1 Aralık 1949
Perşembe
SİYASÎ
İKTİSADÎ
Şehir dışı 4r Soyı 1
10 Ku



Beyoğlu • Müellif Caddesi 6-8
Posta Kutusu 2100 - Beyoğlu
Abone: Türkiye için seneliği 32 Altı Aylığı 17. üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler iki mislidir.
.....
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
Tesis eden: HABİB EDİB TÖREHAN
Kominform’un kararlarından sonra
1


30 - XI - 1949

Moskovanın teşkilâtlandırdığı
İlânlar: 6 ncı sayfada aantimab resi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mtes’uliyet kabul edilemez
Telefon - 44756 - 44757 San1
Telgraf Adresi : Hetlo. Istan 44 15 ‘
---- «etlo.
Uf AYSER yahut Hitler Al-
x manyası düne kadar nasıl Avrupa kıtasında muhasara edilmiş bir halde bulunuyor idiyse. Sovyetler Rusyası da bugün Asya - Avrupa kıtalarının üzerinde etrafı çevrilmiş olarak yaşamaktadır. Üstelik, sade coğrafyasında değil, ideolojisinde yani fikriyatında da mahsurdur.
Almanj^a, kendini sarmakta o-lan çenberden kurtulmak için iki muazzam gayret göstermişti ve birbirinin devamından başka bir şey olmıyan Birinci ve İkinci Cihan Harplerinden mağlup çıkmıştı.
Demek ki muhasara politikası, arka arkaya iki defa netice vermişti. Zaten bu politika, ihtilâl ve Napolyoıı Fransasmı tasfiye etmek hususunda da aynı isabet ve njüessiriyeti göstermişti. Fransanın o tarihte başına gelen bu asrın birinci yarısında Almanya için tekerrür etmiş bulunuyordu. Ve nasıl Fransa 1870 den sonra, tehlike teşkil eden memelketi (ki bu o sıralarda Almanya idi) Baranlar araşma katıldı ise. bugün de aynı şeyi Almanya yapmak mecburiyetindedir.
Çünkü dünya kuvvetler manzumesinde hâsıl olmuş bir mihver kayması neticesinde, “zapte-dilmesi lâzım tehlikeyi artık iki kıta üzerinde olarak. Sovyet Rusya temsil etmektedir.
Sovyet Rusya bir ucu Avrupa ve Yakındoğuva, bir ucu da Uzakdoğuya dayanan bir devlet olduğundan, emniyet ve muhasara tertibatının buna göre alınması lâzım gelmektedir.
Avrupada bu, Atlantik Paktı yolundan düşünülmüştür. Ki. Almanya, ilân ve itiraf edilsin veya edilmesin, zımnen buna dahildir.
Fakat Uzakdoğuda, yonluk Çin'in kopup karargâhına kayması, de süratli tedbirlerin icap ettirmektedir.
Bu hususta ilk akla ponvadan istifade Ancak, Japonya, elde patlaması daima mümkün bir tabancaya benzediğinden, Mac Arthur ile bir çok Amerikalılar tarafından desteklenmekte olan bu fikir şimdilik terkedilerek, Avustralya ve îngilterenin teklifleri daha makul ve makbul sayılmıştır. Bu tekliflere göre, Asyanm o parçasında. her şeyden önce AsyalIları mânen tatmin etmek, yani XIX. asrın istismarcı müstemleke rejimine bir nihayet vermek lâzımdır. İngiltere, Hindistana, Amerika Filipinlere, Holanda EndonezyalIlara hürriyet ve istiklâllerini vermek suretiyle, bu yolu sökmüş bulunuyorlar. Fransa, aynı şeyi yapmalıdır ki bu camiaların milliyetçi hislerini Sovyet propagandası işliyeceğine bilâkis bu milli hisler, o propagandanın karşısına dikılebilsin.
İşte AsyalIları mânen tatmin eden bu hareketin başında bugün Hindistanı görüyoruz. Tı-umaıı’ın VdŞrrlüneü maddesi” de işin maddi imkân şartlarını temin edecektir.
Bu suretle, Sovyetlerin o havalide zaptedilmesl hareketini, sıra ile Amerika, İngiliz İmparatorluğu ve kendi memleketlerine sahip kalmak istiyen Asyalı milletler temin eyliyecektir.
Avrupadaki tedbirler ile Asya-dakilerine bu şekilde göz attıktan sonra şunu tespit ve müşahede etmiş oluruz ki, Sovyet tehlikesini, kendi hudutları içinde zaptedebilmek için, maddî ve mânevi karakollar dikme hareketi, bugün bir hpyli inkişaf etmiş bulunmaktadır.
“Yirminci asrin büyük mahzuru” eğer tarihi iyi okumuş ve mânasını iyi anlamış ise, eski mahzurlar gibi muhasarayı var-mıya yeltenecek yerde; çevresinde yaşamak mecburiyetinde olanları, böyle bir muhasaraya bizzat kendinin icbar c-ttiğini görerek tecrit edilmiye mahkûm bir coğrafya üzerinde tecrit edilmiye mahkûm fikirler imalinden vazgeçer.
Yani Rus milleti, başkaları için bir tehlike teşkil etmenin kendi kendini tehlikeye atma /lemek odluğunu anlıyarak, dürTyaya ve insanlığa iltihak eder.
• »
4Û0 mil-Sovyetler •o havali-alınmasını
gelen, Ja-olunmasıdır.
★ ***
sözde sulh taraftarları
Dünya komünist hareketi için yeni taarruzlar hazırlıyorlar
Moskova 30 lYlRSı — Kasını ayı nın ikinci yarısında Macaristanda fev kalâde bir toplantı yapan Kominfoı ma. müzakereleri sonunda bir teblı, neşrederek şu hususları ilân etmiştir:
1 — Anglo-Amerikan harp tarafta) İsnna karşı girişilen savaşta işçi sim finin aşağıdan başlamak suretiyle bir leşmesi şarttır ve mümkündür.
Anglo-Amerikan âleminde teşvik edilen sağcı sosyalizm, komünizmi) amansız düşınsnıdır. Bu sosyalizme sa panlar Marksist fikirlere ihanet etmek te ve Marshall Plânı ile Atlantik pak tiyle dünyanın harbe sürüklenmesin terviç etmektedirler- Bu yola sapan iş çiler, kendi sınıflarının en bayağı rolü nü oynamış oluyorlar. İkinci enternas yonalln Amerikan emperyalizmini mas keliyen demokratik sosyalizm, Ameri kan casusluğunun merkezini teşki ediyor.
2 — Kominfomı işçilerden, birlik te sisi için ve gerek Anglo-Anıeı ikan cm peryalızıpine ve gerekse sağcı sosya üstlere karşı mücadele için sonsuz gay ret sarfetmelerini ister.
3— Bu hedefe varmak için her tür İÜ münasebetlerde birlik temini lâzım dır.
4 — Sosyalist ve demokrat bir dünyanın kurulması için katolık işçileri kazanmak lâzımdır. Kominform. bu yolda dini «âkideleri mühim bir engel telâkki etmez.
5 — İşçi sınıfı sendikalar dahilinde teşkilâtlanıp mücadeleyi bu yoldan yürütmezdir. Bütün memleketlerdeki komünistler bu sendikalarda işaret vazifesini görürler
6 — İşçi sınıfı bu şekilde teşkilâtlanarak Anıenkan ^mellvrıne karşı sistemli bir muhalefet yaratırsa, harp tehlikesini önüyebilir.
7 — Rusya ve halk demokrasisi hükümetlerindeki komünist partiler), Tİ-tocuların, fırsatçıların ve burjuva milliyetçileriyle emperyalistlerin casusla-ıını meydana çıkarmak için gece gündüz çalışmaktadır.
8 — Merkezi ve cenubi şarki Avnı-padaki komünist partileri buralardaki Anglo-Amerikan ajanlariyle Titocıı haydut ve cânılenn faaliyetini dikkatle takip edip maskelerini düşürmelidir.
Italyan komünist lideri TogliaUı, Çekoslovak lideri Slansky. Romanya dış işleri Bakanı Anna Pauker ve Macar lideri Rakoşi’nın de imzaladıkları tebliğ şıt şartlarla sona ermektedir:
Tarihte ilk defa olarak, sulh taraftarları, Sovyet Rusyanın direktifleri altında hayat bulmaktadır. Eu teşkilâtın temelini, Sovyet Rusya ya karşı savaşmak istemediklerini bildiren bütün dünyadaki komünist partileri teşkil etmektedir. Harp esnasında, komünist partileri bütün dünyada halkı müdafaa etmiştir. Harpten sonra da. bütün demokrasi memleketlerindeki sanatkâr, ılım adamı ve işçilerin yardımı ile yen; bir dünya harbi hazırlıklarını önlemelidir. Sulh için girişılmck-te olan bu savaşta muvaffakiyet, komünist partilerinin enerjilerine bağlıdır. Demokrat kuvvetlerin »afları, harp kışkırtıcılarının saflarından çok daha geniştir. Halkın refah ve saadeti için, insan anahaklan için hepimiz sulhü müdafaa
r



f I
Macai'istanda toplanan Komınrorma başkanlık eden Macar daşbakanı Çekoslovak Cumhurbaşkanının karısı Madam Gotvvold ile
Ka*osı

Bulgaristanda büyük bir temizlik başladı
Sofya, 30 iYİRSi Bulgar haber-letr ajansının bildirdiğine göre, dün Bulgar Halk Mahkemesi huzurunda, casuslukla itham edilen eski Bulgaristan Başbakanı Kostnv ile arkadaş hırının muhakemesine başlanmıştır.
Sofya radyosu şunları ilâve etmek-tevdii
1 Ekim tarihinden beri toplanmakt olan vesika ve delillere ıstı not ederek Bulgaristan Cumhuriyeti Başsavcısı. Bulgaristan Hükümeti Bulgar halkı aleyhine, emperyalist ajanlar menfaatine faaliyette bulunan Kostov ve arkadaşları hakkındakl dosyasını ta-malamışt.ır. Sanıklar şunlardır:
1 — Tıayçû Kostov. Sofyadaki halk kütüphanesinin direktörü. Troçkist olan eski başbakan Kostov. dünyada faşistlerin, hâkimiyeti ellerine almasını istemektedir. Bulgar Komünist Partisinin toplantılarında, Kostov infiratçı bir hareket tıırzı takınmıştır. Son zamanlarda Tıto’nun emri altında çalışan Bela Kıın, Valevskl gibi diğer Troçkıstlerle temasta bıılumaktadır Kendisi, Bulgar rejimi aleyhine Sof-yadakı İngiliz diplomatik ve askeri şahsiyetleriyle hükümeti devimliye matuf görüşmelerde bııhınmuşutur.
2 — Eski bakanlardan üniversite
etmeliyiz.

M
Pavlov. mimar. Petkov. ziraatçı. Forçev, iktisatçı.
Al-fab-
harb
Bul-
su-
Eski İMisbakaıı Koslov île on mühim şahsiyetin muhakemesine başlandı
profesörü Ivan Stefanov. Eski Troç-kistlerdcn.
3 — Nikola
4 — Nikola
5 — Anton
6 — İvan Arıtonov, ziraatçl.
7 — tvan Genov, mühendis.
8 — tvan Georgtev, ziraatçi. nan casııslariyle birlikte Krıtpp ikalarında çalıştı
9 — Blagoy Ivaunv, Tito’nun ca-auslarlyle temasta bulunmaktadır.
10 — Tan(« İvanovskı, öğretmen.
11 — Mcrıilo lvanov, Makedonya polis teşkilâtından. Almanlarla zamanında işbirliği yapmış,
Koslov ve arkadaşları, halkçı gar retjimıne ve devlete karşı
ikast hazırlamakla itham edilmektedirler. Sofya radyosuna göre, bu casuslar. yabancı devletler hesabına çalışarak Bulgar ekonomisine sabotaj yapmakla, ve Sovyet Rusya de münasebetlerin bozulmasına çalışmaktaydılar
Bütün bunlar Anglo-Amerikan em-per.vaJıatleri, Tito • Rankovlç canileri hesabına çalışmaktaydılar Koatov ve arkadaşları. DlmOrov’un eserini yık-mıytı ve hükümeti devimliye çalışmaktaydılar.

Kadri Karaosmanoğlu
Yeni İstanbul'da
TÜRK Edebiyatında "Nur Baba”. “Hüküm Gecesi". "Sodom ve Gomare* "Bir sürgün”, ve bilhassa "Yaban" ile müstesna bir yer işgal elmiş o-laıı Yftkup Kadti Kanıosmannğlu’nun eserlerinden, okuyucuları sene-lerdenberi mahrum kalmışlardı.
Hakikatle ötekilerinden de daha özlü ve daha hacimli bir romun, usta eliyle, bir hayli zamandanbcrl, tezgâha konmuş bulunuyordu
PANORAMA
Bugünkü cemiyet hayatımızın açık, samimi ve kudrotü bir tahlilidir. İn kdâp hareketimizin acı bir bllâhçOHudur. İnkılapçının mniîhnmetsJz neşter darbeleriyle kendi kendini sorguya çekmesi, bir nevi nefs muhasebesine varmasıdır.
Üstad romancımız bıı ederinde sözünü hiç esirgememiş, içtimai vm siya «i hayalımızın gülünç veya acıklı tarat hırını mutat toksözlülüğü ile hicvederek njımni yarnlarınnzın u. « » uı- parmak bıiHnırdu
Çok hareketli, sürükleyici bir roman olan;
PANORAMAdn
Kendi hayatımız.!, bir slnenuı şeridi gibi birbirini takıp eden ünde en mükemmel bir üslûpla canlandırılmış bulncnlısıııız.
Yeni İstanbul,, Tiirk romanının belki de eıı olgun örnex>ni
PANORAMA‘yı
Okumak zevkini karilerine temin edebildiği İçin Yeni İstanbul Uyar addeder.
Profesör Laufenburger’nin gazetemize verdiği beyanat
“Bütçeniz modernleştirilmiş, paranız sağlamdır
Devalüasyon için bir sebep yoktur „
Paris Hukuk Fakültesinde Maliye bilgileri profesörü Laufenburger, aynı zamanda Fransız Maliye Enstitüsü Direktörü ve (Fransız İlimler Revüsü) nün sahibi olan Profesör, son günlerde memleketimize gelmiş, birkaç konferans vermiştir. Bu konferanslardan İstanbul Üniversitesinde verileni hakkında Ekonomi sayfamızda izahat
HHhneler ha-

verecek
kendini
Bu şahesere bugün ikinci sayfamızda başladık
ZÜRRÎYETSİZ DÜNYA
İstanbul, ikinci tefrika olarak okuyucularına, baştanbaşa komik ve beklenmedik hâdiselerle dolu olan Pat Trouktn "Mr Adam” adlı romanının tercümesini takdim ediyor. Bu kısa romanda müellif, zamanımızın
olan
balı-
siyasi hayatını da acı bir şekilde hicvetmek fırsatım ka-çifmamıştır. Bir atom bombasının p.ıllama«»ylo. bu orijinal romanda bomba gibi patlamıştır.
Bugünden itibaren iki tefrikamızı takip ediniz!


verilmiştir.
yaptık, hakkında ce-
İstanbul Ünl-konferanslaı değil mi? Türk ilim mü-
Profesörle bir millâkat Kendisine mali mevzular sorduğumuz suallere aşağıdaki vapları verdi:
Sual — Ankara ve versltelerl tarafından vermiye davet edildiniz
Cevap — Geçen sene
tsseselerinlu bana göstermiş oldukları sıcak kabulden mütehassis olarak bu sene de memnuniyetle memleketinize gelmek davetini kabul ettim .
Sual — Konferanslarınızın mevzuu ne idi?
Cevap — Modem bütçelerin devletleştirme ve millileştirme neticesinde ne dereceye kadar müteessir okluğunu vc memleketlerdeki fıat siyasetleriyle tasarruf durumlarının, bütçeleri ne dereceye kadar takyit ettiğini izah et-mlye çalıştım. Bu mevzular, bugün Ankara ve Paris parlâmentolarında münakaşa edilmektedir.
Sual — Türkiye mâliyesi halikındaki intihamız nedir?
Cevap — Ankarada Maliye Bakanınız tarafından kabul edilmek şerefine nail oldum. Gerek kendisiyle ve gerek Bakanlık, Merkez Bankası ve Ü-niversite fakülteleri uzmanlarlyle etraflıca görüştüm. Mevzu hakkında müşahede ettiğim derin anlayıştan dolayı son derece mütehassisim.
1950 bütçesi, en modern şekilde Meclise takdim edilmektedir. Yeni bütçe, İşletme masraflariyle envesits-man masrafları arasında esaslı bir fark gözetmektedir. Bir kelimeyle söylemek için, bu bütçe Fransız bütçesine çok yaklaşmaktadır.
suaf Vergi ısıah.ılı nakkmda ne düşünüyorsunuz?
Cevap — Bu mevzuda ilim adamları, mevcut dünya vergi sistemleri etrafında görüş iştiraki temin edilmiş olmasından memnundurlar. Fransa da olduğu gibi sizin de bir tek vergi usulünüz vardır. Ve aynı zaman da istihsale tatbik edilen bir nev ı taksi almaktasınız. Böyleee. gerel bütçelerin birbirlerine benzemesi v( gerekse vergilerin samimiliği bakım larından Türkiyenln de dünya Iktlsa di birliğine yardım etmesi İmkânları hâsıl olmuş oluyor. Fransa, Türkiyenin böyle bir birliğe girmesini kuvvetle istemektedir.
Sual — Siz, ilmi meseleler etrafın da milletler arasında işbirliği yapılmasına ve teknik meselelerin müşterek halledilmesine taraftar mısınız?
Cevap — Ben, naçizane mevcudlye-imle bu asil gayenin gerçekleşmesine
daima çalıştım. İki memleket ara-sında profesörlerin mübadelesi tekerrür etmektedir. Bunu, genç iktisat doktorlarının mübadelesi takip edecektir. Türk Hükümetinin mali müşavire ihtiyacı yoktur. Bununla beraber ben teknisyenler arasında müsavi şerait altında konferanslar tertip edildiğini görmekle bahtiyarım. Bu konferanslar sayesinde her iki memleketteki müesseselerin birbinlerini daha yakından tanımaları ve bu suretle İki memleket arasındaki bağların daha çok kuvvetlenmesi imkânı hâsıl olacaktır.
Sual — Türk lirası bakında ne düşünüyorsunuz?
Cevap — Türk lirasının devamlı surette sağlamlaşmıya doğru gitmesi nazarı dikkatimi celbetmektedir. Herhangi bir sırrı fâş etmek için konuşacak değilsem de, şahsi görüşüm odur ki, Türk lirasının devalüe edilmesi için hiçbir sebep yoktur. Türk dövizinin ekonomik temeli sağlamlaştıktan sonra zannediyorum ki, fiatlarda bir düşme teminini müteakip, Türk lirası üzerinde basit bir teknik ayarlama yaparak, Türk lirasının gelecekte Avrupa Birliğinin para ailesine girmesi temin edilmiş olacaktır.
Not — Prof. Laufenburger. Matbaamızı ziyaret ederek, beğenmiş ve bu arada bize makale vermek suretiyle işbirliği yapmayı kabul etmiştir. Bu haberi, memnuniyetle okuyucularımıza bildiririz.
İÇ SAYFALARDA 'Alil
F AD
İKİNCİ SAYFADA
Panorama. Edebî roms'n İsti Yakııp Kadri Karaosnf* “Jcü oğlu
Bymes'ün isyanı H. Steinîtz
Profesör Loufeuburgcr
Seçim kanunu
İlmi heyet, yapılan tâdillerle, memuriyet nüfuzunun artık seçimlere tesir edemiyeceği kanaatına vardı
beyanname dağıtım ve umumi toplantı tertibi, bazı tahditlere uğratılmıştır.
Hükümetin verdiği projede bir kimsenin bizzat kendi namzetliğini koyabilmesi kaldırılmış bulunmakta vc müstakil namzedin ya bir partinin listesinde yer alması veya (300) seçmen tarafından namzetliğinin talep edilmiş olması şart koşulmakta idi.
ilmi heyet, bu kaydı vatandaşın siyasi hakkının tahdidi mahiyetinde görerek, kaldırmış ve buna ait maddeyi her vatamluşın müstakil adaylığını koymakta serbest olacağı şeklinde yeniden işlemiştir.
Esasen mUstııkll adaylık, bugün yürürlükte bulunan Seçim Kanununda da mevcutlu)
Ankara 30 (Telefoncaı— timi heyete dahil bir zattan öğrendiğimize göre hükümetin ilmi heyete verdiği seçim kanunu projesi, partilerin düşüncesini bildiren raporları ve vatandaşların mütalâaları gözönünde tutularak heyetçe esaslı şekilde incelenmiş ve bazı değişikliklerle son şeklini alınıştır. Proje, bazı bölümler takdim ve tehir edilmek suretiyle şekil bakımından da I azı değişikliklere uğramıştır.
Heyet, seçim sistemleri üzerinde yaptığı uzun münakaşalardan sonra projede olduğu gibi mutlak ekseriyet sistemini kabul etmiştir. Adalete daha uygun olmasına rağmen inende-ketimizin bünyesine uymamak itibariyle nispi temsil sistemine gidilememiştir.
Memurların vazife gördükleri yerlerde subay ve askerlerin mutlak olarak namzetliklerini kuyamaınalan hakkın daki memııuiyet, projeden çıkarılmış tır ki. bu takdirde bit vali, deftercini vcva cumhuriyet sa vcısı ıneınuı ıyri mahallinde de namzetliğim koyabile çektir.
İlmi heyet, memuriyet nüfuzunun arlık seçimlere tesir edemiyeceği kanaatine varmış bulunmaktadır.
Bugünkü kanunda 40 bin kişiye bir milletvekili seçilirken, projede yetmiş bin nüfusa bir milletvekili seçilmesi, c^ash kabul olunmuştur.
pro İPİ Mitlisinden hu şe-
kilde çıknuC halinde den sonra milletv yakın bir nispette a-İlmî heyet in IcspH rt\ği yenilik de nüfusu 150 .M olni) btlyti klişelerin de hAÇim dairesi sayılmasıdır.
Her seçmenin bir .seçim hüV ’d karlı bulunacak ve seçmen bunu g ivro-rek reyini kullanabilecektir.
Bu suretle hem seçime katılmamış olanlar namına rey atılması, heın de bir kişiııiıi bıı kaç yerde oy kullanına-c’ imkânı önlenmiş olacaktın j Seçim propagandasmm yaılış şekli
1950 seçimin sayısı yarıya İmiş olacaktır.
i şekilde l»il' inden yukarı
YFA eleri \
ÜÇÜNCÜ SAYFADA Bütçe Namık Zeki Aral
S beş : inasi F
DÖRDÜNCÜ SAYFASair Çağdaş cemiyetin ideal1 fikir buhranları M. Nermi
Zürriyetsiz dünya man) Pat Frank İki türlii roman Yaşar Nabi
BESİNCİ SAYFADA Bir bağda (Hikâye) Reşat Nuri Giintekin
S A Y
Sİ (.
YFA aslı hey.



