Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi
Posta kutusu. 486 İstanbul
Sene: I — Sayı: 4
Cumartesi
22 — ŞUBAT — 1947
Sahibi ve Neşriyat Müdürü:
Mehmet - Ali Aybar
J
HUR
CUMARTESİLERİ ÇIKAR HAFTALIK SİYASİ GAZETE''
" Demokrasi dediğin..
Antakya HnikevUde Mr dcmrçte bulunan Sayın General Kânm Karabekir; D. P, İllerin kendisini lsttkMle gelme-
■ diklerinden «er arı »Ikftyrl eimlj...
Şimdiye kadar ekâblri kamlamnk vazifesi rnm! dairelerin mensuplarına; derlet memurlarına düşerdi Demek bundan »onra teşrifata partiler de dahil olacaklar Demokrasiye aidi» böyle olur: Geleni, İstikbal; gideni tes’yf.. J
FİKRÎ HÜR * İRFANI HÜR * VİCDANI HÜR
Mehmet - Ali AYBAR
Efendimiz dedikleri köylü
=ÎF’ EHLİKE var! Hürri-
“ yet davamız yine bir çıkmaza girmek üzeredir.
iktidar partisi vatanda» hürriyetlerini çiğneyen malum kanunları, solculara karşı memleketi korumak için yürürlükte tuttuğunu söylü yor.
Bu sözlerin bir politika o-yurtu olduğuna inanan D. P. de. maksadın kendisini vur ’ mak olduğunu, zira solculara karşı gerektiği kadar şiddetli davranamadığını, hatta C. H. P. nin bir zamanlar solcuları himaye bile ettiğini iddia »• diyor.
Muvafık muhalif, bütün gazeteler ise, solculuğu tefin etmekte müttefiktirler.
Fakat şurası şayan1 dikkattir ki. C. H. P. olsun. D. P. olsun, matbuat olsur., solculuğu muzir bir cereyan olarak gösterenlerden hiçbi-Tİ. bunun ne olduğunu ve ne-Vc‘.'4er4:3inî b»: 3 ’■ etmiyorlar. Halbuki hürriyet, kötünün ne için kötü olduğu ûbat edilsin ve kötülükle it-tiham olunanlara müdafaa hakkı verilsin ister...
Bizim bildiğimize göre, sol kelimesinin siyasî bir terim olarak kullanılışı'. dünyada Millet Meclislerinin kurulu -sundan bişlar. Halk menfa -atlerini ve ileri fikirleri, imtiyazlı sınıf menfaatlerine ve geri fikirlere karş1. müdafaa eden millet vekilleri. Meclislerde. tarihî bir tesadüf eseri olarak, salonun sol taıâfmda oturmuşlardır. Meselâ İhtilâl Franrasında Zadegan ve Ruhban sınıfları mümessille -Tİ. riyaset makamının sağın-di. Halk mümessilleri ise solunda toplanmışlarda Ve sırf bu yüzden ileriliği ve Halkı temsil edenler «Solcu» diye adlandırılmıştır.
Bittabi zamanla solcuların müdafaa ettikleri fikirler değişmiştir. Fâkat bunlar daima yeniliği, genişleyen ve Halka doğru inen Müsavat ve Hür’ riyet fikirlerini temsil etmişlerdir.
Bugün medenî memleket -lerde «Sol» deyince, akla derece derece sosyalist temayülde olânlar gelir. Bunlar, adaletsizliklerin menş’eini bu günkü İktisat nizamında gö* ren kimselerdir. Bunun için de bu zatlar, endüstrinin, ziraatın, madenlerin ve ener ji kaynaklarının, ticaretin, kredi ve münakale vasıtalarının, hususî ellerden âlına -rak millileştirilmesini isterler. İçlerinden bir kısmı bu’ nun. Halk kitleleri şuurlan -
dıkça kendiliğinden olacağına; diğer bir kısmı da, millileştirmenin daha şümullendi-rilerek tacil edilmesi lâzım geldiğğine khnidir.
«Solculuğun»», bizim bildiğimize göredünyaaaki manası budur.
Nitekim bizde de. C. H. P. si proğramiyle ve ilk za-.jgjjMtlaraaTci ıcrâatıyle «Sol bir deşeld^ | geril karşı ileriliğin ve i
tiya; sınıflara karşı Hal
men 'erinin mümessili
muş
V ne bildiğimize ş
bugî Avrupada. İspa
Port ve Yunanistan har
başt giltere olmak üzere «So hükümetler iş başın-
dad
G iiyor ki, solculuğun
veb; cüzzama benzer bir
tara >ktur. Bilâkis. Hatta,
en ( halk kitlelerinin ip-
Taî 1 met etmesi ve en geniş I kitleleri menfaatine
Ura1 kûrr.ct • demek tğuna göre, solculuk,
derr asinin ta kendisidir I
den I
Ö i
fial bu kull küy
vatandaş 15 türlü angarya ile eziliyor
lir.
ise bu feveran, bu inen? Neden söyleyen imeyi hakaret için I or: ve söylenen ür-
liniyor? Eğer Solculuğu. u izah ettiğimiz manas n başka bir manası
var ıunu öğrenmek iatiyo"
ruz. renmek istiyoruz, çün
kü riyeti, her zaman ve
her de «Neuzübillah kâfir
olu! iyenler boğazlanmıştır.
Köy Mektepleri derken deşilen yara
C. H. Partili bir millet vekili köylü kadınların mektep inşaatında çalıştırılmamaları için bir kanun teklif etmişti. Bu kanun tasarısı geçen hafta Millet Meclisinde görüşülürken. biı* fırtınadır koptu. C. H. P. li millet vekilleri birbirlerine girdiler. D. P. liler bu manzaradan hoşlanmış olacaklar ki. C. H. P. li bir hatibin sözlerini şiddetle alkışladılar. ■
Gazetelerimizde tavikiyle ele almmıvan bu tartışmalar, üzerinde ciddiyetle durulacak bir mevzua temas etmektedir. Bay Sait Koksal ı pek mühim bir memleket davasını ele aldığı ve bütün I çıplaklığı ile ortaya koyduğu için ne kadar tebrik etsek azdr. Gerçe köylü vatandaşa. I 5 çeşit bedeni mükellefiyet yükleyen türlü türlü kanunlar. hep Millet Meclisinden çıkmış olduğuna göre: Köylü nün ne derece ezildiğini muhterem millet vekillerinin bilmedikleri söylenemez. Fak it ne de oka köylüyü «hidema-tı şakkaya» mahkûm eden bu kanunların topluca gözleri lagmda belki bir fayda vardır.
Evet, bütün va . : . k r?. dendikleri mükellefiyetler dişindi Köylü ’ _ ...
bedenen çalışmak 1 orundadır: 4242 sayılı r&fflffl usulünü koymuştur;
geri hudutsuz bede İh . vûzetu ir; köy ebeleri
ve sağlık menfurlar ..>î.;.r.u Sıtma .-.ava-: ;anunu. Taşkın sulare hakkındaki k ı. (?■ n ka.ı B®en Terbiyesi kanunu, Çekirgeleri muzu ha> v.,nı cadele kanunu ve daha çeşit çeşit
necektir. Bittabiî, bu, halinden memnun olduğu manasına asla gelmez. «Köylü bizim efendimizdir» sözünün bayram larda tekrarlayıp, allahın her günü köylüye şu I 5 çeşit kanunu bütün ağırlığı ile yüklenmenin manasım ise, köylü çoktan anlamışt-r. Demokrasi yolunun yolcusuyuz, derken. köylü mes’elesı ciddiyetle ^le alınması gereken, memleket için en hayatî bir mes’eledir.
Başbakanın Radyo konuşması M-mleke* hnlkıntn viirde seksen beşini teşkil eden köylünün durumu bu merkezde iken, ve değişmez gelirlilerin. jp - ——
kdH tinin ■ uzun E oluyo^H refah M
aıı;
cetaheş ]
çeşit gelirsizlerin durumları i . Sayın Recep Peker, hükûme-
Köylü vatandaş daha] 15 - 16 işde ın «imece»
42 74 sayılı kanun, biri H^mi gün, di ir; köy ebeleri
panunk r. K ü an yaya tabi tutuyor. Buna bir de k i eklenecek, o-
lurra Köylü vatan _ derece müsavi
muamele gördüğü Brnıe':. "a- devlet hizme-
tinin vatandaşlar âlâsında î a r k goz.ctiffieden taksim edilmesi demokrasi? .: (>3slı k .ı a i» .:: olduğu gibi,
esasen bizim Ane® anı zın da bir prensu dir. Kaldı ki. Anayasamız «angar .yı ( men J
Senelerce bu 1 sükû: >• .:k?':h sonra hami-
yetli bir vatandaş çıkıp • ha :ikatı milleti kürsüsünden haykırdı. Gerçe bu ledis'.e Savın 1 İaşene İlgaz gibi, gezdiği köylerde, temi ettiği vatan arasında şikâyet
edene rastlamadığa -öyleyen millet vekili® de var. A-ma bu sözler ancak bu saym millet ve tillerpin Türk köylüsünü tanımadıkla’ ndaıO>askaM«birsevi' ispat etmez. Sayın Bayan Hasene bilmelidir ki, Türk köylüsü konuşkan değildir; hele k ’mdrnomry7înlarT^hı-| eşmez...
Türk köylüsü bu »c«tut uuyu»uU. r müna-
sebetiyle... Neticeyi gördükten sonra; daha kimbilir nc
dar geliılilerin ve ç lüden pek farksız i
İti aylık icraatının ir bilançosunu yaptılar. Bu ;onuşmayı aynen t rlıyacak değiliz. Hülâsası şu «7 Eylül kararlr memlekete ucuzluk. . bolluk, getirecektir; çoğu g azı kaldı; sıkın dişinizi-..»» inin gayri ihtiyari meşhur hikâye geliyor:
açlığa alıştığı sırad; vefâ etmiyen Hocanın
, yardımcısı... Say başbakandan bugünkü duru* ’ mun daha ne zamana ki devam edeceğini sormak isteriz.
Sonra Recep Peker i ıleketde hüküm süren manevî huzursuzluktan da hiç ba -tmedilâr. C. H. Partisi ciddi bir kriz geçiriyor: Her gi inamdarîarından biri hakkında bir ifşaat yapılıyor. F t mes’ele alakalıların, hadisenin sureti cereyanını ma ane bir eda ile anlatmaları üzerine ört bas ediliyor. Derken fala yerde, filan seçimi yapılıyor; hükümet meri ıe şikâyet telgrafları çekiliyor: halk galeyana geliy Fakat yine bir tavzihle pürüzler düzeltiliyor.
Evet Başbakan had • *ceye gelen bu siyasi ve manevi krizden de bahsetmec . Zâmanı ve zemini münasip görmemiş olacaklar. Zal söyleselerdi ne olacaktı ki. Bunun için de «dişinizi sı yakında her şey düzelecektir» dcmiyecekler miydi? ..
r
Okuyucu Mektubu
'i
et etmez
Amerika ilk defa bizi ciddiyetle dinlemiştir.
MERİKADA taleberimizin yolladığı be-
* yannameye iiğiniz mana ve kıymeti ge’
çen sayınızda iç ferahi ile okuduk. Diğer gazetelerin ve bilhassa bize kt ni —-U:- -------f—
da hürriyet mücahi rini. esaslı __________ ________ ______ _________
diye kagar yaptJdarı bu en güzel harekete ne kadar ir görüşle bakıl( Halbuki aynı vak’aya Ame’ rikada tahsil etmiş. A rikahları çok iyi tanıyan birinin guiiişü ile bakılınca'da şöyle bir neticeye varilin1:
i n büyük meşgalesi hatta zevki hükümeti ten-Ki^tmrk olan, demokrasiye bir din gibi tapan Ame-oif- lalebelerinden yükselen bu olarak Amerikada itibar»" irmet ettirecek ‘bir hareket-nazarında tek parti diktn-üstten idare edilen aktan ç’karıp haklarını ara-
e ke ni şu son bir iki sene zarfın* ıidi j tanıtan «Vatan »m tcfsirle-ıi. hücumlarını hayr karşıladık. Amerikada en ti tanıtma vas ıız olan talebelerimizin şim-n
r
toryas>l| i, pı
aman hür»
asaya ayk
:. h. p. ın
harririne k
İM y kanunlardan başbakanınd dar hep bir
«Biz o anuHİa.-ı tatbik e işte istediğiniz gibi yazıyor ve söylüyorsu-ni bundan daha geniş hürriyet mi olur' Hürriyetsizlikten şikâyet etmeğe nasıl diliniz varıyor?» der veya yazarlar.
İktidar partisi mensupları, bu sözleri söylerken acaba şunu düşünmiyorlar mı? Kanunlar Hukuk Fakültesinde okutulmak veya sadece yüzlerine bakılmak, yahut da kanun sayısını yükseltmek için değil, tatbik edilmek için yapılırlar; hükümet denen mü-essesenin başl:ca vazifesi de bunları tatbik etmektir. Bir hükümet, eline verilen kanunları eğerr yürürlüğe geçirmiyorsa, vazi' fesini yapmıyor demektir; o zaman bu hükümeti takdir etmek değil, bilâkis şiddetle mesul etmek lâzımdır. Bir hükümetin Mil-
LKETTE ıe| dikten,* a âyet edils I n değersiz
.nasınd
;i tarihte i kseltecek, bizi Ame ■L karsı JTsinmis
ı' Hİflbir ııcı Uiıımıuan ç’Aorıp ımaıaıuu oı(v n. de ndk ( f icin n ıdele eden ve nihayet faşiz-i yere lercrd^iünyanın gidişine ayak uyduran bir illet meMSMv çıkaracaktır.
Sazı g.Mpcler de. iç davalarımızı dışarıya duyur-.tmız lafım geldiğim yazdılar.
ı.mi beş saatte Aıııerikaya gidildiği bir devir-memlekettmizde olup bitenlerin, yazılıp çizilenle-dişarda bilinmemesine imkân yoktur. Kaldı ki. ora aralarından yükselen münevver Türk gençlerinin sesinin Amerikalılarca çok makbul olan bir ahen’ gi var. Bu ses onların anladıkları, narzu ettikleri, bütün dünyadan işitmek istedikleri kelimelerle konuşuyor. Amerikalılar şayet bunu duydularsa bizi ilk defa olarak ciddiyetle dinlemişler ve ilk defa olarak Haremsiz, Şalvarsız, Peçesiz, Hacı Babasız medeni bir Türkiyenin mevcut olabileceğini düşünmüşlerdir.
Kilometrolarca uzakta bulundukları halde kalpleri memleketleri için çarpan bu alâkalı Türk evlatlarının neşrettikleri beyanname demek oluyor ki, bir de memleketimizi Amerikada müsbet bir şekilde ta-nıtmaya yaramıştır. I
ları tatbik tullanmas:. |n)esi de in tâ ken
en çıkan kaıffl dır hakkın® üstünde iter rejınıj ni hakkiyl in ayni kanunlanhayata geçiri miyeceğini kim temin edebilir? §u halde asıl mçjclç^JiADunların Ulbik edilunyucsin de değil, vatandaş hak ve hürriyetlerini ta-nımıyan kanunlar n ortadan kaldırılmasın' dadır. Millet, bhşı sıkışınca her şeye rağmen kullanmak zorunda kaldığı insanlık haklarını, kiralık elbise gibi, aman bir kaza olmasın, şurası yırtdmas n, burası buruşmasın diye korka korka değil, kanunların te’ minatı altında, kendi malı gibi rı^hat rahat kullanmâk istiyor, öyle ya. kanunları tatbik etmemek suretiyle vazifesini ihmal e-den bir hükümeti her zaman nereden bul’ sun?
etmemi
BEŞER
Sayfa: 2
HÜR
ı
Gazeteleri Okurken
Muhalefet Bocalıyor
Nihat Erim. Ulusta bir baş makale yazmış. 14 Şubat tarihli bu vJizJ gerçekte D. P. nin bocaladığını isbat için yazılmş; lâkin dikkatle okununca görülüyor ki. muharririn maksadının tersine, bir şikâyetname oluvermiş.
Şikâyetler de şunlar: D. P. Mecliste konuşacakken. Meclis dışında konuşmayı tercih e-diyor: hüriyet misakı. diye a* caip bir tezahürat yapıyor; Hükümetin 'bütün dünyaca takdir edilmiş olan dış politikas nı yeriyor, vesaire, vesaire...
demeğe yardım ettiği nok -tasına şöyle bir dokunuyor. Gerçekten. 7 Eylül kararları hakkında bugüne kadar ya* pilmiş en doğru tenkit bu-dur. Ulusta (15 Şubat 1947) Nihat Erimin övdüğü 190 milyon lira tutan son üç ay içindeki 367 bin tonluk ihracatın memleketimize mi, yoksa dünya piyasama göre parası Türkye borsalarmda ithalat ve ihracaat yekuna bakımından dört misli değer lendirilmiş ingiltereye mi ya radığı, bu tenkitten kolayca anlaşılır.
