(Ctrl+F) tuşlarına basarak kitap içinde metin araması yapabilirsiniz
Önsöz
Biri riyaziyeci, öteki ünlü filozof olmak üzere iki Heraklit vardır.
Eski çağlarda felsefe ve ilim alanında en parlak güneşlerden biri olmuş olan filozof Ayasloklu Heraklit’in eserleri kaybolmuş, kalan derme çatma parçalan eski Yunancadan bütün dünya dillerine çevrildiği gibi, biz de M. Solovin tarafından fransızcaya yapılan son ünlü tercümeyi ve bu tercümeye Anatol Frans tarafından yazılan önsözü aynen alarak şu küçük kitabı bastırıyoruz.
Bizde bu bahse dair şimdiye kadar yazılan perakende satırlar toplansa ancak bir sayfalık kadar bir şey tutar. Bu sebeble şu filozof hakkında V. Broşar tarafından sekiz-on mühim kaynağa gitmek suretiyle toplanmış ve kitaba Anatol Frans tarafından yazılan önsözde bulunmamış olan malumatı da buraya koymayı faydalı gördüm:
Yunan filozoflarından Heraklît Ayaslok’da (1) İsa’nın doğumundan aşağı yukarı 576 yıl önce doğmuştur, ölümü 480'e doğrudur. Zengin ve nüfuzlu bir ailedendir. Yurdunu alt üst eden siyasal mücadelelere atılmış ve zadegan tarafını tutmuştur. Vatan. daşlan tarafından sevilmemiş gibi görünür. Zaten hayatı hakkında malûmat pek az ve bazı tarihçilerin şehadetleri de şüphe götürür bir mahiyettedir.
Diyojen Laerse tarafından hastalığına ve ölümüne dair verilen malûmat ta böyle olduğu gibi dinsizliğinden dolayı işkencelere uğradığına dair hıristiyan tarihçilerin yazıları da bu kabildendir.
Teofrast, fevlesofun yaradılışta gamlı olduğunu söyler; eserlerinden elde kalan parçalar da bunu doğru gösterir bir haldedir. Fakat Diyojen Laerse tarafından filozofun insanlardan kaçar bir tabiatte olduğuna dair anlatılan fıkralar kanaat verici bir mahiyette değillerdir.
Demokrit’in her şeyi gülerek, Heraklit’in ağlayarak karşıladıkları da bir masal olmaktan ileri geçecek kuvvette değildir. Kimlerden ders gördüğü de pek bilinememektedir. Kısenofan’m çömezlerinden olduğu hakkmdaki rivayette de isabet yoktur. "Tabiata Dair" ismiyle yazdığı kitabını Aristo da, Lükres de muğlak bulurlar. Nitekim, filozofdan elde kalan parçalar da bu haldedir.
Gene bu parçalarda filozofun gururu, nefsi hakkındaki yüksek itminanı göze çarpar, Ve kendisinin yalnız başına binlerce ve binlerce şahsiyetlere üstün olduğu kanaatinde bulunur.
Yunan felsefe tarihinde Heraklit’in yeri çok yücedir. Kendinden evvelki milletlerin 'hiçbirine bağlanmıyarak, ortaya hem genel telâkkilere, hem de diğer filozofların nazariyelerine tamamen karşı olarak yepyeni ve pek derin felsefî bir mezhep atmış ve bunlar sonraları Eflâtun üzerinde önemli tesirler yapmış ve bunların ruhlarını Eflâtun kendi sistemine sokmuştur. Daha daha sonra Stoi- siyenlerce benimsenen fizik, gerçe bir takım değişiklikler görmüş olmakla beraber filozofun fizikinin ikinci nuhası sayılsa yeridir.
Keza filozofun görüşünden büsbütün uzak düşünür sayılan Anesidem gibi bir takım filozoflar kendisinden hem de çok canlı meselelerde mühim fikirler almışlardır.
Heraklit: ne tarafa baksa hiçbirinde doğru bir bilgi bulmadığını, insanların ezeli hakikatle bir türlü uzlaşamadığım söyler. Onun gözünde bir dünya nizamı yoktur; hakikat de kendisine inamlmaz bir halde görünür ; kulaklarına vurduğu zaman bile onun sesine sağırdır. Ancak Yunanistan’ın yedi hakimi müstesna olarak, büyük şöhret kazanmış olan adamların hiç birinde kıymet bulmaz: Heziyod’a, Homer’e, Fisagor’a, Kısenofan’a amansız bir halde hücum eder.
Felsefî mektebi, Ele mektebi ile taban tabana zıtdır. Ele mektebi kesim olarak bir ve hareketsiz varlık kabul etdiği halde Heraklit, her tarafta çokluk ve değişiklik görür; dünyada hiçbir şeyin, hiçbir an kendi kendinin ayni olarak durmadığını kabul eder. Her şey, her an değişir, geçer, ölür. Şu sözü nesilden nesile intikal etmiştir: Her şey akar... Ayni nehirde iki kere yıkanılamaz. Daha açık olarak : Sabit hiçbir şey yoktur; her şey olur ve bir öbürüne zıtdan geçer. Eşya birbirine girer; zıtlar birbirinin aynidir; nöbet nöbet en makûs şekiller alan., daima seyyal bulunan ayni bir varlıktır: Gündüz gece olur, gece gündüz olur. Küçük büyür, görünmez olan görünür. Yüksek, alçak; zararlı, faydalı; başlangıç, son; fanî, bakî aralarında fark yoktur. Yaz ve kış, harp ve sulh ayni şeylerdir... Her şeyin hamuru olan çamur durmaz, dinlenmez yeni yeni şekiller alır...
Eşya böyle mütemadiyen bir zıtdan ötekine geçer. Ve o, bundan, savaşın kâinatın anası ve melikesi olduğu sonuçuna varır; dünyanın hukuku ve nizamı savaşdır, der ve birbirinden ayrı şeyler birleşir, her yerde birbirine makûs tevettürler görünür, keman ve lir buna misaldir...
Zıtların varlıkla yokluğun ayniyetini daha ozaman gördüğünden dolayı bir vakit sonra filozof Hegel, Heraklit’i uzun uzun övecektir...
Filozof böyle her şeyde zıtlar ve savaş görmekle beraber yine her şeyde ve ayni sebeple vifak ve ahenk bulur. Zıtlar birlik içinde birleşirler. Onların hepsi kendi kendinden, ayni bir şeyden ayrılan ve yine birleşen bir asıldan gelirler. Bütün bu zıtlardandır ki, gözleri kamaştıran dünyanın şu ahengi doğar...
Birbiri ardından bu kadar türlü şekiller alan bu tek varlığa Heraklit ateş der. Dünyalar, der, ne Tanrıların eseridir, ne de insanların; o her zaman vardı, vardır ve ıııüeb- beden var olacak, yanacak ve kanununa göre sönecek olan bir ateşten ibarettir.
Her şeyin esası olarak tanıdığı bu ateş hakkında ne tarihçiler, ne de tenkitçiler ittifak etmemişlerdir.
Zeller’e göre bu kaziye şuurî bir tefekkür üzerine metafizik bir prensipten doğmaz. O, Heraklit’in görüşünün esasda bir fizik görüş olduğunu reddetmez. Filozofun muhayyilesi, onun her yerde gördüğü değişme kanununa fizik bir remz katar; şuuru genel fikir ile bu fikrin ifade olunduğu şekil arasım ayırt edemez. Yahut ilk ateş duygularımızın bildirdiği ateş değildir; hareketsiz, vasıf itiba-
rile daima ayni halde duran ve diğer eşyanın teşekkülüne yarayan bir cevher de değildir.
Bu faal bir prensiptir; anasırın ruhudur; kâinatın her bir kısmında ezelden beri seyreder ve eşyanın mütemadi, sonsuz değişmelerine vücut verir.
Ateşin şuaı yahut şimşek sıcak unsurdur, sıcaklığın prensibibir. Kendisinin buna esir adını vermiş olması da muhtemeldir: Bu esas ateşin tekâmülü ve tahavvülleri tesadüfi olarak vukua gelmez ; bilâkis herkes tarafından itaat olunan ve tanrısal hükümleri değişmez bir kanuna tabidir; bu kanuna da tâlig veya zaruret denir. Bu suretle kendini ayırt etmeksizin dünyaya hayat veren, dünyayı çeviren bir nazım kuvvet vardır. Dünya ile Tanrı arasında bir ayrılık yoktur. Biri ötekine devam üzere bağlıdır. Bu aklıkül ateşden ayrı bir şey değildir. Sonraları Heraklit akidelerini kendilerine mal edecek olan Stoisiyenler, bu ateşe artist ve makul vasfını vereceklerdir.