İstanbul
konferansının
neticeleri
>t na dildi ı tam ıılmasıı ıştır, let Dı •n som >layısiy
B. MacGhee dün gazeteciletp Beyanatta bulundu îre tu Birleşik Amerikanın Orta ve Ydi*''ilnr Doğudaki diplomatları tarafından * * rimizdeki Amerikan elçilik bin as 7? ai dört günden beri yapılan toplantı^ sona ermesi üzerine dün gazeteç^ vp kabul eden konferans başkanı A rika Dış İşlen Bakan Yardımcısı Ghce, yapılan görüşmeler etraf' geniş izahat vermiştir. havlı
Evvelâ, Türkiyede gördükleri ik| nü kabulü şükranla zikreden AnnJnü v kan diplomatı, Türk - Amerikan r nasebetlennin son derece samim d uğun ıı belirtmiş ve Msrshall f gereğince memleketimize yapılm!e’^«r olan yardımların çok iyi tatbik diğini görmekten memnuniyet duj)erınrtf ğunıı ifade etmiştir. ? bir ş
İran. Türkiye ve Yunanistana yet ve pılmakta olan askeri yardımlarını ayrı! vamı, ve Başkan Truman’m pro sorm mındaki dördüncü maddeye göreakariı. tisaden geri kalmış milletlere yarnın ( Avrupanın kalkınma programı, keğini l larının konferansın başlıca mevzıniz alfı teşkil ettiğini söyliyen MacGhee. lâka i alntıda bulunan bütün diplomatllediyer görüş birliğiyle varılan neticeBeledi; Dışişleri Bakanlığına arzedilecel Bele ve her memleketin, ana dünya veîarı ta ge dâvaları bakımından ilgili ol(t da ş bütün meselelerin konferansta \ gnn »al şüldüğünü ifade eylemiştir. İlmesi
Amerikan Dışişleri Müseteşarı, 'ftaıı, devlet ricaliyle görüşmek Üzere Ti ,araf’ ye Büyük Elçisi George WandBu-bW’np ile beraber dün akşam Ekspresle ceıe-v karaya hareket etmiştir.
dikkatine
Okuyucularımızın J"7®1
* iıyor
tnşaa eri Ta Mima;
Bugün, Türk halk efkârının hrtl
. > . . r- Cer
zurııııa çıkan gazetemizde l uyaçlar sahifemlziıı hacındaki .vaaıd^jj. başka her gÜıı 2 nd sahifemiz
8 ünciı >ahi(emlzd(* ikt.V*1
di I ııııcii >ahi(pıniz(le de külîüt birer başmakale bul anarak t ir. »
s

Hu ıiç makalede ileri sürülecı fikirlerin tamamen ^azanlnrıı alt bulunacağım, bunları takdim dinil e haşladığımı/ sırada d» fa ılalvı İM'lirlnıesl fasılalı h luyorıız.
muhafaza etmek azmindeyiz.
Stalın —sulhu
> Kliv
..nn,k Uzun elyaflı . kribi piyasa değerleri.