HAFTANIN \AZI/I
İrtica Hortluyor,
Dikkat!
Nihat Erim böyle düşünmese. o disiplinli partiden der hal kendisine yol verilirdi. Şunu söy Üyelim ki. asıl _bo* calıyan ve şaşkına dönen C. H. P. ve hükümetidir: kendi bütçesini D. P. tenkitleri karşısında müdafaa edemiyen ve 1 36 kişi ile bütçe kabul eden, hele demokrasiye hiç aya’: uy durmâyan acemi nefer odur; D. P. Milletvekillerinin mazbatalarını reddedip C. H. P. sözüm ona kendini temize çıkardıktan, Mecliste bir nevi söz yasağ- sağladıktan sonra, D. P. için yapılacâk en doğru hareket Meclisten çıkıp Millete koşmaktı: 16 miiyo* nun reyile seçilmiş çök kuvvetli bir azlığın bu hareket tar zını yerinde bulmayana söyle necek sözümüz yok. C. H. P. hükümetinin dıs politikas na gelince, bunun. Türk menfaat, lerini kayıtsız şârtsız Ingiliz menfaatlerine tabi kılmış bir Peyk Devlet politikası olduğunu Türkiyede ve dünyada anlamryan tek kişi kalmamıştır.
Amerikaya teslim!
Ahmet Emin daha İstan -bula varmad&n Ankaradan gazetesine uçurduğu I 7 Şubat 1947 tarihli yazısında. Amerikada neler görmüş an latıyor. Gördükleri arasında bilhassa şu var: Amerikada j[>î>ugün bizim hakk ımızdal1 nen s bi* enin öre.
nce-
Demokrat Partinin hürriyet anlayışı
Ahmet Hamdi Başar, Son Posta gazetesinin I 3 Şubat 1947 tarihli sayısında çıkan «Hürriyet bu mudur?» adlt açık mektubunda, D. P. sözcüsü Prof. Fuad Köprülünün Kuvvet'gazetesinde çıkan bir yazsını inceliyor ve bu yazı daki «.kanun çerçevesi için -de bile hüriyete müsamaha göstermiyen düşünüş» tarzından ve bu düşünüşü Celâl Bayarın da desteklemesin den D. P. nin hüriyet anlayışını çıkarıyor, ve bu hüri-yeti, kendilerince makbul olmayan hüriyetleri yok edecek totaliter bir zihniyetin ifadesi olarak görüyor.
DAHİLİYE
Meclisteki beyanatı j üzerine kopan fırtına nihayet geldi, geldi irticaa dayandı. »,
Ve gariptir ki, bu irticaın, ! bayraktarlığını, bu memlekette hürriyetsizlikten şikâyet ettiğini zannettiğimiz. Anayasaya aykırı antidemokratik ka nunların değişmesini istiyen Demokrat parti sözcüsü yap’-yor.
vekilinin günkii mürteciler gibi hareket etmişler. Fransız ihtilâlcilerini yer yüzünden dini kaldırmak istiyen zındıklar*, büyük ihti* lâlin insanlara getirdiği fikirleri birer bid’at olarak görmüşüz. Kapılarımız* Avrupa-dan gelece': fikir cereyan ve hareketlerine kapamışız. Arkamızı Garp medeniyetine çevirerek Şarkın softa zihniyeti içinde yâşamağa çalışm'şız. Bugün bunun her bakımdan
I
koymu? bir devle* ol' itibarile, bu teşkilâtın
at Partiden de. Halk Partililere rahmet okutacak sözcüler çıkıyor.
Allah Türkiyenin yardımcısı olsun.
kine gariptir ki. irtica bay îstirabını * çekiyoruz, raktarlarından biri de, inki-1 lâpçı olduğunu i ' Halk partisi içinden çıkmıştır.
Demokrat Parti nam-na ir-ı tica bayrağını kaldıran Fuat Köprülü; Hal' hikmetullah y e ş i . açan de Hamdullah Tanrıöverdir.
dutUUCC, AİX ortasında Ingiltered .arşı uyanan düşü imiş. Muharrire
Amerikalıların bu
en faydalanmalıyı
Munet Eminin bu ni zah edelim: Infgiltere içi» XIX ncu asır ortasında ■(iye, o tarihlerde cenuba u inmek istiyen ve Hinin yoluna göz diken Rus • t. Balkanlara inmek isti-Avusturya * Macaristan ; aratorluğuna karşı bir . arebe ileri karakolu. Oı->oğudaki İngiliz menfaatin de bekçisi idi. Demek or ki, Ahmet Emin, Tü.-o hizmetleri bugün A-
■ ka hesabına ifa etsin is* •• Yani C. H. P. hiikû -erinin memleket menfa -mini İngiliz menfaatlerine kılmalarına karşılık, bu arrir, «Yok, diyor, Ame •ı menfaatlerine tâbi kıla-
: daha iyin.
! sân gayri ihtiyari 1919 da Vakit gazetesinde çık baz: yazıları hatırlıyor...
içişleri Bakanının yapdığı yalnız inkâr mı?
rjovir ve vMı tmretelerı
Gönül isterdi ki. bu memlekette hürriyet uğrunda mücadele eden bir partiden böy le sözcüler çkmasın.
neylersin, gönül istiyor «temekle kalıyor.
Lâkin,
ve
7 Eylül kararlarından lnqiltere faydalanmıştır
Son günlerde iyice bulanan iç politika havasından bizi lurtarmak için Başbakanın söylevi imdada yetişti. Son Postada (16 Şubat 1947) Başbakanın bu söylevinden bahseden Ekrem U-şaklıgil. 7 Eylül kararlarının memleket ekonomisinden faz U, Ingilterenin borçlar nı ö-
lâkkisini bize Garp vermiş değil midir? •
Hele San Fransiskoda Birleşmiş milletler ana ytısasına imza mak
kabul ettiği ana insan haklarını vatandaşlar*! vermeği taahhüt etmiş değil miyiz? Bu ana insan hakları fikrinin kökü dışarda değil midir?
O halde mürteciler ne istiyorlar?
Onların istediği sâdece a-naneye, maziye, eskiye bağ* lanmak. her yeni şeye gözlerimizi kapamaktır. Bu efendiler. Türkiyeyi on altıncı a sırda yaşayan geri bir cemiyet ohırak muhafaza etmek isti-•. orîa:\ Onî;
lekı dır; zati d i fi Ihrl da v erler.
Ne yazık ki. hepim: kal
bini ümitle dolduran I ıok*
Kitap
Yine Sıkıyönetim
Bana ayrılan şu sutun-cuk bir talihsiz sütun vesselam. Her hafta başım» hir şey geliyor. Evvelki hafta yer kalmad* «Kara kaplı kitabın dedikleri » o] masa da olur dediler; koy madılar. Geçen hafta da yazının bence en can ala cak noktasını çıkarmışlar; gene yersizlikten. Çıkara -çaktınız bari ehemmiyet • siz bir yerini çıkarsaydı-nız, dedim. Ne cevap verseler beğeni’ siniz? ••Biz hukukçu değiliz- dediler... Halbuki ben de bu vazı lan sözde hukukçu olmı-vanlarîı yol göstermek içirt vaz yordum.
Geçen haftaki yazımda Sıkı Yönetimin, kanun üstünde ve dışında bir ida’e oimad ğını göstermeğe ça-hşrken; bilhassa vatan -daşların Sıkı Yönetimi» faaliyetlerinden zarar görmeleri halinde Mahkemele re baş vurup hakları -nı arayabileceklerini anlatmak istemiştim. Sahife-leri bağlayan arkadaş yazı yı uzun bulup tam bunu anlatt'ğım cümleyi çıkarmış. Onun için müsade e-derseniz bu haftaki yazıma bu bence pek mühim olan noktayı tekrarlayarak başlıyacağrm.
Sıkı Yönetim komutanı kendisine 3832 sayılı kanunun verdiği selâhiyetle-ri şu çerçeve içinde kullanmak zorundadır: Y» harp hali bulunacakt-r; ya harbi icap ettirecek bir durum olacaktır; ya isyan olacaktır; yh da Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fiili bir takım teşebbüsler bulunacaktır...
Bunlar Sıkı Yönetim tedbirlerinin kanuni şart -larıdır. Gerçi bu şartların su götürür taraflar: yok değil, değil hma ne de olsa bir bağlayıcı tarafları da var. Meselâ (»Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fîi-lî bir takım teşebbüsler»», yani elle tutulur, gözle görülür bir takım «olaylar» yokken Sıkı Yönetim komutanı Ferdi hak ve hürriyetlere dokunacak olursa; bu haksız fiilinin hesabını. kendisinden, zarar gören fertler Devlet Şurasında sorabilirler.
İşte geçen hafta söylemek istediğim, fakat yer mülnhazasiyle aöyliyeme-diğim nokta bu idi. Fa -kat bu hafta anlatacağın meVzua dh artık yer kaini ad*. sayın okuyucularım.
Şimdi irtica bayrağını kal-ayni şeyi tavsiye ediyorlar. Kökü dışarda o lan bütün fikir ve hareketlere kapın'zı kapayınız, kulaklarım zı tıkayınız, gözlerinizi körle-tînîz. dıyorLır. Çünkü, dîye, î-j lâve ediyorlar, bu fikirler bi* zim içtimai bünyemize uymaz. I lar.
Bu zatlara sormak gerek-Itir: Kökü dışarıda olmıyan hangi fikir varda*? Dcmokra I si dediğimiz müessese, Türki İye topraklarmd^^^tiser^biı milli meta mıdır? Hüriyet te
iddia eden dıranlar bize
Partisinde li* eşil bayrak Suphi
Bu iki zat da eski «Ocaklı» dırlar. Yani dar milletçi ve bu ||; günkü manasiyle tâm mürte-cidirler.
;çın ideal men>*|
Demokrasi kelir bu
ların atzında irticanı mürâ
olarak dolaşır. Çü on
Hürriyeti, inhisarla İtin*
bulunduğu müdde »e-
ii iktidar parti-nedenberi. nistlere. hat ^unlara kat • vaziyet al* ediyor ve düşünmeyen
sini yirmi beş değil yalnız k tâ ileri düşünceli
?• da koruyucu dığmdân şikâyet kendisi gibi dar
ve bu sebeple irti . '..raf: »r olmıyan bütün ileri fikir!; münevverlerin top fiye edilmesini. ûtiyo:. !Z_____
* teplerden ve Ünh >
■ ileri fikri telkin ecen ders ve
■ kitapların .saldırılı >,,-r tavsiye ediyor. Fikretin bile oku*
• tulmasınâ tarafdt; değildi:-.
Hamdullah Sup- : de çocuk
■ larımıza dîn dersi verilmesini.
1 bir hitabet mektebi açılarak : softalar yetiştirilmesini isti
’ yor. Be Türkiyede bir Suhtr. oynamağa hazırlanıyor.
’ Bütün tfatbuat da bu za*la-; rın fikirlerini büyüt başlıklarla
---- .w . . .
eri Bakan nı parmakla rina
JHatayda şunları söylediniz, işte söylediklerinizin fotoğra-Hfı>> diyor, ötekisi. Bakanın
Şbeyjfa tınır Merçeğ"^
luymn
Diyor. DoğH
^W*^-**W-* *■**✓*.
| İstanbul Mektubu
Millî Eğitim Bakanına goı e Demokrasi
[phz/fl ktep kitaplarında, sosyoloji kitaplarında, g . e-“ “ [erdCı şurada, burada demokrasinin türlü talk ri-
şsunuzdur. Bu tarifleı birbirinden farklı ol -kla ralarında bir ortak taraf, bir benziyen taraf d.ı yok Ama son günlerde biz demokrasinin yeni bi: ri-dik. Bu, hiç. birine benzemiyor. Merak edi orsa-/ . e söyliyelim:
Mı Eğitim Bakanı Reşat Şemseddin Sirer, Cur r ri ’! Partisinin İstanbul ili kongresinde partili arl ış-ı eğitim meseleleri hakkında izahat Verdikten n-iyle bitiriyor:
«Son söz olarak ifade edeyim ki, ben ve diğer an .dn-h.Yi!Y: Türkiye Büyük Millet Meclisinde nat bir anci’dliyci ;-uru ile konuşuyorsak sizin önünüzde de ni ........................ hislerle meşbu olarl': konuştuk. Yarın Sivastaki. öb jn birinci .»hifcl.rin4-.k. Erzunımdaki partili arkadaşlar huzurunda da ayni İiderte
konuşacağ z. |
Sayın arkadaşlarım, işte gerçek demokrasi budı öğrendiniz ya. savın vurddaslar, size bundan ( ı>ra "demokrasi nedir? " diye soran olurca hiç tereddüt mmive-çeksiniz. Saf bir nefeıin «vatan Ahme^ çavuşun anasıdır» dediği gibi. siz de «Demokrasi Millî E ğitim Bakanının Halk Partisi üyelerile konuşmasıdır.» diyeceksiniz.
İSTANBULLU
■
zetejere göz attığımız zaman
bir irtica dalgasm n geçmekte olduğunu görür gibi oluyoruz.
Rtîllİn - dlıfryertTtt -doğru gittiği, Avrupanın her derece derece ileri
^lar
■ey
iı-
lu
beyanat ğmı iddia biz Ba'cânı Hıu inkâr tcH> •‘hüsünde biHevkalâdel ikK medik.
İçişleri B deki me^
‘S*Yurt ve
lar» mecmualarının adları da geçmişti. Basanın sözlerine bakılırsa, bu iki mecmua 1945 yılında Şefik Hüsnü-din direktif alıyormuş. Bu sözler üzerine, her iki mecmuan n neşriyat mü -dürleri Cumhuriyet gazetesinin 12 Şubat 1947 tarihli şayianda neşrettikleri ve bu sayımızda da okuyacağınız bir yalanlamalarında «her i' ki mecmuanın Nisan 1944 te neşriyatlarnı tatil ettiklerini
[kanının B. MwL beyanatıma dnya*> ve «Ad m-mecmublarının
ri BgBınır
nJJl8aL_
'e Diinya>
Uydurma de. nehri asını tem ten gelen El kapam
hâkim olduğu bir
nasınd ondı virlerdr dedelcı
1944 yılında kapanmış bir mecmuanın, 1945 yılında Şe fik Hüsnüden direktif almasına maddeten ve mantıkan imkân tasavvur cdilemiyece-ğini»» söylüyorlar.
Bu gidişle içişleri nın sözlerini inkâr iÖsterdiği vesikaları
mantığın kabul etmemesi yanında galiba bal şlker kala* cakl
Bakanı-etmeri akıl ve
ş. H.
zn s
; bu pa
değil-
Haberler
gilterede Arjantin.
Francoya yardım
ArjaBpn. Franco sına I milyon bir k: yapacakt
ran n biri.
.-.e edı..
mevduat) üzerinden verilecek tir.
Ingilterenin Mnliyeci çevreleri bu haberi memnunluk* la karşılamışlardır; çünkü, bu çdünç para ile Franco hü kunıeti sterlin blokuna dahil memleketlerden bilhassa demiryolu malzemesi satın alacaktır.
Birleşmiş milletler Emni -yet konseyindeki Anglo -Sakson gıybetleri, Madritle • ki diplomatlarn geri çağrılmaları bir gösterişten, numı
midir yok
Merasim? gelmediler
İngiliz t&aff majeste VI. ^eoı^e. hffifte ve prenses" leiuı Kap’a Muvasalatları bü* yük şenli dere vesile olmuştur. Londra radyosunun sözcüsü Cenup Afrika Domin -yonunun bu vesileyle Ingiltere tacına bağllığını ifadeye imkân bulduğunu anlatıyor. Fakat Milli muhalefet Partisine mensup meb*usların, me rasimlere iştirak etmediklerini de. hakikati söylemiş olmak için ilâve ediyor.
Demek başka memleketler de de. bizim D. Partililer gibi hareket eden muhalif meb’us lar varmış...
HUR
Sayfa: 3
Külltür ve Sanat H a ir e k e t D e ir d
Hakkını müdafaa edenlere uHür„ iin sütunları daima açıktır
Yurt ve Diinya’cılann Ulus’a Cevabı
hÜNYADAN ” E__HABERLER
Ulus gazetesinin hakkımız-daki yazısı baştan aşağı tahriflerle doludur. Bir 'taç misali: Ulus gazetesine göre i-çişleri Bakannın verdiği ■■ vesikalarda Yurt ve Dünya ve Adımlar dergilerinin isimle * ri geçmektedir.!; Dergilerimizden «faydalandığını ya zan bizzat Şefik Hüsnü» dür: ve yine dergilerimize (-bizzat yazı-yazdığını Şefik Hüsnü-, söylemiş ve dergilerimizin «komünist partisinin birlr ne . sir organı olduğunu ifade etmiştir». Ulus gazetesinin bütün bu iddialar* düpe düz uydurmadır. Dr. Şefik Hüsnü’-ye ait vesikalar olarak ileri sürülen yazıların hiç birinde dergilerimizin adı geçmt-me itedir, kendisinin dergilerimizden faydalandığı, onla • ra bizzat yazı yazdığı, parti* sinin organlar olduğu ifadeleri aslâ yoktur. Dergilerimizin adını kullanan içişleri bakanının kendisi olmuştur. Bun lar. Meclisteki beyanatı bir daha okuyarak kolayca tahkik edilebilecek noktâlar * dır.
