Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi

Sene: I — Sayı: 3
Sahibi ve Neşriyat Müdqrü:
Mehmet - Ali Aybar
Posta kutusu. 486 İstanbul
HÜR
Cumartesileri çıkar haftalık siyasî gazete
Gelecek sayımızda:
Gazetemiz dizildikten sonra bir mektup ve bir yazı aldık. Bu mektupta; «Hakikat-
leri efkân umumiyeye bildirmek için yalnız «Hürse güveniyoruz», deniliyor. Bu yazıyı gelecek sayımızda âynen neş-

redeceğiz.
-J
FİKRÎ HÜR * İRFANI HÜR * VİCDANI HÜR
İstiklâl savaşları Türkiyesine yaraşır bir dış politika istiyoruz
Mehmet - Ali AYBAR
nin tahakkukunda bir vasıta gibi kullanmak istiyen bütün yabancı talepler ve menfa-atlar karşısında da—bunlar açık olsun, sinsi olsun; siyasî olsun, iktisadı olsun; Şark -dan gelsin. Garptan gelsin--aynen duyulmasını vç gösterilmesini amir olan politika* dır. Türkiyenin dış politika rotası Türkiyeye göre ayarlan rr .
Sak-n Halk Partili gazete çiler mugalataya kalkışma smlnr; ve demesinler ki: «İngiltere bizim müttefik taifedir; Rus tehlikesine kar>ı onunla işbirliği etmek b politika zaruretidir.» Çünkü eev» beny^ deriz ki, işbirliği baş): ( eydir; teslimiyet de baş a Kaldı ki, bir Rus tecavüzüne uğradığımızda. İngiltere ıasil olsa bize yardım ede- ek t &r; yardım etmek zo-rundadıfl Çünkü. İmparator * lukLr nı giden yolun, Türk boğ . .d ’ rmdan kesilebilece -ğini İnçlere pek âlâ bilir.
C H. Partisinin Ingiltere-ye (abi bir politika güttü -gü. söz götürmez bir haki * kattır. Zaten C. H. Partisi züna m darlan bunu gizlemi -yorlar. Bizzat Pârti başkanı Saym Cumhur Reisi İnönü, I Ka«. m 1945 de irat ettikleri uz m bir nutukta şöyle buy u muşlardı: «Almanlar ve Jap^nlar harp haline gir merniz yalnız müttefiklerin isteği üzerine olmuştur. Onlar için her hangi bir ehemmiyeti v&r idi ki. bizden bunu istediler.» Dikkat edili-yor d cipi mi? Harp hahn* yalnız nüttefiklerin itteği ü-zerine /e onlarca her hangi bir ehemmiyeti olduğu için girmişiz.
Şimdi bir de Atatürk’ün. Birinci Dünya harbine giriş tanımız hakiindaki §u lerin ı he’fı r avfeihm • umumi/r tarzıOLhul .... zaman şayanı Mkit olmak* tan kurtulamaEne ler millel harbi umumiye h mat rnücâdelB saminırn ve cM kamı veı !Uiştir. illayat ve memat mücadelesine karar vermek bir kimsenin bir hey’etin hakkı değildir. Bu. milletin bizzat verebileceği 'tarardır. Bu kadar büyük hâ disat. milletin karşısında emri vaki olarak bulundurulamaz. n
Bu mukayeseden sonra. C. H. Partisinin «istiklâl» anlayışında bir değişiklik olmadığı, bilmem hâlâ iddia edilebilir mi?
jfctfa'-
BİR HAFTA
Mareşalin şafaat ettiği
BU son harp yıllan i-çinde C. H. Partisi * nin takip ettiği dış politikadan da şikâyetçiyiz. Açık ko nuşalım- Bu politika istiklâl savaşları Türkiyesine yaraş • mıyor. Nasıl yaraşa*n ki. bun dan yirmi yedi sene ebvel bu topraklardan yabancıları. Türk olmıyan menfaatlan kovmak için kanını akıtan Türk milletine. C. H. Partisi bir Peyk politikası kabul ettiriyor. Dış politika rotamı zın Londradan ayarlandığı zehabi, gün geçtikçe kuvvetlenmektedir.
Dünyanın neresinde Ingiliz menfaati varsa, C. H. Partisi bu menfaatlann en ha -Taretli müdafii kesilmiştir: lıfeiltere Yunan tahtına bir kral oturtuyor; istediği bir hükümet kurdurtuyor; bu durumu silâhlı kuvvetle* riyle muhafaza ediyor. Ve Yunan halkı bu yabancı e-mellere, t pkı yirmi yedi sene evvel bizim yaptığımız gibi, silâhla karşı koyunca: C. H. Partisi, istiklâl için dö-ğüşen Yunan halkını değil, İngiltereyi. Yuna kralını ve hükümetini tutuyor. Ve işin garibi şudur ki, Ingiliz meb’-uslanndan müteşekkil bir tahkik hey’eti durumun bu merkezde olduğunu bir raporla tespit ettiği ve Ingilte-rede bu politikaya açıkça hü cu-m edildiği halde. C. H. Partisi onu Türkiyede tenkide .yeltenenlere Vatan haini damgasınt vuruyor. Mısırda. Iranda, Endonezyada; hülâsa nerede İngiliz menfaatleri yerli menfaatleıle çatşırsa, C. H. Partisi daima Ingiliz-lerden tarafa çıkıyor.
Fakat daha kötüsü var. iş İngiltere ile bitmiyor, İn -giliz ijanlanna kadar iniliyor C. H. Partisi, yüzlerle, binlerle Mehmetçik kanır.ı meş’um bir hil’at gibi sırtında taşıyan Ingiliz menfaatlerinin aylıklı müdafilerine. olmadık teşrifat yaptırıyor.
Ve bir taraftan da Anglo - Sakson sermayesine kapılarrmız ardına kadar a-çılıyor. Hani şu yirmi yedi seneden beri sömürücülüğün den kurtulmak için didindi* ğimiz ve her kurtuluşta bayram ettiğimiz yabancı serma ye tahakkümü...
Hayır! İstiklâl savaşları Türkiyesine yaraşan dış politika bu değildir. Ona yaraşan dış politika, haksız Sovyet istekleri karşısında gös -t er M en haaasbğın, duyulan infialin, bizi kendi emelleri-
muvaffakiy etsiz kumandanlar kimler?
Mareşalin Beyanatı
Sayın Mareşal Fevzi Çakmak bu hafta yine iç politika meselelerinin sıklet merkezi oldu. İçişleri Bakanının Meclisteki beyanatından sonra; C. H. Partisi Mareşala karşı umumi bir taarruza geçti. Ankara ve İstanbuldaki parti cerideleri başka başka tabiyeler kullanarak Mareşali çürütmek vazifesini üzerlerine aldılar. Bir taraftan da Anadolunun en uzak köylerine kadar Mareşalin kızıllarla işbirliği yaptığı haberinin uçurulduğunu duyuyorduk. .Anlaşılıyor ki. C. H. Partisi ilk kararlaştırdığı taktikte muvaffak olamayınca, yani Demokratlan Mareşalin arkasından ayıramaymca; bu se* fer her ne pahasına olursa olsun Mareşali saf harici etmeğe azmetmiştir. Bu vaziyet karşısında sükut etmek doğru olmazdı. Sayın Mareşal bir demecde bulunarak efkârı umu-miyeyi bir kere daha aydınlattılar.
Sayın Mareşal, bu beyanatlarile bizlere esasen bildiğimiz hakikatleri bir kere daha tekrarlamış oldular. Şöyle ki-Koıuumst ve kızıl Jgelimeleri bizde hain ve ratılmış mânalarına geldiğine göre, Sayın Fevzi Çakmağın komünist olmadığını, olamıyacağın bütün bu tözlerin Q H. Partisinin acemice bir propag. ndas-’ndan ibaret bulunduğunu esasen biliyorduk.
,^at ,bu beyaı••»tlarile bize bazı bilmediğimiz şeyleri de öğğrettiler; dahî doğrusu bugüne kadarÖ bilmediğimiz.
>
VAROLSUNLAR!
Amerikıds okuyun s(-n( Irrtmtnlcn bir
Sevine ve İftihar «istiyoruz Hürriyet askıyla nin feryadını, dlinj mm ta öbUr otundan bize_
yortar. İstikbale Suiniyetle bakabiliriz artık H irriyetei gençlik fışkırıyor:
Ey! Atatürküı Cumhuriyeti emanet cttlfil ı
«Siyasetle u firar mı. talebeye yarn.nıaz» diyeni
Bu afyonlu »özlere kulak ummayınız. Her yerde! __
hUrrtyete rehberlik -tmJstir. Bu beyannameyi k lemv alan memleket evlatları sis kik olun, var olun.
aıuınmr aldık, .arpan kulplrrf-dnyurmaık Istl-
rençllk, sislere: ler çıkacaktır, okuyan rençltk
Son ay zarfında Birliğimiz azalan, ernıdi mevkii ikada rda^_bulunan Türk
birlere miharaa! 1>.,zı haberler
almnktarlrel* -
>ul hiç bit
-

