Gerekli Tarama
Gereksiz taramalardan kaçınan site
Ana Sayfa
Gazete Arşivi
Kitap Arşivi
Nasıl Yazılır
Köşemenler
Ulus - Şubat 1936
Gazete içeriği aşağıdadır.
Kaynak:
Ankara Üniversitesi
1 ŞIUVT lOSfı C»MAKİ _ Son haberler ürüncü sayfamızdadır ONYEDİNCİ YIL. NO: 5213 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuru» Sovyet - Mançu sınırında bir hâdise daha Moskova, 31 (A.A.) — Tas ajan* sından: Khaharovsk'dan bildirildiğine göre bir Sovyet karakolu, Sovyet topraklarının 3 kilometre içinde Gro dekovo bölgesinde sivil giyinmiş 4 )apon - Mançu askeri bulmuştur. Bunlar, tevkil edilmek istenildikleri zaman ates etmişlerdir. Bundan sonra otuz kadar daha japon - mançu askeri ortaya çıkmış ve bunlar da keza ateş açmıştır. Sovyet sınır -mı-hafızları, bunları sınır ötesine püs -kürtmeğe muvaffak olmuşlardır. Dış isleri komiser muavini. Mos-kova'daki japon büyük elçisi nezdin-de protestoda bulunmuştur. Hsinking. Generali Doiil har'ın siyasal zifesini kabul mektedir. AA. — Japon vü ve Şa »ediği va vüd et - DÜN KAMUTAYDA lîir askeri hakimin tekaüd v a / i y e t i ' ö r ü ş ü I d ü Kamutay dün. Tevfik Fikret Sılay'ın reisliğinde toplanmıştır. Zaruri ve mücbir sebebler dolayısiyle takib ve tahsiline imkân görülemiyen 59893? lira 4 kuruşluk boren kayıdlarının silinmesi hakkındaki hükümet teklifini 72619 lira 46 kuruş ile 12.339 lira 7 kuruş indirmek suretiyle kabul eden büdce encümeni mazbatası okunarak kabul edildi. Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü 1935 yılı büdce-sinde 19.000 liralık münakale yapılmasına dair kanun projesi kabul edildikten sonra, Diyarbekir mebusu general Kâzım Sevüklekinin arzuhal encümeninin 20-1.36 tarih ve 3 sayılı haftalık karar cetvelindeki 128 numaralı kararının umumî heyette görüşülmesine dair tak -riri ve arzuhal encümeninin mazbatası okundu. Arzuhal encümeni bu mazbatasında adli aza mülâzımı B. Şakir Ors'e aid verdiği kararda ısrar ediyor ve Şakiriı. müşavirlik sınıfına naklinden itibaren yüksek karar -name hükmüne göre nasıl senelerce muvazzaf muşa -vir olarak alınmış ise gene o suretle muvazzaf olarak bu meslekteVulanılmasını mevzuata ve hakka uygun bulmakta ve Kamutay umumî heyetinin de bu kararı (Sonu 6. tncı tayfada) Demircis kabinesi şimdilik çekilmiyecekmiş Atina, 31 (ATÂ\"J'*^»sKıral istişa -relerine bugün başlamaktadır. Atina. 31 (A.A.) — Kıral, B. So-" fulis'i kabul etmiştir. Sanıldığına göre, kıral. kabine buhranı mesele -sinde aşağıdaki hareketi güdecektir. Demircis kabinesi, saylavlar kurulunun toplanacağı tarihe kadar yani 12 marta kadar, iktidar mevkiinde kalacaktır. Mebuslar meclisine yapılacak başkan seçimi, hangi parti veya temerküzün kurulda ekseriyeti haiz olduğunu gösterecektir. Kıral, bunun üzerine, bu parti veya bu temerküzü yeni kabinenin kurulması na memur edecektir. Atina, 31 (A.A.) — Başbakan Demircis. sol gözüne hafif bir ameliyat yaptırmak ü/ere bir kliniğe girmiştir. GENERAL KONDİLİS Bir mebusla konuşurken kalh sektesinden ö 1 ü ve r d i Atina, 31 (A. A.) —- Anjin -den rahatsız bulunan B. Kondi-lis bugün kalb sektesinden öl -muştur. Atina, 31 (n. A.) — B. Kon -dilis'e kalb sektesi bir mebus arkadaşı ile konuşurken gelmiş ve yapılan her türlü tedavi fayda vermemiştir. Kıral ölüm ha. berini duyaı duymaz derhal generalin aile • sine taziyetlerîni bildirmiştir. Bir kalb sektesinden ölen G. Kondılıs Hasbetke 1 II \ KEMAL ÜNAL Ulus; oKuyucuıarına Trakya'da bu yaz yapılacak onbin göçmen evi için her şeyin hazırlandığını haber verdi. Bu. orada ellibîn yurddaşın d h. yerleşmeci demektir. Trakya; geçen yazı da uzun içinde geçirdi. Devletle göçmen, malzeme ve emek birliği yaptrak, geniş Trakya ovasını çalışan ve barınan 50 - 60 bin insanın daha şen yurdu haline koydu. -Şimdi onlar yeni çatılarının altında güzel baharı bekliyorlar. Hepsi de yeni topraklarını sürmüş, tohumunu atmıştır. Kışın uygun günlerinde ya topraklarına biraz daha emek veriyorlar yahud evlerinin eksiklerini ta -marnlıyorlar. Bir sağduyu ile güçmenler ka -vuştukları toprağa iyi bakacaklar barındırıldıkları çatıları koruyacak lardır. Bunlar bu yolda verecekleri bol emeğin, gelecek yıllarda kendileri için bir genlik ve güvenlik kaynağı olacağını bileceklerdir. Ancak bu, yalnız bilgi ve duygu çevresinde bırakılmış değildir. Cumuriyet kanunları göçmenlerin topraklarına ve evlerine verecekleri emeği siki teminat altına al -mıştır: Göçmenler kendilerine veri len şeylerin artık sahibi olduklarını gösteren tapu belgelerini en çok altı ay içinde alacaklardır. Trakya için bu teminat daha geniş olmuştur. Ve bu genişliğe Trakya' -nın 1912 de başlıyan hazin talii de müessir olmuştur. Balkan harbi -nın kanlı boğuşmaları arasında Trakya'yı boşaltan yüzbinlerce türk Edirne kurtulduktan sonra harab yurdlarına koştular. Bu ayrılışın daha yaraları kanarken dünya harbinin ve mütareke yıllarının sert göç havaları esti. Büyük kurtuluştan sonra tekrar Trakya-ya dönenler eskisi kadar değildi. Ve çoğu da eski toprağını bula -madı. Şimdi bu boşluğu göçmen -ler dolduruyor. Böylece Trakya topraklarının kısa yıllarda birçok sahib değiştirmesi iskân kanununda burası için teminat hükümlerini genişletti. Büyük Millet Meclisinin 14 haziran 1934 celsesi hâlâ hatırlar -dadır. İskân lâyihasında bütün yurda şâmil olmak üzere şu teklif edilmişti: Göçmenlere verilen topraklar sonradan başkasının malı olduğu da anlaşılsa geri alınmaz, eski sahihlerine devletçe para verilir. (Sonu S. inci sayfada) Mısırdaki gerginlik azaldı Kahire 31 (A.A | — Royteı Ajan sından: Yeni kabinenin teşekkülü »av-«'-"de gerginlik şimdi daha azdır. Mısırlı medrese talebeleri bîr nümayiş esnasında İngiltere ile Mısır arasındaki görüşmelerin 15 şubatta baslıyacağı sanıl -maktadır. Ali Mahir Paşa, Kıral Fuad'a gon -dermiş olduğu bir arizada, ilk vazifesi -nin milli temayülleri tatmin etmek için milli birliği muhafaza etmek olduğunu beyan etmektedir. Başbakan, gazetelere beyanatta bulunarak seçimin 2 şubatta yapılacağını söylemiştir. (Sonu 5. inci sayfada) "Ulus,, un Dil Yazılan Güneş - Dil Grameri Güneş - İtil (Syntagme) lan . Birkaç kelimenin bir araya gelip bir nevi klişe teşkil ederek muayyen bir mana ifade eden müstakil bi» -sk'l. hasıl etmesine, yani iki ve daha ziyade kelimeden mürekkep söz kalıplarına son zamanların büyük bir dilcisi (Syntagme) ismini vermiştir 11 ]. Bu mürekkep söz kalıpları iki türlüdür: Bir kısmı, Türkçenin (adaş), acemcenin (hemser) ve fransızca-nın (relire) şekilleri gibi, tek kelime haline gelmiş klişelerdir. Diğer kısmı da, Türkçe (Gün doğusu), acemce (Abı ru), arap-ça (Rebi-ül-evvel) ve fransızca (Rendez - vous) tabirlerinde olduğu gibi, muhtelif kelimelerden mürekkep oldukları halde mana itibariyle yekpare şekillerdir. Fakat bu ikinci kısmın (Syntagme) 5ayılabilmesi için mutlaka lisana ve dil ananesine geçmiş birer ıstılah şeklinde olmaları lâzımdır [2]. Bu kalıplarda kelimeler âdeta müstakil manalarını kaybetmiş gibidir. Hattâ bu kelimelerin yerlerini bile değiştirmek imkânı yoktur. Herhangi bir takdim ve tehir, der- [/] Ferdinand de Saussure, "Linguistiçue generale". 1931 Paris basması, s. 170. [2] Aynı eser, s. 172. güzel esere bugün başlıyoruz. N. V. Bischoff'un yazdığı ve Burhan Belgemft türkçeye çevirdiği bu Üçüncü sayfamızda okuyunuz. i. Yasanı İsmail Hâmi Danişmend hal kalıbın bozulmasiyle neticelenir. Lisaniyat âlimleri, birinci zümreyi teşkil eden tek kelime halindeki terkiplerin vaktiyle ikinci zümrede gördüğümüz gibi bıribi-rinden ayrı kelimeler halinde bulunduğunu ve müstakil kelimelerin gittikçe kaynaşarak tek bir kelime haline geldiklerini tesbit etmişlerdir. Bu vaziyetten dolayıı çok eski bir takım terkipler ve hattâ cümleler temsil eden bu tek kelimelerin bazıları aşınarak 1, 2 ve yahut 3 konsonlu tek heceler şeklini bile almıştır. Meselâ fransızcanın (On-ze) kelimesini ele alalım: Bu kelime, lâtincenin (Undecim) şeklinden gelir. Fakat bu lâtİn temi de esasen mürekkep bir tabirdir; bu tabir şöyle tahlil edilebilir: Un (.^bir) | us (ek) dec ( on) - em (ek) Bu formül kısaltılınca şu iki kelime elde edilir: Unus | decem Unusdecem Fakat bunlar tek kelime halinde kaynaşırken, birinci temin (us) eki erimiş- ikinci şeklin sonundaki (em) ekinin baş vokali (i) İle tebadül etmiş ve netice olarak şimdiki fransızcanın (Onze on bir) şeklini doğuran (Undecim) kelimesi hasıl olmuştur. Bu vaziyete göre, bugün telâffuz itibariyle tek bir hece olan (Onze) şekli, eski lâtincenin iki kökle iki ekten mürekkep dört hecesini temsil e-den bir "Syntagme" demektir. Bilhassa "Tek heceli Mono-sytlabique" dillerin "lltisak't Agglutinante" şeklini almasında en mühim âmil, iptidai terkipler ve hattâ küçük cümleler teşkil e-den hecelerin birİbirine bitişerek birer kelime halinde bir lakım (Synatgme) lar teşîtil etmesinden ibarettir. Sümer dilinde bu halin çok vazıh delilleri vardır: Meselâ bu dl de (şu) hecesi (el), (ta) hece s-(yan taraf) ve (dib) hecesi de (almak) manasına gelir. Fakat bunların birleşmesinden hasıl olan (şu -j- ta -i dib — şutadib) şekli müstakil bir fiil şeklinde kullanılır. (Sonu 2. inci sayfada) Bir hatırlatma Şurada veya burada çoğumsan-mıyacak bir para ile bir kâtiplik açılıyor. En az üçyüz istekli, altt-yüz eş dost mektubu ile o açığa başvuruyor. Az çok zanaat ve biraz teknik işi olan bir tek daktilograftık için orta para ile bir a-dam aranıyor. Koşuşanların sayısı yüz yirmi ile iki yüz elli arasındadır. § Büyük bir bankamız hafta-lardanberi bütün gazetelerde şÖ„'-~ le bir ilân bastırmaktadır: (Değerinde bir para ile bir steno - daktilo arıyorum. İlk ve son şart şudur: Stenografiyi ve ötekini iyi bilecek, çabuk not alıp çabuk yazacak.) Merak ettim. Haftalardanberi her gün bütün gazetelere bakıyorum. İlân o ilân. Fakat.. Bir istekli yok. öyle sanıyorum ki şöyle böyle, derme çetma bir siteno -daktilo bulsa - gittikçe ilerletir diye - banka hemen alacak. Fakat bulamıyor işte. Bulabilseydi haftalardan beri gazetelerde en az beşer lira ilândan bu kalar savurganlık etmezdi. Kâtiplik çok kolaydır. Bir kurşun kalemi, bir boyun bağı yaka, bir iki salık mektubu. Daktiloluk çok değilsede az-* kolaydır. Fakat Stenografi bir ardır. Ve ikisi beraber epeyce bilgiye, zanaata ve kapasiteye dayanır bir meslektir. Zorunu çekmiyen, kazancını bulamaz. § Bizde yabancı dili iyi biten daktiloya ihtiyaç gitdikçe artmaktadır. § Bugünkü daktilonun bildiği dili veya dilleri iyi bilmesi ve be-hemahal stenografi uzmanı olması şarttır. Yabancı diller uzun zamanlar ve masraflı örgütler ister. Fakat Stenografi böyle değildir. Ankara ve İstanbul'da ikİ stenografi dershanesi mutlaka ister. Bunu, aylık karşılığı özel girişimler başaramazlar. Stenografi Öğrenecek parası olan bu para İle evine ekmek peynir alır. Parasız ve* çok ciddi birer stenografi dershanesini kim yapabilir?. İşte bu bankalar ve o gibi hu- ' rullar, (Steno - daktilo arıyorum) diye verilen ilân paralarına 6. $ on kuruş daha katarlarsa hem kendilerine hem memleket müesseselerine hizmet edebilirler. Bunu hatırlatmak istedim. AKA GÜNDÜZ SAYFA 2 ULU 1 .)Ll,/M İJ-O ........ hlıınbııl mektubu TÜRK ÖMRÜ Turh Ömrünü uzatmak gerektir. Bunun için bütün hayal tarzımız, yemeklerimiz, yaşayışımız baştan başa gözden geçirilmelidir. Ulu*" 21 Sonkânun 1936 Yapılacak şey de budur. Hele 6© dan sonraki hayalımızda bir ....I boşluğu ve ıstırabı var. Şu rakamlara ba kan (I) ! Umumî nüfusa göre Yaş grupları yüzde nisbetleri 0-19 48,24 20—45 36,26 46—60 10,14 90 dan sonra 5,26 Bir de (U rakamlara bakınız (2) t i * 3 1 m î E % c • v . • S i 1 1 0—15 24 24 23 25 30 15—30 25 26 25 27 27 90—45 23 21 20 22 19 46—65 21 22 23 19 17 65 den sonra 7 7 9 7 7 Demek ki; bizde kırk beften sonra yaşama lalii; yuM.de olarak, Alman-yadan 12,6, Ingiltereden 13,60, Fran •adan 16,60, Belcikadan 10.60, Ital-yadan 8,60 daha azdır. Bir noktaya daha işaret edelim: Nüfus doğumların çokluğu ile değil, bılhı «n ölümlerin azlığîyle artar. Şu rakamları tetkik ediniz: 1851 - 1934 arasında Almanyada binde doğum, ölüm ve artma vasatileri (3): Ilı Son Bayım neticeleri hakkında mufassal rakamlar neşredilmediği tein nitbetter 1927 sayımından çıkarılmıştır. Ve bu nisbetlerde eksik o. lan 0,1. yaşları bilin.nîyen 17,000 kumar kişi ile kesir /arklarına aiddir. - (2) İ 935 alman devtet istatistik yıllığından alınmıştır, (beynelmilel kısım sayı/a 18). (3) 193S alman devlet istatistik yıllı/tından alınmış ve 1914 - 1919 harb yıllarına aîd gayrı tabii rakamlar tablodan çıkarılmıştır (saytfa 36) Yıllar doğumlar olumlar artma 1851.00 35,3 26,3 9,0 1890 35,7 24.4 11.4 1900 35,5 22,1 13,6 1905 33,9 19.8 13,2 1910 29,8 16,2 13,6 1913 27,5 15,0 12,4 1920 25,9 15,1 10,8 1925 20,7 11,9 8,8 1929 18.0 12,6 5,4 1930 17.6 11,0 6,5 1934 18,0 10.9 7,1 Yani; Almanyada dokumlar binde-¦ 1851-60 da 35,3 iken binde 9.0 artıyordu. Doğumlar binde 9.4 azaldığı, 25.9 a düştüğü zaman artma binde 10,8 e çıkmıştır. Eğer böyle olmasaydı; yani Almanyada Ölüm vasatî-lerİ 1934 e kadar 1851-60 da olduğu 'Ih kalsaydı alman nüfusu 1920 de binde 0,4 ile baslıyarak binde 8,7 ye kadar çıkan bir nİsbetle gittikçe azalacak, ve bu azalma yalnız bir devlet olarak Atmanyanın değil, bir millet olarak almanlıgın talüni değiştirerek-li. a • • Şimdi bir de, daha enteresan olan ve gene Almanyada ölümlerin 1871 -1926 yılları arasında muhtelif yaslarda ne nisbette azaldığını gösteren şu rakamlara bakınız (4)1 Yatlar 1871-80 1891-900 1910-11 1924-2 0 35,58 40,56 47,41 55,97 1 46,52 51,58 56,86 62.24 10 42,38 45,31 47,60 51,00 20 38,45 41,23 43,43 46,70 30 31,41 33,46 35,29 38,56 40 24,46 25,89 27,18 30,05 50 17.98 19.00 19,71 21.89 60 12,11 12,82 13,18 14.60 70 7,34 7,76 7.90 8.47 75 5,51 5.80 5,84 6,50 80 4,10 4,23 4,25 4.77 90 2.34 2,23 2,30 2,68 (Sonu 5. inci soyluda) İÇ HABERLER (4) Aynı yıllığın 43 üncü sayı/asından alınmıştır. Ve nisbetleri hemen hemen aynı olan kadınlara aid tablo ile ara yaşlar yazıyı uzatmamak için alınmamıştır. İSTANBUL TELEFONLARI Vapurculuk şirketinin vapurları İstanbul. 31 — Vapurculuk şirketinden satın alman vapurların bugün tesellümüne başlandı Trıellüm yirmi gün içinde bitecektir Liman hanı istanbul. 31 — Geçenlerde müzayede ile 90 bin İn. ... ilk ihalesi yapılan liman hanının yeniden sntılığa çıkarılma sı için tek'ifler yapılmıştır Belediyenin yeni kararları İstanbul, 31 — Belediye şehri şehirlilere tanıtmak için dağcılık kulübile beraber bu ya/ İstanbul sayfiyelerine gezintiler lertib edecrktir. Kabil üniversitesine gidecek profesörler İstanbul, 31 — Kabil üniversitesine gidecek profesörler için kabil üniversitesinde çalışan doUtorlarımızdan Hasan Reşat uğraşmaktadır. Laypzig panayırı İstanbul, 31 — Laypzig ilk bahar numune panayırına İştirak edecek firma-laı kurulunca kabul edilmiştir. Haydarpaşa hastanesi Istanbu!, 31 — Haydarpaşa numune hastanesi yarın açılıyor. İstanbul hukukundan gelen talebeler İstanbul hukuk fakültesinden, Ankara hukuk fakültesinin ikinci veya üçüncü sınıfına nakletmiş olanlardan, orada gö'mcdiklcri derslerden dün akşama kadar imtihan vrrmiyenler, hiç bir maırrrt kabul ı-tiilmiyvrrk şimdi devam etmekte olduktan sınıflardan birer sınıf aşağı indirileceklerdir. Profesörler incelisinin bu knrarı, bugün başlayan sömestr tatilinin biteceği 14 şub.t tarihinden itibaren tatbik edilecektir. Emniyet işleri hesabına Hukuk fakültesinde okuyan talebeler Emniyet işleri umum direktörlüğünün, fakülteden çıktıktan sonra, kendi teşkilâtında çalıştırmak üzere, Ankara hukuk fakültesinde beş talebe okutturmakla olduğunu evcice yazmıştık. Bu talebe sayısı, ona çıkarılmış ve aşağıda adları yazılı gençler, umum drektorlük hesabına okutturulmak üzere kadroya alınmışlardır: Kemal (Konya). Vefa t İstanbul*. Rcşad (Çoruh), Cemil (Kayseri), Hasan Ali (İsparta). Talebelr sömestr ve büyük tatillerde, polis teşkilâtında, staj göreceklerdir. Sovyetlerle ticaret uzlaşması 1 »ubattan İtibaren beş ay müddetle mutebrr olmak üzere Sovyet Rusya ile bir ticaret uzlaşması yapılmıştır. a* I # S i Hukuk İlmini Yay | ma kurumunun Halkevleri konferans- tari serisinde Ankara Ilaikrv imle huztrlıultğı konferansların 9 umusuna bunun (1.2.936) saat /.»tim Ankara hukuk fakülteni profesörlerinden B. Nusret verecektir. Mevzu: Kanun ihtilâflarında hâkimlerin rolü. Fotiyadis çiftlimi köylüye dağıtma işi devam ediyor Aydında Fotiyadis çiftliği adı il* anılan geniş arazinin yedide dört hissetine »ahib olan Ziraat bankasının, geri kalan yedide üç hisseyi de satın alarak, civar sekiz köy halkına dağıtmağa karar verdiğini evlece haber vermiştik. Çiftlikte mahlûliyeli iddia olunan erazi üzerindeki ihtilâf hazine ile banka arasında yapılan güzel bir anlaşma ile halledilmiştir. Erazinİn köylüye taksimi devam etmektedir. Tapu ve kadastro umum müdürlüğü, iki aydanberi çiftlikte taksim işlerinde çalışmakta olan dört fen memurunun faaliyetini yerinde tetkik ve daha fazla ıj çıkarmağı temin etmek u-zere, kadastro ve fen baş müfettiş vekili B. Ahmet Korur'u Aydına göndermiştir. Gelen haberlere göre, çiftliğin neyrengi plânı tamamlanmış ve poligonları tesbit edilmiş ve yıl başından itibaren de bir kısım erazimn köylülere ferağı yapılarak parselli tapuları da dağıtılmıştır. İstanbul gümrüklerinde tayinler İstanbul gümrüğünün yeni teşkilâtına gore tayinler yavaş yavaş yapılmaktadır, istanbul ithalât gümrüğü mümeyyizi Vehbi terfian muhasebe şefliğine, anbar memuru ismail Hakkı terfian kontenjan şefliğine, İstanbul ithalât gümrüğü memurlarından Fikret muafiyet şefliğine tayin edilmişler ve Galata ithalât gümrüğü baş muayene memurlarından Nasubi ve Osman Nuri, birinci sınıf muayene memurlarından İzzet, Talât, Kâzım, Ziya, anbar mrmuru Şevket, m e» "I nııılı . • ıl Emin, İstanbul ithalat rüğü muayene memurlarından Şükrü, anbar memurlarından Fikri. İstanbul baş direktörlüğü memurlarından İhsan ve daktilo Rebia birer derce r- terfi edilmek suretile yerlerinde bırakılmışlardır. "Ulus,,un Dil Yazıları f flaşı /. inci say/ada) ve "Bizzat kullanmak üzere al aoak" manasına gelir [3]. Tıpkı bunun gibi, (u - na + dug — una-dug) şekli de esasen "ona de, ona •öyle'' manasına geldiği ha.de (Syntagme) seklini aldıktan son ra "Mektup" manasını almıştır '1 Kısaca gözden geçirdiğimiz bu vaziyetten şu iki netice çıkmakta dır: I. — Bugünkü kelimeler, menşe devrindeki iptidai terkiplerle cümlelerin fonetik ve semantik kanım lan tesiriyle (Svntagme) lar teşkil etmesinden doğmuş mürekkep unsurlardır ; 2 Klâsik lisaniyatın tesbit ettiği tek heceli kökler bile eski mürekkep şekillerin aşınmasından hasıl olmuş munhhar şekillerdir. Bu iki net'ceye göre, "Göne*. Dil" kanununun "Yıl", "Yol", "Göz"... v. s. gibi birer heceden ibaret kelimelere varıncıya kadar bütün söz unsurlarını parçalayıp muhtelif hecelere ayırması demek, menşe devrinin (Syntagme) lan nı meydana çıkarması demektir. Herhalde klâsik dilciliğin şimdiye kadar bir türlü aydınlatamamış olduğu "Pregrammatical" devrin karanlık manzarası, işte bilhassa bu tek hecelerin muntazam bir metod kuvveti altında parçalanıp [3] E. Forrer, "Stratification des langues et des peuples dans le Proche - Orient prâhistorique". Journal asitique, 1930 ilkteşrin -İlkkânun nüshası, s. 244. \4] Autran, "Sumirien et İndo-europe"enM s. 177, not 4. ilk (Syntagme) ların ortaya çık-masiyle birdenbire aydınlanmıştır. Güneş • Dil kanununun (Cümle - kelime) /eri. ( "Ulus" un dil yazıları) serisinde tahlil edilen kelimeler tek ve muhtelif heceli olmak üzere iki kısma ayrılabilir. Bu iki kısımdan ele alacağımız birer Örnek, "Güneş - Dil'* tatbikatının meydana çıkardığı iptidai gramer esaslarının tesbitinde bizim için birer miyar olacaktır. (Ulus) un 2 Sontesrin 1935 tarihli nüshasında "Ulus" kelimesi "Güneş - Dil" kanununa göre şu unsurlara ayrılmıştır: (1) (2r (3) (4) uğ -f ul + uğ + us Aynı tahlilde bu dört heceye verilen manaları da birer kelime île şöyle sıralıyabiliriz: (1) (2) (3) (4) Çokluk f yayılma -f sahip I saha Bu dört mefhumun sıralanmasından çıkan umumî manayı bugün şöyle ifade ederiz: 'Geniş bir sahada şümule sahip bir çokluk". İlk insanlar için (Aşiret), (Cemaat) ve (Millet) mefhumlarını ifade edebilmek İçİn böyle iptidaî bîr cümle yapmaktan başka çare yok tu. Fakat bu cümlenin kelimeleri, henüz kategorileri taayyün etmemiş birer heceden ibaretti. Bugün monosillâp şeklinde görünen sözler bile böyle muhtelif hecelerin kaynaşmasından hasıl olmuş unsurlardır: (Ulus) un 22 İlkkânun 1935 tarihli nüshasında tahlil edilen (Göz) kelimesi bu halin en bariz örneklerindendir. "Güneş - Dil" kanununa göre bu kelime su unsurlara ayrılır: (I) (2) (3) öğ 4- ög + öz Bu heceler, aynı tahlildeki izahlar birer kelimeye irca edilmek suretiyle, şu manalara gelir: (1) (2) (3) Aydınlık -f obje + saha Bu üç unsurun umumî manasını bugün şöyle ifade edebiliriz: "Kendisindeki aydınlığı uzak bir sahaya sevheden obje". Bu cümle, her mefhumu Güneş aslîyle izah elen ilk insan için "Gö'z" ün tam bir tarifidir [*]. Tabiî gerek bundan evvel gördüğümüz (Ulus) kelimesinin dört, gerek burada gördüğümüz (Göz) [*] Burada hatırlatmalıyız ki, bahsedilen (Göz) kelimesi (Ulus)-ta iki şekilde anahz edilmişti. Yukarda gösterilen analiz şekli, en basit ve zahirî görünüşe en yakın oaln şekildi. Buna mukabil, daha derio görünen ikinci bir analiz tarzı daha ileriye sürülmüştü. Bu a-nalizde (Göz) sözünün sonundaki (z) unsurunun bir (ğ) den değişme olduğu anlatılmış ve kelime şu elemanlara ayrılmıştı O (2) (S) ög + ög + öğ (z) Bu elemanlara verilen manalarda • burada muharririn tuttuğu metoda göre - şöyle sıralanmıştı: (O (2) (3) Aydınlık + uzaklık + obje Bunlardan çıkan genel anlam da şöyle ifade edilmişti. "Uzaktan gelen aydınlık kendisinde toplanan uzuv", — ULUS — kelimesinin uç unsurdan mürekkep ana şekilleri, zaman geçtikçe birer (Syntagme) halini almış ve bu (Syntagme) lar, fonetik kanunların tesiriyle aşınarak gittikçe iki ve bir heceli birer kelime şekline girmiş demektir. Bu vaziyete göre ilk (Syntagme) lar. Kök" terle 'Kök - eklerin bireı dizi teşkil etmesinden hasıl olmuş müstakil seriler sayılabilir. Bu seriler. "Pıegrammati-cal" devnn iptidaî cümleleri demektir.Onun İçin bu ruşeynn cümlelerden doğan muahhar kelimeler, "Güneş - Dil" kanununa göre birer (Cümle . kelime) mahiyetindedir. Şimdi bu pı egramatrkal cümlelerin tâbi oldukları umumî kaideleri tesbite teşebbüs edeceğiz. Fakat meseleyi tavzih için. her şeyden • vvel bîr kere muhteHf dil gruplarında eski mürekkep sözlerin herhalde şu rki tekâmül safhasından geçmiş olduğunu hatırlamak mecburiyetindeyiz: 1. — Muhtelif kök, ek ve kelimelerden mürekkep (Syntagme)-lar gittikçe tek kelime şeklîni al-mujtır: 2. — 5u tek kelimeler de aşınma tesiriyle gittikçe (Tek hece = Monosyllabe) şeklini almaktadır. Bu vaziyet, birçok dilciler tarafından muhtelif diller üzerinde tesbit edilmiştir. Monosillâbik dillerin en vazıh Örneklerinden biri Çin dilidir. Bu dili tetkik eden âlimler, bundaki tek hecelerin iptidai kökler olma dığını ve her hecenin eski bir kelime temsil etmekte olduğunu, yani çok eski devirlerde muhtelif hecelerden mürekkep kelimelerin zaman geçtikçe aşınarak nihayet bi- rer monosillâp haline geldiğini tesbit etmişlerdir. Hattâ bir çok U-zak • Şark dillerinde bu hal lisan bünyesinin umumî bir temayülü sayılır [5]. Meselâ Milâttan evvel altıncı asra kadar Çin köklerinin başlarında birer prefiks ve sonlarında da birer süfiks vardı. Bu suretle eski çincede kelime, muhtelif hecelerden mürekkep bir unsurdu. Fakat altıncı asırdan itibaren ekler köklerle kaynaşarak şimdiki tek heceler meydana çıkmıştır [6]. Fransız dilcisi (Vendryes) bu hali bütün dillere şamil gösterir. Bu müellife göre eski ve yeni ingiliz dilleri arasındaki fark, bu vaziyetin en bariz delillerinden-dir: Eski ingİlizcede kelime, bir sürü süfikslerle dezinanslar alan muhtelif heceli bir unsurdu. Fakat yeni ingilizcede (Usare phoneti-que — Fonetik aşınması) bu eski mürekkep kelimelerin ekserisini, tıpkı çincede olduğu gibi, tek hece h«ıline getirmiş ve hattâ bun. dan dolayı bazı dilciler ingilizceyi monosillâbik bîr dil saymıştır [7]. Bu vaziyete göre, ''Güneş; - Dil" kanunu tek heceli temleri biU muhtelif hecelerden mürekkep kök ve ek sertlerine irca etmek suretiyle bütün dillere şamil büyük bir hakikati meydana çıkarıyor demektir. İsmail Hâmi DANİŞMENT [0a yazının alt taralını yarınki sayımızda fcasacafiz]. [5] /. Przyluski, "Langues sıno-tibeaines", Les langues du monde, s. 377. [6l Aynı eser, s. 37S. [7] Le Inguager. s. 409. ULUS 2 si ıtvr !:». r v/ut Son haberler üçüncü sayfamızdadır UN YEDİNCİ YİL. Nü: 5ÜI4 ADIMIZ. ANDIMIZD1R Heryerde 5 kur-.-ş Donanmamızı Kuvvetlendirmek için Hükümet Kamutaydan Millî Müdafaa Vekâleti 1935 yılı deniz büd-cesinde açılacak hususi bir faslına 2.100.000 liralık fevkalade tahsisat konmasını temin eden bir kanun projesi teklif etmiştir. Hükümet, esbabı mucibesinde şunları söylemekte -dır: " Siyasi vaziyetin icabı olarak deniz kuvvetlerimizin her hangi bir harekete geçmeğe hazır olması ve böyle bir vaziyet tahassül ederse ihtiyat hissedilecek levazımın şimdiden depo edilmesi zartir! görülmektedir. Böyle anî ve fevkalade vaziyetim önlemeğe büdcede mevcud tah -sısatın kâfi gelmiyeceği anlaşıldığından 193) yılı deniz büdcesinde hu -susî bir (asıl açılarak donanmamızın muhtelit ihtiyaçlarına göre tevziatı İcra Vekilleri Heyeti kararile yapılmak üzere bu fasla 2 100 000 liralık Hnşbetke KONİ l R INSLAR ve SERGİLER Cumuriyet Halk Partisi yeni -den birçok Halkevleri açmağa karar vermiştir. Bundan başka, Parti, birçok arkadaşlarımızı, bu kış, konferanslar için seferber etti. Uzun osmanlı despotizmi, türk-İtri az konuşmağa, biribirleri ile anlatmaktan çekinip derdlerini ruhları içinde boğmağa alıştırmış-tır. Ş«rlc. bir bakımdan, sükût demektir. Halk ile ilk konuşan reift, Atatürk'tür. O, butun inki lâb'arınt mümkün olduğu kad y geniş yığınlarla konuşarak yaptı. Cumuriyet Halk Partisinin gençleri ve yaşlıları, şeflerinin bu ısra-rınlaki sırrın ne olduğunu unutmamalıdırlar: Halk içine gîrmiyen. halk ile kayna::mıyan reforr tecrübelerinin sonu ne olduğunu osmanlı tarihinin son asrı kadar hangi misal, daha eyi anlatabilir? Cumuriyet Halk Partisi, milli birliği, halkın bir türlü fikir ve ruh yuğruluşu üstüne kurmaktan barka ne düşünebilir? Yenİ devletin temeli ve dayancı, milletin. Kamâlizme, şuur tamlığı ile lanmasındadır. yıllarca, halkev lerinden köy odalarına, şehir sokaklarından tarlaya kadar, kapalı acık, her yerde konuşacağız, halk için en iyi telkin yolu, kulağın» duyurmak ve gözüne göstermektir. • fırsatla büyük küçük, durur gezer, bütün ivgilerin değer büyüklüğünü de hatırlatmak i:'!yo-ruz. Kışın, bunlardan bir kaçını Ankara'da göreceğiz. En bileni-mil bile, yeni sergilerde kendimiz hakkında yeni şeyler öğrenecektir. Demiryollarımız uzadığı için, belki bu sergilerin en faydalılarından birini bulun hatlarımız boyunca dolaştırmak, köy için plaklar h zırlatarak, Hoparlörün diyagramından, cumuriyetin sesini en u-zak köylere kadar ulaştırmak pek de güç değildir. Başkalarının bizi tanımamas. dan şikâyet ederken, kendimizi ne kadaı az tanıdığımızı bilmem düşünüyormuyuz? Bunun en ha ziıı misallerinden biri, İstanbul be lediyesinin, Istanbll şehrini İstanbul halkına tanıtmak için aldığı son teşebbüstür. Bu teşebbüsü küçüksedigimize hükmedil meşini istemeyiz: İstanbul belediyesinin tedbiri yerindedir. Blakis, bu tedbiri memleket ölçüsünde ' ¦ ! t.ıi. k lâzımcLr. F. R. ATAY Hükümet Kamutaydan 2,100 000 liralık fevkalâde tahsisat istedi fevkalade tahsisat konulmasına lü -zum hasıl olmuştur. Bundan başka tamirlerine lüzum görülen gemilerimizin tamir işlerinin bu sene ikmaline imkân olmadığından yapılacak taahhüdlerin mühim bir kısmının gelecek seneye sirayet etmesi zarurî bulunmaktadır. Mev- ud tahsisatın yansı kadar gelecek seneye sari taahhüd icrası hakkında muhasebei umumiye kanununun îO inci maddesiyle verilen salahiyetten istifadeye başlanılmış isede yapılacak işlerin çokluğu ve ehemiyeti karşı -sında bu salahiyet kâfi gelmiyece -ğinden yaptırılacak tamiratın gele -cek senede ikmalini teminen bu sa -lahiyet yüzde elli nisbetinde tezyid olunarak binnetıce mevcud tahsisa -tın bir misline kadar gelecek seneye sari taahhüd icrasına mezuniyet alınması lüzumlu görülmüştür. Yukarıda arzolunan esbaba binaen taleb edilen tahsisatın karşılığını normal memhalardan temine imkân olmadığınd.ın bu tahsisatın karşılığı- nın muvazeneı umumiye kanununun 4 üncu maddesiyle ihracına mezuniyet verilen bonoların henüz tama -men istimal edilmemi» olan bakiye -lehnden (emini mümkün görülmüş ve bu ihtiyaçların temini maksadiy -le ilişik kanun layihası tanzim ve takdim kılınmıştır... Büdce Encümeni esbabı mucibe-de yazılı bulunan ve Milli Müdafaa Vekili tarafından ayrıca izah olunan düşünceleri yerinde bulmuş ve basılmakta olan gümüş paralardan elde edilerek hazinece irad kaydedilecek kârın 1935 umumi muvazene kanununun 4 üncü maddesi mucı -bince çıkarılacak bonolardan huıl o-lacak meblağın mezkûr kanunun 24 ve 2S inci maddeleri gereğince ifa edilecek hizmetlerden başka bu layihadaki tahsisata da yetebileceği an -(aşıldığından projeyi esas itibariyle muvafık görmüş, yalnız şekle ait değişiklikler yapmıştır. Proje, Kamutayın yarınki toplantısında görüşülecektir. Şark demiryollarını da alıyoruz Karar şirkete bildirildi - Delegeler yakında geliyor "D„ Grupu sergisi İki yüz parça resi m ve heykelden mürekkep sergi dün açıldı Sergiyi gezenlerden bir grup (Yazıtı 4. uncu sayfada* Şark demir yollarının devlete geç meyi. güzel Edirnenin gelişme imkânlarım çok genişletecektir. Son yıllarda Trakya'nın eko -nomik alanda geniş ölçüde gelişi -mi, sark demiryollarının taşıma hizmetlerini bu ilerleme icabları-na uygun bir şekilde yapmadı -ğının tetkikini ehemiyetli bir mevzu olarak ortaya çıkarmıştır. Aldığımız haberlere göre Bayındırlık Bakanlığı tarafından uzmanlara, bu hattın sabit enstalas-yonu ile hareket eden ve ettiren makine ve âletleri hakkında yaptırılan etüdler, hattın bugünkü du-rumıyle Trakya'nın ekonomik ihtiyaçlarına cevab vermekten uzak olduğunu meydana çıkarmıştır. Anlaşma hükümlerine daya -narak devlet demiryolları vasfına çıkarmanın uzun bir zaman işi olduğunu gözönüne alan hükümet, şirketin bu hat üzerindeki haklarını satm almayı daha uygun bulduğunu şirkete resmen bildirmiştir. Anlaşmanın normal hükümlerine göre 1958 senesinde devlete geçecek olan bu hattın, sabit ens-talasyoı.u ve binaları zaten devletin malı olduğundan şirketin bu hat üzerindeki hakları ancak ''muharrik., ve "müteharrik., âletlerle, Alpullu - Kırklareli şube hattının enstalasyonundan ibarettir. Bu bakımdan şirketin bu hat üzerindeki haklarını satın almak hükümete ağır bir yük olmıyacak -tır. Haber aldığımıza göre, yakın da toplanacak olan şirketin umumî heyeti tarafından satın alma işini görüşmek üzere seçilecek salahiyetli delegeler yakında Ankara'da bulunacaktır. Zecrî tedbirler genişletilirse "Avrupa şimdiye kadar görmediği dehşetli bir hurim yuvarlanmaktır... Roma, 1 (A.A.) — D. N. B. ajan-H bildiriyor: B. Musolini'nin organı olan Popolo d'halia gazetesi, ehe-miyctlı olduğunda şüphe olmıyan bir makale neşretmiştir. Ehemiyc -tinden dolayı İtalya'nın yarı resmi ajansı tarafından daha neşredilmeden önce "fevkalâde aceledir., işareti ile her tarafa çekilmiş olan bu makalede /ecri tedbirlerden bahsedil -mekte vc bunlar genişletildiği tak dirdt Avrupa'nın şimdiye kadar hiç görmediği derecede dehşetli bir har-ba yuvarlanacağı iddia edilmekte dir. Bu ga/ete mütalcdsına şu suretle devam ediyor: « Avrupa'yı tehdıd eden bu harb-tan dolayı hüsnüniyet sahibi hic kimse İtalya'yı mesul olmakla it -ham edeme/, italya her şeyden evvel Afrika'da emniyeti vc Avrupa' -da Milim istemektedir. İtalya'ya kar- (Sonu 3. üncü tayfada) "Ulus,un Dil Yazılan Güneş ¦ Dil Grameri II. uzuu: ismail llâmi Danişmentl Gunvş - IHI SynUıume'larınılan çıkan urumer ve sentaks esasları (Ulus) ve (göz) kelimelerinin yukarda [*J gördüğümüz tahlilleri, bizi köklerle eklerin yanyana dizilmesinden hasıl olmuş birer monosilâp serisiyle karşılaştırmaktadır. "Güneş - Dil" kanununun "Ekler" sistemi hakkındaki etüdümüzde söylediğimiz gibi bu tahlillerin meydana çıkardığı ekler, yerine göre h -m kök, hem ek rolünü oynıyan "Kök - ek" lerdir: "Güneş - Dil gramerinin ilk esası işte bu vaziyetten çıkmaktadır. Bu mühim esası şöyle tesbit ede biliriz: 1 — Menşe devrinin monosit-lâp serilerinden mürekkep iptidai cümlelerini teşkil eden söz unsur [*] Bu yazının 6aş tarafı dünkü sayımttdadtr. Bahsedilen analizler de o kısımdadır. lan henüz ' isim", fiil a "sıfat"... v. s. kategorilerine ayrılmış değildir. Onun için bir monosillâbtn rolü, cümle içindeki vaziyetine tâbidir. Aynı bir mefhumu ifade e-den aynı bir hece, muhtelif cümlelerde yerine göre isim, fiil, sıfat, zarf ve saire rolü oynıyabilir. Sümer ve Hind - Avrupa erillerine tevcih edilecek sathi bir nazar, bize bu vaziyetin menşe devirlerinden çok sonralara kadar devam etmiş olduğunu gösterir. Çünkü bu dillerde çıplak kökler ne isimdir, ne fiildir, ne sıfattır; ve yahut aynı zamanda hem isim, hem fiil, hem sıfat olabilir (1]. Aynı vaziyet, eski Mısır dilinde de tesbit edilmiştir: Meselâ bu dilde mon hor" şekli "Çoban gı (Sonu 2. inci sayfada) [I] Autran. "Sumerien et Indo-europeen", s. 21, 31, 50 ve 67. Fıkra Fotoğraf Basın Umum Müdürlüğü Ankara'da bir fotoğraf sergisi açıyor: Sergide, kendi fotoğraf artistine yaptırdığı Türkiye ı esimlerinden başka, bütün fotoğraf meraklılarının eserleri gösterilecektir. Fotoğraf artistinin eserlerındem bir kaçını gördüğümüz zaman, geçenlerde paris gazetelerinde çıkan bir yazının şu fıUast hatırımıza geldi: " Marsan fotoğraf sergisinin üstümüzde bıraktığı duyuşlardan biri de, fransız dili nin fotoğrafçılık sanatının eldo etmiş olduğu ilerliğe varmış olduğudur.,, Ankara fotoğraf sergisini gezecek olanlar, Türkiyemİzi pek az yazının bu eserler kadaı tanıttığına hükmetmekten geri kalmt-yacaktardtı. Belki bir çoğumuz, fotoğrafçılığın dahi yüksek bir güzel - sanatlar kültürüne ihtiyaç gösteren belli başlı hünerlerden biri olduğunu düşünerek- iyi fotoğraf artisti yetiştirmek için teşebbüslerde bulunulmasını isteyeceğiz. Yeni fotoğrafçı bir maket kopyesi değil, bir zekâ ve his eseri yaratmaktadır: "Fransız dili elinden geleni yapıyor. Kotogra -fisi ise kendisinden umulandan daha fazlasını yapmaktadır... " Basın Umum Müdürlüğü- sergide Türkiye fotoğraflarından ancak bir kaç yüzünü gösterebilecektir. Fakat elinde bunlardan 5000 kadar vardır. Bunlar, bin vasıta ile, yer yüzüne yayıldığı vakit bizim için, eski ve yeni türk kültürü için, bİr çok kitablardan daha faydalı olacaklardır. Sergide fotoğrafı olduğu gibi, fotoğrafçıyı da başka gözle görmeğe başlıyacağtz: Belki partimiz genç fotoğrafçılardan bir ikisini, opjektif inceliklerini öğrenmek üzere, sanatın en fazla ilerlediği yerlere staj yapmak üzere gönderecek, bütün halk tabakalarının ve bütün milletlerin, hep birlikte, anlamakta olduklart bu enternasyonal dilin kudretinden Kamâlizm davası için daha esaslı hizmetler istivecektir. ** SKTTA 2 T ULUS / ¦.., umu -i ı 1 Bir münakaşa etrafında Konya Kental ın onaya eae- •ıjuııa m«m(«^«l* tionuf meselesi, fiHir muituHOjuJdn tıMnnt/ı bile unu-(ujma. yu* ...... - oıdu^u bir Mirada, gizli bir sinir noktasına («mas «-«Jen biı (..... -.r eli gıoı, paraiıze uuu bırurn&ııc inmıİuomja set/tetli. A-aj mcuıuun, ararnııaa birçokları tatarından birçok defalar işlenmesine rağmen, sunuıye kadar sürekli bîr münakaşaya kapı açamamış olması, alıemıyetli fikir meselelerini vazedecek otorıteli üstadlara ve böyle üstad-ların da edebiyat âlemiyim ve zihin isleriyle temaslarını büsbütün kesmemelerine na kdaar ihtiyacımı* olduğunu gösterir. Her nevi İikîr münakaşalarının, yı-ğıntaıın kültüre harsı olan alâka has. saları üzerinde hayırlı bir münebbih tesiri yaptığına inandığım içindir ki, son zamanlarda iteri sürülmüş olan en ehemiyetli veya en garib ve mantıksız iddia ve nazariyelerin bite, düşünen ve yazanlar muhiti üzerinde, denize düşen bir damla su gibi, hiç bir akis bırakmadan geçmesini teessür-süz müşahede etmeme imkân yoktu, fikir ve edebiyat âlemimizdeki hareketsizlik öyle bir raddeye gelmişti ki, kendimizi kulakları sımsıkı tıkalı olduğu için biribirlerini işitmeden ve hep bir ağızdan hedefsiz bir gürültü halinde konuşan bir kalabalığa benzettiğim anlar oldu. Bir hosnudluğun ifadesi olan bu kısa önsözden sonra, yukarda bahsi geçen münakaşa mevzuu üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum. Şimdiye kadar türk edebiyatının memleketi anlatmak hususundaki zatından şikâyet etmiş olanların hepsi, ilen edebiyattı memleketlerin en büyük üstadlarına bakarak imrendikleri bir kudret ve kabiliyeti bizde de görmeyi özlerlerken ne kadar haklı bir dilekte bulunuyorlarsa, bu noktadaki zâtımızın teşhisi hususunda da, bence, o kadar yanlış bir yoldan yürüyorlar. Bazı arkadaşların da, edebiyatçılarımıza karşı ileri sürülen ¦(- Jıamların şeklini tenkid ederlerken ileri sürdükleri gibi, bugünkü türk e-debiyatt memleketten başka bir peyden bahsediyor değildir. Mevzuun a. ğırltk merkezi roman olduğuna göre, y* m romanlarımıza bakalım: Bunlar, bütün şahısları, muhitleri, renkleri ve ifadeleriyle yani her şeyleriyim yerlidirler. Şu halde bizi doyurma-yışlarınırt sebebi nedir? Neden mesela büyük rus romancılarından birinin eserini okurken bizi hayran bırahan rus ruhunu canlandırtş kabiliyetine türk romancılarında rastlamıyoruz. Bunun sebebi, bence, bir yazış metodunda, bir ideolojide, dilenince değiştirilebilecek bir yanlış zihniyette aranmak doğru olmaz. Bir türk romancısı da, eserini vücuda getirirken memleketinin ruhunu aksettirmek kaygısiyte şüphesiz ki bir Tolstoy kadar duyguludur. E-ger bu işde onun muvaffakiyetini gösteremîyorsa, bu ancak o ayarda bîr romancı olmadığını ispat eder. Türk romancısı etrafına bakmasını bilmiyor veya gözleri olmadığı için görmiyor değildir; yalnız gördüklerini teksif etmesini bilmiyor, bir karakterde bütün bir memleketi canlandırmak mucizesini gösteremiyor. Bu ise, ancak bİr deha işidir, yoksa bir me-tod işi değil. Uç Karamazofunda bütün Rusya-yı veya Rusyunın bütün bir devrini hulâsa ve sembolize etmesini bilmiş olan Dostoyevski'ye bakarak ve onun meziyetlerini kendisinden istiyerek türk romancısını itham edemeyiz. Çunku saldığımız örnek, dünyanın en yüksek edebiyatlarından birinin en yüksek deha tepesini teşkil ediyor. Acaba bir bulgar edebiyatında, bir yunan, bir sırb ve hattâ bir macar edebiyatında bu aynı kabiliyete aynı kudretle rastlıyabiliyor muyuz? Bu memleketi birkaç yüz sayılanın içine hapsedebilecek bir türk romancısı çıktığı gün bir metodun, bir zihniyetin değil, bir dehanın zaferini solamltyacağız. Onun içindir ki iste- İÇ HABERLER istatistik rakamları hakkında Dünkü sayımızın ikinci sayfasında çıkan arkadaşımız Neşet Alayın, "Türk ömrü" adlı yazısının nihaye-tindeki not dolayısıyla İstatistik u-ıııunı müdürlüğünden bîr mektup aldık. Aynen koyuyoruz: "1. — Dairemizce neşrolunan 6. ıncı cilt yıllığın 927 sayımına aid yüzde nisbetlcri ihtiva etmediği zik. redilmektedir. Eski yıllıklarda mevcut olan bu malûmat, yıllığın hacminin mütemadiyen artması hasebiyle bu yıllıktan çıkarılmıştır. Aynı malû-mıl sayım neticelerini havi 3 numaralı fasikülde mevcuttur. 2. — Nurus yekûnlarında vukuu beyan edilen yanlış varid değildir. Hali medenî sütununda görülen eksiklik göçebelerin demografik evsafı hakkında malûmat toplanamamış olmasından ve bu kısım nüfusun bu tablolara dahil edilmemesinden ileri gelmiştir. Yıllıkta bu hususta izahat mevcuttur. 3. — Yaş gruplarında görülen fark da matbaa hatası olarak 6 rakamının 9 olarak dizilmesinden ileri gelmiştir.,. İzmir esnaf ve ahali bankasının hisse senetleri İzmir esnaf vt ahali bankasının çıkarmış oldulu her biri 10 lira itibari kıymette 100000 hissenin İstanbul borsası kotuna konulmasını finans bakanlığı karar altına almıştır. diğimİz edebiyatın vücud bulmasını görmek için onu vücuda getirebilecek çapta dehaların aramızda yetiş, meşini dilemeliyiz. Dehanın dilemehlt en az vücud bulan sey olduğunu da unutmamak sarlîvle. r NAtil Belediye meclisi «lün I o | I a n l ı Hava hücumlarına karşı şehrin bir çok yerlerinde düdükler yapılıyor 1 Belediye meclisi dün saat onda vali ve belediye reisi B. Tandoğanın reisliğinde toplanmıştır. Encümenler seçimi yapıldıktan sonra atlıspor kulübü suyundan para alınmaması hakkında reislik müzekkeresi okunmuş ve bu kulübe yardım olmak üzere bugüne kadar tahakkuk eden su bor-cunnu tahakkuk cedvelinden indirilmesi ve bundan sonra su parası a-lınmaması karar altına alınmıştır. Yenişehirde bir binanın partiye muayyen bir müddetle tahsisinden dolayı ilyönrkurul başkanlığının tefekkürü okunarak reislik tarafından il-yonkurula belediye meclisinin başarı dileklerinin bildirilmesi kararlaştı ve kaymakamlık kadrosundan şimdiden hizmet gösterilmeye başlanan mühendis, memur, şoför ve işçinin şehrin günden güne büyümesi ve nüfusun artması noktasından faydalı ve lüzumlu olduğu görülerek reisliğin bu hareketi tasvib olundu. Bundan sonra, belediye büdcesin-de bazı fasıllar arasında münakale yapılmasına dair encümen kararları büdce encümenine havale edildi. Bu münakale teklifleri arasında tayyare hücumlarına karşı şehrin muhtelif noktalarında düdükler yaptırılması için 1750 liralık tahsisat da istenilmekte İdi. Otobüs mıntakalarına asılacak i-lânlardan ve otobüslere takılacak i-lân ve reklâmlardan alınacak ücret tarifeleri hakkında daimi encümenin verdiği kararlar tetkik edilmek üzere tarife encümenine havale olundu. İstanbul telefon şirketinir aldığı fazla paralar Sağlık ve sosyal yardım bakanlığı* İstanbul telefon şirketinin a-bunelerinden tahsil ettiği fazla konuşma ücretlerinden resmî daire ve müesseselere ait olanfarınında İstanbul belediyesine terki hakkında bir kanun projesi hazırlamıştır. Hukuk talebesinin tetkik gezisi Ankara hukuk fakültesi talebelerinin sömestr tatillerinden faydalanarak Anadolu içinde bir tetkik gezisine çıkacaklarını bir kaç gün önce haber vermiştik. Dün 15 günlük sömestr tatili başlamıştır. Talebeler bugün başlarında, hukuk usulü profesörleri B. Hayrı Şakir olduğu halde, saat onda Kayseriye hareket edeceklerdir. Kafile 30 kişidir. Orada bir iki gün kalacaklar, sonra Adana ve Mersin çevresini gezeceklerdir. Dönüşte Konya ve Eskişehire de uğrayacaklardır. Finans tayinleri İstanbul varidat tahakkuk direktörü Talat birinci umumî müfettişlik malî müşavirliğe, İstanbul maliye mürakibi Hüsnü üçüncü umumî müfettişlik malı müşavirliğine tayin edilmişlerdir. Yeni İstanbul varidat tahakkuk direktörü tayin edilinceye kadar bu işi muavin Nazım idare edecektir. den istinaf komisyonuna tnecliı na bir aıa »eçildİfclon "nr« £g| bc.gunu saat 17 "Ulus,,un Dil Yazılan (Başı 1. inci sayfada) düyor" manasına gelir. Fakat bu iki kelimenin yerlerini değiştirecek olursak, ''hor mon'' şekli 'Çoban nezaret ediyor" manasına gelir. Çünkü bu dilde "mon" ve "hor heceleri bazan isim ve ba-zan da fül rolü oynar: ''mon" hem "çoban", hem "gülmek" ve "hor" da hem "nezaret etmek", hem "gözcü, bekçi, çoban" manalarına gelir ve bu manalar ancak kelimenin cümle içindeki mevkiinden anlaşılır. Çincede de aynen böyledir: Meselâ bu dilde (ta) şekli aynı zamanda hem "büyük", hem "büyüklük", hem "büyümek", hem de "büyük nisbette" manalarına gelir. Bu manaları tayin eden yegâne âmil, kelimenin cümle içindeki vaziyetinden İbarettir [2J. (Hovelacque) bu hali menşe devrinin umumî bir vasfı şeklinde göstermiştir. Bu müellif ilk kökün gramatikal mahiyetini şöyle anla- *'// demure İnvariable, toujours le mime, et c'est uniauement la position quil occupc qui deler mine sa valeur, sa qualite de sujet ou de regime, d'epithete ou de substantif, de verbe ou de nom. el ainsi de süite". Cümle İçinde kelimelerin biri-bİriyle olan münasebetlerini tayin eden muahhar edatlar o devirde henüz teşekkül etmiş olmadığından, bu noksanı telâfi için tek bir çare vardı: cümle teşkilinde her monosillâbın yerini kat'i şekilde tayin etmek. Bu vaziyetin net.cesi olarak, "gramer" den evvel (Syn-laxe) teşekkül etmiş demektir. 0-nun için (Hovelacque)ı monosillâ-bik dillerin grameri ( Syntaxe)- [2] L. Benloev/, "Langage primitif". 1863 Paris basması, s. 9, 16 ve 21. I t\ f.a linguistique. s. 42. dan başka bir şey olmıyacağını tesbit etmiştir [4]. Bu vaziyet Avrupa dilleri ara-sında yapılan mukayeselerle de tavzih edilmiştir. Meselâ lâtince gibi isim halleri muntazam bir dille fransızca gibi bu mekanizmayı kaybetmiş bir dil arasında görülen fark, meseleyi derhal tenvir edebilir: Lâtince "Petrus Pau-lum caedit — Piyer Pol'ü doğuyor" gibi bir cümle ''Pauium Petrus caedit" şekline sokulmakla da hep aynı manayı ifade eder. Çünkü isimlerin sonlarına gelen ''us" v ¦ uf/ı ekleri bu 'simlerin gramatikal rollerini tayin etmekte olduğundan, kelime sırasının ehemmiyeti yoktur. Halbuki fransızca-da bu ekler mevcut olmadığından, aynı manaya gelen ''Pierre frap-pe Paul" cümlesinde isimlerin yerlerini değiştirecek olursak, derhal aksi mana anlaşılır yani vuranın (Paul) ve vurulanın da (Pierre) olduğu anlatılmış olur [5]. Onun İÇni lâti-ıceye nİsbetle fransızcada kelime sırası, "Güneş - dil" kanununun aydınlattığı menşe devrinde olduğu gibi, gramerin en mühim esaslarından biri demektir. İşte bundan dolayı (Ferdinand de Saussure) mevcut dilleri iki kısma ayırmıştır: Bu âlime göre lâtince gibi kelimelerinin rolleri muayyen bir tasrif mekanizmasiy-le tesbi edilmiş olan diller "Gra-mmatical" ve cince gibi böyle bir mekanizma yokluğunu kelimelerin cümle içindeki tertip sır* siyle telâfi eden diller de "Lexicologi-que" vasfını alır [6]. Diğer dilciler de buna mukabil "Tertipli" ve [4] La linguistique, s. 42. [S] Meillet, "Langue latine", s. 145.; Vendryes, "Le langage", s. 93. [6] Linguistique generale, s. 183. "Tertipsiz" isimlerini kullanmaktadır [T]. "Güneş - Dil" tatbikatı bize menşe devrinde diİin tamamiyle " Lexicologique" olduğunu göstermiştir. Onun için bu devirde müstakbel gramer esaslarının ancak pek umumî ve rüşeymi bir takım ana hatları bulunabilir. Bu ana hatları şöyle tesbit edebiliriz: 2. — Kelimelerde (müzekker ve müennes gibi) cinsiyet kategorileri yoktur; 3. — Müfret, cemi ve tesniye gibi kemiyet şekilleri henüz teşekkül etmemiştir; (Zaten lisaniyat âlimleri bunların muahhar teşekküller olduğunda müttefiktir. Onun için eski dillerde ve meselâ Sümercede kemiyet gayet iptidai bir şekildedir]; 4. — Fili tasrif edilmez; hattâ mastarla isim bile biribirinden ayrılmamıştır; onun için sıygalar ve zamanlar yoktur; 5. — Cümle içinde kelimelerin biribileriyle olan alâkalarını tayin eden morfemler, isim halleri, e-datlar, âtıfeler ... v. s. henüz teşekkül etmemiştir: yukarda gördüğümüz gibi bu noksanı tertip sırası elâfi etmiştir; 6. — Prefiks ve enfİks yoktur; 7. — Cümle şöyle bir tertibe tâ bidir: (Kök -\- ek -j- ek + ek...) ; bununla beraber bazan aynı bir cümle içinde birinci kökün manasını tamamlıyan ikinci bir kök de bulunabilir: fakat bu ikinci kökün de ekleri bulunduğundan, böyle vaziyetlerde yukarıki formül aynı bir cümle içinde iki defa tekerrür etmiş olur; yalnız her iki takdirde de eklerin sayısı muayyen değildir: onun için ek sayısı, ifade edilecek mananın uzunluk ve kısalığına tâbidir; 8- — Kök daima baştadır ve \7] Vendryes, "Le langage", s. 167. cümle içinde iptidai bir isim ve fail vaziyetindedir; 9. — Bu fail - kök'e iltihak eden ekler de, yukarda gördüğümüz pibi, esasen kök olmak itibariyle, cümle içinde muhtelif roller oynamaktadır: kimisi fiil, kimisi sıfat, kimisi zarf ve kimisi de edat mahiyetindedir; fakat hep birden baştaki kökün manasını tamamlamak ve ona tâbi olmak itibariyle bütün bu muhtelif rollerine rağmen hepsi de "ek" demektir; 10. — Bu vaziyete göre "Güneş-Dil" kanunu pregramatikal cümlede isim ve fail rolünü köklerde ve fiil, sıfat, zarf vesaire rollerini de eklerde tesbi etmiş demektir. Bu vaziyet, klâsik lisaniyat bakımından bile doğrudur. Çünkü menşe devrinde kökle ek arasında hiç bir fark olmadığını klâsikçiler de teyit etmektedir. Onun için "Güne? - Dil" tatbikatının meydana çıkardığı "Kök - ek" lerden herhangi birinin aynı zamanda "fiil"., v. s. rolü oynamasına klâsik zihni yet itibariyle de itiraz imkânı yoktur. Meselâ yukarda bahsettiiğmiz (Ulus) kelimesini teşkil eden "uğ -i- ul -f- uğ -f- us" hecelerinin temsil ettiği ''Çokluk ; yayılma -f- sahip sahu" mefhumlarından "Yayılma" fikrini ifade eden "Ut" eki, rol itibariyle herhalde bir "fiil" vaziyetindedir; fakat bu fiil, baştaki faile, yani "Uğ" köküne nisbetle aynı zamanda "ek"-tir. (Hovelacque) bu vaziyeti şu cümlesiyle pek güzel tasvir etmiş-tirJS]: "La langue, dans cette premiere etape, n'est formee que elements dont le sens est eminemment general". "Güneş - Dil" kanununun tatbikî faidelerinden biri de, işte bu ilk devrin klâsik gramere esas o-lan hususiyetlerini meydana ci- fi1] La linguistique, s. 39... v. s. karmak olmuştur. Ahenk Kunumtnun Menşei Pregramatikal devrin bu hususiyetleri, biribirinden ayrı hecelerden mürekkep (Syntagme) lar gittikçe tek kelime haline gelirken, çok mühim bir fonetik hâdisesinin zuhuruna da sebeb olmuştur. Bu hâdise, "Ahenk kanunu'*-nun zuhurudur. Bunu tavzih için (Göz) kelimesinin "Güneş - Dil" kanununa göre ayrıldığı 4'öğ -f-, ög + öz" hecelerini misal olarak ele alalım: Bu üç hecede hep aynı ı o) vokali tekerrür etmektedir. Eğer bir an için bunun böyle olmadığını, yani her hecede başka bir vokal bulunduğunu tasavvuf edecek olursak, o z»man bu üç hece arasındaki fonetik birliği birdenbire bozulmuş otur. Bu suretle aralarındaki rabıta kinline ı. bunların her biri müstakil bir kök vaziyetine düşer ve üçünün müşterek manası artık anlaşılamaz. O-nun için "Ahenk kanunu" biribirinden ayrı kökleri esas itibariyle birleştirip hepsinin müşterek bir manası olduğunu göstermek ihtiyacından doğmuş demektir. Zaten monosillâbik devirlerde biribirinden ayrı heceler arasındaki münasebetin tayininde muhtelif fonetik esaslarının da âmil olduğu klâsik dilciler tarafından geçen asırdanberi tesbit edilmiş bir hakikattir [9]. Bu vaziyete göre, pregramatikal dil devrinin sentaksında iptidai cümlelerle (Syntagme) lar gibi mana cüz'ü tamlarını biribirinden ayırt eden iki esas var demektir: tertip sırası ve ses ahengi... "Güneş - Dil" kanunu bütün bu esasları meydana çıkarmakla dil bilgisinde menşe devirlerine doğru büyük bir yol açmış demektir. İsmail Hami DANİSMENT [9] Hovelacque, "La linguis-tique", s. 42. ULUS t M BAT 1936 PAZARTESİ Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL NO: 5215 ADIMIZ. AND1M1ZDIR Herverde 5 kuıu» Huşbetke COÇMI N Yeni göçmen sözünde yalnız basit bir kelime değimimi görmıyo-ruz. Muhacir. Osmanlı İmparatorluğu bozgunlarını hatıra getirir. Ta Macaristan'danberi, türk yığınları, osmanlı sancağının arkasından kopagelmiştir. Bu o-cakların çoğu, bir daha tütmemiş-tir. Cumurıyet için göçmen, buyuk nüfus politikasının bir parçasıdır. Göç akınlarına karsı sıkı tedbir al-maklığımızın sebebi de bundan geliyor: Toprak, mesken ve say verebileceğimiz kadarını kabul e-diyoruz. Hiç bir ıstırab, kökünden koparak, kaldırım üstünde sürünmekten, salgın ve soğukla kırılmaktan daha acı değildir. Büyük yerleştirme plânı için aldığımız haberler, büyük küçük, herkesin göç politikasına verdiği ehemiyeti göstermektedir. Meselâ bu sene bütün göçmenlere yıllık yiyecek ve ekecekleri, kasabada yerleşen sanatkârlara da sermaye ve ayniyat verilmiştir. Trakya'nın başlıca kaynaklarından bi ri olan balıkçılıkla uğraşanlar da cihazlanmıştır. İlkbahar ekimine yetişmek üzere 10.000 pulluk daha ısmarlanmış, Trakya için hususi ve elveriş li tipte 2.000 araba hazırlanmıştır. üt, fakat her türlü Ijiyen ve r.ıfııtt şartlarına uygun 10.000 mesken yapılmasına karar verilmiştir. Bunun için 50 milyon ki- --U I----1_____t .._ ¦U-.alın.T işitiyoruz. Göçmenlere verTfecek topraklarda hiç bir pürüz bırakılmamak için. devlet yeni bir kanun projesi hazırlamaktadır. Bütün zorluklrra rağmen, Trak ya'daki göçmenlerin sağlık durumlarının pek eyi olması bizi sevin diriyor. En ufak köylere kadar fiş usulünü tatbik için Sıhat Bakanlığı, tek vakalara kadar, bütün hastalıkları öğrenmektedir. Bölgelerde kurutulması lâzımgelen batak lıkl.um plânlan yapılmaktadır. Trakya'nın ekonomik kalkınması bakımından, peynircilik, koza ve ipekçilik, hayvan ve ürünlerin düzeltimi, amaçlandırılma, arıcılık, tavşancılık, tavukçuluk, ve kon servecilik işlerine bilhassa özen verilmiştir. Bütün bunlar haberler değil, müjdelerdir. Trakya bayındır, dolu ve zengin olacaktır. Ekspres Trakya'yı geçerek İstanbul'a geliyor: Avrupa'dan Türkiye'ye girenler, cumuriyet rejiminin büyük medeniyet ve insanlık davası ile hha ilk adımda karşılaşacaklardır. F. R. AT AY YI NANÎSTANDA \Anti Venizelist-ler birleşiyor mu, Atina. 2 (AA ) — Gazeteler bu- : tun anti vcnizclist partilerin birle- : şeccklerındcn bahsetmektedir, j Dıger taraftan gazeteler, ordu : şeflerinin teşebbüste bulundukları : hakkındaki haberleri de yemden yj- • Kınlamaktadırlar. Gazeteler bu mu -: ıı.ı betle ordunun siyasa ile hiç bir : alâkası olmadığını vt bu sebcbtcn : iktıd.ır nu-vkiınc hangi hükümetin : geleceği meselesinin ise orduyu hiç. • bir suretle alâkadar etmediğini tc -l barUl ettirmektedirler. Makalleye girmek habeşlerin elindeymişî T cm biyenharb üç bin ölü Londra. 2 (A.A.) — Royter A-İansının harb muhabirleri bildiriyor : Habeş hükümeti, italyanların Tembien muharebesinde üç bin Ö-lü ve beş bin yaralı verdiklerini tasrih etmekte ve bu muharebeler sonunda habeşlerin muzaffer çıktıklarını bildirmektedir. Bununla ı nda italyan Iarın kayıbları ve beş bin yaralı imiş la zayiat vermiş olmaları muhakkak gibidir. Habeşler. bu muvaffakiyetin en büyük amilinin Ra* Kassa olduğunu söylemektedirler. Habeşler isterlerse Makalli'M-«irebiteceklermiş. Royterin Adisababa'daki muhabirinin bildirdiğine göre. Adİs- Son muharebelerde italyanlardan alınan mıtralyözleı beraber, bu muharebelerin kati bir netice vermediği sanılmaktadır. Zira karşılıklı iki ordu aşağı yukarı bugün de bu muharebelerden önceki yerlerinde bulunmaktadırlar. İtalyan silâhlarının daha bebiyle, bu kanlı muharebelerde habeşlerin italyanlardan daha faz- ababa'daki yabancı askeri müşahitlerin fikri habeşlerin istedikleri anda Makalleye girebilecekleri merkezindedir". Zira. Tembien habeşlerin elinde kaldıkça ve italyanlar habeşleri buradan çıkarama-ıLL^a -habeşler, MdVaHen-n ntom.ı tik surette ellerine geçeceğinden o derece emindirler ki. buraya doğrudan doğruya bir hücuma kalkmaları ihtimal dahilinde değildir Zira böyle bir hücum lüzumsuz yere telefata sebebiyet verecektir. İtalyanlar niı in büi'uma kalkışmışlar? Habeş mahfillerinin fikrine göre, italyanlar, son hücumlarına. Adua - Makalle yolu çok zayıf bir hale geldiğinden dolayi kalkmışlardır. Şimdi ise habeş ileri hatları bu yola daha ziyade yakınlaşmışlardır ve habeş çetelerinin bu mın-takaya gelerek faaliyete geçmeleri bu yolu italyanlar tarafından müdafaa edilemez bir hale getirecektir. Her halde 120 kilometre uzunluğunda bulunan bu yol için yapılacak amansız mücadele başlamıştır. İtalyan kınayı külliyesinin toplandıkları yerler Adisababa'da söylenliğine göre, italyanların kuvvayi külliyesi, Hausien'in cenubi garbisindedir. (Sonu 3. üncü sayfada) Mınrİ La|ior(ı*ıııı Kamâl Atatürk'ün memleketinde | başlığıyla "La Revue de Prance" \ ! mecmuasında çıkmış olan yazısı- \ m S ıncı soykamızda okuyunuz \ İki tabut arkasında İngiltere kiralının tabutu arkasında birçok hükümdar ve prenslerin sıralanmış olduğunu bitiyoruz: 8 inci Edvard, 3 üncü Leo-pold, Kıral Karol, Kıral Boris, Danimarka ve Norveç kıratları ve birçok prensler. Fakat bundan 25 yıl Önce, Yedinci Edvard'm tabut arkası daha az ihtişamlı değildi: Beşinci Jorj, Kayser, Onüçüncü Alfons, Birinci Alber. Bulgar Çarı, Portekiz Kiralı, Yunan Kiralı- Arşidük Fransuva Ferdinand, Osmanlı Veliahdı, Rus Çarı'nın mümessili ve birçok prensler... Yirmi beş sene içinde, Almanya, İspanya, Portekiz, Türkiye, A-vusturya ve Rusya, hükümdarsız milletler olmuşlardır. Hükümdarlar arasında da ne bir Çar, ne de bir Kayzer, ne de bir Fransuva Jozef bulunabilir. Doğrudan doğruya hükmeden son kırat, Yugoslavya hükümdarı Aleksandr idi. Nasıl bugün otoriter hükümdar kalmamışsa, 25 yıl evel de şimdiki halk şeflerinden veya sınıf diktatörlerinden eser yoktu. Milletlerin, derinliğine ve genişliğine, büyük bir inkılâb devri geçirmekte olduklarına bundan daha iyi ispat bulunabilir mi? İnsanlar kendilerine daha iyi bir tali aramaktadırlar: Eski kıratlık şahıs ve sınıf saltanatı idi; parlmantarizm, sınıf kavgası oldu. Acaba yukardan saltanat ve aşağıdan kavgasız, milletler daha iyi bir adalet rejimi bulabilecekler midir? Yirminci asır inkilâb-lart- işte böyle bir rejimin araştırma buhranından ibarettir. DÜNKÜ M \CI.\K FenerBeşiktaşı 1.0 yendi Ankara Gücü Altınord Gençler Birliği i. ı/ı I bu bahar gunune benziyen dünkü pazar tatilini. Ankara sporcuları tam bir neşe içinde geçirdiler. Sabahtan itibaren, türlü spor şubelerinde, biı çok çalışmalar ve maçlar oldu. Ankara gücü avcıları, her zaman olduğu gİbi, ava çıktılar. Atletizm antrenörünün çalıştırdığı atletler, şehir içinde bir "kro% kantiri,, tecrübesi yaptılar. Muhali' gücünün asfalt kortunda beş altı çif*. tenis oynadılar. Atlı spor külünün ve Muhafıı gücünün binicileri haftalık gezintilerine devam ettiler. Son günlerde ankaralılar arasında yerleştiğini gördüğümüz, yürüyüşlere çıkanlar ise kırları dolduruyorlardı. Bütün bunlardan başka atı* poligonunda 200 e yakın kadir ve erkek bir çok mermi yaktılar. Polİ -gon bilhassa akşama doğru çok kalabalıktı. Atış yapanların çoğu, tüfenkler ilen mavzeri ve tabancalardan pnrabel ¦ »j tercih ediyorlardı. uyu 4 - 0. Muhatız Gücü ni 1 - 0 yendi. Dun oğledn sonra. Ankara gücü alanında, iki mühim futbol maçı yapıldı Altın ordu - Ankara gücü, Gençler birliği - Muhafız gücü karşılaştılar. İki maçın hakemi de eski ve tanınmış sporcu lardan Kâmildi. İlk önce Altın ordu - Ankara gücıı karşılaştılar. Bu maç, Altın ordu gibi genç bir takımın, kuvvetli bir ekib kar «ısındaki durumunu göstereceğinden sporcular arasında merakla bekleniyor du. İki taraf takımları şöyle idi: Altın ordu - Cihad Murad Salahattin. Ser vet. Sedad, Sadi, Resai. Mustafa. Muzaffer. Reşid. Tevfik. Ankara gücü — Natık, Enver, Ali Rı-za. Nazmi Semih Orhan Hamdi. Fahri. Yaşar, Bilal, Abdi. Birinci devrede Anka ra gücü 35 inci dakikada bir gol çıkardı. Devre 1 - D bitti. (Sonu S. 'ir -nvfada) "Ulus,, un Dil Yazılan Teorisi üzerine notlar VI. tslavca Rok ; Latince (Oracle) ; Türkçe Irk Oraculum ve Irkıl kelimelerinin etimolojisi KOK Leh dilinde ve cenubu garbi İslav lehçelerinde "ROK, RIK" kelimeleri *'ıene" manasına gelir. Rusçada ise "Kader, kısmet, kötü tali, kara yazı" demektir [1 ]. Is- |/| Dal Kamusu. IV. 104. Rus-cadaki "ROK" fransızcaya "le son, destin, la fatalite" diye tercüme olunuyor. (Th. de Veys -Chabot. Crand Dictîonnairv Ru\-se - Français). da: Muhafız gücü-Gençler birliği futbolcuları bir arada, sı ,da Muhafız güe (Muhafız Gücünün dünkü av ko^u^una aid yazıyı u of koşusunda bulunanlardan bir gı u, beşinci sayfamızda okuyunuı.) lav dilleri üzerinde çalışan lengü-istler için bu kelime bir muamma teşkil etmektedir. Yeni dil mektebi müessisi olan Marr da bu kelimenin "sema - kader" demek olduğunu kaydederek tarihten önce ki bir Yasefi kökten geldiğini kabul etmekten başka bir şey aöyli-yememiştir [2]. "Güneş - Dil Teorisi" ne göre bu kelimenin etimolojik analizini yapalım: (t) (2) (3). Rok: (oğ } or | ok) Rık : ( iğ f ir f ık) Bu iki kelimenin bir yandan "sene" ve bir yandan "kader, kısmet, tali" anlamlarına gelişine göre burada ana koku şu manalarda alabiliriz: I. Güneşin hareket manası; II. Güneşin hareketinden doğan zaman manası. Her ikİ manaya göre etimolojik analizdeki unsurları tetkik edelim: (1) Oğ, ığ: ana köktür. "Güneş" ana mefhumunlan çilsin "Sı-reket" ve "zaman" anlaırbn &. dır (Sayfayı çevirin [2 \ Marr külliyatı, c İH *»AYFA 2 O L U b Bu yılkı üzüm satışlarımız Ege nnnUh........piyas*- Hiıda çalışmak uare, I» *« Zira»» bankaları tarafından kurulan. Tarif, ¦ıum kurumu, dırrktoru B. İsmail Hakkı Veral, birkaç gundenberi şeh-rimizdedir. B. Veral ilgili yerlere bu mevsimdeki çalışmalarının neUcesı hakkında izahlarda bulunmuştur. Verilen haberlere Kore, *»u yıl mevaİm başlangıcından 21 ilkkânun aksamına kadar İzmir borsasında 69 milyon 565 bin kilo uzum satılmıştır. T»ri»in piyasaya çıktı»! 