Birinci açıklamamızda der-gillrimizle ilgili olarak ileri sürülen vesikalara istinaden çıkardan hükümlerde açık bir tenakuz olduğunu belirtmiştik. Ulus gazetesi böyle bir tenakuzun mevcut olma -d iğin t isbata gayret ediyor. • Çok mühim olan bu nokta -nın umumî efkâr önünde iyi' ce aydınlanması makdadıyle Içişliri Bakanının beyanatından, Ulus gazetesinde çıkan şu kısımları aynen alıyoruz:
«Çok önemli bir vesika:
(I945'e ait)
r
İçlileri Bakanının 29,1,1017 tarihimle llllyük Millet Meclisinde vertUftl beyanatta Yurt ve Dünya ve. Adımlar dergilflrfnln de udi geçnıeal (iterine AnkaralIn Ü10A rrnrc(e«lnr>* ve latunbııl caretelcrÜKİrn do besine nuterllk va»ıtuMİyle bir açıklama etin-dermiştik: Ulu* irazeteof, açıklamayı olduğu «Ibl yayınlamakla İktifa edemedlitlndon nltmn tahriflerin dolu bir «cevap» ekledlı Matbuat kanununa duyanurnk, bu yun dnlnymlyic Könd'-rdiâl-mlr. İkinci bir açıklutnuyı Ulus gazctcM bir defa hiç basnuıdı: Anknrn suvcılıftına müracaatımız üzerine de yarımızdan ancak bir kaç cümleyi ncyrettl: Matbuat kanununun Kaftludıiı. vatan dn^ın kendi luıkkındakl neşriyata cevap vcrntfak gnı.ctclcr nrlık istedikleri iflbl kullandıkları İçin, etrafında yu ratılan bulanık havanın KtinderdİKİmlıı yazının n«r,rinl yuruz:
nncuk
hakkını bite derKİk-rlnılz. aydınlatılma» maksadıyla llür anzctenirdcn bekll-
••Partinin iç taktiği Türki-yenin bir Sovyet Cumhuriyeti olmasına yanyacak en kesin «artlârı bütün açklığı ve çıplaklığı ile mevzuu bahis et mekten çekinmez. Çünkü bu istediğimiz bir şeydir ve bu-
nu kendi aramızda böylece konuşup bilmeliyiz. Fakat etrafımızdaki henüz iyice ol-1 mamış unsurları ve cahil halk y ğmlannı ürkütmemek için onlhra daha başka türlü ve sureti haktan görünerek konuşmamız ve politika yap-İrtamız zarureti ûoğaA ki, b ı partinin dış taktiği mesele rindeı ibarettir.»
Bu v(ısikayı okuduktan Son ra İçimleri bakânı bundan I takım neticeler çıkararak izahatı veriyor:
I) mokrasi hareketi baş lar ın önce komünist par* tis kar&rlaştırlan ve teş-
kil ı tamim edilen bu ha-rel tarzına uygun olara:, ba ; 1er Şefik Hüsnü bizzat ve iil harekete geçmiş ve mt kette bir muhalefet hava ıratmak ve umumî ef-ka ılandırıp hükümet alev hiı :şvik ve teşci etmek i* çir, ıkarada çıkan Yurt ve Di . . ve Adımlar gibi ko -m: dergilerden.... fayda-
las tır.»
Bo lece, komünist partisinin d ercilerimizden faydalan dı(( faraziyesinin zamanını bi. . İçişleri Bakanı tesbit et bulunmaktadır. Komü-ni particinin kararını ihtiva ec- '. vesika 1945 tarihini taşı; :a ve Şefik Hüsnünün bu batar geçtiğ de dİ
mış
1945 yılında ve daha sonra mümkün olabilirdi. Böylece.
1944 Nisanında neşriyatını tatil etmiş bulunan deıfeile '-rimizden komünist partisinin faydalanmış olduğu iddiası temamiyle suya düşmekte^ d ir.
Yukarıdaki izah ndan sonra Bakan. dergilerimizden faydalanıldığı iddiasınh delil vermiş, olmak için Nisan
1945 tarihini taşıyan bir rapordan alındığı kaydiyle şu
tAnkarada mecmuaya trli’c ettik. I-
[üz yazıla-ıt ettik.» |
i sürülen laki tena * iten başka ktadır. Zili 945 tan-1 daha Önce,
olma» keyfiyeti ancak
üzerine harekete endiğine göre, »faydalan
ında ka-
Vaktile
n.
Ali Osman Çimen, İlgaz'ın köy ndi. Altmış
dar vardı, fakat ancak kırk sekizinde in gösteriyo
san olduğu‘anlaşılan bıyıkları şimdi a :iş ise de, bıyıklann burun altına rastlıyan kısmı sigara zifirinden tekrar kirli bir sarı renge boyanmıştı. Köyden çıkalı yirmi seneden çok olmuştu. İlk zamanlarda o da toprak ameleliği, istasyon hamallığı, daire hade-
AçtÜadığımız bu tenakuz tevil dahi edilerniyccek ka -dar sârih ve katı olduğu için dir ki. Ulu» gazetesi 15.1 1.47 tarihlî sayısnda neşrettiği yazısında İçişleri bakanının, dergilerimizle ilgili iddiasıy • le okumuş olduğu, yukarıda) iktibas ettiğimiz vesikayı ta -marnlamak zaruretini his * setmiş. O vesikan-n aslın -da şöyle bir cümle daha var* mış: (ı 1942 senesi içinde fa aliyetlerimiz daha ziyade Ie -gal neşriyat üzerinde toplanmıştı. An'caradâ ÇIkan iki marksist dergiye rehberlik ettik, ilh.ı)
Zavallı, Ulus gazetesi! Sı-raladığ- tarihleri bir türlü I birbirine uyduramıyor. hep 1 birbirine ^karıştırıyor. Daha 1 önceki neşriyatında Yurt ve i Dünyâ ile Adımların >945* chil’in neden . sosyalizm te art*k çıkmadığını unutmuş manı (flduğunu şimdi dah tu; şimdi de Adımların 1942 de mevcut olmadığını, ancak 1943 den itibaren çıkmaya başladığın*, unutmuş.
Hem artık, is. evvelce »ö-nemli bir men ileri rülüp etrafında «ürültü ke p inlmjş yazılara i-)' cap ettikçe .*eni parçalar ilâ ve etmek şaBjİne dökülünce, sözü uzatma) yucu kendi I verir.
Ulus gazej lerirAîzin müniet d olduğu trraıl ■•Üstü örtülü lunmuşmuşul İcrde de bu yollu çıktı. Şunu açıkça belirtelim ki. biz, Atatür: inkılâbını hl j ce sayarak orta çağ* geri ge-1 tirmiye cali an her tipten sof, falara, miisbet ilim düşmanı ;
Faşizm dünyadan kalkmadı
Bizim gibi gizli, Frnnko re i jimi gibi açık idarelerden başka durmanın daha nerelerinde de faşist idareler olduğunu merak edebilirsiniz. Bu merakınızı NeW York radyo* sunda konuşân Max Lernrr talmim edecektir.
Max Lerner diyor ki: «Cenup Amerikanın yarısı Faşist diktatoryası alt nda yaşıyor
Churchill yahut mütevazı bir muharrir
Mr. Churchil »Times Magazine» de hatıralarını neşret mek için 1.000.000 lira iste-tfıî*. Cok muhtemeldir it? î«te-
yoruz.
Amorikada Cumhur Başkanlığı yarışı
İ"İ
cağı tahmin edilen seçimde cumhuriyetçi partiyi kimin temsil edeceği, henüz belli de fildir. Slassen. DeWey. Taft ve Vandcnbcrg'in isimleri i leri sürülüyor.
Hattâ bu zatlerin şimdiden ar«ılarınd& mücadeleye giriştiklerini de duyuyoruz. Fakat, yeni Amerika cumhur başkanı bir -general de olabilir. Cumhuriyetçiler Mac Ar* thur’u düşünüyorlar.
Demokratların ise ellerinde bir general Marshal var. Ama bakarsınız bunlardan hiç biri olmaz da EisenhaAVer yahut Bradlev seçiliverir.
“Milletlerarası Karaborsa
çıkan marksist iki ı ■ muntazaman rehbe Muvafık gördüğüm nn geçmesine dikk(
Delil olarak iler bu sözler de iddiac kuzu derinleştirme’ bir şeye yaramama ra bu rapor Nisah hini taşıdığına ve idi geçen karar de rihli olduğuna göre ancak Nisan 1945 al nmiş olabilir. Bc ca, rapordaki «rel tik» ifadesinin ma; faaliyete âit olduğı etsek bile, bu faal 1945’in Nisan ay* arasında muş bulunabilir. Daha önce- zihniyete, demokrasi düşma- 1 ki yıllara ait o’.unaz. Ai;7rt m vaTanFT *(’• (>lojileri koyul I944*ten sonra çıkmamış ou milliyetçime maskesi altında lunan dergilerimize aslâ teş- memlekete sokmıya çalışan •’ mil edilemez. lafa karşı hçt ğırnı^tıkı^ııu^
[ bu karar.1 ten önce
»yle olun -et-bir kabul ancak başıyla |ıynı yılın va’-.i cl* I
birleşik Amerikada c
8> . 3 ''C FeS. hur başkanı seçimleri 194
nesinde yapılacaktır.
Fakat namzetler araş’ ki mücadele şimdiden b mıştır.
Cumhuriyetçilerin kaz
Avrupa karaborsasını ele geçirmek için altı memleket amansız bir mücadeleye gi* kişmişlerdir. Asrın en iyi teşkilâtlanmış şebekesi, kan e-men hortumlarını bir kaç a-janı sayesinde Avrupanın heı yerine uzatmak djreyetinî gösteriyor.
k zait olur. Oku-hü :münü kendi
Leşi bir de dergi-cşriyatınn «ko-aktiğjne uygun» nesini tutturmuş. • i» neşriyatta bu* ı t. Diğer gaze;e -iddialar
m
zadelrsinden aslâ aynim: •
ğiliz. Bu yoldaki fikirler: i
dün olduğu kadar bugüt yarın da hiç yılmadan v( rilemeden : mizden Ulus gazetesi de. * ğerleri de emin olabilirle
Bu bahiste söylenecek ha ço*t sözümüz var, ! k t kıymetli gazetenizin sayf ı nı, Ulus gazetesinin tahrifle -rini teşhir edesek dolduı istemiyoruz.
Saygılarımızla.
müdafah ede - I
Daha şimdiden, bu şebekenin en âzılı azalar*., kendi çıkarlarına çalışan rakiplerini tasfiye etmek maksadile bir şirket kurmağa karar ver mişlerdir. İş tek elden idaıe etmeğe ve muamelerden elde edilen kazançları ayni ellerde toplamağa çalışıyorlar.
Behice BORAN
Adnan CEMGİL
Ticaretin siklet merkezini kıymetli taşlar, ilâçlar ve dövizler teşkil etmektedir. Fransız menşeli hububatın Orta Avrupaya dökmek ve kaçakçılık, en mühim kazanç menbalarıd’r. Milletlerarası Karaborsa şebekesi ağını Paris, Bükreş, Roma ve Var* şova arasına serpmiş bulunuyor.
UÎkAVt
▲
W
meiiği gibi türlü işlerde çalışmış, millet mekteplerinde biraz okuyup gg •.
yazma öğrenmiş, kumaş fabrikası açıldığı vakit de bir kolayım bu- “ (j h 1] V
lup oraya amelelikle girmişti. Bir zaman L.
yazma bilmesi burada işe yaramıştı— bı- İh4 : aç ten alıp bir müddet için fabrika işletn mir:- -. ılı başardığı görülünce, orada daimi olarak kalmasır lardı. Ali Osman Çimen, bu suretle, amelelikten rı ce sırtına lâcivert kumaştan bir takım ■fıirli elbi* gömlek uydurmuş, boynuna da bir kravat bağla önünde san kösteği sallanan bir de ko aman cep s;
kaya girdikten sonra işlerini sür'atle manlarda, şimdi Ismailin amcası oğlu raber kiraladığı tek odalı kulübeyi kuı tepenin düzlüğe en yakın olan yamaç: rincisini kiraya vermişti. Yeni yaptığı birer gözlü kulübeelkler ilâve etmiş, nihayet orası, bir avlu içine pullan on iki hanelik bir «malikâne* halini almıştı. Bunlardan yalnız bir tanesi bir oda ile bir aralıktan İbaretti; orada kendisi oturuyordu; ötekiler sadece birer göz idi; hepsi ayn ayrı kiraya verilmişti.
Ali Osman şehire gelirken karısı ile dört çocuğunu köyde bırakmıştı. Fakat aradan iki yıl geçip de köye dönemiyeceğini anladığı zaman burada da başka bir kadınla ikinci bir defa evlenmişti. Bu ikinci kadını imam nikâhı ile almıştı. Ondan da şimdi biri on yedi, biri on dört yaşında iki kızı ve en büyüğü on bir yaşında üç de küçük oğlu vardı.
Ali Osman Çimen, çocuklarına karşı kendini hiçbir şekilde bağlı hissetmezdi. Bulunduğu yerde gittikçe gelişen ve gübar-i tal i rüzgârla havaya saçılan bir çiçeğe benzerdi: Kendi unsuriyle meydana gelen meyvalardan haberi yokmuş gibi yaşıyordu. Yeryüzünde
Ankara
>(Ja a'Hhelikfl mışlar.ıbu i £ ygun bulmuşfl lurluğa geçi J İle yakalı bin ti. Yeleğinim vardı. Fabrfl İmiş ti. İlk zıtl ■kadaşiyle be-’ hm-ı, aşağıda,
4
Cevdet Kud
yoluna koj
Ömer'in yed rnıuş, datflrt ında ikinci bir ev kurarak bl-ı evin yanına, fırsat buldukça,
onu ilgilene tiştirilmesi yaşına kadı lerin çalışri Lİ'ük kızı J
fi cn şey İta İr ■adına aitti?
■, evden yen «sini va kon tebriye fflkseı de yinj «ray
ji ve evleriydi. ( on dört .mis ine-kı göz yumar,] erHflcrini geçi r: d ntfB fabrikada •deştirmek i\jûı ı
SOLOK
cuklar... Onla b. erkekleri fakat bu ya melerini Is lalı.şıyordı
küçüğü _______ . ______ ___________ ________lanlara L gelince, bunun on bir yaşında olanı bir berber dükkânında çıraklık ediyor, ötekiler ise henüz hazır yiyordu.
AH esmanın evinde sekiz can barınıyordu; karuu, kendUİ, U’t çocuğu ve köyde bıraktığı karısından olan büyük oğhı Kemal. Bunların hepsi ancak birkaç metre kare yer tutan şu bir oda ve bir aralığın içine sıkışıyorlardı. Bu sıkışıklık yalnız geceleri, akşamın yedisinden sabahın altısına kadar hissedilirdi; sabahleyin hıı-va ağrmağa başladı mıydı, ev birdenbire boşalırdı; babn, büyük oğul ve büyük kız fabrikaya, ortanca oğul berber dükkânına gitmek için çıkar; güneş biraz daha yükseldikten sonra iki küçük oğlan dışardakl gübre ve çöplerin üstüne kendi yaşlarındaki mahalle arkadaşlariyle beralıer oynamak için sokağa lırlar, içeride kala kala bir ana ile bir de on dört yaşındaki kızı Remziye kalırdı. O zaman ev onlara bol bile gelirdi.
Büyük oğul Kemal yirmi dört yaşında idi. Köydeki küçük tarlayı, geçinebilmesi için ağabeysine bırakmış, kendisi, babasının yaptığı gibi, çalışmak için şehire gelmişti. Şimdi babasile beraber
fabrikaya gidip geliyor, c yatma ve yeme masrafım her ay i tir,-*naşına Ödûyord sabah kahvaltısı etmiyordu; her gün ile bir kilo eki zaten fabrika veriyordu; evde hepsi u; :şanj yemeği yİ:....da Bunun kaç para tutacağı hakkında analığı ile uzun uzun k şmuş, nihayet ayda yirmi iki buçuk Hra üzerinden anlaşmışla Kendini kuvvetli hissettiği günler yaptığı «fazla mesai ile filân her ay eline yetmiş fle yetmiş beş lira arasında bir para geçerdi. Bunun içinden ev masrafını verdikten sonra kendisine aşağı yukan elli lira kalırdı. O, paraya saat ht sahile ve kuruş kuruş kaz indiği için kıymetini herkesten çok a n 11 yujdu., —
B^Bsarn, iş dön®:’ t ( naşı ve kız kardeşile beraber eve gidi rkenjHlikanlı. Bahçeye:
sen bira gönden yürü!