İşte Heraklit’in felsefe akidesi, ana hatlarıyla budur.
Bu, Eleatlannkinden ayrılmakla kalmaz, açıktan açığa dinamik seciyesile Empedokl’den, Anaksagor’dan, Demokrit’den de ayrılır. Burada Heraklifin fizikinden veya dönyala ı tekevuününü ve dünyaların anlayışından ve teferruatından bahse mahal yoktur.
İlim hakkmdaki nazariyesine gelince: Buna dair elde pek az bir şey vardır. Duyguları yalancı bulur, muhakemeyi duygulardan üstün tutar.Bu bahsi derinleştirmiş değildir. Kendisinden kalan sözler arasında ahlâkî, siyasî, dinî olanlar vardır. Hayvanlar gibi yaşayan, yiyip, içip döl yetiştirip kalan,yüksek bir ülkü- arkasından gitmiyenleri tezyif eder. Bahtiyar olmak insanın kendi elindedir, der: Dünyanın nizamına uymalı; o nizama ki, nasıl olmak lâzımsa daima öyledir..." der.
Devletlerin selâmeti için—kanunların her şeyin ve herkesin üstünde tutulmasını lâzım görür. Bir millet vatanını korumak için nasıl ölmesine dögüşürse, kanunları için de ayni fedailik gösterilmesini elzem bulur.
Kanunların üstünlüğü ne tek bir kuvvetin, nede en iyiye itaat etmeği bilmiyen ve kendinden yukarı bir şey anlayamıyan çokluğun tahakkümüne feda edemez. Din bahsinde halkın akidelerine dil uzatmaz, bilâkis bunlara büyük bir saygı gösterir. Kâhinlere
inanır. Jüpiter den, Apollon’dan saygı ile bahseder. Anlaşılmıyan nokta §u itikattan felsefî mezhebi ile nasıl telif edebildiğidir..
t 15-8-935, Erenköy H. Rifat
Önsöz
Çocukluğunda eski gırek dilini ana dili gibi öğrenmiş ve daha sonra kendisini felsefeye vermiş olan genç âlim M. Solovin bize Heraklit’den kalarak saklanabilmiş bulunan bir takım parçaların Fransızcaya sadık tercümelerini vermiştir.
Bu tercümeler harfiyen yapılmış bu sebeple metindeki kuruluk ve icaz onlarda da aynen kalmıştır.
Bir şair: Böyle bir işte şüphesiz gönüle yakınlık olmaz. Fakat kitabın, ruhuna girmiş olan biri elimizden tutunca her taraf apaydın... dümdüz olur, diyor.
Halbuki bütün kitabın manasını anlamakta güçlük varsa,elde Heraklit'in kitabının kendisi değil, yalnız bası enkazı olduğuna göre bunların bu faallerinde kimlilerine ermekteki güçlük meydandadır. Ancak kimyanın ve fizikin kurulup, maddenin terkipleri ve değişişleri hakkında söz söylenecek bir raddeye gelinmesi bir çok hallerde ihtiyar filozofun fikirlerinin anlaşılmasını münevver kafalar için kolaylaştırmış.
Heraklit Adalar denizinin bîr kıyısında, gırek dehasının ilk şa’şaasını yaydığı.. İsa'nın doğumundan yedi yüz yıl evvelinden bağlayarak ticaretin, sanayiin, ilmin, edebiyatın, felsefenin içinde geliştiği, büyük limanı, meşhur Artemis mabedi ile ünlü ve feyyaz Ayaslok'ta doğmuştur.
Heraklit’in yetişdiği sıralarda Hanlılara yenilen Lidya’lılar’da Anadolu kıyılarının bu batı sömürgelerini İran Şehinşahlarma teslim ediyorlardı.
Bu yerleri hürriyetle beraber felsefede bırakıp çekiliyor ve Ana Yunanistan’da yeni bir vatan arayordu.
Yüksek bir soydan gelme ve fikren ateşli olan Heraklit vatandaşlarının iranlılara
büyük bir gevşeklikle teslim olmalarına şiddetle hücum ediyordu. Savaşta ölenlerin Tanrılarca da, insanlarca da kutlu, kudsal olduklarını, bu münasebetle söyler.
Halkın kanunlarını, kalelerinin diyarlarını müdafaa eder gibi aşk ile müdafaa etmelerini isterdi. Tüsidit’in anlattığına göre, Pe- rikles tarafından Peloponez savaşının ikinci yılında ölen atmalıları saygı ile anmak için :“Aftnanzn âd/7 kanunlarla idare edildiğini isbat ettiğim zaman onun uğrunda ölenleri kâfi derecede tazim etmiş olurum..» mealinde verdiği söylevin ruhu ile Heraklit’in o isteği arasında bir yakınlık vardır.
Heraklit için en beğenilen idare şekli ne olduğunu bilmek için elimizde hiç bir vasıta yoktur; ancak halkçılığa inanı olmadığım ve tek bir öndere itaati tavsiye ettiğini biliyoruz:
£h iyisi olmak şartile benim için bir kişi on bin kişiye denktir., diyordu.
Bu kitabciğm içinde bulunan kısa fıkraların Heraklit’in kaybolan ve Kâinat, Politika ve îlâhiyat adlarîle üç kısımdan ibaret olan kitabının ikinci kısmına ait olmaları muhtemeldir.
Söylemeğe yer yoktur ki, şu ilâhiyat tabirinin bugünkü anlamile bir münasebeti ve gayrı aklî ve nassî' şeylerle hiç ilgisi yoktur.
Hakikati aramayı kendine iş edinen He- raklit duygulardan ve bayağı ve şüpheli şahitlerden kaçınır. Arayıcıya, en önce kendi kendini müşahede altına almasını tavsiye eder.
Tales’in suda, Anaksimandr’m havada aradığı eşya cevherini bu Ayasloklu ateşte görür.
Kâinatın cevheri, bunların her birinin gözünde her ne olursa olsun, her halde bir idi, ve başlangıcı ve sonu yoktu.
Heraklit’e göre her sey ateşten çıktığı gibi yine ateşe döner. Bu ateş kendisine hareket halinde görünür ve onsuz dünya yaşayamazdı.
İçinde yer eden eşyanın bu sonsuz akışını müthiş bir kuvvetle ifade eder:
“Ayni nehirden ineriz ve inmeyiz, „Yâni da* ha ilk inişde nehir de, insan da değişmiştir. Bu suretle: Dünya hiç bir kimse ve kuvvet tarafından yaratılmış değildir, başlangıcı olmuyan zamanlardan beri vardır, sonu olmayan zamanlara kadar var olacaktır...
Durup dinlenmeden hareket ve değişme halinde bulunan tek bir maddeden mürekkeptir. Ruhcularm insanın mahiyetini gûya ruh Ve maddeden, yâni her şey sayılan bir hiçle hiçden başka bir şey olmuyan bir hepten ibaret göstermeleri boştur. Cennet ve Cehennemli, melekli peygamberli din gibi, tabiî din de gadece bir Tanrı kabulü de renksiz, boştur!. ^Maddenin birliğine müteallik bu telâkkiye Ayasloklu ayni yoldan ezdadın ayniyetini de katar ve bunu çok ilerilere götürerek: Tanrı gece ve gündüzdür, kış ve yazdır, savaş ve barıştır. — İylik ve kötülük tek ve ayni şeydir! demeğe kadar varır.
Ona göre savaş hayatın köksel şartıdır. Bu' bakımdandır ki, Heraklit: insanlar ve Tanrılar arasından ihtilâfı kaldırmaya ve bunun zımnında dünyanın nizamım bozmaya çalışması sebebile Homer’i levmeder.
Dünyaların tekevvününe ait bu görüşler, fikirlerin üzerine tanrısal, müthiş akidelerin çökdüğü ve herkes kesin olarak zorla da olsa aşağı yukarı zamanda ve mekânda sonsuz bir varlık, ebediyet kadar uzun bir zaman yapayalnız durduktan sonra tutup şu dünyayı yaratmak ihtiyatsızlığında bulunmuş, bu yüzden bütün istiklâlini, rahatını kaybetmiş. Bir sınır içinde kalmış, taayun etmiş. Kendi mahlû- katile maddi manevî içinden çıkılmaz zorluklara dalmış, o halde de kadirikül olmak davasından kalmamış» gibi zehablara inanmaya mecbur tutulduğu bir devirde çok güçlükle hazım olunabilirdi.
