Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi

YIL: 1 SAYI: 7
w
İÇİNDEKİLER


HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ





BİZDE DEVLETÇİLİK NA-SİL BAŞLADI, NASIL BİTTİ?..



¥



i
SANATTA SEKİL vc MÜH T EV A MESELESİ

¥
BARIŞ DAVAMIZ
*
l
DÜNYA MİLLETLERİNİN BARIŞIN KURULMASI YOLUNDAKİ FAALİYETLERİ
»!
¥
t

AMERİKAN EMPERYALİZMİ BİR HAYAL Mİ. DİR?..

¥




AMERİKAN HALKI BARK İSTİYOR

¥
/
NÂZIM SEVDİĞİ
HİKMETLİ ŞİİRİ
EN

ZENCİLEN ve STOKHOLM ÇAĞRISI

i


OLAYLAR KARSSSBNDA
KORE HARBİ NASIL VE NEDEN BAŞLADI

olarak kullan-sistemine sima-
göre harp, 25
Amerika Uzakdoğudaki milli kur tuluş hareketlerine fiilen askerî müdahale ile karşı koymaya ve Kore ile Formozayı Asya kıtasına karşı bir üs ve köprübaşı mak Üzere stratejik ya karar vermiştir.
Batılı kaynaklara
Haziran günü Kuzey Kore kuvvetlerinin müteaddit noktalardan hu* dudu aşmasiyle başlamıştır. Kuzey Kore başbakanı ise yayınladığı bir demeçte, Güneylilerin taarruza baş ladıklarını, esasen uzun zamandan-beri bu harbe hazırlanıldığını. bütün Kore’nin tek bir idare altında birleşmesi ve serbest seçimlerin ya pılması için Günev Kore hükümetine müteaddit tekliflerde bulunulduğunu. 10 Haziran’da yapılan son tek Günev Kore’nin taarruzla mu-knbple etiğini söylemiştir. Kuzev Kore hükümeti mütearrız olarak ♦ ettiği Amerikavı ve şehirlerle
bnnıhnlanmflcını B. Millet-r’n pf m İstir,
Hudutta ilk silâh patlamadan önce, Güney Kore’nin vaziyetine bakarsak, Amerikalıların neden fiilen askerî müdahaleye karar verdikleri anlaşılabilir. Syngman Rhee’nin baş knlık ettiği Güney Kore hükümeti eski Çankayşek hükümetine pek benzer durumda idi. Daha bu yılın başında Nev-York Times muhabirinin Seoul’dan gazetesine gönderdiği röportaj, bunu açıkça belirtiyordu. Hattâ bir ara Birleşik Amerika Temsilciler Meclisi Güney Kore’ye 60 milvon dolarlık bir yardımı reddetmek temayülünü bile gösterdi. ıJalk hükümeti tutmuyor, memleke 1in ürt.e ikisinde çete faaliyeti görü itiyordu.
Bu vaziyette, kendi ayakları üzerinde duramıyan Güney Kore hükümetini ayakta tutabilmek ve bilhassa endüstri mıntıkası olan Kuzey Kore Halk Cumhuriyetini ortadan kaldırın Kore yarım adasını Amerikan kontrolüne ve stratejik olabilmek için «yardım» şeklinden da-ba müessir, daha zecrî bir müdahale gerekiyordu.
Bu vaziyetin ışığında, geçen ayın son yarısında. Amerikan savunma bakanı ile genel kurmay heyetleri başkanının Japonyaya yaptıkları seyahatin ve dışişleri bakanlığı müste şan Dulles’in Güney Kore başkenti ne yaptığı ziyeretin mânası vazıhlaşıyor. Mc Arthur’un ise Kore ve Formoza’yı Amerikan stratejik sistemine almaya ötedenberi taraftar olduğu bilinmektedir.
FORMOZA VE DİĞER DOĞU MEMLEKETLERİ :
Meselenin, «taarruza uğramış» bir memlekete yardım meselesi olmadığını başka hâdiseler de göster inektedir. Kore’ye müdahale kararının hemen ardından Birleşik Amerika Uzakdoğudaki deniz birliklerine Formoza’yı müdafaa etmek emrini verdi. Bu, Kore harbiyle hiç a-lâkası olmayan Çin iç harbine doğru dan doğruya bir müdahale mahiyetindedir. Çin Halk Cumhuriyeti dış işleri bakanı Çu-En Eay. bu emri Birleşmiş Milletlerde protesto etmiş ve Formoza’nın Amerikan müdahalesine rağmen kurtarılacağını bildirmiştir.
Son Fransız dışişleri bakanı Sıı-man’ın Hindiçinî hakkındaki sözleri dc batılıların giriştiği hareketin «taarruza uğramış Güney Kore’ye bir yardım» değil, bütün milli kurtuluş hareketlerine karşı bir tedbir olduğunu gösteriyor. Suman’a göre. Fransız kuvvetleri Hindicimde zıın zamandanberi lerde bulunmakla Konsevinin Kore
dıma bilfiil iştirak etmiş olmaktadır.
İngilterenin vaziyeti de ayni nok tayı kuvvetlendiriyor. Gelen haberlere göre İngilterenin Japon sularındaki donanmasını Amerikalıların emrine vermekte bu kadar acele edişi. Hongong için duyduğu endişedendir. Yani mesele Güney Kore’ye «yardım» değil. İngiliz İmparatorluğunun Uzakdoğudaki menfâatlerini korumaktır.
11-silâhlı mÜcadel^-Fransa. CUıvenbk için istediği V{>r-

Güvenlik Konseyi beş büyüklerden biri olmadan ve bir diğerinin mevcudiyeti had bir ihtilâf halinde iken karar almakla, beş büyük devleti ve doğu ile batılı devletleri birleştiren bir organ olmaktan çıkmış, yânı kuruluşundaki esas mahiyetini kaybetmiştir. Bu durum devam eder .................. fide bundan ev-’ın âkibetine kalkmış ola-
se Birleşmiş M illetler; d velki Cemiyeti Akvam’ uğramış V eortadan çaktır. Bu âkibeti önlemenin zamanı henüz geçmemiştir ve Mchru nun geçen haftaki beyanatı bunun belirtisidir. Nehru, yeni Çin 1 metinin Birleşmiş Milletlere ] lünün ve Sovyet Rusyanın bu i lâtın müzakerelerine tekrar masının Kore harbini bitirmek bütün dünva meselelerini halletmek için ilk şartlar teşkil etiğini söylemiştir. Birleşmiş Milletlerde ekseriyeti teşki] eden küçük devletler A
ı bir hü küle a bu-teski-katıl-ve
merikan yardımı mülâhazalarını bir tarafa bırakıp, bir üçüncü cihan har bi tehlikesinin çok ciddî olarak belirdiğini ve bunun önlenmesi lüzumunu idrak ve Nehru’nun görüşüne iştirak ederlerse, Birleşmiş Milletler yine bütün milletleri bir araya toplayan, gerçekten birleşmiş bir teşekkül haline gelebilir ve Ko-rede parlayan bir üçüncü dünya harbine ve insanlığın mahvına müncer olmadan mevzii kalabilr,
MEMLEKETTE: HAYATİ UCUZ-LATMAK VAADİ BU MUYDU ?

Makarna ve bulgur da dahil olmak üzere undan ve unlu maddelerden alınan muamele vergisi! (satış fiyatının yüzde 12’ sine muadil) kal dirildi. Bu suretle ekmeklerin 5 kuruş ucuzlaması mümkün olacakmış. Şekerin pejakendç fiyatındaki indir me de yüzde 12 ile 18 arasıdır. Fakat kesmesi 175’den, tozu 141 den satılan sekerin fiyatı hâlâ köylünün isçinin ve fakir halkın satın alma kudreti bakımından cok yüksektir. Rn indirme, verilen bir sözü yerine p-etirmis olmak için yapılan. bir Sneftpn Jpri p'ecmivor.
■«r..
P AV ATT PAMAT.TT.AVDTPAN ŞARTLAR DEVAM EDİYOR

Unlu maddelerden muamele vergi sinin kaldırılması bütçede 45 - 50
milvon bir acık verecekmiş. Şeker fiyatın indirilmesi de keza bir o kadar... Mecliste bu açıkların nasıl kapatılacağı sorulduğu zaman, ilgili bakan bütçede tasarruf yapılmak
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN suretile diyor, fakat suali soranın DURUMU __ ysTatma rağmen bu tasarrufun nasıl
kamlaryjoğre
gerçekleştirileceği hususunda s; rih bir şey söyliyemiyor. Menderes hükümeti bir ayda 40 milyon tasarruf etmekle övünüyor, fakat bunun nasıl anıldığına dair tafsilât ve rak-miyoruz.
—p
&
altın sto

Diğer taraftan gazeteler
-ta
kıımuzun 10 milvon daha harice satıldığını. bunun karsılığB31 -32 milyon lira ile njghtelif ihtiyaçların karsı fa nacâ^mı (bu ib t ramlar nelerdir acaba?) vpyjvorlar. Gecen
baffpvn nırZO..r»M i «s rnılvnn vah’ r»çı rn d(ı r»ıVprılnrnc Tpctarrııf babında nn prMbivnt vpn’hrjiR vnmlsın. anlp-gılıvnr ki '^nılan. nltm
.enfrn^k. r*kar>nnk r»-fhi eskiden
phri fntbik müflis vollar
dır. Bunların hayatı ucuzlatmak değil, pahalandırmak yolu olduğunu artık bilmiyen de kalmamıştır.
".TÜRK İŞÇİSİ HAKKINI ARA-»
Mevcut kanuni mevzuat ve sendika teşkilâtı işçilerimizin ihtiyaç ve taleplerini ifade ve elde etmelerine pek de müsait olmamasına rağmen, memleketin muhtelif yerlerinde işçi haklarını müdafaa yolunda hareket ler görülmektedir. Memleket iktisadiyatının kötüleşmesi, halk tabakalarının ve işçi sınıfının geçimini da ha güçleştirmiş ve işsizliği arttırmıştır.
Mensucat sanayimdeki buhrana ve işsizliğe daha önce de işaret etmiştik. Bu defa İzmir Pamuklu Mensucat Fabrikası 1200 işçiye yol vermiş ve Bölge çalışma müdürlüğü bu vaziyeti bir lokavt olarak vasıflandırılmıştır. Fabrika üç postadan birini kaldırmış ve ikinci postayı birincinin bittiği zamandan baş latacağma. akşam 7.45’den gecenin 3.45’ine kadar sürmek üzere koy-muştru. İşçiler istirahat haklarını ileri sürerek çalışmanın 23*de bitecek surette tanzimini istemişlerdir. 3 Temmuz günü birinci postada ca-hs«n isri öğle yemeği vememis-ler ve mesai zamanını 15.45 verine 14.45’dç tamamlıvarak fabrikadan pvrıİm ıslardır. İdarece bu bir grev hareketi savılmış emnivet ve rabs-müdürlhlrlpi’ine heber verib-»-»is-Hv rlıiArn rtnda « ’TTTT?^
fSCtfft HAT^KTbTT A n A x iborAci *»o*y»lı nl ilAnlorı 1 »vıHsf Ü»« ’AJorı-
K r» 1-1» , b n 1-1 o ,-t,
' r* 4- ' o ♦ 11 1 1. { r. ’
• r*q- /-I « r-. 1 i .»
Ankara’daki ekmek, simit ve unlu maddeler sendikası ile motörlü taşıt vasıtaları ve lokanta, otel ve eğlence yerleri işçileri sendikaları fevkalâde bir toplantı yapmışlar ve çalışma başkanlığına sunulmak üzere 11. maddelik müşterek bir dilekçe hazırlamışlardır. Bu maddeler a-rasında işçilerin sekiz saat çalışması. işçi sigortaları esaslarında değişiklik yapılması, iş elbiselerinin işverenler tarafından temini, garsonların vüzde onları ve işçilerin sınıflandırılmaları meseleleri vardır. SEDİKALAR SİMDİ DE DEMOK
RAT PARTİNİN ELİNE Mİ
GEÇECEK?
İstanbul tekstil işçileri sendikası ile Tekel İşçileri sendikasının son günlerde yaptıkları toplantılarda sendikaların birleşmesi mevzuu ortaya atılmıştır. İşçi hareketine birlik ve beraberlik aslında şüphesiz i-yi bir şeydir. Ama bugünkü sendikalarda görülen birlik hareketlerinin, sendikaları C.H.P. nin elinden (Devamı 12 inci sayfada)
- 2 -

