Kaynak: TÜSTAV - Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi
Sayı ; I PERŞEMBELERİ ÇIKAR
5 ŞUBAT 1948
İKİNCİ YIL - YENİ SERİ 10 Kuruş
İleri değil, geri gittik Yazan: Mehmet-Ali Aybar
B 3 Ç senede çok şeyler oldu diyenler var. Halk Partili’ler, bazı Demokratlar ve birtakım muhalif (!) gazeteler bu • aradadır. Çok şeyler olmuş! Bir bakıma doğrudur: Muhalif partiler kuruldu; tek dereceli seçimler yapıldı; Saraçoğlu gitti, Peker geldi; o da gitti, Saka geld ; hürriyet misaklan, 12 temmuz tarihli beyannameler yayınlandı; Sıkıyönetim kaldırıldı. Hattâ insanı şaşırtan birtakım şeyler de oldu: Hürriyete şal örtenler; antidemokratik dıxnlenler0 rahmet okutacak kanunlar çıkarıp, muhalefeti büğuverecelderini iftiharla söyliyenler, hürriyet ve demokrasi kahramanı kesildiler.
Evet, üç senede çok şeyler oldu. Fa cat ocaoa bn olanları bîr İlerleme, hürriyete doğra b r adım saymak kabil midir?
Bu sualin cevabını, eski giin'eri bu günümüzle multayese ederek isterseniz birlikte arayalım.
★
Üç sene evvel, henüz hürriyet ve demokrasi hareketi başlamadan, manzara şuydu!
Devletin başında bir Cumht Başkam vardı. Bu Öyle bir Cumhur Ba-şkanıydı ki, Anayasa'mıza göre salâhiyetleri pek mahdud iken, kendisi Halk Partisi'nin, yani memleketteki tek partinin, faşist örneği üzere kurulu biıic'k partinin başkan:, hem de değişmez b nı olduğu içim, dilediğini yapar, baymıldarı kanun olurdu. I turumu pek güzel ifade ettiği için olacak, kendisine Fiilırer’ler, Duçe’lsr mis llû “Milli Şef” denirdi.
Millî Şef'ten hemen sonra, Bakan'larja M Hetvekil’leri gelirdi. Auayasa’ya göre Bakan’iar, Büyük Millet Meclisi’ne karşı mes’ul olmak lâznngel rken, mülotvek'llerini de, bakanlan da şef tayin ett’ğl ve hepsi de aynı partiden olduklan için, neticede hem bakanlar, hem milletvekilleri yaln ız ona karşı mes’ul ve ona bağlıydılar.
Bakan’laria Milletvokillori'nm arkasında “yaranih” görünmez kalabalığı yer alınlı. Bunlar, büyük tüccar, müteahhit!, bankacı, fabrikatörler olup, ehliyet ve kab'I yellerine binaen hep büyük çaptaki işlerin çevrilmesine memur illiler.
Daha sonra idare çarkının muhtelif kademeleri gelirdi. Umum müdürden, validen tutun da, polis ve jandarma neferine kadar.
Bunun altında: Münevveri, yan münevveri ve serbest meslek erbabının çarçurlarıyla orta hali abakası..- Nihayet en altta: Sıtmadan, veremden, frengiden, tr ahomdan ve daha nice hastalıklardan kırda kınla, üst kademeleJdeki efendilerini doyurmak için, fakat kendi doymadan çalış an o mübarek, o cefakeş Türk milleti vardı.
Kanım ve nizamlarımızın görünüşü de şuydu:
Başta Cumhuriyet Halk Part’sihnîn program ve n'zamname-*1 yer alırdı. Onun hemen altında, ondan ilham alan birtakım kanunlar: Tunceli kanunu, iskân kın ımı, istiklâl mahkemeleri kanunu, polis vazife ve salâhiyet kanunui sıkıyönetim kanunu, matbuat kanunu, cemiyetler kanunu ve bunlar nev'indecı b'rta-kım Itanunlar. Daha sonra: Askerî ceza kanunu ile askeri mahkemelerin teşkilât kanının ve faşist İtalya'dan alman Türk ceza kamımı. Hulâsa Şef hükümetini ayakta tutmağa ve yürütmeğe mahsus çeşit çeşit buyruklar ki, bunlara bugün antidemokratik icanımlar diyoruz.
tnsan hak ve hürriyetlerin! zincire vuran nizam vo talimatnamelerden sonra, çok sonra ve en altta: mumyalaştırılmış Ana-yMa'mız gelirdi. Tıpkı Türk milleti gibi,..
★
Bugün de manzara şuduT:
Bir kere kanun ve n’zamlanmız manzumesinde herhangi bir değişildik olmadığı meydandadır: Ttıncelr kanuna ile bîr d! is-( Devamı 3 üncü sayfada
Asıl büyük tehlike bugünkü ehliyetsiz iktidarın devamıdır yİ LTI sene süren bir dünya sa~
* * vaşımn dışında kaldığımız halde, harbeden milletlerden daha perişan olduk. Bir Başvekil tarafından A dan Z ye kadar bozuk olduğu söylenen ehliyetsiz bir idare makinesi, bir sürü fırsat düşkününün elinde oyuncak haline geldi, vıllardanberi milletin soyulmasına, hastalık, sefalet, gerilik içine yuvarlanmasına sebep, hattâ âlet oldu. Birbiri arkasına iktidara gelip, herbiri kendinden evvelkinin işlerini tek
hükümetler, r—
tersine çeviren ve prensipi prensipsizlik olan milletin ekmeğini,
Dosta
İşte tekrar çıkıyo uz» Aylardır susturulduktan sonra, ilk fırsatta tekrar çıkıyoruz. Ama ümide kapılmadan çıkıyoruz. Çünkü biliyoruz ki,bugün efen-, dilerimiz yalnız Demokrat Parti liderlerinin, ırkçıların, bir de yobazların konuşmasına müsaade buyurmuşlardır; o da Va-şington’a sadık kal! ak şartıyla.. Ve yine b liyoruz ki, ©fenci lerimizüı elinde bizi sustur -mak için türlü vasıtalar var -dır: Antidemokratik kanunlarla olmazsa, iftira v yalan çamuru saçan gazetel "iyle, o da olmazsa. Üniversitef gençliğinin temiz ismini istismar eden uşaklar yle, bizi istedikleri anda susturabilirler. Bun u biliyoruz. Fakat biz de efendilerimizin şunn bilmelerini istyoruz kt bu memleketin hayrına bildiğimiz hakikatleri, yılmadan, u-Banmadan teVrarlıvacağız. Hiç bir kuvvet bu mukaddes vatan
Yazan: Sabahattin Ali yağını, kömürünü bile temin ede-miyecek kadar, beceriksizlikte başarı gösterdiler.
Bütün bunların tabiî bir neti -cesi olarak da, millet, baştakile -re karşı hudutsuz b'r nefret ve itimatsızlık beslemeğe başladı ve her fırsatta bunu gösterdi. Asır-lardanberi kendisine her bakım -dan yabancılaşmış kimselerin filinde oyuncak olmanın verdiği gevşekliğe rağmen, iradesini kullanmak imkânını bulur bulmaz ne yapacağını, 21 Temmuz 1943 seçimlerinde belli etti.
Cumhuriyetin ille yıllarındaki empervali5!mi düşmanı ve halkçı mahiyetini kaybetmiş olan ikti -dair milletle kendisi arasındaki uçurumu görünce müthiş b'r korkuya kapıldı. Yirmi beş senenin hesabını veremiyeceğini ve böyle bir hesap sormanın, sadece kol -tuklan, apartımanları, bankadaki paraları değil, tatlı canlan bile tehlikeye düşürebileceğini pe-kâlâ^hissediyordu. Ne b ına olursa olsun ikt'dan bırak mak bir ölüm dirim meseîesiydi. Hal-bu herhangi bir kuvvete ■dayan-
Düşmana Beyanname
borcuna ödemekten bizi alıko— yamayacaktır.
Bu memleketin hayrına bildiğimiz hak ikatleri, gazetemiz tekrar çıka ken, dosta düşmana karşı işte ilân ediyoruz.
★
Biz de hürriyet ve demokrasi istiyoruz. Fakat, Halk Partisi liderlerin len ırkçı ve ümmetçilere, dil tatör eskilerinden faşist çıraklarına kadar, bugün herkes ayn şeyleri ister göründükleri için, hürriyet ve demokrasiden ne anladığımızı hemen söyl ıyivo■rellm.
Biz hürriyet denince şunu anlıyoruz: Yirminci asır medeniyetinin maddi manevî her türlü nimetlerinden halk yomlarının serbestçe faydalanmak imkânlarına gerçekten malik olması... Bunu halk yığmlan -na sağlayan ve halk yığınlarının iştiroll
tında işleyen hükümet ve i e şekline de, biz demokrasi d yuruz. Bu, halk yığınlarına m -sup her vatandaşın devamlı ve beki bir iş sasibi olması demektir. (Unutmayalım ki, i
işi olmıyan, beş milyoı ı
fazla vatandaşımız vardır.) Bu her vatandaşın emeğ.n n tam karşılığım alması demektir. (Memleketimizde senelik gell - ' ri 120 lirayı aşmıyan, yani gündelik kazancı 38 kuruş olan ş milyon insan yaşıyor.) Bu, . mağara kovuklarında yaşı .n -hnmızın, pırtılara bürüneıle -rimizin ev bark sahibi, giy k sah bî olması demektir. Bu, gıdasızlıktan yirmi beş nde ihtiyar görünenlerimizin, çalışan insanların muhtaç olduğu ka -loriyi alması demektir. Bu, sıtmadan, veremden, frengiden, trahomdan ve daha nice hasta-
ZiNCtRLt HÜRR iYET
(Devamı 3 üncü sayfada)
mıyan iktidarın tutunmasına da imkân yoktu, tşte o zaman, baştakiler yüzlerindeki halkçı mas -keyi tamamen fırlatıp attılar, millete karşı âdeta kin den lebile-cek bir kırgınlık ve istihfafla, zorba valileri ve eli sopalı can-darmalan harekete geçirdiler. Ve aslâ dayanamayacakları mil -leti böylece zorla baskı altında tutarken, kendileri de, yabancı bir devlete dayanarak iskemlelerinde kalmak yolunu tuttular. Emperyalizme kargı yapılan kanlı b'r halk savaşının doğurduğu Türkiye Cumhuriyeti, böylece, girmediği bir harbin sonunda, mürteci ve soyguncu kuvvetlerin yanında yer aldı. Dünyanın neresinde bir halk hareketi, bir mitî kurtuluş savaşı varr-a ona düşman, dünyan-n neresinde mürteci b'r general, parazit bir kıral, halk düşmanı bir yabancı müdahalesi varsa ona dost kesildi.
(Devamı 2nci sayfada)
İcmal:
Marshall Plânı
Cumhuriyetin ilk Dahiliye Vekili
Camı Baykurt’tan mektup
• •
Muhterem Mehmet Ali Bey, şağıd “Z ncirli Hürriyet” e b rica ederken
gazetenizin yeniden çıkmağa basamasını kutlar, ve bu kere uzun
ömürlü elmasım Allahın inayetinden dilerim. Bir hafta evvel "Vatan” başyazan^arafından bi ■ lâ ■ sebep hücuma uğradığımız zaman, bu yazıma benzer bir1 ıdiğe-
/71irn uyKusuj
rini şehrimizin b’r sabah gazetesine göndermiştim. Bilmem ne sebeple basılmadı. Bu memlekette gazetecilik etmekten nasıl menedilmiş olduğumuzu Ifirun boylu anlatmağa lüzum ce Tan ve La Turki matbaalarının nasıl yıkılmış olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Bundan dolayı şimdi şekvamızı vatandaşlarımıza isal için dostların himmetine muhtacız. Gelelim asıl davâmıza:
Kenan öner Bey’in Demokrat Parti’den istifasını vesile edinen Ahmet Emin Yalman, sağa sola saldırırken —hiçbir münasebet
yokken— insan Haklan Cem ye-ti’ne de çatmıştı. Bu meyanda Tevfik Rüştü Aras’a, Zekeriya Sertel’e, hususiyle bana çirkin hücumlar etti. Tevfik Rüştü A-ras’la Vatan arasında geçen kalem mücadeles’ııde Ynlman’m cuklukları, onu okumağa
hammül edenlerin malûmudur; bu bahsi yen il emeğe lüzum yok. Halen memleket dışında bulunan
(Devamı S üncü sayfada)
ço-
ta-
Çal, arşı ilâhiyye kadar yükselelim çal;
» Çal sevdiceğim, çal güzelim, çal meleğim çal!
---1. _ 1 İT--ILJ---•- • -- _ . ~ -■ ~
suya mı düşüyor ?..
Geçen haziran ayında Har-vard Üniversitesinde Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Gnr. Marshall, meşhur nutkunu irad edelidenberi bir hayli şeyler oldu. Paris’te bir konferans toplandı. Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Molotof, Amerika -mn yardım teklifini Avrupa milletlerinin istiklâli ile kabili telif görmediği için görüşmeler akim kaldı. Bunun üzer, ne Bevin ve Bidault’nun davetiyle gene Paris’te on altı Avrupa devletinin temsilcileri toplan -dılar ve ihtiyaçlarını tesbit ettiler. İhtiyaçlar, 29 milyar dolar tutuyordu. Truman’m temsilcisi bu rakamı kabarık bul-üu. Onaltılar yeniden müzake -reye koyuldular ve yardım tutarını 22 milyara, Amerika temsilcisinin yeni müdahalesi üzerine de nihayet 19 milyara indirdiler.
Onaltılaıiın raporu Vaşing-ton a sunuldu. Kom’syonlar kuruldu. Yardım tutarı tekrar kırpıldı. Harriman yapılacak yardımın, asgarî ve azaml hadlerini 12 ve 17 milyar olarak tesbit etti. Marshall biraz daha cömert davranarak bu hadleri 12 ve 20 ye çıkardı. Ayrıca komünizme karşı koyabil -meleri için Fransa, İtalya ve Avusturya’ya 597 milyonluk acele bir yardım yapılması teklif ediliyordu.
Kongre acele yardımı kabul etti. Fakat Avrupayı kalkın -dırmağa yarayacak asıl plân askıdadır. Gelen haberlere bakılacak olursa Marshall plânını parlak bir istikbal beklemiyor. Filhakika kongrede ekseriyeti
M. A. A.
(Devamı 2 inci sayfada)
Örtümüzdeki sayılarda ZEKERıYA SERTEL'in ıtalyadan göndereceği yazılar
Say!»: 2
— Zincirli Hürriyet —
o îyubat IMS
Gençlerin nümayişi
Biliyorsunuz, geçen ay, Ankara yüksek tahsil gençliği Dü ve Tarih - Coğrafya Fakültosi'nin bir profesörü ile iki doçenti aleyhinde bir nümayiş yaptı. Gençler “Solcu profesör istemiyoruz” diye bağırarak bütün şehri dolaştılar.
Otobüslerin üzerine, duvarlara, yerlere “Kahrolsun Komünistler” diye yazdüar. Bir şeye dikkat ettim:
Bu gençler Komünist sözünü bazan “Komonist" bazan “Ku-moıılst” bazan “Gomonist" bazan da ‘‘Gumonist” diye yazmışlardı. Nasıl yazarlarsa yazsınlar... Mesele orada değil. Muradettikleri şey bir ya... O yeter: Solcu profesör istemiyorlar. Bu noktada o kadar birleşmişlerdi İd, şehirdeki Gazi ilkokulu önünden geçerlerken yedi, sekiz yaşındaki küçült talebeler b'lo duvarlara tırmanıp “Solcu profesör istemiyoruz" diye bağırdılar1.
Tabiî, nümayiş demek yalnız bağırmak çağırmak, kütle halinde yürümek değildir ya. Sonunda elbet birini pataklamak, bir yerleri yıkmak, bir şeyleri yırtmak lâzım. Bizimkiler de o gün bula bula Üniversite Rektörü Şevket Aziz Kansu’yu buldular. Zavallı Rektör’iin başına neler geldiğini, bu nümayişe iştirâk eden bir talebeden dinledim.
NÜMAYİŞÇİ TALEBELERDEN BİRİ:
“Rektörün odasına girdik" diye anlatmaya başladı. “Herif sapsan olmuştu. Masanın üzerine çıkardık. Yüzüne tükürdük. Zorla istifasını imzalattık. Sonra kulağından tutup dışarı çıkardık. Merdivenlerden inerken sırayla sırtına biniyor ve suratına tükürüyorduk. Bahçede arkadaşlar, bir ara, linç... linç diye bağırmaya başladılar. El’mizden güç kurtuldu."
Ben merakla sordum:
“Peki” dedim, ‘‘bu adam sahiden komünist miymiş?”
Nümayişçi genç safiyane:
“Ben ne bileyim birader?” dedi “ne olursa olsun, bu yaptıkla-nmız benim de pek hoşuma gitmedi. Ama bakm, Gençler Derneğindeki hareket’miz çok güzeldi.”
“Orada ne yaptınız?”
“Bin kadar kitabı paramparça ettik.”
‘‘Yırttığınız kitaplar sahiden muzir kitaplar mıydı?”
“Vallahi hiç bilmiyorum. Kabını bile okumadan habire yırttık. ’ “O kitapları alıp bir yere götürmeydiniz, muzir mi, değil mi” diye tetkik etmeydiniz daha muvafık olmaz mıydı?”
“Bu şekil, bir arkadaşın hatırına geldi. Hattâ orada, söyledi
de... Ama; kitap yırtmak istemiyor, bu da komünisttir diye üzerine hücum ettiler. Yani öyle bir hal oldu ki orada kitap yırtmıyaniar komünist damgasını yiyecekti.”
"Peki, bu Derneğe mensup gençlerden bilini tanıyor musunuz?,,
“Demek mensubunu bırak., ben bu Demeğin adım bile ilk defa o gün duydum. Bir ara, Gençler Dermeğine gidiyoruz, diye bağırdılar. Hattâ ben ilk önce Gençler Birliği Spor Kulübünü yıkmıya gidiyoruz sandım.”
