimelerin lisanından ve manasmdan ihraç edemeyiz.» mü* taleasmda bulundu. Ondan sora, İsmet Paşa, Rauf Beye hitaben: «Rauf Bey! siyaset yapıyoruz. Hataları bir bir, ihtar etmeliyiz. Hatta basit bir teşebbüsü iktisadî sahibi gördünüz mü ki, başlarken sermayesini tehlikeye koyduğu kanaatindedir ve muvaffak olmıyacağmı diye sermayesini tehlikeye atmıştır. Bir işe başlayan adam, daima nihayetinin selamet olacağını temin eder, baş-
295
lar, Bahusus böyle inkılâp zamanlarında ricali hükümet, bir recü-lü siyasî herhangi bir şüphe gösteremez. Hatadır. Hata ettiniz Rauf Beyefendi!» dedi. Bundan sora, İsmet Paşa, Rauf Beyin «üst tabakada şekil değiştirerek menafii devletî temin, umumî ihtiyacı tatmin etmeği düşünmek ha ta yi fahiştir.» tarzındaki sözlerine cevap verirken «hatayi fahiş olan, bukadar hassas günlerde bir nokta üzerinde temerküz etmesi lâzım olan kuvayi maneviyeyi^ kuvayi inkılâbiyeyi şu noktada veya bu noktada tereddüde şevketin ektir. Bilerek veya bilmiyerek, istiyerek veya istemiyerek, hata* yi fahiş odur.» dedi,
tsmet Paşa, Rauf Beyden şunu da sordu: «... Riyaseti devlet meselesini halletmek istiyordunuz. Nasd halledecektiniz. Kaç ihtimal vardı?»
İsmet Paşa, istical iddiasma karşı verdiği cevapta: «Arkadaşlar — dedi — tabu addolunan bir neticede istical mevzuubahs olmaz, hata telâkkisi mü caz olan noktalarda istical mevzuubah? olur.»
«Cumhuriyet müstacelen ilan edildi demekle o gün ilân edilmeyip te altı ay soraya kalsaydı belki başka bir şekil hâsıl olurdu, manasına yol açılıyor ve ancak bu mana ile istical edilmiştir.»
Rauf Bey, beyanatında, bizim cumhuriyet ilânındaki hareketimizi, sabık merkezi umumî işleri gibi göstermek istedi.
tsmet Paşa, bu noktaya cevap verirken, dedi ki: «Merkezi umumi hayatını, bu mendeki-1 te yaşatmış ve senelerce müdafaa etmiş mümessiller ve gazeteler de, kendi noktai nazarmı müdafaa ediyorlar. Rauf Beyin noktai nazarmı, ellerinde silâh olarak kullanıyorlar. Bu, bedbahtlıktır!»
Rauf Bey, muahhar beyanatında bu sözlere gu yolda cevap verdi: «Merkezi umumi ifadesile imalarımı, Tan in silâh gibi kullanmıştır; vallahi Efendiler, Tanin kullanmış, Tevhidiefkâr kullanmış, ben bilmiyorum.»
İsmet Paşa, Rauf Bey ve rüfekasmm halifeyi ziyaretleri noktasına temasta şu mütalea t ta bulundu:
«Halifeyi ziyaret meselesi, halife meselesidir.»
«Devlet adamı olarak, hiçbir zaman hatırımızdan çıkaramayız ki hilâfet orduları bu memleketi baştanbaşa harabeye çevirmişlerdin Hilâfet orduları vuruda getirmek ihtimalini daima nazardan dur tutmryacağız..., Türk milleti en elîm ıstıraplarını halife ordusundan çekmiştir. Bir daha çekmiyecektin»
296
«Bir hilafet fetvasının, Harbi Umumî badiresine, bizi attığını hiçbir vakit unutmıyacağız. Bir hilâfet fetvasmm millet ayağa kalkmak istediği zaman, ona düşmanlardan daha egna bir surette hücum ettiğini unutmıyacağız.»
«Tarihin herhangi bir devrinde, bir halife, zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusunu geçirirse o kafayı be» hernehai koparacağız!»
tsmet Paşa, bravo sesleri ve alkışlarla karşılanan bu sözlerine, şunları da ilâve etti;
«Herhangi bir halife, an'aneten, fikren ve şeklen, usulen, zımnen ve sarahaten, Türkiye mukadderatında alâkadar-mr§ gibi vaziyet almak isterse, Türkiye ricalini taltif edermiş, iltifat edermiş gibi bir zihniyet ile düşünürse, bunları memleketin hayatile ve mevcudiyetile zıddı tam addedeceğiz; hareketlerini hıyaneti vatanîye addedeceğiz.»
tsmet Faşa, beyanatının sonunda, şu meseleyi mevzuubahs etti: «Rauf Bey, beyanat!armda, bizim zıddı tam olarak gördüğümüz noktalan geri alarak bu Fırka içinde yürümek karar m da mıdırlar? yoksa, beyanatı siyasiyelerinde, bizimle zıddı tam olan nikatı muhafaza ederek Fırkamızın haricinde ve Meclîste, bizimle karşı karşıya çalışmak karan mı verecekler? karar kendilerine
aittir.»
Rauf Bey, tekrar, uzunuzadrya, kendini müdafaa ve fırka yapmıyacağmı, Fırkadan çıkmryacağmı, beyan ettikten sora, heyeti umumiy enin rikkat ve ulüvvü cenabını tahrik edecek mahviyet kâra ne sözlerile beyanatına hitam vererek, müzakere salonunu terken i.
Hatipler, muhatapsız kaldılar. Rauf Bey; hata ettiğini itiraf ve cumhuriyetçi olduğunu ifade etmiş olduğu cihetle müzakere kâfi addedildi ve gazetelerde başkalarının zihinlerine iras edilmiş şüpheleri izale edecek tebligat yapılmak ve ayrıca müzakerenin zaptı da tabı ve neşredilmek kararıle iktifa olundu.
Şimdi Efendiler, bu karar, neyi ifade eder?
Rauf Beyin muğlâk ve iki manalı beyanatı, filhakika, onun cumhuriyetçi olduğu hakkında Fırkayı tatmin etti mi? Rauf Be-
297
yin Fırka dahilinde, bizimle ayni his ve içtihat sahibi olarak çalışabileceği kanaati tahassul etti mi?
Fırkanın, hn karan, müzakerenin hakikî neticesinin istilzam eylediği karar mrydı? bittabi hayır..!
0 halde, bu noksan kararla, iktifanm amil ve müessiri ne
idi?!
Bu noktayı, birkaç kelime ile, izah edeyim. Rauf Bey, beyanatının başından nihayetine kadar, aldığr tavır ve kullandığı tarzı beyanla, Fırka azasının, ulüvvü cenap ve ahlâkma iltica etmiş gibi idi; bundan başka, Rauf Bey, beyanatında, okadar, mugalâta ve safsata yapryordu ki, sitelerinin ciddiyet ve samimiyet ile nispet ve alâkasını derakap ölçmek umum için sehil değildi. Bu esbabın fevkmde, en mühim amili deronİ, itiraf olunmak lâzımdır ki, gayrimes'ul, emrivaki, cumhuriyetten sora da şekil, kelimeleri, üzerinde yapılan menfi propaganda, efkâr ve hissiyatı tereddüde ve gevşekliğe sevketmigü.
Vaziyeti, cumhuriyet meselesi haricinde, tsmet Paşa ve Rauf Bey münazaası gibi alanlarm haleti zihniyeleri de, manasız bir kararla iktifaya saik olduğu muhakkaktır.
Efendiler, bu karar yüzünden, Rauf Bey ve arkadaşlarına, bîr müddet daha, Frrkanm içinde, Fırkayı yıkmak için, çalışmak fırsatı verilmiş oldu.
İstanbuldaki bazı gazetelerin memleket ve cumhuriyet me-nafii âliyesini ihlâl eder tarzda devam eden neşriyatı da, orada öyle bir hava yarattı ki, Meclis, tstanbula bir İstiklâl Mahkemesi göndermeği zarurî addetti
298
Muhterem Efendiler, her meselede ve her safhai icraatta, Hilâfetin kendinden bahsettirmiş olan halifeye ve hilâfete bir defa daha
i w. di da gel-
temas edeceğim. miştJ
1924 senesi iptidasında, büyük mikyasta, bir ordu harp oyunu yapmak takarrür etmişti. Bu harp oyununu İzmir d e yapacaktık. Bu münasebetle 1924 senesi kanunusani iptidasında, tzmire gittim. Orada iki ay kadar kaldım.
Hilâfetin lâgvı zamanmm geldiğine orada iken hüküm vermiştim. Meselenin, sureti cereyanını, olduğu gibi hulâsa etmeğe çalışacağım.
Başvekil tsmet Paşadan 22 Kânunusani 1924 tarihli bir şifre aldım. Onu aynen arzedeyim:
Şifre
Türkiye Reisicumhuru Huzuru Riraseftpenah ilerine
Bir miiJdctttnberi gazetelerde makamı hilâfetin vasiyeti ve Halifenin şahısları hakkında snitelâkkiyeia müsait neşriyata tesadüf edilmekte olduğumdan ve btlâsebep vaki olan neşriyatı hiLrmetşikenaııeden ve hassaten arasıra Istanbula giden erkânı hükümetin ve resmî heyetin kendiailc temastan mütehait \tt müc.. tenip bulunm alarmdan Halifenin büyük bîr cbûssüt doyduğu cihetle Bcrkarinlcrinin Ankaraya i^amile veya sayam İtimat hir satm ^Utanımla midine &«nderHınesini rica suretile hissiyat ve tenıeııniy atını iblağ etin eğ i teemmül elmig i 6e âuitefcire uğraması ihtimaline karşı bundan da sarfınazar ettiğini beyan eyledikleri başkâtip hey tarafından î$*ar kılınmakta ve tahsisat meselesi uzumızadıya tafsil edilerek hazinei hilafetin istitaatı fevkinde vc mükellefiyeti haricindeki masarif için hazineî maliyece muavenetle bulunulacağı hakkında hükümetle 15 nisan 1923 tarihinde vaki ifl'ann tetkiki ve temini icabı ilâve edilmektedir. Keyfiyet Heyeti Vekilece tezekkür edilecektir. Neticeyi ayrıca arzederim Efendim.
îsmet
299
Bu telgrafa cevaben rnalcina bağında yazdığım telgraf name aynen şudur:
Makine bağında izmir
Arıkamılü Başvekil İsmet Paş.a Hazretlerine
C. 22/1/1923 şifreye:
Makamı hilâfetin ve Halifenin şahısları hakkında suitelâkkiyat ve suitef-Bİrat cemini, Halifenin kendi tarz ve tavru hareketinden neg*et etmektedir. Halife, hayatı dahilîye ve bilhassa hayatı hariciyesile ecdadı padişahların mesleğini muakkip görünmektedir. Cuma alayları, ecnebi mümessilleri üezdine memurlar izam* Suretile münasebat, tantanalı gezintiler, saray hayatı, sarayında ihtiyat zabitlerine varıncaya kadar kabul ve onların istikalarım istim a ve onlarla beraber ağlamak gibi hareketler bu kabildendir. Halife. Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye halkı ile, karsı kargıya, vaziyetini mütalea ettiği zaman. İngiltere Kırallığı ile Hindistan ahalîi islâm i yeğine veya Efgan Devleti ile Efgun halkına kargı, hilâfetin ve halifenin vaziyetini vahidi kıyası olarak nazarı dikkatte tutmalıdır* Halife ve bütün cihan, kati olarak bilmek lâzımdır ki, mevcut ve mahfuz olan halife ve halife makamının, hakikatte, ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mana ve hikmeti mevcudiyeti yoktur- Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye maruz bırakamaz. Hilâfet makamı, bizce en nihayet, tarihî bir hatıra olmaktan fazla bîr ehemmiyeti haiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmî heyetlerin, kendisîle temasını talep etmesi dahi Cumhuriyetin istik tâline sarih tecavüzdür. Serkarinini Ankaraya göndermek veya sayanı itimat bir zat m nezdine i/a mı suretiyle i hükümete iblağı hissiyat ve temenniyat talebinde bulunması dahi Hükümeti Cümhuriye ile kargı karsıya vaziyet alması demektir. Buna da «alâhİYCttar değildir. Kendisi le Hükümeti Ciinıhuriye arasında başkâtibi muhabereye tavsit etmesi de fazladır. Başkâtip beyin böyle küstahlıktan mü-canebetî lüzumu kendisine ihtar olunmalıdır. Halifenin temini hayat ve maişeti için Türkiye Reisicumhurunun tahsisatından mutlaka dun bîr tali* i «it kâfi gelir. Maksat; debdebe ve darat değil, insanca hayat ve maişet temininden ibarettir. Hazinei hilâfetten maksat ne olduğunu anhyumudım. Hilâfetin hazineni yoktur ve olamaz. Bayie bir hazineye ecdadından tevarüs etmişse resmen ve vazıhan malûmat istihsal ve ita Duyurulmasını rica ederim. Halifenin aldığı mnhassasatla gayri kabili temin olan tekâlif neler İmiş ve 15 Nisan 1923 tarihinde hükümet nc gibi mevait ve ış'aratta bulunmuştur? Bunu da lütfen iş/ar buyurunuz. Halifenin ikametgahım tasrih ve tespit etmek, hükümetin şimdiye kadar yapmış olması lû-zımgelen bîr vazife idi. Îstanbulda, milletin boğazından kesilmiş, paralarla yapılma birçok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok kıymetli eşya ve levazrmat, hükümetin vaziyeti ademi tespiti y üs ünden mahıv ve heder oluyor. Halife mensupları, sarayların en kıymetli levazruıatmı Beyağlunda, şurada, burada satıyorlar dîye rivayetler vardır. Hükümet bunlara bir an evel vazıyet etmelidir. Satılmak lâzım ise hükümet satmalıdır. Hilâfet kadrosu ciddî tetkik ve tensik olunmak lâzımdır ki, serltarinler, serkâtipler mevcudiyeti, halifeyi hâlâ saltanat hülyası içinde uyutmasın! Fransızların kıral, hanedan ve mensubinini Fransaya sokmakta, istiklâl vc hakimiyetleri için yüz sene sora, bugün dahi mahzur gö-
300
rüp dururken hertün utuktjn &attanat güneşinin tulüuıu duacı bir inmedau vr m«RFubin] bakkmdaki muamelemizde, Türkiye Cumnuriyttîrıij nezaket ve ufala kurbanı edemeyip Halifcı km (] itlin ve mak anutun ne olduğunu sarih oLurnk bilmeli v* bununla iktifa etmelidir. Hükümce riddı, esaslı tedainr ittiluız ilh icarım rica ederim Efandirn.
Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal
Bu muhabereden sora harp oyunu münasebetile hmı:i l\ışa Hilâfetin, ve Müdafaai Milliye Vekili bulunan Kâzım Paşa da İzmir e gel- Ş*riy* « mislerdi Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa da zaten ^vj^ v*^~ orada bulunuyordu. Hilâfetin ilgası lüzumunda, kanaatlerimiz jg^'veud-mutabık idi. Ayni zamanda Şer'iye ve Evkaf Vekâletini de ilga risalın tev_ ve tedrisatı tevhit eylemek karar m da idik. birü karan
1924 senesi mart mm birinci günü Meclisin taraf undan kü şadı icap ediyordu.
23 Şubat 1924 günü Ankaraya avdet etmiş idik. Orada da icap eden zevatı, kararmadan haberdar ettim.
Mecliste, bütçe müzakeresi devam ediyordu. Hanedan tahsisatı ve Şer'iye ve Evkaf Vekâleti bütçeleri üzerinde, tevakkuf edilmek lâzımdı. Arkadaşlar, maksada müteveccih bey amit ve tenkidata başladılar; müzakere ve münakaşa idame ettirildi. 1 Mart günü, Büyük Millet Meclisinin beşinci mesai senesi münasebeti] e verdiğim nutukta, şu üç noktaya sureti mahsusada işaret ettim;
«1 — Millet, cumhuriyetin halen ve atiyen bilcümle taarruza İtan kat'iyyen ve ebediyen masun bulundurulmasını talep etmektedir* Milletin talebi, cumhuriyetin mücerrep ve müspet olan kâffei esas ata bir an evel ve tamamen iptina ettir ilenişi su* relinde ifade olunabilir.»
«2 — Milletin ara yi umum iyesinde respil olunan terbiye ve tedris atm tevhidi umdesinin büâifatei an tatbiki lüzumunu müşahede ediyoruz.»
(k3 —- ... Diyaneti i?lâmiyeyi) asırlardanberi müteamil olduğu veçhile bir vasi ta i siyaset mevkiinden tenzih ve ilâ etmek elzem olduğu hakikatini de müşahede ediyoruz.»
2 Mart günü, Fırka Grupu içtima ettirildi. İşaret ettiğim, bu üç mesele, mevzuubahs ve müzakere edildi, Esaslar üzerinde anlaşıldı. 3 Mart günü, Meclisin birinci celsesinde, evrakı varide meyanında şu takrirler okundu:
301
1 — Hilâfetin il şaşma ve hanedanı osmaninin Türkiye haricine çıkarılmasına dair Şeyh Saffet Efendi ile elli refikmm teklifi kanunîsi*
2 — Şerliye ve Evkaf, Erkânıharbiye Vekâletlerinin ilgasma dair Siirt Meb'usu Halil Hu iki Efendi ve elli refikinin teklifi kanunisi*
3 — Tevhidi tedrisat hakkında Samban Meb'usu Vasıf Bey ve elli refikmm takrirleri varit olmuştur*
Makamı riyasette bulunan Fethi Bey — Efendimi müteaddit imzalarla gelen bu teklifi kanunilerin, derhal müzakeresine dair teklifler vardır. Reyi alinize vazedeceğim, dedi ve encümenlere gitmeden, derhal müzakeresini reye koydu ve kabul edildiğini beyan etti.
İlk itiraz, Kastamonu Meb'usu Halit Bey tarafmdan vaki oldu. Müzakerenin cereyanı esnasında, Halit Beye bir İki zat daha iltihak etti Tekliflerin lehinde, uzun beyanatta bulunan birçok kıymetli hatipler kürsüye çıktılar. Takrir sahiplerinden başka, merhum Seyit Beyin ve İsmet Paşanrn ümî ve mukni hitabeleri herzaman için mütaleaya şayandır. Müzakere ve münakaşa beş saat kadar devam etti. Saat 6 45 te müzakere hitam bulduğu zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 429, 430 ve 431 inci kanunlarını çıkarmış bulunuyordu.
Bu kanunlara nazaran «Türkiye Cumhuriyetinde, muamelâtı nasa dair olan ahkâm m teşri ve infazı Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete ait» ve «Şer'iye ve Evkaf Vekâleti mülga» oldu.
Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye.. bilcümle medreseler Maarif Vekâletine devir ve raptedildi.
Halife hali ve hilâfet makamı lâğvolundu ve uıahlıt halife ve Osmanlı tmttanatı münderisesi hanedan mm bilcümle azasr, Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyen m enin u kılındı.
Efendiler, hilâfet m akam mm muhafazasında, dinî ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğu zehabında bulunan bazı zevat, ar-zettiğim karar!arm alınmakla olduğu, son dakikalarda, hilâfetin, tarafımdan deruhde edilmesi teklifimle bulundular.
Bu gibilere, icabı gibi, derhal ret cevabı vermiştim.
Bilvesile, diğer bir noktayı da arzedeyim. Büyük Millet Meclisi, hilâfeti lâğvettiği zaman, Antalya Meb'usu, ulemadan Rasih
302
Efendi, HüâHahmer namma, Hindistanda bulunan bir heyetin riyasetinde idi. Rasih Efendi, Mısıra uğrayarak Ankaraya avdet etti. Benden mülakat talep ederek şu beyanatta bulundu: «Seyahat ettiği memleketlerde, ehli islâm, benim halife olmamı istiyormuş... Sahibi salâhiyet islâm heyetleri, Rasih Efendiyi, bana bu hususu tebliğ etmek için tevkil etmiş..» Rasih Efendiye verdiğim cevapta, islâmlar m bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sora, dedim ki: Zatı aliniz ulemayı dindensiniz! Halifenin reisi devlet demek olduğunu bilirsiniz, Başla rmda, kıra I-lan, imparatorları bulunan tebaan m, bana isal ettiğiniz arzu ve tekliflerini ben, nasd kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna, o tebaanm, metbuları razı olur mu?! Halifenin emir ve nehyi ifa olunur. Beni halife yapmak isti yenler, emirlerimi infaza muktedir midirler? Binaenaleyh mevzuu, medlulü olmryan mevhum bir srfatı takmmak gülünç olmaz mı?
Efendiler, açık ve kai*î söylemeliyim ki, ehli islâmı bîr halife heyulâsile hala işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak ehli islimin ve bilhassa Türkiyenin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna raptı hayal eylemek te, ancak ve ancak cehil ve gaflet eseri olabilir.
Rauf Beylerin, Yelıîp Paşaların, Çerkez Etem ve Reşitlerin bütün yüz elliliklerin, mülga hilâfet ve saltanat hanedanı mensupla r mm, bütün Türkiye düşmanlarının, el ele vererek aleyhimizdeki hararetli sayü gayretleri, din gayrelile mi vokubulmaktadır? Hudutlarımıza, yapışık, merkezlerle bâlâ Tüıkryevi mahvetmek için Mukaddes ihtilâl namı a hm da haydut çeteleri* suikast tertipleri ile çılgınca aleyhimizde çalışanlarm hakîkaten maksatları mukaddes midir? Buna inanmak için cidden, kara cahil ve koyu gafil ol imik lâzımdır.
Ümemi islâm iyeyi ve Türk milletini bu derekede farzetmek ve islâm âleminin nezaketi vicdan jy esin den, nezaketi hulkiy esinden sefil ve canjyane maksatlar irin istifade yolunda devam eylemek artık, okadar kolay olmıyacaktır. Küstahlığın da bir derecesi vardır.
* *
Şimdi, muhterem Efendiler, arzu ederseniz, size, büyük bir «komplo» hakkında malûmat vereyim.
303
1924 senesi Teşrinievelinin 26 ncı günü, geç vakit, Birinci Ordu Müfettişinin, Müfettişlikten istifa ettiğinden haberdar edildim. Müfettiş Paşanm, Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine verdiği, istifanamesi aynen şudur:
Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine
Bir senelik ordu. müfettişliğini zamanında gerek teftişlerim neticesi verdiğim raporlarımın ve g&rckne ordumtızutı teali vc takviyesi için takdim ettiğim lâyihalarımın nazari dikkate alınmadığını görmekle teessür ve yesîm fevkalâdedir. Uhdeme düşen vazifemi meb'usluk sıfatile daha müsterihüJvicdan yapacağıma kanaati tamme hâsıl ettiğimden ordu müfettişliğinden istifa ettiğimi arzeylerim Efendim.
Müdafaai Milliye Vekâletine de arzolunmuştur. 26 Tegrinievel 1934.
Kâzım Kara Bekir
Bu istifanamenin altında, renkli kalemle, şunlar yazılıdır: «istifaya muvafakat etmediğimi bildirdim. Fikrinde ısrar etti. Yann vazifei tesriiyesine avdet edeceğini bildirdi.» Bu satırların altmda, imza yoktur. Fakat, Erkânıharbiyei Umumiye Reisi tarafmdan yazddıgı anlaşılıyor. Bu satırların altında da, kırmızı mürekkeple yazılmış, şu notlar vardır: «— Verilen rapor ve lâyihaların kâffesini göreyim. — Bunların hangi mevaddı hakkrnda neler yapılmış ve hangi mevaddı yapılmamış, onlan da dosyalarile göreyim.» Bu notlarm altmdaki tarih 28 Teşrinieveldir.
Efendiler, Kâzım Kara Bekir Paşanm raporları ve lâyihaları Erkânıharbiyede ait olduğu şubelerce tetkik olunmuş, muhteviyatından şayanı kabul ve kabili tatbik olanlar, nazarı dikkate alınmış ve tatbik edilmiş idi. Ancak tatbiki, devletin istitaati haricinde bulunan veya bir kıymeti ilmiyeyi haiz olmayıp hayalî ve indî olan teklifleri bittabi nazarı dikkate alınmamıştı. Kazım Kara Bekir Paşaya raporlar ve lâyihalar verdiğinden dolayı bir takdirname de verilmeğe lüzum görülmemişti.
30 Teşrinievel günü de, İkinci Ordu Müfettişi Ali Fuat Paşanm, Konyadan geldiği bildirildi. Kendisini, akşam yemeğine, Çankayaya davet ettim. Geç vakte kadar, beklediğim halde, Paşa gelmedi. Kendisini, aratırken, muttali oldum ki, Fuat Paşa, Anka ray a muvasalatında Rauf Bey tarafmdan istasiyonda istikbal olunmuş, Müdafaai Milliye Vekâletine ve bazı rüfeka ile kısa temaslardan sora, Erkânıharbiyei Umumiye Riyasetine gitmiş, bir
304
müddet Fevzi Paşa ile mülakatta bulunmuş, çıkarken, Fevzi Paşanın yaverine, şu kağıdı bırakmış:
30/10/1934
ErkAnıhorbiyei Umumiye Kiyaseti Aliyesine
fileb*u&Luk vazifei t*çri iyesine bağlıyacağı m dun İkinci Ordu Müfettişliğinden h.rr i ir k i arı ve istirham ey terim Efendim,
Ankara Meb'uıu Ali Fuat
Efendiler, meb'usluktan istifa ettiğini, Meclis Riyasetine bildirmiş olan, Refet Paşanın da, istifanamesinin Rauf Bey tarafından geri aldırıl eliğini öğrenmiştim.
Dumlupmar merasimini müteakip. Bursa ve Karadeniz se-vahili ile Erzurum havalisinde devam eden bir buçuk aylık bir seyahatten sora teşrinievelin 18 inci günü Ankaraya avdet etmiştim. Birçok meb'us arkadaşlar ve saire tarafından istikbal olunmuştum. Bu meyanda Ankarada bulunan Rauf» Adnan Beyleri görmemiştim. Halbuki, izharı iğbirar gibi telâkkisi pek mümkün olan bu tarzı hareketlerine intizar etmiyordum.
Efendiler, bir komplo, karşısında bulunduğumuzda, bir saniye dahi tereddüt etmedim.
Bu vaziyet ve manzara, şöyle tahlil ve mütalea olunabilirdi: Bir sene evelden, Rauf Beyin Heyeti Vekile Riyasetinden çekil-diğindenberi, Rauf Bey* Kâzım Kara Bekir Pasa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve saire arasında bir tertip düşünülmüştür. Bunda muvaffak olabilmek iç İn orduyu ele almak lüzumlu görülmüştür. Bu maksatla, Kâzım Kara Bekir Paga Birinci Ordu Müfettişliğine tayin olunduktan sora, sabık kumandanlığı mıntakası olan, sark vilâyetlerinde dolaşırken, Ali Fuat Paşa da politikadan hazzetmediğini ve hayatını askerlik mesleğine hasreylemek istediğini ileri sürerek terfian İkinci Ordu Müfettişliğine gitti. Üçüncü Ordu Müfettişi olan Cevat Paşanın ve bu müfettiglik dahilindeki kolordunun kumandanı olan Cafer Tayyar Paşanın da ayni tertibe dahil olabileceklerini kabul ettiler. Bir sene, ordular üzerinde, kendi noktai nazarlarına güre çalıştılar ve orduları kendi lehlerinde kazandıklarına zalıip oldular. İstifalarından evel, bazı kumandanları kendilerile beraber harekete imale için çalıştılar.. Bu bir sene zarfında, cumhuriyetin ilânı, hilâfetin lağvı gibi icraat muz. müşterek tertip sahiplerini daha ziyade biribirine takrip ederek
c n. — 20 305
müşterek harekete saik oldu. Harekete, politika yolundan geçecek* lerdi. Bunun için, münasip an ve fırsata müterakkıp idiler. Siyasî sahada ve orduda hazırlıklarını kâfi addediyorlardı. Filhakika, Rauf Bey ve emsali, Fırka içinde muhafazasına muvaffak oldukları vaziyetleri ile Meclisin tatil devrine tesadüf eden aylarda, a2a üzerinde ve yeni intihapta muvaffak olamryan, ikinci grup mensupları vasıtasile, bütün memlekette, milleti aleyhimizde ifsat için çalışmak fırsatına malik oldular. Memleket dahilînde bazı hafi teşkilât ve teşebbüsata da geçtiler. Îstanbulda, Vatan, Tanin, Tevhidiefkâr ve Sontelgraf ve A danada Abdülkadir Kemali Bey tarafından çıkarılan Toksö'z gibi gazetelerle birleştiler. Bu gazetelerle aleyhimize bir anonim taarruza geçtiler. Memlekette umumî bir tegettütü efkâr hâsıl ettiler. Hakâri mıntaka-smda, ordumuzla Nesturi tedibatı yapmakta olduğumuz bir sırada, ingiltere dahi hükümete bir ültimatom verdi. Meclisi fevkalâde olarak içtimaa davet ettim.
tngiit erenin, ültimatomuna, malûm olduğu veçhile cevap verdik. Harp ihtimalini göze aldık. İgte, bahsettiğimiz zevat, bu müşkül anda, bir ecnebi devletin bize hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de, bize, taarruz ve hücum ederek hedeflerine suhuletle vâsıl olabileceklerini tahayyül ettiler. Muharebeye hazır ve amade bulundurmağa mecbur oldukları ordularım başsız bırakıp, vaktile hazzetmediklerini ifade eyledikleri, politika saha-ema gitap ettiler.
içtima etmiş olan Mecliste, ortaya atılan bir meselede, bu §î-tabı tacil edecek mahiyette idi. Filhakika, meb'uslardan Hoca Esat Efendi, 20 Teşrin ievel 1924 tarihli takrir ile, mübadele ve iskânı muhacirine ait ve leylî mekteplere nekadar meccani talebe almdığma ve nerelerde iptidaî mektepler açıldığına dair birtakım sualleri ait oldukları vekillerden soruyordu. Bu suallerin, şamil olduğu husufa t, cidden milleti alâkadar' eden mesail idi. Bu meseleler, vekilleri tenkit etmek için pek müsait idi. Bilhassa, mübadele ve iskân iğlerinde herkesi meşgul eden noktalar bariz idi. Bizzat ben dahi seyahatim esnasındaki meghudatmıla, mübadele ve iskân işlerinin sureti cereyanından şikâyet etmiş ve Ankaraya avdetimde bu vekâletin lâğvile, bütün hükümet vesaitinin bu hususta alâka ve faaliyetini temin edecek bir sekli, hükümete teklif etmi§ idim; bunda mutabık kalmıştık. Bu husus dahi, taarruza geçeceklerin bu zeminde, çok taraftar kazanmaları ihtimalini takviye etmekte idi.