4
«■ u

::
I
d
Hem suçlu Hem
Harp kundakçılarının, dünyayı bir £ ucundan tutuşturmanın verdiği vah £ şice bir hazla, gazetelerde, radyolar- | da ve bütün pronaganda vasıtaların- £ da bize sırıtır gibi olduklarını gör- X meınek, duymamak mümkün demi. X Soğuk harbin bir türlü tatmin ede- $ mediği silâh fabrikatörlerini, şehir- £ leri ve köyleri yakılıp yıkılan masum | insanların sıcak kanlan bakalım do- | vurabilecek mi?. Şimdiye kadar, ba- & nşı korumak için silâhlandıklannı, \ başkalannı da bu maksatla silâhlan- 4 dırdıklannı söylivenlerin şimdi de ba-nşı korumak için harp ettiklerini i- J leri sürmelerine şaşmamalı. Harp ha- (£ zırhğı için sebep her zaman uyduru- £ Iur ve saldırgan daima bir bahane bu- ;; lur. Hele sömürge soygunculuğu pe- | sinde koşanlar, hür milletleri silâh | kuvvetiyle köleleştirmek için «haklı» ( > bahaneler bulmakta hiç bir zaman 3 güçlük çekmediler. Musolini bile Ha- \ beşistana, ölüm gaziyle beraber «me-; ? deniyet» götürmemişimydi? Dün En donezya halkının hürriyet aşkını « kanla boğmak için bu memleketi Ja- t pon ordusu artıklarından temizleme- | ği bahane edenler bugün de ayni fa- e dayı daha büyük ölçüde, «hürriyeti» X korumak bahanesiyle Korede tekrar- x hyorlar. Arada yalnız bir fark var: | Endonezya meselesinde saldırgana î karşı tesirsiz bir hale sokulan Birle- | şik Milletler teşkilâtı Kore meselesin | de saldırganın başlıca dayanağı ol- £ muş, bir barış teşkilâtı birdenbire bir x harp aleti haline getirilmiştir. |
Vaşingtonuıı çoktanberidir bir C Uzak doğu siyaseti «hazırlamakla» £ meşgul olduğu malumdur. Ajanslar g bu haberi sık sık tekrarlamağı âdeta x bir vazife edinmişlerdi. Nedense bir X türlü «Hazırlanamayan» bu siyasetin | Kore hadisesi üzerine bir kaç saat $ içinde bütün açıklığıyla kendini gös- | termesi son tecavüzün gerçek maili- a yetini aydınlatmaya kâii bir olaydır. £ Uzak doğuda bittikçe gelişen ve S «tehlikeli» bir şekil aİan millî kurtu- y luş hareketlerini kanla boğmak mü- £ lî bağımsızlıkları için savaşan millet- ö leri köle halinde tutmak veya köle- X leştirmek: Emperyalistlerin dünkü X üstü kapalı siyasetlerinin hedefi buy v du. bugünkü açık tecavüzlerin gaye- î» si de budur. Maskeler atılmıştır, o ( kadar. I

Uzak doğudaki emellerini ger- çekleştirmek için emperyalistlerin bir £ Kore harbine şiddetle ihtiyâçları var- £ dı. Milletler arası hukuk kaidelerini, g Birleşik Milletler ana yasasını hiçe & sayarak Korede tecavüze geçmek, U- $ zak doğu memleketlerinin içişlerine x müdahaleye karar vermek için Bir- X leşik Milletler teşkilâtının mefluç bir $ hale gelmesini beklemek ve böyle bir | anı seçmek tesadüfi olmasa gerektir, g (Devamı (8 inci sayfada) S
Bizde Devletçilik Nasıl başladı, Nasıl bitti ? Devletçilik fikri nasıl doğdu?
Ne Cumhuriyetin başlangıcında ne de Halk Partisi kurulduğu zaman «Devletçilik» diye bir prensip yoktu. Böyle bir şey düşünülmemişti bile...
Cumhuriyet hükümeti Osmanlı devrinden kalma liberal ekonomi ile idare edilip gidiyordu: Türkiye sanayici kapitalist memleketlere ham madde satıyor, mukabilinde mamul madde alıyordu. Memleket, Batı sanayiinin bir ham madde kaynağı ve bu sanayiin mamullerini sürdüğü bir pazardı.
Türkiyede yerli ham maddeleri işleyecek bir sanayiin kurulması fikri Türk sermayedarlarınca çok gülünç addedilmekte idi. Netekim, Atatürk, Batı medeniyetinin seviyesine erişmek; askerî saha da kazanılan istiklali iktisat sahasında de vam ettirmek için Türkiyenin sanayileşme si lâzım geldiği fikrini ileri sürdüğü zaman, o sıralarda Harp Sonu dünyasının fiyat yükselmelerinden faydalanmakta o-lan Türk sermayedarları onun bu teklifini büyük bir mukavemetle karşılamışlardı. (Birinci İktisat Kongresi zabıtlarına 1937 yılında Atatürkün Meclisteki açılış nutkuna bak.)
Fakat vaktaki 1929 yılında dünya buhranı gelip çattı, ham madde ve toprak mahsulleri dünya piyasalarında para etmez oldu, o zaman ihracat durdu, ve dö-vizsizlik yüzünden ithalât yapılamaz oldu. Gerek tüccarları, gerek çiftçileri ve gerek Halk Partisini bir düşüncedir aldı. Memlekette iktisadi hayat iamamile durmuş tu, ne yapmalı idi?
Elde kalan mahsulleri sürecek bir pa zar lâzımdı. Hariçten mal getirtmek için döviz lâzımdı. Ve nihayet köyde geçinemeyip şehre akın eden köylüye geçim vasıtası lâzımdı.
Dış piyasalar kapah olduğuna göre Türkiyedeki iktisadi hayau ancak dahilde yaratılacak bir piyasa ile .canlandır-
mak mümkündü. Başka bir çıkar yol yok- «Bu sebeple halkın kuruluş teşebbüstü iştirakleri mümkün olduğu kadar
O sıralarda İktisat Vekili olan Celâl teshiI olunmalı ve teessüs kökleşip de muayyen bir kâr temin etmeğe başladığı ve halkm İktisadî refahı müsait olduğu zaman bu tesisler ilk fırsatta hususî müteşebbislere ve lıaJka mal edilmelidir.» Devlet Sanayii Kuruluyor..
1934 yıunda devlet sanayiinin kurulmasına başlandı. Her sene bütçeden ayrılan 6 milyon lira bu iş için harcanıyordu.
Devlet fabrikaları bir taraftan yükselirken' diğer taraftan şahıs sermayesi de gelişip büyüdü. Evvelâ bu bahsettiğimiz fabrikaların inşaatım taahhüt eden müteahhitler milyonlar kazandılar. Fabrikaların makine tesisatını getirten ithalât komisyoncuları büyük kârlar temin ettiler. Fakat en mühimmi: Bilhassa ihracatçılar, Almanyadaıı getirtilen makinaların bedelini ödemek üzere bu memlekete yapılan ihracat sayesinde, buhran yüzünden ellerinde kalan mallan -hem de yüksek fiatlarla- satmak fırsatını buldular.
(Devamı 11 inci sayfada)
Bayar 1933 yılında Başvekâlete verdiği raporda bu zarureti açıkça belirtmişti:
a) Devam eden umumî buhran do-layısiyle tatıuiri gittikçe güçleşen döviz mubayaası,
•in dünya piyasaJa-4 m • . ~ MHb .« :
L- •
b) Ham maddelerin dünya piyasalarında gittikçğ düşen fiyatlar? muvacehesinde Türk işçi ve çiftçisine daha kârlı faaliyet sahaları bulmak mülâhazası»/, .dolayısile Türkiyenin sanayileşmesi bir zaruret haline gelmiştir. —
Bu sanayii kim kurabilirdi?
Yıllarca ticaret sahasında çalışmış o-lan hususî sermayeyi, gümrük himayesine, teşviki sanayi kanunlarına rağmen, birdenbire sanayie çevirmek mümkün değildi. Esasen sermayedarlar da Türkiyenin bir sanayi memleketi olabileceğine; olsa dahi, sanayiini devarn ettirebileceğine inanıyorlardı. Bütün bunlardan başka hususi sermaye modern bir sanayi kura-
Yazan: RASİM GÜRHAN
bilecek teknik bilgiden ve teşkilât kabiliyetinden de mahrumdu.
Yabancı sermayeye gelince: Batı sermayedarları dünyada süren İktisadî buhran yüzünden hariçteki sermaye yatırımlarını dahi tasfiye ederken, onlardan bir yardım beklemek hayal olurdu. Kaldı ki, İstiklâl savaşından henüz çıkmış olan Türk milletinin hafızasında yabancı sermayenin memleket bünyesinde açtığı yaraların hatırası henüz tap taze yaşıyordu ve memleket umumî efkârı yabancı sermayeden şiddetle nefret etmekte idi.
Ortada kala kala Devlet sermayesi kalmıştı. Büyük bir sanayi için lâzım olan teşkilâtı ancak o kurabilir, sermaye ve teknik elemanlarını ancak o temin edebilirdi.
Hülâsa Türkiyede bir sanayiin kurul ması katî olarak kabul edildikten sonra bunun devlet tarafından yapılması zaruri idi. C.H.P. de bu zaruret karşısında Devletçiliği bir iktisadi politika olarak kabul etmek zorunda kaldı.
«Zorunda kaldı» diyoruz. Çünkü H. Partisi bu prensibe nazarî ve mantıkî bir düşünce neticesi varmış değildi. Hâdiseler bu prensibi ona zorla kabul ettirmişti. Binaenaleyh Halk Partisinin «devletçiliği» esasında bir prensip değil, olsa olsa İktisadî bir tedbirdi, hem de muvakkat bir tedbir..
C.H.P. nin 1934 yılında topladığı Ali İktisat Meclisi raporunda aynen şöyle deniyordu : ,
«Hiç bir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır ki, devletin burada bizzat sanayiciliğe tevessül etmesi zaruret neticesi ve muvakkattir ve devlet büyük sanayi işlerinde sermayeyi ve tekniği bidayeten bir leştirmek hususunda mutavassıt bir rol sahibidir .
— 3 —
SANATTA MUHTEVA
ŞEKiL
V0
MESELESİ

Bazı ateşli genç şairlerde şiir yazmak için büyük harflerle hürriyetten, kavgadan, kardeşlikten mücerret formüllerle bahsetmek yeter gibi bir hal seziliyor.

İzmir’den Akdenize dökülen ve yakında Bombay’dan Hind De -nizine dökülecek olan emper -yalızının şarkı saran duvarı hakkında yazılmıştır.
ugünün sanat eserlerini değer-lendirirken, ilerilik, gerilik ölçü sü haklı olarak başta geliyo.r Mutlak güzelin peşinde olanlar feryadı basıyorlar : «Meselâ şu mısra-lara bakın, diyorlar, mânası anlaşıl
ne kadarı şekilden, ayırt edemeyiz. Yalnız renk ve çizgi kompozisyonu olarak güzel denilen tablo, yalnız «söz musikisi* olarak beğenilen şiir, asla büyük bir sanat eseri, yani dünya çapında ve yarına mal ola-
mıyor, anlaşılmıyor amma; güzel
cak eserler olamazlar. Bir sürü izni’

O duvar
İkinci bir Balkan gibi yükseliyor Balkanda
O duvar.
O duvar, o duvar..
O duvarın dibinde
Bizimkiler kurşunlanıyorlar
T
şiir doğrusu... Ote yandan, bazı a-teşli genç şairlerde şiir yazmak i-
lerle meydana çıkıp bir nesil geçme den adı sanı unutulan resimdeki ce
çin büyük harflerle Hürriyetten, Kavga’dan, Kardeşlikten mücerret formüllerle bahsetmek yetermiş gibi bir hal seziliyor.
anatta, muhteva mı, şekil mi? meselesi yoktur. Birbirine bağlı olarak hem muhteva, hem şekil meselesi vardır. Büyük sanat eseri yarına mal olabilendir, (Her sanat kâr böyle eser vermek ister, yani ma halli sınırları ve eserini aşmak ister) Bu vasıfta olan eserler ise bu günün gerçeklerini doğru olarak i-fade edebilen ve bizleri yarma yönelten eserlerdir. Bunun için sanat eserlerinin değerlendirilmesinde ilerilik — gerilik ölçüsü başta gelir. Ama sanatkârın, bugünün gerçeklerini ve yarına gidişini doğru olarak görüp kavrıyabilmesi kâfi gelmez. Okuyucularına, dinleyicilerine veya seyircilerine de — sanat koluna göre — kendi görüp kavradıklarını gösterebilmesi, anlatabilmesi lâzım dır. Biz de sanatkârla birlikte onun geçirdiği tecrübeleri geçirebilmeli-yiz Bu ise eserin şekline bağlıdır Muhteva, sanatkârın ifade etmek is tediği şey, şekil de ifade etme vasi tasıdır. Biz okuyucular, muhtevanın büyüklüğüne güzelliğine, doğruluğu
reyanlar, daha şimdiden ancak edebiyat tarihçilerini meşgul eden, mâ nasız, şekilden ibaret mısra yığınları. bu hakikatin hazin, sessiz şahitleridirler.
Nazımda bilhassa son eserlerinde, muhteva ve şekil birbiriyle kaynaşmıştır. Bu şiirlerin dili konunun gelişmesine göre değişir, mis raların melodisi değişir, ritmi deği-ir. Sanatkâr, muhteva ile şekli birbirine kaynaştırdığı içindir ki, artık konuşma ve yazı dilimizde kullandığımız, eski, köhne saydığımız kelimeleri, terkipleri onun şiirlerinde hiç yadırgamadan okuruz. Yadır gamak şöyle dursun, onların ne kadar yerinde kullanıldıklarına hayran oluyor, değiştirilmiyeceklerini kabul ediyoruz. Niçin mi? Çünkü şekille muhteva arasında tam bir uygunluk var. Nâzım, «Âli Osman m ülkesinden, sarayından bahsederken aruz edasiyle yazar, ağdalı terkipler. eskimiş kelimeler kullanır Böylelikle çizdiği tablo gözlerimizin zin önünde canlanır, o havayı koklar gibi oluruz. Ama Ântepîi halk kahramanını anlatırken kullandığı halk tekerlemeleri, halk dili çeşnisi ni verir.