ayat ve mel olduğunıM
len bilerek! aHayat

Türk iyeden,
■ hükümetinin
Demokrasi prensibiyle kabili telif olmayacak bazı ted-birlere mürar ıat etmelte öMiıguna j.,ir k,.-ı haberler almaktadırla..
Bu arada, demokrasi prensiplerini müdafaa eden gazetelerin hükümet tamhndhn fcnpaHJîîh.
bütün Eİllel£g bilinen bazı mütefekkirlerin tevkif edildikleri. ve muhalefet partilerini meşru teşekküller olarak tanımak «övle dursun, bu partilere intisap eden şahsiyetlere her türlü işken-ce edildiği öğrenilmektedir.
Hitler ve Musolininin faşist diktatörlüklerinde cereyan eden hadiselerden zerre kadar farklı olma-yanbu müstebîdane tedbirleri duymak, demokrasinin en büyük zaferini kazandığı bugün Amerikeda tahsil - >jetrn«j|fte olan biz vatan çoiuklanna son derecede elem vermektedir.
Iiirk milletinin hüjrijret vo demokrasi aşkjn.ı bütün valflarıyla "îtimacN edm (pfzler, fikir organlarını ezmek, Öğretmenleri, taifeleri tevkilMfibmek. te muhalif pintilere faalivet sahasını kapatmak gibi faşisU, karakterde olan bu^hareketlerin Itfakiyedeki çok ufak bifl ekalliyet tamundan Türk milletinin asıl afr zusu hiflfına yapıldrglqnhmnz. H
Bifflğimizl Türkiye*'Cumhuriyeti hükûmetiffin. b’r bu demokrasi ılevhtarhjma soı
Şİni^dM pat ilan bütün gazetelerin mecmualar •®^Wıasını, siyi sı mM^u fl a rm derFaJst-mrst
masını ve muhalefet partilerine müsavi faaliyet haklan tanınmamı talep cder,_^_ ______
Bundan başka. Birliğimiz, örfi İdarenin yegâne sebebi olan fevkalâde ahval artık mevcut olmadığından dolayı. Cumhuriyet hükümetinin memleketin muhtelif mıntıkalarına ilân edilmiş olan örfî İdareyi derhal lâv etmesini talep eder.
Türkiyede bugün hüküm süren istibdat ve tethi? devam ettiği takdirde. Türkiyenin. Birleşmiş Milletler Organizasyonunda sulh ve demokrasi uğruna mücadele eden diğer milletlerle aynı masaya oturmak 'hakkı münakaşaya değer bir mevzu olacaktır.
Umumî Heyet Adına Reis Kenan Bayson
fakat milletçe öğrenmek istediğimiz hakikatlerin meviudiyeli ni de haber verdiler. Mareşal uzun beyanatlarına nihayet verir ken şöyle buyurmuşlardır: «Türk milletinin bana karşı beslediği muhabbet ve sevgiyi ben. harp meydanlarında askerce çarpışarak, sırf memleket ve vatan endişesile hiç bir te-ferrüt ve şahsiyet dâvası gütmiyerek, hattâ bir çok ahvalde muvaffak olamamış arkadaşlarımın kusurlarını yine memle-et sevgisi ile örterek temin ettim». Eski Bahriye Vekili İhsan Beyin Yeni Türkiye’de intişar eden hatıralarında da muvaffak olmamış kumandanlardan isim zikredilmeden bahsedilmişti. İsler islenmez Mareşalin bu sözlerde İhsan Beyin hâtıralar . arasında bir münasebet kuruyoruz; ve bir çok ahvalde muvaffak olamayıp ta. Mareşabn sırf memleket sevgisi-le kusurlarını örttüğü şahısların kimler olduğunu merakla
soruyoruz.
iyin Fevzi Çakmak bir de beyanatlarında hesabı gö-rülnu miş silâh mübayaal arından bahsettiler. Cami Baykut haki ndaki isnatları yalanlarken: «Ben harekâtın başından Uuguııe kadar öyle bir hâdiseden haberdar olmuş değilim. Yalnız Avrupaya silâh müba zaasına giden ve onun hesabını vermiyen iki kişi bilirim 1 ougün bir tanesi Hal Partisinde nüfuz sahibi bir zattır, diğeri de ölmüştür. Bunları divanı harbe sevketmiştim, fakat sonra mebus seçildikleri için hakla rmdaki taibat durduruldu ^uyurdular.
Bu zadarrn da kimi ılduğğunu öğrenmek isterken, evvelâ Istanbulda çıkan 1 Halk Partili gazete, sonra da bizzat Saffet Ankan, merakımızı tamamile tatmin etmemekle keraber, Mareşalin im ıtiği şahısların kimler olduğunu bize haber verdileı. Boyl öğrendik ki. Mareşalin divanı harbe sevkettiği ve sonr( i n mebus seçildikleri için halda-nndaki takibat durdurulan b ı iki zat; eski bakanlardan Saffet Arıkanla rahmetli Nu Conkerdir.
Saffet Ankan, kazetelerde çıkan cevabında Mareşalin ima ettiği şahıslardan bh ı kendisi, diğerinin de Büyük Milet Meclisi başkan vekillerinden Nuri Conker olduğunu söyledikten sonra hâdise ha) kındâ şu malûmatı veriyor:
Saffet Arıkan ve Nuri Conker
«1920 senesinde M( ıva elçiliğinde ataşemilıter bulunduğum sırada silâh mübaj &a etmek üzere Almanyaya gön derilmiş, orada âyni vazile ile bulunan Nuri Conkere mülâki olmuş. Almanya mağlûp ve itilâf devletleri komisyonlarının kontrolüne tâbi bir du jımda olduğu için, bilhassa silâh mübayaası gibi işler çok müşkülâtla başanlıyormuş. Aramışlar taramışlar, nihayet direktör Bruhl adında bir zat bulmuşlar ve itimat ettikleri bu zat vasıtasile mubayaaya girişmişler. Sonra bir de bakn . hır ki, bu direktör Brühl efendi dolandıncnın biridir. Olur a Cenabı ha’: kimsenin basiretini bağlamaya gelsin. Derker etendim orada mahkemeye baş vurmuşlar ve silâh parala-ın: orada bırakarak bir mahkûmiyet ilâmile memlekete dönmüşler. Millî Müdafaa Bakanlığı işin tahrikini bir komisyona havale etmiş; komisyon bir rapor vermiş; rapor. Millî Müdafaadan Başvekâlete, oradan da Büyük Millet Meclisine gönderilmiş... Hattâ bu arada Terakkiperver fırka grupunda da mesele incelenmiş ve nihayet «Saffet ve Nuri Beylere tevcih edilecek bir mes’uliyet olmadığı kanaatinde bulunularak) mesele kapanm’ş gitmiş. Artia
..........-—e —— - V
istiklâl Savaşının afur yükü altında milletin dişinden tımağm-dan artıtcbgı paralar da gitmiş... Saffet Ankan gazetelerde | Jçkan cev«ftpda: «FilMlki
dincilik yüzttpden ziyan c
Vs,
,1
J
Üıekika devletin bir kısım patası dolandırıcılık yüzünden ziyan olmuştur ve bundan en çok eza duyanlar diı dahi' çok Saffet ve Nuri Beyler olmuşlardır» dediğine göre bil işin de esasen kefareti verilmiş demektir.
Eski Millî EğHînrı Bakanı
Bçy anatın H»lk Partililer arasında husule getirdiği kaynaşma bununla bitmedi. Mareşalin; »Komünistlerin serbestçe faaliyet göstermesine müsaade ve müsamaha etmişlerdir. Senelerce bu tahriklerin mekteplere ve köylere kadar yerleşmesi için resmi müzaheret göstermişlerdir» demesi üzerine; bu söze eski Millî Eğitim Bakanı alındı. Haşan Âli Yücel Ulus'ta neşrettiği bir açık mektupla: Mevzuubahs olan Millî Eğitim Bakanının hakikaten kendisi olup olmadığını; desteklenen komünistlerin kimler ve nasıl desteklendiğini, ve hükümeti bu hususta ikaz edip etmeo'iğini Mareşaldan soruyor.
Meğer n imiş şu Halk Partisil Neler, ne cevherler varmış aralarında. Bir beyanat, bakınız kaç kişinin karanlıktan başlarını kaldırmalarına sebep oldu. Sayan Mareşal, bu sorulara ve bu açıklamalara cevap verecek olursa daha kim bilir ne öğreneceğiz. Fakat bir de şu muvaffak olmayıp da Mareşalin şefaat ettiği kumandanların kimler olduğunu öğrensek...
Sayfa: 2
HÜR
Gazeteleri Okurken
I
Türkiye bir cennettir, Cennette ise Hürriyet lüzumsuz
C. H. P. nin Ulus’taki sözcüsü Falih Rıfkı Alay Avrupa harabeleri ortasında yap tığı tetkik ve Türkiyede geçim darlığı bulunmadığını ispat edecek deliller toplama seyahatinden dönmüştür. U-lus’un 7 Şubat 1947 tarihli sayısında çıkan bir yazısında Ingiltere. Fransa. İtalya, ilh.. gibi memleketlerde geçim ve iaşe vaziyetinin berbadın ber badı olduğunu söylüyor. Is-viçrede ise bu hal büsbütün almış yürümüştür. Meselâ. Ccnevrede etin kilosu 17 İsviçre Frangı, yani 1139 ku nıştur. Oysaki, 1947 Türki-yesi Avrupa kıtasında hem kışın ısınabilen biricik memleket. hem de en ucuz yenip içilen bir diyar. O halde Türkiyede bir geçim ve iaşe buhranından bahsetmek aşa' ğılık sokak politikacılığıdır Bir İsviçre gâzetesinin yazdığı gibi. «Gerçi harp görmedik. para kazandık, rahatız. Fakat bütün etrafınvz düzülmedikçe* ve karıştıkça bu bahtiyarlığımız nasıl devam edebilir.» Türkiyede de herkes böyle düşünmeli. Sözün kısası. Falih Rıfkıya göre Ziya Paşan’n meşhur beytini birlikte düzeltelim:
Diyarı Türkü gezdim saraylar, kâşaneler kördüm.
Diyarı küfrü gezdim hep açlar. viraneler gördüm.
O halde, Türkiyede bir re jim buhranından, büriyet buh ranın d an bahsetmek, meni leketi zorla buhranlı imiş gibi göstermeğe çalışmak, bir kin. hırs ve menfaat politi -kası yapmâk ve kir suç işle' mek olur. Hüriyet misakı vesaire gibi zorlamalar boş gevezelikten ibarettir. Millete yalan söylüyorlar, Milleti aldatıyorlar.
Falih Rfkıdân elbette ki millî menfaatlerin lehine ko*’ nuşmarnı bekliyemeyiz. Müsaadeleriyle söyliyelim ki. Milletten hakikati, acı ve korkunç gerçeği saklıyan bi2 zat kendisidir. Onun kışın ı-asnryor. ucuz yiyip içiyor dediği Türkiye topu topu bir buçuk milyonluk Türkiyedir. Bu bir buçuk milyonun ise kuyük bir kısmı karaborsacı, geri kalan* da bunlarla sıkı münasebet halinde bulunan türlü meslek mensuplarından mürekkep bir zümredir. Bun lar. geri kalan on altı buçu’c milyonun sefaleti üstünde yükselen ulu servilerdir. Memleketin taze kuvvetle * rini temsil eden bu on altı buçuk milyonun günlük ka zancı vasati 3 lirâdır. Resmî hesaplara göre bir kişinin insanca yaşamak için - hayvan lar gibi değil ' günlük mas • rafı İstanbul ve Ankarada 7.5, Anadolunun türlü yer -ferinde 5.5-6 liradır. Şimdi Falih Rıfkıdan soruyoruz: niçin Milleti aldatmak ıhti * yacını duyuyor sunuz? Bahsettiğiniz Türkiye, harp yıllarında cephelerde döğüşeıl insan kitlelerinin ciğerlerini söküp servet yapân îsviçrc-nin benzeri olan sizin bir bu* çuk milyonluk Türkiyeniz
midir? Yoksa aç, sefilin se -fili, yaşamak için türlü ah -laksızlığa ve fuhşa sürüklenen. veremli, sıtmalı, saz be' nizli, inliyen, yersiz yurtsuz, yalnız Istânbul gibi bir şehir de 30.000 sefil ve serseri çocuğu olan bizim on altı buçu’c milyonluk Türkiycmiz midir? Bu on altı buçuk mil* yonun zararına çal'şan, ve açlığına ve sefaletine gülen bugünkü İktisadî rejimin te meli buhrandır. Hürriyet mi-sakı. Polis vazife ve salâhiyetlerini ve Anayasaya aykr rı kanunları kaldırmak arzusu, vesaire vesaire, bu açlık buhranından doğmuştur ve Milletin isteğidir. D. P. ve Mareşal bu on alt: buçuk mil yonluk asıl Türkiyenin insan gibi yaşamak haklarını sadece destekliyorlar, o kadar. Bu isteği gevezelik saymak aşağılık politikânm ta kendisidir. Demek kî. mîllete ya lan aMalan
siz ve iktidardaki C. H P. d ir. Türkiye bir cennet de ğil. seyri insanın içini sızlatan bir harabedir. Bu tıaıa be oıt.ı ında, İstanbul şehr; de olduğu yer yer görünen yeşil sahalar sîzlersiniz. Bay Falih Rıfkı,
Türklüğü Tahkir
Cumhuriyet gazetesinin 23 ( ; 1947 tarihli sây-sında
Nad r Nadinin bu adlı bir kaş -nekalesi var. İstanbul Ü ni ■'"sitesinde Sanat tarihi okutan yabancı bir profesör Tiı: Sânatı hakkında bir ki-t p yazmış, MÜlî Eğitim Bakanlığı da bu kitabı basmış. O profesör bu kitabında Türk sanatırvn Ermeni sanatının bir taklidi olduğunu söy lü yormuş. Bizim sanât tarihi m -hassısı geçinenlerimiz bundan alınmışlar. Baş mu-harrir mera’c edip kitabı aldırmış, okumuş. Neticede mü t eha «ıslarımızın haklı olma* dıklân kanaatine vannış: Pro fesör, Türk sanatının değerini gösterdiği gibi, bu sanatın başka sanatlardan, ve kendi komşusu Ermeni sanatından neler aldığın* kaydetmeği de ihmal etmemiş. Cemiyetler araş ında kültür alış verişi daima var olan bir bey olduğuna {öre, bundan daha tabii bir «ey olamar. Bu hıdwr •hücumlarından dolayı baş muharrir bu mütehassısları yeriyor, bu hareketlerini çir* kin Luluyuı. L_-_L meryFaklı. U»kin, biı yı ıfnutmu^^p da ştı tap ta 5oyl(t0ftnleri iyice OİCtv yup anlamfokn, bir tek hok tayı ele al|Bk, bu eser^Biı «Türklüğü Jİhkir» diye şahlanıp yay jŞy koparanlara, o profeaöıgp(Ben bir ilim â-damı olarak bildiğimi dili* min döndüğü kadar anlattım. Ya siz kendi sanatınız hakkında İlmî değeri olan bir tek sayfanızı bana gösterebilir misiniz? » dese, bizim mütehassıslar acaba ne vab verirler? Cahilliğin dında pusu kurup, bilgi emek mahsulü her esere çelme takmağa çalışan bu zat» larrn yabancı bir profesör karşısındaki bu vaziyeti asıl «Türklüğü tahkir» olmuyor mu?