Sahlfe:
YENİ İSTANBUL
1 Arılık 1949
Serbest Sütun
Byrnes'ün isyanı
ZmerifcaıılH eski Dışişleri Bakam ve iktidarda bulunan Demokrat Partinin cn mühim erkânından James Byrnes, son günlerde, uzun bir sükûttan sonra kendi parteMnbı iç politikasına karsı şiddetli bir muhalefete geçmiştir. Amcrikadaki hususi muhabirimizin çok şayanı dikkat olan bu mücadele hakkındaki son mektubunu aynen aşağıya almayı faydaı gördük.
VVashington — Birleşik Ameri-ka Demokrat Partisinin on meşhur Azâıından, sabık senatör, harp Seferberlik Dairesi müdürü, Amerikan Temyiz Mahkemesi hâkimlerinden ve eski Dişilleri Bakanı James Byrnes. Truman hükümetinin politikasın^ İsyan etmiş ve nutuklar, broşürler, makaleler ve basın toplantılarıyla, Cumhurbaşkanına kar$ı şayanı dikkat bir mücadeleye girişmiştir, 1947 senesi Ocak ayında sıhhi sebeplerlo Dış illeri Bakanlığını General Mar shalTa bırakan Byrnes'ün sıhhati düzelmiş olsa gerek; herhalde politikaya dönmiye karar verdiği ve memleketi olan Cenup Carolina’ nın 1960 de yapılacak valf seçimlerinde, namzetliğini koyacağı ay-lardanberi söylenip duruyor. Bu makamı, hâlen Demokrat Parti'si nin, 1948 seçimlerinde Truman’a kargı cephe almış olan asi "Cenuplu" cephesinin, yâni "Dixiek-raf’ların lideri ve cumhurroisl namzedi Thurmond İşgal etmektedir. Byrnes. o seçimlerde susmuştu. Fakat o zamandanberl dış politika hususunda mutabakatını ileri sürerken, Truman’ın İç politikasını müteaddit defalar tenkit etmiş ve bilhassa hükümetin maliye, bütçe ve vergi politikasına Şiddetle hücum etmiştir.
Anlaşılıyor kİ, bu hücumlar hudut müsademelerinden ibaretmiş Birkaç gün evvel, Byrnes bastan aşağı demokrat olmakla beraber hemen tamamen muhafazakâr cenup grupuna mensup ve bu itibarla Truman’ın "Fair deal" programına pek de müzahir olmıyan Cenup Devletleri valilerinin toplan* tısında, iç politikaya kıyasıya hücum etmiştir. Eğer maksadı memleketinin valiliğine namzetliğini koymak olsa idi, bu kadar ağır hücumlarda bulunmasına lüzum yoktu. Anlaşılıyor kİ hücumu, politikanın esaslı prensiplerine, Tru-man'ın "menfaati âmme devleti” programına, yâni Amerikanın bu gün en ziyada münakaşaya mâruz ç politika mevzuuna yüklenmektedir. Byrnes, bu mevzuda Bernard Beruch ve senatör Harry Byrd gl-3İ muhafazakâr demokratlar ve bitaraf Taft, Milllkan ve Martin g|-öI muhafazakâr cumhuriyetçilerle aynı safta bulunmaktadır.
Byrnes. Amerikada hiç bir zaman popülor olmamıştır; fakat bu günkü kanaatleri ona, halkın bazı zümreleri arasında hakiki bir popülarite temin edebilir. "İlk müdafaa haltımız ne Elbe ne de Rheln' dir. sağlam ve kuvvetli bir Amerikan ekonomisidir." Yahut "Mali-
İngiltere, askerlerini Avrupadan çekmiyecek
Ingilİzler Hong-Kong’u müdafaaya ve bütün ihtimallere göğüs germe azmindeler
New-York 30 — (YİRS) -Bugün gaxetecilere beyanatta bulunan İngiltere imparatorluğu Genel Kurmay Başkanı Mareşal Bir Wiiiiam Slim, ln-gilteremn askerlerini Avrupadan çek-mlye niyeti olmadıkını söyledi.
Mareşal Slim, mevcut kuvvetlerin şimdilik arttırılmıyacağını söylemekle
Sovyet Rusya Doğu filmanyayı silâhlandırıyor
Berlin 29 (A. P.) — Bugün Batı Beründe çıkan gazeteler, Doğu Almanya bölgesinde Rus silâhlariyle mücehhez altı gruptan müteşekkil "Komünist halk polis ordusunun" teşkilâtının tamamlandığını yazmaktadır.
İngiliz bölgesinde çıkan "Social demokrat" gazetesi, hafta sonunda Doğu Almanya Hükümet erkânı ve Rus makamları arasında cereyan eden mü-
ye Nezareti, bütün uslu çocuklara hediye dağıtıp hiç birini İhmal ot mlyen Noalbnba değildir.” gibi parolalar, Amerikan orta sınıfını pek de memnun bırakmıyacak sözler değildir. Ancak Byrnes, federal hukûmeto karsı mücadelesini, yal nız. devlet mürakabosinden, devlet müdahalesinden ve "Bize yabancı gelen sosyalizme" gidişten bıkan ‘•serbest" ekonomi namına açmıyor. Bu mücadele hak ve salâh! yetlerinden gittikçe fedakârlık o-derok "federal yardım sadakala-lariyle" geçinmek zorunda kalan federe devlotler namına da yürütülüyor, 1
Bütün seçimlerde, seçmenler oüyük bir ekseriyetle hâlâ Tru; man’ı desteklediklerini gösterdikleri halde, son zamanlarda "menfaati âmme” dovietlne karsı olan hücumlar çoğalmıştır. Beçmonlorin hu umumi temayülüne rağmen Byrnes gibi tanınmış bir adamın giriştiği böyle giddotll bir mücadele, hafife alınamaz. Byrnes’ün politik durumu simdi cenuplu de mokratların müfeassıp tasarruf taraftarı, Viroinia senatörü Harry Byrd’ünküne benziyor. Bu zat son günlerde yazdığı bir makalede, masraf fasılları 43 milyar dolar civarında bulunan Amerikan dovlet bütçesinde "kolaylıkla vo bir hamlede" 10 milyar gibi bir meb (Ağın tasarruf edilebileceğini te-ferruatiyle isbat ve bu tasarrufu SU kalemler üzerinde yapılabilse© ğini iddia etmiştir: Milli Müdafaadan 3 milyar, dış kredilerden, Marshall plânından ve benzerlerinden 2 milyar, idari masraflardan, hükümet yardımlarından ve salreden 3 milyar ve İlâhlri.... Bu tasarruflar yalnız bütçenin daimi açığını kapatmakla kalmıyacak, aynı zamanda —kİ Byrd asıl buna fayanıyor— mühim vergi tenzilâtına da imkân verecektir. Halbuki Truman, hedef ittihaz ettiği "men faatl âmme devleti 'ni tahakkuk ottlrebilmek İçin vergi tenzilâtına hiç yanaşmamaktadır. Açık bütçeli maliye sisteminin tasfiyesiyle geniş mikyasta vergi tenzilâtı, memlekette ve bilhassa orta sınıf arasında ne kadar popüler İse, devlet kontrolünün kaldırılması cereyanları aynı cazibeyi haizdir. Görülüyor kİ, Byrnes. Byrd vo kalabalık sayıda dostları, cazip bir programa sahiptirler. Bu programın önümüzdeki yıl, gündelik politika hayatında, Truman’ın sosyal dovlet mefhumu İle çok şiddetli mücadelelere girişmesi kuvvetle muhtemeldir.
M, 8TEİNİTZ
beraber, bir harp vukuunda bu durumun tamamen değişeceğini İlâve etti. Hong Kong hakkında kendisine sorulan bir suale, Mareşal Slim, su cevabı verdi:
" İngiltere Hong-Kong’da kalmak ve her ihtimale göğüs germek azmindedir .
zakereler neticesinde beheri 60.000 kişiden mürekkep 6 grupun kararlaştırıldığını bildirmekte ve şunları Uâvc et inektedir:
"Cem’an 360.000 kişiden mürekkep olacak olan bu 6 grup, Potsdam, Dres-ten, Weimar, Halle, Schwerln ve Ros-toekta yerleştirilecektir.
"Her grup 120 Rus tankı ve 80 müteharrik top ile mücehhez olacaktır.
Fransa ve İtalyada parti kaynaşmaları
Fransız Radikal Sosyalistleri ile Italyan Sosyalistleri iç kavgalarla vakit geçiriyorlar
Paris —(Hiisiim muhabirimiz Yusuf t. Mutlu bildiriyor:
Evvelce de tahmin ettiğimiz gibi, Radikal Sosyalistler Kongresi Bidault Hükümetine, hatırı «ayılır bir mühlet vermiş bulunuyor: Hükümete fiilen iştirak eden redikallor, bütçenin kabulüne, yani 1 ocağa kadar hükümete güçlük çıkarmıyacaklnrdır. Ondan sonra, durum dogiviı». Bidault Hükümetinin ciddi olarak aleyhine dönebilir. Her no kadar, M. Edaouard Herriot, büyük İtibarı sayesinde, partinin başkanlığını, rakibi Dalladıerklen almış ise de, kongredeki uınurrU siyaset takriri, radikal mllletvekillerlyle bakanlara. Bidault kabinesine olduğu kadar ekseriyetin siyasetine de tamamen aykırı talimat vermiş bulunuyor.
Bu takrir gereğince: 1 — Mail siyasetin değiştirilmesi. 2 — Devletleştirme işinin tekrar gözden geçirilmesi,
3 — içtimai emniyet meselesinin ıslahı,
4 — Vergilerin toptan arttırılmasının kat'l olarak önlenmesi, 5 — Seçim kanununda tadilât yaparak rey ekseriyeti usulünün ısladı icabetnıohtedlr.
Böylece. Radikal Parti, Hcrrlot’cu-lar ve Dalladier’ciler olmak üzere ikiye ayrılmış bulunııyoı. Birinciler hükümete taraftardırlar, sosyalist partilerin ekseriyetinin siyasetini ve biraz da güdümcülüğü kabul ediyorlar. İkinciler İse, hükümete alcyhdardnlar ve bütün radikal De Gaulle’cülerle birlikte, gerek bu De Gaıılle* cülerin, gerekse bu radikallerin mecliste müstakillerle siyaset birliği etmelerini istiyorlar. Müstakillerin şefi Paul Reynaud’-dur.
Roma — (Hususî muhabirimiz Kipler bildiriyor) — Fransada, sosyalist zümrenin "dönekleri" sayılan radikal sosyalistlerin kongresi böyle bir İhtimal ile kapanırken, îtalyada sosyalist hareket yeniden dagılmıya doğru gitmektedir.
Partinin merkez grupuna mensup Senatör Komita, aralık ayında Flo-ransada bir "birleşme kongresi” toplanmasını temin etmiştir. Fakat son haftaların siyasi hâdiseleri bu kongrenin tek netice İle, yani üçüncü bir sosyalist partisinin kurulmasiyle nihayet-
Ingiltere komünist Çini tanıma kararı verdi
- ■
Bu karar 1 Ocakta tebliğ edilecek
Londra 29 (A.P.) — İngiltere Dışişleri Bakanlığı bugün kati bir ifade ile, İngilterenln komünist Çin Hükümetini tanıyacağını bildirmiştir.
Bakanlık sözcüsü, Hükümetin Çin komünist Hükümetini tanımadığı takdirde, büyük bir sürprizle karşılaşacağını söylemiştir.
Resmî kaynaklar, Birleşmiş milletler genel kurulu gelecek ay toplantılarını talik edlnclye kadar. İnglltere-de bu hususta resmî hiç bir tebliğin neşredilmlyeceginl ifade etmektedirler.
Muhtemel olarak, resmî tebliğ ocak ayının başlarında yayınlanacaktır. In-gilterenin tanımayı geciktirmesine şu
Bin defa daha müthiş yeni bir atom bombası
Londra 30 (YİRS) — Amerika Millî Müdafaa Vekâleti, pek yakında Eniwetock adasında yeni tekâmül ettirilmiş atom silâhlarının tecrübelerinin yapılacağını açıklamıştır.
Emniyet tedbirleri bakımından, tecrübelerin yapılacağı tarih belirtilmemiştir.
Bundan başka, yapılacak tecrübelerde hiç bir yabancı müşahit hazır bulunmıyacaktır.
Amerikan atom enerjisi komisyon başkanı Johnstone verdiği bir beyanatta eaki ve tecrübesi yapılacak
lenebileceftlnl göstermektedir. Yeni parti "Partito Soclallsta Unltarlo" (Birleşmiş Sosyalist Partisi) adı ultın-da, gûya Nennl nln komünist düşkünü solcu sosyalistleriyle Saragal’ın hükümet tarafları sosyal demokratları arasındaki ihtilâfı ortadan kaldıracaktır. Hakikatte ise kongrede muhalif iki sosyalist cenah yerine Üç taraf mücadele edecek ve bundan doğacak karışıklık ve ayrılık bütün İtalyan sosyalizminin zararına olacaktır.
Solcu sosyalistlerden en son ayrılan Romlta ”Ne Nennl, ne (Jc Baragat" parolası İle, her iki cenahın ekseriyetini cezbedeblleceglni umuyordu. Tertip ettiği birleşme kongresinde, De Gaspcri İle işbirliğine taraftar olan en mühim şahsiyeti, Saragat’ı. ekalliyette bırakmayı düşünen Komita, bu suretle temin edeceği ekseriyete dayanarak De Gasperl ile daha sosyalist bir hükümet programı hususundaki müzakerelerine yeniden başlıya bileceğini umuyor. Çünkü Komita, Nennl gibi De Gasperl hükümeti ve politikasının prensip itibariyle muhalifi olmamakla beraber Snragat İle de kardeşçe geçinebilecek kanaatte değildir.
Bütün alâmetler, Floransa kongresinde, Komita nın şahsî taraftarları ile Nennl sosyalistlerinin sag cenahı ve Saragat sosyal demokratlarının sol cenahı arasında birleşme hâsıl olacağını göstermektedir. Bu suretle dış manzaranın konşıklıgı, partinin iç bünyesinde, hiç olmazsa bir dereceye kadar vuzuh yarntmıya yarıyaeaktır. Çünkü Nennl ve Saragat, partilerinin aylardanberl muhalefet eden unsurlarından kurtulacaklar, Nennl büsbütün komünist kesilecek, halbuki Saragat, ocak ayı bidayetinde toplanması düşünülen sosyal demokrat parti kongresinde, geri kalan sosyalistlerin itimadını şüphesiz kazanabilecektir. Bu takdirde daha zayıf, fakat daha mütecanis bir partinin başında olsrak De Gasperl hükümetine avdet edebilecektir. Şu kadar kİ Italyan sosyalizminin, birbirine düşman üçüzleri arasında, yakın zamanda anlaşma temini hususundaki ümitler, bugünkü kadar hiç bir zaman zayıflamamıştır.
âmiller sebep olmaktadır.
1 — Çin milliyetçi Hükümetine, Rus-yaya karşı isnatlarını ispat etmesi i-çin zaman bırakılmasının istenilmesi.
2 — İngiltere. Dominyonları da aynı zamanda komünist hükümeti tanımasını istemektedir. Halbuki Avustu-ralya ve Yeni Zelandada yakında genel seçimler yapılacaktır.
Bu iki Dominyonda, hükümete muhalif olanlar, iktidarda kalıp kaimi-yacaklarını bilmeden bu hususta karar verdikleri için, her iki hükümeti tenkid etmek fırsatını bulacaklardır.
3 — İngiltere, Avnıpadakl dost memleketlerin de Çin komünist hükümetini tanımalarını beklemektedir.
olan yeni Lomba arasında mukayese yaparak bu yeni bombayı "Süper bir bomba” olarak vasıflandırmış ve eskisine nazaran 1000 misli daha müessir olduğunu ilâve etmiştir.
Atom araştırma komisyonu başkanı David Lilenthal, Ayandan Johnstone’un beyanatı hakkında herhangi bir tefsirde bulunmaktan kaçınmıştır.
Hatırlarda olduğu veçhile son atom bombası infilâkı bundan 12 ay evvel aynı yerde vuku bulmuştu. O zaman-danberi, bombanın tekemmül ettirilmesine uğraşılmaktaydı.
Marshall Plânının Türkiyede Tatbiki
1949 Haziranına kadar 49 milyon dolar vardım earfedilmiş bulunuyor
Ankara, 3ü ı Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Yetkili bir kaynaktan aldığımız habere göre. 1949 haziranına kadar geçen bir yıl içinde Ameri* kanın, Marshall Plânı gereğine Tür-kiyeye yaptığı yardım yekûnu 49 milyon dolardır. Bunun 18 milyon 852 bini EUbanka, 22 milyon 118 bini Tarım Bakanlığına, 5 milyonu Bayındırlık Bakanlığına tahsis edilmiş ve 3 milyon dolarlık akaryakıt alınmışıtır.
Bütün bu tahsisler, geçen yilki yardım çerçevesi içinde kullanılmıştır.
919 haziranından 950 haziranına kadar ise 59 milyonu doğrudan doğruya, 59 milyonu da tiraj hakkı yoliyle olmak üzere, Türklyeye iki kısımda cem’an 118 milyon dolarlık yardım ayrılmıştır. Bunun da tevzi şekil şöy-ledir:
13 milyon 793 bin dolar, Tarım Bakanlığına, bir milyon 400 bini su işlerine ve milyon 250 bini yollara olmak üzere ccm'an 10 milyon 651 bin dolar Bayındırlık Bakanlığına. 6 milyon 181 bini Derıizyolarına, 3 milyon 758 bini Demiryolorına olmak üzere
İsveç'in tanıdığı tiraj hakkı
2 milyon doların yerine sarfedilmediğl İddia olunuyor
AnkAra, 30 (Hususi muhabirimiz bildiriyor ı — İsveç; Marshall Plânı gereğince 1949 yılı için Türkiyeye 2 milyon sekiz yüz bin dolarlık tiraj hakkı tanımıştır. Yapılan anlaşmaya göre, tiraj hakkı, muayyen maddelere tahsis edilecek ve evvelâ o maddeler alınacaktır.
öğrendiğimize nazaran, hükümetimizin laiği üzerine lsveçin tanıdığı tekmil tiraj hakkı, maden direğine tahsis edildiği halde, verilen müsaadelerle taveçlen başka maddeler ve bu arada kâğıt ithal edilmiştir. Halbuki, memlekette İki senelik kâğıt stoku bulunduğu İddia edilmektedir. Yapılan İthalâtla tiraj hakkımız tamamen dolmuş bulunduğundan İsveç hükümeti; bizim için kömür istihsali bakımından hayati bir zaruret olan maden direği vermekte müşkülât göstererek, ancak dolar mukabilinde talebimizi ia’af edeceğini bildirmektedir.
Bu husus, Başbakan Yarduncıaiyle Devlet, >4aliye, işletmeler ve Ekonomi ve Ticaret Bakıları arasında görüşülmüştür.
Tiraj hakkımızın pek mühim olmı-yan maddelerle kapatılmış olması hususu; şiddetli münakaşalara sebep olmuştur.
Maden direğinin temini için başka bir yol aranmak üzere İsveç hükümetiyle temaslar devam etmektedir.
Batı Almanyada
siyasi partiler
Bonn 30 (YİRS) — Batı Alınanya-daki Amerikan işgal makamları. 28 Kasım tarihinden itibaren, Almanyada siyasî partilerin açılabilmesi için bugüne kadar lüzumlu olan lisansları ortadan kaldırmıştır.
Şimdiden sonra, partilerin açılmasına mahalli Alman hükümetleri müsaade verebileceklerdir.
Churclıill 75 yaşında
Londra 30 (YİRS) — îngilterenin harp zamanı lideri ve Muhafazakâr Partisi Başkanı VVlnston Churchill, bugün 75 inci şenel devriyesini kutlamaktadır.
Bu münasebetle dünyanın her tarafından tebrik telgrafları gelmektedir,
Churchill bugün, Danimarka Kral ve kraliçesi şerefine Danimarka elçiliğinde verilecek öğle yemeğinde hazır bulunacaktır.
cem’an 0 milyon 939 bin dolar Ulaştırma Bakanlığına et ve balık İçin 7 milyon ÖOÖ bin dolar Ekonomi ve Ticaret Bakanlığına ı Toprak Mahsulleri Ofisi >, 2 milyon 100 bini kok ve kÜkUrtsUzleetlrme islerine. 1 milyon 260 bini M. 1. A. ya. 9 milyon 155 bini Zonguldak kömür işletmesine. 1 milyon 806 bini Garp linyitlerine, 9 milyon 430 bini elektrik hatları ve Sarıyer santralına, 250 bini F’alo kromlarına, 500 bini Divrikl İşletmesine, 1 milyon 810 bini etüd ve kontrol ve 500 bini navlun karşılığı olmak üzere cem’an 26 milyon 821 bin dolar İşletmeler Bakanlığına. 840 bin dolar Gümrük ve Tekel Bakanlığına tahsis edilmiştir.
118 milyon dolardan geri kalan 71 milyon 561 bin doların 2 milyonu; kurulacak çimento fabrikaları İçin hususi teşebbüs tarafından tiraj hakkı yoliyle Danimarkadan ithal edilecek makinelere, ve 70 milyon 561 bin dolar buğday, şeker, ve diğer istlhlAk maddelerinin satın alınması İçin piyasa İhtiyaçlarına ayrılmıştır.
Türk tütüncülerinin Merkez Bankasından şikâyetleri
Ankara Tütüncüler Kongresinde görüşülen meseleler arasında kredi meselesi de birinci derecede yer almıştı. Tütün müstahsillerinin, tütün tacirlerinin millî bankalardan kâfi derecede kredi temin edememesi, ayrıca bir (Tütüncüler Bankası) kurmak ihtiyacım hissettirmiştir. Fakat son inkara kongresinde, tütüncüler bankası kurmaktan ziyade, mevcut milli bankaların tütüncülerle olan kredi münasebetlerini tanzim keyfiyeti üzerinde durulmuştur. Kongrede bu mevzuu inceliyen bir komitenin raporundan şu satırları aşağıya alıyoruz:
"Son zamanlarda Millî Bankalar kredi hususunda pek müsait hAreket etmemektedirler. Halbuki elde stoklar bulunması ve yer.l mahsulün fazlalığı karşısında tütün tacirlerinin kredi ihtiyacı eskisinden daha ziyadedir. Kredi darlığı bir kısım tüccarın 1949 mahsulü piyasasına kâfi dere-
Müsabakamızı kazananlar
Gazetemizi tanıtmak üzere evvelce dağıtmış olduğumu* broşürlere kapağ\t\daki bulmaca, bliyük bir rağbet görmüş olduğundan gazetemize külliyetli miktarda cevap gelmiştir. Gelen cevapların doğruları arasında noter huzuriyle yapılan kur a sonunda isimleri aşağıda yazılı müstakbel okuyucularımız jıı mükâfatları kazanmışlardır :
Altı aylık abone kazanan : Taner Cönk — Saraçoğlu Mahallesi 3. Cadde 16 6 ANKARA
Üç aylık abone kazanan : Aydın Obuz — Nişantaşı Kuyıılu Bostan sokak Can Ap. 25/2 Şişli -
İstanbul
Üçiincüden yirminoiye kadar birer aylık abonemizi kazananlar :
3 — Nurettin Turan — Nişanca caddesi 43 Edirnekapı - İstanbul
4 — Enis Üge — Davutpaşa Nevbahar mahallesi Topçu Emin bey sokak 2, 1 Şamataya - İstanbul
5 — Samiye Sol — Muradiye Dere sokak No. 61 Beşiktaş -
İstanbul
6 — inal Göver — Yeni Mahalle Bostan sokak 2 Çengelköy •
İstanbul
7 — Erol Yüksel — Spor caddesi 110 kat İÜ Beşiktaş - İstanbul
8 — Riri Çerler — Müellif sokak Neşe apartmanı 10/9 Beyoğlu-
* İstanbul
9 — HajTullah Kıpçak — Vezneciler caddesi No. 10 Beyazıt -
İstanbul
10 — Muvaffak Aydın — Mal-
Heyecan uyandıran bir haber
Dllnkü gazetelerden bazıları, 1. Ocak 1950 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan yeni Emeklilik Kanunu gereğince şehrimiz mekteplerinden ikiyü ze yakın öğretmenin tekaüde sevkedi-leceğlnl ve bu mevzudaki listenin hazırlandığını yazmışlardı, öğretmenler arasında büyük bir telâş ve alAka uy.^.dıran bu haborln sıhhati hakkında malûmatına müracaat etliğimiz MIHI Eğitim Müdürü': “ — Böyle blr-şey bahis mevzuu değildir " demiş-t,r‘ _________
Kızıla karşı tedbir alındı
Mekteplerde kızıl haftalığı salgını aileleri endişelere Sevketmekte ve çocuklarını mektebe göndermekten alıkoymaktadır. Bu mevzuda kendisiyle konuştuğumuz Sağlık ve Sosyal Yardım müdürü şunları söylemiştir : 4 şehrimizde böyle bir salgının olduğu iddia edilemez. Mekteplerin devam listelerini tetkik ve doksan kadar talebenin kızıl hastalığına tutulduğunu tesbit ettik. Çocuklonn hepsi tedavi altına alınmıştır. Ayrıca bütün mekteplere ilâç göndermiş bulunuyoruz. Bu ilâç talebenin burnuna damlatılmaktadır. Okulların dezenfektesine de devam ediyoruz. Şehrimiz için endişeyi mucip bir şey yoktur”.
cede faaliyetle iştirakine mâni olacaktır. Bu hal piyasa için bir zaaf unsuru dolayıslyle çiftçi için de za-rarlı neticeler tevlit edecektir.
Etraftan akseden haberlere göre Millî Bankaların kredi hususunda fazla imsak göstermeleri Merkez Bankasının tütün finansmanları için ileri sürdüğü bazı kayıt ve şartlardan ileri gelmektedir. Filhakika böyle ise Merkez Bankasının mevzuu yeniden ve alâka İle gözden geçirmesini ve millî bankaların Önümüzdeki devrede tütün işine daha müsaît krediler tahriş etmesine imkân vermesi lâzımdır".
Tütün ihracatçıları komitesinin müdahale mübayaalan hakkındaki görüşü de şu merkezdedir:
“En büyük İhraç metaımız olan ve memleket iktisadiyatında mühim mevkii bulunan tütünün her safhasında Hükümet tarafından dikkat ve alâka ile takip edilmesi zarureti vardır".
tepe Askeri Lisesi 2327 Çengelköy-
İstanbul
11 — Galip Alptekin — Tugay Harikzedeler sokak 22 Beyazıt -
İstanbul
12 — Fethi Uygun — Aynalı Çeşme caddesi 50/2 Beyoğlu -
İstanbul
13 — Mustafa Balmumcu — O-kumuş Adam sokak 4/2 Fatih -
İstanbul;
14 — Cemal Anadol — Tünelba-şı Bostan sokak Demiriz ap. kat 1
Galata - İstanbul
15 — Üsteğmen Mehmet Ali Şen yaşar — Jandarma er okulu subaylarından İstanbul • Maçka
16 — Halit Önüt — As. Post.
11011 K. Dumlu - Erzurum
17 — Ahmet Mavigöz — Cuma mahallesi Kabristan sokak 17 Rami
- İstanbul
18 — Rifat İkls — Beylerbeyi Çamlıca caddesi 34 Beylerbeyi -
İstanbul
19 — Halil Yıldız — Gürel Sineması Üstü Beşiktaş - İstanbul
20 — Hayri Baysal — Akbıyık Oyuncu çıkmazı 20 Sultanahmet -
İstanbul
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
PANORAMA
EDEBÎ ROMAN
eVfje
Neşet Sabit, bu «esi duyunca içinden: "— Eyvah, bizim bağ komşusu! dedi.
O, bu pazar gününü kâh okuyarak, kâh yazarak, kâh pencereden bahçeyi «eyrederek, kâh yeni yaptırdığı bir geniş divanın üstüne uzanarak, akşama kadar evde, yalnız geçirmek isliyordu. Karısı iki çocuğuyla beraber dün İstanbul’a gitmişti. Kendisi de bir haftaya kadar seçim bölgesini dolaşmak üzere yoîa çıkacaktır. Geceli gündüzlü didinmelerle geçen uzun bir Ankara kışından sonra o kadar haaretle bekfaliği bu kısa dinlenme devresine Manaur Zade Hüseyin Efendinin ziyaretiyle başlamak Neşet Sabit için oldukça CMn sıkıcı bir aksiliktir. Elinden kitabını attı. Sinirli bir hareketle ayağa kalktı. Gûya saklanacak bir yer anyor* muş gibi şaşkın şaşkın bakınınıya başladı. "Keşke, şu sersem Osman’a, beni kim ararsa evde yok, demesini tenbih etseydim!,, diye mı-nldandı. Fakat, iş işten geçmişli Man«ur Zade, başında Karagöz'ün ışkırlağını andıran o «tayip şapkasıyla, selAmÜnaleyküm, diyerek odadan içeriye daldı.
"— Buyurun, Hüseyin Efendi, hoş geldiniz. "— Hoş bulduk.
Ve geçip biraz önce Neşet Sabitin uzandığı divanın bir koşerine oturmak istedi. Fakat
rahat edemedi; yavaşça yere kaydı. Kundura-lannı dışarıda bıraktığı için sol ayağını kolaylıkla altına alıp sağ dizini dikerek kalın İsparta halısının Üstünde yan bağdaş kurmuş bir vaziyette, yerleşti.
"— Bir sigara?
"— Kullanmam.
"— öyleyse bir kahve...
Misafir, bu ikinci teklife cevap vermek lüzumunu duymadı. Odanın duvarlsnna ve tavanına bakıyordu:
"— Ev güzel oldu; «ağlıkla otur.
Neşet Sabit, bir konuşma mevzuu bulduğuna sevinerek:
"— Hoşunuza gittiyse, neden «iz de bir eşini yaptırmıyasınız; dedi. Ama sandrdm, size böyle bir ev. küçük gelir. Oğlunuz evlendi. Yakında tonmlannız olacak. Sığomazsınız.
Mansur Zade, kıs kıs güldü:
"— Yakışmış kel başa şimşir tarak! dedi.
Neşet Sabit, komşusunun bu lâftan ne kas-dettiğini anlıyamadı. Biliyordu ki, Mansıır Zadeler Ankara’nın cn zengin adamianndandır. İsteseler bu çapta evlerden bütün bir mahalle kurdurubillrler ve yine pek İyi biliyordu ki. o, diğer bütün hemşerileri gibi memlekette baş-lıyan yeni hayat şartlarının de/nmlı olduğuna artık kanaat getrmiş ve hu şartlara ayak uydurmaktan başka çare kalmadığını anlamıştır.
“— Neden? Sanki, vaktühâlim yok mu, demek İstiyorsunuz?
Hüseyin Efendi, di^min birini indirip öbürünü kaldırdı. Kesik kesik öksürdü. Bu söze cevap vermek İst' Hediği anlaşılıyordu. Neşet Sabit SÖ7‘ : uevaııılıı:
” - Biraderzadeîerlnl'zc baksanız ti; dedi.
T8fılğehlr*de banyosuyla, garajıyla betondan koskoca bir ev yaptırdılar.
Hüseyin Efendi, oturduğu yerden bir hindi gibi boynunu uzatarak:
"— Yaptırdılar; yaptırdılnr emme içinde oturamadılar kİ; dedi. Aha; bir hafta öncek, yine eski evlerine taşındılar. Kırkbcş elli bin lirayı kirece ver, kuma ver. Üstelik başına bir de emlâk vergisi belâsını çıkar. Akıl mı şimdi Bu? He. he, he! Akıl mı şimdi bu? Diyeceksin ki, kiraya versinler. Onlar da bunu isteyip duruyorlar. Hattâ gazeteye ilân bile koymuşlar. Ayda iklyüz. Iklyüz elli liraya kıyıp hangi babayiğit tutabilir evi. Vekil, mebus, müsteşar, müdürü umumi hep cv bark sahibi oldu. Kala kala bir ecnebi diplomatlar kaldı. Onlar da bizim gibilere rüşmez kİ! Nice hatırı sayılır köşk, konak sahipleri yollarını gözetlerken başlarını bizden yana çevirmezler. Çevirselcr de çırılçıplak evi istemezler. Karyolalar, koltuklar, kanape-lerle dayayıp döşemek lâzım... Hadi, bunu da yaptın. Yaptın emme, il oğlu bu. Bir yıl, iki yıla varmaz, ne evden, ne eşyadan hayır kalır. Sonra tut kelin perçeminden! He. he. he, he...
Mansur Zade Hüseyin Efendi, gülüyor mu. hıçkırıyor mu? Anlamak mümkün değildi. Neşet Sabit, onun dediklerine, zaten, pek kulak asmıyordu. Ona. bir acayip nesneyi seyreder gibi. hayretle bakıyordu. Başının üstündeki uydurma şapkasından kalın örgülü yün çoraplarına kadar derme çatma kılığının bütün teferruatı; oturuşu, kımıldanışları, bir dizini büküp öbürünü kaldırışları vo nihayet, o koyu orta A-nadohı şivesi, Neşet Sn bil’te açılan bahisten bin kat daha büyük bir ilgi uyandırmıştı. Frenk-lorln Folk-Lore adını verdikleri şevlerin hepsi MaıiMuri Zade’de toplanmış gibiydi ve elleriyle yüzünün derisi Ankara taşının reogindeydi. Vücudünden odanın havasına sinsi bir kokunun yayılmakta olduğunu hissetmedeydi, Neşet Sabit. biraz evvelki dedlrglnllğino rağmen, bağ 3
komşusunun bu tepeden inme ziyaretnlden â-deta memnun kalacaktı.
Mansuri Zade Hüseyin Efendi, elinde tuttuğu fincanı sarsıp sarsıp kahvesinin son yudumlarını içtikten sonra elinin tersiyle dudaklarını sildi ve uzun bi rmüddet dik dik Neşet Sabit’in yüzüne baktı:
"— Haklı değil miyim, Mebus Bey?
Neşet Sabit gültlmsiyerek başını salladı; karşısındaki adamın neden bahsettiğini büsbütün unutmuştu bile. Fakat, Hüseyin Efendi bu gülümsemeyle bu baş sallayışım bir tasdik İşareti sayıp kendi talâkatinden, kendi mantığından hoşnut, konuşnnya devam etti:
"— Emme, sen bana diyeceksin kİ. ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli! Deveyi güdeceğiz, tabii... Biz güdemezsek evlâtlarımız güdecek! Medeniyet ken’amna katılmazsan yolda kalırsın. Yolda aç bilâç kalırsın. Kimseler dönüp halin nedir diye başını senden yana çevirmez. Bunu, anlamıyacak kadar geri kafulı değilim. He, he, he!...
Birden, kendini toparladı; ciddf ve âdeta Alimanc bir tavır takındı:
"— Medeniyet.. Avrupa medeniyeti! dedi, Bilir inisin, ben bunu neye benzetirim: Otomobile; otomobil, caddenin ortasından dolu dizgin gidiyor. Sen bunu. Önüne geçip, durduramazsın. Ya bir kenara çekilirsin; ya altında ezilirsin; Ha, bir de, bunun içine binmek var. (Sesini a-cıklı bir sır tevdi ediyormuş gibi yumuşatıp ya* vaşlattı.l Evet, bir do bunun içine binmek var. Eınnıe, ben sana birşey diyeyim mi? Otomobilin dümeni elinde olmadıktan kelli içine binmek marifet değil! Makineyi bileceksin, o nasıl kullanılır öğreneceksin. Yâni oııa sahip olacaksın. Yoksa, makine sana sahip olur. Onun ilminden anlıyan şoför seni istediği yere götürür, o senin emrine tAbt olacağı yerde bakar-
4
sın, sen. onun emri altına girmişsin. Her a-dam, körkörilne buna razı olmak istemez.
"Hem biz eşekten daha yeni indik Mebus Bey; otobüse ilk bindiğim gün başım öyle bir döndü, kursağım öyle bir altüst oldu ki alışın-cıya kadar çektiğimi bir ben bilirim. Bizim hâtûn dersen hiç alışamadı gitti. Bereket dışarı çıkmaz. Senede iki defa bir evden bağa., bir de bağdan eve taşınırken çıkması lâzırft gelince, onu eşyalarla beraber yük arabasına bindiririm. Şimdi gel de, böylesine fistan giydir, başına da şapkayı geçir. Yürümesini şaşırır, aklını kaybeder Alimallah...."
Bu orijinal medeniyet tarifi, bu gerilikle ilerilik arasındaki samimi mukayese. Neşet Sa-bit’in bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyordu, Zira, o da arkadaşlarının çoğu gibi artık bu çeşit bahislerin hiç bir mânâsı kalmadığına hükmedenlerdi. İnkılâp olup bitmiş; İnkılâp prensipleri kanunlaşmış; sağlam temeller üstünde yeni ve ileri bir cemiyet binası kurulmuştu. Bunun alt katında bazı müstehaseler daha bir kaç zaman için birşeyler homurdana-bllirdi. Fakat bu homurtular milletin vicdanında, artık, hiç bir yankı uyandıramazdl. Ancak. şu halının üstündeki adam gibi insana ya bir gülmek arzusu, ya bir baş ağnsı verebilirdi. Netckim, Neşet Sabit, bu baş ağrısını hissetmiye başlamıştır. Mansur Zade Hüseyin Efendi, hâlâ bir nargile gibi guruldayıp duruyordu. Önce tuhaf veya gülünç, sonra can sıkıcı bir şekil alan bu monolog daha ne kadar sürecekti? Neşet Sabit, bir kaç defa saatine baktı. Yemek zamanı gelip geçmişti bile. Fakat, Mensur Zade oralarda değildi. Zira, o Öğle yemeğini »««bahtan yemişti. Ev sahibini de öyle yapmış san.yordu:
(De ramı var)
5
I Andık 1940 YENt İSTANBUL Sahlfe: 8
^GÜNÜN EKONOMİK HAREKETLERİ-
MaM meseleler


zındf *
G
EÇEN yaz ilmi bir heyet Hazret-! Nûh’un gemisini bulmak üzere “Ararat Dağı”m baştan taradı. Gemi bulunamadı. ÇÜn-
aşağı
kti heyet eksik vesaik ile yola çıkmıştı. Cevdet Paşa merhumun “Kısas-ı Enbiya”suu nasılsa ihmal etmiş o-latı “Nûhcular”. araştırmalarını Van Çölünün şimalinde yapmışlardı. Halbuki cenubunda yapacaklardı. Neden? Zira Tufan*ı müteakip suların çekilmeliyle gemi Ararat Dağının değil, “Cûdı Dağının üzerine" oturmuştu. *'Kıssa-i-Nuh aleyh-is-selâm s. 6”. Dün bulunanı ıyan geminin yarın da bulunamayacağını düşünerek nevmit olmıya-ftım.
Tıpkı bu heyetin aıaştırmaları gibi ^ehemmiyetli bir başka araştırma da ?7eçen vazm sonlarında hükümet mer-ezınde başlamıştı. Muhterem Maliye r t -akanı yüz milyonlara, hattâ aşağı yu ati bir buçuk milyara kadar yükse* . r>. ı rakamların zirvelerinde 1950 büt-r v»- varidat ile masarif arasında ıa • “tevazün noktası,, bulmak işini l tıb* sanlık erkânından müteşekkil bir yan «te tevdi ediyordu. Bakanlığın na-bu heyet haricinde kalabilmiş r. . k kıymetli bir rüknü kendine has • _afiz nazan İle bu heyetin âzasına da MNuhcular„ adını veriyordu. Mali Nuh »•uların elinde, asıl Nuhculan alâkadar eden “Peygamberler hikâyeleri., kadar da mevsûk ve sağlam rehber veya rehberler bulunmadığına göre muhterem heyetin elinden çıkarıp makam rurtasiyle Vekiller Heyetine sunduğu bütçede o tevazün noktasını ne dereceye kadar bulabildiği - bütçenin matbuata henüz verilmemiş olduğu şu sıralarda - pek kestirilemezse de mesaileri nin, evvelki heyet mesaisinden herhaMe daha meşkûr olduğuna şüphe etmeyebiliriz.
★★★
Bütçenin işi, Devlet hizmetlerinin isülzam ettiği masrafları tesbit etmek ve bunlara karşılık bulmaktır. Devlet hizmetleri denilince ne anlaşılmak lâzım gelir? 1914 den evvel Devlet hizmetleri veya Devletin vazifeleri ikiye ayrılmak mutat olmuştu: 1 — Zaruri vazifeler, 2 — ihtiyarî vazifeler! Tatbikat sahası için bu, demekti ki, Devletin elindeki mail imkânlar zaruri va-ifeleri karşılıyamadü(ça ihtiyarî vazifelere geçilmesin!_ Vejj zamanlar Devletin fert umuruna müdahalesini asgarînin de asgarisine indirmek temayülü ile eski maliye usulü, bir vakitler İspanyada zabıta işlerinin bile efrat veya hususi teşekküller marifetiyle idare edilebilmiş olduğunu hatır-atmakta fayda görürdü. 1914 denberl hiçbir şey unutmamakla beraber hiçbir jey de öğrenmemiş olanlara şimdi diyorlar ki bu tasnif .müstehase fikirler arasına kanşmış ve içerisinde örümcekler ağ kurmuştur.
Evvelce ihtivan gibi görünen vazi-elerin de zamanla Devlet hizmetleri ırasına alınmasiyle bütçelerin masarif ianeleri kabardıkça kabardı. Mukaddema milyonla, milyarla hesap edilen jütçe yekûnları hâlen milyarlar, trilyonlarla bağlanmaktadır. Eski devirle Devlet zaruri veya ihtiyari bütün /ıasraflan karşıIamale üzere efrattan vergi abr. Milli Emlâkten gelen az X»k varidatı buna katar, icabında biraz da istikraz ederek cümlesinin hâ-«ılatiyle seneyi sene ederdi. O devirde Devlet, bütçelerin masarifine varidatını uydurmak için nazarlarını umumiyetle bir seneden fazla bir müddet iaricine çıkarmaz, ve yine umumlyet-e bütçede tevazünü mutlaka bu bir tene zarfında aramıya ve bulmıya {alışırdı.
Yeni nezariye, hattâ bazı memleket-erde yeni tatbikat bütçe tçin tevazünü >ir yıl içinde değil, iktisadi hâdiselerin rürüyüşündekl devir (Cycleı lere te-