O duvar
Kadar
Uzun bir destanı var, o duvarın dibinde her bir karış yerin, O duvarın dibinde ölenlerin
Koparıyorlar erkekliğini Gençlik aşısı yapmak için
milyonerlerin kibrit çöpünden frengili iskeletlerine!
Milyonerler
Gömülüp orospuların etlerine
Bir radyo - konser gibi dinliyorlar: o duvarın dibinde verilen
Kurşun sesiyle yere serilen İdam emirlerini!
O duvar,
o duvarın dibinde seferberlik var. 1914 den daha büyük daha mel’un bir seferberlik..
Karanlıklar
güneş altında nasıl kaçarsa bir deliğe, koşuyor emperyalistler
na ancak sanatkârın kullandığı şekillerdeki ustalığı sayesinde varabiliriz. Şekil sanatkârı okuyucusuna, seyircisine, dinleyicisine bağlıyan yoldur.
J^unun için şekil muhtevaya göre İJ değişir. Yeni bir muhteva ile or taya çıkan sanatkâr mutlaka ye ni şekiller yaratır. Muhteva’dan anladığımız mâna, sadece, yukarıda materyel diye bahsettiğimiz şey de ğildir. Fakat sanatkârın ı bir görüş ve düşünüş noktasının, fikir sisteminin yeni oluşu demektir.
Kullandığı şekil, portresini çizdiği kahramanın şahsiyetini canlandırmağa yardım eder. Muhteva ile şekil arasındaki bu kaynaşmadan ıdır ki Nazını’da aruzu hatır-
latan ağdalı terkipleri hiç yadırgamıyoruz ve bu eski şekil kırıntılarına rağmen, şiiri biz de, muhteva itibariyle, olduğu kadar şekil itibariyle de taptaze bir tesir, yapıyor.
muayyen LJ
ısının fi-
i
asılı «serbest nazım serece olmadığını, biTâkıi;
ve kafiye gibi hazır kalıpların
ezın
Yeni fikirler, yeni görüşler ise onları en iyi ifade edecek şekilleri yaratırlar. Muhteva ile şekil arasın de bir bağlılık, uygunluk vardır. Kuvvetli, başarılı sanat eserlerinde muhteva ile şekil birbirine meze olmuştur. Şiiri okurken, tabloyu seyre derken duyduğumuz hislerin, heye-
yardımından faydalanmadığı için şek. lin muhtevaya ve konunun gelişmesi ne çok daha hassas olmak zorunda bulunduğunu Nâzım’ın şiirlerinde gö rüyoruz. Serbest nazım, nesir satırlarının kırpılıp alt alta sıralanması imiş gibi kaleme sarılanlar Nâzım’ı incelesinler.
bu seferberliğe:..
Britanya dretnotlarının cemiyeti akvamı, beyaz e/divenleri barut kokan diplomat,
Çürümüş insan eti müstahsili emperyalist Jeneral,
IT inci Enternasyonal;
Zehirli çiçeklerini toplamak için
«Din» in
Toprağını gübreliyen, kazan.
Eserlerini banknotlara yazan
■r jİ B jp
permanganatın âşıkı şair, iilüm şııaı satan kimyager, hepsi seferber
seferber
o duvarın bayrağı altında..
O duvar ,
o duvar, o duvar.
O duvarın dibinde
bizimkiler kurşunlanıyorlar...
filozof,
NÂZIM HİKMET
canın ne kadarı muhtevadan geliyor
W. Sezener

4
Barış Davamız Barış cephemiz emperyalist saldırmaya karşı, doların ve atomun baskısına karşı memleketimizi ve halkımızı koruma cephesidir. Barış davamız, milletçe ve insanca yaşama davamızdır. Barış parolası dostumuzu ve düşmanımızı ayıran mihenk taşıdır.
dünyanın istediği harbe sürüklenebilecek kurban milletler bloku, böylece, savaştan yarak çıkmış veya geri kalmış ülkelere Marşal plânı, Truman doktrini isimli iblisane yardım hileleriyle girmiş olan Amerikan emperyalizminin elleri altında, silâhları altında ortaya çıktı. Bugün görünüşte istedikleri olmuş gibidir. Fakat gerçekte bu kampanya, savaş tacir ve esnafının umduğu tam başarılı neticeyi vermemiştir. Bir defa bu blok, emperyalist hırlaşma ve çatışmalardan doğan çatlaklarla, hattâ uçurumlarla doludur. Meselâ İngiliz ve Amerikan emperyalistlerinin Ren havazsından Hindista-na, Orta şark petrollerinden Birmanyaya kadar her yerde, her adımda burun buruna gelmeleri gibi. Sonra müstemleke, yarı müstemleke işkencesine artık tahammülleri kalmamış halkların, varlıklarını müdafaaya azmetmiş olmaları bu bloku temellerinden sarsmaktadır. U-zak şarktan, emperyalist politikanın iflâsına dair gelen haberler bunu gösterir. Nihayet hi- . lekâr diplomatların hüneriyle kurulan bu blo-kun savaş politikası hiç bir memlekette ha)k yığınları tarafından hoş karşılanmamıştır. Çekilen bunca acılardan sonra halk, kendine karşı kullanılan bu silâhı tez tanımış, yalanları yutmamıştır. Stokholm çağrısına gösterdiği rağbet ve alâkanın manası da budur.
Bugün bütün dünyada halklar tek bir dava etrafında toplanıyorlar: Barış davası. Atomun ve diğer savaş silâhlarının bugünkü korkunç tahrip kabiliyeti karşısında halk*n bu davası, medeniyeti, insan neslini tamiri kabil ol-mıyan bir tahripten kurtarma davasıdır. Halkın bu insanca davası karşısında düşmanlarının, emperyalist dünyanın tuttuğu yol, kendi çıkarları, kirli hesapları uğruna insan oğlunun bir tarih boyunca kazandığı bütün iyi şeyleri yok etme yoludur, ilme, sanata, medeniyete, ıruşail oğluna düşmanlık yoludur, savaş yoludur.
Anglo - Amerikan emperyalist dünya, bin bir diplomatik marifetle tarihin en büyük tecavüz kampını kurarken plânlarında memleketimize de, stratejik durumumuz, talana elverişli yer altı, yer üstü servetlerimiz, müsait halk kitlelerimizle uygun bir
Çalışkan, namuslu halkımızın menfaatiyle bir avuç azınlığın çıkan bugün, bir defa daha karşılıklı iki uzlaşmaz cephe halinde keskinleşip ortaya çıkmış bulunııyuc. Her zaman olduğu gibi bugün de halkımızın, milletimizin menfaati dünyadaki ileri kuvvetlerin yanında, bir avuç azınlığın çıkarı ise kara kuvvetlerin peşindedir. Bu iki barışmaz menfaat, iki barışmaz parola etrafında toplanıyor: Halkımızın sa fındaki parola barış, düşmanlarının safındaki parola savaştır.
Bütün dünya halklarının, el ele vererek, i-kinci dünya savaşı sonunda ortaya koyduğu zaferin büyüklüğü halkın her kazancına düşman zümreleri telâşa düşürdü. Bu haklar uzun, kanlı bir mücadeleden acı derslerle, tecrübelerle çıkıyorlar ve bu kazançlariyle ekmeklerine, hürriyetlerine, barışlarına kasteden bir sosyal düzeni yıkıp geçimli hür, barışlı bir dünya ya-ratmıya hazırlanıyorlardı. Halbuki ikinci dünya savaşını açanların hesapları hiç de böyle değildi. Onlar, halk düşmanlığıyle başlattıkları bir savaşı gene halklara düşman bir zaferle bitirmek hevesindeydiler. İlk açık oyunlarını faşizmin tasfiyesi sırasında gördük. însnalığm bu belâsını, bir kaç sinir hastasının azgınlığı gibi göstermeğe, onun gerçek sebeplerini, toplumdaki temellerini örtbas etmeğe çalışıyorlardı. Temellere dokunmak şöyle dursun, insanlığa karşı binlerce cinayet işlemiş kimseleri bir kardeş titizliği ile korudular, barışa, kara kuvvetlerden imkân nispetinde az zayiat vererek, halkın kaybıyla kazançlar sağlıyarak geçmek yolunu tuttular.
bu geçiş de memnun etmedi; barış onlar için büyük tehli-Barış demek, halk yığınları-
Fakat onları her şeye rağmen kelerle doluydu, nın, uğrunda kan döktükleri, bir çok istekleri
ortaya atmaları demekti. Barış demek, emperyalist halk düşmanlarının, sayesinde yaşadıkları sosyal sistemin, fazla istihsal, kitlelerin a-lım kabiliyetlerinin düşmesi, pazarların daralması, işsizlik, iflâslar v.s. gibi, bünye dertlerini açığa vurması demekti. Barış demek, kitlelerin açlık, sefalet, hürriyetsizlik, işsizlik tanımı
yan br sosyal düzeni gerçekleştirmeğe yönel- mekte kusur e.tmgdi. meleri demekti. Barış demek halk düşmanlarına ölüm demekti. Barış içinde işleyen zaman, bu zümreyi ölüme, gittikçe artan bir hızla götürüyordu. Emperyalist dünya, canını kurtaracak tek çıkar yol görüyordu: Savaş yolu. Böyle bir dünya savaşı, hesaplarınca, daha nice nice sayılmıyacak kârlarla doluydu. Ellerindeki bütün imkânlarla derhal harekete geçtiler. Gazeteleri, radyoları, sinemaları, ajanları, savaş çıkarmak hususunda tecrübeli diplomatlariyle, silâhları, atom edebiyatlarıle tarihin tanıdığı en büyük yalan, iftira, hiyle ve baskı kampanyasını yaratmağa koyuldular.
İkinci dünya savaşı Japonya, Almanya, İ-talya gibi emperyalistleri takattan »düşürmüş, İngiltere ve Fransayı zayıflatmış ve savaştan büyük vurgunlarla çıkan Amerikan emperyalizmini elebaşı haline getirmişti. Emperyalist
soyguna yer vvr-
halkımız
bir millî
Birinci dünya savaşından sonra emperyalist dünyaya karşı başarılı kurtuluş mücadelesiyle yabancı sermayeye kapılarını kapamış, millî bir ekonomi yaratmıya,
bir inkılâp gerçekleştirmeğe koyulmuştu. Halk sus* sermayeye devredeceğini söylüyor, kitlelerimizin şahlanmış milli gücü karşısında açıktan açığa hücuma geçmekten ağızları yanan yerli kara kuvvetler bir an için sinmişler, fakat daha karanlık yollardan hulûl politika-siyle halkımızın bütün kazançlarını arkadan vurmak, çürütmek, yıkmak yolunu tutmuşlardı. Faşist istilâ sınırlarımıza dayandığı vakit memlekette kara kuvvetler diledikleri yerleri ellerine geçirmiş vaziyetteydiler. Halkımızın millî menfaatlerine karşı faşist memleketlerle menfaat birliği olan ticaret burjuvazisinin toprak ağalarının, hilekâr, müteahhitlerin vurguncu ve kara borsacıların, kodaman memurların çı-
karlarının koruyucusu olarak ırkçı ve bölgecı bir zümre başa oturmuştu ve kendilerini sınırlarımıza gelenlerle hısım akraba sayıyorlardı. Tabiatiyle memleketimizi faşist emperyalizmin kuyruğuna bağlamakta tereddüt etmediler. İ-kinci dünya savaşı halkımıza nasıl kan