NETİCE VE TEKLİFLER:
İşte nümayiş böyle oldu. Bir iki gün sonra da mevzuubahis profesörle iki doçenti Üniversite'den attılar. Şimdi Ankara'da bunun dedikodusu sürüp gidiyor. Herkes bu hocaların komünist oldukları için atıldıklarını sanmakta. Halbuki öyle değil. Senato kararında. bunların millî tipte talebe yetiştiremedikleri için Univor-site’den uzaklaştırıldıkları yazılmış. Bu esbab-ı muc.'beye milletvekillerinden bazıları itiraz ediyorlar: o maddeden olamaz; hukuki değildir. Fakillte'de ikilik çıkardıkları için atılmaları lâzımdı, diyorlar. Bu hocaların bir takım solcu sayılan gazetelere yazı vaa-dettikleri için haklarında açılan komünistlik tahkikatı sonunda -suçsuz oldukları sabit görülerek tahkikat dosyası Danıştay’a gönderilmiştir. Yani sizin anlıyacağımz, ne sebeple olursa olsun bunların atılmaları lâzımdı, atıldılar.
Şimdi millî muhalif gazetelerimizden birinin muharriri bu neticeye sevindiğini, fakat bunun kâfi olmadığını yazıyor ve: ‘‘Bu Üç kişinin on senedeııberi yetiştirdiği talebeler memleketin orasında burasında muallimlik etmekteler. Onlar ne olacak? Bence onların da temizlenmesi lâzımdır.” diyor. Yani bizim yüksek tahsil gençlerinin bir iki zahmete daha girmeleri lâzım. Bu üç kişinin yetiştirdiği kaç talebe varsa bir bir öğrenip vazifelerinden uzaklaştırmak icabediyor. Bu iş!n çorap söküğü gibi gideceğini tahmin edersiniz. Onların da yetiştirmekte olduğu gençler var. O gençleri de takibetmek lâzım., filân filân.
Bu hususta benim de bir teklifim var: bu üç kişinin yetiştirdiği ve şimdi memleketin dört bir yanında muallimlik etmekte olan gençleri kabahatli bulmak pek doğru değil. Masum çocuklarmış, zehirlenmişler... Ama bu profesörle iki doçentin yetişmesinde rolü olan eski hocalara ne diyelim? Onları masum bulmamıza imkân yoktur. Memlekete böyle kızıl şahsiyetler yetiştirdikleri için asıl onları temizlemek lâzım. Hattâ bu kadarla da kalmamalı; bu üç kişi Almanya’da mı, Amerikada mı? nerede okudularsa, Dışişleri Bakanlığı kanalı ile o memleketlere de müracaat ciip bunları yetiştiren hocaları orada da takibotmeli. Bu iş biraz uzun sürer ama yılmamalı, sonuna kadar uğraşmalı.
Gençlere iş çok. Yeter ki onlar memleketin asıl dertlerine hiç yanaşmasınlar. c. DAYAN
Marshall Plânı
A sil büyük tehlike
(Baş tarafı 1 inci sayfada) AKAT iktidardakilerin bü-X tün mukadderatlarını bağladıkları bu yabancı memleketlerin halk efkârı bizdeki g bi boğulmuş ve yıldırılmış olmadığından, kendimizi onlara şirin göstermek lâzımdı. Derhal bir demokrasi ko medyası başladı. Her şey eski tas, eski hamam olduğu ve halk kütleleri siyasî ve iktisadi hak ve hürriyetlerden tamamen mahrum edildiği halde, “çok partili demokrasi” diye bir teranedir tutturdular. Söylediklerine ne kendileri, no halk kütleleri, no de hattâ dalkavukluk ottikleri devletlel
inanıyorlardı. Fakat a.kdtorm' a zevahir kurtarılmış oluyordu. Amerika. ve îııgiltorodeki mürteci mahfiller ise, bu komediyi des • teklemeği, Yakın ve Orta-Şarkta-ki hâkim’yot muhterin* uygui1 buluyorlar ve kendilerine “Kayıtsız şartsız” itaat edecek bir zümrenin Türkiye’^ iktidarı muha • faza ötmesini istiyorlardı. Bunun ’çin, bizim gazete vo retyolann yalanlarını ontar da tendi mü • letlerine ulaştırdılar, ana karak -teri “Halk düşmanı” olan bir iktidarı, demokrasi diye destekle • rndkten çokinmodiler. B’z’mk’fer de, onların gözünü daha iyi bo -yamak için himmette kusur etmediler. İngiliz lordlan içecek şarap bula.mazten, b^mtoler koK töylpartilerdo so1 gibi v’ski da -ğıttılar Halk veremden kırılırken, İngiliz Kıralı bir AksaraylI hom-gerimiz kadar gıda almıyor diy>’ sıtemadan yalanlal söylodilor; köylümüzün dörtte üçü inlerde, kovuklarda, kerpiç kulübelerde
Rıfat İlgaz
ŞİİRLER
Yeni Çıktı
hayvanlarıyla birlikte yaşarken, yabancıların geçtiği tren yolu . boylarına | göstermelik modern köyler yaptılar. Millet kilosu iki buçuk liradan pirinç bulamazken, devlet kesesinden besledikleri bir lokant i yabancılara iki liraya lüks yemekler yedirdiler.
kılmış gibi telâş içinde sendele -meğe, akla hayale gelm edik çarelere başvurup yeni efendilerinden birşeyler koparmağa uğraşıyor -lardı. Bu hususta, sözde muhalefet de iktidarla birlikte aynı oyu-
nu oynamaktan çekinm* di. Mi’le-tin bağrında asırlardanb ri biriken kurtuluş emellerinin meydana çıkmasına vesile olduktan sonra, halkın bu radikal temayüllerinden evvelâ kendisi korkup ikt’darın kucağına sığman Demokrat _Par-ti de, Amerikan bankerlerine şirin görünmek için ' takla atmağa başladı. Bütün dünyada halk düşmanı zümrelerin halkın iradesini kullanması tehlikesine karşı başvurdukları köhne çareye^iktidar partisiyle birlikte sarıldı.
Halbuki memleketin İktisadî temelleri kökünden sarsılmıştı, umumî sofalot, baştakilerin kör gözlerine bile batacak bir malıi -yet a ve bütün yabancı dostlara rağmen endişelerini arttır -mağa • şlamıştı. Kafaları millî bir çerçeve içinde kalkınma çareleri ıp bulamıyacak kadar
zayıf olan vo milletten bu yolda hiçbi ardım görmiyoceklerini
pekâlâ bilen bu adamlar, bütün ümit i dışardaki dostlarını) I
' . . _r , U çare ise, komünist tehli -
himmetinO bağlamışlard . Yakın-
, m , . , , keşi masalıdır Gerçi yurda patlı-yacağım hesapladıkları _ _ _
. . dumuzda ne bir tehlike teşkil ede-
korkunç bir dünya boğuşmasında *
. , , ._ . ... cek kadar komünist, ne de onları
yurdumuza bir fedai vazifesi yükledikleri için, hesapsız kitapsız I yardım istiyorlar ve bunu sahiden I bekliyorlardı.
("
kilât kurdurm ğa bile çalışıyor -muş. Tabiî bundaki maksat da meydanda: Yarın böyle bir tuzağa düşen beş, on işçi bulunursa, bin bir türlü gürültü ile yeni tevkifler yapılacak. “Yu’dumuzu tehdit ilden kızıl tehlike” hakkında fer -yatlar kopanla ak, “kominformun memleketteki yıkıcı faaliyeti” üzerinde tüyler ürpertici masal -lar anlatılacaktır. Ve bu oyunda bütün halk dü şmanları elbirliği etmiş vaziyettedir. Bu hususta, ihtiyar tilki Hüseyin Cahid Yalçın, ihtirastan gözleri kararmış -Fahri Kurtuluş, yabancı menfaat-
lerin yorulmaz müdafaacısı Yalman, tipik BizanslI Fuat Köprülü, Turancıların oyuncağı Kenan
(Baş tarafı 1 inci sayfada) teşkil eden Cumhuriyetçiler yardımı daha da kısmak niyetindedirler. ilk ağızda yapıla -cak yardımın 4 milyarı ağma -masını istiyorlar Buna karşılık Truman ile Marshall yar -dım tasarısı olduğu g.bi kabul edilmeli diyor. Cumhurbaşkanı seçimleri arifesinde, mükellefle* rin yükünü ağırlaştıracak masraf kapılan açılmasına Cumhuriyetçiler karşı koy -maltla seçimlerdeki şanslarım arttırdıldarma kanidirler.
Cumhuriyetçi’lerin noktai
nazan şudur:
"Amerikada fiyatlar yükselmektedir. Bu Amerika’nın enflasyona doğru gittiğini gösterir. Enflasyon tedavüldeki tediye vasıtaları hacminin, mal hacmine faikiyetinden ileri geldiğine göro, Marshall plânı bu vaziyeti kötüleştirecoktir. Çünkü Avrupaya yapılacak yardım ya hibe, ya da vadeli satış şeklinde olacağına göre, her iki şıkda da mal hacmi a-aktır. Mal hacminin azalması iso enflasyonu arttıracaktır. I u tehlike Amerika’n Avrupa devletlerine ikraz» bulunmasıyla da önlenemo Zira ikraz edilen dolarlar sal bedeli olarak tekrar Ameıila-ya döneceğinden vaziyette bir değişiklik olmıyacaktır.”
Yardım plânını bu cepheden müdafaa edemiyen Demokratlar vaziyeti başka türlü izah çalışıyorlar. Diyorlar ki- “Avrupa'ya yardım otmiyec-ok olursak, sefalet yüzünden Garbi Avrupa da komünist olacaktır. Avurpa’nın komünist ol -ması Amerika’yı üçüncü bir dünya harbine sürükleyebilir. Böyle bir harbin icap ettireceği masraflar ise, Avrupa’nın kalkınarak komünizme karşı koyması için yapacağımız ya r-
dımları kat kat aşar. Binaenaleyh birtakım külfetler b» -hasına da olsa, yardım projesini mutlaka kabul etmeliyiz." Görülüyor ki Cumhuriyetçi -Jriıı İktisadî mülâhazalarına Demokratlar, şayet tabir caizse, hesabi mütalâalarla karşı koymak istiyorlar. Acaba hangisi galebe çalacak?
Marshall plânının kongreye sunulan şekilde çıkması pek az muhtemeldir, iktisadi şartların buna müsaade etmediği Cumhuriyetçilerin itirazlarından anlaşılıyor. Esası iktisadi olan bir teşebbüs, İktisadî oi-mıyan şartlarla yürütülemez. Avrupa’ya yapılacak yardım, Marshall'm hesaplamadan ta -savvur ettiği şokildon çok uzak olacaktır.
Kırpıla kırpıla kuşa döndü -rülmüş bir yardımla Avrupanm kalkınamayacağını Truman hükümeti de anlamış olmalı kİ, bu işe hususi sermayeyi de karıştırmak istiyor. Birtakım garantiler verilmek suretiyle, adeta bir nevi sigorta sistemi ihdas edilerek hususî sermayenin Avrupa’ya yatırılması teşvik ediliyor. Bu teşebbüsün nasıl bir netice vereceği, Amerikan tröstlerince nasıl karşılanacağı kestirilemez. Kat’iyotle bildiğimiz bir şey varsa o da .şudur: Avrupa ikiyo bölünmüş kaldıkça, Garbî Avrupa’nın kalkınması pek müşküldür*. Zira Avrupa’nın kalkınabilmesi için, onun iktisadi bir bütün teşkil etmesi, yani ziraî bölgeleriyle sanayi bölgelerinin iş birliği ötmeleri şarttır. Bu temin edilmedikçe, yoni buhranların beklediği Amerikan ica -pitalizmi sayesinde Avrupa -mn kalkınabilecoğ ni düşünmek fazla hayalperestliktir.
M. A. A.
Yalman ne buyurur?..
Yazan:
A. Metin
öner hep aynı saftadırlar.
destekliyebilecek şuurlu ve teşkilâtlı bir işçi kütlesi vardır. Buna rağmen böyle bir tehlike, Ameri-kadan para koparmak ve içerdeki
Memlekette mevcut olmıyan bir kızıl tehlikeyi, halkçı kuvvetlere karşı bir silâh olarak kullanabilmek için adetâ zorla yaratan ve körükleyen bu adamlar, hiçbir zaman bu yalanlarla halkın gözünü boyayamıyacaklardır.
A rikan halkı, vergi mü- namuslu halk dostlarını yıldırma». kollefi ise, de ' bü. fikir- için lüzumlu olduğundan, mevcut
’ OlcöBJdeğilso de icat edilmelidir. İşte 1 mleke-H,. . . | > ... . 1
------ ---- —--------”-t partilerin
•ilip, sonra
de değildi. Ken isine on bi kilometre uzaktakiIbir momleke tin maceracı politikasını destek -' lemek için hiç de nefsini ya sokmak istemiyordu. hükümetinin yalanlarını hadde kadar yutuyor, fakat işin ucu keseye dokununca hemen suratım buruşturuyordu. Bunun için yardım meselesi, hiç de bizim hayalperestlerin arzuladığı şekli almadı. Yar.i hiçbir yabancı devle -tin, Amerika kadar zengin de olsa bizim gibi iflâsa yaklaşmış halkı yokluk ve hastalıktan kırılan, devletle millet arasındaki münasebetleri adetâ hasmane bir mahiyet almış bir memlekete bol keseden altın dökmiyeceği meydana çıktı. Zaten bunun alîsini düşünmek gafletin büyüğüydü. Fakat bizimkileri bir telâştır aldı. Halk ile göz göze gelip hesaplaşmaktan tir tir titriyen zavallılar, sırtlarını dayadıkları destek yı -
sıkıntı-
•■di birV
Kondi| da
değilse de icat edilmelidir. İşte bunun için, sosyalist paitilerin kurulmasına izin verilip, sonra bunlar “Komühist” diye gürültü atırtı ile kapatılır. Bir İçişleri akanı çıkar, kimisi yirmi beş ait, kimisi tahrif e-dilmış “sözde vesikalar okuyarak yaygara yapar. Birkaç kap yemek veya birkaç lira para ile gırtlaklarından yakaladıkları beş on gafil delikanlıya Hitler usulü nü -nıayişler tertip ettirilir. Hakikati söylemekten başka kusuru olmıyan gazeteler kızıl diye tahrip edilir, susturulur. Biraz uyanık kafalı olan profesörler işlerinden atılır. Bütün bunlar, içeriye ve dışarıya karşı, memleketin kızıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğu vehmini vermek için yapılmaktadır. Hattâ, duyduğumuza göre, yerli Gestapo son günlerde birtakım zavallı işçilere gizli teş-
Ve yine bu millet pek iyi biliyor İd. asıl tehlike, bu memleketim istiklâlini de, hürriyetini de, varlığım da te ıdit eden bir tek ve hakikî tehlike, Bugünkü ehliyetsizi iktidarın devamıdır.
Î Sabahattin Ali |
Sırça Köşk *
Hikâye ve masallar i
Sahibi ve Yazı İşlerini Fiilen İdare Eden:
Mehmet - AH AYBAR
ADRES: P. K. 486 - İstanbul
A KO NE:
Yıllığı: 5 00, Altı aylığı: 250
Kuruş
Basıldığı Yer: Vakit Matbaası
“Vatan” gazetesinin Londra özel muhabiri John Kimcho göçenlerde İstanbul’a gelmişti. Evvolce de Türkiye vo Yakın-Şark-la bulunmuş olan vo iııgilterede hükümet partisi gazetelerinde ehemmiyetli bir movki tutan bu muharrir, İsviçrede çıkan Dto Weltwooho gazetesinin son sayılarından birinde Türkiye hakkında bir makalo yayınladı. Bir kore ismi tuhaf: “Tiirkiye’do Atatürk ruhunun ölüşü” mânasına bir terkip... Sonra, Vatan muhabirinin bu yazısı, dünyayı vo Tlirldyo’yi, hiç do Vatan gazetesinin göstermek istediği gibi göstermiyor. Holo Amerikan yardımı vo Amorikaya dayama vo güvenme mosololerindo fikirleri, sayın patronundan pek ayn. Zaten yazışma, Türkiye’nin son bir sone içinde bir çeşit Amerikan istilâsına uğradığım anlatmakla başlıyor. 25 Isono müddetle Türkiye’de her şoyo hâk'm olan Atatürk ruhunun sönmokto olduğunu, onun yarattığı yoni binanın ' duvarlarımla çökmo alâmetleri görüldüğünü söylüyor, iç politika gelişmeleri hakkında birtakım müşahedelerini vo kanaatlerini sıraladıktan sonra, Amerika ile münasebetlerimize . goçorelt, Türkiye’nin, İsviçre voya İsvoç tarzında bir tarafsızlık siyasetini tamamen terkodorok Yakm-Şark’ta bir Amerikan “ilori karakolu” haline geldiğini vo halkın bu golişmeloro huzursuzlukla baktığını vo Amerikan yardımının Yıınan’stan’da nelere bobop olduğunu gördükçe endişenin büsbütün arttığını tosbit odiyor. Sonra, bu “ilori karakol” vaaifesinm Türkiye gibi 19 milyonluk bir memleketi, 42 milyonluk, İngiltere kadar büyük bir ordu tutmağa mecbur otleıek iktisadon nasıl sarstığını anlatan muharrir, yazısını şöylo bitiriyor:
“Fakat tehlikenin büyüğü şudur ki, Amerikan yardımı bazı kimselerin pek çabuk beyn’ne vurmuştur. Rusya’ya karşı Avrupa'nın bir nöbetçisi olmak He. nasyonalist kuvvetler elinde Rusya’ya karşı bir sıçrama tahtası olmak vasıflan birbirine karıştırılıyor. Salahiyetli kimseler, Markos hükümetinin kuruluşunu üçüncü dünya harbinin b’r başlangıcı sayıyor ve bundan Türidyo’nin gorokon neticeleri çıkarması lüzumunu, ondişo verecek kadar fazla bahis mevzuu ediyorlar. 1938 Çskoslovakva-sıml ı olduğu gibi, yabnneı yardımına mübalâğalı şekilde bel bağlanıyor. Halbuki Toksas ilo Türkiye arasındaki yol pek uzundur.”
Ha şunn hileydin !.. Fakat Ahmet Em ' n Yalman bunu b 'le-ınîyor. Çünkü otuz sonedenberi gözleri doların ışığıyla kamaşan Yalman’a, Amerika ilo Türkiye arasımdaki yol, gazetesiyle kasası arasındaki mosafo kadar kısa görünüyor.