Uuıuı-İr nokta-şl ki M-

ce-
ar
ve
HAFTANIN VAZI/I
Okuma, yazma düşmanı bir Millî Eğitim Bakanı
abahaddin Eyüboğ- yolun bu yol olduğunu kaç lu «Okur yazarlar ve Köy enstitüleri» adlı ujun bir yazısında okumuş yazmış devletlilerle cahil halk arasın daki açıklığ n tarihimiz boyun ca kapatılamadığını söyledikten sonra sözü bugüne getiriyor, diyor ki:
«Türk inkılâbı, okur yazar lığı, yeni mânasile, çoğunluğa mal etme gayreti olar&k tanımlanabilir, Atatürk ve İnönü, Cumhuriyetin ilk günlerinde okur yazarlığ-n büyük kütleye, yani köylüye u-laşmâsmı, çağdaş bir millet olarak yeniden doğu«umurun şartı saymışlardı. Yeni devletin bu istikamette gittikçe artan gayretleri nihayet, okur yazarlarla köylüler artısındaki utanılacak ayıklığın yakın bir gelecekte ortadan kalkacağı-ümidini uyandırmıştır. Köy enstitüleri bu ümidin ta ken-
dişidir.»
Sabahaddin Eyüboğlu, o Icur yazarlığı büy k kütleye ulaştırma gayretinin bufcünün mühim davalarından biri olduğuna inanan tek inşân değildir. Bugünkü dünyanın bıi tün ileri fikirli İsınları, insan lığı refaha götürecek «lan