/
Transfer
9
edilebilen
Hususî teşebbüsün rolü
Ingiliz
liraları
Türk Ekonomi Kurumunun bu
Dünya kalay piyasası serbest bırakıldı
bakıyor, tevazün bile de-da olur.
im-
Bu
Namık Zeki Aral
(— İktibas Hakkı Mahfuzdur—) bean yedi sekiz veya sekiz on senelik bir devre içinde arıyor. Eskiden bütçe tanzim olunurken ve masrafların karşılığı için varidat aranırken milli irat hemen hemen hiç hatıra gelmez, sadece ferdin gelirlerinden ifraz olunacak yüzde beş, on, on beş... ilâh, ler ve yekûnları ile meşgul olunurdu. Şimdi ise memleketin senelere alt Milli gelirinden başkaca istikbale ait devrenin de millî geliri tesbit edildikten sonra bütçe hazırlanmaktadır. veya bütçenin hazırlanması istenilmektedir. Yeni nazariye, yeni tatbikat millî gelirden diye çektiği yüzde 20. yüzde 25. yüzde 30... ilâh nisbetinde hürmetli hisselerde yalnız âmme masraflarına karşılık bumlakla iktifa etmek istemiyor. bizzat memleket iktisadiyatının seyir ve ıueşy’i üzerinde müessir olmıya, “Konjonktür” ün inhitat devresini önlem iye veya kısal tınıya, refah devresini tahrik veya tacil etmiye çalışıyor. Böylece ı Konjonktür) ün bir kısmındaki bütçe fazla veya açıklarını, ileri kısımlardaki bütçe açıklat veya fazlaları İle eritmlye Bazılarına göre ise bütçede meselesi, üzerinde durulmıya ğer bir mesele değildir. Olsa
olmasa da olur. Mesele memleket halkına meşgale bulmak ve memleket İktisadiyatını istenildiği gibi “idare” eylemektir. İki büyük harpten çıkmış olan bütün cihan iktisadiyatı ve bin-netice mâliyeleri henüz bir çalkantı halinde olduğu için durulmuş bir vaziyete bakarak yeni nazariye veya na-zariyeler veya bunların tatbikatı hakkında bir hüküm vermiye henüz kân yoktur.
★★★
Biz nasıl bir yol tutmalıyız ?
nazariye veya nazariyelere kendimizi kaptırmak mıyız? Milletler veya Cemiyetler de bir zaviyeden ailelere ben-zetllebilmekten hâli kalamazlar Aile reisleri gibi Devlet zimamdarları da gönüllerinde ne tûl-i emel ler beslerler ! Aile babalan için olduğu kadar Devlet adamları için de bu tatlı hayaller gönüllerde yaşamakla kaldığı, tahakkuk sahasına çıkarılmalaıı mev-zuubahis olmadığı müddetçe şüphesiz ki mesele yoktur. Fakat bu tûl-i emellere şeniyet sahasında vücut vermek istenildiği takdirde o zaman ailelerin olduğu kadar milletlerin de “imkân” Işrım o tatlı hayaller kadar gözönüno almak zanjreti kendiliğinden ortaya çıkar. Bir babanın, oğluna, kızma, lizole, yakın taallûkalına lâyık görmediği, temin etmek Lstemıveceği nimet veya nimetler yoktuı ’ Fakat bir de o babanın elinde imkânlar vardır. Bu imkânlarla o tûl-i emelleri mutlaka yanyana getirip telif etmek zaruretini bir tarafa bırakarak sadece o nimetleri temin etmek isteyen bir babanın aile haysiyetinden başlayarak ne kadar fedakârlıklara katlanmak mecburiyetine düşeceğini, bizzat aileyi ne vaziyetlere, ne perişanlıklara düşüreceğini tasvire kalkışmak elbette lüzumsuzdur.
Milletler ve zimamdarları için de keyfiyet bsuşka türlü olmasa gerektir. Memleketin ihtiyaçları vardır, memleketin elinde imkânları vardır. Bu iki unsuru veya unsurları telif etmeden iş gormiye kalkışmak memleket mâliyesi kadar iktisadiyatını da biraz daha kanşıklığa sürüklemekten başka bir şeye varamaz. Devlet vazifeleri hak-kındaki eski tasnif bugün için bir “müstehase” telâkki edilse de şe’niyet sahasında onu yine gözönüne almaktan başka çare yoktur. Zaten başka türlü de hareket etmeğe imkân var mıdır? ister istemez ihtiyaçları bir tertiplemeye tabi tutacağız, bir kısmını takdim, bir kısmını tehir edeceğiz. Elverir k| “zarurî” ler ile “gayri zaruri ler şeklindeki tasnifi veya tertibi isabetle yapalım.
Transfer edilebilen sterlin hesaplarının beynelmilel piyasada faal muamele görmesi İngiliz hükümet adamlarını düşündürmektedir. 2 dolar 60 çent yâni 735 kuruş civarında satılan bu sterlinler Amcrikada haftada 3 milyon dolarlık muamele görmektedir.
Devalüasyondan evvel de böyle bir piyasa mevcuttu ve yüzde 20 Iskontoyla bu piyasanın başlıca alıcıları ithalâtçılardı. Bunlar sterlin sahası dışındaki şahısların: İngilteredeki hesaplarını satın almaktaydılar. Bugün transferable sterlin hesapları daha tazla ihracatçıların İşine yaramaktadır. İhracatçılar mallarını derhal pa-raya tahvil etmek suretiyle yüzde 8 Iskontoyla bu sterlinleri satmaktadırlar.
Yolladığı malın parasını almak için uzun zaman beklemek mecburiyetinde olan bir ihracatçı için, dolar suretiyle tediye sistemi daha cazip görünmektedir.
Nevv-York’taki Wall Street baııker-
leri Amerikan ihracatçılariyle sterline ihtiyacı olan ithalâtçıların arasını bulmaktadırlar. Bu gibi transa kalyonlar bilhassa Amerikan ihracatçıları ile onların Arjantin, İspanya, Türkiye ve sterlin sahası dışında memleketlerdeki müşterileri arasında olmaktadır. Muamele şu şekilde olmaktadır: Amerikalı ihracatçı Wall Street döviz simsarına müracaat eder. Arjantinde 20 bin dolarlık mal satın almak istiyen bir müşterisi vardır. Fakat Arjantinli ithalâtçı dolar bulamamaktadır. Simsar Amerlkada dolar hesabı olan fakat sterline ihtiyacı olduğunu bildiği bir Arjantinli tüccarla temasa geçer.
Amerikan Banker Arjantinli ithalâtçıya diğer tüccara sterlin tediye etmesini temin eder, o da Amerikada-kl dolarları Amerikalı ihracatçının hesabına geçirir.
Bu transaksiyonun kanun dairesinde olmasına rağmen İngiliz resmi makamları tarafından iyi karşılanma-m aktadır.
husustaki fikirleri
ma an
Kü bl



İtalyada kıırk saatlik hafta
Kornadan Bildiriliyor: — Bir müddet hükümet buhranı ile gölgelenen sosyal dâva, İtalya iç politikasını yemden meşgul etmeye başlamıştır. Haziran sonunda 1,8 milyon olan işsizlerin bugün 2 milyona yükseldiği tahmin olunmaktadır. Şu kadar ki haziran miktarına kışın daima işsiz kalan tak-rıb*en 200,000 ziraat işçisi ilâve edilebilir. Üç nâzın çekildikten sonra teşekkül eden yem hükümet, son toplantısında işsizlik ile esaslı şekilde meşgul olmuş ve herhangi bıı- karara varına-makla beraber 40 saatlik hafta meselesini de gözden geçirmiştir. Kırk saatlik haftanın kabulü ile dâva her ne kadar tamamen hallolunmıyacaksa da sosyal gerginlik bir müddet için azalacaktır. Şu kadar ki, bu kırk saatlik
haftanın tehlikeleri de yok değildir. Kütlenin, satın alma kudretinin azalınası veya yevmiye ve fiyatların yükselmesi, yahut da her ikisi dolayısıyle, ekonomik ve sosyal nizamda ciddi aksi tesirler olacaktır ki. bunların önlenmesine esasen imkân yoktur.
Bununla beraber bu meseleyi artık tehire imkân yoktur. Hükümet ya işlerin gidişine müdahale etmiyecek ve bütçeye işsizlere vardım tahsisatı (9-18 de 33 milyar lireti koyacak, yahut da dâvayı kökünden halledecektir. Karar nc şekilde verilirse verilsin, sosyal dâva umumî efkârı endişelendirmekte o-lııp Kalabriyâ’da son defa vuku bulan kanlı hâdiselerden beri kalyanın her tarafından memnunsuzluk artmaktadır.
Ankara, (Hususi muhabirimizden) Ekonomi ve Ticaret Bakanlığının, yurdun iktisadi kalkınmasında huşu si teşebbüs ve sermayenin ehemini yetli rolünü tesbit etmek ve bunu bi gelişme seyri içinde tahakkuk ettir mek üzere geniş bir anket açtığı lûmdur. Türk Ekonomi Kurumu kete cevap vermek üzere Milli tüphane salonunda münakaşalı
toplantı tertip etmiştir. Memleketin tanınmış iktisat ve maliye mütehassıslarının, banka umum müdürlerinin, iktisadi devlet teşekkülleri mümessillerinin ve tanınmış iş adamlarının hazır bulundukları bu toplantıda anketin birinci maddesini teşkil eden “Yurt kalkınmasında hususi teşebbüsün bu günkünden daha geniş ölçüde faaliyet göstermesini sağhyacak rıis-bette memlekette hususî sermaye terakümü olduğuna kani misiniz? Mesnetleriniz nelerdir?’* problemi görüşülmüştür. Toplantıda behren kanaate göre hususi teşebbüs sahiplerini yeni sahalara götürecek sermaye miktarı piyasanın umumi tezahürlerine göre pek azdır. Buna mukabil gayrı menkullere veya ölü menkul kıymetlere bağlı servetler zamanda prodüktif yan iktisadi işlere yeler de vardır.
Son yıllarda sermaye iş hayatına kısa zamanda tasfiyeyi hedef tutarak akmış, çabuk toparlanacak işlere rağbet göstermiş bu da sermayelerin lüzumsuz, sahası boğulmuş, yeni sermayeye ihtiyaç göstermiyen işlerde toplanmasını intaç etmiştir.
Bizde uzun vâdeli işlere kapanan sermayeler. teşviki sanayi kanununun eseridir. Bu kanun tamamen kalktıktan veya muamele vergisi yolu ile hükümleri zayıflatıldıktan sonra sermayenin uzun vâdeli işlere artık gitmez olduğu anlaşılmıştır. Binaenaleyh gerek prodüktif ve rasyonel ol-ınıyan işlere yatırılmış sermayeleri.
mevcuttur. Aynı ve rasyonel olmı-yatınlmış serimi-
Ticaret Bakanlığının alacağı karar piyasada alâka ile bekleniyor




israil Portakal İhracatı
Hayta: İsrail yeni portakal mahsulünün ihracatı başlamıştır. 52 bin kasa portakal “Atlantik O-cean” şilepiyle Isveçe ihraç edilmiştir. lngiltereye ihracatın nc vakit başhy.acağı, bir fiat anlaşmasına varılamadığından belli değildir.
ingilterede inşaat
Londra: İngiltere Sıhhat Bakanı Mr. Bevan. harbin sonundan beri İngilterede 1.0U0.000 ev inşa edildiğini söylemiştir.
Mısır ve Amerikan sermayesi
Kahire: Mum hükümet mahfillerinin belirttiklerine göre. Amerikalıların yeni endüstriler kurmak maksadiyle Mısıra sermaye yatırma teklifleri bazı şartlar dahilinde memnuniyetle karşılanmıştır. Şartlar şunlardır. Yeni kurulacak endüstriler hâlen işliyen endüstrilere rekabet edici mahiyette olmamalıdırlar; kârlar dolarla ödenecekse, bunların tediyeleri yeni endüstri mamullerinin Amcrikaya ihracatı He olmalıdır. Mescl/l, Amerikalılar Mısırda bir mensucat sanayii kurmak istiyorlarsa, dokunan kumaşların bir miktarı dolar karşılığı Amerikaya satılmalıdır.
Yeni ZelAııda Yün Piyasası
Aııekland: Yün piyasası açılmıştır. Fiatler geçen seneye nisbeten 30 yüksektir Bradford ve Avrupa başlıca alıcılardır. Almanya, 1-talya ve Belçika piyasada aktif olmuşlardır. Fransa endüstriyel sıkıntılar yüzünden piyasaya İştirak etmemiştir. Amerika ihtiyatlı mü-
bayanlarda bulunmuş, şimdilik yalnız halı imalâtında kullanılan kaba yün almıştır. Japonya da bir miktar mübayaada bulunmuştur.
Madrid Zirai Mahsuller Fuarı
Madrid: İspanyanın 50 eyaletindeki zirai faaliyetleri gösterecek ilk İspanyol zirai fuarı Mayıs ayında Madridde yapılacaktır.
İngiltere çelik sanayii gelişecek mi?




bu kadar kısa en mühim si-
mey x asını
LONDRA: Ingiliz Demir ve Çelik Federasyonuna mensup bir zat vcıdiğı bir beyanatta Britanya’nın bu son aylar zarfında Kanatlardan 15 ilâ 18 milyon dolarlık çelik ve demir siparişleri aldığını söylemiştir. Bu Ingilterenin bir zamanda aldığı pariştir.
Portekiz balık ve
, değerlendiriyor
LONDRA: Büyük Britanya ile Portekiz Hükümetleri arasında akte-dilen bir tisari antlaşma mucibince, Ingiltere, meyva ve balık mukabilinde Portekiz’e otomobil; sınai makine, yün ve tekstil gibi maddeler verecektir. Gelecek seneye kadar bu iki memleket arasındaki tediye muvazeneli bir şekle sokulmuş olacaktır.
â eni uranyum madeni MONTREAL; Kanada Bakanlığı Quebec şehri keşfedildiği bildirilen
madeni haberini teyid? etmiştir.
ingilterede kömür istihsali I ransa - Pakistan ticareti LONDRA; Fransa ve Pakistan devletleri dün bir ticaret anlaşması imzalanmıştır.
Madenler civarında uranyum
gerek menkul ve gayrı menkul kıymetlere bağlı Servetleri yeni iş sahalarına intikal ettirebilmek için, bunların mobilize edilmesi icabcder. Fakat hâlen böyle bir maksat için kredi teminine imkân olmadığı gibi, Merkez Bankasının reeskont yolları da bu maksatlar için açık değildir. Kaldı ki, bu servetleri mobilize etmek imkânları temin edilse dahi maksadın husulü için yeni iş sahalarında emniyet ıınsurlannın yerleştirilmesine, I liralarda istikrar teminine ve teşvik edici kârlara imkân bahşedecek kanun ve nizamlara ihtiyaç vardır. Yâni devlet kendi tahvilleriyle hususi teşebbüse karşı rekabet halindedir. Hususî teşebbüsü vergilerle korkutmakladır. Modern vergiler kovacağız derken sermaye terakümlerini iki defa vergiye tâbi tutmaktadır. Hususi teşebbüsü muamele vergisi ile baltalamaktadır.
Halbuki hükümetin değişmez prensip kararlan alması ve değişmez, â-dılâne vergi sistemleri vazetmesi, çalışma sistemimizi ıslah etmesi lâzımdır. Hükümet devletçiyim derken henüz devletçiliğin icabı olan İktisadî cihazlanma işlerini dahi başaramamıştır. Devlet henüz bir yol şebekesi tesis edememiş, elektrik santrallarını kuramamış, hülâsa memleketin ekonomik kalkınmasını tahrik eden işleri başarmadan bira fabrikası kurmağa kalkışmıştır. Hülâsa olarak söylemek icabcderse, memlekette yeter derecede olmasa dahi hususi sermaye terakümü mevcuttur. Fakat bu hususi sermaye istihsale mâtuf hareketlere akıtılma-mıştır., Eğer hususi mâtuf hareketlere yorsa, önce hususî yet -şartlan içinde
etmek lâzımdır. Fakat bu teminatın, hükümetin en yüksek mertebesinde bulunan bir zatın beyanatı ile değil, kanunlar ve nizamlarla korunmuş olması da şarttır.
sermaye istihsale akıtılmak isteni-teşebbüsün emni-çalışmasını temin
İstanbul Üniversitelinde
Profesör Lanfenberger’in
konferansı
Paris Hukuk Fakültesinde Maliye dersi veren dünyaca meşhur Prof Lonfenberg, İstanbul üniversitesinin misafiri olarak Jstanbula gelmiş ve Konferans salonunda dikkate şayan bir konferans vermiştir.
Profesörün, konferans mevzuu ola-lak seçtiği mesele, bu?.ün dünyayı meşgul eden »devlet bütçeleriı meselesidir. Profesör, bütçeelrin büyüdüğünü, milyarlara çıktığını söylüyor, son derece karışık ve pek çok taksimata ayrılan modern bütçelerin, ne maliye nazırlarının, nc de parlâmentoların artık ihata cdemiyecekleri bir hale gelmiş olduklarını söylüyor. Parlâmentoların bütçe tetkik ihmallerine, bilhassa temas eden Profesör, bu heyetlerin çok ihtisas İstiyen bütçeleri tetkike kifayetli olmadığım, esasen bunun için zamana da malik olmadıklarını ifade etmektedir. Misal olarak 1950 Fransız bütçesinin henüz müzakeresine başlanmadığını, bıı müzakerenin ancak Önümüzdeki aralık ayında. onunda belki yirmisinde başlıya-cağız, böylece on günde koskoca bir devletin son derece muğlâk olan tir bütçesinin aslâ lâyıkivle tetkikine imkân olmadığını İfade ediyor.
Bütçelbrın kabarması, devletin türlü dan ileri geldiği gibi, sosyal hizmet-türlü iktisadi İşletmelere el atmasın-
S
ler.c büyük tahsisatlar ayırmasından dolayı da ileri gelmektedir. Fransada olduğu gibi. İngilterede, Türkiyede devletler birçok işletme işlerine girişmektedir. Bu işletmelerin faiz ve amortismanları, devlet bütçelerine ithal olunmaktadır, bunlar da girecektir, işletmeleri hu açıklar dır.
Profesör, yapmasına
le bugünkü kadar taraftar görünmemektedir, hususi işletme sahalarına o sahaların bir kısmını
ettikçe, milli sermaye terakümüne yardım eden hususi saha daralıyor, na mukabil devlet, kendisinin sermaye terakümüne çalışması hâsıl oluyor. Halbuki, devlet, sermaye terakümü yapabilmesi
el attığı işletmeleri kârlı yürütmesi lâzımdır ki. tecrübe, bunun aksini göstermektedir. Neticede, devletçilik, milli irat terakümünü daraltmaktadır. Profesöre göre milli ıradı yine halk, yanı hususi teşebbüs arttırabilecektir.
Profesör, konferansını dinleyiciler üzerinde çok müsait bir tesir bırakmıştır.
Gerçi kâr olursa, bütçeye müspet taraftan Meselâ, Fıansara, deve! t ekini açık demiryollar, bütçelerden kapanma kta-
gerek devletin işletmecilik ve gerek sosyal hizmetler-meşgul olmasına Devlet,
dahil olup, kendi işgal
Bu-mılli zoru millî için.
%
komitesi kaldır-yıllarında,
Milletlerarası kalay tevzi sene başında Kota sistemini maktadır. Böylece harp her memlekete bir hisse ayrılarak da-
ğıtılan dünya kalay istihsalinin satışı, yine eski serbest vaziyetine avdet etmektedir.