8unden *u Urihc kadar salın aldığı üzüm mıkdan ise, 3 milyon 479 bin kilodur, lımır lı manın «lan, yakın çunlere kadar, dış ülkelere, 68 milyon 626 bin kilo uzum gondt-rıln-.ı, i ıt. Bu rakam, «ecen yıl 27 milyon 524 bin kilo idi. Bu yarıdan çok fark, rekolte fazlalığından ve Ekonomi bakanlığının al-mğı iyi tedbirlerden doğmakladır. Türk üzümleri için cn iyi dış pa-aar, Almanyadır. Bu yıl Almanya bizden 29 kusur milyon kilo mal almış-tor. Geçen yıl 17 milyon küsur kilo üzüan almışlardı. Ingıltereyc geçen yılın 6 milyon kilosuna karşılık 12 milyon kilo üzüm gönderilmiştir. Bu yıl Holanda, Belçika, Norveç gibi 8 milyondan başlayan »e bİr buçuk milyon kiloya kadar üzüm satın a-l.-n yeni piyasalar da temin edilmiştir, fıatlar normaldir. Son haftalarda piyasada bir değişiklik olmamıştır. Önümüzdeki haftalarda piyasanın yeniden hararetlrnecrği kuvvetle nmulmaktadır. Hambuiftda 100 kilo başına, cif Hamburg olmak üzere, •ürk üzümlerine 18-19 türk lirası verilmektedir. Londrada türk sultaniye üzümleri üzerine muameleler yapılmakta -dır. Neşredilen rakamlara gbre İn-jiltercye yıl başına kadar 12 bin ton çekirdeksiz üzüm satılmıştır. İkinci sezonda satılacak mıkdarın da bu ye- İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Yakalanan tarikatçılar İstanbul, 2 — İstanbul polisi gizli tarikatçilik yapan 15 kişilik bir heyetin tahkikatı ile uğraşmaktadır. Bunlardan birkaçı tevkif edildi. Muallimler birliğinin ka panması karan etrafında istanbul, 2 — Muallimler dün hal-kevinde toplandılar ve birliğin feshi hakkındaki kararın varid olamıyaca. gına karar verdiler. Üniversitenin profesör kadrosu İstanbul, 2 — İstanbul üniversitesinde yapancı profesörlerinin bazılarının mukavelelerinin bittikten sonra başka memleketlere gidecekleri, doçentlerden bazılarının da Kabil ve Bağdad üniversitelerinde vazife almaları burada üniversitenin profesör kadrosunun zayıflıyacağı hakkında şayialar ortaya çıkarmıştır. Yakalanan kaçakçılar Geçen bir hafta içinde p/ümrük muhafaaz Örgütü, bîri ölü 64 kaçakçı, 3127 kilo gümrük, 66 kilo İnhisar kaçağı, iki kilo esrar, 264 defter sigara kâğıdı, 3 tüfek, 1 tabanca, 107 türk lirası ile 85 kaçakçı hayvanı ele geçirmiştir. kûnu tutacağı umulmaktadır. Bu sa. tı» geçen sene satışından çok fazladır. Son günlerde izmir den Anverse yüklenen bir parti sultanîye üzümünün Londra piyasasına gönderilip satılmakta olduğu bildirilmektedir. Emniyet işlerinde tayinler Emniyet işleri genel direktörlüğü İkinci şube direktörü B. Faik Koksal, yeni kurulan, Tunceli vilayeti emniyet direktörlüğüne; dış bakanlığı birinci daire birinci şube direktörü B. Celâl Tevfik, emniyet işleri genel d.-r. kı.ırlı -'-'.i dördüncü şube müdürlüğüne; İstanbul vilayeti emniyet birinci şube direktör yardımcısı B. Sabri Erik, Erzincan vilâyeti ve ikinci şu -bc direktör yardımcısı B. Akın Levhi, Bolu vilayeti ikinci sınıf emniyet memurluklarına; Bolu vilayeti emniyet memuru B. Fahri Torun, İstanbul vilâyeti ikinci şubesi direktör yardır lığına İstanbul emniyet üçüncü şubesi diektır yardımcısı İhsan Güven, birinci şube direktör yardımcılığına nakil suretile tayin edilmişlerdir. Hukuk İlmini Ya) ma Kurumunun Ankara radyosundaki seri konferansları bu akşam saat 19.30 da Ankara ikinci hukuk hâkimlerinden Bayan Sabriye tarafından. "Boşanma. Boşanma sebeb-'eri. Boşanmada haksız olanla- ¦ nn mesuliyeti ve bu mesuliyetin I derecesi" mevzulu konferansını verecektir. ¦ .«»ımmu- .....~»"«mmM.....mmllmimv Devlet tiyatrosu için uzman geliyor Devlet tarafından kurulacak o-lan temsil okulu .le tiyatro ve opera hakkında etüdler yaparak rapor vermek ve icabında bu iş için angaje e-dılmek üzere getirilmesine karar verilmiş olan /.u-.lı dtvlet tiyatrosu baş rejisörü B. Kari Ey bert'in -abat sonlarına doğru sefilimize geleceğini öğreniyoruz. Dıha "velce Berlin Rayhş operası baş rejisörlüğünde de bulunmuş olan bu sanatkâr, gerek tiyatro ve gerek opera vadisinde yüksek ehliyetiyle tanınmış, Milani operasında ve sair yerlerde birçok e-serlerin ilk defa sahneye vazını üzerine almış olan milletlerarası değerde bir rejisör ve idaı ¦ adamıdır. Aynı zamanda çok muvaffak bir organizatör olan B. Kari Eybert'len türk tiyatrosunun temel atılışında büyük faydalar temin edeceğimiz muhakkaktır. Adana klevland pamuğu ekiyor Adana, 2 (A.A.) — Bu yıl Adana ' -"inin büyük bir kısmında (Klevland) pamuğu ekilecektir. Bunun ı-çîn şimdiden tedbîrler alınmıştır. E-kım sahası Adananın şimalinden geçen demiryolundan bağlıyarak cenuba, denize kadar uzanan 50 kilometrelik bir kısımdır. Dun ovanın bir kısmında bulunan 119 köyün delegelerinin iştirakiyle halkevTnde bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda bilhassa tohum dağıtma işleri ve tohumun karışarak dejenere olmaması için alınacak tedbirler konuşuldu, kararlaştırıldı. İs kumlrarasından Kazanan talililer Türkiye İş bankacının kumb.u ılı küçük cari hesabları arasında, I şubatta çekilen piyangoda 2.000 I h lirasını Kadıköy ajansından B. Mar-ko kazanmıştır. Kemandaki hastane açıldr Yurdumuza r-len ve gelecek o-lan göçmenlerin sıhi durumlarını ıslah için kızılay cemiyeti tarafından Trakyada açılmasına karar verilen dort hastaneden Keşandaki 30 yataklı hastanenin bütün hazırlıkları bitirilmiş ve hastane dündenberi işe başlamıştır. Işık söndürme denemeleri Zafranbolu. 2 (A.A.) — Dün kasabamızda hava tehlikesine karşı ışık söndürme tecrübesi yapılmıştır. Tecrübe muvaffakiyetle sonuçlanmıştır. Ankara radyosu 19.35 Hukuk ılnıı yayımı 19.45 Hafif musiki 20 20 Ajans haberleri 20.35 Ankara pala» orkestrası İstanbul Radyosu 18.— Tokatliv.ınd.ın nakil, telsiz caz 19— H.lbrr İr, 19.15 — Oda musikisi. Kentet. Brahms. (Plâk) 20.— Çocuk hastalıkları mütehassısı Dr. Ali Şükrü tarafından çocuk esirgeme kurumu namına konferans: (Çocukların kış hastalıklarından korunması) 20.30 Stüdyo caz tango ve orkestra '¦: upl.ıı ı. 21.30 Son haberler Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi ver'-cektir. (2) Or, ır; (. r r) ekidir. Ana kok mefhumunun herhangi bir saha veya nokta üzerinde tesebbüt -ve tekarrürünü gösterir. (Oğ f or = oğor) ve (İğ + ir Iğtr) kelimeleri hareketin ve samanın mukarrer bir şekil anlamına gelir. Dilimizde bugün dahi "İyi tali" anlamına gelen ve eski lehçelerimizde "zaman" manasına geldiği de yazılı bulunan [3] (Oğur) kelimesi de bundan başka bir şey değildir. (3) [Oh, tk: Yukardaki elemanların manalarını tamamlıyarak ¦•ünlendiren son ektir. Bu halde (Oğ + or + oh — Ogorok) ve (İğ -r ır ¦+ tk = Iğı-ıık) şekillerinde ana kök kendisinden sonra gelen ve tekarrür manası veren elemanla kaynaşarak ve baştaki vokal de düşerek kelimelerin son morfolojik ve fonetik şekilleri elde elilmiş olur ki bunlar da (ROK) ve (RIK) Un ibarettir. Bunların manalarına gelince, a-na kökün 1. numaralı "hareket" anlamına gÖrr "hareketin herhangi iyilik veya kötülük gösterir bir noktada Ukarrüü" demek olur ki insan mukadderatının kâinatın devir ve hareketile ilgili olduğu hakkındaki kanaate göre "tali" ve 'kader" de bu suretle anlaşılır. Ana kökün II. numaralı "zaman" manasına göre de bu keli-sneler "zamanın herhangi muayyen ve mukarrer bir parçası" demek olur kİ "sene" de bundan ibarettir. Geçenlerde neşrettiğimiz makalelerde İslav dillerinde "zı'ya, parlaklık, aydınlık, fecir, ateş, sene" manalarına gelen birkaç kelimenin Türkçe "yaruk = yaruğ" kelimesiyle benzerlerine bağlı olduklarını ispat etmiştik. Bu "Rok' kelimesinin de yine aynı köke bağlı olduğunu görüyoruz: Rok : (oğ + or -f ok) Yaruk: (ay + ar -f uk) "Kader ve sene" manalarına \3] Divanü Lûgat-it-Türk c. /, B. 54. gelen "Rok" un eski devirlerde gök (— güneş ve felek) mefhumlar» ykr bagfr' trtrnJÇTrffiSB"înıWe* yukluı. Cuııuuİ* beraber biz bu kelimeyi Türk Dili hazinesinde bulduğumuz "urah", "ırA", "iris", "irim" kelimeleriyle karşılaştıralım: Urah: hüküm, karar, emir, yüksek makamdan çıkan ferman [4]. Irk: Kehanet, fal [5], tali [6]. iris. Rıs: tali, baht [7]. Irtm: Kehanet, fal, hurafe [8]. Bu kepmelerin hepsinde "Kehanet, tali" mefhumları vardır. Etimolojik analizlerinde de ikinci unsur "v. — r" dir. Bunları "Rok"-la karşılaştıralım: (D (2) (J) Rok : (oğ -f or + ok) Urah: (uğ + ur + ah) Irk : iğ + ir + ık) his : ( iğ + ir + ıs) /r/m : (iğ -f- ir + im) Bütün bu kelimelerin kökü "V. ¦f İ + v- + r" dir. Fonetik icabı olarak ana kökün kaynaşmasiyte ''v. r" şekline girdikten sonra bu türkçe kökten muhtelif dillerde muhtelif kelimeler türemiştir. Bu kök bütün Türk lehçelerinde "ır" ( - yır, cır) halinde hâlâ yaşamaktadır. "İr 'türkü), kehanet, tamının sesi, söz, sihir, kader, tali, hüküm, karar, zaman (güneş ve yıldızların hareketi) gibi mefhumları ifade eden bütün kelimeler semantik itibariyle bh-ibirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bundan dolayıdır ki rusçadaki "ROK" kelimesinin çıktığı Türkçe "Irk" kökünden "narekat" (= çağırmak, ad vermek, tekdir etmek); "narak" ( muayyen bir [4\ Pekarski, Yakut Lügati, s. 3064. [5] Divanü Lügat - it • Türk c. /, s. 45. A. Steinin Mirana ve Tun-huanga'da elde ettiği Orhon yazı-siyle yazılan 104 sahildik "1RIK BİTİK (=fol, kehanet kitabı)"-nın adım da hatırlayınız. [6] Radloff, c. /. s. 1370 [7] „ 1. s. 1368. \8] //. ı, 1370. hüküm nut kaide); müddet, karar, Reç" ( — söz de türemiştir. Eski Romalıların (kehanet, istikbalden haber veren ilâhlar, bu ilâhların hizmetinde bulunan kâhinler, yüksek adamların kararları) manalarına olarak kullandıkları "Oraculum" kelimesinin sonundaki "um", lâtin dilinde isimlerin bazı hallerini gösteren eklerden biridir. Bu itibarla kelimenin asıl şekli, bugün garp dillerinde kullanılan "Oracle" dır. Bu kelime de Türk kültürü ve Türk kültü ile gelmiş olan bir türkçe kelimedir. Kökü "Irk" dır. Bunun türkçedeki benzeri "irkıt"-dır ki Türk mitolojisinde meşhur bir kâhin, filezof ve hakimin adı olarak geçer. "Oğuzname" nin Reşidettin tarafından farsça yazılan parçalarına göre "Türk türe ve âyinlerini ilk koyan Bilge Irkı! hoca olmuştur". Ebulgazi Bahadır Han'ın g*. • "Şecerei Türk" ve gerek ".Şecer ı Terakime" adlı eserlerinde Irktt Atanın Türk bilgesi olduğu yazılmıştır [9]. "Oğuzname" nin uy^urca metninde "Irhıl" adı geçmiyorsa da İslâm dini çerçevesine girmiyen Yakut Türklerinde ve Orhon Türk kültürü leşin altında yaşamış ve unların bazı ananelerini saklam . olan Buryat'larda "Irkıl" kültü bugünedeğin yaşamaktadır. Yakut'ların inanmalarına göre ilk "JCam"ın adı An Argı/'dır [10]. Buna dair şöyle bir vurum (menkıbe) de söylerler: "An Argıl pek güçlü "oyun" [9] Aoulgazi "Şecerei Türk" (Desmaison neşri) s. 25-26 "Şecerei Terakime" (Yazma eserden fotoğraf, varak 32) de bu adın (Argıl) yazılmış olduğu da dikkate değer. [10] Pekarski, Yakut Dili Lügati, 145; Potanın, Vostoç. Moti-vı, 569 (not). "(kam) idİ. Ölüleri diriltir, kÖrle-ı gulu ederdi. Bunun ünü Tanrı- . ÎT:j:ij- t-.. ı t- uk ve güçlü Kamı yanına çağı- "np: '*— Sen bu gücü nereden al-"dın? Yaptıklarını ha gi Tanrır.ın "gücü ve inaniyle yapıyorsun?" diye sordu. "An Argıl — "Ben hiç bir Tan-"rı tanımıyorum. Her işi kendi gü-"cüm ve kendime inanla yapıyo-"rum". "dedi. Tanrılar Tanrısı kızdı ve "An Argıl" ı kargayıp (lanet ede-"rek) ateşe attı. Güçlü Kamın teni "ateşin dokunmasiyle dağıldı, git-"ti... Bir parçası dağa çıktı, kurba-"ğa kılığına girdi. Büyük Kamlar "bu kurbağadan türemişlerdir... ¦¦[uy: fiuryaı'larda Irgıl Böge (Kâhin) kültü vardır. Bunun andacı olarak bir ongun yapmışlardır. Bu "Ongun" un önünde ırladıkları ırlarda (İlâhilerde) */rgı/ Böge"-yi anarlar [12]. Görülüyor ki Romalıların "Ora-cul (um) " lan Türklerin "Irkıl" veya "Argıl" ından başka bir şey değildir. "Oraculum", "Irkıl" ve "ArgıT' kelimelerinin etimolojik analizlerini karşılaştıralım: Oraculum: (Oğ -f or + ak + ul -f um) IrkıT : (iğ -f ir -f ık -|- a + . ) argıl : (ağ + ar + iğ + ıl + . ) Görülüyor ki etimolojik fark ancak lâtince kelimelerin soneki olan "um" dadır, ki bu da, yukarda işaret ettiğimiz gibi, lâtincenin isimlendirici bir ekinden başka bir şey değildir. Bu analizi karşılaştırırken şu noktalara da dikkat edilmelidir: 1 — Türkçe "V. + f+ +r" (= ır) kökünden gelen kelimelerin Ortaasyada yaşıyan Mogolla ra da geçtiğini görüyoruz: Onlarda "istikbali bildiren alâmet ve [//] Priklonski. Yakutistanda üç yıl ( "Jivaya Starına" 'V.). [12] Potanın OSZM. IV. 117. işaret; rüya tabiri'* manasına "Ifuûa" kelimesi kullanılır. Hal- ,,y'oru•, dur [13]. 2 — Çuvaş lehçesinde 'İn* ve "Ira" kelimesi "iyi ruhlar - ilâhlar" zümresine verilen addır "Irt kurt" talili olmak demektir [14]. 3 — Yakutça da "Ira ve Ira' kelimeleri vardır. "Bir işi vukuundan önce sezme (hissi kablel vuku)- kader, fal, tali" manalarıı.a gelir [15J. b — Bugün muhtelif Türk lehçelerinde şarkı ve türkü manasına kullanılan "ır", Yakutçada "ırıa", Kırgızcada "Şaman İlâhileri" ve Yakutçada "Hamne" ve "Mezamir" "ilâhlara hamdü sena" manalarında da kullanılır 16 . Şüphesizdir ki "ır" (ığ + ır) ın eski manası "ilâhın sesi" dir. 5 — Avrupa dillerinde müzik havası, melodi anlamlarına kullanılan "air. arie. aria" kelimeleri de bu Türkçe kelimelerle beraber tetkik edilmelidir. Bunun kökü de Türkçedeki "tr" ve "ırıa" da aranmalıdır [17]. 6 — Türkçedeki "iris" kelimesi de aynı köke bağlıdır, "/rı" sözüne - "ğ" den değişme olarak -"S" ilâvesiyle "tali, baht" ve "m" ilâvesiyle "feje'um ve kehanet" manasına gelir. Yunancadaki "Hrizmos" (= kehanet) kelimesinin kökü de budur. Abdülkadir İNAN [13] Vladimirtsev. Moğol yazt dilinin ve Halha lehçesinin mukayeseli grameri, s. 204. [14] Aşmarin. Çuvaş Lügati, Ut. 61-64. [15] Pekarski. Yakut Lügati, s. 3808. [16] Aynı eser, s. 3823. [17] Kluge bu kelimeyi "subst. Fem. des latin. Adj. aerius "zur Lultgehörig": di Lutt ist Trâge-rin des Klangs" diye izah ediyor (Etym. VVörter. der deut. Spra-ehe, s. 23).* ULUS _4 ŞUBAT 1936 SAİ.I Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5216 ADIMIZ. AND1M1ZDIR Hcrver.1 ¦ Iluşbetke MI Mİ RLAIUMIZ II IRKINDA. Yalnız osmanlı imparatorluğunda değil, »arkta memur ne demek olduğunu bilmez değiliz. Keyif, haksızlık ve iltimas, bütün vatandaşlar arasında, en çok bu sınıfın talii üstünde oynar. Halbuki memlekette adalet ve idarenin talii de, aşağı yukarı, bu sınıfın elindedir. İmdi, durluk, güven ve hak vermediğinizden, vazife ve mesuliyet nasıl isteyebilirsiniz? Cumuriyet, memur sınıfına durluk, güven ve hakkı, yalnız şark değil, birçok garb memleketle -rinde de bulunmadığı kadar vermiştir. Memurlar kanunu ile ba -rem, eski düzensizlik ve kargaşa devri hatıralarının tam bir tepkisi idi. Kadro ve idareye az çok zarar veren ifratları da, ya -kın geçmişin hep tecrübe ettiğimiz, ve çilesini çektiğimiz hak -sızlıklarının üstünüzde bıraktığı tesire bağışlamak lâzım gelir. Şimdi sicil tutulmak veya aziller, açığa çıkarmalar veya emek -liye ayırmalar bakımından, büyük mesul makamlara verilecek salâhiyetleri, memurluk hayatına verdiğimiz durluk, düzen ve güvenliği, ancak, daha sağlayıcı, daha rnantıkiyleştirici tedbirler olarak düşünmek lâzımgelır. Fazla otomatizm yerine, değerleri daha iyi haklandıtan bir uysallık koymak, kıdem ve hizmeti unutmamakla beraber, sây ve zekânın kıymetle-iyi belirten usuller bul -ı. Ordu bu fıusunta bize misal verebilir Menfi hiç bit şey yapmamakla müsbet hiç bir şey yapmamak arasında korkunç denebilecek bir fark vardır. Memurlarımızı m e n -f i'den sakındırdığımız kadar» m ü s b e t'e cebredecek bir tenkid ve kontrol ölçüsü bulmak pek güç değildir. Bulundrgu bölge içinde taşı yerinden kımıldatmıyan, ve aynı zaman içinde, aynı kanun ve salâhiyetlere dayanarak, kendi bölgesine âdeta kart postal üstünde hissedilecek derin bir manzara değişikliği veren iki vali de tef -tişlerden aynı derecede temiz çıkabilirler. Halbuki, Türkiye'de, olduğu gibi durmasını istediğimiz hiç bir şey yoktur. Memurlarımızı daha verimli kılacak olan her tedbir, sây ve zekâ değerinin bir yeni takdiri olduğu için. onları daha şevklendireceğine şüphe edilemez. F. R. ATAY \vn\ tefrikamı/ Gencrnl fııûenûorff Topyekûn Harr Kütün dünyada dedikodusu de-'.'iıı eden l'iı taeri |» U yakında Man l'.ı-lı\ .ı. .ı :¦/ Pariste siyasal görüşmeler kıral Karol, B.Titiilesko ve l. Flanden bir orta Avrupa andlaşmasından bahsettiler Fakat habeş işi bitmeden buna imkân görülmiyor Paris. 3 (A.A) — B. Flanden ile B. Tıtulesko arasındaki görüşme, saat 16 da başlamıştır. Her iki bakan, beraberce dış isleri bakanlığından çıkımışlar ve Ro -manya kiralı Karol'un inmiş oldu-çıı otel* gİtmişleıdir. Çünkü kiralın B Flandeni saat 17.30 da kabul etmesi kararlaştırılmıştı B Flanden ile B. Tıtulesko hiç bir beyanatta bulunmamışlardır Paris. 3 (AA) — İngiliz devlet adamlarıyla, kıral Corcun cenaze töreninde hazır bulunmak üzere Lon-daraya gitmiş olan yabancı prens ve bakanlar arasında başlama] olan görüşmeler burada devam etmektedir. Havas ajansının diplomatik muhabirinin haber verdiğine göre. dün akşam Romanya kiralı Karo!. B. Ti-tülesko ve B. Flanden arasında bir saat süren bir görüşme esnasında, bir orta Avrupa andlaşmasının sözü geçmiştir. Neticede, habeş - italyan harbi sonuna ermedikçe bu yolda hiç bir adım atılamıyacağı. zira böyle bir andlaşmanın yapılmasında Ital-yanın pek büyük bir rolü olduğu teslim edilmiştir. Fransa ile Romanya, şimdiki hal* de. iki m«ırleket arasındaki ekono -mik münasebetleri yoluna koyar ı A lalürk \v jîngiliz Kiralı| bir ticaret uzlaşmasını görüşmekle meşguldürler. Bu sabah buraya gelen Roman -ya ticaret bakanı B. Antonesko, kıral gittiklen sonra. B. Tıtulesko ile Fıkra Mude in ¦ ¦ ? Kumaşın üstünde şu damga: Made in Scotlandf Bu kumaş hakikaten Iskoçyada mı yapdmıştır? Kimseye duyurmaksızın kulağınıza söylemek isterim: Haliç de dokunmuştur. Fakat toptancılar, eğer böyle bir marka olmazsa, mal ısmarlamakta hasis davranacaklarını fabrikaya bildirmişler. Çünkttşliüşterilerine ingiliz kuma-şını aaba\haİa\ sattıkları iddia -sındadırlar. ^ Sırtında Haliç kumaşını ingiliz kumaşt olarak taşıyan vatandaşlarımdan birine rastgelmeği ne ka -dar isterdim: Kim bilir dokuma -sının yerli işe üstünlüğünü anlatmak için ne kadar dil dökecekti. Hâdisede dikkat edilecek iki nokta var: Biri, tâ eskiden. Bey -oğlu, baştanbaşa, bir kapİtülas -yonlar bonmarşesi olduğu zamandan kalma alışkanlık, yani, iyi koku üstünde franstz, iyi kumaş üstünde ingiliz markası aramak ve türk kesesini yalnız haraç torbası gözü ile görmek illeti henüz kaybolmamıştır. Buna ne kadar esef edilse azdır. Ancak ikinci nokta, türk dokumasının, kendi kalitesi ile, kendini en sağlam mal markası takınabilir hale getirmiş olmasıdır. Buna da ne kadar sevinsek çok değildir. Kapitülasyonlar zamanında, Türkiyede, kanun dışı bir yabancılar sınıfı vardı. Şimdi bu sınıf kalmamıştır. Fakat, nedense, mesuliyet - dışı bir vatandaşlar zümresi ile onun yerini doldurmağa ihtiyaç görenler var. Çünü vatandaşlık da, bütün meslekler ve hizmetler gibi, vazifelerle n;e-suliyctlerden yoğurutma bir hıt-dir. Onun, sade, türkleri de en büyük, milletlerin şerifi ile, efendi ve gururlu kılan imtiyazını sordurup, vazife ve mesuliyetlerini kendinden başkalarına bırakmak oldukça garip bir hareket olur. Yerli malın ekonomik nazariyelerini, vazife ve mesuliyet ahlakı doktrinleri ile tamamlasak gerektir. arasın a İngiltere kıratı sekizinci \ \ Edvard'ın tahta çıkışı dolayı- j : siyle muşarİIeyhe Atatürk ta- \ \ rafından bir tebrik telgrafı çe- \ • kilmiş bu telgrafa, kıral tara- \ \ fından teşekkürü mutazammın \ i cevap verilmiştir. SOVYET ¦ LZAK ŞARK KURMAYININ BİR TEBLİĞİ Bir IYlaneııko bölücü neden isyan etti? Moskova, 3 (A.A.) — Tas ajansı bildiriyor: Uzak şark ordusu kurmayı, 2 şubat tarihinde kabarovskdakî Tas ajansı muhabirine aşağıdaki tebliği vermiştir: "Bugün haber aldığımıza göre, Kvantung japon ordusu kurmayı bir tebliğ neşrederek, 1. — 65 inci Mançuko piyade alayından bîr sınır bölüğünün ayaklanarak Sovyet topraklarına sığınmış olmasının Sovyet propagandası neticesi olduğunu, (Sonu S. inci tayfada) Kıral Karot, BB. Flanden ve Titüleskt bıtliklr Pariste kalıp, bu uzlaşmayı in ı/n t;deı rktır ~î*ıral Karol, yarın B Flanden ile birlikte yemek yiyecek, sonra fran-sız dıs bakanı bulgar kiralı Boris ve Türkiye Dış Bakanı B Tevfik Rüştü Aras ile buluşacaktır. Salı günü. B. Flanden Yugoslav-(Sonu S. inci sayfada) "Ulus,.un Dil Yazılan GINES : DİL Teoriine göre Toponimik analizler II Tur-ova=Troie» Ve Tur» lu Has İsimler Yatanı II. Kesit Tankut Akdeniz kıyısında iki eski şehir, vatanseverliğin fazilet ve insaniyet kadar kutluğ ve ölmez iki manevî âbidesini kurdular. Bu Kamutay donanmamıza 2100000 lira verilmesini kabul etti Mebusluktan sonra memur olanların tekaüdlük vaziyeti de görüşüldü Çağrı C. H. P. Kamutay grupu kanlığından: C. H. P. Kamutay grupu gün saat 17 de toplanacaktır. baş-bu- Kamâl Atatürk'ün memleketinde Fransız yazarlarından Hen-ri Laporte'un memleketimiz hakkında yazdığı bu yazının devamını 6. ıncı sayfamızda okuyunuz. Kamutay dün Rcfet Canıtezin reisliğinde toplanmıştır. Mübadil, gay-rİmübadil, muhacir ve .üreye kanunlarına gore verilen gayri menkullerin tapuya bağlanmasına dair olan kanunun 6 ıncı maddesinin tefsiri, hükümetin isteği ürerine geri verilmiştir. Mart - mayıs aylarına aid üç ay. Iık raporun içinde divanca tetkik ve kontrol edilen işlerden mebusluktan sonra memuriyet kabul ederek sonra tekaüdlüğünü istiyenlerin ne şekilde tekaüd maaşı almaları lâzım geldiği hakkındaki meselenin görüşülmesine bağlanmıştır. Divanı muhasebat encümeni mazbatasında şu neticeye varmıştı: "Memurin kanununun 73 uncu maddesi mebuslukta geçen müddetin tekaüdlük hesabında sayılacağını; ve mebusluk tahsisatının tekaüdlüğe e-sas tutulacağını göstermekle beraber son fıkrası ile de mebus olmazdan e-vel bulundukları memuriyetler dola yısiyle müstahak oldukları tekaud maaşı mikdarı mebusluktan alacakları tekaüd maaşından fazla olanlara memuriyet maaşı üzerinden tekaüd maaşı bağlanabileceğini kabul etmiş olduğundan bunun karşılığı olarak mebusluktan sonra memuriyet alıp da bu memuriyet maaşları mebusluk tahsisatından noksan olanların tekaud maaşlarının me^ısluk tahsisatı ü- zerinden hesab edilmesi ve binaenaleyh Divanı muhasebatça yapılmakta olduğu yazılı şekli muamele encü-''.Sonu 6, ıncı sayfada) bahtiyar sitelerden birine Karta-ca, ötekine Turova diyorlardı. Her ikisinde de cemiyet ve fert yüce, temiz ve gerçekten insandı. Millet yolunda, ulusal ve sosyal varlık uğrunda emek harcamanın ve fedakârlığın arık ve tatlı anlamını en çok vuzuh ile oralarda o-kuyabiliriz. Homer'in epopelerini ölmezliğe kavuşturan Turova kayalıklarında manası dünyanın sonuna kac!ıı hürmetle okunacak olan kan ve silâh izleri, çaresiz kalmış milli müdafaanın diş ve tırnak yaraları; bizim göksel duygularımızla eşit hatıralar olduğu için gönlümüzün bütün sevgisini toptan üzerine çekebiliyor. Evet Turova bir Türk sitesi idi. (Sayfayı çeviriniz) ANKARA istanbul telefonu bir misli genişledi ve işlemeye başladı ( Ya/.ı-ıııı ikinci tayfada okımımız.) U L VJ S İsiaııhııl telefonu altı hatla çıkarıldı Saat ayarı için çok hassas bir kronometre getirtildi kadar seanslı korkutmaya açık bulunan Eskişehir - Bursa - Geyve - limit merkezleri her zaman için muhabereye açılacaktır. Ankara ile İstanbul arasındaki telefon görülmelerini bekletmeden yapmak ve genişletmek için epey za-mandanberı enstalasyonu yapılmakta olan kuranportörün yerleştirilmesi bitmiş ve dün ilk konuşmayı Bayındırlık bakanı B. Ali Çetinkaya İstanbul telefon dircktöriylc yapmıştır. Ses pürüzsüz ve çok iyi gelmiştir. İstanbul ile Ankara arasında iki telefon hattı vardır. Birisi Ayaş üzerinden gitmektedir ki bunda tek kanallı bir kuranportör cihazı vardır. Bu tek telli kuranportörle İstanbul -Ankara arası üç telli olmakta idi ve düne kadar ayni zamanda nihayet üç konuşma birden yapılabiliyordu.. Şim di Eskişehir üzerinden giden devreye üç kanallı bir kuranportör konmuştur. Bu suretle üç devre altıya çıkarılmıştır. Yedi ay sonra, yani eylülde üç devreli bir kuranportör da. ha konacaktır. O zaman Ankara - İstanbul arası 8 devre olacaktır. Bu takdirde tek kanallı kuranportore burada lüzum kalmıyacağından Iz-mire gönderilecek ve İzmir - İstanbul arası da iki devreye çıkarılacaktır. Yapılan tesisat üzerine şimdiye Saatlarımı/jn ayarı Ankara saat ayarını P. T. T. idaresi üzerine almıştır. Bunun için gayet sahih ayarlı bir kronometre getirtilmiş ve telsiz salonuna konulmuştur. Bu kronometre istanbul Kandilli rasa-tanesinden otomatik saat ayarı almakta ve Grenoviç ve Kandilli rasad-larıyle kontrol edilmektedir. Postanenin önündeki saat da iyi işliyen bir saatla değiştirilmiştir. Bütün daireler, evler ve halk saatlerini bunlarla ayar edecek ve postanenin Önünden geç* miyecek olanlar da 1017 numaradan saat ayarını saniyesi saniyesine alabileceklerdir. Getirtilen kronometre senede 8 saniye kadar garantilidir. P. T. T. idaren şehrin gerçekten karşıladığı bu büyük ihtiyacını bütün memlekete şümullendirmekte ve Tür-kiyenin bütün saatlerini de telgraf merkezlerinden tamim etmektedir. Halk, her yerde telgraf merkezlerinden saat .mı alabilecektir. "Garba giden Türklerden bir kısmı yerleşmek için elverişli zeminlerden birini de Ege havzasında buldular. Tarih C. I. s. 31" Ve ora-da Turova şehrini de kurdular. Bu Türkler, «enire niçin Turova adını vermişlerdi. Ve Turova adı o zamanın Türkçesinde ne gibi bir toponimik hususiyet ifade ediyordu. Bu yazıda işte onu aramak istedik. Kelimenin çeşit, çeşit imlâsı vardır: 1. — Tarih C. E. Hnrita X. Turova. 2. — Bouillet Dictionnaire D'-histoire et de geographie ~ Troie. 3. — VVestermans We!tatlas * Troja. 4.—Rumca Homerik - (troâs). 5. — İngilizce - Troy. Haritaların hepsi bu eski ve ünlü siteyi denize hemen sahil denecek kadar yakın, yüksekçe bir tepe yamaç m da ve denize dökülen bir nehir kıyısında gösterir. Bouillet-nin verdiği maJûmat arasında Tu-rova'mn toponimısi bakımından • '¦ satırlar Önemlidir: "Troie", "Troade') ın ve bütün Tıova kıratlığının merkezidir. Kayık suyunun şark kıyısında denizden on kilometrelik bir ova ile ayrılır. Orada Xanthe ve Limois suları akar. Krıllarından biri olan llus (Lâtincesi [1} Ilium) un adına izafetle llus da derlerdi. Hisarına Pargama denirdi ki bu adı şairler şehre de teşmil ederler. Troie; 'Pelas" aslındandır. Mües-sisine Tros yahut Dardanus diyor-lardı. Refaha elverişli vaziyeti o-nu çok zengin ve kudretli kılmıştı. Fakat gene bu sebepten kıskanç komşularının sık sık hücumuna uğrıyordu. Eski Turova'nın nasıl bîr yerde kurulduğunu öğrenmek merakı birçok araştırmalara sebep oldu. Mösyö Şövalyenin fikrinde olanlar şimdiki pınar başının kayalıkları üzerindeki düzlükte kurulmuş olduğunu sanırlar. Başkaları da Şilman'ın kazılarından beri onu Hisarlık köyünün tepelinde düşünürler". Şehrin bir tepe ve kayalar üzerinde kurulduğu ve kayaların denize kadar genişçe bir kumlukla eteklendiği şüphesizdir. Çünkü Homer'in şiirinde şöyle bir hikâye vardır: "Yunanlılar kalenin dışındaki şehiri yağma ettiler ve şehir ruhanisinin kızını kumandana [2] götürdüler. Ruhanî yalvarmağa gitti, fakat yüz bulamayınca meyus olarak kumluktan şehi-re döndüğünü söyledi. Ilyada s. s. 2". Homer şiirinin gene bİr yerîn- |/1 Sûmerçe: tiu mabud adı ve işaretidir. [2] Arre oğlu Ağa memnun. de ruhanîyi kumandana teki ar çıkarır. Kumandan bu sefer de öfkeli ve serttir. Rahibi tehdit eder: "Sakın seni bir daha donanmaya yakın yerlerde görmiyeyim'Bu izahlardan anlıyoruz ki: Turova zengin bir ovanın üzerinde, büyükçe bir nehrin kıyısında, bir tarafı denize kadar kumsal olan kayalık bir tepenin düzlügündedir. Aşağı yukarı deniz sitesi sayılabilir. İnsanlığın eski tarihini epeyce işgal etmiş olan (Trua), [eski yu-nancanın Atika dilince (Troâs) yahut (Tria) ve İnonîa lehçesinde (Trîi)J adı, Çanakkale boğazının cenup tarafında bulunmuş olan şehre ve Frİji kıtasının o şehre tâbi arazi kısmına vrriTmîh M î-oî dir. Çoğu mitoloji ile karışık destanlardan alınmış eski yunan tarihine göre, Yunanistanın (Mora) (Pelepones) kıtasının şimalinde ve Tesalya ovasının cenup şarkm-daki Olimbos dağlarında oturan Yunan ilâhlarının Başkanı (Jüpiter) in oğlu (Dapdanos), Yunanistanın Mora kıtasının ortasında (Arkadya) denilen dağlık bir yerden Çanakkale boğazının batı cenubunda bulunan Semcndrek adasına gelmiş, oradan küçük Asya-ya geçerek boğazın cenup tarafında bir şehir tesis etmiş ve kendi ismiyle İsimlendirmiştir. Bir 7.n nan sonra, boğazın daha aşağısında başka bir şehir tesis e-dilmiş ve orad:ı (Dardanos) un oğlu (Erikton) ve (Astiâhi) den doğan torunu (Tr©*) hükümdarlık ettiğinden bu şehre ve ona tâbi bütün memlekete (Troas), (Tria), (Trii) denilmiştir; bundan başka şehre, (Trös) un (Kallirrâi) den doğan (llos) ismindeki oğluna nisbetle (llios) adı dahi verilmiştir. (Pergam) denilen sularla çevrilmiş olan bu şehir deniz kıyısından aşağı yukarı bir mil uzaklı ğında geniş bİr ova üzerindedir; iç kalesi (Akropol), bugün (Bollu Hisar) denilen 216 rakamlı bir tepe üzerinde idi; şimdiki halde bu Akropol harabelerinden eser bile kalmamıştı ; yalnız tepenin eteğinde (Pınarbaşı) denilen bir köy vardır. Bütün (llios) a gelince: O da deniz kıyısında (Esipos) çayından (Kaykos) a, ve "Istrabon" a göre de (Lektos) burnundan Çanakkale bağazına kadar uzanmakta idi. Hommer Lâgati s. 637 - 317. Bu malûmata göre Turova adında anyacağımız manalar şunlar olmak icap eder: 1. — Dağ, kayalık dağ, tepe. ı. — Sığınılacak tabiî, müstahkem bir yer. 3. — Su, deniz ve sahil, kum- İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Üniversite rektörünün söyledikleri İstanbul, 3 — Üniversite rektörü başka üniversitelere gitmek îtin Üniversitedeki vazifesinden çekilen hiç bir doçent olmadığını ve üniversiteye böyle bir müracaat yapılmadığını söylemiştir. Şark demiryolları umumî heyetinin toplantısı İstanbul, 3 — Şark demir yolları hissedarlar umumi heyetinin devir i-şine karaı vermek İçin on güne kadar Istanbulda toplanması ihtimallidır. İstanbul şehir büdçesi İstanbul, 3 — İstanbul şehir meclisi bugün toplandı ve 1936 büdcesi-ni tetkika başladı. Büdcede vilâyetin 1936 büdcesi gelir kısmı 3.603.628, âdi masraf büdcesi 2.545.311, fevkalâde masraf büdcesi 818.317 lira olarak tesbit edilmiştir. Fevkalâde büd-ceden 686 bin lira yol, 5000 lira mekteb yapılmasına, 7500 lira ziraat 1400 lira baytar işlerine, 51480 lira Fluryaya, 25000 lira da hava hücumundan korunma işlerine ayrılmıştır. Büdcede Karaağaç kurumlarının geliri 1.595.000 Ura, Şehir tiyatrosunun geliri 91.000 masraf, 141.000 liradır. Konservatuvarın masraf büdcesi 79699 lira, geliri 8000 liradır. Farkı gene şehir ödemektedir. Türk - İran tarihî eserleri İstanbul, 3 — Iran maarif nazırının kardeşi Idanbulda türk - iran milletlerinin osmanlı imparatorluğu devrindeki tarihi münasebetlerini, vesikalar üzerinde tetkik etmektedir. • lanbul 3 — Kadastro meslek mektebi yoklama imtihanlarına baklandı. İmtihanlardan sonra yapıla, cak on günlük tatilde mektebin An-karaya nakli ihtimallidir. Belediyede tekaüd sandığı istanbul, 3 — Belediyede çalışanlar için bir tekaüd sandığı kuruldu. Sandığın sermayesinin yarısını bele. diye verecek, yarısı da azanın aylıklarından muntazaman kesilerek sağlanacaktır. Garb mutfağı İstanbul, 3 — istanbul lokantacıları bilhassa garb mutfağını tamim ı-çin bİr aşçılık mektebi açıyorlar. Tahsil müddeti üç sene olacaktır. Sahte tartılar İstanbul, 3 — Istanbulda Ölçü ve tartı aletleri üzerinde yapılan sahtekârlığa aid tahkikat İlerliyor. Bu gün de sahte damgalı ve A markalı birçok tartıcılar bulunmuştur, fktısad vekâleti bu işin tetkikine bir heyet memur etmiştir. Tetkiklerden sonra kati tedbirler alınacaktır. Müddei u-mumilik mesele üzerindeki tahkikatını bitirmiştir. Evrakı bugünlerde mahkemeye verecektir. Vapurların teslim alma işi Fiatlann yükseleceği haberleri yanlıştır. Vapurculuk şirketi vapurlarının, deniz yolları işletme idaresi tarafından teslim alınma işleri devam etmektedir. Bu vapurlar 17 tane ve gayri safi tonları 28096 dir. Bir şubattanberi. vapurla la birer birer Fors çekilmekte ve kapu-taj yolları üzerinde seferlere gönderilmektedir. Vapurculuk şirketi hiss' ' 'ı-rı bu yeni vaziyetten çok memnundurlar. Şirketin kaldırılması üzerine, rakib-lik ortadan kalkacağından, tarifelerin yükseleceği hakkında duyulan haberler yanlıştır. Çünkü, bu husustaki kamına göre. Vapurculuk Şirketi ve Denizyol -lan idaresi tarifeleri, ticaret odaları kongresinin tayin ettiği muratıhar.' nn do dahil bulundukları bir komisyon tara -fından yapılmakta ve bu tarifeler Eko -nomİ Bakanlığınca tetkik ve tasdikten sonra yürürlüğe girmekte idi. Tarifeler gene aynı formalite dahilinde tesbit ve tatbik edilecektir. Muallimler Birlimi Fesihten sonraki toplantı İstanbul, 3 — İstanbul muallimler birliği kendi kendini feshetmişti. Fesih kararının resmi makamlara bildirilmiş olmasına rağmen cumartesi günü halkevinde tekrar toplanarak feshin usulsüz olduğunu ileri sürenler şimdi ayrı bir grup halinde birliği devam ettirmektedirler. İşin sal. Şimdiki garp dilleri bu isimlerde bu anlamları bulamazlar. Zaten Marr bu ismin Etrüskçe ve Turan kelimesinden ürediğini söylemektedir. Ona göre Trova adı Hint - Avrupa dillerinden değildir. Hattâ Homerin eserleri de önce Ege ve Turova'da konuşulan başka bir dille yazılmıştır. Bu dil Yatefî'dir. Marr müntehabatı C. I. $. 151. Marr Turan kelimesini de şu yolda izah eder. "Turan" Etrüsk panteonuna mensup kadın bir mabuttur. Yunanlılar ona afrodit (a) Romalılar '"Venüs" dediler. H. Reşit TANKUT lik azasının yazı ile reyine sunulmuş ve 334 öğretmen idare heyetine fes-hi muvafık bulduklarını imzaları ile bildirmişlerdi. İdare heyeti bu formaliteyi kâfi görerek birliği feshetmiş * e feshi salahiyetli makamlara bildirmiştir. Şimdi birliği yeniden kuranlar bu 334 muallimin dışında kalan azalardır. Bunlar feshin doğru olmadığına mesleki bir teşekkül olan ve a-zasına yardım maksadı İle kurulan biı birliğin esasen feshinin bahsa mevzu olamıyacağı iddiasındadırlar. Bunlar cumartesi günü İstanbul halkevinde bir toplantı yapmışlar ve bu toplantıda feshin mevzuubahs olamı-...... karar verdikten sonra bir. lik azalarmın halkevlerinde çalışma mecburiyetleri hakkındaki bir dc "çalışmaya teşvik" tarzında değiştirdikten sonra dağılmıştır. B ıı r s a d a Dört haydud idarn edildi Bursa, 3 (A.A.) — Bursa - Orhaneli yolu soygununun failleri olup ö-lüm cezasına çarptırılan şerirlerden rizeli Mustafa ve arkadaşları Hüse. yin, Bekir ve Hakkı haklarındaki hüküm sabaha karşı dörtyol ağzında yerine getirilmiştir. İzmirde lik maçları izmir, 3 (A.A.) — Lik maçlarına dün de devam edilmiştir. İlk karşılaşma Buca ile Bornova takımları a-rasında olmuş ve maç 2-2 beraberlik -le bitmiştir. Bundan sonra karşılaşan Karşıyaka - Demirspor takımları maçı da bire karşı üç sayı ile Karşıyaka -nın kazanmasiyle bitmiştir. Son karşılaşmada Izmirspor - Göztepe takımları da üçer sayı ile berabere kalmışlardır. Bakanlar meclisinde Bakanlar meclisi dün Başbakan İsmet İnönü'nün rersKçi altında toplanarak muhtelif is' üzerinde gö - üşmelerde bulunmuş ve bu işle'e aid kararlar vermiştir. Nuri Said Paşa Ankaradan geçerek Is-tanbula gitti İrak Hariciye Veziri Nuri Said Paşa dün *abah Toros ekspresiyle şehrimizden geçerek İstanbul'a git -mistir. Nuri S id Paşa istasyonda Emniyet İşleri Umum Direktörü B. Şükrü ile Dış Bakaniık ve Irak Elçili-ji erkânı tarafından selâmlanmıştır. Nuri Paşa İstanbul'dan Avrupa-ya hareket edecektir. B. Özmen geliyor Hususi işlerini görmek Üzere, bir müddet izin alan, birinci umumî mü. fettiş B. Abidin üzmenin bir hafta sonra Ankaraya geleceği haber alınmıştır. Dördüncü umum müfettiş işe başladı Iç Bakanlığa gelen haberlere göre, dördüncü umumî müfettiş ve Tunceli vali ve kumandanı korgeneral Hüseyin Abdullah Elaziz'e varmış ve vazifesine başlamıştır. Bu müfettişlik kadrosu hemen he -men tamamlanmıştır. Vali muavinliğine Muğla valisi B. Cevad. baş müşavirliğine birinci umumî müfettişlik baş müşaviri B. Kuad Baturav. mektubcuhığjna Tokat mektupçusu B. Salim, emniyet müdürlüğüne emniyet işleriu murr -nü -dürlüğü ikinci şube müdürü B. Faik Koksal tayin edilmişlerdir. Tüze Bakanlığı adlî mücavirini bugünlerde tt ^^T^^^^T- 'i. , rnemu- .iv.-tleri babına gideceklerdir. Elâzığ 3 (A.A.) — Dördüncü umumi müfettiş ve Tunceli ilbayı korgeneral Abdullah Alpdoğan şehrimize gelmiş, büyük bir kalabalık tr.rafındank arşılan-mıştır. İstanbul ticaret odası genel sekreteri B. Cemal öldü Bir hafta önce. bakanlıkla odaya ait işler hakkında konuşmak üzere, Ankaraya gelen ve cumartesi günü Istanbula donen, İstanbul ticaret odası genel sekreteri B. Cemalin dün Istanbulda Öldüğünü duyduk. Bu haber Ankarada kendisini sevenler arasında büyük bir acı uyandırmıştır. Ekonomi bakanı B. Celal Bayar, ölünün ailesine bir baş sağı telgrafı çekmiş ve cenaze töreninde b.» kanlık adına İstanbul Türkofis şubesi direktörünün bulunmasını ve mezarına bir çelenk konulmasını emretmiştir. B. Cemal, siyasal bilgiler okulunun 1902 yılı mezunların andır. Aynı sene 250 kuruş aylıkla maliye nedretinde kâtiblikle devlet memuriyetine girmiştir. 35 yıldır, bir çok hükümet işlerinde, bu arada eski ticaret nazareti sanayi, Maadin ve ticaret genel direktörlüklerini yapmıştır. Ticaret odası genel sekreterliğinden evvel Türkofis İstanbul şubesi direktörü idi. 1879 doğumlu olduğuna göre 57 yaşında Ölmüştür. Kederli ailesine başınız sağ olsun deriz. Denizcilerin tekaüd kanunu Denizcilerin tekaüdlüğü hakkında, ki kanun projesinin dün iktisad encümeninde görüşülmesi bitmiş ve maliye encümenine gönderilmiştir. Deniz müesseselerinin senelik bilançolarını tetkik etmek üzere Istanbulda bulunan deniz nakliyatı genel direktörü B. Ayet Altu».-. dün sabah encümene İzahlarda bulunmak üzere Ankarayı gelmiş ve akşam trenile geri dönmüştür. ULUS 5 ŞUBAT 1936 ÇARŞAMIS\ Son haberler üçüncü sayfamızdadır. ON YEDİNCİ YIL. NO: 5217 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuruş İTALYAN HABEŞ HAKBl Adisababa ve Londra haberlerine göre Makalleyi habeşler kuşattı İtalyan garnizonu teslim olacak, yahut kılıçtan geçirilecektir Londra, 4 (A. A.) — Royter a-jansının harb ay. tarlan bildiriyor: Cenup cephesinde Ras ı »¦¦ ta ordusunun yerini tutacak olan orı'uvuiiun kurulması işine devam edilmek* tedir. Fakat bu uzun zamana ihtiyaç gösterecektir. Çünkü Ras Desta ordusunun muhtelif C.H.P. Kamutay grupu dün toplandı lııiinii. genel sıyusul durumu Partiye anlattı. C. H. Partisi Kamutay Grupu İdare Heyeti Başkanlığından: C. H. Partisi Kamutay Grupu bugün öğleden sonra Dr. Cemal Tuncanın başkanlığında toplandı. Başbakan İsmet İnönü genel 81 -yasal durum hakkında Partiye iza -hat verdi. unsurları tama- ,mcn dağılmış vaziyettedir. Şimal cephesinde habeşler Makalle mın-takabinda yeni bir harbin başladığını l..'M, ¦ I.¦ ¦. U;•. vr bu Âna kadar hiç bîr tarafın mahıûı derecede bir başarı kazanmadığını ilâve etmektedirler. Adua . Makalle yolu civarında vukua gelmekte olduğu bildirilen ileri kol muharebelerinin yeni büyük bir savaşın başlangıcı olması çok muhtemeldir. Bu muharebenin hedefi Adua -Makalle yoludur. Zira Makallenin vaziyeti kati olarak bu yolun âkibe-tine bağlıdır. Fakat vmdilik oralarda tutuşan kuvvetler, ismi geçen yola doğru akınlar yapan habeş savaşçı / tkra Bir mersiye Habeşistan imparatoru Dessi karargâhında ikinci oğlu Hara dukası ile bir arada gruplariyle o yolu korumaya uğraşan italyan müfrezeleridir. (Sonu 3. üncü sayfada) SERGİMİZ KAPANIKKEN Türk - Sovyet dostlu -bir kere daha a n ı 1 d ı Sergi Kiyef'de açılacak Moskova, 4 (A.A.) — Türk resim sergisinin kapanması dolayisiyle yabancı memleketlerle kültür bağları cemiyeti reisi B. Arossev. dün BB. Selâhattin Cimcoz ve İbrahim Çallı şereflerine bi» kabul resmi tertib eylemiştir. Bu kabul resminde. Türkiye büyük elçisi B. Ze-kâi Apaydın, kültür komiser vekili B Volin, dış işleri komserliği birinci şark dairesi şefi B. Zukerman, müdafaa komi-seirliği harici temaslar dairesi reisi B. Hecje, son zamanlarda Türkiyeye gel-' Sonu S. mcı sayfada) Husbethe IRAK'I V HATTİ F. R. AT AY Nihayet şark demiryolları da devlete maledilecektir: Bu, yalnız Türkiye cumuriyeti demiryollr po Iıtikısının tabii bir sonucu değildir. Trakyanın ekonomi ve bayındırlık gelişimine azimle çalışıyoruz. Yabancı bir şirket, kendi dar hesablarından sıyrılarak, bu ka1-kınmanın zorladığı ağır masraflara girmek istemez. Bundan başka bizi bu hat Avrupa'ya bağlamaktadır: Ona daha iyi bir düzen vermek isteriz. Kısa bir zaman içinde. Türkiye demiryollarında kaydolunan dört kazanın üçü Trak ya'da olmuştur. Şimdiye kadar almanlarda 1378, ingilizlerden 610, Fransızlardan 703 kilometre hat satın aldık. Kendimiz ise 2899 kilometre ray döşedik. Bu geniş demiryol ağı içinde, Trakya parçası 337 kilometreden ibarettir. Bundan başka Trakyada yalnız muharrik ve müteharrik malzemeyi satın alacağız. Yapılar ve saire için para vermiyeceğiz. 337 kilometrelik bir parçanın, 5580 kilometrelik geniş şebeke ile, her bakımdan, bir ahenk içirv. alınmasından daha tabii bir tedbir olamaz. Trakyada, devlet ta-rafından, yeni inşalar yapılacak olursa, karışıklık ve şikâyetler büsbütün artacaktı. Bundan başka, belki kendileri haksız olmak sızın. Türkiye içinde demiryol par çalarının yabancı şirketler tarafın (Sonu S. inci sayfada) PARİS GÖRÜŞMELERİ Kıral Boris - Handen görüşmesini gazete - ler nasıl görüyorlar? Bu görüşmelerde şarkî ve merkezî Avrupa durumu bahse konmuştur Paris, 4 (A.A.) — Potİ Parİzyen yazıyor: Bulgar kiralı Boris'in B. Flanden ile yapmış olduğu son görüşmenin e. hemiyeti, kimsenin gözünden kaçmamıştır. Bu görüşmede Sofya hükümetinin yeni ekonomik mahreçler a-raştırması ve Bulgaristanın yeniden silâhlanması konuşulmuş olduğunu farzetmek caizdir. Ancak emniyet meselesinin ilk plânı işgal etmiş olduğu muhakkaktır. Kıral Borisin milletler cemiyeti hakkındaki hararetli sözleri dikkate değer. Kiralın kullanmış olduğu lisan, Avrupanın doğu cenubundaki devletlerin diplomasi ufkundaki bulutlar karşısında duy- , * ",u heyecana ve onların milletler Erkek Lisesfnde okuma dersi veren bir arkadaşımdan şu pusulayı aldım: "Bugün talebeme sizin Karagöz fıkrasını okuyordum. Yazının içinde Divan Dili sözü geçti. Bunu izaha çalıştım ve bir Örnek olmak için Baki 'nin meşhur Sultan Süleyman mersiyesinden iki beyit okudum. Arab alfabesinden bir tek harf bile bilmiyen çocuklar, bizi ve bilhassa bizden Öncekileri o kadar açındıran bu mersiye karşısında hep bir ağızdan güldüler. Bu haklı kahkahaya darılmağa lüzum da görmedim." Pusulayı okurken, mersiyenin ilk beyti hatırıma geldi: Ey pâybendi - dâmgehi - kaydi - namü - nenk Tâkey hevâyi - meşgalei - dehri - bi - drenk Sonra düşündüm: "— Sanki biz anltyarak mı, actnırdık?" Bu fıkramızı gözden geçirenlerin bu beyte mana vermeleri için zihinlerini yormalarını isterdim. Arnavud'un hikâyesini bilirsiniz: Bayram namazına gitmişti Hatib, ahenk ve makamla, arabca olarak, kurban nasıl kesilmek tâztmgeldiğini anlatıyordu. Arnavud hıçkırıklarla ağlamağa başladı. Yanındaki sordu: — /Viçin ağlıyorsun? — Baksana, neler söyliyor! Bizim ve daha önceki nesil türklerinin birçoğunun Baki mersiyesi karşısındaki teessürü, arnavud'un bu ağtaytşmdan çok mu farklı idi? Sonra bu beyit ile onun dilinin ve ruhunun üstüne g ar b tefekkürü 'nü kurmağa çalışınız. Bizim osmanlt reforma-larının yarı - medrese sivil mekteblerin peşinde koştuğu mucize işte bu idi. Arabca, farsça, divan, ilmihal medrese man-tık ve felsefesi okuyarak, sadece hesab ve hendese ile kafa yonttuğumuzu zannederdik. Onun içindir ki, bakınız ne kadar garibtir, derviş - kimyagerler, hacı - mühendisler, nahşibendi-l.ukukçular, hafız - hekimler gördük. Bunlar, ruhlarının derin köklerine kadar şarklı idiler. Ve ayrı medeniyetçi, dikkat ediniz, konservatör demiyorum, şark medeniyetçisi olarak hikmet üfüregelmişle rd ir . Sabah ezanı makamı ile opera musikisi yapmağa kalkışanlar yok mu idi? Ben size haber vereyim: Bugün yanıp tutuşup ağladığımız kasıklarım tutarak edecek VC .Pilli .... ııl daha nice şeylere^c^ai »ı . . _jc r\u|TU Aras arasın. Bu gütme zevkini yaşarken biz de duyabiliriz. Fesli tMfo"tog-rafım, kızarmamak için, gülmeden seyreden kalmışmtdır? "Ulus,,un Dil Yazılan GUNES - DÎL Teorisine göre Toponimik analizler II. «Tur -ova=Troie N e «Tur» lıı Has isimler Yazan: II. Reşit T an kut Paris görüşmelerini idare eden transı Dış İşler Bakanı B. Flanden cemiyetinin himaye kanadı altına girmek hususundaki azimlerine tercüman olmuştur. Eko dö Pari, diyor ki: "Milli müdafaayı tensik etmeğe büyük bir İhtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Bu da yeniden silâhlanmış Al manyanın maksadlarına hizmet e-(Sonu 3. üncü sayfada) .nkara vilâyet umumi meclisi dün ikinci toplantısını yapmıştır, rtesmımıı meclisin dünkü toplantısını göstermektedir. Köşedeki zat, meclis ikinci reis B. Ziya Sıdal'dır. (Tazısını beşinci sayfada okuyunuz.) II. Şimdiye kadar topladığımız bu malûmat Trova kelimesinin Güneş - Dil teorisine göre etimolojik analizini yapmamız için kâfidir. Tahlili yapıp hakiki manayı anladıktan ve öğrendikten sonra bu ismi koyanların nerelerden gelip nerelerde yerleştiklerini araştırmak elbetteki kolay olacaktır. Şimdi kelimenin beş dildeki beş yazılış şekline göre etimolojik a-nalizini yapalım. Şekiller şunlar-dır: \ eni tefrikamız TopyekûnHartf General fııDenûorff Dünya kurlumla, alman orduları Genel Kurmay Başkanı alan General Fııılenılorf f'ttn bütün dünya kamoyunu ı7»i-lentliren bu yeni eserini, bir kav güne kınlar hitvvvk ulan "Çemberieyn'in hatıraları,, fidan sonra neşre bashyacağıs. immmmwmmmammmmaiammwmaK (D (2) (3) (4) (S) 1) Türkçe "Turova" = uğ + ut -h ur -J - ov -+ ag 2) Fransızca "Troie' = ag + at + ir -j îy H ag 3) Almanca Troja" oğ -f- ot -J" or - oj -! ag 4) İngilizce "Troy" oğ + ot -\- or oy 4- . 5) Rumca Homerik Tpwâs (Troas) oğ -f- ot i or H - ağ 4 as Beş kelimenin 1, 2, 3, 4 unsuru biribirinin tamamiyle aynıdrı. A-ralarnda manayı az çok değiştiren hiç bir fark yoktur, (v, y, g) aynı kategoridendir [1|. Beşinci unsura gelince onu in-gilizcede düşmüş ve rumcada s) şekline girmiş görüyoruz, ıngilizcede; görünüşte düşmüş gibi ise de fonetiğinde hâlâ yaşadığı kelmenin dikkatli telâffuzu i!e anlaşılır. Rulncanın "s" si ekseriya ortoyrafi icabıdır (2|. Kaldırılınca yerinde derhal fir ağ kendirli gösterir. (Sayfayı çeviriniz) \1] Etimoloji, morfoloji ve fonetik bakımından Türk Dili. s. 33. [2\ (. ¦• s) unsuru kelime gövdesinde ek rolü yapamadığı takdirde onun (ğ) den bozma olduğuna hükmetmelidir. - g t u imi 1 nrı - ıuıwı/ ^ eni I) ii uya: VI. H ıı k u k Srt\t?»onra'sının Ölçülerimiz ve trUkkılcnmiz üzerindeki tesirlerini göstermek üzere kaleme alınan bu seride, hiç şüphe yok ki "hukuk., a da yrr ayırmak ister. Yalnız, şunu gözden kaçırmamak lıı/ımdır ki, "hukuk,, her devirde, «on şeklini en sonra bulan bir mü essesedir. Çünkü "hukuk., da bir takım eski ölçülerin kullanıştan u -znklaştırıl.ır.ık onların yerine yenilerinin konma» demek, eski ile yeni a-rnsındaki talih ve mukadderat tayin edici cebhe harbinin "yeni., lehine neticrlrnmiş olması ve "eski., nin artık hiç bir mukavemet göstereme-mr«i demektir "Hukuk", "eski., nin en «on siperidir Hunun izahını, "hukuk., un. insanların ve cemiyetlerin hayatında en kesin ve en müeyyideli hükümleri kucaklayan- mürekkep bir mües -•ese olmaMiıda buluruz. Bir cemi -yette "hukuk" . o cemiyete devletini verir, kendi üzerindeki kontrol usullerini verir, ahlakını verir, sos -yal ve politik emniyet ve ahengini verir. Bir cemiyetin "eski hukuk" Un "yeni hukuk., a geçebilmesi için. hayatın hemen her safhasına ait o -lan Ölçülerde yeniye karşı olan inan ve ihtiyaç; tarihî şartlar kadar o cemiyeti idare etmekte olan kuvvetlerin da takdir ve tasvibine muhtaçtır. Gerçi ırana iz ve sovyet inkılâbla-rında. "eski hukuk ölçüleri., nin birden kapı dışarı edildikleri görülmüştür. Şu var ki, bu inkılâblann her ikisi de "yeni hukuk" un kendisini değil ancak prensiplerini getirmişlerdir. Bugünkü Almanyada da. ileri gelen hukukçular bir "nasyonal-sos-yalisl" hukuk meydana getirmek istiyorlar. Prensip olarak, ferdiyetçi Roma hukukundan ayrılarak. ırk ta-manılığını her şeyden üstün tutacak modern bir cermen hukukuna geç -mek istediklerini söylüyorlar. Fakat şimdiye kadar yaptıkları, yeni al -man hukuku için yeni bir "hareket noktası., aramaktan ibaretti (i.,, .JnntleyP İM ilimli 5 fuV. kilosuna (120) kuruş değer biçilen "fuhrer., prensipîni birbirine tamamlatmak. c) Ferdiyetçilik ile enıiyetçılık a-rasındaki "ayar,, t "bütünün menfaati kişinin menlaatİıı len Önce gelir., kaidesine yaptırtmak. Keza fransız inkılâbı, hür ferdin menfnntlerinin müdafaasını, kendi "prensip ve hareket noktası., olarak seçmiştir. Sovyet inkılâbı, bütün "yeni hukuk., unu ferd mülkiyetinin inkâr ve reddedilmesine istinad ettirmiştir İtalyan faşizmi iv hareket noktası olarak, "korporasyonculuk * u al -m ıştır Fakı liberal ve ferdiyetçi hukuk man/uırtesuiden ayrılanlar, sanılmasın ki. yalnız Sovyetler, alman nasyonal sosyalinden veyn italyan fa -şistleridir. "Eski hukuk., a karşı o -lan bir reaksiyonu, ararsanız bugün her tarafta bulursunuz. Yit İniz bu reaksiyon, saydığımız üç memlekette olduğu kadar bariz değildir. Bu -nun en büyük sebebi, oralatda, "prensip ve hareket noktası., nin bu üç memleketteki gibi tayin ve tasrih edilmemiş olmasıdır. Meselâ Amerikuda, bütün N. R. A., liberal ve ferdiyetçi hukuka karşı bir harekettir. Fakat bu. cumur rei-isİne bir defaya mahsus olmak üzere parlamentoca verilmiş bir salahiye -tin hududunu aşamamıştır. Bir "hareket noktası., teşkil etmediği ve bir "prensip., e dayanmadığı için. Roo -sevelt'İn yaptıklarını, yüksek mah -kemenin ikide birde bozduğunu görürüz. Ottavva'nın kcııdi»i libri.il ve ferdiyetçi hukuka indirilmiş bîr darbe -dir. Bir darbedir ama, onun da yeni bir hukuk sistemini ifade eder tarafları "inpiliz millî hükümet., inin hayatiyle mtıknyyeddİr. Fransadnki "decret-lois" lar usulü, keza liberal ve ferdiyetçi hukuku zedelemektedir. Fakat bu da. bu hukukun kaldrnlmasını değil, bir ma-ilmesini bir manada (2500) kilo sade y-T* * İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI -mın ıU »-p-«en. ıh* edilebilen safhalar, bu \XMUjxiBlUJ3SO un prensiplerini koymak ve bunlara bir "hareket noktası,, vermekten ibarettir. Nitekim ırkçı ve ferdiyet -çilik ile rrmiyetçilik arasında komrop-misçi olan alman nasyonal sosyalizmi, kendi yeni hukukunun prensipleri ile "hareket noktası,, nı. şöyle ifade etmeğe çalışmıştır: a) Irk tamamlığmı ve egemenli -ğini her şeyden üstün tutmak. b) Eski cermen hukuku ile yeni •'Mmi&Vtâ ifade e- Dünyanın belli başlı memleketlerine bnkmea. manzara budur. Eski hukuk, cemiyetin yeni ihtiyaçla -riyle mutlak bir taaruz halindedir. Fakat ferd - ferd. ferd - devlet, devlet -devletler arasındaki münasebetleri yeni ihtiyaçlnn aksettirir yeni normlar halinde cevap veren bir hukuk manzumesinden henüz hiç bir tarafta tam bir iz yoktur. Bunun sebebine, yazımızın başm- Yeni evkaf kanunu ve tapu işleri İstanbul, 4 — Yeni evkaf kanununun 30 uncu maddesinin tapu işlerini güçleştirdîği ve bunun önüne geçmek İçin tapu kadastro umum müdüriyetince bir proje hazırlanmağa başladığı haber veriliyor. İrak hariciye veziri Londraya gitti İstanbul, 4 — Irak hariciye veziri Nuri Paşa Istanbula reldî. Beraberinde bir tayyare kazasmda başından \e baraklarından yaralanan oğlu tayyare subayı Sabah Nuri vardı. Nuri Paşa bütün gününü doktorlarla geçirmiş ve akşamki trenle Londraya hareket etmiştir. Hastalık yokmuş istanbul, 4 — Bazı gazetelerdeki neşriyata rağmen Istanbulda mekteb-lerîn tatilini îcab ettirecek tarzda bîr hastalık yoktur. B. Cemal gömüldü İstanbul, 4 — Ticaret odası umumi kâtibi B Cemal bugün merasimle gömüldü. da ilişmıştîk. Tekrar edelim. Cemiyetlerin oluşunda, en son verim, güzel sanatlara ait olandır. Fakat on -laruan sonra da gelen bir şey vardır kî. o da "hukuk,, tur. Çünkü "hu -kuk.. kâh eski cemiyetlerin dağılmasını kâh yeni cemiyetlerin "konso -lidasyon.. unu sembolize eder. Şu var ki "eski hukuk,, ile "yeni hukuk.. aruMiıda. hukukî normların, hele sonuna yani yeni cemiye -te dogTU. gavet hararetli ve çabuk ____-- l^.af*- tihalenin müsbet ve İ*,-*a vuzuh verici bir istikamet alabilmesi için. "yeni cemiyet., kurmak iddiasında olan memleketlerin bir şeye ihtiyaçları vardır kî. o da, "yeni hukuk., larmın "prensip., lerini koymak ve "hareket noktası., nı seçmektir. Bugün. Sovyet Rusyada. nasyo -nal sosyalist Almanyada ye faşist Italyada "yeni hukuk,, a gidildiğini gösterir bir manzaranın vücudu, sırf bundan ileri gelmektedir. Burhan BELGE Başbakanımız Kondilisin ölümü dolayı-siyle yunan başbakanına telgraf çekti General Kondilis'in ölümü dolayı siyle Başbakan İsmet İnönü tarafından yunan Başvekiline taziye! telgrafı çekilmiş ve bu telgrafa B. De-mircisten teşekkürü bildirir bir lel-ı;raf alınmıştır. Parlamentolar ekonomik kongresi Parlamentolar ekonomik kongre, sı 4-9 haziranda Bükreşte toplanacaktır. Bu konferansa, Avrupa ve denizaşırı memleketlerden birçoğu iştirak edeceklerdir. Almanyanın da bu davete geleceği umulmaktadır. Görüşülecek şeyler şunlardır: Zirai ve sınai ülkeler arasındaki ticari münasebetler ve Romanyada olduğu gibi, memleket içindeki alım kuvvetleri yurd dışı alım kuvvetlerinden çok daha fazla olan ülkelerin durumu. Tokat ziraat müdürü Tokad Ziraat müdürü B. Hüseyin Fehmi, Tarım bakanlığı tarafından, görülen lüzum üzerine bakanlık emrine alınmıştır. Sinobta tütün piyasası Sinob, 4 (A.A.) — Sinobun Gerze ilçesinde tütün piyasası açılmıştır. Kilosu 90 kuruştan 115 kuruş arasında satılmaktadır. MalaUa kombina-sının yeri Malatyada yapılacak kombinamı yerini tesbit etmek üzere, bir heyet* perşembe günü Malatyaya gidecektir Tarım bakanlığı, pamukçuluk programını yerinde tesbit ve tatbik etmek üzere, pamukçuluk mütehassısı B, Bayoyu bu heyetle birlikte Malatya* ya göndermektedir. Iran maarif nazırının kardeşi İstanbul, 4 — Iran maarif nazırının kardeşi Mchmed Hilmi Hikmet memleketimi re (19 uncu a*n- î»* ıİ«-lürk ve iran muı*w balı) utcvaulu doktora tezini hazırlamak için gel diğini ve hazinei evrakta tetkikler yaptığını soylemiçtir. Bir aşari atika mütehassısı geldi İstanbul, 4 — İngiliz asarı atika mütehassıslarından Jims Rivaestevar Istanbula geldi. Ve müzeler müdürlüğünden Balıkesir havalisindeki harabelerde tetkikat için müsaade aldı. Ambalajhk zarflar Memleketimize getirilecek ambalajhk zarflıkların kabulü muvakkat muamelelerinin ne suretle yapılacağı hakkında Gümrük ve İnhisarlar bakanlığı bir talimatname hazırlamaktadır. Elçiliklerde çalışanlar Finans bakanlığı yabancı elçilik ve konsolosluklarda çalışaa türk tebaalarının kazanç, muvazene, buhran ve hava vergileri vaziyetini tetkik etmektedir. Seyyahların götüreceği para Dış bakanlık seyyahlardan alınacak vize harcı ile, seyyahların götüreceği para mikd.trını Finans bakanlığından sormuştur. Finans bakanlığı bu hususta tetkikler yapmaktadır. Defterdarlar arasında Tunceli vilâyeti defterdarlığına Manisa defterdarı Halil, Manisa defterdarlığına Mardin defterdarı Muh-tar terfian tayin edilmişler ve k . . .. dıfiırJ.v.-ı Fehmi bir di Sürek avlan Sinob, 4 (A.A.) — Sinob'un mstfi ke köylerinde bu hafta içinde yapılan sürek avlarında 37 domuz, 2 tilki, 4 çakal ve bir yaban keçisi öldürülmüştür. Çağrılış Büdce encümeni bugün saat 14 de toplanacağından sayır. üyelerin gelmeleri rica olunur. Her kelimedeki beş unsuru teker teker manalandıralım: 1) Uğ — ana köktür. Asıl esastır. Güneşin kendini ve bütün vasıflarını ifade eder [3j. Analizini yaptığımız kelime yüksekte dağ ve kaya üzerinde çetin ve müstahkem bir mevki olduğuna göre burada: yükseklik, büyüklük, kuvvet* kudret ma nal a rını verir. 2) ut raüikal kök olarak sahiplik ifade eder. Burada afiks şeklinde ana köke bitişmiş ve o-nun anlamını üzerine almıştır. Şu halde: Uğut.- (uğ ut) [4] -- (uğut) — ut — yüksekliğin, büyüklümün, kuvvet ve kudretin sahibi demektir. 3) — ur — yakın, muayyen, kati bir saha ve o sahalaki hareketi gösterir fark ve temyiz ettirir ektir. Böyle olunca: (uğ -f ut 4- ur) = uğutur -~e tur: Buyuklugun, yüksekliğin, kuvvet ve kudretin bir sahipte tecellisini, tekarrür ettiğini gösteren bir kelime olur. '4) "v dahil bulunduğu (b-p, f-v, g-y) kategorisi gibi an-lamın üzerinde tecelli ve tekarrür [3] Etimoloji, morfoloji ve fonetik bakımından türk dili. S. 9, İ0. I41 (tığ 1 ut) şekli tabu orijinal şeklidir. Bu şekli Hicazdaki (uhud) dağı ve Hud yalavacın a-dmtİH buluyoruz. ettiği en yakın sahayı ve o sahadaki obje veya süjeyi gösterir. Aranılan mana bir yer adı olduğu için buradaki obje şehrin kendisidir. 5) + ağ — manayı tamamlandıran manalandıran, isimlendiren ektir. Şimdi kelimenin hepsini bir a-rada okuyalım: (Uğ -i u( f ur i ot) -T ağ) == (uguturouağ) (Turova). Yani: temayüz ve tekarrür etmiş yer. Büyüklük, yükseklik, kuvvet ve kudret sahibi olmanın bir yerde tayyunünü tam ve mükemmel olarak anlaatn seçkin bir kleimedir. Eğer şahıs kastediliyorsa: temayüz ve tekarrür etmiş bir büyüklük, yükseklik, kuvvet ve kudret sahibi olmanın kendisinde taayyün ve tecelli ettiği bir adam olur. İster yer. ister insan adı olsun bu isim bize tarihin geniş bir sahası içinde dolaşmak fırsatını verebildiği için kendisi ile biraz fazlaca uğraşmamızın yeri vardır. Marr bu kelimenin Tur - an'dan ürediğinı söyler. Ona göre kelime ikiye bölünmelidîr. Tur ve an. Fakat biz hakiki analizini öğrenmiş olduğumuz için "turlu" kelimeleri kendi kendimize göre gözden geçirebiliriz. Başka türk lehçelerinde de tur-Iı kelimeler vardır. Meselâ: Turan - - etrüsk ilâhıdır (Ana-doluda Duran adına dikkat) tarih I. Tunnus [5] — etrüsk ilâhıdır (Anadoluda Durmuş adına dikkat) tarih I. Turaççi (tur - aççi) hâmi, şefaatçi, istinadgâh (Pekarski s. 2842) Turda — Melce', sığınacak yer, saye (Pekarski s. 2843). N0t; — Bu kelime (Turda) bugünkü Anadolu lehçemizde Dulda olarak ve aynı anhmda kullanılır. Ceçme namert köprüsünden ko götürsün su seni. Yatma Tilki duldasında ko yesin Aslan seni. beyitinde kullanıldığı gibi dulda saye, sığınacak yer, ve melce'de demektir. Fakat burada durda ile dulda arasında esaslı bir fark göze batar ki o da kelimenin yakut-çasında V nin Anadolu türkçe-sinde "/" olmasıdır. Turda ve Dulda kelimelerinde göze batan bu "r" ve '7" değişimini Güneş - Dil Teorisine göre halletmek analiz yollarının en kestirmesi dir ve ancak o zamandır ki bu harflerin ve daha doğru tabir ile (. + r), (. + 1) unsurlarının niçin yer değiştirmiş olduğunu hakkiyle anlamış oluruz. Bunun için kelimeleri altalta gelmek ü-zere tahlil edelim. [S] Suriyede "Turaşaya" biçiminde bir yer hatırlıyorum. Turmus adı Filistinde aynı morfolojide, bugün de yaşamaktadır: Turmus-aya köyü gibi. (i) 2) (S) (4) (S) Yakut türkçesinde "Turda" = uğ + ut + ur -t- ad -f ağ Anadolu türkçesinde "Dulda" = uğ -t- ud + ul -i- ad + ağ (Uğ + ut ~r »0 ¦? (uğutur) = turun manasını biliyoruz. Bu kelime üç unsuru ile kuvvet ve kudretin, yüksekliğin bir sahipte tekarrürünü temerküzünü ifade e-derdi. 