Dedi?soma, kıztö işitemeyecek kadar ilerlediğini görerek bakısına dorKve yaBnda boşalacağını duyduğu avlu içindeki ev-Strden biri TOBkındB:
Q Onu Ba JFrsen. dedi.
\ Ali OsmMJh gözle baktı:
1 Zi.tın)Wf‘t ettiremedik galiba!
Hbu. cc\ajf erdi ve beş altı adım sustuktan sonra bıyık altından gülerek sordu:
Hava parası ne verirsin!
Kemal ciddi idi;
— Başkaları ne verirse, dedi.
Ali Osman, Telsiz direğinin yanında birdenbire durdu, delikanlının yüzüne dikkatle baktı, sonra yan alay, yan ciddi konuşmağa başladı:
Her gece yattığın yere sığamadın mı? Kulakların büyük geldi galiba! A sersem, paran cebine battı mı? Ben kiracımı yolmak isterim elbette. Mademki ev sahibiyim, gücüm yettiği kadar yolarım. öyle ise ne diye karşıma sen çıkıyorsun? Benden sana öğüt, gel bu işten vazgeç. Ama inat edecek olursan, gözümü yumar, alacağımı yine alırım. Paraların üstünde senin imzan yok ya! Nerden bileceğim senin paran olduğunu? Onların hepsi birbirine benzer. Nerden gelirse gelsin, İnsanın hoşuna gider. Benim için para, paradır. İşte o kadar!
(Devamı var)
Profesörlerin Sesi
Şaıursy l'nlver*ltc> ve kolejlerinin 38 proloörti lUrletlk Amerikanın Cin »lyMellni pratoMu eden bir beyanname neşretmelerdir; Siyasete karışmayı kendilerine yurnetıramı -)nn birim Profesörlerin yine kulaktan çınlasın:
A
J
HUR
CUMARTESİLERİ ÇIKAR HAFTALIK SİYASİ GAZETE'
r
k.
Fiyatı: 10 kuruştur
ABONE ŞARTLARI:
Seneliği : 500 kuruş
Altı aylığı: 250 kuruş
Üç aylığı- 125 kuruş
İlan: (Başlık kenarı) 20 lira
Basıldığı yer: STAD Matbaası
FİKRİ MÜR v İRFANI KÜR * VİCDANI HÜR
Ingiliz İmparatorluk siyaseti
Mehmet-Ali AYBAR
I
A
J
T ürk - Ürdün ittifakının
yakın doğuyu da ihmal etmiyor. Yakın doğu, bilindiği gibi hem uzak şarka giden yol üstünde bulunur, hem de zengin petrol kaynaklarına maliktir. Bunun için İngiltere bir taraftan Filistindeki ikametini uzatmak çarelerini araştırırken. bir taraftan da kendi kontratı altında* bîr
[elirme-
ihmal etmemiştir.
Fakat Arap Birliği ölü o-
rak doğdu. Bu çeşit birlik -
rin yaşaması için gereken
topluluk şuuru», ay: n yaşa-
>ağa alışm ş Arap n ni birbirine bağlamı) lilietle -
Bunun üzerine İngiltere hiç eğil se bir Şark Blo’cu kur -lağı tasarlamıştır. Arap Bir-ğinin yerini alacak olas bu
ğinin yerini alacak olas bu lok’un önderliği. İngiltere -in sadık bir müttefiki olan urkiyeyc verilecekti.
Jingiltı
enfaat
tır
S NGİLTERE Kırak U beraberinde kıraliçe ve prenseslerde olduğu halde Cenup Afrikası Dominyonunu ziyaret etti. Ald-ğımız son haberlere göre Kıral ailesinin Kap’da tezahürratla karşılanması Londra siyasî çevrelerinde büyük memnunluk uyandırmıştır. Deniliyor ki, «Bu vesile ile, uzak doğu yolunda :i büyük dominionu-rr.uz. İmparatorluğa bağlılığın- bir kere daha göstermiştir.'» Bu bağlılık tezahürleri. Cenup Afrikalı halkın şayet gerçek isteklerini ifade ediyorsa. Ingilizlerin sevinmekte haklan vardır. Çünkü Londra radyosunun da gizlemediği hakikat şudur ki. Ingiltere Uzak Şarktaki menfaatlerile temas halinde kalmak için. Afrikavı dolaşan bu uzun-yol üzerinde Cenup Afrikası Do miniyonunun el alt nda bulundurulmasına şiddetle muh taçdır. İkinci dünyâ harbi Akdeniz’den geçen kısa yolun. hava hakimiyetini
tan herhangi Avrupah bi: devlet tarafından kesilebile • ceğini göstermiştir.
Halbuki uzak doğu Ingil tere için hayati bir ehemmi yeti haizdir. Bundan ötürüdür ki, Hindistanda müstaki' bir hükümetin kurulmasın i geciktirmek için İngiltere e altından her türlü vasıtay: baş vuruyor: Hindu'lar il Müslümanların anlaşmazlık körüklenmektedir. Malûm ol duğu üzere geçen seneni:-Mayıs ayı içinde Ingilter müstakil bir Hindisthnin ku ratmasına muvafakat etmi ve böylece zevahiri kurtar diktan sonra MüsIümanlarl Hindu'lar arasındaki müna feretden faydalanmak yolu -nu tutmuştur. Son gelen haberlerden bunda muvaffa olduğu da anlaşılıyor: Hin distan Kral Naibi Wavell in kurmaya teşebbüs etti) muvakkat hükümete, evvel •• Hindu’lar sonra da Müslü manlar girmekten imtina e mislerdi. Londra konferan -sın da İngiltere Müslümanla okşadı. Bugün ise. yeni Hin anayasasın- hazırlayacak M( lise 'Müslümanların girmeyi -sini, Hinduların pazarlık kabul etmez zihniyetine atfediyor. Ve Ingiltere açıkça diyor ki: «-Müslümanlarla Htn-dular aras'nda bir ânlaşma olmadıkça İngiltere Hindis -tanı kendi haline terketmiye-çektir.
Diğer taraftan İmparatorluk menfaatlerinin emniyet altına alınması için, Ingiltere
kopardığı fırtınanın akisleri
ittifakım manası
Türkiye ile Ürdün kralı arasında akdedilen ittifak muahedesi geçen hafta B. M. M. isi tarafından tasdik edildi.
Bu ittifak anlaşması Suriye ve Lübnan gibi bazı Arap memleketlerinde kuşku ve hoşnutsuzluk uyandırdı. Bunun iki sebebi vardı:
Biri bu ittifakın onların gözünde lüzumsuzluğu ve manasızlığı idi. Bir ittifak andlaşması tecavüzi veya tedafuii bir maksatla yapılır. Ürdün ise henüz yeni kurulmuş bir krallıktır. Ne ordıi’uv ne donanması, ne de hava kuvveti vatdır. Nüfusu çoğu göçebe olmak üzere 300,000 kişiyi geçmediğine göre bir seferberlik halinde dahi çıkaracağı kuvvet 30.000 i geçemez. O halde böyle bir devletle bir ittifak akdetmenin başka bir manası olmak lâzım gelir. Akıllarına ilk gelen ihtimal İngilterenin Suriyeye karşı bir oyun oynaması ihtimali idi. Çünkü İngilterenin Büyük bir Suriye taraftarı olduğu ve bu büyük Suriyenin başına Ürdün kralı Abdullahı geçirmek istediği söyleniyordu. Ürdün ile Türkiye zaten İngilterenin müttefiki oldukları için, bu deta İurkıycimı ürdünle bir ittifak akdetmesini inanalı buldular. Bulyu/drn > • >c bu anlaşma vesilesi
ile Turkiyenir .ind(- ağır . yaptılar. Bizi İngi-
J İngiltere Yakın Şarktaki
enfaatlerinin böylece cm iyet altına ahnacağ-nı um-luştur. Lâkin bu Arâp. millilerinin hassaslığını hesaba atmıyan bir buluştu. Nete im daha ilk adımda, Arap; milletleri irkildiler. Ürdün’le aptığım-j: ittifak hiç hoş .arşılanmadı. Öyle anlaşılı -* ’or ki, İngilterenin başka bir ıal sureti bulması icap edecektir.
İngilterenin İmparatorluk riyaseti her gün bir az daha Îîinleren imtihanlar ektedir.
i
lîz oyununa âl ' ( knakla ktiham • r.
Suriyelile : şüpheye düşüren ikin i nokta İngilterenin Orta Şarkta ’i ürkiyenin reisliği altında bir blok vücude getirmek ister nesi idi. Çünkü Tür viyen n Irak ve Ürdünden sonra diğer A p met. >ketlr:;!c dr u yolda ittifaklar akdederek bu b okun başına geçeceği r /ayetleri dolaştı. Halbuki Arap m, nleketleri kendi a. daı ıda anlaşamıyorlardı. Haşimiler Ar; memleketimi inin basma geçmek istiyorlardı. Suriye Ha .iL-rlc- Tüı- -.iyenin an şniasını hoş görmedi.
Hariciye . ff.ı-.ın Mı! -t Meclisinde Ürdün
anlaşması hal i izahat verirken :»u şüpheleri ortadan kaldırmağa r İ n m- :.k-kr: aıa nda akdedilen anlaş-
manın hiç kiı ■ • karşı tecavüz; m mahiyeti olmadığım belirtti ve CffiT'-r devletlerle d? bu yolda andlaşmaiar imz3 etmeğe hazır : ' ığ-jmuzu bildirdi.
Bu izaha m iyedir: ı tatmin et; ıişse bile, Irvgilizlerin kurmayı tasa-- -•tikle:; .■
külüne imkan n.unak tak
Ara|L.
Bir Mızıj- ize: inin rivayetine ^Şre Ingilizlerin kur-kesine ^a- ctrne( üzere
kurmuştu. Fakat bu birliğin siyasî, iktisadi, hatta askeri hiç bir hedefi ve müşterek mesnedi yoktu. Coğrafya bakımın-|dan da çok dağ.nık bir halde bulunuyorlardı. Bu mah/tarlaı
un
\rap blokunun teşek-bidir.
ı Birliği dağılıyor
yetmiyormuş gibi Arap hükümdarlarından her biri bu birliğin başına geçmek hevesine kapıldı. İngiltere Crdün kralı Abdullahı başa geçirmek istiyordu. Arap memleketlerinin en büyüğünün başı olmak itibarilc kral Faruk ta riyaseti kimseye vermeğe razı olamıyordu. Hicaz kral- ibnissuud birlik riyasetine kendisinden başka kimseyi lâyik görmüyor du. Bu yüzden aralarında bir geçimsizlik ve bir anlaşmazlık vardı.
Filistin meselesi Arap memleketlerini birbirine düşüren ikinci amil oldu. Arap memleketlerinin bu meselede müşterek bir cephe alarak ■ ilistinde bir Arap zaferi kazanmalar: ve ou surene Arap iiğğinin icabında İngiltereye karşı bde kafa tutacak kadar vvetli olduğu ispat edilmiş olacaktı. Halbuki Arap birli u celâdeti gösteremedi. Filistin meselesinin halline yare edemedi.
En mühim en* >larak th ortaya atılan büyük Suriye fikrinin Suriyeyi kı ılandırmiş olması ve onu Arap birliğinden soğutmuş c ısıdır. Şimdi bütün Arap matbuatı Arap birliğinim (eh ye girdiğinden bahsediyor. Heie Türkiye Ürdün anlaşn- bu bahsi tazelemiş bulunuyor.
Ingilteredeki buhran
lr.gilterede ya günlük hayal nı değil memleketin bütün İktisadî, sinn ıtta siyasi hayatını altüst eden bir kömür buhrânı var. ■ denberi bütün dünyaya kömür ihraç eden ve dünyanın zengin kömür kaynaklarına sahib bulunan İngiltereye ı Idu? Kömür buhranı fabrikaların yananı işliyemez bir le soktu. Büyük şehirlerde elektrik sarfiyatı kısıldı. Ev verilen kömür azaltıldı. Otel lokanta ve saire gibi umur erlerde kömür ve elektrik sarfiyatı tahdid edildi. Bu ple bütün hayat sarsıld-. Muhalifler, bu vaziyetten istif ederek hükümete hücuma geçtiler. Bütün bu buhranu esuliyetini hükümetin aldığı sosyalist tedbirlere yüklem» dediler.
Halbuki bu b inin sebebi şudur: Harp boyunca kömür madenlerinde ışan işçilerin gündeliklerini arttırmadılar, çalışma şartl ı düzeltmek için hiç bir tedbir alamadılar. Maden işçile n çoğu yavaş yavaş kendilerine başka
sahalarda iş aradı Bu yüzden kömür madenlerinde ça- , lışan işçinin mikdr ızaldı, yerlerine yenilerini getirmek te mümkün olmadı. ün İngilterenin senelik kömür ihtiyacı 250 milyon tondu Bu miktar kömür ç karabilmek için daha 100.000 işçiye iyaç vardır, işçinin azlığı kömür istihsalinin de azalman bu da stokların sarf edilmesini mucip olmuştur. Son ayl 3 kış da her seneye nispetle görülmemiş derecede şidd olmuş ve nakil vasıtaları muntazam surette işliyememi işte bugünkü kömür buhranının iç yüzü budur. Bu yi :n hükümetin düşmesi beklenemez.
urrıyeıı
O-
memlekettir
—
Faşist
bilerde hıVöTrar?
İngiltere fakir bir
NAMLI profesör Ni hat Erim Ulus’ta
H it ler v$ Ll-.js-Lafında yapffln fa hggzdı-I.. Mareşal Mllrl
şist JB? iyat'na
yor
dir; dal galı tenkit nKnek bir Lüst >hlıktır.» »Uttuk faştsUcrınr" ..Mussolini ■
letdir; Mussolini hatadan ınünczuhüii, dumclcıi ■ ne benzetiyor.
Sanki faşistlerin Mussolini için kullandıkları, ûDu ce» ve Hitlcr için kabul etlikleri. «Führer» in tür’: çe karşılığı olarak, «Milli Şef .i tabirini onlar bulma mış. faşizm edebiyat ni bu memlekette onlar icat ve tâtbik etmemişler gibi...
J
Diişiinryas^: Prensipler adına hükümetin güttüğff milli menfaat poÇtikasına, bizdtfde böyle hücum şdsn bifmu-ı nice o tır ?(
L /
üs: vaziyetimiz de ijDrtada erazi ilhakını yasak eden bir Atlantik beyannş^peiî vardı ve bu beyanname I Ocak 1942 Birleşmiş milletler beyannamesile teyit edilmiş ti. Hatta 1945 yılındh Cumhur Başkanı Truman. dış siyasetini anlatan Donanma günü nutkunda («Biz dünyanın hiç bir tarafında bir santim topıak istemiyoruz» demişti.
Halbuki. Amerikanın Pasifik adalarında istediği şey. ne suretle ifade edilirse e-dilsin, hangi şartlar altında hangi eraziye ait olarak gösterilirse gösterilsin, bu teklif, bir ilhak teklifinden başka bir şey değildir.
5|*(sa zava,l|n|n encam
New Repu^Adlı Ameri®) jnecmuaj^ffl^^H
/ > 1
hükûtneti^Bil Zâma^nclu ki. bBj
ITleskilâl d-.ffl^^cmokrM* v» v.nh idiÇ
ya milletlerini hayrete düşüren bir teklifte bulundu, P^ifü^Miushall. Çarojine, Ma ■rians adaları üzerinde mutlak hâkimiyet tesis etmek istedi. Bu adaların Amerikanın birer cüzü gibi Amerika tarafından idare edilmesini teklif etti. Amerika bu adaları stratejik sahalar telekki ettiği için bu teklif lastik veyâ reddedilmek üzere Birleşmiş milletler Emniyet konseyine gidecektir. Fakat, Emniyet konseyi bu teklifi ister tastik, ister reddetsin, Amerika fetih hakkına dayanarak, bu adalar üzerindeki hakimiyetini muhafaza edecektir.
BİRLEŞİK Ameri -kîıdan yapılacak iştikraz işini görüşmek Çizere Vaşinglona giden Lord Krynes, Londraya avdetinden pek az sonra ölmüştür. Lord’un ölümün den evvel söylediği son siyasî sözler şunlardır:
«■Biz artık fakir bir millet olduk. Dış işleri bakan lığımız bu hakikâti iyice bellemelidir; ve dış politikamızı buna göre ayarlayıp k-smalıdır». Başaramı-yacağımız muazzam fikir -ler ve plânlar peşinde koş mâktan artık vaz geçme -liyiz.»
u
j
Posta kutusu. 486 İstanbul
Sene: I — Sayı: 4
Cumartesi
22 — ŞUBAT — 1947
Sahibi ve Neşriyat Müdürü:
Mehmet - Ali Aybar
J
HUR
CUMARTESİLERİ ÇIKAR HAFTALIK SİYASİ GAZETE''
" Demokrasi dediğin..