306
Efendiler, komployu keşfettikten sora, tedbirini bulmakta müşkülât olmadı, Bıraktığımız noktadan itibaren vaziyeti safha safha arzedeyim.
Hoca Eaat Efendinin, sual takriri 27 de yani Kara Bekir Paganın istif asm in ferdasında istizaha kalbedilmigti. Fuat Paşanm istifanamesinin tarihi olan 30 Teşrinievel günü Mecliste istizah bağlamıştı.
Bu günün akşamı, yemeğe intizar ettiğim Fuat Paga gelmedi. Fakat, Başvekil ismet ve Müdafaai Milliye Vekili Kâzım Pahalar geldL
Çok kısa bir müdavelei efkar komploya karşı sureti hareketi takarrür ettirdi.
Derhal telefonla, meb'us bulunan, Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinden, meb'usluktan istifa ettiğini, Meclis Riyasetine bildirmesini rica ettim. Bu fikrini evelce Müdafaai Milliye Vekiline bildirdiğine zaten muttali olduğum Paga, ricamı derakap is'af etti, Meb'us olan kumandanlara da şu gifre telgrafı çektim:
Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat Paga Hazretlerine
K. O. 1 K. İzzettin
K. 0. 2 K. Ali Hikmet
K. 0- 3 K. Şükrü Naili )
K. 0. 5 Fahrettin
E. Û. 7 Cafer Tayyar
Jjifre makine bağımdadır.
1 — Sana olun itimat ve muhabbetinize istinaden Kördüğüm ciddi lüzum üzerine derhal mebusluktan istifa namenizi» telgrafla Meclis Riyasetine bildirmenizi teklif edetım. Mühim elan vazifei askeriyenize bilâkaydii şart huun mevcudiyet etmek, sebebi, sayanı kayıttır.
2 — Erklmharbiyei Umumiye Reisi Müşür Fevzi Pa$a Hazretler, ayni ltt» zuma m ebru teklifim üzerine istifanamesini vermişti r.
3 — Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat* K, O- 1 fe&eUin, K. O. 2 Ali Hikmet, K. O. $ Ştikı-ü Njjili^ K. O, 5 Fahrettin, K. O, 7 Cafer Tayyar Faklar hazeralına yazılmıştır,
4 — Telgraf başmda keyfiyetten haberdâr etmenize mUritazn-ım.
30/10/1924 Reisicumhur
Gazi M. Kemal
307
Efendiler, 30/31 Teşrinievel sabahma kadar, Birinci Kolordu Kumandanı izzettin Paşadan tzmirden; İkinci Kolordu Kumandanı Ali Hikmet Paşadan Kar es iden; Üçüncü Kolordu Kumandanı Şükrü Naili Paşadan Pangaltıdan; Beşinci Kolordu Kumandanı Fahrettin Paşadan Adanadan; makina bağında aldığım cevaplarda, teklifimin harfiyen ve derakap tatbik olunduğu bildirildi.
Efendiler, bu güzide kumandanların, bu vesile ile de, hakkımda gösterdikleri büyük emniyet ve itimada burada teşekkür etmeği bir vazife addederim.
Üçüncü Ordu Müfettişi ile, Yedinci Kolordu Kumandanının Diyarbekirden verdikleri cevaplar aynen şunlar idi:
Müfettiş Paşanın cevabı:
Diyarbekir, 30/10/1924
Ankarada Reisicumhur C*zi Paga Hazretlerini-
Zatı falı i m ane İttirin e kurşı «lın il im ut ve muhabbetimden e tu in bulunmalın-] m «neyler ve ancak boylu bir vazifei vatan iyeden müstacelen fcrağutlc millet ve dairei intiha M yem nazarında me»'ul vr_ nmalep tutulma maki ıfr m iv in emir bu» vurulan istifayı icap ettiren cvbabııı tavzihine müsaade* devletlerini hürmetle istirham eylerim.
Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat
Kolordu kumandanının cevabı:
Diyarbekir, 30/10/1924 Reisicumhur Gazi Mu «ta fa Kemal Pata Hicretlerine
1 — Zatı Sami i Hiyaactpenahi terine kargı perverde eylediğim hürmet ve nnılıabbetc itimat bıiyürulmaMUf riru ederim»
2 — Bu dakikada dairei inlibabiyenıle hiçbir istişarede bulunmadan teklifi fahımanelerini kabul etmek ligim nazar r millette mes'ul olmaktı ki niT mucip olabilir.
3 —Menafi! vatan ve millet m«b'uoluktan derhal istifamı İnip ettiriyorsa karan kail verebilmek]igim için variyetten tenvir buyurulmaklıiımı arı ve istirham ederim Efendim.
K- O. 7 Kumandanı Cafer Tayyar
308
Her iki telgrafta, hakkımdaki itimat ve muhabbet temin olunduktan sora, dairei intihabiyelerine karşı vaziyetlerinden bah-solunmakta ve teklifimin sebebi sorulmaktadır.
Verdiğim cevabı aynen arzedeyîm:
Makine ba&mda çifte: 31/10/1924
Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat Pasa Hazretlerine Kb O. 7 K. Cafer Tayyar Faşa Hazretlerine
Kumandanların meb'us bulunmaları orduda ve emri kumandada matlup inzibat üe gayrîkabili telif olduğuna kanaat hâsıl olmuştur. Birinci ve İkinci Ordu Müfettişlerinin vazifelerinden istifa ederek meclise avdetle orduları münasip go-rülmiyen bir zamanda başsın bırakmış olmaları hu mütaleeyı teyit eder. Dairei mtîhabiyeniz halkı ordunun selâmeti inzibatı için ita buyuracağınız karardan elbette memnun olur. Sabık is'arıma nazaran kararınızın bildirilmeğini rica ederim.
Reisicumhur
Gazi M. Kemal
Bu iş'arıma Cevat Paşanm cevabı şudur.
Makine hasında Diyarbekİr, 31/10/1924
Reiaicümhur Gazi Muştala Kemal Paşa Hazretlerine
Emir ve kumandada matlup inzibat ile gayrîkabili telif olduğundan kumandanların meb'ua bulunmamaları hakkındaki kanaati Riyaselpenahilerine bütün kalbimle igtitttk eder ve hini intihapta affını t hakipayi fahimanelerinden istirhamımın da bu kanaate matuf idüğünii arzeylerim. Ancak bu ipin makamı fabıma nelerinden verilen bir emir ile meb'usluktan istifanın tahmini devletleri veçhile millet ve dairei intihabiyemce İyi gorülmjiyeceipne kaniim ve bu kanaatle hiç te münasip görmediğim şu mühim zamanda ordudan ayrılmıye ınuztar kalacağımı düşürterek müteellim olduğumu eşeylerim*
Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat
Cevat Paşa, Ankaraya geldikten sora, vaziyeti anlamış ve teklifimin lâzimüttatbik olduğuna kani olarak, derhal, meb'us-luktan istifa eylemiştir. Müşarileyhin, ihdas edilmek istenilen vaziyetlerle hiçbir temas ve alâkası olmadığı bizce de tahakkuk etmiştir. Gerçi, Kâznn Kara Bekir Paşa, istifa ettiğini filân gün ve filân saatte gibi tasrih atla birçok kumandanlara ve bu meyanda
¦
309
Cevat Paşaya da bildirmiş ise de, bu i^ar Diyarbekirde iken teklifimin sebebi hakikisini anlamakta tereddüdü mucip olmaktan başka bir tesir yapmamıştır.
Cafer Tayyar Pag a da bu cevabı verdi:
Makine batında DivııfokİT, 31/101/192i
An karada: Reisicumhur Ctti MuHafa Kemal Paja Hazretle ritie
Meb'uıluk ve kumandanlık «futlarından birinin galmnıızdırn neıl lüzumu tensip buyuru Lduğu takdirde vessaîfi milli yenin en muhteremi addeyledi£im vazifei tejrüyeyi İfayı tercih eylemekte olduğumu hürmetlerimle m neyler i m Efendim.
K. O. 1 Kumandanı Mirliva Cafer Tayyar
Komplo tertip edenlerin metlide ve efkârı umumiyeye kar» |ı ordu île yapmak istedikleri blöf meydâna çıkarıldı
Efendiler, meb'us olan Erkân ıharbiyei Umumiye Reisi ve kumandanlar, orduda siyasette alâkadar unsur hulunmasrndaki mahzuru takdir ederek, bu baptaki teklifimi hüsnü telâkki ve bana filen itimatlarını izhar ettikten sora Cevat ve Cafer Tayyar Paşaların müfettişlik ve kumandanlıkta kalmaları caiz görülemezdi. Binaenaleyh derhal askerî vazifelerine hitam verildi. Yerlerine icap edenler tayin ve keyfiyet Müdafaai Milliye Vekâletince umum orduya tamimen tebliğ olundu.
Kâznn Kara Bekir ve Ali Fuat Paşalara. Müdafaai Milliye Vekâleti tarafından bir emir tebliğ olunarak, yerlerine tayin olunan zevata vezaifi askeriyelerini alelûsul devrü teslim ve imha ettikten sora Meclise dahil ve vazifei teşriiy elerin i ifaya mezun olabilecekleri bildirildi. Bu husus Başvekil tarafından Meclis Kiyasetine de resmen bildirildi.
Meclise girmiş olan, Kâzım Kara Bekir ve Fuat Paşalar, Meclisten çıkarıldı. Fuat Paşa vazifei askeriyesini hitama erdirmek üzere, tekrar Kon yaya gitti- Kâzım Kara Bekir Paşa, Sa Tıkamıştan gelecek olan halefine intîzaren Meclis haricinde kalmağa mecbur edildi. Mebusluklar mı muhafaza etmek istiyen iki kumandanın ordu ile alâkası kat*olundu. Bu suretle komplo tertip edenlerin Meclise ve efkârı umumiyeye karşı, ordu ile yapmak istedikleri, blöf, meydana çıkarıldı.
Efendiler, 1 Teşrinisani 1924 günü Meclisin ikinci içtima senesi idî.
310
Bu münasebetle, celseyi, ben kuşat ettim. Mutat nutkumu irat eyledim. Ben, riyaset kürsüsünü terkettikten sora; Fevzi, Fahrettin, İzzettin, Ali Hikmet, Şükrü Naili Paşaların istifanameleri ve Başvekil Paşanm, orduda kumanda tebeddülüne ait 31/10/1924 tarihli tezkeresi sıra ile okundu. Meclis, S Teşrinisani günü içtima etmek üzere, celse tatil edildi.
Efendiler, Kazım Kara Bekir Paşa, 1 Teşrinisani 1924 tarihli bir tezkere ile Meclis Riyasetine müracaat ederek, Müdafaai Milliye Vekâletinin, kendisini Meclise iltihaktan men ettiğinden şikâyet etti. S Teşrinisani günü, Mecliste okunan bu tezkerede, Kazmı Kara Bekir Paga, diyordu ki: «İstifamdan beş gün sora [30/10/1924 cuma günü akşamı geceleyin] Müdafaai Milliye Vekilinin Sarıkamıştan gelecek olan asilin vuru dun a kadar beni Meclise iltihaktan alıkoymak istiyen bir tebliğini aidrm,» Tezkere, şu cümle ile hitam buluyordu: «Maamafih bu hususta, sal ahiye Uar olan Meclisi Âlinin kararma intizar eylediğimi arzeylerim.»
Kâzım Kara Bekir Paşa, Müdafaai Milliye Vekâletine de ayni tarihte bir tezkere yazarak, ocdevir ve teslim vesilesile gayrimu-ayyen bir müddet için vazifei teşriiyeye devam etmemek ligim tebliğ buyuruluyor.^ «istifa ettiğim gün, asile intizar bahsi ileri sürülmemişti», «Beş, gün sora bilmem neden böyle bir vesile ihdas buyumldu.^j «Meclise iltihak ettikten sora velev muvakkat bir surette olsun tekrar bir vazifeyi kabuk hem arzuma, hem de Büyük Millet Meclisinin kararma mütevakkıf olduğundan keyfiyeti mezkûr Meclis Riyasetine yazdığımı arzeylerim..»
Efendiler, «ordumuzun teali ve takviyesi için» lâyihalar takdim ettiğinden bahseden ve onlar nazarı dikkate alınmadığından «teessür ve yeşim fevkalâdedir» diyen sabık müfettiş paşa, memleketin üçte birine şamil koskoca bir orduyu, keyfinin istediği anda, beş satırlık bir kâğıtla başsız bırakmanın nekadar hafif ve ordunun teali ve takviyesi noktai nazarından esas olan inzibatı ne derece muhil bir hareket olduğunun farikı görünmüyor. 3Va-zan dikkate alınmadığını iddia ettiği raporları ve lâyiha la rile yapamadığı i§i devletin bîr ültimatom aldığı ve ondan dolayı fevkalâde olarak topladığı Mecliste yapmağa kalkıştığını dermeyan eden müfettiş paşa, kendisi gibi hareket eden arkadaşla rile beraber pek namünasip bir zamanda, orduya ne fena bir anarşi numunesi gösterdiğini anlamak istemiyor..