yıllarında bu zümrelerin kusturduklarını biliyoruz, de beklemedikleri şekilde önce bir şaşkınlık devresi
Fakat savaş hiç bitince, bu zümreler, geçirdiler, sonra savaştan zarar görmüş veya geri kalmış bütün ülkelere Marşal plânı, Tru-man doktrini isimli yardım maskesiyle sokulup bu memleketleri, yerli ortaklariyle, soymı-ya koyulan ve bütün dünyadaki kara kuvvetlerin yeni efendisi kesilen Amerikan emperyalizminin eteğine sarılmakta gecikmediler. Ondan sonra ne oyunlar oynandığını hep gördük. Mıl-retjmizin çektiklerini ömründe umursamamış zümreler yeni şartlara göre başka başka partiler kılığına girerek halk kitlelerinin ıstıraplarından doğan derin hoşnutsuzluk ve muhalefet duygusunu istismar edip iktidar koltuğunu eie geçirmek için itişmeğe ve halkımızı aldatıp o-yalamağa başladılar. Bu devir, aynı zamanda yerli kara kuvvetleri yeni efendilerine, Anglo-Amerikan emperyalizmine daha çok yaranmak, daha iyi hizmet etmek için birbirleriyle yarışmaları devri oldu. Ve bu karışık maçın netee-sinde bugünkü demokrat parti iktidarı doğdu.
Bugün iktidarın programından ve sözlerinden anlıyoruz ki halkımızın imllî kurtuluş savaşından sonra elde ettiklerinin tam tasfiyesine girişiliyor. Gümrük duvarlarının kalkacağı, rekabet, serbest ticaret ve kâr sistemine gidileceği ilân ediliyor. Yerli sermayeye serbest iş sahalarının açılacağı söyleniyor, yabancı svi-mayenin «.Memleketimizi kalkındırmak için» gelmesine mani olan hususlar yok ediliyor. Yani ticaret ve sanayide kurt emperyalist dünyaya karşı bizi, cılız imkânlarımızla, yarışa sokuyorlar. Bu yeni devrin meyvelerini milletçe devşirmeğe başladık bile... Adananın pamuğu, Bursanın ipeği, bütün dokuma endüstrisi, naylonun, sun'ı ipeğin, yabancı sanayiin piyasaya döktüğü bütün mamul maddelerin hücumu karşısında eli böğründe bekliyor. Tütünümüze, ii-zümümüze, pamuğumuza ve daha bir çok ihracat maddelerimize dünya piyasaları, rakiplerimizin kudretiyle, şimdiden kapanmıştır. Vaktiyle emperyalist Amerikaya hayranlıkla malûl olan bir çok kimseler, biraz geç de olsa, bu gün yavaş yavaş hakikati anlamağa başlıyorlar. Artık gafiller, serbest ticaret sahasındaki bu centilmen rakiplerimizin, Virjinya tütününü Alman piyasasına yerleştirmek için Türk tütününü askerî ve siyasî baskıyla kovacak kadar müdahaleci, bize yolcu gemileri satarken, ilerdeki bir rekabet imkânını peşinen önlemek için, «Atlantikte sefer yapmamak» şartını koyacak kadar hesabı, biz dost müşterilerini çürük ve pahalı gemilerle kazıklayacak kadar hilekâr olduğunu acı acı görüyorlar.
Demokrat parti hükümeti devlet işletmelerinden. hem de en çok kâr getirenlerini, hu-Yani, harp yıllarında C. H. P. hükümetlerinin halka düşman, kendilerine şefkatli siyasetiyle beslenip vurgunla, kara borsayla, devlet taahhütlerindeki yağmayla, malî dalaverelerle semiren talancı unsurlar şimdi de Demokrat partiyle yeni bir lûtfa mazhar oluyorlar ve halkımızın çeyrek asırlık kanı, göz yaşı, alın teri bahasına kurduğu kârlı işletmelere, emperyalist yabancı sermayenin ortakçısı olarak, konmağa hazırlanıyorlar.
Yer altı ve yer üstü servetlerimizi sömürecek olan bu talancı cephe halkımıza, milletimi.
(Davamı 11 inci sayfada)
j

I
DÜNYA MİLLETLERİ I
>1
Dünya milletlerinin barışın ku- / rulması yolundaki faaliyetleri
Amerikan hah
Dünya Barış Taraftarları Kongre Komitesi Sekreterliği bildiriyor :
Dünya Barış Taraftarları Komitesi, 1 Haziran 1950 Londra toplantısında ikinci Dünya Kongresinin ö-nümüzdeki ekim ayında Cenovada toplanmasını kararlaştırmıştı. İtalya Dış işleri Bakanı Sforzaj, İtalya hükümetinin kongreye gelecek delegelere İtalyaya giriş vizesi vermi-yeceğini bildirmiştir. Barış ve hürriyete candan bağlı olan İtalyan hükümetinin böyle bir karar almasını Dünya Komitesi sekreterliği te essüfle karşılar ve bu kararın dünya barışına aykırı olduğunu ilân e-der.
Bundan dolayı sekreterlik, Dünya Komitesinden aldığı talimat üzerine İkinci Dünya Kongresinin önümüzdeki ,ekim ayının 16 sından 21 ine kadar Polonyada toplanabilmesi i-çin lüzumlu hazırlıkların yapılmasını barış taraftarları Polonya Komitesinden istemeğe karar vermiştir.
tehlikeye sokacak bu müdahale üzerine çeker.
İsveç Barış Komitesi, Amerikanın Kore’ye müdahale ettiği ayni gün bütün İsveç Barış Taraftarlarına hitaben aşağıdaki tebliği neş-retmiştir :
« Kore’de, Çinde, Filipinlerde ve Viet - Nam da halkların millî kurtuluş hareketlerine karşı askerî mü dahale yapılması hususunda başkan Truman tarafından verilen emir bütün dünya barışını tehdit eden bir gösterir, bombası-birtakım
harbe doğru gidildiğini Şimdiden bu harpte atom nın kullanılmasını istiyen
sesler yükselmeğe başlamıştır.
■ ı
« Harp kışkırtıcıları barışın bir an evvel kurtulmasını istiyen halkla ı-ın müşterek iradeleriyle durdurulmalıdır.»
Atom Silâhının yasak edilmesi için açılan Kampanya,
Birmanyada
Stokholm çağrısını imzalayanlar arasında bir çok parlamento azası ve Birmanyada millî hareketin mâ-inilâsasını > nevı babası budist rahip Thakin Koe mektubu1*^ Daw Hmaing de bulunmaktadır.
41
Barış ve Hürriyet Mücahitlerinin daimî Millî Komisyonu (Fransa)
Kore hâdiseleri • hakkında Baş-kan Truman’a ağaşıda verdiğimiz bir protesto göndermiştir :
« Bütün Fransız basını Singman mıntıkalarında, gümüş madenlerin-Ri hükümetinin kanunsuz olarak de yeniden birçok barış komiteleri iktidarı ele geçirdiğini biliyor. Bun kurulmuştur. Yalnız Rangoon mıntı dan dolayı bu hükümetin diktator-yasını devam ettirebilmek için harbi tahrik etmekten başka bir çaresi yoktu.
« Barış ve Hürriyet Mücahitleri, bilhassa şu noktayı belirtmek isterler : Amerikan müşahitlerinin tahkikatında bile Sovyet hükümetinin doğrudan doğruya veya dolayısiyle bugünkü anlaşmazlığa iştirak ettiği yolunda en ufak bir delil gösterilememiştir. Halbuki Amerikan hükümeti Milletlerarası kaideleri ayaklar altına alarak hiç şüphesiz Kore halkının mümessili olarak kabul e-dilemiyecek bir hükümetin lehinde vaziyet almıştır. Bunun neticesi o-larak Barış Mücahitleri Milletlerarası hukukun Birleşik Devletler hükümeti tarafından ihlâl edildiğini ilân eder, memleket ve dünya halk oyunun dikkatini, dünya barışını ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtının o-toritesini ve hattâ mevcudiyetini
Chank petrol sahalarında, sanayi
olarak j|de yeniden birçok barış komiteleri
kasında 50 den fazla teşebbüs yapılmıştır.
Millî Kongresini 17 haziranda 850 delege ile yapan Birmanya Barış Ta raftarları millî Komitesi bugüne kadar yapılan imza kampanyasının ne ticesini 2.000.000 imza olarak tes bit etmiştir.





Japonyada :
Hokkaide’den Kagoşima’ya kadar memleketin her tarafında Stokholm çağrısı altına imza toplama kampan yası bütün Kızıyla devam ediyor.
Birçok Japon teşekküllerinin bu hususta elde ettikleri neticeler :
Osaka’da 240.432 imza
Kyoto’da 150.000 imza Japonya Yüksek tah-
sil talebeleri birliği 16.793 İmza Otomobil Sanayii İş-
çileri Sendikası 20.000 imza
(Devamı S inci sayfada)
Son birkaç hafta zarfında, Birleşik Devletlerdeki Banş hareketi çok ehemmiyet kesbetmiştir. Bütün faaliyet sahalarındaki teşebbüsler gitgide artmaktadır. Fakat yine de, mevcut muhtelif ferdî teşekküllerin gösterdikleri gayretlerin idare birliğinde bazı eksiklikler mevcuttur. Buna sebeb ,bu teşekküllerin çok mütenevvi ve memleketin çok geniş oluşandandır. Bu gayretlerin temerküz edilmesi ve birleştirilmesi artık zarurî bir hal almıştır. Bu, gelecek günlerde, esaslı neticeler vermelidir. Zira, barış dâvası için geniş bir halk oyu kazanmış bulunmaktadır.
İLK MERHALE:
1 — Mühim miktarda ilini adamı, din adamı ve diğer entelektüeller, banş taraftarlığı yapmaktadır.
— 1950 Ocak ayında, bu insanların 1148 i, atom bombası aleyhine olan bir petisyonu imza etmiştir.
1950, 5 Şubatında, 28 Eyaletin 158 tanınmış şahsiyeti, Sî ahlanma yansına son vermek için Başkan Trumana müracaat etmiştir.
13 Şubatta, Sanatlar, ilimler ve Meslekler mevzuu Millî Konseyinin idaresi altında, Nevyorkta. hidrojen bombasının yasak edilmesi için büyük bir toplantı yapılmıştır. (Bunlann arasında Dr. Lums Panling, Philip Morrison. Thomas Mann vardır).
—Bundan sonraki hafta, Dünya Kongresi Komitesinin Kongreye banş tekliflerinde bulunacak olan yabancı memleket lerdeki şahsiyetler için bir karşılama komitesi kurulmuştur.
2 — Yarım — Asır Banş Konferansı:
1950 yılı Bahar başlangıcında, «Banşa Çareler Bulma Komitesi», Miss Emiliy Greene Baldı ve ve Bishop 1. J. Walls‘un başkanlığında, «Yanm - Asır Banş Konferansı» için bir çağn hazırlamışlardır. Bu hareket derhal banş kampanyası açan bir çok protestan ve Musevi Kilise adanılan tarafından destek-/eıuniştir. Konferans son olarak, 29 - 30 Mayısta yapılmış ve buna 35 eyaletten 7 bin delege iştirak etmiştir.
Yarım — Asır Barış Konferansının Hareket Programı Aşağıdaki Mühim Noktalan ihtiva etmektedir:
1) Mahallî teşkilâtlann başlıca faaliyetleri, atom harbine mani olmak ve banş anlaşmaları yapmak için Beynelmilel Kızıl Haçın kararlanın yaymak olacaktır. (Amerikan Kızıl Haçının yaptığı bazı bazı siyasî hareketleri desteklemekle alâkası olmadığına işaret edilmiştir).
2) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Trygve Lie‘yi desteklemek için, mahalli banş grupla nndan bir millî delege, Mr. Trygve Lie‘nin banş teşebbüslerini desteklemek gayesi ile «A-merikannın Banş Sesini» Birleşmiş Milletlerin Genel Asamblesi Eylül açılışına getirecektir.
3) Parti farkı gözetmeden, gelecek Kasım seçimlerindeki bütün senato ve kongre namzetleri, mahallî banş gruplan tarafından ziyaret edilerek Amerikan Sovyet anlaşması için bunlardan imza alınacaktır.
4) Harp düşüncesinin bütün tezahürlerine, veya harbin kaçınılmaz olduğu fikrine neşriyatta, toplantılarda veya mekteplerde rasgelinirse cevaplandınlacak ve bununla mücadele e-dilecektir.
3. Tanınmış Şahsiyetler ve Teşekküller Atom Bombasına Karşı Koyuyorlar:
Sayalım: 30 milyon protestanı temsil eden Hıristiyan kiliseleri Federal Konseyi İcra Komitesi, 17 protestan teşekkülü temsil eden 500 delege - Üniterien Kilisesi Müttefiki 60 inci
V

