Perşembe
5
Mayıs 1949
Yıl 1 — No. 6
ZAFER
[DEMOKRASİNİNDİR]
Bugiin 4 üncü sa\
Mrş. Runschdet'in 10 kot /erin
Paris hususi muhabirimiz Hikmet Se\ değer bir röportajı
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
İDAREHANE
Denizciler Caddesi 2 Posta Kutusu: 193 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Telefon: 15315 Fiyatı her yerde 10 Kuruştur
Hizmet erbabının vergileri
Berlin meselesi hal yoluna
Maliye Bakanının zam isteği dün reddedildi
Ablukanın kalkır için anlaşma yap
Esnafın vereceği vergi nispetlerini neşrediyoruz
Hizmet erbabının vergilerine zam meselesinde İM. Alakantla Bakan arasında şiddetli münakaşalar oldu
Bugün meselelerin hepsi üzerinde de anlaşıldı teferruat tesbit edilecek ve dışbakanları toplan
F. C. Torino futbolcuları narealandıBar
demesine nc I al takriri, an: mıydı, yoksa mı? anlıyamc Geçenlerdi Meclisinde ba uzun babalan
Kiracılar mitingi
C. H. P. de jmüfritlerin galebesi!
Mümtaz Faik FENİK
Seçim Kanunu tadilâtının prensipleri üzerinde iktidar hükümetiyle iktidar partisi arasında esaslı fikir ayrılıkları olduğuna geçen günkü yazımızda işaret etmiştik. Şimdi bu ihtilâfın daha çok 35 lerle, müfritler arasında inkişaf ettiği anlaşılmaktadır. Haber aldığımıza göre. Seçim Kanunu tadilâtı bahis mevzuu edilirken temsilî sistem mi? yoksa ekseriyet sistemi mi? fikri şiddetli tartışmalara yol açmış ve nihayet temsilî sistem prensipi bir tarafa bırakılarak ekseriyet sistemi tercih edilmiştir. Bunu partide müfritlerin hükümete ve bilhassa 35 lere galebesi şeklinde telâkki etsek yaridir.
Seçim Kanunu tâdilleri ortaya çıktığı zaman, 35 lerin daha çok temsili sistem üzerinde durdukları anlaşılıyordu. Hatta partinin resmi organı olan Ulus Gazetesinde, parti ileri edenlerinin arzuları hilâfına tcıusili sistem hakkında bir yığın il-1 mi makaleler neşredildi; ve hâlâ da neşredilmektedir. Kulağımıza ka dar gelen haberlerden öğrendiğimize nazaran, temsili sistemi, daha çok Başbakan Yardımcısı Nihat Erim tutmakta, ve makaleler onun arzusiyle neşredilmektedir. Halbuki partinin asıl idarecileri buna şid detle muarızdırlar. Hattâ bir parti gazetesinde, parti karar vermeden böyle bir fikrin müdafaası nasıl yapılır, diye hayli gürültü dahi çıkarmışlar, fakat sonra makalelerin bâlâdan geldiği ve bunun üzerine gazetenin neşre mecbur kaldığı söy lenince, ihtilâf da bâlâya aksetmi, ve makaleler her şeye rağmen neşrolunmuştur.
Şimdi belki, bu satırları okuyan karilerimiz arasında temsili sistem veya ekseriyet sistemi olmuş ne çıkar? Dâva seçim emniyetinde değil midir? diye düşünenler bulunabilir. Onun için fikirlerimizi açıkça izah edelitül
Malûmdur ki, temsili sistemde, partiler aldıkları rey nisbetindc milletvekili Çıkarırlar. Meseleyi bir misalle aydınlatalım: Meselâ Ankara'dan 10 milletvekili mi çıkacak? Reylerin yüzde 90 ı Demokrat Partiye, yüzde 10 u Halk Partisine mi verildi?. Bu takdirde Demokrat Parti Millet Meclisine 9 mebus, Halk Partisi ise ancak 1 mebus gönderecektir. Halbuki ekseriyet sistemin de Halk Partisi eğer bütün reylerin yüzde 51 ini alırsa, o zaman bütün Ankara milletvekilleri yüzde 49 muhalif reye rağmen Ilalk Partisinindir!.
Lşlc Ilalk Partisinin günden güne zayıfladığını, milletin nazarından düştüğünü gören bazı mutedil kimseler, temsili sistemi müdafaa etmeğe başlamışlardır. Bunda güdülen gaye, Halk Partisinin ilerdeki seçimde teker meker tepesi aşağı yuvarlanmamasını ve hiç olmazsa, bazı mühim şahsiyetlerin, istenilen yerden milletvekili çıkarılmasını temindir. Yine yukardaki misale gelerek hâdiseyi aydınlatmağa çalışalım: 10 milletvekili çıkaran yerde vatandaşlur yüzde 90 D. P. ye yüzde 10 C. H. P. ye rey verirse, Halk Partisi listesinin başında bulunan tek isim mutlaka, ama mutlaka milletvekili seçilecek, diğerleri de bu vaziyet karşısında açıkta kalacaklardır!
Şimdi eğer siz kalkıp da bu temsili sistemi müdafaa edenlere be hakikati söyliyecck olursanız; vere
Büyük Millet Meclisi dün Raif gap-, - f -' K3M1
Karadeniz ın başkanlığında toplan- y^T- ^- -s ssl^^S
mıştır. Meclisin dünkü toplantısın-
da. Kurumlar ve Esnaf vergi- jJ^B^H^^H^^ * V,'
leri Kanunlarının encümenden ğe-
len bazı muaddel maddeleri go- "•-^Şyİ
ruşülıııüş ve bu suretle kanun ta- V^Mp
sarılarının 4 nisandanberi devam '1* „J fe j
eden birinci müzakeresi sona ermiş- ^ - ' "' Wf i
tır. V
Dünkü müzakereler sırasında Ge- ü, .. m. - ^ -
lir Vergisi tasarısının muvakkat ü- R|| (L^pRnfe i çüncü maddesinin kaldırıldığına da-
ır komisyon raporu üzerinde geniş ^nBH^^HM^^^K^flfiHBK^
mhEHHi
Raporda, hizmet erbabının ver - BMB|pji
yılında % 25 zam ya- ^H^H^^B
»İması hakkındaki muvakkat mad- J^^^^H^H ^H^^MH^^H denin kaldırılmasına dair Muam-mer Alakant yapılan
teklifin kabul edildiği bildirilmek- I e idi.
Söz alan hatiplerden Hulusi Oral I muvakkat maddenin kaldırılma- I nasını müdafaa eden bir konuşma ■ yapmıştır.
Muammer Alakant gelir vergisi ıisbetlerinin tâyini için bir hayli
.■alışılıp uğrasıdlığını ve nihayet Vergiye zam meselesinde ısrar eden (Sonu Sa. 5 Sü. 3 de) Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal
İngiltere ile bir anlaşma
3 miiyon SterEing değerinde IYİOs
Karşılığını Marshal mahsup edeceğiz,
1949 - 1950 ikinci kalkınma yılında j tediye muvazenesi durumuna ait ti- ı raj hakları meselesini görüşmek ü-zere 27 Nisanda Ankara'ya gelmiş | bulunan İngiliz heyeti ile, alâkalı bakanlıklar delegelerinin Dışişleri Bakanlığında yapmakta oldukları görüşmeler dün sena ermiştir, İngiltere, Hükümetimiz lehine bu devre için 3 milyon sterlin tutarında
C. H. P. deki telâş!
Hiç seçilme kabiliyeti obmyanlar
planındaki krediye biz ödemiyeceğiz
bir tiraj hakkı vermeyi kahul et. miştir.
Buna nazaran, İngiltere 1949 -1950 devresi içinde 3 milyon sterling tutarında Türkiye'ye ihracat yapacak fakat mukabilinde tediye talebinde bulunmayacaktır. Bu para Amerikadan Marahall plânı çerçevesinden alınacak krediye mahsu,) edilecektir. Anlaşmayı Türkiye e-dina Dışişleri Bakanlığı Ticaret Da iresi Reisi Fatin Rüştü Zorlu. Ingi* tere adına da Hazine nezaretinden Mc Pherson imzalamışlardır.
Bu mutabakat Paris'teki, Avrupa Ekonomik işbirliği teşkilâtına bildirilecek ve 15 Mayıstan itibaren başlayacak görüşmelere esas olacaktır.
Bu gibiler namzetlerin tesbiti-nin mahalli teşkilâta bırakılmaması için tüzükle tadilât yapılmasını istiyorlar ve propaganda yanıyorlar
Halk Partisinin Tüzük ve Progra mını tadil için Şefik Tugay'ın baş hanlığında Tahsin Bekir Balta, Mü oir Birsel, Şevket Raşit Hntiboğlu, \li Riza Türel'den mürekkep bir (Sonu Sa. 6 Sü. 3 te)
istanbul Vali ve Belediye Başka: Dr. Lûtfi Kır dar
Muhtekire
hapis cezası
Nevyork, 4 (a.a.) (Reuter) —Dört büyük devlet Berlin ablukasını kaldırmak ve dört dışişleri bakanları arasında bir toplantı yapmak hususunda mutabık kalmışlardır.
Jessup, Malik, Chauvel ve Cado-gan arasındaki toplantıdan sonra yayınlanan tebliğ, Berlin'de malûm bulunan durumdan ileri gelen meselelerin hepsinin dört devlet tem-sicileri arasında gözden geçirilmiş olduğunu bildirmekte ve şöyle demektedir :
Büyük meselelerin hepsi üzerinle anlaşmaya varılmıştır. Gözden (Sonu Sa. 6 Sü. 2 de)
Narhtan fazla satanlar ağır
Sadak'ın hastalığı
ceza görecekler
istanbul, 4 (Telefonla) — Hayat ahalılığı mevzuunda alınacak ted-•irleri görüşmek üzere Ankara'ya .iden Vali ve Belediye Babanı Dr. ütfı Kıvdar bugün şehrimize dön-lüştür.
Dr. Lûtfi Kırdar şunları söyle-
liştir :
— Hayat pahalılığı ve ihtikârla üicadele için Belediye Kanunun -l.aki müeyyideleri kâfi görmüyor-luk. Esnafa âzami 50 liraya kadar ara cezası Ge iki haftayı geçme-nek üzere de dükkân kapama kara-■ı verebiliyorduk, şimdi ise Bakârf-ar Kurulunun bir kararnamesi be-ediyemize Milli Korunma mevzuatı udutları için le salâhiyet vermiş ■ulunmaktadır. Bu husustaki Bakanlar Kurulu -ırarnamesi hazırlanmış ve Cum-ur Başkanımn tas dilcine arzedil -Sonu Sa. 5 Şii. 2 dc)
Hendek'te bir otomobil devrildi
8 kişi öldü
16 ağır yaralı var
Hendek, 4 (a,a.) —■ Develiden otuz altı yolcu ile hareket eden Hilmi Aydının idaresindeki 46 No. lu kamyon bugün saat 11.30 sıralarında Düzce - Hendek arasındaki sarp bayırlardan geçerken firenin patlaması yüzünden dereye yuvarlanmıştır. Sekiz ölü 16 ağır yaralı ve on iki hafif yaralı vardır. Ağır yaralılar derhal Adapazarı hastahanesine sevkcdilmişlerdir.
Dış İşleri Bakanımız istifa edeceğine dair haberleri yalanlıyor
Dünkü Tan refikimiz Ankara mu-'habirinde* aldığı bir habere atfen Jecmeddin Sadak'ın hastalığının •iddi olduğunu ve esaslı bir tedavi e muhtaç bulunduğunu yazmış, ve unları ilâve etmişti:
«Kabinenin, programında vâdet tiklerini şimdiye kadar yapamamr İmak, yahut, hayat pahalılığı ve ahut Dış';-' Bakanının seyahati ne ait sebepler dnlavısiyle çekilece (Sonu Sa. 6 Sü. 3 te)
Çankaya kaymakamı istifa etti
Çankaya Kaymakamı Ekrem Gü venç dün istifa etmiştir.
Bu istifanın herhangi bir siyas, mahiyet taşıyıp taşımadığını tetkik ettik. Salahiyetli bir şahsiyet şunları söyledi :
— Ekrem Güvenç, tayin edildiğ Van'ın Gevaş kaymakamlığına gitmek istemediğinden istifa etmiştir. Kendisi meslek değiştirmek arzusunda olup avukatlık stajı yapmak istemektedir. Hadisenin herhang. siyasi veya cezaî bir sebebi yoktur. Ekrem Güvenç bundan 1,5 sene evvel de şark hizmeti yapmaya davet edilmiş, fakat o zaman bir rapor almak suretiyle burada kalmıştı,
Adapazarı canavarı Basri'nin muhakemesi
Adapazarı canavarı adiyle maruf olan Basri Ersoy'un muhakemesi dikkate değer bir safhaya girmiştir. Bu dâvaya ait tafsilâtı altıncı sayfamızda bulacaksınız.
.ıvrupa Birliğinin üncüsü Churchill Briikseldeki toj
Türkiye Avru Konseyine gir
Londra, 4 (n.a.) — Yarı resmî; •aynaktan bildirildiğine göre, Tür- J iye ile Yunanistan, prensip itibariyle Avrupa Konseyine kabul edil-lişlerlir. Fakat bu kabul daha sonra yürürlüğe girecektir.
Türkiye ile Yunanistan'ın Avru-)a Birliğine kabulleri hakkında Afp
muhabiri tarafı Schuman şu ce «Şimdilik bu söyliyemem. Bı zır olmayan bit etmektedir. Bu tespit için öğled 'onacağız.»
V. Raşit-Mul Baha Pars dc
Vasfı Raşit Sevig "hamamcı hakaret olmadığını mahkeme
Dün 3 üncü Sulh Ceza Mahkemesinde Profesör Vasfı Raşit Sevıg ve Muhittin Baha Pars dâvasının duruşmasına devam edilmiştir.
Meselenin esası şudur ; Profesör Vasfi Raşit Sevig'in Hikmet Bayur dâvasında Muhittin Baha Pars'ın bar işletmiş olduğunu söylemiş olmasından dolayı Muhittin Baha Pare kendisi aleyhine bir taraftan Asliye Ceza mahkemesinde dâva açmış diğer taraftan da baro inzibat meclisine müracaat eylemişti. Baro, Profesör Vasfi Raşit Sevig'in baro inzibat meclisinin yazılı sorusuna şu şekilde bir cevap vermiştir:
. — Sorunuza geç cevap vermiş jlmoklığımdan ötürü af dilerim. Şikâyetçinin hamam işletmesi ve bazı diğer ticari faaliyetlerde bulunmalında ötürü avukat olmaktan ziyade tacir olduğunu sanıyorum ve bunu tespitle meşgul oluyorum. Zaten manevi haysiyeti de aramızda bulunmağa müsaid değildir.»
Bu cevaba muttali olan Baha Pars Vasfi Raşit Sevig bana hakaret ediyor diye tekrar savcılığa müracaat etmiştir. Savcılık da bu şikâyet üze-
Feci bir uçak kazası
rine 3 üncü As. sinde kamu dâvt Muhittin Bah: denmiş ve mam kat olmasına rı söylenmiş olma: etmiştir.
— Muhittin B Vasfi Raşit'in ı den tahkir eyle( ve Beşinci Asliy rülmekte olan c (So
AKIN 7
Ana b
İran petrol tere, Amerik: ya, bizde dc I zünden Cem Reşat Aydınlı Raman'da peı kar? Karınca Fakat böyl sadi bir mrs olurken Baka — Benim a

Merhaba ey Traktör !
Eski Roma'da, bir tarih, yılın dörtte üçü bayramla, eğlencelerle geçermiş. Zuıuııııı budur ki, Roma'dan sonra yirminci yüzyılda, en çok bayram eden tncınlc-ket biziz. Şimdi buna bir de törenleri ekledik: Tören, tören, tören. Hele bu defa, insana parmak ısırtacak yeni bir tören vesilesi bulduk: Tarım Bakanı maiyetin, de bir heyetle yola çıkıyor: Marshail Plânı yardımına dahil ziraat istihsal âletlerinden bir kısım traktör, İstanbul limanına gelmiş; törenle karşılamaya gidiliyor. Gülmeli mi, ağlamalı mı?
Traktör! Evet; bu memleketin taşı, toprağı traktör diye bağırıyor. Yirminci asırda karasapanla ziraat yapmanın, kağnı ile yola çıkmaktan, posta tatariyle haberleşmekten, okla yahut mancınıkla savaşa girmekten farkı yoktur. Memleketin refah ve kalkınışını istiyorsak, kız gibi topraklarımızı karasapanın ademi iktidarından kurtarıp, traktörün dev gücüne peşkeş çekeceğiz. Elbette sevinmeliyiz, traktör ordusunun öncüleri hudutlarımızdan içeri girdi diye; ama bir taraftan da başımızı iki elimizin araşma alıp kara kara düşünmeliyiz: Cumhuriyetten bu yana, bir sürü lüzumsuzluklara avuç dolusu para serptik de bir traktör fabrikası kurmayı akıl etmedik diye!
Oysa ki buna muhtaçtık. Memleketin yol dâvasını halletmedik-
Muhip DIRANAS
çe, bir de toprağın istihsal kudretini, verim kubiliyetinin son haddine çıkarmadıkça hangi işi başarmış olmakla övünebilirdik. İlkokul kitaplarından tutunuz da, ünviersite kürsülerinde okutulanlara kadar, hangi coğrafya kitabını açsanız, Türkiye bir ziraat memleketidir, der. Ziraat memleketi mi? Toprağının henüz dörtle üçü işlenemiyen, dörtte biri ise karasapanın merhametine kalmış, dışardan buğday itlini etmek mevkiinde olan bir memleket için biraz garip bir tarif!