Ordumuzun, tealisi için, fikir ve mutaIçalarının takdir görmediğinden muğber olan zat; vezaifi askeriyenin devrü teslimi-
311
nııı kanun! bir vazife olduğunu, ordunun selâmeti idare ve inzibatı için onu yapmağa mecbur bulunduğunu bilmez gibi görünüyor»
Uhdesindeki vazifei askeriyenin hitam bulduğunu, Meclise resmen bildirecek makam m, ona vazifei askeriye vermig olan makam olmak tabiî bulunduğunu nazan dikkate almıyor,.
Efendiler, Kâzım Kara Bekir Paşanm Meclis Riyasetine olan tezkeresini müteakip Başvekilin bir tezkeresi ve iki melfufu da okundu.
Başvekil Paşa; Kara Bekir Paşanın, Müdafaai Milliye Vekâletine olan müracaatın i ve Vekâletin ona verdiği cevabı aynen Meclise ara ediyordu.
Müdafaai Milliye Vekili, Kâzım Kara Bekir Paganın, bütün müddeayat ve mütalea tının doğru olmadığmı izah ettikten sora ona «ordu müfettişliğine ait vezaif ve mahrem vesaîkm bizzat» halefine devrü teslim ve imhasını tekrar teyit ve emrediyordu.
Acaba, bu son ihtardan sora, sabık müfettiş paşa, anlamış mıdır ki, vatanın müdafaası için ordusuna müteallik mühim vazifeyi, mahrem vesaiki devlet onun şahsına emniyet ve teslim etmiştir. Onları, devlete, § ahsan mes'ul olacak, halefi gösterilmeden, kendiliğinden, istediğine terk ve teslim etmesi büyük bir hatadır; ağır muamelei kanuniyeyi müstelzimdir. Bunları anlamış mıdır?
Efendiler, Kâzım Kara Bekir Paşayı, Meclise bir an evel il ilhak ettirmekte, istical edenler, yaptığımız muameleyi iptale çalışmakta kusur etmediler. Feridun Fikri Bey (Dersim Meb'usu) ilk olarak ortaya atıldı. Vehbi Bey (Karesi Meb*usn): «Meclise iltihak eden bir arkadaşı, bir azayı müzakereye iştirakten, herhangi bir kuvvet alıkoyabilir mi? böyle şey olur mu?» diye hitap ve itaba başladı.
Muhterem meb*us, fikir arkadaşım bir an evel Mecliste faaliyete getirebilmek için, kanun kuvvetini, onun kalıhar kudretini ve o kuvvet ve kudreti istimal için, Meclisi Âlinin ve milletin emniyet ve itimadına mazhar olmuş insanların azim ve kararlarında ne derece kat'î olduklarını unutmuş gibi görünüyordu.
312
tsmet Paganın beyanatı, bu yaygaraları susturdu. Buna dair olan müzakere kapandı. Paşalara; verilen evamir harfiyen tatbik ettirildi
Meclis, umumî müzakeresine geçti. Mevzuubahs mesele (Mübadele, tmar, İskân Vekâletinden) istizah idi.
Başvekil İsmet Paşa, kürsüye çıkarak şu teklifte bulundu: ¦«Birçok hatiplerin imar ve iskân işleri üzerinde değil, muhtelif vesilelerle muhtelif vekâletlere ait işlere temas ettiklerini gördüm. Hatta bazı hatipler, Başvekilin, devletin siyaseti dahiliye ve hariciyesi hakkında arız ve amik tafsilât vermesi arzusunu izhar buyurmuşlardır. Bu arzulara tamamen ve maalmemnuniye iktifa ediyorum. Mübadele vekili, Meclisi Alinin ara ve tensibile Reis Vekilliğine intihap edilmiştir. Fakat bu münasebetle istizahın ehemmiyet ve şümulünün hiçbir suretle inkıta etmemesini teklif ederim. Ben, güzel (taktik) i severim.»
Bu suretle, hükümet, sahnenin perdesini kaldırdı ve oyun hazırlığı yapanların oyunlarını tatbik etmesini tacil etti. Hükümet, müsademeyi açıktan ve cepheden kabul etmiş bulunuyordu.
Efendiler, lehte ve aleyhte olmak üzere otuz kadar hatip söz söyledi. Adliye ve Maarif Vekilleri de beyanatta bulundular. Münakaşa beş saat neticesiz devam etti, tstizah müzakeresi ertesi güne Lalik edildi,
Ertesi günü, öğlenden sora saat 2 30 da müzakereye başlandı. İlk, kürsüye çıkan, Dahiliye Vekili ve Mübadele, tmar ve İskân Vekâleti Vekili Recep Bey oldu. Uzun izahat ve bayanatta bulundu. Muhalifler, yerlerinden, Recep Beye kısa tarizler yapıyorlardı.
Recep Bey, bir noktada, dedi ki: «Bazı gazeteler ve bazr zevat, diyorlar ki Ankarada bir hükümet varmış, Meclisin bütün tatil zamanında, memleketi, nekadar kanunsuzluklar, nekadar usulsüzlükler varsa, hep bunlarla idare etmiş.. Rivayete göre, bazı arkadaşların birtakım gizli defterleri de varmış, orada vekillerin yaptıkları kanunsuz hareketler mukayyet imiş,, bir gün gelecekmiş; Meclis toplanacak ve orada hükümeti hesaba çekeceklermiş, O zaman o gizli defterler muhteviyatı muvacehei millette hükümetten sorulacakmış. İşte; o gün gelmiştir! O defterler muhtevi-yalırın huzuru millete döksünler!
Feridun Fikri Bey, arkadaşları namma cemi sigasile cevap verdi: «Sırasında dökeceğiz!» dedi.
313
Recep Bey mukabele etti: «Dükünüz Efendim; bekliyoruz. Hükümet, huzuru millette, sinei meşguliyeti daima kügade olarak karşımızdadır» dedi ve §u sözleri ilâve etti: (cM em leke tin iphama, iği âka, vuzuhsuzluğa, tereddüde tahammülü yoktur. Açık vazifei tenkit yapılmaksızın, af akta, birtakım şüphe bulutla nnm, hergün do laktiğim, fısıldıyarak, Türkiye Cumhuriyetin înç bu taze vücudun, hayatında muzır teşevvüşler varmış gibi göstermek, bu meni* lekete hıyanettir,» «Herkesin kögede, bucakta, koridor!arda, şurada burada, birtakım mevhum zununu batıla ile efkârı iğlâk etmektense, bu herkese mütesaviyen kuşa de olan mîllet kürsüsünde gelip hakikati söylemesi lâzımdır. Hakikat söylenmez ve yine hu mevhum telkinata devam edilirse, hu memleketin akıbeti ile kuvvetli ve samimî bir alâka olmadığına alâmet addedeceğim. Ben şahsan böyle addedeceğim ve zannederim, millet te böyle addedecektir. Bu kürsüye davet ediyorum.*.. Ta ki millet bilsin; hakikat ne taraftadır. Zan, vehim, isnat, itham ne taraftadır.»
Recep Beyden sora, aleyhte beyanatta bulunan birtakım zevat dinlendi. Onlara da Ticaret Vekili Hasan Bey {Trabzon Meb'usu) ve Müdafaa i Milliye Vekili Kâzım Paşa cevap verdiler.
Aleyhte söz alanlar meyanmda Rauf Bey de vardı. Ona da söz sırası geldi*
Rauf Bey* İmar ve İskân Vekâletinden olan sual ve istizahın, hükümetin heyeti umumiy esine teşmilini muvafık bulmamakla beraber, Başvekil Paşanrn bu hareketini civanmerdane buldu ve sözlerinin başında «Meclis, bir kast karşısında bulunan hükümete hücum vaziyeti almıştır.» dedi.
Yunus Nadi Bey; «anlamadık!» dedi, Rauf Bey izah etti; dedi ki: «Münekkitler* hükümete bitap ederken, kasten bir iş yapmışlar ve ona hücum ediyorlar vaziyetini görüyorum.»
Rauf Bey, hatiplerin, ağır kelime kutlanmamaları, hükümeti küçük düşürecek şekilde ifadatta bulunulmaması gibi nasıhane ve mülâyimane bir tavır ve tarz ile Feridun Fikri Beyin teklifine temas ve onu müdafaa etti. Dersim Meb'usunun teklifi, bir «anket parlnnanter» idi; ^Meclis tahkikatı» heyeti teşkilinin müstacelen tahtı karara alınması isteniyordu. Feridun Fikri Beyin buna dair bir takriri ve bu takririn tayini esami ile reye vaz1! için de Feridun Fikri Beyle beraber daha 16 arkadaşmm diğer bir takriri vardı,
314
Rauf Bey dedi ki: «Tetkik heyeti diye tercüme ettiğim bir heyetten bahis buyuruldu.» -— Bahis buyuran Feridun Fikri Beydir — Rauf Bey sök üne şöyle devam etti:
«...t Vekiller böyle bir heyetin kabulünü, bu aue kadar güzide olan hissiyatı vataniye ve mi 11 iyeye karşı bir şaibe ve bir zillet diye telâkki ettiler.»
Yunua Nadi Bey, Rauf Beyin sözünü kesti. «Biraz öyle» dedi. Rauf Bey tekrar devam etti,, «Hepimizin lâyuhti olmadığını kabul ederek arz ediyorum ve bunun lâzım olduğunu, (...) ben de alâkadar olduğum için herkesten evel, ben talep ediyorum.» dedi.
Rauf Bey, söz söylerken, Meclise kargı çok hürmetkar olduğunu göstermek için de vesile aramağa ehemmiyet veriyordu. Bir münasebet getirerek dedi ki: «Bu Meclisi Âlinin vazettiği kanunlara, bazı sıfat tevcih edilmiştir. (Koridor Kanun lan) denilmiştir.»
Rauf Bey, Meclisi Âliye hürmet talep ediyordu.
Rauf Bey, Meclisi Âlinin cumhuriyeti ilân eden kanunu üzerine aldığı saygısız vaziyetin unutulduğunu zannetmiş olacak!
Mazhar Müfit Bey (Denizli Meb'usu): «Onu ilk önce, refiki muhtereminiz Muhtar Beyefendi söylemiştir.» dedi. Bu söz, Rauf Beye istikameti kelâmını değiştirtti. Fakat, Muhtar Bey al m di.
Saip Bey (Kozan) söze karıştı. Nihayet, makamı riyasetin müdahale ve ihtarile Rauf Bey sözüne devam ettirildi.
Rauf Bey, döndü dolaştı, nihayet, prensip meselesine dayandı. «Şiarımız, mesleğimiz, bilâkaydüşart, hakimiyeti milliye esasıdır.^ dedi.
Yunus Nadi Beyin s adası işitildi: -«Cumhuriyeti...»
Rauf Bey cevap vermedi. Başladığı cümleyi şu suretle ikmal etti: «Hakimiyeti mi 11 iyenin, yegâne tecelligalıı olan Büyük Millet Meclisidir.»
(Cumhuriyet sesleri) bütün Meclis salonunu doldurdu. Ali Saip Bey (Kozan): «Cumhuriyet!...» dedi.
Rauf Bey, Ali Saip Beyle konuşmağa başladı. İhsan Bey müdahale etti: «tfadci âliniz sarih değildir Rauf Beyefendi.» dedi.
Rauf Bey; «Sarihtir, Çok rica ederim İhsan Beyefendi.» İhsan Bey: «Okadar sarih değildir. Uzun zaman d an beri zatı âli-
315
nizle anlaşamadıkla Rauf Bey., İhsan Beyin yüksek adalet hissi-le mütehassis bulunduğun da n, hakimlik etmiş olduğundan bahsederek ona dedi ki: «Beraeli zimmet asıldır. Aksini ispat edemedikçe, bir tarafı suizan altmda bulundurmak ve bö'yle ifade etmek doğru değildir.» İhsan Bey cevap verdi: «Hakikati ifade etmi-yen maznundan şüphe etmekte hakim haklıdır.» dedi.
Rauf Beyle, İhsan Bey arasındaki bu muhavere biraz uzadı. Reis müdahale etti. Rauf Bey devam etti ve: «Teşkilâtı Esasiye Kanununda, vekillerin vazife ve salâhiyeti hakkın d ;ı bir kanun tedvini mevzuubahs idi. Bu tedvin edildi mi? Bunu sual ederim.» dedi.
Efendiler, kanunların Meclis tarafından tedvin olunması tabiî bulunduğuna nazaran, Rauf Bey, hükümetten değil, kendisinin de aza olarak dahil bulunduğu Meclisten sual soruyordu.
Rauf Bey, Şûrayi Devlet teşkilâtına temas ettikten sora, «Men'j Şekavet Kanunu tatbik edilmiş midir? Köy Kanunu tatbik edilmiş midir?» tarzın d a, Dahiliye Vekilinden bağlıyarak, Nafıa, Ticaret* Ziraat, Müdafaai Milliye, Adliye, Maarif Vekillerine müteaddit sualler tevcih etti. Bütün, bu suallerle, Rauf Beyin; millet ve ordunun nazarı dikkatini celbetmek istediği ani ağılıyordu. Meselâ, Kara dere ormanları hakkmda bir muamele olduğunu matbuatta görmüş; o iş nasıl olmuş? ve «fedakâr ve kahraman ordumuzun, İstiklâl Harbini müteakip, hali seferden, hazara intikalinde, büyük bir İntizam ve mekanet gösterdiğini işittik ve iftihar ettik. Fakat ondan sora ibate, iaşe nokta i nazarından, vaziyeti ayni derecede kuvvede kabu! ve muhakeme edebilir raiyiz? Bu cihetten bizi tenvir buyurmalarını rica ederiz,» dedi
Rauf Beyin, bu sualinin, müşterek bîr sual olduğu, kendi ifadesinden anlaşılryor «rica ederiz» diyor. Filhakika, bu sualin, o güne kadar, orduların başında bulunan, iki ordu müfettişinin de iştiraki le tertip edilmiş olduğunu hükmetmemek için bir sebep yoktur,
Rauf Bey, adliyede, teşkilâtın tahavvülü d ol ay ıs ile vaki olan, tatbikatın, adaleti temin için en münasip şekil ve suret olup ol-madiğim öğrenmek istiyordu.
Maarif vekilinden de, tahsili iptidaî müddetinin kanuna mugayir olarak niçin azaltıldığının izahım talep etti,
Rauf Bey, İstanbul valisinin gece manevrasından, tstanbuhm emanetle idaresinin t halk m hukukuna tecavüz olduğundan da bahsettikten sora;
316
Maarif Vekili Vasıf Bey ile matbuat arasında tekevvün eden bir hâdiseden ve bu münasebetle muallimlerden bahsederek dedi ki: «Muallim ordusunun, münevver ordunun şu veya bu itirafı tercih eder, takviye eder tarzda neşriyatta bulunmaları, doğru mudur?»