4) Ağ = manayı tamamlar ve isimlendirir. Bu suretle kelime bütün unsur-lariyle kuvvet ve kudretin ve yüksekliğin bir sahipte tecellisinin kesin ve tamam olarak vukuu demektir. Bu; bir zat ise kendisine dayanılan güvenilen iltica edilebilen bir adam demektir. Eğer yer ise müstahkem bir mevki, tabia-tin şiddetlerine karşı barındıran bir dağ arası kayalık ve in. Eğer abstre bir mefhum ise saye demek olur. Dulda'da ise istikrar ifade eden (. + r) yerine belli ve şahsî olmı-yan, umumî, şamil, her yerde bulunur geniş bir mana veren (. -f- I) vardır. Bu suretle kelimede istikrar yerine şümul, umumilik ve gayri şahsilik tayyün ediyor demektir. Çünkü: (. + 1) uzak büyük müteaddit "belli olmıyan, tes-biti kabil olmıyan, gayri şahsi belli bir shaaya bağlı olmıyan, her sahada bulunan, enginlik, şümul doluluk anlamı gösterir ve bu şümul içinde her obje ve düşünceyi vasıflandırır [6|. Eski gramerciler morfolojik ve semantik bakımından aynı kıymette olan kelimelerde* ki bu farklara harf mübadelesi demekle kanaat ederler. Halbuki bu doğru bir sey değildir. Eski Türk; kelimeye kıymet verirken o kıymetin ölçüsü olan eklerin seçimine çok dikkat etmiştir. Şimdi çeşitli lehçelerimizdeki (tur) lu kelimeleri aramakta devam edelim: Turkun en eski Türkçede bir rübe ve mansıp idi. Şimdi ya-kut'ar bu kelimeyi at ve öküz için "seçkin ve en çok makbul ve iyi cins" manalarında kullanırlar. Pekarski s. 2798. Touramas = kaya. kar, toprak topu, veya yığını. Aynı kelimenin tuorapas şekli de vardır. Pekarski s. 2827. Tuorçut = Orman ilâhı idi. Kadın idi. Yolları iyi bilirdi. Tur kelimesinin sonundaki . r düşmüş o-larak bu manaları veren şekilleri de vardır. Meselâ: 7*û = Altay Televüt lehçelerinde dağ. Radloff, cilt III. sahife: 1421. Tu - mak a* eski türkçede (Orhon yenisey) yolu kapamak. H. Reşit TNKUT Ar kast var [6] Etimoloji, morfoloji, fonetik bakımından Türk dili. ULUS _ 6 şubat 1936 perşembe Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5218 ADIMIZ. AND1MIZDIR Heryerde 5 kuı FLANDEN - STARHEMBERG GÖRÜŞMELERİ Habsburglar işi hakkında Avusturya Küçük Antantın tasvibini alacağı hakkında inanca verdi Paris, 5 (A. A.) — Siyasal mahfiller Bay Flandenle Prens Starhemberg a-rastndakİ görüş -melere pek büyük ehemiyet atfetmekledirler . Bunlar diyorlar ki: Viyana hükümeti, imparatorluk prensipinden vaz geçmemekle beraber, küçük antant devletleriyle uzlaşmalar yapmaya ve böylece Avustur -yada herhangi bir rejim değişikliği ni o devletlerin tasvibine bağlı bulun-duımağa meyillidir. B. Flanden'in, önce Yugoslavya naibi Prens Pol, sonra da B. Çerruti ile bu mesele üzerinde görüştükleri sanılmaktadır. Küçük antant devletlerinin reyle- Prens Starhemberg Rasbetke r. \\ t N Mil' II KKh I F. R. AT AY En iyi kanunlar, gerçelerden ve ihtiyaçlardan doğanlardır. Eğer cu-muriyet hükümeti, Türkiye belediyelerinin hususî şartlarını göz önünde tutarak, aralarında, ve bir takım esaslı işlerde, dayanışma ve elbirliği sistemini kurmasaydı, memleketin bayındırlığına u m u m i y I i k vermekte geç kalırdık. Her tarafta herkesten gözlerimizi ve ruhumuzu kandırabilecek kadar eser istyoruz; yurd o kadar geri bırakılmıştır ki bütün yapılanlar, yapılacak olanların azameti altında ezilip gitmektedir. 519 türk belediyesinin 1934 yılındaki geliri. 17,176,641 liradan ibarettir: yalnız Paris şehri büdcesinin 360 milyon türk lirası olduğunu hatırda tutunuz. Böyle nisbetsizlikler, ancak, her türlü israfları meneden, ve elbirlik-lerine fırsat veren usuller kurulmakla ziyansızlaştırılabilir ve hiç olmazsa umumî menfaat bakımından, bir çok teşebbüslerin, en küçük kasa -balara kadar, her tarafa yayılmasına yardım olunabilir. Belediyelere ne kadar vazife yüklendiğini hep biliriz. Ancak, içlerinde, geliri 1000 lirayı bulmayan belediyelerimiz olduğunu düşünmeyenler de vardır. Merkezde bayındırlık heyeti, belediyeler bankası gibi kurumlarla, devlet tarafından belediyelerin, esas - işlerde, kontrol edilmesine ve çalıştırılmasına hizmet eden kanunlar, belediyeler kurultayı gibi teşebbüsler, hep bu kayguyu ve imkân nis-betsizliği zorluklarını mümkün mertebe ortadan kaldırmak içindir. Umumi bayındırlık, su, elektrik, yol ve kanalizasyon gibi ihtiyaçlar i-cin, belediyeler bankası, ödünç verdiği paralarda yüzde 7 ile 8 arasında değişen faizi altı buçuğa kadtn indirmiştir. Sonra, taksitleri dörde bölerek ödeme kolaylığını artırmıştır. Sim diye kadar belediyelere verilen ö-dunçlomın veya banka kefilliklerinin rmkdarı. 3 milyon türk lirasına yaklaştı. 1935 y,|ın,n son altı ayı i-çınde 29 belediyeye üç yüz bin lira-ya yakın yardımda bulunmuştur: Bu belediyelerden 12 »i elektrik. 6 sı su, 2 si mezbaha, 5 i belediye bi- Sonu 5. inci sayfada ) Kine herhalde baş vurulacağı hakkında Prens Starhemberg tarafından verilen inancanın, orta Avrupa havzasında ekonomik siyasanın durluğu-na hizmet edeceği umulmaktadır. MaCOT mahfilleri görüşmelerin ehemiyetini düşürmeğe Çatışıyorlar Peşte, 5 (A.A.) — Resmi mahfiller Paris görüşmelerinin ehemiyetini küçük düşürmeğe çalışmaktadır. Bu mahfiller. Tuna havzası ile ilişikli meselelerin Italyasız halledilemiyeceği gibi toprak meselesini yeniden gözden geçirmeği kati surette bertaraf etmekle hallolunamıyacağını söylemektedirler. Nemzeti Ujsag gazetesi. "Tuna paktı şimdi halledilemez,, demekte ve I-talyanın .yerine başka bir devletin konulamıyacağını ilâve etmektedir. (Sonu 5. inci sayfada) Dİ'NM K \\U \'\\ TOPLANTISINDA Y e ıı i m e m ıı r I a r kanunu «»örüşüldü Kamutay dün B. Tevfik Fikret 5i-layın reisliğinde toplanmış ve memurlar kanununun bazı maddelerini değiştiren projeyi görüşmeğe başlamıştır. Memurlara verilecek açık maaş müddetinin tayininde encümen île hükümet arasındaki müddet farkının sebebleri hakkında sorulan suallere memurlar muvakkat encümeni reisi (Sonu 2. inci sayfada) I Komplocuların muhakemesi I Bugünkü muhakemede mütl-\ tleittmııminin sertleıleeegi itl-| tliayı yarınki sayımızda vere-I ct'ğiz. Yüksek Faşizm Konseyi B i r k a rai- sureti kabul etti Yeni kumandanlar gönderiliyor llatyamn Londra elçisi B. Grandi Roma, 5 (A.A.) — Stefani A-jansı bildiriyor: Faşizm yüktek konseyi, Duçe-nin siyasi ve askeri vaziyet hakkındaki sözlerini dinledikten sonra, aşağıdaki karar suretini kabul etmiştir: ''Faşizm yüksek konseyi ilkkânun içinde olan siyasi hadiseleri gözden geçirdikten sonra, bu hadiselerde fransız - ingiliz plânına karşı alınan İhtiyatlı hareketin ta-mamiyle haklı olduğunun delillerini görmüştür. Konsey, Eritre ve Somali'de son zamanlarda kazanılan zaferleri vaziyete hâkim olan unsurlar olarak saymaktadır. Konsey, başlıyan askeri zaferin hedeflerine varmak hususundaki sarsılmaz kararını tekrar eylemiştir, fSonu 3. üncü sayfada) lıh Bursa Habeş mahfillerine göre Makalleniu düşmesi bîr saat meselesidir. Londra, 5 (A.A.) — Royter bildi yor: Adisababn - Makalle - Adua yolu •-rinde ciddî çarpışmalar olduğunu hebeşler tarafından sarılan Makalleyi İ-talyanların ellerinde tutmasının imkân "i bulunduğunu bildirirken. Roma: "E-i'itre cephesinde kayda değer bir şey yok-ur" demektedir. Resmi olmıyan habes kaynaklarından bildirildiğine göre. italyanların Makal-Ic'deki vaziyetleri. Adigrat'ın 30 kilometre kadar cenubunda Ras Seyyum ordusuna mensub bir kıta ile bin kişilik kadar bir İtalyan kuvveti arasında yapılan ve iki gün süren şiddetli muharebeden sonra daha çok fenalaşmıştır. Habeşler, bu muharebeyi kazandıklarını bildirmektedir.Bu muharebenin hakikî mahiyeti, habeşlerin Adua - Makalle yolunu geçecek ve italyan irtibatını kesecek bir vaziyete gelmiş olmalarıdır. Ras Seyyum'un Makalle'nin şimalî garbisinde daha ileriye dogra yürümesi haberi Adisababa'da büyük bir sevinç uyandırmıştır. Makalle'nin düşmesi, burada, bir gün ve hattâ belki bir saat meselesi olarak görülmektedir. Bir italyan tayyaresi yakında bir İs-I Sunu 5. inci sayfada) Bursa'nın bayındırlığı için yeni teşebbüsler alınmakta olduğunu gazetelerde okuduk. Turizm endüstrisinin, İstanbul'dan sonra, en büyük kaynağı şüphesiz Bursa dır. İstanbul gibi, o da, şark dü zensizliği içindedir: Hayat, orada da, sessiz, somurtkan, itici ve rahatsızdır. Bursa'da ne yoktur, bilir misiniz? Eğer bir defa daha yazma-mtşsam, yeni bir şey duyacaksınız: Park! Hemen hatırınıza Yeşil Bursa, ve gözünüzün önüne alabildiğine yeşillik geliyor. İkisine de inanmayınız: Bir ata veya arabaya binip dolaşacağınız bir dönüm bahçe, şu bildiğimiz veya işittiğimiz avrupakâ-ri bahçe bulamazsınız. Zerzevatlar arasında mt yürüyeceksiniz? Yahut, meyva ağaçları alında mı zevke dalacaksınız? Bizim böyle garibliklerimiz vardır: Bursa'da park nasıl yoksa, B e b e k'te de deniz, azala azala, nihayet bitti. Hoca Nasreddin kaptanlık merakına düşüp, gemiyi Üsküdar'da oturttuğu vakit, hayret edenlere: "— Ne yapayım, kusur bende değil., deniz bitti!" diyordu. Birkaç yıl ara ile, mahalle İçlerinden İstanbul kıyılarına varmak istiyen-ler, birçok noktalarda bu sözü söyliyeceklerd ir. Onun için, Bursa bayındırlığına çalışanlardan bir dileğim var: Fabrikalar, hamamlar, evler, kerpiç köyler ve saire ile yeşillik bitmezden önce, şöyle bot bol, at ve araba ile bir iki saat dolaşılabiie-cek kadar bir genişliği şehir plânında park yerİ olarak ayırsınlar. Ziyam yok, şimdiden hepsini satın olmasınlar. Fakat toptan resmini yaptırsınlar ve Bursa toprağının bestiyebileceği nadir ağaçlarla, parça parça, Bursa şehir korusunu yaratmağa başlasınlar. Eğer Turist sağmak istiyorlarsa, İznik yolunu yapmağı da unutmasınlar ; oraya gelmeği, Türkiye dışında bir yarı - haç sayanlar vardır. Fakat Bursa'da yatacak yer. Iznik'e gidecek yol bulacak larından emin değildirler. Mareşal Badogliyo P ar is h u k u k fa kült e s i ıı d e k i h â d iseler etrafı ıı d a Paris, 5 (A. A.) — Üniver -site rektörü B. Şarleti, hukuk fakültesinde ge-ç e n hâdiseler hakkında üni -versite konseyi tarafından hazırlanan raporu kültür bakanı B. Gernü'ye vermiştir. Bakanlık, sı -ki bir ketumluk muhafaza e t-mekle beraber B. Gernu'nun profesör Bezin-ki de dahil olduğu halde bütün kurların serbestçe dinlenebilme-sini temin için konseyin ittifakla teklif olduğu tedbirleri tasdik sanılmaktadır. B. Gernü, bugün hukuk fakül "Ulus,un Dil Yazılan ~ GÜNEŞ -- DİL Teorisine göre Toponimik analizler II «Tur-ova=Troie \ e «Tur» İti Has İsimler ) tızan: Hukuk fakültesinin kapısı önünde yağmur altında beklesen talebeler eylemiş edeceği tesi dekanı B. Alliks ile de görüş -dükten sonra bu husustaki kararını verecektir. III. Marr turan kelimesinin nasıl (tur) ve (an) gibi iki ayrı kelime- Yeni tefrikamız Topyekûn Harb ;kneral li dendoki Dünya harbınıla, alman orduları Genel Kurmay Başkanı alan General l.udenıtorff'un bütün dünya knmoyttnıt ifai-lenıliren bu yeni eserini, bir kııe güne kadar bilerek ulan " Çember ley n in hatıraları., n-dun sonra neşre başltyucuğtz. II. Reşit Tanktı! den olduğunu iddia ediyorsa bu (r) harfinin de eski dillerde ba-zan düşüp kaybolduğunu da ileri sürüyor. Bu bahiste Marr doğruyu görmüş değildir. Çünkü harf sanılan morfemler esasta birer kök veya ektirler. Ve kelime morfolo-jisindeki rolleri ana kök anlamına şahıs, mekân, mesafe, hareket, tekerrür, umumilik ve yakınlık gibi hususiyetler ilâve ederek kelimeyi maksada ve medlulün hüviyetine göre gövdelendirmek ve şekillendirmektir. Türk dehası onları sırasına ve maksada göre kullanmış veya ihmâl etmiştir. Meselâ "tur" nasıl dağ ise 'Tu" da da^ ifade eder. Yükseklik ve barınacak yer anlamı verir. Bunu iyice ve aydın olarak anlıyabilmek için (Sayfayı çeviriniz) SAYFA 2 ULUS O Kamutay memurlar kanundaki değişiklikleri görüştü Devlet ve resmî kurumlar hesabına okuyan gençle re üç ayda iş bulunacaktır (tiaşı J. inci sayfada) t). Hatan Fehmi Ataç (Gum.ıt.ınc) cevab verdi ve herhangi bir zaruretle vekâlet emrine almanın bir cem olamıyacağını, bîr sene içinde tayin edilmek için yer bulunamayan bir memura açığa çıkartmayı münanib görmediklerini »e bu sebebi* »çık Müddetini artırdıklarını, vilâyetlerde verilen tasfiye kararlarının yüzde doksanının Devlet Şûrasmca bozulmakta olduğunu söyledi. Rasih Kaplan (Antalya) Osmanlı imparatorluğu zamanındaki i;siz, güçsüz memur havaimin cumuriyelle beraber, asırların çalışmasını yıllara sığdırmak zaruretinin memurlarımıza yüklediği büyük vazifeleri hatır, tattıktan sonra, mevzuun ehemiyeti-•e temas ederek, devlet işlerinin mülhakatta, merkezde olduğu hızla yürümediğini, idari hükümlere kazaî kakları hâkim kılan kanunlardan bir fnyda görülmediğini, ordunun sicil ve tefti* işlerinin esas tut al ması ile memurlardan alman rasdnnanm artıp kati bir disiplin konabileceğini, teftiş işinin doğrudan doğruya başvekâlete bağlanmasının zaruri olduğunu söyliyerek kısa müddetin kabulünden yana olduğunu söyledi. B. Sırrı Içoz (Yozgad) İstanbul hükümeti zamanındaki azil hâdiselerini anlatarak, memurlara bir müracaat hakkı verilmesinin doğru olacağını, teftiş heyetinin başvekâlete bağlanmasının muvafık olduğunu söyledi ve kanunun bu esaslar dahilinde değiştirilmesini istedi. B. Ziya Gevher Etili (Çanakkale) Hasan Fehmi Atacın izahlarının endişeyi kaldıramadığını, encümende değiştirilen maddelerde merhamet kokusu duyduğunu, bu merhametin memlekete faydalı olamıyacağını, e-sasın.vazifenin yapılması b ulundu-duğunu, hükümlerin, memurda bu zihniyeti bir ahlak haline getirmedikçe değil bir sene, on sene bile açıkta bekletilirse ondan bir fayda beklene-miyeceğini, çürük çiviyi çıkarıp yerine sağlamını koymadan başka çare bulunmadığını söyledi. B. Hasan Fehmi Ataç, (Gümüşane) Teftiş hakkında söylenenlere cevab veremiyeceğini, değiştirilen hükümlerin memurların lehine olanları yarı yarıya tadil ettiğini, başvekâletteki teftiş teşkilâtını birinci maddenin goz önüne aldığını, orduda vekâlet emrine atmanın mevzuubnhs olamıyaca-ğmı, sicillin ancak terfi için olduğunu 13 üncü maddenin tatbikinin memurun değil, memleketin ziyanma bu. lunduğunu, encümenin de bu meselenin iyice etüd edilmesi kanaatinde bulunmakla beraber müstacel sebeb-lerin bu kanunn Kamutaya getirdiğini söyledi. B. Emin Sazak (Eskişehir) in bir sualine cevab olarak Malîye vekili B. Fuad Agralı, neticede bu işin büdce-ye tesh-inİn tabiî bulunduğunu, fakat ne dereceye kadar tesir yapacağını bilemediğini, memurlar kanunu çıkmadan evet hükümetin bu maddeyi istemesinin, büdcede açık maaşları-nn\azımsanmryacak kadar çoğalmasına sebeb olduğunu söyledi. Bu görüşmelerden sonra encümenin maddesi aynen kabul edildi. Projenin beşinci maddesini teşkil eden memleketin içinde veya dışmda devlet daireleri "hususi İdarelerle belediyeler dahil" hesabı • na okutturulmuş olan yurddaş -larm mecburî hizmete tayinleri hakkındaki üç ay müddetin bir seneye çıkarılması hakkındaki hükme 1416 numaralı kanunda hükümler bulunması dolayısiyle lüzum olmadığını, maarif vekâletinin her talebenin tahsilini bitirmesinden 6 ay evele a-îd nldnÇn makama bîtdîrrfipi «Kvlen-di. . B. Ziya Gevher Etili (Çanakkale) Bir sene açıkta kalacak olan bir gencin elinde devlet hizmetinde çalıştı- İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Edirne - İstanbul yolu istanbul, 5 — Edirne - istanbul asfalt yolunun Silivriden Istanbnla kadar olan 510 kilometrelik kısmının yapılmasına haziranda başlanacaktır. ' Dr. Rasid Tahsin bugün gureba hastanesinde öldü. * Irak Hariciye Nazırı Nuri Paşa bu akşam Cenevreye gitti. rıldığına dair vesika olmadığı için herhangi bir yere girmek hakkının verilmemesinin doğru olmadığını söyledi. Başvekâlet müsteşarı B. Kemal, ÖÇ aylık müddetin az geldiğini, mü-nasib bir iş bulmak imkânını veren müddetin bir sene olduğunu, böyle bîr İŞ bulununcaya kadar bir yerde çalı. sanlara kimsenin bir şey söylem iye ceğmi izah etti. Hiç bir müessesenin, bugün yüzde doksanı iş bulamayan ve hususi idareler, belediyeler hesabına tahsil etmiş olan gençleri vesikasız almadığı hakkındaki mütaleaya B. Kemal, hükümetin tahsil için gönderdiği gençlerin nerelerde kullanılacağını tayin ettiğini, hususî idareler ve belediyelerin de bu yerleri hazırladıklarını ve bir ihtiyat tedbiri olarak bir yılın kabul edilmesinin istendiğini söyledi. B. Hüsnü Kitabçı (Muğla) Bu gençlerden memleketin istifade etmesi için üç ayı bile fazla gördüğünü, bunların gelir gelmez müstakil olmasa bile, her hangi bir şefin yanında çalıştırılarak tecrübe sahibi olmalarının teminini muvafık gördüğünü söyledi. Avrupada talebenin okuduğu u-zun ydlar İçinde onun yerini bulamayan idarelerin gençlerimize döndükten sonra bir ay İçinde yer temin e-deceklerinın de şüpheli olduğu müta. leastnda bulundu. Neticede müddetin üç av olnmlr ftafmntı se-Mî knfcul *** dildi ve pu. ınm besinci maddesi reddedilmiş oldu. Kamutay bugün saat 14 de toplanacaktır. Güneş - Dil Teorisinin yardımına müracaat edelim. Kelimelerin etimolojik analiz şekli şunlardır: Tur = uğ -t ut + ur Tû = uğ + ut + uğ Daha yukarda tahlilini yaptığımız turun rki manası vardı: (ut unsuru kök olduğuna göre) 1) Kuvvet ve kudretin, yüksekliğin bir sahipte kat'î olarak te-karrurü "ut" unsuru ek olduğuna göre. 2) Fiile gelmiş, yapılmış ve olmuş bir kuvvet ve kudretin, yüksekliğin kat'î olarak lekarrürii. "Tu" kelimesinde ise üçüncü unsur olan uğ ancak tayin ifade edebilir. Onda tekarrür ettirmek lesbit etmek kudreti yoktur. Bu bakımdan "Tû" kelimesi ancak muayyen ve malûm bir kudret kuvvet ve yükseklik sahibini veya fiilini gösterebilir. Onun içindir ki atalar, tarihî ve muhtelif bakımlardan vasıfları olan dağları (. ~r r) eki ile kıymetlendirmiş ve herhangi dağ demek için aie (. 4- ğ) ekini kullanmışlardır. Meselâ: Sınay dağı manasına olarak Turisina, Toros silsilesi. Ve Ya-kutisUndaki Toragan dağlan ve Turova şehri gibi. Tû kelimesinin analizinden aldığımız netice bize: Tav, tay, tavr, tak, tavk ve târ kelimelerinin de tahlilini emretmektedir. Morofolojik şekilleri ayrı ayrı olmakla beraber bu kerimelerin hepsinde (ugut) aslını bulacak ve eklerin rollerini daha açık ve delecen bir şekilde mütalâa edebileceğiz. Analize başlıyalım: O) o) oy w T*" - «ğ + at + av + , "^¦V — ağ 4 at + ay 4- . »t * « t ak + , TSr — ağ + at 4- ağ + ar Tavk = ağ + »t + av + ak Tavr = ağ 4- at + av + ur. Bu altı kelimenin her altısında da 1, 2, 3 üncü unsurlar birdir. Yani: Ağatav = Tav Ağa tay = Tay Ağ atak = Tak Ağatağ = Tağ Ağatav = Tav Ağatav = Tav Her altısının da manası: büyüklük, yükseklik ve kudretin bir'sü-je veya objede tam ve mükemmel olarak taayyün ve tebarüzü demektir. Gerçek; tav kelimesi Türkçe-mizde büyüklük, gökremlik, tav-lılık, kıvam karşılığı olarak kullanılır. Tavb adam, tavlı at dediğimiz gibi demir tavında olarak doğulur gibi atalar sözünde de kullanırız. Demirin tavhlığı fazla hararet karşısında sonuna kadar in-bisat edip gelişmesidir ki hacmen büyüklük ve kabarma ifade eder. Kafkasya'da Koban mıntakasm-da yaşıyan Karacay Türklerinden tanıdığım üç kişiden ikisinin adı tavlı idi == tav - bi, tav - loştan bi. Ur»! dağlarından bir şubenin a-dına (Yaman tav) denildiğine bakılırsa bu kelimenin de doğrudan doğruya dağ olduğu veya dağın yücelik, büyüklük vasfını ifade etmek üzere kullanılan bir kelime olduğu meydana çıkar. Bu kelime şivemizde tap biçiminde de kullanılır. Tav = dağ "Büyük Türk Lû gali." Tağ, tav, Uy = (cebel, küh, dağ Büyük Türk Lügati). Not; — (. + v)( (. + y), (. + W), (. (- ğ) eklerinin kelimeye kıymet vermekten rolleri Uma-miyle aynıdır. Çünkü: (ğ, y, g, k, h ile b, p, v, f, m) aynı kategoridendirler [1]. (Tav, Uy, tak) da dördüncü bir unsur yoktur. Buna karşı; Fars dilinde yaşıyan ve dağ demek olan târ ve arap dilinde yaşıyan tavr kelimelerinden dördüncü bir (. -f r) unsuru görüyoruz ki bu önemli ek kelime anlamının bir saha içinde tekarrür ve tebarüzünü, gösterir. Bu suretle târ ile tavr da Uy, tak ve Uğ kelimelerine bakarak istenilen şeyin yani (yükseklik, büyüklük, kuvvet ve kudretliliğin) tekarrür ettiği fark ve temyiz edilir bir hale geldiğini biz de fark ve temyiz etmiş oluruz. "Tavk kelimesindeki (. 4 k) ekinin rolü de bambaşkadır. Bu ek [her türlü (obje) ve düşünceyi tamamlar. Manayı tayin eder. Her türlü düşünceye hareket ve faaliyet verir. Rolü oldukça şamildir. Dilde genel âmil rolü oy-nar [2].]. Bu suretle (. + k) ekinin tav manasına yani büyüklüğün, yüksekliğin bir sahipte Uayyün etmesi manasına bir hareket bir tornam 1 anma vermek suretiyle onun kıymetine bir hususiyet ve bir fazlalık katmış oluyor. Not: — Söz konumuz Turova a-dı idi. Yalnız onu tetkik etmek üzere giriştiğimiz bu etüd ufku birdenbire genişlettiği için bahsin dağılmış olmasına ehemiyet verilmedi. H. Reşit TANKUT — Sonu var — 11] Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımından Türk Dili Analiz Yolları, s. 13. [23 Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik bakımından Türk Dili Analiz yollan, s. 35 İstanbul vilâyetinin yardımları İstanbul, 5 — Vilayetin 936 büd-cesinde yardım faslı 177,501 liradır. Bunlardan bazıları şunlardır: 15.000 lira Darüşşefakaya, 5000 lira fakir çocuklara yardım için Kızılaya, 15 bin lira Büyükada, Burgaz, Heybeli verem sanatoryomlarına, 2000 lira türk maarif cemiyetine, 2500 lira prevantoryoma, 10000 lira ekalliyetler hayır kurumlarına, 30,000 lira halkevlerine, 15.000 lira Eminönü halkevînin genişletilmesine, 500 lira ilkmekteb talebelerinin dişlerini tedavi için dişçiler cemiyetine, 5000 lira kış sporları tesisatına harcanacaktır. istanbul muallimler birliğinin feshi meselesi İstanbul, 5 — Istnabul muallimler birliğinin kapatılıp kapatılmadığı hakkındaki münakaşalar devam edip gidiyor. Birliğin şimdiki reisi Haydarpaşa lisesi fizik muallimi B. Ke nan, birliğin feshi hakkında ankel yapmaya karar veren eski birlik idare reisinin salâhiyetsiz bir "13 gördü günü söylemekte, feshedenler de aksini iddia etmektedirler. Karşılıklı iddiaların birleştiği nokta fesh için 331 muallimin imza ile rey vermesi, fesh aleyhtarları olup cuma günkü kongrede toplananların da yâlnız 30 kişi olduklarıdır. Bu vaziyetin böyle olmasına rağmen münakaşa bitme, miştîr. Bir çok yerleri su bastı İstanbul. 5 — Lodos denizi yükseltti. Halicin Yemiş, Fener, Eyüp iskeleleri ile kara arasını su kaplamıştır. Yemişte denize yakın dükkânlardan yüz kadarının içine su dolmuştur. Sokaklarda kayıklarla gezilmektedir. Balık ihracatımız İlgili olanların yaptıkları bir hesaba göre, memleketimizin son senelerde balık ihracatı şöyledir: 1931 de 1734223. 1932 de 1126480, 1933 de 1069119, 1934 de 105015 kilodur. 1935 deki ihracatımızın geçen yıldakine göre daha fazla olduğu tahmin edilmektedir Resim sergi m i / Moskovadan sonra Kiyef ve Bükreşte de açılıyor Türk rtistlerini dost ve komşu memleketlere tanıtmak ve eserlerini buralarda göstermek için Moskovada açılmış ve büyük muvaffakiyet ka. ianmi; olan resim sergimiz, 2 şubat-tanberi Kiyefte açılmış bulunmaktadır. Bu şehirde büyük bir alâka u-yandıran sergi bîr hafta müddetle a-çık kalacaktır. Artistlerimizin eserleri, Kiyeften sonra Bükreşte de teşhir edilecektir. Romanya kültür bakanı B. Angelcs-ko sergiyi koruması altına almış ve eserlerin teşhiri için, Bükreşin en büyük binalarından olan Ateneul Romen salonlarını sergiye tahsis ettirmiştir. Moskova, 5 (A.A.) — BB. Salâh Cimcoz ve İbrahim Çallı Kiyefe varmışlar ve istasyonda Ukranya dış kültür münasebetleri cemiyeti başkanı Veliçeko île ressamlar ve gazeteciler tarafından karşılanmışlardır. Türk misafirler, serginin bulunduğu Güzel sanatlar müzesini gezmişlerdir. Sigorta tetkik heyeti Her ay toplanmakta olan sigorta tetkik heyeti bu aya aid toplantısına başlamışta-. Ruznamede, mühim olarak, bazı milli fabrikalarımızın hususî sigorta fiatlarını tesbît işi vardır. Laypzig ilkbahar panayırı Laypzîg ilk bahar panayırı her yıl olduğu gibi bu yd da mart başlangıcında açılacaktır. Panayırda üç kısan vardır. Bunlardan numune panayırı 1 marttan 6 marta, büyük teknik panayırı 1 mrat-tan 9 marta, yapı panayırı da gene 1 marttan 9 marta kadar açık bulunacaktır. İsveçle ticaret anlaşması isveç hükümeti ile aramızda mevcud ticaret anlaşması 1 şubat tarihinden i- tibaren bîr ay müddetle uznrrrmutrr. İstanbul genel sekreterliği İki sayı önce öldüğünü acıyarak haber verdiğimiz B. Cemalden açık bulunan, İstanbul ticaret vc sanayi odası genel sekreter vekilliğine, E-konomi bakanlığı tarafından, iç ticaret kredi İşleri direktörü B. Cevad Düzenli tayin edilmiştir. Muğlada fırtına ve kar Muğla, 5 (A.A.) — Dünden-beri bütün il içinde şiddetli bir fırtına hüküm sürüyor. Fırtına île karışık şiddetli yağmurlar da yağıyor. Yüksek dağlara çok kar düşmüştür. Şehrimizdeki "D" grupu sergisinin açılışında bulunan/arın urkedat*mıx KEVİ tarafından yapılmış krokileri ULUS 7 ŞlfllAT 1936 CliMA _ Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5219 ADIMIZ, ANDIM1ZD1R Heryerde 5 kun Komplocuların dünkü muhakemesinde müddeiumumi maznunların 168 inci madde ile cezaland.nlmalarmıistedi İddianamenin dayandığı esaslar Cumurıyet müddeiumumisi B. Baha A rıhantn iddianamesinin dayandığı esaslar şunlardır: "— Davamız rejim davasıdır. Çünkü Atatürke el kaldırılmıştır. Bence Atatürk bir şahsiyeti maneviyedir. Türkün bizzat kendisidir. Maddi ve manevi bütün vatan mefhumu ile: Türkiyedir Ve davacı olan da türk dünyasıdır. Maznunlar kimlerdir? Yahya aslen Kafkas çerkeslerindendir. Asker kaçağıdır. Eşkıya yataklığından mahkûm olmuştur. Her fenalığı yapabilecek bir insandır. Vzeyir, Arifin kardeşidir. Öteden. 6-ri Ali Saîbin dostudur. Siyasi fikirleri vardır. Karakter itibarile Tür-kiyede yapılacak herhangi bir suikasta Üzeyirden daha iyi eleman bulunamaz. Mazisi itibariyle karışık o-lan Arif ise her türlü fenalığı yapacak tıynettedir. Şam lisesini ve Macaristan Ziraat akademisini bitirdiği halde nahiye müdürlüğünü kabul eden Şemsettin ve rüşvet isnadiyle muhakeme allına alınmıştır. Mütle-hfmJ.r. Dürüst bir vatandaş hissini vermiyor. Idris maraşlıdır. Çok kurnazdır. Tekke ve medresenin kalkmasından şikâyetçidir. Atatürkün bir an evet ölmesini beklediğim, özlediğini her yerde sÖyliyen bu adam suikast için mükemmel bir unsurdur. Şaban ve Id-ru de bu adam kadar kurnazdırlar. Şahsi bir kanalım olmayan Ati Saibin karakteri hakkında emniyeti umumiye arşivinden bazı notlar veri. yorum: Bu arşivdeki vesikalara göre Ali Saib Cergöklü bir kurttur. Di-yarbekirde Cemilpaşa zadelere "Gaziyi Gazi biz yaptık. Eğer bîr gün bize kafa tutarsa vay haline,, demiş-t" Gene "Ben kürdlüğümle iftihar ederim. Kürdler olmasaydı Türhiye-.vı rus ve ermeniter tâ Akdenize kadar alırlardı.,, demiştir. Suriyede Türkiye aleyhine çalışan cemiyetler Kürdistana muhtariyet isteyen Hoybancular, Ermenistanı kurmak istiyen Taşnaklar, Çerkeş birliğini ve istiklâlini kurmak istiyen cemiyetlerdir. Ve bugünkü suikast davası işte bu Çerkeş cemiyetinden doğmuştur. Bu, Çerkeş cemiyetinin ilk teşebbüsü değildir. Hacı Sami işini daha unutmadık. İşte bu Hacı Sami-nin kardeşi kuşçu başı Eşref Yuna-nıslandan Suriyeye geçmiş ve cemiyetten bu sefer de Yahya ve arkadaşlarını hududumuza sokmuştur. Yahya ifadelerinde ve itiraflarında tamamen ısrar etmiş ve hattâ: "Sözlerim yalan çıkarsa beni asınız.',, demiştir. Yahyanın itirafları çok sarihtir ve hâdiseyi baştan nihayete kadar bütün çıplaklığı ile anlatmaktadır. Yahyanın Suriyeye gitmesi, E. temle görüşmesi, silâhların mevcudiyeti, istasyon müdürünün evindeki yemin sahnesi, Ali Saib İle Şemsettin isimlerini ortaya atması bu hakikatin birer parçasıdır. Vzeyire gelince: Suikastçılar o-""n yanına gelmişlerdir. Yahyayt o yohalamışt.r. Yahyanın ve Arifin i-fanes, Uzeyirinki ile tam bir mütaba-Yahya boş geçen altı yanında geçirmiştir çiftliğine git-tıg, bir hakikattir. Kardeşi Arif Suri-yede âdi bir şoför gibi kalmıyarak SSnnu 14. üncü sayfada) kat halindedir, aynı Uzeyirin ve Vzeyir m Ali Saibin İddianamenin okunması saat 21 e kadar sürdü - müdafaa yarın saat 10 da Dün Atatürke kıymak istiyenlerin muhakemesine devam edildi. Bir hafta önceki duruşmada verilen karar mucibince, öğleden evel saat onda gi«li celse yapıldı. Bilindiği üzere, bu gizli duruşmada Cumuriyet müddeiumumisi B. Baha Arıkanın âmme şahidi olarak ikame ettiği iki şahid dinlenilmiştir. Bu şahidlerin isticvabı yarım saat kadar sürmüştür. Bu esnada adliye koridorları her zamank^ gibi kalabalıktı ve bu kalabalık saat on beşte başlayan açık celseye kadar oı adan ayrılmadı. Öğleden sonra saat 13 den itibaren mahkeme salonu tamamen dolmuştu. Ayakta duran, farın sayısı oturanlardan daha çoktu. Dinleyicilerin yarıdan fazlasını da k. dınlar teşkil ediyordu. Açık celse tam saat 15 de açıldı. Reİs B. Osman Talât lltekin ve azalar BB. Cemal ve Hayrullah, Cumuriyet müddeiumumisi B. Baha Arıkan yerlerini aldılar. Reis, mübaşire: — Maznunları çağırınız, dedi. Her zaman olduğu gibi Yahya önde olduğu halde sekiz maznun, jandarmaların muhafazası altında, salona peldİlor ve yerlerini aldılar. Bir iki dakika sonra Alı Saibin müdafaa vekili, avukat B.Hamid Şevket İnce de sandalyasına oturdu. Reis B. Osman Talât lltekin, maznunların oturmalarına izin verdikten sonra, maznunlardan, Şabanın kardeşi, Ismaili sorguya çekti: — İsmail! Birinci celsede seni sorguya çektiğim zaman, otomobille bir yere götürüldüğünü ve orada büyük bir adamın sana sualler sorduğunu söyledin. Sonra, makine ile adam soyletirlermiş, korktum,, dedin. Makine ile söz söylemekten niçin kork-tun? Yoksa senin bildiğin bir şey mi vardı da makine ile söz söylemekten onun için mi çekindin? — Hayır! Makinenin tazyik edeceğinden korktum. Yoksa sakladığım sözlerin öğrenileceğinden korku çekmedim. Reis, Ismailin bu cevabını zabta geçirttikten sonra: — Arif, sen kalk! dedi ve şu sualleri sorarak cevablarını istedi: — 929 Senesinde muntazam pasaportla Amman'a giderek terzilik yaptın. Sen, zengin bİr adam olduğun halde, terzilik, şoförlük yaparak, oralarda niçin dolaştın? — Suriyeye bir miras meselesi için gittim. Vekâlette noksanlar varmış. İşi neticelendiremedim. Vekâleti memleket': gönderdim, noksanını tamamlayın, diyr yazdım. Fakat gÖndermedİIer. Onda geçim için kaldım. Terzilikte çahfftım. Aldığım para ile geçinemediğimden 7 - 8 ay kadar şoförlük yaptım. Par;, kazanarak memlekete döndüm. — Sıkıntı çektiğini anlatıyorsun. Ağa-beyinden para isteyebilirdin, 16 Yaşında bir çocuktun. Bu işleri nasıl becere-bildin? İDDİANAMENİN TAMAMI 5 inci sayfamızda başlıyor — Akıl edemedim. Kimseye muhtar olmayayım dedim. Halamın oğlu Mah mud vardı. Onun yardımını istedim. "Biraz çalış kazanırsın", dedi. Terzilik yaptım. Fabrinkaya yerleştim. 7- - S ay kadar şoförlük ettim. — Memelek 'en niçin para istemedi-(Sonu 14. üncü sayfada) Sovyet - Romen a ıı I a s m a s ı 9 KİK \I \1 \N | \ \Kltl /I II \- LtNDE so\ YETLER KOV W ^ k\ \ ^ İRDİM EDECEKLER. Londra, 6 (A.A.) — Havas ajansı muhabirinin küçük itilâf devletleri mahfillerinin öğrendiğine göre Sovyet - romen anlaşması yakında imza edilecektir. Bu anlaşmanın hükümleri hakkında çok büyük bir ketumluk gösterilmekte ise de hatırlarda olduğu veçhile ilk görüşmelerin mevzuunu Çekos-lovakyanın Almanya tarafından bir taarruza uğraması takdirinde onun imdadına koşmak ÜV ıe Sovyet ordusu ile uçaklarının Romanya topraklarından geçmesi hususu teşkil etmiştir. Fıkı Paristeki siyasal görüşmeler Kıral Karol ve Bor isin yeni temasları Paris. 6 (A.A.) — Bulgaristan kıratı Borİs, dün saat 16 da B. Ti-tüleskoyu kabul etmiştir. Romanya kiralı Karol, dün öğleden sonra B. Aleksileji'yi ve sonra Lehistanın Paris büyük elçisi kont Şlaposki'yi kabul etmiştir. Yugoslavya naibi prens Pol, dün saat 17 de B. Lebrunu ziyaret etmiştir. * » * Paris. 6 (A.A.) — Yugoslavya orta elçisi Puriç bugün naib pıın- Romanya kiralı Karol II. 8,000 tiyatro Avrupa gazeteleri, Sovyet Rusya'nın şehir, kasaba ve köyler de yeniden 8,000 tiyatro açılmak için bir sahne plânt yapıldığım haber vermektedirler. Hep bildiğimiz üzere, açlıktan milyonlar kırıldığı kara günlerde bile, halk-ekmeksîz kalmışsa da, tiyatrosu zluk acısı çekmemiştir. Musiki ise, sokaklarda, her pencereden ses verir. Hayali, hissi ve ruhu besliyen sanat olmaksızın, hiç bir türlü kültür insanda ve cemiyette, de-rinlesip köklenemez. Saffet Arıkanın musikicisini ve sahnecisini saygı ile selâmlayalım. Fakat bilhassa musikide, Hin-demit'in de fikri bu olduğunu İşitiyoruz, sokağa çıkmak ve geniş yığınlara yayılmak lâzımdır. Bu genç ve ileri sanatkâr, garb tekniği ve türk folklorundan şarkılar yuğurup, halkı seslendirmek fikrinde bulunmuştur. Şimdi mekteplerimizde ve caddelerimizde ban marşlar ve türküler duyuyorsak da, bunların çoğu nağmesi nağmesine yabancı havaların aynıdırlar: üstelik içlerinde türk kelimeleri de, pek acemi ve zevksiz olarak, eğilip bükülüp harab edilmiştir. Şarkılar, onlarca, yüzlerce, yurd, aşk, gençlik ve tabiat tür-küleri, mekteplerde, plajlarda, sokaklarda, alaylarda, hususi ve resmî toplanışlarda, herkesin gönülden katıldığı, ve şark atâletini dibinden oynatarak, katı ytğınt dalgalandıran besteler! Böyle u-rrmmt bir kalak ve ruh terbiyesi' nin arkasından, daha yüksek teknik, ileri ve ilâhi sahne! Kemalizm kültürü, güzel sanatlar yu-ğurulacaktır.. Çünkü, onlarla his-leşecek, onlarla şuurlaşacak, onlarla kafadan gönüle akacaktır. * * Bulgaristan Kıratı Boris III Pol şerefine bir öğle ziyafeti ver mistir. Ziyafette başbakan Saro, dış bakanı Flanden, Milletler cemiyeti bakanı Paul Bonkur ve mareşal Franşe Despere de hazır bulunmuştur. B. Tevfik Rüştü Arasın görüşmeleri Paris, 6 (A.A.) — Türkiye dış bakanı B. Tevfik Rüştü Aras öğleden sonra osmanlı düyunu umumiye ve osmanlı bankası erkânı ve türk borçları fransız hamilleri delegeleriyle görüşmüştür. B. Tevfik Rüştü Aras yarın Öğle yemeğinde B. Titülesko ile birlikte başbakan Saro'nun misafiri olacak ve akşamlayın da Sovyet büyük elçisinin şerefine vereceği ziyafette bulunacaktır. 6 şubatın yıldönümü Paris, 6 (A.A.) — 6 şubat 1934 Paris hâdiselerinde ölenler için bu -gün birçok dinî âyinler yapılmıştır. Bunların başlıcası Notrdam kilise -sinde saat 11 de yapılmış ve bu âyinde belediye meclisi reisi Kiyap île meclis azalan, Sen valisi, polis müdürü v»! birçok senatör ve mebus hazır bulunmuştur. "Ulus „ un Dil Yazılan Tgüneş^îl— Teorisine göre Toponimik analizler II. Tur-ova=Troie» Ve «Tur» Iıı Has İsimler n. Toğar - Tagar Eklerin rolünü tetkik ettiğimiz bu sırada (. r) ekinin dağ kelimesinde yaptığı büyük ve tarihî manayı ihmal edip geçmeyiz. Bu şerefli mana Toğar ve Tohar dediğimiz ulusun adına parıldamaktadır. "Tarım" yaylasında yaşamış olan bu çok eski Türk ulusunun adı "Tağ -j ar — Tağar, Toğar" idi. Tevratın bütün Türk milletine birden verdiği ad Tohardır. Toharlar yani Güneş - Dil Teorimize göre manalandırılınca "büyüklük, yüksekliğin kendilerinde tecelli ve tekarrür ettiği" insanlar bugünkü Avrupa âlimlerince Hind - Cermen milletler familyasının babalarındandrı. Gerçek o-lan da odur. Büyükleri, yücelikleri, her kültürlü millet için bir iftihar mayası olmağa fazlasİyle kâfi gelen bu Türk Toharlardan meşhur alman âlimi "E. Huber" şöylece bahseder: "Iskitlerin memleketinde (1) yurd tutmuş olan Hind - Cermen [/] Karadeniz raina. H. B. T. kıyıları ve Uk- Yasun: H. Kesit Tankut urukları; milâdın birinci asrı içinde [Vaha şehirleri devletinde] "Oshaseıutadtstaatenreich", tarım siteplerinde, yani âlemce tanınmış olan Asya - Avrupa dünya ticaret yolunun çıkış noktasında asırlarca, fevkalâde enteresan bir kültür yaratmış ve garp medeniyetinin esası olan Babil Fars - Grek medeniyeti üzerinde şark Asya medeniyetinin ehemmiyetli tesirini yapmış olan bir millet yaşamış idi. Bu millet Hind - Cermenlerın toharları yani iskitlerin şark komşusu olan sakların koku v~ aslı idi. "Bas. Trankopfer s. 192". Muhtelif lehçelerde Tohart kelimesinin manaları şunlardır: 1 — "Tohar" kelimesi batı Türkçesi, Tarancı ve çag-da = çuval, heybe gibi içine erzak doldurulur şeydir. Radloofl". III. s. 796. 2 — Zahire ölçüsüdür. 3 — Topraktan yapılmış kaptır. 4 — Çağatay lehçesinde = mücadele, harp manasınadır. 5 — Dağdagar --= yukarıya doğru sivri olan şeydir. Pekarski 662. Yukarı çıkmak n anasına olan (dağdan) bu kökten olmadır. (Sayfayı çeviriniz) r SAYFA 2 ULUS un - SimimU Türkiye ortada Kemalist devrin bütün hızı ile levam etmeaine rağmen henüz inşa «kelelerinin arasında bulunması ve ir de Avrupanm, üzerimizde hâlâ o ıi kamaştırıcı tesirlerini devam ettirmesi, eserin büyüklüğünü ve güzelliğini görmemize mani oluyor. Bu millet. Büyük Şefinin arkalında kurtuluş savaşma bir tek a-»m gibi katıldığı günden bcrİ kıllını kınına sokmuş olsa bile. zekâsı-ıı yapılan ve başarılan üzerimde dın-¦ndirmeğe ve dillendirmeğe vakit tutamamıştır. Fakat bizim susmama karşılık başkaları, söylüyorlar. Misal olarak Kemalist Türkiye -ün dış politikasını ve bunun da bîr »ölümünü alalım. Türkiye, bir zamandanberi "Bal-Ikan Birliği,, nde üyedir. Geriye doğru bir bakışla, bu birliğin coğrafyasını tetkik edersek, görürüz ki, birliğin, sahası, eski osmanlı imparatorluğunun sınırlan içîne düşmektedir. Sırf bu coğrafî müşahede. 1. Eskiden Balkanların neden bir barut fıçısına benzediğini: 2. Şimdi Balkanlarm neden, meydana getirilmiş olan birlik sayesin -de. gerek Balkanlarda gerekse Avrupa politikasında bir banş âmili olduğunu anlamamıza kâfidir. Türkiye, dış politikadaki bu barışçı ve birleştirici görüşünü Iran, Afgan ve Irakla birlikte meydana getirdiği "Onasya birliği,, nde de kutlanmıştır. Öyle ki. Türkiye bugün, barışçı karakterini birkaç vesiyle ile isbat etmiş olan "Balkan Birliği., ile barışçı karakterini her zaman isbata hazır olan "önasya Birliği,, nin ortasın -da bulunmakta ve bir köprü vazifesi görmektedir. Neyin köprüsü? Ne için köprü? Bilhassa "Onasya Birliği" , ci -han basınında büyük bir alâka ile ve iyi kalemler, doğru kalemler, kor -«ekt kalemler, bu politik hâdiseden takdirle ve sevinerek bahsetmişler -dir. Hattâ en çok tebarüz ettirilen noktalar. Türkiye'nin aracılığı sayesinde, bir kere İran - Afgan hudud anlaşamama?lığının arızasızca ortadan kalkması, ikincisi de, Irak hü -kümelinin Iran ile arasındaki ihtilâf hakkında Milletler Cemiyetin'e verdiği muhtırayı geri alması olmuştur. Ve, Avrupa devletleri arasındaki ayrılıklar devam edip dururken, Onas-ya'daki böyle hır anlaşma ve banş zihniyetinin birVn müşahede edil -mesi, bazı avrupalı kalemlere, kendileri için acı fakat bizler için sita -yişkâr yazılar yazdırmıştır. Bizce de Türkiye. Avrupa** ı Asya'ya modern tekniği ve küliuıü Asya'dan Avrupa ya da "milletler arasında yeni bir ahlâk salabetiu',. geçirecek olan köprüdür. Bunun böyle olduğunu görme -mek tamiri kabil olan bir kusurdur Çünkü "Zaman" , Türkiye'nin bu rolünü isbat ve tasdik etmek vazi'e -»ini almıştır. Fakat bunun böyle olmadığını iddia ederek Onasya'daki kurtuluş ve yeniden kuruluş hareketlerini birer tehlike gibi takdime kalkışmak, kendisine bir vasıf verilmesine lü -/um olmıyan sakat ve zararlı bir yoldur. İşte Viyana'da çıkan Reichspost 2 bu ay tarihli sayısında, böyle bir yola sapmıştır. Bu gazetenin dediklerine bir göz gezdirelim; Yazının başlığı şudur: "Yakındoğudan gelen ihtar sesleri.,., Gazete onasya'daki devletlerde, bir bünye değişikliğinin bariz surette göze çarptığını söyledikten sonra şöyle devam ediyor: " Büyük devletlerin geçen asır içinde Avrupa dışında bulunan he -men bütün milletleri nüfuzu altına alan sömürge emperyalizmi, büyük bir meharetle, Asya'nın donmuş sosyal formüllennden istifade etmeğe muvaffak oldu. Fakat aynı zamanda garbın fikir idealleri, doğuda asırla r-danberi yerleşen ananeleri gevşetti, eski hayat şartlarını mahvetmediği yerlerde de yeni enerji kaynakları yarattı. Bu suretle yakmdoğuda sosyal bir inkılâbın maddi ve manevî temelleri hazırlanmış oldu. " Filvaki Avrupa şimdilik İngiltere'nin parlak siyasası ve muazzam deniz kuvveti sayesinde Asya yollarına hâkim bulunuyor. İngiliz, fran-sız ve amerikan sermayeleri, hâlâ yakmdoğu'nun, zengin hammadde -lerini işliyor. Fakat Moskova'daki efendiler "mandacılardan,, daha evvel hareket ederek (1) ulusal ve sosyal emansipasyon arasındaki münasebeti kavnyarak, harekete başlı -yan islâm devletlerinin arasına bol -şevİk fikirlerinin zehirlerini akıttılar. Nihayet büyük bir siyasal meharet ve sebat neticesinde Sovyet Rusya -nm programının ilk merhalesi Tür -kİye - Iran - Afganistan arasında imzalanan anlaşma ile tahakkuk etti. Bu suretle Kommtern "manda,, mm-takalarında gayri resmi faaliyeti için "resmî,, ve muazzam bir zemin hazırlamış oldu. Belki şimdi japon meselesi ve 1: ansız - sovyet paktımn resmen tasdiki yüzünden Komintern'in Yakm-doğudakİ faaliyeti duralıyacaktır. Fakat, tarihinin dönemeç noktasın - .(I) M »kalenin başında Mısır ve Suriyedeki karışıklıklardan da bahsedilmekledir. İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Tahsin Üzerin çalışma program ı İstanbul, 6 — Üçüncü Umumî müfetitş Tahsin Üzer şark teşkilâtına tayin edilen kalabalık bir memur kafilesi ile Izmİr vapuriyle ve Trabzon yoluyla bugün gitti. Beyanatında şark için yapılan bütün hazırlık -lann Trabzon'da bir müddet kaldıktan sonra Erzurum'a gideceğini, büyük transit yolu ve transit ticareti -nin merkezi haline gelecek olan Trabzon limanı isiyle Erzurum fi -mendüferi ve yeniden kurulacak Şe-rabat barajının çalışma programının başında olduğunu söyledi. Haliç şirketinin vaziyeti İstanbul, 6 — Haliç şirketi umumi heyeti salı günü toplanacak, fa -kat isletmenin belediyeye geçmiş elmasına rağmen şirketi fesetmiyecek, şirket hissedarları belediyenin şimdiye kadar yaptığı ve bundan sonra da yapacağı masraflara rağmen şirketi işietmiyeceğini ve ergeç kendile -rine yeni bir işletme teklifi yapacağı kanaatindedir. da bulunan Avrupa, doğudan gelen ve tehlikeyi hatırlatan bu İhtan işit-memezlik etmemelidir.,, "Balkan Birliği ile "önasya Birliği., ne Kemalist Türkiye bütün manâsıyla müstakil ve neye teşebbüs ederse onun hesabını yalnız kendisine veren bir devlet olarak iştirak etmiştir. Katolik gazetesinin, "önasya Birliği" nde tevehhüm ettiği tehlikelerden, bundan 500 yıl önce olsa idi bir haçlılar seferi çıkabilirdi. Bugün. Balkanlar'da ve Önasya'da barışı kendi '-..!.,! .'.ur adarı Türkiye, ne barış ne de kultur için bir tehlikedir. Aksine, arsıulusal banşa getirdiği payı büyüdükçe şerefi, rolü ve kudreti de büyüyen bir memlekettir. Kurtuluşçu Kemalizm'in genç devleti, Balkanlar'da olsun önasya-da olsun, yaptığı bütün politik kombi, .ozonlarda, milletlerin kurtuluş ve yeniden kuruluş davalarına filen sarılmaktan ve bunu filen garanti altına almak işine katılmaktan başka bir şey yapmamıştır. Viyana'da çıkan Reichspost'a "Yakındoğu'dan gelen bir örnek,, adlı bir makale yazmasını tavsiye ederiz. BURHAN BELGE KAMUTAYDA İnhisarlar memur ve müstahdemleri tekaüd kanunu projesi görüşüldü Kamutay, 11 marta kadar toplanmıyacak Kamutay dün B. Refet Canıtczin reisliğinde toplanmıştır. Ban budce-lerde yapılan münakaleler kabul e-dildikten sonra inhisarlar memur ve müstahdemlerinin tekaüd kanun projesinin görüşülmeline başlanmıştır. Projenin yirmi be|inci maddesinde çocuksuz, anasız ve babasız olen memurların mevduatının intikali, hakkı şahsi olduğundan "kanuni varitlerine verilmesi teklinde roadde tadil edildi. Üçüncü muvakkat madde tekaüd samlısının kurulma -sından evel inhisarlar idare ti ne girmiş olan memurların tekaüd kanundan istifade edebilmeleri için verecekleri aidata aiddi. Hükümetçe bu gibi memurların İdareye intisab ektikleri tarihle sandığın kuruluş tarihi arasında !¦- - • n müddet için aldıkları aylıkların yüzde beşini faizle birlikte ödemeleri teklif edilmişti. İnhisarlar ve maliye encümeni de bı« nu aynen kabul etmiştir. Ancak büd-ce encümeni bu mıkdan faizsiz olarak yüzde ona ..Uarmış ve her ay memurların bu aidat için ayrıca yüzde beş faiz vererek geçmiş zamanla- ra aıd müddetin borcunu ödemelerini lâyihaya kovmuştu. Verilen bir tahrirle maddenin hükümetin teklifi veçhile tadil edilmesi istenilmiştir. Takrir nazarı itibara alınmış ancak bud-ce encümeninin isteği üzerine madde encümene grri verilmiştir. Ve bu »ebeble inhisar memurlarının tekaüd kanunu dün bitirileme* mistir. Mart toplantısından sonra müzakeresi tamamlanacaktır. 2540 sayılı kanunla kırtasiye için maliye vekâleti emrine verilen muıe-davil sermayed n otuz bin liranın inşaata ve arsa satın alınması işine ayrılmalına mezuniyet veren kanun lâyihası kabul edilmiştir. Satın alınan aydın ve şubeleri demiryollarının ıe-sellüm Ve tasfiyesine ve işletmesine dan olan kanunun 6 ıncı maddesine bir fıkra eklenmesine dair olan kanun projeleri kabul edildikten sonra Kamutay elde bulunan lâyiha ve n* ojeleri çıkarmış olduğundan 11 mart çarşambaya kadar kış tatili yapılması hakkındaki Cemal Tunca ve Hasan Sakanın takrirlerini kabul ede--*' toplantıya son verdi. İstanbulun pazarları İstanbul, 6 — İstanbul umumi meclisi bugünkü toplantısında pa -zarlar meselesini münakaşa etti. Dükkâncıları fazla zarardan korumak için pazar günü hiç bir semtte pazar kurutmamasını ve gene uzun bir münakaşadan sonra istanbul müze -ler idaresinin teklifini kabul ederek Aksaray'daki Bcıdcha mahalle-.1 ile Kâtıbiâdü sokağına İstanbul un turk-ler tarafından muhasarası sırasında muhasara toplarını döken ve muhasarada büyük fedakârlıklar yapan Sarımusa isminin verilmesini karar altına aldı. Eski mecidiyeler hakkmda Eski gumu; mecediye ve kısımlarının her hangi bir kıymetle mübadele vasıtası olarak kullanılmıyacağı hakknöaki kanun hükmü dünden itibaren yürürlüğe girmiştir. Kanuna aykırı hareket edenler gara cezasiyle cezalandırılacaklardır. Tıp fakültesindeki doktora imtihanları İstanbul, 6 — Tıp fakültesinde doktora imtihanları bitti. İmtihanlara 300 talebeden 150 si girdi. Kazananlar yüzde elli kadardır. Posta tayinleri Utanbut potta ve telgraf hat. direktörlüğüne vekaletinde bulunan mühendis Mazhar, ondan boş kalan mühendisliğe fen müşavere heyeti azasından F.ı-ad, fen müşavere heyeti azalığ:na da Seyhan posta ve telgraf baş direktörü Bekir Vefa tayin edilmişlerdir. Sigortacılar talimatnamesi Ekonomi bakanlığı, sigorta akdine tavassut edenlere verilecek Uom~ ı iyonlar hakkında bir talimatname ha zırlamış tır. Bu talimatname bu a-yın 15 inden itibaren yürürlüğe girecektir. Türkçe m izdeki "Toygar" kuşu (yüksekte uçmakla tanınmıştır) ile de bir yükseklik anlamış olu-n.z [2]. Bir eski ve kahraman Türk sitesi olduğunu Öğrendiğimiz Trova şehrinin güzel ve manalı anlamından aldığınız ilham ile eski ve yeni Türk yurdunda ve tarihinde turlu kelimelerin araştırmasına devam edelim: Turhu [3] Fırtına İlâhı, fırtına müekkilidir. ''Hittiter und erme-nier. p. Jensen s. 153". Yine bu âlime göre: "Kas yani (Kaşu) ların dillerindeki "Tur-gu" kelimesi bu "turku" ile ilgili ve hısımdır. Yine İbraniye terak ile İbrahim Yalavac'ın babasının adı olan en eski 'tarh" adının aynı olması da kabildir. Çünkü g k tanrı (anu) ile de münasebeti o-lan bu kelime yakın Asya'da milletten millete devredilerek dolaşmış ve Şam şehrinin (Aydın gök) ve (Berrah hava) mabudu (Kaman) ın |4) aynı bulunmuş olan [2] Ankarada da tanınmış bir familyanın adı Taygr oğullarıdır. [3] Tokatm taş ovasında birçok arkaik has isimler arasında bir de Türkü köy adı vardır. \4] Diyarbekîr civarında yaşı-yan Roma aşiretinin adı ile Arapça Rahman adına dikkat. turhu (troho tpc da insan ismi olarak kullanılıyordu. Aynı e-ser "Jansen s. 153". I ut Yüksek, âli, ön, önde, sadrı meclis "Büyük Türk Lügati Uygur lehçesi**. Tür-kün as Yığın "Büyük Türk Lügati Kazan lehçesi". Tür-kün - Baba ocağı "Büyük Türk Lügati Çağatay lehçesi". Tür-k = Bahadır, kavi, kuvvetli, metin, zikudret. "Kamus Tercümesi." Tür Ali, bâlâ, sadır, tavur. Turun Altay kozmogonisinde bir kahraman ilâh adıdır. Dünyayı yıkmakta olan "Andala - Mu-us" adlı canavarı öldürmüştür. "Verbiski Altaylılar s. 101". Turun Şarki Moğolistanda bir nehir adıdır. Uratha, tatna ve tuba Türkleri bu nehir kıyılarında yaşarlar. "Potarim. Şimali garbi Moğolistan taslakları II. 23". Turan Altaylarda küçük bir oymak adıdır. (Aristov Zametki). Turan = Etrüsklerin "Turan" ı Yunanlıların Afrodil'i yakın As-yanın Istarâesı (Güneş) hepsi bir kaynaktan gelir. "Marr münteha-batı III. s. 2-3. Tor Mabut. Zoltniski Çuvaş lügati, s. 84. Ture Mabut. Passonin Çuvaş lügati s. 173. 7"or — Şimal ka/imlerinde yıldırım ilâhıdır. Buna saksonlar tu-gar şimali Almanlar Donar diyorlardı. Not: — Saksonların "Tugar" ve şimali Almanların (Donar) kelimesi aynı ırk çocuklarının aynı anlamda ve maksadda kullandıklarını iki kelime olduğu halde morfolojilerinde fark vardır. Bu fark birindeki (g) yerine öbüründe (n) bulunmasıdır. Kelimelerdeki (g) ve (n) değişimi kendi üzerlerine dikkatimizi çekecek kadar önemidir. Biz burada genizden okunur bir (g) sezmekteyiz. Analizlerine girişmeden evel aynı kavimler arasında aynı manada fakat üçüncü bir ortoğra-fide bir kelime daha vardır ki a-naliz esnasında onu ihmal etmek doğru olmaz bu kelime thâr - dır: Cermenlerin (Thâr) ı ve Hindin (indra) sı fırtına müvekkili idiler. La civilisation des Hittit et des mitanien contenau: s.178 Bu eski kelimelerin yanında bugünkü Almamada bildirmek adı (Damar) dır. Her dört kelimenin de yıldırım ve fırtına anlamına bakılınca yıldrım ve fırtınanın tabii merkezi olan dağ ile alâka-larnı ve bu üç kelimede de tur ve dağ kelimelerinin ana kelime olduğunu kabul etmek zorundayız. zaten analız bu hakikati bize derhal açacak ve aydınlatacaktır. Her dört kelimenin etimolojik tahlilleri şunlardır: (I) (2) (S) (4) (5) Tugar --- uğ - ut -f uğ + ar + • Donar = uğ — ut -f- an + ar + -Thâr = uğ + ut + oh + ağ + ar Donner= oğ -f od -} oğ + en + er Birinci kelimeden başlıyarak mana verelim: 1) uğ ana köktür. Güneşin vasrflaıından işik; ses, yücelik ifade eder. 2) -t- ut = koktur. Bu vasıfların sahibidir. Burada afiks olarak ana (ğ) köke yapışmış ve anlamını üzerine almıştır. 3 I uq ektir. Bu halin ifadesidir. Buraya kadar ( uğ + ut + uğ) yani (tuğ) ışığın, yüksekliğin ve sesin bir sahipte ifadesi olur. Kelimelerin üçünde ilk üç unsur bir olduğu halde donar kelimesinde bunun dephmiş olduğunu ve (• + g) yerine (. + n) geldiğini görürüz. Rolü; manayı obje veya tüjenin yakın muhitine ve bitişiğine getirmekten ibaret olan (. + n) unsu lumın; yıldırım, fırtına ve dağ anlamları veren bu kelimede yer-olmamak veya bize gelen bugünkü şeklinde bir eksiklik olmak ge rektu. Bu eksikliği biz ayrı ayrı imlâlarla yazılmış olan thor, ve donner kelimelerinin analizinde görebiliyoruz. Eksik olan unsur (. + ğ) dir. Not: — (. • n * unsuru kelime gövdesinde ek rolünü hakkiyle görmediğimiz zaman o unsurun i-«mde bir (ğ) nin kaynamış olduğunu hatırlamak lâzımdır [5]. Binaenaleyh "Donar" kelimesinin etimolojik analizi hakikatte şey-olmak gerektir. Donar oğ f- od + ağ + on -+ ar. Şimdi artık kelimelerin tahliline devam edebiliriz: Tuğ = ışığın, yüksekliğin ve sesin bîr sahipte taayyünü idi. + ar aa« anlamın süje veya obje üzerinde karar kıldığını gösterir ektir. Şu halde tugar; ışığın; yüksekliğin ve sesin bir süje veya obje üzerinde tekarrür ve taayyününün ifadesi demek olur. Her dört kelimede hal böyledir. Çünkü "Donar" kelimesinde eksik olan (ğ) ile Donner kelimesinde fazla olan ( -|~ ğ) nin (. ıf n) unsurları ile kaynaşması etimoloji icabıdır H. Reşit TANKUT (Sonu var) [5] (. + n) ile kaynaşmış (ğ) şeklinde düşünebiliriz. ? ŞUBAT 193G CUMA ULUS CAYFA 1 1 — Yahyanın Suriyeye gitmesi. 2 — Kendisinin Uzeyirin evinde Mİmıu, İdrısic konulmam, Halcpte Mum isminde bir adamın yardımına ağ ram atı, Kuneytraya gitmesi, oradan Ammana geçmesi. Idnain Merci Sultandaki akrabasını tanımaması. Yahyanın resmî vesikalara rağmen Merci Sultandı Yakup ile beraber bulunduğunu inkâr etmesi gibi tesadüfler. 3 —- Yahyanın Manol İle tanışması, Elemle görüşmesi. 4 — Yemin sahnesinin mevcudiyeti. 5 — Silahların mevcut olduğu. 6 — Yahyanın bütün itiraflarının hakikate tamamen mukarin bulunduğu keyfiyetleridir. Şimdi Yahyanın ortaya atmış olduğu ısimleı meselesine nakli kelâm e-debi liriz. Attığı isimler Uzeyir. Arif. Şemsettin. Idris. Şaban. İsmail, Ali Sa-iptir. Uzeyirle Arif hakkındaki görüş-. ler imiz i onlara ait bahiste anlatacağız. Ali Saip ismini Şemsettin ve ldrit isimlerini nasıl atmıştır. Bunun için Yahyanın istintak dairesindeki rücua dair ifadesini tahlil edersek hakikate vasıl olmuş ol uru t. Ali Saip ismini İtirafta ne suretle •rtaya atıldığını polis müdürü Sadri şahit aıfatİyle huru rumuzda sarahaten anlattı. Yahya rücuunda bu İsmi bflyttk adam ismi istenilmesinden usanarak aklına gelen ilk isim olduğu için ortaya attığını söylemektedir. tdrİa ve Şemse 11 ıs isimlerini de bu suretle attığını İfade eylemektedir: Büyük vicdanlarıma bitap ediyorum. Kuşçubaşı Eşreften bahseden, çerkes cemiyetinin bütün teşkilâtını bilen Gazinin şana eseri o-larak muvaffak olduğunu etmeden nakleden teşkilâtın uzuvları olan Emin, Edip, Haydar hoca gibi şahsiyetlerden demvuran çerkes cemiyetinin varidatının nerelerden geldiğini bilen Yahyanın Türkiyede büyük adam olarak tanıdığı yegâne şahsiyet Ali Saip olduğunu kabul edebilinnisiniz. Bir an için bunu kabul edelim. Çokak nahiye müdürü Şemsettin nereden aklına geldi. Kendisi Ka raine zar köylüdür, yani Ceyhan kazasına merbuttur. Çokak ise Andırırındır. Muhakkak bu söylediği ı-sımler meyanında bir nahiye müdüıü-bün bulunması kendisine ccbrcdildiyac hu müdürün Çokak değil herhalde kendi köyünün merbut olduğu nahiye müdürü olması lâzımgelirdi. Haydi diyelim ki Alî Saip ismini söyledikten sonra diğer isimlen de o havaliden soylomek istedi. Adana ve havalisinde tanınmış olarak başka a • damlar yokmıydı. Uydurmuş olan Yahya bu isimleri uyduramazroıydı. Ne diye bir A d ana dan bir Maraştan i-sımlcr ortaya atıyor. Şu cihete de na jjii dikkatimi! celbederım. Farzcde-Iuji ki Yahya büyük adam kim vardır, »calinden bırakarak Ali Saip ismini ortaya atmış olsun. Ali Saip ismi 80 küsur sahıfelik zabıta evrakının 24 üncü sabitesinde muharrerdir. Ondan sonra zabıtada kendisine mütemadiyen başka bu/uk adam kim var sualleri sorulmuş-tur. Uydurmak kabiliyetinde olan Yahya hır başka ismi daha niye ortaya atmamıştır. Kaldı kı Yahyanın Ammana gittiği j«ıın ettiği maddi delillerle tesbit e-oılditften sonra bu husustaki itiraflarını doğru addedip Ali Saip ismi üzerindeki itirafını kabul etmemeli için hiç bir sebeh de mevcut değildir. Yahyanın itirafına ait kısmı şu suretle tahlil ettikten sonra Yahyanın mahkeme huzurundaki İfadesi üzerinde ûc bir nebze meşgul olmaklıgıınız lâzımdır. Bunun için evelemirde kıaa hatlarla tekrar itirafına rücu etmek iktiza ediyor. Yahyanın itirafı umumi hatlarla şöyle idi : Kaçak olarak Suriyeye gitmiş. Halep, Şam. Kuneytra tarikiyle Ammana gitmiş, Amnunda Elemle tanışmış, badehu Etem kandi-¦ım Türk ajanından vikaye maksadiy-M Hayf^ya göndermiş oradan tekrar çafcumış ve malûm olan yemini yaptırdıktan sonra suikaet için Türkiyeye gotMjeısmş. Şu İtirafı kısa hatlarla tesbit ettikten sonra mahkemedeki ifadesine nakli kelâm edelim : Yahyanın Suriyeye geçiş tarzı Ammana gittiği zamana kadar aynı suretle hikâye edilmektedir. Yalnız buracıkta Yahya bütün zckâsiyle bir nokta bulmuş Suriyeye gitmeden evvel Idris ile görüştüğü noktasını inkâr etmiştir. Buna sebepte bizim istintak-daki iddianamemizde bu noktaya temas etmiş olmaklıgımudır. Ammana kadar olan seyahatte Yahyanın ttira-fiyle mahkemedeki beyanatı arasında mübayin görülen nokta yalnız İdrisle görüşmediği cihetidir. Diğer noktalar tamamen mutabıktır. Yahya mahkeme huzurunda Ammana gittikten sonra Manolun yanında İşe girdiğini söylemiş ve beş altı gün sonra kendisine beş altı lira toplanarak memlekete dönmek üzere Şama hareket ettiğini ve Samda bu beş altı lirayı bozdururken parası çalındığı için tekrar Ammana döndüğünü, Ammanda bir gece kalarak Hayfaya gittiğini ifade etmiştir. İtirafındaki mantıki teselsül göz •-nünde tutulursa mahkemedeki ifadesinde dökmüş olduğu büyük mantıksızlık kendiliğinden tebarüz eyler. Yahya Suriyeye niçin gitmişti ? Para kazanmak için Manolun yanına yine para kazanmak için girmişti. Manolun yanında kısa bir müddet kaldıktan sonra neye çrktı ? Mademki Hamit ve Mahmut kendisne altı yedi lira verebilecek bir vaziyette idiler. Bidayette niçin bu parayı almadı ? Altı yedi lira kendi işini görecek bir meblağ ise bunu Türkiyede kazanmağa imkân yokmuydu ? Samda parasını kaybettikten sonra tekrar Ammana niçin dÖndU ? Haydi diyelim ki Ammana tekrar para almak için dönmüş olsun bir gece kaldıktan sonra ne diye Hayfaya gitti ? Görülüyor ki itirafatmda ne kadar insicam ve mantık! seyir mevcut se inkârında da o kadar mantıksızlık o kadar birbirine aykırılık o kadar gayrı mantıki bir ailsile takip etmektedir. Yahyanın itirafatının sıhhatine ve inkârının tamamen yalan olduğuna bundan daha kuvvetli vicdani bir delil olamaz. Yahyanın inkarında düşmüş olduğu Çok büyük bir tenakuz daha mevcuttur. Bunu da izah etroekliğimiz Uzan-dıa. Yahya mahkemedeki ifadesinde kendisi Kümbetimde yakalandığı zaman karakol kumandanının kendisine şöyle hitap ettiğini soyuyor : ( Eğer sen Çamda Hasso namında biri.- yanına gelip müdürü sorduğunu ve müdürün mektubunu aldığım karakolda söylersen seni serbest bırakır evrakını da yırtarız. ) Karakola götürülen Yahya orada bodrum katında zulüm gördüğünü söylüyor. Şimdi en edna bir mantık İle şöyle düşünmek mecburiye tindeyiz : Mademki karakol kumandanı Yahyaya Hasso meselesini telkin etmiştir, ifade vermesi için zulmettiği zaman bu meseleyi söyletmiş olması lâzımdı. Halbuki Yahyanın Andırır- e alınan ifadesinde Hasso bahsına ait tek bir kelime bile yoktur. Şu da gösteriyor ki Yahya itirafında ne dereceye kadar samimi ise inkârında da o kadar cali bulunmakta ve inkâra mütedair sözlerinin hepsini mütenakıs bir şekilde ifade etmektedir. Yahya hakkındaki sözlerimizi bitirirken şu noktaya da işaret etmek isterim. Yahya sulum görmüştür, ffadele -n tazyik altında alınmış mıdır alınma -mı- mıdır bu ciheti bBtün maznunlar hakkındaki delillerimi saydıktan sonra izah edeceğim. Diğer maznunlardan bab...derken bazı yerlerde gene Yah -yaya temas etmek Üzere Yahya'ya ait 6. ler i mi burada -.esiyorum. Maznunlardan Üzeyir'e geçelim. Uzcyir'in ifadelerim de tahlil ederken Yahya'da takib ettiğimiz sistemi takib edecek itirafatiyle mahkemedeki beyanatı arasındaki sörler hakkında tahlil -ler yapacağız. Uzeyir yalnız hazırlık tahkikatın-(' ve sulh hâkimi hu/urunda îtirafatta "mlunmuş ilk tahkikat sırasında külliyen inkâra sapmıştır. Üzeylrln ha/ırlıl- tahkikatı ve sulh hâkimi huzurundaki ifadelerinin hututu esasiyesi şudur: (Bu sene ağus-tos iptidalarında idi gününü hatırlaya- mıyorum evimin kapısının Önünde dolaşırken Göksün kazasma bağlı Meh-metney K. den Çerkeş Şaban çavuşun kardeşi İsmail'i gördüm. İsmail beni çağırdı. Köyün dışarısı olan noktada ormanlık arasında ve su kıyısında beş kişi oturuyorlardı. İsmail bu beş kişiyi gösiererek. Hamdî, Yakup. Azis ol -duklarını ıftylt li Niçin geldiklerini anlattılar. Ben esasen bunların Ata -türk'e suikast için geleceklerini yedi sekiz ay evvel Amman'dan gelen kardeşim Ariften iştimiştim. Etem ve arkadaşlarının Amman'da toplanarak Türkiye hükümetine karşı fenalık yapmak teşebbüsünde olduklarını vt hattâ Sultan Hamidin oğlu Selimin Amma -na gelerek arapları uyandırmak için t aşka hükümetlerle birleşeceğini tarih ten iki sene evvel Ammandan gelen muhacir isminde birisinden işittiğini onun için bu suikastçıları beklemekte olduğunu söylemiştir. Uzeyir itirafına şöyle devam etmektedir. Bu adamlara şimdi hükümet pek sıkı davranıyor si -d AIİ Şaibe götüremem dedim ve bunlar da geldikleri yoldan geriye döne -rek gittiler. Ertesi gün akşam üzeri ben yaylaya gidiyordum. Yolda Men -metbey K. den Şaban çavuşa rastgel • dim Şabana nereye gidiyorsun dedim Suriye'den bizim çocuklar geldi başlarına bir fenalık gelmesin ben de onların geldiğini ve Ali Aible konuşmak istediklerini fakat hükümet çok sıkı ¦-radığından muvaffak olamıyacakların-dan geri çevirdiğimi söyledim. Şaban çavuş ismail in ağabeyisidir. Bana Hamdı de olup kendisine verdikleri bir mektubu Ali Şaibe götürmek için ver -di. Ali Saibin çiftlikte olup olmadığını öğrendikten sonra ertesi akşam yola çıktım doğruca çiftliğe gitim şafak yeni doğuyordu. Çok iyi bildiğim çif-liğinin çukurlarından birisi içine saklandım. Beni kimse görmedi Ali Saib gün doğarken kozalığa doğru geldiği -ni gördüm. Hemen yanma gittim. Mektubu verdim. Okudu mektupta hatırımda kaldığına göre suikastçıların gönderildiği yazılıyordu. Bu adamlar ne oldu diye sordu, seninle görüşmek is • tediler fakat ben bunları hükümetin teyakkuzundan dolayı geri gönderdim. Senin bunlardan haberin var mı dedim Ali Saib bana ulan sen çocukmusun sen bunları niye getirmedin ne olursa ol -ıı getirecektin maamafih onlar bu işin arası biraz soğuyunca gelecekler dir. Katiyen bana getir dedi. Ben bu söz ürerine bu suikastı niçin yapıyor -sunuz dedim. AIİ Saib cevaben bütün 'aşlarım memleketten kovuldu onları kurtarmak lâzım dedi Saib Bey mebussun artık başka ne istiyor -sun dedim cevaben mebus oldum da ne d um elimde bir şey yok dama taşı gi-yiz ne derlerse onu yapıyoruz. Bir re baştaki 3 ' kişiyi ortadan kaldırırsak kolay diye cevab verdi, Onun üzerine kendisinin Etemle muhaberesi olup olmadığını sordum evet Etemle muhabere ediyorum bu gelen adamlar çok uzağa gitmezler ancak bombiçe kadar giderler iş biraz soğuduk'ın sonra tekrar gelirler sen onları bana getir dedi ben de oradan ayrıldım. On onbeş gün sonra Yahya geldi bu işin akıbeti-nin fena olacağını tahmin ettiğim için Yahyayı muhtara teslim - "mı. ı Demektir. Sulh hakimi huzurunda da bu ifade -i tekrar eden Uzeyîr gerek istintak ve ge ekse mahkeme huzurunda bu husufları külliyen inkâr etti. ÜzeyiriD hadisedeki rolünü en mühim kısmı Yahyadan ayrılarak Kümbe-tire gelen suikastçileri kabulü ve onlardan almış olduğu mektubu Ali Saîbc götürüp vermiş olmasıdır. Bunun içindir ki Yahyadan ayrılmış olan suikast-çilerin Kümbetir K. ne ne vakit gelmiş olduklarını ve hakikaten gelip gelmediklerini evelemirde tesbit etmek iktiza eder. Suikastçı" ler hakikaten Kümbetİre gelmişleı midir? Yahyanın ifadelerini tesbit ederken bütün ifadelerinin mantıki bir silsileye tâbi olduğunu yekdiğerine mübayin gibi görünen noktaların mübayin olmadıklarını izaha çalışmış ve Yahyanın ifadelerini kabul etmek zaruretinde bulunduğumuzu anlatmıştık Yahyanın bu ifadelerini kabul ettikten sonra su ikjutçilerle Uzeyirin evinde birleşecek- leri yolundaki ifadesini kabul etmemek için hiç bir sebep mevcut değildir. Kaldı ki bonu Uzeyir ve kardeşi Arif de sarahaten söylemişlerdir. Yalnız Arif 1c Uzeyir arasında bu hususta bir mü-bayenet göze çarpmaktadır. Arif son dakikaya kadar olan itirafında ağabe- yisinc suikastçilcrin geldiğini kendisinin haber verdiğini söylemektedir. Fikir ve kanaatimizi daba ziyade vuzuhla anlatabilmek için. Arifin ve Uzeyİrin bu husustaki ifadelerini aynen geçirerek münakaşa etmek icabedİyor. Arif istintaknamenin 12 ve 13 üncü sabitelerinde köylerinin ilerisinde Ham-di ile Yakuba tesadüf ettiğini anlattıktan sonra bunların suikast için geldiklerini anlamış olduğunu izah ediyor ve "gidip ağabeyim Uzeyire malûmat verdim ağabeyin* bu adamlarla yalnız ola-raa konuştu ben yanlarında değildim" demektedir. Uzeyir ise zabıtadaki itirafatının 40 ncı sahifesınde (bu sene ağustos iptidalarında idi gününü hatır-l-mıyorum bir gün mahkemeden geldim evimin kapısının Önünde dolaşırken Göksün kazasına bağlı Mehmet bey K. den çerkes Şaban çavuşun küçük oiraderi 28-29 yaşlarında kaçakçılık işleriyle uğraşan Ismaili gördüm. İsmail oıraz gel diye benî çağırdı gittim. 