Traktörler İstanbul limanına gelmiş! hoş geldiler; bereket getirdiler. Ama tören ne oluyor? Oturup ağlamalıyız, ağlamalı; senelcrce evvel neredeydiniz, aziz traktörler diye!
Şimdi düşünüyorum: birçok dâvalarımızı, böyle, merasimlere, törenlere, bayramlara bağlamak yüzünden yüzüstü bıraktık. Çünkü bu cins merasimler, dâvaların ciddiyetiyle kabili telif değildirler ve onları gözümüzde küçüm-sctirler. İster misiniz şimdi; ziraat okullarını bitiren gençlerimizin devlet kapılarında memur olduğu memleketimizde, bu idaresizlik, bu plansızlık, bu teşkilâtsızlık ve bu ciddiyetsizlikle, traktörleri işletip de üstelerinden ge-lcmiyelim. O zaman, bu traktörler bizim toprağa göre değildir, diye toprağı da Amerika'dan getirtmeğe mi kalkacağız!
GAZETELERDEN
Tuhaf bir politika
■Cumhuriyet- Gazetesinin başmakalesinde Nadir Nadi, Atlantik Paktına karşı bir tepki olarak Rusya'nın komünistler elile tertip ettikleri sulh nümayişini ele alıyor ve şunları yazıyor :
«Haber aldırımıza eörc. bu yapmacık şullı nümayişi Paris'te 20 ile 26 Nisan aracında Pleyel denilen İki bin beş yüz kişilik büyük konser salonunda yapılmıştır. Elli üc milletin katıldığı söylenen bu muazzam (: l nümayişte Uç dc Türk delegesi bulunmuş. Bunlar kimiıı tarafından seçilmiş, hangi Türkleri temsil ediyorlarmış.? diye sormaya bilmem lüzum var im? Saj'ift dciegelerin Moskova'dan gönderildiğini tahmin etmek için pek fazla akıllı olmaya her halde ihtiyaç yoktur. Bunlardan biri doktor Nevzat adında S6 yaşında eski bir politika kurdu imla. DİJror ikisinin adları du Mustafa
Bastu-1 ve Mehmet TUrkmar. Bir gazeteci olarak kongreye İlgi gösteren Vatan gazetesi muhabiri hebia Tevflk Hanımefendi «bakalım ne söyliyecekler?» diye bu Kremlin delegeleri ile bir mülakat yapmayı düşünmüş. O kadar arayıp sorduğu lıaldr kendisine ne adandan göstermişler. ne dc adrcslorinl vermişler. Hııııını-ofcndlyo delegelerin gölgesilo bile tanışmak kısmet olamamış. Kimbillr bunlar belki Paris'te dc yoklardı. Moskova politikası o kadar tek elden idare edilir bir lıalc geldi ki onu temsil lçiıı mutTaka yola adam fiıkarmaya da artık lüzum görülmüyor. Listelere delegelerin adlan yazılır, bunlar adına bir beyanname ya yınlanır ve onlar kongreye İştirak etmiş sayılırlar. Nitekim Kremlin.ln sözüm ona Türk delegeleri de böyle bir şey basıp her tarafa dağıtmışlar. Bir de «Müterakki Gene Türk Birliği» diye bir komite kurmuşlar. O beyannameyi okuyunca, her akşamki Moskova radyosunu hatırlamamak elden getirtiyor, iddialar, isnadlar, İftira -lur o kadar birbirinin aynı ki, «bu »damlarda hlc" d(- ml fantezi yapmak, hayal kurmak kabiliyeti kalmadı'.'» diye kendi kendimize . soruyoruz: Şuradan, buradan kesilen kırpık cümleleri birbirine ekllye-rek, yarım veya çeyrek hakikatleri tersine çevirip büyüterek ve nihayet yıllardır artık kanıksadığımız yolanları tekrarlı-yarak bizim bcyannameeiler dünyayı inandırmak İstiyorlar ki Türk milletinin menfaatlerini Türk hükümeti defi il dc Moskovnya sığınan bu şekilsiz hayaletbr dUsUnüyorlarmıg. Biz, Türkiye Türkleri ; memleketi bir kac dolar karşılığı Ameri- ! lıaya dalmışız Maksadımız harbi körük lc'rtıck,' Rusya'yı yıkmak ve kendi halkımızı da perişan etmckmla!»
Orası ile burası
«Hürriyetsin «İğne ile Kuyu Kazısı. Dışişleri Bakanı Necmettin S adak'm Amerika'dalu faaliyetini şu fıkrasilc izaha çalışıyor :
«Dı.jişltri Bakanımız, Amerika'da, A rnerika'dan ayrılırken lıayll güzel geyl-r söyledi. Yolculuğu biraz' daha uzatır, da- ! ha bir kac yere uğrarsa, bu tfüzol Sözlere bazı güzel »eyler daha li&v ■ cdı-ceı/c
DİUlcat ettik Bu sözleri sarfetnıck İçin | böylo uzun bir sefere katlanmanın lüzu- j
bilirdi!
Acaba. d. "eril Bakan, burada könusııl-pıası 1 Azını gelen »eyleri - dalgınlıkla - ı orada söylediğine göre orada söylenmesi | İrap eden seylVri de burada nn konut
Petrol meselesi bir çirkefe döndii
da hâsıl olan teneffüs edilmesi cidden eüclc3cıı havayı kısmen enstitünün lıarokJRı yaratıyorsa, kısmen de yapılmakta olan teftişlerin lıâlâ bir netice vermemesi besliyor ve genişletiyor. BüıOlk Millet Meclisinde bir milletvekili İle Ticaret vı Ekonomi Bakam arasında ev-
cik! ı
ağır
nııı mesulü, bence, her şeyden evvel İşte bu havadır. Eunuıı bir an evvel zehirlerinden boşaltılması lâzımdır. Biz vatandaşların dileğimiz, şu veya bu milletvekili veya Bakanın aile şeceresinin mahiyetini öğrenmek değil: bizden vorgi namı altında sızdırılan paraların makul bir sarf mahalli bulup bulmadıklarını bilip, öğretim, k: eğer böyle bir yolda harcanıyorlarsa kalben silkOıı bulup İşlerimize devam İmkânını elde etmektir. Merakımızın saikl sadece budur ve başka bir şey değildir.»
Sanat'kârın hürriyet aşkı
-Tasvir» gazetesinde -Bugünlük, başlıklı sütununda Bahadır Dürger-iıı, tanınmış ressamlardan Hakkı An-lı'nın sergisini gezerek yazdığı makaleden şu parçayı alıyoruz :
«Ondan sonra bir sanatkârın daima tabiata esir olmaktan, aynen onu taklit etmeğe mecbur kalmaktan duynhileregl İnce ıstırabı anlar gibi oldum. Şüphesiz ahlat engindir ve "güzeldir. Fakat bu, tabiatın dlgında da bir takım güzelliklerin mevcut olmasına asla Jlıünt değildir. Ve bir sanatkâr kendisine pek yakışan bir hürriyet aşkı ile. tabiatın hudutlarını asarak o tabiat dışı güzellikleri kendi kendine yaratabilir ve bir renkler ve şekiller ahengi halinde pekâlâ İfade edebilir. Bizim arılamak zahmetine katlanmadığımız resimler bu çeşit bir sanatkârın»; İhtilâlin ve İç mücadelenin ifadesi olmalıdırlar ve böyledlrler.
Resimde yeni anlayışlara yabancı olap-, laıa Hakkı Anlı nın sergisi işte böyle bir ders veriyor ve blzo oldukça garipsediğimiz bir iklimin sihirli kapısını acıyor.»
200.000 lira
Nazilli'de bir memura isabet etti
Milli Piyangonun 23 Nisan çekilişinde büyük ikramiye kazanan talihlilerden bu. güne kadar Ziraat Bankası şubelerine veya Milli Piyango bürolarına müracaatla paralarını alanlar şunlardır :
200.000 lirayı Nazilli'de Tarım Satış Kooperatifinde müstahdem Şükrü Bayer.
50.000 lirayı izmir, Kemeıaltı Kazmirhan 20 numarada fotoğrafçı ismail Halit Gökberk kazanmıştır, 20.000 lirayı Taşova Belediye muhasebecisi Sırrı Petli, Ayvalıkta, De-reboyunda berber ibrahim Ozlâle.
10.000 lira; Ödemiş'te tütüncü Galip Kaya, Osman Yörük. Ankara'da Toprak Mahsulleri Ofisi muhasebesinde memur Mehmet Aktulyalıoğ-lu'na isabet etmiştir. 5.000 lira kazananlar şunlardır : Van'da bakkal Muhittin Dikici, Karahallı, Yeni mahallede dokuma cı Abdullah Oğuz, Samsunun 19 Mayıs mahallesinde Ali Ozay, Eskişehir Elektrik fabrikasında memur Osman Kocadoğan, Ankara'da Milli Savunma Bakanlığı Hava Müsteşarlığında çalışan ve fakat isminin yayınlanmasını istemiyen bir talihli, Göleıe'de kuyumcu Mehmet U-çar, istanbul'da Heybeliada'da oturan ve fakat isminin neşrini istemiyen bir öğretmen, Ankara'da, Ne-catibey caddesi Gürakan apartmanında Mehmet Zekâi Gürakan, İstanbul'da Taksim Cumhuriyet caddesinde oturan ve fakat isminin yayınlanmasını istemiyen emekli Korgeneral, istanbul, Çenberlitaş, Mahmudiye otelinde inşaat ustası Mustafa Yücel.
Askerlik çağına gelen Teknik Okullardaki talebeler tecil edilmiyecek
Erkek Teknik Öğretim Müdürlüğüne bağlı okullarda er durumunda olup, fiilî askerlik hizmetlerini yapmamış bulunan öğretmenlerin, bundan böyle 5010 sayılı kanuna göre askere celp ve şevkleri geri bırakıl-mıyacaktır.
Eğitim Enstitüleri talimatnamesinin bazı maddeleri değişti
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun aldığı bir kararla Eğitim Enstitüleri talimatnamesinde tadilât yapılmıştır. Buna gÖ re Enstitülerin son sınıflarında yapılan sınıf geçme imtihanı enstitü bitirme imtihanı olmuştur. Talimatnamenin 69 uncu maddesi tamamen kaldırılmış ve 73 üncü maddedeki not vaziyetleri ve vasatiler alınması şekli değiştirilmiştir. Bu karara göre, bütünleme imtihanında başarı gösteremiyen son sınıf öğrencilerinin enstitü ile ilgileri kesilecektir. Bu gibiler müteakip iki yıl içinde haziran veya eylül dönemlerinde, başaramamış oldukları derslerden imtihana girebileceklerdir.
Bir çöpçü dövüldü
Belediye temizlik işlerinde çalışan amele Mevlût Ensari Dumlupı-nar mahallesinde çöp toplarken, telefon makinisti Ali Cömertle aralarında bir kavga başlamıştır. Ali Cömert söz dolaşım uzatmış ve nihayet Mevldü dövmüştür.
Belediye hi:
BiRK, SA
Ankara Belediyesi Vilâyetten ayrıldığı zaman/ herkes gibi biz de sevinmiş ve büyük ümitlere düşmüştük. Neler umuyor, neler bekliyorduk.
Hâdiseyi evvelâ bir müsbet demokrasi hareketi olarak kabul ve telâkki ettik. Diyorduk ki, demokrasinin en tabii, en eski ve en tipik müessesesi; belediyedir. Belediye, mahalli ihtiyaçları, mahalli vasıta ve imkânlarla temin etmek olduğuna göre, halkın bizzat kendi kendini i-dare etmesi demektir. Binaenaleyh, Ankara'lı hemşehriler, mahallî mahiyetteki ihtiyaçlarını tâyin ve teminde bizzat âmil ve müessir olacak, kendi kendini idare ederek, vilâyetin lüzumlu, lüzumsuz, haklı veya haksız tesir ve müdahalelerinden kendini kurtaracaktır. Düşünüyor ve ümit ediyorduk, ki artık Ankara Belediyesi lüzumsuz; lüks, göz boyamağa matuf iş ve tesisler ı-çin para sarfetmiyecektir. Düşülüyor ve ümit ediyorduk ki Yenişehir'de oturan Ankara'lı ile Altındağ mahallesinde oturan hem-şeri, ayni derecede olmasa bile, birbirine benzer şekilde belediye hizmet ve nimetlerinden istifade edeceklerdir. Türkçesi, bilmem ne bulvarındaki ağaşlar sulanırken, Altındağ mahallesindeki vatandaş hiç olmazsa yüzünü yıkayacak su; iki a-dım ötesini görebilecek ışık bulacaktır.
Ng saf şeylermişiz meğer!..
Belediyenin vilâyetten ayrılmasından sonra belediye hizmetlerinde bir tekâmül ve inkişaf şöyle dursun, bu işlerde göze batan, yürek sızlatan bir ihmal ve bir tereddi müşahede olunmaktadır.
Daha düne kadar, Ankara'nın hiç olmazsa Yenişehir kısmında yüze gülen bir temizlik veya temizlik gayreti vardı. Esnaf kontrolü, mevcut imkânlar nispetinde tam bir şekilde yapılıyordu. Bankalar Caddesinde dilencilere, bulvarlarda kedi ve köpeklere tesadüf etmek ender bir vaka idi. Ankara şoförleri, bütün memleket dahilindeki meslektaşları arasında .efendi» olarak vasıflandırılıyordu. Velhasıl Ankara, belediye hizmetlerinde, diğer beldelerimiz için bir numune ve gıpta meselesi olaca kbir şehirdi.
Hususî bir güven ve yetkiye maz-har olduğu bilinen merhum Tando-ğan, icraatçı, takip fikri sahibi bir adamdı. Onu istihlâf eden vali ve belediye başkanları, merhumun çizmiş olduğu yoldan yürümek basiretini gösterdiler.. Sonra, işte aşağı yukarı bir seneye yakın bir zamandır, ki belediye Ankara Valiliğinden ayrıldı. Ve Belediye Meclisi, mevcut üyeler arasından kendisine bir başkan seçti.
Şu çok kısa zaman zarfındaki ta-havvül, bizi cidden meşgul ve hattâ müteessir edecek bir netice, bir a-kıbet meydana getirmiştir.
Şehrin en işlek caddeleri kedi, köpeklerle dolu... Adım başında bir dilenci... İstanbul gibi, münakaşasız taksi ücretini veremez olduk.
Belediye liudutları dahilindeki mülkiyet hakkından kimse emin değildir. Bir sabah gözünüzü açtığınız zaman, bahçenizde bir gecekondu görmeniz mümkündür. Et yoktur, ekmek hamurdur. Milyonlarca lira sarfedilip yapılan bulvarlarda okul çocukları top oynamaktadırlar. Halin kapısındaki sebze fiyatı ile Hal'in içindeki sebze fiyatı arasında akla hayret verici bir fark vardır. Canım bulvarların yaya kaldırımları, sele veya zelzeleye uğramış şehirler kal-
Ankara'da Vilâyetle Belediyenin ayrılmasına sevindik. Fakat, bugün o devirleri ümitle arıyoruz. Konfor için değil, Ankara'nın şehir olması için
Yazan
Hüsnü Hlimit Koptagel
dırunları gibi yamrı yumrudur. Bu hususta verilecek misal çoktur. Biz bunlardan ancak bir kaçım saymakla iktifa ediyoruz.
Belediye, şehir, kasaba veya köylerde oturan insanların sıhhat ve rahatlarına müteallik müşterek ve mahalli ihtiyaçları, mahalli vaısa-larla temin eden hükmi şahsiyeti haiz müessesedir.
Belediye Kanunumuzun birinci maddesi de belediyeyi şöyle tarit etmektedir: «Belediye, beldenin ve sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef, hükmi şahsiyettir.»
Temiz ve konforlu bir hayat istemek, her yaşıyan mahlûkun en tabii bir hakkıdır. Bu tabii hak ve arzu yu, hayvanlarda bile görüyoruz. Bir çok hayvanlar vardır, ki yattıkları yer temiz ve rahat olmadıkça u yuyamazlar. Bulaşık ve kirli kaplardan su içmiyen, bayat ciğer vesaır maddeler yemiyen kediler çoktur.
Hayvanlardaki bu insiyakı hali bize, Mâurice MaeteFlink, karıncaların hayatı «La Vie des fourmis» ve arıların hayatı (La Vie des abeılles) adlı kitaplarında ne veciz ve ne kat i şekilde göstermiştir.
Hayvanlar bile yedikleri ve içtikleri şeylerin temiz, yattıkları yerlerin rahat olmasını isterlerken, bizim hiç olmazsa temiz bir şehir veya kasabada yaşamak, mide bulandırmı-yacak gıda maddeleri bulmak iste-mekliğımiz kadar tabii bir arzu tasavvur olunamaz.