Rauf Bey, bunun doğru olmadığım söyliyerek nutkunu şu cümle ile bitirdi: «Allah vatanımı, milletimi ve hepimizi muhafaza buyursun.»
Bu cümlenin, karşılandığı, alkışlardan sora, Dahiliye Vekili kürsüye çıktı. Gumuh.aue Meb'usu Zeki Bey ona takaddüm etmek daiyesinde bulundu. Vehbi Bey: «Efendim bu mesele vekillerin Meclisten istizahı oldu.» dedi. Riyaset, vekillerin hakkı kelam ma dair, nizamname! dahiliyi hatırlattı. Recep Bey de, gayet vâsi bir istizaha maruz bulunan vekillerin, nizamname ile müeyyel olan, söz söylemek haklar ma, müsaade edilmediği takdirde, hakikatin tavazzuhuna yardım edilmemiş olucağmr beyan ettikten sora, tevcih olunan suallerden kendine ait bulunanlarına birer, birer cevap verdi. Beyanatı sırasında. «Rauf Beyin kürsüye bir vaz'ı na-srhane ile çıktığını işaretle; bu Meclis, hiçbir vakit sükûnu tam ile hareket etmeğe mecbur ne bir mektep ve ne de bir fen akademicidir.» dedi. Rauf Beyin kürsüde, bugün dahi vazıh olmadığına, anket ismini telâffuz etmiyerek Feridun Fikri Beyin bir senelik mesaiye ait ve üç vekâlete şamil olan manasız, haksızj mantıksız ve kanunsuz ve muvaaenei hükümeti yıkan bir şekildeki «anket parlrnıanter» teklifini talep ettiğine, heyeti urnumiyenin nazarı dikkatini celbetti. Feridun Fikri Bey — yerinden, Recep Beyin «mantıksızdır» dediğine itiraz etti. Bu sözü geriye ahım sim istedi. Recep Bey: «Geriye almıyorum Efendim; mantıksızdır, hakikat olduğu gibi ifade edilir; dedi» Feridun Fikri Beyin — «Mantıksız sözünü kabul etmiyorum» sözüne, Recep Bey cevap verdi: «Feridun Fikri Bey — dedi — siz daha ağır şeyleri kabul etmeğe alışkınsınız,,»
Daha ağn- şeyler, Adliye Vekili Necati Bey tarafından tevcih edilmiş,. Feridun Fikri Bey, «adliye vekili sözlerini geri aldılar» dedi, Necati Bey, yerinden fırlayarak: «Sözlerimi geri alma dun..» dedi Biraz gürültü oldu. Nihayet, reis: «Rica ederim gürültüyü keselim!» dedi. Recep Bey, devam ettiği izahatmda: «» Birçok zevatta, defterler varmış, demiştim» Şimdi Rauf Beyin sözlerine göre, hazırlanmış suallerden on, on beş tanesinin, tarhedilmesi
517
fırsatım bulacağız. İşte, Efendiler, — dedi — defterlerin yavaş yavaş mebadisi çıkıyor.»
Recep Bey, Rauf Beyin beyanatmda kullandığı (Taktik) e işaret ederek, dedi ki, Rauf Bey hem bütün bu sualleri soruyorlar ve hem der «Asla bir meşguliyeti veyahut ıskat gibi bir şeyi istihdaf etmiyorum» diyorlar. Bir istizah günü, millet kürsüsüne çıkan zat, ya lehte veya aleyhtedir. Lehte ise hükümeti tutmasını ister. Aleyhte ise ıskatmı ister ve bunu açık ve sarahatle söylemek lâzımdır. «Yoksa Rauf Beyefendinin sözleri malay ani den ibarettir.»
Recep Beyin bu cümlesi^ Rauf Beyle aralarmda kısa bir muhavereye yol açtı; «fakat tecavüz ediyorsunuz»; «siz de müdahale ediyorsunuz.,» gibi sözler teati edildi. Nihayet Recep Bey, beyanatına devam ederek dedi ki: «Muhterem Efendiler, birtakım sualler soruyorlar.. Ahmet gelmiş, midir? Kanun tatbik olunmuş, mudur?
«Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsü — böyle istizah yapılırken — hedefsiz olarak sorulacak ve söylenecek şeylere bir makam olamaz.» Buraya çıkıyorlar, söylüyorlar, söylüyorlar, neticede söylüyorum, söylüyorum ama bir şey yoktur diyorlar. Böyle olunca malâyanidir ve gayesizdir. Vaziyetin tarifi budur.» Recep Bey sözlerine şu yolda devam etti: Çok dikkat ettim, Rauf Bey «Buraya çıktılar, sırası geldi, icap etti, başka bir tarif yaptılar, cumhuriyet kelimesini telâffuz edemediler.» «Muhterem, arkadaşlar — dedi — lâtife etmiyoruz. Büyük bir inkılâptan çıktık, münevver bir istikbale gidiyoruz. Bütün ahkâmı, bütün şeraiti, bütün vuzuhile bir hedefe yürüyoruz.» Rauf Bey de: «Nedir bu küskünlük ki, sırası gelmiş ve arkadaşlar bilvesile fırsat vermiş iken, bu mukaddes ismi, telâffuz etmemekte inat ve ısrar etmişlerdir.» «Fakat şayanı dikkattir, bu zat, İstanbul da, kıyametleri kopardı.» «Elinden gelen her kuvveti sarf etti,» ve «huzurunuza çıktığı zaman, bütün onlardan ricat etti ve yemin ederek dedi ki, ben cumhuriyetçiyim.» Bugün kendisinden şüphe ediyorum.
Bu kanaatin yanlış olduğuna, ikna etmeği, kendileri için, bir mesele addederlerse, çıksınlar, kürsüden veya başka bir mahalden söylesinler ki! böyle bir tereddüde mahal yoktur. Aksi takdirde, Rauf Beyin cumhuriyete olan merbutiyetinden, şüphem vardır ve bu şüphem devam edecektir. Hakikat budur.»
Recep Bey, izahatını bitirirken: «Muhterem arkadaşlar — dedi —¦ bugüne kadar boğazımıza kadar kan içinde yuğrularak bu
318
davayı — bu mukaddes vatanm itilâyi kafisini temin edecek olan — bu davayı bugünkü mertebeye kadar getirdik. Bugünden sora en büyük hata, tereddütler, şüpheler, vuzuhsuzluklardır. Bunların nereye vardıklarını kimse bilemez.»
Recep Bey kürsüden inerken, makzımı riyaset, talebi üzerine kendini müdafaa etmek için Rauf Beye söz verdi,
Rauf Bey —- Sizin hervakit ve her tereddüt ettiğiniz zamanda, ben tekrar yemin ve kasem etmeğe mecbur muyum? dedi, (Mecbursun) sesleri yükseldi. Rauf Bey bu seslere: «Hayır Efendiler, kimsenin kimseden şüphe etmeğe hakkı yoktur.» cümlesüe cevap verdi.
Buna, Karahisarı Sahip Meb^usu Alî Bey, yerinden mukabelede bulundu: «Sen de o vakit, bu toprakta oturamazsın. Ecdadının, babanın ve dedenin geldiği yere gidersin. Bu toprak bunu istiyor.» dedi.
Bunun üzerine, Raof Bey muhalif olduğu noktayı izah yollu beyanatta bulunarak dedi ki; «Bilâkaydüşart hakimiyeti milliye esasma müstenit bir idareyi, demokrasi denilen halk idaresi e$aw-larmı tesis etmek için ve bu esaslar üzerine milletten vekâlet aldık». «Birtakım arkadaşlarımız, milletin bu hakkını Meclisten alıp şu veya bu makama, Meclisi fesih ve kanunları ret hakkım vermek zihniyet ve istikametini gösterdiler. Igte ben buna muhalifim,»
Recep Bey, bu sözlere cevap verdi ve izah etti ki, Rauf Bey itiraz ve muhalefet ettiği zaman henüz Teşkilâtı Esasiye Kanunu ve böyle birtakım hakların kimseye verilmesi veya verilmemesi mevzuubahs dahi değildi. Bu nıesailden, ancak aylarca sora hah-solunlu. Recep Bey: «Efendiler, bu mugalâtadır» dedi
Rauf Bey, sebebi muhalefetini iyi anlatabilmek için, şöyle bir izahta bulunmağa lüzum gördü; dedi ki: «Efendiler, değil halife-ci ve sultancı. bu ma^amTT1 hukukunu almak is ti da dm da olan, herhangi bir m a kam m a ley hindeyim.»
Rauf Bey, halifeci ve sultancı olmadığını ifade ederken riya-seticumhur makamın m, reisicumhurun aleyhinde olduğunu izah ve üân ediyordu. Daha evel, bilmünasibe beyan ettiğim veçhile, Rauf Bey, «Türkiye Büyük Millet Meclisi» hükümeti şeklinde musir idi.. İsmin tebeddül ile, yani cumhuriyet unvanı alınmış olmakla beraber, teşkilâtm o mahiyetinin mahfuziyetini temin etmek istiyordu.
319
Ne için? Çünkü; riyaseticümhur makamı, hilâfet ve saltanat makamlarının hukukunu almak istidadında imiş..
Efendiler, içtihat diye ortaya atılan hu sözler, Recep Beyin dediği gibi «malayani» değil de nedir? Bu gibi sözlerle kurulan mantık «mugalâta» değil de nedir?
Bu içtihadın ve bu mantıkin mana ve medlulünü, Rauf Beyin bugünkü mesai ve faaliyeti pek güzel göstermektedir. Fakat,
biz bunu anlamak için, bugünlere kaçlar* intizar gafletinde
kalamazdık. Bundan dolayı bizi mazur görsünler.
Mecliste yapı- Efendiler, bugün de istizah neticelenmedi. Müzakere ertesi
: ^ güne talik edildi. S Teşrinisani günü cereyan edecek müzakereye intizar en, biraz da, o günlerdeki bazı neşriyatı gözden geçirelim.
tario muhalif matbuatta
akİ3İ*rı Vatan gazetesinin 5 Teşrinisani 1924 tarihli nüshasmdaki,
başmakalede, hükümeti tenkit edenler ve muhalif cephe gösterenler methü sena ve hükümet taraftarları takbih olunmaktadır. Başmuharrir «henüz ağzmı açmıyan, münekkit namzetlerine karşı, hergün kulaktan kulağa yeni bir tecavüzkâr söz fısıldanıyor. Hü-kumetçi hizbe mensup kime tesadüf ederseniz o günün hafi emri yevmisinde mevcut sözleri aynen işitirsiniz.» dedikten sora sözlerini teyit için birtakım misaller sayıyor ve: «Körkorüne emre uymayan, hakikati gören ve söylemek istiyen şahsiyetleri, iptidadan susturmak için her vasıtaya müracaat» ediyorlar ve: «Keyfî irade, hali tabiinin ve istikrarın fevkinde, bir amil mahiyetini muhafaza edecektir.» diyor.
Efendiler, muharrir «hafi emri yevmî» ve «keyfî irade» ta-birlerile, millete neyi haber vermek istiyordu? Hafi emri yevmiler veren, keyfî iradesini amil kılan kimdi? Bu iphamlı tabirleri kullanan sahibi makale, nihayet, bize, «iki tarafı, bitaraf an e, bir hakem halile çağırıp dinlemek, riyaseticümhurun en nazik ve mühim vazifesidir» nasihatini veriyor. Bu vazifenin hemen yapıl-maemı istiyor ve çünkü «yann pek geç olabilir!» diye tehdit ediyor.
Bir gün sora, benim sene başı nutkumdan bahseden ayni muharrir, «tenkit meyli gösteren en müstakil fikirli vatandaşları, zaman zaman, bertaraf etmeğe çalışan inhisarcı bir siyasî sistem, inkişaf ve terakki için, kahredici, bir cehennem makammdadır.» cümle* il e takip ettiğimiz «istem hakkında, pek haksız ve insafsız
320
bir J l"tii-it-d.il bulunuyor \ tı «nıeş'unı ^idi^in uı-ııayyen bir noktada tevkif edilmesi, yeni bir çıgıt açılması lazımdır» diyerek, bize, tekrar vazifemizi ihtar ediyordu.
Vatan muharriri, bir gün sora yazdığı «sokaktaki adam» serlevha lı başmakalesini «inşallah iyi olur; demekten başka yaparak şey kalmamış gibi görünüyor.» cümlesile bitiriyordu.
8 Teşrinisani 1924 tarihli Vatan gazetesinde intişar eden, bir Ankara telgrafında: «Meclis, yüksek mevkide bulunanların, tasvibi olmaksızın, kabineyi ıskat edem iye çektir» tarzında, büyük harflerle yazılmış intibalar ve «Rauf Rey, dünkü nutkunda, istizah haricinde ehemmiyetsiz şeylerden bahsetmekle, istizah ta rafta Harın m mevkiini ve istizah davasını zâfa düşürdüğü söylenmektedir.» gibi haberler vardır.
Vatan gazetesinin, istizah davasını takip için sureti mahsurda gönderdiği muhabiri, intihalarında pek isabet göster emiyorsa da. istizah davasının, sebebi zâfı hakkında verdiği haberde aldan-muş görünmüyordu.
Efendiler, Tevhidiefkârm başmuharriri de, bir sürü başmakaleler ile, muhalefeti takviye ve teşci ediyor ve kendini müdafaa eden hükümetin ve muvafık mebusların, kendini müdafaa etmelerini ve söz söylemelerini dahi istemiyordu. Bu başmuharrir diyordu ki: «Mecliste, muvafık meb'uslar böyle, her mühim işi, gürültüye boğmak eğlencesinde devam ederek münekkitleri susturdukça, İsmet Paşa hükümeti hiç şüphesiz itimat reyi alacaktır. Fakat bu itimat reyinin mahiyeti hakikiye»!, nihayet, bir «auduk-çanın içine fazla miktarda beyaz kâğıt alılmış obuasından ibaret kalacaktır.»