Antakya HnikevUde Mr dcmrçte bulunan Sayın General Kânm Karabekir; D. P, İllerin kendisini lsttkMle gelme-
■ diklerinden «er arı »Ikftyrl eimlj...
Şimdiye kadar ekâblri kamlamnk vazifesi rnm! dairelerin mensuplarına; derlet memurlarına düşerdi Demek bundan »onra teşrifata partiler de dahil olacaklar Demokrasiye aidi» böyle olur: Geleni, İstikbal; gideni tes’yf.. J
FİKRÎ HÜR * İRFANI HÜR * VİCDANI HÜR
Mehmet - Ali AYBAR
Efendimiz dedikleri köylü
=ÎF’ EHLİKE var! Hürri-
“ yet davamız yine bir çıkmaza girmek üzeredir.
iktidar partisi vatanda» hürriyetlerini çiğneyen malum kanunları, solculara karşı memleketi korumak için yürürlükte tuttuğunu söylü yor.
Bu sözlerin bir politika o-yurtu olduğuna inanan D. P. de. maksadın kendisini vur ’ mak olduğunu, zira solculara karşı gerektiği kadar şiddetli davranamadığını, hatta C. H. P. nin bir zamanlar solcuları himaye bile ettiğini iddia »• diyor.
Muvafık muhalif, bütün gazeteler ise, solculuğu tefin etmekte müttefiktirler.
Fakat şurası şayan1 dikkattir ki. C. H. P. olsun. D. P. olsun, matbuat olsur., solculuğu muzir bir cereyan olarak gösterenlerden hiçbi-Tİ. bunun ne olduğunu ve ne-Vc‘.'4er4:3inî b»: 3 ’■ etmiyorlar. Halbuki hürriyet, kötünün ne için kötü olduğu ûbat edilsin ve kötülükle it-tiham olunanlara müdafaa hakkı verilsin ister...
Bizim bildiğimize göre, sol kelimesinin siyasî bir terim olarak kullanılışı'. dünyada Millet Meclislerinin kurulu -sundan bişlar. Halk menfa -atlerini ve ileri fikirleri, imtiyazlı sınıf menfaatlerine ve geri fikirlere karş1. müdafaa eden millet vekilleri. Meclislerde. tarihî bir tesadüf eseri olarak, salonun sol taıâfmda oturmuşlardır. Meselâ İhtilâl Franrasında Zadegan ve Ruhban sınıfları mümessille -Tİ. riyaset makamının sağın-di. Halk mümessilleri ise solunda toplanmışlarda Ve sırf bu yüzden ileriliği ve Halkı temsil edenler «Solcu» diye adlandırılmıştır.
Bittabi zamanla solcuların müdafaa ettikleri fikirler değişmiştir. Fâkat bunlar daima yeniliği, genişleyen ve Halka doğru inen Müsavat ve Hür’ riyet fikirlerini temsil etmişlerdir.
Bugün medenî memleket -lerde «Sol» deyince, akla derece derece sosyalist temayülde olânlar gelir. Bunlar, adaletsizliklerin menş’eini bu günkü İktisat nizamında gö* ren kimselerdir. Bunun için de bu zatlar, endüstrinin, ziraatın, madenlerin ve ener ji kaynaklarının, ticaretin, kredi ve münakale vasıtalarının, hususî ellerden âlına -rak millileştirilmesini isterler. İçlerinden bir kısmı bu’ nun. Halk kitleleri şuurlan -
dıkça kendiliğinden olacağına; diğer bir kısmı da, millileştirmenin daha şümullendi-rilerek tacil edilmesi lâzım geldiğğine khnidir.
«Solculuğun»», bizim bildiğimize göredünyaaaki manası budur.
Nitekim bizde de. C. H. P. si proğramiyle ve ilk za-.jgjjMtlaraaTci ıcrâatıyle «Sol bir deşeld^ | geril karşı ileriliğin ve i
tiya; sınıflara karşı Hal
men 'erinin mümessili
muş
V ne bildiğimize ş
bugî Avrupada. İspa
Port ve Yunanistan har
başt giltere olmak üzere «So hükümetler iş başın-
dad
G iiyor ki, solculuğun
veb; cüzzama benzer bir
tara >ktur. Bilâkis. Hatta,
en ( halk kitlelerinin ip-
Taî 1 met etmesi ve en geniş I kitleleri menfaatine
Ura1 kûrr.ct • demek tğuna göre, solculuk,
derr asinin ta kendisidir I
den I
Ö i
fial bu kull küy
vatandaş 15 türlü angarya ile eziliyor
lir.
ise bu feveran, bu inen? Neden söyleyen imeyi hakaret için I or: ve söylenen ür-
liniyor? Eğer Solculuğu. u izah ettiğimiz manas n başka bir manası
var ıunu öğrenmek iatiyo"
ruz. renmek istiyoruz, çün
kü riyeti, her zaman ve
her de «Neuzübillah kâfir
olu! iyenler boğazlanmıştır.
Köy Mektepleri derken deşilen yara
C. H. Partili bir millet vekili köylü kadınların mektep inşaatında çalıştırılmamaları için bir kanun teklif etmişti. Bu kanun tasarısı geçen hafta Millet Meclisinde görüşülürken. biı* fırtınadır koptu. C. H. P. li millet vekilleri birbirlerine girdiler. D. P. liler bu manzaradan hoşlanmış olacaklar ki. C. H. P. li bir hatibin sözlerini şiddetle alkışladılar. ■
Gazetelerimizde tavikiyle ele almmıvan bu tartışmalar, üzerinde ciddiyetle durulacak bir mevzua temas etmektedir. Bay Sait Koksal ı pek mühim bir memleket davasını ele aldığı ve bütün I çıplaklığı ile ortaya koyduğu için ne kadar tebrik etsek azdr. Gerçe köylü vatandaşa. I 5 çeşit bedeni mükellefiyet yükleyen türlü türlü kanunlar. hep Millet Meclisinden çıkmış olduğuna göre: Köylü nün ne derece ezildiğini muhterem millet vekillerinin bilmedikleri söylenemez. Fak it ne de oka köylüyü «hidema-tı şakkaya» mahkûm eden bu kanunların topluca gözleri lagmda belki bir fayda vardır.
Evet, bütün va . : . k r?. dendikleri mükellefiyetler dişindi Köylü ’ _ ...
bedenen çalışmak 1 orundadır: 4242 sayılı r&fflffl usulünü koymuştur;
geri hudutsuz bede İh . vûzetu ir; köy ebeleri
ve sağlık menfurlar ..>î.;.r.u Sıtma .-.ava-: ;anunu. Taşkın sulare hakkındaki k ı. (?■ n ka.ı B®en Terbiyesi kanunu, Çekirgeleri muzu ha> v.,nı cadele kanunu ve daha çeşit çeşit
necektir. Bittabiî, bu, halinden memnun olduğu manasına asla gelmez. «Köylü bizim efendimizdir» sözünün bayram larda tekrarlayıp, allahın her günü köylüye şu I 5 çeşit kanunu bütün ağırlığı ile yüklenmenin manasım ise, köylü çoktan anlamışt-r. Demokrasi yolunun yolcusuyuz, derken. köylü mes’elesı ciddiyetle ^le alınması gereken, memleket için en hayatî bir mes’eledir.
Başbakanın Radyo konuşması M-mleke* hnlkıntn viirde seksen beşini teşkil eden köylünün durumu bu merkezde iken, ve değişmez gelirlilerin. jp - ——
kdH tinin ■ uzun E oluyo^H refah M
aıı;
cetaheş ]
çeşit gelirsizlerin durumları i . Sayın Recep Peker, hükûme-
Köylü vatandaş daha] 15 - 16 işde ın «imece»
42 74 sayılı kanun, biri H^mi gün, di ir; köy ebeleri
panunk r. K ü an yaya tabi tutuyor. Buna bir de k i eklenecek, o-
lurra Köylü vatan _ derece müsavi
muamele gördüğü Brnıe':. "a- devlet hizme-
tinin vatandaşlar âlâsında î a r k goz.ctiffieden taksim edilmesi demokrasi? .: (>3slı k .ı a i» .:: olduğu gibi,
esasen bizim Ane® anı zın da bir prensu dir. Kaldı ki. Anayasamız «angar .yı ( men J
Senelerce bu 1 sükû: >• .:k?':h sonra hami-
yetli bir vatandaş çıkıp • ha :ikatı milleti kürsüsünden haykırdı. Gerçe bu ledis'.e Savın 1 İaşene İlgaz gibi, gezdiği köylerde, temi ettiği vatan arasında şikâyet
edene rastlamadığa -öyleyen millet vekili® de var. A-ma bu sözler ancak bu saym millet ve tillerpin Türk köylüsünü tanımadıkla’ ndaıO>askaM«birsevi' ispat etmez. Sayın Bayan Hasene bilmelidir ki, Türk köylüsü konuşkan değildir; hele k ’mdrnomry7înlarT^hı-| eşmez...
Türk köylüsü bu »c«tut uuyu»uU. r müna-
sebetiyle... Neticeyi gördükten sonra; daha kimbilir nc
dar geliılilerin ve ç lüden pek farksız i
İti aylık icraatının ir bilançosunu yaptılar. Bu ;onuşmayı aynen t rlıyacak değiliz. Hülâsası şu «7 Eylül kararlr memlekete ucuzluk. . bolluk, getirecektir; çoğu g azı kaldı; sıkın dişinizi-..»» inin gayri ihtiyari meşhur hikâye geliyor:
açlığa alıştığı sırad; vefâ etmiyen Hocanın
, yardımcısı... Say başbakandan bugünkü duru* ’ mun daha ne zamana ki devam edeceğini sormak isteriz.
Sonra Recep Peker i ıleketde hüküm süren manevî huzursuzluktan da hiç ba -tmedilâr. C. H. Partisi ciddi bir kriz geçiriyor: Her gi inamdarîarından biri hakkında bir ifşaat yapılıyor. F t mes’ele alakalıların, hadisenin sureti cereyanını ma ane bir eda ile anlatmaları üzerine ört bas ediliyor. Derken fala yerde, filan seçimi yapılıyor; hükümet meri ıe şikâyet telgrafları çekiliyor: halk galeyana geliy Fakat yine bir tavzihle pürüzler düzeltiliyor.
Evet Başbakan had • *ceye gelen bu siyasi ve manevi krizden de bahsetmec . Zâmanı ve zemini münasip görmemiş olacaklar. Zal söyleselerdi ne olacaktı ki. Bunun için de «dişinizi sı yakında her şey düzelecektir» dcmiyecekler miydi? ..
r
Okuyucu Mektubu
'i
et etmez
Amerika ilk defa bizi ciddiyetle dinlemiştir.
MERİKADA taleberimizin yolladığı be-
* yannameye iiğiniz mana ve kıymeti ge’
çen sayınızda iç ferahi ile okuduk. Diğer gazetelerin ve bilhassa bize kt ni —-U:- -------f—
da hürriyet mücahi rini. esaslı __________ ________ ______ _________
diye kagar yaptJdarı bu en güzel harekete ne kadar ir görüşle bakıl( Halbuki aynı vak’aya Ame’ rikada tahsil etmiş. A rikahları çok iyi tanıyan birinin guiiişü ile bakılınca'da şöyle bir neticeye varilin1:
i n büyük meşgalesi hatta zevki hükümeti ten-Ki^tmrk olan, demokrasiye bir din gibi tapan Ame-oif- lalebelerinden yükselen bu olarak Amerikada itibar»" irmet ettirecek ‘bir hareket-nazarında tek parti diktn-üstten idare edilen aktan ç’karıp haklarını ara-
e ke ni şu son bir iki sene zarfın* ıidi j tanıtan «Vatan »m tcfsirle-ıi. hücumlarını hayr karşıladık. Amerikada en ti tanıtma vas ıız olan talebelerimizin şim-n
r
toryas>l| i, pı
aman hür»
asaya ayk
:. h. p. ın
harririne k
İM y kanunlardan başbakanınd dar hep bir
«Biz o anuHİa.-ı tatbik e işte istediğiniz gibi yazıyor ve söylüyorsu-ni bundan daha geniş hürriyet mi olur' Hürriyetsizlikten şikâyet etmeğe nasıl diliniz varıyor?» der veya yazarlar.
İktidar partisi mensupları, bu sözleri söylerken acaba şunu düşünmiyorlar mı? Kanunlar Hukuk Fakültesinde okutulmak veya sadece yüzlerine bakılmak, yahut da kanun sayısını yükseltmek için değil, tatbik edilmek için yapılırlar; hükümet denen mü-essesenin başl:ca vazifesi de bunları tatbik etmektir. Bir hükümet, eline verilen kanunları eğerr yürürlüğe geçirmiyorsa, vazi' fesini yapmıyor demektir; o zaman bu hükümeti takdir etmek değil, bilâkis şiddetle mesul etmek lâzımdır. Bir hükümetin Mil-
LKETTE ıe| dikten,* a âyet edils I n değersiz
.nasınd
;i tarihte i kseltecek, bizi Ame ■L karsı JTsinmis
ı' Hİflbir ııcı Uiıımıuan ç’Aorıp ımaıaıuu oı(v n. de ndk ( f icin n ıdele eden ve nihayet faşiz-i yere lercrd^iünyanın gidişine ayak uyduran bir illet meMSMv çıkaracaktır.
Sazı g.Mpcler de. iç davalarımızı dışarıya duyur-.tmız lafım geldiğim yazdılar.
ı.mi beş saatte Aıııerikaya gidildiği bir devir-memlekettmizde olup bitenlerin, yazılıp çizilenle-dişarda bilinmemesine imkân yoktur. Kaldı ki. ora aralarından yükselen münevver Türk gençlerinin sesinin Amerikalılarca çok makbul olan bir ahen’ gi var. Bu ses onların anladıkları, narzu ettikleri, bütün dünyadan işitmek istedikleri kelimelerle konuşuyor. Amerikalılar şayet bunu duydularsa bizi ilk defa olarak ciddiyetle dinlemişler ve ilk defa olarak Haremsiz, Şalvarsız, Peçesiz, Hacı Babasız medeni bir Türkiyenin mevcut olabileceğini düşünmüşlerdir.
Kilometrolarca uzakta bulundukları halde kalpleri memleketleri için çarpan bu alâkalı Türk evlatlarının neşrettikleri beyanname demek oluyor ki, bir de memleketimizi Amerikada müsbet bir şekilde ta-nıtmaya yaramıştır. I
ları tatbik tullanmas:. |n)esi de in tâ ken
en çıkan kaıffl dır hakkın® üstünde iter rejınıj ni hakkiyl in ayni kanunlanhayata geçiri miyeceğini kim temin edebilir? §u halde asıl mçjclç^JiADunların Ulbik edilunyucsin de değil, vatandaş hak ve hürriyetlerini ta-nımıyan kanunlar n ortadan kaldırılmasın' dadır. Millet, bhşı sıkışınca her şeye rağmen kullanmak zorunda kaldığı insanlık haklarını, kiralık elbise gibi, aman bir kaza olmasın, şurası yırtdmas n, burası buruşmasın diye korka korka değil, kanunların te’ minatı altında, kendi malı gibi rı^hat rahat kullanmâk istiyor, öyle ya. kanunları tatbik etmemek suretiyle vazifesini ihmal e-den bir hükümeti her zaman nereden bul’ sun?
etmemi
BEŞER
Sayfa: 2
HÜR
ı
Gazeteleri Okurken
Muhalefet Bocalıyor
Nihat Erim. Ulusta bir baş makale yazmış. 14 Şubat tarihli bu vJizJ gerçekte D. P. nin bocaladığını isbat için yazılmş; lâkin dikkatle okununca görülüyor ki. muharririn maksadının tersine, bir şikâyetname oluvermiş.
Şikâyetler de şunlar: D. P. Mecliste konuşacakken. Meclis dışında konuşmayı tercih e-diyor: hüriyet misakı. diye a* caip bir tezahürat yapıyor; Hükümetin 'bütün dünyaca takdir edilmiş olan dış politikas nı yeriyor, vesaire, vesaire...
demeğe yardım ettiği nok -tasına şöyle bir dokunuyor. Gerçekten. 7 Eylül kararları hakkında bugüne kadar ya* pilmiş en doğru tenkit bu-dur. Ulusta (15 Şubat 1947) Nihat Erimin övdüğü 190 milyon lira tutan son üç ay içindeki 367 bin tonluk ihracatın memleketimize mi, yoksa dünya piyasama göre parası Türkye borsalarmda ithalat ve ihracaat yekuna bakımından dört misli değer lendirilmiş ingiltereye mi ya radığı, bu tenkitten kolayca anlaşılır.