AHUH MECTIBI
U hafta. üzerinde en çok duruljŞfl I* meselelerden biri C. H. P. divâU
— EsgHMgıprensibi» hakkında verdiği karar oldu. Mili. Eğitim Bakanı Reşat Şe|n settin Siver ve Milletvekili Hamdullah Suphi Tannöver gazetelere beyanatta bulundular. Bâlçan, okul dışında, hususi şekilde din dersleri okutuiabıieceggım. yalnız teftiş ve murakabenin Bakanlığa ait bir i« olacağını t>fldırdi. Hamdullah Suphi Tnn-növer, hükümetle mutabık olduğunu, bîr llâhıvat Fâkültesi kurulması icın bir tasarı hazırlamaya memur edildiğini söyledi.
Bu beyanatlar, buradaki tarafsız müşahitler uzenna^aern^^tesı^aptî^BuTV lann mütalâasına gere, C. H. P. nin ne vazıyette olduğunu öğrenmek içı.n bundan daha canlı bir misal aramağa lüzum yoktur. C. fi. P? tam b'ir"irii3âl haTinoedir. 23 yıl, üzerinde en büyük bir hassasiyetle dur ığu prensipleri bugün birer birer devİT-mege başlamıştır. Yeni hükümetin ekonomi sehasında t. un bh* hb«p*alizm yolu takı-I be kar^nr verniğini, şinüBdiğaFbir pffÜısı*
bin yıkılması takip etmektedir. Hamd* -h Suphi Tannöverin gazetelerdeki beyan umı okuyanlar, bu memleketi ne türlü bir betiribeklemekte olduğunu gayet k anlıyabilirler.
p bir beyanname
mlBitin Sadak* Akşam nin II.Şubat 194/ fiyısındk çı’can Vş linde, İçişten •
I. M. M. ndekî İîeyanatı
Acaîp
Neci gazetesi tarihli « mel nın üzerine hâdiseleri aydnlat * mak için D. P. başkann Celâl Bâyann yayınladığı beyannameyi inceliyor. Muharrire göre: I. Meclis kürsüsünde yapılan beyanata, Meclis için de cevap verecekken, dışın* da bir beyanname ile cevap vermek acaip bir harekettir;
2. Beyannamede söylendiği gibi, komünist meselesinin D-P. yi şüpheli göstermek için hükümet tarafından ortayn atıldığ'nı söylemek hatadır.
defa söylediler. Geçen sene Londrada toplanan milletler arası eğitim konferansında. Birleşmiş Miletler delegeleri, yalnız Köy enstitüleri dâvamızla ilgilenmişler, köylüyü okutma, köylüyü kalkındırma yolundaki teşebbüslerimizi takdirle karşılamışlardı.Bu de mokratça hareketimizin zaman zaman başka ağızlar tarafından dâ desteklendiğini duyduk. Hür Fransamn en büyük şairlerinden Aragon Unesco’nun tertiplediği konferanslardan birinde aşağı yu kan bu bahse temas etti; kültürü mümtaz bir sınıfın eline veremiyeceğimizi, onun bütün insânların malı olduğunu söyledi. Bunları duydukça kendimizin de dünyanın gidişine ayak uydurmaya başla mış bir millet olduğğunu düşünüp seviniyorduk. Belki de yakın bir zamanda milletim:-ıi muasır medeniyetler seviyesine •. kselmiş görecektik. Gel gelelim 5.2.1947 tarihli Vatan gazetesinde şöyle bir haber ok dufcî
«Millî Eğitim Bakanlığ* Koy enstitülerinde bundan böyle yalnız mektep kitaplanrvn o-

D. P. nin, en son neşrettiği bey. nn.ı- I me, burada konuşulan mevzulardan biridir. D. P. bu beyannamesinde, parti k ırul-duğu kündenberi demokrasi sah ası nd --a küçük bir adım Atılmamış olduğunu bu sahada en küçük bir emarenin dahi kendini gösteri. dkten uzak olduğunu kabul etmekte. buna rağmen alınacak kararların gelecekteki hâdiselerin mâhiyetine ba- lı bu I u ndu ğu o ild iri I mek t e(lir.
Burada söylendiğin î göre, her geçen gün. partiler arasındaki uçurumu biraa daha derinleştirmektedir. C. H. P., D. P 'i harekelini, azlığın çokluğa diktası olarak vasıflandırmakta, tutulan yolun memleket için ancak zarar getireceğini ifade etmektedir.
D. P^i*e kamşishk^in'-r 'oAiyor.
ANKARALI
ri hüH&ıetin demokra-üye memle'q®e yer jfcriyor görü nüp partirer kunlmasınA mü* ade ettiği rinden ba.şh»ya-ıc rak, C. H. P. nin seçimle! ..j sırasında m^Rrtin ne tamfa döndüğünü görünce, J.aha seçim sıras nda demokrasi* den tornistan ederek sırasile gazeteler kapatmak, örfi ida reyi uzatmak, bir yolunu bulup partiler ve tekrâr gazete* ler kapatmak, hürriyeti baltalamak. nihayet Mareşlli lc* kelemek gayretlerinin antidemokratik mânasını millete açıkça anlatmak istemiş • tir. Mareşali temizlerseniz, sır» D. P. ye, sonra da bü -tün milleti kapatmâğa gel* miyecek mi, sayın üstad?
3. Bu fftjyannameden nin Mtftşalle mutak^fat h linde (Mfflugunu öğr^jyo
4. Mareşalin solcu
münasAeti tevsi edildiğine gör«r4Öv^.-nir İle mü
tabakalı d A bu solcu unsur* Jarla mutabakata kadar varır. ı
Muharrire göre. D. P. beyannamesinin manas1 bu. Mümkün, böyle de anlaşılabilir. Dünyanın yuvarlak olduğu ispat edileli üç asm olduğu halde, hâlâ «dünya ö* kürün boynuzu üzerinde durur» diye ayak direyen sof -talar yok mu? Yalnız şunu söylemek isteriz ki. o beyanname. 1946 yılı başmdanbe-
kutturulmasına dikkat edilip diğer kitapların talebelere o-kuturulmasını menetmiştir.»
İlkin bir şâştık. inanmak istemedik. Böyle bir rivayet Abdiilhamit devrinde çıkmış olsaydı belki inarvlabilirdi. Ama bugün, Cumhuriyet dev rinde, bütün dünyanın demokratlaşma yolunda dolu dizgin ilerlediği bir zamanda bu habere nâsıl inanılır? Millî Eğitim Bakanlığının böyle bir karar vermesine imkân bulunmadığına göre safdilliği Vatan4gazetesine verdik. Ka baha ti, böyle bir haber uydurmanın «açmalığım fark edemiyecek kadar (gafil bir ıhabirle o haberi ciddiye alıp sütunlarına geçiren gaze te idarecilerinde buldu-. (Öyle ya, bu okuma yazma yasağını çıkaran bâkan ( bir ■ . imrük bakanlığı, bir - . leri but bir Dışişleri bakanlığı olsaydı insan yine biri an düşünürdü. Ama değil. Milli Eğitim Bakanlığı, yani tek va zifesi milleti okutmaktı > ibaret olan bakankkl Tak mân madik, inanmadık arı..: arkası da çıkmadı. Hab- uydurma olsaydı, elbet' bir yalanlayan bulunurdu l-(ter
istemez inanmhk zorunda kal dik. O sırada başka bir yazr daha okuduk. Bu sütunlarda geçen hafta yayımlanan bu yazı Vietnam murahhas heyeti başkanının Fransada ver diği bir konferansın hulâsa-siydi. Konferana-çı La Pensee dergisinin 8 inci sayısında çıkan bu konferansında mem lekelinin sömürgeci Frandanın idâresi altında neler çektiğini. haltın rahat rahat sö-mürülebilmesi için okuyup yazma ile naasl cenkleşildiği-ni anlatıyordu. O yazıyı okuyunca kendi kendimize sormaktan kendimizi alamadık. Yoksa, dedik. Türk milleti der Millî Eğitim Bakanlığının sömürgesi mi oluyor?
Orhan Vefi
Kara kaplı
Sıkıyönetim kanundışı bir idare değildir
Buna dair bir istatistik gör medim anıâ, öyle zannediyorum ki, Türkiye dünyanın en çok Sıkı Yönetim ilân ettirildiği memlekettir. Fakat, buna rağmen Türkiyede Sıkı \ önelimin demokrat memleketlerdeki manası bir türlü anlaşılamamıştır. Bizde hâlâ Sıkı Yönetim kanun dtşradı ve üstünde bir idâre şekB sayılır.
Hayrrl Şunu iyice befliye-lim ki, Sıkı Yönetim de kanunî bir idaredir. Tabiî ahvalde cari olan ferdî hale ve hüriy eti erin takyit veya tntbî ke uğraması. Sıkı Yönetimin kanun dışı ve kanun üstü bir idâre şekli olmasını icap eh t irmez. Çünkü, Sıkı Yöneri -min ilân- için Anayasanın saydığı bir takım şartların ye rine getirilmesi gerektiği gF-bi. askeri mercilerin Sıkı Yönetim salâhiyetlerini kullanması için de, 3832 sayılı kanunun tahdit ve tayin ettiği şartların yerine getirtmesi lâzımd'r.
Anayasamızın 86 ncı (nad d es in d e ve Sıkı Yönetim ka nununun esbabı mucibe lâyi-hasında mevzubahs edilen şartlar tunlardır: Harp hali, veya hârbi icap ettirecek bir vaziyetin meydana gelmesi, veya isyan çkması. veysdıut Vatan ve Cumhuriyet Aleyhinde kuvvetli ve fili teşebbüsler olması...
Bu şartların taktire yer bıraktığı ve binaenaleyh tru götürür tarafı olmaları icap ettiğine göre, elle tutulur gözle görülür bir tehlikenin mev cudiyeti de şarttır. Şu hâlde Sıkı Yönetim Komutanlığı icrââtında bu hususlara riayet etmekle mükelleftir.
Amme hizmeti gören her makam gibi. Sıkı Yönetim l-daresi de icraatının hembım vermek zorundadır.
HÜR
Sayfa: 3
]
Şairde Hürriyet için mücadele eder; etmelidir
Victor
İTAPLAR, Hugo’nun 1802 yılında doğduğunu. 1851 de Fransa'dan kaçtığını, yirmi yıl gurbette yaşadıktan sonra 1871 de yurduna döndüğünü söyler. Bu büyük şair hayatının gurbette geçen günlerini 3 üncü Napoleon’a eşsiz hicviyeler, hürriyet davasına armağan e-dilmiş uzun şiirler yazarak geçirmiştir. Belirli bâzı sos -yal hedeflerin bir şiirin ör -güsündc nasıl eriyip kaybolduğunu. o şiiri nasıl amansız bir silâh haline ketirdiğini görmek, bu yaman işe akıl erdirmek için mutlaka Hugo’yu da okumak lâzumdır. Hugo. yençliğinde koyu bir dinci idi; hürriyetçi, hayatının doğru da bir çeşit olmuştur.
Victor Hugo. partili yazarlarımızın tersine, şiirin cl alabileceği meselelere sınır tanımaz. 1822 de Odes el BaBades hdlı şiir kitabına yazdığı önsözde, şiir alanına suıır tanımadığını söyledikten sonra «Bu kitabın yayın lanmasında iki maksat güdül muştur. Bunlardan biri edebî. ötekisi siyasidir. Ama ya ___________
zarm düşüncesine göre ikin- kaçtı. 1859 da yazdığı şu sa-
kıralc*. zamanla sonuna-sosyalı’st
rjlİNVADAN
____UABEI
H ııg o’ nun Hürriyet mücadelesi r
Bizde de buRÜn hürriyet uğrunda bir mücadele var Bu mücadeleye, her meslekten, her sınıftan vatandaşlar iştirak ediyorlar. Bittabi sanatkârlarımız, ediplerimiz, ressamlanmız; şairlerimiz amamda da hürriyet mücadelesine atılanlar çıkıyor. Halk Partisinin »anal alemindeki sözcüleri bu cereyanı da baltalamak İçin su tezi müdaf-ıa eder oldukır: (Sanat, sanat İçindir ve sanatkâr ancak sanatı icln yasar. Zamanının içtimai ve siyasi mescTcierlne karışmaz». Bu tekerlemeye güzel bir cevap olm-ası itibarilc büyük bir sanatkâr ve büyük bir vatanperver olan Victor Huan’nun Fransada hürriyet mücadelesinde oynadığı rolü anlatan bu yazıyı
'I
v
yerini haksızlığa
1852 yılmdâ Fransa topraklan dışında. Jcrsey'de, Viç* tor Hugo’nun da imzaladığı /man kesilen hükOmet, kanunları tanımıyor. Meclis se çimlerine hiyle karıştırıyor, halkın mutlakâ kendisine bo yun eğmesini sağlayacak her çeşit tedbire çekinmeden baş vuruyordu. 1848 ihtilâli erinden sonra geçici bükü mete bakanLk eden Louis Blanc-’ in da dediği gibi, «hürriyet Fransa’da ölmüştü, Avrupa'da ise tehdit ediliyordu. > Kurşuna dizilen, hapse atıian bir beyannameye göre, her ', ürlii sosyal gelişmeye düş -açık fikirli insanlar sayısızdı. İşte bu sıralarda ölüm listelerinden birinin başınâ kendi isminin de geçtiğini öğrenen Hugo, bir matbaa işçisi kıiı^.na girerek Belçika’ya
neşretmekte faldb «ördük.
Oktay Rıfat_______
bıraktı.
J
I bir
gös"