Bu safsatalar üzerinde, tevakkufa lüzum yoktur. Biraz da* Tanın gazetesine bakalım! Tanının, «Siyası Talıammürat» unvanlı bir başmakalesinde «hareketi milliye ınücahedesinde büyük biz-metlerile temeyyüz etmiş şayanı hürmet ve itimat bazı simalar ur asında bir teşriki hareket mukaddema 11 başladığa haber alındığından ve «Halk Fırkasile ve hükümetle samimî münasebatı olan matbuatın» «bu haberleri pek nahoş bîr şekilde karşılamalarından ve tefsir etmelerinden» ve «daha şimdiden müstakbel fırkayı gözden düşürecek surette mülakat serdin e kıyanı» edilmesinden b a hs olunmakta dır. Makalede, pr€)gram meselesine temas edilerek, Halk Fırkasının programı olmadığına işaret edildikten sora «biz Halk Fırkasından hiç memnun değiliz. Fakat Halk Fırkacının prensipleri namına söylenen ve görülen şeylere tamamen tarafla-
C II. — 21
521
nz.» deniliyor ve Halk Fırkası prensiplerinden ne anlaşıldığı izah olunarak «fakat, acaba, hakikatte de böyle midir?» suali ortaya atdryor. Muharrir, bu suale menfi cevap veriyor ve «kargımızda böyle bir frrkai teceddüt ve ıslahat görmeği gönlümüz istediği için, Halk Fırkasmı bu dediğimiz şekilde hülya eyliyoruz.» diyor. Ondan sora, muharrir, şunları söylüyor: «Halk Fırkasının programı ve sözleri başkadır, tuttuğu yol başkadır. Ilalk Fırkasmın, demokratlığı dudaklarında dır.»
Bu mü lale anın sahibi, birinci cümlesile, kastediyorsa, ki Halk Fırkası, cumhuriyet ilân edeceğini, hilâfeti lâğveyliyeceğini programına yazıp ilân etmedi ve söylemedi; fakat filen yaptı; doğrudur! Ancak, ikinci cümle ile Halk Fırkasına isnat ettiği doğru değildir.
Makale sahibi, muhalif zevatın, mevkii iktidara geçmek istemelerinin meşruiyetini ispat için, sarf ettiği birçok sözlere şunu da lâve ediyor: «Vatan düşüncesile hareket etmek, yalnız mevkii iktidardaki zatlara mı -— min taraf ili âh — inhisar şeklinde bahşolu-nur bir fazilettir.»
Tanın başmuharriri 4 Teşrinisani 1924 tarihinde, yazdığı Ordu ve Siyaset unvanlı bir başmakalede, şu mütaleatta bulunuyor: «Şekli hükümet cumhuriyettir. Fakat, hükümetin yalnız admı değiştirmek hiçbir fayda temin etmez. Asıl tebdil edilmesi icap eden nokta işin ruhudur, prensipleridir. Bugün Müttehidei Amerika istisna edilirse Amer ikada yirmi kadar memleket vardır ki hepsinin ismi de cumhuriyettir. Hatta hep zencilerden terekküp eden Hayti bile bir cumhuriyet idi. Fakat buralarda cumhuriyetin hükümeti mutlakadan farkı pek azdır. İrsi bir hükümdar yerine, zorla riyaseticümhura çıkmış bir mütegallibe görürüz. İşte bu-kadar! Reisicumhur namım taşıyan müstebit, keyfemayeşa idarei hükümet eder. Bir hükümdarı mutlak gibi keyif ve hevesinden başka bir kanun tanımaz.»
Tanin başmuharriri, bu Amerika cumhuriyetlerinden Siliyi istisna ederek diğerleri için diyor ki: «Hiçbirisi, bugün, hakikî cumhuriyet nam mı taşımağa lâyık değildir. Çünkü demokrasiye.... istinat etmiyorlar.»; «cumhuriyet namı altında hükümeti mutlaka la mı, hüküm ferma olması, askerî rüesa yüzündendir.»
Burada, bir an tevakkuf etmek isterim. Efendiler, bu makale, meb'us olan kumandanlarm, mebusluktan istifaları üzerine ve o münasebetle yazılıyor. Fakat, Öyle bir zamanda yazılıyor ki, ordularımızın müfettişleri, orduları terkedîp hükümeti ıs-
322
kat için Meclise gelmişlerdir ve bu muharrir, onların mevkii iktidara geçmek istemelerinin megruiyetini ispat için, daha bir gün evel, sütunlarca yazı yazmıştır. Cumhuriyetin hükümeti mutlaka-dan farksız olabileceğine misaller getiren ve buna sebep, demokrasiye istinat etmemek olduğunu soy 1 iyen muharrir^ «hükümet fırkasının demokratlığı dudaklarını] adı t.» diyen zattır. Bunun böyle olması «askerî rüesa yüzündendir.» diyen zat, Türkiye Reisicumhurunun da rüesayi askeriyeden biri olduğunu bilen zattır* Bu zattır ki, rüesayi askeriyeden filân ve filanları; rüesayi askeriyeden olan Türk Reisicumhuru ve rüesayi askeriyeden olan Türk Başvekili ile karşı karşıya cephe aldırmak için hararetle çalışryor ve sora sevmediği taraf m yıkılmasını, millete lüzumlu gösterebilmek için, güya, şayanı tetkik ve ibret misaller söylüyor ve «hangi jeneral maiyetine daha çok asi toplayabilirce, riyaseticümhura o geçer.» ve «ordu kumandanları, eşkıya reisleri biribirlerile çarpışarak, riyaselieümhur mevkiini gasp ediyorlar.» diyor.
Efendiler, bu ve buna mümasil sözlerin, ne maksatla ve ne his ite yazrldığmı, farketmemek ve bu gibi neşriyatın Meclis azasında ve efkârı umumiyede bırakacağı menfi ve muzır tesirleri anlamamak, mümkün değildi. Filhakika, bu ifsatkâr tesirat maatteessüf filî akislerini göstermiştir.
Refet, Kâzım Kara Bekir ve Ali Fuat Paşaların, Müdafaai Milliye Encümenine intihap edilmemiş olduklarından müteessir olan ayni cumhuriyetçi muharrir, bu defa da, ordu kuman danla-rmm, ordulara müessir olabilecek bir heyete intihap edilmemiş olduğunu iyi bulmuyor. Bu noktada) pek sevdiğini anlatmak istediği demokrasiye üntisalden dahi vazgeçiyor. Bu fikirleri ihtiva eden cümleleri, Hep beraber mütalea edelim.
«Siyasiyat» serlevhası altmda yazılmış yazılar arasında «Müdafaai Milliye Encümeni, Millet Meclisinin hemen hemen en az siyasî olan, hatta siyasiyatla hiç alâkası bulunmıyan bir sahaî faaliyettir.» cümlesi okunur. Muharrir, bu cümle ile, Meclise dahil olan, ordu müfettişlerinin, siyasetle alâkası bulunmıyan sahada çahşmalarma neden ve ne için meydan verilmedi; demek istiyor, Buna, şu yolda, cevap vermek mümkündür. Çünkü, hakikaten, Müdafaai Milliye Encümeni siyasiyatla alâkası bulunmamak lâ-znngelen, bir s aha i faaliyet ise, oraya, mahza, siyasiyatla iştigal eylemek üzere Meclise gelmiş olanları ithal eylemekte mahzur olduğu içini
323
Muharrir, bu cümleden sora devam ederek diyor ki: «Bura* da, vatanın namus ve istiklâlini müdafaa edecek orduyu, idare, ıslah, tensik etmeğe ve daha müterakki bir hale sokmağa hadim kanunlar tanzim olunacaktır. Politikacılık ihtiras atma kendilerini kaptırmayıp ta, yalnız vatanı düşünenler için hu vazife, erkanı askeriye arasında, en muktedir zatlara tevdi edilmek bir vecihei hamiyettir.»
Bu cümleler üzerinde de biraz tevakkuf edeceğim.
Ordunun, idare, ıslah, tensİkı ve onun daha müterakki bir hale getirilmesi meselesi çok mühimdir* Bu hususta muvazzaf ve meşgul makam «Erkânıharbiyei Umumiye» d ir. Bu makamda muharririn de dediği gibi en mümtaz erkânı askeriyemiz bulunmaktadır. Ordunun idaresi, ıslahı, ten $ iki hususaum deruhde eden bu büyük erkânıharbi ye, bu hususlarda, lüzum gördükçe hükümete teklif atta bulunur.
Erkânıharbi yen in ve hükümete dahil Müdafaai Mi 11 iyenin ar iz ve amik düşünüp tespit eyledikleri mesai l. her sene, içtima eden «Ali Askerî Şûra» tarafmdan tetkik ve müzakere olunur. Ali Askerî Şûrayı, Erkânıharbiyei Umumiye Reisi, Müdafaa ve Bahriye Vekilleri ve ordu müfettişleri teşkil eder, Âli Askerî Şuranın, tetkikinden geçen ve tatbiki muvafık görülen hu susa t tan icap edenler, hükümete teklif olunur. Bu tekliflerden, tatbiki için, kespi kanuniye t eylemesi lâzım olanlar varsa, işte onlar Meclise arzo-lunur* Mecliste, usulen Müdafaai Milliye Encümeninden ve taallûku olursa başka encümenlerden de geçtikten sora, Meclis heyeti umum iyesinde müzakere ve taknin olunur.
Müdafaai Milliye Encümen İn deki azanm askerlikten anlaması lâzımdır. Fakat, yalnız askerlikten anlaması kâfi değildir. Devletin maliyesinden, siyasetinden ve daha çok şeylerden de anlaması lüzumludur. Yalnız askerlikten anlamak, orduya müteallik kanun lâyihaları yapmak için kâfi gelseydi, Erkânıharbiyei Uınumi-yenîn tespit ve ÂH Şûrayi Askerinin de tasvibinden sora ayrıca bir encümende veya encümenlerde tetkika hacet kalmazdı. Zira, politika ile iştigal eden zevat, askerlikten dahi gelmiş olsalar, hayatım, ulûm ve fünun ve hergünkü lerakkiyatı askeriyeyi takip ve tatbik etmekle imrar eden zevattan daha mütehassıs ve daha sahibi salâhiyet olamaz.
Ordunun idare, ıslah ve tensikı için m us ip efkar ve büyük tecrübelere malik olduğunu zanneden ve Âli Şûrayi Askeride kanunen aza bulunan ordu müfettişleri için en müsait sah a i faaliyet
¦
324
orduları» bağında ve Âli Şûrayi Askerî içindeki mevkileri idi. [Ciddiyet talep eden bu mevkiin kıymet ve ehemmiyetini takdir etmeyip, hükümeti, Müdafaai Milliye Vekâletini, Erkânrharbiyei Umumiyeyi beğenmeyip; onları, kendi mütalea t ve tasavvur atı askeriyesini takdirden uzak görerek, siyasî sahada çalışmağı tercih eden kumandanların, Müdafaai Milliye Encümenine ithaline çalışmak; onlarm; orduya müteallik, hükümetten. Meclise gelen, her nevi tekliflerin intacını müşkül leştir m ek ve bunları vesüe ittihaz ederek hükümeti düşürmek ve Erkân ıharbiyei Umumiye Reisini değiştirmek gibi menfi heveslerini tatmin etmek gayesine matuf olabilir,] Tanin başmuharririnin de, bu noktadaki gayesinin başka bir şey olduğunu zannetmek abestir.
Gayesinin, ademi husulünden «müteellim ve meyus» olan muharrir, «kadîm Atina Cumhuriyetinde demokrasi esasatma okadar ifrat ile merbut idiler ki şuabatı idarenin hiçbirinde vukuf ve ihtisas itibarile bile bir temeyyüz esası kabul edememişlerdi,» Demokrasideki bu ifrata rağmen «Atina, demokrasisinde je-neraller bu usulden müstesna idiler.»
Halk Fırkasının demokratlığı dudaklar m da olduğundan cumhuriyetin mutlakıyetten farksız olduğunu millete anlatmağa çalışan, bir zatm, bu safsatasının henüz okunmakta bulunduğu günlerde, mevkii iktidara geçirmek gayretinde bulunduğu jeneralle-rin, demokrasiden dahi istisnaları caiz olabileceği fikrini derme-yan etmesin, zannederim, dürüst insanlardan vaki olabilecek hareketlerden değildir.
Efendiler, kin ve ihtiras, bir insanın dimağım ve vicdanını kararttığı zaman nasıl konuşur, buna bir misal ister misiniz?
İşte, buyurunuz, ayni muharririn, şu sözlerini dinleyiniz; «Halk Fırkasının, İsmet Paşa Hükümetinin, memlekete arzet-liği çirkin çehre! Ihtirasatı şahsiye peşinde bukadar esir olan seimamdarLar, millî bir fırka vücuda getirmek, milleti temsil etmek iddiasına kalkamazlar.»
«Ümidi istikbal ile pürgaleyan gençler, taze ve teiniz canlarını feda ettiler: Memleketi kurtarmak için! Memleketi; şahıslar m dan ve ihtiraslarından başka bir gey dügünmiyeıı politikacılar elinde oyuncak yapmak için değil*»
325
Hakikatin zıddı kâmilini ifade eden bu, mugalâta ve safsata sahibi, bizim teşkil ettiğimiz fırkayı ve bizim hükümet teşkiline memur eylediğimiz tsmet Paşanrn ve hükümetinin, çehresini çirkin görüyor ve gösteriyor.
Efendiler, bizim çehremiz, herzaman, temiz ve pak idi ve dalına temiz ve pak kalacaktır. Çehresi çirkin, vicdanı çirkinliklerle dolu olanlar, bizim, vatanperverane, vicdan-perveraııe ve namuskâmne harekâtımızı hasis ve çirkin ihtirasları yüzünden, çirkin göstermeğe kalkışanlardır.
Efen diler „ 8 Teşrinisani günü, Mecliste, umumî istizahın müzakeresine devam olundu.
Feridun Fikri Beyin (anket parlımanter) in kabulü hakkındaki uzun beyanatı, muhtelif hatiplerin, sözler il e karışarak bayii devam etti. Ondan sora, Yunus Nadi Bey kürsüye çıkarak: «Efendiler — dedi — memleketin rejimi mevzuubahstir. Cumhuriyet idaresi mevzuubahstir. Her şeyden evel, bu meseleyi görüşmek lâzımdır.» Yunus Nadi Bey, Rauf Beyin bir gün evelki beyanatına temas ederek, hakimiyeti milliye mi cumhuriyetin tekâmülüdür; cumhuriyet mi hakimiyeti milliyenin tekâmülüdür? gibi bir nazariyenin mevzuu münakaşa olmasına mahal olmadığını izah etti*
Rauf Beyin, değil halifenin, sultanm; bu makam m hukukunu almak istida dm d a olan, herhangi bir makamm a ley hindeyim; tarzındaki sözlerini, Yunus Nadi Bey şu suretle izah etti: «Bu makamın Rauf Beyce hukuku vardır; sarihtir ifade; mahfuz hukuku vardır, Sakm kimse almasm, Günün birinde belki lâznn olacaktır,» «Halbuki Teşkilâtı Esasiye çıkmıştır. Bütün makamlar tespit olunmuştur. Bütün vaziyetler kanun haline konulmuştur. Hâlâ efsaneden, safsatadan bahseder.»