Tabiatın, insiyak neticesi mahlûklara bahşetmiş olduğu bu hakkı, va-zıı kanun bize vermiştir. Belediyelerimizin yapmağa mecbur oldukları çeşitli işler üzerinde duracak değiliz. Her belediye için yapılması mecburi olan işler bu kanunun 16 ıncı maddesinde tâyini olarak gösterilmiştir Bu madde hükümlerine'göre, Türki-ye'mizdeki her belediye, umuma a-çık olan yerlerin, yenilecek, içilecek ve umumun sıhhatine kullanılacak şeylerin temizliğine bakacak, salgın ve bulaşık hastalıkların önüne geçecek tedbirleri alacak, lokanta, birahane, kahvehane, kıraathane, gazino, meyhane, han, otel, hamam, tiyatro, sinema ve benzeri yerlerin ve buralarda kullanılan, satılan şeylerin temizliğine itina edecek, salgın ve bulaşıcı insan ve hayvan hastalıklarının önüne geçecek ve bu gibi âfetlerin yayılmasına mâni olmak üzere mahsus kanun, nizamname ve talimatnamelere tevfikan mahalli hükümetlerle işbirliği yapacak, kasaba ve şehirler arasında işliyen na kil vasıtalarının, yine mahsus kanun, nizamname ve talimatnamelerine göre istiab hadlerini tetkik ve tarifelerini murâkaba edecek, dilen ciliğe mâni' olacak, sokak, meydan, iskele, köprü, pazar ve panayır yerleri gibi umumi yerleri daima temiz tutacak, yıkıyacak, temiz sularla sulatacak, kışın çamurları, karları, buzları kaldırtacak, yazın sokaklarL, meydanları, caddeleri sulatacaktır. Yurd, her bakımdan imara, vatan daş her bakımdan görgüye muhtaçtır. Memleketi tanıyanlar, hemen hemen bütün şehir ve kasabalarımızın çok hazin, bu şehir ve kasabalar sa-
kinlerinin" yaşayış tarzları itibariyle çok iptidaî ve geri olduklarını kabul ve itiraftan çekinmezler. Oyle şehir ve kasabalarımız vardır ki oturabilecek bir kahve, bir lokttıa yiyebilecek bir lokanta "bulamazsınız. Kasaba, şehirlerimizin su ve elektrik işleri çok elimdir. Belediye Kanunumu/ pazar yerlerinin şöyle olmasını, böyle olmasını âmir iken pazar yerlerini temizliyecek bir damla su bulamazsınız. Bu, tavsif ve tasnife, An-karamız da dahildir.
Ankara'nın göze görünen bir iki bulvar ve caddesini istisna ediniz. Giriniz şu iç mahallelere!.. Tanzifat ve tenvirat vergisi veren hemşerile-rimizin çektikleri azabı bir görünüz.. Kalbiniz sızlıyacaktır.
Tok parti sistemine dayanan idarede vatandaş duyduğunu söyliye-mez, içine atarak hüsrana, ye'se kapılır. Demokrasinin en büyük nimetlerinden biri, birden fazla parti ve bilhassa hürriyettir. Bu havaya henüz girmiş olan Türk vatandaşı, gördüğü ihmali, gördüğü kötülüğü söylemek hakkı olduğunu öğrenmiştir. Türk vatandaşı yine öğrenmiştir ki, âmme hizmeti, muayyen bir zümreye ait bir velayet veya imtiyaz değildir. Bilâkis âmme hizmeti, vatandaş tarafından verilen, vekâlet müddetine münhasır bir vediadır.
Şehir, kasaba ve Belediye Kanunu tatbik edilmekte olan köylerde oturan Türk vatandaşları lüks istemiyor. Onların istedikleri yegâne şey, sağlık ve rahatlarına müteallik çok pahalı olmıyan tesis ve işlerin yapılmasıdır. Altındağ mahallesinde oturan ve seçim esnasında «oy» u, bilmem ne bulvarında oturandan farksız olan Ankara hemşerisi havuz, lâle, asfalt istemiyor. Onun istediği, su, ışık ve ucuz gıda madde-
Biz, bu şehri temsil eden Belediye Meclisinin, bu işi başaracağına kaniiz. Elverir ki; meclis üyesi bizden olsun ve bizim gibi düşünsün!...
Dış hatlar programı
istanbul, 4 (Telefonla) — Ameri; kâ'dan gelecek olan yolcu gemilerinin iç ve dış hatlardaki sefer prog: ramları üzerinde çalışmak için Ankara'ya giden Denizyolları Yollama Şefi Adnan Aldura bugün uçakla şehrimize dönmüştür. | Diğer taraftan Denizyolları İdar resinin İktisadi Devlet Teşekkülü haline getirilmesi için Ankara'da Bakanlık ile temaslarda bulurran Denizyolları Umum Müdürü Cemil i f'arman da bugünlerde dönecektir.
Et kesimi artıyor İstanbul 4 (Telefonla) — Bu haf-| ta m'ezbahada bu yılın en yüksek kesimi yapılmıştır. 4657 küçük 312 büyük baş olmak üzere cepıan 4969 ! hayVan kesilmiştir. Bu artışın tabiî 1 olduğu, mevsim dolayısiyle daha da i ıı-tücoğı ve bundan dolayı da fi-I yatların tedricen düşeceği tahmili olunmaktadır.
Tefrika No. 6 ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI
[Axcl ailesinin yaşadığı Norveç kasabalarından birine döndüğü zaman kardeşi Torkild'le yalnız kaldıkları gece sabaha kadar annesinin ölümünden bahsetmiş ve onun nasıl öldüğünü Torkild'deu anlatmasını İstemişti.
Tor kil d annesinin morfinden kendini nasıl kurtaramadığını ve bunu anlayınca da intihar ctml» olduğunu büyük bir a.:apla anlattı.
LKBAHAR
)alıa kar») Torklld yal
. kalın
Bütün renkler, güneş çıkmazdan evvel sanki soluvermişicrdi. Gün doğmuştu fakat çayırlar gümüşi, koru koyu yeşil, dağlar da duman renginde idiler, Fjordun ötesindeki Rokke'nin evleri dc her zamanki gibi yine sarı, beyaz, kırmızı idiler, fakat donuklaşıvermişlerdi.
O uykuda iken yüzü muhakkak hu memleketin seher vaktini andırır.. Onun gibi sakin, onun gibi tazedir.
Doğan günden imdat diler gibi: -Rosl.. Senin kollarında uyumak istiyorum Rosc..« diye inledi.
Bir kaç saat sonra onu görecekti.. Bütün geceyi uyumadan
şimdiye kadar hiç bir şey geçmemişti.. Değişen yalnız kendi hisleri idi..
Ve gelecek günlerin her biri onun için çok mühim hâdiselerle yüklü olacaktı. Halbuki genç kız için günler sadece güneşli ve aydınlık, yağmurlu ve mağmum o-larak akıp gidecekti. Fjord'daki banyoları, yabani mersin topladıkları zamanları ve balık avına çıktıkları günler, kahve pişirmek için küçücük adalardan birinde çalı çırpıdan yakacakları ateşi muhakkak ki ileride hatır-lıyacaktı. Fakat kendisi bu va.-kaları hatırladığı zamanlar, o-nun, ağaç çileği toplamak üzere uzanan zarif kollarını gözünün ö-nüne getirerek dalların yan gizlediği hayalinin ne kadar güzel olduğunu düşünecek ve adaların parlak mehtaplı gecelerin-
göğsünü çatlatacakmış gibi nasıl çarptığını.. Onun dizlerine kapanmak.. onu kollariyle sarmak arzusiyle nasıl yandığını hep, hep hatırlıyacatı.
Ve her gözünü bile kapamadan uykusuz geçen gecesinde: -Yarın... Belki yarın ona duyguları, mı açabilirim..- diye düşünecekti. Belki bir şeyler vukubulur da içinde biriken istekleri itiraf fırsatı çıkardı.. Fakat tabiî hiç bir şey de vukubulmıyacaktı. O hep bir yaz sabahı gibi nazlı, canlı ve taze, bir kızkardeş gibi, cana yakın yanında bulunacaktı ya... Benim kendisini sevdiğimi biliyor.. Bunu ona kendimi tutamıyarak kaç defa.. Kaç defular söyledim.. Fakat ne yapsın o sevmedikten, sevmenin ne olduğunu bilmedikten sonra....
Ona -seni veviyorum!- demiş-
varlığı ile istemeğe başlamıştı. Onu, kollarına alabildiği, göğsünde sıkabildiği güıı bir yuvadan mahrum olarak ümitsizlikler ve utançlarla dolu geçen uzun çocukluk seneleri boyunca kalbnin bütün kini ve hırsı ile ar/.ulamış olduğu her şeye birden sahip olduğunu sanacaktı...
Aşağıda yemek odasında, bir duvar saati üçü çaldı. Bundan sonra üç saat kadar uyuyabilirdi. Oturmakta olduğu pençere kenarından aşağı indi.
Sabahın yarı aydınlığında odası hiç dc hoş bir manzara arzet-miyordu: Boşalmış şişe, kirli bardaklar, lekeli masa... Cigara izmaritleri ile külleri her yerde, piyano şamdanlarının kenarla -rında, halının üzerinde sürünüyordu. Etraf böyle kirli ve dar-
ışığı evin arkasındaki tepelerin başlarını altın yaldızlamıştı. Hava serin ve sakindi. Torkild korunun yolunu tuttu. Yağmur çam dikenlerini süpürmüş, sürüklemiş ve yol üzerinde yer yer toplıyarak bırakmıştı... Hafiften kuş cıvıltıları işitiliyordu. Vadinin nihayetine doğru fundalarla, çimler suya kaumış bir halde serilip kalmışlardı. Geçerken bir tutauı yabani mersin kopaçdı ve tadını, viski ile tütünden sonra fevkalâde hoş buldu. Köpeği sağı ve solu koklıyarak etrafında koşup duruyordu. Korunun yanmış yerine geldiği zaman güneş artık çam ağaçlarının tepesini aydınlatıyordu.
Torkild senelerdir içinde beslediği, tevekkülle ve gururla karışık neşeyi, ümidi bir kere daha duydu.
Rose'ın öyle yaratıldığını, kendisinin dc onu sevdiğini düşünerek ve vaziyeti olduğu gibi kabul ederek mesut olmalı idi. İşte bir kaç saat sonra oııu tekrar görecck, onun yanında olacak, onıın sesini işitecek, ellerini avuçlarına alacaktı.. Dünyada, en güzel bulduğu O'nu doya doya seyreıleecekti..
Milleti endiş
Halk Partili r kara düşünmeğe Parti Kurultay ! ana mebdelerind miş, mebus na yetmişini seçm partilere verılm ler bu sureHe, ı mebus olduğu h digi kimselerde vendiği kimsele 1950 yaklaştı! yüz küsur Halk ııiui yüreği hoj çünkü tekrar m si için evvelâ ı sevgi ve ilimad girmesi, sonra t Ilalk Partisinin dır! Malûmya l jandarmasız, m. oynak listesiz ol bahisli- hattâ « kazanmak gibi I eski günler, o e -dopingli, koşul Bugün her m ile yanıp kavru yormuş gibi - 1 muhalefeti dahi ri ve mazbut biı tirmek iddiasını Seçim Kanunu şizliği ve bedbi kamçılıyacak!... I ümitsizlikte ola bir kanun nasıl nını bugünkü diyeceksiniz..
Bu sekiz im cevabını kimse hoşsohbet bir E lıiç düşünmedeı i yede hallediver — Bu kanun Bugünkü grupu luktan zaten ün sen de, be"; olır den sonrâ geleı sın!- der ve -k kaldırır, olur bi Sal
Bir mahkûı mahkûmu v ağır sure
Çankırı, (Hus 11 seneye hükü biri, mahkûmla la, sırtından, so sığından ağır sı Hırsım alamı hâdise yerine g l müdahalesi üze fer de ona sapla Kalbi hizasın^ rette yaralanan mail memleke dırılmışlardır.
Carih Şaban': tedarik ettiği v I çıktığı tahkik e
Üç sanatkâ İsviçre
İsviçre radyol ; al 10.30 da Adn 1 mal ve Necil çalmıştır. Orke: idaresindeki rac vaffak olmuştuı Tütün toplantı Tesisi kararlı kilâtı için muht rinde müzaker Teşkilâtın şekli i ra bağlanacaktı Şehrimizde bi yaptırılmas Mevcut değin olarak yapılmas men günde yüz Eu suretle şeh un stoku bulun
Sıvas'da Yağ
Sivas, (Husus atları günden ç dir. Hattâ bazı ı çeşidi bile bulı sene bu zamanl yağ 550 - 560 k Bir Türk ga Kızılhaç m: İkinci Cihan l tında bulunan I luş ve Dumlu Türk yardımlar eden gazeteci Feridun Deıııok, simle Yunan 1 verilmiştin,
Bu münasebe tı Türkiye hakkı yazmışlardır.
Hint bale I şehrim 16 kişilik bir tanbul'da üç ter
RADYO•TELEFON-TELGRAF HABERLERİ

Iran sınırında Sovyetlerin Tahşidatı!
Dün gazetemizde çıkaıı ve Sovyetlerin Türkiye ve Iran hudutlarında tahşidat yaptıklarına dair olan haberi yabana atmamak lâzımdır. Gerçi şehrinıizde-ki resmî makamlar bu malûmatı teyidetmemişlerdir; fakat Sovyetlerin tahşidatı esasen Türkiye'den çok iran'a müteveccihtir; ve komşu devlet üzerindeki baskı günden güne arttırılmaktadır. Kus politikasının Berlin ve Almanya meselesinde müttefiklere karşı daha çok yumuşadığı gözönüne alınacak olursa, Kremim in bir başka tarafta dalıa kuvvetli bir darbe hazırladığı kendiliğinden meydana çıkar. Çünkü şimdiye kadar devam edegclen Sovyet politikasının esas mekanizması şudur : Bir yerde taviz verir görünürken, diğer bir taraftan saldırganlığa şiddet vermek! Onun için bu yaz başlangıcında Iran üzerinde büyük bir hareket olabileceğini söy-İenıek bir kehanet sayılmaz sanırız. Sovyetler ayrıca bu hareketi, Tahran'la mevcut olan eski bir anlaşmaya dayanarak meşrûlaş-tırnıak, ve Birleşmiş Milletler nezdinde dahi bu tecavüzü müdafaa etmek istiyeceklerdir. Fakat Rusların böyle bir harekete girmeden evvel, daha başka usûllere başvurmaları ve İran dahilinde bir isyan hareketini kışkırtmaları daha az muhtemel delildir.
Rusya ve İran
Rusya ile Iran arasmda yukarıda bahis mevzuu ettiğimiz muahede 26 şubat 1921 de aktedil-miştir. Bu muahede ile, Iran, E-ğer Sovyet Kusya bir tecavüz tehdidine maruz kalırsa, Rus askerlerinin kendi topraklarından geçmelerine ve Haear denizi kıyıl a-ruıda bazı yerleri işgal ecup balıkçılığı ve g~umrük işlerini dahi kontrol etmelerine rıza göstermiştir. işte Rusya'nın İran işlerine müdahale için elinde bulundurduğu koz budur. Bugün iran, dolayısiyle Rusya bir tehdit altında mıdır? Fakat Sovyetler, iran'a yapılan Amerikan yardımlarını kendileri için bir tehdit saymaktadırlar. Iran hükümeti memleketin kalkınması için 7 senelik bir çalışma plânı hazırlamıştır. Bunun için Amerika İran'a 650 milyon dolar verecektir, ilk taksit o-larak 500 bin dolar tediye edilmiştir. Bundan sonra yapılacak yardımların püyük j,ır Kısmı İngiliz - Iran petrol şirketinin temin edeceği dövizlerle tediye olunacaktır. Görülüyor ki, iran'ın ekonomik kalkınmasında sade Ame-rika'lüar değil, ingilizler de vazife almıştır, işte Rusya buna karşı hücuma geçmiş, İran petrollerini elinden çıkarmamak istemiştir. Ayrıca Amerika'nın iran'a 120 milyon dolarlık silâh ve malzeme yardımı yapması Rus'ları fena halde kuşkulandırmıştır.
Netice
Rusya'daki kamplarda
Rus işçilerinin tâbi olduktan ağır şartlar
İngiliz Dışbakanlığı müsteşarı bunların Nazi Almanyasındaki kamplardakinden daha ağır şartlara tâbi olduğunu söylemiştir.
Londra, 4 a.a. — (Reuter): ingiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Mayhevv, dün akşam Avam Kamarasında beyanatta bulunarak :
« Sovyet Rusya, Batı demokrasi -lerindeki hayat seviyesini baltalamak için Sovyet işçisi hayat standardının yüksek olduğu efsanesini ortaya atmaktadır, demiş ve şunları ilâve etmiştir :
. Bu inanış Sovyetlerin aşırı iddiaları üzerindeki hakikati açıklamak zorundadırlar.»
«Mecburi çalışma» hakkında bir soruyu cevaplandıran 'Mayhew demiştir ki:
«Batı demokrasilerinde yaşayan insanların komünist memleketler -deki mecburi çalışmalar hakkında dolaşan rivayetlerin doğruluğunu tahkik etmleeri hem hak ve hem de vazifeleridir.
En doğru gözüken tahminlere nazaran Rusya'da mecburî çalışma sistemine tâbi bulunanların sayısı 5 ilâ 12 milyon aarsında bulunmaktadır.
Sovyet hükümetiyle Birleşmiş Milletlerdeki Sovyet delegeleri ise Sovyetler Birliğinde büyük mikyas, ta mecburi çalışma diye bir şeyin mevcut olmadığını ve sadece medeni bir şekilde idare olunan bir kaç kollektif çalışma kampının mevcut bulunduğunu iddia etmişlerdir.
Hür dünya şimdi bu iddiaları çü--ütecek delillere sahip bulunmaktadır. Bu iddialar doğru olduğu tak-lirde bu kampların o derece sıkı
MMMIâiL
bir şekile gizlenmesinin sebebin sormak zorunda kalacağız.
Öyleyse kamplardaki hayat şart larının her an görülmesine müsaa de ederek iddialarının doğru oldu ğunu isbat yükü Sovyetlere düşer Fakat bu kamplar Hitler'in topla ıııa kamplarından daha sıkı bir ge kilde muhafaza altında tutulmakta dır. Hitler Almanyasında insanla bugün Sovyet Rusya'da haiz olduk larından daha geniş bir hareket serbestisine malik bulunmaktadır I lar.»