HAFTANIN \AZI/I
İrtica Hortluyor,
Dikkat!
Nihat Erim böyle düşünmese. o disiplinli partiden der hal kendisine yol verilirdi. Şunu söy Üyelim ki. asıl _bo* calıyan ve şaşkına dönen C. H. P. ve hükümetidir: kendi bütçesini D. P. tenkitleri karşısında müdafaa edemiyen ve 1 36 kişi ile bütçe kabul eden, hele demokrasiye hiç aya’: uy durmâyan acemi nefer odur; D. P. Milletvekillerinin mazbatalarını reddedip C. H. P. sözüm ona kendini temize çıkardıktan, Mecliste bir nevi söz yasağ- sağladıktan sonra, D. P. için yapılacâk en doğru hareket Meclisten çıkıp Millete koşmaktı: 16 miiyo* nun reyile seçilmiş çök kuvvetli bir azlığın bu hareket tar zını yerinde bulmayana söyle necek sözümüz yok. C. H. P. hükümetinin dıs politikas na gelince, bunun. Türk menfaat, lerini kayıtsız şârtsız Ingiliz menfaatlerine tabi kılmış bir Peyk Devlet politikası olduğunu Türkiyede ve dünyada anlamryan tek kişi kalmamıştır.
Amerikaya teslim!
Ahmet Emin daha İstan -bula varmad&n Ankaradan gazetesine uçurduğu I 7 Şubat 1947 tarihli yazısında. Amerikada neler görmüş an latıyor. Gördükleri arasında bilhassa şu var: Amerikada j[>î>ugün bizim hakk ımızdal1 nen s bi* enin öre.
nce-
Demokrat Partinin hürriyet anlayışı
Ahmet Hamdi Başar, Son Posta gazetesinin I 3 Şubat 1947 tarihli sayısında çıkan «Hürriyet bu mudur?» adlt açık mektubunda, D. P. sözcüsü Prof. Fuad Köprülünün Kuvvet'gazetesinde çıkan bir yazsını inceliyor ve bu yazı daki «.kanun çerçevesi için -de bile hüriyete müsamaha göstermiyen düşünüş» tarzından ve bu düşünüşü Celâl Bayarın da desteklemesin den D. P. nin hüriyet anlayışını çıkarıyor, ve bu hüri-yeti, kendilerince makbul olmayan hüriyetleri yok edecek totaliter bir zihniyetin ifadesi olarak görüyor.
DAHİLİYE
Meclisteki beyanatı j üzerine kopan fırtına nihayet geldi, geldi irticaa dayandı. »,
Ve gariptir ki, bu irticaın, ! bayraktarlığını, bu memlekette hürriyetsizlikten şikâyet ettiğini zannettiğimiz. Anayasaya aykırı antidemokratik ka nunların değişmesini istiyen Demokrat parti sözcüsü yap’-yor.
vekilinin günkii mürteciler gibi hareket etmişler. Fransız ihtilâlcilerini yer yüzünden dini kaldırmak istiyen zındıklar*, büyük ihti* lâlin insanlara getirdiği fikirleri birer bid’at olarak görmüşüz. Kapılarımız* Avrupa-dan gelece': fikir cereyan ve hareketlerine kapamışız. Arkamızı Garp medeniyetine çevirerek Şarkın softa zihniyeti içinde yâşamağa çalışm'şız. Bugün bunun her bakımdan
I
koymu? bir devle* ol' itibarile, bu teşkilâtın
at Partiden de. Halk Partililere rahmet okutacak sözcüler çıkıyor.
Allah Türkiyenin yardımcısı olsun.
kine gariptir ki. irtica bay îstirabını * çekiyoruz, raktarlarından biri de, inki-1 lâpçı olduğunu i ' Halk partisi içinden çıkmıştır.
Demokrat Parti nam-na ir-ı tica bayrağını kaldıran Fuat Köprülü; Hal' hikmetullah y e ş i . açan de Hamdullah Tanrıöverdir.
dutUUCC, AİX ortasında Ingiltered .arşı uyanan düşü imiş. Muharrire
Amerikalıların bu
en faydalanmalıyı
Munet Eminin bu ni zah edelim: Infgiltere içi» XIX ncu asır ortasında ■(iye, o tarihlerde cenuba u inmek istiyen ve Hinin yoluna göz diken Rus • t. Balkanlara inmek isti-Avusturya * Macaristan ; aratorluğuna karşı bir . arebe ileri karakolu. Oı->oğudaki İngiliz menfaatin de bekçisi idi. Demek or ki, Ahmet Emin, Tü.-o hizmetleri bugün A-
■ ka hesabına ifa etsin is* •• Yani C. H. P. hiikû -erinin memleket menfa -mini İngiliz menfaatlerine kılmalarına karşılık, bu arrir, «Yok, diyor, Ame •ı menfaatlerine tâbi kıla-
: daha iyin.
! sân gayri ihtiyari 1919 da Vakit gazetesinde çık baz: yazıları hatırlıyor...
içişleri Bakanının yapdığı yalnız inkâr mı?
rjovir ve vMı tmretelerı
Gönül isterdi ki. bu memlekette hürriyet uğrunda mücadele eden bir partiden böy le sözcüler çkmasın.
neylersin, gönül istiyor «temekle kalıyor.
Lâkin,
ve
7 Eylül kararlarından lnqiltere faydalanmıştır
Son günlerde iyice bulanan iç politika havasından bizi lurtarmak için Başbakanın söylevi imdada yetişti. Son Postada (16 Şubat 1947) Başbakanın bu söylevinden bahseden Ekrem U-şaklıgil. 7 Eylül kararlarının memleket ekonomisinden faz U, Ingilterenin borçlar nı ö-
lâkkisini bize Garp vermiş değil midir? •
Hele San Fransiskoda Birleşmiş milletler ana ytısasına imza mak
kabul ettiği ana insan haklarını vatandaşlar*! vermeği taahhüt etmiş değil miyiz? Bu ana insan hakları fikrinin kökü dışarda değil midir?
O halde mürteciler ne istiyorlar?
Onların istediği sâdece a-naneye, maziye, eskiye bağ* lanmak. her yeni şeye gözlerimizi kapamaktır. Bu efendiler. Türkiyeyi on altıncı a sırda yaşayan geri bir cemiyet ohırak muhafaza etmek isti-•. orîa:\ Onî;
lekı dır; zati d i fi Ihrl da v erler.
Ne yazık ki. hepim: kal
bini ümitle dolduran I ıok*
Kitap
Yine Sıkıyönetim
Bana ayrılan şu sutun-cuk bir talihsiz sütun vesselam. Her hafta başım» hir şey geliyor. Evvelki hafta yer kalmad* «Kara kaplı kitabın dedikleri » o] masa da olur dediler; koy madılar. Geçen hafta da yazının bence en can ala cak noktasını çıkarmışlar; gene yersizlikten. Çıkara -çaktınız bari ehemmiyet • siz bir yerini çıkarsaydı-nız, dedim. Ne cevap verseler beğeni’ siniz? ••Biz hukukçu değiliz- dediler... Halbuki ben de bu vazı lan sözde hukukçu olmı-vanlarîı yol göstermek içirt vaz yordum.
Geçen haftaki yazımda Sıkı Yönetimin, kanun üstünde ve dışında bir ida’e oimad ğını göstermeğe ça-hşrken; bilhassa vatan -daşların Sıkı Yönetimi» faaliyetlerinden zarar görmeleri halinde Mahkemele re baş vurup hakları -nı arayabileceklerini anlatmak istemiştim. Sahife-leri bağlayan arkadaş yazı yı uzun bulup tam bunu anlatt'ğım cümleyi çıkarmış. Onun için müsade e-derseniz bu haftaki yazıma bu bence pek mühim olan noktayı tekrarlayarak başlıyacağrm.
Sıkı Yönetim komutanı kendisine 3832 sayılı kanunun verdiği selâhiyetle-ri şu çerçeve içinde kullanmak zorundadır: Y» harp hali bulunacakt-r; ya harbi icap ettirecek bir durum olacaktır; ya isyan olacaktır; yh da Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fiili bir takım teşebbüsler bulunacaktır...
Bunlar Sıkı Yönetim tedbirlerinin kanuni şart -larıdır. Gerçi bu şartların su götürür taraflar: yok değil, değil hma ne de olsa bir bağlayıcı tarafları da var. Meselâ (»Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fîi-lî bir takım teşebbüsler»», yani elle tutulur, gözle görülür bir takım «olaylar» yokken Sıkı Yönetim komutanı Ferdi hak ve hürriyetlere dokunacak olursa; bu haksız fiilinin hesabını. kendisinden, zarar gören fertler Devlet Şurasında sorabilirler.
İşte geçen hafta söylemek istediğim, fakat yer mülnhazasiyle aöyliyeme-diğim nokta bu idi. Fa -kat bu hafta anlatacağın meVzua dh artık yer kaini ad*. sayın okuyucularım.
Şimdi irtica bayrağını kal-ayni şeyi tavsiye ediyorlar. Kökü dışarda o lan bütün fikir ve hareketlere kapın'zı kapayınız, kulaklarım zı tıkayınız, gözlerinizi körle-tînîz. dıyorLır. Çünkü, dîye, î-j lâve ediyorlar, bu fikirler bi* zim içtimai bünyemize uymaz. I lar.
Bu zatlara sormak gerek-Itir: Kökü dışarıda olmıyan hangi fikir varda*? Dcmokra I si dediğimiz müessese, Türki İye topraklarmd^^^tiser^biı milli meta mıdır? Hüriyet te
iddia eden dıranlar bize
Partisinde li* eşil bayrak Suphi
Bu iki zat da eski «Ocaklı» dırlar. Yani dar milletçi ve bu ||; günkü manasiyle tâm mürte-cidirler.
;çın ideal men>*|
Demokrasi kelir bu
ların atzında irticanı mürâ
olarak dolaşır. Çü on
Hürriyeti, inhisarla İtin*
bulunduğu müdde »e-
ii iktidar parti-nedenberi. nistlere. hat ^unlara kat • vaziyet al* ediyor ve düşünmeyen
sini yirmi beş değil yalnız k tâ ileri düşünceli
?• da koruyucu dığmdân şikâyet kendisi gibi dar
ve bu sebeple irti . '..raf: »r olmıyan bütün ileri fikir!; münevverlerin top fiye edilmesini. ûtiyo:. !Z_____
* teplerden ve Ünh >
■ ileri fikri telkin ecen ders ve
■ kitapların .saldırılı >,,-r tavsiye ediyor. Fikretin bile oku*
• tulmasınâ tarafdt; değildi:-.
Hamdullah Sup- : de çocuk
■ larımıza dîn dersi verilmesini.
1 bir hitabet mektebi açılarak : softalar yetiştirilmesini isti
’ yor. Be Türkiyede bir Suhtr. oynamağa hazırlanıyor.
’ Bütün tfatbuat da bu za*la-; rın fikirlerini büyüt başlıklarla
---- .w . . .
eri Bakan nı parmakla rina
JHatayda şunları söylediniz, işte söylediklerinizin fotoğra-Hfı>> diyor, ötekisi. Bakanın
Şbeyjfa tınır Merçeğ"^
luymn
Diyor. DoğH
^W*^-**W-* *■**✓*.
| İstanbul Mektubu
Millî Eğitim Bakanına goı e Demokrasi
[phz/fl ktep kitaplarında, sosyoloji kitaplarında, g . e-“ “ [erdCı şurada, burada demokrasinin türlü talk ri-
şsunuzdur. Bu tarifleı birbirinden farklı ol -kla ralarında bir ortak taraf, bir benziyen taraf d.ı yok Ama son günlerde biz demokrasinin yeni bi: ri-dik. Bu, hiç. birine benzemiyor. Merak edi orsa-/ . e söyliyelim:
Mı Eğitim Bakanı Reşat Şemseddin Sirer, Cur r ri ’! Partisinin İstanbul ili kongresinde partili arl ış-ı eğitim meseleleri hakkında izahat Verdikten n-iyle bitiriyor:
«Son söz olarak ifade edeyim ki, ben ve diğer an .dn-h.Yi!Y: Türkiye Büyük Millet Meclisinde nat bir anci’dliyci ;-uru ile konuşuyorsak sizin önünüzde de ni ........................ hislerle meşbu olarl': konuştuk. Yarın Sivastaki. öb jn birinci .»hifcl.rin4-.k. Erzunımdaki partili arkadaşlar huzurunda da ayni İiderte
konuşacağ z. |
Sayın arkadaşlarım, işte gerçek demokrasi budı öğrendiniz ya. savın vurddaslar, size bundan ( ı>ra "demokrasi nedir? " diye soran olurca hiç tereddüt mmive-çeksiniz. Saf bir nefeıin «vatan Ahme^ çavuşun anasıdır» dediği gibi. siz de «Demokrasi Millî E ğitim Bakanının Halk Partisi üyelerile konuşmasıdır.» diyeceksiniz.
İSTANBULLU
■
zetejere göz attığımız zaman
bir irtica dalgasm n geçmekte olduğunu görür gibi oluyoruz.
Rtîllİn - dlıfryertTtt -doğru gittiği, Avrupanın her derece derece ileri
^lar
■ey
iı-
lu
beyanat ğmı iddia biz Ba'cânı Hıu inkâr tcH> •‘hüsünde biHevkalâdel ikK medik.
İçişleri B deki me^
‘S*Yurt ve
lar» mecmualarının adları da geçmişti. Basanın sözlerine bakılırsa, bu iki mecmua 1945 yılında Şefik Hüsnü-din direktif alıyormuş. Bu sözler üzerine, her iki mecmuan n neşriyat mü -dürleri Cumhuriyet gazetesinin 12 Şubat 1947 tarihli şayianda neşrettikleri ve bu sayımızda da okuyacağınız bir yalanlamalarında «her i' ki mecmuanın Nisan 1944 te neşriyatlarnı tatil ettiklerini
[kanının B. MwL beyanatıma dnya*> ve «Ad m-mecmublarının
ri BgBınır
nJJl8aL_
'e Diinya>
Uydurma de. nehri asını tem ten gelen El kapam
hâkim olduğu bir
nasınd ondı virlerdr dedelcı
1944 yılında kapanmış bir mecmuanın, 1945 yılında Şe fik Hüsnüden direktif almasına maddeten ve mantıkan imkân tasavvur cdilemiyece-ğini»» söylüyorlar.
Bu gidişle içişleri nın sözlerini inkâr iÖsterdiği vesikaları
mantığın kabul etmemesi yanında galiba bal şlker kala* cakl
Bakanı-etmeri akıl ve
ş. H.
zn s
; bu pa
değil-
Haberler
gilterede Arjantin.
Francoya yardım
ArjaBpn. Franco sına I milyon bir k: yapacakt
ran n biri.
.-.e edı..
mevduat) üzerinden verilecek tir.
Ingilterenin Mnliyeci çevreleri bu haberi memnunluk* la karşılamışlardır; çünkü, bu çdünç para ile Franco hü kunıeti sterlin blokuna dahil memleketlerden bilhassa demiryolu malzemesi satın alacaktır.
Birleşmiş milletler Emni -yet konseyindeki Anglo -Sakson gıybetleri, Madritle • ki diplomatlarn geri çağrılmaları bir gösterişten, numı
midir yok
Merasim? gelmediler
İngiliz t&aff majeste VI. ^eoı^e. hffifte ve prenses" leiuı Kap’a Muvasalatları bü* yük şenli dere vesile olmuştur. Londra radyosunun sözcüsü Cenup Afrika Domin -yonunun bu vesileyle Ingiltere tacına bağllığını ifadeye imkân bulduğunu anlatıyor. Fakat Milli muhalefet Partisine mensup meb*usların, me rasimlere iştirak etmediklerini de. hakikati söylemiş olmak için ilâve ediyor.
Demek başka memleketler de de. bizim D. Partililer gibi hareket eden muhalif meb’us lar varmış...
HUR
Sayfa: 3
Külltür ve Sanat H a ir e k e t D e ir d
Hakkını müdafaa edenlere uHür„ iin sütunları daima açıktır
Yurt ve Diinya’cılann Ulus’a Cevabı
hÜNYADAN ” E__HABERLER
Ulus gazetesinin hakkımız-daki yazısı baştan aşağı tahriflerle doludur. Bir 'taç misali: Ulus gazetesine göre i-çişleri Bakannın verdiği ■■ vesikalarda Yurt ve Dünya ve Adımlar dergilerinin isimle * ri geçmektedir.!; Dergilerimizden «faydalandığını ya zan bizzat Şefik Hüsnü» dür: ve yine dergilerimize (-bizzat yazı-yazdığını Şefik Hüsnü-, söylemiş ve dergilerimizin «komünist partisinin birlr ne . sir organı olduğunu ifade etmiştir». Ulus gazetesinin bütün bu iddialar* düpe düz uydurmadır. Dr. Şefik Hüsnü’-ye ait vesikalar olarak ileri sürülen yazıların hiç birinde dergilerimizin adı geçmt-me itedir, kendisinin dergilerimizden faydalandığı, onla • ra bizzat yazı yazdığı, parti* sinin organlar olduğu ifadeleri aslâ yoktur. Dergilerimizin adını kullanan içişleri bakanının kendisi olmuştur. Bun lar. Meclisteki beyanatı bir daha okuyarak kolayca tahkik edilebilecek noktâlar * dır.