İşte insanlar onsekiz asır bir kafes içinde hapsolunmuş bir sencap gibi hep bu sistem içinde bunalmış bir halde bırakılmıştır.
İnsanların böyle din boyunduruğundan kurtulup bir Anaksimandr’ın,bir Heraklit’in cür’etinı gösterebilmeleri için nelerden sonra dünyaya Kant’m Laplas’m gelmeleri icabetmiş ve ancak ondan sonradır ki, müsbet bilgilerin keskin gözlerile tekevvün meseleleri ele alınabilmiştir.
Şimdi modern fizik ve kimyaya dair önümüzde yığılı bir halde bulunan bilgilerin bizi, birçok noktalarda grek dehasının ilk tefekkür ve mürakabelerine uygun düşen faraziyelere götürmeleri hayretle seyredilecek bir manzaradır.
Anatol Frans
HERAKLİT
Bu mezhep(?) ebediyen doğru ise de, insan- lar, bunu ne duymadan, nede ilk defa işittikleri zaman bir türlü anlayamamışlardır; bütün eşya hayata bu mezhebe uygun olarak geldiği halde, benim, her şeyi kendi hususî tabiatine göre anlatmak ve gerçekten nasıl peyda olduklarını ortaya koymak için kullandığım sözlerle, usullerle karşılaşınca tema- men bihaber bulunmaktadırlar.
*
Bîr takım insanlar da uyandıkları zaman ne yaptıklarım bilmezler; nasıl ki, * uyurken başlarından geçenleri de unuturlar.
*
Bu sebeple aklıkülü gütmek lâzım. Evrensel olan şey herkese müşterektir ve akıl evrensel olmakla beraber çok kimseler gûya her birinin kendine mahsus bir zekâsı varmış gibi yaşarlar.
*
Saadet cismanî hazlerden ibaret olsaydı yeme kavuştukları zaman öküzleri bahtiyar saymamız lâzım gelirdi.
*
Kanla lekelenenlerin temizlenmeğe çabalamaları boştur. Onlar çamura daldıkları halde çamurla yıkanmağa çalışanlara benzerler. Onları bu durumda bulanlar kendilerine gerçekten deli gözüyle bakarlar. Onların Tanrılardan dileklerde bulunmaları duvarlara söz söylemeği andırır; bu, Tanrıların ve kahramanların asıl tabiatlerinin gerçekten bilinmediğine işarettir.
*
Güneş yalnız hergün yeniden doğmaz, her an da yemlenmektir.
*
Şayet bütün eşya dumana kalbolsaydı onları ancak burunlarımızla tanıyacak idik.
*
Zıtlar uyuşur, ayrı ayrı seslerden en güzel ahenk çıkar; uğraşılarak her şey olur.
*
Beygirin keyfi başka, köpeğinki başka, insanınki başkadır. Eşekler samanı altımdan makbul tutarlar.
*
Tabiat da ezdadı sever ve ahenki birbirine benzeyen şeylerle değil, ezdad ile kurar. Nitekim erkeği kadınla birleştirmiş, yoksa bir cinsi kendi cinsiyle birleştirmemiştir. İlk vifakı birbirine zıt unsurlarla yapmış, birbirine, benzer unsurlarla yapmamıştır.
Sanalda apaçık bir halde tabiatı taklit eder, ayni yoldan, yürür.
*
Resimde beyaz renk kara renkle; san renk kırmızı renk ile karıştırılır, böylelikle suret ile asıl arasında bir benzerlik elde edilir. Musiki ince ve kalın sesleri, uzun ve kısa sesleri ayrı ayrı perdelerde toplayarak tek bir nağme yapar.
Sarf bütün san’atini sesli ve sessiz harfleri birleştirmekle işler. Birlikler parçalardan ve topluluklardan., uygunluklardan ve aykırılıklardan, ahenkten ve ahenksizlikten terekküp eder.
Eşyanın çokluğundan birlik, birliğinden çokluk çıkar.
*
Gerek vahşî, gerek ehlî hayvanlar, gerek havada, gerek toprakta gerek suda yaşayan hayvanlar mevcut kanunlara göre doğar, en yüksek derecelerine kadar gelişir ve göçerler.. Ve dünya her düşen kırbaç ile yönetilir.
*
Ayni nehirden inen kimse hep yeni yeni çayların alındığını görür. Ruhlar da sudan buhar halinde yukarı çıkarlar.
*
Necip bir adama pis olmak veya pislikte durmak yaraşmaz.
*
Daima var olan bir şeyin önünde insan nasıl saklanabilir?
*
Çok kişi başlarına gelen şeyleri gözlerinin önüne getirirler; bunları hatta öğrendikten sonra da anlamazlar, yalnız içlerinden kurarlar.
*
İnsan kendini ümide kaptırmağa umulmadık şeylere rastlamaz. Oysaki bunlara ulaşmak ve içlerine girmek çok güç şeylerdir.
*
Öyle adamlar vardır ki, ne söylemeği ne de dinlemeği bilmezler.
*
insanlar doğunca yaşamak, bu suretle de ölmek ve daha iyisi dinlenmek peşinde gezerler. Arkalarından da yine ölüme yem olmak üzere bir takım çocuklar bırakırlar.
*
Altın arayıcılar çok toprak karıştırır ve az bir şey bulurlar.
*
Şayet haksızlık olmasaydı, insan oğlu hak adını da bilmezdi.
*
Savaşda düşenleri Tanrılar da, insanlarda kutlular.
*
Şanlı ölüm en büyük ödeni —mükâfatı— alır.
*
İnsan ölünce rahat bir gece içinde, büyük ₺ir nur karşısmdadır.
Yaşarken gözlerini yumup uykuya daldığı zaman ölüme dokunur.
Uyanık halinde ise uyuyanın yanındadır.
*
En deneçli — tecrübeli — adamın görüp bileceği ancak bir ihtimalden ibarettir. Fakat hak melikesi yalancıları, yalancı şahitleri elbette tanır.
*
En necip kimselerin her şeyden evvel “üstün tuttukları bir şey vardır ki, o da yıpranıp gidecek şeyler yerine ebedî ündür. Fakat çokluk hayvanlar gibi otlamakla oyalanır.
*
Bütün varlıklar için bir olan tekevvün katiyyen hiç bir Tann veya hiçbir insan yapısı değildir.
O ezelden beri vardı, vardır ve müebbe- den var olup gidecektir; ezelden beri canlı bir ateş ki, değişmez, ölçülere göre yanar ve söner.
Yalnız Hikmeti temsil eden Birlik’e Zös adı verilmiş, verilmemiş, onun için biçtir.
Kanun tek bir kimsenin iradesinin dinlenmesini de ister.
*
Onu duydukları zaman da anlamazlar ve böylelikle sağırlara benzerler. Şu söz onlar için söylenmiş demek olur: Hazır bulundukları halde yokturlar.
*
Hikmete gönül bağlayanlar çok şey öğrenmeğe borçludurlar.
*
Suya kalbolmak ruhlar için ölüm, toprak olmak su için ölümdür. Topraktan su ve sudan ruh doğar.
*
Büyük bir hazakat insana zekâ verip çıkmaz. Öyle olsaydı Hesiod da, Fisagur da, Ksenofan da, Hekate de zeki olurlardı.
*
Akıl tek şu noktada hulâsa olunabilir: Bütün eşyayı idare eden hikmeti bilmek.
*
Homer kurumlardan sopa ile koğulmağa lâyıktı, Arşilok da böyledir.
*
Küstah bir gururu kırmak, bir yangın söndürmekten çok daha lüzumludur.
*
Millet kanunlarını, vatanını korumak yolunda gösterdiği ateşle korumalıdır.
*
Bütün istikametlerinde arayışlar yapılmış iken dahi ruhun sınırlarını çizmek imkânsızdır; çünkü onun derinliğine yetişilemez.
*
En önemli şeylere acele ile hüküm vermeyelim.
*
En iyisi olmak şartile benim gözümde bir adam on bin adama denktir.
*
Ayni nehirden iniyoruz, yahut ayni nehirden inmiyoruz.. Varız, yahut yokuz..
*
Önder olarak beni değil, aklı alıyorsanız, her şeyin birliğe vardığını kabul etmek makul olur.
*
Birbirine zıt unsurların nasıl olup da bir birlik yapacağını bir türlü anlayamazlar. Bu birbirine karşı hareketlerin ahengidir; nitekim kemanda ve udda da böyledir.