9
S Şubat 1948
Bayf>: 3
İlk Dahiliye Vekili Cami Baykurt'tan Mektup
(Baş tarafı 1 inci sayfada) Serlerin, kendisi hakkmdaki isnatlara, ne zaman ve ne surette cevap vereceğini bitemiyorum. Bana gelince, İngiliz sefaretinden para atmak, vc aynı maksatta Amerikan sefaretine de müracaat etmek gibi hakkımda yazmış olduğu iftiralara hâkim huzurunda cevap vermesi icap edeceğinden, şimdi bu bahse girmiyeceğ nı. Cumhuriyet Adliyecine müracaa-timde bu isnadlarını isbat edecek delilleri neyse onları arzetsin. Yatman'a göre bir Türk gazete -d, elinde keşkül sefaret kapılanın dolaşan dilenci bir derviştir, satılık bayağı bir maldır —vatandaşları hakkında bu derece tâübalitik cidden şaşılacak şey.. Bunlan yazmakla kendisini ne mevkie koymuş olduğunu farket-miyecek kadar çocuk kafalı bir adam olduğunu göstermiş oldu.— Şimdilik bunlan bir tarafa bira -katım da efendilerinin onu bu yola niçin şevketmiş olduklarım görmeğe çalışalım.
Yalman’m sürekti tıücumlau
İLERİ DEĞİL, GERİ GİTTİK
(Baş tarafı 1 inci sayfada) irân kamımı galiba yürürlükten kaldırıldıysa da, öteki antidemokratik kanunlar hâlâ yürürlüktedir. Milleti oyalamağı çalışanlar: Değiştirilecek diyorlar. Tutalım ki değiştirilecekler. Ama bundan ne çıkar ? malûm ya, matbuat kanunu da değ şti-rilmişti; eskisini mumla arıyoruz. |
Itatk yığınlarının durumu da bir değişiklik yoktur: O, efendilerimizi doyurmak için gene takatin üstünde çatışır; gene yarı açtır; gene türlü hastalıklarla kırıtır; gene pırtılara bürünür, mağara kovuklarında barınır ve sesini çıkarmadan fel?ğe boyun eğer. Yalnız b‘r kerecik, 1946 senesinin 21 temmuzuna tesadüf eden mübarek bir pazar günü sesini duyuracak oldu ve boyunun ölçüsünü aldı.
Münevveri, yan münevveri ve serbest meslek erbabının çur-ç.nrianıyi.a orta lıalk tabakası da eskisi gibi, çıkanna göre şakşakçılıktan dedikoduya, dedikodudan şakşakçılığa yuvarlanıp gidiyor. Gestapo örneğindeki gizlisi ve aşikâresiyle polis, gene po lis; jandarma neferi, gene jamlaınna neferi; vali de gene validir. Ahmet Demir’lerln, Fazlı Gül ç’lerln, Şefik Soyer'lerin gene astıkları astık, kestikleri kestiktir. Arslanköy faciası, Senirkent trajedisini kovalıyor. Gene milyonluk suiistimaller oluyor ve örtülüyor; ve gene “yânın” büyük İşler çeviriyorlar. Milletvekilleri gene ezici çoğunlukla Halk Fartisi’nin vekilleri, bakanlar da omın bakanlarıdır. Ve “Milli Şef' İnönü gene Cumhur Başkamdir. Yalnız şu farkla İd, artık kendisine “Millî Şef’ denmiyor. Yerine •‘Part'lrrüsttt hakem”, “Demokratik gelişmelerin öncüsü” falan filân gibi lâflar ediliyor.
I
Görülüyor İd, hakikatte d en hiçbir şey yok. Hepsi boş lâkırdıdan ibaret- Tek parti devrinin kanunları ve bendegâniyle İnönü bugün de başımızda mıdır, değ 1 midir? Meselenin düğüm noktası buradadır. O tnönii ki, 1946 seçimlerinde Halk Partisinin başkanı sıfattyle seçimleri idare etmiş; o İnönü ki, seçim-
lerden hemen sonra, tam çok partili parlâmento hayatına gireceğimiz sırada, Recep Pekerü ve benzerlerini iktidara getirmiş; o İnönü İd, Demokrat liderlerini 12 temmuz beyannamesiyle tava getirdikten sonra, yeni Başbakanına: “Bu memlekette antidemokratik kanunlar” diye bir şey bilmiyorum dedirtmiş ve kendisi de Halk Partisi Kurultayında: “Kanunların değişt rilme-si diye bu me mlekette bir çekişme konusu tasavvur etmeğe yer yoktur.” demiştir; o, tnönii ki, bugün hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi'nin B şkanı'dır....
İleri değ 1, geri gittik efendiler! iumhuriyet’le beraber Türk milletini ileri bir cemiyet haline getirecek birtakım prensipler kabul letmiştik. Gerçi bunların çoğu kâğıt üstünde kalmıştı ama, ileri fikirleri boğmak, geri dönmek de yasaktı. Halbuki bugün? irtica şahlanmıştır, ileri, Doğru, Güzel ne varsa hücum ediliyor. Tekkeler, zaviyeler, ha açıldı ha açılacak, ve “Talebe-i ulûm” kazan kaldırıyor, “istemezük” avazeleriyte rektör dövüyor, hoca kovuyor, gazete kitap paralıyor, matbaa yıkıyor.
Bir de, bu yeni basla âleti ellerindeyken: “Sıkıyönetimi kaldırdık ya!” derler. ATas afiyet versin.
Peki, ya Demokrat Parti? diyeceksiniz. O da ileri bir adım değil mi?
Demokrat Parti tatlı bir rüya İdi;, Bir kısmımız uyandık; bir kısmımız da uyanmak üzeredir. Demokrat Parti başka liderlerin elinde bir kurtuluş hareketi olabilirdi. Fakat senelerce şef hükümet’ rinin çırakhğını edenler, hürriyet bayrağını ne sıfatla ve nasıl taşıyabilirler? Nitekim taşıyamadılar, “tnönü An-kara’nm 17 inci milletvekilidir” diye ter ter tepinenler nerede? Hepsi İni nü'ye dehalet ettiler.
Hakikat şudur iki, kurtuluş gününden daha çok uzağız. Bize hürriyeti, demokrasiyi, cumhuriyeti, prenısipknde kaya gibi sert, yepyeni insanlar get'recektir. Halkın içinden çıkan, oUuu dilini —nuş— yepyeni ins---------.
MEHMET-AIJ AYBAR
efendilerinden almış olduğu tali -mat dairesinde başladı, ve bu dairede devam etti. Hiç şüphe yok ki, bundan maksat Demokrat Parti’de görünmeğe başlayan ikilik hareket'nin eon hâdiseler üzerine yeni bir muhalif partinin teşekkülüne doğru inkişaf etmesine mâni olmak için parti içindeki muhalif azâyı ürkütmek ve el altında tutmaktı.
Yalman'm efendilerinin Kenan Ömer'i ve Sadık Aldoğan'ı partilerinden atmak için vesüe aramakta oldukları herkesin bildiği bir işdi. Ancak bunların bir muhalif parti kuracaldanndan, ve yeni partiyi Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri’hin himayesi altına koymaları ihtimalinden çok korkuyorlardı. Bundan dolayı Kenan Bey'in istifası üzerine Yal-man’ın efendileri çok telâşa düştüler. İki yıldanberi Mareşal’ı tek başına bırakıp bir kuvvet hai ne girmesine mâni olanların hiç hoş-ınamıyacaklaın böyle bir ihti -ıal, şüphesiz, onları çok ürküt-ıüş, ve ortalığı yeniden kızıla
boyaması Yatraan’a emredilmiş olacak. Böyle olmasa, kendisine şahsan kötülüğü dokunmamış kimselere Yalman'm bu kadar çirkin şekilde saldırmasında b'r mâna olmazdı.
Gördük ki Yalman, saldırışları arasında, başlıca hücumunu İnsan Haklan Cemiyetine yöneltti. Çünkü bu cemiyet —onlann dediği gibi ölü doğmuş değil— muhterem Mareşal’in riyaset nde yaşamakta olan küçük bir ketibe-dir; ve her nedense, teşekkülü muhtemel yeni muhalif partilere önderlik etmesinden korkulmakta olduğu, iki defadır kendisine aynı şekil ve surette hücum edilmiş olmasından anlaşılıyor. Cemiyetimizin parti mücadeleleriyle hiçbir alâkası olmadığı halde bu derece husumet cetbetmiş olmasından anlıyoruz ki bu memlekette insan haklannı korumağa kalkışmak, memnu bir şeymiş; ve daha memnu olan cihet Mareşal Hazretleriyle birlikte bu işe girmiş olmamızmış. Çünkü cemiyetin kurut -duğu günden itibaren her hücumda bizi Mareşaldan ve Mareşali
bizden ayırmağa çalıştılar. Kut -tanılan silâh ise malûm: Komünistlik... Halbuki bizim aradığımızın. her memlekette modası geçmiş âdi bir burjuva demokrasisini memleketimize sokmaktan İbaret olduğunu, hücum edenler de pekâlâ biliyorlardı. Bu sefer de sefaretlere satılmış olduğumuzu yazdırarak cemiyeti dağıtmak istediler. Evet, asıl maksat Mareşali politika sahasında yalnız bırakmak ve âvâre kılmaktır. Bizi dağıtmak için yapılan hücumların gayesi bu olduğu ne kadar aşikâr ise, Demokrat Parti önderlerini Mareşaldan ayırmak için yapılmış olan manevralar da o derece ayandır.
Fakat btzler, memlekete karşı vazifelerimizi ifa etmiş olan vatan evlâtları, haklarımızı elde edeceğimiz günün de geleceğine emin olarak bekliyeceğiz. Üzerimize çökmüş olan bu uzun, karanlık gecen'n elbette sabahı olacak ve yurdumuza güneş doğacaktır. Biz şimdiye kadar bu ümitle yaşadık, ve yine onunla ya-şıyacağız. CAMİ BAYKURT
MİLLİYETÇİ GENÇLİK
Fransızca Paraliele 50 gazetesi nin bildirdiğine göre: Geçenlerde Arnavutluğun ilk demiryolu işletmeğe açılmıştır. Draç limanını Elbasan’a bağlayacak bu 38 kilometrelik yolun, şimdilik Pekina’ya kadar olan kısmı tamamlanmıştır. Hattan bu kısmına “Gençlik hattı” ismi veriliyor. Otuz beş bin Arna -vut gencinin eseri olan bu hattı meydâna getirmek için 750 bin metre mikâbı toprak tesviye edilmiş, 403 metre uzuntu * ğunda bir tünel açılmıştır. Ar-
AMERİKADA GENÇLİĞİN NÜMAYİŞİNE LÜZUM YOK
Fransızca Action gazetesinin yazdığına göre, Amerika’da Wyoming Üniversitesi rektörü, Üniversite kütüphanesinde bulunan İçtimaî ilimlere ait bütün kitaplardan Amerika’ı’lığa ya’ kışmıyacak bütün fikirlerin çı_ kartılmasim emretmiştir.
İSTİKLÂLE KARŞI
Panama arazisi dahilinde 14 askerî üs inşasına dair Amerikan teklifinin Panama Parlâmentosu tarafından reddedil -mesi üzerine Panamadaki A’ merikan makamları kendi ordu
BU DA İÇİŞLERE
Birleşik Amerika hükümeti, Avrupa’ya tahsis edilen kömürlerden büyük biı kısmını,
İTALYAN SÖMÜRGELERİNDE BARIŞ VE DOSTLUK
İsviçrede çıkan Neue Zürc-her Zeitunğun yazdığına göre, İtalyan Somali’sinde kanlı vakalar olmakta, birçok İtatyan-lar, bunlar arasında gazete baş yazarları vesair mühim şahsiyetler öldürülmektedir. Sağ ve sol bütün İtalyan gazeteleri ve siyaset adamları, bu hâdiseleri Ingiliz işgal makaml ırınm körüklediklerine kanidirler ve İngiliz emperyalizminin bu kanlı oyununu hiddette karşılamaktadırlar.
Diğer taraftan, Amerikalıların, Yakın ve Orta Şarka iyice
navut gençlerine yardım İçin Yugoslavya'dan, Çekoslovakya’dan, Bulgaristan, Romanya Yunanistan ve Triyeste’den de gençler gelmişlerdir.
Bu haber, bizi derin derin düşündürdü. Bizim yapılacak yolumuz, kurutulacak bataklığımız, sürülecek tarlamız, kaldırılacak harmanımız mı yok? Var elbet. Ama bizim milliyetçi gençliğimiz milliyetçiliği rektör dövmek ve kitap yırtmak şeklinde anlıyor.
Dünyanın en ileri demokrasisi olduğu söylenen Amerika-da fikir ve ilim hürriyetinin bu hale geldiğini görünce, biz-deki küflü mültecilerin Amerika'ya dört elle sarılmasının kerametini daha iyi anlıyoruz.
AMERİKAN DOLARI
mensuplarına ve memurlarına Panama mağazalarını boykot etmeleri emrini vermiştir. Bu mağazaların başlıca müşterilerini Amerikalı’lar teşkil etmek teydi. (Action)
MÜDAHALENİN BAŞKA TÜRLÜSÜ
Şili'deki maden kömürü işçilerinin grevini tesirsiz bırakmak için Sili’ye göndermiştir.
Acrfon
hâkim olmak için Trablusgarp da büyük hava üsleri kurmaları da, İtalyan halkının endişesini arttırmakta ve dünyaya sükûn getireceklerini vaadeden emperyalist devletlere karşı mevcut son itimadı da ortadan kaldırmaktadır. Bu hususta İtalyanca Unita gazetesi aynen şöyle diyor:
“İngiltere, Somali'de İtalyan tara karşı katliamlar tertip ediyor. Amerika Trablusgarpda hava üsleri kuruyor. İşte, Tra-man, Bevin ve Sforza'ya göre sulh ve dostluk budur.”
(Baş tarafı 1 inci sayfada) J tıklardan kırılanlarımızın, hastanede yatmaları, tıbbın en ye- | ni keşiflerine göre tedavi görmeleri demektir. Bu, onlann da kendi gazeteleri, kendi matbaaları, kendi radyo merkezleri, kütüphaneleri, tiyatroları, ■ Knemaian, salonları, spor sa - I haktan olması demektir. Bu, J halk çocuklarının, Üniversite de dahil, parasız okuması de -mektir. Bu, onlann yana en -«üşesi duymadan, baskısız, korkusuz yaşamaları demektir. Bu, halk yığınlarının gerçekten hükümete iştiraki ve hükümeti mürakabesi demektir. Hulâsa, bu, resmi nutuklardaki efendimizin sahiden efendi olması demektir.
Bunun için de, kâr gayesiyle yapılan istihsal yerine cemiyet îhtiyaçtannı karşılayan istihsal sisteminin konması, yani plânlı bir iktisat sisteminin tatbiki lâzımdır ki, mahdud ve muay -yen ellerde biriken millî servet asıl sahibine, yani millete dönsün ve halk yığmlannın kurtuluşu yolunda kullanılsın.
Bu itibarla serbest teşebbüsün, halk yığıntarınm menfaat-
Dosta o
terini ihlâl etmediği nisbette muhafazasını, büyük istihsal vasıtalarıyla kredi ve ulaştır -ma vasıtalanmn orman ve madenlerin ™«*laka i’tlleştiril -meşini, ticaretin* de kontrol altına aktraasım istiyoruz.
işte bizim hürriyetİve demokrasi anlayışımız. I
ı mi betlerdeki du^ı -mumuza gelince: Kuvvayi Milliye ruhuna sadık kalınmasını istiyoruz. Bu bütün bir hjrog-ramdır. Çünkü Kuvvayi Mltiye ruhu siyasî ve iktisadi istiklâ -limtzi, toprak bütünlüğümüzü her şeyin üstünde tutar. Kuvvayi Milliye ruhu her şeyden evvel Türk halk kütlelerinin menfaatini gözününde bulundurmağı emreder. Çünkü Kuvvayi Milliye ruhu emperyalizm düşmanıdır. Kuvvayi Milliye ruhu dünya barış idealinin hizmetindedir. Dünya milletleriyle ve komşularımızla dostluk bağlan kurmamızı ister, çünkü Kuvvayi Milliye ruhu harp kışkırtıcılığının her türlüsünü reddeder.
Dış politikamıza bu ruhun aydınlığında bakılınca açık ö-larak görülür ki, bugün Türk milletinin öz menfaatleri . dün-.vanın' her İki büyük devleti ile yani *hem Sovyet Rusya He heraK de Birleşik Amerika ile hakikî ve samimi dostluk bağlan ku-nulmasını âmirdir. Yann harp olacağım iarzederek, bizim harp dışı, tarafsız katmamızı temin edecek çareleri biz bu günden aramalıyız. Son* harpte iki defa istilâ ©Jilen Polonya -nin acıklı halini unutmayalım. Evet büiyonız; bizim harp dışı kalmaldığımız yalnız bizim elimizde olan bir iş değildir. Fakat bu uğurda çatışmak, hiç değilse şimdiden taraf tutmamak kabildir; daha doğrusu kabildi. Satan bizim gibi küçük bir devtet Içîn bunun imkânsız olduğu söylenmesin. Çünkü meselâ İsveç'in bugünkü portika-sı bndur. Onun yaptığım bizim yapmamamız, yapamamamız için makul hiçbir sebep yoktur. Ve İsveç'in stratejik dıı -romu, ehemmiyet bakımımdan
bizimkinden aşağı değil, belki de fazladır.
Halk Partisi hükümetlerinin, Demokrat'tann da tasvibiyle takip ettiği tek taraftı siyaseti, bu milletin menfaatlerine uygun bulmuyoruz. Çünkü bu siyaset istiklâlimize daha şimdiden halel getirmiştir. Flthaki -ka Amerika ile akdedilen yardım andlaşmasmın, yard ımın hüsnü suretle kutlanılıp kulla-1 nılmadığım kontrol bahanesiy^^j le Amerikan hükümetine tanıdığı salâhiyetler istiklâl mef-humiyte telif edilemez.