Birinci açıklamamızda der-gillrimizle ilgili olarak ileri sürülen vesikalara istinaden çıkardan hükümlerde açık bir tenakuz olduğunu belirtmiştik. Ulus gazetesi böyle bir tenakuzun mevcut olma -d iğin t isbata gayret ediyor. • Çok mühim olan bu nokta -nın umumî efkâr önünde iyi' ce aydınlanması makdadıyle Içişliri Bakanının beyanatından, Ulus gazetesinde çıkan şu kısımları aynen alıyoruz:
«Çok önemli bir vesika:
(I945'e ait)
r
İçlileri Bakanının 29,1,1017 tarihimle llllyük Millet Meclisinde vertUftl beyanatta Yurt ve Dünya ve. Adımlar dergilflrfnln de udi geçnıeal (iterine AnkaralIn Ü10A rrnrc(e«lnr>* ve latunbııl caretelcrÜKİrn do besine nuterllk va»ıtuMİyle bir açıklama etin-dermiştik: Ulu* irazeteof, açıklamayı olduğu «Ibl yayınlamakla İktifa edemedlitlndon nltmn tahriflerin dolu bir «cevap» ekledlı Matbuat kanununa duyanurnk, bu yun dnlnymlyic Könd'-rdiâl-mlr. İkinci bir açıklutnuyı Ulus gazctcM bir defa hiç basnuıdı: Anknrn suvcılıftına müracaatımız üzerine de yarımızdan ancak bir kaç cümleyi ncyrettl: Matbuat kanununun Kaftludıiı. vatan dn^ın kendi luıkkındakl neşriyata cevap vcrntfak gnı.ctclcr nrlık istedikleri iflbl kullandıkları İçin, etrafında yu ratılan bulanık havanın KtinderdİKİmlıı yazının n«r,rinl yuruz:
nncuk
hakkını bite derKİk-rlnılz. aydınlatılma» maksadıyla llür anzctenirdcn bekll-
••Partinin iç taktiği Türki-yenin bir Sovyet Cumhuriyeti olmasına yanyacak en kesin «artlârı bütün açklığı ve çıplaklığı ile mevzuu bahis et mekten çekinmez. Çünkü bu istediğimiz bir şeydir ve bu-
nu kendi aramızda böylece konuşup bilmeliyiz. Fakat etrafımızdaki henüz iyice ol-1 mamış unsurları ve cahil halk y ğmlannı ürkütmemek için onlhra daha başka türlü ve sureti haktan görünerek konuşmamız ve politika yap-İrtamız zarureti ûoğaA ki, b ı partinin dış taktiği mesele rindeı ibarettir.»
Bu v(ısikayı okuduktan Son ra İçimleri bakânı bundan I takım neticeler çıkararak izahatı veriyor:
I) mokrasi hareketi baş lar ın önce komünist par* tis kar&rlaştırlan ve teş-
kil ı tamim edilen bu ha-rel tarzına uygun olara:, ba ; 1er Şefik Hüsnü bizzat ve iil harekete geçmiş ve mt kette bir muhalefet hava ıratmak ve umumî ef-ka ılandırıp hükümet alev hiı :şvik ve teşci etmek i* çir, ıkarada çıkan Yurt ve Di . . ve Adımlar gibi ko -m: dergilerden.... fayda-
las tır.»
Bo lece, komünist partisinin d ercilerimizden faydalan dı(( faraziyesinin zamanını bi. . İçişleri Bakanı tesbit et bulunmaktadır. Komü-ni particinin kararını ihtiva ec- '. vesika 1945 tarihini taşı; :a ve Şefik Hüsnünün bu batar geçtiğ de dİ
mış
1945 yılında ve daha sonra mümkün olabilirdi. Böylece.
1944 Nisanında neşriyatını tatil etmiş bulunan deıfeile '-rimizden komünist partisinin faydalanmış olduğu iddiası temamiyle suya düşmekte^ d ir.
Yukarıdaki izah ndan sonra Bakan. dergilerimizden faydalanıldığı iddiasınh delil vermiş, olmak için Nisan
1945 tarihini taşıyan bir rapordan alındığı kaydiyle şu
tAnkarada mecmuaya trli’c ettik. I-
[üz yazıla-ıt ettik.» |
i sürülen laki tena * iten başka ktadır. Zili 945 tan-1 daha Önce,
olma» keyfiyeti ancak
üzerine harekete endiğine göre, »faydalan
ında ka-
Vaktile
n.
Ali Osman Çimen, İlgaz'ın köy ndi. Altmış
dar vardı, fakat ancak kırk sekizinde in gösteriyo
san olduğu‘anlaşılan bıyıkları şimdi a :iş ise de, bıyıklann burun altına rastlıyan kısmı sigara zifirinden tekrar kirli bir sarı renge boyanmıştı. Köyden çıkalı yirmi seneden çok olmuştu. İlk zamanlarda o da toprak ameleliği, istasyon hamallığı, daire hade-
AçtÜadığımız bu tenakuz tevil dahi edilerniyccek ka -dar sârih ve katı olduğu için dir ki. Ulu» gazetesi 15.1 1.47 tarihlî sayısnda neşrettiği yazısında İçişleri bakanının, dergilerimizle ilgili iddiasıy • le okumuş olduğu, yukarıda) iktibas ettiğimiz vesikayı ta -marnlamak zaruretini his * setmiş. O vesikan-n aslın -da şöyle bir cümle daha var* mış: (ı 1942 senesi içinde fa aliyetlerimiz daha ziyade Ie -gal neşriyat üzerinde toplanmıştı. An'caradâ ÇIkan iki marksist dergiye rehberlik ettik, ilh.ı)
Zavallı, Ulus gazetesi! Sı-raladığ- tarihleri bir türlü I birbirine uyduramıyor. hep 1 birbirine ^karıştırıyor. Daha 1 önceki neşriyatında Yurt ve i Dünyâ ile Adımların >945* chil’in neden . sosyalizm te art*k çıkmadığını unutmuş manı (flduğunu şimdi dah tu; şimdi de Adımların 1942 de mevcut olmadığını, ancak 1943 den itibaren çıkmaya başladığın*, unutmuş.
Hem artık, is. evvelce »ö-nemli bir men ileri rülüp etrafında «ürültü ke p inlmjş yazılara i-)' cap ettikçe .*eni parçalar ilâ ve etmek şaBjİne dökülünce, sözü uzatma) yucu kendi I verir.
Ulus gazej lerirAîzin müniet d olduğu trraıl ■•Üstü örtülü lunmuşmuşul İcrde de bu yollu çıktı. Şunu açıkça belirtelim ki. biz, Atatür: inkılâbını hl j ce sayarak orta çağ* geri ge-1 tirmiye cali an her tipten sof, falara, miisbet ilim düşmanı ;
Faşizm dünyadan kalkmadı
Bizim gibi gizli, Frnnko re i jimi gibi açık idarelerden başka durmanın daha nerelerinde de faşist idareler olduğunu merak edebilirsiniz. Bu merakınızı NeW York radyo* sunda konuşân Max Lernrr talmim edecektir.
Max Lerner diyor ki: «Cenup Amerikanın yarısı Faşist diktatoryası alt nda yaşıyor
Churchill yahut mütevazı bir muharrir
Mr. Churchil »Times Magazine» de hatıralarını neşret mek için 1.000.000 lira iste-tfıî*. Cok muhtemeldir it? î«te-
yoruz.
Amorikada Cumhur Başkanlığı yarışı
İ"İ
cağı tahmin edilen seçimde cumhuriyetçi partiyi kimin temsil edeceği, henüz belli de fildir. Slassen. DeWey. Taft ve Vandcnbcrg'in isimleri i leri sürülüyor.
Hattâ bu zatlerin şimdiden ar«ılarınd& mücadeleye giriştiklerini de duyuyoruz. Fakat, yeni Amerika cumhur başkanı bir -general de olabilir. Cumhuriyetçiler Mac Ar* thur’u düşünüyorlar.
Demokratların ise ellerinde bir general Marshal var. Ama bakarsınız bunlardan hiç biri olmaz da EisenhaAVer yahut Bradlev seçiliverir.
“Milletlerarası Karaborsa
çıkan marksist iki ı ■ muntazaman rehbe Muvafık gördüğüm nn geçmesine dikk(
Delil olarak iler bu sözler de iddiac kuzu derinleştirme’ bir şeye yaramama ra bu rapor Nisah hini taşıdığına ve idi geçen karar de rihli olduğuna göre ancak Nisan 1945 al nmiş olabilir. Bc ca, rapordaki «rel tik» ifadesinin ma; faaliyete âit olduğı etsek bile, bu faal 1945’in Nisan ay* arasında muş bulunabilir. Daha önce- zihniyete, demokrasi düşma- 1 ki yıllara ait o’.unaz. Ai;7rt m vaTanFT *(’• (>lojileri koyul I944*ten sonra çıkmamış ou milliyetçime maskesi altında lunan dergilerimize aslâ teş- memlekete sokmıya çalışan •’ mil edilemez. lafa karşı hçt ğırnı^tıkı^ııu^
[ bu karar.1 ten önce
»yle olun -et-bir kabul ancak başıyla |ıynı yılın va’-.i cl* I
birleşik Amerikada c
8> . 3 ''C FeS. hur başkanı seçimleri 194
nesinde yapılacaktır.
Fakat namzetler araş’ ki mücadele şimdiden b mıştır.
Cumhuriyetçilerin kaz
Avrupa karaborsasını ele geçirmek için altı memleket amansız bir mücadeleye gi* kişmişlerdir. Asrın en iyi teşkilâtlanmış şebekesi, kan e-men hortumlarını bir kaç a-janı sayesinde Avrupanın heı yerine uzatmak djreyetinî gösteriyor.
k zait olur. Oku-hü :münü kendi
Leşi bir de dergi-cşriyatınn «ko-aktiğjne uygun» nesini tutturmuş. • i» neşriyatta bu* ı t. Diğer gaze;e -iddialar
m
zadelrsinden aslâ aynim: •
ğiliz. Bu yoldaki fikirler: i
dün olduğu kadar bugüt yarın da hiç yılmadan v( rilemeden : mizden Ulus gazetesi de. * ğerleri de emin olabilirle
Bu bahiste söylenecek ha ço*t sözümüz var, ! k t kıymetli gazetenizin sayf ı nı, Ulus gazetesinin tahrifle -rini teşhir edesek dolduı istemiyoruz.
Saygılarımızla.
müdafah ede - I
Daha şimdiden, bu şebekenin en âzılı azalar*., kendi çıkarlarına çalışan rakiplerini tasfiye etmek maksadile bir şirket kurmağa karar ver mişlerdir. İş tek elden idaıe etmeğe ve muamelerden elde edilen kazançları ayni ellerde toplamağa çalışıyorlar.
Behice BORAN
Adnan CEMGİL
Ticaretin siklet merkezini kıymetli taşlar, ilâçlar ve dövizler teşkil etmektedir. Fransız menşeli hububatın Orta Avrupaya dökmek ve kaçakçılık, en mühim kazanç menbalarıd’r. Milletlerarası Karaborsa şebekesi ağını Paris, Bükreş, Roma ve Var* şova arasına serpmiş bulunuyor.
UÎkAVt
▲
W
meiiği gibi türlü işlerde çalışmış, millet mekteplerinde biraz okuyup gg •.
yazma öğrenmiş, kumaş fabrikası açıldığı vakit de bir kolayım bu- “ (j h 1] V
lup oraya amelelikle girmişti. Bir zaman L.
yazma bilmesi burada işe yaramıştı— bı- İh4 : aç ten alıp bir müddet için fabrika işletn mir:- -. ılı başardığı görülünce, orada daimi olarak kalmasır lardı. Ali Osman Çimen, bu suretle, amelelikten rı ce sırtına lâcivert kumaştan bir takım ■fıirli elbi* gömlek uydurmuş, boynuna da bir kravat bağla önünde san kösteği sallanan bir de ko aman cep s;
kaya girdikten sonra işlerini sür'atle manlarda, şimdi Ismailin amcası oğlu raber kiraladığı tek odalı kulübeyi kuı tepenin düzlüğe en yakın olan yamaç: rincisini kiraya vermişti. Yeni yaptığı birer gözlü kulübeelkler ilâve etmiş, nihayet orası, bir avlu içine pullan on iki hanelik bir «malikâne* halini almıştı. Bunlardan yalnız bir tanesi bir oda ile bir aralıktan İbaretti; orada kendisi oturuyordu; ötekiler sadece birer göz idi; hepsi ayn ayrı kiraya verilmişti.
Ali Osman şehire gelirken karısı ile dört çocuğunu köyde bırakmıştı. Fakat aradan iki yıl geçip de köye dönemiyeceğini anladığı zaman burada da başka bir kadınla ikinci bir defa evlenmişti. Bu ikinci kadını imam nikâhı ile almıştı. Ondan da şimdi biri on yedi, biri on dört yaşında iki kızı ve en büyüğü on bir yaşında üç de küçük oğlu vardı.
Ali Osman Çimen, çocuklarına karşı kendini hiçbir şekilde bağlı hissetmezdi. Bulunduğu yerde gittikçe gelişen ve gübar-i tal i rüzgârla havaya saçılan bir çiçeğe benzerdi: Kendi unsuriyle meydana gelen meyvalardan haberi yokmuş gibi yaşıyordu. Yeryüzünde
Ankara
>(Ja a'Hhelikfl mışlar.ıbu i £ ygun bulmuşfl lurluğa geçi J İle yakalı bin ti. Yeleğinim vardı. Fabrfl İmiş ti. İlk zıtl ■kadaşiyle be-’ hm-ı, aşağıda,
4
Cevdet Kud
yoluna koj
Ömer'in yed rnıuş, datflrt ında ikinci bir ev kurarak bl-ı evin yanına, fırsat buldukça,
onu ilgilene tiştirilmesi yaşına kadı lerin çalışri Lİ'ük kızı J
fi cn şey İta İr ■adına aitti?
■, evden yen «sini va kon tebriye fflkseı de yinj «ray
ji ve evleriydi. ( on dört .mis ine-kı göz yumar,] erHflcrini geçi r: d ntfB fabrikada •deştirmek i\jûı ı
SOLOK
cuklar... Onla b. erkekleri fakat bu ya melerini Is lalı.şıyordı
küçüğü _______ . ______ ___________ ________lanlara L gelince, bunun on bir yaşında olanı bir berber dükkânında çıraklık ediyor, ötekiler ise henüz hazır yiyordu.
AH esmanın evinde sekiz can barınıyordu; karuu, kendUİ, U’t çocuğu ve köyde bıraktığı karısından olan büyük oğhı Kemal. Bunların hepsi ancak birkaç metre kare yer tutan şu bir oda ve bir aralığın içine sıkışıyorlardı. Bu sıkışıklık yalnız geceleri, akşamın yedisinden sabahın altısına kadar hissedilirdi; sabahleyin hıı-va ağrmağa başladı mıydı, ev birdenbire boşalırdı; babn, büyük oğul ve büyük kız fabrikaya, ortanca oğul berber dükkânına gitmek için çıkar; güneş biraz daha yükseldikten sonra iki küçük oğlan dışardakl gübre ve çöplerin üstüne kendi yaşlarındaki mahalle arkadaşlariyle beralıer oynamak için sokağa lırlar, içeride kala kala bir ana ile bir de on dört yaşındaki kızı Remziye kalırdı. O zaman ev onlara bol bile gelirdi.
Büyük oğul Kemal yirmi dört yaşında idi. Köydeki küçük tarlayı, geçinebilmesi için ağabeysine bırakmış, kendisi, babasının yaptığı gibi, çalışmak için şehire gelmişti. Şimdi babasile beraber
fabrikaya gidip geliyor, c yatma ve yeme masrafım her ay i tir,-*naşına Ödûyord sabah kahvaltısı etmiyordu; her gün ile bir kilo eki zaten fabrika veriyordu; evde hepsi u; :şanj yemeği yİ:....da Bunun kaç para tutacağı hakkında analığı ile uzun uzun k şmuş, nihayet ayda yirmi iki buçuk Hra üzerinden anlaşmışla Kendini kuvvetli hissettiği günler yaptığı «fazla mesai ile filân her ay eline yetmiş fle yetmiş beş lira arasında bir para geçerdi. Bunun içinden ev masrafını verdikten sonra kendisine aşağı yukan elli lira kalırdı. O, paraya saat ht sahile ve kuruş kuruş kaz indiği için kıymetini herkesten çok a n 11 yujdu., —
B^Bsarn, iş dön®:’ t ( naşı ve kız kardeşile beraber eve gidi rkenjHlikanlı. Bahçeye:
sen bira gönden yürü!