tırlar onun bu işe nasıl iman ve inatlâ atıldığın- 5 termeğe yetecektir sanıyoruz: «Eğilmez, mutlak, ebedî bir karşı koyma; Fransa’nın bugünkü durumu karşısında ödevim işte budur. I Vicdanımla baş başa verdi-] ğim bu karardan dönmiye-rek sonuna kadar gurbetin | hürriyeti içinde yaşayacağım. I Hürriyet memlekete dönünce ben de dönerim.»
Hugo, sabahlan çok erken kalkar, akşâmın geç saadarına kadar şiir yazarmış. Buna bakarak ontın. şiiri kafa gücüyle başarılan. emekle' meydana 'getirilen bir sanat saydığını söyliyebiliriz. Hugo, sanatını gerçekten biliyordu. Şiirin icâplarıyla sosyal faydayı ustaca birleştir -me'c gibi oldukça çetin biı işi örnek almaç* k şekilde ba şarmayı da bilnnişti. Gurbet

cim. zaten birincisinin bir ne-ticaridir.» Odes et Ballades, Hugo’nun ’ik şiir kitabı oldu ğuna göre bu büyük şairin şiiri, politikadan hiç bir zaman ayırt etmediğini söyli * ye₺3iriz- Bunu söyledikten lonra da Hugo’ nun yirmi yıl gurbet kahrı çekmesine bep olan çetin hürriyet vaşma geçebiliriz.
Viçtor Hugo. 1 848 lâllerinden sonra
Millet Meclisine üye seçildiği zaman Büyük Napol^on un yeğeni de bin bir hiyleye baş vurarak bu meclise üye •eçümişti. Çok geçmeden de iktidarı eline aldı. Memlekette büyük bir haka'zlık, görülmemiş bir baskı havası asm eğe başladı. Hürriyet ye rinl hürriyetsizliğe, adâlet
se-sa '
ihti-Fransız
r
e
■n
ğine bir türlü akıl erdiremi yorlar. Genç din âliminin belâgati, aç ve susuz bir toprağa Allahı'. rahmeti gibi yağacakmış... Aç ve susuz halkın ATİ ahin rahmetinden evvel toprağın bereketine muhtaç olduğunu niçin bir türlü düşünmüyorlar? Bu âaırda büyülenmek değil, bilmek ve
J ogrehmet* îstîyoruz. Ftem-1 sayın Hamdulah Suphinin bu parlak fikirleri niçin Atatür’c devrinde müda
günlerinde kaleme aldığı Les Chatiments sahifelerinde ayaklanmış bir heyecanın za man zaman duygu, düşünce, nasihat, ibret gibi unsurlarla liuynaşarhk sel halinde aktığı görülür. Halbuki Hugo, heyecanlanmak için zaman bek Üyen bîr ilham şairi değildi. Şiirlerini sabah sabah masasının baş na geçerek, Fransa’nın başına belâ kesilen bir despotu saltanatıyla beraber devirmek, memleketine tekrar hürriyeti, cumhuriyeti getirmek amacıyla yazıyordu. Böyle olunca Les Chati* ntenfs sahifelerinde çeşitli unsurlarla birleserek sel gibi akan kesintisiz heyecanı, ustalığın, sanatı iyi bilmenin bir sonucu shymak zorunda ' yız. Hugo, şiirin her çeşidini biliyordu, her çeşidini deniyordu. Bazan alay ediyor, halk ağzından büyük, ölçüde faydalanarak bizim tekerlemeleri ardıran şarkılâr yazıyor, bazan küfrediyor, bazan I. Napoleon’un büyük -lüğünü belirterek, 3 ncü Na-poleon'un cüceliğini, bacak -sizliğin meydana koyuyordu. Herhalde şürin işe yarar, hayat kavgasında ön safta sallanabilecek bir kılıç olduğunu ta çocuk yaşta ânlamı.ş* tı. ( Sanatla halk» adlı şiirinde:
Ingilterenin Polonya sefiri niçin geriye çağırıldı ?
protestoda bulunmasını ön-liyccek bir tarzda hareket e-deccğini ümit etmekledir.
Ingilterenin Polonya sefiri M. Victor Cavendish. Benti-nck. Varşovada gizli tethişçi teşkilâtı casuslarının davası başladığı bir sırada uçakla Londraya gitmiştir; davanın ilk safhalarında maznunlar heyecan verici ifşaatta bulun muşlardır. Maznunların ifadelerine göre, İngiliz sefiri, bu teşkilâtın ele başılanndan biri olan suçhı Kont Groc-holski ile uzun zamandanbe-! ri sahsî münasebetlerde bulunuyormuş. '
İngiliz diplomatı, zevahiri kurtarmak üzere ve
»eçimler hakkında bi ermek üzere» 19
Londraya çağrılmıştır.
. .deti önlemek maksadilo filinde mevcut vesika la rı bugüne kadar neşretmemi olan Polonya hükümeti, İnadız ha riciyesinin sefirin çhğı .İması üzerine kendisinin resmen
resmen
ır rapor
Ocakta
Bir rt
ora, dı vurarak d anları
Allahın Rahmeti
amdullah Suphi Tanröver ‘H. P.
divânında varılan neticeleri anlatırken sözlerini şöyle bitiriyor:
«Düşünüyorum, Süley-maniyenin hariminde, bu vasıflarla konuşacak, genç din âliminin belâgati, huşu içinde toplanmış bir halkın kalabalığı üzerine nasıl dökülecektir. Aç ve susuz kalmış bir toprağa bu belagat Allahın rahmeti ei-bi yağacaknr.» , .... ,
F ■ taa etmediği de çayı su-
Şu hatipler bir garip a- aldir. Her halde yağacak dem oluyorlar vesselam, rahmetten
Geminin sözle yürümiyecc cak.
Sanat esir milletleri hürriyete kavuşturur Hür milletleri yüceltir.
Diyor, hem de ! ne ustalıkla, ne | söyliyor. Ama ne | Lı. çim
menin güçlı
I sizliği bu b
M
ınlde yağacak I c çekinmiş ola- | Ij
_______________
ne güzel, şaire esine yâzık ki, bir şiiri başka bir dile çevir-lüğü, hatta imkân' beytin tadını çıkar ■ anamıza engel oluyor. Bunu bildiğimiz içindir ki, Hugo nun Les Charimeı ayazaî -l ğı ön sözden sadece aşağıdaki sabrlan dilimize çevire-I rek yRTrmızv bitirmek iotiyo’ ı ruz:

«Memleketlerinde î çarda tehdide baş saltanat sürenler, vi( çiğnerken halkın eferd ist olduklarını san&nlar, d 1 etliklerini yapsınlar, adalet uğrunda, doğruluk uğrunda sava’ şan insan ödevini mutlaka tam man&myle yerine getir -menin yolunu bulacak: r. Kö tülük, ne kadar güçlı olursa olsun sadece boş yere çırpın’ mıştır. Düşünce, düşüticeyi boğmak isteyenin elinden da ima kurtulur, baskı .dtında elle tutulmaz hâle gelir, bir kalıbdan bir kalıba girer. Meşale parıldar; söndürülür, karanlıkla boğulursa m eşale ses olur, ses ise geceyle ör-tülemez. Konuşan ağ.'z tıkanırsa. ses ışığa döner. ışıksa tıkanamaz.»
Henry Wallac8 ve Terakkiperverler
Amerika Birleşik devlet -terinin eski Cumhur Başka -m muavini Henry Wallace, kendisinin bugün lideri bulun duğu Amerikan terekkisever-lerinin milletlerarası politika sini izah etmek için muhtelif mitinglerde bulunmak üzere lngiltereye davet edilmiştir.
Birinci daveti yapan New Slaterran and Nation adlı haftalık sosyalist gazetesi, ikinci daveti yapan da Lan-cashire ve Cheshire (Liver -poo!, Manchester, ilh.. sanayi mıntıkası) Sendika birlileri federasyonudur. Bu federasyonun reisi, işçi mebusu ve bugünkü hükümetin eski ticaret müsteşarı olan ElHs Smith’tir. M. Wallace her iki daveti de kabul etmemiş, lâ-kin, Biliş Smıthe e yazdığı bir mektupta, İngiliz dilini konuşan memleketlerde te -rekkisevederin «Üç P. ittiha di» nı, yani «Ligue pour le peuple, pour la paix et le progres. (HaBt, sulh ve terakki ittihadı) kurmaları i-câp ettiğini söylemiştir.
Nazi aleyhtarı oldukları için cezalananlar
Soltau’dâki İngiliz askerî mahkemesi, Soltau k Birleşmiş Bıçkı fabrikaları» şirketi işçi ve müstahdemlerine para cezası ve hapis cezası vermiştir.
işçiler ve müstahdemler. Ingiliz hükümetinin, müessese müdürlüğüne eski nazil er d en birini tayin ettiğini öğrenince işi bı-ra'tmağa karar vermişlerdi. Mahkemenin işçiler hakkın -da ceza hükmetmesine sebep. işçilerin verdikleri bu karardır.
- 3 -
Geri kalan 7 lirayı da k.c dekl ™lufta rocuja mnderir-İcrdi ve ay sonundu ne öküz, ne at, nejFe bir iSh topral «latiler ■ ■ tek metelik ellerinde kalmazdı. Çalışma tarzııjl gelince, bu. sâbflnn yeoarinden akşamın yedi buçuğuna kadar (y..nB saat öftle tatj»h,. riçl tam on İki saat sürerdi. Aksam oldu nuLlg’c böyle toz «Tak ve kan ter İçinde eve dönerler, yere, pis bir k#&in üzerine s»t0sllı uzanırlardı. Hepsi, yol üstündeki l.ıkkala basjBnuşlardı; ay Kın du ekmek karnelerini ona bırakırlar, her sa|M> İse glderkeKlm-lük ekmeklerini ve katıklarını (katık daima zeytin veya peyn& bir bw da softandı) alır, ay sonunda parayı to#WCa ona teslim adet lerdi.
Bütün bunları merakla dinlb' n ttenç köylü sordu: Acaba başka iç, daha kârlı bir İş yok muydu’
Cevap verdiler: Vardı, vardı amma bulmak zordu, tltlmas ls-IMdl. Fabrikada amelelik vardı. Orada insanın eline a5da altmış, yetmiş lira geçebiHrdi.Fokat fabrika dolu idi, başka ameleyi ne yap-sırtlardı?
İsmail sustu. Düşünceye varmıştı. Buraya gelmek için yola çık-madan evvel, rüyasında, kara gözlü, ay boynuzlu, altın sansı bir öküzün ufuktan kendisine doftnı gcldlftlnl görmüş, bunu hayra yor-muştu şimdi ayni öküzün ufka doftnı kuynıftunu sallıya sallıya ıdttiRİni, kendisinden uzaklaştığını görüyordu. Oda arkadaşları bl-r» dinlendikten sonra:
— Haydin, dediler, bir İki lokma bir şey yiyelim.
Yenecek şey belliydi: Beş on zeytin, yüz gram ekmek.
t.mail torbasın! açtı, orada İki büyük parça köy ekmeftl, bir MU içine sarılmış katı bir peynir, bir ufak çömlek de çalmapek-mre (bulama) çıkardı.

A
Ankara
Cevdet Kudhet SOLOK
— Hele bu akşam bundan yiyin, dedi; yol için almıştım yanıma!
Sekiz adanı, şehir ekmeğini bir yana ittiler, Ismailin köy ekmeğin! bölüştüler, peynir kırıklarına ve bulamaya bandılar, daha İlk lokmada ağızlarında bir köy havası duydular, hayale daldılar, geçmiş zamanı yiyormuş gibi bir hisse kapıldılar; boydan boya sürülmüş toprak, altın sansı buğday, dolu memelerini büyük torbalar gibi sallıya sallıya dolaşan inek, herşoy, herşey şu bir lokmanın içindeydi, ismailin kredisi birdenbire yükselmişti; hepsi ona yardım edebilmiye hazırlanıyordu.
—- Seni «Birlik» e yazdıralım, dediler, kafakâadın yanında mı? Bir karne alalım, sonra ekmeksiz kalırsın!
Ertesi günü onu birlik reisine götürüp kaydım yaptıracaklardı; ertesi gün pazardı, pazartesi günü de kendilerile beraber Ziraate götürüp iş istemiye kurar verdiler.
İçlerinden birkaçı yine sırtüstü uzanmıştı. Mideleri çoktanberi unutmuş bulunduğu bu eski gıdayı yadırgıyor, onunla boğuşuyor, gurulduyordu; fakat ruhları bu akşam aralarında uyanan o eski
u