*
Zaman, zar ile oynayan bir çocuktur. Zaman, bir çocuğun saltanat çağıdır.
*
Savaş her şeyin anası, herkesin melikesidir. Bazılarını kaldırır, Tanrıların, bazılarını da insan derecesine çıkarır. Bazılarını esir, bazılarını da azatlı yapar.
*
Gizli ahenk, görünen ahenge üstündür.
*
Görülebilen, işitilebilen ve öğrenilebilen her şeyi üstün tutarım.
*
İnsanlar görülen şeyleri tanımak bahsinde kendilerini tamamen bırakır, aldanırlar. Nitekim Homer buna misaldir. Halbuki Homer dirayette bütün Helenleri geçer.
*
İnsanların çoğu Heziyod’u kendileri için üstat sayarlar. Bunlar kanidirler ki, o pek çok şey bilirdi. Hezıyod! O biçare hatta gece ile gündüzü ayırt edemezdi... Fakat hepsi bir yere çıkar...
*
İyilik ve kötülük tek bir ve ayni şeydir.
*
Yukarıya ve aşağıya doğru yol birdir.
*
Deniz suyu suların en temizi ve en tatsızıdır. Balıklar için içilir ve içinde yaşanır bir sudur; insanlar için içilmez ve öldürücüdür.
*
Bakiler fâni ve fâniler bakidir. Bunlar mütekabilen hayat ve ölüm mübadele ederler.
*
Tanrı: gündüz ve gece, kış ve yaz, savaş ve baysal, bolluk ve kıtlıktır. Üzerine dökülen kokulu şeyler dolayısıyla herkesin zevkine göre türlü türlü isimler alan ateş gibi değişiklikler içindedir.
*
Kefaretler, ruha deva olurlar.
*
İnsanların fikirleri çocuk oyuncaklarıdır.
*
İnsanlar her şeyi idare eden aklıkül ile daimî münasebette olmakla beraber aralarında ahenksizlik vardır ve gece gündüz rastladıkları şeyler kendilerine garip görünür.
*
Uykuda imiş gibi davranmak ve konuş* mak doğru değildir. Çünkü uykuda iken de davranır ve konuşur görünürüz.
*
Fânilerin çoklarını taklit ederek, biz bunu an’ane halinde sizden böyle aldık, dememelidir.
*
insanlar uykuya daldıkları zaman evrenle birlikte işlerler.
*
Ateş suyun, su ateşin veya toprağın ve toprak suyun zararına yaşar.
*
insanların fikri genel olarak isabetten mahrumdur; ancak, tanrısal fikir böyle değildir.
*
Bilmelidir ki, harp evenseldir; tüze -adâlet- mücadeledir, ve her şey ihtilâf ve ihtiyaç yüzünden var olur;
*
Bir çocuk bir adamın karşısında, nasıl çocuk halinde ise, bir adam da ihtilâf katkısında öylece çocuk halinde kalır.
*
En güzel maymun insan nev’ile karşılaştırılınca kerih görünür.
İnsanların en akıllısı Tanrıya kıyas edilince akılca, güzellikçe ve.. bütün başka hususlarda bir maymundan başka bir şey değildir.
*
Aptal, her söz karşısında apışır kalır.
*
İçimizde daima ayni şey bulunur: Hayat ve ölüm, uyanıklık ve uyku, gençlik ve ihtiyarlık.. Bunlar mütemadiyen birbirinin içinde kaynaşır.
*
Tanrısal şeylerin çoğu emniyetsizliğimiz yüzünden idrakimizden kaçarlar.
*
Uyanık hallerinde insanların hepsinin birden aralarında müşterek tek bir dünyaları vardır, fakat uykuda her birinin ayrı ayrı birer âlemi vardır.
*
Her şey ateş, ile ve ateş her şey ile trampa edilir; altın eşya, ile ve eşya altın ile trampa edildiği gibi.
Ayni nehirden iki defa inilerek fani bir şeye iki defa dokunmak imkânı yoktur. Çünkü o her an dağılır ve yeni bir terekküp teşkil eder; değişişlerindeki çabukluk ve devam yüzünden eczası birbirine yaklaşır, uzaklaşır.
Kâhin kadın deli bir bal ile ağzından her türlü ziynet ve tasannudan uzak bir takım ağır hükümler savururken, içinde işliyen Tanrının kudretiyle, o sesi binlerce yılın arasından geçer.
*
Delfi'deki kâhinin efendisi bir şey söylemez, bir şey saklamaz, yalnız gösterir.
*
Güneş kendine çizilmiş olan sınırın dışına çıkamaz; yoksa adaletin yardımcıları olan Erinni isimli Tanrılar (1) kendisini keşfederlerdi.
*
Cehaletini ortaya atmaktansa saklamak iyidir.
*
Cesetleri gübre gibi atmak lâzımdır.
(Erinnyes — Eumenides —» Furies: insanları kötülüklerinden dolayı cezalandırmaya memur kız Tanrılar)
*
Köpekler tanımadıklarına havlarlar.
*
Nazır ve kesin hâkim olan güneş her şeyi yerli yerinde tutar, idare eder ve meydana çıkarır.
Bütün yemişleri veren, mevsimleri yaratan odur.
*
Ben kendi kendimi buldum.
*
Gözler kulaklardan daha emin şahitlerdir.
Tanrının her işi güzel, iyi ve haktır: insanlar bilâkis o şeylerin bazılarını doğru, bazılarını da yanlış olarak görürler.
*
Dairenin muhitinde başlangıç ve son birleşirler.
*
insanların zekâsı ve aklı nedir? Sokak gevezelerine dahi kapılırlar ve kendilerine çokluğu hâkim kılarlar. Halbuki bunların çoğu kötü, pek azı iyidir.
Bir gün ötekine denktir.
Ruhları karanlık olanlar için gözler ve kulaklar fena şahitlerdir.
*
Sözlerini duyduğum kimselerden hiç biri, dirayetin bütün diğer şeylerden kökten ayn gayrı olduğunu anlayamamıştır.
Bütün arzularının tatmin edilmesi insanlar için istifadeli bir şey değildir.
*
Hastalık sıhhati kıymetlendirir; fenalığı iyiye, açlığı tokluğa, yorgunluğu sükûna çevirir.
*
İnsanın en büyük meziyeti düşünmektir. Akıl doğru söylemekten ve tabiatı dikkatle gözeterek ona göre yürümekten ibarettir.
*
Düşünmek orta malıdır.
*
Dirayet ve reviyet ile konuşmak için ak* lıkühı iyice benimsemelidir. Çünkü insanlarınn yaptıkları bütün kanunlar cevherlerini oradan alırlar ve her şeye yeter olan ve her şeye hükmeden, her şeye üstün gelen odur.
Zekâ ruh için yaradılış da eşdir ve onunla birlikte gelişmeye müsteittir.
*
Kendi kendini tanımak ve makul olmak yolu bütün insanlara açık bir şeydir.
*
Bir adam sarhoş bulunduğu zaman bir çocuk tarafından dahi sevk olunabilir; mallanır ve nereye gittiğini bilemez; çünkü ruhu ıslaktır.
*
Şiddetli zıya»., bu en uslu ve en iyi bir ruhdur.
*
Seciyesi, insanın iyilik ve kötülük perisidir.
*
Ayasloklular mademki aralarında en fâydalı olan Hermodor’u “içimizde pek hayırkâr biri bulunmamalı, yahut, şayet böyle biri varsa o başka bir tarafa, başkalarının yanına çekilip gitmelidir. „ diyerek kovmuşlardır, kenti çocuklara bırakarak kendilerini hep bir arada assalardı iyi ederlerdi.
*
Tabiat saklanmaktan hoşlanır.
Dünyanın en büyük nizamı tesadüfe atıl- mış bir yığın pislikten başka bir şey değildir.
*
İçinde bir çok ecza bulunan ilâç, sallanmadan da inhilâl eder.
*
Soğuk sıcak olur; sıcak souk olur. Yaş kurur; kuru ıslanır.
*
Her şey ezelî bir sarsıntı içindedir ve hiçbir şey sabit kalmaz.
*
Değişen şey dinlenir. Ayni efendilere mütemadiyen hizmet etmek yorucu bir şeydir.
*
Evrense ateşten doğmadır ve günün birinde yine ateş tarafından yakılacaktır. Bu hadise eğilmez, şaşmaz olan mukadderat elile ezelden beri devir devir tekrarlamaktadır.