Dedi?soma, kıztö işitemeyecek kadar ilerlediğini görerek bakısına dorKve yaBnda boşalacağını duyduğu avlu içindeki ev-Strden biri TOBkındB:
Q Onu Ba JFrsen. dedi.
\ Ali OsmMJh gözle baktı:
1 Zi.tın)Wf‘t ettiremedik galiba!
Hbu. cc\ajf erdi ve beş altı adım sustuktan sonra bıyık altından gülerek sordu:
Hava parası ne verirsin!
Kemal ciddi idi;
— Başkaları ne verirse, dedi.
Ali Osman, Telsiz direğinin yanında birdenbire durdu, delikanlının yüzüne dikkatle baktı, sonra yan alay, yan ciddi konuşmağa başladı:
Her gece yattığın yere sığamadın mı? Kulakların büyük geldi galiba! A sersem, paran cebine battı mı? Ben kiracımı yolmak isterim elbette. Mademki ev sahibiyim, gücüm yettiği kadar yolarım. öyle ise ne diye karşıma sen çıkıyorsun? Benden sana öğüt, gel bu işten vazgeç. Ama inat edecek olursan, gözümü yumar, alacağımı yine alırım. Paraların üstünde senin imzan yok ya! Nerden bileceğim senin paran olduğunu? Onların hepsi birbirine benzer. Nerden gelirse gelsin, İnsanın hoşuna gider. Benim için para, paradır. İşte o kadar!
(Devamı var)
Profesörlerin Sesi
Şaıursy l'nlver*ltc> ve kolejlerinin 38 proloörti lUrletlk Amerikanın Cin »lyMellni pratoMu eden bir beyanname neşretmelerdir; Siyasete karışmayı kendilerine yurnetıramı -)nn birim Profesörlerin yine kulaktan çınlasın:
A
J
HUR
CUMARTESİLERİ ÇIKAR HAFTALIK SİYASİ GAZETE'
r
k.
Fiyatı: 10 kuruştur
ABONE ŞARTLARI:
Seneliği : 500 kuruş
Altı aylığı: 250 kuruş
Üç aylığı- 125 kuruş
İlan: (Başlık kenarı) 20 lira
Basıldığı yer: STAD Matbaası
FİKRİ MÜR v İRFANI KÜR * VİCDANI HÜR
Ingiliz İmparatorluk siyaseti
Mehmet-Ali AYBAR
I
A
J
T ürk - Ürdün ittifakının
yakın doğuyu da ihmal etmiyor. Yakın doğu, bilindiği gibi hem uzak şarka giden yol üstünde bulunur, hem de zengin petrol kaynaklarına maliktir. Bunun için İngiltere bir taraftan Filistindeki ikametini uzatmak çarelerini araştırırken. bir taraftan da kendi kontratı altında* bîr
[elirme-
ihmal etmemiştir.
Fakat Arap Birliği ölü o-
rak doğdu. Bu çeşit birlik -
rin yaşaması için gereken
topluluk şuuru», ay: n yaşa-
>ağa alışm ş Arap n ni birbirine bağlamı) lilietle -
Bunun üzerine İngiltere hiç eğil se bir Şark Blo’cu kur -lağı tasarlamıştır. Arap Bir-ğinin yerini alacak olas bu
ğinin yerini alacak olas bu lok’un önderliği. İngiltere -in sadık bir müttefiki olan urkiyeyc verilecekti.
Jingiltı
enfaat
tır
S NGİLTERE Kırak U beraberinde kıraliçe ve prenseslerde olduğu halde Cenup Afrikası Dominyonunu ziyaret etti. Ald-ğımız son haberlere göre Kıral ailesinin Kap’da tezahürratla karşılanması Londra siyasî çevrelerinde büyük memnunluk uyandırmıştır. Deniliyor ki, «Bu vesile ile, uzak doğu yolunda :i büyük dominionu-rr.uz. İmparatorluğa bağlılığın- bir kere daha göstermiştir.'» Bu bağlılık tezahürleri. Cenup Afrikalı halkın şayet gerçek isteklerini ifade ediyorsa. Ingilizlerin sevinmekte haklan vardır. Çünkü Londra radyosunun da gizlemediği hakikat şudur ki. Ingiltere Uzak Şarktaki menfaatlerile temas halinde kalmak için. Afrikavı dolaşan bu uzun-yol üzerinde Cenup Afrikası Do miniyonunun el alt nda bulundurulmasına şiddetle muh taçdır. İkinci dünyâ harbi Akdeniz’den geçen kısa yolun. hava hakimiyetini
tan herhangi Avrupah bi: devlet tarafından kesilebile • ceğini göstermiştir.
Halbuki uzak doğu Ingil tere için hayati bir ehemmi yeti haizdir. Bundan ötürüdür ki, Hindistanda müstaki' bir hükümetin kurulmasın i geciktirmek için İngiltere e altından her türlü vasıtay: baş vuruyor: Hindu'lar il Müslümanların anlaşmazlık körüklenmektedir. Malûm ol duğu üzere geçen seneni:-Mayıs ayı içinde Ingilter müstakil bir Hindisthnin ku ratmasına muvafakat etmi ve böylece zevahiri kurtar diktan sonra MüsIümanlarl Hindu'lar arasındaki müna feretden faydalanmak yolu -nu tutmuştur. Son gelen haberlerden bunda muvaffa olduğu da anlaşılıyor: Hin distan Kral Naibi Wavell in kurmaya teşebbüs etti) muvakkat hükümete, evvel •• Hindu’lar sonra da Müslü manlar girmekten imtina e mislerdi. Londra konferan -sın da İngiltere Müslümanla okşadı. Bugün ise. yeni Hin anayasasın- hazırlayacak M( lise 'Müslümanların girmeyi -sini, Hinduların pazarlık kabul etmez zihniyetine atfediyor. Ve Ingiltere açıkça diyor ki: «-Müslümanlarla Htn-dular aras'nda bir ânlaşma olmadıkça İngiltere Hindis -tanı kendi haline terketmiye-çektir.
Diğer taraftan İmparatorluk menfaatlerinin emniyet altına alınması için, Ingiltere
kopardığı fırtınanın akisleri
ittifakım manası
Türkiye ile Ürdün kralı arasında akdedilen ittifak muahedesi geçen hafta B. M. M. isi tarafından tasdik edildi.
Bu ittifak anlaşması Suriye ve Lübnan gibi bazı Arap memleketlerinde kuşku ve hoşnutsuzluk uyandırdı. Bunun iki sebebi vardı:
Biri bu ittifakın onların gözünde lüzumsuzluğu ve manasızlığı idi. Bir ittifak andlaşması tecavüzi veya tedafuii bir maksatla yapılır. Ürdün ise henüz yeni kurulmuş bir krallıktır. Ne ordıi’uv ne donanması, ne de hava kuvveti vatdır. Nüfusu çoğu göçebe olmak üzere 300,000 kişiyi geçmediğine göre bir seferberlik halinde dahi çıkaracağı kuvvet 30.000 i geçemez. O halde böyle bir devletle bir ittifak akdetmenin başka bir manası olmak lâzım gelir. Akıllarına ilk gelen ihtimal İngilterenin Suriyeye karşı bir oyun oynaması ihtimali idi. Çünkü İngilterenin Büyük bir Suriye taraftarı olduğu ve bu büyük Suriyenin başına Ürdün kralı Abdullahı geçirmek istediği söyleniyordu. Ürdün ile Türkiye zaten İngilterenin müttefiki oldukları için, bu deta İurkıycimı ürdünle bir ittifak akdetmesini inanalı buldular. Bulyu/drn > • >c bu anlaşma vesilesi
ile Turkiyenir .ind(- ağır . yaptılar. Bizi İngi-
J İngiltere Yakın Şarktaki
enfaatlerinin böylece cm iyet altına ahnacağ-nı um-luştur. Lâkin bu Arâp. millilerinin hassaslığını hesaba atmıyan bir buluştu. Nete im daha ilk adımda, Arap; milletleri irkildiler. Ürdün’le aptığım-j: ittifak hiç hoş .arşılanmadı. Öyle anlaşılı -* ’or ki, İngilterenin başka bir ıal sureti bulması icap edecektir.
İngilterenin İmparatorluk riyaseti her gün bir az daha Îîinleren imtihanlar ektedir.
i
lîz oyununa âl ' ( knakla ktiham • r.
Suriyelile : şüpheye düşüren ikin i nokta İngilterenin Orta Şarkta ’i ürkiyenin reisliği altında bir blok vücude getirmek ister nesi idi. Çünkü Tür viyen n Irak ve Ürdünden sonra diğer A p met. >ketlr:;!c dr u yolda ittifaklar akdederek bu b okun başına geçeceği r /ayetleri dolaştı. Halbuki Arap m, nleketleri kendi a. daı ıda anlaşamıyorlardı. Haşimiler Ar; memleketimi inin basma geçmek istiyorlardı. Suriye Ha .iL-rlc- Tüı- -.iyenin an şniasını hoş görmedi.
Hariciye . ff.ı-.ın Mı! -t Meclisinde Ürdün
anlaşması hal i izahat verirken :»u şüpheleri ortadan kaldırmağa r İ n m- :.k-kr: aıa nda akdedilen anlaş-
manın hiç kiı ■ • karşı tecavüz; m mahiyeti olmadığım belirtti ve CffiT'-r devletlerle d? bu yolda andlaşmaiar imz3 etmeğe hazır : ' ığ-jmuzu bildirdi.
Bu izaha m iyedir: ı tatmin et; ıişse bile, Irvgilizlerin kurmayı tasa-- -•tikle:; .■
külüne imkan n.unak tak
Ara|L.
Bir Mızıj- ize: inin rivayetine ^Şre Ingilizlerin kur-kesine ^a- ctrne( üzere
kurmuştu. Fakat bu birliğin siyasî, iktisadi, hatta askeri hiç bir hedefi ve müşterek mesnedi yoktu. Coğrafya bakımın-|dan da çok dağ.nık bir halde bulunuyorlardı. Bu mah/tarlaı
un
\rap blokunun teşek-bidir.
ı Birliği dağılıyor
yetmiyormuş gibi Arap hükümdarlarından her biri bu birliğin başına geçmek hevesine kapıldı. İngiltere Crdün kralı Abdullahı başa geçirmek istiyordu. Arap memleketlerinin en büyüğünün başı olmak itibarilc kral Faruk ta riyaseti kimseye vermeğe razı olamıyordu. Hicaz kral- ibnissuud birlik riyasetine kendisinden başka kimseyi lâyik görmüyor du. Bu yüzden aralarında bir geçimsizlik ve bir anlaşmazlık vardı.
Filistin meselesi Arap memleketlerini birbirine düşüren ikinci amil oldu. Arap memleketlerinin bu meselede müşterek bir cephe alarak ■ ilistinde bir Arap zaferi kazanmalar: ve ou surene Arap iiğğinin icabında İngiltereye karşı bde kafa tutacak kadar vvetli olduğu ispat edilmiş olacaktı. Halbuki Arap birli u celâdeti gösteremedi. Filistin meselesinin halline yare edemedi.
En mühim en* >larak th ortaya atılan büyük Suriye fikrinin Suriyeyi kı ılandırmiş olması ve onu Arap birliğinden soğutmuş c ısıdır. Şimdi bütün Arap matbuatı Arap birliğinim (eh ye girdiğinden bahsediyor. Heie Türkiye Ürdün anlaşn- bu bahsi tazelemiş bulunuyor.
Ingilteredeki buhran
lr.gilterede ya günlük hayal nı değil memleketin bütün İktisadî, sinn ıtta siyasi hayatını altüst eden bir kömür buhrânı var. ■ denberi bütün dünyaya kömür ihraç eden ve dünyanın zengin kömür kaynaklarına sahib bulunan İngiltereye ı Idu? Kömür buhranı fabrikaların yananı işliyemez bir le soktu. Büyük şehirlerde elektrik sarfiyatı kısıldı. Ev verilen kömür azaltıldı. Otel lokanta ve saire gibi umur erlerde kömür ve elektrik sarfiyatı tahdid edildi. Bu ple bütün hayat sarsıld-. Muhalifler, bu vaziyetten istif ederek hükümete hücuma geçtiler. Bütün bu buhranu esuliyetini hükümetin aldığı sosyalist tedbirlere yüklem» dediler.
Halbuki bu b inin sebebi şudur: Harp boyunca kömür madenlerinde ışan işçilerin gündeliklerini arttırmadılar, çalışma şartl ı düzeltmek için hiç bir tedbir alamadılar. Maden işçile n çoğu yavaş yavaş kendilerine başka
sahalarda iş aradı Bu yüzden kömür madenlerinde ça- , lışan işçinin mikdr ızaldı, yerlerine yenilerini getirmek te mümkün olmadı. ün İngilterenin senelik kömür ihtiyacı 250 milyon tondu Bu miktar kömür ç karabilmek için daha 100.000 işçiye iyaç vardır, işçinin azlığı kömür istihsalinin de azalman bu da stokların sarf edilmesini mucip olmuştur. Son ayl 3 kış da her seneye nispetle görülmemiş derecede şidd olmuş ve nakil vasıtaları muntazam surette işliyememi işte bugünkü kömür buhranının iç yüzü budur. Bu yi :n hükümetin düşmesi beklenemez.
urrıyeıı
O-
memlekettir
—
Faşist
bilerde hıVöTrar?
İngiltere fakir bir
NAMLI profesör Ni hat Erim Ulus’ta
H it ler v$ Ll-.js-Lafında yapffln fa hggzdı-I.. Mareşal Mllrl
şist JB? iyat'na
yor
dir; dal galı tenkit nKnek bir Lüst >hlıktır.» »Uttuk faştsUcrınr" ..Mussolini ■
letdir; Mussolini hatadan ınünczuhüii, dumclcıi ■ ne benzetiyor.
Sanki faşistlerin Mussolini için kullandıkları, ûDu ce» ve Hitlcr için kabul etlikleri. «Führer» in tür’: çe karşılığı olarak, «Milli Şef .i tabirini onlar bulma mış. faşizm edebiyat ni bu memlekette onlar icat ve tâtbik etmemişler gibi...
J
Diişiinryas^: Prensipler adına hükümetin güttüğff milli menfaat poÇtikasına, bizdtfde böyle hücum şdsn bifmu-ı nice o tır ?(
L /
üs: vaziyetimiz de ijDrtada erazi ilhakını yasak eden bir Atlantik beyannş^peiî vardı ve bu beyanname I Ocak 1942 Birleşmiş milletler beyannamesile teyit edilmiş ti. Hatta 1945 yılındh Cumhur Başkanı Truman. dış siyasetini anlatan Donanma günü nutkunda («Biz dünyanın hiç bir tarafında bir santim topıak istemiyoruz» demişti.
Halbuki. Amerikanın Pasifik adalarında istediği şey. ne suretle ifade edilirse e-dilsin, hangi şartlar altında hangi eraziye ait olarak gösterilirse gösterilsin, bu teklif, bir ilhak teklifinden başka bir şey değildir.
5|*(sa zava,l|n|n encam
New Repu^Adlı Ameri®) jnecmuaj^ffl^^H
/ > 1
hükûtneti^Bil Zâma^nclu ki. bBj
ITleskilâl d-.ffl^^cmokrM* v» v.nh idiÇ
ya milletlerini hayrete düşüren bir teklifte bulundu, P^ifü^Miushall. Çarojine, Ma ■rians adaları üzerinde mutlak hâkimiyet tesis etmek istedi. Bu adaların Amerikanın birer cüzü gibi Amerika tarafından idare edilmesini teklif etti. Amerika bu adaları stratejik sahalar telekki ettiği için bu teklif lastik veyâ reddedilmek üzere Birleşmiş milletler Emniyet konseyine gidecektir. Fakat, Emniyet konseyi bu teklifi ister tastik, ister reddetsin, Amerika fetih hakkına dayanarak, bu adalar üzerindeki hakimiyetini muhafaza edecektir.
BİRLEŞİK Ameri -kîıdan yapılacak iştikraz işini görüşmek Çizere Vaşinglona giden Lord Krynes, Londraya avdetinden pek az sonra ölmüştür. Lord’un ölümün den evvel söylediği son siyasî sözler şunlardır:
«■Biz artık fakir bir millet olduk. Dış işleri bakan lığımız bu hakikâti iyice bellemelidir; ve dış politikamızı buna göre ayarlayıp k-smalıdır». Başaramı-yacağımız muazzam fikir -ler ve plânlar peşinde koş mâktan artık vaz geçme -liyiz.»
u
j
Comments (0)