Mayhew Almanya'nın Rus bölge- | sinde «Toplama kampları usullerinin yeniden ele alınarak tekâmül» ettirildiğini belirttikten sonra «6 büyük ve 7 küçük kampta iki, üç vüz bin esirin bulunduğunu gösterecek bir çok delillere sahip bulunmaktayız» demiştir.
Mayhew bundan sonra Birleşmiş Milletlerdeki Sovyet delegesinin bütün memleketlerdeki işçi temsilcilerinden teşkil olunacak bir komisyonun Rusya'daki çalışma şartlarını incelemek üzere bu memlekete gitmesine muhalefet ettiğini hatırlatarak konuşmasına şöyle s-n vermiştir :
«Sovyet hükümetinin tavrı Rusya'daki mecburi çalışma hakkında dünyanın duyduğu korku ve endişeyi arttırmaktadır. İşçilerin men -faat ve hayat seviyelerine gelince batılı demokrasilerin bu husust* Sovyetler Birliğinden öğrenecekle -ri şeyi de yoktur.
Afrikadaki italyan sömürgeleri dâvası
İngilizlerin Birleşmiş Milletlere yaptığı teklif Amerika tarafından iyi karşılandı
Gelen haberlerden anlaşıldığına göre, Rusya Iran hududunda 18 tümen asker yığmıştır. Bunların içinde 3 tümen de paraşütçü vardır. Fakat yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Rus'lar, askeri bir işgalden daha önce, iran'da kargaşalık çıkarmak hevesindedirler. Halbuki bunun için en kuvvetli âlet olarak düşünülen Tûde Partisi lâğvedilmiş ve teşkilâtlı komünizm tasfiye olunmuştur. Şimdi Rusya'nın emrinde kala kala, kürtler kalmaktadır. Bunların başında Molla Mustafa Borazan adında haris bir kürd beyi vardır. Bu beyin bütün gayreti, iran'ın batısını Irak ve Suriye'nin bir kısmını içine alabilecek bir Kürdistan kurmaktır. Ruslar Azerbaycan tecrübesi fiyasko verince şimdi; bu kürt tecrübesine bel bağlamış görünmektedirler. Öyle anlaşılıyor ki, evvelâ bir Kürt isyanı körüklenecek, ve bu isyan bahane edilerek İran üzerine bir hareket yapılacaktır. Bu hareket, sade iran'a değil, belki bütün Asya'ya müteveccihtir. Çünkü Asya'nın Sark kısmı Çin ko-münistleriyle sarılırken garp kısmı da İran'la kıskaçlanacak ve böylece tanı bir Asya hâkimiyeti tesis edilecektir. — M. F. F.
Lake Success, 4 (a.a.) (Untied 'ress) — İngiliz Devlet Bakanı Hektor Mc. Neil, Birleşmiş Milletler Siyasî Komitesinin dün geceki toplantısında, eski İtalyan sömürgelerinin sevayeti hakkında şu tekliflerde bulunmuştur :
1 — 10 seneye kadar Libya'ya bağımsızlığını vermek, şu şartla ki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu memleketin bağımsız bir hale gelmeğe hazır olduğuna karar versin.
2 — Bingazi'yi İngiliz vesayetine vermek.
3 — Birleşmiş Milletlerin gelecek toplantısına Libya'nın geri kalan kısımlarının vesayeti hakkında bir rapor vermek üzere Mısır, Fransa, İtalya, İngiltere ve Amerika temsilcilerinden mürekkep bir komisyon kurmak.
Amerika'da bir kadın uranyum madeni buldu
Wuilliams, (Arizona) 4 (a.a.) — Wailliams civarında odun toplayan bir kadın tesadüfen bir uranyum damarı keşfetmiştir. Mahallî /maden bürosu, bunun Amerika'da en fazla uranyomu havi damar oldu-
4 — Bütün Eritre'yi batı eyaleti hariç ve Asmara, Massawa ve diğer bölgelerde bulunan azınlıklar
. himaye edilmek şartile Habeşistan? vermek.
5 — Eritre'nin batı eyaletini İngiliz - Mısır Sudanına vermek.
6 — İtalyan Somalisini İalya'nın vesayetine vermek.
Mc. Neil tekliflerinin Birleşmi: Milletler Anayasası, prensiplerine aykırı olmadığını belirtmiş ve bunun hiç yoktan iyi olduğunu bildirmiştir.
Amerikan delegesi Foster Dulle? İngiliz tekliflerini, bir hal çaresine zemin teşkil etmeleri bakımından desteklemiş ve bu plünın mükemmel olmamakla beraber hiç olmazsa şimdiye kadar yapılan ilk pratik teklif olduğunu söylemiştir.
KISA HABERLER:
ir Atina, 4 (a.a.) — Deniz Bakanlığı tarafından bugün yayınlanan bir kararnamede 1941 sınıfı ile daha genç sınıflar silâh altına çağrılmaktadır.
ir Kahire, 4 (a.a.) — Dün akşam kapalı bir oturum yapan saylavlar meclisi sıkıyönetimin bir sene uzatılması için hükümet tarafındrn ileri sürülen teklifi tasdik etmiştir.
ir Atina, 4 (a.a.) — Atina ajansının bildirdiğine göre, parlamento 47 muhalif ve 5 çekimsere karşı 224 oyla hükümete güven oyu vermiştir.
İr Tahran, 4 (a.a.) — Irak Krul Naibi Abdülilâh yakında Tahran'a
Göbels'in kardeşinin hapis cezası indirildi
Frankfurt, 4 a.a. — (Reuter): Hitler in Propaganda Nazırı Göbels'in kardeşi Kari Göbels'e verilen dört sene bir çalışma kampında hapsol-ma cezası Darmstadt istinaf mahkemesince 3 seneye indirilmiştir.
Kari Göbels'in hapishanede geçirdiği 2 sene 9 aylık müddet bu cezasından indirilecektir.
gelecektir. Bu hususta yayınlanan resmi tebliğde, ziyaretin sebep ve gayesi hakkında hiç bir açıklamı yoktur.
Meslekte ayarlama
«öğretinin terlileri kıdem, sicil vc kabiliyete .Oro tanzim edilir»
Zatişlcri Müdürlüğünden:
Orta kısım ciişi vc resim öğret menliğinden, ilk Tedrisat U-mum müdürlüğüne, ilk Tedrisat Umum Müdürlüsünden Talim
ve Terbiye Âznhğına..

Yook diyeceksiniz, öğretmenlik çok şerefli, çok mukaddes bir meslektir ama bir orta kısım elişi ve resim öğretmenine birdenbire Talim ve Terbiye âzalığı veremeyiz. Bu kadarı haksızlık o-lur.
Tersini alalım :
ilk Tedrisat Unıtım Mdürlü? günden Talim ve Terbiye Azı-lığına, Talîm ve Terbiye Âzalı-ğından orta kısım elişi ve resim
öğretmenliğine...

Yine yook diyeceksiniz. Öğretmenlik çok mukaddes, çnk eref-li bir meslektir ama bir ilk tedrisat Umum Müdürüne, bir Talim ve Terbiye üresine birdenbire orta kısım resim ve elişi öğretmenliği yaptıramayız.
Bu kadarı haksızlık olur. *
Fakat efendim, ikisinin ortasını hangi işimizde hakklylc a-yarlıyabilmişiz. — A. F.
kazıl di
ffV
m
faşist bir âşsğgi
Kızıl kadının ihtilâlden beri biriktirdiği paralan Amerika'ya gönderdiği anlaşıldı
Başmakaleden devan
C. H. P. de müfritlerin galebesi!
nisbet dahilinle toplamış oluruz!
Bu iddia kadar mâsum, bu iddi kadar güzel ve ikna edici bir so alabilir mi?..
Fakat bu mâsum delillerin altın da gizlenen hakikat, sadece, eve iadece, bazı kimseleri, yüksek şah âyetleri, muayyen yerlerden behc nchal milletvekili çıkarabilmek en işesidir.
Akademik münakaşaları filiy sahasına dökerek bu usulü tatb. •tmek istiyenler, böylece partini bünyesinden şurada burada isimle ri yıpranmış, eskimiş, köhneleşmi kimseleri de tasfiye etmek, ve böy lece, emniyete, hakkaniyete dıya aan bir seçimde Mecliste küçük b! znılık halinde kalsalar bile parti yi ya kuvvetli tutmak, ve yahut da ıa doğrusu partinin sevk ve idare »ini kendi ellerinde bulundurma . iyesini gütmektedirler. Bütün dc lokrasi sözlerinin ve müdafaaları un altındaki siper işte budur.
Fakat gel gelelim müfritler, b nanevrayı derhal farketmişler:
■— Yoo! demişlerdir. Yağma yok Vnca beraber, kanca beraber! Bi? ridersek siz de gidersiniz; biz kain sak siz de kalırsınız!
Ouun için ekseriyet usulünde se ıat etmek lâzımdır. Bir yerde Hali Partisi % 51 ekseriyet mi temin et i? Oranın çıkaracağı bütün millet vekilleri Halk Partisinden olacak .ır! Yoksa biz, birkaç kişinin millet vekili seçilip prestijlerini kurtar nası için kendimizi feda etmeyiz!..
İ.tc bizim anladığımıza göre Talk Pr.rtisindc bu tarzda düşüner müfritler galip gelmişler, ve temsil »istemin akademik müdafaasındar başlayıp hakikatte birtakım mebus uk sandalyasını behemahal garanti etmek isteyenlerin tabiyeleri iflâ a uğramıştır.
Şimdi ne olacak? Olacak şey cestirmek gayet kolaydır: Pembı kitap, mavi kitap, eflâtun kitap deyip işi elvan elvan renkler içindi »avsaklnmak, ve böylece Seçim Ka nunu tâdilini 1950 ye doğru acele ve getiriverip 1954 seçimlerine yak-aşinca tekrar vaidlere başlamaktır!..
Çünkü kendilerinin ancak bi' İ stenin himayesinde seçilmelerinden başka bir şey düşünmeyenlerin Se çim Kanununun d^ vatandaşa tam emniyet verir bir şekilde tâdiilnc yaıınşmıyacakları aşikârdır.
İçte size Halk Partisinin demok
isi hikâyesi!
Mümtaz Faik FENİK
Demir perde arkasında fırtına devam ediyor... Bu sefer rüzgârlar, daha ziyade Romanya üzerinden esmekte. Buna, ehemmiyetsiz bir fırtına da denemez, çünkü tehlikede olanlar, ikinci sınıf simalar ve şahsiyetler değildir. Romanya'nın kadın diktatörü ve komünizmin en ileri altı büyük şahsiyetinden biri olan Anna l'aukeı- meseleye karışmış bulunmaktadır. Romanya kralı Mihail'i tahtından indirmek için bir aşk romanından faydalanan kalpsiz kadın şimdi kendi kalbinin esiri.
beklemeyen bir sevgili
Bundan bir müddet evvel, Aıına, arkadaşlarına, yeni bir hususi sekreter angaje ^ettiğini haber verdi. Buna kıınse hayret etmedi, çünkü, kadın diktatörün, elli beş yaşına rağmen, yahut daha doğrusu, elli beş yaşında olması hasebi: iç, genç erkeklere ue derece duşkun genç terkekleıe ne derece duşkun olauğu herkesçe malumdu! Filhakika, koskoca bir milleti demir yumruğu altında inleten bu şişman ve Çirkin kadın, genç ve güzel erkeklere bayılır. Zaman zaman göze giren aşıklara derhal bulunan işler ve vazifeler, aslında Bayan Patronun şahsi muhafızlığı gibi bir iştir. Anna, bu suretle sevgilisini daima elinin altında bulundurmayı âuet edın-uıişt.r. Butun bunları bıleıılcr, yeni sevgilinin hususi sekreterlik vazifesini hiç de hayretle karşılamadılar. Adamcağız otuz yaşlarında, enine boyuna, arslzn gibi öır erkekti. Çteiaı, işe başıauı. Şımarıktı, etıala hakaret eniyor, yüksekten ulıyoruu filan.. Ama kimse buna gucemnıyoruu. çünkü, bu sevgıhnm de miadını doldurup otea.ıer gibi gözucn uu-şeceğine ve çekilip gideceğine ka-nidıier. Binaenaleyh, delikanlı, şanına lâyık bir taızda karşılandı. El üstünde tutuldu. Şaka ue-gil, Romanya diktatörünün sev-gılisiydi bu adam...
Lakin, işler büsbütün başka bir renk aldı. Az zamanda anlaşıldı ki, bu adam, Anııa Pauker'in gelip geçici aşıklarından değildir. Zira, adam, vazifesini ciddiye a-lıyor, öteki aşıklar gibi sadece zevahiri kurtarmak maksadile i-şi şöyle bir ucundan tutmak |î-ğil, vazifesini eni konu benimsiyordu. Resnlnı Romanya hükümetinin başkanı olmamakla beraber bütün Rumen'lerin hayat veya ölüm kararını verebilecek durumda bulunan diktatör kadının üzerinde hu delikanlının «tesirleri" az zamanda göze çarpmağa başladı. Aşık tehlikeli olmaya başlamıştı. Büyük çapta siyasî ihtirasları vardı. O zaman Anna Pauker'in etrafındakiler, ne yapıp yapıp bu yakışıklı delikanlıyı tasfiye etmek lâzım geldiğine karar verdiler. Fakat nasıl? Cepheden yapılacak bir taarruz intihar gibi bir şey olurdu. . Alttan alta çalışılsa belki netice alınabilirdi, fakat, Anna Pauker'in delikanlıya karşı olan hissiyatı bu suretle çalışmanın neticelerini de geciktirebilirdi. Çünkü Bayan Diktatörün, başkalarınm yanında, sevgilisine bakarken gözlerinin nasıl pırıldadığını görenler, mahrem anlarda bu erkeğin, Bayan patrona her şevi yaptırabileceğine ve icabında kendisini itham edenlerin «kârın: itmam» ettirebileceğine kanidiler. Bu itibarla, parti kaybedilmiş gibi görünüyordu. Lâkin bir hâdise imdada yetişti. Yeni rejimin teessüsü sırasında yabancı memleketlerde bulunan bir Rumen diplomatı, Bükreş'e dönünce Anna Pauker'in sevgilisini görmüş ve bu adamın vakt';le -Demir muhafızlar» dan oldnî-ıınu söylemiştir. Bilindiği gibi. Demir muhafızlar teşkilâtı. Antonesco'nun diktatörlük roiim'ni koruv-»n faşist bir teşkilâttır. Avnı din|om-)t. 1941 senesinde kendisini türlü işkencelerle sorguya eeken ve üçüncü Enternasyonal hakkında bazı sırları faş etmesini isteven faşist grununa bu adamın vani Anna Pankor'in sevellislnfn de dah'l olduğunu sövlevinre işler büsbütün şekçr-renk oldu.
kinci bir hadise Romanya diktatörünün durumunu güçleştirir gibi oldu. Batı dünyasının 1 numaralı düşmanı olan koyu komün.st Anna Pauker'in, ihtilâlden beri biriktirdiği paraları, gayrı kanuni yollardan Amerikan bankalarına gönderdiği bazı vesikalarla tesbit edildi. Bu vesikalar, Ro-manya'daki İngiliz ve Amerikan petrol şirketlerinin Rumen polisi tarafından basılıp aranması üzerine eie geçmiştir. Bilindiği gibi, Rumen makamları, bu petrol şirketlerinin ileri gelen memurlarını da tevkif etmişler ve aylarca mahpus bırakmışlardı. Batılı demokrasilerle Sovyet usulü halkçı demokrasiler arasındaki uçurumu derileştiren bu hâdise, Anna Pauker'in dc ocağına iııcir dikmiştir denilebilir. Zira adı geçen şirketlerin evrak ve kayıtlarını tetkike memur edilen Ronıanya'lı komünist bir uzman, ayrı ayrı bir mâna ifade etmeyen, fakat bir araya getirilip muayyen bir tefsire tabi tutulduğu takdir-Uj bu gun Romanya'da «Icrayi hükümet' euemerm hareketleri hakkında hayli calibi dikkat fikirler veren bir takım vesikalar bulmuştur. Bunların başında da Auna Pauker gclmekteuır.
şdmdi Romanya n.u kadın diktatörü müdnş bir ittıham karşısında bulunuyor. Rumen komünist partisi dahilinde diktatör kadına muarız oianlar diyorlar ki: «Bir yandan kapıt-ilisiere karşı ağzına geleni Savur, bir yanaan ua aynı kapitalistlerin banaaıarı-na servet koy... ftıçın? bunun birinde sevgilinle gımp rahat etmek iç.n mı:..."
Bu itham, bir diktatör, hele komünist b»r uıkUtor .çın az şey uegııdir. ise var kı uıkt~tor, diktatör olduğu için, hâla tutunmaktadır. t L- ııaaısat ilaha ileri gidemeyecektir, çünkü Anna, yaş tahtaya basan takımından olmadığı gibi Stalin'in de şahsi dostuuur. ı.remlin'e, yani Stalin'in evine doğrudan doğruya teleion açabi-len sayılı komünistlerin başında gelen Anna Pauker aynı zamanda Kızıl üraunun fahri Albaylarından bindir. Bu itibarla Rumen komünistlerinden korkusu yoktur. Onun keaııkıerını ancak Moskova'dan gelecek bir «Haberci, kırabilir. İşın enteresan tarafı, Moskova'nın da şimdilik asla böyle bir niyet beslemeyişidir. Madam Pauker, Moskova'nın sevgilisidir, çünkü günün birinde, Romanya'nın Sovyet Rusya'ya ilhakını ancak bu gözü pek ihtiyar kadın ilân edebilir.