BARIŞI SAVUNUYOR!
n barış istiyor ’
r*
Zenci Afrikasında tamtam en
Asamblesi - Metodist Kilisesi. Nevyork Doğu senelik Konferansı - Presbiterin Kilisesi Genel Asamblesi - Evanjelist ve Reform Kilisesi Kuzey Meclisi - Nevyorktaki Katolik vergi verenler,
4. İşçi Sınıfı Bölgelerinde Banş Hareketi:
İşçilerin Banş Konferansı Şubat 1950 de Şikagoda yapıldı ve programı, atom bombasının kanun dışı edilmesi ve reji-yonel ve mahallî teşkilâtların kunılmasım ihtiva etmekteydi. Konferans yine 12 Nisanda toplandı ve bomba aleyhine 100 bin imza toplandığını tesbit etti. Buraya bağlı her teşekkül kendihaklanna sahip üyedir. Bu prensip üzerinden hareket e-derek. 500 00 işçilik teşekkül yaz esnasında milyonlarca imza toplamayı iş edinmiştir. Bu teşkilâtların üç tanesi Stokholm Çağrısını kabul etmiştir.
Newyorkta 25 Şubatta Birleşmiş İşçi ve Halk Komitesinin 1 Mayıs Bayramı için yaptığı ve AFL ve CIO Birliklerinden, mutasarrıflardan ve diğer teşekküllerden gelen binden fazla delegenin iştirak ettiği konferansta alınan belli başlı kararlar, atom bombasına ve III. dünya harp hazırlıklarına karşı koymaktır.
19 Mayısta, Birleşmiş Ofisler ve Profesyonel İşçiler Bir-taraftar
ligi Millî Kongresi, atom bombasının mened ilmesine olduğunu ilân etmiştir.
(Detroit) Kızıl A^ehir, Ford fabrikaları işçileri kilde kendi fikirlerini açıklamışlardır. Bunlar, kendi alan «Ford‘un Hakikatler» nde neşredilmiştir.
Millî İşçiler Banş Konferansı 500 bin imza toplamak gayesiyle harekete geçmiştir. Bu faal kampanya otomobil ve deri işçilerinin idaresi altındadır.
Newyork Madison Square Garden da 20 mayısta Beynelmilel İşçi Talimatı (165 bin üye) Stokholm çağrısını kabul etti.
ayni şe-nıecmu-
5. Çiftçiler:
Ileııver, Koleradoda 5—8 Martta Millî Çiftçiler Birliği Kongresi aşağıdaki petisyoııu kabul etmiş ve Glenn Talbott, Kuzey Dakota Başkanı tarafından Başkan Trumana verilmiştir.
«İstikbalimizi hidrojen bombasının veya herhangi bir bombanın emrine koyamayız ve harbin kaçınılmaz olduğu fikrini kabul edemeyiz. Biz kukla değiliz. Barış dünyası içinde a-yakta durabilir ve yürüyüp, vekar içinde yaşıyabiliriz.»
6. Henry tVallace ve Progresif Parti Kampanyayı Destekliyor:
1950. 22 Nisan nutkunda Henry Wallace. doğıı ve batı a-rasında 20 senelik bir banş programı teklif etti. Atom bombasının menedilmesine taraftar olduğunu ilân etmiştir. Ve bilhassa Stackholm Çağnsmın ikinci maddesini ele almıştır.
Bunu ilâveten Progresif Parti, Beynelmilel Kızıl Haçın Çağrısını kabul etmiştir.
7. Binlerce Değişik Teşkilât:
Amerikadaki banş hareketi bir sürü teşkilât tarafından desteklenmektedir. Zenci Hareketinin ekseriyeti (nüfusun yüz de 9 u), ve yine kadınlar grubunun (Banş için çalışan küçük ka dınlar, Filâdelfia Kadınları), Gençlik Gruplan (Filâdelfia Gençliği, banş için 1 milyon imza toplamayı gaye edinmiştir): Popüler Teşkilâtlar (Massachusetts Faaliyet Komitesi - Denver Vatandaşlar Komitesi - Maryland Komitesi) bunu desteklemek tedir. Nihayet, kampanyayı santralize etmek birleştirmek için Nisanın 3 ünde Newyorkta, Banş haberler Merkezi diye anılan bir teşkilât kunılmuştur.




hücra köyleri Stokholm çağrı sini imzaya çağırıyor
Bay Ouezzin Coulibaly tarafından Frdderic Joliot * Curie’ye gönderilen bir mektubu neşrediyoruz. Bu mektup büyük âlime karşı heyecan verici bir hürmeti ifade ederken, ay ni zamanda Afrika halkının derin barış arzusunu beliğ surette gösteriyor.
Tamtamın köyden köye ilân ettiği mitinglere katılmak üzere zenci köylülerin ormanlar ve dağlar arasından 20 — • 30 km. yi yaya olarak aştıkları nadir değildir. Bazan binlerce köylüyü toplayan bu içtimalar da — 28 mayısta yukarı Volta’da Bo bodioulasso mitingi 10.000 den fazla insan toplamıştı. — Stokholm çağrı sının mânası ve imzanın ehemmiyeti 3—4 lehçede izah ediliyor.
Çok defa hemen oracıkta teşekkül ediveren bir rey bürosu Stokholm çağrısını imzalamak istiyen-lerin hepsinin isim ve imzalarını toplar.
Ahalinin % 90 ı okur yazar olmadığından, ekseriya herkes bültenini parmağını basarak imzalıyor. Bütün bir ailenin işaretlerini taşıyan bültenlerde baş parmak babaya, şahadet parmağı anne ve çocuklara, bütün bir el ayası da yeni doğan çocuğa aittir.
Köyler ve kabileler, köyün ve kabilenin ismini taşıyan ve çağrıyı imzalıyanların adedi kadar çeteleyi havi Hint kamışından bastonlar yaparak Dünya Komitesine gönderiyorlar.
Başka yerlerde imzalar istidalara ilişik listelere toplanıyor. Şehirlerde, meselâ Dakar’da mahalle ve binalarda kampanya pek geniş bir şekilde kapı kapı dolaşmak şeklinde gelişiyor.
Ouezzjfi Courbayl'dan Frederi Joliot-Cıırie'ye mektup. Ketekre Bonikro 25/5/950
Azizim Joliot
Şayet mektubum, size değil, Fran sanın, Fransız Birliğinin ve bütün dünyanın üstüne çöken felâkete kar şı duyduğum teessürü ulaştırma i-çin geç varırsa, beni mazur görünüz. Bu mektubun uzaktan geldiğini anlayınca gecikmesine şaşmayacaksınız. Bir dağın eteğinde kay.
C
bolmuş küçük bir köyde, Cote d’ lvoire olayları esnasında, 11 şubat 1950 de yakılan, yağma ve katliâm edilen bir köyde yazılmış olan bu mektup, ormanın nihayetinden yola çıkıyor. Evvelâ patikaları takip e-decek, nihayetsiz akaju kütüklerinin etrafını dolaşacak, sonra ormanın içinden geçen yegâne büyük yolu takip edecek ve nihayet, şayet i-dari sansürün adanılan bir kere olsun Afrika insanının sesini bozmamağa razı olurlarsa, tayyareye bine cek. O, münasip bir zamanda, başka bir çok kimselerin azlinizi büyük sayıda insanlar için ne demek olduğunu size benden daha iyi ifade etmiş olacakları zaman, elinize varacak.
Lan-gibı, dün-dire-
Sizi azletmeği kabul ederken Fransız hükümeti gayet iyi biliyor ki şerefinize ve vaktiyle bizzat tebcil ettiği vatanperverliğinize zaraı veremez. Biliyor ki Pasteur ve gevin’in isimleri için olduğu sizin isminiz de şimdi bütün yada Fransız dehasının bayrak
ğidir ve diğer kıtalara dağılmış sayısız Fransız tebaası, doğdukları memleketten bahsetmekten bahtiyarlık ve böyle bir âlim meydana getiren bir vatandan ötürü gurııı duyuyorlar. Fakat Fransanın şimdiki hükümeti, dehâ sahibi bütün in sanları; bütün seçkin zümreyi gölgede bırakmakla Fransanın kıymetini düşürmeyi kabul ediyor O. sancağını her tarafta hürriyetin mü dafaası ve mazlûmlarm dâvası için dalgalandıran tarihî mert milleti., şöhretini de ayni tarzda yıkmayı k.ı bul ediyor. Hindiçinide halkları.ı hürriyetine karşı olan bir harbi de., teklemeği, Afrikada silâhsız yığınları mitralyöz ateşine tutarak teı-hiş etmeği, Fransız Birliğine dahil memleketleri Fransız Birliği formu lünden pişman ettirmeğe dı.
Mektubu yazmadan az holm Çağrısının metnini
gesinde kabile reisiyle yapılan zakereler esnasında izah ettim, rada kimse atom bombasından bahsetmedi. Fakat bu vadi bir bah güneş doğmadan karabina
kadar va:
önce Stok-ağacın göl* mt> Br-as) s -t-
2.700
9.920
i n iza
imza
imza
Zürihte top-
İster Birleşmiş nezdinde olsun, hükümetleri nez silâhlarının kul-
Dünya milletlerinin ^barışın kurulması yolundaki faaliyetleri
(#□.$ tarafı orta sayfada) Tokyo üniversitesi Ilûttâ Tokyo PolitekniK O-kulu
Demokrat Kadınlar
Birliği
DİN ADAMLARI
Isviçrede ;
11, 12, 13 haziranda
lanan İsviçre Protestan Kiliseleri Federasyonu delegeleri müminlerden barış için dua etmelerini isteme ğe karar vermiştir.
Oy birliği ile kabul edilen atom bombası aleyhindeki beyannamenin metni, kiliselerin ruhanî meclisi tarafından Federal Meclise gönderilmiştir. Protestan Federasyonu İsviç re hükümetinden, Milletler Teşkilâtı ister diğer ülkeler dinde olsun, atom
lanılması tehlikesinin bertaraf edilmesi için müdahalede bulunmasını istemiştir.
Ermeniştanda :
Bütün Ermeni kiliselerinin şefi Katolikos Georges VI. bütün dünya Ermenilerine hitap ederek atom bombası aleyhindeki kampanyaya katılmalarını istemiştir.
İngilterede :
Canterbury baş rahibi 22 temmuz dan 23 Temmuza kadar Londra’da Holbor Hail’de yapılacak Britanya Kongresi esnasında Barış için vaız-da bulunacak. Dinî, sosyal, siyasî te şekküllerin, kooperatif ve sendikaların 1000 den fazla delegeleri bu konferansa iştirak edeceklerdir.

* Dünya Demokrat Gençlik Federasyonu Kore Demokrat gençliğine bir dayanışma telgrafı göndermiş ve derhal Amerikanın Kore’den elini çekmesini taleb etmiştir.
> Sovyetler Birliğinin bütün Cum huriyetlerinde Stokholm çağrısının imzalanması için açılan kampanya devam etmektedir. Tekmil hainlerde Kolhoz ve Sovhozlarda Dünya Barış taraftarları Daimî Komitesinin Stokholmde karar altına aldığı
atom silâhının yasak edilmesine dair olan çağrının imzasına kitle halinde halk iştirak etmektedir.
★ Birminghamda yapılan sendika lar mitinginde mitinge iştirak eden ameleler Stokholm çağrısını bütün İngiliz amelesinin desteklemesini is temişlerdir.
★ Birleşik Amerikada çeşitli resmî tebriklere rağmen, atom silâhının yasak edilmesine dair olan Stok holm çağrısını imzalama kampanyası gittikçe gelişmektedir.
★ Kübada barışı savunma hareke ti başarı ile genişliyor. Barış misyo nunun çalışmalarına fiilen iştirak eden sosyal çevreler imza toplama yi teşkilâtlandırıyorlar. 18 Haziran’ da yalnız bir günde 10.000 imza toplanmıştır.
Bu çevreler Kübada 1.000.000 dan falza imza, toplamayı karar altına almışlardır.
Fransanın 600.000 dokuma işçisi Stokholm çağrısının altını imza lamıştn Dokuma işçileri diğer mesleklerde çalışan kardeşlerinin
de barış çağrısını istemişlerdir.
★ Japon işçileri imzalamıya devam
★ Amerika Barışı Savunma Komitesi başkanı Truman’a atom silâhının yasak edilmesine dair Stokholm çağrısını altında 150.000 imza bulunduğu halde göndermişlerdir.
★ Birleşik Amerika işçi mebusu Marks Antonio, Truman’m Kore sa vaşına müdahalesini protesto etmiş ve başkanı harp ilân etmek hakkını kongreden gasbettiğini söylemiştir.
Yalnız Ne w-York'ta Stokholm çağrısının altına 2.000.000 dan fazla imza toplanmıştır.
> Çinde : Pekinde çıkan Sermin Şibao gazetesinin yazdığına göre, şimdiye kadar Stokholm çağrısının altına 28,145.000 den fazla imza top lanmıştır.
ir Hollanda gazeteleri Endonezya lı Muhammed Hatta’nın Endonezya'
nın Kore’deki Amerikan harp hare- Nevyork kampanyası organize
ketini desteklemiyeeeğini belirtiyor komitesi, 500 gençten müteşekkil bir barış «Kervan» nı teşkil etmeK-
★ Kahire oeyreleri ve Mısırın tedir. Bunlar, uzak mıntıkalarda im
Sosyal çevreleri, Mısır hükümetinin za toplamak için dolaşacaklardır.
desteklemelerini
barış çağrısını etmektedirler.
Amerikanın Kore müdahalesini desteklemeği reddetmesini memnuniyet le karşılıyorlar. El Mukassam gazetesi, bu karan iyi düşünülmüş ve hesaplanmış bir karar olarak vasıflandırıyor.
★ Birleşik Amerikada Stokholm çağrısına imza toplama kampanyası münevver çevrelerde hızla gelişiyor. Ne w York piskoposları ve ileri din adamları, Kuzey Karolina’ dan profesör Derekman, Kornel Ü-niversitesinden Dr. Krimer, İova Ü-niversitesinden birçok profesörler çağrıyı imzalamışlardır.
★ İngiliz parlâmentosundan muhafazakâr saylav RoberVin şimal Kore’ye atom bombası atılması hak kındaki vahşice teklifi bütün İngilterede şiddetle tefin edilmekte; A-berdeen işçileri bütün Britanya işçi lerıni bu adamın parlâmentodan kovulması için mücadeleye çağırmaktadır,
★ Sidney ve Melburn'da (Amerikan emperyalistleri Asyadan ellerini çeksinler), (Amerikan saldırganları! Koreden ellerinizi çekiniz.) başlıklarını taşıyan şiarlarla büyük ölçüde nümayişler yapılmıştır.
* Birleşmiş Milletler Kurulu Ge ııel Sekreteri, Sovyet temsilcisi Malikten bir mektup almıştır. Mektup ta Çini hiçbir veçhile temsil hakkı olmıyan Kuomingtang temsilcisinin Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Kongresinin çalışmalarına iştirakine müsaade edildiği takdirde Sovetler Birliğinin mezkûr Kongrenin 11 inci toplantısına iştirak etmiyeceği bildirilmektedir.
* Pitsburg'da Barışı savunma ko m itesi kurulmuştur.
* İyi görüşlü olarak tanınan
Norveç edibi Lisberg Birleşmiş Mil letler Kurulunu Birleşik Amerikanın kendi harp oyuncağı haline ge-tırı.iı:r:uı v Kore ve For-
moza’yı rahat rahat işgal etmek is-tedığını yazmaktadır .