Ama denilebilir ki, Sovyet Rusya'nın dostluğa sığmayan birtakım üs ve toprak taleplerinde bulunmasına karşı başka ne yapılabilirdi?
istiklâl savaşlarının ilk günlerinde kurulara ve son senelere kadar devam edem bir dostluğun sebepsiz düşmanlığa çev-r’tebüeceğine huwHnıvor^ız. Bunun eIbet birtakım sebepleri olacak. Bu sebepleri bulup kaldırmak, eski dostluğun yeniden
m e
kurulmasına çalışmak lâzım -dı. Elbette ki bu karşılıklı yapılacak bir iştir. Fakat biz kendi hissemize düşeni mutlaka^ yapmalıydık; yapmalıyız. Unutmamalıdır ki Rusya bize çok yakın, Birleşik Amerika da çok uzaktır.
Fakat tutalım Mi, Halk Partisi hükümetleri sarfotunan bütün gayretlerin akim kaldığım görmüşter*ve Sovyet’lerin sal -dinci niyetler beslediğine ka -naat getirmişlerdir. O halde niçin bu basit yardım vaadin -den daha teminatlı bir şekil aramamışlar, meselâ Birleşik Amerika ile askerî bir ittifak imzalamamışlardır. Trumanın yardımına bet bağlayıp taraf tutmamıza bir türlü akıl erdi-romiyoruz. Bunu yapanlar düşünmediler mi ki, önümüzdeki sene yenilenecek seçimlerde Tuman kazan mıyabUir; ve yeni Cumhurbaşkanı bambaşka bir politika yürütebilir. Bunn biran akta getirmediler mi? Halbuki, Roosevelt’in yerini Trnman aldıktan sonra, Ame
rikan dış politikasının nasıl değiştiği meydandadır. Körü körüne tarafını tuttuğumuz A-raerika yann bizi Sovyet Rns-yanın karşısında yalnız bırakırsa o zaman halimiz ne ola -cak? Kâfi miktarda silâh ve teminat atmadan Türkiye'yi bir macera politikasına stirttk-liyernlerin, bıı milletin menfaatlerine uygun hareket ettik -teri söylenemez. Biz, Ameri -kan menfaatleri uğruna harp tıareketterini on beş yirmi gtin geciktirmek için Türk milletinin ilk ağızda harcanmasına razı değiliz.
Ne Sovyet peykliği, ne Amerikan köleliği.
Dosta düşmana karşı ilân ediyoruz: tç politikada ve dış politikada bn memleketin hayrına bildiğimiz yol işte budur. Ne sinsilik, ne gizlilik, ne maske. Türk halk yığınlarının istiklâli, hürriyeti, refahı için apaçık bir mücadele. Tuttuğu -muz yolun bu memleket halkanın hayrına olmadığını iddia ve hele isbat edebilecekler varsa, bekliyoruz. Hodri meydan’
ZİNCİRLİ HÜRRİYET
ttıizah
YAZAN: AZİZ NESİN —ÇİZEN: MİM UYKUSUZ
L '
işte hesap veriyoruz!
EyTürk faşisti! j matbaaları yıkılmış, gazete- ( leri kapatılmış, evleri taru- ( mar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş ola* ; bilir.
Bütün
Düşünülmektedir ünün birinde büyük a-damlarımızdan birinin Anadolu Ajansına aşağıdaki şekilde bir demeç verdiğini duyarsanız hiç şaşmayın: “Amerikanın Çine, İtalya. Fransa, Avusturya, Yunanistan ve Türkiye’ye yapacağı âcil yardım hakkında, müstacelen konuşmak üzere, ivedilikle bir yardım komisyonunun derhal kurularak, anide tedbirler almak için, kısa zamanda işe başlanması bakımından, vakit kaybedilmeden harekete geçilmesi dolayısiyle, pek yakın vakitte yapılacak yardımın şeklinden ötürü, ilk hamlede yardıma başlamak lüzumuna bi -naen, mezkûr âcil yardımın pek acele olarak hemen yapılabileceğinden nâşi, daha ev-evl vakit ziyama meydan verilmemesi için şimdil k vaat verilmesi hususunun müza -keresi için... Şimdilik yapı* la yapıla, yardım hey’eti olarak gelen Amerikalılar? ziyafet verilmesine ve müstacel yardımın ilk plânda gö" önüne alınarak, bunun yardım mı, borç mu, hediye mi, hibe mi, bağış mı olacağının ilk anızda anlaşılmasının lüzumu ısrarla ve derhal istendiğinden, pok fazla zaman z;-yama meydan veriimemek için... insan çat diye çatlar.
Bir yığın gerçek milliyetçiyi kitaba uydurup zindanlara tıktırdınız. Sonra da onların aleyhinde sütun sütun mllliyetperverane herzeler yazdınız.
Bu toprak insanlarının refahından başka düşüncesi olıruyan namuslu vatanperverleri keyfini -ze göre sürgünlere attınız. Sonra da kürsülere çıkıp onların aleyhine tepine tepine, yırtma yırtma vatanperverane nutuklar verdiniz.
Ahnteri hakkına yol gösterenleri kelepçelere vurdunuz. Sonra da kahraman Jestiyle kelepçeli, zincirli, pırangalı insanları dövdünüz, tokatladınız, tükürdünüz, tekmelediniz.
Kalemleri kırdınız, ağızlan susturdunuz. Size cevap vermek imkânı ellerinden alındıktan senra da ‘‘Satılmışlar!” dediniz. Bi m çıkard ğımız gazetelerin, dergilerin parasını nereden aldığımızı sordunuz. Sorarsınız baylar, çünkü zindanlardayız, elimiz ve dilimiz bağlı. Sorarsınız, çünkü ce -vap veremiyoruz. Cevap verecek ve sizden hesap soracak olanları kâh deliğe, kâh t'marhaneye tıkarsınız, kâh sürersiniz, kâlı....
Ne kadar süreceği belli olmaz, ’şte bı gün meydandayız ve hesap veriyo -uz:
Kem söz sahibinindir, çiy ye -medik kİ karnımız ağnsın deyip, yapılan iftiraları üzerimize almamak clamazdı. Çünkü s’z isnad, iyma değil, açıkça itham ettin’z. Bu memlekette sayenizde o çeşit bir hürriyet var ki, siz sorarsınız,
bize cevap verdirmezsiniz. Siz döversiniz, bize kendimizi müdafaa ettirmezsiniz, öyle bir hürriyet var ki, sizin bize söylediklerinizin binde birini biz size söylesek tekrar yerimiz zindandır. Ama siz söylersiniz ve yeriniz koltuktur.
t^te ring! Buyrun döğüşelim. Döğliş merdçe olsun ama. Bizi bağlayıp arkadan vurmayın. Buna Türk milleti kancıklık der.
Hesap verelim, ne diyorsunuz siz? Çıkardığımız gazetelerin, dergilerin sermayesini nereden mî aldık? Sizin millete yutturmağa çalıştığınız gibi Banc Moscow’dan almadık. Ve bazılarının cebindeki dolarcıklar gibi Washington ve New-York bankalarından da al-
tıkındığınız pastaların yüzd_ uıri kadar bile değildir.
Bizim çıkardığımız gazeteler için “ikide bir çıkıp batan’» diyorsunuz. iftiharla söyleriz ki çıkardığımız gazeteler, dergilerden şimdiye kadar okunmadığı, satılmadığı için kapanmış tek bir tane bile yoktur. Onlar kapatıldı, kapattırıldı. Milletin arzusuna rağmen kapatıldı. Siz de böyle iftihar edebilir misiniz?
iş hesaba kalsın baylar. Biz de o günleri bekliyorduk. Siz sorun biz hesap verelim. Ama biz sizden hesap sormuyoruz. Propagandanızı yapmak için Sivas’ın ortasında batırdığınız gazeteye harcadığınız yüzbinlerin hesabını
? Birinci vazifen Türk mat"
> banlarını yıkmak, makine -
> leri ısırmak, demirleri diş-
S leyip duvarlara saldırmak-
( tır. Mevcud’yetinin ve işfik-
( balinin yegâne temeli, gaze-
/ teleri çamurlara serip üze* s rinde ağzın kö-
( pürünceye ka*
? dar tepinmek" ? mektir. Bu te* | mel partinin ha ? zinesidir.
( Bir gün nü"
( mayiş yapmak
( için emir alır-c san, bütün po-
( lisleri yanıbaşın
İda bulacaksın.
Meydanlarda
yaktığın namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işken-
Iceye tâbi tutulabilir. Emni-
yet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün
£ mallan mülkleri zaptedilmiş
WWWW AAAAA/
bu
kitaplarını
dahi bütün
şeraitten daha ; elim ve daha va ; hım olmak üze- s re Amerika’dan İ borç dahi alına* s bilir. Hattâ bu > borç alman pa- > ralar ziyafetler- > de yenebilir.
Ey faşist yu- $ murcaklarr! îş- > teş bu ahval ve £ şerait içinde | bu yapılardan |
kâfi görmeden, vazifen mat" £ baalan yıkmak, makineleri r. ısırmak, namuslu vatanper- ( vorleri parçalamaktır. Mulı* ( taç olduğun kazma, balta, ç Halk Partisi’nin anbarlann- ( da mevcuttur.
Selâm dostlara
Selâm dostlara zincirlerimizden. Selâm dostlara ke-
rim sürten şair dostlarımız; mücadeleci ressam dostları"
lepçelerimizden. Bizim şerefimize meyhane meyhane dolaşan, tezgâh başında şiirler okuyan dostlara selâm.
Ö duvar senin bu duvar
mız, ileri fikirli sanatkâr dcstlanmız, gazeteci, muharrir, hikayeci, romancı, ak" tör-.. »ütün kahraman dost" mız, hepinize selâm.
Vdalet Bakarıra Aç k Mı klüp
sormuyoruz. Yine yüzbinler verdiğiniz halde, m İlet okumadığı için kapanan İstanbul’daki gazetenin de hesabını sormuyoruz. Siz sorun, biz teker teker cevap verelim. Belki bir gün bizim de hesap soracağımız zaman gelecektir. Fakat, bugün hesap veriyoruz.
Hesap vere'irn baylar, yanm ciğerli bir öğretmeni, millet yoluna mücadele ettiği için kan kusarak sanatoryomdan nasıl koğ-duğunuzun hesabını verelim. Ama
benim, o köşe senin bu köşe benim yalpa vu" ranlara selâm.
Elektrik direklerine sarılıp, ha vaya yumruk walîayanlara, di'
reğe konferans verenlere, gölgeleriyle konuşanlara selâm. Bi" zi düşünmeden, bizi hatırlamadan bizden konuşanlara selâm. Dedikodumuzu yapanlara selâm.
Davâ uğruna kör kandil fikir uğruna fitil olanlara, b:zim şerefimize zil zurna içenlere selâm.
Bir etek ardında kaldı"
Şarap fıçısı ba Şinda bizi tenkit eden, el'nde ka-deh muzu
dostlara selâm. Siz için biz sâd olalım.
nuşun
yuna, çınlasın kulaklarımız.
Zincirin selef-
■■■
d( likodu" yapan
Konu-bizdeeı
se_
kMpçenin, Duvarlar kilitler seflâm e-
mı var, lâmı var. selâm eder, der. ParmaklıkFve demirler
süngüler ve düdükler selâm eder. Gardiyanın selâmı var, İdamlık Ali’nih, otuzluk Mustafa’nın selâmı var ve Aziz Nesi nün selâmı var.
madik. Ruble yiyenle de, dolar yiyenlerin de Allah belâlını versin.
Siz yalnız bizi değil, çocuklarımızı, karılarımızı, komşularımızı, dostlarımızı senelerdenberi takip ettiniz. Yirmi dört saat ayakta durabilmek için yediğimiz zeytin tanelerini hafiyelerinize saydırdınız. Hattâ yalnız bü değil, bizi ısıran tahtakurularm , sivrisinekleri takip ettirdiniz. Bunca senedir gırtlağımızdan geçen bir ruble gördünüz mü? Ama biz, millet yemeğe çavdar sam bulamazken sabah kahvaltısında kızarmış francalasına Mark süren, öğle yemeğinde şarabına Sterlinden meze yapan, akşamları Dolar ziyafeti yutanları çok gördük.
Bunu siz de pekâlâ bil rs niz. Bilirsiniz ki namuslu mİ liyetçl biziz, bilirsiniz ki gerçek vatanperver, vicdanlı insan yetçi biziz. Bilirsiniz ama, bunu söylemek işinize gelmez. Hiçbir hakikati söylemek işinize gelmez.
îşte hesap veriyoruz. Çıkardığımız gazetelerin parası aklimızın teridir.^. Onlan biz dişimizi tırnağımıza takarak^ecc gündüz çalışarak kazandı! üremek ve verdirme aç bırakıp öldürme# için eliniz -den geleni ve gelmiyeıtf yaptanız. Aç kaldık, dik, söylüyoruz ve âöyllyeoeğ
Hem b'zim gazetelerin serma -yesl o kadar büyük bir şey değildir kİ baylar. SizirT bîr ziyafette
ı biz
„k, gece
S. iş ver-için, btd Pt-eliniz -
.kat sözümüzü söyle-
siz, ziyafetlerin hesabını vermeyin.
Hesap verelim baylar, bir dilim ekmek ve gönlerin danlarda meklerin siz, fazla gdip kustuğunuz, ve bedeli ile bir bataklık kurutula-bilecek olan şampanyaların he -sabini vermeyin.
Hesap veıelim, yapılan eziyete dayanamayıp intihar eden (burası meçhul ve hâlâ bir sırdır) namuslu insanların hesabını ve-relm. Ama siz, lüks otomobillerin yumuşacık lâstikleri altında kaza eceliyle ölenlerin hesabını vermel yin.
Sanatoryomda boş yatak bul-l‘ -mRi! KPhdfrtntt^h - evvrt ya-
tanların biran evvel ölmesine dua edip, sıra numaraları , ellerjnde hastane kapısında bekleşenle! in de hesabını veririz. ASr/h, tetkik seyahati dönüşü, palûze karısına giranboha gerdanlık1 ar getirenle -rin hesabını vermeyin.
îki yüz metre toprak altında, boğazıtokluğuna çalışan, güneşin rengini unutmuş pıükelleflerin tımaklarile çöktüğü madenlerin de hesabını veririz. Anayasayı İnkâr edip topraksız kfylüye angarya yüklemenin, onlan ırgad kullan yakmanın da hesabını veririz.
Hattâ ve hattâ seıjşierdcnberi demokrasi namı altında milletin
üç zeytinle geçirdiğimiz hesabını verel’m. Zın-lûtfett’ğinlz kuru ek-hesabını verelim. Ama
Bay Bakan,
merikan sermayesinin Türkiye’ye girmesi ve Amerika’dan borç alınmasının Türk milletinin menfaatlerine aykırı olduğunu yazdığım için, millî menfaatlere aykırı hareket et" miş olduğumdan, II numaralı Sıkıyönetim mahkemesi kara -riyîe 10 ay hapse ve üç buçuk ay sürgüne mahkûm edildim.
Mahkûmiyetimi askerî ceza evinde çekmekteyken, Istanb 1 eski Emniyet Müdürü Ahmet Demir aleyhinde, işkence, teh* did ve hakaret fiillerinden âmme dâvası ikame edilmek üzere, bundan altı ay evvel bir dilekçe vermiştim. Bu dilekçe, Örfî İdare binası içinde odadan odaya iki ay kadar muameıe gördükten sonra, İste nbul Cumhuriyet Savcılığına havale ed İdi. Savcılıkta ne çeşit b:r muameleye tâbi tutulduğu bence meçhuldür. D’lekçeyi verdiğim tarihten itibaren tahminen üç bucuk ay sonra ecza evinden Cumhuriyet Savcılığına oelbedildim. Savcılık tahkik bürosunda, dilekçemde yazılı hususlar hakkında bîr kert da* ha geniş şek’lde ifadem alınarak imzalatıldı. Bir cevap çıkmayınca “Ali Baba’’ mizah gazetesinde, ölümümden evvel mezkûr davanın görülmesi için İstanbul Cumhuriyet Savcılığına hitaben bir açık dilek neş* | rettim.
alen tutuk bulunduğum | Üsküdar cezaevine, di" lekçeyî verdiğim tarihten beş ay sonra, kabarık bir evrak tomarı gdldi. Bu evrada, bnh-,__ ■■ m
hasıl kandırıldığının, oyalandığının da hesabını verip. Hamdol-sun vicdanımı* oâk, alnımız aktır. Daha ister misiniz baylar? îş hesaba kalsın yoksa. Biz hesap vermesini de biliriz.
settiğim dilekçemin Cumhuri * yet Salcılığında bulunmadığı bildiriliyordu. Vukuu hali tekrar olduğu gibi yazarak, cezaevi müdürlüğü kanalıyla bil -dirdim. Altı ay oldu, henüz bir şey yok.
Bay Bakan!
Muamele görmüş evrakın nasıl olup da Cumhuriyet Savcılığından kaybolduğunu sor " mağa kendimi salahiyetli görmüyorum. Ne yapalım, daha birçok şeyleri sormuyorum veya soramıyorum.
Yalnız hak namına, adalet namına, hürriyet, demokrasi namına ve hattâ 12 temmuz beyannamesi namına ve d’ğer güvenebildiğimiz daha neler varsa, hepsinin namına dileğim şudur:
astayım. Uğradığım devamlı haksızlıklar, iş-
kenceler, maddî sıkıntı ve manevî eza cefa bünyemi zayıf düşürdü. Dilekçemin mevkii muameleye konacağı güne ka* dar benim sabrım tahammülüm olsa bile, bu zayıf vücu-dun tahammül edeceğini sanmıyorum. Ve nihayet beş yaşındaki oğluma miras olarak bırakacağım ne evim, ne ha -nrm hamamım, ne da bir dikili ağacım var. Üstelik ona bu davâyı miras bırakmak da istemiyorum.
Maamafih ben Ahmet Demi* ri mahkemeye vermiyorum. O-nun şahsında temsil ettiği bü* tün gelmiş geçmiş zaptiye nazırlarını, mahkemeye veriyo -rum. O, muhtdlif vesile, bahane ve taktikle bu davâyı gecik-tirse bile, ondan kelepçelerim, zincirlerim, prangalarım ve kemiklerim hesap soracaktır. Bu böylece cümleye ve zatı fehi" manelerine malûm ola, devlet-lû efendim.