Önsöz
Biri riyaziyeci, öteki ünlü filozof olmak üzere iki Heraklit vardır.
Eski çağlarda felsefe ve ilim alanında en parlak güneşlerden biri olmuş olan filozof Ayasloklu Heraklit’in eserleri kaybolmuş, kalan derme çatma parçalan eski Yunancadan bütün dünya dillerine çevrildiği gibi, biz de M. Solovin tarafından fransızcaya yapılan son ünlü tercümeyi ve bu tercümeye Anatol Frans tarafından yazılan önsözü aynen alarak şu küçük kitabı bastırıyoruz.
Bizde bu bahse dair şimdiye kadar yazılan perakende satırlar toplansa ancak bir sayfalık kadar bir şey tutar. Bu sebeble şu filozof hakkında V. Broşar tarafından sekiz-on mühim kaynağa gitmek suretiyle toplanmış ve kitaba Anatol Frans tarafından yazılan önsözde bulunmamış olan malumatı da buraya koymayı faydalı gördüm:
Yunan filozoflarından Heraklît Ayaslok’da (1) İsa’nın doğumundan aşağı yukarı 576 yıl önce doğmuştur, ölümü 480'e doğrudur. Zengin ve nüfuzlu bir ailedendir. Yurdunu alt üst eden siyasal mücadelelere atılmış ve zadegan tarafını tutmuştur. Vatan. daşlan tarafından sevilmemiş gibi görünür. Zaten hayatı hakkında malûmat pek az ve bazı tarihçilerin şehadetleri de şüphe götürür bir mahiyettedir.
Diyojen Laerse tarafından hastalığına ve ölümüne dair verilen malûmat ta böyle olduğu gibi dinsizliğinden dolayı işkencelere uğradığına dair hıristiyan tarihçilerin yazıları da bu kabildendir.
Teofrast, fevlesofun yaradılışta gamlı olduğunu söyler; eserlerinden elde kalan parçalar da bunu doğru gösterir bir haldedir. Fakat Diyojen Laerse tarafından filozofun insanlardan kaçar bir tabiatte olduğuna dair anlatılan fıkralar kanaat verici bir mahiyette değillerdir.
Demokrit’in her şeyi gülerek, Heraklit’in ağlayarak karşıladıkları da bir masal olmaktan ileri geçecek kuvvette değildir. Kimlerden ders gördüğü de pek bilinememektedir. Kısenofan’m çömezlerinden olduğu hakkmdaki rivayette de isabet yoktur. "Tabiata Dair" ismiyle yazdığı kitabını Aristo da, Lükres de muğlak bulurlar. Nitekim, filozofdan elde kalan parçalar da bu haldedir.
Gene bu parçalarda filozofun gururu, nefsi hakkındaki yüksek itminanı göze çarpar, Ve kendisinin yalnız başına binlerce ve binlerce şahsiyetlere üstün olduğu kanaatinde bulunur.
Yunan felsefe tarihinde Heraklit’in yeri çok yücedir. Kendinden evvelki milletlerin 'hiçbirine bağlanmıyarak, ortaya hem genel telâkkilere, hem de diğer filozofların nazariyelerine tamamen karşı olarak yepyeni ve pek derin felsefî bir mezhep atmış ve bunlar sonraları Eflâtun üzerinde önemli tesirler yapmış ve bunların ruhlarını Eflâtun kendi sistemine sokmuştur. Daha daha sonra Stoi- siyenlerce benimsenen fizik, gerçe bir takım değişiklikler görmüş olmakla beraber filozofun fizikinin ikinci nuhası sayılsa yeridir.
Keza filozofun görüşünden büsbütün uzak düşünür sayılan Anesidem gibi bir takım filozoflar kendisinden hem de çok canlı meselelerde mühim fikirler almışlardır.
Heraklit: ne tarafa baksa hiçbirinde doğru bir bilgi bulmadığını, insanların ezeli hakikatle bir türlü uzlaşamadığım söyler. Onun gözünde bir dünya nizamı yoktur; hakikat de kendisine inamlmaz bir halde görünür ; kulaklarına vurduğu zaman bile onun sesine sağırdır. Ancak Yunanistan’ın yedi hakimi müstesna olarak, büyük şöhret kazanmış olan adamların hiç birinde kıymet bulmaz: Heziyod’a, Homer’e, Fisagor’a, Kısenofan’a amansız bir halde hücum eder.
Felsefî mektebi, Ele mektebi ile taban tabana zıtdır. Ele mektebi kesim olarak bir ve hareketsiz varlık kabul etdiği halde Heraklit, her tarafta çokluk ve değişiklik görür; dünyada hiçbir şeyin, hiçbir an kendi kendinin ayni olarak durmadığını kabul eder. Her şey, her an değişir, geçer, ölür. Şu sözü nesilden nesile intikal etmiştir: Her şey akar... Ayni nehirde iki kere yıkanılamaz. Daha açık olarak : Sabit hiçbir şey yoktur; her şey olur ve bir öbürüne zıtdan geçer. Eşya birbirine girer; zıtlar birbirinin aynidir; nöbet nöbet en makûs şekiller alan., daima seyyal bulunan ayni bir varlıktır: Gündüz gece olur, gece gündüz olur. Küçük büyür, görünmez olan görünür. Yüksek, alçak; zararlı, faydalı; başlangıç, son; fanî, bakî aralarında fark yoktur. Yaz ve kış, harp ve sulh ayni şeylerdir... Her şeyin hamuru olan çamur durmaz, dinlenmez yeni yeni şekiller alır...
Eşya böyle mütemadiyen bir zıtdan ötekine geçer. Ve o, bundan, savaşın kâinatın anası ve melikesi olduğu sonuçuna varır; dünyanın hukuku ve nizamı savaşdır, der ve birbirinden ayrı şeyler birleşir, her yerde birbirine makûs tevettürler görünür, keman ve lir buna misaldir...
Zıtların varlıkla yokluğun ayniyetini daha ozaman gördüğünden dolayı bir vakit sonra filozof Hegel, Heraklit’i uzun uzun övecektir...
Filozof böyle her şeyde zıtlar ve savaş görmekle beraber yine her şeyde ve ayni sebeple vifak ve ahenk bulur. Zıtlar birlik içinde birleşirler. Onların hepsi kendi kendinden, ayni bir şeyden ayrılan ve yine birleşen bir asıldan gelirler. Bütün bu zıtlardandır ki, gözleri kamaştıran dünyanın şu ahengi doğar...
Birbiri ardından bu kadar türlü şekiller alan bu tek varlığa Heraklit ateş der. Dünyalar, der, ne Tanrıların eseridir, ne de insanların; o her zaman vardı, vardır ve ıııüeb- beden var olacak, yanacak ve kanununa göre sönecek olan bir ateşten ibarettir.
Her şeyin esası olarak tanıdığı bu ateş hakkında ne tarihçiler, ne de tenkitçiler ittifak etmemişlerdir.
Zeller’e göre bu kaziye şuurî bir tefekkür üzerine metafizik bir prensipten doğmaz. O, Heraklit’in görüşünün esasda bir fizik görüş olduğunu reddetmez. Filozofun muhayyilesi, onun her yerde gördüğü değişme kanununa fizik bir remz katar; şuuru genel fikir ile bu fikrin ifade olunduğu şekil arasım ayırt edemez. Yahut ilk ateş duygularımızın bildirdiği ateş değildir; hareketsiz, vasıf itiba-
rile daima ayni halde duran ve diğer eşyanın teşekkülüne yarayan bir cevher de değildir.
Bu faal bir prensiptir; anasırın ruhudur; kâinatın her bir kısmında ezelden beri seyreder ve eşyanın mütemadi, sonsuz değişmelerine vücut verir.
Ateşin şuaı yahut şimşek sıcak unsurdur, sıcaklığın prensibibir. Kendisinin buna esir adını vermiş olması da muhtemeldir: Bu esas ateşin tekâmülü ve tahavvülleri tesadüfi olarak vukua gelmez ; bilâkis herkes tarafından itaat olunan ve tanrısal hükümleri değişmez bir kanuna tabidir; bu kanuna da tâlig veya zaruret denir. Bu suretle kendini ayırt etmeksizin dünyaya hayat veren, dünyayı çeviren bir nazım kuvvet vardır. Dünya ile Tanrı arasında bir ayrılık yoktur. Biri ötekine devam üzere bağlıdır. Bu aklıkül ateşden ayrı bir şey değildir. Sonraları Heraklit akidelerini kendilerine mal edecek olan Stoisiyenler, bu ateşe artist ve makul vasfını vereceklerdir.