3 yüz metre kadar evimden köyün dışarısı olan bir noktada ormanlık arasında ve su kıyısında beş kişi oturuyorlardı, ila.») yolunda beyanatta bulunmaktadır. Şimdi, Üzeyiri evinden İsmail mı yoksa Arif mi çağırmıştır meselesini halletmek icabediyor. Çünkü bunun haricindeki ifadeler tamamen biribirinc mutabıktır. Yani, mülakatın akşam U-zeri olduğu, köyün dışarısındaki ormanlık içinde olduğu bir su kenarında olduğu, Hamdi ile Yakı:bun ve arkadaşlarının orad-» bulundukları tamamen yekdiğerine mutabıktır. Yalnız U-zeyire haberi İsmail mi. Arif mi vermiştir. Arif kendisine verdiğini İddiada hâlâ musirdir. Bu. bizce bütün esa-satı yekdiğerine mutabık olan bir hâdisede büyük bîr mübayenet teşkil etmez. Ismailin bu adamlara gözcülük yapmış olduğu Uzeyirin sarih ve pürüzsüz ifadesinden anlaşılmaktadır. Binaenaleyh Arifin daha evel gelerek U-zeyire haber vererek işiyle meşgul olmasını mtüeakip tsmailin gelerek Üzeyiri alıp götürmüş bulunması ve Uzeyirin bu hâdiseyi unutmuş olması pek muhtemeldir. Onun içindir ki bunun ürerinde fazla r1 ırmağa İR zum görmi-yor bütün esasları yekdiğerine muta-brk bulunan bir hadisede ismail mi U-zeyiri çağırmış Arif mi çağırmış meselesini, bir ademi sübut vesikası addetmeğe imkân bulmuyoruz. Suİkastçile-rin gelmiş olduklarına dair Yahya. 0-zeyir ve Arifin yekdiğerini teyit eden ifadelerini şu suretle tevsik ettikten sonra bu İfadeleri tevsik eden diğer ifadeler üzerinde de durmaklıgımız 18-zımgeliyor. Maznunlardan Şemsettinİn istintaknamedeki Ifalesİ şayanı dikkat bîr vasıf göstermektedir. İstintaknamenin 20 nci sahifesinde kendisinin temmuz ortalarına doğru Harun'a tesadüf ederek ne var ne yok diye sorduğunu ve Harun'un da kendisine (birkaç gün ev-l Gebenin Meryem Şeyh belinden Hamdi ile bir arkadaşı geçmiş dediğini ifade etmektedir. Hanın 64-65 inci sahifelerdeki İfadesinde böyle bir şey söylediğini hatrrlıyamamakta olduğunu söylemek suretiyle Ink9r etmektedir. Ancak maznun bulunan Şemsettinİn Harun'dan böyle bir şey işittiğini söylemesi, kendi aleyhine bir hareket olduğu halde bu tarzda söz söylemesi ve Harun'un da bunu ceffelkalem reddetmiş olması kolay kolay nazarı İti-bare alınmıyacak bir hâdise değildir. Tahlil edelim: Şemsemin bugün suikast işinden dolayı mevkuf bulunmaktadır. Ve bütün tahkikatın cereyanı sırasında hâdisenin merkezi sıkleti Ham-dî olduğunu da İyi kötü anlaşıldığını idrak etmiştir. Binaenaleyh, Hamdi meselesini hiç ağzına almaması iktiza e-derken günün birinde Harun'dan Hamdının geçmiş olduğunu işittim demesi hakikatle karşı karşıya gelinmiş kadar bariz bir ifade olarak addolunmalıdır. Ştmsettinin Hamdinİn geçtiğini Hanından işittim demekle ne maddî ne mane- vi bir menfaati olacağını düşünmek le imkân haricindedir. Harun'un Ha dinin geçtiğini söylemiş olması, sertini ne korkutacak ve ne de büa tün mahkûmiyete sürükliyeeek bir h dise değildir ki. Şemse t ti ne böyle b şey işittiğim söylemeğe saik olsun halde hiç bir cntereıi olmadan soy nen bu ifadeyi doğru addetmek za reti mevcuttur. Harun'un bunu niç inkâr etmiş olmasına gelince: Har gerçi Uzeyirin hasmıdır ancak tehH karşısında bu hasımlığı unutmuş Çerkeş bulunduklarını hatırına getir rek müttehit bir cephe teşkil etmişti Netekim bütün Kümbetir köyü halk dan hiç bir kelime alamamaklığımız bunu isbat eden bir delil addolunab lir. Binaenaleyh Harun'un İnkâr etm sine mukabil Şemsettinİn Harun böyle bir şey işittiği yolundaki ifaı sıhhat kesbrdiyoT demektir. Gene bu mevzu dahilinde kal Üzere başka bir noktaya işaret etm iktiza ediyor. 23 - 8 - 935 T. de Kün betirde Beşir çavuşun karısı Nafian İfadesi mevcuttur. Bu kadın İS - 20 g kadar evvel kendisinin çeşmede bulu en Alîmin karısı Safiyenin yan na gelerek (misafirlerimiz var) diye nöbet beklemeden su doldurarak gi ğini söylemektedir. B, ifade maznu ıdan Zerkuş oğlu Ömer tarafında da tekrar olunmaktadır. Ömer, zabıt daki ifadesinin 64 ifcıcü savfasmda ha diseyi bertafsil izah etmekte Hamdi | ¦¦Taslarının Uzeyir'le Arif tarafın dan Kliklerini bütün köy halkın bildiğini de 'lâve etmektedir. 'ardan başka Harun isminde şahit de istintaknamenin 70 inci sayf sında Beşirin karısı Safiyenin çeşme^j gelerek misafir var diye nöbet beki meden acele 1yu doldurup gititğîı işaret etmektedir. Alim gerek hazırl tahkikatmda ve gerek istintaknamed evlerine biç bir misafir gelmediğini s reti katiyede inkâr etmiş olmasına re vaziyetin ne şekil aldığını kola kestirmek imkan dahiline girmiş ol Buracıkta nazan dikkati calip bir no tadan daha bahsetmek lâzım ki o da ş dur: Bu misafir geldiği hikâyesinin . .ü de suikastçıların Uzeyir'in eviı gelmiş oldukları bildirilen tarih aras daki mutabakattır. 23 - 8 - 935 T. de desi alınan Nafia bu misafir hikâye nin takriben 20 gün evel cereyan etti ğini anlatmaktadır ki tam ağustosun dayetlerine tesadüf eder. Suikastçıların Uzeyir'in evine gel g memiş olduklarını izah ederken d ğer bir delil olarak da Uzeyirin Andi lin M. J. ligine vermiş olduğu istida Üezi süreceğiz. Uzeyir durup durur ken 19 ağustos tarihinde Andirin M. ligine bir istida vererek kendisin düşmanları hu'unduğumı ve bir iftir ya maıuz kalması ihtimalinden bahse mekte hi; bir emsuliyct kabul etmiye ceğinı ileri sürektedir. Gerek Uzey gerek Arif zabıtadaki ifadelerinde b nu sarahaten izah ederek bu istidan verilmesindeki saik. kendilerinin ya bancıları saklıyor tarzındaki iddialaı cevab olduğunu izah etmektedirle Zerkuş oğlu ömerin zabıtadaki ifad sinin 64 üncü sayfasında söylediği sd eri. yani Hamdi ile arkadaşlarının -ir ve Arif tarafından iaşe edildİkl ıi yolundaki .yanatı da na/arı itibaı alırsak müddei umumiye verilen bu i tidaya ehemiyet atfetmekliğimiz ical eder. Uzeyirle Harun aralarındaki İhtı lâf yeni bi ihtilâf değildir. Seneler denberidir aralarında dava mu hak cereyan etmektedir. Senelerdenberi d vam eden bu ihtilâf iki tarafı da ye diğerine düşman yapmıştır. Seneler danberi sUren bu vaziyette Harun'a Uzeyir aleyhine bir iftirada bulundu ğunu görmüyoruz. Binaenaleyh 935 se nesi ağustosunda Uzeyir müstakbel muzaf bir iftiraya atfen müddei umu roiliğe niçin istida vermek lüzumum hissetmiştir? Bu hareket kendisinin ı bir şeylerden kuşkulanmakta buluna-ğnmı ve binaenaleyh müstakbelde kedisine sorulacak her hangi bir suali ün leraek için böyle bir istida vcrdif'îr!; bat etmez mP 'FA 10 ULUS 7 SJjrfAT İÎ.J6CU.VİA 5A1 itıın şuraya kadar kaydettiğimiz hu-görc-ı telhis edersek şu neticeye varıra: keslüzeyir. Yahyanm yekdiğerini leyi.l menifudrleri Zerkuşoğlu Ömer Hanın Adeti, vr ismindeki kadınla maznunlar-deniemsettinin beyanatı linindi ve rÜfe-imk„ Üzeyirin evine geldiklerini ilim, ko-hak m ez bir şekilde izah etmektedir. Snı-¦alilerin Üteylrîn evine gelmiş olduğunu, me«îiUle izah ve İspat ettikten sonra, gel-aanlduklnn tarihin teshirine geçebiliriz. deUı için de ıstinnd edeeeğimiz delini yine Uç ferden ibarettir yon-ifle (''.mi bu hndiricnjn ağustos ipti-ifiyııdn vukuu geldiğim beyan ve ifade et- ¦ verdiği mi'kiımu mektedir Binaen-•shit ederken bizim ıık Üzeyirin bıı ifa-ıreti mevcuttur, ü-ıvlaya giderken Şa-t'tiğî iki kere iki ibil olnınş bir key-rih meselesini tes-iizerinde vürüyece- vh I; suni hır akşam ı U tavusla miil eder derecen aair. Binaennh de erken bıı ifa lftl Saban Çavuş gerek zabİtada re ırerek-ersfitak dairesinde vermiş olduğu ifade-yatbu mülakatı anlatarak tarihi için Bjiıir şey söyleyemiyor. Vnlnız dosya yajiında nıevcııd tenviri hnkiknt için m s olduğu mektupla üzeyirle nlnn aİkatmı anlatarak aksam üzeri yatsıya kır İdi. diyor. Demek ki. mülakatta tadarı Oseyirin i ladesi le tanı bir ıııutaba-Österiyor. Şabanın üzeyirden ayniye* aonra Kümbetine gelerek misafir ğma adam Resir Çavuş İsmindeki şa- etı m y.hLv ıstıııtakııaıuedeki 65 - 66 1»*-ifalarda ki ifadesinde Şabanın ken-dU'C gelmiş olduğunu vc bir gece mi-Xaaldığını, üzeyirle Şabanın yolda-gutâkatım nıılattıktnn sonra tarih tes-mjin hâdisenin mahkemelerin tatili alji'lı olduğunu işaret etmekle ve Yalı-|uıbu mülakattan takribeu 20 gün jeı köylerine gelmiş olduğunu işaret V,'«¦-İn' Mahkemelerin tatili 20 tem-ju başlar, binaenaleyh mülakat 20 ızdan sonra vukubulınuştur. Yahya t' ki stostn Kümbetire gelmiştir. Şu haı-güa yukarıya çıkarsak ağustosun *ya İkisi olduğu meydana çıkmış ki Üzeyirle Arif te bu tarihi ağus-idası olarak tesbit etmişlerdir. idi, tarih meselesinde şu izahatı ten sonra bir an için Yahyanm jürine rücu etmek zarureti hâsd jT, Yukarıda da söylemiş olduğumuz • Tabyayı 19 temmuz 1935 tarihin. _intebde görüyoruz. Kendisi ondan yKilîsIe kalmış ve 17 temmuzda Ayin l^gelmiştir. Hududu, Kilis tarafla-geçmiş olmasına nazaran Yahya-veya 16 tarihlerinde hududu geç-¦ktini gösterir bir delil o İma ma -azaraıı kabul etmek zarureti mev-Yahynuın ifadesine göre kendi-Tıeraber geçen Haindi ve rüfekası-^udu. demekki 15 veya 16 temmuzda Hududla Kümbetir arasının fi veya 7 günlük bir yol ıran sııiknsteileniı 22 veva İerdjr hesafen Smasda jHHidOeı * m* İbare ı \rü kah loleyh 'erin n etire ge ;le Arif vermek ııın ti. V,. Ayiutebde İn Besiril' ifade rıneı veya ıkı ıbııl zarureti demektir, kastederin « afatın ağıısfo suretle izah hakkındaki elmİş olduklarım ve bu s bidayetlerinde olduğu-ve isl.at ettiklen sonra diğer delillerin tnhli- Yalıya ifa.'. »de evaın edebiliriz. |den ayrılırken iki gün İçin ayrıl-' söylemiştir. Ayin on beş veya on da hududu geçtiklerini kabul etmiş ımuza nazaran ayın on yedisinde etİrde buluşmaları iktiza etmez miy-e, akla bir fikir gelebilir. Fakat iki ınra buluşmak kaydinİıı, yekdİğerîn-vnldtkları andan itibaren kabul et-irakân yoktur. Zaten hududla gi-eri yer arasındaki mesafe iki gÜn-enk fazladır. Binaenaleyh, bu iki rnydi onların Kümbetire muvnsalâ-:'b: ren Ynhyanın iki gün sonra Helmesi içimin ^ oksa ayrıldıkları anılan^ itibaren iki gün sonra ne Hnmdi ve arkadaşlarının Kümbetire gelmiş olmaları ve ne de Yahyanm Karamezara kndar yürümesi n'iıı kâfi değildir Şimdİ suİkastçilerîn K^'dıkleruıı ve gelmiş oldukları tarihi tamamile teshil etlikten sonra hâdiseleri silsile gibi takıb ederek delillerin tahliline devam edeüm: f zeyir snikastçilerle iki saat kadar kn-ıııışluklau sonra bu adanılan Hükümetin şiddetli aramaları yüzünden geriye çevİr-dıC'i meselesine göz atalım. Yuknrıda da î/ılı ttttiMmlı veehilr fîzevirin daimi bir bil* vaziyet almıştır. Jandarma kumandam Zekinin istintaknamede meveud be-yanatilfl yine dosya meyanmda meveud mubnbereleri üzeyirin bir sene evvelîsin-denberi bu hususta tnkîb edildiği ve Üzeyirin kaçakçılara yataklık ettiğinden şüphe edildiğini göstermektedir. Hatta yine dosya meynnında meveud bir rapordan üzeyirin kaçakçıları himaye kasdİle bekçiyi dövdüğü ve hapset t iıri, bu yüzden muhakeme altına dahî alınmış nldııîrnnu öğreniyoruz. Şimdi hu vaziyet karşıcında bulunan ve lakib edildiğini hisseden bir adamın gelen soikasledarı evine alıp saklamış olman aneak ve nneak einnei vasfile tavsif olunabilirdi. Vetekim yukarıda da i6*yiedj|fnil veçhile Andirin M umumiliğine ortada fol ve yumurta yokken miiraeaat etmesi de T zeyirin daîmî surette kuşkulanmakta bulunduğunu sarahaten gösteren eanlı bir delildir. Aleyhinde hiçbir dedikodu olmayan hiç bir şeyden işkillenmeyen üzeyİr ne diye müddei umumiye mftraeaal etmiştir? işte hu da bize gösteriyor ki t zeyir daimî surette lakib e-dildiğini hissetmektedir. I zeyir suikast-eılerle miriistüklen sonra onlarla alâka ve melmiş olan kendi köylü•*« fVrkesler dahi bu suale /.ininen evet demektedirler. Maznunlardan Şabanm zabıtada ve İstintak-namedeki İfadelerine hir kere dnha böz atalım. Saban. Üzevirle mülakattan sonra (Veyirin heybelerle akşamın dar hir vaktinde yaylaya doğru gittiğini görerek naran dikkati eelbediyor ve derhal hu hâdiseyi istiğrab doln nazarlarla Beşire anlatıyor. Beşir de İfadesinde bu eibeti saklamayarak söylüyor, düşünelim: Üzeyir köyün zengin ve eşraftan hir adamıdır. Yaylada adamları vardır. Bunlara yemek veya içmek götürmek mutadı değilken ne diye aksanım dar vaklind gidiyor, üzeyirin yaylaya yiyeeek götürmesi o kadar gayri tabiî bir vaziyettir ki buna kendi köylüleri dahi şaşıyorlar ve bu. köyün içerisinde, bîr dedi kodu mevzuu açıyor. Şu razîvet hize gösteriyor ki t'zeyir suiknslçileri savdıktan sonra onlarla irtibatını derhal kesmemiş ve onlarm hndud harîeine kadar gizlenerek gitmelerini de temin etmiştir. Bütün bunları İzah ettikten sonra nail isin eanlı tarafına geçmek iktiza ediyor. Üze ııh eotnrmesı mese- kibi için meselen : safha takih etmek 15 Ali Saible Üze-elesinden hahsede- en yakınlarından birisini bulmak iktiza etmektedir ki, hn bulunacak adam da haiz olduğu vasıflara göre Üzeyirden başka kimsenin olamaması iktiza etmektedir., Komplonun daha nüve halinde (Tutunduğu zamanlarda tavassut için üzeyirin canlanmış olduğunu göstermektedir. Yah-yaya aid delilleri yukarıda tahlil ederken şunları izah etmeğe çalışmıştık. Yahya 933 senesi kışını Üzeyirin evinde geçirmiş ve O yaz Suriyeye kaçmıştır. Yahyanrn Suri-yede tesadüfi olarak Musa namında birisi tarafından Şama gönderilmesi, oradan Idri-sin akrabası bulunan Selim Hacı tbrahimİD bulunduğu Merci sultana gitmesi ve yine oradau Çerkeş cemiyetinin merkezî olan Kuneytraya gitmiş olması, sonra Ammana geçerek Üzeyiriu akrabası Mahmndla görüşmesi cihetlerini pek tabiî bulamamış, bu kadar teaadüf ol a ın ayacağı iu ileri aürmüş-lük. Bu husustaki İzahatımızı hatırlatarak üzeyirin hu ise dalın çok evvelden ksnatınl-mış olmasııu bir netioc olarak söyleyebilir. Nitekim, 934 senesi yaz mevsiminde Tür-kiyeye dönen Arife bu eihet avdetten bir kaç tün evvelisi Tteşid tarafından da söylenmiş ve Arif bu ciheti ilirafata devam suret İle son dakikaya kadar saklamayarak ifade eylemiştir. Şu halde üzeyirin bu işle alâka ve malûmatı daha çok öneeden husul bulmuş demek oluyor. Şİmdi, işin ikinci safhasına geçelim : linindi ve arkadaşlarının, üzeyirin yanı na gelmiş olduklarını yukarıda uzun uzadıya izah etmiştik, burada bir an için yine Yahyanm söylemiş olduklarına rU-cu edelim. Yahya diyordu ki: Bu işin başında Ali Sııib vardır. Yahyanm bilâhare rücuunda bu İsmi, aklına gelen ilk büyük adam ismi olarak atmasının ne kadar gayritabiî bulunduğunu yukarıda izah etmiştik. Onun içindir ki tekrar bu noktaya rüeu etmek istemiyoruz. Yahyanm saymış olduğu bütün tafsilâtı, yukarıda söylemiş OİduftumtU şekilde ka- üzeyiriıı Ali Şaibe gidip gitmediği meselesine İntikal edelim : üzeyir. zabıtadaki itirafında. Sulh hâkimine vermiş olduğu ifadede ve kendi hatü destile yazmış olduğu yazısında bu ciheti hiç bir şekke meydan vermemek suret ile izah etmektedir. Yahya ile üzeyir ayrı ayn yerlerde ve ayn ayrı zamanlarda, tamamen yekdiğerini görmeden ifade verimlerdir. Şu halde ayrı zaman ve mekân larda ifadesi alınanlardan birisi, yani Yahya bu İşin başında A1İ Saib vardır diyor, üzeyir. Ali Şaibe, kendilerini götürmek üzere Hamdi ve arkadaşlarının L'eldıklerini be vatı ediyor. Arİfse ta Am-mauda iken Reşidin kendisine, size adamlar göndereceğiz bunlan kardeşin Aziz. Alı Şaibe götürecektir, diyor. Bu sözleri kabul etmediğimiz takdirde, bu üç kişinin ilâhî bir kuvvet tahtı tesirinde olarak derunî bir ilhamla konuştuklarını kn bul etmiş olmaklığımm lâznngelmekte-dir. Bir an için zabıtanın, Yahyadan, Ali Saib ismini işittiği zaman, bu ismin bunlara da cebren kabul ettirerek söylenmiş olduğunu farz ve tahmin edelim l zeyirin çiftliği- gidiş, geliş tarzındaki izahatma ne mana vermiş olalım t üzeyir yalnız Yahya gibi, evef; hn işin başında Ali Saib vardır, demiyor ki; Bütün tafsilâıile çiftliğe nasıl gittiğini, mektubu nasıl vermiş olduğunu İzah ediyor. Bundan başka zabıta eğer bu sözleri, bu masalları cebren kabul ettirmiş olsaydı, hâdisenin rükünlerinden olan Çerkeş tdrisle nahiye müdürü Şemsettine söylenmemesi için ne sebep mevcuttu. Aşağıda görüleceği üzere bu adamlar son dakikaya kadar inkâr etmişler re inknrlan olduğu gibi zapta geçmiştir Masal uydurmak istidadında farzettiğİmiz zabıtanın hu adamlar İçin de bir takım hikâye uydurarak imza ettirmemesi için bir sehep varmrydıT Üzeyirin çiftliğe gitmiş olduğu tarih hangisidir! Yukarıda uzun uzadıya suikast-eilerin »elmiş olduğu tarihi tahlil ve tesbit etmiş bu tarihîn ağustos bidayeti olduğunu kabul etmek zarureti meveud olduğunu söylemiştik Üzeyir ifadesinde suikastçi- vuştan mektubu aldığını ve daha ertesi günü olarak tesbit .istir S,ı hal-17 18 ağus-arnk telâkki olduk. Şu küçük notu da nazarı dikkate aldıktan sonradır ki, mühavin ?ili görülen noktalar üzerinde çalışabiliriz. üzeyir Alî Saİbe götürdüğü mektubu kimden ve nasıl almıştrr. Bu ciheti Şaban hakkındaki deliller faslına bırakmakla beraber şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, Şabanm mektubu Azize verdiği hakkında da bizce kanaat mevcuttur. Üzeyirle Ali Saibin çiftliği arasmdaki mesafenin 18 saat yaya yürüyüş olduğu münakaşa edilmeyen hakikatlerdendir. Üzeyir bu kadar mesafeyi bir gecede ka-tedebilir mi? Üzeyir kendisinin atla gitmiş olduğunu söylemesine nazaran atın kuvvetine göre 18 saatlik yaya yürüyüşü 11 ve 12 saatte katedileceği şüpheden a-a-*- Kir '-afiyettir. Esasen Üzeyir de itirafında bu ntesafeyi gece kotetmış ol duğunu ve gün doğarken çiftliğe vâsıl ol duğıınu hatta kimseye görünmemek İçin Ali Saibi bir çukurun içinde beklediğini Ali Saibin kozalıklara doğru geldiğini görür görmez yanına yaklaşarak mektubu verdiğini beyan etmektedir. Küçük bir noktaya" daha temas etmek istiyoruz. Yahyanm sarih olan ifadesine nazaran bu teşkilâ-- liderlerinden birisi de İdristir üzeyir. ifademle hiç tnnımadığını söylemiştir Aynî teşkilâta mensup olan Oseyirin. hu teşkilât liderlerinden birisi olan Tdrisi tnnrmnmasT İmkânı var mıdır? Buna hem evet, hem bayır diye cevab vereceğiz. Üzeyirin itirnfotta hn hâdiseyi bize ikrar elliğini iddia etmediğimiz içindir ki, Üzeyirin. tdrisi hakikaten tanımadığını da iddia edecek değiliz. Üzeyir rabıtada esasa dair vermiş olduğu İfadeden, istintak dairesinde tamamen caymış ve inkâr vadisine sapmıştrr. Binaenaleyh, tdrisî tanıyıp tanımadığı hunusundo da doğru söyleyip söylemediğini, kat! olarak tesbite îm-k.ln yoktur. Hâdisat bütün bu işlerin birleşik bir surette yapıldığını gösteriyor. Onun İçindir ki Üzeyirin. tdrisî tanımamış olması, tdrisîn. üzeyir hakkmda malûmatı bulunmaması gibi keyfiyetler hâdiselerin veeiblerini değiştirecek değildir kanaatin- üzeyir hakkında daho fazla ısrar etmeden diğer maznunlarla meşgul olmaya haşlayacağız. Yalnız Üzeyir hakkmda kanaatimizi tevlid eden bir iki nokta özerinde daha dunnaklığımız icab etmektedir. Yine bir an için üzeyirin tazyik altında ifade venniş olduğunu ve uydurarak bu masalı ortaya attığını kabul edelim. Zabıtadaki 41 nci sayrfastnda meveud ifadesine ne diyeceğiz? üzeyir, yalnız masal uydurmakla kalmıyor, başka hususlarda da malûmat sahibidir. Bilfarz raev-zubabs ettiğimiz 41 uei sayıfadaki ifadesi çok şayanı dikkattir. Üzeyir, Etcrn ve arkadaşlarının Amnıanda toplanarak Türkiye Hükümetine karşı fenalık yapmak teşebbüsünde olduklarını biliyor. Hatta Sultan H.....din oğln Selimin de Ammana gelerek Arablan uyandırmak ve başka Hükümetlerden yardım tonun etmek suretile Hükümetimize fenalık yapılmak istendiği, bundan iki sene evvel ingiliz paaaportüe Ammandan gelen Muhacir ismindeki Çerkesten işittiğini söylüyor. İşin daha garibi, Arifi de alarak Ammana götüren bu Muhacir ismindeki adamdır. Bunları da polis mi dikte etmiştir? Yine bir noktaya işaret edelim : Üzeyir, Ali Saible olan mülakatını anlatır-keu Ali Şaibe, kendisinin böyle işlere niye giriştiğini sorduğu ve Ali Saibin de, bu söze karşı cevab olarak (Mebus oldukta bir şey mi olduk, bizi dama taşı gibi oynatıyorlar) dediğini ifade etmektedir. Üzeyir, Ali Saibi, nafiz, aözü geçer, kuvvetli bir mebus olarak tanımaktadır. Bütün sözlerini uydurduğunu farzetsek, Ali Saibin, dama taşı gibi oynanması hakkmdaki malûmatı nereden çıkorryört Demek ki, bu gön bütün bn aözlerin uy. durulmasına aklen, manttkan İmkân yoktur. Alî Saibin Üzeyire böyle bir söz söylediğini kabul ettikten sonra da diğer ifadelerini kabul etmememiz için bir se-beb mevend değildir. Dahası var : Üzeyir, Ah" Şaibe götürmüş olduğu mektubun men' ve muhteviyatı hakkmda da malûmat aahibidir. Bu işte nazan dikkati calib diğer bir nokta da, Üzeyirin anlatmış olduğu mek-tub mealde Yahyanm sözleri arasmdaki irtibattır. Yahya, hareket ederken Çerkeş Efemin kendilerine, azimkar olunuz demiş olduğunu söylemişti. Üzeyirin, Ali Şaibe verildiği mektubda syni mealde bir cümle meveud. bunu nasıl telif etmeli? Bir nokta daha: Üzeyir eerkezdir. Açık gözdür. Jandarma başçavuşluğuna kadar ırtlka etmiş ve ayni zamanda mücadelede Milis yüzbaşılığı yapmıştır. Çerkeş Eto.mi ancak ve ancak Adanada çıkan Türk sözü ismindeki gazeteden tanımaktadır. Buna da mı inanacağız? Şidmi bir parçacık da Üzeyirin Yahva-yı niçin yakalatmış olması meselesine intikal edelim, tik bakışta mademki Üzeyir Yahya ile beraberdir. Onu yakalatmış olmakla bütün komployu ele vermi.ş olmazını diye bir fikir akla gelebilir. Fakat hâdise hiç de öyle değildir. Suikastçılar geldikten ve Üzeyirle konuştuktan aonra köyde bir şayia dolaşmaya başladığım yıkanda isbat etmiş ve hunim en büyük delili olarnk da ağustosun 20 sinde üzeyirin or'da hiç bir sebeb ve bahane yokken Andirin M. U. sine istida verdiğini ileri sürmüştür. Demek ki. üzeyir aleyhindeki dedikodudan ürkmüş bir vaziyette bulunmaktadır Kaldıki Yahya da iki gün aonra gelecek, gelmemiş. 25 gün tealıhıırla mülakat BMVkÜne geli üzeyirin bu vasiyet yakalatması en tabii b lâkki edilmelidir. Yalıı da aldannmtır. O. Y |tâj llmatîiıaleyh ırşıamdu Yahyuyı hareket olarak te-üzeyîr bir noktalanın nihayot ka- çakçı olarak tevkif edileceğini ve kaçakçılığı hakkında hiç bıı delil görülmeyince serbest bırakılacağını (ahmin etmiş ve bütün pilânrnı buna '-tlinad ettirmiştir Vi eğer Yahya hakikaten itirafa geçmiyerek inkârmda rsrar etmU r|,aydı Üzeyirin böyle düşünmekte haklı olduğunu da isbat et miş olacaktı. Binaenaleyh Üseyirin Yahyayı yakalar mış -»Im - biz mühim ve enli delillerin en birisi olarak addetmı-k meehu-riyetinde kalıyoruz üzeyir istintak tahkhVltl esnasında kendisinin köyden çıkmadığını söylemiş ve aneak Yahyanm yakalanmasından bir hnfta on gün sonra ZüK'k.ır zadenin düğününe gitmek için on gün '»tadar köyden ayn'dı-ğını ifade etmiştir. Şu halde ('zeyir madem H köyünden hiç bîr surette çıkma mıştnr. Çiftliğe nasıl silmiştir meselem de sorulabilir, üzeyirin çiftliğe nasıl gittiği hakkmda kendisinin Mrfll ikrar ve itirafın dan başka bir delile malik değiliz. Bunu ancak üzeyir kendisi delillerini göster mek suretile ikrar etmiş ve on sekiş saat mesafeyi bir gecede katettim diyerek ta rih olarak ta suikast çilerin geldiği günden iki gün sonra olduğunu ileri sürmüştür. Şu halde çiftliğe gitmiş olması yukarıda da söylediğimiz ağustosun 2 veya 4 üne tesadüf etmektedir. Bunn burada aöyle. mekten maksadımız, üzeyirin Zülfikarzade nin düğününde bnlnnup bulunmamasının hâdise ile hiç te alâkası olmadığını tesbi' içindir. Zira Yahya yakalandıktan on gün sonra Üzeyirin Ali Saible mülâ'.ıtı hak kında hiç bir İhbar ve iddin mevend de ğildir. Binaenaleyh; 1 • Suiknstçiler temmuz nihayetinde ve ağustos bidayetinde Üzeyrin yanma eel-mişlerdir. 2 • Üzeyir itirafutnu tamamen elle tutulmuş tarihlere iatinad ettirmektedir. 3 - Üzeyrin Andirin müddeiumumiliğine verdiği istida çok calibi dikkat olduğu gibi Yahyayı yakalatmış olması da kendisini bu işin faili gösteren delillerdendir. 4 - Yahyanm ve Arifin ifadelerde üzey riu ifadeleri arsamda tam bir mutabakat vardır. 5 - Yahyaya aid fasılda da zikrettiğimiz gibi Yahyanm 6 aylık kış müddetini üzeyirin yanmda geçi' boş bir şey değildir. Netekim, üzeyirin muhacir ismindeVi bir adamdan bahsetmiş olması M; ¦ bu isle daha çok evvelden ilgili 1duğnrm göstermektedir. 6 - üzeyirin. Ali Saibin çiftliğine (rittığı bir hakikattir. 7 - üzeyir mahkemedeki if m leşindi..... on beş gün züiûm gördüğünü söylediği de bu ifadesi de hakikate raoRayird r Çünkü 2 teşrini ewe! gece«; yelen P • rin 4 teşrinievvelde ;ıirafı tesbit e'dil-mîştir. ttİraf eden bir adaram zulüm görmesi mantık haricinde bir iddiadır Bütün bunlar Üzeyirin hâdisedeki alâka smı elle tutulacak kndar tesbit etmektedir. Üzeyir hakkındaki mütaleamro da şu suretle tesbit ettikten sonra Arife geçiyoruz. Arif, gerek sabrın tahkikatı, gerek sulh hâkimi huzuru ve gerekse ilk tahkikatın sonuna kadar itirafında devam eden yegâne maznundur. Arif yalnız ve yalnız îlı'ilâttan memnuiyer karan refedildikten ve diğer maznunlarla temasa çeldikten sonra mahkeme huzunınn gelmiş, orada inkâra başlamıştır, thtil.î n memnuiyet karan refedildikten soıırn diğer mazının lorla temasa gelen Arif o kadar eüzel inlim edilmiştir ki, Yüksek heyetiniz hoşurunda şifre kelimesini hir işkence aleti olarak anladığını söyleyecek kadar ileriye gitmiştir. Beş aene Amnıanda gaz kumpanyasında şoförlük eden Arifin şifre kelimesini ani: i. fi ı imkân yoktur. Nitekim, bunu Yüksek huzurunuzda da is-pat etmiş, şifre kelimesini İşkence aleti olarak sandığım söyledikten biraz sonra Yüksek riyasetin vaki (Şahsı malûm mudur») sualine karşı; hayır, serserinin biridir, cevabını vermiştir. Şifre kelimesini işkence âleti sanan Arif, şahsı malûm tabirine, ser-seridir, cevabını vermekle hapishanede ne suretle talim edildiğini vazıh ve sarih ifadeler ile anlaşılmıştır. Arifin gerek zabıta, gerek sulh hâkimi ve gerekse istintak dairesindeki ifadesi tamamen itirafa mütedair olduğu içindir ki, bu itirofm bir hulâsa ve zübdesi olan istintak dairesindeki ifadesini göz Ününde tutmak ve Arif hakkındaki tahlillerimize bu suretle devam etmek iatiyoruz. Rvvelfl, Arif kimdir: iddianamenin haçında Üzeyirin kardeşi olduğunu söyledi-Hmlşj bu .idamdan bahsederken trr.?isî- ULUS 8 ŞUBAT CtMAK'I KSt_ Son haberler üçüncü Hay tamudadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5220 ADIMIZ, AND1MIZDIR Heryerde 5 kı uş İtalyan-haheş harbi ROYTERİN BİLDİRDİĞİNE GÖRE: Şimalde iki tarafın kazandığı muvaffakiyetler boş ve neticesiz muvaffakiyetlerdi r riyor: Şimal cephesindeki ha beş ve italyan hatlarının vaziyeti son günler içinde değişmemiş gibidir. Eğer bir taraf ve yahud öbür taraf muvaffakiyet kazanmışsa bj muvaffakiyetler boş ve neticesi? muvaffakiyetler olmuştur. Şimdiki halde bu cephedeki hâdiseler her zaman görülen ufak Çarpışmalara inhisar etmekte •-¦ ayrıca italyan tayyareleri bombardımanlarına devam eylemektedir. Haşbetkr YÜZDE 61,8 F. R. AT AY Bütün şark âleminde bir rekor rakamı haber veriyoruz: Ankarada okuma yazma nisbeti erkeklerde yüzde 61.8 i bulmuştur. 927 nüfus sayımında Ankara merkez kazasında okuma yamza nisbeti erkeklerde yüzde 43, kadınlarda yüzde 28 dİ. Sekiz senede bu nis-bet erkeklerde yüzde 61 '8 e, kadın . larda ise yüzde 43,1 e varmıştır. Erkeklerde artış farkı yüzde 18,8, kadınlarda yüzde 15,1 dir. 933 e göre memlekette kitab, dergi, gazete neşriyatı en aşağı yüzde 25 çoğalmıştır. Yalnız Ulus basıme-vinden, ayda 20 ye yakın dergi çıkıyor. Magazinlerimizden birinin, 24 sayfa basıldığı vakit satışının 14.000, ve 36 sayfa olarak 24.000 i bulmakta olduğunu soruyoruz: İmdi, şu meşhur Servetifünun en parlak devrinde ve osmanlı imparatorluğu içinde bu rakamın 24 de biri kadar sü -rülür sürülmezdi. İsimlerini bildiğimiz bilmediğimiz gençler tarafından neşrolunan dergileri gözden geçirdiğimizde, yazı ve f i k i r ' in bizim o yaşta olduğumuz zamana göre mühim bir seviye farkı göstermesinden memnun oluyoruz. Büyükharb boşluğu ve durgunluğu devrinin geçmiş olduğuna hükmetmek lâzım geliyor. Bu rakamları yazarken, masamızın üstünde devlet basımevinin bu sene neşrettiği on bir cild eser duruyor Bunlar ağır ve esasi, ilim ve tm kıtablarının tercümeleridir. Bir (Sonu 5. inci sayfada) Habeş atlıları cepheye gidiyor. Cenup cephesinde: Cenup cephelinde general Oıazi-ani, Negelli bölgesinde h.ıtla-.'inı kuvvetlendirmektedir. Bu bölgenin sa. ğında ileri hareketi bildirilen italyan kolu da hareketlerine devam etmektedir. Bir resmi habeş tebliğine göre, i-talyanlar evelisi gün Bali eyaleti merkezi olan Magalo'y' bombardımar etmişlerdir. Bir kişi Ölmüş ve 10 ev '(Sonu 6, mcı sayfada) İtalyan millî müdafaa komitesi toplandı Roma, 7 (A. A.) — Milli müdafaa yüksek komitesi, dün saat 16'dan 18'e kadar Venedik sarayında bir toplantı yapmıştır. Toplantıya B. Musolini reislik etmiştir. Komite, Önümüzdeki pazartesi günü tekrar toplanacaktır. Milli Müdafaa komitesine reistik eden B. Musolini IZAK ŞARKTA \ \/h l-1 GERGİM Japon askeri dış Mongolistan sınırına ilerliyor Dairen, 7 (A.A.) — Royter ajansından: Japon ve Mançun orduları, dıs Moğolistan sıni'ina doğru ilerlemeğe karar vermişlerdir. Yarı resmi bir beyannamede deniliyor ki: "Dış Mongolistan ile Sovyetler, Mongolistan - Mançun sınırı boyunca harba hazırlanmaktadırlar. Bu sınır Doyunca gitgide S'İd aşan çarpışmalar olmaktadır.,, (Sonu 3. üncü sayfada) Almanyanın sömürgeleri hakkında bir konuşma Londra, 7 (A. A.) — Berlin-den bildirildiğine göre B. Hitler i-le B. Ribenlrop, Ingilterenin eski hava işleri bakanı Lord Londonderri nin kendilerini yarı resmi olarak ziyareti esnasında alman sömürgeleri meselesini ileri sürmüşlerdir. t , , , . ruşrüeu bildirilen Lord Londonder- D .. , . Lord Londonderri rı, son günlerde Berlin'e gelmişti. Ve dün oradan o-limpiyad oyunlarının açılış merasiminde hazır bulunmak üzere Garmi-• c gitmek niyetinde idi. Salahiyetli mahfiller, B. Ribben-tıopun Almanyanın isteklerine esas olarak "huku eşitliği,, ni ileri sürmüş olduğunu istihbar etmişlerdir. Mumaileyh, Almanyaya eski sömürgelerinin iadesi hususunun onun şan ve şerefi icablarından olduğunu (Sonu 5. inci sayfada) Fıkra B. Mitlerle sömürgeler îjıni eÖ- H.T.R. Araa, r'arîs Büyük Elçimizi* 'rtikte Fransa Dıs bakanlığı önünde Dış Iak;ınımızın yeni görüşmeleri Paris. 7 (A.A. — Yugoslavya naibi Prens Pol, dün B. Tevfik Rüştü Ara» ile B. Titüleskoyu kabul etmiştir. Uç devlet adamı, yapılması düşünülen Tuna pakt hakknda görüşmüşlerdir. H. Saro "un ziyafeti Paris. 7 (A.A.) — B. Saro, Türkiye Dış Bakanı B. Tevfik Rüştü Aras şerefine bir öğle ziyafeti ver -mistir. Ziyafette bilhassa Türkiye Büyük Elçisi, BB. Flanden, General Moren, Pietri ve Mandel hazır bu -lunmuşlardır. KOMKıN - SOVYET anl4şması HAKKINDA: Küçük antant mah fillerin in fikri Londra, 7 (A.A.) — Havas ajansı muhabirinden: Küçük antant mahfilleri, sovyet - ro-men andlaşmasının ana hatları bakımından fransız - sovyet - Çekoslovak misak-larına benziyeceğini sanmaktadırlar. Bu andlaşmada, Macaristan ile Romanya ve yahut Almanya ile Çekoslovakya arasında bir muharebe çıkmadı takdirinde Sovyet Rusya'nın otomatik (Sonu 3. üncü sayfada) Keyserling ve gençlik Büyük tarih dönemeçlerinde olduğu gibi, Avrupa, derin bir fi kir ve ruh dursuzluğu içindedir: 7empt muharriri, bugün yaşamakta olanları, 1788 insanlarına ben zetmektedir. O zaman da herkes, nasıl ve ne olacağını bilmeksizin, hissediyordu ki herşey değişecektir. Muharrir, şu sözü bağıda yazıp bir şişeye tıkayarak, belki gelecek nesillerin eline geçer diye, zaman denizinin içine atıyor: ''Hiç bir şey görmüyoruz!" Fakat bu hal, bizde düşünmek cesaretini bırmamalıdır. Her tarafta vahiğ getiren peygamberler var. Filozof Keyserling bugünkü ihtilâlle, yüksek bir geleceğe doğru gitmekte olduğumuzu haber vermektedir. Çünkü gençliklerin büyük kısmı ihtilâl taraftndadır. Babalarla oğulların biribirleri ile anlaşamaz oldukları doğrudur. Fakat bu anlaşmazlık 1914 e kadar, bugün olduğu gibi değildi: o zaman babalarla oğullar arasında müşterek inan ve fikir dayançlan vardı: Bunlar durluklu ve sağlam kıymetlerdi. Bu kıymetler harbla sarsılarak, anlaşma zemini ortadan kaybolmuştur. Gençler artık g e r i' de hiç bir şeye bağlı değildirler. Ananeler gençlik tarafından İnanılmadtğt ve kabul edilmediği için, zayıflamıştır. Keyserlinğ'e göre bugün gençliği bir araya getiren ö z g ü -f iki r' yoktur ve kim onları tatmin edecek fikir esasları bulabi-lirse, gençlikler onların olacaktır. Heryerde gençlikleri organize etmek, yeni itikadlar bularak, ken dilerine, cemiyeti bu itikadlar ü-zerine kurmak vazifesinin şeref ve mesuliyetini benimsetmek, ve bu tasfiye ve durluk dalgasını, yavaş yavaş, fakat geniş saflarla, bütün milli müesseselere doğru yürütmek ihtiyacı bundan geliyor. Yapıcı fikirlerin çekip toplayamadığı gençlikleri, yıkıcı fikirler sürüyüp götürmektedir. "Ulus,.un Dil Yazılan GÜNEŞ DİL Teorisine göre Toponimik analizler II Tur-ova=Troie Ve «Tur» lu Has İsimler n. Siirnercede Uar'ltı Kelimeler En eski Türk lehçelerinden Sü-mercede de dur'lu kelimelere rast geliyoruz. Meselâ: Dur ağıl. ahır, methal F. D. glossor s. 149. Dur - du -ru (dur kökünün redoublement) ı yüksek - duru devam, ebediyet. Tarhan = Dinî reis. Büyük Türk lügati "Çağ" Tarku - Berat, ferman. Büyük Türk lügati. Türküm = Yığın. Büyük Türk lügati "Kaz". Tur, Turan Az., Kaz., Çağ. Tur yahut turh bin Feridun'un hissesine düşen kıt'a. Dor Nesil Büyük Türk lûga- ti [i]. Dora Şehika. Büyük Türk lügati. Doruk - Anadolu lehçesinde dağ tepesi [2]. Doru Zirve. Anadolu lehçesi. Doruk Fİkir, şahika. Anadolu lehçesi. Tir Az. Fransızcadan; Çatı- [/] Naim Onat'a göre zürriyat. türemek. [2] Naim Onat Konyada böyle bir soyadı bildiğini söyledi. Yeni tefrikamız Topyekûn Harb GEN ER W II IH NDORF Dünya horhında, olman » dulun Genel Kurmay Başkam olun General l.tnlenflorfftın bütün dünya hümayunu ilgilendiren İm yeni esri ini. hiı kaç güne katlar bitecek olun "Çemherleyn'in hatıraları., itilan sonra neşre başlı yacağız. ı asan II- Ite-şit Tankut yı tutan direk. Büyük Türk lügati. Tirek — Çağ. Direk. Tirme = Kaz. Keçe, çadır. Tirim — Çağ. Başak. Tor; tur. dor, dur, târ, tir gibi dağ, tepe, kayalık yükseklik şişmanlık, gürlük, tümseklik, mabut, hâkim hükümdar, kuvvet, irade gibi hepsi de yükseklik, büyüklük, sahiplik gibi maddi ve apstre manalar veren bütün bu kelime ve isimleri okuduktan sonra Tro-valıların kimler olduğunu, bu kelime ve isimlerin delaletiyle de a-ramak, bulmak nerelere yayılmış ve nerelerde iz bırakmış olduklarını tesbit etmek kabil olacaktır. Araştırmayı kolaylaştırcağı için bu kelimeleri altalta yazarak analizlerini yapalım. Tor — oğ H ot -+- or. Tur = uğ -|- ut + ur-Dor = oğ + od -t or. Dur = uğ ud -f ur. Tar = ağ + at + ar. Tir — iğ + .it + ir Altı şekilde de etimoloji bir olduğu gibi mana da birdir. Vokal farkının kelime kıymeti üzerinde esaslı bir rol oynamadığı ve (d, t) nin aynı kategoriden olduğunu biliyoruz. Artık bu kelimelerin ana vatanda ve ana vatan dışında nerelerde bulunduğunu aramak ve onların yardımı ile çizeceğimiz akın yollarından bu adlarda hangi kavimlerin nerelere göçtüğünü tesbit etmek sırası geldi. Şarktan başhyarak: Torbivat Çoruh Pazar Toraman Erzurum Hınıs Tortan Erzurum Pasinler Turtum ) Tortum ) Erzurum Tortum Kale ) Tortan Erzincan Kemah Torama Elaziz Hozat Torumlar Malatya Hekimhan Torik Muş Sasun Tornuk Sivas Hafik (Sayfayı çeviriniz) SAYFA 2 ULUb 8 SUMA fi ı»jo tuuırtiMLjl Düşünüşler Okul ihtiyacımızın artışı karşısında İÇ HABERLER Kültür Bakanlığımızın orla okullarımızın sayısını, memleketin hakîkî ihtiyacı seviyesine çıkarmak için tetkiklerde bulunduğunu biliyoruz. Partinin geçen yıl toplanan Büyük Kurultayında, hükümet orta okul istiyen pek çok dileklerle karşılaşmıştı. Mebuslar, seçim çevreleri tarafından, daima bu neviden dileklerle »[kıstırıldıkları için Kamutay muhitinde de buna yönelen bir cereyan bulunması pek tabiîdir. Memlekette orta okullar sayısı -nı hızlı hamlelerle yükseltmek arzusunun karşılaştığı iki güçlükten biri kredi, diğeri dc kadro meselesi olduğu malûmdur. Yeni açılacak okulların kadrolarını dolduracak nisbette yetişmiş ve aynı zamanda boşta eleman mevcud olmadığı için. bu engelin birinciden daha ehemiyetli oldu -ğu ortadadır. Gerçekten, bugünkü öğretmen kadrolarımız içinde de, artık işe yaramaz ve bugünkü ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiş birçok unsurlar mevcud olduğunu biliyoruz. Bunların bile. kısa bîr zaman içinde tazelenmesi ve busuıetle bugünkü kadronun daha ven.r.li hale konn.asına vaziyet müsait değilken, yeni açılacak okullara nereden öğretmen bu -lunacağı hakikaten düşündürücü bir sorudur. Bununla beraber, duyduğumuz ihtiyacın büyüklüğü, bizi, isteğimi -zin seviyesinde oln.asa bile. biran Önce. memlekete, beklediği orta okulları vermeye sevketmektedir. Fakat bunu yaparken bir endişenin kafamızda yer etmesinin önüne ge-çemeyiz. Orta okullar gençleri liseler nin ve liseler de üniversite için yetiştireceklerine gön», yarın, üniver -site koridorlarının, kötü şartlar içinde yetiştikleri için değerleri şüpheli fakat ellerinde şüphe götürmez bir hak şeklinde diplomaları bulunan genç yığınlariyle dolduğuna şahid olmıyacak mıyız? Ve üniversitele -rin de imtihanlarda, bir geçenler yüzdesi gözetmek mecburiyetinde kalacağı düşünülürse, resmen salâhı -yet sahibi olarak iş başına gelecek bir çok unsurların işinin ehli olma -ması tehlikesi baş gösterecektir. Bu itibarla orta okullar sayısının çoğaltılması, bugün esasen vücudu duyulu», bir derdi arttırmaya hizmet etmi-yecek midir Eğer bugünkü okul iyerarşisİ sistemimizi esas olarak kabul eder -sek bu türlü bir muhakemenin çok doğru tarafları olduğunu kabule mecburuz. Ancak, yeni ihtiyaçları -mızı karşılama yoluna giderken, doğuracağı mahzurları önliyecek tedbirleri almaktan bizi hiç bir şey me-n edemez. Bu tedbirlerin başlıcası. bence, üniversiteye giriş şartlarını değiştirmektir. Eğer üniversitenin her fa -kültesini, elinde her lise bakaloryası olan gence açık bırakmak usulünü terkederek, ancak hususî ve meslekî sıkı bir imtihanla girilir hale koymak mümkün olursa, yeni yetişecek olan daha fazla mikdarda lise mezunları arasında bir tasfiye yapmak imkânı hasıl olacaktır. Bu usul, aynı zamanda takib edeceği branşta hakikaten eh liyet sahibi bir gencin, herhangi di -ger branşta pek kuvvetli olmamak yüzünden, bakalorya peşinde bazan birkaç yılını kaybetmek mahzurunu da önliyecektir. Orta mektebler için de aynı usul kabul edilebilir. Ancak, burada daha geniş ve elâstikî bir sistem takib edilerek, liseye giriş sırasında değil, orta mektebten çıkış sırasında talebe -nin göstereceği olgunluk derecesine göre liseye girmek hakkını veren veya vermiyen iki ayrı diploma usulü konulabilir. Bu şekil, bence, orta okulları li -seye girmek hakkını verir veya ver -mez diye iki neve ayırarak, bunlar -dan ikincilerinin içinde yetişecek değerli elemanların tahsilini ilerletmek imkânları önüne sed çekmekten daha doğrudur. Bu suretle, Öğretmen kadroları -nın seviyesini yükseltecek yeni ve kuvvetli elemanların yetişmesini beklerken, memleketi, bütün mahzur -larını ortadan kaldırarak, yeni okul -larla tehlikesizce cihazlamak müm -kün olacaktır. Her halde, okuma ihtiyacının memlekette şuurlaştığı ve her yan -dan okul dilekleri yağdığı bir sırada elde mevcud imkânlarla nasıl ve ne şekilde bu ihtiyaca karşılık verilebi -leceği üzerinde uzun boylu düşünmeliyiz. YAŞAR NABİ Tornik Toruma! i Torzik Toro Torunlu Sivas Urfa Urfa Urfa M araş Kangal Siverek Siverek Siverek Ayındırış Torunkesentaş Gazi Ay m tap Nizip Bu köylerin Kafkaslardan A -manos silsilesini sürerek Iskende-ron körfezine doğru sıralandığını ve hepsinin de dağ eteklerinde kurulmuş olduğunu görüyoruz. Hepsinde de ana kelime olan tor bugün daha dip diridir. İçlerinde toro gibi doğrudan doğruya Turovayı andıranlar ve torilerİn vatanı Kırım yarım adasının adı olan Torik ismini tam morfoloji ile muhafaza edenleri de vardır. Gene aynı ismin tir ana kelime-sinjen yapılmış şekillerini de yani y-A üzerinde bulabiliyoruz: Tirkşin Van Gevaş Tiraht Erzurum İspir Tirgis Gümüşane Kelkit Tirakavank Muş Tircank Muş Bulanık Ti.'bîzik Malatya Tirha Elaziz Palo Tir-bİsbi Diyarbekir Çermik Tirk „ Siverek Tiri Siirt Pervari Dikkate değen cihet tir'li kelimelerin daha artık dağlık yerlerde, deniz ve büyük su kıyılarında olmasıdır. Ovalarda bulunanlar da aşağı yukarı o hususiyeti jjhaız olanlardır. Bozkırlarda tİr, tor /eya dor'lu isimlerin hiç bulunmaması veya pek az bulunması bu iddianın güçlü bir delilidir. Bu aşağıdaki isimler onlardandır: Tirlye Bursa Mudanya Toraman Denizli Toraman Yozgat Boğazlıyan D"*ak İçel Tarsus Dorak Bursa M. Kemalpaşa Göze batan ikinci bir cihet de tor'lu adların denize yaklaştıkça Dor, ve Tir biçimi almalardır. Evvelce de söylediğim gibi bu; tor'lu isimlerden birinin Amanus alt versanından Kilikyaya birinin de üst versanından Eğeye doğru yayıldığını görüyoruz. Toros dağlarının adı da onlardandır. Kars taraflarında Torun oğulları yaşar. Fakat cenupta Mardin 1 lbay Iı çının Midya kazasında yaşıyan Torlar çok enteıesandır. Şimdi ortodoks mutezilesi Hıristiyan olan ve aynı zamanda a-rapça da konuşan Midyatlılar asıl adlarının Toıaı olduğunu bilirler onu iftiharla kullanırlar. Kendileriyle görüştüğüm zaman iki d.! konuştuklarını söylemişlerdi: A-rabî ve Turan'. Ben bu dili tetkike fırsat bulamadım. Fakat tetkik değeri olduğuna inanıyorum. Kelimenin etimolojik analizi şudur: (1) (2) (3) (4) (5) Tor ani — ağ + at + or + an +iğ 1, 2, 3) Agator = tor un manasını biliyoruz. Yükseklik ve büyüklüğün bîr sahipte tekarrürü demektir: 4) An eki anlamı egonun muhitine ve yakın bitişiğine götürür. 5) lg = eki de manayı tamamlar ve isimlendirir. Şu halde kelimenin tamamı şu demektir: Tekarrür etmiş bir büyüklüğü, parlaklığı kendinde tamam ve mu kemmel olarak gösteren tecelli ettiren kimse. Ve benim tanıdığım Torlar bu vasıfları gerçekten haiz olan ve gösterebilen insanlardır. Dicle havzasının çöle doğru en son ka- ISTANBUL TELEFONLARI İstanbul üniversitesinin Yaptıracağı hastane pavyonları İstanbul, 7 — İstanbul üniversitesi borç alacağı 2,5 milyon liranın e-hemiyetli bir kısmı ile Cerrahpaşa hastanesine 400, Gureba hastanesine 300 yataklık birer pavyon yaptıracaktır. Üniversitenin bu pavyonların yapılmasına yardım İçin belediyeye yaptığı müracaat müsbet netice vermiştir. Konservatuvar yatı kısmı İstanbul, 7 — İstanbul konservatu-varına bir yatı kısmı ilâve edilecektir. istanbul mezhahaamn yenilim ! iv ı tulclıp İstanbul, 7 — istanbul mezbahası ¦i,n için Avrupa mezbahalarına bir talebe göndereektir. Hamalların taşıyacağı eşya İstanbul. 7 — Sıhat müdürlüğü bir hamalın 100 kilodan fazla eşya taşımasını menetmiştîr, Yanlış bir haber Ölçüler ve uyurlar idaresi yar direktörünün vekâlet emrine alın-dtğı haberi doğru değildir Ölçüler ve ayar idaresi yar direktörü B. Re şadın, ölçü işlerindeki suiistimalinden dolayı, vekâlet emrine a-lındığı hakkında bir istanbul gazetesinde çıkan haberin a^ı ol m, ı ¦'¦•"-• ilgili makam tarafından temin edilmektedir. Bu haberin, B. Reşadın senelik iznini kullanmak üzere işi başına gelmediğinden dolayı meydana çıktığı zannolunmaktadır. Istanbulda birkaç fabrikanın damgasız ölçü çıkardıkları hakkında İstanbul gazetelerinde görülen haberler de mübalegalıdır. Memleketin her yerinde olduğu gibi, Istanbulda da yapılan umumî bir yoklama sıra. sında, bîr İki bozuk ayarlı ölçüye rastlanmıştır. Bununla beraber ekonomi bakanlığı, müfettişleri vasıtasiyle bu işi esaslı surette tetkik ettirmektedir. Gazlardan korunma dersi Kültür bakanlığı, bütün orta o-kul ve liselerde gaz ve gazdan korunma dersleri verilmesini kararlaştırmıştır. Bunun İçin gereken malzeme, önümüzdeki mali yıl büdcesin-den sağlanacaktır. Bu zamana kadar dersler nazarî olacaktır. Bakanlık bu dersi verecek öğretmenler için yaz tatilinde bir kurs açmağı düşünmektedir. y.ılıklarında yaşıyan bu "Dori" çocuklarında (Birakisefal) alpinle-rin bütün teşrihi vasıflarını görürsünüz hıristiyan olmaları ve dağları kendilerini muhitin tesirlerinden korumuş ve tarihi tiplerini e-sirgemiştir. "Toran" ve "Torâni" kelimesine bir de Samın "Hermon" dağı yakınlarında tesadüf ederiz. Klâsik devirlerin "Dor" kasabası ''Hermon" dağının eteğinde idi. "Dor" un harabelerinde yaşıyan "Dor" lılar tıpkı Medyat ve bütün Akdeniz dorileri gibi üzümcüdürler. O havalide '"Tora" suyu ve "Tora" üzümü büyük bir şöhret sahibidir. Yine klâsik devirlerde elâm mıntakasının cenubunda dağlık mıntakadan çıkıp denize dökülen bir nehirin adı "Darak" idi. (Sonu var) B. İlhamı Pamirin tetkikleri Etibank Genel direktörü B. ilhamı Nafiz Pamir, madenler üzerinde let-kîkatta bulun »ak üzere, bugün Er-ganiye harekcı edecektir. Gazozlardan vergi alınacak Bazı mahaller gazozları muamele vergisinden istisna ettirmekte oldukları anlaşılmıştır. Finans bakanlığı bu mevzuda ilgililere bir tamım yaparak muamele vergisinden hariç bırakılmış gazozların vergilerinin der hal tarhedilmesîni ve verginin 1934 malî yılı başlangıcından itibaren a-ranmasını bildirmiştir. Iran halılarınla inhisar Eildinrt bülteninde gördüğümüze göre, dost ve komşu İran hükümeti halı ihracatı üzerinde inhisar tesis etmiştir. İnhisar şirketi pek yakında kurulacaktır. Menemen sütlerinin Istanhula gönderilmesi irin Bandırma hattı üzerinde. Menemenden Istanbula süt 'ıkınma işinin daha çabuk yapılabilmeli için, hususi süt vagonlarının eksprese takılması, devlet demiryolları idarssı ta. rafından, İşletme direktörlüğüne em- B. Ömer Celalin maaşı İstanbul üniversitesi hukuk fakültesi maliye ve istatistik kürsüsü profesörlüğüne tayin edilen B. Ömer Celâlin meslekî İhtisası dolayısiyle maaşı 70 liraya çıkarılmıştır. Gümrük tayinleri Kilis gümrük direktörü o. Faik maaşı ile tetkik direktörlüğü, tetkik m urlarından B. Neşet terfian Kilis gümrük direktörlüğüne, b&kanlık levazım direktörlüğü tahakkuk memurlarından B. Nacî terfian Haydarpaşa gümrük ihtiyat memurluğuna tayin edilmişlerdir. Mısıra sattığımız meyvalar Mısırda, iskender iyede bulunan yunan ticaret odasının tesbit ve tanzim ettiği 1934 yılma aıd bir istatistikte, memleketimizden Mısıra ithal edilen meyvalarm mikdarı da gösterilmektedir. Ehemiyetli ihracat maddelerimiz arasında bulunan bazı m ey yalarımızın, ne mikdarda ihraç edildiğini gösteren rakamları olduğu gibi alıyoruz. Bu mallar üzerinde, bize rakib olan, bir memleketin ticaret odası tarafından gösterilmesi ât i— barile, bu rakamlar oldukça dikkate değer: Elma: 11.100 Mı$ır lirası değerinde 1140 ton, Armut: 600 Mısır lirası değerinde 30 ton, Kaysı ve şeftali: 350 Mut lirası değerinde 15 ton. Hukuk ilmini yayma kurumundan: | | Halkevi konferansları | sırasında Ankara Halkevinde | | hazırladığı konferansların § beşincisini Bugün (8-2-936) saat İS | I de İstanbul hukuk fakültesi § I profesörlerinden B. Ali Fuat § Verecektir. Mevzu "İş kana- f | nunun sosyal ve hukuki ba- | | kimdin strüktüru' dir. I Öğretmenlerin stajı ve maaş vaziyeti Küttür balianlığı mevzuatta yerine getirilmesini ilgililere bildirdi Üniversite ve yüksek ihtisas okulları mezunları orta tedrisat Öğretmeni olmak istedikleri zaman, orta o-kul ve liselere, bir sene için stajyer Öğretmen olarak tayin edilmektedir, ler. Bir yıl sonunda okul direktörleri, stajyerlerin öğretmenliğe olan kabiliyet ve ehliyetlerini öğretmen meclislerinden alacakları kararla, kültür bakanlığına yazmaktadırlar. Stajyerlerin ayrıca türkçe, fen ve felsefeden de muvaffak olmaları lâzımdır. Böylece geçirilen staj müddeti memurin kanunundaki namzedlik devresi sayılmaktadır. Böyle olduğu halde, bazı okul direktörlüklerinin staj müddetlerini dolduranlar hakkında düşüncelerini bildirmediklerini ve öğretmen meclislerinin zabıtnamelerini göndermediklerini gören Kültür bakanlığı, stajyerlerin mağdur olmamaları için, kalımı İcablann yerine getirilmesi için, lâzım gelen tedbirleri almıştır. Bundan başka stajyerlik, memurin kanunundaki namzedlik devresi olduğundan, askere alınan öğretmenler hakkında da n.ımzedter İçin mev-zuubahs hükümlerin tatbik edilmesi lâzım geldiği İlgililere bildirilmiştir. Okul kîtabhanelerini zenginleştirmek için Okullarda bulunan Icütüph&ncleri lengınajPtMr bakanlığı, orta Jf liselere bı- rin istedikleri kitabların tesbit edilerek gönderilmesini bildirmiştir. Milletlerarası kümes hayranları * b kongresi Bu yıl içinde, 24 temmuzdan 2 ağustos tarihine kadar Leipzigde bur milletlerarası kümes hayvanatı, güvercin ve ada tavşanı kongresi toplanacaktır. Kongre tertib heyeti, memleketimizden de delege istemiştir. Boluda yeniden bir teprem oldu - hasar yok Bolu, 7 (A.A.) — Dün sabah olduğu gibi bu sabah gene saat dördü beş geçe kısa aralıkla cenuptan şimale doğru üç yer sarsıntısı oldu. Bunlardan birisi oldukça şiddetli olup halkı uykudan uyandırdı. 10 saniye sürdü hasar yoktur. Kızılaym yardımları Zile, 7 (A.A.) — Geçen yıl bi yük selden evleri tamamen yıkılan yoksullar için kızılay tarafından yeniden yaptırılan altı bina nin inşaatı bitmiş ve evler felâket görenlere teslim edilmiştir. Politika Zorlu bir kahveci ötey gün kahvesinde müşteri «t-fatiyle oturmakta olan ankaralı berber Abdulaha kahveci Hilmi dışarı çıkmasını söylemiş ve çıkmayınca yumrukla başından hafifçe yaralamıştır. Suçlu Hilmi yaka lanmış tır. Acemi bisikletçi İki gün önce Zeki adında biri Bisikletle Müdafaai hukuk caddesinden geçerken Hamide çarpmış ve başından hafifçe yaralanmasına sebeb i'-Tur. Acemi bisikletçi hakkında 1 tahkikata: başlanmıştır. 9 Şii KAT Wm 1'AZ.İIt Son haberler üçüncü sayfamızdadır ONYEDİNCİ YIL. NO: 5221 ADIMIZ, XNOtMl!ElİR Heryerde 5 ktıruı ATATÜRK GİTTİ (umur Reisimiz ttatürk dun simi yir-mide hususi treniyle şehrimizden ayrılmıştır. Aziz Şefi istasyonda Kamutay Reisi, rtuşbakan ve Hakanlar, mebuslar, askerî ve mülki ileri gelenler ıığttrUt-rntşlardtr. Ankara valisi ve belediye reisi Vevzad I an-doğan I tu öndere vilâyet hududunu kullar refakat etmiştir. DÜNKÜ MUHAKEMEDE Komplocular müdafaalarını yaptılar Karar, 15 şubat cumartesi günü bildirilecektir Millî önder Atatürkün aziz şahıslarına yapılmak islenen komplonun muhakemesine dün saat 10 da devam edilmiştir. Bu celse müdafaaların yapılacağının bilinmesi ve muhakemenin sonlara yaklaşması dola-yısıyle dört celsenin en kalabalığı olmuştur. Muhakeme onda baştıyacağı halde saat daha dokuza gelmeden koridorlara varıncaya kadar heryer dolmuştu. Heyeti hâkime ve müddeî umumî yerlerini aldıktan &onra reis maznunların getirtilmelerini emretti ve: "— Geçen celsede iddianameyi dinlemiştik. Bu celsede söz sizindir.,, diyerek B. Hâmid Şevkete söz verdi. B. Ali Saibin müdafaa vekili, sö-ic nereden başlıyacağını tayinde güçlük çektiğini söyliyerek müdafaaları, nin "Allah hiç bir türk çocuğuna türk kanı taşıyan, türk kültürü alan, Huşbetke HALKÇİ 1)1 ALI I F. R. AT AY Parti kurultayının, 1935 mayıs toplantısında, millî bünyeyi kuvvetlendirmek için bir takım esas-olduğunu biliyoruz. 'ültü*m**t bu dileklerden en mühimlerini başarmak için elinden geldiği kadar çalıştı. Bakanlıklarımızın teklifleri üzerine, kurultay: 1 — Tuzu ucuzlatmak. 2 — Şeker Hatim indirmek, 3 — Çiftçi borçlarını taksitlen-dirmek, 4 — Yeni toprak yazımına başlatmak, 5 — Bina vergilerini azaltmak, 6 — Hayvan vergisini indirmek, 7 — Tarım kredi ve satış kooperatifleri kurmak, Gibi halk için ehemiyeti söz gÖtürmiyen birçoklarına karar vermiştir. Başlıca ihtiyaçlarımızı ucu ucuna karşılıyan büdcemizin kaynakları üstünde oynamak ne kadar nazik olduğunu bildiğimizden, bunların büyük bir kısmı hükümetçe, derin ve uzun, tartılıp düşünülecek işlerdendi. Hayvan vergisinden 5 milyon lira ile tuz ve şeker fiatları gibi, diğer indirimlerden 7 milyon lira kaybediyorduk. Halk lehine bu fedakârlık lar ne kadar zarurî ise, büdce sarsıntısından korunmak da o kadar gerekli idi. Fiatlar indikten sonra yoğaltım artmışsa da, gelir düşmüştür. Meselâ son altı ay içinde 95.492,461 kilo tuz satılmıştır. 934 yılının ilk 6 ayı içinde ise bu mikdar, 76,049,545 ' kilo ıdı. Fakat buna karşı, bu satışlardan, 934 hissesi 4 milyon 800 küsur bin lira iken, 935 hissesi 3 milyon 200 küsur bin liradır. Yoğaltım, 19 milyon 400 küsur bin kilo artmış, gelir 1 milyon 500 bin küsur lira azalmıştır. Memlekette ekonomi ve endüstri faaliyetlerini artırmak, dış ticaret ve maliye politikasını sağlam tutmak, bu fedakârlıkların, 936 büdcesi üstündeki tesirlerini hafifletmiştir: Vergi alım nisbeti yükselmiştir; ihraç çoğalmıştır. uvı izahlar bize cumuriyet eseri-mn ^Mik sevgisi ile hükümet »analının, yanyana, kıyaslanmasına f.rsat vermektedir. Kamutay, devlet ve parti, elbirliği ile milli 'Sonu 2. İnci sayfada) SİYASÎ GÖRÜŞME ve YOLCULUKLAR General Göring Varşovaya, B. Hodza Parise gidiyor. Starhemberg, Romada B. Musolini ile konuşacaktır. Prens Pol'un Paris yo'culuğunun neticeleri Varşova, 8 (A.A.) - B. Gö-ring'in 14 şubatta Lehistana gitmesi ihtimali vardır. Kendisi Bia-lovicza'da bir av gezisine iştirak edecek ve Lehistan hükümetine misafir olacaktır. Dantzİg ayan reisi B. Graisel'de bu av gezisine iştirak edecektir. Paris, 8 (A.A.) — Çekoslovakya başbakanı B. Hodza'nın yarın Paris'e gelmesi beklenilmektedir. B. Hodza ayın on üçünde Praga Starhemberg dönecektir. B. Hodza'nın seyahati, eski Çekoslovak cumur reisi B. Maza-rik şerefine bu ayın onunda Sor-bonda yapılacak tören müstesna olmak üzere tamamen hususi mahiyettedir. Maamafi, dış işleri bakanlığında, şerefine bir ziyafet verilecektir. B. Hodza'nın Pariste bulunuşu son görüşmelerden sonra diplomatik görüşmelere yol a-çacaktır. Prens B. Hodza Fransız gazeteleri ne dayarlar? Paris, 8 (A.A.) — Matin gaze-(Sonu 4. üncü sayfada) Cöring K A Y AKÇILA KİM IZ ALMANYADA I . - .--- hiç bir türk çocuğuna bu derece siyah ve korkunç bir fıatırai hayat kaydetmesin.,, çerçevesi içinde toplandığını, garib bir tesadüfle bu isnadın Ali Saib gibi on yedi senedir, A ta tur-kün bayrağı altında çalışmış ve ona inanmış bir adam üzerinde toplanmış olduğunu söyledi. Vatanla müsavi olan Atatürkün a-(Sonu 6. met sayfada) -paris görüşmeleri VERİMLİ OLMUŞTUR.,, Dıs Bakanımızın Fi- 9 garoya söyledikleri Paris, 8 (A.A.) — Figaro gazetesi, B. Tevfik Rüştü Aras ile yaptığı bir mülakatı neşretmektedir. B. EDENİN KANAATİ Sulh için İngiltere s i I â h 1 a n m a 11 d ı v Ingilterenin kuvvetlenmesini dünya' sulhu için zaruri gören B. Eden Londra, 8 (A.A.) — Deyli lelg raf gazetesi B. Eden'in, sulhun menfaati adına ingiltere'yi bir an evvel tedafüi şekilde çok kuvvetli bir surette silâhlandırmak lüzumuna kanaat hasıl ettiğini yazmaktadır. '(Sonu 6, tnet sayfada) Parts görüşmeleri etrafındaki düşüncelerini söyliyen Dış baUanımız B. Ara* B. Aras ''emiştir ki: "— Paris görüşmeleri verimli olmuştur. Yalnız, bîr çok defa yapıla .ı yanlışlık, çok çabuk gidilmek istenmesidir. Halbuki her şey» den Önce vaziyeti daha ziyade kötüleştirmek ihtimali bulunan teh-didleri bertaraf etmek lazımdır." Elciliğimizdeki ziyafet Paris, 8 (A.A.) — Türkiye büyük elçisi B. Suat bugün büyük elçilikte bir öğle ziyafeti vermiştir. Ziyafette ezcümle Dr. Tevfik Rüştü Aras ile başbakan B. Saro, bakanlardan Flanden, general More* Deat, Şotan. Mandel, dış bakanlığı genel sekreteri B. Leje, B. Ka-nerer, ordu erkânı harbiye»! reisi g"? ^eral Gamelen, elçilerden Barj-ton'.'-îCulondr, Dezentuanten, Ma-sigli, '"«meral Salih, Fransanın Türkiye 6S-;ük elçiliği Ateşe Mil-liter muavirtf dumandan Dönardu, kumandan Cel&'ütJner, B. Refik âmir ve elçilik ri?fıqurları hazır bulunmuşlardır. **» Ulus un Dil Yazılan GlîNEŞ DİL reorisine göre Topoııimik analizler III Tur-ova=Troie» Ve «Tur» lu Has İsimler Almanyada çok iyi karşılanan kayakçılarımız Münih'le (Yazısı S. inci sayfada) Güneş - Dil teorisinin yardımı ile has isimlerin analizini yapıp manalarını öğrenmeğe çalışırken kelimelerin tarihini de yapmak fırsatını elde ediyoruz. Şimdiye kadar "Trova" lıların Anadoluda ve Şarkta nerele.". dolaşmış olduğunu bir Hereceye kadar Öğrenmiş bulunuyoruz. Evet; Trova'yı kuıan Türk "Tor" lar şarkta birçok yerlerde dolaşmışlardı. |Dor-Ur; Etileri Pteryada (Kabadok-ya) yendikten sonra bütün "Dori" dili konuşanlar şarka doğru büyük bir sahada yayıldılar. Sonra yine Hititlerle birleşerek Türkis-tana kadar gittiler. Bir müddet sonra da tekrar Anadoluya doğru döndüler]. [G. Hempel. Mediter-ranean Sudiens. s. 11.] Bazen dost bazen düşman geçindikleri 'Etiler" in; "Yavon" kısmı ile Türkistandan garba don- )ıızıın: II. Reşit Tankttt dükleri zaman bir kolla da Oral'ı geçtikleri muhakkaktır. Çünkü Oral geçidinin Um ağzında bugün bile bir Tro-izk kasabası yaşamaktadır. Batı cenubuna doğru ilerlediğimiz vakit bir Tor-izk ve "Dınyester" in ağzında "Tiras" daha görüyoruz. Bu Tor yani (oğ ot f or) ile Tir yani (iğ t- it -| ir) kelimelerisin aynı kıymette olduğunu e-velce öğrenmiştik. Tir şekli ile bütün sahilleri dolduran yer adlarındır belli başlı olanlar şunlardır. Tri - bolu Tire Terme Tar-sus Tir-yeste ve vatan hududunu aşarak Trablus. Eski Finikede: Tir veya Tur f Sayfayı çei'irinıt) sayfa. 