Bu milletlerarası usule göre memleketimize ayrılan kalayların ithal lisansı, bilindiği gibi, şimdiye kadar münhasıran Ticaret Ofisine verilmekteydi. Bu ofis de kalayları Ticaret Bakanlığının emri ve koyduğu usullere uyarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır.
Şimdi bu haber üzerine piyasada görüşülen başlıca mevzulardan biri, Ticaret Bakanlığının ithal lisanslarını ithalâtçı tüccara da verip vermiyece-ği meselesidir. Filhakika piyasaya, bu milletlerarası karar gereğince hususi kalay teklifleri gelmiye başlamış fakat Bakanlığın kararı malûm bulunmadığından bunlara müspet veya menfi bir cevap vermek mümkün olamamıştır.
Çivi fabrikatörleri
Ankaraya gittiler
Polonyadan gelen 1.000 tonluk bir arasında da rekabeti tAhrık ederek, piyasayı düşürmiye âmil olduğunu yazmıştır. Yolda aynı menşeden daha 2.000 ton çivi bulunuşunu haber alan bu madde fabrikatörleri alâkalı makamlarla temas için Ankaraya gitmişlerdir.
Hareketleri sırasında kendileriyle görüşen arkadaşımıza heyet âzasından biri: “Memleket fabrikalarının istihsali ile iç piyasadaki istihlâk miktarının gözönünde tutularak ithalâtın ayarlanmasını’’ istiyeceklerini ve “Başka bir himaye arzu etmediklerini” şöyle iştir.
o
Bu yıl kuru meyva bol ve ucuzdur
sene 150-vişne ku-Istihsalin yüzünden ihracatın âmildir
Bu yıl kuru ttıeyva hol ve ucuzdur. Piyasamızda geçen sene 400 -500 kuruşa satılan kuru kayısı bu 180 kuruşadır. Erik, zerdali, ruları da aynı durumdadır, normalden fazla olması meydana gelen bu vazıyette yapılanınmsı da mühim bir
Bilhassa son günlerde işportalarda her köşe başında 300 kuruşa Ant.ep fıstığı satılmıya başlamıştır Bu malı çoktanberi bıı kadar ucuza bulaını-yan halkın diğer kuru ınevvnlardan çok. buna rağbet etmıve başlaması da maddeler arası bir rekabet yaratmaktadır.
Kahve fiyatlarının yükselme sebepleri
Kahve piyasasında vuku bulan yükselmelerin Rio’daki fiat artmalarına muvazi olduğu anlaşılmaktadır. Ağustos ayında sif İstanbul 525 dolar olan Rio kahve piyasası hâlen 830 dolara yükselmiştir. Bu yükselişe sebep olarak, bir yandan bu yıl Brezilyada vuku bulan kuraklık ile diğer taraftan Avrupada kahve istihlâkinin hissedilir derecede artmakta bulunması ileri sürülmektedir. Şehrimizde kahve toptan 830 kuruştur. Perakende olarak çekilmiş kahve 1000 kuruşa satılmaktadır.
MEMLEKET ve DÜNYA BORSA ve PİYASALARI
YABANCI BOR5ALAR
MEMLEKET TİCARET BORSALARI
KAMBİYO, ESHAM VE TAHVİLÂT
30/XI/1949 Çarşomba


i
Borsalarda Vaziyet
İstanbul:
İstanbul Ticaret Borsasında Iıat gerilemesi ve umumi durgunluk devam etmekledir Geçen haftalarda hareketli bulunan FİN Dik ve CEVİZ piyr ısdarı da bu umumî temayüle uymuşlarsa da bir İsveç vapurunun doğruca Karadenlze gideceği haberi piyasayı canlandırmıştır. NEBATİ ÇAĞLARDA ve YAĞLI TOHUMLAR’da İse i| yoktur. Yerli fabrikaların alışlarını kesmeleri üzerine durgunlaşan YAPAĞI piyasasına mukabil Ingiltereyc ihracat dolayısıyle TİFTİK’de kısmi bir ha-
ihracat dolayısıyle TÎFTİK’de kısmi reket vardır.
Esham ve Tahvilât Borsasında şayan bir hareket yoktur. Borsa dış: piyasasında ise, dünya Piyasalarına olaraA, iiatler düşmekte devam etmektedir İzmir:
İzmir Borsasında ÜZÜM üzerine tereddütlü bir hava vardır: Satıcı, yeni İhraç İhtimalleri düşüncesiyle, çekingendir. Alıcı ise elinde bir stok bulundurmayı arzu etmekle heraber müstakbel dış satışların Hallerinde mütereddit olduğu için, teenni ile hareket atmaktadır. tNCtR piyasası sağlamlığını son İngiliz satışları üe devam ettirmek-
dikkate ALTIN muvazi
Pf
satışları
tedir. Esasen elde İki bin tonluk çok küçük bh si ok kalmıştır. PAMUK piyasasında bilhassa kredi darlığı ve vapurların pamuk yüklemede ortaya koydukları zorlukların tesiri de İnzimam ederek bir gevşeme vardır Tıkanan prese yerlerini boçakmak arzu siyle de arz hareketli, buna mukabil talep naz lıdır. ÇEKİRDEK ve NEBATÎ YAĞ piyasaları göründüklerinden gevşektirler. Bu piyasalarda prim ve tenzilât adiyle borsa fintlerl-
nln hakiki maktadır.
Adana:
Pamuk durgunluğu
«eviyeleri alt
nıııamelc ol-
Kambiyo
1 Sterlin ....
Dolar ......
Fr. Frangı
1 av İç re Fr. . Bclç. Fp> # «veç Kr, e ( Florin
100 Liret 100 Drahmi
100
100
100
100
100
100
Açılış
784..—
280.—
044.12,80
0.087 60
Kapanış
784 — 28(» —
U.HO 64.03
5.60
73.68.40 >.44 12.80
00.87.60
••••4
— 973.90
Serbest Fiatlar
( K urus)
En aşağı En yukarı
Dolar "Takas** .. 4.40 4.40
Sterlin 11 59 11,59
l«viçre Frangı 1.02 1.02
Altınlar
Bugün Dün
Kuruş Kuruş
Külçe Yeril (ir. 6.35 6.35
Külçe lieguhMn u 6.38
Cumhuriyet 14 10 44.20
Reşat 45.20 45.20
Hamlt ........ 12 6U l*> ıtn
G uhlen 41.80 ’ 42 sr>
Ingiliz 60 — 60.10
Fransız kok. Ih 75 49.—
Napoleon III, 45 50 45 75
İsviçre — 43.—
Gümüş, Platin
En nşnğı En *vuka rı
Gümüş Gr
Pl.uio IH, 11
Devlet Tahvilleri
İstanbul Ticaret Borsası
İzmir Ticaret Borsası
New-York Borsası
r«5
IX F.
( t)
%5
Ikramiyell tahviller 1933 Ergani ........
1938 İkramiyen
Milli Müdafaa I. ... 1911 Demiryolu IV.
1941 Demiryolu V.
%4 1/2 1949 İkrnmlyoU
Diğerleri %6 1941 Demiryolu Kalkınma
ar
VI.
• •••

Kapanış
23.50
20 50
100 25
98.35
99.40
95.50
(• »
23.50
20.50
100.25
98.35
99.10
95 50
■ 6 %6 %6 %6 7r6
9İ7 %7
1 .
'•7
W 7 %7
7 %7 %7
I.
II. III.
1948 İstikrazı
1948
Milli Müdafaa
1040 1934 1984
1941
1941
1941 Milli
M
46
99
I. II.
I
I.
• •••
• •• •
99
Slvaö-Erzururn • • M
Demiryolu
• »
Müda faa
M
99
9 9
• • • • I.
1I-VI1.
I.
H.
III.
I. n. m. VI. .

96.70
96.75
96.90
19.95
96.80
96.80
10.65
96 60
20.60
21.— m oo
20.85
19.90
19 70
20. 10
19.86
20 85
96.75
96.75 •»»> »III 97.—
96.85
96 85
10.60
16.10
20.70
21 •
20 95
20.46 2(»
19.70
20.40
19.86
20.00
Şirket Tahvilleri
Anadolu D.Y Tertip A B. • • Q ° “ %60 ....... •* “ Milnıetı. Senet. 106.— 63. - 68.50 107.— 6 4 56 69.50
Şirket Hisse Senetleri
T. C. Merkez Bun kanı Türkiye İş Bankutu Türk Ticaret Bankam .... Arıdan Çimento Şark Defcirmen( llk Milli RcitNlirann 118 50 24 50 5.— 16.— 23 25 1I8.50T 25.— , la 16 3»» 23.50 ~ /
■l
I
Ilııblihut
Buğday Yumuşak ...........
Buğday Sert...............
Arpa Bindik ..............
Arpa yemlik (dökme) .... Mısır IStın) .............
Foaulya Tombul .........
Fasulyn Çalı «ert .......
Kuşyemi ..................
Mercimek Kırınızı kabuklu Mercimek Yeşil ..........
Nohut natürel ..........
Yağlı tohıınıliir:
Ayçiçeği tohumu ..........
Ket rnt ohu rnu ..........
Kcııdlrtohııınu ..........
Haşhaş tohumu (Mavi) . Susam ....................
Yer fıstığı kabuklu ......
JLıırıı Meyvalıır
Fındık (kabuklu Hlvrl) ..
Fındık (İç tombul) .......
Cevlg (kabuklu) ..........
Ceviz (İç natürel) .......
Dokuma İlam Maddeleri!
Tiftik ana mal ...........
Yapak Anadolu (Kırkım»)
Hum deriler:
Sığır Hu.ln.nmra kilosu .... Keçi tuzlu kuru klloau .... Koyun hava kurusu kilosu Mezbaha sığır yaş kilosu
Bugün
Son ka pıı niş
Bugün
Son kapanış
Dün
Son kur
31.
31.
23 20
42.—
21.—
48.—
60.—
42.—
81.—
58.—
134.—
59.—
172.—
270 50 210.—
200.— 220.— 235.— 125.—

31.-
31.—
27.10
25.—
24.— 100.—
42.—
40.—
30.—
50.—
55.—
38.—
47.—
35.—
78.—
84.—
78.—
72.— 138.—
62 —
180.—
268.—
210.—
202.—
225.—
237.—
125.—
üzüm çekirdeksiz No. 9
İncir A serisi No. 8
” B serlHİ No. 108
Pamuk Akala I.........
Pamuk Akala II. ...
Pamukyağı (rafine)
Pamuk çekirdeği .....
59.—
56.—
45.— 241.— mal 175.—
19.
59.—
56 45
45.—
243.— yok 175.—
19.50
Adana Ticaret Borsası
Pamuk Akala I
Pamuk Akala n
Pamuk Yerli 1 ,
Pamuk Yerli II
212-214
165.—
rrratl
Eskişehir Ticaret Borsası
Buğday yumuşak
Buğday sert ....
32.—
Ecnebi Tahviller
270.—
Nebatı yağ hır:
Zeytinyağı (Ekstra ekstrfl Ayçiçeği (Rafine» ... .
Emdik yaftı
MlAir Kredi fonulvo 1903 1911
piyasası îzmt muhafaza etrf,
(
muvazi ola ra 9
(•) Gürilîndv IJornnd.ı muameleni Icftcil edilmemiş tahvilât



Buîtdııy (Buşeli = Sent)
Sert Kış mahnulü No. 2. ...
Kırmızı “ “ No. 2 ...
Pamuk Mlddllng (Libresi = Sent) Aralık
Mart: »•
Mayıs ..
Temmuz
Tiftik (Libresi = Sent)
Toksan No 1 ................
Fındık (Libresi = Sent)
Kabuklu Yerli iri ...........
“ orta ..........
Levant İç İthal malı .......
Ekstra iri iç ithal malı ...
Kuru Üzüm (Libresi = Sent)
Thompson çekirdeksiz seçme.
Keton tohumu (Buşcll =: Dolar)
Minncupolis .................
— Kalay (Libre-sent)
— Levba-teneke (Ton-Dolnr)

60.—
21-22
18-20.5
36- 37
37- 38
11.50
3.90
95.—
7.50

29 87
29.91
29.92
29.62
58.—
21-22
18-20.5
36- 37
37- 38
11.50
î.9-3.8
185.—
B^k
30.70
Si-
Londra Borsası
Keten (ohumu (Tonu Sterlin) Bombay Ktdküta Yer fıştıüı IJlndlstan 62.— 6Ö._ 62.25 62.— 61.— 62.25
Bradford Piyasası
Tiftik İyi mal (Libreni =: Peni) ... Sıra malı ** •• Yün... Anadolu " ° ... ** Trakya ** •• ... 34.— 30.— 18.50 34— 30.— )8.50 18.—
İskenderiye Borsası
Fıtmuk (Kantarı = TaIIart) Abrhınounl Kısa elyafh F/G Karnak Uzuu olyafh F'G .. . 78.82’ 89.60 —

r «np. in r— •mvvün eden takribi piyasa değerleri.
Sahife: 4
Çağdaş cemiyetin ideal
İnceden inceye
• •