İşte Heraklit’in felsefe akidesi, ana hatlarıyla budur.
Bu, Eleatlannkinden ayrılmakla kalmaz, açıktan açığa dinamik seciyesile Empedokl’den, Anaksagor’dan, Demokrit’den de ayrılır. Burada Heraklifin fizikinden veya dönyala ı tekevuününü ve dünyaların anlayışından ve teferruatından bahse mahal yoktur.
İlim hakkmdaki nazariyesine gelince: Buna dair elde pek az bir şey vardır. Duyguları yalancı bulur, muhakemeyi duygulardan üstün tutar.Bu bahsi derinleştirmiş değildir. Kendisinden kalan sözler arasında ahlâkî, siyasî, dinî olanlar vardır. Hayvanlar gibi yaşayan, yiyip, içip döl yetiştirip kalan,yüksek bir ülkü- arkasından gitmiyenleri tezyif eder. Bahtiyar olmak insanın kendi elindedir, der: Dünyanın nizamına uymalı; o nizama ki, nasıl olmak lâzımsa daima öyledir..." der.
Devletlerin selâmeti için—kanunların her şeyin ve herkesin üstünde tutulmasını lâzım görür. Bir millet vatanını korumak için nasıl ölmesine dögüşürse, kanunları için de ayni fedailik gösterilmesini elzem bulur.
Kanunların üstünlüğü ne tek bir kuvvetin, nede en iyiye itaat etmeği bilmiyen ve kendinden yukarı bir şey anlayamıyan çokluğun tahakkümüne feda edemez. Din bahsinde halkın akidelerine dil uzatmaz, bilâkis bunlara büyük bir saygı gösterir. Kâhinlere
inanır. Jüpiter den, Apollon’dan saygı ile bahseder. Anlaşılmıyan nokta §u itikattan felsefî mezhebi ile nasıl telif edebildiğidir..
t 15-8-935, Erenköy H. Rifat
Önsöz
Çocukluğunda eski gırek dilini ana dili gibi öğrenmiş ve daha sonra kendisini felsefeye vermiş olan genç âlim M. Solovin bize Heraklit’den kalarak saklanabilmiş bulunan bir takım parçaların Fransızcaya sadık tercümelerini vermiştir.
Bu tercümeler harfiyen yapılmış bu sebeple metindeki kuruluk ve icaz onlarda da aynen kalmıştır.
Bir şair: Böyle bir işte şüphesiz gönüle yakınlık olmaz. Fakat kitabın, ruhuna girmiş olan biri elimizden tutunca her taraf apaydın... dümdüz olur, diyor.
Halbuki bütün kitabın manasını anlamakta güçlük varsa,elde Heraklit'in kitabının kendisi değil, yalnız bası enkazı olduğuna göre bunların bu faallerinde kimlilerine ermekteki güçlük meydandadır. Ancak kimyanın ve fizikin kurulup, maddenin terkipleri ve değişişleri hakkında söz söylenecek bir raddeye gelinmesi bir çok hallerde ihtiyar filozofun fikirlerinin anlaşılmasını münevver kafalar için kolaylaştırmış.
Heraklit Adalar denizinin bîr kıyısında, gırek dehasının ilk şa’şaasını yaydığı.. İsa'nın doğumundan yedi yüz yıl evvelinden bağlayarak ticaretin, sanayiin, ilmin, edebiyatın, felsefenin içinde geliştiği, büyük limanı, meşhur Artemis mabedi ile ünlü ve feyyaz Ayaslok'ta doğmuştur.
Heraklit’in yetişdiği sıralarda Hanlılara yenilen Lidya’lılar’da Anadolu kıyılarının bu batı sömürgelerini İran Şehinşahlarma teslim ediyorlardı.
Bu yerleri hürriyetle beraber felsefede bırakıp çekiliyor ve Ana Yunanistan’da yeni bir vatan arayordu.
Yüksek bir soydan gelme ve fikren ateşli olan Heraklit vatandaşlarının iranlılara
büyük bir gevşeklikle teslim olmalarına şiddetle hücum ediyordu. Savaşta ölenlerin Tanrılarca da, insanlarca da kutlu, kudsal olduklarını, bu münasebetle söyler.
Halkın kanunlarını, kalelerinin diyarlarını müdafaa eder gibi aşk ile müdafaa etmelerini isterdi. Tüsidit’in anlattığına göre, Pe- rikles tarafından Peloponez savaşının ikinci yılında ölen atmalıları saygı ile anmak için :“Aftnanzn âd/7 kanunlarla idare edildiğini isbat ettiğim zaman onun uğrunda ölenleri kâfi derecede tazim etmiş olurum..» mealinde verdiği söylevin ruhu ile Heraklit’in o isteği arasında bir yakınlık vardır.
Heraklit için en beğenilen idare şekli ne olduğunu bilmek için elimizde hiç bir vasıta yoktur; ancak halkçılığa inanı olmadığım ve tek bir öndere itaati tavsiye ettiğini biliyoruz:
£h iyisi olmak şartile benim için bir kişi on bin kişiye denktir., diyordu.
Bu kitabciğm içinde bulunan kısa fıkraların Heraklit’in kaybolan ve Kâinat, Politika ve îlâhiyat adlarîle üç kısımdan ibaret olan kitabının ikinci kısmına ait olmaları muhtemeldir.
Söylemeğe yer yoktur ki, şu ilâhiyat tabirinin bugünkü anlamile bir münasebeti ve gayrı aklî ve nassî' şeylerle hiç ilgisi yoktur.
Hakikati aramayı kendine iş edinen He- raklit duygulardan ve bayağı ve şüpheli şahitlerden kaçınır. Arayıcıya, en önce kendi kendini müşahede altına almasını tavsiye eder.
Tales’in suda, Anaksimandr’m havada aradığı eşya cevherini bu Ayasloklu ateşte görür.
Kâinatın cevheri, bunların her birinin gözünde her ne olursa olsun, her halde bir idi, ve başlangıcı ve sonu yoktu.
Heraklit’e göre her sey ateşten çıktığı gibi yine ateşe döner. Bu ateş kendisine hareket halinde görünür ve onsuz dünya yaşayamazdı.
İçinde yer eden eşyanın bu sonsuz akışını müthiş bir kuvvetle ifade eder:
“Ayni nehirden ineriz ve inmeyiz, „Yâni da* ha ilk inişde nehir de, insan da değişmiştir. Bu suretle: Dünya hiç bir kimse ve kuvvet tarafından yaratılmış değildir, başlangıcı olmuyan zamanlardan beri vardır, sonu olmayan zamanlara kadar var olacaktır...
Durup dinlenmeden hareket ve değişme halinde bulunan tek bir maddeden mürekkeptir. Ruhcularm insanın mahiyetini gûya ruh Ve maddeden, yâni her şey sayılan bir hiçle hiçden başka bir şey olmuyan bir hepten ibaret göstermeleri boştur. Cennet ve Cehennemli, melekli peygamberli din gibi, tabiî din de gadece bir Tanrı kabulü de renksiz, boştur!. ^Maddenin birliğine müteallik bu telâkkiye Ayasloklu ayni yoldan ezdadın ayniyetini de katar ve bunu çok ilerilere götürerek: Tanrı gece ve gündüzdür, kış ve yazdır, savaş ve barıştır. — İylik ve kötülük tek ve ayni şeydir! demeğe kadar varır.
Ona göre savaş hayatın köksel şartıdır. Bu' bakımdandır ki, Heraklit: insanlar ve Tanrılar arasından ihtilâfı kaldırmaya ve bunun zımnında dünyanın nizamım bozmaya çalışması sebebile Homer’i levmeder.
Dünyaların tekevvününe ait bu görüşler, fikirlerin üzerine tanrısal, müthiş akidelerin çökdüğü ve herkes kesin olarak zorla da olsa aşağı yukarı zamanda ve mekânda sonsuz bir varlık, ebediyet kadar uzun bir zaman yapayalnız durduktan sonra tutup şu dünyayı yaratmak ihtiyatsızlığında bulunmuş, bu yüzden bütün istiklâlini, rahatını kaybetmiş. Bir sınır içinde kalmış, taayun etmiş. Kendi mahlû- katile maddi manevî içinden çıkılmaz zorluklara dalmış, o halde de kadirikül olmak davasından kalmamış» gibi zehablara inanmaya mecbur tutulduğu bir devirde çok güçlükle hazım olunabilirdi.