Zenci Afrikalında tamtam en hiicra köyleri Stokholm çağrısını imzaya çağırıyor
(Baş tarafı orta sayfada) feklerinin mermilerinin ıslıklarını duydu. Şafaktan evvel köyün yangınıyla aydınlandı. Uysal sakinlerinin dağın geçitlerinden ve ormanın karanlığı içinden kaçtıklarını gördü, bu atom bombasının arzedebile-ceği korkunç şeyler hakkında bir fikir edinmeğe kâfi geldi. Onlar bu atom bombasını medeni insanların ayırt edici bir alâmeti olarak kabul etmeği reddediyorlar... 14 18
harbinden bir malûlleri ve 39—45 den de 3 ihtiyar esirleri var. Onlar bu kâğıdı imzalamakla harbi önlemeğe yardım etmiş olacaklarını soy lediğim zaman, imza etmesini bil-mediklerini düşünmeksizin atılıver-diler. Fakat yazı denen bu esrarengiz işareti çizmek imkânsızlığı kar şısmda durdular. Yalnız köydeki i-ki yabancı isimlerini arapça yazabi* liyorlardı. Parmak basmak icap et* ti. Ve ben, eski bir öğretmen ola* rak 50 seneden fazla bir Fransız işgalinden sonra bu durumu teessürle tesbit ettim.
f