]
1 Aralık 1949
Eclebî Sohbet
ve fikir buhranları
Uç Büyük Adam
Bu problemin çözülmesi ve yeni bir hayat nizamının kurulması için bir çok mütefekkirler çalışmaktadır
Yazan: M. Ncrnıi
iki gününden son-geilyor, diyebiliriz, bütün birer
halinde
milletleri muazzam kar-
j NSANLIK, ufak tefek degiş-| meler ve farklarla. 31 yıllık bir zaman parçasının üçte birini harp içinde geçirmiştir. Ömrümüzün barış içinde biten ra bir harp günü Hemen hemen eşi görülmemiş
çarpışma kudreti §ı karşıya bırakan iki dünya harbinden başka, bıı çerçevenin her nedense dışarısında savdığımız harpleri de katarsak, çağdaş cemiyetlerin ne kadar banşsız, ne kadar sükûnsuz bir ömür sürdüklerini anlamakta güçlük çekmeyiz.
Çok iyi biliyoruz kİ, bir cemiyet, harbin dışında kalmakla, onun sarsıntılarından kurtulmuş sayılamaz. Çünkü. çağdaş harpler, ne îlk-çağ cemiyetlerinin güttüğü dar tesirli harplere benzer, ne de iktisat yapısı henüz dallanmamış ve budaklanmamış Ortaçağ cemiyetlerinin harbine... Zaman ; milletleri birbiri ile arkamızda katan çağların hiç bilmediği bir tarzda kay-naştırmıştır. Onun İçin harbLn mânası bile değişmiş ve cemiyetlerin doğrudan doğruya hayat kaynaklarına çevrilmiş korkunç bir âfet haline gelmiştir. Bizim maddî buhranlarımızın olduğu gibi mânevi buhranlarımızın da sebeplerini; burada, emredici bir hâdise gibi beliren bu büyük vem temelli gelişmede aramalıyız.
buhranlar önlenmiş olur. İstatistikleri karşılattırırsak suçların iktisat durumlarına, hattâ mevsimlere göre arttığını veya azaldığını görebiliriz.
3. — Solculara göre, şimdiki kapitalist (?) cemiyet yıkılmadıkça insanlar kölelik ve uşaklık ideolojilerine (?) göre yetiştirilmiş olacaklardır
İdeolojiler; zümrelerin değil, büyük bir mukadderat birliğinden kaşka bir şey olmıyan cemiyetlerin kendisini aşmak temayüllerini dile getirir. Bıı temayüller, ilk bakışta sanıldığı gibi hiç de basit değildir. Onların köklerini uzun bir tarihte, iklimde, Ülkenin imkânlarında, coğrafyada, istihsalde a-ramalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrıldıktan sonra bu temayülleri işlemek vazifesi doğrudan doğruya cemiyetin dünyevî teşkilâtına düşmektedir. Demek oluyor ki. İdeal ve fikir buhran larına nihayet verecek olan ideolojinin asıl hedefi İyi ve yaratıcı bir vatandaş tipi olmalıdır. Bugünkü mânada olmasa bile vatandaş tipinin topluluk zaruretlerine eski Atina yqhnuştur. başlı izleri
kim noktalarda daha radikal düşünmekte ve gençliğin, orta yaşlıların şe-hlr-devleti işlerine göre yetiştirilmelerini istemektedir. Rahipler, yalnız işe yaramıyan ihtiyarlardan seçilmelidir. Bundan da anlaşılıyor kİ, bir zamanlar eski klâsik kültür dünyasında da çağımızın bu çok ehemmiyetli dâvası geniş bir ölçüde münakaşa edilmiş ve fikir edebiyatına geçmiştir. Hattâ bu dâva, o zamanlarda da, topluluğun, cemiyetin ve devletin en başta gelen bir dâvası olarak ele alınmıştır.
Çağdaş devlet, devlet ve demokrasi nazariyeleri bakımından, zümrelerin üstünde müesses olduğu için, yeni insan tipine temel verecek olan cemiyet ideolojisini ona göre anlamak zorundadır. İdealler ve fikirler zümre damgasını taşıdıkça nizam veren bir kudret olmaktan çıkar. Halbuki, çağdaş cemiyetin böyle güdücü kuvvetlere sonsuz bir ihtiyacı vardır. Gelecek yazımızda biz bunu ve bu dâvanın çözülüş imkânlarını incelemeye çalışacağız.
göre ayarlanması lüzumu Şehir-Devletl’nde bile dıı-Eflâtun’da bunun belü-vardır. Aristoteles bir ta-
Çağdaş cemiyetin buhranlarını, gerçekli t® dayanarak incelemiye çalışan bilginlerin sayısı çok azdır. Hattâ onlar bile daha ziyade harbin nasıl önle-nebilceğinl araştırmaktan, belki biraz aşınca, hoşlanırlar. Bizim böyle bir düşünüş tarzına karşı hiç bir diyeceğimiz yoksa da sebepler giderilmeden neticelerin değişebilceğine inananlardan bunadığımızı da söylemek isteriz.
Gelişiminin hiç olmazsa üçte birini harp içinde geçirmiş çağdaş cemiyetlerin elbette çeşit, çeşit buhranları vardır. Hayatın her hâdisesi, bütünü bütününe, total bir hâdisedir.Onun İçin biz» onu dağıtmadan, olduğu gibi kavramı ya çalışmak zorundayız. Bir dâvayı iktisada, cemiyet bilgisine, hukuka göre, ilh... düşünen biziz. Onu istersek bir bütünlük olarak da dilşünebiü-riz. Hattâ o zaman dâvanın içi daha çok aydınlanmış olur.
Dünyanın en büyük kültür merkezlerinde çıkan dergileri dikkatle karıştırır da düşüncelerinizi çağdaş cemiyetlerin ideal ve fikir buhranları üzerinde toplarsanız biraz önce söylediklerimin yersiz olmadığını mutlaka sezebilirsiniz, Bütünü bütününe bir savaşın içinden henüz çıkmış cemiyetlerin doğınık ve parça parça dâvaları, buhranları olamaz tabii... Biz. size bunun sebeplerini de söyleyebiliriz : Bütünü bütününe bir harp güdebilmek İçin cemiyetin bütün maddi ve manevî kudretlerini zımdır. Böyle bütün dinamik ve görünmiyen
sipünli bir kudret halinde tek bir hedefe çevrilmiştir: Zafere... Şair, harp türküsü yazar, bestekâr cenk havası besteler, ressam kahramanlık tabloları yaratır, mütefekkir harp ruhunun mantığını işler. Bütün bu fikir ve ruh kaynaşmasına biz, kısaca, harp, daha doğrusu kahramanlık fikriyatı, ideolojisi adını verebiliriz. Halbuki : harp, yurdun sınırlarını korumak bakımından yüksek bir hayat ve manhk hamlesi İse de verdiği ler bakımından yaratıcı değil, bir lnsan-faallyetidir. Demek
ki, banşsız geçen yıllann ideolojisi de bu faaliyete göre ayarlanmış bir İdeolojidir. Biz, şimdi, bilmiyoruz doğru mu, sisli ve temelleri çok oynak bir ban# nizamına kavuşmuş olduğumuzu umuyoruz. Fakat biz, bu ideolojiden sıyrılmış mıyızdır? Yeryüzünde hâlâ büyük bir kararsızlık hüküm sürerken bundan hemen sıyrılmamıza imkân var mıdır? Savaş yılları; cemiyet fertlerine bambajşka bir hüviyet verir. Uzun banş yıllarının İnsanı da bambaşka bir insandır. Onun için çağdaş cemiyetler, intikal devrinin henüz eşiğini bile aşmamışlardır. Çağımızın ideal ve fikir buhranını önleyecek ve yenecek yepyeni bir hayat ideolojisine kavuşamadığımıza hayret etmemeliyiz. Bunun en çok zararını görenler, harp yıllarında yetişen nesillerdir ve onlar bu yüzden en sert tenkitlerin konusu olmuşlardır.
RENDE de, şehir vapurlarında da pencere diplerini severim. Bu sevgi, başkalarında da vardır tabii... Niçin olmasın? Ben bu sevgiyle birlikte mi doğdum, bilmiyorum. Belisi bütün dünya pencere dibi için didiniyor da benim haberim bile yok.
İnsanlar bir yerde toplandılar mı, boy boy kalburlardan geçerler sanki. Zahmet çekmeden görebilirsiniz: şurada kalburun en ufak deliklerinden sıvışanlar var, biraz Ötede daha iri deliklerden dökülenler var. Fakat semizler kalburun üstünde kalmışlardır ve aşağılara gülümseyerek bakarlar. Dağ - tepeleri de uçurumları öyle seyreder işte... Schopenhauer gibi merak-lansaydım, düşünmeden, kendime sorardım:
— Bu insanlar, en karanlık ve uzak czeüyetlerde mi birbirlerini tanımışlardır?
Gönlüm, klmbillr neden, pencere dibinde oturanlara çabuk ısınır. Ben de onlarla karmakarışık ezeüyet yollarında karşılaşmış mı idim acaba? Hiç zannetmiyorum. Fakat siz vapurunuza biraz gecikirseniz ve orada bir pencere köşeciği bulamazsanız, beni, elbette daha iyi anlarsınız. Pencere dibinde oturanların bakıştan, oturuşları, gülüşleri bile başkadır. İyi bir yer bulamamışsanız, hele ayakta kalmışsanız, çileden çıkarsınız. Pencere dibinden size çevrilen bir baş, sizi ezer, tüketir. Niçin daha erken gelmediniz?
Ben, pencere diplerini limanlara benzetirim. Oraya sığınanlar; gidiş - geliş yalpalarından, çanta, dirsek, paket fırtınalanndan kurtulurlar. Yer arayan yolcunun gözü kararmıştır, ne sağa bakar, ne de sola. Dizginini kaybetmiş böyle coşkun bir yolcu selinin kıyılarına düşenler; kendilerini avundurmak için teselli ararlar dA bulamazlar. Ah. tek bir ağız açılsa da affedersiniz” dese. İnsanları, sıra-
sında, ufak bir söz - oyuncağı, çocuk gibi sevindirir. Siz yarım saat İçinde yüzlerce “bir şey değil” demeye de çoktan razısınız, amma, ne dudaklarda bir oynaşma vardır, ne de size utanarak çevrilen bir çift göz... Katlanacaksınız. Nihayet bir yolcusunuz siz. Niçin vaktinde gelmediniz? Vapura geç kalışınızın sebepleri büyüktür, ehemmiyetlidir belki.. Fakat siz, yolculuğun mantığı böyle İşte, üstelik suçlu sayılıyorsunuz. Biliyorum, ateş üstünde değil, amma, heyecan üstünde oturuyorsunuz. Her dakikada iki kere tedbir düşünmeye, oturuşunuzu deniz pusulası gibi, her sarsıntıya göre. Ayarlamıya mecbursunuz. Çünkü, her dakikada iki kere çay, kahve, gazoz yüklü bir tepsi, tekke zikrim andıran monoton sözler arasında, tam yanınızdan geçiyor:
— Kahve çay. kahve çay, kahve çay.,.
Siz bu kahve - çay âyininin zâkır ve zâhitlerini gördükçe İçinizden titrersiniz.
Şehir vapurlarımızın kahve ocakları hem yüz binlerce kaynağıdır, hem de şadırvanı... Bir taşta buna derler işte... Bu
de somurtkan bir yüze kahkaha şerbeti sunmak ne iyi bir şeydir. Siz dirseklenirsiniz, affedersiniz, diyeniniz yoktur, amma, tesadüf sizi başkalarına neşe dağıtmakla bol bol mükâfat-landırabilir de.
Kendi kendime soruyorum:
— Acaba ben. onun İçin mi, pencere diplerine bayılıyorum?
Belki, onun için... İnsan sezgisinde derinliği kavranılmaz bir bilmece karanlığı var... Bizi, her şeyi bizden daha iyi ve daha önce sezen bir kudret güdüyor. Hem nereye biliyor musunuz? Pencerelere, köşelere, sinilecek yerlere..
H
Sanatkârlara
iş bulma çareleri
seferberlendirmek lâ-z&manlarda cemiyetin kaynaklan, görünen kültür değerleri dl-
kahra-netice-yıkıcı oluyor
Sanatkârların İş bulması ve geçimlerini sağlaması her memlekette baş-gösteren içtima! dertlerden biridir. Bu derde deva bulmak üzere. Pariste bir iş bürosu kurulmuştur. Bu büroya müracaat edenlere, kendi sanat ve meslekleriyle alâkalı bir iş aranmaktadır, meselâ şair ve muharrirlere gazetecilik veya kâtiplik, ressamlara sanayi ve ticarî resim sahasında iş teklif edilir. 1948‘de kurulan bu büroya, şimdiye kadar genç ve yaşlı, kadın ve erkek olmak üzere, 956 kişi kaydolunmuştur. Tamamen meslek değiştirmeğe razı olan sanatkârlar için, en modem psikoloji metodlanna göre, temayül ve istidatlarını ölçen bir büro da vardır. Bütün bu gayretlere rağmen, gerek iş verenlerin azlığı, gerekse sanatkârların intibak edememesi yüzünden alınan neticeler parlak değildir. Sanatkârların içtimai meselelerini acaba bu yollardan halletmek mümkün olacak mıdır? Pek inanmıyoruz.
liralık bir gelir eğlence ve neşe iki kuş vurmak, sevinci kıt devir-
Bıı sene annat aahıiMtıdn İnsanlığın yetiştirdiği en nadir delıâlarduıı üçünün yıldönümlerl bütün dünyada geniş hlr alâkayla kutlanmış ve her birinin İnsanlığa yaptığı hizmetler derin bir hayranlıkla anılmâk, eserleri etrafında yeni tahliller ve araştırmalar meydana getirilmesine yol açmıştır. Bütün insanlığın İftihar vesilesi olan bu üç büyük adamı, hayatlarını ve eserlerini kısaca gözden geçirerek, şüııdük.
hatırlamanın faydasız olmıyacafrını
dü-
G O E T II E
U yıl dünyanın dörl bucağında Alman şairi Goethe’nin iki yüzüncü doğum yılı kutlandı. Başta Faust olmak üzere,
bütün eserleri, ruhiyle, şahıslarlyle şairin kendi hayat çerçevesini aşıp, bütün insanlığın hayatını kavrıyan bir sembol halinde her yerde aynı heyecanla, aynı hararetle anıldı. Goethe, her tarafta, milli taassup çerçevesini kırıp, bütün insanların müşterek, yani beşeri duygularında akisler yaratarak, âdeta dünya vatadaşlığımn yaşıyan bir remzi oluverdi.
1749 da Frankfurt'ta doğan Goethe, ihtiraslı, coşkun bir gençlik devresinden sonra, VVeimar Dukalığının Başvekili olduktan sonra, hayatının yeni ve olgun safhasına girdi. Bu devrede tanıdığı Bayan Stein’in tesiri altında. iç huzura vardı. Goethe, her zaman güzelliğe ve aşka karşı hassastı. Gençliğinin ihtiraslarından, o büyük iç huzuruna, hislerini sanat eserleri haline sokarak ulaştı. 1794 te şair Schiller’le tanıştı. Fâsılasız on yıl süren bu dostluk, Goethe’nin hayatında yeni bir gençlik devresi açtı. Bu devre, aynı zamanda, şairin eser bakımından en verimli devresi oldıı. Birinci Faust. bıı devrenin mahsulüdür Sebiller, daha münasebetlerinin başlangıcında, bu eserin ehemmiyetini tak» dir etmiş ve şairi onun üzerinde dur maya teşvik etmişti. Fakat, ne yazık ki. Sebiller, bu muazzam eserin ikinci kısmını göremeden dünyaya gözlerini kapadı.
Hiçbir sanat adamı, Goethe kadaı hayatında şeref ve itibara kavuşma mistir. Avrupacı İstilâ eden, her yere dehşet satan Napoleon Bonapart, onun karşısında “Büyük bir insan” demekten kendini alamamıştır.
Goethe dehası, çeşitli taraflarile birçok nesiller üzerinde tesirler yapmıştır. Büyük Fransız mütefekkiri Andre Gide, bir yazısında “Kafamda yer alabilen her fikir, ya ondan gelmiştir; yahut ta. hiç olmazsa, özünü ondan almıştır.” diyor.
Altmış yılın mahsulü otan Faust, hayatın muazzam muammalarını halle uğraşan ilim ve felsefe meraklılarım, dün olduğu gibi, bugün de aynı heyecanla saran bir eser olarak yaşıyor.
Goethe’nin dilimize çevrilen başlıca eserleri şunlardır: Faust, Egmont, Herman’la Dorothea, lphigenia, VVil-helm Meister, Stella, Kendi Hayatımdan Şiir ve Hakikat, Genç VVertheHn Istırapları.
Fransız romancılarının en büyüğü hiç şüphesiz dünya romancılığının olgun simalarından biri olan Honorâ de Balzac hayatının en olgun devresinde, daha 49 yaşındayken dünyaya gözlerini yummuştur.
Bu eşsiz sanatkârın romanları bu çetin sanat sahasına atılanlar için nasıl bulunmaz birer örnekse, hayatı da, en güç şartlar altında hayatta muvaffak olmak Istiyenler için mükemmel bir rehber olabilir.
Taşralı mütevazı bir ailenin bu fakir. kimsesiz ve himayesiz çocuğu, edebiyat gibi en nankör bir sanat kolunda kendini tanıtabilmek için Pariste bir tavan arasının harap odasında soğuktan titriyerek ve yan aç ya-şıyarak, uzun yıllar bitmez tükenmez bir sabırla mücadele etmiş, ilk başarısızlıklarının acı hüsranlarından asla yılmıyarak ve her sefer taptaze bir azimle yeni baştan yola çıkarak, muvaffakiyet denilen anka kuşuna, tırnaklarından başka yardımcısı olmadan düz bir duvara tırmanırcasına bir fedakârlıkla erişmiştir.
Sonradan “İnsanlık Komedyası” gibi mftnalı bir umumî isim altında birleştireceği elliden fazla romanı, hep aynı kıymet seviyesinde olmamakla beraber, devrinin Fransasmı, en yüksek muhitlerinden en aşağı halk taba-
ve
en
Goetht
başlıca eserlerini
Goriot Baba. Ku-Grandet, Albay
Dilimize çevrilen hatırlatalım:
Vâdıdeki Zambak, zin Bette, Eugânta
Chabert, Esrarlı Bir Vaka, Louis Lam-bert, Otuz Yaşındaki Kadın, Tılsımlı Deri, Köy Hekimi, Claar Birotteau, Mutlak Peşinds, Modsste Mignon.
BALZAC
OETHE’den elli sene sonra, 1799 da dünyaya gelen Bal-zaç ın doğumunun 150 nci yıl dönümünde bulunurken, önü-
müzdeki yılbaşında ölümünün yüzüncü yıldönümünü de idrak edeceğiz.
Zira
Romaıı
Yazan: Yaşar Nahl
“ROMAN” tabirinin halk ağzında kadar hafif bir mâna taşıdığını hep
ne
biliriz. Cemiyetin az kültürlü tabakalarına doğru indiğimiz ölçüde romana verilen kıymetin de derece derece düştüğünü, o kadar ki, roman okumanın âdeta bir kabahat haline geldiğini göıürüz.
Müsamahamızı biraz daha kıt tutarsak, yalnız mektep medrese görmüş İnsanlarda değil, muallimlik payesini kazınmış, gençliği terbiye vazifesin! üzerine almış kimselerde bile bu yanlış kanaatin kuvvetli İzlerine rastlandığım da söyllyebihrız. Çocuklarına, gözlerini bozacağı kor-kusiyle roman okumayı yasak eden ana babalarla, derslerine zarar vereceği endişesiyle gördüğü her romanı talebesinin elinden kapan hocalar arasında zihniyet bakımından far* pek de büyük olmasa gerektir.
Çağımız şimdiki İdeal ve fikir buhranlarından nasıl kurtulabilecektir ? Kültür tarihinin hiç de yabancısı ol-mıyan bu sorguya ancak çağdaş cemiyetlerin gelecekteki gelişme tarzla n cevap verebilir. Fakat birçok mütefekkirler, bu son derecede çetin dâvayı çöznııye çalışmaktadırlar. Bu problemin çözülmesi ve yeni bir hayat nizaminin kurulmanı için yapılan teklifleri başlıca üç parçaya ayırabiliriz!
1. — Dine ve kiliseye göre İdeal ve fikir buhranım önlemek çok kotaydın Dinin (/e kilisenin binlerce yıllık değişmez ve hazır bir ideolojisi vardır, Hayatın mânevi cephesini ondan daha büyük bir üstatlıkla kim işliycbl-llr? Din kavgalarına, diri diri yakt-
• tanlara, dünyayı insanlara cehennem yapan taassuba bakmayınız. Din ve kıltaeı geleceğin en faziletli insanını yaratmak iddiasındadır.
2. — İktisatçıya, sosyologa göre dâva, büsbütün başka türlüdür. Ikttaat şarttan normulleyir de insanlar İyi bir hayat nlza.mı/ıa kavufurlarsa birçok
Yazan: Pat Frank
piyano
tarihi-gelmiş
Romanın, halk arasında bu derece küçümsenlşiDln sebebi nedir? Bizce asıl sebep, böyle basit insanların ancak bir çeşit romanla temasa gelmeleridir. Hiç bir sanat ve ahlâk kaide- , siyle bağlı olmadan, en az bilgili ve görgülü İnsanları eğlendirmek, deyisiyle kabil olduğu kadar çok s/hl-maktan başha bir maksadı olımyan değeniz hikâye kitaplarının da, tıpkı en yüksek «anat eserleri gibi, roman adını taşıma» bir çoklarının bu sakat zihniyete kapılmalarına ve ona göre yanlış hükümler vermelerine yol açmaktadır.
Zira unutamayız ki, hayatımızın üzerinden, teneffüs ettiğimiz hava gibi, hiç bir iz bırakmadan gelip geçen, romanlar büyük ekseriyeti teşkil etse, hattâ banlar arasında çok zararlı olanları bulansa bile, şahsiyetimizi bir zelzele sarmntısına uğratan, tesiri tâ iliklerimize kadar işleyen romanlar da vardır. Ve biz edebî mânada “Roman” derken İşte bunları, yalnız bunları kastederiz. Ötekiler, o büyük kalabalık, edebî mânada roman mefhumunun zaten dışında kalır.
Bu İki cins romanı ayırdetmek İçin yanıltıcı ölçülere kapılmamalıyı*. Halkın rağbeti de, yazanın şöhreti de bizi gerçek bir sanat eseri karşısında bulunduğumuza inandıracak delillerden değildir. Hattâ bütün satış rekorlarını kırmış romanlar İçinde kırk elli yıl sonra adını kimsenin hatırlamadıkları da vardır. Bunun yanında ilk çıkışında pek az dikkati çektiği halde,^ cln8_b.tr A£.rnn ?thL raman geçtikçe kıymeti artan ve daha çok anlaşılanları da az değildir.
C H O P I N
LÜMÜNtÎN yüzüncü dotum | j yılı şerefine yapılan anma günlerine radyolarımızın da İştirak ettiği Fr^dâric Cho-pln İçe lşüyen şür dolu, httaünlü eserleriyle aktüelleğınl hiçbir zaman kay-betmiyen, daima genç kalmanın sırrına erişmiş bestekârlardan biridir. Daha dokuz yaşında besteleyip çaldığı eserleriyle herkesi kendine hayran bırakmıştı.
Harmonilerinin yumuşaklığı ve canlılığı, notalarının çağlayanlar gibi akı-yiyle bugün bütün dünyayı kendine bağlayan Chopin, bir zamanlar bütün Parlsi büyülemişti. Chopin, başında bir İlâh oluveriyordu.
Bestekârla aşktan edebiyat nin büyük bir hâdise haline
otan meşhur Fransız romancısı George Sand, onun hakkında şöyle yazıyor: “O piyanoya otunınca, insan kendini, belirsiz bir desen karşısında bulur. Sonra, sonra, gözlerimiz tatlı renklerle dolup taşar. Daha sonra, mavi mavi sesler çınlamaya başlar ve biz, artık şeffaf bir gecenin parlak marizine gömülmüşüzdür: Hafif bulutlar, muhayyilenin bütün şekillerine bürünür, gök kubbeyi kaplar, ayın etrafını sararlar. Ayın o sihirli ışıkları, mahmur renkleri birer birer uykularından uyandınr.J*
Chopin 1810 da Varşovada doğmuştu. 1849 da Pariste veremden öldü. Chopin, bütün hayatını Pariste geçirmesine rağmen, vatanı otan Polonya-ya son derece bağlı idi. 1830 Polonya ihtilâli, onun o coşkun ruhunda Po-İoFicr'ler halinde ifadesini buldu.
Harbin başlarında, dans müziği haline sokulan” Trıstesse” adlı eseri, bütün Pariste, yaklaşmakta otan kötü günlerin âdeta bir habercisi gibi, ağızlardan ruhlara akıyordu.
Son zamanlarında Amerikalıların çevirdiği renkli bir film. Chopin’in G. Sand’le otan macerası yanında, musikisini de dünyaya, bu meyanda Türkiyeye sevdirdi. Radyonun dinleyici isteklerinde, her pazar Chopin’den mutlaka bir iki parça bulunması da. bu sevgiyi gösteriyor.
Chopin’in belli başlı eserleri şunlardır; Polonezler, Mazurka, 3 Sonat, 4 Ballad, Noktürntar, Valsler, lmprom-ptus ve saire
Muhitlerinde yalnız iptidai ve bayağı romanlar görmüş, onlarla hallü-hamur olmuş insanların, romanın her türlüsüne kirşi küçümseme duygularını tabii görsek bile, dimağımız ve ruhumuz üzerinde uyandırıcı, yükseltici, genişletici tesirleri söz götürmez olan büyük sanat eserlerinin yüzü yu hürmetine “Roman” a karşı topyekûn düşmanlıkla mücadele mekten geri durmamalıyız
bir ansiklopedik romanİAnnda me-askerlik, ticaret,
su-bQ et-
BaIzac
55-P-


kalarına kadar her meslek ve zümreden insanlarına önümüzden geçit yaptırarak, şaşılacak bir kudret ve isabetle canlandırır. Romanlarında gı-vıl gıvıl kaynaşan insan materyalini onun kadar hiç kimse, diri diri ve âdeta etrafımızdaki insanlardanmış hissin! verircesine, canlandırmaya muvaffak olamamıştır.
İnsanlığın yüzyıllarda bir yarattığı o pırıltılı dehalardan olan bu romancı, o kadar geniş kültüre sahipti ki selâ tıp, hukuk,
matbaacılık gibi birbirine en aykırı sahalarda bilgisinin genişliğile, okuyucularını, bu kadar bilgiyi bir arada toplıyabilen hâfızasının kudreti hakkında hayretten hayrete düşürmekten bir an geri kalmaz.
Pek uzun yıllar sadece yüzünü görmeden mektuplaştığı, sonra da uzaktan uzağa ve büyük fâsılalarla görüştüğü o meşhur “Yabancı Kadın” la, PolonyalI Kontes Hanaka ile evlendikten pek az sonra ölüm döşeğine yatan Balzac, ardında bıraktığı eserlerin büyük bir kısmına ölümsüzlüğün o eşsiz tılsımım aşıladığı için, herhalde dünyaya gözlerini pek müsterih kapamış olacaktır.
• • •

alp ter-ve-
Şunu kabul edelim Kİ, rouuuuu lâk kitaplarından daha büyük bir biye kıymeti vardır. Ahlâk kitabı ya dersi maksadını gizlemez, dolayı-
siyle can sıkar, ukalâlık sayılır. Büyük sanatkârsa bir takım yüksek fikirleri telkin etmek misyonlyle düm yaya gelmiş olmasına rağmen, ağlan içine benliğimizi sımsıkı kavradıktan sonra, ilâcını en nefis bir tatlının harcında gizleyen bir hekim gibi ruhumuzu, hissettirmeden tedavi eder, önümüze bilmediğimiz, görmediğimiz, o muharriri okunıasa.vdık belki bilmekten ve görmekten ömrümüz boyunca mahrum kalacağımız ufuklar açar.
Zürrıyetsiz Dünya
ÜStelik Bay Adam'ı Smlth’tir. Taliin karışmadan önce muhabirdim. Ça-spor karşılaşma-
U hikâyeyi bütün ta/silâtiyle anlatmak herhalde bana düşer, çünkü bu İşi ilk meydana çıkaran benim, onu başından sonuna kadar yaşadım, yakından tanıdım. Adım Stephen Decatur
şevkiyle dünyanın en muazzam hâdisesine New-YorkTaki Associated Press ajansında lışma saham denize İndirilen yeni gemiler, lan, belediye veya başka yerlerde yapılan İtiraz nümayişle-
riydi. Batıda onuncu sokağın bir evinde zemin katta otururdum. Evliydim, bugün de hâlâ evli bulunuyorum. Buna kendim de şaşmaktan kendimi atamıyorum.
Bu mesele. Madiaon 8quare Garden’de yapılan Siyonist toplantısı gecesi başladı. Son karar ittifakta verildikten sonra (Toots Shor’sı ta bir kadeh bir şey içmek niyetiyle kapılardan birine koştum. Fakat oraya varmak nasip olmadı. Sebebi de dizimdeki sakatlık, bir de o şişman kadındır. Şişman kadın, tam ben oraya girdiğim sırada caddenin parmaklığından geçiyordu. Çarpışmamak denbire dunnıık istedim. işte o zaman sakat burkuldu. Bu kadın olmasaydı başına gelenlerden daha haftalarca haberi olmıyacaktı dünyanın.
Sokağın öbür yanında, parkın karşısında poliklinik vardır. Hokey, paten, boks, güreş ve her çeşit çarpışmalardan İleri gelen kazalar dolayıalyle bu hsatahanenin yeri pek münasip seçilmiştir, New-York’t«ki en iyi operatörlerden birkaçı orada bulunurlar. Ve bu işten hoşlanırlar, çünkü cankurtaran otomobillerinin kendilerine neler getireceği hiç belli olmaz.
Sokağı düşe kalka geçtikten sonra hastahaneye beni Thompson jnuayene etti. Dizimi ovalamaya Birdenbire ânl ve derin bir acı hissettim. Sonra yoluna girdi. Dizim tabii halini aldı.
— Gelin de Shor’da bir kadeh içelim, dedim.
— İmkânı İdare meclisi nun halli işi
— Neymiş
Thompson bir an tereddüt
— Kısaca mesele şu: mıyacaksınız, daha vakit gelmedi — kimse yer ayırtmıyor.
— Doğumevinde mİ? Acayip şey.
— Çok acayip. Hastahnnrlcr hiçbir zaman bugünkü
sekizinci için bir-bacsğım belki de
yok. esrarlı bir meseleyle içtimai vardı, de bana havale bu sır? dedim.
Büyük bir edildi.