Bununla beraber, Moskova'nın sabır ve sükûnetini lüzumundan fazla istismar etmemek lâzım geldiğini elbetv; ki çok ivi hilen Pauker ananın, Stalin'in şahsî dostluğuna çok güvenmeden, bir an evvel resmî ve «Şifahî» hayatında bir tasfiye yapması ve bu arada yakışıklı sevgilisini tasfiye etmesi beklenebilir.
— «Presse, den —
Aşk ve yuva ihtiyacı
Vaviyet bu kadar nazik bir safhaya gelmiş olduğu halde Anna Paukcr'e vc sevgilisine
"Demir Perde,, tabiri nereden gelmiş?
Londra, 4 (Nafen) — «Demir Perde. tâbirinin nereden geldiği hakkında İngiliz gazeteleri arasında u zun münakaşalar yapılmıştır. Bu münasebetle bir gazeteye gönderilen bir kari mektubunda bu mesele şöyle izah edilmektedir : .Bundan elli sene kadar evvel Viyana'nın meşhur Ring tiyatrosunda büyük bir yangın çıkmıştı. Bu hâdiseden sonra bütün Viyana tiyatrolarında yangına karşı şiddetli tedbirler a-lındı ve sahne ile salon orasında bir demir perde inşası mecburiyeti konuldu. Böylelikle bir yangın çıktığı vakit demir perde sayesinde tiyatro ikiye bölünüyordu. İlk defa «Demir Perde» tâbiri o vakit kullanılmıştır.»
Ayla güneş çarpışacakmış!
Jackson, 4 (Nafen) — Missisipi nehri yakınlarında bulunan Jackson şehrindeki sakinler, bir radyo yayımmı takip ederken spikerin ayın seyrinden çıkmış olduğunu, yakında güneşle çarpışacağını ve ilk feci neticenin Missisipi kıyılarında Görüleceğini söylemesi üzerine paniğe kapılmışlardır.
Hindistan'da 250 siyasi mevkuf açlık grevi yaptı
Bombay, 4 (a,a.) — Bombay işçi
Sayfa : 4
ZAFER
Tefrika No. 6
: Marki dö Vilnöv
Fransız Sefiri
Çeviren : Muvaffak Menemencioâlu
İsyan basılmış değildi
ÇIKAN KISIMLARIN HULASASI
[Patrona Halil vo arkadaşları Beyazıt meydanında bir bayrak altına m(1siUmanları cayırdılar. Kendilerine İltihak etmlyenleri kılıgtaıı geçirdiler. Hapishaneleri açıp mahkûmları ve Yeniçerileri kendi kuvvetlerine kattılar. Padlsalı âcizdi. Âsiler sadrâzam. Şeyhülislâm ve İki vezirin basını, Üçüncü Ahmed'ln tahtan İnmesini İstiyorlar]
Bu haber dinliyenlçr üzerindi müthiş bir tesir yaptı. Kimsede cevap verecek takat yoktu. İspiri Za de, âsilerin bu kararım padişah* duyurmaya kimsenin cesareti olmadığını anlayınca, huzura kendisi çıkmağa karar verdi.
Üçüncü Ahmet, Ayasofya şeyhi ni (x) görünce :
— Gel bakalım, yeni ne haber ge-tiriyorsun.? Âsiler, hâlâ At Meydanında duruyorlar mı?.. Niçin oray tahliye etmiyorlar.? Niçin herkes i-şiyle gücüyle meşgul olmuyor? Ben onlara lüzumundan fazla şeyleı yaptım. Onları nimetlerime gark ettim. Kimden şikâyet etmeğe kendilerinde bir hak görüyorlarsa onu a-daletin pençesine vermeği kabul et tim. Bundan fazla ne istiyorlar, ne bekliyorlar?
Bu melûn yobaz yumuşak faka! kat'i bir eda ile padişaha şu cevabı verdi:
— Padişahım, senni devrin sonuna gelmiştir. Tebaan seni artık hü kümdar olarak tanımıyor!
Bu cevap üzerine Üçüncü Ahme yerinden fırladı. Gazabı son derece yi bulmuştu:
— Sen buraya her gün geldiğir halde bunu neden daha evvel söy lemedin?.. Neden işi bu kadar ge ciktirdin?
Üçüncü Ahmet, büyük bir yeis i-çinde şehzade Mahmut'un dairesine koştu. Onu aldı, doğruca saltanat odasına getirdi. Tahta oturttu. Sonra, yeni padişaha il biati kendi yaptı. Bu merasim sırasında Üçüncü Ahmet, yeni padişaha büyük bir rikkat ve mülâvemetle şu sözleri söylüyordu:
— Pederiniz Merhum Sultan Mustafa'nın, Müftü Feyzullah efendiye sonsuz, adetâ körü körüne bir itimadı vardı. O, tahtını bu yüzden kaybetti. Ben de tıpkı onun gibi, vezirin İbrahim Paşaya gösterdiğim itimat yüzünden ayni akibete uğru-yorum. Bu misalleri gözönünde tu tunuz. Bunlardan ibret alınız. Vezirlerinize fazla bağlanmayınız. On lara, ancak ihtiyatlı bir itimat gösteriniz. Benim eski siyasetim iyiy di. Vezirlerimi uzun müddet iktidaı mevkiinde bırakmazdım, onlardan devlet işlerine ait sık sık hesaplar sorardım. Eğer bu siyasette devam etmiş olsaydım, saltanat devrimi başladığım gibi şan ve şeref içinde bitirmeğe belki de muvaffak olurdum.
Sizin devrinizin daha saadetli olmasını dilerim. Çocuklarımı ve ken dimi size emanet ediyorum.
Bedbaht hükümdar bu sözlerden 6onra yeğenini çıkardığı zindant kendisi koştu. Kendi kendini hapsetti.
Tahttan feragat işi, 1 ekimi 2 ekime bağlıyan gece sabahın saat ikilinde olmuştu. 'Ayni gece saraydı, bulunan bütün vezirler, fiyan, der hal huzura kabul edildiler, etek öp tüler. Güneş doğarken, Bablzade kapısı önüne bir taht kuruldu. Memleketin bütün muteber şahsiyetleri yeni padişah Sultan Mah mut'a saçak öperek bi'at ettiler.
Padişahın tahta çıkışı her tarafa Hân edilirken, ayni gün istanbul' dan bir kalyoh yola çıkıyordu. Içı. de Şeyhülislâm vardı. Menfa yeri o-lan Tenedos adasına sevkediliyordu. Asiler.onun da idamında yeniden ısrar etmişlerdi. Fakat ulemanın şiddetli muhalefetiyle karşılaşmışlardı. Şeyhülislâm namuslu ve hamiyetli bir adamdı. Vakıa memleket içindeki suiistimallerin önüne geçememişti. Bu, bir cürüm diye kendisine isnad ediliyordu. Fakat Şeyhülislâm, yaradılışta çok nazik ve çok yumuşak bir adamdı. Yalnız çok ihtiyardı. Padişah asilerin başlyle görüşüyor
Sultan Mahmut, kendisini imparatorluk mevkiine yükselten bu âsiler şefini çok merak ediyordu. Haber gönderdi, saraya davet etti. Patrona, huzura yeniçeri kıyafetiyle ve çıplak bacakla çıktı. Sert adımlarla tahta doğru ilerledi. Elini öptüğü vakit Padişah :
cağım. Benden ne mükâfat istediğini bildir. Daha bilmeden kabul ediyorum.
O vakit Patrona :
— Mademki lûtfunuz bu kadar nihayetsizdir, tebaanız, son vergiler den çok şikâyetçidir. İstirhamım, onları kaldırmanızdır.
Padişah derhal muvafakatini bildirdi. Ayni gün bir -Hattı Şerif, neşredildi. Bu vergilerin şimden sonra ,ahsil edilmiyeceği herkese ilân o-mndu.
Sultan Mahmut'un ilk işi, bu güzel hareketiydi. Silâhdar Mehmet Paşa'yı Sadrazamlıkta alıkoydu. Ba-oası Sultan Mahmut'un sadık bendelerinden Niğde'li ihtiyar Bali ağayı kethüdalığa getirdi.
İsyan basılmış değildi
Nefyedilmiş bazı kimselerin evlerinin kapısına mührü hümayun vurulmuştu. 4 ekim tarihinde âsiler, bu mühürleri koparıp attılar. Padişah ou hürmetsizliğe son derece müteessir oldu. Onlara karşı koymak takatini kendinde görmediği için âsilere adam gönderdi. Bu hakaretlere son vermelerini istedi. Mademki kendisini tahta çıkarmışlardı, mücrimlerin cezalarını da takip işini kendisine bırakmaları lâzımdı. Padişah, belki bir çıkar yol olur diye bunları asilere anlattı. Fakat onlar, bu nazik ve çok haklı tekdir karşısında ooyun eğecek yerde yeni istekler i-,eri sürdüler. Bu sefer de, Reis E-Jendi ile Çavuşbaşımn ve başka bir sürü şahsiyetlerin kendilerine tesliminde ısrar ediyorlardı. Saray buna razı olmadı. Zaten Reis Eefendi a kadar iyi saklanmıştı ki herkes, istanbul'dan kaçtığını zannediyordu. Ertesi gün 5 ekimde âsiler, Boğaz'da Anadolu sahilinde iki büyük sarayı oastılar. Harap ettiler. Padişah, bütün bu tazyiklere karşı, Yeniçeri a-gasını, topçubaşı dahil olduğu halde, âyin edilmiş olan bütün ileri kimse-.eri vazifelerinde alıkoydu. Değiştirmedi.
Osmanlı saltanatında bir an'ane vardı. Bir padişah tabi'ı şartlar da-.ıilinde hayata gözlerini kaparsa, yerine geçen hükümdar askere hiç bahşiş dağıtamazdı. Fakat böyle bir ihtilâl halinde tahta yeni geçen padişah orduya ulûfe dağıtmak, mecbu-ıyetindeydi. Usûl şöyleydi:
Her süvarinin maaşı, günde iki akçe artardı. Ulûfe olarak da (1000) akçeye hak kazanırdı. Istiyen, ulufeden vazgeçer, gündelik zammını i-(i akçeden üç akçeye çıkartabilirdi. Yeniçeriler, topçular, cebeciler, günle beş akçe zarn görecekleri için ayrıca ulûfe almazlardı. Fakat onlar la isterlerse, gündelik zamları iki akçeye indirilir, kendilerine üç bin akçe ikramiye verilirdi.
Bahşiş nasıl temin edildi
Sultan Mahmut, bu an'aneyi yerine getirmek için defterdarı, büyük ııaliye memurlarını yanma çağırdı. Orduya dağıtılacak paranın temin e-iilmesini emretti. Bunlar, Padişahın gözüne girmek için, bahşişleri aazineye dokunmadan başka yoldan tevzi edebileceklerini temin ettiler. Vakıa, Üçüncü Ahmet tahtından ayrılırken, hazineyi, hiç bir tarihte görülmemiş şekilde, dolu bırakıyordu. Buna rağmen maliyeciler, idam edilen Sadrâzam İbrahim Paşa ile Sa-iaret kethüdaıının ve Sadaret kay-
MERAKLI ŞEY1LEIR
Dünyadan habersiz Yahudiler
Bir çok memleketlerdeki Yahudiler yeni kurulan israil Devletinin topraklarına akın ederlerken dünyanın hücra bir köşesinde senelerden beri unutulmuş öyle bir yahudi grupu vardıl- ki bunlar böyle bir devletin kurulduğundan bihaber hayatlarına devam etmektedirler.
Bu yahudi grupunun Çin'in tam ortasında küçük bir köyde oturduğu ilâve edilmektedir. 200 den fazla olmayan bu yahudiler o hale gelmişlerdir ki onları Çinlilerden ayrıt-etmek gayet güçtür. Fakat onlar aslen yahudidırler. Bunlar Honan eyaletinde yarım milyon nüfuslu Kaifeng şehrine bundan 800 sene evvel yerleşmiş olan yahudi cemaatinden kalan küçük bir gruptur. Garp medeniyeti ile her türlü alâkalarını kesmiş bir haldedirler. Söylenildiğine göre bunlar Roma imparatorluğu zamanında Çin'e gelen yahudil^rin evlâtlarıdırlar.
Siyasî bir baba
Londra'da gayet enteresan bir hadise olmuştur. Bir lokomotif makinisti 18 yaşındaki kızının 19 yaşında bir genç işçi ile evlenmesine mani olmuştur. Makinist, kızım vermek istemediğini söylerken sebep olarak da ileriye şunu sürmüştür: "1950 de muhafazakârların seçimleri kazanıp yeniden iktidar mevkiine gelmeleri ihtimali gayet kuvvetlidir. Böyle olduğu takdirde de genç işsiz kalacak ve evlilik hayatı normal bir seyir takip edemiyecektir."
Bunun üzerine genç kız hakime başvurmuş ve demiştir ki: "Babam, böyle bir ihtimalin gayet zayıf olduğunu anladığı takdirde benim evlenmeme razı olacaktır. Onu ikna etmenizi rica ediyorum."
Simdi öğrenildiğine göre hakim iki gencin evlenmelerine müsaade vermiştir.
Sovyet ihtirasının dışında kalan âlem: Yıldızlar
Milletlerarası büyük teşekküllerden çekilmekte olan ve bu teşekküllere de sonradan hücum etmekte bulunan Sovyet Rusyanın şimdiki halde tek bir milletlerarası teşekkül ile işbirliği yaptığı açıklanmaktadır. Rusların batılılar ile birlikte çalışmayı kabul -etmiş oldukları bu teşekkül bir astronomi teşekkülüdür. Hatta söylenildiğine göre 1951 senesinde toplanacak olan Milletlerarası Astronomi Birliği ilk celsesini Leningrad şehrinde yapacaktır.
İngiliz kraliyet astronomi başkanı Sir Harold Spencer Jones bu hususta beyanatta bulunarak şöyle demiştir: Astronomi sahasında Ruslar bizimle işbirliği yapmak istiyorlar. Fakat Leningrad'da toplanmaya gelince, her hangi bir baskı altında müzakereler yapılmıyacağı hususunda kanaat edinildiği takdirde bu teklif kabul edilebilecektir. Bütün memleketlerin temsilcileri Leningrad'ı kabul eyledikleri takdirde bir toplantı Rusya'da yapılabilir.
makamının mirasından bu bahşişleri temin etmeği düşünüyorlardı. I-dam edilen üç bin vezirin en yakın adamlarını getirttiler. Gizli hazinelerini onların vasıtasiyle ele geçirdiler.
(Devam edecek)
FRANSA MEKTUBU
Mareşal Rundsted'in karargâhı
~~ AT YERİN
İİDE1İİ m
Gözlerimizin önünde sükûnetle yayılan ve insan uğramamış hissini veren şu diyarda, bir zamanlar Nazi Almanyasının, eşine ender rastlanan bir yeraltı karargâhı yarattığım kim akla getirebilirdi ki? 1940 yılında buranın Fransız vatanseverleri tarafından gizlice çekilen resmi üzerinde incelemelerde bulunan İngilizler, raporlarında şu karara varmışlardı : «Hava bombardımanlarıy-la, hattâ pike suretiyle dahi olsa tahrip edilmesi imkânsızdır». Bize yol gösteren kılavuzun sözleri de Mareşal Von Rundstedt'in, gizli ve aynı zamanda da mukavemeti yenilmez bir inşaat yaptırttığını teyit etmekteyidi :
— Gezeceğimiz karargâhı meydana getirebilmek için Almanlar 1500 vagondan fazla çimento kullanmak mecburiyetinde kaldılar. Onların altı ayda yarattıkları bu yeraltı şehrini Fransız hükümeti haVaya uçurmaktan korkmaktadır; çünkü böyle bir hareket karşısında, geniş bir mıntakayı evleriyle beraber feda etmemiz gerekiyor.
Cümlesini bitirince yavaşça ilerledi ve karşısındaki kapıyı omu-zuyla güçlükle aralıyarak ilâve etti :
— Cep fenerlerini hazırlamanızı rica ederim.
A rtık karargâhın ilk alt ka-tında nemli ve dar koridorları aşarak ilerliyorduk. Üstümüzde on metre kalınlığında bir toprak tabakasından başka bir de beş metrelik betonarme kısmı bulunuyordu. Yakmış olduğumuz lâmbaların ışıklarını merakla dört bir yanda gezdirerek etrafı görmeğe çalışıyor fakat cn emin bilgileri gene kılavuzumuzu dinliyerek elde edebiliyorduk :
— Almanların ne kadar uğraştıklarını eserlerinin kalan hatıralarından bile tanımak kabil.
Önümüzde bulunan bir kapıyı göstererek :
— Bakınız diye ilâve etti : Şu zırhın kalınlığı altı santimetredir. Sanki bu yetişmiyormuş gibi bir de demir örgülü emniyet kapısı var.
Sonra gerimizi aydınlatarak heyecanlı bir sesle adetâ bağırdı :
— Görüyorsunuz ki biraz ilerimiz üç koridorun birleştiği yerdir. Almanlar köşe başındaki hücreye yerleştirdikleri tek makinalı tüfekle üç istikameti de ateş altında bulunduruyorlardı. Diğer uca da aynı şekilde koydukları başka bir makinalı tüfekle güvenlerini bir kat daha arttırmaktaydılar.
Kılavuzumuz cümlesini bitirince yere doğru eğilerek kapının ön kısmına nazarı dikkatimizi çekti :
Paristen Yazan Hikmet Sevig
— İşte Alman nöbetçilerinin ayak izleri!