Verem serisi No. 1 - —■- - C -—» • - - - - İ - - —
Puartcsi
Salı
Perşembe
Pazar
Cuma
Cumartesi
Çarşamba
4"
c r-
Sayı ; I PERŞEMBELERİ ÇIKAR
5 ŞUBAT 1948
İKİNCİ YIL - YENİ SERİ 10 Kuruş
İleri değil, geri gittik Yazan: Mehmet-Ali Aybar
B 3 Ç senede çok şeyler oldu diyenler var. Halk Partili’ler, bazı Demokratlar ve birtakım muhalif (!) gazeteler bu • aradadır. Çok şeyler olmuş! Bir bakıma doğrudur: Muhalif partiler kuruldu; tek dereceli seçimler yapıldı; Saraçoğlu gitti, Peker geldi; o da gitti, Saka geld ; hürriyet misaklan, 12 temmuz tarihli beyannameler yayınlandı; Sıkıyönetim kaldırıldı. Hattâ insanı şaşırtan birtakım şeyler de oldu: Hürriyete şal örtenler; antidemokratik dıxnlenler0 rahmet okutacak kanunlar çıkarıp, muhalefeti büğuverecelderini iftiharla söyliyenler, hürriyet ve demokrasi kahramanı kesildiler.
Evet, üç senede çok şeyler oldu. Fa cat ocaoa bn olanları bîr İlerleme, hürriyete doğra b r adım saymak kabil midir?
Bu sualin cevabını, eski giin'eri bu günümüzle multayese ederek isterseniz birlikte arayalım.
★
Üç sene evvel, henüz hürriyet ve demokrasi hareketi başlamadan, manzara şuydu!
Devletin başında bir Cumht Başkam vardı. Bu Öyle bir Cumhur Ba-şkanıydı ki, Anayasa'mıza göre salâhiyetleri pek mahdud iken, kendisi Halk Partisi'nin, yani memleketteki tek partinin, faşist örneği üzere kurulu biıic'k partinin başkan:, hem de değişmez b nı olduğu içim, dilediğini yapar, baymıldarı kanun olurdu. I turumu pek güzel ifade ettiği için olacak, kendisine Fiilırer’ler, Duçe’lsr mis llû “Milli Şef” denirdi.
Millî Şef'ten hemen sonra, Bakan'larja M Hetvekil’leri gelirdi. Auayasa’ya göre Bakan’iar, Büyük Millet Meclisi’ne karşı mes’ul olmak lâznngel rken, mülotvek'llerini de, bakanlan da şef tayin ett’ğl ve hepsi de aynı partiden olduklan için, neticede hem bakanlar, hem milletvekilleri yaln ız ona karşı mes’ul ve ona bağlıydılar.
Bakan’laria Milletvokillori'nm arkasında “yaranih” görünmez kalabalığı yer alınlı. Bunlar, büyük tüccar, müteahhit!, bankacı, fabrikatörler olup, ehliyet ve kab'I yellerine binaen hep büyük çaptaki işlerin çevrilmesine memur illiler.
Daha sonra idare çarkının muhtelif kademeleri gelirdi. Umum müdürden, validen tutun da, polis ve jandarma neferine kadar.
Bunun altında: Münevveri, yan münevveri ve serbest meslek erbabının çarçurlarıyla orta hali abakası..- Nihayet en altta: Sıtmadan, veremden, frengiden, tr ahomdan ve daha nice hastalıklardan kırda kınla, üst kademeleJdeki efendilerini doyurmak için, fakat kendi doymadan çalış an o mübarek, o cefakeş Türk milleti vardı.
Kanım ve nizamlarımızın görünüşü de şuydu:
Başta Cumhuriyet Halk Part’sihnîn program ve n'zamname-*1 yer alırdı. Onun hemen altında, ondan ilham alan birtakım kanunlar: Tunceli kanunu, iskân kın ımı, istiklâl mahkemeleri kanunu, polis vazife ve salâhiyet kanunui sıkıyönetim kanunu, matbuat kanunu, cemiyetler kanunu ve bunlar nev'indecı b'rta-kım Itanunlar. Daha sonra: Askerî ceza kanunu ile askeri mahkemelerin teşkilât kanının ve faşist İtalya'dan alman Türk ceza kamımı. Hulâsa Şef hükümetini ayakta tutmağa ve yürütmeğe mahsus çeşit çeşit buyruklar ki, bunlara bugün antidemokratik icanımlar diyoruz.
tnsan hak ve hürriyetlerin! zincire vuran nizam vo talimatnamelerden sonra, çok sonra ve en altta: mumyalaştırılmış Ana-yMa'mız gelirdi. Tıpkı Türk milleti gibi,..
★
Bugün de manzara şuduT:
Bir kere kanun ve n’zamlanmız manzumesinde herhangi bir değişildik olmadığı meydandadır: Ttıncelr kanuna ile bîr d! is-( Devamı 3 üncü sayfada
Asıl büyük tehlike bugünkü ehliyetsiz iktidarın devamıdır yİ LTI sene süren bir dünya sa~
* * vaşımn dışında kaldığımız halde, harbeden milletlerden daha perişan olduk. Bir Başvekil tarafından A dan Z ye kadar bozuk olduğu söylenen ehliyetsiz bir idare makinesi, bir sürü fırsat düşkününün elinde oyuncak haline geldi, vıllardanberi milletin soyulmasına, hastalık, sefalet, gerilik içine yuvarlanmasına sebep, hattâ âlet oldu. Birbiri arkasına iktidara gelip, herbiri kendinden evvelkinin işlerini tek
hükümetler, r—
tersine çeviren ve prensipi prensipsizlik olan milletin ekmeğini,
Dosta
İşte tekrar çıkıyo uz» Aylardır susturulduktan sonra, ilk fırsatta tekrar çıkıyoruz. Ama ümide kapılmadan çıkıyoruz. Çünkü biliyoruz ki,bugün efen-, dilerimiz yalnız Demokrat Parti liderlerinin, ırkçıların, bir de yobazların konuşmasına müsaade buyurmuşlardır; o da Va-şington’a sadık kal! ak şartıyla.. Ve yine b liyoruz ki, ©fenci lerimizüı elinde bizi sustur -mak için türlü vasıtalar var -dır: Antidemokratik kanunlarla olmazsa, iftira v yalan çamuru saçan gazetel "iyle, o da olmazsa. Üniversitef gençliğinin temiz ismini istismar eden uşaklar yle, bizi istedikleri anda susturabilirler. Bun u biliyoruz. Fakat biz de efendilerimizin şunn bilmelerini istyoruz kt bu memleketin hayrına bildiğimiz hakikatleri, yılmadan, u-Banmadan teVrarlıvacağız. Hiç bir kuvvet bu mukaddes vatan
Yazan: Sabahattin Ali yağını, kömürünü bile temin ede-miyecek kadar, beceriksizlikte başarı gösterdiler.
Bütün bunların tabiî bir neti -cesi olarak da, millet, baştakile -re karşı hudutsuz b'r nefret ve itimatsızlık beslemeğe başladı ve her fırsatta bunu gösterdi. Asır-lardanberi kendisine her bakım -dan yabancılaşmış kimselerin filinde oyuncak olmanın verdiği gevşekliğe rağmen, iradesini kullanmak imkânını bulur bulmaz ne yapacağını, 21 Temmuz 1943 seçimlerinde belli etti.
Cumhuriyetin ille yıllarındaki empervali5!mi düşmanı ve halkçı mahiyetini kaybetmiş olan ikti -dair milletle kendisi arasındaki uçurumu görünce müthiş b'r korkuya kapıldı. Yirmi beş senenin hesabını veremiyeceğini ve böyle bir hesap sormanın, sadece kol -tuklan, apartımanları, bankadaki paraları değil, tatlı canlan bile tehlikeye düşürebileceğini pe-kâlâ^hissediyordu. Ne b ına olursa olsun ikt'dan bırak mak bir ölüm dirim meseîesiydi. Hal-bu herhangi bir kuvvete ■dayan-
Düşmana Beyanname
borcuna ödemekten bizi alıko— yamayacaktır.
Bu memleketin hayrına bildiğimiz hak ikatleri, gazetemiz tekrar çıka ken, dosta düşmana karşı işte ilân ediyoruz.
★
Biz de hürriyet ve demokrasi istiyoruz. Fakat, Halk Partisi liderlerin len ırkçı ve ümmetçilere, dil tatör eskilerinden faşist çıraklarına kadar, bugün herkes ayn şeyleri ister göründükleri için, hürriyet ve demokrasiden ne anladığımızı hemen söyl ıyivo■rellm.
Biz hürriyet denince şunu anlıyoruz: Yirminci asır medeniyetinin maddi manevî her türlü nimetlerinden halk yomlarının serbestçe faydalanmak imkânlarına gerçekten malik olması... Bunu halk yığmlan -na sağlayan ve halk yığınlarının iştiroll
tında işleyen hükümet ve i e şekline de, biz demokrasi d yuruz. Bu, halk yığınlarına m -sup her vatandaşın devamlı ve beki bir iş sasibi olması demektir. (Unutmayalım ki, i
işi olmıyan, beş milyoı ı
fazla vatandaşımız vardır.) Bu her vatandaşın emeğ.n n tam karşılığım alması demektir. (Memleketimizde senelik gell - ' ri 120 lirayı aşmıyan, yani gündelik kazancı 38 kuruş olan ş milyon insan yaşıyor.) Bu, . mağara kovuklarında yaşı .n -hnmızın, pırtılara bürüneıle -rimizin ev bark sahibi, giy k sah bî olması demektir. Bu, gıdasızlıktan yirmi beş nde ihtiyar görünenlerimizin, çalışan insanların muhtaç olduğu ka -loriyi alması demektir. Bu, sıtmadan, veremden, frengiden, trahomdan ve daha nice hasta-
ZiNCtRLt HÜRR iYET
(Devamı 3 üncü sayfada)
mıyan iktidarın tutunmasına da imkân yoktu, tşte o zaman, baştakiler yüzlerindeki halkçı mas -keyi tamamen fırlatıp attılar, millete karşı âdeta kin den lebile-cek bir kırgınlık ve istihfafla, zorba valileri ve eli sopalı can-darmalan harekete geçirdiler. Ve aslâ dayanamayacakları mil -leti böylece zorla baskı altında tutarken, kendileri de, yabancı bir devlete dayanarak iskemlelerinde kalmak yolunu tuttular. Emperyalizme kargı yapılan kanlı b'r halk savaşının doğurduğu Türkiye Cumhuriyeti, böylece, girmediği bir harbin sonunda, mürteci ve soyguncu kuvvetlerin yanında yer aldı. Dünyanın neresinde bir halk hareketi, bir mitî kurtuluş savaşı varr-a ona düşman, dünyan-n neresinde mürteci b'r general, parazit bir kıral, halk düşmanı bir yabancı müdahalesi varsa ona dost kesildi.
(Devamı 2nci sayfada)
İcmal:
Marshall Plânı
Cumhuriyetin ilk Dahiliye Vekili
Camı Baykurt’tan mektup
• •
Muhterem Mehmet Ali Bey, şağıd “Z ncirli Hürriyet” e b rica ederken
gazetenizin yeniden çıkmağa basamasını kutlar, ve bu kere uzun
ömürlü elmasım Allahın inayetinden dilerim. Bir hafta evvel "Vatan” başyazan^arafından bi ■ lâ ■ sebep hücuma uğradığımız zaman, bu yazıma benzer bir1 ıdiğe-
/71irn uyKusuj
rini şehrimizin b’r sabah gazetesine göndermiştim. Bilmem ne sebeple basılmadı. Bu memlekette gazetecilik etmekten nasıl menedilmiş olduğumuzu Ifirun boylu anlatmağa lüzum ce Tan ve La Turki matbaalarının nasıl yıkılmış olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Bundan dolayı şimdi şekvamızı vatandaşlarımıza isal için dostların himmetine muhtacız. Gelelim asıl davâmıza:
Kenan öner Bey’in Demokrat Parti’den istifasını vesile edinen Ahmet Emin Yalman, sağa sola saldırırken —hiçbir münasebet
yokken— insan Haklan Cem ye-ti’ne de çatmıştı. Bu meyanda Tevfik Rüştü Aras’a, Zekeriya Sertel’e, hususiyle bana çirkin hücumlar etti. Tevfik Rüştü A-ras’la Vatan arasında geçen kalem mücadeles’ııde Ynlman’m cuklukları, onu okumağa
hammül edenlerin malûmudur; bu bahsi yen il emeğe lüzum yok. Halen memleket dışında bulunan
(Devamı S üncü sayfada)
ço-
ta-
Çal, arşı ilâhiyye kadar yükselelim çal;
» Çal sevdiceğim, çal güzelim, çal meleğim çal!
---1. _ 1 İT--ILJ---•- • -- _ . ~ -■ ~
suya mı düşüyor ?..
Geçen haziran ayında Har-vard Üniversitesinde Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Gnr. Marshall, meşhur nutkunu irad edelidenberi bir hayli şeyler oldu. Paris’te bir konferans toplandı. Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Molotof, Amerika -mn yardım teklifini Avrupa milletlerinin istiklâli ile kabili telif görmediği için görüşmeler akim kaldı. Bunun üzer, ne Bevin ve Bidault’nun davetiyle gene Paris’te on altı Avrupa devletinin temsilcileri toplan -dılar ve ihtiyaçlarını tesbit ettiler. İhtiyaçlar, 29 milyar dolar tutuyordu. Truman’m temsilcisi bu rakamı kabarık bul-üu. Onaltılar yeniden müzake -reye koyuldular ve yardım tutarını 22 milyara, Amerika temsilcisinin yeni müdahalesi üzerine de nihayet 19 milyara indirdiler.
Onaltılaıiın raporu Vaşing-ton a sunuldu. Kom’syonlar kuruldu. Yardım tutarı tekrar kırpıldı. Harriman yapılacak yardımın, asgarî ve azaml hadlerini 12 ve 17 milyar olarak tesbit etti. Marshall biraz daha cömert davranarak bu hadleri 12 ve 20 ye çıkardı. Ayrıca komünizme karşı koyabil -meleri için Fransa, İtalya ve Avusturya’ya 597 milyonluk acele bir yardım yapılması teklif ediliyordu.
Kongre acele yardımı kabul etti. Fakat Avrupayı kalkın -dırmağa yarayacak asıl plân askıdadır. Gelen haberlere bakılacak olursa Marshall plânını parlak bir istikbal beklemiyor. Filhakika kongrede ekseriyeti
M. A. A.
(Devamı 2 inci sayfada)
Örtümüzdeki sayılarda ZEKERıYA SERTEL'in ıtalyadan göndereceği yazılar
Say!»: 2
— Zincirli Hürriyet —
o îyubat IMS
Gençlerin nümayişi
Biliyorsunuz, geçen ay, Ankara yüksek tahsil gençliği Dü ve Tarih - Coğrafya Fakültosi'nin bir profesörü ile iki doçenti aleyhinde bir nümayiş yaptı. Gençler “Solcu profesör istemiyoruz” diye bağırarak bütün şehri dolaştılar.
Otobüslerin üzerine, duvarlara, yerlere “Kahrolsun Komünistler” diye yazdüar. Bir şeye dikkat ettim:
Bu gençler Komünist sözünü bazan “Komonist" bazan “Ku-moıılst” bazan “Gomonist" bazan da ‘‘Gumonist” diye yazmışlardı. Nasıl yazarlarsa yazsınlar... Mesele orada değil. Muradettikleri şey bir ya... O yeter: Solcu profesör istemiyorlar. Bu noktada o kadar birleşmişlerdi İd, şehirdeki Gazi ilkokulu önünden geçerlerken yedi, sekiz yaşındaki küçült talebeler b'lo duvarlara tırmanıp “Solcu profesör istemiyoruz" diye bağırdılar1.
Tabiî, nümayiş demek yalnız bağırmak çağırmak, kütle halinde yürümek değildir ya. Sonunda elbet birini pataklamak, bir yerleri yıkmak, bir şeyleri yırtmak lâzım. Bizimkiler de o gün bula bula Üniversite Rektörü Şevket Aziz Kansu’yu buldular. Zavallı Rektör’iin başına neler geldiğini, bu nümayişe iştirâk eden bir talebeden dinledim.
NÜMAYİŞÇİ TALEBELERDEN BİRİ:
“Rektörün odasına girdik" diye anlatmaya başladı. “Herif sapsan olmuştu. Masanın üzerine çıkardık. Yüzüne tükürdük. Zorla istifasını imzalattık. Sonra kulağından tutup dışarı çıkardık. Merdivenlerden inerken sırayla sırtına biniyor ve suratına tükürüyorduk. Bahçede arkadaşlar, bir ara, linç... linç diye bağırmaya başladılar. El’mizden güç kurtuldu."
Ben merakla sordum:
“Peki” dedim, ‘‘bu adam sahiden komünist miymiş?”
Nümayişçi genç safiyane:
“Ben ne bileyim birader?” dedi “ne olursa olsun, bu yaptıkla-nmız benim de pek hoşuma gitmedi. Ama bakm, Gençler Derneğindeki hareket’miz çok güzeldi.”
“Orada ne yaptınız?”
“Bin kadar kitabı paramparça ettik.”
‘‘Yırttığınız kitaplar sahiden muzir kitaplar mıydı?”
“Vallahi hiç bilmiyorum. Kabını bile okumadan habire yırttık. ’ “O kitapları alıp bir yere götürmeydiniz, muzir mi, değil mi” diye tetkik etmeydiniz daha muvafık olmaz mıydı?”
“Bu şekil, bir arkadaşın hatırına geldi. Hattâ orada, söyledi
de... Ama; kitap yırtmak istemiyor, bu da komünisttir diye üzerine hücum ettiler. Yani öyle bir hal oldu ki orada kitap yırtmıyaniar komünist damgasını yiyecekti.”
"Peki, bu Derneğe mensup gençlerden bilini tanıyor musunuz?,,
“Demek mensubunu bırak., ben bu Demeğin adım bile ilk defa o gün duydum. Bir ara, Gençler Dermeğine gidiyoruz, diye bağırdılar. Hattâ ben ilk önce Gençler Birliği Spor Kulübünü yıkmıya gidiyoruz sandım.”