1 -
Müraca-
İnsanlar beş ay evve-diye telâşa düşmekte
yapılmış
veya bizim yıfın çocuk
yer ayırtma
Sekizinci caddede yeraltı doğru eve döndüm.
Onu öpmek için eğildim.
Çeviren: Yaşar Ntbl

varınca başladı, her şey
meşgulüm. sır keşfedildi
anlattı:
Bugün , bu-
etti, sonra
— Ama gazetelere bir şey Doğumevinde
çıttat-artık
kadar
dolup taşmamıştı. Bir iki senedenberi gitgide İhtiyacı kar-şıhyamıyoruz. Doğum miktarı da görülmemiş bir derecede arttı. Hastahanede sekiz ay öncesinden bile yalak ayırttıktan oluyordu. Ama birdenbire arkası kesiliverdi, utlar sıfıra düştü.
— Herhalde insanlar zürriyetten kesilmediler ya.
— Bildiğim şu ki, 22 hazirandan beri polikliniğin doğumevinde bir tek yatak ayırtılmamıştır.
— Gülünç, saçma bLr şey, dedim,
ünden yatak ayırtmaktan vazgeçtiler ne mâna var ? „ .
Thompson burnunu kaşıdı:
— Hadi yeni yeni hastnhancler
hastahanede bir dizanteri salgını çıkmış, bir ölmüş otaa, gene anlıyayım.
Yatıştırıcı bir tavırla cevap verdim
— Yarın bunun bir hatadan ileri geldiğini,
bürosundaki bir memurun doğumevlnizo ait yerleri yanlış bir sütuna kaydetmiş olduğunu farkedersinlz, mesele kalmaz. *
Shor’a uğramaktan vazgeçtim, tirenine bindim. Ve geceyarısına
Marge sedirin üstüne uzanmıştı.
— Nasıl oldu da doğu ren eve gelebildin? dedi.
— Sensiz geçen bir saat kaybedilmiş zamandır, cevabını verdim.
Şüpheli bir gözle beni tetkik etti:.
— Yok, dedi, doğru değil. Herhalde bana anlatacak bir şeyin var,
inkâr etmedim, ve hastahaneye gidişimi, doktor Thomp-son’ta görüştüklerimi anlattım. Sözümü bitirince karım atıldı:
— Biz de bir çocuk yapsak fena olmaz gibi geliyor bana,
— Amma yaptın, dedim. Polikünlktrkl bu hadisenin sebebi ne olabilir?
— Hiç, dedi, Maıge. Herhalde bütün ahbaplarım posluk haatahaneaine gitmiş olacaklar.
Ertesi hafta çok iş çıkCi. La Guardla, Al manyanın valiliği vazifesini kabul etmedi. \.*e açıkta kalmış kantar, kıratlar ve generaller Av^ıpnchın heıgün Amerlkaya akın elmlye başladı. H^rgün onlarla ınülAkut-tar yapıyor, Thompson’ün esrarım hatııiaınıya vakit bula» mıyoirium.
Plsko-
askeri başba-uçakla

Tamamiyle aklımdan çıkmış olan bu meseleyi Piskoposluk hast&hahesl önünden geçerken birdenbire hatırladım. Bir ilham tesiriyle hemen oraya daldım. İdare memuruna takriben 20 haziran için bir oda kiralamak mümkün olup olmadığını öğrenmek istediğimi söyledim. Genç kız, önündeki fişleri karıştırdı. Sonra gişeye geldi. Başını salladı, ve dedi kİ:
— Maalesef, ayın yirmisi İçin hiç yerimiz yok. Ama iki gün sonra için...
Aklım başımdan gitti:
— Yani 22 haziranda çok yeriniz mi var?
— 22 haziran için hiç yer tutulmamıştır. 21 hazirandan sonrası için bütün yataklar serbesttir.
— Çok teşekkür ederim, dedim.
Daireme geldim. Oradan diğer beş hastahaneye telefon ettim. Sonra J. C. Pogey’in çalışma odasna habersizce girdim. Yazı masası yanındaki deri koltuğA yığıldım, ve bir sigara yapnnya çalıştım. Kibriti Pogcy uzattı.
— Korkunç, dedim. Bundan müthiş bir şey tasavvur edilemez. Korkunç.
— Ne oldu?
— Artık çocuk doğmuyor. 21 hazirandan sonra çocuk doğmıyacak.
J. C. Pogey, çok ihtiyar, sabırlı, akıllı bir adamdır. Ve Taft’ın başkanlık zamanından beri ajans idare eder. Sükûnetle dedi ki:
— Canım Steve, sükûnet bulun. Anlatın bakalım ne oluyor ?
Sözümü bitirince bir an sustu, ve sonra dedi ki:
— Evet., bu. hakikaten dünyanın yaratılışından beri vukua gelen hâdiselerin en mühimi olabilir. Meseleyi en küçük teferruatına kadar tahkik etmeli, ve bu havadisin vakitsiz yayılmasına sebep olabilecek şeylerden çekinmeli.
İşin aslını tahkik etmem kararlaştı. Kabil olduğu kadar bu İşi telefonla yapmıya çalıştım.
Yirmi büyük şehrin telefon rehberlerini edindim. Evvelâ Boston’daki bir hasta haneyi İstedim, Sonra Rocehester’i. Philadelphla’yı, Miaml ve Na\v-Orleans’ı aradım. Daha sonra batıya döndüm. San Fıancisco’yu çağırdım. Chicago, Salnt l.oııls ve Omaha'dan haber gelmeyince cenuptaki bazı küçük şehirlere başvurdum. Vardığını netice şu oldu ki, temmuz-da doğum sayısı sıfır olacaktı.
(Devamı var i



-


A


kıymet ve ehemmiyetini ölçebiliyorum.
sahas çok geniş böyle deha romancılar vardır. Bunların her tısan üzerinde ayni netl-“Kardeş ruh-.
Fakir, zayıf insanlara yapılan zulümlere isyan eden bir Dickens’in tek başına, bu ağtr içtimai derdin düzelmesindeki büyük rolü gözönüne getirdir ve insanlık duygularının yükselmesinde romanlariyle bir Tolstoy’un hissesi düşünülürse romanın terbiye kıymetini azımsamanın ne kadar yal-niş olacağı kendiliğinden meydana çıkar.
Gençlerden araaıra aldığım mektuplarda falanca romanın yaşayış ve dünyayı görüş tarzları üzerinde yaptığı balyoz tesirini heyecanla anlatanlara rastlamışımdır. Lise sıralann-dayken aynı sarsıntıyı Dostoyevski’-nln romanlariyle ilk etmasa geldiğim anda ben de duymuş olduğum için bu i Ur afların pek iyi
Tesir sahibi her biri
ceyi doğurmaz. Çünkü lar” nazariydi büsbütün boş olmasa gerektir. He." şahsiyet bir kutuptur, mukabil kııtpu, şu veya bu romancının eserinde keşfeder ve onunla karşılaştığı andı şimşek, o büyük şimşek çakar ve bütün hayatımızı, o zamana kadar nasıl olup da meçhulümüz kaldığına bizi şaşırtacak bir vu şuhla aydırlatır.
Bir mualim ömründe bir kaç ylU veya bir kıç bin öğrenci yetiştirmişse, olgun tir mütefekkir olan bir romancının yAz binlerce insana pek çok şeyler öğretmiş, bunlardan büyük bir kısmını, k(tü yollara sapmaktan kurtarmış olduğunu düşünürsek romanın ehemmiyetini daha iyi kavrarız.
Şu halde gençlerin roman okumalarını yasik etmek Şöyle dursun, onlarda bu alâkayı yaratmak için elimizden gtleııl yapmalıyız. Bütün mesele, hayltm tecelli elliği her sahada olduğu bi, onları, roman sahasından da. jikle yıldızların yalancı, parıltısına «inhnaktan koruyarak doğru yolu ■Milnıalarına yardım etmektir.
l








Y E N î İSTANBUL
Bnhlfs: S
'I
Aralık 1PI9
6=
Reşat Nuri GÜNTEKİN

JŞ’
Orta Anadolunun b>r bağında misafirim. Yolunun ana yola epeyce uzak olmasın» rağmen burada yerleşmiş çok eski bir arkadaşı çiğneyip'*gey.VAi'n>- İkimizin de yaşlarımız hayli ileridir. Bir daha nerede bi^jj/ tnlzi göreceğiz ?
Dnğıi u aranma buna pek arkadaşlık da denemez. Bir sene Ga-lataaarajJ «mi smfında karşıdan karşıya birbirimizi görmüştük. Hattâ galiba ko( »'Şfnazdık da. Fakat asıl yakınlarımızı birer birer döküldükten sonra bun^rda bir hâtıra yerini tutuyor.
OnbedLSenc evvel onunla bu bağın bir saat uzağındaki küçük kasabada karsRaştıgınıız zaman çehrelerimiz bugünkü kadar değişmemiş olduğu için,'hemen birhlrimizi tammış ve kucaklaşmıştık.
Mektepteki haline göre onun doktor, hariciyeci gibi gösterişli bir mesleğin adamı olıcağı tasavvur edilebilirdi. Fakat tesadüf onu birinci büyük muharebe yıllarında ufak bir memur olarak bu kasabaya atmış, İstanbullu karısının ölümünden sonra bağ bahçe sahibi bir yerli kızla evlenerek burada yeıteşip kökleşmişti.
İlk gelişimde; İstanbul için ve çocuklukta düşündüğü barka türlü bir hayat İçin kailinde biraz bir şeyler kımıldanmakta devam ediyordu. Fakat şimdi etıafına dal budak salmış kalabalık çoluk çocuğu arasında her şeyi unutmuştur. İkide bir yanımızdaki kuyudan çektiği su ile soğuttuğu tepeleme üzüm tabaklan karşısında eskiyi anığımız sadece A-det yerini bulsun dlyedlr. Yoksa kendlst hâtıra denen şeyden anlaşılması lâzım gelen mânâdı hiç bir şeyi hatırlamıyor.
Doğrusu aranma ben de kendi hesabıma bambaşka bir hayal peşindeyim. Onbeş sere evvelki İlk misafirliğimde bu bağda gördüğüm bir kadın çehresini durnadan düşünüyorum: Bu kadm arkadaşımın İlk karısının İstanbullu annesiydl. Doğnısu oydu kl kızı öldükten ve damadı yeni bir kadınla yeni bir elle kurduktan sonra bu ihtiyar kadın onları rahat bırakarak memleketne dönmüş olsun. Fakat bunu yapmamıştı. Gidecek yeri olmamasından m? Belki bunun da biraz tesiri vardır. Fakat daha ziyade kızından kalın sekiz dokuz yaşlarındaki bir erkek çocuk ytlzün-dendi. Edebiyat ölürce kadar giden büyük aşklardan çok bahseder. Fakat kimsesiz ihtiyar kadının, çocuğundan kalan çocuğa olan düşkünlüğünün bunlardan hiç birine benzemez bir aşk olduğunu kimse görmek istememiştir.
Yeni kadın feno bir kadına benzemiyordu. Bu çocuktan her halde fazla yüksünmiyecek, süratle üreyen kendi çocukları arasına o da karışıp gidecekti. Fakıt büyükanne onu öteki kardeşleri arasından çe>ip ayırmıştı. Evin eski ve koskoca bir berhane olması ve hele etraftaki uçsuz bucaksız bağlar ve kırlar, onun bu ayırma politikasına pek yardım etmekteydi.
Uzun yaz günlerinde çocuğu civardaki ağaçlıklarda, dere kenarlarında oyalıyor, geceleri erkenden odasına kapıyordu.

İHIMI»
Memlekette ilk defa resmî bir binaya duvar resmi yapıldı
Birinciliği kazanan Zeki
İSTANBUL Radyosu Müdüriyeti. Rodyoevinin holü için, Üç motre yirmi san-I tim uzunluğunda, iki metre kırk santim genişliğinde İki duvar resmi yaptırmak üzere bir müsabaka ilân etmişti. On sanatkârın iştirak ettiği müsabakada birinciliği ressam Zeki Faik Izerin. ikinciliği ressam Nurullah Berk ile Sabri Berkelin müştereken yaptıkları eskisler kazanmıştır.
Bu müsabaka, memleketimizde, devlet binalarına duvar resmi yapılması yolunda açılmış bulunan ikinci resmi müsabakadır. İlk müsabaka, Ankara Gar binası için tertip edilmiş, neticelendirilmiş, fakat kazanan resim yaptırılmamıştır. Bu yüzden Garın duvarları el’an bomboş duruyor.
Güzel Sanatlar Akademisi, inkılâbın akabinde, memlekette retim ve heykelin inkişaf edebilmesi için, resmi inşaata sarfedilen paranın yüzde ikisi nispetinde tahsisat konulmasını Hükümetten istemişti. Bugüne kadar müspet bir netice alınmış değildir. İstanbul Radyoevi müsabakası, sadece bu bakımdan, memleket sanat âlemine yeni ufuklar açmaktadır.



Bir ufak kaza e zaman beni onbeş gün kadar kasabada alıkoymuştu. I Arkadaşım beni ikide birde âdeta zorla yanına götürüyor, bazan geceleri de bırakmıyordu. İhtiyar büyükanneyi işte o zaman tanımıştım. Bende 4 duyduğu İstanbul kokusunun onu çektiğini hissediyordum, ürkek ve çekingen olmasına rağmen sık sık benimle yalnız kalmak için vesileler arıyordu. Hattâ bir iki kere beni, henüz rahat yürümiyen ayağıma rağmen, dere kenarındaki gizli köşelerine kadar sürükledi. Tabiî çocuktan
y başka bir şey
• sütü emmediğiPiçin cılız ve hastalıklıydı. Kendi gayreti olmasaydı şim-^vA. kadarnı _ _ _ ________
gecele? >obaha*kadar başında bekler, uyurken nefes alışını dinlerdi. Gün-î düzleri bir parça terliyecek olsa arkasına tülbent sokardı. Hele kızını kaybettikten sonra bu yabancı memlekette yabancı insanlar arasında ne kadar mesut olabileceğini tahmin ederdim. Fakat bu öksüzün hatırı için her şeye tahammül ediyor, onunla çocuk olarak oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyordu. Bir kaç defa dilimin ucuna geldi: “Keşke zaman da onu Ötekilerin arasına kapıp koyuvermeyi tecrübe etseniz... öU-kn^rU bvıduGı bTı ptuça dögüp söğseler
‘ 1ar... Hakaret görmek korkusundan kurtulsa...
zaman etekliğinizin ırka3ina saklanmak ihtiyacını duymasa larda konuştuğumuz zaman, bir hastayı uyandırmaktan kardığı bu hafif ve kısık «esi çıkarmasa,.. Kimblllr belki şekli ona daha ziyade, yarar*’.
Evet büyük anneye bir kaç defa bu yolda bir şeyler
*






n bahsetmiyordu. Bir yaşında kendi eline kalmıştı. Ana
ka 41üp gitmiş olurdu. Rengini bir parça uçuk gördüğü
bu O-
... Bağırtıp hırpalasa-Bir kata balık gördüğü ... Açık kır-korkar gibi çı-betbahthğın bu

• I Görüp de geçemediklerimiz
Garip bir
adam
gi
Zfl-
ki
J
)
1 ı * • * • > ■ 1
L il
Faik İzer'in eskisleri
i (



Yalnız burada bir noktaya temas etmek istiyoruz. Müsabaka müddeti bir ay olarak tesbit edilmişti. Biz, bu müddeti pek az buluyoruz. Zira, sanatkâr için resim yapmak, eline kalem veya fırça alıp şekiller çizmek ve boyamak değildir. Bu. i|in on son morhalesidlr. Her şeyden evvel tasavvur ve zihnî meşgale gelir. Bir duvar resminin, konulacağı yerden artık kaldırılamıyacağı düşünülürse, İşin nezaketi kolayca anlaşılır. Rossamın, altına imzasını atacağı böylo bir esere, kendinden en iyisini vermesi ayrıca mimari bir ehemmiyet alır ve zaman eder.
Radyo Müdüriyetinin ressamlara gösterdiği şaata da nü mu no olmasını temenni ederken, rulmasını. daha mükemmel neticeler alınması yoruz. — fa.
icap eder. Bu itibarla, resim, unsuru, büyük bir kıymet ifade
yakın alâkanın diğer resmi in-bu sonuncu nokta üzerinde du-bakımından elbet faydalı bulu-
ko-blr yıprağa sararak cebine “Allah, Allah, dedim, bu da
kartımdaki tirada oturuyordu.
söylemek içimden gelmişti. Fakat anlamasına imkân var mı? Kendimden ziyade onu muhtaç gördüğüm bu güzel dostluğu kazaya uğratmaktan başka biı şeye yarar mı? Bu kadın henüz tam ihtiyarlığın bir nevi bahtiyarlık olan sersemliğine düşmemişti. Artık tutunulacak hiç bir noktası kalmamış olan hayatına keıkın bir acı ile bakmakta olduğu en nazik devreyi geçirmekteydi. Hayat dediğimiz heybetli ümit ve arzu ynğmmdan elinde kalan bir bu çocuktu. Onun gibi bende de bütün zehrini dökebileceği bir insan sezdiği için değil miydi ki âşık bir kız çocuğu gibi yolumu bekliyordu. Bu ihtirası karşısında çocuk da, ben de ne olacaksak olacağız.
İşte bunun için o raman dilimin ucuna gelen şeylerin hiç birini söylentiye ceaaret edememiş, aşağı bir dalkavuk gülümsemesiyle hep onu dinlemiş ve tasdik etnlştim-

★★★
Şoför İkide birde yolda kunuyor,; hattâ bağın İçinde çalmakta olan güneşi lösteriyor, vaktin geç ve gideceğimiz yolun hayli uzak olduğunu ben de bümlyor, değilim. Fakat şimdi yirmldört yaşında bir delikanlı olan ökste çocuğu görmeden buradan ayrılabilir miyim ? Biraz sonra o kardeşleriyle beraber, kasabadan dönüyor. Şimdi o hepsinin en irisi ve kuvvetlisi olan bir yedek subaydır. Kendimi hatırlatmak İçin bir şeyler söylüyorum. Nezaket icabı “Evet” diye tasdik ediyor fakat pek iyi görüyorum kİ hatırlamıyor. Hattâ biraz sonra büyükannesinden bahsettiğim zaman da durakladığını hissediyorum. Bu emsalsiz büyük aşktan onda kalmış hâtıralar bir takım küçük ve sefil karikatür parçalarından İbarettir. Eski ürkek ve cılız sesine mukabil şimdi tok, parlak bir sesi ve pervasız kahkahaları vardır. Boğazına bir şey kaçıp öksürdüğü zaman büyükannenin nasıl korkup haykırdığına, biraz hastalandığı geceler onun nasıl titreyip ağladığına dair tıralar anlattı. Dizlerini büküp boyunu kısaltarak, sırtım tırarak küçük küçük adımlarla koşuyor; arada bir kesilmiş rak yere çömelip gösteriyor; sesini titretip İhtiyarlatarak şeyler söylüyor. Etrafındakiler inceli kalınlı kahkahalarla keyiflerinden avuçlariyle baldırlarını döğüyorlar.
ft’rM«cbakarak:
— Geç kaldık; çok geç kaldık, diye acele acele otomobile yürü |l yorum.
bekliyen otomobilin kornasına hatifçe do-dolaşıyor gibi yaparak karşıdan bana al-

k

taklitH hâ-kamburlaş-gibi yapa-gülünç bir gülüyorlar,




Reşat Nur! GtlNTEKİN
ikinciliği kazanan Nurullah Berk ile Sabri Berkel ın müşterek eskısleı ı
HİN
keşifler
Faydalı
İngiliz nüktesi
İngilizlcrin ve umumiyetle Anglo Saksonlarıv kendilerine mahsus bir mizahı vardır Bu özellik her halde soğukkanlı mizaçlarından ve hayat görüşlerinden, yaşayış tarzlarından ileri geliyor. İngiliz nüktesinde kaba söz yoktur; kelime oyunu bulunmaz. O, daha ziyade bir nevi mantık oyununa
dayanır.
masası
Kâtip
Tüccardan biri, kâtibinin başında bulunmadığını görür, yarım saat sonra geldiği vakit sorar:
— Nerede idiniz ?
— Saçımı kestirmıye girimi.
— İş saatinde saç kestirilir mi?
— Neden kestirilmesin? İş saatlerinde uzamıyor mu?

Bir Amerikalı ile bir İngiliz konuşuyorlar. Amerikalı, memleketinin büyüklüğünü, güzelliğini, zenginliğini Ögdükten sonra ilâve ediyor:
— Bizde bulunan şeyler dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Meselâ benim ao#du£uın şehirde o kadar büyük bir saat var ki çaldıktan Üç dakika sonra altmış kilometre uzaktan duyulur.
İngiliz: — Bu da bir şey mi? Bizde bir borazan var. 1914 te İngilterede çaldı, Üç aene sonra Amerikada duyuldu.

tskaçyalmın biri trenden inip istasyondan çıkıyor ve bir taksiye yaklaşıyor:
— Beni filân yere kaça götürürsünüz?
Şoför cevap veriyor:
— Taksi ne yazarsa onu alırım
— Bavulum için ayrı para alır siniz?
— Küçük bir bavuldur. Onu da rasız taşırım .
— öyle ise yalnız bavulumu türün Ben arkadan \ aya gelirim.
mı-
pa-
Bunun bir kaç örneğini aşağıda


— Demek kaleminizle geçinmiye muvaffak oluyorsunuz?
— Elbette.
— Hangi gazeteye yazıyorsunuz?
— Gazeteye yazmıyorum. On babama yazıyorum.

konuşuyor: kanma Öyle
şeyler söyledim ki...
— Vay. Kavga çıktı üâtüne.
— Hayır. Karını ilk
para ayırmakla, dünyanın artan nüfusunu açlık teh-kurtarmak mümkündür. İle-bu cazip fikir, şeker müte-
beş
günde bir
İki dost — Dün
sert. Öyle
acı

JİL tî'’
demek bunun
önce şaşaladı. sonra bana doğru gelerek cesaretimden dolayı hararetle tebrik etti.