2 ULUS Yurt - .St \ ıinul YENİ DÜNYA VII KRİTİK VE KONTROL I i Ç HABERLER 6avaşonce*ı nde bir cemiyetin siya •al kritik itini bir yandan parlamentonu, bir yandan da boamı yapardı. Icraî kuvvetle teşriî kuvvetin ve ic • rai kuvvetle "dördüncü kuvvet,, adı verilen basının karşılaşmaları ve bi-ribirlerini kontrol etmeleri mekanizmam, kâfi derece malûmdur. Bunun için. bunun üzerinde durmağa Ki -zum «örmüyoruz. Şunu yalnız işa -ret edelim ki. savaşonceai nin cemi -yetleri tokluk liberal oldukları için. bunlarda, gerek icraî kuvvet yani otorite gerek ise teşriî kuvvet ve basın yani kritik ve kontrol sınıfçı bir karakter taşırlardı. Çar Rusyası gibi memleketlerde ise, otoritenin türlü taşkınlıklarına mukabil kritik ya yoktu yahud ziyadesiyle kavdısart-lı idi. Savaşüncesindeki liberal rejim -lerde kritik, sınıf kavgasının az çok lâ kendisi olduğuna göre, bunun çok ısukametli -ve millet menfaatinin ta-mamlığı bakımırd,.n dağınık kalması tabiidir. Şu var ki. bu dağınıklık millet yapısını hiç bir defasında tehlikeye düşürmemiştir. Çünkü bütün bu gibi cemiyetlerde, mutedil olan orta. liberalizmi en iyi temsil eden fırkanın yahud fırkaların elinde İdi. Tarihî şartlar ise, Avrupa'nın ileri ulan bütün memleketlerinde, ancak kapitalist ve liberal bir inkişafa uy -jm.ii geliyordu. Bu mutedil ortalar ister Ingilte -rede olduğu gibi bir tek hberal in -kası'nda ister Fransa'da olduğu gibi birkaç fırkada toplanmış bulunsunlar, temsil «iliklen liberal - kapitalist nizam, ileri formüller istedikv* «ol*1» muhafazakâr formül'er istedikçe; sağa yatarlardı. . Ve böylece otorite ile kontrol arasında bütün savaşonceai nde, ahenkli bîr yanyana çalışma görürüz. Savaş-«-masında bu ahenk gît -tikçe güçleşmeğe başlamış ve biran gelmiştir ki bazı Avrupa memleketlerinde tamamen ortadan kalkmıştır. Meselâ Almanya'da, sağ ve sol radikalizminin ilerlememesi ortayı o kadar daralünıştır ki, bu orta, zaman gelmiş ekseriyet temin edememiş yahud ekseriyetini kaybedeceğinden korkarak ya parlamento faaliyetini tatile mecbur kalmış ya yeni seçim yapmaktan çekinmiştir. Kontrol ve kritik bakımından ise, bunu yapmakta olan karşı fırkalar, şiddetli ataklarını rağmen otoriteyi elinde tutan ortavı bu yoldan devire-mediklerini görmüşler e bu sefer bütün mücadeleyi/p'iamento ve basından sokağa *^s/hağa mecbur kalmışlardır. / B.ı da gösteriyor ki, liberal bir nizamda kritik vr kontrol, mahiyeti ve aslî bünyesi itibariyle sınıfçıdır. Burada, bu gibi fırsatlarda, dai -ma ileri sürülen bir itiraza cevab verelim. Bu da. kritik ve kontrolün İngiltere'de millet menfaatlarının ta -marnını gözden kaçırmaması meselesidir. Gerçekten Inpilterede, kritik ve kontrol utedenberi, sınıf davasını millet davasının arkasına ahnrştn*. Yalnız, İngiltere o memlekettir ki, bir yandan kendi imparatorluğun -dan bir yandan da dünyanın diğer memleketlerinden kârlar çekmek suretiyle yaşamaktadır Bu vasıfta bir memleketi dünyanın diğer hiç bir noktasında bulmağa imkân yoktur. Adada oturan ingılizin hangi fır -knya mensup olursa olsun memleketin menfaati icab ettirince fırkacılık ile nasyonalizmi telif etmeri bun -dandır. Böyle bir nasyonalizm, sessiz ve diskret bir varlık olarak yasar gider. Ve bunun zaman zaman her patlak vermesini, tarih, nnrak uzun zaman mesafeleri dahilinde kaydeder ki. bu patlak verme anları, her defasında, imparatorluğun tehlikeye girdiği anlardır. İngiliz milletinin her şeyinde olduğu gibi. kritik ve kontrol bahsinde de. fırkacılık nasyonalizmin peşinde, nasyonalizm ise entemnsyo • natizmin yanında yunif. Savaş son rast n da, liberal rejimler tasfiyeye uğradıkça, kritik'in yerini otokritik almıştır. Tek fırkalı ve otorİtelî rejimi i memleketlerin hepsinde, otokritiğin inkişaf etmiş bir şekline raslamasa -nız bile otokritikten sık sık bahsedildiğini görürsünüz. Şüphe yok ki, otokritik, liberal kritik'e göre. daha toplu ve daha objektiftir. Fakat buna mukabil kâh daha doktriner, kâh daha çekingendir. Ve henüz her ta -fafta, çok gençtir. Liberal kritik gibi, mücadelelerini yapmış ve imtihanlarını gec/rmiş değildir. Bir nokta, otokritik için dikkate değer. Tek fırkalı rejimler, otoriteyi nihayet hayat namına almış bulun -«Jukları için, % 100 bir doktrinciliğe gidemezler yahud bunda saplanıp kalamazlar. Bu yüzden, bu tek fırkaların içinoV de bir sağ ve bir solun •ıras-tnda b'r orta varjır Öyle ki, lî -f -r.il parlamentoya hâs olan bu uvames tasnif tarzı, tek fırka lir mn de, vardır. Nasıl ki, p«*ilfamentolu liberal re -jimlerin, fırkalarında da. böyle bir riıanzaraya sahid olabiliriz Bunun son ve en güzel örne&ini frnnsrz Radikal - Sosyalistlerinde çorduk Bu seçim devresinin başında kendi mu t* dil ortasının ve kendi sağının tesirinde kalmış olan Radikal - Sosyalist fırkası, devrenin sonunda tamamivle sola kayarak Dnladier'nin idaresine geçmiştir. Bu değişmeyi, fırkanın içindeki otokritik ve otokritik kabiliyeti yaratmıştır. Tek fırkalı rejimlerdeki otokritik böyle bir hareketliliğe ulaştığı gün, kendi olrtınluğunu kaydedecektir. Gerçi, tek fırkaların yüklendikleri mesuliyet, Fransa'daki en büyük de olsa fırkalardan birisinin mesuli -yetinden daha büyüktür. Otokritik-İcrindeki katılık, bundan ileri Reise gerektir BURHAN BF-LGE belanık körfezinde, Terma Ltruskler devrinde İtalya da, Tarkın ı arkuini Not: — Bu sonuncu şehri kuranın adı fark um" idi. (Ve Etrusk hükümdarı idi). ltalyanın garb sahillerinde ve Sicilya'nın Üstünde "VVester-manns VVelt Atlas" a gore 1 | r-rhenum ve tarihin birinci cildindeki 20 numaralı haritada Tirlıen biçiminde yazılmış olan Terhcn denizi. İspanyada Iberus ağzında "Tarakon", Portekizde Dor ırmağı ve şehri. »** 1 — Vezonun yanında bir kasaba: Tor della anunz 2 — Tesalyada bir kasaba: Doris 3 — Sudanın şimalinde bir kasaba: Dor 4 — Vezo yanında bir kasaba: Dor del grece 5 -— Afganiatanda bir dağ silsilesi: Doran. Avrupa ve Afrikanın bütün sahillerinde "Dor" ve "Tor" lu isim lere rastgelirız. Romanya'yı 4**p teden Romalı kumandanın adı (Tarayan) (Toru) olduğu gibi Türk ırkının en şerefli merkezlerinden birinin adı da "Turfan" idi. Bütün bu kelimelerde öğrendiğimiz mana büyüklük, asillik, yü çelik, kuvvet, kudret, ışık ve esas olmaktır. G. Mempele göre Eticede dahi (Tur - ri . ia - an - za) kelimesi bariz; hâkim, sivri İmiş ileri atılmış yüksekte duran., manalarını veriyordu. Yine "Hempele" göre bu kelimenin Turyanzos ve Tu-rannos şekilleri de aynı anlamlarla beraber hükümdar ve diktatör maanlannı vermektedir, (s. 48). Dejenere olmadığı morfolojisinden belli olaa ikinci kelimenin Güneş - DU teorisine göre analizini yaparak aynı manayı elde e-deriz. Turannos = (I) (2) (3) (4) (S) (6) uğ + ut + ur -f ağ + an * os 1 — Uğ - ana köktür. Burada Hâkimlerin terfii Liste resmî gazetede çıktı Tüze bakanlığı tarafından terlilerine halen kavni, maıbatî bir mani olmayan muavin. hâkim ve müddeiumumilerle hâkim oınıfındnn sayılanların 1936 seneni «..mın.» k..rlar terfi müddetlerini bitireceklerinı sicil sfl numarası îtibarile nımU-nn- gösterir liste; her meslek sınıfları içiss ayrı ayn ha* ¦! mm ıM Kendilerini terfi* şayan gördükleri b-ıMc bu li'lc' rd« ilimlerini bul ı-mıyanlar hnkimlı r kanununun 29 uncu maddesinin 2 ınei fıkrasına tevfi-kan neşri tarihînden itibaren 1 ay i-cinde ayrrma mrclınine yanlı "olarak itiraz edebiıce«kterdir. Liste dünkü resmî gazetede intişar etmiştir. Arazinin acele yazımı Arainin «celr yazımına dair olan kanunnu 1 haziranda tatbikine Re biteceğinden Finan* bakanlığı vilâyetlere şimdiden tebligat v-p..rak hazır* hklara başlamaları lüzumunu bildirmiştir. Başhetke HALKÇI DEVLET {Bası t. inci sayfada) bünyeyi kuvvetlendirmek için, halk lehine hiç bir fedakârlıktan çekinmemekle beraber, iyi bir e-konomi politikası ile, büyük inşa hareketini sekteye uğramaktan korumak tedbirlerini de bulmaktadır. Hükümet, halkı duMİnmiyen haznecîlik ifratından uzaklaştığı kadar, büdcenin vazifelerini dü-şünmiyen demagoji havasına kapılmaktan da kendini banmaktadır. Par'j .. . ıhının unr-vierı halkın yüreğinden geliyordu: Hükümet ve kamutayın bu dilekleri az zamanda gerçekleştirmek husu-"Midakî azmi de, şüphesiz, halkın gönlünde kendine değer olan aksi bulacaktır. F. R. ATAY büyüklük ve kudret ifade eder. 2 — Ut - ektir. Ana kök anlamının bir süje veya obje üzerinde yapıldığını anlatır. 3 — Ur - anlamın bir süje veya objede istikrarını gösteren ektir. Böylece (uğ -f- ut -f ur) yani \ur" meydana çıkar. 4 — Ağ bu hali ifade eden ektir. 5 — An - tekarrür etmiş ve ifade edilmiş manayı süje veya objenin muhitine ve yakın bitişiğine götüren ektir. 6 — Os - (. + İ yerine gelerek manayı tamamlandıran ve isimlendiren ektir. Böylece (uğ t ut -t- ur + ağ -t an -i- os) "turannos". Yükseklik, yücelik ve baş olmanın bit süje veya obje tam ve mükemmel olarak tezahür ve tekarrürü-m.n ifadesi demek olur. Hulâsa: Tur kelimesi şimdiye kadar öğrendiğimiz vasıflan, büyük Türk adının aslı ve esasıdır. Onun içindir ki eskiler büyük milletin dolaştığı yerlere çeşitli manalarda olarak "Turan" adını veriyorlardı. Adriyatik kıyılarında yaşıyan ve Arnavud kavmi a dini alan sosyal camianın Türk milletine verdiği eski ad [1] Tu-ri't idi. Cemi işareti olan "t" k*J-dirılınca "Turi" vc hakikî şekli ile "Tu^iğ,, ve "Turik" meydana gelmiş olur. Ve onun içindir ki Akdeniz kıyıları hep "Tur" lu has isimlerle doludur. __H. Reşit T AN KUT [7] İbrahim Cırantay. «Türk işçi hukukuna jfiris B. AliFuadBölükbaşı,hukuk ilmini yayma kurumunun 9 uncu kon feransını verdi. Hukuk ilmini yayma nırumunun tertib İttiği konferanslardan dokuzun-fu mm dun Ankara halkevinde İstan bul univer.itesi hukuk fakültesi ve siyasal bil : Irr okulu profesörlerinden B. Ali r'uad Bolukbası vermiştir. Konferansta bir çok profesörler, mabutlar, iktisad vekâleti müsteşarı ve me\ zuun mahiyeti hasebiyle iş barosu şef leri ve ikti»ad alemine mensub bir çok karneler bulunmuşlardır. Profeıör, Büyük Millet Meclisi en cuıncııUrinde "İş kanunu lâyihan,, ı incelenmekte olduğunu ve bu. henüz ka nun halini almadığından kararlayan mev-ludan ayrılarak giriş tabiri altında lâyiha u/.nndf konferansını vereceğini sö-lemiıtir "lâyiha kanunlaşınca memleke-l i mı/de yeni bir iş ve sanayi nizamının kurulacağım, i| mukavelesi, işçi ve * vuSİbi münasebetleri, iş ve ücret şartları ve işçilerin sosyal himayesi gibi meselelerin yeni esaslara bağlanacağını ve yurt da yepyeni bir hukuk doğacağını" soy-liyerek mevzuun ehemiyetini tebarüz ettirmiş, tir. B. Ali Fuad, bizde, idare ve ticare: hukuku gibi bîr isçi hukuku da doğaca »mı. ounun hareket noktası itibari' dîğırlt rmd« n ayrılacağım ve bunda muamelenin rnahiyeb sah un meulaati yerine "ıgçİnin fablının ve işçi menfaatler', dolayisıylo sosyal menfaatlerin himaye sinin esas" olacakını söylemiş, kon/e-ransmm ana hatlarını şöyle taksim et-mî; tir: 1— İşçi hukukunun kısa tarihi " memlk:tİn, bugünkü sanayi faaliyeti -'-inde bir i? nizamına olan ihtiyacı. 2— Yapılarak bir ij kanununun hv deılırı vc ba^luiunası iaıım gelen hukuk «ltt«-mı J__H*ntU ..n Uyiha üzerinde ba- zı düşünüşler. Profesör, konferansının birinci kısmında bİr çok memleketlerin iş hukuku üzerinde sun usırdn yaptıklarını geçirilen tecrübeleri ve kanunların bazı yerlerde gecikmesinin doğurduğu mahzurları söyled kten sonra Türkiyede mecelle devrindeki iş vaziyeti ile kanunu medeni yrllnnndaki is hukukunu incelemiş ve her birinin eksikleri üzerinde vazıh fikirler söylemiştir. B. Ali Fuad, borçlar kanunundaki "hızıiH't akdi., tabirinin mecelleden kalma- Dır zihniyet ile Contrat de trav I kar^ıbği olarak alındığını, halbuki b m "iş akdi,, denilmesinin modern telakkiye daha uyırun olacağını löyledikten son/a borçlar kanunundaki iş İle, üzerinde ' susl bir kanun yapılacak olan iş'in la üzerinde hukukî ve sosyal farkaln t', boruz ettırmijtır. "Borçlar kanunundaki hizmet akdi faali, geniş bir sosyal ruhtan hareket etmekle beraber bugün i* çı Hayatının bütün ihtiyaçlarına kâfi gelmemekle, ilcilerimizin emniyet ve ithali iş evlerinin lâzım şartları ve iş sigorl lan gibi meseleleri ihtiva etmemektedir.. Sayın profesör memlekette yeni bir i| nizamı buracak olan kanunun hedeflerini şöyle tesbit etmiş ve her biri üzer. de gsnis ve etraflı mütalâalarda bulunmuştur. 1— Yarının sosyal snkû.ıunun esas-larmı hazırlamak, 2— .m mk-klle insan kuvvetinin »yi kullanışım ve binaenaleyh milli bünyenin istikbalini sağlamak. S Hakkaniyet ve içtimai adaleti yırına getirmek. B. Alı Fuad; kemalîzm rejiminin devlteçilib ve halkçılık vasıflarına göre de yurtda bir iş nizamı kurulmasının za-rurilİği ve bu vasıflara göre nizamın ihtiva edeceği bükümler üzerinde uzun izahlarda bulunduktan sonra iş kanun ¦ nun bağlanacağı hukuk sistemi üzerinde durmuştur, hukuk sistemlerini A — Feröçi hukuk B — Sosyalist hukuk C — Sosyal hukuk teklinde tasniften sonra ilk iki şist-— göre bi| ış kanununun kurulamıyacağını v« bu iki doktrinin ve "19 uncu aırın ekonomik ve teknik inkılâpları ve sosyal hareketleri içinde tez vc anti le/ halinde çarpıttıktan sonra sentez halinde üçüncü bir hukuk sisteminin doğduğunu ve buna sosyal sistem adı verildiğini,, söy-lemiftîr. "Bu sistem, millet fikrinden hareke? etmekte ve adalet mefhumunu uhısal tesanüd fikrine bağlamaktad:r... Yenİ türk rejiminin *oty*l hukuk sistemine bağlandığını ve iş kanununun hedefinin ise sosyal olduğunu uzun • zahlarU tebarüz ettirdikten sonra profesör, lâyiha üzerindeki mütalâalarına geçmiştir. Sayın profesöre göre "Uy... . oa kişiden fazla işçi ile çalışan orta ve büyük sanayideki işçilerin hususiyle küçüklerin, kadınların hayatını, sıhalını v« menfaatim koruduğunu, halkçıl.k umdesinden hareketle işçi ile iş sahibinin kak ve vazifelerini tayin etmiştir. Lâyihada çalışma ve çabştırm* şartları, işleme istirahat zaman ve müddetleri iş muba ve leşinin feshini ve ücretlerin tediyesi şekilleri, iş evlerinin iç talimatları işçi şehadetnameleri, vc sigartala-rı, iş bulma idareleri ile iş sahibi arasındaki ihtilâfları devlet namına halledecek a/l ı tırnıa mahiyetleri hakkında ^eniş hükümler vardır.,. Sayın profesör, lâyihanın ikinci maddesinde İşçi ile İş sahibi arasındaki hukuki münasebetin kira akdî fikrine bağlandığım halbuki buna "iş akdi yahud mukavelesi denilerek hem kanunnu hem de bu münasebetin yeni bir âlemin yeni bir nizamı ve münasebeti olduğuna işaret edilmesinin,, yerinde olacağını söylemiştir. fSri saat süren iti alâka ile dinlenmiş ve sürekti aTVtaranmıştır. Trikotaj eşyası Tenz'ılât payı ilâve edildi 1935 fi narı s yılı için hazırlanan ilk maddeler tenzilât cedevlinin türlü dokuma endüstrisi grupuna trikotaj sanayiinin geçirilmediği anlaşıldığın, dan bu grupa, listeye geçmeyen yün. pamuk veya İplikten yapılmış sair trikotaj eşyası için yüzde 40 tenzilât payı ilâve edilmiştir. Bu&ünkü konser Cumur başkanlığı filâarmonİk orkestrası, bugün saat 15 de müzik öğretmen okurunda, bu kış mevsiminin 11 mcı halk kornerini, şef Practeriu ' ^ idaresi altında verecektir. Program şudur: 1 — Mendelssohn: Uvertür ru d*-n Hebriden 2 — Mendelssohn: Keman korner-tosu: kemanda B. Vinkler 3 — Beethoven: 8incî senfoni Bugünkü maçlar Futbol kurulun an: 1 — Kırıkkale gücü - Altınordu bi rinci takımlar saat 1330 2 — Demir spor - Çankaya birine» takımlar saat 15.15 Yeni tefrikamı/ Topyekûn Harb GENERAL LUUENDOKI Dünya hurbtnda, alman or~ daları Genel Kurmay Uıışkam olan General Ludvrdorff'ıın bütün dünya hamoyanıt ilgilendiren ba yeni K0rM, hir kat yürüt hıular Irfeıek olan Çemberleydin haltra'ar;.. itilan tonra nttŞTP hıışlıvuracız. ULUS 10 m ım \J\U İM/ili i I - ı Son haberler ıVrirıriS sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5222 ADIMIZ. ANDIMIZD1R Başbeike \il |\\ III KKİ ı İli - LÂİKLİK Vicdan hürriyeti hiç şüphesiz insanın en aziz haklarındandır. İnsanların istedikleri gibi düşünmeleri ve istedikleri gibi inanmaları hakkı binlerce yıl yapılan çetin savaşlardan sonra insanlık adına kazanılan büyük zaferlerden biridir. Geçen asırda vicdan hürriyeti teessüs etmemiş olsaydı, bu asrın her alanda ilerilik ve yüksekliğini elde etmesi mümkün olmazdı. İleri millet rejimlerinde bugün kabul edilen lâiklik pren-sipi vicdan hürriyetinin kıymetli bir meyvasıdır. Fakat, vicdan hür riyeti uçsuz, bucaksız bir Özgürlük değildir. Sosyetenin içinde, kanun ve örf halinde yaşıyan bir takım müeyyidelerle onun sınırları çizilmiştir. Ceza kanunumuzda şahsi hürriyeti tahdid eden maddeler işte hep bu düşüncenin mahsulüdür. Bundan başka gene devlet otoritesinin âmmenin nizamı ordre publique bakımından icabında menetmeğe haklı olduğu bazı vaziyetler vardır ki, bunu yapmakla hükümet ancak kendi salâhiyetini kullanmış olur. Ecnebi mekteble-rinde okuyan çocukların istidadı karşısında hükümetin takiblere girişmesi işte bunun güzel bir misalidir. Hükümetin böyle bir hâdise karşısında yaptığı takibler iki ba re zaruridir. •l'-K'ttİrff-n çocuklar on *rkÎ7 yaşından küçüktürler. Bun lara yapılan telkinlerin çocuklar tarafından kabulü, bir nevi manevi icbardır. Kanunun menettiği böyle bir vaziyet karşısında hükümetin Adliye makinasını harekete getirmesi vazifesidir. 2 — Kanuni yadını ikmal eden herkes dinini ihtiyarda hür ve serbesttir. Fakat sosyal nizamı bozmamak şartile. Bugün dinin akidelerine inan mıyan ve onun emirlerini tutmı-yan pek çok insanlar vardır. Hükümet artık, geçen devirde olduğu gibi, oruç tutmayanlar, camiye git-miyenler hakkında takib yapmıyor. Çünkü devlet lâiktir. Herkes istediği gibi düşünür ve inanabilir. Fakat Türk gençlerini ka-tolikliğe teşvik ederek, ilerde bizim duygularımıza, bizim düşün çelerimize türklük göbeğinde bizim ananelerimize tamamiyle yabancı bir kültürün içimizden doğarak teessüs etmesine bir türlü razı olamayız. Çünkü din yalnız bir inan işi değil, tamamiyle bir kültür meselesidir. Vaktiyle. Osmanlı İmparatorluğunda esasen hıtistiyan olan ermeniler arasında ermeni katolikliği çıktığı zaman hayli kıyamet kopmuştu, ve hükümet müdahaleye mecbur olmuştu. O zamandan daha ziyade burun bir âmme nizamı meselesi olan bu işe hükümetin karışması hem çok haklı, hem de çok yerindedir. Necip A. Küçüka Dünkü spor hareketleri tmkarü lik maçlarında: iltın-ortltı. Kırıkkale üncünü; Çan-Haya Ih ıniıspurıı yendiler. It'mıUvl kroskuntrisi çak Itüzel alda »"tanbııldai Haranın bozukluğundan Ivnv, «adındaki maçla-yapılamadı. İzmir Uk maılnrııun nrtivrleıi Bamfttei tayfamızda okuyunuz BİR İNCİLİ/ MEBUS1 M N İFŞAATI: B. Musolini Paris {tekliflerini kalnıl edecekmiş ama... Londra. 9 (AA.) — Muhafaza - j kâr mbus Sir Arnold Vils. Obsr-ver gazetesinde yazdığı bir yazıda B Musolini ile yakında yaptığı bir görüşmeyi anlatmaktadır Vils, Duçe'nin Paris tekliflerini kabule hazırlandığı sırada ingiltere'nin B. Hor i uzaklaştırmak suretiyle bu işi bozduğunu ifşa etmektedir.B. Musolini. B. Vils'e şu zözleri söylemiştir. İhtiyatlı bir kabul formülü ha-zırlamışdım. pilân, görüşmelere e-sas olacaktı. Hareketinizin doğrudan doğruya verdimi netice, boş yere italyan kanı ve birçok habeş kanı dokülmesidir. B. Musolini. zecri tetbirlenn. an laşmazlığın hallinden sonra italyan pazarlarını kaybetmiş olacaklarını ileri sürdükten sonra şu sözleri soy lemistir. Eski ticari cereyanları can landıracak imkânı kalmıyacaktır. Çünki. biz. yeni cereyanlar vücuda getirmek için çok fazla masraflar yaptık. Açmakta bulunduğumuz madenleri. İnasına başladığımız fabrikaları vc akdettiğimiz uzun vadeli kontratlar bırakamayız. HAVALAR ______ soğudu Geciken kış artık gelmiş bulunuyor Havalar epeydenberi bahar günlerini andıran bir güzellik içinde geçiyordu. Bazı yerlerde ağaçların çiçek açtığı hakkındaki haberler, bu yıl karlı, ayazlı bir kıs olmıyacağı hissini veriyordu. Gündüzleri Öğleye doğru paltolarını giymiyenlere, tatil günleri kırlara gezmeye gidenlere rastlıyorduk. Ötey gün hava birdenbire bulutlarla karardı ve sürekli bir yağmur susayan toprakları ıslattı. Geç de olsa gelen kış bütün yurdda hükmünü sürmeğe başladı. Meteoroloji enstitüsü direktörlü-(Sonu 2. inci sayfada) (»ııstlof irin dinî lir âyin yapıldı ıvos da öldürülen Nazi ajanı Gustlof Bern, 9 (A.A.) — Davos'dan bildirildiğine göre maktul nazİ şefi Gustlof için alman kilisesinde bir âyin yapılmıştır. Gustlof'un cenazesi hususi trenle Almanyajya gönderilmiştir. Samda yeni karışıklıklar lakültede dersler lalil edildi Hamada da 10 kişi öldü, 26 kişi yaralandı Berut. 9 (A.A.) — Şam'ın iki mahallesinde birden, çabuk bastırılan nümayişler oldu. Fakültede dersler tadil edilmiştir. Hama'da sükûnet vardır Hums'da nümayişçiler tas atarak ve ateş ederek askere saldırmışlardır. Asker mukabele etmemiş, sokak başlarını tutup halkın akınını durdurarak ortalığı temizlemiş ve nümayişçilerin bir çoğunu da tevkif etmiştir. Paris, 9 i A.A.) — Pöti parizi-yen'in Kahireden almış olduğu bir muhabir mektubuna göre, Suriye karışıklıkları esnasında, Hama'da •n kişi Öldüğü gibi, ayrıca, polis memurlarından 12 ve fransız atlı kuvvetlerinden de, biri subay biri de yarsubay olmak üzere 14 kişi yaralanmıştır. öte taraftan muhtelif şehirlerdeki nümayişçilerden de bir çok yaralı vardır. Hums'da elli kişi tev kif edilmiştir. Şam'da talebe bir Ortodoks hı ristiyan cenazesini taşlamışlar, son ra da patriğe gidip tarziye vermişlerdir. Dün elli kadar talebe, cumur reisi Mehmet Ali Abid beyin sarayına taşla taarruz ederek, şeyh-_Taçetehıîn istifa etmesini istem" lerdir. Yeni karışıklıkların çıktı ğı Şamdan bir gorunuş "Ulus,, un Dil Yazılan GÜNEŞ - DİL ANALİZLERİ Damar. dam. dem, damla sözlerinin etimoloji, morfoloji, fonetik ve semantik bakımından analizi nuı \\ "Damar" kelimesinin etimolojik şekli şudur: d) (2) (3) (4) (ağ ad -f am • ar) (1) Ağ: ana köktür. Burada iki anlama alınabilir: a) Esas, hayat, söz b) Su, mayi (2) Ad: yapıcılık, yaptırıcılık, yapılmış olmaklık anlamlariyle ana kök mefhumunu temsil eden ektir. (Ağ • ad ağad) şeklinde a-na kök, kendisini takip eden elemanla kaynaşarak (ad) olmuştur. Bu da ana kökün iki anlamına göre: a) Faal ve müessir bir şekilde hayat ve esas; b) Faal bir halde mayi ve su demek olur. (3) Am: Doğrudan doğruya süje veya obje anlamiyle ana kök mefhumunu tecelli ettiren elemandır. (4) Ar: Mefhumun muayyen Kırmızı Zanbak i Bugün bitti. ULUS Bir kaç güne kadaı Custav Flober'in Me-hur Madam Bovari sini, tefrikaya başlıyacaktır. Uzun bir dava sonunda dünya i edebiyatına mal olmuş olan bu 1 esas - romanı okurlarımıza lav j siye ederiz. bir nokta veya sahada tekarrür ve temerküzünü ifade eden ektir. (Ağ -f ad -» am - ar — ağa-damar) sözünde, ilk önce ana kök kendisinden sonraki elemanla kaynaşmış, sonra da baş vokal düşerek, kelime, son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır: DAMAR. Her bir elemanın anlamı birer kelime ile ifade edilecek olursa, ana kökün iki manasına göre şu şekiller husule gelir: a) esas - faal -f obje tekarrür oj su -f- „ -f- u -f Ana kökün (a) anlamına göre: Damar: "faal bir halde bulunan esas mefhumunun üzerinde tekarrür ve temerküz eylediği obje" demek olur. İçinde, hayatın esası sayılan kanın bulunduğu vücut uzvuna "damar" denildiği gibi, toprağın içinde bir madenin varlığı kendisinde tekarrür eden yerlere de "damar" adı verilir. Ana kökün b) anlamına göre de: Damar: "bir mayün faal bir halde kendisinde tekarrür eyle dİği obje" demek olur kİ vücutta ki damarın manası da budur DAM Not: t. — (Damar) sözünün tekarrür ve temerküz ifade eden son elemanı bir tarafa bırakılır sa kelime (dam) şeklini alır. Bu nun dilimizdeki manası, binanın üstü, sakıf. doğrudan doğruya masken,... v. a. dir. Bu anlamlara göre (dam) ın etimolojik tekli sovle analiz edilebilir: f^nna 2. inci sayfada) Fıkra tcâdlar ve tatbikler Büyük Avrupa şehirlerinde Uu pabucun ayağınıza iyi gelip jp«-miyeceğİni anlamak için, Ut nurdaki röntgen cihazının yanı..a yaklaşırsınız. Cihazın üst una e ı«t resim vardır: Bin, kötü puuucun içindeki ayak şeklini, otckı iyi pabucun içindeki ayak şomun f « tem. Yeni kunduralı ayağınızı alt delikten sokaı, ve duguıeje bastıktan sonra üst delikten bakarsınız. İşte size eskiden Avrupa ya gidip gelen basit türk yolculun-ntn anlattıklarına benzer biı hikâye! Dahası var: Hani şu para atınca sizi tartan veya size çiko-latu veren otomatlar varda. Pazar günleri çalışma yasak olduğu için, bunlann birçoğu bir dükkâna sıralanmıştır. Cigaranızt, limonatanızı, sandoviçinizi. her türlü, ufak tefek, yiyecek içecek ihtiyaçlarınızı temin edersiniz. Is-terseniz böyle bir makinaya fotoğrafınızı da çıkartabilirsiniz. Bu da herkes - haret sokak görüşlerinden biri! Fakat bizim anlatmak İstediğimiz bu değildir: tcadlar, her yerde, büyük bir hızla, ya bir ihtiyaca cevab verdiği için, geniş ölçüde tatbik bulur; yahut ortadan kaybolur. Bizde ise, ilk önce pek kıymetli bir seyir matahı olduktan sonra, yüksek lüks a-rasına karışıp gider. Bazı şehir ve kasabalarımızda, sadece en iyi değil, aynt zamanda en ucuz ve ekonomik tfik ve kuvvet vastıast otduğu~içîn umu/n-laşan elektriğin bile böyle bir lüks olarak kaldığım bitiyoruz, takat radyo gibi, sanki biz düşünülerek yapılan, icadlar için de vaziyet aynıdır. Amerika'da 25,000,000 almaç olduğunu geçenlerde gazetelerde okumuştuk: Her birinden 4 kişinin faydalandığım tasavvur ederseniz, 100 milyon kulağın birkaç istasyona bağlı olduğunu farzede-bilirsiniz. Acaba arada bu tezadın sebebi, yalnız vergilerinden veya gümrük resimlerinden gelen pahalılıkta mıdır? Birçok kimselerin du-daklarında kolay eve t'in kımıldamakta olduğunu görüyorum. Huyır, mesele, ekonomik ve medeni nüfus sayısının, henüz, bu geniş yoğaltım maddelerini memlekette yaptırabilecek bir yekûna varmamış olmasındadır. Elektrik dahi, sudan da alınsa, çok kullanılmakla ucuzlıyabilir. Çünkü aynı istatistik, gümrük ve vergi özürü olmtyan bütün Afrika kıtasında radyo almaçlarının 200.000 adedini geçmediğini göstermektedir. Bu davada, birçokları gibi, kültür, ekonomi ve endüstri hayat' ilerliyerek, büyük kalabalığın, bir taraftan, terbiye ile ihtiyaçtanma-sına, bİr taraftan da, İhtiyaçların: ödiyecek kazanç imkânlarını elde —*:~» k«Xl,Jır, * * ^ eni tefrikamı/ Topyekûn Harb GENERAL II l»l NIMÜRF hiinyu harbında, olman ordulun t.enel Kurmay li kanı alım tlenerut l.ıtılemlıııfT**n hiitün dünya kamoyunu ilgilendiren hu yeni eserini, hîr kaç eiiı.e kadar biterek alan "Çrmlterleyn'in hatıraları, n-ılan \inirn nesre hn«t....... SAYFA 2 ULUS "Ulus»un Dil Yazılan (Başı 1. inci sayfada) (') (2) (3) (ağ f- ad + am) (J; Ağ; ana köktür. Burada anlamı 'sahip, Allah, efendi" mefhumlarıdır. (2) Ad: yapıcılık, yaptırıcılık anlamlariyle ana kok mefhumunu temsil eden ektir. Ana kökle kaynaşarak "hami, koruyucu" manasına (ad) unsuru vücut bulur. (3) Am: kök mefhumunun taallûk ettiği süje veya objeyi gösterir. Ana kök kendisini takip eden elemanla kaynaşarak ve baştaki vokal de düşerek husule gelen (DAM): herhangi bir şeyi koruyan, himaye eden. sahabet eden obje demektir. İnsanı dışarının soğuğundan koruyan meskene, binayı hariçten kar, yağmur ve sairenin nüfuzundan himaye eden sakfa (dam) denilmesi, işte bu yüzdendir. ¦ ¦ DEM Not: 2. — Yukarıki kelimenin vokali değişerek husule gelen (dem) kelimesinin etimolojik a-nalizi şöyledir: fi) (2) (S) (eğ + ed r em) (1) Eğ: ana köktür. Burada bu ana kök şu anlamlara alınabilir: a) Hayat, esas b) Mayi, su c) Zaman (2) Ed: ana kok anlamının faal bir halde bulunuşunu anlatan ektir. (3) Em: ana kök mefhumunun taallûk ettiği süje veya objeyi gösteren elemandır. Şu analize nazaran (dem) kelimesinin manaları şöyle izah e-dilebilir: a) Faal ve müessir bir halde bulunan hayal özünü temsil eden süje veya obje = kan. Faal ve müessir bir mayii temsil eden süje veya obje - kan. c) Faal ve müessir bir zaman parçası (dem) in vakit anlamı. I \MIK Not: 3. — (Damar) kelimesinin birçok Türk lehçelerinde (Tomar,) ve (tamir) şekilleri de vardır. Nitekim (dam) kelimesinin de (tam) şekli vardır. İki şekilde fark gösteren yalnız "t - d" kon-¦onlarıdır ki ikisinin de fonetik ve semantik bakımından bir olduğu malûmdur. Bu halde (tamir) sözü de (damar) sözünün şekilce ve manaca aynıdır. Etimolojik şekillerini karşılaştırınca bu hakikat açıkça görülür: (l) (2) (3) (4) Damar: ağ + ad -+¦ am + ar Tamir : ağ f at + am + ır DAMLA Not: 4. — (Damar) sözünü (damla) ile bir asıldan tutarak, içinde kan damlıyan uzva (damar) denildiğini ileri sürenler olmuştur. İki kelimenin münasebetini iyice görmek için (damla) sözünü de analiz edelim: (1) (2) (3) (4) (5) (ağ r ad + am -i- al i- ağ) (1) Ağ: su anlamına ana köktür. (2) Ad: yapıcılık, yaptırıcılık anlamlariyle ana kök mefhumunu temsil eden elemandır. (3) Am: ana kök mefhumunun taallûk eylediği süje veya objeyi gösterir. Buraya kadar kelime faal bir halde bulunan bir mayiin taallûk eylediği süje veya objeyi gösterir ki yukardaki (dem) kelimesinin analizinin aynıdır ve "su" demektir. (4) Al: kelime anlamının alelıtlak, gayrımuayyen bir sahada tecellisini gösteren ektir. (5) Ar: kelimeyi tayin ve ifade eden, tamunhyan ve isimlendi ren elemandır Sn hale göre, ana kök kendisini takip eden elemanla kaynaşarak ve baş vokal ile dördüncü elemanın vokali ve son elemanın okunmaz (ğ) si de düşerek husule gelen (Damla) kelimesinin mânası, faal bir halde bulunan, yâni durgun olmıyan alelıtlak bîr su olur ki ı damla) dan anlaşılan mâna da bundan ibarettir. DAMLAMAK Not: 5. — Aynı kelimenin sonundaki beşinci (ağ) elemanı. (am) a çevrilerek ve sonuna (ak) getirilerek (damlamak) kelimesi husule gelir. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (t) (2) (3) (4) (S) (6) (ağ - ad am t al + am + ak) Bu analizdeki İlk dört elemanın fonetik ve semantik iazhları (damla) kelimesindekilerin aynıdır. (5) Am: Alelıtlak, gayrımuayyen bir su mefhumunu üezrine a-lan süje veya objeyi gösterir. (6) Ak: kelimeyi tamamlar ve isimlendirir. Böylece (damlamak) kelimesinin de durgun olmıyan alelıtlak bir su varlığının bir süje veya obje üzerinde tecellisinin ismi olduğu anlaşılır. İşte "Güneş - Dil" analizleri, kelimelerin mânalarını bu kadar vu-z'h ile ortava çıkarmaktadır. /. N. DİLMEN HAVALAR SOĞUDU i Başı /. inci tayfada) günden aldığının malûmata göre, »on 24 saat içinde yurdun her tara' yağışlı geçmiştir. Yağı; Edirne, Kırklareli, Keşan, Hayrabolu, Biga, Muğla, Bolu, Eskişehir, Kütahya, Ankara çevresi Afyon, Emed, U»ak, Yenişehir, Konya, llsm, Niğde, Sivas; doğu Anadolusunda: Kar*. Sarıkamış. Bayburd, Muşta kar şeklinde olmuştur. Karın toprak üstündeki Örtüsü, Yenişehir, Konya. Nigdede 1 Kütahya, Sıva», Haymanada 2, Uşakta*, Baybnrdda 7, Muşta 13, Karsta 30, Sarıkamışta 46 santimetredir. Yağıştan husule gelen su mikdar. lan metre murabbaına DÖrtyolda 49, Istanbulda 48, Bigada 42, Yalo-vada 39, Somada 28, Muğlada 25, yağış olan diğer yerlerde 1 ile 23 kilogram arasındadır. Uç gündenberi Trakya, Orta Anadolu, Karadenia kıyılarında düşmekte olan sühunet neticesinde bugün ge. ce sühunetleri Trakyada -ıtırın üstünde 1, Ege bölgesinde Manisada 5, İzmir ve Nazillide 4, orta Anadoluda sıfırın altında; Eskişehir, Afyon, İsparta ve Sıvasta 1 dereceye kadar inmiştir. Akdeniz kıyılarının sühunet sıfırın altında 12 İken bugün 7 derece yüksek olarak sıfırın altında 5, Erzurumda gene sıfırın altında 10 derece İken bugün sekiz derece daha yüksek olarak sıfırın altında 2 derecedir. Ankarada bugün gece sühuneti sıfırın altında 2 dereceye düşmüştür. Hava yağışlı * e yağış karla ka rışık yağmur şeklinde olmuştur. ' kü pazar günü öğle sühuneti ancak 6 dereceye çıkmıştır. Yani bir iki çûn eveline göre 8 derece daha dü?u'ı kalmıştır. Hukuk ilmini yay -mu kurumunun Ankara radyosundaki Konferansları Bugün saat 19,30 da Birinci hukuk mahkemesi hakimlerinden B. Fuat tarafından: "Karının, Kocanın, Çocuğun nafakası. Nafakalar nasıl takdir olunur? Nasıl çoğaltılır ve azaltılır." Mevzu etrafında verilecek- iç haberle: Tütün piyasası Tütün masasının Istanbulda çalışacağı haberi yalandır Ekonomi Bakanlığının iç ve dış piyasaları takib eden servisinin top -ladığı malûmata göre, İstanbul mın-takasiyle Edirne. Gönen ve Bursa tütün piyasalarının açılması bekle -nilmektedir Diğer mıntakalarda tü -tün satışları hararetli geçmektedir* Açılacak bu piyasaların da çok canlı geçeceği ve fi at farın geçen seneye nazaran % 20 yüksek olacağı kuv -vetle umulmaktadır. Turkofis tütün masası raportörü B. Mümtaz Kavalcıoğlu muvakkat bir müddet çalışmak üzere Istanbu-I.. gönderilmiştir. Bir İstanbul gazetesinin tütün masasının İstanbul ofi sine daimi olarak nakledildiği hak -kında yazdığı haber doğru değildir. .takacında, 1935 mahsulünün hemı t aman • ¦ ı'ılı.ıış gibi-diı. İkinci kânjnun son günlerinde Molanda'ya 155',7 kilo tütün gön -derilm iştir. Samsun mıntakasında, tütünün batmam (7.697 Kg.) 9.5 liraya ve kilosu 123.5 kuruşa kadar yüksel mistir. Daha engin mallar beş liraya kadar satılmıştır. İnhisar idaresinin satın aMığı tütün mikdan 40 bin kilo tahmin edilmektedir. Menderesin ve Cellat gölünün taşmasından so^ra Su Ikosiii kmlcnlr oturanların kur-tarılması isine devam olunuyor İTKİ i HABERLER BALIKESİR * 1 şubatları itibaren Bandırma *¦ İstanbul aramdrrttt a»|iw f..(tiMf tır. lardnr. Vapurlar Utaabuldan cumartesi, pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri saat 21 de Bandırmadan da pazartesi, salı çarşamba, perşembe günleri saat 22.30 da kalkmaktadır. Bu suretle Istanbuldan Bandırmaya vapur postaları dörtten beşe çıkarılmıştır. KONYA * Belediyenin Emlak Bankasına o-lan 363 bin lira borcu 240 bin liraya indirilmiş ve on yılda ödenmek üzere taksite bağlanmıştır. İZMİR * Kızılay, Izmirin fakir halkının parasız yıkanmaları için hamamcılarla görüşmeğe başlamışür. Her hamam haftada bir gün fakir halkın yıkanmasına tahsis edilecektir. Bunun için gereken masrafı kızılay ve. recektir. * Limited şirket haline getirilen ü züm kurumu esaslı birçok yenilikle* yapmağa karar vermiştir. İlk iş ola rak Izmirde bir kutu fabrikası kuru lacaktır. * Elektrik tarife komisyonu kilovat ücretlerinin indirilmesi için yeniden tetkiklerde bulunmaktadır. * Memleket hastanesine yeniden bazı aletler alınmasına karar verilmiştir. Verem mücadele cemiyeti 22 şubatta bir balo verecektir. Orduevinde de askeri hastane faydasına 7 martta verilecek balonnu hazırlıklarına başlanmıştır. * Son yağan yağmurlardan Gediz taşmış etrafındaki arazi sular altında kalmıştır. Havalar soğumuştur. Sulu kar yağmaktadır. Manisa dağı karla örtülüdür. ' Gümrük hamalları tarife komisyonu bugünkü tarifeyi yüzde elli eksiltmeyi uygun görmüş, raporunu Ekonomi Bakanlığına göndermiştir. * Son bir ay içinde Izmirde 829 kedi ve köpek öldrülmüştür. İzmir. 9 (AA.) — Küçük Mende re s nehri ile Cellat golünün taşması üz rine su basmış olan köyler halkının kurtarılması için mahalline giden İlb Fazlı Güleç şehrimize dönmüştür İlbay bu köylerdeki halkın kurtarılması için tedbirler almıştır. Torbalının Arapçı « ¦ yundc bazı evleri su basmışsa da suyur arkas: devam etmemiş ve evlerini su ba san halk yüksek mahallerdeki evlert geçmişlerdit. Tirenin Subaşı kyünd V evlerden bir kısmı da su altındadr. Burada da evlerini su basan halk köyün yükseK yerle ine geçmek suretiyle can larını kurtarmışlardır. Yalnz Naİme ksyiı düzlük üzerinde olduğu için bu köyün bütün evleri su baskınına uğramıştır. Bütün arazi sular altında olduğundan Naime köyü halkı kayıklarla civardak köyler* taşınmakla ve kurtarma ame leyesine devam edilmektedir Tütüm ko yünde bir kısım evler su altında oldu ğundan halk yüksek yerlere ¦irimizi. Yağmurlar devam ederse seyLabtn ha geniş bir şekilde olmasından kork ' maktadır. Su basan köylerin ' •*e*V kullanılmıyacak bir hale gelmiştir Ekilmiş araziden on bİn dönümü sular a' tında kamıştır. Kızılay kurumu har le çalınmaktadır. Vilâyetçe su baskın uğrayanlara çadırlar gönderilmekti". R un hava açıktır Boluda yeni tepremler devam ediyor Bolu. 9 (A.A.J — Dun gece s de gene bîr yer sarsıntısı oldu. Bu «ntılar dört gündür devam ediy- Bir furunda dört ki^ı yandı İzmir 9 (A.A.) — Bornotada y yapılan bir fırının badanası kurumadan geceleyin ısıtılmış ve fırının ağzıyla b ı- cası dahi açılmamış olduğundan sabahleyin fırında «-alışanlardan dördü '•% «e biri de pek baygın bir halde bulunmuştur. Dünkü filarmonik konser Cumur başkanlığı filarmonik orkestrasının 11 ıncı halk konserini dûn saat 15 de müzik öğretmen okulunda vermiştir. Programın birinci kısmı Hcndel-son'un uvertür Zu den Hebriden'İ ile keman konsertosundan mürekkepti Orkestra, çalınması güç olan bu parçalarda büyük bir muvaffakiyet "s -di I..... - VV...K dan sanatlar şubesi tarafından tertib edile s bu konserde viyolonist B. Enver sahne, ye lâyik bir virtioz olduğunu gösterdi. Fülütist B. Ahmed büyük ve küçük fülütleriyle çalmış olduğu parçalarla bütün dinleyicilerinin dikkatlerini ken.'i üzerine celbederek çok alkışlanmıştır Sahnenin eski emekdarı olan r.'» - -• B. Sadrı Ouunı gelince arl di. B. VVinkler dinleyiciler tarafından uzun uzun alkışlandı. Programın ikinci kısmında Betho-ven'in sekizinci senfonisi çalındı. Bü yük bir beraberlik ve teknik olgunlukla çalınan bu parça, şef Proetori-usun idaresi altında orkestramızın kısa zamanda yaptığı büyük ilerlemeleri isbat edecek mahiyette idi. Her pazar, Ankaranın büyük bir elit zümresini koynunda toplıyan müzik okulu, faydalı bir sanat ocağı halinde çalışmaktadır. Ötey akşam halkevinde verilen konser Otey akşam Ankara halkevinde viyolonist B Enver ve fülütist B. Ahmed tarafından bir kon«-r verilmiştir. Güzel man olduğu gibi bulun muzut *«%crT«-nnin takdirlerini kazanmıştır. Konserden sonra güzel seuatlar -yelerine ayrıca bir suvare verilerek çok amimı saatler yaşatılmış tır. Flutiat ti Ahmed Konseri veren artistlerden BB. Sadrı ve tnver Halkevi film çevirtiyor Halkevi faaliyetini canlı bir su -rette tesbit etmek üzere sesli bir filim hazırlatmaktadır. Bu filimde, dokuz şubedeki günlük çalışma, can -landınlacaktır. Halkevinde spor filmi Dün Halkevinde Öğleden evel H ve öğleden sonra 14.30 da 1936 olim piyadlarına aid bütün sporcuları ilgilendiren güzel bir film gösterilmişin*. Görmek istiyenlerin çokluğu do-layısiyle filmin hafta içinde bîr daha gösterileceği bildirilmektedir. Halkevi balosuna hazırlık Halkevi, İçtimai muavenet komitesi menfaatine, 22 şubatta vereceği çiçek balosu için. hazırlıklarına de -vam etmektedir. Bunun için teşkil edilen tertib heyeti haftada birkaç kere toplanmaktadır. Son toplantıda, salonda fazla kalabalığa meydan vermemek için yalnız 300 biletin sa- ılrja çıkarılmasına ve balonun la.n bir "çiçek balosu., olnvv ir ir. hi«- bir fedakârlıktan çekimlmen./ırv ka -rar venİTiistır. ULUS 11 ŞUBAT 1986 SALI Son haberler üçüncü suyfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5223 ADIMIZ, ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuru» İTALYAN - HABEŞ HARBİ Opccûe şehri nasıl bombardıman edildi? Paris. 10 (A. A.) — Dcssie'-den gelen haberlere göre. bombardıman sırasında şehir ta -mamiyle boşaltılmış bulunuyordu. Bombardımana filen yedi tayyare iştirak etmiştir. Des sie'de ölen olmamıştır. Fakat civar köylerden henüz haber alınamamıştır. Her taraftan korkunç patla malar işitiliyoı te vadiden yüksek duman sütunları yükseldiği görülüyordu. Dessie şehri baştanbaşa alevler içinde kalmış sanılıyordu. (i'iıltvlvrde yvni hir sey yok Roma, 10 (A.A.) — 119 numaralı resmi harb tebliği: Eritre vç Somali cephelerinde kayda şayan bir şey yoktur. İlah liusbetke \n,nı\\ sonra... f. k. at ay 5 inci Jorj'un olum töreninde bulunan hükümdarlarla devlet a-damlarından çoğu. Londra ve Paris'te, bu acı fırsattan Avrupa milletlerinin güvenliği lehine faydalanmak istemişlerdir. Günlerden beri gazeteler iki büyük şehirdeki konuşma ve temaslar hakkında havadis alıp vermektedirler. Bir kısmı hemen tekzib olunan o kadar çok kombinezonlardan bahsedilmiştir ki bu konuşma ve temasların ancak umumi havası hakkında fikir edinilmek imkânı vardır. Umumî hava. Avrupa milletlerinin, uzak yakın, harb tehlikelerinin önüne geçmek husu 'sundaki azimlerinden ibarettir. Zihinler, Akdeniz'den daha az bulanık değildir. Hakiki tehlike hissesi, menfaatleri barış aleyhinde arıyanlarla, bir takım şantajcılar tarafından alabildiğine büyütülmüştür. Heıkesi memnun eden nokta, büyük çoğunluğun yalnız barış safında olması değildir: Umul ler Milletler Cemiyeti prensiplerine uygun güvenlik usullerine bağlı kalmakta devam etmektedir. Bu münasebetle Balkanlar vaziyeti de bütün gazetelerde, sık sık. münakaşa olunmuştur. Bize • bilhassa sevinç veren, senelerden-beri, sulh meydanında dövüşen Türkiye ile dostlarının enternasyonal sükûn ve güvenliğe ne kadar unutulmaz hizmette bulunmuş olduklarının takdir edilmiş olmasıdır. Türkiye ile hiç de başıboş olmıyan Journal gazetesinin dış - politika muharriri Saint -Briçe diyor ki: "iyice elele veren bir Romanya, bir Yunanistan, bir Yugoslavya ve bir Türkiye için, Bulgaristan'ın teklikte kalıp gitmesinin veya antanta girmesinin büyük ehemiyeti yoktur. Guven-bk. ıstatukoyu devam ettirmek is-«"yenlerin anlasıklığı ve kuvvetlerinin üstünlüğü ile sağlanmıştır. Eğer aynı usulü tatbik etmek zah metine katlanılmış olsaydı, mer-(Sonu S. inci »aylada) ay yar eleri Negelli'yi bombardıman ed Dessie. 10 (A.A.) — Dünkü bambardıman neticesinde iki ölü ile dört yaralı olduğu haber verilmektedir. Patlayıcı bombalarla yangın bombaları birkaç yangına sebeb olmuştur. Adisababa. 10 (A.A.) — Dün bütün gün ve gece Habeşistan yaylasının her tarafına dolu ile ka rışık müthiş yağmurlar yağmıştır. Yalnız sivil halk arasında zayiata sebebiyet veren dünkü bombardımanlar burada büyük bir nefret ile karşılanmıştır. Hele içinde bir asker bulunmıyan vr haftalar- itatürkün gezintileri i İstanbul, 10 (A.A.) — Atatürk bugün Topkapu sarayı mü- j zelerini ziyaret etmişler ve şehir i içinde bir gezinti yapmışlardır. I terken alınmış bir resim danberi yalnız yabancı seyyar hastanelere bir toplanma merkezi vazifesini gören Dessie'nin bombardıman edilmesi pek ziyade fena karşılanmıştır. Ana valini ordum......ı /;ı\iatı ıır kaılar? Roma, 10 (A.A.) — Harb t»akanl (Sonu 3. üncü sayfada) Meshud cürümler kanunu Proje birçok v lası m a mi hükümleri İv l a d ı r Hükümet, adliye vekâletinin u, m sa mandanberî hazırlamakta olduğQ mc*.-hud suçların muhakeme usulü" kanunu lâyihasını kamutaya vermiş' Temyiz mahkemesi azalarının, baro ların ve hakimlerin de mütealalan alı narak hazırlanan proje bir çok yeni hükümleri tanımaktadır. Umumi bayatın selâmati ve suçluların cezalandırılmaları üzerinde verimli neticelri beklenen projenin esasları .«. lardır; Madde 1 — Adliye teşkilatı olan yerlerdeki belediye sınırları içinde v-panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin vazifleri dışındaki meshud cm lerle 3 üncü maddede yazdı kabahat nevinden olan ve 4 üncü maddede ya/ şekilde işlenen suçtan zarar «örenlerin müracaatları halinde takibi şikâyete ve şahsi dava açmaca bağlı olan meşî A suçların takib ve duruşmaları bu kanun hükümlerine tabidir. Madde 2 — Bu kanuna ibre: A) İşlenirken görülen ve faili yakalanan; B) İşlenmesi üzerine hemen zah » kuvvetleri veya suçtan zarar gören şahıs yahut başkaları tarafından kov-' "Ulus. un Dil Yazıları "I£a&ıı„ Anlamlı Kelimeler L katını*;: gattin, W"»"'"- ı(,iı.iz kakinksimık DEĞİŞİKLİKLER: Deniz Bahanı çekileçekmiş Londra 10 (A.A.) — Morring Post gazetesinin bildirdiğine ^orc. yakında ingiliz kabinesinde ikinci data olarak ba/ı değişiklikler yapıl acalftir Son seçimlerden öne? bildirilen bu değişiklikle rin mart başlangıcında yapılması ihtimali çoktur. Bu değişik! itlerin en buyrk sebebi deniz konferansından sonra siyasal hayattan çekileceğini bir çok daf.. lar söylemiş, olan d*niz bakanı Lord Mum Im halefini tayin eyliyecektir. Deniz konferansı şubat sonundu kapanaca (Sonu 3, ncü say ifada ) Topyekûn Harp Yasan: General LVDENDORF ... Almanyada son bir alarm işareti tesirini yapması lâzım o-lan hir kitab çıkmıştır. Bu eseri yazan, general Ludendorf'tur ve kitabına "Topyekûn Harb" adını vermiştir. Yalnız bu ad bile. dünyayı korkutabilecek mahiyettedir; çünkü lâfı gecen şey, bir ihtimal, günün birinde olması melhuz bir şey değil, hiç şüphesiz, çatıp gelecek olan bir şeydir: çünkü, bu şeyin olması lâzımdır. La Depvs 22. /. 1936. Yarınki sayımızda O K l Y 11 MIZ Kalıın halını, zen kelimeleri ile hadıma sözünün etimoloji, morfoloji, fonetik \ e -t mani i İv hakimindim anal i/i (Kadın) kelimesi üzerine şimdiye kadar ileri sürülen iki iddia vardır: Bunlardan biri (kadın) kelimesinin (katmak) tan geldiği, yani (kadın) sözünün erkeğe katılan, zam ve ilâve edilen manasına delâlet eylediği yolundaki düşüncedir. "Güneş - Dil" bakımından bu izah kâfi değildir. Çünkü katmak) sözü de. hattâ bunun kökü âen'\\en( kat) monosilabı da a-nalize muhtaçtır. İkinci iddia. Türkçeye (kadın) sözünün Almanca (gattin) tabirinden geçtiği yolundadır. Güya Osmanlı imparatorluğunun istilâ-devirlerinde bu sözün, bir saray tabiri olarak. Almancadan alınmış olduğunu söyliyenler. Türk dilinin varlıklarından bütün bütün bihaber kalmış olanlardır. Çünkü 1200 yıllık bir Türk yazıtı olan Orfton kitabelerinde de, (Kağan) tabiri ne karşı, (katunğ) kelimesinin bulunduğundan haberleri yoktur. İşte, (hatun) şeklinden geçerek, (kadın) sözünü meydana getiren bu (katunğ) kelimesidir. Almanların (gattin) kelimesi ve bundan "birleştirmek, bağlamak" anlam-larîyle yaptıkları (gatten) mastarı da. Almancadan Türkçeye değil. Ana Türk dilinden Turkçenin Cermen lehçesine geçmiştir. Kınlın. Unlun, halını i: (Kadın) sözünün etimolojik şekli şudur: O (2) (3) (ak • ad I m) Bunu izah etmeden önce bu kelimenin daha eski şekilleri olan (hatun) ve (Katunğ) kelimeleri-(Sonu 2. inci sayfada) narak tadı yakalanan; *Q) İşlenen bir suçun faili olduğunu açık olarak gösteren eşya ve asar ile suçun islenmesinden pek a/ sonra faili yakalanan; S'JÇİar mcshud suç sayılır. Madde 3 — Türk ceza kanununun 529 534. 539. 540, 544. 545, 547. 549, 551, 558. 563. 564. 565. 567, 566. 569. 570. 571, 572. 573 574. 575. 576. 578 ve 582 inci maddelerinde yazılı (Sonu S. inci savlada) VAHİİVILF.sıi: Örfi idare ilânı bekleniyor Kudu», 10 (A.A.) — Suriye-de vaziyet vahimleşmiştir. Örfi idarenin ilânı bekleniyor. Samdaki ingiliz konsolosluğu asker muhafazası altındadır. Bu hareketin Lübnan'a da sirayetinden korkuluyor. Suriye par lamentosu reisi milletler cemiyetine ve fransız dış bakanlığına telgraflar çekerek son hâdiseleri pro-(Sonu 3. üncü sayfada) Yeni Romanımız iec;«-ıı u*ır rılebnal âliminin »'iı büyük Mİlıreilt-rindrıı ve roman irkilişinin kurucularından biri olan Cüstav FIoImt n ıı metihu r-rn Madam Bovari birkaç »üne kadar lefı ya hanin acarız. ,a- lîıı »ü/.rl r-rıi lakib İrilirinim okurlarımıza tavsiye rılrriz KIŞ OLIMPİYADI Bayrak yarışında birinciliği Norveç, artistik patinajda Avusturya kazandılar ,ıj olimpiyadlartndaki takımımız ekzersize hazırlanıyor (Yazısı beşte) SAYFA 2 O LÜ3 H İslimi ınl mektubu İSTANBULDAN NOTLAR İstanbul şoförleri yıllardanberi, plâka resmi indirilsin, seyyah işleri yoluna konsun, hususî lüks taksiler kaldırılsın, deyip dururlar. Arada sırada da, hususî otomobillerden vergi alınmasını, taksilere şehir içinde otobüs, tramvay gibi tarife ile yolcu taşımak müsaadesinin verilmesini isterler. — Niçin isterler, nasıl isterler) İstedikleri şeyleri pek iyi anlatamazlar da onun için mi bir türlü başarıp üstesinden gelemezler? Yoksa pek ipesapa gelir şeyler istemezler de o-nun için mi kendilerine pek kulak asan. ehemiyet veren olmaz?. Bu bana merak oldu, kendileriyle konuştum: — Ben gazeteciyim, belki size faydalı da olabilirim. İstediklerinizi bana anlatabilir misiniz) dedim, önce bana bir alay rakamlarla Jstanbul-da taksiciliğin artık geçindirir bir iş olmaktan nasıl çıktığını ispata çalıştılar ; — öyle şoförler var ki yemek yiyemiyor! Dediler. Bunu söylemeseler de biliyordum. Fakat neden olduğuna akıl crdiremiyordum. — Belki müşteriden çok taksi vardır da ondan! Hayır! dediler, — Oç sene evel lstanbulda I 200 taksi vardı ve hepsi iş bulabiliyordu, bugün 500 taksi vardır, ve her gün vasatı olarak, 250 si işsizdir. — Niçin? Beni kokukUcUIar; — Siz gazetecisiniz bizden daha iyi bilirsiniz! Dediler ve sonra anlattılar, biz dediler; — Sizden bize yardımı dokunabileceklere İstanbul taksilerinin niçin işsiz kaldıklarını değil, işsiz katan İstanbul taksilerinin hangi tedbirlerle himaye edilebileceklerini anlatmanızı istiyoruz. Mesela; siz anlatınız ki; bütün İstanbul taksilerinin İstanbul belediyesine ödedikleri plâka resmi onların ödİyebileceklerinden çok fazladır. Veya anlatınız ki; bugün Istanbul-da seyyah gezdirme işleri bütün İstanbul şoförlerinin aleyhine ve bir tek garaj sahibinin lehine tanzim e-dilmiştir. Ve nihayet lstanbulda bir hususî lüks taksi usulü vardır ki; sanki belediye bu usulü Istanbula gelecek birkaç misafirini ağırlamak için değil de birkaç garaj.... Itimadsızlığımı hissettiler, — İnanmıyorsunuz, zaten bize kimse inanmıyor! Dediler ve önüme muhtelif tarihlerde belediyeye, partiye imzala-riyle, mühürleriyle verdikleri istidaları, mektubları koydular, — Bunları okuyunuz! Dediler. Onları okudum. Notlar aldım. Ve size bu notlan yazıoyrum. PLAKA RESMİ İstanbul şoförleri İstanbul belediyesine, belediye vergi ve resimleri kanununun tayin ettiği vergiyi yüzde elli fazlasiyle öderler. Kanuna göre; motoru on iki beygire kadar olan arabalar 2. yirmiye kadar olanlar 3, yirmiden fazla olanlar 5 Kra vereceklerdir. Bugün lstanbulda Ödenen İse - köprüler resmi ve Gazi Köprüsü karşılığı ile beraber - 2 yerine 3. 3 yerine 7,5. 5 yerine de I 2.5 liradır. Şoförler; niçin eskiden müşterinin verdiği köprü parasmj. ve hâlâ şehrin bütün biletli nakil vasıtalarında müşterilerin ödedikleri Gazi Köprüsü karşılığını vergi halinde biz ö-demeğe mecbur olalım?., diyorlar. Şoförlerin plaka resminde şikâyet ettikleri ikinci bir nokta da; verginin arabanın eskiliğine yeniliğine göre değil de. motor kuvvetine göre hesab edilmesidir. — Müşteri bineceği araban m motorunun kuvvetine değil, döşemesinin vc- karoserisinin yeniliğine ve te-i'1i«7İne bakıyor ve daima bun- ları tercih ediyor, ötekiler - bugünkü kanuna göre fazla vergi Ödedikleri halde - mütemadiyen işsiz kalıyorlar. Diyorlar. SEYYAH İŞLERİ Istanbula gelen seyyahlara otomobil bulmak ve onları şehirde otomobil ile gezdirmek işi yıllardan beri bir garaj sahibinin elindedir. Bu garaj sahibi, bütün seyyah servislerin-de, a - Otomobilini kendi garajına koymıyan, b - Ayrıca alacağı paradan kendisine büyük bir pay ayırmıyan. Taksilere iş vermez. — imkânı yok! Dedim. Garaj sahibinin ismini söylediler. Belediyeye bu iş için yaptıkları müracaatın tarihîni numarasını gösterdiler, — Meseleyi belediye ikcısad müdürlüğü bile tetkik etti. Dediler. Epİ eskimiş bir kâğıd-dan karara benzer bir şeyler okudular. "Seyyahlar işinin cemiyet içinde (Şoförler cemiyeti) teşkil edilecek bir kooperatif tarafından idaresini tensib ve bu işle belediye iküsad müdüriyetinde bir komisyon meşgul olmasını... ilh.. ilh." Ve ilh... ilh... HUSUSİ LÜKS TAKSİLER Bunlar, Istanbula gelecek resmî misafirleri gezdirmek için ayrılmış saatsiz boyasız arabalarmış ve eskiden yalnız kendilerine tahsis edilen işlerde çalışır la rmış. Fakat işsizlik onları da garajlarından çıkarmış, piyasa taksilerinin karşısına tam ve tehlikeli bir rakib olarak koymuş. Şoförler çünkü diyorlar; — Bunlar evvelâ bize yasak o-lan bir şeyi yapabiliyorlar, pazarlık ediyorlar, sonra da saatleri olmadığı, boyalan bmrnkiler* ben7emedi-£ı, dışardan bakanlara hususi araba tesiri yaptıkları için. müşteriler bilhassa yazıhane ve iş servislerinde, günlük, yarım günlük gezmelerinde bu ara balan tercih ediyorlar... — Şimdi size, niçin hususî otomobillerden vergi alınsın, taksilere niçin şehir içinde tramvay, otobüs gibi yolcu taşımak müsaadesi verilsin onu anlatalım!.. Ayağa kalktım, beni dînler misiniz? dedim. — Bunu ne bana ne başkasına anlatmayınız. Dostluğa en çok muhtaç olduğunuz bir zamanda bir tek otomobil sahibini bile kendinize düşman etmeyiniz, ve nihayet şehir için, bir sınat, bir emniyet ne bileyim bir birçok şeyler meselesi olan, tarife ile yolcu taşımak İşinin küçücük o-tomobillerinizle size verilebileceğini ümid etmeyiniz! — 2 — Şoförler işini tetkik ederken eyi bir rakam geçti. Enteresan olduğu için yazıyorum; Üç sene evel lstanbulda 1250 taksi 200 kadar da hususî otomobil varmış. Şoförler şimdi taksi sayısının beş yüze indiğini hususî otomobil sayısının da 1000 e çıktığım soyuyorlar. Söylenene pek inanmadım, seyri sefere sordum, biraz mübaleğa var dediler. — Hususî ve taksi arasında bu kadar büyük fark yoktur hemen hemen başa baş tır! Ben Istanbulun ekonomik inkişafını göstermeğe yaradığı için bu rakamı çok enteresan buldum. 800.000 nüfuslu Ur şehirde, bir taraftan hususî otomobilin sayısı 600 ü geçiyor, öte taraftan. 800,000 nüfuslu şehir 500 taksisine ekmek parasını çıkaracak iş veremiyor. — 3 — Gazeteler Prost'un İstanbul plânı etüdlerine başlamak için nisan sonlarına doğru Ltanbula geleceğini yazdılar Hugo Herman da. Gazi köprüsünün demü malzemesini aynı günlerde yola çıkaracak ve köprünün inşa hazırlıklarına gene nisan sonlannda başlanacakmış. İstanbul belediyecine, geçen vıl İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Bin bir direkte tetkikler İstanbul, 10 — Bugün müzeler fen heyetinin yaptığı tetkikten sonra Binbir direkte bir kaç direğin derhal tamirine karar verildi. Şimdi ayrıca Binbir direğin üzerine bina yapılıp yapılmıyacağı tetkik ediliyor. Maliye tahkikatı İstanbul, 10 — Maliye müfettişleri İstanbul maliye teşkilâtında tetkiklerine devam ediyorlar. Şimdiye kadar dört memura işten el çektirildi. Hekimler odası Yıllık toplantısını yapıyor Birinci m intaka hekimler odası umumî heyeti, cuma günü saat 17 de, Kızılay umumî merkezi konferans salonunda, yıllık toplantısını yapacaktır. Odaya, 51 doktor, 28 diş doktoru ve 6 ebe yazılıdır. Ankarada 160 doktor vardır. Bunların hususi muayenehaneleri olmadığından hekimler o-dasına kaydedilmemişlerdir. Bu ay başında idare heyeti, kayıdlı olanların sınıflarını, kazanç vergisi kanununa göre ayırmıştır. Çiftçi ve köylüye bol kredi sağlamak için Yeni ikraz formu Ziraat Bankası dün t o Ziraat Bankasının teşkilatına bir anket açarak, bankanın köy mevzuları üzerindeki çalışmasını günün ihtiyaçlarına uygun ve daha verimli bîr şekle sokacak olan esasları tesbit etmek üzere sualler sorduğunu ve 16 şube müdürünün şehrimizde toplanacağını yazmıştık. İzmir, Edirne, Samsun, Manisa, Aydın, Trabzon, Adana, Erzurum, Eskişehir, Afyon, Mersin, Edremid, Akhisar, Dörtyol, Hendek ve Bafra şube müdürleri şehrimize gelmişler ve ilk toplantılarını dün Banka Direktörü Kemal Zaim Sünelin reisliğinde yapmışlardır. Eldeki mevzulara göre yapılacak işler arasında, tak si İlendirme kanunu çıktıktan sonra meydana gelen vaziyet dolayısiyle, bundan sonra banka, nin ziraî ikraz islerinde dayanacağı prensiplerin İş sahasında çok tecrü- bularak olan müdürleri (ilandı İleri Şİİ İM beli olan banka direktörlerine tetkik ettirilmesi ve onların tatbikat şekilleri hakkında düşüncelerinin alınması vardır. Anket suallerine gelen cevabl-r, her mahsul üzerinde, bu mahsulün fazla olarak yetiştiği muhitlere göre ayrılacak ve küçük encümenler tarafından etüd edilerek tasnif edilecektir. Gelen direktörler dün öğleden sonra da toplanmışlar ve encümenler seçimi üzerinde konuşmuşlardır. Encümenler bugün ayrılacaktır. Anket suallerine gelen cevabların da tetkikinden sonra prensipler üzerinde alınacak kararlara göre ikrazların umumi esaslarını ve her mahsul ve muhite göre hususiyetleri top-lıyacak talimatnameler hazırlanacaktır. "Ulus,,un Dil Yazıları (Başı 1. inci sayfada) nin etimolojik şekillerini de (kadın) m etimolojik şekli ile altalta yazalım: CIJ (2) (3) (4) Kadın ; ak -j- ad -j- m + . Hatun : ah 4- at + un + . Katttnr: nk 1 at 4- un 4- uğ Görülüyor ki her üç kelimenin elemanları MrıMfflffll aygıttır. " (1) Ak, ah: Ana kök anlamını kendinde tecelli ettiren ve doğrudan doğruya onun yerine geçen birinci derece prensipal köktür Anlamı "büyük, kudretli, hâkim, e-fendi" dir. (2) Ad, at: Sahip ve malik anlam! yit- ana kök mefhumunu kuvvetlendiren, faaliyete malik olduğunu anlatan elemandır. Bu ilk iki unsurun verdiği ke limeler (Akat), (ahat) sözleridir. Bunların birincisi, (Sümer) lerle birlikte Mezopotamyada hâkim olan bir Türk oymağının adıdır ki kuvvet ve kudret mümessili olduklarını anlatır. İkincisi ise Türkçenin Arap lehçesinde birlik ve teklik anlamiyle (Allah) a verilen isimlerden biridir. Bu iki elemanla ifade edilen kuvvet ve kudretin, büyüklüğün, sahipliğin, efendiliğin mümessili, "erkek'* tir. (3) İn, un: Yakın muhit, bitişik saha anlamlarına (. + n) ekidir. Yukarda izah edilen 'erkek" mefhumunu temsil eden süjenin yakınında, bitişiğinde, ta yanında bulunan, onunla daima bir ve beraber olan bir süjeye delâlet e-der. İşte "kadın" ve "hatun' deyin- Istanbul plânı için proje gönderen üç mütehassıstan üçü de Istanbulun ana yolları ve Istanbulun Haliç üzerinden Beyoğlu'na bağlanması hakkında biribirinden farklı şeyler söylemişlerdi. Istanbulun plânını yapacak Prost Istanbulun henüz etüdünü bile yapmamıştır. Ya o da sonra bir şeyler söyler; meselâ; köprü burada değil de beş yüz metre sağda yahut yedi yüz elli metre solda olsun derse?. Istanbulun plânı için, şu, bu, bin türlü mazeretle yıllarca geç kalan istanbul belediyesi, bu plânın emniyeti için, Gazi Köprüsünün inşaatını en çok, Prost gelinciye ve avan projesini hazırlaymcıya kadar geri bırakamaz mı? Neşet Halil ATAY ce anlaşılan mana da bundan ibarettir Son "Katunğ" şeklindeki eski "nğ" mürekkep konsonunu tem-silen konulan (4) Uğ: bu yakın muhitteki sü-jeyi göstermeğe yarar. Görülüyor kî etimolojik analiz, (kadın) ı erkeğin daima yanıba-a.nri* «n^n ...........11 « ¦ * ortaya çıkarmaktadır. ÇATTIN Almanların "gattîn" kelimesi de bunlardan başka bir şey değildir. Etimolojik şeklini yazalım: (1) (2) (3) (4) (ağ -f- at + ağ -+- in) Burada birinci olarak görülen (ağ) ın (ak) ve (ah) la bir olduğu malûmdur. İkinci (at) elemanı da yukarda görülmüştür. Yalnız iki (t) den dolayı (in) den önce gelen (ağ) da (Katunğ) da dördüncü olarak görülen "uğ"-dur. WOMAN Aynı manaya Ingilizcede kullanılan (Woman) kelimesinin etimolojik şekli de şudur: (i) (2) (3) (4) (oğ + og + om + an) Burada (W) sesi, söylenişine nazaran (ğ 4 g) ye tahallül etmektedir. Bunlardan: (1) Og: Kuvvet ve kudret anlamına ana kök; (2) Og: Onu nefsinde tecelli ve temessül ettiren elemandır. (3) Om: Kuvvet ve kudret kendisinde görünen süjeyi gösterir. Kelimenin buraya kadar olan kısmı, - tıpkı yukardaki (agat, a-hat, akat) sözleri gibi - "erkek" demektir Fransızca "erkek" demek olan (homme) kelimesi de bunun benzeridir [1], (4) An: Kuvvet ve kudret mümessili olan süjenin yakın muhitinde, ona bitişik bulunan ikinci süjeyi anlatır ki (kadın) kelimesinin aynıdır. ZEN Farsçada (kadın) anlamına gelen (zen) kelimesi de bu seriye dâhil olur. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (I) (2) (3) _ (eğ + ez 4 en) [/] Erkek anlamına olan kelimelerin analizi de ayrıca yapılacaktır. (1) Eğ: Kuvvet ve kudret anlamına ana köktür. (2) Ez: Burada yakın saha gös terne (en) varken bu elemanın da uzak saha anlamına alınması doğru olmaz. Bunun için buradaki (z) nin (ğ) den değişme olaralt, Inmıı Bu halde (eğ r H -J- eğeğj hâkim anlamına erkeği ifade eder. (3) En: Bu kuvvet ve kudret sahibi erkeğin yakınında, bitişiğinde bulunanı, yani kadını gösterir. HADİM Şeklen erkek olduğu halele erkeklik kudretinden mahrum olanlara verilen bu ismin etimolojik analizi de çok dikkati çekecek mahiyettedir. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (l) (2) (3) (ah + ad -f- rm) (1) Ah: Ana kök yerine kaim olan ve onun anlamını kendinde temessül ettiren birinci derece prensipal köktür "Kuvvet, kudret, büyüklük, hâkimlik" anlamları nadir. (2) Ad: Kök anlamının sahibi olan varlığı gösterir elemandır. Bu iki elemanın vücuda getirdiği (Ahad) - yukarda da geçtiği üzere - "erkek" manasınadır. (3) İm: Süje veya obje manasına gelen bu elemanın burada pek orijinal bir rolü vardır. Kuvvet ve kudret sahibi olan, yukardaki (ad) elemaniyle gösterilmiş olduğuna göre, burada yeniden bir süjeye ne lüzum olduğunu anlamak için, (hadım) kelimesinin manasını iyice düşünmek d âz imdir. O zaman anlaşılır ki bu (ım) elemanı erkeğin kendisinden di-şarda ayrı bir süjeyi göstermektedir. Bu Öyle bir süjedir ki şeklen erkek gibi görürunektedir; fakat ondan ayrıdır, başkadır, hakikî kuvvet ve kudretin sahibi değildir. İşte "Güneş - Dil" analizleri, kelimelerin manalarını bu kadar orijinal şekilde gösterebilmekte-dir [2]. _/. N DİLMEN [2] Yine "kadın" anlamına ge* len "dame, femme hanım. ba"an, mer'e" sözleriyle burıUrh ilgili kelimelerin analizi de bur.dan sonraki yazılarımr/.da ^-ülef'f,'";r. ULUS 12 ŞUBAT 1936 ÇAKMAM İt 4 Son haberler üçüncü saıjfamızdadır ON YEDİNCİ YIL NO: 5224 ADIMIZ, ANDIM1ZDIR Heryertle 5 kuru» İTALYAN - HABEŞ HARBİ Habeşlerin Makalleyi almaları imkânsız görünüyor İtalyanlar haheş rephesine yeniden otuz bin asker »önderdiler Habeşlerin baş müşaviri bir ingiliz miş Londra, 11 (A.A.) - Şi-mal cephesinde habeş kuvvetleri yeniden Makal-le etrafındaki mevzilere hücum etmişler fakat anlaşıldığına göre bir başarı elde edememişlerdir. Bu mev ziler şimdi o kadar tahkim edilmiş bulunuyor ki, ha- beşler için bunları hücumla zabtetmek hemen hemen imkânsızdır, meğer ki bir baskın hare- Huşbetke V\1..