NETİCE VE TEKLİFLER:
İşte nümayiş böyle oldu. Bir iki gün sonra da mevzuubahis profesörle iki doçenti Üniversite'den attılar. Şimdi Ankara'da bunun dedikodusu sürüp gidiyor. Herkes bu hocaların komünist oldukları için atıldıklarını sanmakta. Halbuki öyle değil. Senato kararında. bunların millî tipte talebe yetiştiremedikleri için Univor-site’den uzaklaştırıldıkları yazılmış. Bu esbab-ı muc.'beye milletvekillerinden bazıları itiraz ediyorlar: o maddeden olamaz; hukuki değildir. Fakillte'de ikilik çıkardıkları için atılmaları lâzımdı, diyorlar. Bu hocaların bir takım solcu sayılan gazetelere yazı vaa-dettikleri için haklarında açılan komünistlik tahkikatı sonunda -suçsuz oldukları sabit görülerek tahkikat dosyası Danıştay’a gönderilmiştir. Yani sizin anlıyacağımz, ne sebeple olursa olsun bunların atılmaları lâzımdı, atıldılar.
Şimdi millî muhalif gazetelerimizden birinin muharriri bu neticeye sevindiğini, fakat bunun kâfi olmadığını yazıyor ve: ‘‘Bu Üç kişinin on senedeııberi yetiştirdiği talebeler memleketin orasında burasında muallimlik etmekteler. Onlar ne olacak? Bence onların da temizlenmesi lâzımdır.” diyor. Yani bizim yüksek tahsil gençlerinin bir iki zahmete daha girmeleri lâzım. Bu üç kişinin yetiştirdiği kaç talebe varsa bir bir öğrenip vazifelerinden uzaklaştırmak icabediyor. Bu iş!n çorap söküğü gibi gideceğini tahmin edersiniz. Onların da yetiştirmekte olduğu gençler var. O gençleri de takibetmek lâzım., filân filân.
Bu hususta benim de bir teklifim var: bu üç kişinin yetiştirdiği ve şimdi memleketin dört bir yanında muallimlik etmekte olan gençleri kabahatli bulmak pek doğru değil. Masum çocuklarmış, zehirlenmişler... Ama bu profesörle iki doçentin yetişmesinde rolü olan eski hocalara ne diyelim? Onları masum bulmamıza imkân yoktur. Memlekete böyle kızıl şahsiyetler yetiştirdikleri için asıl onları temizlemek lâzım. Hattâ bu kadarla da kalmamalı; bu üç kişi Almanya’da mı, Amerikada mı? nerede okudularsa, Dışişleri Bakanlığı kanalı ile o memleketlere de müracaat ciip bunları yetiştiren hocaları orada da takibotmeli. Bu iş biraz uzun sürer ama yılmamalı, sonuna kadar uğraşmalı.
Gençlere iş çok. Yeter ki onlar memleketin asıl dertlerine hiç yanaşmasınlar. c. DAYAN
Marshall Plânı
A sil büyük tehlike
(Baş tarafı 1 inci sayfada) AKAT iktidardakilerin bü-X tün mukadderatlarını bağladıkları bu yabancı memleketlerin halk efkârı bizdeki g bi boğulmuş ve yıldırılmış olmadığından, kendimizi onlara şirin göstermek lâzımdı. Derhal bir demokrasi ko medyası başladı. Her şey eski tas, eski hamam olduğu ve halk kütleleri siyasî ve iktisadi hak ve hürriyetlerden tamamen mahrum edildiği halde, “çok partili demokrasi” diye bir teranedir tutturdular. Söylediklerine ne kendileri, no halk kütleleri, no de hattâ dalkavukluk ottikleri devletlel
inanıyorlardı. Fakat a.kdtorm' a zevahir kurtarılmış oluyordu. Amerika. ve îııgiltorodeki mürteci mahfiller ise, bu komediyi des • teklemeği, Yakın ve Orta-Şarkta-ki hâkim’yot muhterin* uygui1 buluyorlar ve kendilerine “Kayıtsız şartsız” itaat edecek bir zümrenin Türkiye’^ iktidarı muha • faza ötmesini istiyorlardı. Bunun ’çin, bizim gazete vo retyolann yalanlarını ontar da tendi mü • letlerine ulaştırdılar, ana karak -teri “Halk düşmanı” olan bir iktidarı, demokrasi diye destekle • rndkten çokinmodiler. B’z’mk’fer de, onların gözünü daha iyi bo -yamak için himmette kusur etmediler. İngiliz lordlan içecek şarap bula.mazten, b^mtoler koK töylpartilerdo so1 gibi v’ski da -ğıttılar Halk veremden kırılırken, İngiliz Kıralı bir AksaraylI hom-gerimiz kadar gıda almıyor diy>’ sıtemadan yalanlal söylodilor; köylümüzün dörtte üçü inlerde, kovuklarda, kerpiç kulübelerde
Rıfat İlgaz
ŞİİRLER
Yeni Çıktı
hayvanlarıyla birlikte yaşarken, yabancıların geçtiği tren yolu . boylarına | göstermelik modern köyler yaptılar. Millet kilosu iki buçuk liradan pirinç bulamazken, devlet kesesinden besledikleri bir lokant i yabancılara iki liraya lüks yemekler yedirdiler.
kılmış gibi telâş içinde sendele -meğe, akla hayale gelm edik çarelere başvurup yeni efendilerinden birşeyler koparmağa uğraşıyor -lardı. Bu hususta, sözde muhalefet de iktidarla birlikte aynı oyu-
nu oynamaktan çekinm* di. Mi’le-tin bağrında asırlardanb ri biriken kurtuluş emellerinin meydana çıkmasına vesile olduktan sonra, halkın bu radikal temayüllerinden evvelâ kendisi korkup ikt’darın kucağına sığman Demokrat _Par-ti de, Amerikan bankerlerine şirin görünmek için ' takla atmağa başladı. Bütün dünyada halk düşmanı zümrelerin halkın iradesini kullanması tehlikesine karşı başvurdukları köhne çareye^iktidar partisiyle birlikte sarıldı.
Halbuki memleketin İktisadî temelleri kökünden sarsılmıştı, umumî sofalot, baştakilerin kör gözlerine bile batacak bir malıi -yet a ve bütün yabancı dostlara rağmen endişelerini arttır -mağa • şlamıştı. Kafaları millî bir çerçeve içinde kalkınma çareleri ıp bulamıyacak kadar
zayıf olan vo milletten bu yolda hiçbi ardım görmiyoceklerini
pekâlâ bilen bu adamlar, bütün ümit i dışardaki dostlarını) I
' . . _r , U çare ise, komünist tehli -
himmetinO bağlamışlard . Yakın-
, m , . , , keşi masalıdır Gerçi yurda patlı-yacağım hesapladıkları _ _ _
. . dumuzda ne bir tehlike teşkil ede-
korkunç bir dünya boğuşmasında *
. , , ._ . ... cek kadar komünist, ne de onları
yurdumuza bir fedai vazifesi yükledikleri için, hesapsız kitapsız I yardım istiyorlar ve bunu sahiden I bekliyorlardı.
("
kilât kurdurm ğa bile çalışıyor -muş. Tabiî bundaki maksat da meydanda: Yarın böyle bir tuzağa düşen beş, on işçi bulunursa, bin bir türlü gürültü ile yeni tevkifler yapılacak. “Yu’dumuzu tehdit ilden kızıl tehlike” hakkında fer -yatlar kopanla ak, “kominformun memleketteki yıkıcı faaliyeti” üzerinde tüyler ürpertici masal -lar anlatılacaktır. Ve bu oyunda bütün halk dü şmanları elbirliği etmiş vaziyettedir. Bu hususta, ihtiyar tilki Hüseyin Cahid Yalçın, ihtirastan gözleri kararmış -Fahri Kurtuluş, yabancı menfaat-
lerin yorulmaz müdafaacısı Yalman, tipik BizanslI Fuat Köprülü, Turancıların oyuncağı Kenan
(Baş tarafı 1 inci sayfada) teşkil eden Cumhuriyetçiler yardımı daha da kısmak niyetindedirler. ilk ağızda yapıla -cak yardımın 4 milyarı ağma -masını istiyorlar Buna karşılık Truman ile Marshall yar -dım tasarısı olduğu g.bi kabul edilmeli diyor. Cumhurbaşkanı seçimleri arifesinde, mükellefle* rin yükünü ağırlaştıracak masraf kapılan açılmasına Cumhuriyetçiler karşı koy -maltla seçimlerdeki şanslarım arttırdıldarma kanidirler.
Cumhuriyetçi’lerin noktai
nazan şudur:
"Amerikada fiyatlar yükselmektedir. Bu Amerika’nın enflasyona doğru gittiğini gösterir. Enflasyon tedavüldeki tediye vasıtaları hacminin, mal hacmine faikiyetinden ileri geldiğine göro, Marshall plânı bu vaziyeti kötüleştirecoktir. Çünkü Avrupaya yapılacak yardım ya hibe, ya da vadeli satış şeklinde olacağına göre, her iki şıkda da mal hacmi a-aktır. Mal hacminin azalması iso enflasyonu arttıracaktır. I u tehlike Amerika’n Avrupa devletlerine ikraz» bulunmasıyla da önlenemo Zira ikraz edilen dolarlar sal bedeli olarak tekrar Ameıila-ya döneceğinden vaziyette bir değişiklik olmıyacaktır.”
Yardım plânını bu cepheden müdafaa edemiyen Demokratlar vaziyeti başka türlü izah çalışıyorlar. Diyorlar ki- “Avrupa'ya yardım otmiyec-ok olursak, sefalet yüzünden Garbi Avrupa da komünist olacaktır. Avurpa’nın komünist ol -ması Amerika’yı üçüncü bir dünya harbine sürükleyebilir. Böyle bir harbin icap ettireceği masraflar ise, Avrupa’nın kalkınarak komünizme karşı koyması için yapacağımız ya r-
dımları kat kat aşar. Binaenaleyh birtakım külfetler b» -hasına da olsa, yardım projesini mutlaka kabul etmeliyiz." Görülüyor ki Cumhuriyetçi -Jriıı İktisadî mülâhazalarına Demokratlar, şayet tabir caizse, hesabi mütalâalarla karşı koymak istiyorlar. Acaba hangisi galebe çalacak?
Marshall plânının kongreye sunulan şekilde çıkması pek az muhtemeldir, iktisadi şartların buna müsaade etmediği Cumhuriyetçilerin itirazlarından anlaşılıyor. Esası iktisadi olan bir teşebbüs, İktisadî oi-mıyan şartlarla yürütülemez. Avrupa’ya yapılacak yardım, Marshall'm hesaplamadan ta -savvur ettiği şokildon çok uzak olacaktır.
Kırpıla kırpıla kuşa döndü -rülmüş bir yardımla Avrupanm kalkınamayacağını Truman hükümeti de anlamış olmalı kİ, bu işe hususi sermayeyi de karıştırmak istiyor. Birtakım garantiler verilmek suretiyle, adeta bir nevi sigorta sistemi ihdas edilerek hususî sermayenin Avrupa’ya yatırılması teşvik ediliyor. Bu teşebbüsün nasıl bir netice vereceği, Amerikan tröstlerince nasıl karşılanacağı kestirilemez. Kat’iyotle bildiğimiz bir şey varsa o da .şudur: Avrupa ikiyo bölünmüş kaldıkça, Garbî Avrupa’nın kalkınması pek müşküldür*. Zira Avrupa’nın kalkınabilmesi için, onun iktisadi bir bütün teşkil etmesi, yani ziraî bölgeleriyle sanayi bölgelerinin iş birliği ötmeleri şarttır. Bu temin edilmedikçe, yoni buhranların beklediği Amerikan ica -pitalizmi sayesinde Avrupa -mn kalkınabilecoğ ni düşünmek fazla hayalperestliktir.
M. A. A.
Yalman ne buyurur?..
Yazan:
A. Metin
öner hep aynı saftadırlar.
destekliyebilecek şuurlu ve teşkilâtlı bir işçi kütlesi vardır. Buna rağmen böyle bir tehlike, Ameri-kadan para koparmak ve içerdeki
Memlekette mevcut olmıyan bir kızıl tehlikeyi, halkçı kuvvetlere karşı bir silâh olarak kullanabilmek için adetâ zorla yaratan ve körükleyen bu adamlar, hiçbir zaman bu yalanlarla halkın gözünü boyayamıyacaklardır.
A rikan halkı, vergi mü- namuslu halk dostlarını yıldırma». kollefi ise, de ' bü. fikir- için lüzumlu olduğundan, mevcut
’ OlcöBJdeğilso de icat edilmelidir. İşte 1 mleke-H,. . . | > ... . 1
------ ---- —--------”-t partilerin
•ilip, sonra
de değildi. Ken isine on bi kilometre uzaktakiIbir momleke tin maceracı politikasını destek -' lemek için hiç de nefsini ya sokmak istemiyordu. hükümetinin yalanlarını hadde kadar yutuyor, fakat işin ucu keseye dokununca hemen suratım buruşturuyordu. Bunun için yardım meselesi, hiç de bizim hayalperestlerin arzuladığı şekli almadı. Yar.i hiçbir yabancı devle -tin, Amerika kadar zengin de olsa bizim gibi iflâsa yaklaşmış halkı yokluk ve hastalıktan kırılan, devletle millet arasındaki münasebetleri adetâ hasmane bir mahiyet almış bir memlekete bol keseden altın dökmiyeceği meydana çıktı. Zaten bunun alîsini düşünmek gafletin büyüğüydü. Fakat bizimkileri bir telâştır aldı. Halk ile göz göze gelip hesaplaşmaktan tir tir titriyen zavallılar, sırtlarını dayadıkları destek yı -
sıkıntı-
•■di birV
Kondi| da
değilse de icat edilmelidir. İşte bunun için, sosyalist paitilerin kurulmasına izin verilip, sonra bunlar “Komühist” diye gürültü atırtı ile kapatılır. Bir İçişleri akanı çıkar, kimisi yirmi beş ait, kimisi tahrif e-dilmış “sözde vesikalar okuyarak yaygara yapar. Birkaç kap yemek veya birkaç lira para ile gırtlaklarından yakaladıkları beş on gafil delikanlıya Hitler usulü nü -nıayişler tertip ettirilir. Hakikati söylemekten başka kusuru olmıyan gazeteler kızıl diye tahrip edilir, susturulur. Biraz uyanık kafalı olan profesörler işlerinden atılır. Bütün bunlar, içeriye ve dışarıya karşı, memleketin kızıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğu vehmini vermek için yapılmaktadır. Hattâ, duyduğumuza göre, yerli Gestapo son günlerde birtakım zavallı işçilere gizli teş-
Ve yine bu millet pek iyi biliyor İd. asıl tehlike, bu memleketim istiklâlini de, hürriyetini de, varlığım da te ıdit eden bir tek ve hakikî tehlike, Bugünkü ehliyetsizi iktidarın devamıdır.
Î Sabahattin Ali |
Sırça Köşk *
Hikâye ve masallar i
Sahibi ve Yazı İşlerini Fiilen İdare Eden:
Mehmet - AH AYBAR
ADRES: P. K. 486 - İstanbul
A KO NE:
Yıllığı: 5 00, Altı aylığı: 250
Kuruş
Basıldığı Yer: Vakit Matbaası
“Vatan” gazetesinin Londra özel muhabiri John Kimcho göçenlerde İstanbul’a gelmişti. Evvolce de Türkiye vo Yakın-Şark-la bulunmuş olan vo iııgilterede hükümet partisi gazetelerinde ehemmiyetli bir movki tutan bu muharrir, İsviçrede çıkan Dto Weltwooho gazetesinin son sayılarından birinde Türkiye hakkında bir makalo yayınladı. Bir kore ismi tuhaf: “Tiirkiye’do Atatürk ruhunun ölüşü” mânasına bir terkip... Sonra, Vatan muhabirinin bu yazısı, dünyayı vo Tlirldyo’yi, hiç do Vatan gazetesinin göstermek istediği gibi göstermiyor. Holo Amerikan yardımı vo Amorikaya dayama vo güvenme mosololerindo fikirleri, sayın patronundan pek ayn. Zaten yazışma, Türkiye’nin son bir sone içinde bir çeşit Amerikan istilâsına uğradığım anlatmakla başlıyor. 25 Isono müddetle Türkiye’de her şoyo hâk'm olan Atatürk ruhunun sönmokto olduğunu, onun yarattığı yoni binanın ' duvarlarımla çökmo alâmetleri görüldüğünü söylüyor, iç politika gelişmeleri hakkında birtakım müşahedelerini vo kanaatlerini sıraladıktan sonra, Amerika ile münasebetlerimize . goçorelt, Türkiye’nin, İsviçre voya İsvoç tarzında bir tarafsızlık siyasetini tamamen terkodorok Yakm-Şark’ta bir Amerikan “ilori karakolu” haline geldiğini vo halkın bu golişmeloro huzursuzlukla baktığını vo Amerikan yardımının Yıınan’stan’da nelere bobop olduğunu gördükçe endişenin büsbütün arttığını tosbit odiyor. Sonra, bu “ilori karakol” vaaifesinm Türkiye gibi 19 milyonluk bir memleketi, 42 milyonluk, İngiltere kadar büyük bir ordu tutmağa mecbur otleıek iktisadon nasıl sarstığını anlatan muharrir, yazısını şöylo bitiriyor:
“Fakat tehlikenin büyüğü şudur ki, Amerikan yardımı bazı kimselerin pek çabuk beyn’ne vurmuştur. Rusya’ya karşı Avrupa'nın bir nöbetçisi olmak He. nasyonalist kuvvetler elinde Rusya’ya karşı bir sıçrama tahtası olmak vasıflan birbirine karıştırılıyor. Salahiyetli kimseler, Markos hükümetinin kuruluşunu üçüncü dünya harbinin b’r başlangıcı sayıyor ve bundan Türidyo’nin gorokon neticeleri çıkarması lüzumunu, ondişo verecek kadar fazla bahis mevzuu ediyorlar. 1938 Çskoslovakva-sıml ı olduğu gibi, yabnneı yardımına mübalâğalı şekilde bel bağlanıyor. Halbuki Toksas ilo Türkiye arasındaki yol pek uzundur.”
Ha şunn hileydin !.. Fakat Ahmet Em ' n Yalman bunu b 'le-ınîyor. Çünkü otuz sonedenberi gözleri doların ışığıyla kamaşan Yalman’a, Amerika ilo Türkiye arasımdaki yol, gazetesiyle kasası arasındaki mosafo kadar kısa görünüyor.