M


l
Hem suçlu,
(Baş tarafı 3 üncü sayfada) Fakat hesaplar yanlış çıkıyor. Yabancı müdahalesi bütün Kore halkının ayaklanması, birleşmesi neticesini doğurdu. Yabancı istilası karşısında ayaklanmış bir milletin yenilmesi imkânsızdır. Biz Türkler bu gerçeği iyi biliriz. Kore halkı bugün, tıpkı o-tuz yıl evvelki Türk Milleti gibi, yabancılara karşı bir ölüm dirim savaşma girişmiş bulunuyor. Otuz yıl önce kalpleri Türk halkının kalbile beraber çarpan yer yüzünün bütün ileri ve namuslu insanları bugün Kore hal-
kının iştira plan m kendi yüreklerinde hissediyorlar. Memleketimizde basma ve milletin mukadderatına hükmeden çevrelerin bunun aksine şahit iik edecek bir yol tutmaları, kendi millî bağımsızlığımız, millî menfaat-Jerimiz karşısındaki /durumlarının tabii ve acıklı bir sonucu sayılmak gerektir. Emperyalistlerle ağız birliği gönül birliği etmek Türk milletinin şanlı geleneklerine aykırı düşer. O, kendi öz sesini dinliyor ve kendi yolunu biliyor.
1
Azizim Joliot, isterdim ki dağın yamacına asılmış, ormanın derinli* ğinde kaybolmuş asla ne okula, ne dispansere sahip olmuş ve yarım a-sırlık bir işgalin nihayetinde batı medeniyetinin yegâne realitesi ola* ra kancak kulübelerinin yakılmasını tanımış olan bu küçük köyün hâtırası, bu bayağı veya miskin olay, isminizin burada barış mefhumunu ve saadetin mânasını daha fazla tanıtmağa yaradığı birleşin-
ce sizde asil bir gurur tebessümü uyandırsın
Ouezzin Coufibaly Cote d'lvoire Milletvekili
— 8 —
B A RIŞ’ a karşı bir tecavüz
Ameri -ettirdi-
girildiğini ihmal
8 gün önce John dolaştığı zaman
ve tecavüze
Cenup Kore hükümeti tarafından -'/alıların zorla cenup Kore’ye kabul ği hükümet - yapılan tahrikleri öğrenip öğrenmediğinizi bilmiyorum. Bu öylesine bir kışkırt ma idi ki lâyık olduğu karşılığı dakikası dakikasına gördü. Sîzlerin bu hususta ne gibi bir bilgiye sahip olduğunuzu ve ne düşündüğünüzü de bilemem. Fakat hakikat tıpa tıp şudur:
Bilhassa garp demokrasisi memleketlerinde hakikati olduğu gibi yazan ileri gazeteleri okuyanlar müstesna değerlerini okumakla yetinenler ve garp radyolarının tekmil dinleyicileri damdan düşer gibi birden bire şimal Kore Halk demokrasisi ordularının cenup Kore topraklarını işgale başladıklarını öğrendiler. Ve her nedense bütün garp ajans haberleri hakikatte ilk tecavüzün Cenup Korenin Amerika hesabına kukla diktatörü Syhgman Rhee’nin ve ücretli adamları tarafından şimal Kore topraklarına yapıldığını ve 24 Haziran Cumartesi şafak vakti 38 inci arz dairesi hudud noktalarının muhtelif taraflardan aşıldığım ve Halk Cumhuriyeti topraklarına iki kilometre ettiler.
Esasen bu tecavüzden tam Forster Dulles Cenup Koreyi
Kukla Hükümetin yakında oynayacağı rolden bizi haberdar ediyor ve ( Demokrat Halk Cumhuriyetinin Şimal Koredeki nüfuzu gevşeyecek! .Hür dünyanın gözü sîzlere çevrilmiştir/ diyor.
Bu ihtar emrinden kast olunan mâna meydandadır. Bu. Cenup Kore’nin yeni baştan A-merikalılar tarafından işgalini ve askerî hava üslerinin tesisini - ki bu üslerden general Mac Arthur ve Çankay Şek’in hava kuvvetleri; Şimal Kore. Çin, Mançurya’nın endüstri merkezlerini bombalamak için istifade edeceklerdir -meşru göstermek için iki Kore arasında sinsi bir düşmanlık havası yaratmaktı. Fakat Şimal Kore Halk ordusunun bu tahrik
karşı verdiği cevap o kadar kat’ı ve canlı oldu kı, bu proje daha tatbik sahasına henüz geçerken Syhgman Rhee’nin halkın nefret ettiği halk düşmanı rejimi ile beraber yıkıldı. Garp demokrasileri gazeteleri derhal okuyucularını tecavüzün Şimalden olduğuna hazırlamıya koyuldular.
Sağcı Figaro gazetesinde Mösyö Massip’in bu husustaki yazdıklarına bir bakın.
Yazar. Kore’nin Sovyetler Birliği ve Birleşmiş Devletler tarafından, birincisi 1948 O-cak ayında ve İkincisi 1949 Haziranında sona eren çifte işgalini hatırlatarak şöyle diyor:
Şimal Kore’de Ruslar, Japon işgalinin başından itibaren Sovyetler Birliğine sığınmış o-lan bir çok Korelinin yardımı ile Kore halkla* rını birbirine yeniden bağlamak hususunda çok ustaca bir siyaset takip ettiler. Ziraî reform bu politikanın muvaffakiyetini sağlıyan vasıtalarından biri oldu. Buna mukabil Cenup Korede Birleşik Devletlerin siyaseti çok daha az parlak oldu. Amerikalılar Cenup Kore Polis teşkilâtında eski müstevli Japonları kullanmak gibi büyük bir hata işlediler.
Hiç olmazsa başlangıçta mal ve mülk sahibi sınıflarına dayanmak ve her türlü ziraî, iç timaî reforma karşı koymak suretile tamiri imkânsız haksızlıklar yaptılar. Cenup Korede dahilî durum uzun süreli bir mukavemete tahammül edecek bir vaziyette değildi ve Sing-nıan Ri'nin rejimi halkçı bir rejim olmaktan çok uzaktı. Çarpışma başlamadan az evvel esasen Cenup Korede partizan savaşları, gerillalar dikkate değer derecede almış yürümüştü... v*s.» diyor.
Zaten bizzat Amerikalılar Singman Ri’nin
CLAUDE MORGAN'dan Naklen :
rejimi hakkında şiddetli tenkitlerde bulunuyorlardı. Geçen yıl Betty ve Arthur Reef ileri bir magazin addedilmeyen ■ Re’alite adlı şatafatlı mecmuada: ( Amerikalılar cenup Kore ekonomisini milyonlarca dolar bahasına destekliyorlar. Bugüne kadar Ri Cenup Kore hudutları içindeki ayaklanmaları boğmak için Amerikan
silâhlarını, tanklarını, uçaklarını kullanmakta devam ediyor. Şimal Koreye karşı harp patlayacağı zaman - bu yazarların meyer kulaklar, hayli delikmiş - Mc. Arthur’a inanılırsa yine Amerikan yardımı görecektir (Realite şubat 1949 sayısından).
Mc. Arthur’a inanmak lâzım geldiğini anladık. Çan Kay Şek yenildiği zaman Amerikalılar Cenup Koreyi tahliye etmek zorunda kalmakla bu stratejik üsten mahrum kaldıkların* çok üzüldüler. Böylece 38 inci arz dairesinde tahrikatta bulunmak üzere bu küçük müstebiti (Ri’yi) kullanıp Kore yarım adasını yeniden işgal edebilmek için bir bahane yaratmak istediler. Fakat kukla bütün Kore halklarının müşterek ayaklanmasile yıkılıyor ve Vaşington tecavüz icat etmekten başka bir delile sahip bulunmuyor. Derhal ajanslarına bir işaret veriyor lar ve büyük yalan makinası harekete geçiyor Zorbalık
Truman bir kere Tecavüz
bu hikâyeyi ve hikâyenin bu yazılış tarzını bilmeleri lâzımdır.
— Şimal Kore’nin ^tecavüzünü» tasvip mî ediyorsunuz? diye kendilerine soracak olanlara. burada bir millet tarafından diğer bir millete karşı bir tecavüzün bahis mevzuu olmadı-. ğını ve kendi halkı tarafından hunhar kukla bir müstebidin cezalandırılmakta termeleri icap eder.
Baskıdan kurtulmuş yeni cin taze bir kuvvettir.
Stokholm çağrısının bir
harp kışkırtıcılarına yolu kapadığı nisbette onların genişleme ve dünya hâkimiyeti siyasetlerini tahakkuk ettirmek için en ümitsiz en vahşi vasıtaları ve en kaba yalanları kullanmağa mecbur etmesidir. O halde savaşla barış arasın daki bu yarışı kazanmak için Stakholm çağrısının altına imza toplama kampanyasının daha da hızlandırılması en acil ve en zarurî vazifemizdir. (Parallele 50 No. 197)
kimde? Adaletsizlik hangi tarafta? filosuna ve hava ordusuna Kore için daha müdahale etmek emrini veriyor.
hangi tarafta? Barış taraftarlarının
bulunduğunu gös
bir halk barış î
muvaffakiyeti de
Amerikan propagandası hizmetinde Türk basını
Önümde 2 Haziran ile 22 Haziran arası çık mış «Cumhuriyet» nüshaları var. Merak ettim saydım, tam 89 adet doğrudan doğruya Amerika ve onun Harpçi gayretleri ile ilgili makale haber sıralanmış. Haberlerin hepsi Vaşington menşeli. Yazıların üçte biri Türk yazarları tarafından yazılmış. Üçte ikisi de tercüme. Bu 89 rakamına «English Digest» lerden yapılan tercümeler, orta şarkta îngiliz kılığına girmiş Amerikan menfaatlerini savunan yazılar, Lond ra, Bonn, Paris, Brüksel, menşeli haberler dahil değildir. 89 u 20 güne taksim ettim» her güne 4,45 haber ve makale düşüyor. Bu tip haber ve makaleleri «Cumhuriyet» ten sonra, «Yeni-Sabah, Hürriyet, Akşam. Son Telgraf, Son Dakika, Son Posta, Milliyet, Vatan» En Son Dakika, Her gün» gazetelerine taksim ettim, 20 günde 11 İstanbul gazetesinin Amerika le ilgili 979 haber ve makale yayınladıklarını gördüm. Bu 11 gazetede her gün 48,95 nispetinde haber ve makale çıkıyor. 365 günde bu 11 gazetenin yaydığı haber ve doğruya Amerikayla ilgili ve Vaşington menşeli Qlmak üzere 17885 değil eksiklik vardır. Magazinler de hesap edilirse 25000'i aşar.
Meselâ 22 Haziran 1950 tarihli Cumhuriyete göz atalım:
Birinci sayfa;
Milletlerarası imar ve kalkınma bankası Direktörü Mr. James
makale sayısı doğrudan dir, Bu rakamda fazlalık
Baker in temasları habe-
ri.
İkinci Sayfa:
Faşist Oğuz Türkkan’m Amerika mektup farı, onun yanında Abidin Davetin meri kan politikasını tasvip etmeyen Al bert E nistein’a savurduğu küfürlerle dolu
Üçüncü Sayfa;
a — Amerikan Savunma Bakanı ile Mc. Arthur'un Tokyoda yaptıkları gizli lar. Formoza'nın korunmasına dair. (Vaşington menşeli).
b — Amerikanın Türkiyeden krom ithalâtı. (Vaşington menşeli).
c — Amerikada bir solistimizin başarısı (Monterey California menşeli).
d — Atom sırlarının muhafazası için Amerika. Kanada, İngiltere arasındaki gizli görüşmeler. (Vaşington menşeli).
Beşinci Sayfa:
a — Amerikada Milletler arası sergi
b — Amerikada üç nesildir 15 yaşında anne olan bir aile» sancısız doğum (Reader Digest ten tercüme.) H. KATAR
Harpçi A-bir yazısı.
konuşma^
Amerikan Emperyalizmi
Amerikanın yeni İktisadî genişleme vasıtaları - Marşal Planı Avrupa birliği - Avrupa Ödeme Birliği Şuman planı
— 5 —
Bundan evvelki yazılarımızda A-merikanın ikinci dünya harbinden önce dünyanın bir çok yerlerine el atmış olduğunu, bir çok yerleri bilfiil işgal ettiğini ve bir kısım «müs •takıl» memleketleri de İktisadî ve siasi nüfuzu altına aldığını görmüştük.
Şimdi de Amerikanın ikinci dünya harbinden sonraki emperyalist nufuz politikasına kısaca bir göz a-talım.
Amerika, ikinci dünya harbinden dünyanın en kuvvetli devleti olarak çıktı. İngiliz ve Fransız emperyalizmi zayıflamış; Alman, Fransız, İ-talyan ve Japon emperyalizmi yere serilmişti.
Harp yılları içinde muazzam kâr lar sağlamış olan Amerikan emperyalizmi muazzam sanayi mekanizması le yeni açılan bu pazarlara saldırdı, Fakat bu açık pazarlar onun muazzam iştahını doyuracak kadar büyük değildi. Dostlarının pazarlarına da göz dikti. Bu pazarları türlü türlü yollarla elde etmeğe çalıştı. İngiliz İmparatorluğu Amerikanın iştahını çekiyor
Evvelki yazılarımızda da görmüştük: Emperyalistlerin en belli başlı nufuz vasıtalarından biri borç para vermektir. Zayıf bir memleketin boğazına borç halkasını taktılar mı artık ondan sonrası kolaydır, iplik söküğü gibi gider. Bir zamanlar başka devletleri ayni usulle ekle etmiş olan İngiltere bile bundan kendini kurtaramadı.
Amerika, harp sırasında, İngilte-reye «kiralama ve ödünç kanunu gereğince bir çok ve mal vermişti. İngiltere mukabil, harpten sonra
dolara serbestçe kabili tahvil olması prensibini kabul etmiş bulunuyordu. Yani elinde sterlin bulunan bir devlet isterse bu sterlinleri dolara çevirebilecek. İngiltere de bu dolarları temin etmek mecburiyetinde kalacaktı.
İngiltere bu taahhüdünü 1947 de yerine getirdi. Fakat kısa bir zamanda elindeki altın ve dolar stokunun son sür’atle azaldığını görerek vaz geçmek zorunda kaldı. A-merika da ilerideki harpte İngiliz emperyalistlerine ihtiyacı olduğunu düşünerek onları birdenbire öldürmek istemedi. İngilizlerin bu hareketine göz yumdu.
Fakat Amerikan emperyalizminin elinde ânî bir ölümden kurtulan İngiliz emperyalistleri; Marşal Plânı ile daha yavaş bir ölüme mah kûm edildi.
verme» malzeme de, buna sterlinin
Marşal Plânı Amerika Emperyalizminin en yeni nufuz vasıtasıdır.
Marşal Plânı Harpten sonra Amerikan emperyalizminin dünyaya hâkim olmak için kullandığı en cür’et-li vasıtalardan biridir. Amerika bu plânla dostlarına öyle bir kazık atmıştır ki sonunda dostları Ame-rikaya teslim olmaktan başka çare bulamamışlardır.
Meselâ, Amerika, bu plân gereğince Avrupa iktisadiyatının başına bir Amerikan «idarecisi» koymuş, bu suretle Avrupayı bilfiil eline al-mıtır.
Malşal Plânı İdaresinin başında bulunan Hoffman, Plâna dahil olan memleketlerin yapacağı ithalâtın ve ihracatın cins ve miktarını tayin etmek hakkına maliktir. Bu memleketlerin mâliyesini istediği şekilde kontrol edebilir. Hükümetlere istediği direktif verebilir.
Niçin «Serbest Ticaret ?»
Bu plânın diğer öldürücü ve
mürücü şartlarınadn biri de plâna dahil olan memleketlerin serbest ti careti kabul etmeğe mecbur tutulmalarıdır.
sü-
Amerika bugün dostlarına serbest ticareti tatbik ettirmek istiyor. Hal buki, yakın zamana kadar İngiliz mallarının karşısında tutunabilmek için himaye usulüne taraftardı. A-merikanın bugün serbest ticaret taraftarı olmasının sebebi : diğer emperyalist ve şair kapitalist küçük memlekelterin, kendi ticaret ve sanayilerini Amerikan rekabetine karılmalarına mâni olmak, bu suretle bu pazarları Amerikan mallarına ve sermayesine ardına kadar acık bu-lundrumaktır.
1 i dS^Eer b e s t "tW^r e t ûj^on d e r i olan İngiltere ise, kendi sterlin sahasını Amerikan rekabetinden korumak için, serbest rekabefe karşı ayak dirj rı görünüyor.
çin, serbest rekabete karşı i yor. Bugün|hima.ye tarafta Sor. J L
İngiltere* nasıl -'îmana gelecek?
İngilterenin bu hareket tarzı A-merikayı sinirlendirmektedir.
Amerika Jngiltereyi yola getirmek için iki yoldan ilerliyor : Bir taarftan, Almanyayı ve Japonyayı dirilterek. İngiliz pazarlarını İngilterenin elinden almağa çalışıyor. Diğer taraftan, Batı Avrupa’ nın, kendi önderliği altında birleşmesi.. için devletleri tazyik ediyor.
Bir az aşağıda göreceğimiz gibi, Amerikanın bu siyaseti İngiliz em-
Serbest ticaret
peryalizmini ve milli mukavemetleri kırmak için baş vruduğu vatıta-lardan biridir.
Sterlin sahası ne demektir, ve Amerika için neden mühimdir?
İngiliz emperyalizminin bugünkü kudreti sterlin sahasına dayanmak-tadır. Sterlin sahasına dahil olan memleketler altın ve dolar stokle-rını Londra’da bulundururlar. Haricî ticaretteki ödemelerini Londra vasıtasile yaparlar. Bu memleketler arasında tediye meselesi diye bir şey. yoktur. Muhtelif memleketlerinin paraları birbirlerine kabili tahvildir. Bu sayede, bu memleketlerin verdikleri siparişler daima İngiliz sanayiine gider.
Henüz üçüncü dünya harbini çıkarmamış olan Amerika milyonerlerince, İngiliz kapitalistlerinin hâkim olduğu bu piyasayı elde etmenin ne kadar mühim olduğunu anlamak için, dünya ticaretinin dörtte birinin sterlinle yapıldığını ve milletlerarası ticarî muamelelerin yarısının Londrada cereyan ettiğini hatırlamak kâfidir sanırız.
Avrupa Ödeme birliği ne işe Yarıyacak ?
Son günlerde bizim de dahil olacağımız anlaşılan Avrupa Ödeme Birliği İngiliz Emperyalizminin bu hâkimiyetini yok etmek, Amerikan dolarına yeni piyasalar açmak için kurulmuştur.
Amerika, bu suretle, Avrupa devletlerini iktisaden ve siyaseten daha fazla kendisine bağlamış olacak, son istiklâl artıkları da bu su-