Yerin kolayca farkedilebilecek derecede aşındığını görünce, hayatlarının sayısız saatlerini burada bırakmış Nazileri düşünmekten kendimi alamadım.
Uzun zamandanberi kapalı kalmış olan kapıyı güçlükle açarak yolumuza devam ettik. Nihayet subayların ve Alman Genel Kurmay heyetinin en tanınmış şahsiyetlerinin senelerce oturdukları kısma varmıştık. Bir ara karşımda beliren bir isim beni olduğum yerde adetâ sihirledi : «Amiral Denitz!»
Bunu Fransızlar hatırlamak için olacak ki tebeşirle kapının üstüne yazmışlardı. Biraz ilerde Mareşal Von Boch ve nihayet Mareşal Von Rundstedt adları etrafta dolaşan ışıkları bir anda üstüne topladı. Kılavuzumuz ise kapıya vurmak lüzumunu duymadan (Bilmem aynı hareketi yedi sene evvel gene yapabilir miydi?) hızla Von Rundstedt'in odasına girmişti. Bu boş ve sessiz hücreye doğru — yanımda bulunanları bilmiyorum fakat ben — garip bir hisle ilerledim ve verilen malûmatı dinlemeğe koyuldum :
— Parlaklığı kalmamasına rağmen yerlerin ve duvarların parke döşeli olduğunu görüyorsunuz. Kalorifer ve elektrik teşkilâtı burada yaşamağı gayet elverişli kılıyordu.
Odadaki sağ köşeyi göstererek ilâve etti :
— Mareşalin yatağı buradaydı ve bas ucunda daima bir telefon vardı. Kendisi istediği anda «doğrudan doğruya» gerek Rus cephesiyle, gerek Afrikayla, gerekse şimalde Narvik'le konuşabiliyordu. Karargâh Nazilerin en mükemmel irtibat şebekesini içine almaktaydı ve zaten burası Almanların genel telefon merkeziydi. 4000 telli 20 kablosu olan bir merkez! Ayrıca unutmıyalım ki 1940 Londra bombardımanları buradan idare edildi. Harekatı tespit etmeğe yarıyan haritanın uzunluğu 12 metreye eni ise 4 metreye varıyordu.
Won Rundstedt'in odasından sonra yerin altında ikinci kata indik fakat, şifrelerin kapandığı, çözüldüğü ve telefon santralının bulunduğu bu kısımda fazla durmadık ve merdivenlere doğru İlerdik.
arargâhın en dipteki katın-da bulunyorduk. Bazı noktaları aydınlatmak gayesiyle, her sualimize nezaketle cevap veren kılavuzumuza sordum :
— Tahminen kaç metre derinlikte bulunuyoruz?
— On katlı bir apartunanın yerin altına doğru inşa edilmiş olduğunu düşünürseniz bir fikir edinebilirsiniz.
— Buranın zehirli gaz harbine karşı alınmış tedbirleri var mıydı?
Hiç tereddüt etmeden konuştu :
— Karargâhın bütün tesisatı muhtelif ihtimallerin meydana gelebileceği düşünülerek yapılmıştı. Nitekim hava dışardan süzülerek giriyordu. Almanlar yer irtibatları kesilse ve hattâ hava boruları tıkansa bile gene yaşı-yabilecek durumdaydılar; zira şu anda bulunduğumuz katta hava elde edebilen tesisatı kurmuşlardı.
Bütün bu sözleri dinledikten sonra barap olmuş elektrik ve kalorifer tesisatını, 200 kişilik yatakhaneyi gezdik ve her katın dışarıya varan gizli bir yolu olduğunu öğrenerek Almanların hiç kullanmadıkları bu yere doğru ilerledik. Dar bir geçit beklemediğim bir anda beni yeryüzüne ulaştı-■ rınca çıkış yerinin meharetle maskelendiğini hayranlıkla gördüm ve kılavuzumuza son sualimi sordum :
— Almanlar karargâhı neden berhava etmediler? Zamanları mı yoktu, yoksa başka bir gayeleri mi vardı?
— Burasını elimize geçirdiğimizde, en aşağı katta binlerce içki şişesi bulduk. Hakikatte ise bunlar patlayıcı maddeydi. Naziler bir çok Fransızın canına kıymağı düşünmüşler ve ona göre tertibat almışlardı. Fakat gizli teşkilâtımız bunu evvelden bizer haber vermişti. Bundan dolayıdır ki karargâh zamanımıza kadar kaldı ve kalmakta devam ediyor.
Bütün bu sözleri işitip, yeraltı şehrinin içini gördükten sonra diyebilirim ki topraklar, İkinci Cihan harbinin büyük bir vesikasını istikbâle sükûnla saklıyor.
Davis Kupasında Şili, Irlandayı yendi
Dublin, 4 (a.a.--Davis Kupası
maçlarında Şili, İrlanda'yı 3/2 mağlup etmiştir.
Son yapılan tek maçında İrlandalı Jackson Şili tenisçisi Taverne'i 6/2, 6/3, 6/2 mağlup etmiştir.
Ford fabrikasında grev
Detroit, 4 (a.a.) — Ford müessesesinin River Rouğe atölyelerinde çalışan 60 bin işçi, istihsâl miktarı üzerinde çıkan bir anlaşmazlık neticesinde grev yapmak emrini almışlardır,
EVREN0S MEYHANESİ
Yazan : Georges Simeuun
Tefrika No. 6
Heykeltraş :
— Tüttürmeye gidelim mi? demişti.
Ona cevap dahi vermemişlerdi. Nuşi onların çeşitli yerleri sıralı-Dile benden ne dilersin, ne is- I yarak, münakaşa etmelerini seyre-tersen derhal yapacağım. I diyordu. Müftü beyin arnavudu
O vakit, elleri yüzlerce masumun izahat yeriyor : kanivle kızarmış olan zorba, ne do- . ....
ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI tı ki Jonsak'da üzerini tamamlamıştı.
Hava ılıktı. Dar yollardan çıkarak köprüye gelmişler ve Taksim'c gitmek için bir taksiye binmişlerdi.
Barlarda dansözlerin süslenmelerini bitirerek birer masa seçtikleri ve çalgıcıların da yerlerine oturarak, çalgılarını akort ettikleri saatti.
Taksim caddesinde genç erkek gu-ruplariyle genç kız grupları beş aşağı beş yukarı dolaşıyorlar, yolun sonuna gelince, kaldırımı değiştirerek geri dönüyorlardı.
Nuşi'nin İçinde bulunduğu grup da ayni şekilde bir aşağı, bir yukarı dolaşmaya başlamıştı. Müftü bey, hemen herkesi tanıyor, geçerken ellerini sıkıyordu. Arnavut kaybolmuştu. Yüksek ökçeleriyle gezinmekten yorulan Nuşi gülerek :
[Ankara'da bir barda tanışan Nust İle Jonsak İstanbul'da Perapal&s otelinde yerleştikten sonra bazı İğlerini görüp ertesi gece Evrenos meyhanesine gittiler.
Orada Jonsak'ın arkadaşları Nusl-den evvcUL sıkıldılar. Nuşi Köstence'de tanıştığı Usun İle karşılaştı ve onu her zamanki gibi sessiz buldu. Nuşi Jonsnk'ın dostlarını İpsiz sapsız oldukları icln enteresan bulmuyordu. Saat 10 da Balıkpazarına geldikleri zaman ne yapacaklarından habersiz bir lıallcrl vardı.]
reye gidileceği idi. Bazıları yerli bir kahveyi söylediler. Tekrar yokuş aşağı dar bir sokağa sapıldı. Burası merdivene ihtiyaç gösterecek kadar dikti. Karanlığın içinde kapı eşikleri belli oluyor, buradaki insanların sessiz bir hayat yaşadıkları anlaşılıyordu.
Arnavut kapalı panjurları göstererek :
— Kapalı dedi.
Nuşi ana caddeden geçerken Şa-nuvar île Tabarin ismindeki iki Bara dikkat etmişti. Hattâ kapısının önünden yürürlerken yeni başlıyan çalgının ilk nağmelerini işitmişti.
Arnavııduıı kapalı dediği yere de girilememişti. Dar sokağın bozuk taşları üzerinden yürünerek yeni evlerin bulunduğu kartiyeye geçildi. Burada modern bir apartımanın bodrum katına inildi. Burası romatizmalarından dolayı arkadaşlariyle buluşamıyan Selim Beyin dairesi idi. Kendisi küçük bir mutfakta kahve pişirmekle meşguldü. Şişman, derbeder kılıklı bir adamdı. Fakat bir kadın olduğunu görünce hemen kavhnlmus kendisine çeki düzen ve-
Selim beyin evinde hepsi bir işe koyulmuş ve Türklerin «meze» dedikleri ordövrlerle dolu bir masa ku-ruluvermişti. Çiroz, san havyar ve rakı içerken yenen birtakım tuzlu yahut biberli ufak çerezlerin hepsi hazırdı.
Usun, Nuşiye bir tek kelime bile söylememiş fakat bütün gece onu seyretmekten de geri kalmamıştı. Nuşi, gazcteci Tevfik beyin kendisine herkesten evvel hizmet etmek isterken bir bardağı devirmesine gülümsemesi gibi gülümsemişti.
Arnavut nargileyi hazırlamış, kızın da hepsi gibi tüttürmesini istemişlerdi. Fakat ilk nefeste Nuşi tıkanarak öksürmüş ve Usun'un derhal yakaladığı kehribar marpucu elinden fırlatmıştı.
Bu, içkili bir toplantı dahi sayılamazdı. Erkeklerin kimisi divanlara uzanmış, kimisi yere oturmuştu; bazısı Fransızca yahut Türkçe mısralar okuyor, ötekisi devam ederek şiiri tamamlıyordu. Heykeltraş hep beraber söylenmek üzere bir piyasa şarkısuıa başlamıştı. Nuşi oturduğu yerde rahat edemiyerek gitmek is-
— Macar mısın? demişti.
Arkasından onunla kendi diliyle konuşmuş, fiatlan münakaşa etmiş ve nihayet bardakla şarap getirmeğe onu ikna etmişti. Böylece dört liradan daha fazla masrafları olmı-yacaktı.
Jonsak, henüz kadm bir arkadaşa alışmamış olduğundan, beceriksiz hareketler yapmış ve kızın her jesti onu şaşırtmıştı.
Başka daha ne yapılmıştı? Tamam! Hepsi bu kadardı. Heykeltraş, Tabariııde de cigarasına koyduğu esrarı çekmeğe devam etmişti; nihayet bakışları dalgınlaşmış ve gidip Eyüp mezarlığında dolaşmak gibi parlak bir fikri ileri sürmekten başka bir şey yapamamıştı.
Bar, besbelli yürümüyordu. Nuşi, patronun yorgun haline, müşteriden umut keserek bir masaya toplanan kadınların tevekkülüne şaşmıştı. Örtüler pisti.
Nuşi, biraz meyve isteyince gidip dışardan almışlardı. Neticede o da esnemeğe başlamış, kalkmışlardı.
Hepsi bu kadardı.
SPOil
Türk Millî takımı 9 Mayıs'ta hareket ediyor
Hizmet erbabının vergileleıi V.Raşid-Mııhiddin
Baha Pars dâvası
J2 - 25 Mayıs tarihlerinde Atina-da yapılacak olan Doğu Akdeniz iutbol şampiyonasına iştirak ede-cck (A) ve (B) Millî futbol ekibimiz 9 ve 10 Mayıs tarihlerinde iki grup halinde uçakla istanbul'dan Atina'ya müteveccihen ayrılacaktır. J Kafile; Başkan olarak Dr. Operatör Selâhattin Aker, idareci Sedat •Taylan, Mutemet Hakem ve idareci •Adnan Akın. Antrenör Molly ve 23 futbolcudan müteşekkildir.
Galatasaray ve Beşiktaş klüplerine mensup futbolcular ingiliz Charl-ton Athletic takımı ile yapılacak karşılaşmalarda bulunmak üzere 18 Mayısta Istanbula dönecekler.
Kafilenin diğer kısmının da 26 Mayısta dönmesi muhtemeldir Beykoz'un Selânikte maçları
Maçlar yapmak üzere Selâniğe giden Beykoz takımı .ilk. karşılaşmalarını Hiraklis kliibü ile yapmışlar ve maçı 2 - 1 kazanmıştır, ikinci karşılaşmalarını Aris takımı ile yapan Beykozlular bu defa maçı 1 - 0 kaybetmişlerdir.
Hollanda takımı bugün geliyor
Şehrimizde 4 maç yapacak olan Hollanda'nın Feijenoord takımının bugün uçakla şehrimize gelmesi beklenmektedir.
Bisiklet teşvik yarışmaları
B.T. Ankara börgesi Bisiklet A-j anlığından :
1 — 1949 yılı Bölge Bisiklet teşvik yarışmalarının altıncısı 8 Mayıs 1949 Pazar günü, Akköprü - Sincan-köy yolu üzerinden gidip gelme su retile 75 kilometre mesafede ve iki katagori üzerinden yapılacaktır.
2 — Bu yarışmaya katılacakların, 8 Mayıs 1949 Pazar günü saat d.30 da yarışma kıy af etile 19 Mayıs Stao yumunda hazır bulunmaları tebliğ olunur.
Bu haftaki maçlar
B. T. Ankara Bölgesi Futbol A-janlığından :
Bu hafta 19 Mayıs Stadyumunda yapılacak olan futbol maçlarının gün, saat ve hakemleri aşağıdadır:
7 Mayıs 1949 Cumartesi :
Saat 15.15 te Harp Okulu - Muha-ı'ı zgücü.
Saat 17.30 da Peijenoord - Genç-lerbirliği.
8 Mayıs 1949 Pazar :
Saat 16.45 te Gençler birliği - An-karagücü tekaütleri.
Saat 18.00 de Peijenoord - Anka-ragücü.
ikinci Küme : 7 Mayıs 1949 Cumartesi :
Saat 13.30 da Dışkapı - Kurtuluş,
! No lı çimen saha) Hakemler: Ekrem Emiroğlu, Zekeriya Tunalı, Sa-lâhattin Dipçin.
Saat 13.30 da Işıkspor - Hilâlspor, (2 No. lı çimen saha) Hakemler: Talha Ertuğ, Rahim Kotan. Osman Erengin.
Saat 13.30 da Çankaya - Barbaros. (Toprak saha) Hakemler: Refik Güven, Fethi Alp, Nusret Açkurt.
8 Mayıs 1949 Pazar : Saat 10.30 da Cebeci - Uluçınar, (1 No. b çimen saha Hakemler: Nezihi incili. Kadri Erdemli, Rasim Boğaç.
Saat 10.30 da Metespor - Dikmen-spor, (2 No. lı çimen saha) Hakemler: Mehmet Güngör, Reşit Senta-nıl, Ahmet Gören.
Saat 10.30 da Kalespor - Beşiktaş. (Toprak saha) Hakemler: Sait Ata-kol, Vedat Gürsel. Cahit Koçcr. Not :
1 — Bölgece verilmiş olan resimli serbest giriş kartları bu maçlarda açık tribün için muteberdir. Bu kart hamillerinden arzu edenler ayrıca bir liralık bilet almak suretiyle kapalı tribüne geçebilirler.
2 — Diğer maçların hakemleri yarın bildirilecektir.
Türk atletizm lakımı Atina'ya gitti istanbul, 3 a.a. — Atina'da yapılan Akdeniz atletizm şampiyonasına iştirak edecek olan atletlerimiz bu sabah saat 10 da bir Çekoslovak uça-ğiyle Atina'ya gitmişlerdir.
Kafile, atletizm federasyonu başkanının ve Besim Aybars'ın idaresinde şöyle teşekkül etmiştir :
Oktay Karakulak, Doğan Acar-bey, Kemal Horolu, Cahit Önel, Osman Coşgül, Mustafa Batman, Avni Algın, Rulıi Sarıalp, Mahir Aras, Muhittin Akın, Halil Zıraman, Yılmaz Oktay.
Yunan Millî Takımının hazırlıkları Atina, 4 (Hususî) — Önümüzdeki günlerde Atina'da başlıyacak olan Akdeniz kupası futbol turnuvasın? iştirak edecek olan Yunan millî ta kımı bugün kati olarak tespit edilen kadıosiyle Atina birinci kümesi takımlarından Panatinaikos ile bir antrenman maçı yapmış ve 6 - 1 galip gelmiştir. .
Muhtekire hapis cezası
( Baş tarafı 1 incide )
miştir.
Bir hafta içinde bu kararnamenin tasdikten çıkarak belediyemize tebliğ edileceği muhtemeldir. Bittabi bundan sonra derhal faaliyete geçeceğiz. Yeni kararnameye göre Belediye Daimî Encümeni etten başka zaruri gıda maddelerine narh koyabilecektir. Bu narha riayet etmi-yen esnaf 25 liradan 500 liraya kadar para cezasiyle beraber 3 aydan başlamak üzere hapis cezasına çarptırılacaktır.
Gıda maddelerine konulacak olan narha esnafın riayet etmesini kati şekilde temin etmek için kontrol teşkilâtını genişleteceğiz.»
Önümüzdeki cuma günü vilâyette bir- basın toplantısı yapılacak ve Vali bu toplantıda Ankara'daki temaslarını izah edecektir.
DAKTİLO KURSU
178. devresi kayıtlarına başlanmıştır. Bir ayda diploma verilir. Anafartalar Caddesi, Belediye Karşısı No. 3 Telefon : 14151
81—G.