Müşterinin biri kitapçıya soruyor: — Bu kitap güzel mi?
— Bilmem. Okumadım. Müşteri: — Nasıl? okumamak olur mu?
Kitapçı — Eczacı fim ilâçların hepsini zını gelirdi?
Kitap satıp da
olsaydım snttı-ıçınek mi 1A-

Meşhur Ingiliz devlet adamı Lloyd George bir gün bir mitingde pek şiddetli bir nutuk söyler. Onıı dlnliyen kndınlnrdnn biri, hatibin sözlerine fena halde hiddetlenerek bağırır:
— Kocam olsaydınız Tirdim!
Lloyd George büyük mukabele eder:
— Ren de kocanız olsaydım, o zehir! İçerdim madam
ŞEKER DÜNYANIN KITLIK TEHLİKESİNİ ÖNLEYEBİLİR
■ | ENÜZ ftapan değmemiş Hattıistiva |"| bölgelerinin % 2 sinden azını ekip biçmekle ve Birleşik Amerikanın bir sonede silâhlanmak İçin sarfettiğl kadar bir durmadan İlkesinden rl sürülen
hassısı Dr. W. Wll|cox'un fikridir.
Bir hektar kamış çekerinin büyük verimli* bir çeşidinden 30.000 kilo şeker ve şeker haline konması mümkün maddeler elde edilebilir. Bira mayası basilleri vasıtasiylo protein senrezi elde etmokte kullanılan bu miktar şeker, 15.000 kilo kadar maya temin öder kİ, bu da 7.500 kilogram protein ihtiva eder. Vasat bir adamın günde 70 gram, senede de 24 kilo 650 gram proteine ihtiyacı vardır. Bir hektar şeker kamışından elde edilen proteinli maya 274 kişiyi beslemeğe elverir. Halbuki bir hektar buğday ancak 6 kişiyi besleyecek kadar protein temin edebilir.
Bu hesaplara göre, 7.910.000 hektar şeker kamışı, arzı kaplayan İki milyardan fazla insanın beslenmesine yetecek kadar protoin temin edebilir. Ote-yandan, Dr. Wlllcox, nebatların ilmi istifası sayesinde hoktar başına düşen verimin iki misline çıkacağını ve bu şekilde ekilmesi lâzım gelon toprakların yarı yarıya azalacağını katiyetle iddia etmektedir.
cisimlerin radyoaktif olduğu neticesine varmıştır.
Aynı tecrübe Bikini'de atom bombasının infilâkından bir müddet sonra avlanan balıklar üzerinde de yapılmıştır. Balığın başı ve ön kısmı, radyoaktif maddeler yüzünden, aydın bir hâle şeklinde çıkmış, aktif maddelerin o derecede edemedikleri kuyruk kısmı ise karanlık kalmıştır.

yediği daha radyo-nüfuz daha
ayngn kalkıp
size zehir ve-
bir nezaketle
böl-üze-
eden uygun
MAYASIZ EKMEK DAHA İKTİSADİDİR
ESTPHALİA ve Kuzey Rhin geleri İaşe Nazırının isteği
rine yapılan tecrübeler sonunda Bonn şehri kimya enstitüsü, mayasız ekmek yapmak suretiyle, büyük ölçüde un tasarruf ettiğini iddia bir ekmekçinin bulduğu usulü görmüştür.
Bu yeni usulle, 100 kilo undan 155 kilo ekmek elde cdilobiyor. halbuki, her zamanki usulle 6 kilo maya kullanmak lâzım geliyor ve bu seklide de ancak 135 kilo ekmek elde edilebiliyordu.
Z-\ cayip bir adamdı. Kıpkırmızı bir yüzü, elindeki gazeteye dalmış açık mavi gözleri, baston yutmuş bi dimdik bir vücudü vardı.
Vapurun alt kamarasına indiği man, örtüyü kirli bulmuş olacak
cebinden çıkardığı bir mendille iylco sildi. Sonra mendili gazetesinden pardığı koydu.
nesil"
Tam
Gazetesini okurken, bir kaç yolcu aşırı bir kadının kucağında cıyak cıyak bağıran kundakta bir çocuğa, ara sıra başını kaldırarak, sanki Ömründe hiç çocuk görmemiş gibi hayretle baktı; hafifçe başını salladığını bile hisseder gibi oldum. Halbuki no kadar da şirin bir bebekti. Ağlamasında bile ayrı bir hoşluk vardı diyeceğim geliyor. Amma nedense bu viyaklamadan hiç memnun olmamış görünüyordu.
Elinde kahve tepsisiyle yanından geçen garson bacağına şiddetle çarptığı zaman, ben bile kızdım, fakat o hemen yerinde bir toplandı, biraz daha büzüldü, ve garsona “pardon!” dedi. Garip bir adamdı, dedim ya, terbiyesiz herifin haddini bildirecek yerde üstelik ona pardon demek de ne oluyordu? f
Derken efendim cebinden bir küçük kese kâğıdı içinde fıstık çıkardı. Fıstıkları ayırarak yemlye başladı. Fakat fıstık kabuklarını herkes gibi yere atacak yerde yine gazetesinden koparıp külâh şekline koyduğu bir kâğıdın içine itina ile topluyordu.
...‘Acayip! diye düşündüm, bu kabuklar ne işe yarar ki böyle topluyor.” Vakit geçtikçe merakım artıyordu. Çünkü kabuklardan bir tekini bile yere atmadı.
Az sonra, iskeleye gelmiştik, bir merakla gözlerim bu garip
takıldığı için ben de acele etmiyerek onun kalkmasını bekledim. Nihayet kalktı. Fakat içine fıstık kabuklarını doldurduğu kâğıdı unutmuştu. Bir konuşma fırsatı çıktığına memnun, kâğıdı alıp peşinden koştum:
...— Beyefendi, beyefendi, kâğıdının unuttunuz.
Döndü, kıpkırmızı oldu:
— A, pardon, dedi, Excuse mel Demek ki Ingilizdi, belki de Amerikalı. Sonra yine temiz İngilizcesiyle devam etti:
— Affedersiniz, unutmuşum. Yalnız lütfen bana bir çöp kutusu gösterir misiniz?
Çöp kutusu mu? Hoppala? Çöp kutusunu ben ne bileyim. Hiç aklıma gelmemiş, hiç aklımıza gelmiyen bir şey. Sağa baktım, sola baktım, ortalarda böyle bir şey göremedim.
Bu sefe^ kızarmak sırası bana gelmişti.
yanılıp
Tuhaf adama
Aydın GÖREN
Cassadoyu diuletmek Dernek, bu ay viyolan» MicheliH'i ve mart için-
îstanbula gelecek yabancı müzisyenler Jacgucs Thibaud ve M ayda Taglia-fero'nun resitallerinden ve solist olarak iştirak ettikleri senfonik konserlerinden sonra İstanbul Filarmoni Dermeği mevsim için hariçten getirtilecek kıymetli sanatkârlarla yeni konserler haber veriyor.
Geçen sene zevkini veren selist Bernard
de de Pİerre Foıımier'yi dinletecektir.
Davet edilen diğer sanatkârlar arasında viyolonist Gerhard Taschner, İda Haendel ve Prihoda vardır, Ta-sehner'den nihai bir söz alınmış delildir. Gelemediği takdirde Schnciâer Halın oııtın yerini alacaktır.
Piyanistler içinde Kcmpff ile Samsan François vardır. Hem piyanist, hem de Hollynood'da filmlerde artist olarak roller almış bulunan Josc İtur-bi de senfonik orkestra ile bir konser bir de ayrıca resital vermek üzere yakında Îstanbula gelecektir.
k
I
YILDIZLAR KONUŞUYOR
İnsanın tâlih ve mukadderatı üzerinde yıldızların büyük bir rol oynamakta olduğunu İddia edenler ve buna inananlar çoktur. Bu telâkki ve bilgiye göre her insan muayyen bir yıldız altında doğar, dünyaya geldiği yerde ve ânda başı üstünde bulunan bu yıldızın bütün hayatı boyunca derin tesirleri altında bulunur. Bir kimsenin kendi yıldızına göre bir haftalık, iki haftalık, bir aylık veya bütün ömrü için mukadderatını tâyin ve tespit etmeğe, oroskopunu yapmak, eski tabirle, “zalçeslni tanzim etmek** denir.
Gazetemiz her on beş günde bir. iki haftalık bir oroskop takdim edecektir. Bu suretle her okuyucumuz bu sütunlarda, doğum tarihine göre, müteakip iki hafta esnasında, İşlerindeki, sovgi ve aşktaki imkânları, alacağı haberleri, para ve diğer hususlara alt İhtimalleri ilh.. tesbit edilmiş bulacaktır.

BİKİNİ’DE BULUNAN RADYOAKTİF BALIKLAR
1896 senosındo meşhur Fransız âlimi Honrl Bocquorel bazı cisimlerin, bir müddot karanlıkta fotoğraf plâkaları üzerinde kaldıkları zaman, plâk’ı doğrudan doğruya mütoossir ettikleri ve klişe üzerinde şekillerinin bir gölge halinde görüldüğünü tosbit etmiş ve bu
15 günlük ilk liste yarın bu sütunlarda
gö-
olduğunuz herşey
İstanbul ciheti:
Tiyatrolar
Sinemalar
Radyo
MUAMMER KARACA OPERETİ
M ıfrKıp edil m İyeni ar (40835) Monl rkriat o-
TİYATROLARI :
Kınını : (4217) Bir komiser
; (48595) Mağlûp
Northern Orçlıentra 11.15
Orkestrası
BBC. 16.10; Senfonik rıılizlk T(« hnik(»wMk.v konçertosu 22,15. Pııcclnl Vû eaerlerl 22.0ü.

Hicri 19 4 9 ARALIK 1 Perşembe Rumi
Safer 10 1369 Teş. sani 18 1365
Vakit Va«atl Exnni
Günc$ • * 7 04 2 22
ötflc 12.(13 7.21
İkindi 14.28 946
Ak-n.m 16 42 )2.rm
Yntfii 18.10 137
imsak 5.21 12.39
^EHİR
Dram
geldi
Komedi Kamı : 110400) Bebek
Her akşam anut 20,30 da
Öğrenmek ihtiyacında

Müzeler
Topkapı Sanıyı : Paznrloel - Çarşamba - Curnat tcöl, aıuıt 13.30 - 17 Telf. (21090)
Ayaaofyıı: PftSarteal - san - çrtr. şuruba - Perşembe - Cuma. ıı^ıt 10 - 16; Cunıurtrai - Pazar, âant 14.50 - 16.00 Telf. (21750)
Arkeoloji ; Salı - Perşernbo - Pazar. sual 13 - 17 Telf. 12IÛH2)
Türk vr lulfım Eatflrrl: SfLİI-P(?r-şrmba-Pazar. 121888)
Dolmahııhçe martça! aaut Telf. (81284)
RK/ıt 13.30-1630
Deniz Mlrnsl ; 13 - 17. Pazar 9

Tefi
Ctı-- 18
*
*
*
*
*
*
Bu gece MAKSİM «la 20,30 da
(Son temsil ı

Yarından
itibaren:
RAKIM 185
SİZİN SOKAK
( ıjmıırlrnl-Pn/nr matine 15 tr
Cuınurteeı matinelerinde talebeye tenzihti
“SES,, (49369» Yunan su: Eddn Gnbler 16.30
Itıl.ıük Tiyatro Suat 2ü do
Küçük Tiyatro Akşam da a t 20
Ankara
(HI37M-JOI
Ul 169) de
* * *
* * *
* *


(135951 Mağlup cdllrnl
: (40868) Trnvhıtn (41656* Tehlikeli karar 0*3.143» Efe uşkı-
ALEMDAR: ım*Ü Kılıçların gölgesinde
ÇEMBERLİTAŞ : (22513) Kornanın adaleti - Renkli sürprizler
HALK; (21901) Çöl aıjkı - Ahin küpeler
HİLAL: (22717) 15 aralıkla açılacak (Hftlrn kapalı)
İNTANBl I,î (22367) Lekeli hayat - üç kahraman
AZAK: (23542) Şehitler k(ıle«l
M YRM ARA: (23560i Gümüşler gblge.Mİ
MİLII: (22962) Kılıçların göl-geslnda
1 EM (Bakırköy) 16-126 Namus sözü - Ebediyen yalanmaz.
Tiyalro-
«
Knock
Yalancı
i r • • ğ
Beyoğlu ciheti:
KAZAR : (12562) Cani kaçıyor-Melen)ka yolu
AR: (44394)
ATLAN : nun mirası
ELI! V.MKA edilmiş enler
İNCİ ; 1815951 Samba Kralı
İPEK : 144289) MontekrİRlonun mirası
LÂLE: yenler
MELEK
SAKA):
Nl ATPARK
Ayşenln duam
s('MER : 142851ı (Yunan Opereti) GnnıbroH En Opel
ŞARK : (40380) Kanlı haydut *IK ; (43726) İzmirli DimHrlo-eıın mankcal
TAKSİM; (1J191) Kanatlardan Türbe
TAN: (807101 Bir çiçek üç böcek - Zevk kurbanları
YENİ: (8I137J Korkunuz
- Aşk 'şarkıaı
YILDIZ i (12847) Samba


Kadıköy ciheti:
( yeril
HAIE (60112) Çöfrlcç film ı
OPERA: (60821) Gocclerln hâkimi - ll ıhlnr sevişiyor
s( reyya : (60682» Ehlisalip seferleri
4

Lnaay
Kralı

Üsküdar cilıcvi:
IIA LE: (600621 Gangutorier llbl - Şehzade Siınbat
4 t

k.V
KLAsIk GARB MI Zİ6I :
BBC "
BBC 16 19; Senfonik müzik ıPL) 13.2ü. BBC Senfonik 15.15
20.15.
İPİ.) (Pİ )
II AFİF GARB MfZİGl :
Hafifi melodiler (PI » s ı.r», ı l|z hafif ınüzlk bralckârhırı 10,16 BBC 16 l ' H m ınüzık (Pl ) 13 15, Radyo Salon Orkeaı rast
13.15. ıh»riı melodiler (Pl ) u ıo. Bando müziği 16,15 BBC, J6 19; I.M.» 1Şerkıhırı (Pl.) 18 45 H(»• ılf müzik (Pl ) 10,15, Varyete mü-?.|gl (Pl ı İ2JH) 22.30.
DANS M ( ZIGİ. ı
Allan Roth Orkestrası (Pl.) 7 31 \nk/na (Pl.) 14.15 BBC
Caz kulübü programı 10.15 16.19: ialunbul (Pl.)
Dana müziği ( Pl ) 18.30, müziği (Pl.) 22.15. Dana müziği (Pl.) 23.00.
Al.ATI RKA M ( Zili
Türküler (Pl > H.on Ankara, Karışık şarkılar (PL) 12,30 Ankara, Şarkılar (Pl ) 11,00ı lehınbııl. Tabir hueellk faali (Tl ) I* 0a A ı ı, Şarkı vr türküler (1'1 ' | lşlanbul. Şarkiler (PL) lO.löJ
Hafif notalar
CAZ:
16.19 BBC. 18,00. LlHllH
tanbul. Tamburla «az eserleri (M. Çerçi!) 20,35 Ankara. Şarkılar «Pl.) J0.40 İKiHiUnıl, Fasıl (Pl.) 21.15 İstanbul; Memleket türküleri (Pl.) 21 50 1 «tan bul.
III Nl s! PROCİRA.MLAR : Londramn çocuklar programı (Türkçe) 18,30 BBC 19.24; Din-lovicl İstekleri (İngilizce) 21,00 BBC 25.31
TÜRKÇE,
7 15 BBC 31.11
tanbul;
18.00
BBC 19,21;
bul; 23.00 BBC 31
il A BEKLER :
. 7,45 Ankara, la-
13 00 Ankara, İstanbul;
Ankara. İstanbul; 18.45 22,15 Ankara, latan-
Bıı akşam şehirde nöbetçi eezahaneler
Eminönü IIçcmI: Beyazıt: Cemil E« x.
Eminönü Ecz.
Küçükpnznr: Bensnaon Ecz. Alvnıdnr: Arif Noşet Ecx.
Eyüp Uç«ü»l?
Arif Bo^cr Eca.
Beşiktaş h 'esi:
Süleyman Recep tramvay Cad.
BÖyuftlü ilçr*i;
Beyoğlu: Cemal
VükHcklcıı Idil’im 115.
Taksim: Limoncu* Ecz. Parmıık-luıpı.
Cihangir Ecz. A urau Cad. 34. lata; Kemal Ri^at Ecz. Necn-
tibey Cad. 181.
Galata : Ziya Boyer Ecz. Karaköy Mcrtebanl So. 5.
Şişli: Şark Merkez Ecs. Osmanbey. Şişli: Kurtuluş Ecı. Kurtuluş Cad. 231.
Knaımpuşa: Merkez Ecz,
Fatih İlçesi!
Şehzadebıışı: İbrahim Ecz. Fener: Hayam Berg Ecz. Samatya: Etnflüa Ecz.
Şehremini: Nâzım Ecz.
A kan ray; Sarım Ecz. Karngihnrük: Sarıgüzcl Ecz.
(iktidar İlçesi:
Ömer Kenan Eren Ecz. Hâkimiyeti M ili ive Cad.
Kinlikti^ İlçesi:
Kadıköy Ecz. Rıhtım.
Surı\or ilçeni:
İzzet Ecz.
ile> bellinin:
Hey bel lada
SOLDAN SAĞA:

Sarıyor.
Ecz. Beşiktaş

e
Ataaoy Ecz.

Ecz.
îzıııirde
.ALSANCAKTA: Tarlan Ecza-hanetsl.
KEM ERALTINDA;
hanesi,
EŞREFPAŞADA: zahnnosl.
BASMAHANEDE
Millet. Ecza-
Eşref paşa cc-
: Yeni
lzınir
İtfaiye
60812
60945
Beynghı 41644 Kadıköy
talanbul 24332 Üsküdar
Ankara 00 - İzmir 2222 - K.Yaka 5055

1 — Işıklı böcek. 2 — Sucu. Çoğul. 3— Kemiğin İçindeki. Meyva, L— Şef. Birlikte doğan. 5 — ilâve. SanaL Su. 6 — Eski. 7 — Lisan. Eakl eğlence yerlerinden. 8 — Yabancı. Doğru olrnıyan. 9 — Gev* şekllk. Kuzunun «esi. 10 — Koku* lu bir ot. Çiçek.
YU KARIDAN AŞAĞI.
1 — Karşı gelen. Nadir. 2 — Bo* şannıa. Neşir. 3 — Bir ay adı. Renk. Kabaca evet. 4 — Talebe. Bir taraf. 5 — Ek. 0 — Ynşnnuyan. Bir kadın adı, 7 — Suların alçal* maşı. Bir yön. 8 — Yuvarlak. Köy oteli. 0 — Bir nrap harfinin okunuşu. Soru eki. 10 — Mvı yuyaeu iTersl) Kıt. Klmy jauıddu.
X
S


HERDIL
YENİ İSTANBUL
TERCÜME BÜROSU
müracaat
rınız
Umumi acentelik
Limited
Tâli acenteler
Reklâm Acentesi
Reklâmcılık Kollektif Ş
SEYAHAT E0IN/Z
şartlarla depomuzda
Akdeniz Hattı
DEVLET DENİZ YOLLARI
YURTTA
bayilerinde
GAZETE
FAYDALANMAK
SEÇKİN TÜTÜNCÜLERDE
İzzettin Han 22 13 Ankara Caddesi
İstanbul - lımir • Pire-Limasol-Beyrul Marsilya - Cenove- lekenderiye-Napoli
Müessese adresi:
Galata Bankalar Caddesi Banka Sokak Roman Han
Cağaloğlu yokuşu Telefon: 25284
Otomatik ve tazyikli S T R E I C H E R Çöp kamyonları
Surat Konfor Temizlik E ilence
emrinize âmadedir
Aralık MUfl
Sahifet (5
BaBildıfcı yer: (
YEN t İSTANBUL MATBAACILIK LIMITED ŞİRKETİ MATBAASI
Yeni İstanbul Tevziat ve İlâncılık
Metktup adresi; Beyoğlu P. K. 2118 İstanbul Kısa telgraf adresi: STAND İstanbul.
AVRUPA VE
Tam otomatik fasılasız O plak çalan bu eşsiz cihafc lüks gösterişli olup bir mı-bilyaya hacet kalmaksızn > dahi kullanılabilir.
6 - 28 • 35 beygir kuvvetinde en «on sistem tazyikli yangın ve sulama motopompları, 24 telli en yuk sek kalite Ingiliz keteninden mamul yangın hortumları, alıcı ve verici lâstik hortumlar, en son sis tem Aleminyum madeni İtfaiye merdivenleri, Siren cankurtaran ve hor turlu itfaiye teçhizatı, ve:
Dünyanın en meşhur yangın söndürme cihazlarını imal eden ALMANYADA T O T A L fabrikaları nıanıulâtı
Tel. 29042
En basitinden en mütekâmiline kadar otomatik çalıdan ve koku sızdır-mıyan sıhhi çöp kamyonları, sokak süpürme, yıkama, kur ve Vldanjör makineleri Alman Tekniğinin son tekemmülü tını haiz olarak en kısa zamanda en müsait şartlarla teslim edilir.
Bunlardan başka
Memleketin ve dünyanın her tarafında mevcut muteber ilâncılık müesseseleri.
Beyoğlu Kaymakamlığı karşısı No. 6-8, kat 3 Telefon: 44756/57 Telgraf: Hetlo. İstanbul
Sahibi:
YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LIMITED ŞİRKETİ MÜDÜRÜ: FARUK A. SÜNTER
Bu sayıda yazı İşlerini fiilen idare eden;
SACİD ÖGET
Balı Güney Akdeniz Hattı
Demir ve keresteye ihtiyaç göstermeden yalnız çimento ile ucuz ve çabuk inşaatı sağlayan ARC sistemi inşaat plAnları hakkında teklif ve İzahat isteyiniz.
'85 beygir kuvvetinde,
BRONZ itfaiye pompası teçhizatla takviyeli 7 1
Ingiltere’de JOHN K E R R itfaiye mütehassıs fabrikaları
Mamulâtı Motopomp, Arozöz ve söndürme vasıtaları bütlın dünyada okluğu gibi, mcmleketlmlr.de de 8u merbank fabrikaları. Türkiye Şeker fabrikaları. Petrol Ofis, Toprak Ofis. Milli müesseseler ve hemen bü tün belediyeler taralından tercih edilmekte ve kullanılmaktadır.
DERHAL TESLİME AMADE OLAN
En nefis yemekler En itinalı servis
►on sıı işleyen, yüksek tazyikli kûmllen en son sistem
StYASÎ İKTİSADÎ
YENİ İSTANBUL
MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE
’ VE TÜRK CEMİLERİMLE
İlâncılık Kollektif Şirketi
Kahromanzade Han — Ankara Caddesi. Telefon: 20094 - 95 Telgraf: İlâncılık - İstanbul
Projeksiyonla
Galata Rıhtım caddesi, Kefeli Hüseyin Han No. 2 Telefon: 41871
3 veya 4 ton su depolu, saatte 40 - 231 yıkama ve sulama tertibatı, Hfalye tipi aleminyum merdiven kişilik kapalı efrat taşıma mahalli JOHN KEİIR arÖzör.Ü.
Mamulâtı en «on sistem Çelik Köprü, Dok. Hangar ve Liman tesisleri, akaryakıt depolan İnşaatı.
Telefonlar:
İstanbul da: 40784 - 4247T
Ankarada : 15378
Aylık imli: jhd kuruştur
Kuru CO2 gazlı, Tozlu, Köpüklü, Ltatıid mayili, Akar yakıt, İştial edici maddeler ve âdi yangınlar için muhtelif eb’atta ve muhtelif fiatlarda söndürme vasıtaları, Belediyenin tamim ettiği, otomobiller için ufak ve çok ucuz CO2 gazı ile çalışan söndürme cihazları,
! \ \A
Evinize neş e ve tatlı nağmeleri ancak bir “J0BQX3rtir,; pikapı verebilir.
\ Gemiler, Akaryakıt tesisle-
\ri ve depolar için otomatik ’ k . çalışan sabit CO2 cihazları,
ı ı + -----_____S Garajlar ve benzin depo-
A \ lan için CO2 ve Tetralı
( âletler.
Amerikan NATIONAL FOAM köpük lansa ve eczaları.
En müsait
) İŞ LIMITED ŞİRKETİ Sadi R. Dilek ve Şr.
/AHRAM GESARve ORTAKLAR
302, İstiklâl coddesı. Beyoğlu — Tsl. 44934
44
Telgraf: Advertising - İstanbul
ve SAHİBİNİN SESİ acelelerinde
SATIŞ YERLERİ,-. t
İstanbul: Cumhuriyet Caddesi No. 29. Telfcon:*
Ankara: Arif Saltuk. Po9tahane Caddesi No. 21. A. 15531
TİM_S£U
SAH I
ELEKTRİKLİ ÇAMAŞIR MAKINLERiDİR

Comments (0)