Fakat, bir projenin tatbiki kolay bir mesele değildir. Gerçi Amerikalılar bu ışı oTFan evvel tahakkuk M^peralist mecaraya atılmış ettirmek istiyorlar, fakat başta İngiltere olmak üzere, bir çok devletler Lüi’lü türlü müşküller çıkartıyor --- S^merîkanın bu tabarruzunu mümkün olduğu kadar zararsız bir hâle • getirmeğe çalışıyorlar. 1949 Ekiminde Avrupaya, Avrupa Birliğini Hrmak iç|n gelen Hpffman'1 elleri boş döndü. Şimdilik sadece Av-r u pâOTe m e TBT r 1 i ği n i n kurulmasın^ karar veirldi.
Ödeme Birliğine girecek memleketler arasında ticaret serbest o-lacak, alacak ve borç fazlaları altınla ödenecektir. »Teşkilât üye memleketler arasında bir kliring he sabi tutacaktır. Bu hesap, altın ve dolar esasına göre ayarlanmış bir vabid üzerinden tutulacaktır.»
Teşkilâtta kullanılacak vahit ster 1in olmayacağına göre, Avrupa Ö-nin elinden ânî bir ölümden kurtu-
£7
oyuncak haline gelecek demektir Eğer mgiltere bu Birliğe girerse, Amerika, Birlik vasıtasile Ingilte-renin sterlinlerini sızdıracak, bu su retle, başka bir kanaldan sterlin sahasını elde etmiş olacaktır.
Amerikanın bu maksatlarını bilen İngilizler, Avrupa Ödeme Birliğine muhalefet ediyorlar. Fakat A-merikalılarla açıkça bir mücadele yapmaktansa, uzlaşmayı tercih edecekleri muhakkak...
Şuman Plânı
Bu plâna girecek olan memleketler kömür ve çelik istihsallerini Milletlerarası bir teşekkülün emrine verecekler ve hükümetler bile bu teşekkülün vereceği kararları ka bule mecbur tutulacaklardır. Yani bu teşekkül bir nevi «karteller üsttt bir kartel» olacaktır. Öyle bir kartel ki. Devletlere bile açıkça direktif verebilecektir.
Truman’m buna « Fransız - Alman dostluğunda yeni bir adım» ismini vermesine rağmen bu hareket Avrupanın idaresini, Hitleri iktidara getirmiş olan eski Alman para krallarının eline vermek için girişilmiş bir teşebbüstür.
Tam bu sırada, Batı Almanya İk-tisad Nazırının « Alman sanayiine yabancı sermayesinin yatırılmasını önleyen tedbirleri kaldıracağından» bahsetmesi, oldukça manidardır ve kâfi garanti alan Amerikan sermayesinin Şuman Plânı ile bareber Av rupeya akın edeceğine delâlet eder.
Bu plân bittabi İngilterenin işine gelmiyor. Fakat hazırlanan harpte Alman sanayiinin oynayacağı rolü gözönünde bulundurarak şimdilik Şuman Plânına iştirak etmemekten ileri gitmiyor.
Eninde Sonunda...
Amerikan emperyalizmi harpten soma tatbik ettiği Marşal Plânı, ve onu takiben tatbik etmeğe başladığı Avrupa Tediye Birliği, Avrupa Birliği, ve Şuman Plânı ile yeni bir bulunuyor. Bu yolda dost» filan tanımadan yürüyor.
Bu hareket tarzı, İngiliz emperyalizminin işine gelmemekle beraber, İngilizlerin Amerikalılara mukavemet edeceğini sanmak hata o-lur. Çünkü her iki emperyalizmin bugünkü gayesi yeni bir harbi hazır lamaktır. Bu kanlı gaye onlara aralarındaki menfaatleri unutturacak kadar kuvvetlidir. Ve belki de çıkaracakları harpte elde edecekleri menfaatlerin, bugün aralarında mücadele etmek suretile kazanacakları menfaatlerden daha büyük olduğunu düşünmektedirler. Binaenaleyh, emperyalistler arasındaki bu menfaat zıddiyetleri bugün için i-kinci plânda olmakla beraber, böyle bir şeyin mevcudiyeti de hiç bir zaman unutulmamalıdır.
SON
Bizde devletçilik nasıl başladı, nasıl bitti ?
• ■ Sz «»
(Baştarafı 3 üncü sayfada)
Yerli sanayii korumak için konulan yüksek gümrük tarifesinden hususî sana yi de istifade ederek gelişmeğe başlamıştı. Ufak tefek fakribakalar kuruluyordu.
ikinci Dünya Harbinin patlamasına kadar devam eden bu devre zarfında Türk sermayedarları, C.H.P. nin bu politikası sayesinde, dünya buhranının sarsıntılarından kurtuldular. Bütün dünyada fiyatların düştüğü bir zamanda Türkiyede fiyatları halkın zararına olarak- yüksek tutmak suretile kazançlarım devam ettirdiler.
Harbin Tesiri:
Harp yıllan devlet sermayesi ve «hususî teşebbüs» için altın yılları oldu.
Yerli ham maddelerimizi kıymetlendirmek ve işsizler için iş temin etmek mak sadiie kurulan devlet sanayii artan harp masraflarını karşılavacak bir gelir kaynağı olarak kullanıldı. Bir gün içinde devlet fabrikaları mamullerinin fiyatlarını dört misli artırdılar
Muazzam vurgunlar sayesinde kısa bir zamanda artan şahıs sermayeleri sanayi sahasına da yayıldı. Her yerde hususî fabrikalar imalâthaneler kuruldu. Bunlar o kadar çok kâr temin ediyorlardı ki bir kaç sene içinde fabrikalarının bedel lerini çıkartmaları mümkün olabiliyordu.
Biz burada devlet fabrikaları ile hususî fabrikaların harp yılları içindeki bu vurgunculuklarını ve bunun emekçi yığın lan üzerindeki tesirlerini inceliyecek değiliz. Bunları bilmeyen yok zaten. Onun için geçiyoruz.
Harp Sonrası...
Harpten sonra, 7 Eylül kararile yapılan muvakkat enjeksiyona rağmen harp yıllarındaki vurgunlar devam edemedi.
C.H.P. nin Amerikanın arkasına takılarak serbest ticaret prensibini kabul et mesi ve memlekete imal edilen bir çok malların ithaline müsaade etmek zorunda kalması sanayi için büyük bir darbe oldu. Bir çok kimseler fabrikalarını kapattılar. Yerli sanayiin korunması hususunda yapılan teşebbüsler hiç bir netice vermedi.
Bu durum karşısında devlet fabrikalarının da istikbali karanlıktı. Serbest ticarette daha ileri gidildikçe - ki gidilmesi kabul edilmişti - bu fabrikaları kapatmaktan başka çare yoktu.
Yegâne çare ne olabilirdi?
Bu güne kadar büyük emeklerle ve bedeli halkın sırtından çıkmak suretile vücude gelmiş olan, büyük bir işçi kitlesini az cok geçindiren yerli sanayi nasıl korunabilirdi? «Serbest piyasa» denilen dolar piyasasından ayrılmak ve fabrika mamullerinin fiyatlarını düşürmek suretiyle. Fakat bunu yapabilmek için yeni bir dış politika takibetmek lâzımdı. Halbuki Halk Partisi ile Demokrat Parti bu yolu «sureti katiyyede» kapatmış bulunuyordu.
Memleketin felce uğramış olan İktisadî hayatına bu sırada bir yardım (!) e-li uzandı: yabancı sermaye, daha doğrusu. Amerikan sermayesi. Bu sermaye memlekete gelecek, fabrikaları işletecek, yeni yeni fabrikalar açacak, İktisadî hayatı canlandıracaktı (!).
Fakat bir iki, şartı vardı: Evvelâ serbest ticaret. Bütün yerli sanayii koruyan kayıtların, tahditlerin, gümrüklerin kaldırılması. Sonra: Yabancıların elde ettikleri kârları serbestçe mmeleketlerine götürmeleri. Ve en son olarak: Devletçiliğe bir son verilmesi ve her hangi bir şahsî teşebbüsün devletleştirilmiyeceğine veya devletleştirildiği takdirde bedelinin derhal verileceğine dair teminat gösterilmesi-işte harpten evvel ve harp içinde beslenip şişen, harpten sonra ise kârları azalan Türk sermayedarları yabancı sermayenin vaatlerine olanca kuvvetlerde sarıldılar. devletçiliğe saldırdılar. Meşrutiyet devrinin «şahsî teşebbüs» «serbest rekabet» sözleri yeniden canlandı. C.H.P. dik-tatorasından ve bu diktatoranm devlet sanayi mamullerini halkın zararına olarak fazla fiyatla satmasından şikâyetçi olan halk da bu hareketi destekledi.
Simdi ne olcak?
Bu tazyik Halk Partisinin yıkılmasına ve yerine Demokrat Partinin geçmesine sebep olan âmillerin başında gelir.
Demokrat Parti iktidara geçer geçmez devlet fabrikalarını satışa çıkaracağını ilân etti. Henüz bu satışın şekli ve şartı belli olmamakla beraber sermayedarlar bu teşebbüslere para yatırmağa hiç de hevesli görünmüyorlar. Bir sermayedarın, dünyada fiyatların düştüğü bir devirde, gümrük duvarlarının himayesinden mahrum geri bir memlekette sanayie para yatırması için deli olması lâzım.
Yabancı sermaye, yani Amerikan ser mayesi bu fabrikalara para yatırır mı?
Türkiyede madencilik, meyvacıhk, konservecilik ve balıkçılık gibi toprak ve su mahsullerini basit bir şekilde işleyen sanayiden başka hiçbir sanayii ekonomik bulmayan yabancı sermayenin bu işe heves edeceğini sanmıyoruz. Türkiyede işçi yövmiyeleriııın ucuzluğu onların iştahlarını çekse bile onlar dokumacılık .demir, v.s. gibi sanayie para yatırmıyacaklardır.
Bizim sermayedarlar da ancak onların gösterecekleri ve iştirak edecekleri te-şebbüslere para yatırmak taraftarıdırlar. Bugün yalnız onların önderliğine itimat etmektedirler.
O halde devlet fabrikaları ne olacak ? Olacağı şu: Demokrat Parti bu fabrikaları satışa çıkardığı takdirde bunlara talip çıkmayacaktır, (yalnız güya satılmış gibi yapmak, şirketlere devredilmiş hissini vermek tabii mümkündür) Demokrat Parti bugünkü şartlar altında devlete hakiklten bir yük olan fabrikaları elden çıkarmakta İsrar ederse bunları kapatmaktan başka çare bulamıvacaktır. Bu suretle binlerce isçi açıkta kalacak açlığa ve sefalete mahkûm olacak ve Türki-venin sömürgeleşmesi bu suretle tamamlanacaktır.
«Hitler» geri memleketler sanayii bırakmalı ziraatçi olarak,, kapitalist memleketlerin sömürgesi halinde kalmalıdır» diyordu. Hitler bunu yapamadı fakat Tru man Amerikası bunu tahakkuk ettiriyor.
Bu suretle emperyalizm aleyhtarı bir istiklâl savaşının devamı halinde başlayan sanayileşme ve devletçilik, istiklâlden sonra sanayiden vaz geçmemizin zaruri neticesi olarak tarihe karışmış bulunuyor.
Barış davamız
(Baştarafı 5 inci sayfada) ze ne verecektir? İşçimize işsizlik, yahut açlıktan ölmeyecek kadar gündelik: cılız sanayicilere ve müteşebbislere iflâs; orta sınıflara büs bütün takatsizlik, küçük, orta topraklı köylüye ırgat; ırgata açlık ve bütün millete modern silâhların ve atom bombalarının altında ölüm. Bugün çıkacak bir savaş, hattâ hem yenen, hem de yenilenler için hazırladığı o korkunç
akıbetle bu savaş cephesine dahil olan
yerli, geri zümrelerin de elinde avucunda bir şey bırakmıyacaktır. Fakat onlar iplerini teslim ettikleri Anglo - Amerikan emperyalizminin menfaati ve nüfuzu karşısında ellerinde tuttukları memleketin kaderi üzerindeki şahsî teşebbüs kabiliyetlerini, böyle korkunç bir neticeyi bile düşüneniiyecek kadar, gittikçe kaybediyorlar. Devlet ve idare makanizmasının stratejik noktalarına yerleşen Anglo - Amerikan emperpalizminin ajanları önünde mezba-gösteriyor-
* J haya sürüleceklerin teslimiyetini
; 1ar.
; Fakat yükselen bu kapkara savaş cephesi-
İni görüp barış ve memleket hesabına ümitsizliğe kapılmamak lâzım. Son tarihî günlerini ya-şıyan, devrini tamamlamış unsurların kurduğu bu cephenin yalancı büyüklüğü karşısında hemen bütün milletimizin, emekçi ve mazlum halk kitlelerimizin menfaatiyle temelli ve köklü anti emperyalist, milli bir cephe yükseliyor: Barış cephesi.
Yaratılan İliyle, baskı, yalan, tezvir sağna-ğmın ardında memleketimizin Anglo - Amerikan emperyalizmine, savaş için atlama tahtası yapıldığını ve böylece bir savaşın hepimize neler getireceğini halkımız gayet iyi biliyor. Ve bu halk kendini ve topraklarını savaş belâsından, atom cehenneminden kurtarmak için bir barış kampanyası yürütecek olan ileri insanların bu davasına katılmakta başka memleketler halklarından hiç de geri kalmıyacaktır. Memleketimizin bütün namuslu insanları, gerçek vatanseverleri elele verir, bu milli davayı kudretle yürütebilirse Stokholm çağrısı en büyük rağbet ve alâkayı halkımızdan görecektir. Esasen halkımız, millî menfaatleri tehlikeye düşmedikçe, o şaşmaz sağ duyusiyle, her zaman barıştan yana olmuştur Bugün de kesesini, kasasını savaşla dolduranlar halkı barıştan soğut-( mak. savaşı şirin göstermek için halkın sağ du-/ yusunu köreltmeğe ve savaşı kaçınılmaz bir va-kıa gibi göstermeğe çalışıyorlar. Fakat yarım ; I asırda bir çok savaşlara sürüklenmiş, bir çok (; emperyalist dalaverelere kurban edilmiş, mil-([ yonlarca evlâdını Balkanlara. Kafkaslara, çöl-(' lere gömmüş bir halkın barışı bırakıp savaşı • tutmasına, savaştan kimlerin kazandığını, ba-► rıştart kimlerin kaybettiğini anlamamasına im-, kân var mı? Seçimler sırasında köy köy dola-‘ §a bir partici anlatıyordu. Particiler hep bir a-J ğızdan dış politika, dış tehlike, vatan toprakla-> rımn müdafaası falan diye konuşurlarken çok ihtiyar bir köylü Oğullar» demiş. «Vatan top-I rağı diyorsunuz ya, biz Balkanda da onu nıidâ-I fe ettik, Filistinde de.. Bi de döndük ki, zatı J iki arşın toprağımız vardı, bizim bacı nıidâfc * idememiş, ağaya gaptırnuş. Bu halkın bağrı ► daha onun gibi ne kadar çok acılarla yanık-I tır.
•>
Tekrar edelim: Barış cephemiz emperyalist saldırmıya karşı, doların ve atomun baskısına karşı memleketimizi ve halkımızı koruma cephesidir. Barış davamız, milletçe ve insanca yaşama davamızdır. Barış parolası dostumuzu ve düşmanımızı ayıran mihenk taşıdır.
HAŞAN DENİZLİ
| BARIŞ
k Sahibi ve neşriyatı fiilen idare eden: j
| Rifat PELVAN
» idare yeri: Ankara Caddesi
? İzzettin Han No : 49 «
Posta kutusu: 54 t— Aksaray - İst.
2 Basıldığı yer: A. DOBRA Matbaası *
s Abone şartlan: Yıllığı 500
s Altı aylığı: 250 kuruş «
7 ■
15 Günlük Politika - Fikir - Sanat Dergisi
BAŞTAN ÇIKARICI
Fiatı 25 Krş.
Kore harbinin yazısız hikâyesi
. •. •• ••
— ARTIK
BUNU YUTMAZLAR!
Olaylar karşısında
(Baş tarafı 2 ci sahfada)
ıp D.P. nin nüfuzuna geçirmek gi-H bir mahiyet taşıdığı şüphesi beliyor.
Bilindiği gibi. İstanbul İşçi Sen-•’ kalan birliği ötedenberi C.H.P. m bir âleti olarak tanınır. Buna ra • V olarak kurulmuş olan Hür işçi Sendikaları Birliğinde de D.P. nin ■ ırmağı görülmüştü. Bu sendika bir ğinden İhsan Altınel son seçimlerde D.P. listesinde yer alarak millet-\ ekili olmuştur. Tekstil sendikaları-ın birleşme teklifinin yapıldığı top ’?ntıya Altınel de katılmış ve yeni
Hışma bakanı namına işçilere vait İrrde bulunmuştur.
C.H.P. NİN GENEL KURUL TOPLANTISI
C.H.P. kurultayı son seçimlerde mağlûbiyetin sebepleri üzerinde duracak., hâdiselerden ders alrnıya ve
partiyi islâh etmeye çalışacak »anılabilirdi (halbuki C.H.P. de bu diia yet olsaydı. 27 sene o gittiği şekilde gider miydi?) Kurultay hiç bir şey olmamış gibi toplandı, yine parti uzun uzun övüldü, memleket siyasî hayatındak i ehemm i yeti beli rti İdi. İnönü küçük bir muhalefet partisinin başkam gibi değil de, yine
...........................ı
em-
bir deylet reisi edasiyie k
Bu arada, başlarında
settin Sirer ve Şevket Raşit Oğlu olmak üzere Anadolucu faşi grup yanlarına daha başkalarını da:
■ __________________ ______________
yeni taraftar kazandıkça bunların ad ve imzalarını ilâve ederek, broşü rtin yeni tabılarını çıkardılar. Parti de kuvvetli bir hizip yaratacak ve parti mekanizmasını ele geçireceklerdi. Zaten vaktiyle C.H.P. ye «kaleyi içinden fetih için gelmişlerdi.
Af kanunu Değil, Tecil kanunu Eski hükümet son günlerinde af
,----jS
alarak bir broşür yayınladılar. Yeni
konunu Meclise egtirdiği zaman De mokratlar pek hevesli ve gayretli görünmüşler, kanunun genişletilmesini ileri sürmüşlerdir. Halbuki şimdi kendi getirdikleri kanun tasarısı eskisinden de daha dardır. Bir af kanunundan siyasi mahkûmların is
tisna edilişi görülmemiş şeydir. Af ilânı bilhassa siyasi mahkûmlar i-çindir. Sonra bir de bir ( cürmün tekrarı? maddesi koymuşlar. Bu suç ların affı değil, tecil gibi bir şey oluyor.
— 12 —

Comments (0)