Büyük şehirlerimizde yeni yeni mahalleler kuruluyor. Buralarda arsa ihtiyacı da sık sık kendisini göstermektedir

(Baş tarafı 1 incide)
tespit edildiğini söylemiş ve demiştir ki:
— Hal böyle iken. bu muvakkat madde ile, tesbit edilen nisbetler % 25 zamla bertaraf edilmektedir. Komisyon raporunun"kabulünü rica ederim!.
Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal Te 25 zammın kalması hususunda ısrar ederek şunları söylemiştir:
— Böyle bir zamla yeni bir vergiye gidilmesinin mükellef psikolojisinde menfi bir tesir yapacağı ileri sürüldü. Bunda belki bir hakikat payı olabilir. Lâkin biz bu kanunla bir ıslahat yapıyoruz. Bu ıslahattan naddî bakımdan ne netice alınacağı henüz bilinmemektedir. Gelir vergisinin ana tarifine göre 120/130 milyonluk bir varidat tahmin edilmektedir. Buna diğer vergilerden '.emin edilecek mikdarda ilâve olunursa takriben 300 milyon civarınla bir rakam elde edilir.
Halbuki bugünkü kazanç, buhran, muvazene, hava kuvvetlerine yardım ve sair vergilerin temin ettiği varidat 397 - 398 milyon kadardır.
Görülüyor ki % 25 zam zarurî bir hal almaktadır. Böyle bir gedik mevcut bütçe masraflarından tenzil kolay değil iken bu zam lâzımdır. Bunu yapmazsak 1951 de zam zarureti hasıl olacaktır ki, o zaman bu ağır bir külfet telâkki edilecektir.
Psikolojik bakımdan bu vaziyet gayet tehlikelidir..
Vehbi Sandal zammın lüzumsuzluğuna işaret etmiş ve:
— Bunun mantığı yokturl demiştir.
Maliye Bakanı tekrar kürsüye gelerek, Sarıdal'a cevap vermiş, noktai nazarında ısrar etmiştir.
İsmail Sabuncu, zam aleyhinde konuşmuş. Ziya Cezaroğlu zammı bir heyula olarak tavsif etmiş, mükellefin kaçamak yollar arayacağını, ruh hâletinde bir sarsıntı vücuda geleceğini ifade etmiştir.
Hasan Fehmi Ataç da, kendinden evvelki hatiplere iltihak ederek zammın korkutucu, ürkütücü ve kaçırıcı olduğunu söylemiştir.
Neticede reye konan encümen raporu kahir bir ekseriyetle kabul edilmiş ve bu suretle de hizmet erbabının vergilerine 1951 yılında % 25 zam yapılması hususu bertaraf olunmuştur.
Kurumlar vergisi
Kurumlar vergisinin -muafiyet» lere mütedair muaddel 7 nci mad-| desi üzerinde de geniş münakaşalar cereyan etmiştir. Muammer Alakant ecnebi cemiyetlere bağlı mektep ve sağlık müesseselerinin vergiden muaf tutulmasına şiddetle itiraz e-derek demiştir ki:
— Ben bir şöven, bir ırkçı değilim. Fakat milliyetçiliğin şuuru İçindeyim. Bu muafiyet benim millî hislerimi rencide ediyor. Neden, Ordudaki hususî bir mektep vergiye tâbi oluyor da, İstanbul'daki bir İtalyan mektebi ve Türk kızlarını Amerikalılarla dans ettiren W.M.C.A. teklif altına alınmıyor? Bu hissiyatı mil-liyeye dokunmaktadır. Türk mektep ve hastanelerinin de vergiden muaf tutulmasında hazine bir zarar görmez!
Maliye Bakanı Alakant'a cevap vermiş, hatibin şirketle cemiyeti biri-birine karıştırdığını, maddenin tahrif edildiğini, cemiyetlere bağlı müesseselerin vergiye tâbi tutulamıyaca-ğını söylemiştir.
Vehbi Sarıdal'dan sonra kürsüye gelen Alakant Bakan'a mukabele etmiş ve demiştir ki:
— Bakanın bu şekilde konuşmasına teessüf ettim. Ben parlâmento esasına uygun şekilde konuştum. Herkes milliyetçidir ama, arada derece farkı vardır.
Tekrar konuşan İsmail Rüştü Aksal, Meclis huzurunda konuşma ve milliyet mevzuunda hükmü Meclisin vereceğini, Alakant'ın şehadeti-ne lüzum olmadığını anlatarak şun-■ ları söylemiştir:
— Hükümet olarak ve şahsan it-| ham altında bırakılıyoruz. Hassasi-ı vetim mâzur görülsün.
Ortada cemiyet ile şirketin karıştırılmasından doğan bir noktai nazar ayrılığı var. Vergide Türk ve yabancı ayrılığı diye bir şey bahis mevzuu değildir.»
Son defa kürsüye gelen Muammer , Alakant dh ezcümle şunları söyle- j miştir:
— Türk kültür ve sağlık müesse- I selerinin de ecnebiler gibi, kurumlar vergisinden muaf tutulmasını istiyorum. Buna başka bir maksat izafe etmek doğru değildir. Maliye Bakanının bu küçüklüğü yapacağını sanmam! Mesele milli haklarda müsavattır!.»
Alakant'ın bu konuşmasından sonra maddeyi tâdile matuf takrirler okunmuş, hepsi reddedilerek komisyondan gelen muaddel madde aynen kabul olunmuştur. İşletme vc gezginci işler vergisi
Bundan sonra işletme ve gezginci işler vergisinin komisyonda tadil e-dilen maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir. Bu verginin muaddel iş yerinin kirası, verginin kesimi, en az miktarlar, muaflıklar, matrah ve matrahın tayin ve takyidi esasına dair maddeleri aynen kabul edil-
di üzerinden ve aşağıda yazılı nispetlere göre alınır.
A) Kçük sanat erbabında : (Kü-;ük sanat erbabı imal ve tamir işeri yapanlarla kolacı, ütücü, çama şırcı, berber, kundura boyacıları ?ibi esnaftır.)
Nüfusu 100.000 den fazla olan yerlerde çalışanlar yüzde 70, .nüfusu 20.001 den 100.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 60, nüfusu 10.001 den 2C\000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 50. nüfusu 2.000 den 10.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 40, nüfusu 2.000 den aşağı olan yerlerde çalışanlar yüzde 20.
B) Küçük ticaret erbabında (küçük ticaret erbabı alım, satım, tavassut, ulaştırma ve diğer ticaret iş-.eri yapanlarla temaşa, eğlence ve istirahat yerleri işletenlerdir:)
Nüfusu 100.000 den yukarı olan yerlerde çalışanlar yüzde 80, nüfusu 20.001 den 100.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 70, nüfusu 10.001 den 20.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 60, nüfusu 2.000 den 10.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 50. nüfusu 2.000 den aşağı olan" yerlerde çalışanlar yüzde 40.
C) Otomobil, bisiklet, her türlü .notörlü nakil vasıtası ve yedek parçaları, her türlü makine ve yedek parçaları, radyo, gramofon, musiki aletleri, dikiş makinesi, fotoğraf makinesi, fotoğraf malzemesi, gözlük, dürbün, optik malzeme, cerrah aletleri, saat, elektrik malzemesi, elektrik ve havagazı ocakları, inşaat levazımı, seyahat ve spor levazımı, silâh, oyuncak satanlar, hırdavatçılar, boya satanlar, çuha, kazmir ve umumi surette kumaş mensucat, tuhafiye eşyası, hah, ıtriyat ve tuvalet malzemesi, şapka, kundura satanlar, kürk yapıp satanlar, korsa, şapka yapıp satanlar, tüccar terziler, çiçek, çelenk, buket satanlar, porselen ve emaye satanlar, züccaciyeler, tıbbî müstahzarat yapanlar, eczane işletenler, istimli boyahane işletenler, sinemalar, -içkili lokanta, pastahane, büfe ve içkili bahçe işletenler (iskele, istasyon, tiytro ve sinema- büfeleri dâ hil), komisyoncular, nakliyeciler, tellâllar, sinema ve alelümum tavassut işi yapanlar, idarehane sahibi kabzımallar, antikacılar.
Nüfusu 100.000 den fazla olan yerlerde çalışanlar yüzde 120, nüfusu 20.001 - 100.000 olan yerlerde çalı şanlar yüzde 100, nüfusu 10.000 -
20.000 olan yerlerde çalışanlar -yüzde 80, nüfusu 2.000 - 10.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 70, nüfusu 2.000 den aşağı olan yerlerde çalışanlar yüzde 50.
D) Altın, gümüş mücevherat ve zikıymet eşya satanlar, kuyumcular (sadekâr, mıhlayıcı, kamacı, hakkâk yaldızcı, kalci, elmastıraş, haddeci, ayarcı ve cilâcılar kuyumcu sayılır). Sarraflar, barlar, plajlar, deniz hamamları ve genel evler;
Nüfusu 100.000 den fazla olan yerlerde çalışanlar yüzde 200, nüfusu
20.001 _ 100.000 olan yerlerde çalı şanlar yüzde 150, nüfusu 10.001 20.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 100, nüfusu 2.000 - 10.000 olan yerlerde çalışanlar yüzde 80, nüfu su 2.000 den aşağı* olan yerlerde çalışanlar. yüzde 60.
Muhtelif vergi nispetlerine tâbi işleri aynı iş yerinde yapanların vergi nispetleri esas işlerine göre tâyin olunur.
Ortak olarak çalışanlardan (Karı, koca, usul füru ve kardeşleriyle ortak çalışanlar hariç) vergiye her ortak için yüzde 10 zam yapılır.
Bundan sonra Usul Kanununun müzakeresine geçilmiş vaktin gecikmesi dolayısiyle tatil yapılmış
( Baş tarafı 1 incide )
dolayısiyle savcılıkta vaki beyanlarını bahis mevzuu etmiştir. Muhittin Baha istidasında, kendisinin Büyük Millet Meclisi âzası olduğundan 1 Kendisine hakaret edilmekle Büyük I vlillet Metlisinin tahkir edilmiş ol- ! Juğu şeklinde bir cümle kullanmış- i tır.
Vasfi Raşit :
— Karşı taraf bu dâvanın evvelâ başka bir dâva ile mürtebit, sonra da lâkimim olan baronun vâki sorusu izerine savunma zımnında söylen-ıiiş olduğunu ikrar ediyor. Yüksek /azifeli mahkeme bu dâvanın gör-nekte olduğu diğer dâva ile birleştirilmesini kabul eylememiş olduğuna göre burada yalnız baroya verilmiş :evabın tahkikat konusu yapılması adaletin icabı olacaktır.» dedi.
Mahkeme bu talebi kabul eyledi. Muhittin Baha Fars'ın avukatı Vasfi Raşit'in savunmasında kullanmış olduğu «hamamcı» ve Muhittin Bahanın manevi haysiyetinin içimizde yer almasına müsait olmadığına dair va-Ki cümlesinin hakaret unsurları ihtiva eylediğini ve bü sebepten Vasfi Raşit'in cezalandırılmasını istedi.
Yargıç Vasfi Raşit'e savunmasını yapıp yapmıyacağını sordu : Vasfi Raşit dedi ki :
— Bu Sizin elinizdedir. Büyük Millet Meclisinin bir müzakeresine konu teşkil etmiş bir hamami olan a-dama hamamcı demekte bir hakaret yoktur. Bu sıfatı onun tacir sıfatını ispat için zikreyledim. Manevi haysiyet kelimesi manevî sıfat demektir. Şerefli bir meslek olan tacirlik bir avukat veya bir yargıç tarafından yapılırsa mesleğin manevi hay1 siyeti ile telif kabul etmez. Sözlerim hasım tarafından da kabul edildiği üzere savunma sırasında vaki soru üzerine yargıçlarıma verilmiş bir cevaptır.
Terimler üzerinde bu kadar hassas davranan hasım kendi kullandığı terimleri bir,kere tartsa fena mı olur? Büyük Millet Meclisi üyeliğini, kendisinin tahkir edilmiş olma-siyle Büyük Millet Meclisinin de tahkir edilmiş olduğunu söyliyen ve hiç durmadan savcılığı iz'aç eyliyen ve aleyhime her mahkemede bir dâva açmağa uğraşan bu adam bu büyük kelimeleri vicdanlar üzerinde bir silindir gibi geçirmekten başka bir kasit gütmüyor. Eğer mahkeme bariz ve açık olan savunma halini kabul etmiyorsa «hamamcı» kelimesinin bir hakareti tazammun eylediğini kabul eyliyorsa savunmam için mühlet istiyeceğiriı. Çünkü Mecliste geçmiş olan o müzakereleri mahkemeye arzedeceğim. Bu adam bana savunma hakkının verdirilmemesine çalışıyor. Benim savunmam yaptırılmadan mahk m edilmemi İstiyor. Ve katil bir haamın sahibi olan bu adam bir hekimin himayesi altında işlettiği barın hicabını örtmek ve öldürdüğü üç çocuğun başını saklamak istiyor.
Heyecan içinde konuşan Vasfi Raşit kalbi için ilâç alarak sözlerine devam etti :
Beni öldürmesi üç çocuğun ölümüne sebep olması kadar kolay olmıya-caktır. Milletvekilliğine dayanarak adalet üzerinde tesir yapmağa kalkışması bir netice vermiyecektir. Muhittin Baha Pars bir hiç olan tek ve münferid bir milletvekili ise Türk milleti namına hüküm veren yargıç milletin tamamıdır.
Mahkemenin ayın 18 inden sonraya talikini rica ederim. Çünkü 18 de Beşinci Asliye Ceza mahkemesinde savunmamı yapacağım, o savunmayı aynen buraya arzedeceğim.
Mahkeme Vasfi Raşit Sevig'in talebi üzerine 20 mayıs saat 10 a tâlik edilmiştir.
"GRİP" ten Korunm tedavide Yeni Müsta
Demokrat Parti yeni teşkilâtı
Ayvalık'da Fabrikatör SALİH KOMİLİ'nin n
tterhimzde muhat
Umum EGE ZEYTİNYAĞI
% SABUNLARINI KULLAN
Toptan satış yeri: EĞE BİRLİĞİ Ankara. T Ege sabunlarımız gliserini lıavld ir. Cildi yumuş besler.
Ankara kazalarında biribiri arkasına kurularak Demokrat Partinin kuvvetli teşkilâtına katılan yeni müteşebbis heyetlerini ve sayıları artan üyelerinin isimlerini ııcşre devam ediyoruz :
Bal A İlçesi Büyük Boyalık küyll müte-tjebbls heyeti : Bnskaıı: Sahi Aralan, Ban kan yardımcısı; Necip TUrkor, Üyeler: Muharrem Tllrk, Arnp Altuntag, flaman Altuntag.
BUyük Boyalık köyllnUn hcmoıı bütün sakinleri Demokrat Partinin faal üyeleridir :
Sait Asımı, sanıl Er. Hamza Altıntaş. Seyit Er, Arap Evci, Zülblye Evci, Beyzade ErtUrk, Sadrlye ErtUrk, Bayram Aslan, Zllrlye ErtUrk, Ömer Aslan, Yusuf Çelik. Nuri Sungur. Muharrem Yücel. Muştulu Aslan, Cemul öztürk, Movlût TUr-ker, Hasan Dofcan, Bayram Altıntaş, Ab-durrahman Tosun, Zahire Aksungur, Hüseyin Altıntaş, Halil Tosun, 2(İriye Tosun, Dündü Aslan, Gülistan Tosun, Zeynep Tosun, Itnyrlnı Altınta.-j, Gül Aslan,
Aslan, Dündü Er, Tahsin ErtUrk, Ümmll-lınn Ttlrkor. Zeynel Tosun. Comllo öztUrk, | Tovflk Aslan. Fatma Aslan. Mehmet Te- j sun. Şovker Doftan, Aglr Aslan, Ali Altıntaş, Şaban. TUrker, Hüseyin Doğan. KAzmı Altıntag, Elvan Yalcın, Ayşe Aksungur. Bayram Tosun, Mustafa Tosun, Hasan Tosun, Şükrü ÖztUrk. Kemal öz- I türk. Voli ÖztUrk. Kemal Dofian, Patına ! Aslan. Havva Altıntag, Hasan Pancar, Sn- j ml Yalcın. Sultan Aslan. Yusuf Koc. Ab- ı dl. Sabin, Petek Koc, Semsi Aksungur, | Telli Aslan. Neslbe Er, Fidan Altınta.-i. Hacı Bekir. Hakkı Cömct, Fatma Altıntaş. Kaııiıııe, Altıntaş, Fatma Tosun, Nazmı- ı ye ErtUrk, Fatma Altınlar), ÜnuııUtıaıı Altıntaş Necip TUrker, Osman Er. Arap Al | tınlat). Naclp TUrker,' Osman Er. Ayge TUr ker. Hasan TUrker. Zeynep ErtUrk, Besim Asluıı. Sultan Koc. Osman Aslnn. Hanım öztürk, Sal&lıaâdln Aslan, Sadullnh Tosun. Ziya ErtUrk, Hacı Koc, Hızır Altıntag. Sallın Şahin, Aziz Aksungur. Mehmet-Aydın, Makbule Tosuıı, Şerife Tosun, Bayram Altıntaş, Hüseyin Altıntaş, Yahya Altınlag, Yusuf Aksungur, Necibe Öztürk.
Neyzen Te
Büyük hiciv üstadı şiirlerini bir araya to
Azabı Mukac
Güzel bir kapak içinde, kitap haline
İstanbul'da satış yerleri : Ankara Cadde tabevi, Beyoğlu'rıda Kitabsaray.
Taşra içirt Cağafoğlu, Kardeşler Matbaas Yayınevine müracaatla gönderilir.