dünyanın havasını hiç. y.uhrgamıyor; hepsi kendilerini buraya, şu altlarında katılığım hissettikleri boz rengi toprağa çakılı hissediyor, bîr dah . 'dönemiyecetoerım iyice sezdikleri köyün, o artık ebediyen ka .bolnn dünyanın, hasretini çekiyorlardı. Dokuz erkek şimdi nefes bile alnııya çeMJhiyor, hepsi susuyor, ufak odanın içinde hava gittikçe gerginleşiyordu. Nihayet fevkalâde bir şey oldu: Ömer, ne znmandanix*ri unuttukları bir köy havasım söylemiye başlamıştı; türkünün aralıkttır yerinde hep birden «Ah!» diye bağırıştılar. Bu çığlıkla bor.ılx-jr‘sinirler birdenbire gevşedi, nerdeyse ağlıyacakt»-lar. İşte tam bu sırada, açık duran kapının ağzında ev sahibi Ali '.Osman Çimen Köründü, etrafına işkilli işkilli bakındı:
Hayrola! Bir şey mi var? Ne bağırıştınız öyle? dedi.
— Köyf Köy! Osman ağa.
Diye cevap verdiler. AU Osman çömeldi, kapının eşiğine oturdu. Ömer sordu:
— Buyur, Osman ağa? Geceleyin sen buralara gelmezdin; bir iş mİ var?
— Sizden bir ricada bulunsam, acep yapar mısınız ola?.. Yarın benim oğlanı evlendiriyorum, kızı da ere veriyorum, bu arada küçükleri de sünnet ettirivereceğim. Düşünüyorum ki, acep siz, yann öğleden sonra, bizim avluda bir köy oyunu oynar mısınız? Hani köy usulünce bir düğün olsun dedik de! Burada kaç kişisiniz? Dokuz mu ettiniz şimdi? Yann öğle yemeğini bizde yersiniz. Damat zengin, üç küfe erzak getirdi. Yemekten sonra da... Olur değil mi?.. Ha?...
Gözlerinin önünde köy, bir oyunun ritmi içinde, dayanılmaz bir güzellik halinde artık elle tutulur bir şekil aldı.
— Olur, Osman tığa, olur! dediler. Geliriz. .Şehirden usandık gayri!..
Ev sahibi, memnun, çıkıp gitti.
(Devamı var)
(— Summer Wellesin fikri
Amerikanın eski D'.şişleri müsteşarı Summer \Vells, Yunanistan hâdiseleri sebcbilc verdiği bir beyanatta: a Yunanistan hürriyete kavuşmıyacak olursa, bu kıratlık bütün dün -yayı zehirliyecek» demiştir. i
HUR
Cumartesileri çıkar haftalık siyasî gazete


ABONE ŞARTLARI:
Seneliği : 500 kuruş
Altı aylığı: 250 kuruş Üç aylığı- 125 kuruş ilan: (Başbk konan) 20 lira
FİKRİ HÜR * İRFANI HÜR ¥ VİCDANI HÜR
Moskovada karşılaşacak görüşler
Mehmet - Ali AYBAR
Al* nü-için ko*
tanın-
rolü altında bulunsunlar. Ve Fransa, tngilizlerin Alman -yayı kalkındırmak hususun * daki 'gayretlerini hiç hoş karşılamıyor.
Görülüyor ki. Moskova konferans-nda dört büyükler Almanya mes’elesini başka başka noktaı nazarlardan müdafaa edeceklerdir. Mes’e lenin Avrupada kurulacak nüfus bölgelerde doğrudan doğruya alakâlı olduğu Aşikardır* Sovyet Rusya kendi nüfuz bölgesini garp Avı : pasının ta ucuna kadar götür m ek istiyor, istiyor ki, Orta Avrupada kurduğu oosyulist n z-'un şimal denizine kadar u ın. Buna mukabil İngiliz’e’, e Amerikalılar. Alman-y- hem iktisaden kendile* rine tabi olmasını, hem de b: ihtilâf halinde Anglo -Anı rikan ordularına bir ba* san-ı./c teşkil etmesini istiyorlar. 1
Er.insanın ise. Rhur ve Sd’ a bölgelerindeki talepleri yerine getirilecek olursa. Sov yet görüşüne iştirak etmesi m ah emeldir. Çünkü komü-nı • 'rin son seçimlerdeki ga-l( beleri hesaba kati masa bile. Almanyada İngiliz ve A-m r rikan sermayesinin büyük
NÜMÜZDEKİ Man ayında dört büyüklerin dış işleri bakanları Mos kovada toplanıp Avrupk sulbünün. hatta dünya sulhunüıı en çetin mes’elesi olan Almanya işini ele alacaklardır. Moskova görüşmelerinin kolaylıkla yürüyeceği zannedi -lemez. Dört büyüklerin Almanya ha’ckmdaki fikirleri birbirine hiç uymıyor.
İngilizlerle Amerikalılar, Almanyanın. Birleşik Alman Devletleri halinde parçalanarak kurulmasına taraftar görünüyorlar. Yine Ingiiizler ve Amerikalılar, bu yeni Al* manyanın şMısî teşebbüse yer veren sermayeci bir iktisat sistemine malik olmasını da istiyorlar. Bittabi bu ser mayeci iktisat sisteminde İngiliz ve Amerikan sermayelerine iyi «plasman» zemin -leri hazırlamak da, güdülen gayelerden biridir. Ve yine İngilizlerle Amerikanlar, manyada Komünistlerin fus sahibi olmamalar? kendi işgal bölgelerinde münist düşmanlığıle
mış partileri destekliyorlar; hatta, nazilerin gizlice hima" ye edildiği bile rivayet ediliyor.
Sovyet Rusya ise. Alman* ya m«-el«inde ₺amba,ka , « î «»Un*rnı»aı Fran
bir noktaî nazar müdafaa e-diyor. Bir kere «federal» bir Almanya kurulmasına taraf' tar değil,* o. merkezden idare edilen brr Almanyaya ta* rafdarıdır. Ve bu Almanyada sermayeci iktisat sistemi yerine, sosyalist bir systemin yer -almasını da istiyor. Bu nun için de, kendi işgal bölgesindeki komünist partiyi ve onunla işbirliği yapan sos yal - demokratlan tutuyor. Böylelikle Sovyetler, yarın, kurulacak Almanyada Ame ' rikan ve Ingiliz menfaatlart-nın yer almasına mâni olmak; ve Almanyayı kendi nüfusla* n altında bulundurmak istiyorlar.
Fransaya gelince: Onun Al manya bıkkındaki arzulan büsbütün başkadır. O, her şeyden evvel. Almanyanın ilerde tekrar Fransayı istilâ edecek, bir kuvvet olmamasına çal’şıyor.
Bunun için hirp sanayii Rhur’dan ve tutti edecdk brr sistem teklif ediyor. Fransa istiyor ki, Rhorr ve Saar bölgeleri Al-manyanın elinde kalmakla beraber, iktisaden muhtar ol »unlar; yani Frsr.sanın kont'
sanın işine gelmez.
Şimdi ne olacak? Moskova konferansında büyükler neticeye varamadan d ağıl a -c ıklar mı?
Moskova konferansının Al manya mes’elesini bir hal suretine bağlayıp bağlayamıya cağı şimdiden kestirilemez. Bel’: i bu konferansı mütea-tip. TrJS'İn-^r'SİÂtnhn Âl. kee'nîn buluşup (görüşmeleri îcabedecektir. Ve muhtemeldir ki. Almanya mes’elesini hal etmek için dört büyükle* rin bakanları daha bîr İlâç kere toplanacaklardı»'.
Bu günkii -vaziyete bakılacak olursa, ’Sösyalist bir {kti* sat sistemin^fcayanan frde -rai bir Almanyanın kumlma* sı, belki jMâfların ayrı nok. tai nazarlarını telif edecekler.
Nufuz bölgeleri siyasetine tekrardan dönülecek gibi görünüyor Avrupada Sulh
Geçen hafta Pariste kırk devlet mümessilleri ve murahhasları tarafından imza edilen sulh muahedeleri ile, ikinci Cihan Harbinde Almanyanın yanında harbe gjrmiş olan peyk Avrupa devletleri sulh devresine girmiş oldular.
Bu muahedelerin imzasından sonrâ Avrupa haritasında mühim değişiklikler vücude gelmiş, ve Avrupanın manzarası değişmiştir. Bu değişiklikleri şöyle hülâsa edebiliriz :
FİNLANDİYA Şimâl denizindeki Petsamo vilâyet ve limanını Rusyaya terje etmekte, Porkkalc de bir deniz üssü kurması için Sovyetlere hak vermekte, ve Aland adalarını silâhsızlandırmayı kabul etmektedir.
İTALYA, Alp dağlarında hudut üzerindeki bazı noktalan Fransaya terketmektedir. Bu noktalar arasında Briga, Tenda, ve Mont Cenis idro-elektrik santralı vardır. Yalnız İtalya bu santralden elektrik almak hakkını muhafaza etmektedir. Triyestc vc civan serbest şehir olarak Birleşmiş Milletlerin idaresi altına konmuştur. Aynı zamanda Adri-
.dçAlZUidepbAZi adalarla Venezia Giuhamr^miihim bir kısmını Yugosiavyaya bırakmaktadır.
■MACARİSTAN. Transilvanyayı R o manyaya bırakmaktadır. Çek hududu da Hitlerden evvelki şekle çevrilmiştir.
ROMANYA. Bcsarabya ile şimali Bukovinayı Rusya' ya terk etmektedir. Bu suretle Rusya Tuna ağzına kadar inmektedir.
BULGARİSİ AN, Romanyadan Dobrucayı kazanmaktadır.
Bunların a.». nda bütün bu devletle müttefiklere, bîl* hassa Ruslara mühim tazminat vermeğe mecbur tutulmuşlardır. Her birinde insan haklarına riayet mecburiyeti konmuştur. Müttefikler de imza tarihinden üç ay sonra bu memleketlerdeki askerlerini çekeceklerdir., Bu suretle dünyanın bir kısmına olsun sulh gelecektir.
Nüfuz Mıntıkalarına dönüş
Stalinle Bevin arasında geçen muhaberede doğan mesele henüz kapan.namıştır.
Bevin Stalinin cevabını alır almaz İngilteredeki Sovyet sefirini çağırarak kendisine Stalinin «İngiliz - Sovyet ittifakında bu muahede hükümlerini zayıflatan^noktaların tadili lâzundtr.» Sözüne > n ne kast ettiğini sormuş, sefir müphem bir cevap vermekle iktifa etmiştir. Fakat İngiliz resmî kaynaklarının kanaatine fcöre Stalinin maksadı gudur:
IngiMere günden gürte MYlierîkamn koltuğu altına girip onun bir peyk; haline geldikçe Sovyetlerle aralarında mevcut ihtilâf noktalan çoğalmaktadır. Arada bu ihtilâflar bu-lundukcA ittifakın manası yoktur. Bu sebeple ittifak muahe-__dcsini uzatmadan evvel aradaki ihtilaflı meseleleri halleto
BİR KAPTA
mek lâzımdır. Bu ihtilaflı meselelerin başında Akdeniz ve Orta Şark meseleleri gelir. Avrupada kurulacak olan yeni Almanya meselesi vardır. Bu davaların halli için de Tahran konferansı kararlanma dönmek lâzımdır. Bu konferans* ta nüfuz bölgeleri siyaseti kabul edilmiş olduğuna göre şimdi de bu prensip üzerinden anlaşmalar tesisine çalışmalı* dır.
Aynı İngiliz kaynaklarına göre Rusya Türkiye ve İran hariç bırakılmak şartile Orta Şarkta İngiliz nüfuzunu tanımağa hazırd.tr. Mısır Milletler Emniyet konseyine İngiltere* yi şikâyet etmiştir. Filistin meselesi er geç Birleşmiş Milletler Meclisine gidecektir. İngiltere nüfuz bökeleri anlaşma* sına, yanaşırsa Sovyet er Birleşmiş Milletler konseyinde İngiltere tezini müdafar. edecektir. Aksi takdirde Arap m -mlekctlcrin davasın., vardım etmesi mümkündür. Bu ise Sovyetlerin Arap memleketleri üzerindeki nüfuzunu arttırabilir. Netekim Suriye lin ingilizlerin büyük Suriye plânı içinde kaybolmaktan kurtulmak için, şimdi de dış siyasetini Sovyetlere çevirdiği görülüyor. İngilterede daha şimdiden bu memleketlerdeki Sovyet nüfuzun kırmak için Irak, Mısır ve İrandaki komünistle:i tevkif ettirip hapse attırdığı, komünist teşkilâtlarını d(ı 'ittirdiği görülüyor. Stalin bu nüfuz bölgesi kavgasına bir-nihayet vermek için İngiltere ile anlaşmak arzusundadır.
Londra dan veriler. haberler göre Bevin de prensip ki-barile nüfuz bölgeleri ışmalanna taraftardır. Müzakerelere bir başlangıç olmak üzere Moskovayâ bir nota gönde' rerek Stalinin ne kast (■ iliğini sormuştur. Müzakerelerin yakrnda baslıyacağı ta n edilmektedir.
Fakat bu işin bir • at Ilı tarafı daha vardır. O da Orta Şarktaki petroller mcs( ve Amerikanın Orta Şarkla doğ rudan doğruya ilgilenil te olmasıdır. Amerika Orta Şarlan müdafaasını lnfeiltereye bırakmıştır. Fakat burada İngiltere ile Rusya arasındı Teyan edecek müzakerelere karşı kayıtsız kalması müm! olamaz. Amerikanın bu yolda bölge anlaşmalarına n( dereceye kadar taraftar olduğu ise belli değildir. Hatta A. likanın Orta Şarkta yalnız Ingiliz hakimiyetinin teessüsüne taraftar olmadığı muhakkaktır. Netekim ingilizler Ürdün kralı Emir Abdüllahı yetiştirmeğe çalışırken Amer kal darın da Hicaz kralı İbnissuudu destekledikleri görülüyor. Petrol meselelerinde de Ameri* kaklar İngilizlerin his* ( mi peyder pey satın alarak buraya hakim olmağa çalışıyorlar. Bu hareketin ilk misali olarak İrak petrollerinden büyük* bir hisseyi Amerikalılar uzun müddet için kiralamışl--rdır. Hatta bu yüzden Fransızların da şikâyetlerini davet ( :m *
Onun için Orta Şark edilebileceğini zannetmek -----
fa nüfuz bölgeleri siye etine dönülürse bunun bizleri de şiddetle ilgilendireceğin şüphe yoktur.
Hürriyeti nasıl kullanıyorlar ?
Ne büküme
den:
Fnuuada çıkan Lc C
fı ölmekten başka
Ta devlet yç hükümetimiz d.,de-an artık ktafcmı-jddîye almaktan ikûmet htt bir rnJLObbil hükümeti’ taknıi-
irlerdir.
meselesinin öyle kolaylıkla hal mümküır değildir. Yalnız bir de*