Bundan sora, Yunus Nadi Bey, şu sözleri söyledi; Cumhuriyeti beğenmiyen adamlar vardır. İtiraf etmedikleri şeyi fikrinde besliyen mahlnkat vardır ve içimiz de diri er.» «.. Öyle adamların kafası ezilir, Efendileri»
Yunus Nadi Bey, Rauf Bey ve arkadaşlarının, uümayişkâr vaziyeti erin den f müfettiş paşaların istifalarından ve Meclisin içinde oyun oynanılamıyacağmdan bahsettikten sora dedi ki: «Hususî ve gizli tertibat ile bazr makasıdı istihsal ederiz zumunda bulunmak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin köşesinde oturarak bu şeylerde bulunmak hürmetsizliktir. Kabul edemeyiz Efendim.»
326
Yunus Nadi Bey, Refet Paşaya ilişerek şu beyanatta bulundu: «Refet Paga Hazretleri, malumu âliniz olduğu veçhile* altı, yedi ay mukaddem mutantan ve manasız., bazı ilân at ve beyanat île mebusluktan istifa buyurmuşlardır. Garip bir hâdisedir. Esbabı mucibe olarak ilâve etmişlerdi ki, mebusluktan sebebi istifa, karanlık odada, yaran ar asm da bir ahdi millî ini? ne, bir şey varmış. Orada toplanan arkadaşları iş başına getirecekmiş. Efendim, çok merak ettim bu işe»
Karahisar Mebusu Ali Bey, yerinden söze karıştı ve: «Yani j e ne railer hükümeti.» dedi. Yunus Nadi Bey: «Çok merak ettim bu işe» diyerek sözüne devam etti ve dedi ki: «..Teşkilâtı Esasiye vardır. Cumhuriyet teessüs etmiştir. Hükümet nasıl yapılacaktır, orada, yazılıdır. Bütün bunları idare eden bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Hayır, bunlar kafi değildir; Refet Paga mebusluktan istifa etsin, lâzımdır ve gitsin hükümet yapgm, yaran toplasın, ne kanaattir bu?»
«.. Efendim dağ baş m da mıyız? Demirci Efeyi alıp gelip te, hükümet mi yapacaktı* Meclis yok mudur? Teşkilâtı Esasiye yok mudur? Bu, ne mantıksızca harekettir.»
Refet Paşa, Yunus Nadi Beye cevap vermek üzere, kürsüye çıktı. Kendini müdafaaya çalışırken, Rauf Beyle ar alarmda mevcut fikir birliğinden ve Rauf Beyin söylediği her şeyin onun hesabına da kaydedilmesi icap edeceğinden bahsettikten sora: «İki asker mebusun Meclise avdet etmesini arzu etmişsem, acaba Cinde olduğu gibi bîr cumhuriyet mi yapmak istemiş olurum?» dedi. Refet Paşanm beyanatına, muhtelif zevat, yerlerinden, kısa cevaplar vermeğe başladılar, adeta münakaşalı bir muhavere cereyan etti. Nihayet, kürsü başka bir muhalif hatibe terkolundu. Bundan sora kürsüye çıkan Mahmut Esat Bey (İzmir): «.. Günlerden -beri devam etmekte olan münakalata ve henüz neticesi gelmiyen müzakerata, ne inkılâbın ve ne de milletin tahammülü vardır.» dedikten sora izah etti ki, vaziyet «inkılâp namına, inkılâbı ileri götürmek namına ıskat» tan ibaret değildir.
Mahmut Esat Bey, her şeyden evel gidilecek yollan tayin etmek lüzumunu ve o takdirde daha samimî ve daha kat'î yürün e* bileceğini beyan etti ve Rauf Beyin nazariyesine temasla, şu tahİllâ t ta bulundu: «Hakimiyeti milliye başka bir meseledir. Cumhuriyet, meşrutiyet, mutlakıyeti idare, istibdat, yine başka birer meseledir. Bir kısmı eşkali hükümettir. Diğeri milletin iradesinin infaz ve tatbikidir. Bu dört şekil içinde, muhtelif şekilde, hakim i -
327
yeti m ili iyen in, tatbik edildiğini görmekleyiz. Hatta istibdatta bile bir parça vardır. Meşrutiyette biraz daha fazla, cumhuriyette da* ha fazla, binaenaleyh bu noktadan hu iki şeyi karıştırmamak lâzımdır. Hakimiyeti milliye cumhuriyetin tekâmülü demek değildir! Çünkü hakimiyeti milliye şekil değildir. Ruh ve esas meselesidir/»
Mahmut Esat Bey, Rauf Beyin içtihat diye ortaya attığı sözler üzerinde lüzumu kadar tevakkuftan sora: (sTürk inkılâbı yükseliyor». «Ancak, bu inkılâbı süratle, hedefine, milletçe beklenilen hedefine isal etmek için, bir an evel hakikî vaziyetin tavazzuh etmesi lâzımdır. Türk milleti, ortada, demokrasi namına çekilmiş, bir kılıç gibi. bunu beklemektedir.» sözleri!e beyanatına hitam verdi.
Bundan sora Adliye Vekili Necati ve Maarif Vekili Vasıf Beyler, muhalif hatiplerin istizahlarına uzun beyanatta bulunarak cevap verdiler.
RiE*NurBe* Maliye Vekili Mustafa Abdülhalik Bey, izahatına başlama-
dın Arnavut- dan eve[ ftıza *yUT Beyden, zabrttaki sözlerinden bazıiarmm iza-akyhîH L nmı ^tedi- ^lza ^Ur Bey» Yap yalıların Türklüğünü meşkuk gös* y»a te^ik terecek tarzda ifadelerde bulunmuştu. Abdülhalik Bey, Rıza Nur den Ur- Beyin, zehabını şu suretle tashih etti: Doktor hey, «altı yüz sene d m biri üU evel, Arnavutluğun bir kısmından olan Yanyaya giden ecdadım ı-
dujr, »İl,
zm orada, bıraktıkları ensali başka bir töhmetle itham ediyor. Hem kim? Maalesef öyle muhterem bir arkadaşım ki, altı sene den beri mutaassıp bir milliyetçi olmuştur. Daha evel değildi. Kendileri daha iyi bilirler. Ben, o YanyaJı dedikleri adam, Türklük için silâhla mücadele ederken, kendileri bilâkis (Türklük aleyhine) isyana teşvik etmiştir.»
Filhakika Rıza Nur Beyin siyasi hayatında, birçok mücade-lâta iştirak ettiği malûm idi. Bu iştirakleri, milliyetperver olarak Büyük Millet Meclisi devrinde ona hizmet ve faaliyet sahaları gösterilmesine, mâni telâkki edilmemişti. Fakat, Türklerin Rumeli-den çıkarılması gibi, her Türkün kalbinde ebedî ve elhn bir hicran yaşatan büyük felâket hâdisesinde müfrit milliyetperver Rıza Nur Beyin Arnavut asileri ile beraber, Türkler aleyhinde, faaliyette bulunduğunu bilmiyorduk. Buna ıttıla hâsıl olunca, Büy İlk Millet Meclisini, hakikî bir hayret ve dehşet istilâ etti.
Bu bahisten sora Maliye Vekili, diğer îzahatmı verdi. Onu Ziraat Vekili Şükrü Kaya Bey takip etti. Şükrü Kaya Bey, bil-
hassa Ziraat Vekaletini tenkit eden bir hatibe cevap verdi ve ziraat işlerinin güzel cümleler, güzel ifadeler, güzel mantıklarla gizlenecek bir şey olmadığını izahtan sora: «Bu, toprağa yazdan bir eserdir. Onun sal lif eleri açık ve herkes tarafmdan okunmaktadır» dedi ve ilâve etli: «Kalkıp ta Meclisi Alinin huzurunda, şöyle yapıldı» böyle yapddı gibi mugalâta yapılabilir mi? Bu ne cürettir?»
Ticaret Vekili Hasan Bey ve Nafıa Vekili merhum Süleyman Sırrı Beyden sora izahat vermek sırası Hariciyeye ve Başvekâlete geldi.
Efendiler. Başvekil tsmet Paşa» istizah m umumî olmasını teklif ettiği günden sora» müzakerata iştirak edemiyeeek derecede hastulanmış., yatıyordu. Müdafaai Milliye Vekili Kazım Paşa, tsmet Paşaya vekâleten kürsüye çıkarak icap eden beyanat ve izahatta bulundu.
Artık istizah müzakeresine hitam vermek zamanı gelmişti. Müzakere kâfi görüldükten sora, Feridun Fikri II ey in «anket parh-manter» takriri reddolundu.
19 reye karşı 148 rey ile tsmet Paşa Hükümetine itimat edildi. Bir rey de müstenkif idi.
Efendiler, Mecliste mağlûp olanların, gazeteci arkadaşları, bu neticeden, bitinin, hiç memnun olmadılar. Daha küskün ve anut bir surette hücumlara geçtiler,
9 Teşrinisani tarihli Vatan gazetesinin başmakalesi: «Mevcut idare şekli, lafız itibar ile, milli hakimiyetin en yüksek derecesi olmuştur. Fakat, hükûmetçilerin zihniyeti, biraz kazılsa, hemen hiç değişmemiş olduğu görülür.» ve:
«Bugün, mürteci kelimesi yeniden revaç bulmuştur.» tarzında tenkitlerle malidir.
10 Teşrinisani tarihti Vatan m «Meydan Muharebesinin Neticesi» serlevhalı başmakalesi, Timurlengin fil hikâyesini tekrardan sora hükümeti ıskata çalışanların, iyi hareket edemediklerinden şikâyeti tazammun eden, şu mütalea lan ihtiva ediyordu: «Anka-rada ilk istizah başladığı zurnan, ortada münekkit, azimkar bir ekseriyet vardı.» «Münekkitler bu vaziyeti idare edemediler. Teşkilâtsız fertler halinde, münferit tenkitlerde bulundular.» Münferit tenkitler bile* esaslı bir surette idame edilemedi. İstizah uınumi-leşince, tatil zamanındaki not defterlerini açan olmadı. En şiddetli münekkitler bile, dillerinin altındakini söylemekten çekindiler.»
329
Cü m fin r:J r t Fırlcuı v* «d
İbd programı
Sahibi makale vaziyete, politikacılık noktai nazarından bakarak, diyor ki: «Hu kûm elçilerin mükemmel bir sevk ve idare ve iptidadan sonuna kadar düşünülmüş bir plânla hareket ettikleri görülür.»
Burada; insanın sahibi makaleye, şöyle bir sual soracağı geliyor!
Milletin mukadderatı mesuliyetini, ellerine aldırmak istediğiniz zevat, aylarca ve aylarca hazırlandıktan ve İstan buldaki refik-lerile dahi uzunboylu görüştükten sora, sîzin de izah ettiğiniz gibi, dillerinin altındakini söylemekten çekinecek kadar, kendilerine itimat edemezlerse, en nihayet, on dokuz buçuk kişinin, Mecliste hareketini tevhit edemiyecek kadar âciz olurlarsa, bu zevat, devletin resi karma geçmek liyakatinde farzolunabilir mi?
Efendiler, Tanın in «M irşadı İbret» sütunundan da birkaç cümle okuyacağım. Bu sütunu dolduran muharrir, bütün memlekete Meclîs manzarasını seyrettiriyor ve ona: «Eyvah! Bu da ötekiler gibi çıktı.» dedirtiyor,
Pusuya yatan, bu muharrir, kulağma şu sözlerin fısıl dandiğini da işitiyor: «... Eski enkazla yapdan bir binadan ne umarsın ki!..»
Acaba, bu yazıları yazmış olan zat, hakikaten o gün, böyle mi mütehassis idi? Yoksa, bu manasız sözleri, milleti aleyhimize tahrik için bililtizam mı yazıyordu? İster öyle ve ister böyle olsun, her ikisi de doğru değildi. Bu nevi, kalem erbabı, cumhuriyete fenalık etmişlerdir.
Efendiler, Tevhidiefkârm da, bermutat «faydasız ve kıymetsiz bir zafer» diye faydasız ve kıymetsiz yazıları devam ediyordu.
Muhterem Efendiler, (komplo) batisini izahta ve komplonun Meclis dahilindeki safhasını tasvirde, ehemmiyetsiz gibi telâkki olunabilecek bazı teferruata temas ettim. Bunda beni mazur göreceğinizi ümit ederim.
Hatıra gelir ki, her hükümetten, her zaman istizah yapılır; bir istizaha bukadar ehemmiyet vermek caiz midir? Arzetıııeliyim ki, mevzuubahs olan istizah, normal bir istizah değildi. Komplonun bir safbai mahsusası idi. Bu istizah sahnesinden soradır ki, mu* halifler maskelerini atmağa mecbur edildiler. Malûm olduğu veçhile «Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası» diye bir fırka teşkil ettiler. Bu fırkanın, gizli eller tarafmdan, çizilen programım da ortaya attılar.
330
(Cumhuriyet) kelimesini telaffuzdan dahi içtinap edenlerin, cumhuriyeti, doğduğu gün, boğmak istiyeulerin, teşkil ettikleri fırkaya (Cumhuriyet) ve hem de (Terakkiperver Cumhuriyet) unvanını vermeleri, nasıl ciddî ve ne dereceye kadar samimî tel âk» ki olunabilir?
Rauf Bey ve arkadaşlarınım teşkil ettikleri fırka, muhafazakâr unvanı altında meydana çıkmaydı, belki manası olurdu. Fakat, bizden daha ziyade cumhuriyetçi ve bizden daha ziyade terakki* perver olduklarını iddiaya kalkışmaları, bittabi doğru değildi.
«Fırka efkar ve i t ikada ti din iyeye hürmetkardır.» düsturunu bayrak olarak eline alan zevattan, hüsnüniyete intizar olunabilir midi? Bu bayrak, asırlardanberi, cahil ve mutaassıpları, hu rafeperestleri iğfal ederek hususî maksatlar teminine kalkışmış olanların taşıdıkları bayrak değil midi? Türk milleti, asırlardan beri, nihayetsiz felâketlere, içinden çıkabilmek için, büyük fedakarlıklar istilzam eden, mü E e vv es bataklıklara, hep bu bayrak gösteri* lerek sevkolunmamış mıydı?
Cumhuriyetçi ve terakkiperver olduklarını zannettirmek is-tiyenlerîn; ayni bayrakla ortaya atılmaları, dinî taassubu galeyana getirerek, milleti, cumhuriyetin, terakki ve teceddüdün tamamen aleyhine teşvik etmek değil midi? Yeni fırka, efkar ve i lika da u diniyeye hürmetkârlık perdesi altında; biz hilâfeti tekrar isteriz; hız yeni kanunlar istemeyiz; bizce mecelle kâfidir; medreseler, tekkeler, cahil softalar, şeyhler, müritler, biz sizi himaye edeceğiz; bizimle beraber olunuz. Çünkü Mustafa Kemalin fırkası hilâfeti lâğvetti Isİânıiyeti rahnedar ediyor. Sizi gâvur yapacak, size şapka giydirecektir diye bagırmıyor mıydı! Yeni fırkanın kullandığı formül, bu irticakârane feryatlarla dolu değildir denilebilir mi?