İşte insanlar onsekiz asır bir kafes içinde hapsolunmuş bir sencap gibi hep bu sistem içinde bunalmış bir halde bırakılmıştır.
İnsanların böyle din boyunduruğundan kurtulup bir Anaksimandr’ın,bir Heraklit’in cür’etinı gösterebilmeleri için nelerden sonra dünyaya Kant’m Laplas’m gelmeleri icabetmiş ve ancak ondan sonradır ki, müsbet bilgilerin keskin gözlerile tekevvün meseleleri ele alınabilmiştir.
Şimdi modern fizik ve kimyaya dair önümüzde yığılı bir halde bulunan bilgilerin bizi, birçok noktalarda grek dehasının ilk tefekkür ve mürakabelerine uygun düşen faraziyelere götürmeleri hayretle seyredilecek bir manzaradır.
Anatol Frans
HERAKLİT
Bu mezhep(?) ebediyen doğru ise de, insan- lar, bunu ne duymadan, nede ilk defa işittikleri zaman bir türlü anlayamamışlardır; bütün eşya hayata bu mezhebe uygun olarak geldiği halde, benim, her şeyi kendi hususî tabiatine göre anlatmak ve gerçekten nasıl peyda olduklarını ortaya koymak için kullandığım sözlerle, usullerle karşılaşınca tema- men bihaber bulunmaktadırlar.
*
Bîr takım insanlar da uyandıkları zaman ne yaptıklarım bilmezler; nasıl ki, * uyurken başlarından geçenleri de unuturlar.
*
Bu sebeple aklıkülü gütmek lâzım. Evrensel olan şey herkese müşterektir ve akıl evrensel olmakla beraber çok kimseler gûya her birinin kendine mahsus bir zekâsı varmış gibi yaşarlar.
*
Saadet cismanî hazlerden ibaret olsaydı yeme kavuştukları zaman öküzleri bahtiyar saymamız lâzım gelirdi.
*
Kanla lekelenenlerin temizlenmeğe çabalamaları boştur. Onlar çamura daldıkları halde çamurla yıkanmağa çalışanlara benzerler. Onları bu durumda bulanlar kendilerine gerçekten deli gözüyle bakarlar. Onların Tanrılardan dileklerde bulunmaları duvarlara söz söylemeği andırır; bu, Tanrıların ve kahramanların asıl tabiatlerinin gerçekten bilinmediğine işarettir.
*
Güneş yalnız hergün yeniden doğmaz, her an da yemlenmektir.
*
Şayet bütün eşya dumana kalbolsaydı onları ancak burunlarımızla tanıyacak idik.
*
Zıtlar uyuşur, ayrı ayrı seslerden en güzel ahenk çıkar; uğraşılarak her şey olur.
*
Beygirin keyfi başka, köpeğinki başka, insanınki başkadır. Eşekler samanı altımdan makbul tutarlar.
*
Tabiat da ezdadı sever ve ahenki birbirine benzeyen şeylerle değil, ezdad ile kurar. Nitekim erkeği kadınla birleştirmiş, yoksa bir cinsi kendi cinsiyle birleştirmemiştir. İlk vifakı birbirine zıt unsurlarla yapmış, birbirine, benzer unsurlarla yapmamıştır.
Sanalda apaçık bir halde tabiatı taklit eder, ayni yoldan, yürür.
*
Resimde beyaz renk kara renkle; san renk kırmızı renk ile karıştırılır, böylelikle suret ile asıl arasında bir benzerlik elde edilir. Musiki ince ve kalın sesleri, uzun ve kısa sesleri ayrı ayrı perdelerde toplayarak tek bir nağme yapar.
Sarf bütün san’atini sesli ve sessiz harfleri birleştirmekle işler. Birlikler parçalardan ve topluluklardan., uygunluklardan ve aykırılıklardan, ahenkten ve ahenksizlikten terekküp eder.
Eşyanın çokluğundan birlik, birliğinden çokluk çıkar.
*
Gerek vahşî, gerek ehlî hayvanlar, gerek havada, gerek toprakta gerek suda yaşayan hayvanlar mevcut kanunlara göre doğar, en yüksek derecelerine kadar gelişir ve göçerler.. Ve dünya her düşen kırbaç ile yönetilir.
*
Ayni nehirden inen kimse hep yeni yeni çayların alındığını görür. Ruhlar da sudan buhar halinde yukarı çıkarlar.
*
Necip bir adama pis olmak veya pislikte durmak yaraşmaz.
*
Daima var olan bir şeyin önünde insan nasıl saklanabilir?
*
Çok kişi başlarına gelen şeyleri gözlerinin önüne getirirler; bunları hatta öğrendikten sonra da anlamazlar, yalnız içlerinden kurarlar.
*
İnsan kendini ümide kaptırmağa umulmadık şeylere rastlamaz. Oysaki bunlara ulaşmak ve içlerine girmek çok güç şeylerdir.
*
Öyle adamlar vardır ki, ne söylemeği ne de dinlemeği bilmezler.
*
insanlar doğunca yaşamak, bu suretle de ölmek ve daha iyisi dinlenmek peşinde gezerler. Arkalarından da yine ölüme yem olmak üzere bir takım çocuklar bırakırlar.
*
Altın arayıcılar çok toprak karıştırır ve az bir şey bulurlar.
*
Şayet haksızlık olmasaydı, insan oğlu hak adını da bilmezdi.
*
Savaşda düşenleri Tanrılar da, insanlarda kutlular.
*
Şanlı ölüm en büyük ödeni —mükâfatı— alır.
*
İnsan ölünce rahat bir gece içinde, büyük ₺ir nur karşısmdadır.
Yaşarken gözlerini yumup uykuya daldığı zaman ölüme dokunur.
Uyanık halinde ise uyuyanın yanındadır.
*
En deneçli — tecrübeli — adamın görüp bileceği ancak bir ihtimalden ibarettir. Fakat hak melikesi yalancıları, yalancı şahitleri elbette tanır.
*
En necip kimselerin her şeyden evvel “üstün tuttukları bir şey vardır ki, o da yıpranıp gidecek şeyler yerine ebedî ündür. Fakat çokluk hayvanlar gibi otlamakla oyalanır.
*
Bütün varlıklar için bir olan tekevvün katiyyen hiç bir Tann veya hiçbir insan yapısı değildir.
O ezelden beri vardı, vardır ve müebbe- den var olup gidecektir; ezelden beri canlı bir ateş ki, değişmez, ölçülere göre yanar ve söner.
Yalnız Hikmeti temsil eden Birlik’e Zös adı verilmiş, verilmemiş, onun için biçtir.
Kanun tek bir kimsenin iradesinin dinlenmesini de ister.
*
Onu duydukları zaman da anlamazlar ve böylelikle sağırlara benzerler. Şu söz onlar için söylenmiş demek olur: Hazır bulundukları halde yokturlar.
*
Hikmete gönül bağlayanlar çok şey öğrenmeğe borçludurlar.
*
Suya kalbolmak ruhlar için ölüm, toprak olmak su için ölümdür. Topraktan su ve sudan ruh doğar.
*
Büyük bir hazakat insana zekâ verip çıkmaz. Öyle olsaydı Hesiod da, Fisagur da, Ksenofan da, Hekate de zeki olurlardı.
*
Akıl tek şu noktada hulâsa olunabilir: Bütün eşyayı idare eden hikmeti bilmek.
*
Homer kurumlardan sopa ile koğulmağa lâyıktı, Arşilok da böyledir.
*
Küstah bir gururu kırmak, bir yangın söndürmekten çok daha lüzumludur.
*
Millet kanunlarını, vatanını korumak yolunda gösterdiği ateşle korumalıdır.
*
Bütün istikametlerinde arayışlar yapılmış iken dahi ruhun sınırlarını çizmek imkânsızdır; çünkü onun derinliğine yetişilemez.
*
En önemli şeylere acele ile hüküm vermeyelim.
*
En iyisi olmak şartile benim gözümde bir adam on bin adama denktir.
*
Ayni nehirden iniyoruz, yahut ayni nehirden inmiyoruz.. Varız, yahut yokuz..
*
Önder olarak beni değil, aklı alıyorsanız, her şeyin birliğe vardığını kabul etmek makul olur.
*
Birbirine zıt unsurların nasıl olup da bir birlik yapacağını bir türlü anlayamazlar. Bu birbirine karşı hareketlerin ahengidir; nitekim kemanda ve udda da böyledir.