de Almanyayı. bölgesi olan Saar’dân mah-
Fakat ne olursa olsun, mes’ele ne kadar uzarsa uza s n, mutlaka sonunda bir hal tarzı bulunacak; ve Avrupa sulhu kurulacaktır. Şunu asla hatırdân çıkarmamalıyız: Amerika müstesnâ, bu gün büydk küçük hiç bir millet üçüncü bir dünya harbinin masraflarını göze alacak durumda değildir.
rece aciz içindedîrılrff yor. Zaten o da kend
İaşe bakanı gürültülü beyanatlarla «yarap» rezaletini açıkladı. Her şey meydana çıkacaktı. Fakat günler geçti bir şey meydana ç.kmâdı. Meğer «şarap rezaleti» dîye bir şey yokmuş. Ama piyasada şarap ta kalmadı.

Yakın zamana kadar kütün kasap dükkânlarında et görürdü.:. Çok, pek çok
yarabbi!
pahalı idüamma vardı. Narh kondu ve bit-■tubi o da ortadân kayboldu. Z’ “ ^denilen şey fevkalâtİâ ^bir icattır undan daha âdil tir bal sureti Bulunamşj! gibi gelir intana. Fakât. seçimjçrin pej^yaklaştığı şu günlerde köylü müstahsili en d irmek
hükümetin işine, yelmez; ve gedmediği için niöh usulü de, tatbik olunma?. Olsa olsa hükümete narh konulabiliri Beceriksizlik
narhı...

Cenuplu şarap âmilleri konan fiyatları beğenmedikleri için hükümeti tanımadıklarım ilân ettiler. Hükümet te bu durumu pek tabiî karşıladı. Nasıl tabiî karşılamasın: Kendi kendini tanımakta o derece müşkülât çekiyor ki... Piyasada yağ, et. un. kömür, elektrik kalmadığı için, halkın «rezaletlerle» oyalanacağğını sanıyorlar. Amh onu da beceremiyorlar.
Kitabilik gülünç oluyor
Hikmet Bayur, son seçilişinden sonra Cum -hur Başkanımıza yabancı devlet reislerinden tebrik telgrafları gelmediği noktasına dokunmuş olâcak ki, Ulus’ta Nihat Erim böyle bir mecburiyet olmadığını ispat için. Hikmet Bayura, filan devletler hukuku müellifinin. falan kitabına mii racaat etmesini tavsiye etmiş. Hikmet Bayur da o kitabı (bulup karıştırmış, ama Nihat Erimin işaret ettiği bahse tesadüf etmemiş...
Yaşım başını almış ve hel siyâsî teşekküllerin «öz cülüğünü eden insanların, lise talebeleri gibi iddialarını kitapla ispata kalkışma lan gülünç oluyor.
c
J

Comments (0)