Bakmız Efendiler, bu formül taraftarlarından birinin daha çok evel [10 Mart 1923 tarihinde] maalup Cebranh Kürt Halit Beye yazdığı mektuptaki şu cümlelere: «Âlemi İsi ânım mabihilhe-kası olan esasa ta hücum» ediyorlar. «Bu husustaki teşriha tımzı arkadaşlara da okudum. Hepsinde teşyidi gayreti mucip oldu.» «Garba temessül etmek, tarihimizi, medeniyetimizi kay beyi e-nıek» i zaruri kılar. «... Hilâfet müessesesini yıkmak, ladini bir hükümet tesisini düşünmek, hep istikbali islâmı tehdit edecek amilleri vücuda getirmekten başka bir netice veremez.»
Efendiler, vaEcayi ve hadisat dahi izhar ve ispat etti ki, «Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası» programı en hain dimağların malı-
331
suludur; bu fırka, memlekette suikastça* erin; mürtecilerin tahassun gah i, ümidi istinadı oldu; haricî düşmanların, yeni Türk Devletini, taze Türk Cumhuriyetini mahvetmeğe matuf plânlarının suhuleti ta t İki katma hizmete çalıştı. Tarih; (mürettep, umumî, irticaî) olan Şark t ey anı, esbabını tetkik ve taharri ettiği zaman, onun ıriiifıim ve buriz sebepleri mcyanuıda «Terakkiperver (kirtilin r iye t Fırka» sının dinî mevaîdim ve şarka gönderdikleri kâtibi meşgullerinin teşkilât ve tahrikatım bulacaktır.
Hatırat defterini [nafile ve telıecciit nama oların in] sevabından bahis hu d iğleri e doldurun, bu kâtibi mes'ul, şark vilâyetleri* m izde tahrikatı dini yede bulunurken, fırka sın m programını tatbik etmiyor muydu? Masum halka, beş vakit namazdan maada, geceleri de fazla namaz kılmağı vaiz ve nasihat etmek, belki de ömründe namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz, olur mu?
Efendiler, yaptığımız inkılâbın vüVat ve azameti karşısında, eski İm rafa t ve müessesatm birer birer sukutunu gören mutaassıp ve i rt i çakar anasır, «efkâr ve itikadatı din iyeye hürmetkar» olduğunu ilân eden bir fırkaya ve bahusus bu fırkanm içinde ismi 1 eri şöhret bulmuş zevata dört el İle sarılmaz mı? Yeni fırka yapan zevat bu hakikati müdrik değil midirler? 0 halde, ellerine aldıkları, din bayrağı ile, millet ve memleketi nereye götürmek istiyorlardı? Böyle bir suale verilmesi lâzım gelen cevap ta, hüsnüniyet* gaflet, kayıtsızlık gibi sözler; memleketi terakkiye inal edereğim diye ortaya alılan bîr fırka rüesası için mazeret teşkil edemezi
Efendiler, yeni fırka, unvan ittihaz ettiği «terakki» ve «cumhuriyet» namlarının zıddı tamlarile inkişaf etmiştir. Bu fırkanm rüesası, hakikaten mürtecilere ümit ve kuvvet vermiştir. Buna misal olarak arz edeyim: Erganıde, usatm valiliğini kabul eden maslup Kadri, Şeyh Saide yazdığı bir mektupta: «Millet Meclisinde, Kâz mı Kara Bekir Paşanm fırkası, ahkâmı şer'iyeye riayetkar ve dindardır. Bize muzaheret edeceklerine şüphe etmem. Hatta Şeyh Ey ip [*] nezdinde bulunan kâtibi mes'ulleri, fırkanın nizamnamesini getirin iştir,.» diyor. Şeyh Eyip te, muhakemesi sırasında: «Dini kurtaracak yegâne fırkanm, Kâzım Kara Bekir Paşanm teşkil ettiği fırka olup, ahkâmı şer'iyeye riayet edileceğinin, fırka nizamnamesinde ilân edildiğini» söylemiştir.
Efendiler, «terakkiperver» ve «cumhuriyet» kelimelerini kullanarak, bize ve münevveranı millete karşı din bayrağını gizlemek
|*J Küemyı us otlan olup idam edilmiştir.
332
tedbirinde bulunanlar, memlekette umumî irtica ve isyan yapmak için, dahil ve hariçte, tertipler ve teşvikler yapmakla meşgul olanla rm mevcudiyetinden bihaber farz o lun a bilirler mi? Yeni fırkaya dahil olan la rm, tekmil azası mevzuu babs olmasa bile, dini me-vaidi, muvaffakiyet için, müessiri amil kabul eden ve buna dair formülü nizamnamelerine ithal eden kimseler, memlekete müteveccih, şahıslarımıza müteveccih su ika etlerden bihaber kabul edilemezler!
İsyan m vukuundan aylarca mukaddem, memleketin şurasında burasında, yapılan hafi içtima la rd an ve «Cemiyeti Hafjyei İslâmiyet teşkilâtından, îstanbulda nakçıhendl meşayihinin yaptığı içthnada, iliz ar edilecek kıyama muzaheret vaded ildiğinden ve nihayet millî hudutlarım izm haricinde bulunup, Şark İsyan mı tahrik edenlerin beyannamelerinde Kâzım Kara Bekir Paşanın fırkasından ümit ile hah solunduğun dan [*] haberdar olmadıklarını farzedelim. Fakat, Fethi Bey hükümeti zaman m da, bizzat Fethi Bey vasıtaeiie, kendilerine, fırka la nnm muzır ve isyan ve irticaa müşevvik Yazı ve j nah iye t inde olduğu bildirildiği zaman olsun, hakikati mütalea ve müşahede etmeleri lâzmıgelmez midi? Hükümetin ve benim, pek halisane olarak bu ihtara timiz dan sora olsun hakikati anlamaları ve ona göre hareket eylemeleri icap nderdi. Onlar, bilâkis, bu defa da «efkâr ve itikada! i din iyeye riayetkarız, klişesini, büsbütün aksi manada tefsire kalkıştılar. Güya, malûm formül ile, nazarlarında, her dinin ve her dîn sui ikinin efkâr ve itikada t ma riayetkar olduğunu ifade etmek., geniş hürri-yetperver olduklarını anlatmak istiyorlarmış., Efendiler, bu tarzı harekete dürüst, samimî denemezi
Politika âleminde, birçok oyunlar görülür. Fakat mukaddes bir mefkurenin, tecellisi olan cumhuriyeti idareye, asri harekete karşı cehil ve taassup ve her nevi husumet ayağa kalktığı zaman bilhassa terakkiperver ve cumhuriyetçi olanların yeri, hakikî terakki ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa mürtecilerin ümit ve faaliyet membat olan saf değil...
Ne oldu Efendiler?! Hükümet ve Meclis, fevkalâde tedbirler almağa lüzum gördü. Takriri Sükûn Kanununu çıkardı. İstiklâl Ma İlkeme I erin i faaliyete geçirdi. Ordunun sekiz, dokuz, seferber fırkasını, uzun müddet tedibata hasretti, «Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denilen muzır teşekkülü siyasiyi seddetti,
[*] Unlı-pt* 1 :it."(ı I un ıtr.ık KüHMıuıı l-wi ulunan ilahin l1;, : j tadrlrr i\t U-
pmnod.
333
Netice, bittabi, cumhuriyetin muvaffakryetile tecelli etti. Asiler imha edildi. Fakat, cumhuriyet düşmanları, büyük komplonun safahatı hitam bulduğunu kabul etmediler. Namerdane, son teşebbüse giriştiler. Bu teşebbüs İzmir su i kas ti suretinde tezahür etti. Cumhuriyet mahkemelerinin kahhar pençesi, bu defa da, cumhuriyeti, suikastçilerin elinden kurtarmağa muvaffak oldu,
*
Muhterem Efendiler, ciddî icabat üzerine, hükümetçe fevkalâde tedbirler al m ma sı lüzumuna dair ilk izharı kanaat ettiğimiz zaman, bunu hüsnü telakki etmiyenler vardı.
Takriri Sükûn Kanununu ve İstiklâl Mahkemelerini, vasıta i istibdat olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri telkine çalışanlar oldu.
Şüphe yok ki, zaman ve vakayi, bu şayanı nefret fikri telkine çalışanları, elbette hacil mevkie düşürmüştür.
Biz, fevkalâde ittihaz olunan ve fakat kanunî olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun fevkme çıkmak için, vasıta olarak kullanmadık; bilakis, memlekette sükûn ve asayiş tesisi için tatbik ettik; devletin hayat ve istiklâlini, temin için kullandık* Biz, o tedbirleri, milletin medenî ve içtimaî inkişafında istifadeli kıldık.
Efendiler, aldığımız fevkalade tedbirlerin tatbikına lüzum kalmadığı görüldükçe, onların tatbikin d an sarfınazar edilmekte, tereddüt gösterilmemiştir. Nitekim, İstiklâl Mahkemeleri, zamanında tatili faaliyet eyledikleri gibi, Takriri Sükûn Kanımu das müddeti mer'iyeti hitammda, tekrar Büyük Millet Meclisinin huzuru tetkikine arzolundu. Meclis, kanunun bir müddet daha ida-mei mer'iyetini lüzumlu görmüş ise, elbette, bu; millet ve cumhuriyetin âli menfaatleri icabı olduğundandır; Meclisi Alinin bu karan, bize, vasıtai istibdat vermek maksadma matuf tasavvur olunabilir mi?
Efendiler, Takriri Sükûn Kanununun cari ve İstiklâl Mahkemelerinin hali faaliyette bulunduğu müddet zarfında, yapılan işleri, göz önüne getirecek olursanız; Meclisin ve milletin emniyet ve itimadın m, tamamen mahalline masruf olduğu kendiliğinden anlaşılır.
334
Memlekette ika edilen, büyük isyan ve suikastler bertaraf edilerek, temin olunan asayiş ve huzur, elbette, umumca mucibi memnuniyet olmuştur.
Efendiler, milletimizin bağında, cehil, gaflet ve taassubun ve terakki ve temeddün düşmanlığının, alâmeti farikası gibi telâkki olunan fesi atarak onun yerine bütün medenî âlemce serpuş olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu suretle, Türk milletinin, medenî heyatı içtimaiyeden, zihniyet itibarile de, hiçbir farkı olmadığını göstermek bir lâzime idi. Bunu, Takriri Sükun Kanunu, cari olduğu zamanda yaptık. Bu kanun cari olmasaydı, yine yapacaktık. Fakat, bunda, kanunun mer'iyeti de, sühuletbahş oldu denirse, bu, çok doğrudur. Filhakika, Takriri Sükûn Kanununun mer'iyeti, bazı mürtecilerin, milleti vâsi mikyasta tesmim etmesine meydan bırakmamıştır. Gerçi, bir Bursa meb'usu, bütün hayatı teşri iyesinde, hiçbir vakit kürsüye çıkmamış ve hiçbir vakit Mecliste, millet ve cumhuriyet menfaatlerini müdafaa için, bir tek kelime dahi telâffuz etmemiş olan Bursa Meb'usu, Nurettin Paşa, yalnız şapka iksası aleyhinde* uzun bir takrir vermiş ve bunu müdafaa için kürsüye çıkmıştır. Şapka iktisasmın «hukuku esasiye ve hakimiyeti milliye ve masuniyeti şahsiye hilafmda muamele» olduğunu iddia etmiş ve bunun «halka ademi tatbikinin temin ve teyit» olunmasma çalışmıştır. Fakat, Nurettin Paşanm, Mîllet kürsüsünden galeyana getirmeğe muvaffak olduğu taassup ve irtica hisleri, nihayet birkaç yerde, yalnız birkaç mürteciin, İstiklâl Mahkemelerinde, hesap vermelerile sondu.
Efendiler, tekke ve zaviyelerle, türbelerin şeddi ve alelûmum larikatlerle şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ilâ... gibi birtakım unvanlarm men ve ilgası da Takriri Sükûn Kanunu devrinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbikat, heyeti içtimaiyemizin, hurafeperest, iptidaî bir kavm olmadığını göstermek noktai nazarından, nekadar elzem idi; bu, takdir olunur.
Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin? çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcdara, büyücülere, üfürükçülere, n üs hacılara tali ve hayatlarım emniyet eden insanlardan mürekkep bir kütleye, medenî bir millet nazarile bakılabilir mi? Milletimizin hakikî mahiyetini, yanlış manada gösterebilen ve asırlarca göstermiş olan bu gibi anasır ve müessesat, yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde idame edilmeli midi? Buna atfı ehemmiyet etmemek, terakki ve teceddüt namma, en büyük
335
ve gayrikabili telâfi hata olmaz mıydı? îşte, biz, Takriri Sükûn Kanununun meriyetinden istifade ettik ise, bu tarihî hatayı irtikâp etmemek için; milletimizin nasiyesini olduğu gibi açık ve pak göstermek için; milletimizin mutaassıp ve Kurunu Vustaî zihniyette olmadığını ispat etmek için istifade ettik.
Efendiler, milletimizin içtimaî, iktisadî, hulâsa bilcümle medenî muamelât ve münasebatmda feyizli neticelerin zamini olan yeni kanunlarımız da» Hürriyeti nisvam temin ve bayatı aileyi tarsin eden Kanunu Medenî de bu hallettiğimiz devrede vücuda
getirilmiştir. Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktai nazardan istifade ederiz. O noktai nazar şudur: Türk milletini, medenî cihanda, lâyık olduğu mevkie is'at etmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, hergün, daha ziyade takviye etmek., ve bunun için de, istibdat fikrini öldürmek..
Muhterem Efendiler, sizi, günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmug bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlâtlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek, bazı noktalar, tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim.
Efendiler, bu beyanatımla, millî hayatı hitam bulmuş farze-dilen büyük bir milletin; istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esasi arma müstenit, millî ve asrî bir devleti, nasd kurduğunu ifadeye çalıştım.
Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardanbcrİ çekilen millî musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın, her köşesini sulayan kanların bedelidir*
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gencligiMBirirıci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, iMebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
336
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli hu-dur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi. seni, bu hazineden, mahrum etmek iatiyecefe, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır* Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşer sen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmiyeceksinl Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilir* ler* Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zap-tedilmiş, butun tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir* Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emellerile tevhit edebilirler. Millet, f akrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı 3 İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır 2 Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
C II - 22