9
S Şubat 1948
Bayf>: 3
İlk Dahiliye Vekili Cami Baykurt'tan Mektup
(Baş tarafı 1 inci sayfada) Serlerin, kendisi hakkmdaki isnatlara, ne zaman ve ne surette cevap vereceğini bitemiyorum. Bana gelince, İngiliz sefaretinden para atmak, vc aynı maksatta Amerikan sefaretine de müracaat etmek gibi hakkımda yazmış olduğu iftiralara hâkim huzurunda cevap vermesi icap edeceğinden, şimdi bu bahse girmiyeceğ nı. Cumhuriyet Adliyecine müracaa-timde bu isnadlarını isbat edecek delilleri neyse onları arzetsin. Yatman'a göre bir Türk gazete -d, elinde keşkül sefaret kapılanın dolaşan dilenci bir derviştir, satılık bayağı bir maldır —vatandaşları hakkında bu derece tâübalitik cidden şaşılacak şey.. Bunlan yazmakla kendisini ne mevkie koymuş olduğunu farket-miyecek kadar çocuk kafalı bir adam olduğunu göstermiş oldu.— Şimdilik bunlan bir tarafa bira -katım da efendilerinin onu bu yola niçin şevketmiş olduklarım görmeğe çalışalım.
Yalman’m sürekti tıücumlau
İLERİ DEĞİL, GERİ GİTTİK
(Baş tarafı 1 inci sayfada) irân kamımı galiba yürürlükten kaldırıldıysa da, öteki antidemokratik kanunlar hâlâ yürürlüktedir. Milleti oyalamağı çalışanlar: Değiştirilecek diyorlar. Tutalım ki değiştirilecekler. Ama bundan ne çıkar ? malûm ya, matbuat kanunu da değ şti-rilmişti; eskisini mumla arıyoruz. |
Itatk yığınlarının durumu da bir değişiklik yoktur: O, efendilerimizi doyurmak için gene takatin üstünde çatışır; gene yarı açtır; gene türlü hastalıklarla kırıtır; gene pırtılara bürünür, mağara kovuklarında barınır ve sesini çıkarmadan fel?ğe boyun eğer. Yalnız b‘r kerecik, 1946 senesinin 21 temmuzuna tesadüf eden mübarek bir pazar günü sesini duyuracak oldu ve boyunun ölçüsünü aldı.
Münevveri, yan münevveri ve serbest meslek erbabının çur-ç.nrianıyi.a orta lıalk tabakası da eskisi gibi, çıkanna göre şakşakçılıktan dedikoduya, dedikodudan şakşakçılığa yuvarlanıp gidiyor. Gestapo örneğindeki gizlisi ve aşikâresiyle polis, gene po lis; jandarma neferi, gene jamlaınna neferi; vali de gene validir. Ahmet Demir’lerln, Fazlı Gül ç’lerln, Şefik Soyer'lerin gene astıkları astık, kestikleri kestiktir. Arslanköy faciası, Senirkent trajedisini kovalıyor. Gene milyonluk suiistimaller oluyor ve örtülüyor; ve gene “yânın” büyük İşler çeviriyorlar. Milletvekilleri gene ezici çoğunlukla Halk Fartisi’nin vekilleri, bakanlar da omın bakanlarıdır. Ve “Milli Şef' İnönü gene Cumhur Başkamdir. Yalnız şu farkla İd, artık kendisine “Millî Şef’ denmiyor. Yerine •‘Part'lrrüsttt hakem”, “Demokratik gelişmelerin öncüsü” falan filân gibi lâflar ediliyor.
I
Görülüyor İd, hakikatte d en hiçbir şey yok. Hepsi boş lâkırdıdan ibaret- Tek parti devrinin kanunları ve bendegâniyle İnönü bugün de başımızda mıdır, değ 1 midir? Meselenin düğüm noktası buradadır. O tnönii ki, 1946 seçimlerinde Halk Partisinin başkanı sıfattyle seçimleri idare etmiş; o İnönü ki, seçim-
lerden hemen sonra, tam çok partili parlâmento hayatına gireceğimiz sırada, Recep Pekerü ve benzerlerini iktidara getirmiş; o İnönü İd, Demokrat liderlerini 12 temmuz beyannamesiyle tava getirdikten sonra, yeni Başbakanına: “Bu memlekette antidemokratik kanunlar” diye bir şey bilmiyorum dedirtmiş ve kendisi de Halk Partisi Kurultayında: “Kanunların değişt rilme-si diye bu me mlekette bir çekişme konusu tasavvur etmeğe yer yoktur.” demiştir; o, tnönii ki, bugün hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi'nin B şkanı'dır....
İleri değ 1, geri gittik efendiler! iumhuriyet’le beraber Türk milletini ileri bir cemiyet haline getirecek birtakım prensipler kabul letmiştik. Gerçi bunların çoğu kâğıt üstünde kalmıştı ama, ileri fikirleri boğmak, geri dönmek de yasaktı. Halbuki bugün? irtica şahlanmıştır, ileri, Doğru, Güzel ne varsa hücum ediliyor. Tekkeler, zaviyeler, ha açıldı ha açılacak, ve “Talebe-i ulûm” kazan kaldırıyor, “istemezük” avazeleriyte rektör dövüyor, hoca kovuyor, gazete kitap paralıyor, matbaa yıkıyor.
Bir de, bu yeni basla âleti ellerindeyken: “Sıkıyönetimi kaldırdık ya!” derler. ATas afiyet versin.
Peki, ya Demokrat Parti? diyeceksiniz. O da ileri bir adım değil mi?
Demokrat Parti tatlı bir rüya İdi;, Bir kısmımız uyandık; bir kısmımız da uyanmak üzeredir. Demokrat Parti başka liderlerin elinde bir kurtuluş hareketi olabilirdi. Fakat senelerce şef hükümet’ rinin çırakhğını edenler, hürriyet bayrağını ne sıfatla ve nasıl taşıyabilirler? Nitekim taşıyamadılar, “tnönü An-kara’nm 17 inci milletvekilidir” diye ter ter tepinenler nerede? Hepsi İni nü'ye dehalet ettiler.
Hakikat şudur iki, kurtuluş gününden daha çok uzağız. Bize hürriyeti, demokrasiyi, cumhuriyeti, prenısipknde kaya gibi sert, yepyeni insanlar get'recektir. Halkın içinden çıkan, oUuu dilini —nuş— yepyeni ins---------.
MEHMET-AIJ AYBAR
efendilerinden almış olduğu tali -mat dairesinde başladı, ve bu dairede devam etti. Hiç şüphe yok ki, bundan maksat Demokrat Parti’de görünmeğe başlayan ikilik hareket'nin eon hâdiseler üzerine yeni bir muhalif partinin teşekkülüne doğru inkişaf etmesine mâni olmak için parti içindeki muhalif azâyı ürkütmek ve el altında tutmaktı.
Yalman'm efendilerinin Kenan Ömer'i ve Sadık Aldoğan'ı partilerinden atmak için vesüe aramakta oldukları herkesin bildiği bir işdi. Ancak bunların bir muhalif parti kuracaldanndan, ve yeni partiyi Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri’hin himayesi altına koymaları ihtimalinden çok korkuyorlardı. Bundan dolayı Kenan Bey'in istifası üzerine Yal-man’ın efendileri çok telâşa düştüler. İki yıldanberi Mareşal’ı tek başına bırakıp bir kuvvet hai ne girmesine mâni olanların hiç hoş-ınamıyacaklaın böyle bir ihti -ıal, şüphesiz, onları çok ürküt-ıüş, ve ortalığı yeniden kızıla
boyaması Yatraan’a emredilmiş olacak. Böyle olmasa, kendisine şahsan kötülüğü dokunmamış kimselere Yalman'm bu kadar çirkin şekilde saldırmasında b'r mâna olmazdı.
Gördük ki Yalman, saldırışları arasında, başlıca hücumunu İnsan Haklan Cemiyetine yöneltti. Çünkü bu cemiyet —onlann dediği gibi ölü doğmuş değil— muhterem Mareşal’in riyaset nde yaşamakta olan küçük bir ketibe-dir; ve her nedense, teşekkülü muhtemel yeni muhalif partilere önderlik etmesinden korkulmakta olduğu, iki defadır kendisine aynı şekil ve surette hücum edilmiş olmasından anlaşılıyor. Cemiyetimizin parti mücadeleleriyle hiçbir alâkası olmadığı halde bu derece husumet cetbetmiş olmasından anlıyoruz ki bu memlekette insan haklannı korumağa kalkışmak, memnu bir şeymiş; ve daha memnu olan cihet Mareşal Hazretleriyle birlikte bu işe girmiş olmamızmış. Çünkü cemiyetin kurut -duğu günden itibaren her hücumda bizi Mareşaldan ve Mareşali
bizden ayırmağa çalıştılar. Kut -tanılan silâh ise malûm: Komünistlik... Halbuki bizim aradığımızın. her memlekette modası geçmiş âdi bir burjuva demokrasisini memleketimize sokmaktan İbaret olduğunu, hücum edenler de pekâlâ biliyorlardı. Bu sefer de sefaretlere satılmış olduğumuzu yazdırarak cemiyeti dağıtmak istediler. Evet, asıl maksat Mareşali politika sahasında yalnız bırakmak ve âvâre kılmaktır. Bizi dağıtmak için yapılan hücumların gayesi bu olduğu ne kadar aşikâr ise, Demokrat Parti önderlerini Mareşaldan ayırmak için yapılmış olan manevralar da o derece ayandır.
Fakat btzler, memlekete karşı vazifelerimizi ifa etmiş olan vatan evlâtları, haklarımızı elde edeceğimiz günün de geleceğine emin olarak bekliyeceğiz. Üzerimize çökmüş olan bu uzun, karanlık gecen'n elbette sabahı olacak ve yurdumuza güneş doğacaktır. Biz şimdiye kadar bu ümitle yaşadık, ve yine onunla ya-şıyacağız. CAMİ BAYKURT
MİLLİYETÇİ GENÇLİK
Fransızca Paraliele 50 gazetesi nin bildirdiğine göre: Geçenlerde Arnavutluğun ilk demiryolu işletmeğe açılmıştır. Draç limanını Elbasan’a bağlayacak bu 38 kilometrelik yolun, şimdilik Pekina’ya kadar olan kısmı tamamlanmıştır. Hattan bu kısmına “Gençlik hattı” ismi veriliyor. Otuz beş bin Arna -vut gencinin eseri olan bu hattı meydâna getirmek için 750 bin metre mikâbı toprak tesviye edilmiş, 403 metre uzuntu * ğunda bir tünel açılmıştır. Ar-
AMERİKADA GENÇLİĞİN NÜMAYİŞİNE LÜZUM YOK
Fransızca Action gazetesinin yazdığına göre, Amerika’da Wyoming Üniversitesi rektörü, Üniversite kütüphanesinde bulunan İçtimaî ilimlere ait bütün kitaplardan Amerika’ı’lığa ya’ kışmıyacak bütün fikirlerin çı_ kartılmasim emretmiştir.
İSTİKLÂLE KARŞI
Panama arazisi dahilinde 14 askerî üs inşasına dair Amerikan teklifinin Panama Parlâmentosu tarafından reddedil -mesi üzerine Panamadaki A’ merikan makamları kendi ordu
BU DA İÇİŞLERE
Birleşik Amerika hükümeti, Avrupa’ya tahsis edilen kömürlerden büyük biı kısmını,
İTALYAN SÖMÜRGELERİNDE BARIŞ VE DOSTLUK
İsviçrede çıkan Neue Zürc-her Zeitunğun yazdığına göre, İtalyan Somali’sinde kanlı vakalar olmakta, birçok İtatyan-lar, bunlar arasında gazete baş yazarları vesair mühim şahsiyetler öldürülmektedir. Sağ ve sol bütün İtalyan gazeteleri ve siyaset adamları, bu hâdiseleri Ingiliz işgal makaml ırınm körüklediklerine kanidirler ve İngiliz emperyalizminin bu kanlı oyununu hiddette karşılamaktadırlar.
Diğer taraftan, Amerikalıların, Yakın ve Orta Şarka iyice
navut gençlerine yardım İçin Yugoslavya'dan, Çekoslovakya’dan, Bulgaristan, Romanya Yunanistan ve Triyeste’den de gençler gelmişlerdir.
Bu haber, bizi derin derin düşündürdü. Bizim yapılacak yolumuz, kurutulacak bataklığımız, sürülecek tarlamız, kaldırılacak harmanımız mı yok? Var elbet. Ama bizim milliyetçi gençliğimiz milliyetçiliği rektör dövmek ve kitap yırtmak şeklinde anlıyor.
Dünyanın en ileri demokrasisi olduğu söylenen Amerika-da fikir ve ilim hürriyetinin bu hale geldiğini görünce, biz-deki küflü mültecilerin Amerika'ya dört elle sarılmasının kerametini daha iyi anlıyoruz.
AMERİKAN DOLARI
mensuplarına ve memurlarına Panama mağazalarını boykot etmeleri emrini vermiştir. Bu mağazaların başlıca müşterilerini Amerikalı’lar teşkil etmek teydi. (Action)
MÜDAHALENİN BAŞKA TÜRLÜSÜ
Şili'deki maden kömürü işçilerinin grevini tesirsiz bırakmak için Sili’ye göndermiştir.
Acrfon
hâkim olmak için Trablusgarp da büyük hava üsleri kurmaları da, İtalyan halkının endişesini arttırmakta ve dünyaya sükûn getireceklerini vaadeden emperyalist devletlere karşı mevcut son itimadı da ortadan kaldırmaktadır. Bu hususta İtalyanca Unita gazetesi aynen şöyle diyor:
“İngiltere, Somali'de İtalyan tara karşı katliamlar tertip ediyor. Amerika Trablusgarpda hava üsleri kuruyor. İşte, Tra-man, Bevin ve Sforza'ya göre sulh ve dostluk budur.”
(Baş tarafı 1 inci sayfada) J tıklardan kırılanlarımızın, hastanede yatmaları, tıbbın en ye- | ni keşiflerine göre tedavi görmeleri demektir. Bu, onlann da kendi gazeteleri, kendi matbaaları, kendi radyo merkezleri, kütüphaneleri, tiyatroları, ■ Knemaian, salonları, spor sa - I haktan olması demektir. Bu, J halk çocuklarının, Üniversite de dahil, parasız okuması de -mektir. Bu, onlann yana en -«üşesi duymadan, baskısız, korkusuz yaşamaları demektir. Bu, halk yığınlarının gerçekten hükümete iştiraki ve hükümeti mürakabesi demektir. Hulâsa, bu, resmi nutuklardaki efendimizin sahiden efendi olması demektir.
Bunun için de, kâr gayesiyle yapılan istihsal yerine cemiyet îhtiyaçtannı karşılayan istihsal sisteminin konması, yani plânlı bir iktisat sisteminin tatbiki lâzımdır ki, mahdud ve muay -yen ellerde biriken millî servet asıl sahibine, yani millete dönsün ve halk yığmlannın kurtuluşu yolunda kullanılsın.
Bu itibarla serbest teşebbüsün, halk yığıntarınm menfaat-
Dosta o
terini ihlâl etmediği nisbette muhafazasını, büyük istihsal vasıtalarıyla kredi ve ulaştır -ma vasıtalanmn orman ve madenlerin ™«*laka i’tlleştiril -meşini, ticaretin* de kontrol altına aktraasım istiyoruz.
işte bizim hürriyetİve demokrasi anlayışımız. I
ı mi betlerdeki du^ı -mumuza gelince: Kuvvayi Milliye ruhuna sadık kalınmasını istiyoruz. Bu bütün bir hjrog-ramdır. Çünkü Kuvvayi Mltiye ruhu siyasî ve iktisadi istiklâ -limtzi, toprak bütünlüğümüzü her şeyin üstünde tutar. Kuvvayi Milliye ruhu her şeyden evvel Türk halk kütlelerinin menfaatini gözününde bulundurmağı emreder. Çünkü Kuvvayi Milliye ruhu emperyalizm düşmanıdır. Kuvvayi Milliye ruhu dünya barış idealinin hizmetindedir. Dünya milletleriyle ve komşularımızla dostluk bağlan kurmamızı ister, çünkü Kuvvayi Milliye ruhu harp kışkırtıcılığının her türlüsünü reddeder.
Dış politikamıza bu ruhun aydınlığında bakılınca açık ö-larak görülür ki, bugün Türk milletinin öz menfaatleri . dün-.vanın' her İki büyük devleti ile yani *hem Sovyet Rusya He heraK de Birleşik Amerika ile hakikî ve samimi dostluk bağlan ku-nulmasını âmirdir. Yann harp olacağım iarzederek, bizim harp dışı, tarafsız katmamızı temin edecek çareleri biz bu günden aramalıyız. Son* harpte iki defa istilâ ©Jilen Polonya -nin acıklı halini unutmayalım. Evet büiyonız; bizim harp dışı kalmaldığımız yalnız bizim elimizde olan bir iş değildir. Fakat bu uğurda çatışmak, hiç değilse şimdiden taraf tutmamak kabildir; daha doğrusu kabildi. Satan bizim gibi küçük bir devtet Içîn bunun imkânsız olduğu söylenmesin. Çünkü meselâ İsveç'in bugünkü portika-sı bndur. Onun yaptığım bizim yapmamamız, yapamamamız için makul hiçbir sebep yoktur. Ve İsveç'in stratejik dıı -romu, ehemmiyet bakımımdan
bizimkinden aşağı değil, belki de fazladır.
Halk Partisi hükümetlerinin, Demokrat'tann da tasvibiyle takip ettiği tek taraftı siyaseti, bu milletin menfaatlerine uygun bulmuyoruz. Çünkü bu siyaset istiklâlimize daha şimdiden halel getirmiştir. Flthaki -ka Amerika ile akdedilen yardım andlaşmasmın, yard ımın hüsnü suretle kutlanılıp kulla-1 nılmadığım kontrol bahanesiy^^j le Amerikan hükümetine tanıdığı salâhiyetler istiklâl mef-humiyte telif edilemez.