\IZ Son komplo hâdisesi ile. mem-***«c tmn - liste hain- lerinin hep eski tertibieri arkasında koşmakta olduklarını görüyo -ruz. Buna hayret mi edeceğiz? Hıyanet namussuzluğu ile, vatan sınırlarına yaklaşamıyarak, el şehirlerinde sürünmek mah -kumluğunu bir arada toplayınız: Bu adamların Atatürk'e değil, türk denen her şeye nasıl kıvranarak, kendini yiyerek, hased, hınç, garez ve fesadla bakmakta olduğunu tasavvur edebilirsiniz.. Bunda şüphe edenimiz yok -tur. Fakat dikka* edilecek şey, bütün bu yurd karalıların ayni zamanda ne kadar ahmak olduklarıdır. Onlar, düşman bayrağına doğnj kaçarken, bıraktığımız tarlada otlamaktadırlar: Türkiye -nin. Türkiye'de bütün müessese -İerin, ahlâk, şuur ve fikrin ne kadar ileri gittiğinin, uzaktan uza -ğa farkında bile değildirler. Onların hiyanetlerini ancak tarihte okuyan yüzbinlerce türk çocuğu, askerlik yaşına girmiştir. Atatürk'ün Türkiyesi, bu adamlar için, gazetesini okuyamayacakları, şehirlerini tanıyamıyacakları, dilini bilemedikleri, insanları ile anlaşa-mıyacakları bir memleket olmuştur. Tebdil olup gelseler, bu memlekete kendilerini, en yabancı memlekette olduğu kadar yalnız ve ayrı hissedeceklerdir. Her tarafa satılık iseler de, hiç bir taraftan alınmaz bir kal dirim matahı haline gelen bu canilerin baş vurmayacakları alçak lık olmadığını biliriz; ama onlar, hiç bir kastlarında muvaffak ola-mıyacaklarını düşünemez bir ruh hali içindedirler. Amman Yahya lan ve ayakdaşları ile Türkiye düzenini bozmak değil, onun sa İtin ve mesud yüzünü çizgileridir mek bile, ancak udala uykusuna girebilecek bir rüyadır. Türkiyede şuur, en başta, bütün hiyanet ve bozgun unsurlarına karşı kendiliğinden bir mu kavemet manasında doğdu. Müs bet ve menfi telkinlere karsı içgüdüden gelen bir seziş kuvveti ile olgunlaştı. Halk buluttan nem Tembien bölgesinde italyanların zaptettikleri bir habeş kalesi ketiyle bu mevzilere girebilsinler. Cenub cephesinde Gestro nehri boyunca ilerlemiş olan motorlu italyan kolu yeni kuvvetler almıştır. İleriye doğru yeni bir hamlede bulunması bekleniyor. Habeşler de cenuba takviye kuvvetleri gönderiyorlar. Yirmi tanede top göndermişlerdir ki, bunların yarıcından fazlası tanklara karşıdır. Diğer Larartan Portsaıt'Lciı bildirildiğine göre 25 sonkâmın ile (Sonu 3. ncü sayıfada) HAİıN Ali 'i Suriyede karışıklıklar devam ediyor Paris. U (A.A.) — Berut'tan gelen haberlere göre. dün Şam'da bir çok gösteriler olmuş fakat polis tarafından ' ı ğıtılmıştır. Deyruzor'da daha vahîm ' ' diselet olmuş ve polis silâh kullanmaya rneebuı kalmıştır. Beş nümayişçi ölmü.-ve bir polis subayı ağır surette yaralanmıştır. SON DAKtKA: Almanyada komplo Hitlercilik aleyhinde çalı ş*an 150 papas tevkif edildi Dusseldorf, 11 (A.A.) — Havas ajansı bildiriyor: Almanya katolik gençlik teşkilâtı başkanı Kempfüvo-ker ile 150 kadar papas ve genç alman, devletin emniyetine karşı komplo kurmak suçu ile tevkif olunmuş, tur. Bütün Almanya içinde tevkiflere devam edilmektedir. Siyasal polis dairesinin sandığına göre, nasyonal sosyalist devletini devirmek üzere sosyalistliğe ve komünistliğe yatkın unsurlarla münasebetler tesis eden katolik ve gençlik teşkilatlarının vuruda getirdiği geniş bir komplo şebekesi karşısında bulunulmaktadır. Yapılan tevkifler katolik mahfillerde büyük bir heyecan uyandırmıştır. Kolonya bas pefkopcrau B. Şulte, B. h itlere bîr protesto telgrafı çekmiştir. Türk Hava Kurumu piyansrosu dün çekildi Türk hava kurumu piyangosu dün çekildi. (35) bin liralık birinci İkramiyeyi 22481 Numara kazandı. Bu numaranın alt ve üstünden (750) şer numarada sonları (1) ile bitenler amorti alacaklardır. 22949 Numaraya 15 bin lira düşmüştür. Bunun da alt ve üstünden (750) şer numaradan sonları (9) ile bitenler a-morti alacaklardır: 2477 Numara 12 bin lira kazandı. Bu numaranın da alt ve üstünden sonları (9) ile bitenler amorti alacaklardır. B4S9 Numara da bin lira kazanmıştır. •00 lira kazananlar: 5786 10046 1071 19733 1T337 13359 2263 12678 3463 2139 150 Hm rcasananlar: 23643 19602 25487 22040 26993 11600 18079 3947 15009 21024 9648 1952 18066 1520 12950 27349 7602 24790 14477 14367 15889 2142 (Sonu 5. inci sayfada) kapar. Taştan koku alır bir hassaslığa geldi. Bütün tertibler. en başta, polisten, jandarma, devlet vasıtalarından evel, bu şuur ka yasına çarpmağa mahkûmdurlar İhtiras sancısı ile kıvrananla ra söyliyeceğimiz bir tek şey vardır: Türkiyenin rahatı yerindedir. F. R. ATAY Inpilterede Kabinenin fevkalâde toplantısı Londra. 11 (A.A.) — İngiliz kabi-ensi dünkü fevkalâde toplantısında milletlerarası vaziyet ve Mısır meselesiyle meşgul olmuştur Kabine dış bakanından bugünkü va ziyet hakkındaki izahlarını dinledikten sonra ingiliz - M.sır görüşmeler-sas olacak prensibleri müzakere etmiş tir. Biliı.dİğî üzere İngilizler, askerî meselenin bu müzakerelerde ilk safta gelmesini istemektedir. Parlamento Petrol ambargosunu hemen istiyor Londra, 11 (A.A.) — Siyasal mahfillerden bazıları, son günlerde konuşulan kabine buhranının, petrol am bargosu meselesinden hadis olacağı fikrindedirler. Zecrî tedbirlere taraftar olan parlamento mahfilleri koridorlarda geçen konuşmalar esnasın da, ambargonun tatbikîni artık, kati yen geri bırakmamak ve petrol me selesi hakkında Amerikanın kararın beklememek niyetinde olduklarını a çıkça meydana koymaktadır. Haber alındığına gbre, Londrav» dönen ve sıhi durumu mükemmel bu-lunan Sir Samuel Hor çok önemli, sı yasal bir rol oynıyacaktır. Lonra. 11 (A.A.) — Bir çok muh.ı fazakâr saylavlar avam kamarasına a sağıdaki karar suretini vermişlerdir. Avam kamarası, ingiliz sömürr -n da (arından her hangi birinin diğ--bîr ecnebi devlete terkine mun-Çünkü İngiltere bu halkın refahı, h mayesi Ve iyi idaresi hususunda üze biı şeref vazifesi almış bulunuyor. DENİZ KONFERANSININ KARARI Amerika deniz ve hava kuvvetlerini arttırıyor 6^'mm* gemi 400 tavyare ile deniz manevraları y a p ı v o r Senatoda Japonyaya karşı hücumlar' Amerika ve japon deniz kuvvetlerinin mukayeseli bir resmi lerle diğer bazı sınıf gemilerin tonilâtoları ve silâhları şöyle tesbit edilmâ| tir: (Sonu 5. inci sayfada) Londra, 11 (A.A.) — Royter ajansının Öğrendiğine göre, deniz konferansının teknik komitesinde bazı terakkiler elde edilmiştir. On bin tonluk kravüi" "Ulus„ un Dil Yazıları il adın,, Anlamlı Kelimeler II. «Femme» kelimesinin ve bunun «femîna, f miKKfemea» şekillerinin etimoloji, morfoloji, fonetik ye semantik hakımınd an analizi ı im mi; Şimdiye kadar gözden geçirdiğimiz "kadın, hatun, katunğ, gattin, woman„ ve "zen" kelime -lerinin hepsinde 'kadın" anlamının, "erkek" anlamına olan söz e-lemanlarına, yakınlık, bitişiklik an lamlariyle bir "n„ konsonu gele -rek kurulduğunu gördük fi]. Gene "kadın,, anlamına gelen "femme,, kelimesinde bu "n„ konsonu görünmiyor. Güneş — Dil analizlerinde ke limenin en son şeklini ele almakla iktifa etmiyerek, onun şimdiye kadar bilinebilen etimolojik de -ğişmelerinin de göz önünde tutul ması lâzımdır. Bu kelimenin orijininde "n„ konsonunun bulunup bulunmadığını iyise anlamak üzere fransız etimoloji lügatinde bu kelime için verilen şu malûmatı gözden ge - (/] Bu kelimelerin analizleri "Ulus" un dünkü sayısında çık -mistir. Yeni Tefrikamız Topyekiîn harb Yazan: General Ludendorf 'ürkçeye çeviren: Hikmet Tuna Bugün Dördüncü^ayfada çirmek lâzımdır. [2]: "Femme. — Latince aslı "fe-"mina,, dır ki "dişi: temelle,, de-"mektir. Buradan "femme,, şekli "klâsik lâtincede bile vücut bularak "zevce: epouse,, anlamına "gelmiş ve galo - romen dillerin -"de ancak bu anlamla muhafaza "edilmiştir. Eski Provansal dilindeki aslı "femna,, dır. İtalyanca-"sı olan ''femmina,. sözü hem "dişi,, hem de 'zevce,, demektir. "Portekiz dilinde "femea,, şeklin-"dedir ki yalnız "dişi,, anlamına gelir.,. Görülüyor ki bugünkü şeklinde "n„ elemanı yok gibi görünen "femme,, kelimesinin eski "femi-na„ ve "femna,, şekillerinde "n" gene kendini göstermektedir. Şimdi, bu bilgiler elde olarak, "femme,, kelimesinin bugünkü şekli ile asıllarının analizine girişelim: Kelimenin şimdiki şekline göre etimolojik şekli ilk bakışta şöyle görünür: İl) (2) (S) (4) (S) I. (eğ t- ef f- cm + em + eğ) Türk fonetiğinde aynı konsoıe yan yana iki defa bulunamıyaca -ğı cihetle (3) ve (4) numaralı elemanlardan birincisi (eğ) şeklini almak icap eder. Şu halde etimolojik şekli şöylece tashih etmek lâzımdır: (Sonu 2. inci sayfada) [21 Dictionnaire etymologi -que de la langue française. par Oscar Bloch. c. I; S. 294 W FA 2 ULUS 12 ŞUBAT 1936 ÇAk: i ' \ \ avı - Siyasal Yeni Dünya: VII. Devlel Savaş öncesinin en ileri devlet tipi liberal ve sınıfçı devlet idi. Bir iddiaya göre, bu devlet, ekonomik işlere hiç karışmaz, bütün Ödevini, amme hukukunun malûm mevzuat dahilinde korunmasında görürdü. Ve gerçekten, ileri bir memleketin vatandaşı, kendi devletine hayatın -da çokluk raslamazdı. Vatandaşı en az rahatsız eden. onun kapısını en az çalan devlet, bütün savasÖncesİ -nin en ideal devletidir. Fakat bu. yalnız görünürde böyledir. Çünkü liberal mahiyetlerini bugüne kadar bile muhafaza etmiş olan ingiliz ve fransız devletlerini alalım. Eğer bu devletlerin ekono -mik işlere karışmadıklarını (Vazedersek, bunların elindeki imparatorluklar nasıl vücud bulmuştur) Bu im -p.:.ıtorluktan da onların serbest vatandaşları tedarik etmemişlerdir ya.. Hayır, "liberal devlet, ekonomik İşlere karışmaz. O bir memleketin sadece jandarmalığını yahud gece bekçiliğini yapar., demek, bir ifade tarzından başka bir şey değildir. Bundaki maksad, "liberal devlet" in ekonomik teşebbüslere filen giriş -medîğinİ söylemektir. Yoksa liberal devlet ile o devletin ekonomik ve mali teşkilâtı arasında, ilk günün -denberi, yakın ve ahenkli bir çalış -ma birliği olduğu muhakkaktır. Liberal devlet", ekonomik hayatta, yapıcı değil, ekonominin sa -halarını hazırlayıcı ve tanzim edici bir kuvvettir. Tüccar, tüccar gemisi, konsolos raporu, ordu, filo; bütün bu, görünürde biribirinden ayn duran kuvvetler, savaşöncesindeki büyük kapitalist ve emperyalist devletleri meydana getirmiş olan kuvvetlerdir. Savassonrasında liberalizmin bütün esaslarına karşı olduğu gibi devlete karşı da genel bir reaksyonu müşahede ederiz. Fakat bu reaksyon, her tarafta aynı değildir. Faşizme sahne olan memleketlerde, liberalizmin kendisi, gibi liberal devlet, başlıca hücum mevzuudur. Faşizmde her şeyin ta -rifi bu şeyin liberal nizamda taşıdığı vasıfların t.nkidi ve reddi yolundan yapılır. Bütün günah liberalizmde -dir. Liberalizm tasfiye edilirse, her şey. sanki ona bir peri kızının değ -neği dokunmuş gibi düzelecektir. Yürümeyen şey ekonomi midir? Liberal mahiyetini değiştiriniz her şey düzelecektir. Adliye aksamakta mı -dır? Liberal hukuku tadil ediniz, maksad hasıl olacaktır. Politik hayata anarşi mi hâkimdir? Liberal devleti tedavi ediniz, her şey yoluna girecektir. Faşizmin böylece cepheden hücumuna maruz kalan liberalizm halbuki, bîr sosyal ve ekonomik esa -sın kendisi değil bir tatbik şeklidir. Faşizmi bu tatbik şeklinden ayıran âmil ise, liberalizmin haddizatında kötü olması değil, faşizm yapmak mecburiyetinde olan memlekette eski ekonomik bazın sarsılması ve tasfiyeye uğramasıdır. Avrupa'nın azçok faşist bir çerçeve içinde idare olunan memleketleri arasında, meselâ Almanya'yı mütalea edelim. Almanya, savasüncesinde, dün -yanın bütün pazarlarında mal satabilen, bir takım sömürgelere malik olan, bundan başka da bizzat ser -maye imal ve ihraç eden bir memleketti. Faşizme geçtiği sıralarda ise, Almanya'yı, dünya pazarlarının her • kese karşı olduğu gibi kendisine karşı da birer birer kapanması karşısında işsizleri durmadan artan bir mem leket, bundan başka da (sömürgelerini elden kaptırmış olması bir tarafa) sermaye teraküm ettiremiyen ve politik borçlarmı ödeyebilmek için sermaye ithal eden bir memle -ket plarak görürüz. Bu gibi memleketlerde, libera -tem, sınıflar arasında kârın taksimi mevzuu bahsoldukça pek güzel yürümüştür. Ne zaman ki, kârın de -gıl, zararın sınıflar arasında taksimi lâzımgclmiş ve bunun âdeta kronik ve tabiî bir hal alacağı anlaşılmıştır; işte o zaman liberalizme karsı olan hücum başlamıştır. Demek oluyor ki. "liberal dev -let" e karşı faşizmler tarafından yapıları hücumun sebebi. biribİrleriyle. zarar hesabları üzerinde ve sokak -larda çarpışan ve boğazlaşan sınıf -lara söz dinlctememİş olması yü -zündendir. Nitekim, İngiltere ve Fransa gibi memleketlerin elinden bugün sermaye ve imparatorluk re-zervelerini alınız, yarın oralarda da faşizmin zuhuruna şahid olursunuz. Liberal devlet,, e karşı yapılan diğer belli başlı reaksyon, solların karargâhından 'jelendîr. Fakat bu. re -aksyona göre. kusurlu ve tasfiyesi lâzım olan şey, liberalizm '1--.il. liberalizmi kendine bir platform gibi kullanmış olan kapitalizmdir. Bu -nun için. sosyalizmin "liberal dev -let,, ile değil doğrudan doğruya "dev let., ile bir hesabı vardrr. Bu hesabın görülmesi neticesinde ise, "devlet,, lüzumsuzlaşarak tasfiye edilecektir. Şüphe yok ki böyle bir şey, en ileri sosyalist formüllere tatbik sahnesi teşkil etmiş olan Sovyet Rusya-da bile tahakkuk etmemiştir. Orada şimdilik, "liberal burjuva devleti., nin yerini "proletarya sınıfının devleti,, almıştır, öyle ki, liberalizmi muhafaza etmiş olan burjuva memleketlerde olduğu gibi Sovyet Rus -ya'da da bugün bir smıf devletî vardır. "Liberal devlet., i kenarda bırakırsak, bütün diğer memleketlerde, ekonomik hayata topyekûn kanş -mayı prensip edinmiş bir takım devletler görürüz. Bu kanşma ve mü -dahale, memleketlere ve bu memleketlerin rejimlerine göre az yahud çoktur. Devlet müdahalesi kimi memle -ketlerde, ekonomik işlerin tanzim ve sevk ve idaresinden ileri gitmemektedir. Kimisinde ise. bu müdahale, bizzat İstihsal yapmak yahud bizzat sermayedarlık etmeğe kadar gitmektedir. " Devlet,, in. ekonomik hayata az yahud çok mikdarda, filen müdahale etmesi, "devlet,, e bir takım hakların yanında bir takım mesuli -yetler de yüklemiştir. Bu mesuliyetlerin başlıcası, ekonomik hayatın son derece nazik olan kaidleerine vukufun yanında onun girift olan bünyesine nüfuz etmek ödevidir, işte bu mesuliyetler, müdahaleci devletlere, teknisyenlerden İbaret sala -hiyetli, çalışkan ve dürüst bir kad -ronun kullanılmasını şart koşmuş -tur. Oyle kİ, eskiden ancak hususî İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARİ Otel, Lokanta ve Pansiyonlar İstanbul, 11 — İstanbul belediyesi otel. lokanta, pansiyon işletmelerini tanzim için tetkikler yapmaktadır. Belediye, bu tetkiklerinde Türkiye dışındaki uzak yakın memleketlerdeki talimatnamelerden de faydalanmaktadır. Liman hanının ikinci müzayedesi İstanbul. 11 — liman hanının ikinci dafa müzayedeye konup konmayaca ğı meselesi e«ki liman şirketi umumi heyetinin 17 şubatta yapcağı toplantıda konuşulacaktır. Balıkesirde konferans Balıkesir, 11 (Hususi) — Partimi/ genyon kurulu kararİyle sümerbank hukuk müşaviri B. Münib Hayri halkevinde (inkilâp ve istiklâl) konusu üzerinde Çok değerli iki konferans vermiş, kalabalık bîr dinleyici grupu tarafından Ü-; ile takib edilmiştir. Salon ancak 450 kİ şi alabilmekte olduğundan pek çok kimseler geri dönmeğe mecbur olmuştur. Elmalarımızı böcekten korumak için En ehemiyetli ihracat mallarımızdan olan elmalarımızın piyasalardaki revacım artırmak mak-sadiyle meyvalarımızın kurtlanmamalarını temin gayesiyle tarım bakanlığı elma mıntakalarında yapılacak mücadele İçin 15 ton arse-nikli kurşun tozu getirtmektedir. Vilâyet umumî mec lisi dün toplandı'/' Önümüzdeki yılın tahmin edilen geliri 1.877.033 liradır l • rbbusTerin AÇUidc yal lTk!-Wfm8n" çalışan salahiyetli teknisyenleri, bu -gün birçok memleketlerde devlet emrine alınmış görüyoruz. "Devlet., in salahiyetli ve dürüst elemanlan, böylece, kendi hizmetine alması, "devlet ekonomik işlere karışamaz; karışırsa berbad eder,, "nazariye,, sini, artık "boş lâflar,, sırasına koymuştur. Kaldı ki, bugünkü birkaç "liberal devlet,, dahi, savaşöncesi'nde olduğundan çok daha fazla olmak üzere, ekonomik işlere filen müdahale yi lüzumlu görmektedirler. BURHAN BELGE Dün, Ankara umumi meclisi, belediye salonunda, reis vekili B. Ziya Sıdalın başkanlığında, saat 16 da, toplandı. Kâlrpter BB. Hilmi Atlıoğ-lu ve Rıfat Evren idi. İlk ünce, geçen celsenin zabıt hulâsası okundu ve olduğu gibi kabul edildi. Bundan sonra vilâyetin, daimi encümeninden geçen, büdce teklifi hakkındaki tezkeresi okundu. O-nümüzdeki malî yıl için, Ankara vilayeti, 1 milyon 877 bin 647 lira 98 kuruş varidat tahmin etmektedir. Adi masraf büdcesi, 1 milyon 338 bin 259 liradır. Fevkalâde masraf büdcesi de 539 bin 388 lira 98 kuruştur. 1936 yılı adi ve fevkalâde büdcesi altı kısma ayrılmaktadır. Birinci kısımda, vilayetin hususî hizmetleri için ayrılmış olan muhasebei hususiye masrafları vardır. Bunun âdi büdce d e ki mikdarı 288 bin 722 ve fevkalâde büdeceki mikdarı 12 bin 836 liradır. İkinci kısım, geçen celse müzakerelerini yazarken haber verdiğimiz gibi, hazırlanan üç yıllık köprü ve şoseler programının 1936 yılına isabet eden kısımlarile diğer bayındırlık işlerini tahakkuk ettirmek üzere, Nafi-aya ayrılmıştır. Adi büdcede 66 bin 729 ve fevkalâde büdcede 409 bin 350 lira vardır. Üçüncü kısım, vilayetin teklifinde, lâyık olduğu ehemiyetli mevkii alan, kültür büdcesİdir. Adi kısma 545 bin ve fevkalâde kısma 10 bin lira konulmuştur. Dördüncü kısım, üç ı u lıl.ırl ınıırrkkrplır: /ırıı.ıl ı»lcfmı". adı ouucede. U um l.v^U.., büdcede, 27 bin 750, baytar îtlerine yalnız âdi büdcede, 12 bin 250 ve stadın idame masrafı olarak da gene adi büdcede, 73 bin 840 lira ayrılmıştır. Sağlık ve sosyal yardım hizmetleri İçin, beşinci kısmın adi büdcesinde 59 bin 822 lira vardır. Diğer türlü ve müşterek işlere adi büdcede, 278 bin 631 lira tahsisat konulmuştur. Büdce teklifi, esbabı mucibesîyle birlikte, büdce encümenine gönderildi. Bundan sonra, kazalardan gelen, ih. tiyaç raporlarının, geçen yıl oldur gibi önce muhtelit encümene gönderilmesi ve oradan aid olduğu encü- menlere ayrılması hakkında, reis B. Sıdalın teklifi kabul edilerek, ruzua-menin üçüncü maddesine geçildi. Erazi ve bina vergileri taksit zamanlarının tayini, şose ve kopruıer kanununun 10 ve 12 inci maddelerine göre, yol nakdi ve bedeni mükellefiyetlerinin mikdar ve zamanlarının ve nakil vasıtalariyle taş, kum ve sair maddelerden alınacak resimlerin teshili hakkında vilâyet makamının uç tezkeresi, büdce ve nafıa encümenlerine havale edildi. Merkez ve diğer kazalardaki hakem heyetlerinin yenileştirilmesi hakkındaki teklif Dahiliye encümenine gönderildi. Abidelerin tesbiti için 500 lira tahsisat isteyen, vilayet kultur direktörlüğünün vilayet vasıtası vlo gelen tezkeresi okundu. Reis, muhasebei hususiye direktörü B. Halım Demirtaşa, bu tahsisatın niçin büd-ceye konulmadığını sordu. Büdcenın tanziminden sonra makama verildiği anlaşıldı: azadan B. Eşref, ehemiye-ti dolayısiyle bu tahsisatın herhalde büdceye konulmasını söyledi ve f'k-lif büdce encümenine havale c Konya - Ankara kara yolu üzerinde Haymananın Altılar köyü ihtiyar heyeti, kaymakamlık vasıtasıyla vilayete verdikleri istidalarında üç dershaneli mektep yaptıracakla mı, bahara başlamak üzere taş birik tir* diklerini ve aralarında 200 lira topladıklarını bildiriyorlar ve umumî meclîsten yardrm istiyorlardı. Maar-f ı f'.« Miri. m ,n i il - .ı.-ı v. fl telklk kamrlnatmldı. Sağlık ve sosyal direktörlüğünün, geçmiş yıllar düyun tahsisatına 100 lira ilâvesi hakkındaki tezkeresi de hususî muhasebe direktörü B. Demir-taşm verdiği izahattan sonra büdce encümenine gitti. Umumî meclisin açılması dolayısiyle, Türkiye tiftik cemiyetinin muvaffakiyet dileyen tezkeresine reislik divanından teşekkür mektubu ile cevab verilmsei münasip görüldü. En son Keskin azalan Bayan Vas-fiye ve B. Nurinin birlikte verdikleri takrir okundu. Bu takrirde, Kırıkka-lede fabrikalar yapılması münasebe- "Ulus,,un Dil Yazılan (Başı 1. inci sayfada) (O (2) (3) (4) (S) II. (eğ + ef + eğ + em + eğ) Sadece bugünkü morfolojik şekilden çıkarılan bu etimolojik sırayı gözden geçirelim: (t) Eğ: "büyüklük, efendilik, kuvvet, kudret,, anlamlariyle ana köktür. (2) Ef: ana kök mefhumunu kendi üzerine alarak tecessüm ve tecelli ettiren süje veya objeyi gösterir elemandır. Bu eleman ana kökle kaynaşarak (ef) pren-sipal kökü halini alır ki (efendi) ve(efe) kelimelerinin de kökü budur. Mânası "büyük, kuvvetli, kudretli, hâkim, efendi,, dir. (3) Eğ: bu kök anlamını tayin ve ifade eden, tamamlıyan, isim -lendiren elemandır. Ana kökle kaynaşmış olan (ef) ile birleşince husule gelen kelime, "ef eğ = efeğ = efe,, dir. İşte "efe,, keli -meşinin orijini de budur. Bu üç elemanla husule gelen mâna "büyük, kuvvetli, kudretli, hâkim,, bir "efendi,, mânâsıdır ki meşgul olduğumuz anlam sahası -na göre "erkek,, demektir. [3] Mana burada tamam olduğuna göre, kelimenin bundan sonra- [3] "Erkek., anlamlı kelimelerin analizi de ayrıca yazılacaktır. ki elemanları ayrı bir süjeye delâlet edeceği anlaşılır ki o süje de: (4) Em: elemanının gösterdiği bir süjedir. (S) Eğ: Bu süjenin evvelki elemanlarla birleşerek aldığı an • lamı tayin ve ifade eden, isimlen -diren süffikstir. - Bu son iki elemanın birleşmesiyle husule gelen (em -j- eğ = emeğ = eme) kelimesi, doğrudan doğruya "kadın,, anlamını ifade etmektedir. Türk dilinin arap lehçesinde "ana,, anlamına gelen ''ün„ ve cariye anlamına gelen "eme,, kelimeleri bunu gösterir. Bu (emeğ) süjesi, yukarda geçen (efeğ) süjesiyle birlikte bulunduğunu göstermek üzere, iki kelime birleştirilince husule gelen (efeğ + emeğ = efeğemeğ) sö -zünde ortadaki "ğ", fonetik icabı olarak, kendisinden sonraki "m„ ye benzeşip kaynaşmış, baş -taki vokal ile sondaki "ğ„ de düşerek kelime "femme,, olmuştur. FEMİNA Kelimenin Lâtince aslı olan "femina,. ve italyanca şekli olan "femmina,, nin etimolojik şekil -lerîni, Provansal dilindeki "femna,, ve Portekiz dilindeki "femea, sözlerinin etimolojik şekilleriyle altalta yazat.m: (i) (2) (S) (4) (5) (6) Femina: eğ+ef + eğ + em + in + ağ Femmina: eğ+ef+eğ + em + in + ağ Femna: eğ+*f+ . +em + en + ağ Femea: eğ + ef+ . + em + eğ + ağ (1) Eğ: "kuvvet, kudret, bü -yüklük, efendilik., anlamlarına ana köktür. (2) Ef: ana kökle kaynaşan ve onun anlamını kendinde tecelli ve tecessüm ettiren elemandır. (3) Eğ: Bu anlamı tayin ve İ-fade eden, tamamlıyan ve isimlen -diren ektir. Bu eleman son iki kelimede yoktur. (4) Em: Süje veya obje gös -teren unsurdur. (5) İn, en, eğ: (Em) ile gös -terilen süje veya objenin (ef) ile gösterilen "kuvvetli, kudretli, büyük, efendi,, süjenin yakın muhitinde, bitişiğinde olduğunu anlatan ektir. (6) Ağ: kelimeyi tayin ve ifade ederek isimlendiren ektir. Görülüyor ki (femme) ne ise (femina, femmina, femna, femea) da odur. Bütün bu kelimele. birisi kuvvet ve kudretin, hâki -miyetin sahibi olan, "efendi,, ro lünü yapan; öteki de onun yanında, muhitinde, yakınında, bitiş' ğinde bulunan, onu tamamlıyan iki süje vardır. Bunlardan birin cisi "e/", ikincisi "em„ unsurlarıv-le anlatılmaktadır. Not: 1. — Portekiz dilindeki "femea,, şekli "femme,, kelimesine en yakın görünen şekildir. Etimolojik şekillerini alt alta yazalım: (1) (2) (3) (4) (5) Femme: eğ + ef + eğ + em + eğ Femea: eğ+ef + em+eğ+ ağ Görülüyor ki arada yalnız (3) ve (4) numaralı elemanların yerlerini değiştirmelerinden başka hiç bir ayrılık yoktur. Not: 2. — (Femina), (Femmina ) ve (Femna) kelimelerinde bulunan (n) konsonlarının (nğ) sesinin tahallülünden doğmuş oldukları düşünülerek, bunlar birer (ğ) den değişme gibi alınırsa beş kelimenin beşi de birleşir: (l) (2) (S) (4) (5) (6) Femme: eğ-lcf+eğ+em + eğ + .. Femina : eğ + ef+eğ + em + iğ + ağ Femmina: eğ + ef + eğ + em + iğ + ağ Femna: eğ+ef+ . +em+eğ+ağ Femea: eğ+ef+- . -fem + eğJ ağ Görülüyor ki Cermen lehçe-sindeki "gafffn,, ve Anglo - Sak-son Iehçesindeki "woman„ nasıl Türk orijininden ise, lâtin Iehçesindeki "femina,, ve fransız Iehçesindeki "femme,, da öylece Türk orijininden gelmektedir. [4] ı. N. DİLMEN [4] "Dame,, kelimesinin ve o-nunla ilgili sözlerin analizlerini de yarın yazacağı?. 13şubat 1936 perşembe Son haberler üçüncü nâyfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5225 adımız. ANDIM1ZDIR Heryerde 5 kuruş Busbetke MAKİNA GENÇLICI Ankara ufuklarında, sık sık, türk çocuklarının paraşüt açtıklarını görüyoruz. Gene kanad, uçmağa alıştı: Hiç bir türkün cesaret ve azminden şüphe etmeğe hakkımız yoktur. Ona teknik imkânlarını hazırlamak lâzımdı. Bu imkânları memleket ölçüsünde büyültünüz: Havamızı kanad kapladığını göstereceksiniz. Geçenlerde bir alman gazetesi, Etimesud köy mektebi ile bir alman köy mektebinin, yanyana. resimlerini neşretti. Eğer altlarını oıcumazsanız, iki mektebe aid resimlerin birçoğunu biribirine karıştırabilirsiniz. Yalnız iki mektebin sınıf resimlerinde bir fark var: Alman sınıfı m a k i n a 1 T-dır. Bu sefer nasyonal - sosyalistlerin bazı mekteblerini gezdiğim vakit, dikkatime çarpan şey, hemen hepsinin bahçesinde eski bir otomob'I görmekti. Yirminci asır çocuğunun eli, kitabla birlikte makina tutmalıdır. Yazımızın başındaki makina gençliği, şimdi her yerde bir hakikattir. Çünkü tarlalar, sokaklar, evler, ordu, bütün hayat makinalaşmış-tır. Makinanın ise şiir derinliğine varan kuvvetini, tayyare temsil eder. Eski asırlar yürürdü; on do -kuzuncu asır koşmağa başladı: Yirminci asır uçuyor._ Cumuriyetin havacılığa verdi- UZ SOZİÇ ne anlatabilir? O bize, gökleriniz kanadlanmadıkça rahat uyumayınız, diyordu ve tayyaresîz memleketi, damı acık eve benzetiyordu. Ordunun hava mudalaası için neler başardığımız meydandadır. Geçen sene Türkkuşu ile gençliğimize kanad terbiyesi vermeğe başladık. Şimdi hükümetin sivil tayyareciliği yeniden esaslı olarak kurma teşebbüsünde bulunduğunu biliyoruz. Bunların son ikisi birincisini tamamlıyan ve hava ordusuna kanad safları hazırlıyan teşebbüslerdir. Avrupa memleketlerinden çoğu, sivil tayyare seferlerinden birçoğunda hava ordusu hazırlığından gayrı bir şey düşünmemektedirler. Zararla işliyen hatları tutmak için hükümetlerin ileri sürdükleri mantık, dış havalara alışkın kanadlılar yetiştirmektir. Diğer taraftan tayyare seferlerine alışıldığı vakit, nakil sürati ile memleket hayatı üstünde derin bir tesir uyandığını, ve bütün ötekiler gibi, bunun da bir kazanç vasıtası olduğunu da düşünmek doğru olur. Birleşik - Amerika cumuriyetlerinde tayyareler geçen sene 750 bin yolcu taşımışlardır: Bu yekûn 934 yılına göre yüzde 6? Irzladır. Havamızın müdafaa ihtiyacı ne kadar büyükse, geniş Türkiyenın sürate ihtiyacı da büyüktür. Tayyare seferleri, Türkiye'de, haftaları saatlere indirecek, hattâ belki mevsimlerde bazı bölgeler arasındaki temas imkânsızlığını ortadan kaldıracaktır. Bundan başka, halk uçmak fikrine ısınacak, tayyare, herkese basit taşın vasi -talan arasında görünmeğe başlı-yacaktır. F. R. AT AY I staşiler Müebbet küreğe mahkûm MEMLEKETTE KIŞ BAŞLADI oldular (Yanıt 3. üncü sayfada) İSİ riveıteki ; karışıklıklar \rtiyor | Bir fransız \ subayı I öldürüldü : Kudüs. 12 (A.A.) — Alman ha- i beralma bürosundan: Suriye duru- [ mu, son iki gün içinde daha ziyade j vahimleşmiştir. Burada dolaşan j sözlere göre. Hums. Hama'da yeni | karışıklıklar olmuştur. - Dirzur'da • da beş ölü vardır. Bunlardan biri. • fransız subayıdır. Grev yapmak is- • temiyen bir marangoz taşa tutul - • muştur. Şam'da süel idare kurul -: muş ve hapisaneler dolduğu için, : bir kamp kurulmuştur, fransız bü-| yük komiseri, grev bitmedikçe, su-: riyeliler delegasyonunu kabul et-¦ miyeceğini löylemiştir. Lübnan'da : Tıablusşam ve Lidon limanları i grevcilere iltihak etmişlerdir. j Beyrut. 12 (A.A.) — Büyjk ko- j mısır. Samda sellerden ikisini tev | kif ettirmiştir. Bunlar, bir nüma -yışçının ölüsü için yapılan cenaze i alayı dolayısiyle tahriklerde bulun- \ maktan suçludurlar. Beyrut'ta bazı • talebeler, nümayişte bulunmak ıs - İli V# (/fl^ fiil \J ııı ton ıııv değişiklikler Londra, 12 (A.A.) — Royte-rin haber aldığına göre, B. Bald-vin şimdiki halde ne kabinede bir değişiklik yapmak ne de Sir Samu-el Hor'ün yeniden kabineye girmesi için yeni bir hükümet azalığı kurmak niyetinde değildir. Bununla beraber siyasî mehafil, Sir Horun yeniden kabineye gireceğine muhakkak surette kanidir. İNGİLİZ KABİNESİNİN TOPLANTISI Londra, 12 (A.A.) — Kabine, bu-gün toplanarak eksperler tarafından silâhlanma için tesbit edilen plânı göstermiştir, öğrenildiğine göre, program hava ve deniz kuvvetlerinin arttırılması için gayet mühim teklifleri ihtiva edecektir. Her tarafa kar ve yağmur yağıyor -Fırtınadan şehrim izde yüzbeş ev yıkıldı-İzmiri sel bastı- Fırtına dinmedi tnkurudu: Ankaranın yakın yıllar içinde germediği evelki geceki fırtına dün gece yarısına kadar devam etmiştir. Anı o' fırtına Divanı Muhasebatın damım aa yıhtt saçağından bîr kısmı uçmuş, bir çok yer. lerdc elektrik tellen kopmuştur. Çat (Sonu 6. ıncı sayfada) m ıı S u iminin neticeleri Ankarada okuma nisbeti yüzde altmış biri buldu Ankara, İzmir, İstanbul şehirlerine ait umumi nüfus sayımının mufassal ne-tictlerinin tasnifine devam edilmektedir. Elde edilen neticeler 927 - 935 yılları arasında yurdun geçirdiği büyük gelişimin dikkate değer sonuçlarını vermektedir. Ankara nüfus mıntakaları: 935 sayımında Ankaranın sayım mıntakalarına göre şu bulunmuştur!-. Yenişehir Cebeci Şehir (orta kısmı) Bağlar Bağlarda nüfus şöylece taksim mistir: Çankaya 2366 (Sonu 5. inci sayfada) nüfusu, şekilde 10569 9: :3 11424 "Ulus,,un Dil Yazılan "Tadın,, Anlamlı Kelimeler /IH. «Dame» kelimesiv le bunun «domina, (lomna. donna. duena» şekillerinin etimoloji. i;wffok fonetikle semantik bakımından analizleri An harada mevsimin ilh narı ve gece yarısına doğru saniyede 30 metre gibi çok hızlı sayılabilecek bir süratle esen züzgâr kenar mahallelerde 105 ahşap evi yıkmış, divanı muhasebatın Habeşler Curatiyi aldılar Her taraftan kuşatılmış olan Makalle de italyanların bir yarma hareketi yapmaları bekleniyor Londra, 12 (A.A.) — Royter a-jansı bildiriyor: Bugün Habeşistan, dan gelen haberlerde, Ogaden, muhtelif cepheler içinde en ziyade icmi geçen bîr bölgedir. Habeş hükümeti, italyanların Ci-cigaya girdikleri şayialarını tekzib ettikten biraz sonra, Nasibu kuvvetlerinin Corrahai'nin 100 kilometre kadar şimalînde ve içilecek su merkezi ve muhtelif kervan yollarının birleştiği nokta olan Curatiyi italyan lardan zaptettiklerini bildirmiştir. Bu arada bir italyan kolunun Cu-ratiden 3 kilometre mesafede Karra-digitten Sassabanah istikametinde i-leri hareketine geçmiş olduğu haber verilmektedir. İtalyanların Cibuti'nin garbından hızla ilerleme plânlarını tekrar ele aldıkları anlaşılıyor. Vazi. yetin pek yakında inkişafı beklenebilir. Daggabur hareketlerini bizzat ¦ dare eden ve askeri danışman olarak da yanında Vehib Paşa bulunan Nasibu, Curatinin geri alınması plânını büyük bir basiretle hazırlamış ve harekete geçmiştir. Curatî, çok kuvvetli bir italyan mevziî haline gelmişti. Fakat bu yerin fundalıklar içinde olması yüzünden habeşlerin bu baskın taarruzu muvaffak olmuştur. Nasibu, bu muharebe hakkında hiçbir tafsilât vermemektedir. Şimal cephesinde nisbi bir sükûn vardır. Bununla beraber italyan hava kuvvetlerinin yaptıkları bombardı manlar ve habeşlerin makalle üzerine tazyikleri devam etmektedir. Vaşington, 12 (A.A.) — Dış ba kanlıktan bildirildiğine göre, Adİsa. babadaki amerikan elçiliği, amerika-Iı bir misyonerin tevkifi hakkında ra por almıştır. Elçi, bu milyonerin bırakılmasını habeş hükümetinden iste diğİnİ bildirmektedir. (Sonu 3. üncü sovfadn) DAME Dünkü yazımızda "femme" kelimesinin bugünkü şeklinde "kadın" ve benzerlerinde görülen "n„ elemanı yok gibi göründüğü halde, lâtince aslında "femina,. Şeklinde gene bu "n" konso-nunun ortaya çıktığını göstermiş ve "femme" kelimesiyle bunun türlü şekillerini analiz etmiştik. Kadınlara karşı Avrupaca saygı tabiri olarak kullanılan "dame" kelimesi de bugünkü şeklinde 4'n" sizdir. Bunun da aslında bir "n" bulunup bulunmadığını anlamak için gene Fransız etimoloji lügatine baş vuralım [1] : ''Dame. — Orta çağlarda yal-'' "nız asilzadelerin zevcelerine" ''verilen unvan idi, ki buna karşı" "bir Burjuvanın zevcesine de 17" "inci asra kadar ''demoiselle" ün- ' "vanı verilirdi. "Dame" kelime-" "sinin yeni kutlandışı 16 ıncı a-" "sırdan başlar. Lâtince aslı "do-" '"mina" ofır. Orta çağlardaki an-" "lamı, "dominus" kelimesi ite" "muvazi olarak, feodal bir ori-' ''jindenden gelmektedir. Bu '"do-" "mİnus" kelimesi, galo - romen" "topraklarında Merovinjiyen ve" "Karolİnjiyen devirlerinde "e-" "fendi, bir malikânenin sahibi,." "anlamlarına gelirdi ki eski Fran-' "stzca "dan (s)", "dam" ve eski" "provansal dilinde "don" kelime-" "leri bundan gelir. Kelimenin !•" "talyancası "donna". İspanyol-" "cası "duena" ve eski provansal-" "cası "domna" dır." Görülüyor ki "dame" sözünün lâtince aslı olan "domina" sözünde ve provansal dilindeki "dom na" şeklinde "n" elemanı da mev ctıttıır. İtalyanca ve ıspnayolca o lan "donna" ve "duena" şekillerinde İse "n" elemanı hâkim vazi yete geçmektedir. [/] Dcitionnaire etymologiaue de la langue Irançaise, par Oscar liloch. c. I ; s. 198 Şimdi, önce "dame" kelimesinin bugünkü şeklini, sonra da lâ-tin, provans, italyan ve ispanyol lehçelerindeki şekillerini analiz edelim: "Dame" sözünün etimolojik sekli şudur: (1) (2) (3) (4) (ağ + ad -t am + eğ) (1) Ağ: Ana köktür. 'Kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik, efendilik" anlamlarınadır. (2) Ad: Sahlpiik anlamiyle a-na kökü ve onun mefhumunu kendinde temsil eden elemandır. Bu iki unsur birleşerek husule gelen "ağad" ve - ana kök kendinden sonraki elemanla kaynaşarak. '"ad", bundan önceki kelimelerin analizinde de [2] geçtiği üzere, (Sonu 2. inci sayfada ) [2] "Kadın,, anlamlı kelimelerin dünkü ve evvelki günkü "U-lus" ta çıkan analizlerine bakınız. Gilstav Flober (eveıı asır edebiyat âleminin en büyük şöhretlerinden ve fransız romanının tekniğini kuranlardan birisi idi. Madam Bovari Bu büyük romancının hatun dünyaya ün salmış, îilmez eserlerinden birisi, dünya kütupba-nelerinıle en yüksek yeri almış bir rıtmıtn'ilır. Ulus, hu ai\ze\ eseri pek wfuV»nf7*ı tefrikamı h«,«?I«ı»"v SAYFA 2 ULUS 13 ŞUBAT 1936 PEKŞtruı^ istanbul mektubu «KİNE EKMEK MESELESİ — 1 — Eğer İstanbul belediyesinde ekmek isleriyle uğrasan teşkilatın (1) İstanbul şehri ekonomik istatistikler bülteninin 14 üncü sayısında neşret-tiği uzun yazıyı, niçin, neyi ispat için ve kime cevab olarak yazdığını an-lıyabilseydim. ve eğer bu isin münakaşasına vaktiyle "Ulus" ta ben de karışan* olmasaydım; bu yazıyı belki de yazmazdım. Tavzih mi, tekzib mi. polemik mi?. Bültenden aldığım şu satırları o-kuyunuz: "Ekmek mevzuu iktisadi faaliyeti daha ziyade toprağa dayanan bütün memleketlerde bir taraftan çiftçiyi bir taraftan da müstheltki alâkadar ettiğinden..." "Buğday fıatında sürekli bir dü şüklük köylünün alım kabiliyetini azaltacağı gibi. şehirlinin istihlâk takatine uymıyan bir yükseklik de şehir müstehlikim sıkabilir..." "tki taraf için hayırlı bir muvazene tesisi, hususi ellerin bu sahada hak sız ve yersiz kazançlarına meydan verilmemesi, istihsalden istihlake giden yolun mümkün olduğu kadar kısaltılması..." "Belediye ekmece azami fiat koymak suretiyle fiat takarrürünü serbest piyasaya bırakmadığı gibi. ekmeğin besleyici hassaları itibariyle muayyen kalitede bulunması hususunun teminini de gene üzerine almıştır—" Ve şu teıadlan tetkik ediniz! "Belediye ekmek fiatını tayin ederken iptidaî madde olarak un bedelini alır... Filhakika bazıları tarafından bu hesabta buğdayın aslı madde olarak e-le alınması ileri sürülmüş ise de her iki maddenin ayrı ayrı birer piyasaya tabi oldukları ve hesaba esas tutulacak unsurlar arasında un olarak mamul madde mevcutken İptidai maddeye, yani buğdaya gidilmesi muvafık olmıya-cağı ..." "Geçen aylar ıçınür buğday ve un fiatlartnda kendini gösteren yükseliş dolayısîyle ekmek fiatlan da artmağa başladı... Bu yükseliş üzerine Ziraat Bankası Tarım Bakanlığmdan aldığı emre uayrak serbest piyasada muhafaza ettiği vaziyeti değiştirdi... Piyasaya iki kuruş noksaniyle ve geniş bir mikyas üzerinden buğday arzetmeğe başladı... Buğday fiatının düşmesi tabi a-tiyle un fiatına da dokundu." "Ekmek fiatını set be s t rekabete bı-rakmıyan belediyemiz un fiatmdaki düşüklükten istifade ederek ekmeğin kilosunu 14 kuruştan 12.25 ye indirmeğe muvaffak oldu..." "Ziraat Bankasının yukarda işaret ettiğimiz müdahalesi birincîkânun ayının ikinci gününden itibaren tesirini göstermeğe başladı.." Bİr de şu polemik'e bakınız: "Ekmek fiatındaki değişiklikler efkârıumumiyede bu mevzu etrafında daima ileri sürülen, daima cevabları verilen bazı suallerin tekrar canlanmasına sebeb oldu. Diğer taraftan bazı gazeteler "hiç şüphesiz hakikî vaziyeti bilmediklerinden" belediyenin ekmek işleriyle uğrasan teşkilatına karşı ten-kidlerini esirgemediler." "Ekmek fiatını tayin ederken iptidaî madde olarak unu almaktayız. Buğdayı atamayız. Çünkü gerek buğdayın, gerek unun kendisine mahsus ayrı ayrı piyasası vardır. Buğday esasına gidildiği zaman un üzerine behemehal aramı fiat "narh" koymak icab eder.,, "Bir kitabın tabı masrafını hesab ederken kâğıdın istihsal unsurlarını nazarı dikkate alamayız. Fakat doğrudan doğruya piyasadaki kâğıd fiatlan-m tahkik eder ve bunu hesabımıza e-aas tutarız...." Ne anladınız ? Niçin İstanbul'da ağustosta kilosu 10ı5, birinciteşrin başında 11,5, sonunda 12,5 kuruş olan ekmek, ikin. citeşrinde 13,5 a 14,5 a çıkmış?. Niçin fırınlar ekmek çıkarmamış-W niçin halk ekmeksiz kalmış?.. İstanbul belediyesinin, türk koylu- [I] Bu utun Umi bu teşkilat kendi kendine vermiştir. Ben de olduğu gibi sünün satınalma kabiliyetinden, İstanbul şehirlisinin ödeme imkânlarına kadar genişlettiği bir buğday, Ekmek işinde haksız ve yersiz kazançlara meydan vermemek için istihsalden, istihlake giden yolu mümkün olduğu kadar kısaltmak gibİ par. lak bir fiat nazariyesi olabilir, hattâ belediye, Ekmek fiatını, kitab ve tab'ı maliyetleriyle telif eden dahiyane bir formül de bulmuş olabilir. Eğer belediyelerden beklenen şeyler; şehir hizmetlerinin aksamadan ve şehirli- nin normal yaşayışmı bozmadan görülmesi değil de; tatbik kabiliyeti olmıyan. diri ölü ekonomik nazariyelerin mesuliyetsizce münakaşası olsaydı; kim bilir belki. İstanbul belediyesinde ekmek işleriyle uğraşan teşkilatın karsısına geçip, kendisinde biribırini turnuvan, biri ötekini çürüten delillerinin izahmı İstemek fay* dalı olurdu. Belediye ekmek fiatmı tayin ederken iptidai madde olarak un bedelini alırmif da buğdayı almazmış! Çünkü, unun da buğdayın da ayrı ayrı piyasaları varmış!.. Çünkü, kitab tabında kâğıdm maliyeti .ii.inni.wmi.'.. O halde belediye, ekmek fiatının normali için Ziraat Bankasının piyasaya müdahalesini ve bu müdahaleden sonraki piyasa vaziyetini nasıl izah «diyor?. Şaka bile telakki edilse gene iddianın gulunç taraflarını kapamak kabil olmıyor. Sonra niçin? Ama niçin mutlaka gazetecileri alabildiğine İtham etmeli? Niçin iki aylık sürekli neşriyatı "hiç «üphesİz hakiki vaziyeti bilmediklerinden" gibi ağır ve şümulü çok geniş bir hükümle kıymetsizlendirme-ğe çalışmalı? Niçin belediyenin; belediyenin ekmek işleriyle uprn'an tcsttîT..! mm , * "Un buğdaydan çıkma bir maddt olduğuna göre hiç şüphesiz buğday piyasasını takib eder. Fakat bu takib keyfiyeti günü gününe olmaz tesirini biraz bataetle gösterir. Buğdayda devamlı çıkış ve yahut iniş olduğu zaman un fiatında da bir çıkış ve iniş görülür. Bu gibi hâdiselerde muhakemelerimiz ekseriya bir taraflı oluyr ve buğdayda bir tenezzül olduğu gün derhal unda da aynı tenezzülü istiyoruz. Halbuki bir de hidisen-n sksi şekilde tecellisi vardır..." Demesi doğ~u, âlimane, hakikî va. ziyetî bilen biı anlatımdır da; bir gazetecinin; "Istanbulda ucuz fiatla alınmış, -İn n üç aylık ihtiyacına yeter bîr buğday stoku olmasına rağmen fiat-larm gittikçe artması ve bu artma karşısında belediyenin çaresizliği, tedbirlerin fenalığından ve eksikliğin-d endir. Büyük şehirlerde zaman zaman halkm ekmeksiz ve aç kalma tehlikesini biı dah - tekrar etmemek üzere ortadan kaldırmak için ekmek işini mutlaka beledi yel eştirmek bunun için de ise mutlaka buğdaydan başlamak lâx-*ndır.„ Demesi yanbş, cahilane, hakiki vaziyeti bilmiyen bir anlatıştır?.. Geçenlerde başka bir yazıda da başıma gelmişti. Bir kitabta bir rakam yanlışı bir de usulsüzlük bulmuştum. Gazeteye - belki düzelülmcsine yardımı olur diye - bunu yazdım. Haydi bir tekzib! — Yanlış varid değildir! — O halde? — Mcvzuubahs rakam matbaada değişmiştir!. Ne diyebilirdim? Şaşırdım kaldım. Bir yanlışın büroda veya matbaada yapılmış olması onun yanlış olmak mahiyetini değiştirir mi? Fakat nihayet bu usul ve rakam işinin bana anlatıldığı zaman benim inandığım, başkalarına anlatılsa onların da hak verecekleri bir sürü mazeretleri vardı. Istanbulda ekmek işleriyle uğraşan teşkilatın şehrin üç aylık ve ucuza malolmuş buğday isto-kuna rağmen, Istanbulda ekmek işini bir türlü yoluna koyamayışının, şeh- İÇ HABERLER Şehir meclisi dün toplandı Otobüslere asılacak ilânların ücreti tesbit edildi Dün, belediye meclîsi, reis vekili B. Fevzi Kütükçüoğlunun başkanlığında saat 17 de toplandı. Kâtip, B. Mecdi Sayman idi. Önce, geçen celsenin zaptı okun. du ve kabul edildikten sonra otobüslere ve otobüs duraklarına konulacak ilân ve reklâmlardan alınacak ücret hakkında kanunlar ve tarife encümeninin hazırladığı iki mazbata görüşüldü. Encümen, belediye encümeninin hazırladığı tarifeleri, değiş-tirmekaizİn ve bir şey katmaksızın meclisin tasdikine sunuyordu. Meclis de her iki tarifeyi olduğu gibi kabul etti. Yeni tarifeye göre, otobüslere a-sılacak levhalar, otobüs idaresinin vereceği şekil ve vasıflarda olacak ve sahipleri tarafından yaptırılacaktır. Ücretleri belediyeye peşin olarak ve. rilecektir. Her bir arabanın boydan boya her iki tarafına asılacak ilân ve reklâznlardan: yıllık, 150; altı aylık, 100; arabaların arka tarafına asılacak ilân ve reklamlardan: yıllık, 50; altı aylık, 30 lira ücret alınacaktır. Duraklardaki sütunların caddeye bakan kısmı otobüs idaresine diğer tarafları reklâm ve ilân astırmak isti-yenlcre ayrılacaktır. Bunun için bir aydan başlayarak 3, 6 aylık ve biı yıllık ücretler tesbit edilmiştir. Her mıntaka için de bu ücretler değişmektedir. Kalabalık yerlerde ve işlek cad delerde reklâm ve ilân ücretleri daha farladır. Bunları sırası ile yazıyoruz-Ulu» meydanı ve civarı 1 aylık 3. belediye zabitası talbnatnamesi için, bu encümenden gelen tezkere okundu. Encümen, işin ehemiyeti dolayı-siyle kanunlar ve tarife encümenine mütehassıs birkaç arkadaşın daha i-lâvesi suretile bir muhtelit encümen teşkilini teklif ediyordu. Umumi he-yet bu teklifi kabul etti. En son. belediye reisliğinin bir tezkeresi okundu: Reislik, Ziraat enstitüleri civarmda bulunan ve belediyeye aid olan. Baba harmanı admda-ki arazinin, fidanlık yapılmak üzere, 20 yıl müddetle Ziraat bakanlığı em-rine verilmesine lüzum gösteriyordu. Esbabı mucibe olarak, şehrin bahçe ve park ihtiyacı düşünülerek imar plânında bir fidanlık gösterilmediğinden ve halen mevcud fidanlığın ehemiyetli bir kısmı da plânda inşaat sa. hası olarak tesbit edilmiş bulundı ğundan böyle bir fidanlığın kurulma- Türk - Yunan takas bonoları 10 Sonteşrin 1934 tarihli türk - yunan ta kah anlaşmasının hükümlerine göre çıkarılmış olup 1.10.935 tarihinde tedavülde bulunan bonoların 31 - î - 936 tarihine kadaı kullanılacağı ve bu tarihten sonra hükümleri kalmıyacağı ve gene mezkûr anlaşmanın meriyeti zarfında başlamış hjsusî takaa mııameltle-rinin 31 - 3 - 936 tarihine kadar tasfiye edileceği, 2C - 9 - 936 tanhli mert türk - yunan kliring anlaş -masının 10 uncu maddesiyle tesbit edilmiş olduğundan bu mühlet hiç bir suretle uzatılmıyacaktır. sı zaruri ve muvafık görülmek t*- olduğu ve Baba harmanı adıyla anılan araziden bir kısmı da planda yeşil saha olarak gösterildiğinden bu yeşil sahanın fidanlık olarak ayrılması şehrin ağaçlanması bakımından faydalı görüldüğü yazılmakta idi. Tezkere kanunlar encümenine grin* derîldi ve cumarteü saat 12 de toplanılmak üzere celseye son verildi. "Ulus,,un Dil Yazılan (Başı 1. inci tayfada) "kuvvet ve kudret sahibi, büyük, yüksek, efendi, hâkim" anlamlariyle "erkek" demek olur. (3) Am: Ayrıca bir süje veya obje gösteren elemandır. Doğrudan doğruya erkeği temsil ve ifade eden "ad" elemanının yanında, onunla birlik olarak bulunan, onu tamamlıyan bu süjr "kadın ' m ına-ınn delâlet eder. lir ki (badın) ın mânası da bundan başka bir şey değildir. Not: 7. — Porvansal lehçesin-(domna) şekli de lâtince (domina) nın aynıdır. Etimolojik şekillerini altalta yazalım ki ayniyet açıkça görünsün: (1) (2) (3) (4) (S) Donuna: oğ + od + om-*-*rı Domna: og-*-od 4- om ' *» ' radır. İstasyon, bakanlıklar, emniyet abidesi, Samanpazarı, Sergievi: 1 aylık 2.5, 3 aylık 7, 6 aylık 12, 12 aylık 20 liradır. Yenişehir. Kavaklıdere, Hamamö-nü: 1 aylık 2, 3 aylık 5, 6 aylık 8. 12 aylık 12 liradır. Çankaya, Keçiören, Dikmen, Etlik: 1 aylık 1, 3 aylık 2.5, 6 aylık 4, 12 aylık 6 liradır. Tarifelerin kabulünden sonra, bundan once 'dıl teklifi üzerinde tetkikler yapılmak üzere tarife ve kanunlar encümenine havale edilen. rin günlerce ekmeksiz kalmasına hal-k.n bu yüzden binbİr türlü dedikoduları dinlemesine ve konuşmasına mani olamayışının; tedbirlerinin yetersizliğinden, sakatlığından başka ne mazeretleri vardır? Hayır! eğer İstanbul belediyesinin ekmek işleriyle uğraşan teşkila. tı hakikaten iş değilde, münakaşa yapmak ve fena iyi yaptığı şeylerin doğruluğuna, zaruriliğine, efkârıumumiyeyi, bilhassa gazetecileri ulandırmak İstiyorsa, bunun bir tek ve en doğru çaresi, masrafını şehir büdce-sinin ödediği resmi bir bültende resmî tebliğ kılığında polemik yapmak değildir. İmzalı neşriyat bilhassa böyle ilmî münakaşalarda müspet neticeler için en sağlam garantilerdir. Aksi takdirde resmi daire yalnız tekzib veya tavzih neşreder. Polemik yapmaz. • * • Istanbulun ekmek işi hakkında istanbul tecrübesinden istifade ederek "Ulus" ta İstanbul mektubu olarak Çıkan yazıları, Istanbulda, ekmek vaziyetinin derhal değişeceğini ümid ederek değil, Istanbuldan başka şehirlerde ekmek meselesini halle çalışan belediyelere bir usul yardımı yapmış olmak için nesretmiştik. Bundan sonra aynı şeyi; istanbul beledi, yesinde ekmek işleriyle uğraşan teşkilatın, birkaç parçasını bu mektuba aldığım yazısından istifade ederek daha emniyetle yapabileceğiz. A/esef Halil AT AY o ve ııadc eden, onu isimlendiren auffikstir. (Ağ + ad -j- am + eğ — Ağa-dameğ) sözünde, ana kök kendisinden sonra gelen elemanla kaynaştıktan sonra, baştaki vokal ile sondaki okunmaz (ğ) düşmüş, kelime son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır: DAME DAME: kuvvet ve kudretin sahibi, hâkim, efendi olan bir süje nin yanında bulunan, onunla bir ve bitişik olan İkinci bir süje demektir. DOMİNA Kelimenin lâtince aslı denilen (Domina) sözünü de analiz edelim: Etimolojik şekli şudur: (1) (2) (3) (4) (S) (oğ -h od + om + in + ağ) (1) Oğ: "Kuvvet, kudret, efendilik, büyüklük" anlamlarına ana köktür. (2) Od: Sahiplik anlamiyle a-na kökü ve mefhumunu temsil e-den elemandır. (Oğ + od = oged = od) kuvvet ve kudret sahibi, efendi ve hâkim olan "erkek" anlamına-dır [3] (3) Om: Ayrıca bu "erkek** sü-jeni nyakınında bulunan bîr su jeyi gösterir; o süjenin birincinin bitişiğinde olduğu da burada: (4) İn: ekiyle açıkça gösterilmektedir. (5) Ağ: Kelimeyi tamamlıyan, tayin re ifade eden, isimlendiren son ektir. Şu halde "Domina" sözü de tıpkı (dame) gibi - erkeğin yakınında bulunan süje anlamına ge- [3] Ana kökün okunmaz (ğ) si, aynı kategoriden olan okunur (g) ye çevrilirse, bu kelime (got) olur ki Cermen ve Anglo - Sakson lehçelerinde (Allah) demektir. Bu da büyük kudret ve kuvvetin, sahipliğin, hâkimliğin mümessili demekten başka bir şey olamaz. Kelimenin ltala.ncası denilen 'donna" kelimseinin etimolojik şekli - birbiri ardınca gelen iki "n" den birinin "ğ" den değişme olduğu göz önünde tutularak -şöyledir: (1) (2) (3) (4) (S) (oğ + od + oğ + in = ağ) (1) Oğ: Ana köktür. "Kuvvet, kudret, efendilik" anlamlarına- drr. (2) Od: Ana kökü ve anlamını temsil eden "sahip" mânasına prensipal bir elemandır. (3) Oğ: Yukarıki iki kök ile anlatılan "sahib, efendi" vasıflarını haiz süjenin, yâni erkeğin yanında bulunan başka bir sujeye delâlet eder. Bu süjenin, yukarıdaki sahip ve hâkimin pek yakınında olduğunu gösteren de: (4) On: ekidir. (5) Ağ: Kelimeyi tamamlıyan ve isimlendiren son ektir. Kelimede ana kök, kendisini takib eden elemanla kaynaşmış, baştaki vokal ile sondaki okunmaz (ğ) düşmüş, (3) ve (4) numaralı elemanlar da birbiriyle kaynaşarak (3) numaradaki (ğ) kendisinden sonraki "n" konsonu-na çevrilmiş, böylece kelime son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır. DONNA. Görülüyor ki (Donna) kelimesi de, gerek kuruluş ve gerek anlam itibariyle "dame" ve "domina" sözlerniden başka değildir. Not: 2. — İspanyolca denilen (duena) sözü de (donna) nın aynıdır. Etimolojik şekillerinin altalta gösterilmesi bunu ispata kâfidir: (O (2) (3) (4) (S) Donna: oğ + od + oğ-f on + ağ Duena: «ğ + od + uğ ^en t-ağ Buradaki elemanların fonetik ve semantik bakımından bir oldukları bir bakışta görülüyor [4]. /. N. DİLMEN [4] "Hanım, bayan, mer'e., kelimelerinin analizlerini de yarın yazacağız ULUS 14 ŞLBAT 1936 CUMA Son haberler üçüncü myfamızdadır ON YEDİNCİ YİL NO: 5226 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heryerde 5 kurut Habeşlerin bir muvaffakiyeti söyleniyor italyanlar Negelli ve Kural civarında yenilmişler tayyare bombardımanları devam ediyor :. H. P. Genyönkurulu toplandı Dun haftalık toplantısını yayan C. H. P. genyönkurulu gündemindeki işleri inceliyerek sonuç-lamışttr. Soyadı almıyanlar TESCİL MlDDEll D \ K\L-Dlftl İÇİN ACFII ETMELİDİRI ER 252S aaydı soyadı kanunu ve 2 J7S9 sayılı kararnameye bağlı nizamname ile buna aid talimatname mucibince herkesin ve her ailenin birer soy adı alıp 2 temmuz 1936 tarihine kadar nüfus kütüklerine tescil ettirmeleri Dahiliye vekâletinden vilâyetlere tamim edilmiştir. myaeff alıp tescil et- ceJb ederiz: \ unanistanda bîr temerküz kabinesi kurulabilecek Atina, 13 (A.A.) — Kiralın başkanlığında toplanan siyasal şefler meclisi, saat 13'e kadar çalışmıştır. Meclis, saat 16'da tekrar toplanacaktır. Atina, 13 (A.A.) — Resmen de teyit olunduğuna göre, bugün kiralın reisliği altında yapılan ve saat 6 buçuktu biten toplantıda halkçı parti (Çaldariı), Venizelos partisi (Sofu-lis) tarafından Metaksas grupunun ila iştirakiyle bir hükümet teşkili mümkün olduğu görülmüştür. Bu imkân kiralın gösterdiği büyük enerji sayesinde hasıl olabilmiştir. Londra, 13 (A.A.) — Royter bildiriyor: Şimal cephesinde bazı ileri hat çarpışmaları olmuştur. Fakat i-talyanların Makalle cephesinde Şilikot'ta doğru ilerlemekte olduklarına dair çıkan sözler teyid o-lunmamıştır. Somali cephesinde habeş kaynaklarından öğrenildiğine göre, italyanlar, geçen hafta ufak bir mağlubiyete uğramışlardır. Çok sağlam habeş kaynaklarının verdi ği haberlere göre, habeşler bu muvaffakiyeti 6 şubatta Negelli'nin cenubu garbisinde Vujilli civarında elde etmişlerdir. İtalyan kuvvetlerinin kumandanı ölmüş ve iki Sovyet - Mançu GrfİRlŞMELEK YARIDA K\LIM Hsinkıııg. 13 (A.A.J — Mançu-kuo dış isleri bakan vekili B. Oha-şi, Royieı muhabirine şu beyanatta bulunmuştur: "— Sovyet Rusyanın Harbin bas, konsolosu B. Slavıtski ile yaptığım sekiz saatlik konferans tam yaj ilamıydın Mançukuo hüki sulh ve sükûnt rain etmek ızt Bununla berabe çüriV, Moskovar İtrine vereceği bağlıdır... irdi ın Mançukuo İstek-muhtemel cevaba /ecri TEimlRI.er VE PETROL AMBARGOSU B arşısınd4 Fransanın vaziyeti Paris, 13 (A.A.) — B. Flanden, dün saylavlar kurulu dış işleri komisyonunda beyanatına devam ederek zecri tedbirlerin fazlalaştırılmasının (Sonu 6. met sayfada) taraf da bu çarpışmada oldukça mühim kayıblar verdikten sonra italyanlar geri çekilmiştir. İtalyanların bu muvaffakiyetsizlikleri ü-zerine Davarporma ırmağı boyunca ilerlemekte olan italyan ileri kolları geriye doğru toplanmak zorunda kalmışlardır. Habeş hükümetinin resmi bir (Sonu 3. ncü saydada) H i c a / hükümeti /ECRİ TLDBtELERl MI HALtF Ol !»1 Cl M MİL LETLER CEMİYETİM KILDIRDI { Cenevre. 13 (A.A.) — Alman \ i habcralma bürosu bildiriyor; • Hicaz hükümeti, milletler cemi- j İ yeti genel sekreterliğine gönder- j : diği bir mektupta, zecri tedbirlerin • i tatbikine muhalif olduğunu bildir- • i mistir. İbnissuud, milletler cemi- j j yeti âzasından olmamakla beraber, j • bu hususta fikri sorulmuştu. HU- j kümet, zecrî tedbirlerin. Hicaza j i milletler cemiyeti azasına temin e- j I decegi menfaatleri temin etmedik- ! : Icı» başka, bir takt m aıı1araaxllk1a- I j ra elvtrişi;. o'slVigrut \e bJnaamv i : leyh Hicaz'ın, durumu bakımından, j î bitaraflığını katiyen muhaf ¦ t c- I • dcocğini bildirmektedir. SOĞUK ve FIRTINA lstanbulda Unkapanıköprüsükoptu 300kadar mavna, sandal ve motor battı-Edirnede 38 kişi donarak öldü Evelki günkü tutma ile başlayan soğuklar devam etmektedir. Fırtınanın bozduğu telefon ve telgraf hatları düzeltilmiş, muhabere normal şekline girmiştir. Meteoroloji enstitüsünden edindiğimiz bilgilere göre yurddaki bava durumu *udur. Evelki günkü fırtına vaziyetini takiben bütün Türkiye üzerine bir soğuk hava oturmuş bulunuyor ve bu soğuk hava şimdiye kadar meteoroloji teşkilâtının yaptığı rasad seneleri içinde mutadın dışında ve tamamiyle tersine bir istikamettedir. Bunun en açık delili dün Karsın Türki-yenin sıcak denilecek bir merkezi Edirnenin de Kars şartlarında soğuk bir merkez şeklini almasiyle tebarüz etmektedir. Çünkü dün Edir-nede sıcaklık sıfırın altında 13 dereceye indiği halde Karsta ancak sıfırın altında dört derecedir. Fırtınayı takib eden yağış neticesinde Karadeniz kıyılarının bir kısmı müstesna olmak üzere rasad telgrafları alınabilen bütün merkezlerde yağış kar şeklinde olmuştur. Karın irtifaı Sarıkamışta 73, Erzurum-da 44, Karsta 39, Boluda 19, Edirne, de 9, lstanbulda 8, Bursada 4, Kü-tahyada 1, Ispartada S, Bayburdda 16. Karadeniz kıyılarında: Zongul-dakta 9, şarkta: 13, santimetre olarak ölçülmüştür. Orta Anadolunun hen.ız rasad malûmatı alınamayan yerlerinde kar irtifaı iyice trsbit eûi İçmemiştir. Evelki güne göre hava bütün Tür-kiyede gece ve RÜndüz hep sıfırın al- "Ulusun Dil Yazılan "Kadın,, Anlamlı Kelimeler VI. Bayan, hanım, mer'e kelimelerinin bunlarla sözlerin etimoloji, morfoloji, fonetik ve semantik hakimimi an analizi \e CarmiSd. »A, atlaytşlar Sefa (Yasın S. inci sayfada) \\\\ W Kadına saygı ile hitap için kullanılan "dame" kelimesinin dili-mizde yeni konulmuş karşılığı "bayan" dır. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (1) (2) (3) (4) (ağ + ab -f ay + an) (1) Ağ: "Kuvvet, kudret, sahiplik, hâkimlik, efendilik" anlamlarına ana köktür. (2) Ab: Ana kökü kaynaştıran, anlamını üzerine alarak temsil e-den süje veya objeyi gösterir prensipal elemandır. (3) Ay: Kelimeyi tamamlıyan ve isimlendiren ektir. (Ağ + ab ~- ay) serisinde birinci gelen ana kök kendisini tecelli ettiren ikinci elemanla kaynaşır ve batşaki vokal de üçüncü elemanın vokaliyle tekerrürden korunmak üzere düşer; kelime: (BAY) olur. Bay: kuvvet, kudret, sahiplik, hâkimlik, efendilik anlamlarını haiz olan bir süjenin adıdır. Vokal incelerek husule gelen (Bey) de bunun aynıdır. Kelirrenin bütün anlamları - yâni Türkçede "hükümdar, reis, asil, kibar adam"; fars lehçesinde "zengin, servet sahibi" manalarının hepsi - bu izahtan çıkar. Böylece (Bay), doğrudan doğ-(Sonu 2. inci sayfada) Güstav Flober Geçen asır edebiyat âleminin en büyük şöhretlerinden ve fransız romanının tekniğini karanlardan birisi idi. Madam Bovari Bu büyük romancının bütün dünyaya ün .salmış, ölmez eserlerinden birisi, flünya kütüphanelerinde en yüksek yeri ulmts bir romanıdır. Ulus, bu güzel eseri pek yakında tefrikaya başlıyor tında kalmıştı. Buna göre ilk olarak evelki gün bütün Türkiye için bir kış günü kaydedilmiş bulunuyor. Bu vaziyet şu suretle tebarüz etmektedir} Edirnede sıfırın altında 13, lstanbulda 10, Bursada 6, Manisada 5. İzm irde 4, Nazillide 2, Muğlada 6, Boluda 10, Kastamonuda 8, Eskişehirde 11, Kütahyada 11, Ankarada 8, Afyonda, Uşakta, Ispartada 10 ve dün için sıcak denilebilecek vaziyette olmak üzere Erzurumda 7, Karsta 4 derece tesbit edilmiştir. Yalnız sıcaklık Rîzede ve San»-sunda sıfırın üstünde ve fakat ancak 3 derece olarak tesbit edilmiştir. Dün, saat 19 da Ankarada sühunet sıfırın altında 5 derece idi. Buna göre gece sıfırın altında bu dereceler etrafında soğuk geçti. (Sonu 5. inci sayfada) Fıkra Yerli mala karşı Geçen/erde İtalya'da, memleket, şampanyası diye fransız şampanyası satan bir adam yakalamışlar. Bu sütunlarda yazdığım "Made in...?M yazısından sonra bu havadisi okudum. Adamın Özürü basit: İtalyan vatandaşları arasında da, her mal üstünde en iyi yabancı markası urıyanlar var. Kumaş ingiliz, araba amerikan, şampanya da fransız olmalıdır. Onlar da bizim snop 'lar gibi düşünmektedirler. Fakat onlar da, Haliç kumasını ingiliz kumaşı diye gösterecek kadar, işin farkında değildirler. Çünkü yakalanan italyan diyor ki: "Ben bu marka ile şampanyamı sürüyorum. Üstündeki fransız ismine ve adresine bakınız: Fransa'da bu adreste ve bu isimde şampanya yoktur!" Hakikaten yokmuş, kibar efendiler, adresi bilmiyecek ve tat sez-miyecek kadar da şampanya zevki terbiyesinden mahrumdurlar. Acaba bu adamı vatandaşlarını aldattığı için mahkûm mu etmeli idi, yoksa nastl olsa, kaçak veya pahalı, fransız şampanyası arıyacak olanlara yerli malı sürmeğe muvaffak olduğu için mükâfat mı vermeli idi? Ekonomi ile ahlak arasındaki münasebeti iyi kurmak için, modern çağda, ekonomi ile vatan ve erkinlik arasındaki münasebeti, tâ ilk mektebterdcn başltyarak, umumlaşttrmak ve şuurlaştırmak lâzımdır. Yakın zamanlara kadar ekonomi, yalnız kuru ferd menfaati saydırdı: Çünkü liberalizmin işine, ancak onu böyle öğretmek gelİrdİ. Ekonomide yük sek millî menfaat anlayışı boşladığı zaman, liberalizm yıkılmıştır: Ancak henüz, o kadar uzun zamandanberi yerleşen ahlakını birlikte alıp götürmemiştir. Kayseri kombinasından çıkan be» parçası'nın milletin bir hürriyet parçası olduğunu anlatmak için biraz daha bekiiyeceğiz. * « » vr . - SAYFA 2 ULUS } on - ı Sovyet-framız paktı Fransa'nın yem Dış. Bakanı B. flandin'in Londra'dan dönen devlet reisleri ve dış bakanlarla yaptığı görüşmeler ve bunların dedikodularından sonra, nazarları su günlerde en çok kendine çeken hâdise. Sovyet -Fransız paktıdır Bu pakt şu günlerde, fransız parlamentosunda görüşülüp tasdik edilecektir. Bunun şimdiye kadar neden yapılmadığı, yersiz bir sual değildir. Çünkü bu pakt'ın görüşmeleri Paul Boncour tarafından hazırlanmış, e-sası Barthou tarafından işlenerek tesbit edilmiş, kendisi de Laval ta-rafından imzalanmıştır. Halbuki onu. Dış Bakanı Laval İmzaladığı halde, dosyasında istirahata sevkeden de Başbakan Laval olmuştur. Laval'in bu hareketi, o-nun bu paktın tasdikine taraftar olmadığı şayialarının çıkmasına bile sebeb olmuştur. Laval'in. Roma anlaşmasını yaptıktan sonra, bir yandan İtalya'yı tutmasiyle İngiltere ve Rusya'dan uzak düşmesi bir yandan da Almanya ile anlaşmağa çalışarak Polonya'da miralay Beck'in Dış Bakanı kalmasını tasvib eylemesi, o-nun sovyet - fransız paktma hiç de taraftar olmadığı şayialarını çıkarmıştır. Lavalin iktidara geldiği günden düştüğü güne kadar yaptığı zigzag-ları takib edersek, onun şu tarafı bu taraf uğruna feda etmek değil, şu tarafı bu taraf sayesinde kazanmak amacım güttüğünü görürüz. Yani bir "maximal anlaşma" politikası yapmak istemiştir. Ortada Fransa-nm menfaatlerini tutarak, fransız aracılığını karşı taraf ta kilerden her birine ayrı ayn tediye ettirmek istemiştir. Böyle olmakla beraber, Sovyet Rusya'yı en sona bırakmakla, bütün hesablan ona Ödettirmeyi düşünmüş olabilir. Sovyet - Fransız paktına en çok itiraz edenler. Almanya ve Polonya-dir. Bu hususta getirdikleri deliller şundan dolayı zayıftır ki, Sovyet Rusya ile Fransa arasında yapılacak olan bu anlaşma, Milletler Cemiyetinden geçecektir ve her iltihak etmek istiyene açık bırakılacaktır, öyle Almanya ile Polonya arasında yapılan anlaşma gibi, şartları ancak kendilerince malûm bir anlaşma değildir. Bilhassa Almanya, çok taraflı ve mıntakavî anlaşmaların hiç bir netice vermediğini ileri sürmektedir. "Küçük antant", "Balkan birliği' . "Yakındoğu birliği". Baltık birliği", "Lokarno". bu iddiayı reddetmek için kâfidir. Nasıl ki. iki taraflı anlaşmaların geçiciliğini ispat için. Ra-pallo misal olarak getirilemez. Anlaşmalar, iki taraflı olsun çok taraflı olsun, samimî bir barış fikrine bağlılıkları nisbetinde yaşarlar. Samîmi bir barış fîkri demek, barış' in şurada lâzım ve burada lüzumsuz olduğunu değil, her tarafta lâzım ve şart olduğunu yani barış'ın bölünmez bir şey olduğunu kabul etmek demektir. Pakta, Fransa'da itiraz edenler ise, sağ cenah fırkalarıdır. Bunlar. Almanya'yı doğu'da serbest saymakla onunla anlaşılabileceği kanaatinde-dirler. Çok tuhaf değİlmidir ki. Afri-kanın bir ucunda patlak veren bir harb yüzünden Avrupamn tehlikeler ve sarsıntılar geçirdiği bir sırada. Fransa'da bazı İnsanlar, Sovyet Rusya ve Almanyayı içine alacak bir savaş dairesinin Avrupayı saramıyaca-ğı kanaatini besliyebiliyorlar?! Şurasını tesbît edebiliriz ki, sovyet - fransız paktını İstemîyenler, pakt'tan ziyade, Sovyet Rusya'daki rejime taraftar olmryanlardır. Fakat bunu sadece böyle olarak ileriye sürmek, anlaşılan işlerine gelmiyor. Çünkü çekiniyorlar ki. herkes kendilerine "peki ama, siz herkesin rejimine neden karışıyorsunuz?" di-yrrrk Burhan BELGE İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI "Ulus „ un Dil Yazıları (Başı 1. inci sayfada) rüya (erkek) anlamını da ifade etmiş olur ki bugün de erkeklere verdiğimiz saygı unvanı budur. (4) An: Yukarda izah olunan (Bay) ın en yakın muhitinde, bitişiğinde bulunan, onu tamamlı-yan, onunla tam bir birlik yapan süjeyi gösterir. Görülüyor ki (Bayan) kelimesi tamamiyle kadın anlamına gelen ve onu saygı ile anmağa yarıyan bir sözdür. Not: l. — Kelimenin "gani" [1J anlamına gelişi de "Bay" sözünün zengin" anlamından ileri gelir. "Bayan" sözünün "beka, hayat, mevcudiyet" [2] mânaları ise, sondaki "ıt" nin bir "ğ" den değş-me olması haline matuf olur [3|. Not: 2. — Eski Türkçede "Bey" in dişisi olarak "Beyüm" denilme sine - ve "Hanım" sözünün de tıp kı bunun gibi "Han" ın dişisini anlatmasına - bakarak, "m" kon-sonunun bir dişileştirme rolü oynadığına da hükmedilmiştir. "Güneş - Dil" teorisi, bu hükmün de asıl doğru izahını göstermektedir. Bunu anlatmak için "Beyüm" sözünü ele alalım: bunun baş tarafındaki (Bey), yukarda analiz e-dilen (Bay) m aynıdır. Ondan sonra gelen (um) ise ayrı bir süje gösterir ki (Bey) dediğimiz kudret ve kuvvet mümessili süjenin yanında bulunan bu süje onun e-şinden, zevcesinden ibarettir. "Femme" ve "dame" kelimele-lerinin analizinde de görüldüğü gibi, yanyana iki süjenin ifadesi, [1] lbnünıühenna lügati. [2\ Radlof. IV. "Kırgız lehçesi". [3] Bu anlamlar "Osmanlıcadan Türkçeye söz karşılıkları Tarama Dorpisi" tide yazılıdır. birinin ötekine eş oiduğnuu anla- hr W- "Hanım" kelimesinin analizi de bu noktayı izah edecektir. HAİNİM Kelimenin etimolojik şekli şudur: d) (2) (3) (ah + an -f im) (1) Ah: Ana kökün yerine geçen ve onun "kuvvet, kudret" anlamını kendisinde tecessüm ettiren birinci derece prensipal köktür. Süje anlamiyle "kuvvet ve kudret sahibi, efendi, hâkim" demek olur. "Ah" kökünde bu mânanın varlığını gösteren delil - buna tayin ve ifadeye yarıyan bir "tğ" getirilerek teşekkül eden - "ahığ = ahi" kelimesinin - "akı" ve "ağı" şekilleriyle birlikte - "cömert, sahi" anlamına gelmesidir [5]. (2) An: Yakın muhit, bitişik saha anlatan (. -j n) ekidir. Bu eleman, (Han) kelimesinde daha ziyade (ğ) den değişme olarak alınır ve kelimeyi tayin ve ifadeye yarar. Fakat (Hanım) kelimesinde yakın saha mânası daha çok yakışık almaktadır. (3) İm: Ayrıca bir süje göstermektedir. Bu süje asıl "efendi, hâkim, sahip" olan "ah" süjesînin - "an" ile anlatılan - yakın muhitinde, yanında, bitişiğinde bulunmaktadır. (Ah 1 an + ı/n = akanım) sözünden yalnız kökün vokali düşmekle (Hanım) şekli meydana çı-kar ki bu da "kuvvet ve kudret [4] "Kadın anlamlı kelimeler" hakkında birkaç gündenberi devam eden yazılarımıza bakınız. [S] Orhon yazıtları; Büyük Türk lügati "Uygur lehçesi"; Radlof, /. "Uygur lehçesi"; Türk Dili lügati. B. Receb Peker Istanbulda İstanbul, 13 — C.H.P. Genel Sekreteri B. Receb Peker Istanbula geldi. Yarın üniversitede inkılâb dersini ve. recektir. Ölçü sahtekârlığı tahkikatı İstanbul, 13 — ölçü sahtekârlığı ile alâkalı firmanın işçileri verdikleri ifadede sahtekârlığın bundan bir buçuk sene önce ihbar edildiğini fakat firma hakkında takibat yapılmadım söylemişlerdir. Bu İfade üzerine müfettişler bu cihetin de tetkikine başladılar. Hamal tarifesinin değiştirilmesi isteniyor İstanbul, 13 — İhracat ve ithalât tacirleri İstanbul hamal tarifelerinin on sene Önceki fiatlara göre tesbit edildiğini, tarifelerin bugünkü fiatla ra göre deiğştİrilmesi lüzumunu alâkalılara bildirdiler ve mesele üzerinde tetkikler başladı. Finans tayinleri / çünciî umumi müfettişi I asayiş müşavirliği Üçüncü umumî müfettişlik asayiş müşavirliğine emekli erkânı harb binbaşılarından Celal tayin edilmiştir. Üsküdar mtntakası varidat tahakkuk direktörlüğüne rinana bakanlığı kanunlar direktörü Mümtaz, Üsküdar varidat tahakkuk direktörü A-mir dördüncü umumî müfettişlik fî-n.'fi- müittVİrlİKİ^g, vnrıdnl umum Jı mi İstanbul pul direktörlüğüne tayın edilmişlerdir. B. Özmen geldi Evelce de yazdığımız gibi, hususî işlerini görmek üzere, bir müddet i-zin alan, birinci umumi müfettiş B. Abulin Üzmen dün şehrimize gelmiştir. B. Refik Eski Konya mebusu B. Refiğin Çoruh valiliğine tayini yüksek tasdika iktiran etmiştir. Pazar günkü konserde B. Necil Kâzımın çifte -tellisi çalınarak B. Necil Kâzım Önümüzdeki pazar günü cun uı reisliği orkestrası tarafından veı'Ie-cek konserde Musiki Muallim Mektebi müdür muavini ve müzik formları ve kontrpuvan öğretmeni B. Necil Kâzım tarafından "Çiftetelli senfo. nik d.ın m de çalınacak* t. Birkaç defa Avrupada çalınan ve cumur reisliği :»rkestrası MrafınJan Türkiyede ilk defa çalınacak olan oi' kıymetli türk eserinin ilgi ve tak lir uyandıracağı umu*maktadır. Bu haftaki lik maçlarr ¦Inhııra Aynktttpıı Kıırııhındtm 1. - Altmordu - Ankara gücü ikinci takımları saat 14,30 da yargıç: Hadi 2. - Gençler birliği - Muhafız gücü ikinci takımları saat 15,45 yargıç: Necdet 16.2.1936 PAZAR 3. - Gençler Birliği - Güvençspor birinci takımları, saat 13,30 yargıç: Şekib 4. - Muhafız Gücü - Ankara Gücü takımları saat 15,15. yargıç: Bur. han (Beykoz) sahibi" olan 'hakim, efendi" vasıflarını haiz süjenin - yani erkeğin - ittisalinde bulunan, onunla birleşerek bir tek varlık yaratan süjenin - yâni kadının - adıdır. Bu kelimenin sonunda görülen "ım" elemanı kelimeyi dişileştirmeğe değil, kelime yapısına yeni bir süje sokmağa yarar. Bu süje, kelimede daha önce bulunan "ah" süjesinin eşi olduğundan "kadın" a delâlet etmektedir. m er" e Arapça da "kadın" anlamına gelen "mer'e" ve "emree" kelimelerinin de analizini gösterelim. Bunların etimolojik şekilleri şu (O (2) (3) (4) (S) Emree: Eğ + em -r er -t- eğ + eğ Afer'e : Eğ + em -f- er + eğ -f eğ (1) Eğ: "Kuvvet, kudret, sahiplik, hâkimlik, efendilik" anlamları ile ana köktür. (2) Em: Ana kökü içine alan, onu temsil eden, onun süjesi olarak manasını tecessüm ettiren prensipal elemandır. (3) Er: Ana kök mefhumunu tecelli ettiren süjede, yâni "kuvvet ve kudret sahibi, hâkim, efendi" vasıflarını haiz olan "erkek"-te bir süjenin tekarrür ve temerküz ettiğini ifade eder. (4) Eğ: İşte "erkek" süjesinde tekarrür ve temerküz ettiği anlatılan süjedir. Burada "kadın" fikri bu süjededir. (5) Eğ: Analiz ettiğimiz iki sözden (emree) kelimesinde (e) lerin tekerrürü ile ve (mer'e) kelimesinde de ses duraklaması ile varlığı anlaşılan bu son eleman kelimeyi tamamlıyan, tayin eden, ifade eden, isimlendiren ektir.. Not: — "Zevce" anlamına gelen "marie" kelimesiyle "Meryem, Mar'ıya, Marika, Marie" has isimleri de bu "mer'e" ile birdir. Etoimelojik şekillerini altalta yazalım: (O (2) (3) (4) (S) Mer'e : eğ + em + er + eğ f eğ Marie : ağ -f am -f- ar -f- iğ + eğ Meryem: eğ + em + er + ey -f em Mariya : ağ -h am -f ar + iy + ağ Marika : ağ + am + ar + ik + ağ Görülüyor ki, bütün bu kelimelerdeki elemanlar biribirinin tamamiyle aynıdır: (î), (2), (3) numaralı elemanlarda - mânaya tesiri olmıyan - vokal değişmelerinden başka bir ayrılık yoktur; (4) numaralı elemanlardaki kon-sonlar ise (ğ = y = k) hep biribi-rine müsavidir ve bir fonksiyon ifade ederler; (S) numaralı ele mantarın konsonları da umumiyetle (ğ) dir; yalnız bir kelimede (m) ye tahavvül etmektedir. Bu iki konsonun da semantik rolleri birleşmektedir. Bütün bu sözlerin anlamı, "kuvvet ve kudret sahibi olan erkekte tesebbüt ve tekarrür eden bir süje" dir ki "kadın" demektir. /. N. DİLMEN Dalyanlar hakkında Bir elden idare bahis mevzuu bile olmamıştır Bir İstanbul gazetesi, birkaç gün once, dalyanların bir elden idare edi. leceği hakkında bir haber yazmıştı. Öğrendiğimize göre, dalyan sahipleri arasında, haklı olarak, bir telâş u-yandıran bu mesele, ilgili dairelerde bahis mevzuu bile olmamıştır. Ancak, eskidenberi İşletilmekte olup da, son beş altı senedenberi, teknik ve e-konomik sebeblrden dolayı işlemiyen dalyan, göl ve voli gibi yerlerin yeniden işlemesini temin edecek ilmi a-raştırmalra yapılmakladır. Bu araştırmaların neticesinin, hiç bir zaman hususi teşebbüslerin çalışmalarına engel olacak bir mahiyet almıyacağı pek tabiidir. Halkevinde kış konferansları Ekonomik mevzular üzerine hazırlanmış olup şehrimiz halkevinde verilecek olan konferansların programını aşağıya koyuyoruz. Konfe. ranslar, hizalarında yazılı olan günlerde, saat 17 de verilecektir. 15.2.936 Sümer Bank Etüt servis şefi B. İsmail Hüsrev, konjonktür hakkında, 29.2.936 Sümer Bank Etüt servis şefi Konjonktür, h. 7.3.936 C. M. Bankası muamelât direktör muavini B. Sadi, devlet istikrazları h. 14.3.936 Ziraat Bankası Genci mu-hasebe direktörü ve Hukuk fakültesi profesörlerinden B. Süheyp Nizami, ekonomik durum ve tarım kredileri b. 21.3.03Ö C\ lvt. 11 ¦ /rf*""«L .oıyM yardımlar h- 2Ö.3.936 İktisatçılardan B. Said Aydoslu, toprak ekonomisi h. 4.4.936 C. M. bankası umum muamelât direktörü B. Abidin Erker, bankalarda muhaberat servisi ve «¦hamiyeti h. 11.4.936 C. M. bankası kontrolörü, B. Sa:ıavber dünya ekonomik buhranı h. 18.4.936 C. M. bankası muamelât direktör muavini ve kambiyo işleri şefi, B. Cabir kliringler h. 25.4.936 C. M. bankasında B. Fuad Başarır, ticaret tarihi h. 2.5.936 Istatisük genel direktör vekili, B. Celâl istatistik h. 9.5.936 Ticaret lisesi direktörü B. Şevket Süreyya, ekonomik tedrisat h. 16.5.936 Ziraat bankası merkez direktörü B. Veli Necdet, Anadoluda esnaf cemiyetleri h. 23.5.936 Ziraat bankası merkez direktörü B. Veli Necdet, Anadoluda esnaf cemiyetleri h. Vapurların tesellümü işi devam ediyor Istanbuldan Ekonomi bakanlığına gelen haberlere göre, Vapurculuk şirketi vapurlarının tesellümü işi devam etmektedir. Bunun için iki heyet çalışmaktadır. Vapurlar seferlerinden dönüp yükleri boşaltıldıktan sonra tesellüm muamelesi yapılmaktadır. Bu güne kadar 17 vapurdan yarısına yakın mikdannm teslim alınması bi. tiril mistir. POLİSTE: Sarhoş kadın İstanbullu erifenin umumi evinde çan kın lı Münevver Nibal adındaki kadın çok sarhoş olduğu halde eve gelerek sarkıntılık ve sükûneti ihlâl ettiği görüldüğünden yakalanarak hakkında tahkikata başlanmıştır. Girerken yakalanmış Anafartalar mahallesinde bakkal Bekirin dükkânının kilidini kırmak suretile içeriye giren Mehmed, suç üzerinde yakalanarak, adliyeye verilmiştir. ULUS 15 ŞUBAT 1936 CUMARTESİ Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON yedinci yıl. NO: 5227 adımız, andımızdır Heryerde 5 kuruş Bir Mançu müfrezesi dış Mongolistan sınırına saldırdı^ Taarruz püskürtüldü İki taraftan 10 ölü ve 27 ^ O L Memleketin her tarafındaki iklim ve malzeme hususiyetlerine göre, her türlü ın.a usullerini tesbit etmek, başlıca ihtiyaçlarımız-dandır: Belki bunların başında •«•! inşa usulleri gelmek lâzımdır. Şehirlerin içinde ve dışında, hemen bütün yollarımız yapılmakla bozulmak arasında bocalayıp durmaktadır. Biz ucuz yol yaptığımızı zannediyoruz. Osmanlı ve türk yolları belki en pahalıları arasında sayılabilir. Meselâ on yılın hesabını toplıyarak, Bolu şosesine ne sarfedilmiş olduğunu bulabiliriz. Bugün bu yol üstünden otomobille geçmek mümkün olmadığı için, ihtimal en iyi bir şose pahası olan bu masrafın hiç olduğunu da görmekteyiz. Kimseyi kasdetmeksizin, bizde yol müteahitliğinin hazin bir hale gelmiş olduğunu söyliyelim. Yolun, birçok yerlerde, hiç bir teknik ve iş sahibi olmıyanların, en kolay kazanç vasıtası gibi anlaşılması, anane olmuştur. Yollarımızın inşa usullerinden başka, yollarımızı nasıl yaptırmak daha doğru olduğunu da kararlaştırmak gerektir. _^_ nedir? Devlet ve rrriıveler biidcesîndVn her sene l^âyiâU bir yal matrafı ..),,.,., Fbl kat şehirlerimizin içinde ve dışın da birkaç kilometre rahat gittiğimiz cadde ve şoseler ise parmakla sayılabilir. Bazı yerlerde kırılmış taşlar, şose yatağına döşenmeden dağılıyor; bazı yerlerde döşendikten somaki ameliyeler yapılmadığı için toza çamura gömülerek ziyan oluyor; bir caddemiz tamamlandıktan bir gün sonra, yeraltından herhangi bir kablo geçirilmek için, şurasından burasından parçalanıyor; en mükemmel zannettiğiniz bîr cadde veya şoseyi bir gecelik yağıştan sonra, çöküntüler içinde buluyorsunuz. Bütün masraflar aşağı yukarı ziyan olmaktansa, paramız yettiği kadarını tam ve kusursuz yapmak, şehirler veya şehir - dışı yollarımızı, büdcemizin takatine göre, bir inşa programına bağlamak daha doğru olduğuna şüphe yoktur. Fena yollardan barış zamanı ne çektiğimizi her gün görüyoruz; harb zamanı ordunun neler çekmiş olduğunu başlarımız herkes ten daha iyi bilirler. Ustünkörü yollar üstüne ağır harb nakliye vasıtaları yığıldığı vakit, bunlar adeta nehir yataklarına dönmek tedirler. Her şeyde, fakat bilhassa yolda kalite esastır. Geniş ve gösterişli yapmaktansa, dar ve sağlam ya palım; yarın çökecek bir arnavud taşı veya parkedense, yan sokaklara bozulmıyacak yaya kaldırımları döşeyelim. Bir şehir mütehassısı: "— Yollarınızı üstünden geçenlerin ihtiyacı kadar yapınız. Yirmi, otuz sene sonraki ihtiyacı düşünüyorsanız, iki tarafındaki toprakları bahçe yapınız veya istediğiniz vakit geri almak üzere evlerin bahçelerine ilâve ediniz. Yol kültürünü başka türlü kuramazsınız!'' diyordu. Bunların hepsi düzelecektir; elverir ki devlet, her türlü yollar için inşa sistemini, değiştirilmez surette, tayin ve tesbit etsin. Ve herkesi ancak bu şartlarla yol yapmağa icbar etsin. F. R. AT AY SÜMER BANK Yeni Umum Müdürlük binasının ihalesi dün yapıldı Dün ihale edilen yeni Sümer Bank binasının alacağı sekil Sümer Bank merkez binasının inşası için açtlmış olan eksiltme dün neticelenmiş ve inşaat, mühendisi Cemal ve İsmail Hakkı ya 417,000 küsur liraya ihale olunmuştur. yaralı var Moskova, 14 (A.A.) — Tas A jansı bildiriyor: Ulanbaturdan bildiriliyor: 12 şubatta sabahleyin saat yedide, bir japon-mançurî müfrezesi sınıra 7 kilometre uzakta bulunan Pu-lundersudaki mogol sınırı karakoluna hücum etmiştir. Müfreze 20 kamyon ve bir otomobil iç-rsinde bulunan el mitralyÖzü ve üç topla mücehhez beşyüz kişiden mü-rekkebti. kamyonlara iki tank ve iki uçak refakat etmekte idi. Sınır karakolu mutaarrızlara çetin bir mukavemet göstermişse de bun. ların sayısı beş defa fazla olduğu ve mutaarrızlar karakolu arkadan çevirmeye çalıştıkları için, muharebe yerinde bîr hafif top bırakarak çek!-neve mecbur '-almıştır. (Sonu S. inci sayfada) İSPANYA İŞGÜDERİ B. Begonya rejimimize olan hayranlığını anlatıyor İspanyanın Ankara işgüderi B. Begonya İspanya ile hükümetimiz arasında, uzun bir müzakereden, sonra, ticaret anlaşmasının, Ekonomi Bakanlığı yönetkeri B. Faik Kurdo^lu tarafından Ispan yada imza edildiği malûmdur. 'Sonu 5. sayfada) temerküz kabinesi kırı lamazsa.. Yunan parlamentosu toplantıya çağrılacak "Ulus,, un Dil Yazıları "Erkek,, Anlamlı Kelimeler L Fr» sözünün ve bununla ilgili olan «erken, ermek» ile «eğer» şart sözünün ve «eğer» kelimesinin etimoloji, morfoloji, fonetik ve semantik bakımından analizleri Yunan kıratı Corc İt. Atina, 14 (A.A.) — Atina ajansı bildiriyor: Dün sabah saat 11 de kiralın reisli, ğinde yapılan toplantıya liberal partisi reisi Sofulis. halkçı partisi reisi Tsaldari. milli halkçı partisi reisi Teotokis, gcn-. (Sonu 3. üncü sayfada) "Erkek" Anlamına Kelimeler "Kadın" anlamlı kelimelerin a-nalizi, tabiî olarak, bize "erkek" anlamlı kelimelerin de analizini hatırlatmaktadır. Türkçede "erkek** anlamını en geniş olarak ifade eden ilk söz, "er" dir. Bu sözden hem "erkek", hem "cesur", hem de "sözünde du ran, mert" manaları anlaşılır. Gene bu sözün üremelerinden olarak bir de "erkek" sözü vardır. Bazı lehçelerde "eren" de bu an lamda olarak kullanılır fi I- Fars lehçesinde "Merd", Arap lehçesinde "Recül", Fransız lehçesinde "Homme", Cermen ve [i] Çağatay lügati. Pavet de Courteille lügati. B. Blum'a yapılan tecavüzden sonra Polis Action Fran binasında Paris, 14 (A.A.) — Sosyalist lideri Blum'un dün sabah uğradığı tecavüz üzerine "Action fran-çaise" cemiyeti île buna bağlı bulunan "Camelots du rol" ve 'Ak tion français" talebe kurumlarının kapatılması hakkında hemen çamur reisi tarafından imzalanan e-mirname ile 10 ikinci knnun 1936 tarihli cemiyetler kanunu ilk defa olarak tatbik edilmiş oluyor. Aynı zamanda adli takiblerede başlanmış ve kapatılan cemiyetin merkezlerinde araştırmalar yapıl-dığı gibi tecavüz esnasında yakalanan bir çok gençler mevkuf tutulmuştur. B. Saro adliye bakanı ve polis direktörü ile görüşmüş ve halkçılar cephesi kararlarının her han- çaıse araştırmalar yaptı Kır alçılat fefi B. Leon Dode Tecavüze uğrayan B. Leon Blum ği bir mukabelei bilmisil hareketi ihtimaline karşı Pariste baysallığı muhafaza etmek için akşama kadar ic bakanlığında V»l- -tır. B. Saro'nun muhitinde söylendiğine "öre, "Action française" birliğin W-"*»»l«ıası hakkındaki (Sonu 6 MCI tayfada t Anglo Sakson lehçelerinde "Man" kelimeleri de "erkek" an-lamınadır. Bu kelimeler ile bunlarla ilgili sözleri de "Güneş - Dil" analizinden geçirerek, tam manalarını bulmağa çalışalım: ER "Er" sözünün etimolojik şekli şudur: (O (2) (eğ + er) (t) Eğ: "Kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik" anlamlarına ana köktür. Bu ana kökün şu anlamlarını Türk lehçelerindeki üremeleri a-çıkça gösterir. Birkaç örnek alalım: /. — Eğe: hâmi, reis, sahip, saivetli, velî. //. — Eğelemek: dehşet vermek - ki kuvvet ve kud retin bir eseri demektir ///. — Eğez, eğeze: mecalsiz - ki kuvvet ve kudretin çok uzak (z) sahasına yayılarak yok olması manasınadır -. 'V7. — Eğitme, eğilmek: hürmel göstermek, huşu ve hu zu göstermek, rükû etmek - ki kuvvet ve kud rete karşı boyun eğmek demektir - . k7. — Eğitmek: terbiye etmek • ki kuvvet ve kudret sahibi olacak vasıtaları vermek manasınadır -(Sonu 2. inci sayfaJa) I. -- Babus; Radlot. /. "Çağa tay lehçesi"; Babürna-me; Derleme fişleri. II. — Velet Celebinin fişleri. III, — Derleme fişleri. IV. — Kamusu Türkî Babus. V. — Radlot, I. "Çağatay leh- çest'. Fık, Fes, Şapka! Gerçi osmanlt hikâyesi b a $ -/1 k değil, baş hikâyesi idL Daha iyi anlaşılmak için kafa diyelim. Festen enveriye'ye kadar, bütün o çırpınışları göz ö-nüne getiriniz. Aynı baş üstüne neler giymedik! Atatürk bize başlık değil, kafa değiştirmeği teklif etti: Giyeceğiniz şey'in adt şapk a* dır, dedi. Ondan beri başımız kadar, kafamız da rahat etti. İçi dışı bayındır, sözünü, burada, tam yerine kullanmış olmaz mıyız? Fes - şapka meselesi son zaman larda ingiliz kiralının ölüm töreni fırsatı ile Londra gazetelerinde yeniden bahis - konusu olmuştur. Hep adını bildiğiniz Deyli Tel* graf diyor ki: "Törene iştirak e-den hanedan azası arasında müt-ylüman olanlardan biri Mısır Ve-liahdi, diğeri Emir Zeyd'dir. Her ikisi de sivil giyinmiş. Fakat Emir Zeyd'in elinde bir silin d ir şapka, Mısır Veliahdi'nin başında fes vardı. "Fes, Mısır'a, doğduğu memleketten yani Türkiye'den geldi Bundan bir asır evel, bir türk padişahı tarafından silindir şapkaya müslümanca bir "nazire" olmak üzere icad edilmiştir. "Fes, bugün, Türkiye'de resmet kaldırılmıştır. Irak'ta da onun yerine ingiliz asker şapkasına benzi-yen bir serpuş konmuştur. "Harbtan sonra Mısır'da da te-s kaldırmak hususunda bir hareket başgöstermiş ise de bu hareketin Önüne geçildi. "Emir Zeyd'in şapka giymesi eski kafalı müslümanlart bundan birkaç sene evel müteessir ederdi. Fakat islâm âleminin en yüksek ailesine mensub olmak bakımından, peygamberin bu modern torunu diğer müslümanların tenkid-Ierine k lay kolay maruz kalamaz." Bundan birkaç gün Önce Tah-ran'da çıkan Ittilaat gezetesi elimize geçti. Tahran sokaklarından, akın akın, şapkalı erkekler ve gene kızlar seçiyor. Külahi - bil* fend. bu silindir şapkanın farşça adıdır, taşıyan hükümet adamla* rt, objektife, bütün tebessümleri ile gülüyor. Bizi asıl mesud eden, yukarda dediğimiz gibi, Irenklere dış* 11 k gibi görünen bu değişimin, gerçekten ne kadar içlik, sta 'ayı ne ağır yüklerden kurtaran bir hâdise olmasıdır. * * - SAYFA 2 ULUS lıırı - Simim! Fransadaki provokasyon Ajans telgraflarından. Sosyali» İrdVrı Leon Blumun başına geleni öğ-^ reniyoruz. "Action Francaise.. hareketine mensup birkaç yüz genç. sosyalist mebusun arabasmı çevirerek hem kendisini hem de yanında otu -ran kadını döverek kafalarını yar-mışlardır. Fransa'da "Action Francaise". çiler garibeler yaşatmak hastanı bir talcım kıralcılardır Bunların gençleri, gazetelerini bizzat kendileri satarlar Satarken de kendi akidelerinin propagandasını yaparlar. Bunun içindir ki kendilerine "camelots du roi,, yani "kırabn çığırtkanları., denmiş -tir. Cam e la t kelimesiyle kamlot mal arasında yakın bir ilişik vardır. Fransa'da "Action francaise,, çiler gerçekten kamlot politika satarlar Bunların arasında hem de çok değerli insanlar yok değildir. Meselâ bizzat Leon Daudet yahud Mfturras yazdıklarını en seviyeli fransızlara ve yabancılara lezzetle okutan mu -harrirlerdir. Şu var ki, bir taraftan tradisyon-cu olmaları bir taraftan da hâdisete -n (retraapektif) arkayadönük Kır görüşle takib etmeleri, kendilerini gerçek dünyadan ve gerçek hayatın yeni temayül ve ihtiyaçlarından ayır -maktadır. Fransa'da kırallık.. bu. bugünkü Yunanistan'da grek Tan -nlarmı bulup yaşarmak gibi bîr şey • «Ür İşte bundan dolayı 'kıraİm çığırtkanları,, politika ve aksyon derken, buna kendilerine göre bir mana ve tatbik şekli bulmuşlardır. Polemiklerinde, şahsa hücum etmek esastır. Meselâ "her namuslu fransız, sarmışa k yer; fakat Briand, bir boynuzlu olduğu için sarımsak yemez..,, böyle bu çeşnide polemiklerden başka, bunların kendilerine mahsus so -kak hareketleri de vardır. Meselâ işte Leon Blum'u, üçyüzü bir arada olarak bir dörtyol ağzında kıstırırlar ve bir temiz ıslatırlar, yahud birini çürük yumurta hücumuna tutarlar, bir diğerini, kalabalık bir yerde tokatlarlar. Ne polemikleri, ne de o meşhur aksyonları. repübliken Franaayı bir adım olsun, kıralbğa yaklaşürma-ınıştır. Ve bütün bu gibi hareketlerin fransız kamoyunda uyandırdığı reaksyon, "otomobilli haydudlar,, m bir yeni bankayı soymalanndaki yahud yeni bir "Arşen Lüpen,, kiu* bmm çıkmasındaki heyernndan ne ileri ne de geridir. Böyle olmakla beıabeı, bu hareketin, fransız olmadığı iddia edde -m ez. Bilâkis, fransız politik hayatı -nin yüzlerce senelik hâdiselerini bunların dimağlarında m.ıhfuz bulursu -nuz: Mumyalar gibi, bir takım "Sakalı - Şerif,, ler gibi. Çokluk genç o-lan bu dimağların içi, bunun içindir ki, bir ayazmaya benzer Mum ve tütsü kokar. "Kiralın çığırtkanları., işte bu yüzden, fransız muhafazakârlığının en sadık türbedarıdırlar. Nasyonalizmi hiç kimseye vermezler ve za -man zaman tertih ettikleri bu son dayak hâdisesi gibi sahnelerle hem kendi ihtibaslı gönüllerini hem de Fransa'nın bütün dedikodu meclislerini tatmin ederler. Fransa'nın birçok ölmüş ve ha -yatta muharrirleri ve sairleri, bu ha -rekete karışmışlardır. Ve buna bir nevi cazibe katmışlardır. Oyle ki, bugüne kadar sadece fransız kültür ocağmm sıcağiyle geçinen birçok yabancı münevverler bile, kendilerini bu cazibeden kurtarılmamışlardır. İşte bu hareketi temsil eden gençlerden bazıları, sosyalist liderine te -cavüz ediyorlar. Bunun bir provo -kasyon olduğuna şüphe yoktur. Bunun sebebi ne olabilir) Fransa, yeni seçime hazırlanmak tadır. Bugünkü kabineye ve Avrupa'da mevcud şartlara, göre, bu se -çim, solların kazanmasiyle bitecek -tir. Sağlar, Laval İle birlikte, iktidardan kati surette çekilmişlerdir. Habeşistan'ın tezini müdafaa eden Prof. Jez'e karşı reaksyoner talebenin nümayişleri ile bu son hâdise, sağ ka -rargâhlarm bellibaşlı faaliyetleri şimdilik bundan ibarettir. Seçimden biraz önce ve tam Sovyet - fransız paktı görüşülürken yapılan bu son provokasyon. Sarraut kabinesini bir çıkmaza sokmak için yapılmıştır. Çünkü liglere karşı kabul edilen kanun ortada üten, sosyalistler, şüphesiz kİ bunun "Action francaise,. çilere karşı tatbikini isti -yeceklerdir. Sarraut bunu yapmak -tan çekinirse, sosyalistlerin yardım- iç haberle İSTANBUL TELEFONLARI Belediye büdçesi Islanbul, 14 — İstanbul belediyesinin 1936 büdce geliri 6.315.340 lira olarak meclise verildi. Ticaret odasının kararları İstanbul Ticaret odası meclisi bugünkü toplantısında ölen umumi kâtib Cemalin ailesine 3 bîn lira verilmesi hakkındaki idare heyeti ka rarını kabul etmiştir. Ve uzun müna kafalardan sonra Avrupaya gitmek ü/ere müsaade istiyen 16 tüccardan 12 sinin müracaatını lasvib etmiştir. Binbir direğin vaziyeti istanbul, 14 — Müzeler idaresi Binbirdirekte tehlikeli bir hal olma dışını tesbit etmiştir. lannı kaybedecektir. Çekinmeyip tatbik ederse. Sarraut hükümeti, sosyalist ve yahudi Blum'u müdafaa eden ve bu yaradılışta bir teşekkül olmak itibariyle Sovyet Paktını da geçirmekten çekinmeyen bir hükü -met vaziyetine düşecektir. Fakat Sarraut hükümeti. ligler kanununu tatbikten çekinmemiş ve "çığırtkanlarm.. kulüblerini kapata -rak liglerini dağıtmışta*. Paris'in reaksyoner büyük presi şimdi her halde harekete geçmiştir. Artık Sarraut hükümetine demago -jik bir hücum fırsatı ve bunun mevzuu bulunmuştur. Bundan bir ikinci 6 şubat çıka -bilir mî? Belki. Belki hattâ, bütün provokasyon bunun için tertib edil -mistir Fakat bir 6 şubat çıkmasa bile, «afi fırkaların înrihab.ıt pmpnpnn dnsı için artık taze parola buhımmrş-tur: "fransız gençliğini kesip komünist Moskova ile ittifak akteden ma-. ,ı hükümeti,. Taze parola diyoruz, çünkü radikal sosyalistlere karşı Staviski şamatası eskimiştir. Sosyalistlere karşı ise. Blum'un yahudiüğinden başka yüze vurulacak bir ayıp yoktur. BURHAN BELGE YURDDA İııkilâl» ve istiklâl konferansları Adupuzarda: Adapazarı. 14 (Hususi muhabiri mizden, — Cumuriyet Halk Partisi namına, Halkevinde Ordu mebusu B Baha Pars "Inkılâb ve istiklâl,, mev zuu üzerinde iki konferans verdi. Is iiUI.il savaşı hatıralarını anlattı. Gene ligin vazifelerini hatırlattı ve inkı lâbın basanlarını belirtti. Salon hm cabınç dolu idi. Konferans dinleyici ler üzerinde büyük bir tesir bıraktı Pars bugün Düzceye hareket etli t zunköprüde: Uzunköprü, 14 (Hususi muhabirimizden) — B. Alaaddin Tekmen in kılâb ve İstiklâl mevzulu iki konfe ransını. Parti binasında, bin bey yüzden çok dinleyici önünde verdi ve çok büyük bir alâka ile karşılandı. Aksaray do: Aksaray, 14 (Hususi muhabirimizden) — Gazete muharrirlerinden B. Yaşar Nabi, dün vc bugün, inkılâb ve istiklâl mevzulu konferanslarını verdi. Dinleyiciler arasında, alâka i-le karşılanan konferans, birkaç kere sürekli alkışlarla kesildi. Düzeede: Düzce, 14 (Hususi muhabirimizden) — Ordu mebusu B. Muhiddin Baha Pars dün gündüz ve gece hal. kevinde, inkılâb ve istiklâl konferanslarını iki bin dinleyici önünde verdi ve bugün şehrimizden ayrıldı. Hakanlar ıruN'lfci toplantımı Bakanlar Meclisi bugün Başbakan İsmet İnönü'nün reîsl ~i altında toplanarak muhtelif işler ü-zerinde görüşmelerde bulunmuş ve bu işlere ait kararlar vermiştir. Tohumluk arpa Orman .ift.:,~;. bİr« fabrikasında Ku.ian.iac-k arpalar.* esnamı .».an maksadıyle Avusturyadan (2000) U. lo tohumluk arpa getirtmiştir. Hekimler odasının toplantısı Birinci mmtaka hekimler odası u. m um i heyeti dün saat 17 de Kızılay konferans salonunda toplanarak geçen sene bilançosunu tetkik ve yeni yıl büdcesinİ tesbit etmiştir. Devlet basımevinin hesabları Devlet kitapları ve Devlet basımevi mütedavil sermayelerinin aynı muhasebe taralından ayrı ayrı tutulması hakkında Kültür bakanlığı bir he-sab usulü talimatname projesi hazırlamışın-. Ziraat enstitüsündeki konferans Bugün, saat 17 de Yüksek ziraat enstitüsü profesörlerinden B. Lorentz tarafmdan fakültede (muharrik ma d deler - benzin istihsali) mevzuu üzerinde bir konferans verilecektir. Ilııkıık timini Yay- | ma Kurumunun j Halkevleri konferansları serisinde İ Ankara Halkevinde I hazırladığı konferansların II I incisi bugün (15.2.936) saat i 15 de Cenevre hukuk fakühe- - sı/iden mı ;-r ff"*"'1— daktîir B. Hüseyin Avni Göktürk | verecektir. Mevzu: Medeni hu-f kukta mücbir sebebler ve fev-I katâdc haller. it Ulus,, un Dil Yazılan (Başı /. inci sayfada) Görülüyor ki "eğ" kökü dilimizde kuvvet, kudret, büyüklük, yükseklik" anlamlarına gelmektedir. (2) Er: Herhangi bir saha veya noktada ana kök anlamının tekarrür ve temerküzünü anlatan (. -f r) ekidir. (Eğ -t- er = Eğer) şeklinde, a-na kok, kendisinin tekarrür ve temerküzünü anlatan elemanla kaynaşarak, kelime doğrudan doğruya ikinci derece bir prensipal kök halinde son morfolojik ve fonetik şeklini almış olur: ER. ER: kuvvet, kudret, yükseklik, büyüklük kendisinde tekarrür ve temerküz etmiş olana delâlet eder kİ dilimizde bu kelimenin delâlet ettiği anlamlardan "cesur, kahraman, mert, müzekker, recül, reşit, zevç" [2] manaları da tamamiyle buna uymaktadır. ERKEN Not: t. — (Er) kelimesinin - "ir" şeklinde de söylenen - başka bir manası da (erken, sabah, seher) manalarıdır [3]. Bu anlama geldiği zaman ana köke doğrudan doğruya "güneş" ve onun [2] Kamusu Türki; Orhon yazıtları; Radlof, î. "Teleüt, Altay, Şor, Lebed, Kumandu, Tarancı, Tobol. Küerik, Kırım, Çağatay, Koman, Osmanlı, Uygur lehçeleri"; Türk Dili lügati; Azeri lehçesi: Derleme fiç'ıri. \3) Türk Dili lügati; Derleme /isleri "ışığı" manaları verilir. Bu halde de: (Er = ir): güneş ışığının ilk tekarrür ve temerküzü zamanı demek olur. "Erken - irken" kelimesi de buradan gelir ki etimolojik şekli: (J) (2) (3) (4) (eğ + er + ek + en) dir. (1) Eğ: Güneş ve onun ışığı anlamlarına ana köktür. (2) Er: Ana kök anlamının tekarrür ve temerküzünü anlatan ektir. (3) Ek: Bu tekarrür ve temerküz kendi üzerinde vaki olan sü-je veya objeyi gösterir elemandır. (4) En: Bu elemanın yakın sa hasında güneş ışığının tekarrür ve temerküzü anlamını veren (. + n) ekidir. Ana kök, kendisini takip eden elemanla kaynaşarak ve (3) numaralı elemanın vokali de düşerek kelime (erken) olmuştur ki güneş ışığının bir süje veya objenin yakın sahasında temerküzünü anlatır. Işığın doğrudan doğ rüya süje veya objede değil de. onun yakınında tekarrürü, hen-ı/ maksadın husulü zamanı gelmemiş, fakat yaklaşmış olduğunu anlatır ki, işte (erken) sözünün ori jinal manası da bu yolda izah e-dilmiş olur. I H MI K Not: 2. — (Er) kelimesinin - gene "ir" şeklinde de söylenen - bir başka manası da (ermek) sözün- de görülür, ki "baliğ olmak, ber-murat olmak, hidayete ermek, idrak etmek, ihata etmek, ihraz etmek, iktiham etmek, kemal bulmak, mazhar olmak, nail olmak tekemmül etmek, vâsıl olmak' ür [4]. Bu manalara varmak için, kelimede ana köke "hareket" manası vermelidir. (Ermek) sözünün etimolojik şekli şudur: (I) (2) (3) (4) (eğ + er 4- im + ek) (1) Eğ: Hareket anlamına ara köktür. (2) Er: Hareketin tekarrür ve temerküzünü anlatan ektir. (3) İm: Hareket kendi üzerin de tekarrür ve temerküz eden obje veya süjeyi gösterir elemandır. (4) Ek: Kelimeyi tamamlıyan, manasını tayin ve ifade eden, isimlendiren ektir. Ana kok kendisinden sonraki elemanla kaynaşarak ve (3) numaralı elemanın vokali de düşerek kelime (Ermek) şeklini alır ki hareketin herhangi bir süje veya obje üzerinde tekarrür ve temerküzünü anlatır. (Ermek) sözünün yukarda savılan bütün manaları da ileriye doğru yaplan maddi veya manevî bir hareketin hedefi üzerinde te-karrürünü anlatmaktadır. Not: 3. — (Ermek) sözünün bu analizi, aynı asıldan ur emiş olan şu kelimeleri de izah eder: [4] Kamusu Türki; Çağatay lügati; Pavet de Courteille lügati; Velet Çelebinin fişleri; Derleme fişleri. /. — Erek: gaye, hedef. //. — Erem: arzu, irade, rıza. ///. — Ergin: bulûğa ermiş, irfan sahibi, kâmil, kemale ermiş, mebzul, mütekâmil, reşit. IV. — Erim: beşaret, fali ha- yır, irade ve ihtiyar, münteha V. — Erinç: huzur, istirahat, refah, sükûn. VI. — Erme: bulûğ, idrak, ir fan, itilâ, nailiyet, vü sul. 8u kelimelerin hangisi üzerinde biraz düşünülse, manasının "ermek" analizinde çıkan "ileriye doğru hareketin hedefine vararak orada tekarrürü" anlamiyle ilgili olduğu kolayca meydana çıkar. /. — Derleme lifleri. II. — Türk Dili lügati; Meta İncili tercümesi. III. — Kamusu Türki; Radlot. "Uygur lehçesi"; Or hon yazıtları; Velet Çe lebinin fişleri; Karaca oğlan; Derleme fişleri. IV. — Türk Dili lügati; Büyük Türk lügati "Osmanlı lehçesi"; Radlof, /. "Altay. Teleüt, Baraba, Kazan lehçeleri"; Çağatay lügati; Pavet de Cour-teiile lügati; Meta İncili tercümesi: Kamus ter-' cümesi; Çullukkapan lügati. V. — Radlof. I. "Uygur leh çesi"; Divanü Lûgat-it-Türk; Türk Dili lügati. VI. — Kamusu Türki; Velet Çelebinin fişleri. EĞER Not: 4. — Ana kök düşmeksizin (eğ + er) şekli, olduğu gibi alınacak olursa, bunun da ayrı iki Türk kelimesini doyurmakla olduğu görülür. Bunlardan biri şart edatı olarak kullanılan "eğer" sözüdür ki "eger" diye de söylenir. Bu söz, olduğu gibi, Fars lehçesinde de vardır ve kısaltılarak "ger" şeklini de alır. Öteki, binek hayvanının üzerine konan ve üstüne oturulan bildiğimiz nesnedir ki 'eyer" diye de söylenir [5]. Bu kelimeleri de şöyle izah e-debiliriz: I. Şart edatı olan "eğer" de "eğ" ana köküne "esas" anlamı veririz. Bu halde esasın herhangi bir sahada tekarrürü ihtimali "eğer" söziyle söylenmiş olur. II. — Üzerine binilen "eğer" de ana köke "hareket" anlamı veririz. Bu halde hareket halinde bulunan hayvan üzerinde süvarinin üstünde istikrar edeceği objenin adı "eğer" olmuş olur. Görülüyor ki hangi kelime ele alınsa, bütün üremeleriyle birlik te manaları "Güneş - Dil" teorisi esaslarİyle açıkça gösterilebilmek-tedir [«]. I.N. DİLMEN [S] Kelimelerin ses tahavvülle-ri ana kökün "ğ" si yerine kendi kategorisinden olan "g" ve "y" gelerek olmuştur. [6] Gene "er" den çıkan "erk" ve "erkek" sözleriyle üremeleri dt yarınki yazıda arpJiz edilec?hrir. ULUS 17 ŞUBAT 1936 PAZAR I Son haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5229 ADIMIZ AND1M1ZDIR Heryerde S kuruş Memurları meskenlendirmek Geçenlerde Ankaradaki mesken davası hakkında bir unket açıp, mütehassısların fikirlerini neşretmişük. Bu gün de Ankaradaki mesken davasını istatistiklerle tetkik eden bir etüdü nesrediyoruz: Uç manian mızın rekor uçuşu Uçman Vecihinin kumandasındaki iki tayyare ve iki yelken planörümüz dün 9,4 5 de Eski şehire uçtular ¦i *JjJ-a*N . ««••-«ab.. Iran İzmir evleri Ankara evleri için de ideal olmak hususiyet terini tartmaktadır. Başbetke SİLAHLANMA HIZI Kemal ÜNAL . tu haberleri Ulus'un dunku sayısında okuyoruz: "Vaşington — 6 milyar 390 milyon olan amerikan harbiye büdcesi 8 milyar 479 milyona çıkarılmıştır... Londra, — Normal masraflar dışında 300 milyon ingiliz lirası harcanılacak olan ingiliz milli müdafaası için, Avam Kamarası; bütün vaktini bu işlere hasredecek bir bakanın idaresinde, bir irtibat c'airesi kurulmasını istiyor.,, "Paris — Fransız hava ordusunda gereçlerin yenileştirilmesi işi, temmuzda bitmiş olacaktır. Bu ordu; dünyanın herhangi bir hava ordusiy-Te, lehte olarak, ölçüşebilir.,, Gazete; bu haberlerle birlikte, bize, italyan - habeş harbinin kan ve ateş içinde bir gününü daha anlatı -yor, Uzakşark'ta başlıyan yeni bir çarpışmanın da tafsilâtını veriyor. Şanghay'dan Anadolu Ajansma bildirildiğine göre bin kişilik bir Mon-gol kuvveti, dört zırhlı otomobille, bir Japon - Mançuko kuvvetine hücum ediyor. Gene bugünün haberleri arasın -da Tas Ajansının uzun bir tebliğini görüyoruz: 30 ikincikânunda bir Japon - Mançuko müfrezesinin Sovyet topraklarına yaptığı tecavüz için Japonların verdikleri cevab, Sovyet diplomasisini tatmin etmiş değildir. Silâhlanma haberleri; Afrika ve Asya'daki harb gürültülerinden daha sert bir tümelle kulaklarımızı dolduruyor, hafızalarımız ise bu mevzuda alınmış birçok yeni kararların keskin intibaını taşıyor; Londra De -niz Konferansı, kuvvetlerdeki karşılıklı bağı kaldırdı, denizlerde de silâhlanma sının herkes için açılmış sayılabilir. Alman silâhlanması ve bundan doğan gene birçok silâh tedbirim ise adım adım ilerliyor. Dünyada ve bilhassa ihtilâl merkezi olan Avrupa'da emniyet ve barış korunmağa çabalanırken, görüyoruz ki, silâh ve geniş tabirle harb kuvveti hemen her yerde hacmini, her gun biraz daha genişletmekledir. Bııdcelerin dışında olarak, nesillerin kühür ve fiziği üzerinde yapıl maki. olan harb hazırlıklariyle eko (Sonu 2. inci tayfada) Umumî nüfus sayımı, bize Ankara nüfusunun 74 binden 123 bine çıktığını bildirirken bir şey daha Öğretmiş tir: Ankarada inşa isi nüfusun artış nisbeti ile aynı hızda gidememekte-rfîr »37 .Imn 935 e kadar, Wkı yıl V in de, Ankara nüfusunda, ı»u bine yakın bir .«ıh - vardır. Bu müddet içinde şe birdeki inşaat artan nüfusun ihtiya cını kaı 111 v .ı un m ı • ancak Ankara' -nin başşehir olusundan bugüne kadar (Sonu 4. üncü sayfada) dış hakanımızın "enformasyon" a »iv evi Sulh yakın hir tehdide maruz değildir Paris. 16 (A.A.) - Dış işleri bakanı Dr Tevfik Rüştü Ara* hareketinden evel Enformasyon gazı u¦.-,„ beyanatta bulunarak Balkan anlaşmasının martta Belgrat ta toplanacağını ve bazı filî değişikliklerin ve Avrupa sulh organizasyon projelerinde görülen temayüllerin yeniden vaziyetin tetkikini zaruri kıldığını söy-liyerek demiştir ki: "— Mıntakavî paktlar ve emniyet beraberliği meselesinde bazı adapstas-»' - - 'iiıkansız değildir. Vaziyet vahim utmakla beraber Avrupa sulhu yakın »n rrhdide maruz bulunmu-vor.„ I ZAKj \KK I \Kİ II IDtSELER I IK \l IM\ Japonya Sovyetler Birliğiyle nnlnsn r ımı ? Tokyo, 16 l A.A») — "Asahı. gazetesinin haber aldığına göre, B. Hi-rota, Sovyet hükümetine, yalnız iki veya üç yıllık bir müddet için olmak üzere bir "ademi tecavüz" andlaşma-sı teklif edecektir. Bu müddet içinde Uzakşarktaki kızılordu kuvvetleri a-zaltılaeaktır. Aynı gazete Kuantun ordusunun vp Mançuko hükümetinin bu projeyi henüz tasvib etmediklerini yazıyor. seni hııdine çıkmamış. Moskova, 16 (A.A.) — Ulavbator dan bildiriliyor: Tokyo radyo postasının Moğolistan • Mançuri sınırında yeni bir hâdise çıktığı ve buna sözde bin mogol askeri ile dürt zırhlı otomobilin girdiği hakkında verdiği haber burada kati olarak yalanlanmakladır. 12 (UkarM sosu bu «tnırd* nıc bîr hndîar olmnrmstn* /.« lun uoMitesine #ürv durum Paris, 16 (A.A.) — Uzakşarktaki (Sonu 5. İnci sayfada) Tayyarecilerimiz hareketten evet Ankara • Eskişehir arasında remork-la bir rekor uçuşu yapmak için uçman Vecihinin kumandasında Türk-kuşu uçaklarından İki tayyare ile Ş 5 ve C. 9 iki yelken planörü dür sabah 9.4S de şehrimizden ayrılmış ve saat 12.10 da E»ki»ehİr« varmışlardır. Türkkuşu filosunda uzman Ano (Sonu 2. inci sayfada) it Ulus,, un Dil Yazıları "Erkek,, Anlamlı Kelimeler III. Merd ve reeiîl kelimelerinin etimoloji, morfoloji, fonetik ve semantik bakımından analizi ve erkek» sözü ile mukayesesi [Şimdiye kadar 'erkek" anlamına olarak T ur kç el iği herkesçe bilmen "er" ve "erkek" kelimeleri ite bunlarla ilgili sözlerin analiziyle uğraştık. Türk dilinin yeryüzüne yaymış olduğu - bugün yabancı dil adları takınmış başka lehçelerde bu anlama gelen kelimelerin analizine de bugünden itibaren başlıyoruz. Bu serinin ilk yazısının başında da söylediğimiz gibi, bu sözler Fars lehçesinde "merd", Arap lehçesinde "recül", Fransız leh çesinde "homme", Cermen ve Anglo-Sakson lehçelerinde "man" sözleridir]. MERD Merd" sözünü "Burhanı Kati'' tercümesinde tek kelime olarak bulamıyoruz. Bu sözle yapılan bi rakyanm kalkınmasına doğru,, bastıktı önemli yaz* € inci sayfamtzdadt Yukaıdak, resim, Trakyada yapılan göçmen evlerini gösteriyor. takım üreme ve birleştirme sözler yazıldığı halde sözün kendisi yazılmıyor. "Burhanı Kati" Farsça olduğuna tamamiyle kanmadığı kelimeleri almamayı, fakat Farsça olmıyan sözlere Farsça ekleı veya kelimeler katılarak yapılan üreme ve birleştirmeleri Farsça saymayı düstur edinmiştir. Bu lügatte "merd" sözünün bulunmaması, fakat "merdüm, merdümek, merdane" gibi üremelerinin yazılması, kelimenin kendisi tam Farsça sayılmadığı kanışını veriyor. Böyle bir düstur tutmamış olan Ferhengi Şuuri" de "merd" kelimesi vardır. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (l) (2) (3) (4) (eğ -j em • er ; ed) (1) Eğ: Kuvvet ve kudret anlamına ana köktür. (2) Em: Ana kök mefhumunu (Sonu 2. inci sayfada) Hava kurumu reis vekili B. Feriduı ve Bayan Sabiha Fıkra: Dil kavganı — Hâlâ istiklâl kelimesini kut lanmıyor sunuz? — Nasıl? — Yazınızda erkinlik kelimesi \ ni görüyorum. — Olabilir.. — Fakat bu anarşinin önün\ nasıl geçeceğiz? — Siz nasıl düşünüyorsunuz ?\ — Bence, istiklâl kelimesini kullanmakla.' — Bence, erkinlik ketimestr] kullanmakta! — Asla! — Belki!.. Bakınız, asla demekle kasket nizin güneşliğini biraz enseye do ru çeviriyorsunuz. Halbuki bel ahvali mahs ısa diyerek fes giyeıl ter, hattâ mesaili mühimmei h. zira diye yeşil sarık saranları biliyorum. \ Sakın kaytakltk ir yaptığımı düşünmiy esiniz: İli ve zevk meselesi üstündeyiz\. kat bunlardan ne çıkar? Siitı man Nazif, yurd Jbe/iT?_s»/ic .*!• rak. ve Nahudayı Huda naşiı mırıldanarak öldü. Senelercm I ı b 'larla konulanlar, herdi halsizliğinizi, milli bıı ht gibi görmeyiniz.. — Nasıl kaltb'lar? — Eski hükümet kâtibteri (Sayfayı cerjrınırl Fırtınanın bilançosu Ölen insanların sayısı 112 yi buldu Son tırlınanın vc seylnbın verdiği nulus kayıpları ve diğer zararlara aid muhtelif vilâyetlerden ıç işleri bakanlığına gelen raporlara göre: Trakyada, Edirne vilayetinde 34 insan, biri manda, biri beygir ve 298U keyuıı olmak üzere 2982 hayvan soğuktan donmuş ve olmuş ve bir ev de fırtınadan yıkılmıştır Kırklarelinde, dordu kadın 21 ı erkek olmnk üzere 25 insan ve dördü manda ve Öküz, 1240 koyun ve keçi olmak üzere 1244 hayvan soğuktan donmuş ve ölmüştür. Tekirdağında köylerde bir kadın la altı erkek donarak Ölmüştür. Şarköy ilçesinde fırtına şiddetinden bazı evlerin cam ve çatıları harab olmuştur. İpsala da 18 insan, bir beygir, 1500 koyun, Keşanda 19 insan. 30 koyun, Lalapaşada da elli, Akpınarda 20 ko. yun ve bir çoban, donarak ölmüştür. Trabzonda. Fırtınada limanda bulunan Aksu ve İzmir vapurlarına posta götüren Çapar alabora olmuş ve ıçindebilerden üç kişi yüzerek çıkmışlardır. Bir kişinin cesedini deniz karaya atmıştır. Diğer yedi kişi bulu. namamıştır. O sırada vapurlara gitmek üzere denize açılan üç çapar daha batmıştır. Bunlardan ikisi sonradan karaya vurmuştur. İçinde kimse yoktur. Bun- unda tezkere i samiye'nin sadrıa-zam tezkertn demek olduğunu bil-miyen yoktur. Fakat şu Sami'nin ne demek olduğunu aralarında kaç kişi bilir? Şu gazetedeki ilânın başındaki i t al e kelimesine bakınız: Belki yazanın da bilmediği bu ketime yerine birisi, hattâ uydurarak, a kıtım kelimesini kullansaydı, enarşi mi olacaktı? — Demek siz anarşi olduğuna inanmıyorsunuz. — Hayır... Ben bir hareket unu biliyorum. Fakat bu ket Sultan Mahmud dev-Halk gerdune sone anlar? Onun anlıyacağı azınız!" denildiğinden da-a eski zamandanberi süregelmek-e olduğunu da biliyorum. Hiç bir aman türkçeye bugün olduğu ka-ar inanmadım ve hiç bir zaman, özüme dikkat ediniz, hiç bir za-lan türkçe bugünkü kadar fikir nlatabilecek bir kudrette olma-nşttr. Hele şu yeni kafamıza gÖ-ı terimler kamusunu yapalun ve zinle bizim kelimelerimizi de, aha, çok değil, üç dört sene bo-¦jşmada serbest bırakalım: 1940 a görüşürüz! Hareket 'ten •kmeyiniz; nerede atalet varsa, itün tüylerinizle ürperiniz. Os-anh.ca bir ataletti. — Ya mekteblerimiz? •— Bizim mekteblerimiz kadar •rbat değildir. Doktor Saim Ali-sorunuz: Diploma aldıktan son-bir daha asla ağzına almadığı ıduyemani çeşidinden terim ve İtmelerin sayısı na kadardır? E-r bugünkü hocalar eskiye bağlı lıp teşrih diyorlarsa, talebeler ride kullanmıyacakları bu teri-öğreniyorlar, demektir. Eğer meyi bozup anatomi ıi:yorsa, ebelere vakit kazandırıyor dektir. 'Benim fikrimce, hele Güneş -teorisinden sonra, terimler nusunu kolaylıkla yapabiliriz, limelere gelince, bugünkü $a-ı vaktinden önce durdurup ıdurmahtansa, daha bir müd-bekliyeceğiz. Kelimeleri an-¦ ve yalnız sanat seçebilir; fer ve nesirler yaşatabilir. On-ı hu hım:: Sizin beğenmiyece-iz gibi değişmektedirler; yani ! • lemektelirler. Bu kaynaşan ha-hte hareket içinde polis - lû-in ne vazifen olabilir? kaptığınız, yaptığımız, yapa-ımz ve yapacağımız bütün lû-er, sanat adamları için, kıla-ian başka bir şey olamazlar. \, at adamtan diyorum: Yanı 'i in milletlerin tarihlerinde dil \\n N **\vi yapanlar!,, * * larla kaybolan ^ , ...ıcü çapardakilerin vaprulara çıkabilmiş olmaları ümidi henüz vardır. Manisa vilayetinde: insan ve hayvanca zayiat yoktur. Buna mukabil Gediz, Alaşehir ve Karapınar, Ku. şunlu çaylarında taşma yüzünden bir kısım araziyi ve uç köyü su basmış ve tren katlından bıı kısmını su almıştır. Balıkesir vilâyetinde: insan ve hayvanca zayiat yoktur. Bandırmada dört kamyon* bir sandal parçalanmış, dalgakıran köprüsü çökmüş, rıhtımda tahribat yapmış ve diğer bazı haşarat olmuştur. Muğlada: Köyceğiz ilçesinde gol taşmış, 30 ev su altında kalmış, Bodrumda dort ve bir tonluk iki mavuna sahile çarparak parçalanmıştır. Odun yüklü 14 tonluk bîr sandal batmıştır. Ayrıca dort büyük sandal daha batmıştır. İzmir, 16 (A.A.) — Foça ile Menemen sınırına yakın bazı yerleri Gediz çayının taşan suları basmıştır. Bu meyanda Kumtepe koyu ve halkı tehlikeli bir duruma düşmüştür. Su lar köy evleri üzerinden aşmıştır. Kaymakam ve jandarma kumandanı motor ve sandallarla Gediz ağzına giderek köylünün yardımına koşmuşlardır. Limandan ayrıca sekiz sandal da gönderilmiştir. Feyezanın insanca kayıplara sebcb olmaması için, İzmir-den gece yarısından sonra tekraı kamyonlarla birkaç sandal daha gönderilmiştir. Ve vali Fazlı Güleç de Me nemene hareket etmiştir. Kurtarma işi devam etmektedir. Dikilide gerek merkezde ve gerekse köylerde bazı çöküntüler olmuş ise de nüfusça kayıp yoktur. Yağmur suları umumi surette köy yollarını bozmuş, telgraf ve telefon direkleri yıkılmıştır. 48 saat-tanberi şiddetli soğuk ve kar mera-lardaki sığır ve koyunlar üzerinde bası telefata sebebiyet vermiştir. Yalnız Ortakahve mevkiinde dört yüz elli mevcutlu bir koyun sürüsü sular içinde kalarak tamamen dnnmak »ur«*»ite telef olmuştur. buşbetke silahı, VNM \ HIZI (Ba%4 1. inci sayfada) nomik alandaki geniş harb tedbirlerini de şüphesiz unutamayız. Ancak bunlar ihtisasla ölçülür ve mukayese edilir unsurlar olduğu için gazete haberleri, bunlardan harb büdcele -rinde ve harb malzemelerinde oldu -ğu gibi rakamlarla bahsedemezler -se mazurdurlar. 16 şubat haberleri arasındaki birkaç satırla tasvir edilen silâhlanma hızı; nereden, nasıl başladı ve nerede bitecek, biz bunlara ilişm^eceğiz. Bu yazıda, dünya vakıalarını kısaca çerçeveledikten sonra türk milli müdafaasının başarılısını hatırlamak vazifesini yerine getireceğiz. Bütün millî müdafaaların kaynağı, yurddaj-lann emekleri ve kazançlarıdır. Bu emek ve kazançtan bir parça, vergi veya yardım şeklinde devlet elinde toplanarak milli müdafaanın büyük bünyesini yaratır. Türkiye'de bir hakikat «larak görüyoruz ki, milli müdafaa vergilerimiz beklenen ölçülerde toplanmaktadır. Mükellefiyet dışındaki y ardım-l*ı İse Tıalktaki fedakârlık duygusu -nun yüksekliğini gösterecek mikyası bulmaktadır. Her türk; yakın tari -hin büyük vakıalarını hatırlıyarak. emniyet içinde yurd vazifelerini yerine getirmektedir, O; milli müda -¦ ¦mn gerektirdiği her tedbirin vak -tinde almmış olduğuna güvendiği kadar, yurd kor....masmda türk mille'.!..in sonsuz bir kuvveti olduğuna da İnanmaktadır. Milli müdafaanın başlıca kuvvet unsurları ise, b'.zdeki, bu güven ve inandır. Kemal UNAL Hujrünkü konferans Halkevi lnı»kanlıpmlan: 17/2/1936 pazartesi günü saat 17da Doktor Bay Şeref Nuri tarafından İktisat felsefesinde yeni cereyanlar'' adlı bir konfrans verilecektir alâkadarların bu saatte halkev'me gelmeleri rica olunur. İÇ HABERLER İnkılap ve İstiklâl ^ ı rd1 n her tarafında konfer vnsların veril-misine devam ediliyor. C H. Partisi tarafından memleketin her tarafında verilmek üzere hazırlanan inkılâb ve istiklâl mevzuu üzerindeki konferansların verilmesine devam edilmek'edir. Her tarafta çok candan bir ılı;i île karşılanan konferanslara aid dün aldığımız haberler şunlardır. Kayseri: B. Enver Behnan Şa-polyo Urgübte iki konferans vermiş, konfreansta Nevşehir, İncesu, Avanos kazalarından '•¦ !¦ n dinleyiciler bulunmuştur. Edirne: Seyhan mebusu Hilmi Uran ilk konferansını Halkevinde bin kişiden fazla bir kalabalık önünde verdi. İkinci konferans yarındır. l/mit: Giresun mebusu general İhsan Sökmen Necatibey halkevi salonunu dolduran diniryici kalabalığı önünde konferanslarını verdi. Kastamonu: Zonguldak saylavı Dr. Altıok konferansını bu gece ve- Uçmalılarımızın rekor ucu?;: Uçman Vecihinin kumandasında!;; iki tayyare ve iki yelken planörümüz dün 945 de Eskişehir e uçtular (Başı i. inci sayfada) hımden başka Bayan Sabiha, talebe Mehmet, Mustafa, uçman Kâmil, makinist Saip ve İskender bulunmakta dır. Eskişehire kadar planörlerden bı rinİ Bayan Sabiha, iki kişilik Ş. 5 pla norünü Mehmet ve Mustafa idare e-deceklerdİr. Bayan Sabiha Eskişehir-de biraz dinlendikten sonra bu ya kınlarda aldığı motorlu uçak derslerini kuvvetlendirmek için gene bugün rece k tir. Mersin: Gaziantep mebusu A-sım Aksoy kadmlı, erkekli yüzlerce dinleyici önünde konferansım vermiştir. " Çankırı: Ulus gazetesi yazı iş. leri direktörü Nasuhi Bay d ar yüzlerce kişinin Önünde birinci konferansı nı verdi. İkincisini yarın verecektir. U. 2 tayyaresiyle Ankaraya dönecektir. İki tayyare ve iki yelken planöründen mürekkep fürkkuşu filosu ile dün sabah Eskişehire gitmiş olan Bayan Sabiha saat 1645 de tayyare ile Ankaraya donmuştur. Eskişehire kadar planörle gitmiş olan Bayan Sabiha Ankaraya dönüşünü kendi idare etmiş olduğu bîr tay. yare ile yapmış ve Türkkuşu alanın, da Tayyare cemiyeti ve Türkkuşu adına tayyare cemiyeti reis muavini Feridun ile cemiyet ileri gelenleri tarafından selamlanmış ve kutlanmıştır. Türkkuşu filosu ile gitmiş olan A-nohim ile Türkkuşu talebeleri ise Eskişehir yakınlarında yüksek yelken uçuşlarına çok elverişli olduğu söylenen sırtlar üzerinde araştırmalar yapmak için orada kalmışlardır. Ulus,, un Dil Yazılan (Başı 1. inci sayfada) üzerine alarak temsil eden elemandır. (3) Er: Ana kok mefhumunun herhangi bir süje veya obje veya saha üzerinde temerküz ve tekar-rürünü ifade eden ektir. (4) Ed: Bu temerküz kendi u-zerİnde vaKi olar} sahip ve faili gösterir elemandır. (Eğ r- em | er- - ed — Eğe-mered) sözünde şu" fonetik ve m», f,.!.^.; ''rdiiMıiıto plmııtUin ¦¦ I. — Ana kok kendisini temsil e-den (em) elemauîyle kaynaşmıştır. Bu (em) kelim'sinin Türkçe-de "ilâç, deva" anlamına istimali şayidİr. İlâç ve deva dahi bir hastalığı ortadan kaldırmak kuvvet ve kudretini haiz olan şeydir. II. — Ana kökü içinde kaynaştırarak temsil eden (em) kökünün vokali de düşmüştür. III. — En sonda sahip ve fail İfade elen (ed) elemanının vokali de düşmüştür. Böylece kelimenin aldığı son fonetik ve morfolojik şekil (MERD) dir. (MERD): kuvvet ve kudret kendisinde temerküz ve tekarrür eden bir sahip ve faili gösterir kı (erkek) demek de bu demektir. Not: 1. — Görülüyor kİ (er) ve (erkek) sözlerinde en başlı rolü oynıyan ve kuvvet ve kudretin temerküzünü gösteren (r) elemanı (merd) kelimesinde de aynı rolu yapmaktadır. f Erkek) ve (merd) kelimelerinin etimolojik şekillerini altalta yazarak karşılaştıralım: (O (2) (3) (4) Erkek: eğ + er -| eğ +* ek Merd : eğ + em -f er -f ed Görülüyor ki ana kök birdir. (Erkek) sözünde (3) üncü unsuı olarak gelen temsil edici eleman, (merd) sözünde (2) nci gelmiş, yani yer değiştirmiştir. Bu elemanın birinde (ğ), ötekinde (m) konsoniyle gösterilmesi, (ğ — ) ve (v — m) olduğunlan dolayı, birliği bozmaz. Tekarrür ve temerküz ifade eden ek, (erkek) te (2) nci, (merd) de (3) üncü olarak aynıdır. (Erkek) sözünde kelimeyi tamamlıyan son ek yerinde (merd) de sahip ve fail gösteren bir unsur vardır. Görülüyor ki - şekilce çok farklı görünmesine rağmen - (merd) »Ö-zü ile (erkek) sö'zti arasında kuv vetli bir etimolojik vakınlık vardır. Not: 2. — (Merd) sözü, Türk dünyasında ve hele lürkiyede pek çok kullanılan, hattâ okuma yazma bilmez halk arasında bile iııu-rt adam, mertçe hareket, mertlik, mertçesıne...) yollu sözlerde yer tutan bir Türk kelimesidir. Buna Farsça süsü vermeğe mahal yoktur. RtcCL 'Kamus' tercümesi, (recül) sözünü çüylc tarif fdıyorı son ek kelimeyi tayin ve itmam ettiği, (merd) kelimesinde ise sahip ve failini gösterdiği halde, burada kuvvet ve kudretin süje üzerinde temerküz ve tekarrürü hâdisesinin 'alelıtlak" olduğunu, "gayet şamil ve gayrımuayyen" bulunduğunu anlatan (L) elemanını buluyoruz. İşte bu ek, ''Kamus tercümesinde "alakavlin tevellüt ettiği saati» s r»«r—* j mm zamnu ve tahriren sununu ite malûmdur ki nev'i insandan an-can buluğ ve şebabetiyet kertesine varmış erkeğe denir; etfal ve sıbyana ıtlak olunmaz. Farisşde (merdüm) ve Türkide (er kişi) tabir olunur. Alakavlin tevellüt ettiği saatte (recül) ıtlak olunur. Mu-saggarında (rüceyl) denir ve (ru-veycel) denir... Ve piyadeye denir. Ve kâmÜ ve mürüvveti tam adama ıtlak olunur." Kelimenin etimolojik şekli şudur: (/; (2) (3) (4) (eğ + er -f ec + ül) (1) Eğ: Kuvvet ve kudret anlamına ana köktür. (2) Er: Ana kök mefhumunun bir süje, obje, saha veya noktada temerküz ve tekarrürünü anlatan ektir. Ana kök. kendisinden sonra ge len bu ekle kaynaşarak (er) şek lîni alır ki (er) ve (erkek) sözlerindeki (er) in kendisidir. Daha ilk adımda (recül) ün (er) ve (erkek) le birleşmesi dikkati çekmeğe değer bir şeydir. (3) Ec: Burada bunu oldukça uzak saha gösteren bir ek gibi alamayız. Çünkü, (4) numarada en geniş şümul sahasını gösteren (L) konsonunu gÖrüyruz. Fazla olarak arap söyleyişinde (c) nin telâffuzu tamamiyle (g) gibidir. Burada (c) kousonunun bir süje veya obje gösteren (ğ) ve onun kategorisinden olan konsonlar yerine geldiği meydandadır. Bu halde (ec =¦ eğ) diye alırsak (erkek) ve(recül) sözleri ilk üç elemanlarında tamamiyle birleşmiş olurlar. (Ec) elemanının buradaki rolu süje veya objeyi göstermekten iba ret olduğuna göre, "kuvvet ve kudretin bir süje üzerinde tekarrür temerküzü" anlamı kendiliğinden ortaya çıkar. (4) 01: işte (erkek) ten ve (merd) den ayrılık noktası bu son ekte görülüyor. (Erkek) sözünde iıtu bir c rkek çocuğa bile (recül) denilmesi, kelimenin manasındaki bu şümulden iteri gelir. (Eğ + er + ec -f ül = eğere-cül) sözünde ana kök kendisinden sonraki unsurla kaynaşarak ve baş vokal de düşerek kelime son morfolojik ve fonetik şeklini alır: (RECÜL). (RECÜL), kuvvet ve kudret kendisinde şamil bir surette tekarrür ve temerküz etmiş olan bir süje demektir. Not; 1. — (Recül), (merd), (erkek) kelimelerinin etimolojik şekillerini altalta yazalım: (1) (2) (S) (4) Erkek: eğ t er T eğ t ek Merd ; eğ + em -f er -r ed Recül : eğ + er + eğ -r ül Görülüyor ki her üç kelimenin de ana elemanları ve anlamları birdir. Yer değiştirmeler ve son elemandaki farklar, kelimelerin birliğine halel verecek şekilde değildir. Not: 2. — (Recül) ün cera'i de-nilen (rical) sözü de yine (recül)-den başka bir şey değildir. Etimolojik şekillerini karşılaştıralım: (1) (2) (3) (4) Recül: eğ -f- er + eğ (c) + ül Rical : iğ + ir + iğ (c) + al Görülüyor ki bütün elemanlar birdir. Birine mutu t. ötekine cemi adı verilen iki kelime arasında hiç bir fark yoktur. Not: 3. —- (Recül) kelimesinin Türk aslından gelmiş olması, bu kelimeyi benimsemeğe ve kullanmağa sebep olamaz. Kelimeleki şümul ve gayrımuayyenlik manası, bu sözün Türk dünyasında bir yer tutmamış olması, bu kelimeye ihtiyaç olmaması, (recül) kelimesinin Türk kökünden geldiğini bilmekle beraber, onu kullanmamak için kâfi sebeplerdir [1]. /. N. DİLMEN [1] "Homme" ve "Man" sözlerinin analizlerini de yarın yazacağız. ULUS _ı 18 Sİ BA I 1936 SALİ Son haberler üçüncü naufamızdadır ON YEDİNCİ YIL. NO: 5230 ADIMIZ. ANDIMIZDIR HerveroV 5 kuru* Mahkeme, kararını \ edi saatlik bir müzakereden soma bildirdi Nııllı önder Atatürkün aziz tanıtlarına yapılmak islenen komplonun muhakemesine dün devam edilmiştir. Dahiliye müsteşarı B. Vehbi Demire! Ankara valisi B. Tandoğan, Emniyet umum müdürü B. Şükrünün dinlenmeleri ve muhakemenin karar vermeni ihtimali, dün altıncı celsesi olan komplocuların muhakemesinde Ankara adliyesinde bir dinleyici rekoru teşkil edecek kadar bir kalabalığı sa-lona ve koridorlara toplamıştı. Saat onda heyeti hâkime yerini al. diktan sonra reis, B. Demirelin çağı-nlmasınt emretmiştir. Suçlulardan yalnız Ali Saıbi 929 danberi, diğerle rini hâdise dolayısiyle tanıdığını soy liyen dahiliye müsteşarına, reis sormuştur "— Suçlulardan Yahya, Uzeyîr ve Arilin itiraflarının sizde bıraktığı in. tıba, ihtisas ve müşahedeler için iddia makamından şahid gösterildiniz. Hâdise hakkında ne biliyorsunuz? "— Vekâletin müsteşarı sıfatiylc hâdiseyi ehemiyetle takib ettim. Bir senedenberi Atatürke suikast yapılacağına dair birçok kaynaklardan is Suriyede vaziyet fiil tevkifler yupıld. - t mu mı lirev /tısını kaybediyor. .?am, |? (A~A.) — Askeri idare. Suriye nasyonalist şeflerinden üç kişiyi da ha tevkil etmiştir. Gerek bunlar, gerek dahn önce tevkil edilmiş olan nasyonalistler, umumi grevin bitmesine kadar mevkul kalacaklardır. Bilinmiyen bir sebcbten dolayı bir amerikalı gazeteci de tevkif olunmuştur. Ayrıca iki üniversite profesörü, greve yardım ettiklerinden dolayı, azledilmiş-tir. Son karışıklıklarda Suriye adliye bakanı hafif surette yaralanmıştır. Dündenberi ehemiyetli tezahürler olmamıştır. Grev, hızını kaybetmektedir Halep hususi komitesi B. Flanden e bir telgraf çekerek umumi grevin niha yetlcndirilmcsi için aşağıdaki şartlan i-lerî sürmüştür: Gerek 1923'de, gerek şimdi tevkif e dilen siyasi mevkuflar için umumi af İ-lânı; Büyük komisere veto hakkı verme mek şartilı- 1928 ana kanunun yeniden meriyete girmesi ve Fransa ile Suriye * rasında yeni bir andlaşma yapılması. Manda daimi komisyonundaki fran sı/ delegesi, bir görüşme esnasında. Fransa'nın Suriyelilerin istekleri üzeri.ı-görüşmeler yapmağa hazır olduğunu bildirmiştir. titlâat vuku bulmuş olduğu ciheti'' teyakkuzla vaziyete tam bir alâka gosterıyorduk. Nihayet dost bir devirt membaından bu suikast hakkında malumat verildi ve suikastçıların ya »aîıilden veya cenuptan geçecekler, bildirildiği için keyfiyet bütün vilâyetlere şifre ile tamim edildi. Dışardan gelecek yabancıların her köyün muhtarı tarafından en yakın karakol.* teslim edilmesi emrediliyodu. O sırada, Trakya umum müfettişliğinde bulunduğum zaman çelen bu tamim üzerine vaziyeti anladım ve vekaletin ifa ettiğim müfettişlik vazifesini asıla devrettikten sonra Is-tanbula geldim ve keyfiyeti Emniy.ı direktörü B. Salihten sordum. B. Salih, birkaç gun once Yahya isminde Suriyeden gelmiş bir şahsın tutulduğunu ve Anderine getirilmiş olduğu nu haber aldığını söyledi Ankaraya döndüğüm zaman, buraya getirilmiş olan Yahyanın, hasta olan vali Tandoğanın evinde bazı beyanatta bulunacağı haber verildiğinden oraya gittim. Emniyet umum mü. duru B. Şukru, emniyet müdürü B Sadri ve muavini B. Behçet de valinin evinde İdi. yatını kısaca anlattı. Çarşamba kazalının bir köyünden olduğunu. Bandırın*, divan harbında üç ay habte mahkûm c- dildiğıni ve zecrî askerlik yapmak üzerc Mı ı mu, gönderildiğini alayda on 'r.