Sayfiye meraklılaı
tın'/]n cuiılılr ıınsro lrıı»n
Sayfa:6
ZAFER
Soldan safra :
1 — Kuvvetli rUzgûr. bir renk. 2 — Zaman taksimatı, atee, bir utuv. 0 Bir kumaş. kör. 4 - Bir renk hepsi uıann-aıııa bir sıfat. 5 — Basa gelenlerden, bir çiçek. 6 — Ölüden kalan, günlerden bir
gün 7 — Bir ecnebi parası, bir uzuv. 8 — Tersi bir cins deli. 9 — Bazan. 10 — Nota. bir meyva. 11 — Bunama, bir hayvan rengi. Yukardan asaCı :
1 — Ankaranın bir kazası, evin taksimatından 2 — Rey. bir sayı, bir hayvan. :i — Bir kıt a. 4 - Gelibolu civarında bir yer. 5 — Çiftçinin kullandığı 6 — Bir otomobil markası. 7 — Bir din udıı-mı. kavanozun içi. 8 — Teccssüs. 9 — Amorlkadn L.lr yer. 10 — Nota. eski bir tasıma vasıtası, sanat. 11 — Tatlı sıcaklık, yarış.
Dünkü bulmacanın halledilmiş şekli
Soldan sağa : 1 — Samur kürk. 2 — Kara oya. 3 — As, Rahne. ut. 4 — Rey. Lut. Alu (ulu) 5 — Tren. Arus 6 — Kamus. Alsas. 7 — Ömer Tege. 8 — Pik, Yem. Lak 9 — Yanak. Çl. 10 — Serenat. 11 — Para kazan.
Yukurduıı asagı: 1 — Kart köpek. 2 — Seramik. 3 — Ak. Yomek. Sa. 4 — Mar (ram). Nur. Yer. 5 — Ural. Yara. 6 — Ralıub (buhar). Benek. 7 — Kont, Manû. 8 — Üye, alt. Kaz. 9 — Ra, Arşen. Ta. 10 — Ulu ağaç. 11 — Otuz sekiz.
PERŞEMBE — 5.5.1949
7.28 Açılış ve Program. — 7.30 M. S. Ayarı. — 7.30 Müzik: Nes'ell Uyanış (Pl.) 7 45 Haberler. — 8.00 Müzik : Şarkılar. (Pl.) — 8.15 Konuşma: (Sabah Sohbeti).
— 8.25 Müzik: Hafif Orkestra Eserleri (Pl.)
— .00 Kapama.
1228 Açılış ve Program. — 12.30 M. S. Ayarı. — 12.30 Müzik . Peşrev, Taksim ve Şarkılar. — 13.00 Haberler. — 13.15 Müzik : Radyo Salon Orkestrası. — 13.30 öfcle Gazetesi. — 13.45 Müzik: Salon Orkestrasının Devamı. — 14.00 Kapanış.
17.58 Açılış ve Program. — 18.00 M. S. Ayarı. — 18.00 Müzik: Dons MUzlft! (P1.)
— 18.30 Müzik: Jumplnc Jacks (Pl.) — 18.45 Müzik: Şarkılar. — 19.00 M. S. Ayarı.
— 19.00 Haberler. — 19.15 Geçmişte Bugün — 19.20 Müzik: Yurttan Sesler. — 19.60 Müzik: İnce Saz (Deslre Şarkıları).
— 20.15 Radyo Gazetesi. — 20.30 Serbest Saat. — 20.35 İfüzlk: Mandolin Birliği. — 21.36 Unesco Gazetesi. — 21.15 Müzik: Senfonik Müzik (Pl.) — 21.45 Konuşma (Safc-lık Saati). — 22.00 Müzik: Dans Müziği (Pl.) — 22.45 M. S. Ayarı ve Haberler. — 23.30 Program ve Kapanış.
. Sen hapisaneden kaçtıktan sonra Beynevid'de yaşamışsın» dedi. Basri:
«— Sen hapishaneden kaçtıktan sonra Beynevid'de yaşamışsın» dedi.
Başkan:
— Senin gibi bir centilmen dağlarda yaşar mı?» dedi. O zaman, Kocaeli canavarından umulmadık bir cevap çıktı: «Ben insanlardan kaçtım».
Öldürülen Asım'ın üzerinde bulunan tehdit mektupları okundu. Basri bunları da inkâr "etti.
Bundan sonra Basri'ye yataklık ettiği söylenen Tevfik dinlendi Tevfik, Basri'yi tanımadığını bildirerek ilk ifadesini jandarmanın tehdidi ile verdiğini ilâve etti.
Şahitlerden Mustafa Kop, Asım Kuyucu bana gelip «Basri beni öldürecek» diye dert yandı. Asım'ı öldüren Basri Ersoy'dur. Asım'ın ölümünden sonra jandarmalar. Basri'yi araştırırken ben de bulundum. Basri bundan şüphelendiğinden bana bir tehdit mektubu gönderdi.» dedi.
Öğleden sonraki duruşmada, şa-
Yeni neşriyat:
Pervin
Cenani Kandiya tarafından yazılan 4 perdelik manzum facia, Ankara'da Recep Ulusoğlu Basımevi tarafından yayınlanmıştır. 150 kuruş fiatı olan bu kitabı tavsiye ederiz.
Üretim
Yurt hayvancılığının gelişmesine hizmet etmek gayesiyle (Üretim) i-■imli aylık bir dergi yayınlanmasına başlanmıştır. Bu kıymetli derginin ilk sayısında hayvancılık mesleğiyle ilgili bir çok imzaların değerli yazıları vardır. Tevsiye ederiz.
Yaprak
Genç edebiyatçılarımızın 15 günde bir neşrettikleri (Yaprak) gazetesinin 9 uncu sayısı Orhan Veli Ri-fat, Sabahattin Eyüboğlu'nun güzel yazılariyle çıkmıştır. Tavsiye ederiz.
ZAFER'in Abone Şartları
Memleket içi 12 aylık ....................... 2b Lira
ZAFER'in ilân Ücretleri
Baslık .............................. 15 Lira
2. ve 3. cü sayfada Sın. 4 »
1. cu aay:a(ıa Snı. 3 »
6. vc- 6. cı safyuda Sın. 2 )
Duğum, Nikah, Nl.-jan. ölüm ve Mc-vlût İlanları 6 santimi geçmemek tjarllyle 16 lira
Kocaeli canavarı
Basri, ben insanlardan kaçtım!., diye bağırdı
Basri Ersoy bir şahit için; "Eğer onun sözüne inanırsanız ben idama razıyım,, diye bağırdı
Adapazarı, (Hususî) — Kocaeli canavarı Basri Ersoy'un duruşma sına bugün devam edildi.
Celse açıldığı zaman, Mahkeme Başkanı, sanıktan, Beynevid köyünde Asım'ı neden öldürdüğünü sor sordu. Basri, suçunu' katiyetle inkâr etti.
hit Şuayip Gök, Mehdi Kop dinlendi. Mehdi şöyle dedi:
.— Kardeşim Fevzi'ye Asım demiş ki: «Basri Geyve yolunda otobüs soyâcak, yardım edersen iyi hisse alırsın.» Kardeşim bu teklifi kabul etmeyip İstanbul'a gitti ve hâdiseden sonra soyguncuları ihbar etti. Basri bu halden hiddete kapılarak Fevzi'yi öldürmek istedi. Bunu da Asım Fevzi'ye söyledi. Fevzi mna onun eşkâlini tarif etti.
Bir gün bu tarif edilen şekilde bir şahsı köyümüzde gördüm ve takip ettim. Berber Kâmil'in evine giriyordu. Jandarmaya haber vermem üzerine ev sarıldı ise de Basri kaçtı, böylelikle Asım'ı öldürdü.»
Şahit konuşurken Basri bir anda verinden fırl^'ip şahidin üzerine vürüdü ve bağırarak:
Böyle cahillerin sözlerine inanarak bana hüküm verecekseniz ben şimdiden idam edilmemi istiyorum. İpimi kendim çekeceğim» dedi.
Reis, Basri'yi sükûnete davet etti ise de, Basri sözlerine devamla «Allahsız herif» dedi.
Basri, şahidin ifadesini kabul et medi. Avukatı, pphit Mehdi'nin yalan şehadette bulunduğunu ve tevkif edilmesini istedi ise de hâkim bu teklifi reddetti.
Bundan sonra dinlenen 5 şahit de aynı yolda ifade verdi. Duruşma 8 hazirana bırakıldı.
Berlin meselesi
( Baş tarafı 1 incide )
geçirilmesi icabeden bazı teferruata aid noktalar kalmış olmakla beraber tahsisen bir anlaşmaya varıldığı söylenebilir. Almanya'da kabul ettirilmiş bulunan ve görüşmelere konu teşkil eden tahditlerin hepsi karşılıklı kaldırılacaktır. Bir müddet ara verildikten sonra dört dışişleri bakanı konseyi bir toplantı yapacaktır. Konsey, Almanya'ya ve Berlin'de mevcut duruma ait meseleleri ve bu arada Berlin para işini de gözden geçirecektir.
Teferruat süratle halledildiği takdirde perşembe günü Grenviç aya-rile öğle vakti dört memleket başkentinde, ayni zamanda varılan anlaşma metni bir tebliğle yayınlanacaktır.
Berlin ablukası 13 mayısta kalkacak
Nevyork, 4 a.a. — (United Press) Londra'dan alınan malûmata göre, Sovyetler Berlin ablukasını ve Batı devletleri de mukabil ablukayı 12 mayıs tarihinde kaldıracaklardır. Dört Dışişleri Bakanları Konseyi ise, 23 mayıs tarihinde toplanacaktır.
Sadak'ın hastalığı
( Baş tarafı I İncide )
ği varit görül p^emektedir.
Temas ettiğim çevrelerde şimdilik yalnız Sadak'ın vaziyeti üzerin de durulmakta ve onun da, ancak sıhhî durumu düzeldikten ve Türkiye'ye avdetinden sonra bir karar alınacağı anlaşılmaktadır.
Seyahat etrafında, bazı milletvekilleri tarafından önergeler hazır -lanacağı ve meselenin Mecliste konuşulacağı haber verilmektedir.
Dün Anadolu Ajansı bu hususta şu haberi vermiştir:
Londra, 4 (a.a.) — Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, France - Press ajansı muhabirine verdiği bir demeçte, »yakında istifa edeceğim hakkında Türk basınında yayınlandığı söylenen haberler tamamen asılsız ve gülünçtür» demiştir. Bakan öbürgün uçakla Londra-dan Ankara'ya hareket niyetinde olduğunu tasrih etmiştir.
Beykoz Atina'da berabere kaldı
Atina, 4 (Hususî) — İstanbul'a dönmek üzere Atina'ya gelmiş olan Beykoz takımı, Yunan başkentinin en kuvvetli takımlarından olan Panyanyos'un bir maç yapmak teklifini kabul etmiş ve bugün yapılah bu karşılaşma 1 - 1 beraberlikle sona ermiştir.
Demokrasinin tarifi nedir?
Mütecavizin tarifinden sonra şimdi bir de bu iş meydana çıktı
Paris, 4 (a.a. — Birleşmiş Millet-letlerilmî ve kültürel eğitim teşkilâtı (Unesco) mütehassısları demokrasi kelimesini tarif etmek üzere burada toplanacaklardır.
Milletlerarası anlaşmazlıklarda esaslı tabirler üzerinde bir anlaşmanın mevcut olmadığını farkeden Beyrut'taki Unesco genel Konferansı geçen sene bu kararı vermiştir.
Bu tabirler Kembriç Üniversitesinden Dr. Evving, Şikagc'lu profesör Quincy, Nangpur lu pıofesör Fessop Puntamberka, Fransız sosyalist muharrirlerinden Emmanuel Meunier, Varşova'lı profesör Osso-wski ve diğer bazı sosyolog, hukuk çu ve Milletlerarası politika felsefe-
Unesko'
nun
Türkiyedeki kurulu
Unesko Türkiye Genel Kurulu pazartesi günü Ankara Üniversitesi Dil, Tarih - Coğrafya Fakültesinde Abdülhak Hâmit salonunda ilk toplantısını yapacaktır.
Bu toplantıya yurdumuzda bulunan resmi ve hususî bütün talim ve terbiye kurulları tarafından seçilecek olan 61 temsilci iştirak edecektir, Milli Eğitim Bakaflı Tahsin Banguoğlu toplantıyı bir nutukla açacaktır.
İçtimada Unesko Türkiye Millî Komisyonu talimatnamesi projesi tetkik edilecek, program komisyonu seçilecektir. İdare Heyeti de intihap olunduktan sonra Kurulun 1950 toplantısının yeri ve mahalli tesbit olunacaktır.
C.H.P. deki telâş!
( Baş tarafı 1 incide )
komisyon kurulmuştur.
Bu komisyon Halk Partisi Kurultayından evvel program ve tüzük üzerinde gerekli tadilleri yapacaktır. Partinin geçen Kurultayı milletvekili namzetlerinin yüzde yetmişinin mahallî Parti teşekküllerince tesbiti esasını kabul etmişti, bu v yet karşısında bügünkü milletve -killerinin çoğu mahallî listelere girmekten ve seçilmekten ümit kes miş bulunmaktadırlar.
Bu vaziyette seçim kabiliyetleri az veya hiç olmıyanları, ancak bir parti listesinin himayesine sığınanları telâş almıştır. Bunlar namzet leri eğer mahalli teşkilât gösterirse hiç seçilmiyeceklerine ve ikbale ar tık elveda diyeceklerine kani bu lunmaktadırlar. Bundan dolayı şim
Veteriner Fakültesi fakülteler birincisi
Ankara Üniversitesi Talebe Birliğinin tertiplediği Fakülteler arası futbol karşılaşması dün Ankaragü-cü stadında yapılmıştır. Sadettin, İh san, Ahmet, Bülent, Muzaffer, Haluk, Hüsnü, Vedat, Ali, Sabahattin, Nevzat'tan teşekkül eden Veteriner Fakültesi futbol takımı Fakülteler arası birincisi olmuştur.
Şampiyonluk mükâfatı Rektör Enver Ziya Karal tarafından alkışlar arasında Veteriner Fakütlesi takımına verilmiştir.
İzmir'de bir hastane İzmir. 4 (Telefonla) — Şehrimizde işçi nüfusunun fazla bir miktar olduğunu göz önüne alan İşçi Sigortaları Genel Kurumu 150 yataklı ve tam teşkilâtlı bir hastanenin kurulması için hazırlıklara başlamıştır.
Cebecide kadınlar kavgası Cebecide Misafir sokağında oturan Ümran Öztekin, kız kardeşi Ru-han Kurak aynı yerde oturan Hatice Varlık ve Sıdıka Düzkaya çocuklarının oyunlarında çıkardıkları kavgadan dolayı evvelâ sözle kav gaya tutuşmuşlar sonra saç saça baş başa girmişlerdir. Kavga mahalleyi sarmıştır. Etraftan yetişenler kadınları ayırmışlarsa da döğülenler-den Ümran hamile olduğundan has-lahaneye kaldırılmıştır.
Lokanta ve Otel İşçileri Sendikasının konferansı Ankara Lokanta ve Otel işçileri Sendikası tarafından tertip edilmekte olan seri konferanslardan birincisi Sendika Başkanı İsmail A-ras tarafından dün İnci Gazinosu salonlarında verilmiştir. Kalabalık üyeler tarafından alâka ile takip e-lilen bu konuşmada işçilerin haklarından ve vazifelerinden bahsedilmiş ve mesleki muhtelif konulara emas olunmuştur.
Yugoslavya Amerikan
sermayesini davet ediyor
Belgrad, 3 a.a. (United Press) — inanılır bir kaynaktan teyid edildiğine göre, Yugoslavya yakında A-merika'dan 20 - 30 milyon dolar kredi istıyecektır. Vaşington'daki Yugoslav Büyük Elçisinin de Amerikan oankaları nezdinde hususî sermayeler elde etmek imkânlarını araştırdığı ilâve edilmektedir.
Yugoslavya'nın kominformla olan münasebetlerinin nazik durumu yükünden kredi görüşmelerinin teferruatı gizli tutulmaktadır.
Picasso'nun «Sakin Hayat» mı çaldılar
Nis, 3 a.a. (Reuter) — Picasso'nun «Sakin Hayat» isimli meşhur tablosu dün Antibes müzesinden çalınmıştır.
KİRALIK APARTIMAN ARANIYOR
Maltepe, Demirtepe ve Sıhhiye civarında dört odalı apartmanı olanların 15315 şe telefon etmeleri rica olunur. 3u- -İ/L.
— VARYETE —
Mümtaz Zeki'nin Şiirleri
ÇIKTI
Tevzi yeri: BERKALP Kitabeyi
OLŞCLCOLCCL ktLZ.
?M25 ty,121#0-$nkaM
Apartıman Aranıyor
Tercihan şehre yakın bir mevkide 2-3 odalı müstakil bir daire aranmaktadır.
Her gün saat 18 den sonra Zafer gazetesinde Cehdi Şahingiraya müracaat. Telefon: 15315 40—M.
Tekâmül
KİRALIK BÜYÜK EV
Kavaklıdere'de on iki odalı, kaloriferli, telefonlu, elektrik ve terkoslu. garajlı, geniş bahçeli manzaralı müstakil büyük bir
Tekâmülde son merhale diye bir şey yoktur.
Bu iddiaya misal bulmak için uzun uzadıya kitap karıştırmağa ne hacet? İşte size hakikî hayattan bir örnek ;
Özkan Kardeşler
Ticarethanesi, ipekli ve pardesiilük kumaş noksanını da