Ama denilebilir ki, Sovyet Rusya'nın dostluğa sığmayan birtakım üs ve toprak taleplerinde bulunmasına karşı başka ne yapılabilirdi?
istiklâl savaşlarının ilk günlerinde kurulara ve son senelere kadar devam edem bir dostluğun sebepsiz düşmanlığa çev-r’tebüeceğine huwHnıvor^ız. Bunun eIbet birtakım sebepleri olacak. Bu sebepleri bulup kaldırmak, eski dostluğun yeniden
m e
kurulmasına çalışmak lâzım -dı. Elbette ki bu karşılıklı yapılacak bir iştir. Fakat biz kendi hissemize düşeni mutlaka^ yapmalıydık; yapmalıyız. Unutmamalıdır ki Rusya bize çok yakın, Birleşik Amerika da çok uzaktır.
Fakat tutalım Mi, Halk Partisi hükümetleri sarfotunan bütün gayretlerin akim kaldığım görmüşter*ve Sovyet’lerin sal -dinci niyetler beslediğine ka -naat getirmişlerdir. O halde niçin bu basit yardım vaadin -den daha teminatlı bir şekil aramamışlar, meselâ Birleşik Amerika ile askerî bir ittifak imzalamamışlardır. Trumanın yardımına bet bağlayıp taraf tutmamıza bir türlü akıl erdi-romiyoruz. Bunu yapanlar düşünmediler mi ki, önümüzdeki sene yenilenecek seçimlerde Tuman kazan mıyabUir; ve yeni Cumhurbaşkanı bambaşka bir politika yürütebilir. Bunn biran akta getirmediler mi? Halbuki, Roosevelt’in yerini Trnman aldıktan sonra, Ame
rikan dış politikasının nasıl değiştiği meydandadır. Körü körüne tarafını tuttuğumuz A-raerika yann bizi Sovyet Rns-yanın karşısında yalnız bırakırsa o zaman halimiz ne ola -cak? Kâfi miktarda silâh ve teminat atmadan Türkiye'yi bir macera politikasına stirttk-liyernlerin, bıı milletin menfaatlerine uygun hareket ettik -teri söylenemez. Biz, Ameri -kan menfaatleri uğruna harp tıareketterini on beş yirmi gtin geciktirmek için Türk milletinin ilk ağızda harcanmasına razı değiliz.
Ne Sovyet peykliği, ne Amerikan köleliği.
Dosta düşmana karşı ilân ediyoruz: tç politikada ve dış politikada bn memleketin hayrına bildiğimiz yol işte budur. Ne sinsilik, ne gizlilik, ne maske. Türk halk yığınlarının istiklâli, hürriyeti, refahı için apaçık bir mücadele. Tuttuğu -muz yolun bu memleket halkanın hayrına olmadığını iddia ve hele isbat edebilecekler varsa, bekliyoruz. Hodri meydan’
ZİNCİRLİ HÜRRİYET
ttıizah
YAZAN: AZİZ NESİN —ÇİZEN: MİM UYKUSUZ
L '
işte hesap veriyoruz!
EyTürk faşisti! j matbaaları yıkılmış, gazete- ( leri kapatılmış, evleri taru- ( mar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş ola* ; bilir.
Bütün
Düşünülmektedir ünün birinde büyük a-damlarımızdan birinin Anadolu Ajansına aşağıdaki şekilde bir demeç verdiğini duyarsanız hiç şaşmayın: “Amerikanın Çine, İtalya. Fransa, Avusturya, Yunanistan ve Türkiye’ye yapacağı âcil yardım hakkında, müstacelen konuşmak üzere, ivedilikle bir yardım komisyonunun derhal kurularak, anide tedbirler almak için, kısa zamanda işe başlanması bakımından, vakit kaybedilmeden harekete geçilmesi dolayısiyle, pek yakın vakitte yapılacak yardımın şeklinden ötürü, ilk hamlede yardıma başlamak lüzumuna bi -naen, mezkûr âcil yardımın pek acele olarak hemen yapılabileceğinden nâşi, daha ev-evl vakit ziyama meydan verilmemesi için şimdil k vaat verilmesi hususunun müza -keresi için... Şimdilik yapı* la yapıla, yardım hey’eti olarak gelen Amerikalılar? ziyafet verilmesine ve müstacel yardımın ilk plânda gö" önüne alınarak, bunun yardım mı, borç mu, hediye mi, hibe mi, bağış mı olacağının ilk anızda anlaşılmasının lüzumu ısrarla ve derhal istendiğinden, pok fazla zaman z;-yama meydan veriimemek için... insan çat diye çatlar.
Bir yığın gerçek milliyetçiyi kitaba uydurup zindanlara tıktırdınız. Sonra da onların aleyhinde sütun sütun mllliyetperverane herzeler yazdınız.
Bu toprak insanlarının refahından başka düşüncesi olıruyan namuslu vatanperverleri keyfini -ze göre sürgünlere attınız. Sonra da kürsülere çıkıp onların aleyhine tepine tepine, yırtma yırtma vatanperverane nutuklar verdiniz.
Ahnteri hakkına yol gösterenleri kelepçelere vurdunuz. Sonra da kahraman Jestiyle kelepçeli, zincirli, pırangalı insanları dövdünüz, tokatladınız, tükürdünüz, tekmelediniz.
Kalemleri kırdınız, ağızlan susturdunuz. Size cevap vermek imkânı ellerinden alındıktan senra da ‘‘Satılmışlar!” dediniz. Bi m çıkard ğımız gazetelerin, dergilerin parasını nereden aldığımızı sordunuz. Sorarsınız baylar, çünkü zindanlardayız, elimiz ve dilimiz bağlı. Sorarsınız, çünkü ce -vap veremiyoruz. Cevap verecek ve sizden hesap soracak olanları kâh deliğe, kâh t'marhaneye tıkarsınız, kâh sürersiniz, kâlı....
Ne kadar süreceği belli olmaz, ’şte bı gün meydandayız ve hesap veriyo -uz:
Kem söz sahibinindir, çiy ye -medik kİ karnımız ağnsın deyip, yapılan iftiraları üzerimize almamak clamazdı. Çünkü s’z isnad, iyma değil, açıkça itham ettin’z. Bu memlekette sayenizde o çeşit bir hürriyet var ki, siz sorarsınız,
bize cevap verdirmezsiniz. Siz döversiniz, bize kendimizi müdafaa ettirmezsiniz, öyle bir hürriyet var ki, sizin bize söylediklerinizin binde birini biz size söylesek tekrar yerimiz zindandır. Ama siz söylersiniz ve yeriniz koltuktur.
t^te ring! Buyrun döğüşelim. Döğliş merdçe olsun ama. Bizi bağlayıp arkadan vurmayın. Buna Türk milleti kancıklık der.
Hesap verelim, ne diyorsunuz siz? Çıkardığımız gazetelerin, dergilerin sermayesini nereden mî aldık? Sizin millete yutturmağa çalıştığınız gibi Banc Moscow’dan almadık. Ve bazılarının cebindeki dolarcıklar gibi Washington ve New-York bankalarından da al-
tıkındığınız pastaların yüzd_ uıri kadar bile değildir.
Bizim çıkardığımız gazeteler için “ikide bir çıkıp batan’» diyorsunuz. iftiharla söyleriz ki çıkardığımız gazeteler, dergilerden şimdiye kadar okunmadığı, satılmadığı için kapanmış tek bir tane bile yoktur. Onlar kapatıldı, kapattırıldı. Milletin arzusuna rağmen kapatıldı. Siz de böyle iftihar edebilir misiniz?
iş hesaba kalsın baylar. Biz de o günleri bekliyorduk. Siz sorun biz hesap verelim. Ama biz sizden hesap sormuyoruz. Propagandanızı yapmak için Sivas’ın ortasında batırdığınız gazeteye harcadığınız yüzbinlerin hesabını
? Birinci vazifen Türk mat"
> banlarını yıkmak, makine -
> leri ısırmak, demirleri diş-
S leyip duvarlara saldırmak-
( tır. Mevcud’yetinin ve işfik-
( balinin yegâne temeli, gaze-
/ teleri çamurlara serip üze* s rinde ağzın kö-
( pürünceye ka*
? dar tepinmek" ? mektir. Bu te* | mel partinin ha ? zinesidir.
( Bir gün nü"
( mayiş yapmak
( için emir alır-c san, bütün po-
( lisleri yanıbaşın
İda bulacaksın.
Meydanlarda
yaktığın namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işken-
Iceye tâbi tutulabilir. Emni-
yet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün
£ mallan mülkleri zaptedilmiş
WWWW AAAAA/
bu
kitaplarını
dahi bütün
şeraitten daha ; elim ve daha va ; hım olmak üze- s re Amerika’dan İ borç dahi alına* s bilir. Hattâ bu > borç alman pa- > ralar ziyafetler- > de yenebilir.
Ey faşist yu- $ murcaklarr! îş- > teş bu ahval ve £ şerait içinde | bu yapılardan |
kâfi görmeden, vazifen mat" £ baalan yıkmak, makineleri r. ısırmak, namuslu vatanper- ( vorleri parçalamaktır. Mulı* ( taç olduğun kazma, balta, ç Halk Partisi’nin anbarlann- ( da mevcuttur.
Selâm dostlara
Selâm dostlara zincirlerimizden. Selâm dostlara ke-
rim sürten şair dostlarımız; mücadeleci ressam dostları"
lepçelerimizden. Bizim şerefimize meyhane meyhane dolaşan, tezgâh başında şiirler okuyan dostlara selâm.
Ö duvar senin bu duvar
mız, ileri fikirli sanatkâr dcstlanmız, gazeteci, muharrir, hikayeci, romancı, ak" tör-.. »ütün kahraman dost" mız, hepinize selâm.
Vdalet Bakarıra Aç k Mı klüp
sormuyoruz. Yine yüzbinler verdiğiniz halde, m İlet okumadığı için kapanan İstanbul’daki gazetenin de hesabını sormuyoruz. Siz sorun, biz teker teker cevap verelim. Belki bir gün bizim de hesap soracağımız zaman gelecektir. Fakat, bugün hesap veriyoruz.
Hesap vere'irn baylar, yanm ciğerli bir öğretmeni, millet yoluna mücadele ettiği için kan kusarak sanatoryomdan nasıl koğ-duğunuzun hesabını verelim. Ama
benim, o köşe senin bu köşe benim yalpa vu" ranlara selâm.
Elektrik direklerine sarılıp, ha vaya yumruk walîayanlara, di'
reğe konferans verenlere, gölgeleriyle konuşanlara selâm. Bi" zi düşünmeden, bizi hatırlamadan bizden konuşanlara selâm. Dedikodumuzu yapanlara selâm.
Davâ uğruna kör kandil fikir uğruna fitil olanlara, b:zim şerefimize zil zurna içenlere selâm.
Bir etek ardında kaldı"
Şarap fıçısı ba Şinda bizi tenkit eden, el'nde ka-deh muzu
dostlara selâm. Siz için biz sâd olalım.
nuşun
yuna, çınlasın kulaklarımız.
Zincirin selef-
■■■
d( likodu" yapan
Konu-bizdeeı
se_
kMpçenin, Duvarlar kilitler seflâm e-
mı var, lâmı var. selâm eder, der. ParmaklıkFve demirler
süngüler ve düdükler selâm eder. Gardiyanın selâmı var, İdamlık Ali’nih, otuzluk Mustafa’nın selâmı var ve Aziz Nesi nün selâmı var.
madik. Ruble yiyenle de, dolar yiyenlerin de Allah belâlını versin.
Siz yalnız bizi değil, çocuklarımızı, karılarımızı, komşularımızı, dostlarımızı senelerdenberi takip ettiniz. Yirmi dört saat ayakta durabilmek için yediğimiz zeytin tanelerini hafiyelerinize saydırdınız. Hattâ yalnız bü değil, bizi ısıran tahtakurularm , sivrisinekleri takip ettirdiniz. Bunca senedir gırtlağımızdan geçen bir ruble gördünüz mü? Ama biz, millet yemeğe çavdar sam bulamazken sabah kahvaltısında kızarmış francalasına Mark süren, öğle yemeğinde şarabına Sterlinden meze yapan, akşamları Dolar ziyafeti yutanları çok gördük.
Bunu siz de pekâlâ bil rs niz. Bilirsiniz ki namuslu mİ liyetçl biziz, bilirsiniz ki gerçek vatanperver, vicdanlı insan yetçi biziz. Bilirsiniz ama, bunu söylemek işinize gelmez. Hiçbir hakikati söylemek işinize gelmez.
îşte hesap veriyoruz. Çıkardığımız gazetelerin parası aklimızın teridir.^. Onlan biz dişimizi tırnağımıza takarak^ecc gündüz çalışarak kazandı! üremek ve verdirme aç bırakıp öldürme# için eliniz -den geleni ve gelmiyeıtf yaptanız. Aç kaldık, dik, söylüyoruz ve âöyllyeoeğ
Hem b'zim gazetelerin serma -yesl o kadar büyük bir şey değildir kİ baylar. SizirT bîr ziyafette
ı biz
„k, gece
S. iş ver-için, btd Pt-eliniz -
.kat sözümüzü söyle-
siz, ziyafetlerin hesabını vermeyin.
Hesap verelim baylar, bir dilim ekmek ve gönlerin danlarda meklerin siz, fazla gdip kustuğunuz, ve bedeli ile bir bataklık kurutula-bilecek olan şampanyaların he -sabini vermeyin.
Hesap veıelim, yapılan eziyete dayanamayıp intihar eden (burası meçhul ve hâlâ bir sırdır) namuslu insanların hesabını ve-relm. Ama siz, lüks otomobillerin yumuşacık lâstikleri altında kaza eceliyle ölenlerin hesabını vermel yin.
Sanatoryomda boş yatak bul-l‘ -mRi! KPhdfrtntt^h - evvrt ya-
tanların biran evvel ölmesine dua edip, sıra numaraları , ellerjnde hastane kapısında bekleşenle! in de hesabını veririz. ASr/h, tetkik seyahati dönüşü, palûze karısına giranboha gerdanlık1 ar getirenle -rin hesabını vermeyin.
îki yüz metre toprak altında, boğazıtokluğuna çalışan, güneşin rengini unutmuş pıükelleflerin tımaklarile çöktüğü madenlerin de hesabını veririz. Anayasayı İnkâr edip topraksız kfylüye angarya yüklemenin, onlan ırgad kullan yakmanın da hesabını veririz.
Hattâ ve hattâ seıjşierdcnberi demokrasi namı altında milletin
üç zeytinle geçirdiğimiz hesabını verel’m. Zın-lûtfett’ğinlz kuru ek-hesabını verelim. Ama
Bay Bakan,
merikan sermayesinin Türkiye’ye girmesi ve Amerika’dan borç alınmasının Türk milletinin menfaatlerine aykırı olduğunu yazdığım için, millî menfaatlere aykırı hareket et" miş olduğumdan, II numaralı Sıkıyönetim mahkemesi kara -riyîe 10 ay hapse ve üç buçuk ay sürgüne mahkûm edildim.
Mahkûmiyetimi askerî ceza evinde çekmekteyken, Istanb 1 eski Emniyet Müdürü Ahmet Demir aleyhinde, işkence, teh* did ve hakaret fiillerinden âmme dâvası ikame edilmek üzere, bundan altı ay evvel bir dilekçe vermiştim. Bu dilekçe, Örfî İdare binası içinde odadan odaya iki ay kadar muameıe gördükten sonra, İste nbul Cumhuriyet Savcılığına havale ed İdi. Savcılıkta ne çeşit b:r muameleye tâbi tutulduğu bence meçhuldür. D’lekçeyi verdiğim tarihten itibaren tahminen üç bucuk ay sonra ecza evinden Cumhuriyet Savcılığına oelbedildim. Savcılık tahkik bürosunda, dilekçemde yazılı hususlar hakkında bîr kert da* ha geniş şek’lde ifadem alınarak imzalatıldı. Bir cevap çıkmayınca “Ali Baba’’ mizah gazetesinde, ölümümden evvel mezkûr davanın görülmesi için İstanbul Cumhuriyet Savcılığına hitaben bir açık dilek neş* | rettim.
alen tutuk bulunduğum | Üsküdar cezaevine, di" lekçeyî verdiğim tarihten beş ay sonra, kabarık bir evrak tomarı gdldi. Bu evrada, bnh-,__ ■■ m
hasıl kandırıldığının, oyalandığının da hesabını verip. Hamdol-sun vicdanımı* oâk, alnımız aktır. Daha ister misiniz baylar? îş hesaba kalsın yoksa. Biz hesap vermesini de biliriz.
settiğim dilekçemin Cumhuri * yet Salcılığında bulunmadığı bildiriliyordu. Vukuu hali tekrar olduğu gibi yazarak, cezaevi müdürlüğü kanalıyla bil -dirdim. Altı ay oldu, henüz bir şey yok.
Bay Bakan!
Muamele görmüş evrakın nasıl olup da Cumhuriyet Savcılığından kaybolduğunu sor " mağa kendimi salahiyetli görmüyorum. Ne yapalım, daha birçok şeyleri sormuyorum veya soramıyorum.
Yalnız hak namına, adalet namına, hürriyet, demokrasi namına ve hattâ 12 temmuz beyannamesi namına ve d’ğer güvenebildiğimiz daha neler varsa, hepsinin namına dileğim şudur:
astayım. Uğradığım devamlı haksızlıklar, iş-
kenceler, maddî sıkıntı ve manevî eza cefa bünyemi zayıf düşürdü. Dilekçemin mevkii muameleye konacağı güne ka* dar benim sabrım tahammülüm olsa bile, bu zayıf vücu-dun tahammül edeceğini sanmıyorum. Ve nihayet beş yaşındaki oğluma miras olarak bırakacağım ne evim, ne ha -nrm hamamım, ne da bir dikili ağacım var. Üstelik ona bu davâyı miras bırakmak da istemiyorum.
Maamafih ben Ahmet Demi* ri mahkemeye vermiyorum. O-nun şahsında temsil ettiği bü* tün gelmiş geçmiş zaptiye nazırlarını, mahkemeye veriyo -rum. O, muhtdlif vesile, bahane ve taktikle bu davâyı gecik-tirse bile, ondan kelepçelerim, zincirlerim, prangalarım ve kemiklerim hesap soracaktır. Bu böylece cümleye ve zatı fehi" manelerine malûm ola, devlet-lû efendim.
Verem serisi No. 1 - —■- - C -—» • - - - - İ - - —
Puartcsi
Salı
Perşembe
Pazar
Cuma
Cumartesi
Çarşamba
4"
c r-
Comments (0)