*
Zaman, zar ile oynayan bir çocuktur. Zaman, bir çocuğun saltanat çağıdır.
*
Savaş her şeyin anası, herkesin melikesidir. Bazılarını kaldırır, Tanrıların, bazılarını da insan derecesine çıkarır. Bazılarını esir, bazılarını da azatlı yapar.
*
Gizli ahenk, görünen ahenge üstündür.
*
Görülebilen, işitilebilen ve öğrenilebilen her şeyi üstün tutarım.
*
İnsanlar görülen şeyleri tanımak bahsinde kendilerini tamamen bırakır, aldanırlar. Nitekim Homer buna misaldir. Halbuki Homer dirayette bütün Helenleri geçer.
*
İnsanların çoğu Heziyod’u kendileri için üstat sayarlar. Bunlar kanidirler ki, o pek çok şey bilirdi. Hezıyod! O biçare hatta gece ile gündüzü ayırt edemezdi... Fakat hepsi bir yere çıkar...
*
İyilik ve kötülük tek bir ve ayni şeydir.
*
Yukarıya ve aşağıya doğru yol birdir.
*
Deniz suyu suların en temizi ve en tatsızıdır. Balıklar için içilir ve içinde yaşanır bir sudur; insanlar için içilmez ve öldürücüdür.
*
Bakiler fâni ve fâniler bakidir. Bunlar mütekabilen hayat ve ölüm mübadele ederler.
*
Tanrı: gündüz ve gece, kış ve yaz, savaş ve baysal, bolluk ve kıtlıktır. Üzerine dökülen kokulu şeyler dolayısıyla herkesin zevkine göre türlü türlü isimler alan ateş gibi değişiklikler içindedir.
*
Kefaretler, ruha deva olurlar.
*
İnsanların fikirleri çocuk oyuncaklarıdır.
*
İnsanlar her şeyi idare eden aklıkül ile daimî münasebette olmakla beraber aralarında ahenksizlik vardır ve gece gündüz rastladıkları şeyler kendilerine garip görünür.
*
Uykuda imiş gibi davranmak ve konuş* mak doğru değildir. Çünkü uykuda iken de davranır ve konuşur görünürüz.
*
Fânilerin çoklarını taklit ederek, biz bunu an’ane halinde sizden böyle aldık, dememelidir.
*
insanlar uykuya daldıkları zaman evrenle birlikte işlerler.
*
Ateş suyun, su ateşin veya toprağın ve toprak suyun zararına yaşar.
*
insanların fikri genel olarak isabetten mahrumdur; ancak, tanrısal fikir böyle değildir.
*
Bilmelidir ki, harp evenseldir; tüze -adâlet- mücadeledir, ve her şey ihtilâf ve ihtiyaç yüzünden var olur;
*
Bir çocuk bir adamın karşısında, nasıl çocuk halinde ise, bir adam da ihtilâf katkısında öylece çocuk halinde kalır.
*
En güzel maymun insan nev’ile karşılaştırılınca kerih görünür.
İnsanların en akıllısı Tanrıya kıyas edilince akılca, güzellikçe ve.. bütün başka hususlarda bir maymundan başka bir şey değildir.
*
Aptal, her söz karşısında apışır kalır.
*
İçimizde daima ayni şey bulunur: Hayat ve ölüm, uyanıklık ve uyku, gençlik ve ihtiyarlık.. Bunlar mütemadiyen birbirinin içinde kaynaşır.
*
Tanrısal şeylerin çoğu emniyetsizliğimiz yüzünden idrakimizden kaçarlar.
*
Uyanık hallerinde insanların hepsinin birden aralarında müşterek tek bir dünyaları vardır, fakat uykuda her birinin ayrı ayrı birer âlemi vardır.
*
Her şey ateş, ile ve ateş her şey ile trampa edilir; altın eşya, ile ve eşya altın ile trampa edildiği gibi.
Ayni nehirden iki defa inilerek fani bir şeye iki defa dokunmak imkânı yoktur. Çünkü o her an dağılır ve yeni bir terekküp teşkil eder; değişişlerindeki çabukluk ve devam yüzünden eczası birbirine yaklaşır, uzaklaşır.
Kâhin kadın deli bir bal ile ağzından her türlü ziynet ve tasannudan uzak bir takım ağır hükümler savururken, içinde işliyen Tanrının kudretiyle, o sesi binlerce yılın arasından geçer.
*
Delfi'deki kâhinin efendisi bir şey söylemez, bir şey saklamaz, yalnız gösterir.
*
Güneş kendine çizilmiş olan sınırın dışına çıkamaz; yoksa adaletin yardımcıları olan Erinni isimli Tanrılar (1) kendisini keşfederlerdi.
*
Cehaletini ortaya atmaktansa saklamak iyidir.
*
Cesetleri gübre gibi atmak lâzımdır.
(Erinnyes — Eumenides —» Furies: insanları kötülüklerinden dolayı cezalandırmaya memur kız Tanrılar)
*
Köpekler tanımadıklarına havlarlar.
*
Nazır ve kesin hâkim olan güneş her şeyi yerli yerinde tutar, idare eder ve meydana çıkarır.
Bütün yemişleri veren, mevsimleri yaratan odur.
*
Ben kendi kendimi buldum.
*
Gözler kulaklardan daha emin şahitlerdir.
Tanrının her işi güzel, iyi ve haktır: insanlar bilâkis o şeylerin bazılarını doğru, bazılarını da yanlış olarak görürler.
*
Dairenin muhitinde başlangıç ve son birleşirler.
*
insanların zekâsı ve aklı nedir? Sokak gevezelerine dahi kapılırlar ve kendilerine çokluğu hâkim kılarlar. Halbuki bunların çoğu kötü, pek azı iyidir.
Bir gün ötekine denktir.
Ruhları karanlık olanlar için gözler ve kulaklar fena şahitlerdir.
*
Sözlerini duyduğum kimselerden hiç biri, dirayetin bütün diğer şeylerden kökten ayn gayrı olduğunu anlayamamıştır.
Bütün arzularının tatmin edilmesi insanlar için istifadeli bir şey değildir.
*
Hastalık sıhhati kıymetlendirir; fenalığı iyiye, açlığı tokluğa, yorgunluğu sükûna çevirir.
*
İnsanın en büyük meziyeti düşünmektir. Akıl doğru söylemekten ve tabiatı dikkatle gözeterek ona göre yürümekten ibarettir.
*
Düşünmek orta malıdır.
*
Dirayet ve reviyet ile konuşmak için ak* lıkühı iyice benimsemelidir. Çünkü insanlarınn yaptıkları bütün kanunlar cevherlerini oradan alırlar ve her şeye yeter olan ve her şeye hükmeden, her şeye üstün gelen odur.
Zekâ ruh için yaradılış da eşdir ve onunla birlikte gelişmeye müsteittir.
*
Kendi kendini tanımak ve makul olmak yolu bütün insanlara açık bir şeydir.
*
Bir adam sarhoş bulunduğu zaman bir çocuk tarafından dahi sevk olunabilir; mallanır ve nereye gittiğini bilemez; çünkü ruhu ıslaktır.
*
Şiddetli zıya»., bu en uslu ve en iyi bir ruhdur.
*
Seciyesi, insanın iyilik ve kötülük perisidir.
*
Ayasloklular mademki aralarında en fâydalı olan Hermodor’u “içimizde pek hayırkâr biri bulunmamalı, yahut, şayet böyle biri varsa o başka bir tarafa, başkalarının yanına çekilip gitmelidir. „ diyerek kovmuşlardır, kenti çocuklara bırakarak kendilerini hep bir arada assalardı iyi ederlerdi.
*
Tabiat saklanmaktan hoşlanır.
Dünyanın en büyük nizamı tesadüfe atıl- mış bir yığın pislikten başka bir şey değildir.
*
İçinde bir çok ecza bulunan ilâç, sallanmadan da inhilâl eder.
*
Soğuk sıcak olur; sıcak souk olur. Yaş kurur; kuru ıslanır.
*
Her şey ezelî bir sarsıntı içindedir ve hiçbir şey sabit kalmaz.
*
Değişen şey dinlenir. Ayni efendilere mütemadiyen hizmet etmek yorucu bir şeydir.
*
Evrense ateşten doğmadır ve günün birinde yine ateş tarafından yakılacaktır. Bu hadise eğilmez, şaşmaz olan mukadderat elile ezelden beri devir devir tekrarlamaktadır.
Comments (0)