ş guı kadar kalıp kendisi gibi zecrî askerliğe mahkûm edilmiş kimselerle sözleşereK kaçtığını ve Tarsuaun bir köyünde biı iki ay kaldığını ve sonra çerkez olduğunu Öğrendiği Karamezar köyüne gc lerek bir kaç sene orada oturduğunu w sonra bir kızla sevişerek onu almak is- B. I evfîk Rüştü Aras İHİiiiiMİtlaıı geçti Belgrad. 17 (A.A.) — Türkiye dış işleri bakanı Dr. Rüştü Arat bu Babalı Bclgraddan geçerken İstasyonda başbakan Stoyadinoviç ile yugoslav dış işleri bakanlığı ileri gelenleri, Romanya, Yu. nanistan Çekoslovak elçileri tarafındım sclâmlanmıştır. Başbakan B. Stoyadinoviç ternde dış işleri bakanımıza bir bu çuk saat kadar refakat ederek göruımıı* tür. Dış Kokanımızla ) tıuosluv Uiızetelerine siiylvdikleri Belgrad. 17 (A.A.) — Doktor Tevfik Rüştü Aras. Belgrad'dan (Sonu 2. inci tayfo^"\ Dun saat 17 «/, haşvinde Dr. Şeref Nuri tarafından "Iktısad felsefe*, bahandan mıtli sosyalizm,, mevzuu rlra,,ndl, çok alaka verici bir kon- ferana ver,İm,,t,r. R* »mimiz konteraaçı ile kendisini dinliyenleri gösteriyor temişse de adetleri üzere para istediklerini söyledi. Yahya, ba parayı bulmak üzere tu., car ve çiftlik sahibi olduğunu işittiği Mcraşdaki Idrise gittiğini onun "ben senin gibi serseriye para veremem.'* dediğini, bunun üzerine Kilise yakın zeytinlikler içinden hududu geçerek Halebc gittiğini, orada kimseyi tanımadığından bir kahvede otururken kendisinin yabancı olduğunu anlıyan bir adamın verdiği 15 kuruşla Şama, kendi kabilesine men sub akrabalarının yanına gittiğini anlattı. Yahya bu akrabalarının biz Surıyr hâdiselerinde ingiliz siyasetini tuttuk. Onun için bizim vaziyetimiz de bozuldu Sana nasıl yardım edelim?" diye bir mu. avenette bulunamamaları üzerine tekrar Şama döndüğünü ve orada betonarme ustası bulgar Manol namında birinin yanına İşçi olarak girdiğini söyledi. Am-manda bir gün kahvede otururken iki kişinin kendisini yanına çağırarak sor maları üzerine Türkİyeden geldiğini söy-(Sonu S. inci sayfada) Komplo maznunları beraet ettiler Dünkü muhakemede Dahiliye Müsteşarı. Vali ve Emniyet Umum Müdürü dinlenildi Habeşistanm şimal cephesindeki harbin tafsilâtı Beş günlük çarpışmadan son ra -e - italyanlar Ambaaradamı aklılar Topçu ve hava bomb ardımanı karşısında celin habeş mukavemeti kırıldı İtalyan yerli askerleri Asmara. 17 (A.A.) — D.N.B. ajansının şimal cephesindeki italyan umumi karargâhındakî hususi muhabirinden: Bir kaç haftadanberi İtalyan karargâ. "Ulus,, un Dil Yazıları "Erkek,, Anlamlı Kelimeler IV. Homme, korno, uomo, ome ve man kelimelerinin etimoloji, morfoloji. Fonetik ve semantik bakımından analizi | 'Erkek" anlamlı kelimelerden şimdiye kadar er, erkek. mert. recûl" kelimelerinin analizlerini göstermiştik. Fransızca "hom me" ve IngÜlzce ve Almanca "man" kelimelerinin analizini de bu yazımızda izaha çalışıyoruz|. Şu izahat gösteriyor ki kelime yi, yalnız bugünkü Fransızca şeklinde değil, Lâtin, İtalyan, Itpan (Sonu 2. inci sayfada) HOMME "Dİctionnaıre etymologique de la langue française" bu kelime hakkında şunları yazıyor: "Homme. — Lâtince "homo"-nun mefulubihi olan "hominem" den. Lâtince kelimenin muhtelif şekillerine göre hemen her yerde mahfuz halmıştır. Italyancası - lâtince "homo" dan - "uomo"; Is-panyotcası "hombre" ; esiri pro vansalcası "ome"... ilâh. "Eski Fransızca "huem" nominatifi, "homme" kelimesi üzerine kurulan ve gayrımuayyen bir zamir rolü oynıyan T (h) om" şekli önünde kaybolmuştur. Bu yem şekil de Almanca "man" kelimesinin nüfuzu altında inkişaf ederek bugün "on" De Ton" olmuştur. 'Fransızca "om" ve Cermence "man" kelimeleri "Istrasburg yemini" nde mevcuttur |/|. ' "Homme" kelimesi halk Iran-sızcasında ve patua telâfftıztuıın da "koca" manasını 18 inc: almıştır.". bir yürüyüş esnasında Inn J,» bulunan harb aylarları Aınba Ara-dam dağı istikametinde hava kuvvetlerinin şiddetli bir faaliyeti ile hazırlanmakta ulan ehemiyetli askeri hâdiseler» bekliyorlardı. Son günlerde italyanlar çok önemli takviye küvetleri almışlardı. 9 şubatta Mareşal Bodoğlıyo. Şesske şimalinde ve Cophcnm hemen gerisinde kati bir meydan muharebesine şahid olabileceklerini aytaralara bildirmiştir İki italyan kolordusu Ara dam dağı etrafında geniş bir çevirme hareketi yaparak Antolo civarında birleşeceklerdi. Eski habeş harb bakanı Rai Muluget. tanın kumandan altındaki düşman eğer muharebeyi kabul ederse muhakkak tarette çevrilip yokedilecekti. / / şubatta: 11 şubat sabahı birinci kolordu ileri hareketine başlıyarak hiç bir mukavemet görmeksizin Aradam dağının şark yamaçları ile Sclikonun cenub ve cenub şarkisinde bulunan bir kaç yeri ele geçirmiştir. Seliko dağı işgal olunmuştur. Üçüncü kolordu birinci kolorduyu (Sonu 3. üncü sayfada) Türk Kooperatifçilik Cemiyeti Yıllık toplantısını yaptı Türk kooperatifçilik cemiyeti altıncı yıllık toplantısını dün şehrimiz halkı-vinde yapmıştır. Bu toplantıda, azaların hepsi bulunmuştur. Toplantı 17.30 da, cemiyetin Miri başkanı İktisad vekili Celâl Bayar adına t VMet müsteşarı B. Kurdoğlu tarafın dan aşağıdaki sözlerle açıldı: " — Sayın .n k »¦!!.»., Sayın bakanım B. Celâl Bayar. anı bir iş tîolayİsiylc, bu saatte burada bu 'unınak maddi iınkânsızlığıyla karşı! . tıkları için. adlarına sizleri selamlamaya beni memur ettiler. Taliımin bana verdi, ği bu şerefli vazifeyi yaparak, namlarına hepinizi sayın ve sevgiyle selâmlıyor ve toplantınızı açıyorum Dedikten sonra güdümlü ekonomi politikamızın kooperatifçiliğe ver • diği ehemİyeti tebarüz ettirmiş ve e-konomİk kalkınma vasıtası telâkki c-dilen kooperatifçilik hakkında B. Celâl Bayarın muhtelif nutuklarında (Sonu 4. üncü sayfada ) r/ı ıihinci lir/mı franst. Bu y Louis •Istı : anı,-, i halk biridir ı oğlu ulların- Uebonnaıre'in dan Louis le Ccrmaniquc ile Kel Charles arasında, uüyük biıader leri Lofhaire'e katşı yapılan bit ittifaka uittir. Kongre başkam B. Faik Kurdoğlu idare heyeti rtMrunu tetkik ederken SAYFA 2 JJ 'IS Yan siyasal: İnkılâp ve İstiklâl Bugün bir hâdise karşısında bulunuyoruz ki, bundan evelki rejimlerimizde benzerine raslıyamazdık: Memleketin birçok politika ve fikir adamları seferber 'larak birçok yerlerde binlerce rürke, inkılâb ve istik -(âlimizin esaslarını vc şartlarını an -{atmaktadırlar. Türkiye, istiklâline, birkaç yol -dan değil birtek yoldan kavuşmuş -tur. Türkiye bütün inkılâplarını birkaç devre içinde ve birkaç adamın emrinde olarak değil bir devrin içinde ve bir Önderin emrinde yapmıştır. Niçin o halde bu İki hâdisenin bir kaç türlü izahı olsun? Neden bu iki hâdisenin esasları ve şartlan, başka başka insanlara göre başka türlü olsun? Besbelli bir şey ki, istiklâl ve inkılâp davalarımızın izahında liberal görüşün hiç yeri yoktur. Nitekim, bütün bu konferanslar, Partinin Genel Sekreteri Receb Peker'in idaresinde ve üniversitelerimizde veri -len inkılâp derslerine göre yapılmış -tır. - Eğer Parti, görüşlerini değişmez ilân ettiği dogmalara taşıtarak gözlerini ve kulaklarını hayata ve onun sonsuz değişmelerden ibaret akışına kapamış olsa idi, türk istiklâl ve. in-kilâp davalarının böyle tek ve değişme zbir izah tarzına dayanmaları, tehlikeli olurdu. Fakat biz oTTîoruz ki. istiklâl ile inkılâbın Kemalist görüşteki kay -nakları, nazariyeden ziyade aksyon ve kılıkırkyarma'dan ziyad Tealizas-yondur. Bizler, istiklâle kavuştuktan sonra, filvaki, bunun ele geçirilmesi ve muhafazası şartlarını düşünmüş ve bunlara teorik formüller vermişizdir. Eğer böyle olmasa idi, Millîmisak' -dan sonra Lozan'a, Lonzan'dan sonra da ekonomik istiklâl davasına geçmezdik. Bizler, Şefin bize sevkettiği in -kilâp yollarının dürüst ve imanlı yolcuları, bu yollarda yürürken, nazariyeyi pek düşünmedik, fakat bu yolların hepsinin birden eninde ve so -nunda milletin öz varlığma götürdüğünü görünce, bu hep aynı noktaya Çıkışta, elbette ki teorik bir illiyet gördük ve elbette ki bu sefer, inkı -laplarımızı idrakimize aksettirmenin sistemli yollarını aradık. Görülüyor ki, türk istiklâlciliği ve türk inkılâpçılığı bir "rahle işi., ol -mazdan Önce bir "cephe ve siper,, işidir. Ve bunu bize en iyi. hem Şefin tarihî çehresi ve şahsiyeti hem de memleketin bugünkü hali gösterir. Atatürk, konuşup yapmadı. Yaptıktan sonra konuştu. Memleket'in geri manzarasını, hiç bir nazariye, tek başına değiştiremez. Çalışkanlık ve iş değiştirir. Fakat bu işin ve bu çalışkanlığın maksatlı ve verimli olmasında, Ke -malist nazariyenin beliğ lüzumunu görürüz. İşte, şu günlerde, memleketin her tarafında ve binlerce memleket ço -cuğunun önünde verilen "İstiklâl ve İnkılâp konferanslaıı,. nm verilmele-rindeki sebeblerle verİlişlerindeki tarz. böyle bir mütaleanın dairesi içinde aranmalıdır. Her hangi liberal bir memlekette yapıldığı gibi, davullar karşısında ve sandıklar basında bir rengârenk propaganda yapmıyoruz. Bir yanda eserin gerçekleşme safhaları ilerler -ken bir yanda bunun başlamasını, devam etmesini ve gayeye varmasını temin edecek olan vahdetli ve ahenkli görüşü anlatıyoruz. Böyle bir manzaraya, daha önceki rejimlerde şahid olamazdık.^!ün-kü bu manzaranın kendisi, istiklâle varmış ve inkılâplarına inanmış bir memleketin manzarasıdıı Bir yapıcılık manzarasıdıı. İn paratorlukta olduğu gibi bir çözülüp dağılmanın manzarası de^ildiı. BURHAN BELGE B. Tevfik Rüştü Aras Belgraddaıı geçti (Bası 1. inci sayfada) geçerken gazetecilere beyanatta bulunarak demiştir ki: "— B. Stoyadinoviç ile bir ker-re daha görüşmek fırsatını elde ettiğimden dolayı bahtiyarım. Balkan antantının siyasası malumdur ve daima aynıdır. Bunun irin B. Stoyadinoviç ile yalnız Balkan antantının önümüzdeki konferansının programı üzerinde görüş teatisinde bulunduk.,, Doktor Tevfik Rüştü Aras bundan sonra demiştir ki: "— Yugoslavya kıral naibi prens Pol'un Londra ve Parîsi ziyareti, yalnız Yugoslavya için değil, fakat bütün balkan devletleri için çok büyük bir ehemiyeti haiz bulunmuştur. Bütün balkan devletleri, aldığı neticelerden dolayı, Prens Pol'e teşekküre borçludur.,, İÇ HABERLER "Ulus,, un Dil Yazılan Başı /. inci sayfada) yol ve provansal şekillerinde dahi takip etmek lâzımdır. İlk önce en son şekli olan Fran-sızcasının etimolojik analizine girişelim: Kelimenin baş tarafındaki (h) Fransıcazda okunmaz (h) dir. Bu kelimede kaynaşmış olan ana kökün bir hatırası gîbi sayılabilir. Kelimede yanyana iki (m) kon-sonu göze çarpmaktadır. Türk fonetik kanununa göre bunlardan birinin uzatma roliyle (ğ) olarak alınması iâzımdır. Bu noktaları göz önünde tutarak kelimenin etimolojik şeklini yazalım: (i) (2) (3) (4) (oh -i- oğ -f om -f eğ) (1) Oh: Kuvvet ve kudret anlamını üzerine alarak temsil eden birinci derece prensipal köktür. (2) Oğ: Kök anlamını tamam livan ve isimlendiren elemandır. (3) Om: Kök anlamının taallûk eylediği süje veya objeyi gösterir. (4) Eğ: Kelimeyi tayin ve ifa-'de eden ve isimlendiren ektir. Bu analize göre, kelimede şu iki kısmı ayırabiliriz: I. — Doğrudan doğruya kuvvet ve kudret anlamını ifadeye yarı yan unsurlar: en başta kaynaşmış bir ana kök olan (oğ), onu ü-zerine alan (oh) ve bunu ifade e- den (oğ) ile (oğohoğ = ohoğ). Bu unsurlar sadece kuvvet ve kudret anlamına gelir. 11. — Süje veya obje ifade e-den (om) unsuru ki bunun yuka-nki kuvvet ve kudret anlamını benimsemesi de sondaki (eğ) ile ifade edilmektedir. Bu halde (oh \ oğ j- om eğ) şekli şu değişmelere uğrar: a) Baştaki vokal düşer. b) (Oğ ; om) elemanları arasındaki vokal düşerek iki eleman kaynaşır ve (ğ) kendisinden sonra gelen (m) şeklini alır. c) Sondaki konson düşer ve o-nun vokali olan (e) de okunmaz (e) halini alır. İşte bu değişmelerle kelimenin aldığı en son morfolojik ve fonetik şekil (homme) olur. (homme): Kuvvet ve kudret kendisinde bulunan süjenin adıdır. Not: I, — Kelimenin aslında (toprak mahlûku) manasına geldiğini yazan fransız dilcileri vardır. Bu mana dahi etimolojik şekilden çıkarılabilir. Bunun için, baştaki (oh) prensipal köküne "toprak" anlamını vermek kifayet eder. Bu halde (ohoğ) toprağın ismi olur; (om) bu toprağa mensup bir süte anlamına gelir ve kelime "toprağa mensup bir süjenin adı'' dive de manalandm-bbîlir. İSTANBUL TELEFONLARI Maliye müsteşarının d i y e v i İstanbul 17 — lstanbulda bulunan maliye müsteşarı B. Faik beyanatında pek yakında bir arazi tahriri yapılacağını, yeni idare kurulduktan sonra liman gelirlerinin fazlalaştığını, yabancı uzmanların idarî teşkilâtta yaptık -lan teftişlerin bittiğini ve uzmanların verecekleri raporlara göre kanun projeleri hazırlanacağını ve lstanbulda bir teşkilât değişikliğinin mevzu bahis olmadığını söyledi. Kayıb veznedar hala bulunamadı İstanbul, 17 — Beyoğlu rüsum bahriye veznedarı iki gündenbe-ri ortadan kaybolmuştur. Yanında bankaya yatırılması lâzım gelen 1500 lira kadar da para vardı. Liirıpr i hanı yeniden satıma çıkarılıyor İstanbul, 17 — Bugün toplanan eski liman sosyetesi heyeti liman hanının yeniden satışa çıkarılması için eski ihalenin feshine karar verdi. Satış gününü tasfiye heyeti tesbit edecektir. *lstanbul, 17— Yarın lstanbulda zehirli gaz_*^ırslart acılı- yor. "İstanbul, if*-* rWun TacfâüS mektebinin taşınmasına başlandı. Ankara Radyosu 19.30 Çocuklara öğütler 19.45 Müzik r 20 — Dr. Konuşuyor. 20.15 Hafif musiki 20.30 Ajans haberleri 20.45 Ankara Palas orkestrası tnkilâp ve İsliklâl BU İKÎ KONII ÜZERİNDEKİ KONFERANSLAR Yİ RDI N HER TARAFINDA DEVAM EDİYOR. Urgub 16 (Hususî) — Devrimin halka anlatılması için Partimiz tarafından gönderilen B. Enver Behnan konferanslarını halkevinde verdi ve buyuk bir kalabalık tarafından içten ilgi ile dinlendi. Malatya. 17 (Hususi) — B. Veli Necdet, halkevi salonlarında 15 ve 16 şubatta istiklâl ve inkılâb mevzuları üzerinde iki konferans vermiş, sekiz yüze yakın vatandaş konferansları içten bir ilgi ile dinliyerek alkışlamışlardır. • * • Çankırı, 16 (Hususi) — Ulus gazetesi yazı işleri direktörü B. Nasuhı Baydar Çankınya gafctrck dün gece saat 21 de ve bugün saat on dörtte halkevinde inkılâb ve istiklâlimiz hakkında iki konferans vermiştir. Dinleyiciler halkevi konferans salonunu her iki seferinde de ağzına kadar doldurmuş ve birçok kimseler kapı önünde ve koridorlarda ayakta dinlemek mecburiyetinde kalmışlardır. Verilen bu konferanslar dinleyiciler üzerinde pek büyük intibalar bırak mıştır. • • * Sivas, 17 (Hususi) — Tekirdağ saylavı B. Rahmi Apak Yeni Sinema salonunda inkılâb ve istiklâl konfe. ¦ arışlarını çok büyük bir halk kalabalığı önünde verdi. Konferanslar alâka ve heyecanla dinlendi. Milas, 16 (Hususî) — Mardin saylavı B. Erfib E,hmi , .(,ı.ı -ı v« ,,.ı..ı.,-. mevzularında ilk k.atcra» ma salonunda verdi. Sinema dolmuştu. Kapılar açılmak sureti t e dışarda toplanan halk da konferansı sonuna kadar büyük dikkat ve heyecanla dinledi, ikinci konferans yarın verilecektir. Bolu, 17 (Hususî) — Kayseri saylavı B. Subhi ilk konferansını Göynük yeni parti binasında, İkinci konferansı nı da Göynük pazarı olduğundan belediye önünde verdi. Kadm er- "TÜRKİYE TARİH, GÜZEL -LİK VE İŞ MEMLEKETİ" Fotograiı sergisi basın :.-..... üırck.^r____. t ... -a. muzu tanıtmak .ı. «t çektirdiği toiu„.a. filerden vucude gctıruigİ "1 ürkiy e tarih, guzelıık ve \\ m.......... ;ı ' auiı row£- rai s -« -.i .... , ,ı, .ı...ı-m... |u ... -joıi-l ve amatör fotogranarm da iştiraki »çta açtığı müsabaka oldjkça alana gorı....,-tür. Şimdiye kadar bu müsabaka için eser yollayanların sayısı yirmi dörttür. Bunların onu amatör ve on dördü profesyoneldir. Bu sanatkârların gönderdiği e. serlerin sayısı 220 yi geçmektedir. Bu eserler, jüriye arzedilmek üzeredir. Basın genel direktörlüğünün yurd propagandasını yapmak düşüncesiyle kurduğu foto arşivi için kendi hazırlattığı ve yurdumuzun her tarafını; ham madde, endüstri, tarih ve tabiilik bakımından canlandırılan fotografilerden bu sergide ancak 600 ze yakın bir mıkdarı teşhir edilecektir. Bunlar cidden büyük kıymette fotografilerdir. Bu ayın 25 sinde açılacak olan bu sergi, yurdumuzda, bu tarz sergilerin birincisidir. kek, köylü şehirli büyük bir halk kalabalığı önünde verilen bu konferans, lar inkılâb ve istiklâl duygusunu biledi ve kalplerde perçinledi. * * * inebolu, 16 (A.A.) — Bugün gelen Zonguldak saylavı B. Mithat Al-tıok halkevinde ilk konferansını verdi. Evin iç ve dış salonlarını dolduran kadın ve erkek büyük bir kalabalık konferansı sürekli alkışlarla dinlediler. akçam halkevi salonlarında konferanslarını verdi ve büyük bir halk kalabalığı tarafından dinlenerek ö-nmeli bir parti kaynaşmasına vesile oldu. * * * Aydın, 17 (Hususî) — İzmir parti başkanı, Yozgad saylavı B. Avni Doğanın halkevi temsil salonunda verdiği inkılâb ve istiklâl konferansları çok büyük bir alâka ve alkışlarla karşılanmıştır. Not: 2. — Kelimenin doğrudan doğruya (adam) anlamına o-lan şeklinden Türkçede şu üremeler vardır: /. — Oma: Akraba, ırk, nesil; //. — Omağ: Akraba, aile, ırk, kabile, nesep, nesil; /// — Omak: Akraba, aile, ırk, kabile, nesil; IV. — Omrak: Akraba. Not: 3. — Kelimenin lâtincesı olan "homo", Italyancası olan uomo" ve provansalcası olan 1ome" sözlerinin etimolojik şekillerini 'homme" ile karşılaştıralım: (I) (2) (3) (4) Homme: Oh og -f- om + eğ Home ; Oh -h . + om + oğ Uomo ; Uğ + . + om -f oğ Ome : Oğ + . + om eğ Görülüyor ki kelimeler hep bir asıldan ve bir anlamdadır. (1) Oh, uğ, oğ: Ana kök veya onun yerini tutan birinci derece prensipal köktür. Manası "kuvvet ve kudret" tir. /. — Büyük Türk lügati "Çağatay lehçesi"; Pavet de m Courteille lügati. II. — Büyük Türk lügati "Çağatay lehçesi"; Pavet de Courteille lügati, Radlof, I. "Çağatay ve Uygur lehçeleri". III. — Büyük Türk lügati "Ça- ğatay lehçesi"; Pavet de Courteille lügati; Radlof, I. "Çağatay ve Uygur lehçeleri". IV. — T uhfet-üz-Zekiye. (2) Oğ: Yalnız prensipal kökün yanına gelen bu tamamlayıcı eleman, Fransızca şeklinden başkasında yoktur. (3) Om: Süje gösteren bu eleman dört kelimenin hepsinde de birdir ve bir anlamdadır. (4) Eğ, oğ: Kelimeyi tamamlı-yan son ektir. Dört kelimenin dördü de, gerek morfolojik ve gerek semantik bakımından biribirînin aynıdır. Hepsi de "kuvvet ve kudreti haiz olan şahıs" anlamını verir'.er ki "erkek" fikrinin ifadesinden ibarettir. Not: 4. — Kuvvet ve kudretin süjede temerküzünü anlatan (r) elemanı bu kelimelerde yoktur. Bu bakımdan bu kelimeler anlama "er" ve "erkek" kadar kuvvetli surette delâlet edemiyor demek olur. MAN Alman ve İngiliz lehçelerinde (adam) manasına gelen bu kelimenin etimolojik şekli şudur: (1) (') (3) (ağ -f am + an) (1) Ağ: Kuvvet ve kudret anlamına ana köktür. (2) Am: Kuvvet ve kudret anlamını üzerine alan süjeyi gösterir prensipal bir elemandır. (3) An: Burada bu eki saha anlamına alacak olsak, kelimenin kuvvet ve kudreti haiz olan süjenin ittisalinde olan bir şeye veya şahsa delâlet etmesi lâzımgelirdi. Halbuki ana kök anlamını kendin de temessül ettiren süje (am) ile gösterilmiş ve erkek te bu süje-den ibaret bulunmuştur. Bu halde saha anlamiyle kelimeye tetabuk etmiyen bu (n) konsonunun (nğ)-den tahallül etmiş olduğuna ve burada bir (ğ) rolü oynadığına hükmetmemiz icap eder. Böyle izah olununca (ağ) yerine gelen bu (an) eki de kelimeyi tamamlar, tayin ve ifade eder, isimlendirir. Böylece (ağ + am + ağ = ağamağ) şeklinde, ana kök kenöS-sini temsil eden elemanla kaynaşarak baş vokal de düşmüş, son (ğ) ise (n) ye tahavvül ederek, kelime son morfolojik ve fonetik şeklini almış olur: MAN. (MAN): Kuvvet ve kudreti haiz bir süje demek olur. /Vof; /. — "Man" kelimesindeki "n", yukarda izah edildiği üzere, "ğ" den değişme olarak alındığı takdirde "homo" ve benzerleri ile bir kökten geldiği görülür: (1) (2) (3) Homo (ğ): Oh om -J- oğ Man (ğ): Ağ + am + ağ Bu iki şekli karşılaştırmak kelimelerin bir olduğunu açıkça göstermeğe kâfidir. Not: 2. — Kelimenin Türkçe (ben - men) sözünün aynı olduğu görülmektedir. Not: 3. — (Man . men) dilimizde de (adam) anlamına olarak -ek şeklinde - kullanılagelmektelir: "Karaman, şişman, kölemen, türkmen, kocaman,...'* gibi. /. N. DİLMEN ULUS r V) ŞUBAT 19i Son haberler üçüncü sayfumızdadır ON YEDİNCİ YIL NO: 5231 Başbetke Ih Şl BAT 16 şubat Türk Hava Kurumunun yalnız on ikinci yıldönümü değildir: Bu yıldönümü, aynı mamanda, cemiyetin en verimli yılının sonunda geliyor. Atatürk ile İsmet İnönü'nün bütün milleti hava davasına nasıl çağırmış olduklarını biliyoruz. Bu onları sade bu vazifelerinden ha-berlendirmek değil, bir seferberlik çağrısı idi: ".. Lâkin, arkadaşlar; bu kadarını yeter görmek doğru olamazdı. Hava işine, onun bütün dünyada, aldığı önem derecesine göre genişlik vermek lâzımdı. Türk; yurdun dağlarında, ormanlarında, ovalarında, denizlerinde, her bucağında, nasıl bir bilgi ve kendine gevenle yürüyor, dolaşıyorsa, yurdun semasında la aynı suıetle dotaşabilmelidir. Bu ise. Türkü, çocukluğundan, vatan kuşlarile, vatan havası içinde yarışa alıştırmakla başlar." ".. Türk Çocuğu. Her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte, seni bekliyen yerini, az zamanda, dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk milleti mutlu ola- AD1MIZ. ANDIM1ZDIR Heryerde r kuı ispanyadaki seçim Sosyalistlerin kazanması etrafta endişe uyandırdı FRANSA: Kapılanmada bir kargaşalık kaynağı görmek gibi korkunç bir ıııaıızar a karsısı odayı* iliyor. Atztûrk ¦ ¦ ' uyyuı ¦ r uttur ı/n* ~ı uucu*l*d getirmek için büyük milletimizin yüce ilgisini heyecanla anmak borcumdur. (Alkışlar). Son arsıulusal hâdiseler, turk milleti için kudretli bir hava ordusunun, hayati önemde tutulmasına bir daha hak verdirdi. Çok e-mekle kurduğumu-, canımızla korumaya andiçtiğim.z kutsal yur--dun, havadan saldırışlara karşı güvenlik altında bulunması demek, bize saldıracakların, kendi yurdlarmda bizim de aynı zarar lan yapabileceğimize güvenimiz demektir. (Sürekli ve devamlı alkışlar). Bu güveni, hergün, artıracak araç bulmakta, büyük Türk ulusunun, ne göksel bir duyguyu kalbinde taşıdığını, her ferdinin vatan için tutuşan gözlerinde o-kumaktayız. (Alkışlar). Havacılarımız, bütün ordu ve donanmamız gibi, vatanı korumaya anık kahramanlardır. (Alkışlar). Büyük millet, bu soyak ev-lâtlarile kendini mutlu sayabilir." Ataıurk "... Memleketin şu veya bu kö şeşinde yaptığımız fabrikalar, mektebler. müesseseler ve yetiştirmeğe çalıştığımız çocuklarımız, havadan vuku bulacak taarruzlara karşı açıktır." "... Türkiye havadan bir taarruza maruz kalabilir ve bu taarruz memleketi harab edebilir." "... Milli müdafaa meselesi, diğer her memlekette olduğundan daha fazla bir mahiyette, bizim için mevcuttur." "... Hiç olmazsa 500 tayyaremiz olmalıdır ki, Türkiyenin varlığım müdafaa etmek için az çok yeter bir kuvvetimiz olduğunu sanabi-lesiniz '' Her yurddaşın muntazam o-larak, tayyare veznesine bir borç ödemesi lâzımdır." ismet İnönü Millet, büyük Şefin ve Başbakanın çağrısını cevabsız bırakmamıştır. Bugüne kadar hava tehlikesini bilen üyelerin sayısı 35.327 'Sonu 5. inci tayfada) \l \l \M \: Vvrupada dünden daha \ iicul buldu, Madrid, 18 (A.A.) — Kortes seçiminin muvakkat neticesi şudur: Sağ cenah partileri : 168, Merkez partileri: 41. Sol cenah partileri: 221. 42 mebusluk hakkındaki netice bellî olmamıştır. ALMAN GAZETELERİ NE DİYORLAR ? Berlin. 18 (A.A.) — Alman basını ispanyol seçimlerine geniş sü -tunlar tahsis etmekte ve bu seçim -leri sürpriz tabiriyle vasıflandırmaktadır. Nazi partisi resmi organı Volki şer Beobahter gazetesi, İspanyanın yeni bir ihtilâl arifesinde bulunması ihtimalini endişe ile düşünmekte ve burjuvazi partilerini sol cenah men -suplarının muvaf lakiyetinden mesul olmakla itham etmektedir Gazete diyoriti: " Avrupa'da dündenberi bir tane daha buhran merkezi mevcuttur. Is- \ m ı; ıı î iv A itibarı ıı ıli\ (II. İmi lııılırun mnk./i panya'da hâdiseler tekerrür etmektedir. Yakın istikbalin İspanya'ya ne -ter hazırladığını kestirmek henüz Bitaraflık kanunu -nun uzatılmasını kahul etti Vaşington, 18 (A.A.) — Meclis bitaraflık kanununda 1.5.937 tarihine kadar uzanan karar suretini 27 reye karşı 353 reyle kabul etmiştir. Aynı maksatla diğer bir karar sureti de senatoya verilmiştir. (Sonu 3. üncü sayfada) Amerika Cumur Reİsi B Ruzvelt Yeni ispanyol kabinesini kuracağı söylenen B. Azana mümkün değildir. Bu duruma son verebilecek enerji sahibi bir adamın çıkması pek az muhtemeldir.,, FRANSİZ BASININA GÖRE DURUM Paris. 18 (A.A.) — İspanyol seçiminde halk cephesinin beklenmi -(Sonu 6 tncı sayfada) İTALYAN ¦ HABEŞ HARBİ Habeş ordusunu yüzden fazla tayyare bombalıyor Londra, 18 (A.A.) — Royter Ajansı muhabirlerinin harb raporlarından: İtalyanlar, Makallenin cenubunda, son başarılarından faydalanarak çekilmekte olan Ras Mu lugetta ordusuna ehemiyetli zayiat verdirmektedir. Habeşler ağır zayiatlarını ve İtalyan ordusunun cenuba doğru ilerlediklerini teslim etmektedir. Royter Ajansının italyan şimal orduları yanındaki muharebeleri, İtalyan askerlerinin Aradam dağı nin tepesinde 25 kilometre mm (Sonu 3. üncü sayfada) italyan mitralyöztertnden biri habeşler üzerine ateş açıyor i\;ii/iERKi)i; ıı\\\ m\m \kvi \m Londra üstünde 150 uçak manevralar yapacak ingiliz kabinesin in takip edeceği silahlanma plânı Londra, 18 (A. A.) — Hava filosu, bu kış mev-ciminde ilk defa olarak, Londra bölgesinde bÜ -yük manevralar yapmaktadır. Bu gün öğleden sonra bağlıyacak o. lan manevralar 24 saat devam e-decek ve muhtelif neviden 150 uçak manevraya iştira], edecektir. Londra, 18 (A. A.) — İngiliz kabinesinin yeni silâhlanma programı hakkındaki görüşmeleri mart ayı başına kadar sürecektir. Düşünülen tedbîrler çok geoittir.. sonraki görülmelerinde, silâh imali meselesinin bütün tefer-rüatîyle geni; mikyasta yapılacak siparişlere lâzım amele işiyle ve takib edilecek usul meseleleriyle meşgul olacaktır. Taymis gazetesi, yeni programın ilânı sırasında, hükümetin dünya mil. letleri arasında en iyi anlaşmaya var mak için diplomatik gayretlerine devam arzusunu da teyit edeceğini bildirmektedir. Hava manevralarından birinde ingiliz uçakları Niyöz Kronikl gazetesine göre, yeni silâhlanma programı yeniden 20 kruvazörün tezgâha konulmasını ve 10 kruvazörün de eskiyenleri değiştirmek için inşasını derpiş edecektir. Bakanlar bu tedbirde müttefiktirler. Fakat dritnotlar inşasında fikirler henüz farklıdır. "Ulus,, un Dil Yazıları Türkçede menfi anlamlar L Güneş- Dil kaııııııu menli fikrini hangi ekler vasıtasiyle ifade eder? Başlarken Deskriptİf gramerler, bir dilin bir muayyen zamandaki söyleniş ve yazılışını gözÖnüne alarak ona göre bir atkım kaideler koyarlar. Bunları birer nass gibi almak, dilin kendisi yerine ancak muayyen bir zamandaki kullanılışını esas tutmak olur. Deskriptİf gramerin rolü, dilin ana esaslarını göstermek değil, ancak bir devirde söylenen ve yazılan dilin metotlarını belli etmektir. Hattâ böyle olduğu içindir ki dilin asıl sahibi o lan millet fertlerine, zaten bildiği ve tatbik etmekte olduğu şeyleri yeniden kaide şeklinde öğretmeği abes bulanlar bile çoktur. Dilin muhtelif şekillerinin ana kaynaklarını aramak, tarih içindeki ve hattâ tarihten önceki ilk kuruluşlarını bulup öylece bugÜ !.ü dil kaidelerinin nereden doğduğu nu ortaya koymak "analitik gramer" in işidir. "Güneş - Dil" teorisi, Türk dilinin - bütün kültür dillerinin ana kaynağı olmak bakımından • "analitik gramer" ini de kurmaktadır. Teorinin * Türk dili kelime kuruluşlarına ve "morfem" lerine [1] tatbiki, bu "analitik gramer" -in esaslarını ortaya koyacaktır. Türkçede "zamir" denilen şahıs ve işaret gösterici sözler üzerine (Sayfayı çeviriniz) [l\ "Morfem" demek, herhangi bir kelimedeki teşkil unsurlarının her biri demektir. HAB3BI KM \K MESELESİ kıraleılar vaziyeti iyi "örüyorlar Arşidük Ottonun şatosun da bir toplantı olmuş Viyana, 18 (A.A.) — Kıraleılar lideri Von Visner, dün akşam, kıralcılerın yaptığı bir toplantıda, Paris'deki ikameti ve Arşidük Ot-to ile yaptığı görüşmeler hakkında izahat verdiği sırada: "Vatani cephe ile kıraleılar a- (Sonu 5. ine sayfada) SAYFA 2 ULb, 19 ŞUBAT İÜJÖ VAlOAP.ıuA KsMI bir ı- zınifi notlan: I N I G D E Aksaray'a giden, en kısa değilse bile, en emin yol Niğde'den geçer. Onun içindir ki konferanslarımı vermek üzere Aksaray'a giderken bu yolu tercih ettim ve do-layısiyle de, koynunda tarihî âbidelerden birçok hazineler saklı-yan bu güzel kasabayı görüp tanımak imkânını buldum. Bütün şehirlerimiz gibi, Niğde-de, tirenden inerken uzaktan görüşün verdiği ilk intiba fazla lehte değildir. Bütün türk şehirleri ve kasabaları gibi, Niğde'yi de tanıyıp sevebilmek için, yakından tetkik etmek, gizli güzelliklerini teker teker keşfetmek, yıkı halindeki gömülerini birer birer bulup hayran olmak lâzımdır. Fakat bu tarihî anıtları seyrederken, bakımsız bir halde kendi mukadderatlarına terkedilmiş bu millî servetlerin haline acımamak da elden gelmiyor. Hakikî bir mimari şaheseri ve Selçuk medeniyetinin bize bıraktığı en güzel â-bidelerden biri olan Akmedrese-nin son kalan parçalan da, her an dökülmek ve çökmek tehlikesini gösterirken, burası askeri hapishane ve tamirhane olarak kullanılmakta devam ediyor. Akmed-rese'yi gezerken, nefis işlemeli mihraba bağlı bir atın nallanmasına şahid oldum. Ve bir yabancı gözün, aynı manzaraya, ne fena ve ne aleyhimizde bir not verebileceğini düşündüm. Burasının tamir edilerek müze haline konulması düşünülüyormuş. Bu çok yerinde ve lüzumlu projenin bir an önce gerçekleşmesini dileyelim. Herhalde bu değerde eserleri koynunda toplamış otan tarihî kasa- ba ve şehirlerimize, kıskanç bir ö-zenle bakmayı ilk iş edinmeliyiz, inkılâbın, kültür sahasındaki tezahürlerinden biri de, eski eserlerimizin korunması için gereken tedbirlerin derhal ve hiç vakit kaybetmeksizin alınması olacaktır. Tarih cemiyetinin beyannamelerini yalnız duvarlara asmakla de- ğil, onun ruhuna uygun hareket etmekledir ki yurda karşı vazifemizi görmüş oluruz. Memleketin Amasya ile beraber ve hattâ ondan fazla elma istihsalinde rol oynıyan Niğde'yi baharda görmelivmişim. Bütün etrafını çevreliyen elma bahçelerinde yemiş ağaçlarının çiçeklen-Jiği ve kavakların yeşerdiği mevsimde, Niğde'nin taştan ağır yüzünün ne kadar tazeleşeceğini ve gülümser bir hale gireceğini düşünüyorum. Taşı bol olan Niğde'de kerpiç ve ahşap bina aramayınız. Fakat bu taşlar, gerçek mimarlar elinde, burada ne yeni anıtlar yaratabilirdi. Niğde'de bir tek mimar bulunmadığını söylediler. Yeni binalarda, modern mimariye doğru aranışlar seziliyor. Fakat bu aranışlardan değerli neticeler çıkabilmesi için binacılığm da bir sanat işi olduğunu, halkın, hiç olmazsa birkaç yüz sene önceki ataları kadar kavramış olması lâzımdır. Niğde'nin en büyük derdi nüfus kıtlığıdır. Evelce nüfusu 25 bini bulan - kasaba, rumlann göçmesinden sonra boşaldı. Son rakam bunun yansı bile değildir. Göç işlerimizi plânlaştırırken Niğde'nin bu ihtiyacı da g ı İen ırak tutulmamalıdır. Trakya ve diğer taze kan aşısı gerektiren vilâyetlerimiz gibi, Niğde'ye de yeni istihsalcilerin akını sırası gelmiştir: Elektriğe ve liseye kavuşacağı günü sabırsızlıkla bekliyen Niğde'nin hayallerini ancak bol nüfus hakikat yapabilecektir. Skoıa m tml........\ bu »/l gitmiş olması, Niğde'lileri çok sevindirmiştir. Memleketin her yanında olduğu gibi, bir yıldanberi başlamış olan ekonomik kalkınma, burada da eserlerini apaçık ve her şeyden önce hoşnud yüzlerde gösteriyor. Yaşar NABİ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI B. Tevfîk Rüştü Araş İsta ıı bulda İstanbul. 18 — D- illeri bakanı B. Tevfik Rüştü Aras bugün geldi. İstasyonda karşılandı. Perapalas oteline indî. Yüksek muallim mektebi talebesi Trakyaya gidecek İstanbul. 18 — Trakya umum müfettişi yüksek muallim mektebi talebesini bayram tatilinde Trakyada bir tetkik seyahatine davet etmiştir. Seyahate mektepten kırk talebe iştirak edecektir. Edebiyat fakültesine bağlı bir pede. gaji enstitüsü açılacaktır . Tütünlerimiz için İstanbul. 18 (A.A.) — Tütün mahutu ve ihracatı için ticaret odasında bir iktisad komisyonu tetkikler yapıyor. Bu tetkiklerden sonra evelce hazırlanan tütün raporu tadil edilecektir. Zehirli gaz kursu açıldı İstanbul. 18 (A.A.) — Bugün zehirli gaz kursu üçüncü mıntaka etıbba odasında açıldı. Bu kursa yalnız bu mıntaka d a çalışan belediye ve hükümet doktorları iştirak edecekler ve kurs bitiril. dikten sonra açılacak yeni kurslarda muallimlik Tapacaklardır. Yabancı profesörler derslerini Türkçe olarak veriyorlar İstanbul. 18 (A.A.) — Üniversitedeki ecnebi profesörler dersleri türkçe olarak vermeğe başlamışlardır. Bugün hukuk fakültesinde prof es »t Hırhs ilk dara olarak dersini türkçe ver Arazinin acele tahriri Erazinin acele tahriri hakkındaki kanun mucibince teşkil edilecek komisyonların çalışma cedvellerinin ne suretle tanzim edileceğine dair Fi-nans bakanlığı vilâyetlere bir tamim göndermiştir. Malatya doku tetkikleri Bazı pek İnce iplikten yapılmış nevileri müstesna olmak üzere, bugünün pamuklu ihtiyacını tamamile memleketteki fabrikalardan temin i-çin, Malatyada bir dokuma ve bir iplik fabrikasının kurulması etrafındaki tetkikler ilerlemektedir. Bunun ı-çin sanayi umum direktörü B. Reşad Bener ve Nazilli kombinası direktörü B. Fazıl Turgay İstanbul piyasasın da incelemeler yapmışlardır. Ekonomi bakanlığında, sanayi umum direktörlüğünde toplanan bîr komisyonda alâkadar mütehassısların iştirakiyle bu fabrikanın imalât programı aşağı yukarı tesbit edilmiş bir vaziyete gelmiştir. Bu komisyon işini bitirdikten sonra, Ekonomi ve Tarım bakanlık lan, Sümer, İş ve Ziraat bankaları ile elektrifikasyon enstitüsü mütehassıslarından mürekkep bir hevet MaNt- mu kombinasının ilerliyor yaya gitmiştir. Malatyada fabrikanın tesisi şeraiti ve aynı zamanda • lalatya hinterlandı "mensucat sanayi bünyesi,, nin iplik ihtiyacı tetkik «oîlmi)lir. Buııa dair hazırlat..m raper bakanlığa veri'.^-k üzeı.Jir. Bu rapora gör-, fabrikanın en ekonomik çalışma tarzları ve ona göre projesinin neden ibaret bulunacağı tesbit edilecek ve birinci beş senelik sanayi proçrammın içinde bulunan bu dördüncü pamuklu mensucat kombinasının tesisine hemen başlanıfa. çaktır. Diğer turaft.ıi bakanlıkta İğdır pamuklarım kullanmak üzere yalnız bir iplik fabrikasının tesisi etrafında etüdlere başlanmaktadır B. Celal Bayar, bu iki fabrikanın da rantabl olarak ve en kısa bir zamanda tesisiyle yakından ve şahsen alâkadar olmaktadır. Yeni posta ve telgraf binası Posta telgraf umum direktörlüğü hükümet merkezine lâyık bir posta sarayı yaptırmaya karar vermiştir. Bu posta sarayı asrı her türlü tesisatı ihtiva edecek, içinde otomatik nakil vasıtaları bulunacak, ve Ankaranın santral postanesi olacaktır. İmar direktörlüğü bu bina için yer tayini ile meşguldür. Ankara - İstanbul telefonu Ankara - İstanbul telefonunun tak-viv»*«i i«-in burulan t»r»nıxw»nr nfca-zını muayene etmek uzcr* Iianbuda teşkil edilen bir heyet şehrimize gel-mişitr. Heyet İstanbul, izmit, Geyve ve Eskişehirdekı muayenelerini ikmal etmiş ve gördüğü bazı noksanları umum direktörlüğe bildirmiştir. Umum direktörlük bu noksanların ikmal edilmesini müteahhide bildirmiştir. İpekli mensucat satışının kontrolü Ekonomi bakanlığı, Bursa ve Istanbulda ham ipek ve mensucat satışının organize edilmesi ve ipekli kumaşlarda yapdan hilenin önüne geçilmesi için tetkikler yaptırmaktadır. Bu tetkikler s .ıkınıl bitecek ve ona göre bir kanun projesi hazırlanacaktır. Medeni memleketlerde olduğu gibi bunun için bir büro kurulması mukarrerdir. Filistine gönderilen kümes hayvanları .1.1. . . Iı huuıc ve hükümler hakkmda FİKttin 1, metinin almış olduğu yeni kararlar alâkadarlara bildirilmiştir. Bu kararlarda, deniz yoluyla, tren ve otobüsle Filİstine ithal edilecek kümes hayvanları hakkında tatbik edilecek şartlar ayrı ayrı gösterilmiştir. bundan önce neşrettiğimiz analizler, bu yoldaki çalışmaların birer safhasını göstermiştir [2j. "Zamirler" üzerine olan bu etütleri, "Türkçede ek - zamirler'' için hazırlamakta olduğumuz yeni bir a-naliz tamamlıyacaktır. Türk deskrİptıf gramerinin başka şekilleri üzerinde de, sırası geldikçe, analizler yapmak, analitik gramer üzerindeki çalışmalarımızı ileri götürecek bir iştir. İşte bu araştırmalardan biri olarak, Türkçede menfi anlamların nasıl kurulduğunu ve bunun 'Günef - Dil" esasiyle nasıl izah edilebileceğini bu yazılarımızla a-raştırmak istiyoruz. " Müspet" Ekleri Dilde "menfi" ne demektir ? Önce bunu araştıralım: "Menfi: negatif" demek, "müspet; positif" mefhumun zıddı de-emektir. Bir süjede herhangi bir vasfın, yahut bir işin varlığını gösteren ifade "müıpet", yokluğunu gösteren ılade de "menfi" dir. Şu halde ''müspet ifade" bir vasfın, bir halin, bir işin, bir süje veya obje üzerinde rece/ıi'sini, yahut fe-fearrûr'unu, yahut vukuunu göstermelidir. "Günef - Dil" teorisinin "Ekler" hakkındaki görüşlerine göre bunları gösteren basit ekler şu kon-sonlarla yapılır: [2] Türkçede şahıs gösteren sözlere dair olan analizler, "U-lus" un 8, 9, 10, ve 11 İlkkânun 1935 te çıkan sayılarında, işaret sözlerine dair olanlar da yine ' Ulus" un 26, 21, 28. 29. 30, 31 l .kânun 1936 da çıkan sayı'a-rıt.da basılmıştır. 1. — Bir vasfın, bir halin, bir işin bir süje veya obje üzerinde tecelli'sini gösteren ekler: (ğ) ve (m) konsonları veya bunların kategorilerindeki başka konsonlar ile kurulur: "ğ" kategorisindeki konsonlar, "y, k. g, h" konsonları; m" kategorisindeki konsonlar da "b, v, p, f" konsonlarıdır. 2. — Herhangi bir saha üzerinde tekarrür ve temerküz gösteren ekler 'V konsonu ile kurulur. 3. — Herhangi bir şeyin müspet olarak vuku'unu, yapılmış olduğunu anlatan eklerin distinetif konsonu da "t, d" dir. Görülüyor ki bu üç grup konsonlar, hep müspet manalara delâlet eder. Menfî itilamı "Menfi" demek, bir vasfın, bir halin, bir işin bir süje veya objeden çok uzak bulunması demektir. Bu halde "ego" yu temsil eden süje veya objeden çok uzak sahada bir vasfın, bir halın, bir işin ifadesi, o süje veya objeden o vasfın, o halin, o işin uzak bulunduğunu göstererek "menfi" anlamını yaratmış olur. "Güneş - Dil" teorisinin "ekler" bahsinde süje veya objeden uzaklık ifade eden ekler, derece derece şu konsonlarla teşkil edilmektedir: 1. — "N" konsonu süje veya objenin en yakın muhitini, ona bitişik sahayı gösterir. "Ego" ya hemen muttasıl olan bu sahada "nefi" anlamı aranamaz. 2. — Süje veya objeden oldukça uzak saha gösteren eklerin distinetif konsonları, derece derece uzaklaşmak üzere, "s, s, z" kon- sonlarıdır ki "ç, c, j" konsonları da bunların kategorisindendir. Bunlardan en uzak sahayı gösteren "* konsonu, nefi anlamlarını kurmakta en başlı rol ifa etmektedir. Yine oldukça uzak saha gösteren "s" konsonunun da bu vazifeyi yaptığı, bundan Önce "sut!" kelimesinin analizinde görülmüştür [3]. İşte "Güneş - Dil" analizlerinde menfi anlamların kuruluşu, böyle mefhumun süjeden oldukça uzak veya pek uzak bir sahaya atılma-siyle ifade olunur ki bunun distinetif konsonları da - başlıca o-larak "s" ve "z" konsonlarıdır. Dilimizde Menfi Ekleri Deskriptif gramer, Türk dilinde "menfi ekleri" adı altında bir takım "mürekkep ekler" göstermektedir. Bunları, bir kere "deskriptif gramer" esasları üzerine ifade ettikten sonra "analitik gramer" bakımından mahiyetlerini i-zaha çalışacağız . Deskriptif gramerde "menfi anlamı" nı veren "mürekkep ekler" şunlardır: 1. — İlimlere ve bazı kere sıfatlara gelen "siz" eki, ki, ahenk kaidesine göre, "tiz, tuz, tuz" şekillerini de alır: "Evsiz, parasız, gönülsüz, uygunsuz..." gibi. 2. — Fiil sıygalarında fiil radikalinin sonuna yapışan "ma - me" eki: "olmak - olmamak", "gelmek-gelmemek" gibi. Bu "ma - me" eki, fiil radikalinin sonunda iki rol ifa eder: [3] "Ses - sus" kelimelerinin analizi "Ulus" un 7 İlkkânun 1935-te çıkan sayısında basılmıştır. (1) Fiilin adını gösterir: "gelmesiyle gitmesi kir oldu" sözündeki "gelme" ve gitme gibi; (2) Fiilin yapılmaması buyruğunu gösterir: "Yarın oraya gitme!" sözündeki "gitme" gibi. Aynı ekin bu biribirine tama-miyle zıt iki fonksiyonu nasıl ve neden yaptığını deskriptif gramer, asla izah etmez. Yalnız, bu iki şekilde bir "aksan" farkı olduğunu kaydetmekle iktifa eler. Fiil sıygalarında bu menfi "ma me" eki sıyga eklerinden önce gelir: "gelmedi, gelmiyor, gelmiye-cek, gelmese, gelmemiş, gelmemeli'* gibi. Yalnız müzari sıygasında müstesna olarak fül radikaline "mez" ilâve olunur: "Olmaz, gelmez" gibi. Bunun tasrifinde de birinci şahıslarda "z" düşer: "gelmezim" yerine "gelmem"; "gelmeziz" yerine "gelmeyiz" denir [4]. Müzari sıygasındaki bu istisnanın neden ileri geldiğini de des kriptif gramer izah edemez. Yalnız vakıayı ifade ile iktifa eder. Menfi sözleri Bu iki "menfi eki" nden başka bir takım edat ve kelimeler de "menfi anlamı" verir. Bunların en önemlisi, aslında daha çok istifham için kullanılan, "ne" edatıdır ki, tekerrür ederek menfî anlamı [4] Eski metinlerde "gelmezim" ve "gelmeziz" şekilleri de vardır: Bilmezim bu hilkati âlemde mi insaf yok Olmadım mı yoksa ben hâlâ sezayı merhamet beytinde olduğu gibi. verebilir: "Bunu ne sen bilirsin, ne o!" yahut "kasırga bu dereceyi bulunca onun karşısında ne ağaç dayanır, ne de bina..." sözlerinde olduğu gibi, ki, bu mükerrer "ne" İn. dâhil oldukları müspet hükümleri menfi kılmaktadırlar; yâni bu sözler "bunu sen de bilmezsin, o da bilmez" ve "kasırga bu dereceyi bulunca onun karşısında ağaç ta dayanmaz, bina da..." makamındadırlar. Bu mükerrer "ne" edatından sonra gelecek fiilin müspet şekilde mi, menfi şekilde mi olacağı hakkında bizim eski sarfçılarımız arasındaki münakaşalar malûmdur. Bahis o kadar ehemmiyet kes-petmişti ki bir aralık Mülkiye mektebinin Edebiyat kürsüsüne ve Recaizade Ekrem'in "Talimi e-debiyat" ınm sahifelerine kadar çıkmıştır |5j. İşte deskriptif gramerde ileri sürülen "nefi götterir" sözlerin başlıcaları bunlardır. Bunlarlan asıl "ek" sayılanlar, "tiz" ve "me" şekilleridir; "ne' daha çok ayrı .¦ıı 'edat" olarak kullanılmakta olduğu gibi, yine menfi anlamı veren "yok, değil, hayır..." gibi kelimeler de, başlıbaşına sözlerdir. 16] Şimdi, önce eklerden başlıyarak bütün bu "nefi anlamlı sözler" i ''Güneş - Dil" teorisi esaslarına göre "Türk analitik grameri" bakımından analiz edelim [7]. /. N. DİLMEN [5] Talimi edebiyat: sahile 96-101. [6] "Yok" kelimesinin analizi "Ulus" un 1 İlkkânun 1935 te çıkan sayısında basılmıştır. [7] Bu analizlere yarınki sayı-mızda başlıyacağız. ULUS 21» l BAT 1936 PERŞEMBE_ Som haberler üçüncü sayfamızdadır ON YEDİNCİ YIL NO: 5232 ADIMIZ, ANDIMIZD1R Heryerde 5 kuruş İTALYAN -- HABEŞ HAKBI royter, bir tayyarenin dişisini anlatıyor. ...Tayyare bir kurşun külçesi gibi indi, yerde ezildi. ŞİM VIDI : Ra- Mulugetta, koyu bir sislen istifade ederek İtalyan layyarelerinİD takibi öden kurtuldu. ı ENİ PTA: Habeşler Ganale Doria boyunca hücumlarını Dolo'ya kadar ilerletiyorlar ye italyanlara zorluk çıkarıyor1 Habeslerin tuzak kurduklaı Itushrtk, O ı \ I) I Türk inkılâbının sosyal bakımdan en karakteristik ifadesi türk medenî kanunudur. Açıkça söyliyelim ki. türk sosyetesi, medenî kanununu tatbika başladığı gündenberi aile hukuku itibariyle başka doğu illerde bağım kesnvş bulunuyor Yeni girdiğimiz so*y*'e hayatmın ayrıca kendisine malv.us sosyal bir telâkkisi olmakla beraber, bu sosyeteyi teşkil e-den ferdlerin de sosete içinde hususî bir varlıkları vardır, işte bu varlık hukuk (filinde şahtır özel hüviyetini izah eder. Bu özel hüviyet; şahsiyetin ve ailenin damgası ve bayrağıdır. Şu hale göre özel hüviyetin sosyete içinde bir takım faaliyetleri de olur ki. bu faaliyetler «abiatile bir çok hukuki sonuçlar yaratır. İşte bunun i-çindir ki kimse kimsenin artık adını alamaz. Bir adın ihtilâfa mahal vermesi veyahut da gaspedilmesi insana hâkim huzurunda dava açmak hak ve salâhiyetini verir. Artık tescil e-dilmesi zarurî bulunan adların değişmesi bile hâkimin İzin ve kararile o-lacaktır. Medeni kanunumuz, şahsın adına bu kadar ehemiyet verdikten sonra, türk vatandaşlarının adlarını, medenî kanunumuzun bize verdiği hak \e salâhiyetleri kullanma bakımından herhalde değiştirmek icab ediyordu. Değerli bir saylav arkadaşın takririle başlayan hareketten, soy adı kanunu doğdu. Bu kanunun hususiliği sosyal devrimimizin ifadesi olan medeni kanuna ek olmasındadır. 2. vıı.34 tarihinde neşredilen bu kanunun yurttaşlara soy adı almak hususunda verdiği mühletin bitmesine çok az zaman kalmıştır. Sosyal inkılâbımızda bir adım olan bu kanunun değer ve önemi halkça zaten takdir edilmiş ve onun ruhuna çok uygun gelmiş olduğu için şimdiden yurttaşların pek çoğu soy adlarını almışlar ve tescil ettirmişlerdir. Biz, şimdiye kadar herhangi bir sebeble bu ileri harekete karışmamış yurttaşlara işin çok ciddi olan önemini hatırlatmak için bu satırları yazıyoruz. Necip A. KÜÇUKA italyan tanklarından birkaçı Dessie, 19 (A.A.) — Royter muhabiri yazıyor: "Dessie'den hareketle, korkulu rüyalarla dolu bir yolculuktan sonra şefakla beraber, Vollo bölgesinde facia mahalline varır varmaz, italyan bombardıman uçağının düşmesiyle hasıl olan hercü-mercie karşılaştım. ilk haberler, uçakta bulunanlardan birisinin yaralı olarak kurtulduğunu bildirdiğinden, bu adamın imdadına erişmek için. hekimler ve ilâçlarla derhal yola çıkmış isem de, oraya vardığımda, zaval lıyı baygın halde buldum. Bir bacağı kırılmış, kafa tası çatlamış ve dahili yaralardan mustarip bulunuyordu. Az sonra öldü. Kazaya şahit olanlardan biri, gördüklerini bana şöyle anlattı: "— Ben tarlada çalışıyordum, birden bire bir tayyarenin uğultusunu işittim, bombardıman korkusiyle hemen çalıların arasına gizlendim. O anda gök yüzünde bir alev parladı ve dehşetli bir infilak oldu. Aynı zamanda iç parçalayıcı çığlıklar kopuyordu. Derken, ilk önce bir kanadın, sonra da tayyarenin (Sonu 5. inci sayfada) İSPANYOI h UiIM M İSTİFA E İTİ. Yeni kabine) i B. Azana kuracak Madrid. 19 (A.A.; — Hükümet, i» tifa etmiştir. Madrid, 19 (A.A.) — Hükümetin İstifası, Cumur başkanı B. Zamorayı güc bir durumda bırakmıştır. Filhakika, sol cenah mebuslarının sayısı 24 dır, yanı mebuslar meclisinin mutlak ekseriyetinden yalnız 2 fazladır. Bu vaziyette B. Zaomra, hükümeti ister sollara ister sağlara bıraksın, vücuda gelecek kabinenin yardımcıları arasında cumurcu olmıyaıı unsurlar bulunacaktır. B. Zamora'nın hangi tarafa temayül edeceğini kestirmek için vakit daha erkendir. Şimdiki hal. (Sonu 5. inci sayfada) Başbakanımız Tüze Bakanı ile beraber İstanbııla gitti Başbakan İsmet İnönü yanında tüze bakanı Şükrü Saraçoğlu ve hususî kalem direktörü Vedid olduğu halde dün akşam saat on dokuzu beş geçe kalkan trene bağlanan hususi va-goniyle Istanbula hareket etmiştir. Başbakan istasyonda Bayan inönü Kamutay başkanı, Bakanlar, mebuslar, mülki ve askerî ileri gelenler ile müesseseler direktörleri tarafından uğurlanmıştır. Millî müdafaa bakanı Kâzım Özalp da 19,45 geçe kalkan ikinci trenle Istanbula gitmiştir. Bakanlar Meclisinde İsmet inönü'nün reisliğinde toplanarak muhtelif işler üzerinde görüşmeler yapmış ve bu işlere aid kararlar vermiştir. KIRAL BORİS'İN ıtı:ı.;ıt\ı yom:i it a Bulgaristan Balkan antantına giriyormu? Sofya. 19 (a.a.) — Havas a - ¦ ti ımn muhabiri bildiriyor: Bulgar Kiralı Boris'İn Yugoslavya'da hir müddet kalmak hususundaki teşebbüsü, Sofya'da boşnudlukla karşı lanmakta ve bunun bulgar siyase setinde bir istihale işareti olup olma-(Sonu 5. inci sayfada) Yüksek heyteinizi ikinci sanayileşme plânı esasları üzerinde görü-•nek için rica etmiştim. Bu maksad' ^e§Tf _ ^SW B. C. Bayar'ın endüstri kongresindeki mühim nutku Ekonomi Bakanımız, endüstri planımızın anahatlarını anlattı İkinci be$ nenelik plân münasebetiyle inhirafla 2 t. l.llJ3(t tarihinde toplanan endüstri kongresinde Ekono- mi Bakam Celâl Sayar tarafından verilen söylevi ehemi' yeti dotayuıyle aynen naklediyoruz; Esasa girmeden evel, hatıralarınızı benimle birlikte, sanayileşme hareketimizin karşılaştığı manzaralar üzerine sevkedeceğım: NİÇİN SAN A YİLEŞİYORUZ ? Bugün bu mevzuda şüphesi olanlar kalmamıştır. Fakat dün diyebileceğimiz kadar kısa bir müddet evel hattâ Londra Arsıulusal Para ve K-konomi konferansına giderken bile, bu mevzu, henüz üzerinde münakaşa ettiğimiz bir fikir halinde idi. TÜRKİYE HAM MADDECİ Mİ KALMALI, SANAYİLEŞMELI MİDİR? Memleketimizde çok propagandası yapılmış bir fikir vardı: Ham maddecilik fikri. Bu fikre, bazı münev. yerlerimiz de kapılmıştı. Bunlar, sanayi hareketi memlekette başlar vc ilerlerse, mali vaziyetimizin sarsılacağından endişe ediyorlardı. Bu tezi, bir dava gibi müdafaaya kalkışanlar oldu. Hrt kurulacak sanat, sekerde olduğu gibi, büdce varidatından bir kısmını kemirecek ve bu hareket ilerledikçe ve başarıldıkça gümrük varidatının kaybı artarak malî sarsıntı doğacaktır. Ziraatin ne olacağı soruldu. Hükümetin sanayi ile uğraşmasının yanlış bir politika olduğu ifade edildi. Sanayi işi, ilim, teknik meselesidir, bizde kâfi kalifiye eleman yoktur, dendi Nihayet bir program halinde bu işi ne cesaretle hükümetin ortaya atabileceği mevzuubahs oldu. Devletin büyük işleri kendi eline ala. rak şahsı teşebbüslere pay bırakmamış olacağı ileri sürüldü. Hariçte de. sanayileşmek istiyen memleketlere karşı, kuvvetli propagandalar vardı: Ziraatçi kalmış memleketlerin sana-yileşmesindeki tehlikeden, muhata-(Sonu 6. ıncı savlada t Endüstri plânımızın ana hatlarını anlatan B. Celâl Bayar terlib edilmiş olan toplantımızı açıyorum. "Ulus,, un Dil Ya/Tİarı Türkçede menfi anlamlar II. Sız» ekinin ve «evsiz* kelimesindeki menfi anlamın Güneş-Dil» teorisine göre analizi [Dünkü yazımızda Türkçe menfi ekleri denilen "siz" ve "ma" eklerinin deskriptif gramerce kıymetlerini göstermiş, "Güneş -DU" esaslarına göre analitik gramer metotlariyle analizlerini de bugüne bırakmıştık. Bunlardan "sız" ekinin analizini aşağı ya yazıyoruz. Bu analize yarın da devam edeceğiz]. Sız Deskriptİf gramerlerde "isimlerin ve nadiren sıfatların sonuna gelerek onlara menfi nalamı veren ektir" diye tarif olunan - ve, ahenge göre, "sız, sız, süz, suz" Şekillerini alan • bu ek "Güneş - FRANSIZ VE İNULİZ \OT\l.\RI KARSISINI) \ İtalyan mahfillerinin fikirleri Roma, 19 (A.A.) — Son ital yan notasına Fransız ve İngiliz hükümetleri tarafından verilen ce-vablar hakkında italyan selâbi-yetli mahfillerinde söylenildiğine göre, italya ötedenberi haheş işinin milletler cemiyetinde görüşülmesine itiraz etmiş, görüşünü açıkça bildirmiş, halbuki milletler cemiyeti söz bulamadığı için hiç bir vakit cevap vermemiştir. İtalya, meseleyi esasından görüşmek istediği vakit bundan kaçınılmıştır. Binaenaleyh fransız ve ingiliz hükümetlerinin bu son cevabı da hiç bir hayret uyandırmamıştır. DU" teorisinin ortaya koyduğu dil hakikatine göre "mürekkep" bir ektir. Bunu analiz edersek ortaya (O (2) (ıs r iz) şekli çıkar. Ancak burada birbiri yanında bulunan bu (s) ve (z) konsonla-rının ikisi de "uzak saha" gösteren elemanlardır. Halbuki ikisi nin birden aynı anlama alınmasına bir sebep yoktur. Şu halde: (t) ıs: ekinin bir (ığ) dan de ğişme olarak, hangi kelimenin so nuna gelirse onun manasını ta mamlıyan, tayin ve ifade eden, o nu isimlendiren bir ek olduğuna hükmederiz. Bu böyle olunca: (2) tz: eki de doğrudan doğruya mefhumu süjeden en uzak bîr sahaya atarak yokluk ifade etmiş olur. Şu analiz. Türkçenin "analitik grameri" nde hakiki "menfi elemanı" nin bir (V. | z) olduğunu gösterir. *'5ız" mürekkep ekinin bu yoldaki analizini kelimelere tatbik için yukarda aldığımız misalleri burada birer birer analiz edelim: (Sonu 2. inci sayfada) General Göriug Varşovaya ı»illi Varşova, 19 (A.A.) — B. ve Bayan Göring'in bugün Varşovaya "elmeleri beklenilmektedir. Bura- yarşovava giden fi '¦'»nnp ve Bnyanı da iki gün kalacaklar, sonra umur reisinin parkında yapılacak av eğ-lenresinde bulunmak üzere Tielo-vitza'ya gideceklerdir. Selâbivetlı kaynaklat, B Gö fıng'in yolculuğunun husu«i mahiyette Olduğunu bildirmek! - lirler. (Sonu 6. ma sayfada) SAYFAz ULUS 2ü ŞuBAT 1«M6 P£AŞ£JM JPolis komiserleri arasında Nakiller ve tayinler HABERLER Yeniden be* vilayel teşkili dotayt-siyle, Emniyet Umum Müdürlüğü taşra teşkilatında, aşağıda adları yazılı muhtelif sınıftaki komiserler arasında nakil ve terfi sureliyle tayinler yapılmıştır: Zoneuldaktan M. Rıza Bitlise, Ri-zeden İbrahim Hakkâriye, İçelden Hayri Bingöle, Malatyadan Ragıp Tunceliye, Ispartadan I. Hakkı Çoruna, Çankından Abbas Çankırıya, Ba. Iıkesirden Ömer Ankaraya, Istanbul-dan Şerif Ankaraya, G. Antebden Kadri Seyhana, Sinobdan Emin Naci Tokada, Çorumdan Mithat Kayseri-ye, SûfUen Kemal İçele, Şerhandan Salim Maraşa, Niğdeden Kâmil Ri-zeye, İçelden Is. Hakkı Vana, Mar-dindcn Salih G. Antebe, Urfadan Şe-rafettin Samsuna, I/mirden Bahaeddin Urfaya, Izmirden İhsan Bayazıta, Istanbuldan Naci Siirte, tstanbuldan M. Nuri Zonguldağa, Istanbuldan ibra. him Mardine, Izmirden Saim Gire-suna, Blaıkesirden 5-l.ıhaddin İçele, Rizeden Sait Ispartaya, Ankaradan Sabık, Hazım Kırşehire, Kocealiden İhsan Bingöle, Istanbuldan Şahab Bingöle, Izmirden Fahri Bingöle, Gü-müşaneden Ali Seyit Çoruha, Rİzeden Mahmut Çoruha, Diyarbekirden Vehbi Çoruha, Istanbuldan Tahir Bitlise, Izmirden Fikri Bitlise, Izmirden M. Nuri Bitlise, Boludan Suad Hakkâriye, Vandan Nuri Hakkâriye, 1 starı-budan ihsan Hakkâriye, Istanbuldan Ferit Tunceliye, Istanbuldan Şevki Tunceliye, Kayseriden M. Hayri Tunceliye, Boludan Rifat Boluya, Kayseriden Yılmaz Nuri Kayseriye, Sıvas-tan Bekir Sıtkı Sıvasa, Mardinden Ya. Hamdi Mardine, Ankaradan Süleyman Sırrı G. Antebe, tamirden Ali Haydar Izmire, Zonguldaktan H. ibrahim Muğlaya, Kocaeliden M. Rüştü Kocaeline, Istanbuldan Celâl Vana, Muğladan Nusrat Muğlaya, G. Antebden M. Ilyas Diyarbekire, Aydından Zühtü Malatya,ya, Niğdeden M. Hayri Muğlaya, Izmirden A. Hamdi Siirte, Siirtten M. Tevfik Izmire, Seyhandan Halil Diyarbekire, Istan, boldan Seyfî lstanbula, Balıkesirden İnkılap ve İstiklâl MEVZLLARl ETRAFINDAKİ KONFERANSLAR DEVAM EDİYOR Gümüş, 19 (Hususi) — C. H. Parti-sinin kazamıza gönderdiği Merzifon ilçebayı B. Efem Altıok tarafından Parti salonunda inkılâb re istiklâl mevzulu iki konferans verilmiş ve her ikisinde de beser yüzden fazla halk bulunmuş ve çok ilgi u_. ..... mistir. Ayrıca kamımlarımiza öğretmenler gönderilerek bu konferanslar tekrarlanmıştır. Halkm alâkası çok büyüktür. * * * Bartm, 19 (Hususi) — C H. P. a-dına inkılâb ve istiklâl mevzuu üzerinde Zonguldak baro reisi B. Tevfik Bilgin tarafından sinema salonunda binlerce dinleyici önünde bir konferans verildi. Bu vesile ile Büyük Öndere sonsuz bağlılıklarını, şükranla, nnı hep bir ağızdan tekrarladılar. * * 9 Çanakkale, 19 (Hususi) — Dün Parti başkam B. ibrahim Akıncının bu akşam sinema salonunda verdiği inkılâb ve istiklâl mevzuların daki konferanslar eşi görülmemiş kalabalık bir halk kütlesi tarafından büyük alâka ite dinlenildi. * ¦ * Silifke, 19 (A.A.) — Antalya Parti başkanı B. Şerefeddin Karacan halkevi salonunda köylü ve şehirli bir kalabalık önünde inkılâb ve istiklâl konferanslarını verdî. Büyik bir ilgi ile dinlendi ve çok kuvvetli inan bağlan yarattı. * • • Kandıra, 19 (Hususi) — Antalya saylav, Bayan Türkân halkevi salonunda rürk inkılâb ve istiklâline aid konferanslarını verdi. Kesif bir kitle tarafından candan ve büyük bir heyecanla dinlendi. Niyazi Izmire, Edirneden Cemal lstanbula, Ankaradan Şahin Zeki lstanbula, Istanbuldan ö. Fazıl lstanbula, Istanbuldan Kemaleddin Istan-b'j'a, Istanbuldan M. Celâleddin lstanbula, Istanbuldan Şevket lstanbula, Istanbuldan Niyazi lstanbula, Izmirden Abdürreşid Balıkesire, Istanbuldan Raşid lstanbula, Istanbuldan Raşid Izmire, Istanbuldan Is. Hakkı Çankırıya, Istanbuldan Hayrettin I-çel'e, Sıva s tan Mahir Çoruma, Mardinden Abdullah Ankaraya, Kayseriden Hasan Elâzize, Seyhandan Salâh a d din Trabzona, Trabzondan Na. zif Seyhana, Muğladan Is. Hakkı Balıkesire, Muğladan Galib Izmire, Muğladan Raşid Sinoba, Izmirden Hulusi lstanbula, Ankaradan Ragıp Izmire, Erzurum d an Cevdet Boluya, Muştan Mahmud Kocaeliye. Diyarbekirden Mustafa Tunceliye, Maraştan Şerif Tunceliye, Ispartadan Receb Tuceliye, Izmirden Hamdi Tunceliye, Izmirden FeyzuIIah Tunceliye, Izmirden Kadri Tunceliye, Istanbuldan Rasim Tunceliye, Giresundan A. Asım Tunceliye, Tekirdağdan A. Hulusi Tunceliye, Istanbuldan Receg Tunceliye, Istanbuldan Mehmed Bitlise, Istanbuldan O. Nuri Bitlise, An-falyadan Abdülcebbar Bitlise, Gümüş hane d en Is. Yılmaz Bitlise, Kay. seriden O. Lütfü Bitlise, Muştan Hasan Hikmet Bitlise, Istanbuldan Ferit Bitlise, Izmirden Cemil Bingöle, Izmirden Is. Safa Bingöle, Istanbuldan Abdürrahman Bingöle, Siirtten H. İbrahim Bingöle, Trabzondan A-li Rıza Bingöle. Urfadan Celâl Bingöle, Kayseriden A. Arslan Bingöle, Sabık, Manisadan Nihad Bingöle, Istanbuldan Şevket, Izmirden Avni, Izmirden Emin, Elâzizden Sabri Er-sincandan Mehmed, Istanbuldan A. Rıza, Vandan Salih Hakkâriye, An-talyadan Ali Rıza, Mardinden M. Fehmi, Bayazıt'tan Emrullah, Istanbuldan Fikri, Rizeden Mirza, Rize-den Veysi, Istanbuldan Hasan, Rizeden Hüsnü Çoruha, Ankaradan İhsan Yozğad'a, Yozgaddan Ali Rıza Ankaraya tayin edilmişlerdir. Kızılay Ankara Merkezinin yardımları Kızılay Ankara merkezi yaptığı program dahilinde çalışmalarına devam edilmekte ve orta mekteplerle liselere devam eden fakir talebelerle şefkat yurdunda barınan 135 yoksula her gün sıcak yemek ve ekmek verilmesine devam edilmektedir. Kış sonuna kadar bu iş için yapılacak masrafın tutan altı bin lirayı bulmaktadır . Aynca şefkat yurdunda açılan hasta muayene ve tedavi dispanserine bir ay içinde yedi yüzden fazla hasta müracaat etmiş ve bunlardan fakir olanların ilâçları parasız tevzi edilmiştir. 29 şubat 1936 cumartesi günü saat 15 de toplanacak olan vilâyet kongresi Ankaradaki veremlilerle uğraşma ve onlara yapılacak devamlı yardımlar için hazırlanan rapor sunulacaktır. Son dort ay içinde 16 malûl. 6 düş. kün ve 37 talebe ile muhtelif şekillerde muavenet için müracaat edenlerden 63 yurddaşa para yardımı yapılmış 7 vremli tedavi için lstanbula sevkedilmîştir. Tiftik ve yün ihracatımız Alman gazeteleri, Türk i yenin yün ve tiftik ihracatının 1931 d en beri hep arttığını ve bunun bilhassa Almanya-nin yaptığı büyük mübayialardan ileri geldiğini yazmaktadırlar. Bu gazetelere göre, 1934 de yün ihracatımız 3 milyon 477 bin ve tiftik ihracatımız 3 milyon 778 bin türk Ih-ası değerindedir. Kastamonu - İnebolu yolu açıldı inebolu. 19 (A.A.) — Son fırtına ve kardan kapalı bulunan Kastamonu İnebolu yolu bugün açılmış ve nakliyat eskisi Kib yoluna girmiştir. İSTANBUL TELEFONLARİ B. Peker geliyor İstanbul, 19 — C.H.P. Genel Sekreteri B. Receb Peker Ankaraya hareket etti. İstanbul mavnacıları belediyeyi protesto ettiler İstanbul, 19 — Geçenki büyük fırtınada batan 124 mavna sahibi kazaya köprünün kopmasının sebeb olduğunu ileri sürerek zarar, ziyan talebinde bulunmak üzere belediyeyi protesto ettiler. Karaca Ahmette 1800 selvi yıkıldı İstanbul, 19 — Son büyük fırtına yüzünden Karacaahmed mezarlığında 1800 servinin yıkıldığı tesbit edilmiştir. Kayıb veznedar bulundu istanbul, 19 — Birkaç çün önce ortadan kaybolan rüsumu bahriye tahsildarı Remzi bugün müddeiumumiliğe kendiliğinden teslim oldu ve 1800 lirayı cebinden çaldırdığını, şimdiye kadar korkusundan meydana çıkmadığını söyledi. İstanbul, 19 — İstanbul halkevleri 23 şubat gününe büyük bir programla hazırlanıyorlar. Fotoğraf sergisine gönderilen eserler Matbuat umum müdürlüğü tarafın dan sergievinde açılacak olan "Türkiye tarih, güzellik ve iş memleketi'' fotoğraf sergisine iştirak için 27 profesyonel ve amatör fotoğrafçı tarafından 237 eser gönderlmiş, ve teşkil edilen jüri tarafından seçilerek ilân edilen şeraiti haiz olmayan 85 i geri çevrilmiştir. Şubatın yirmi beşinde açılacak olan bu serginin hazırlığı bitmediğinden, a. 'ilr şubatın yirmi dokuzuncu günü saat üçe bırakılmıştır. İzmirde verem hastanesi açılacak İzmİr, 19 (A.A.) — Verem mücadele cemiyeti bugün yıllık toplantısını yapmıştır. Toplantıda ilbay Fazlı Güleç re parti başkam B. Avni Doğan da bulunmuşlardır. Bu toplantıda İzmü-de bir verem hastanesi açılmasına karar verilmiş ve yeni heyeti idare seçimi yapılarak toplantıya son verilmiştir. İzmirde bir toprak kayması İzmir. 19 (A.A; — Kemer semti ile Kızılçullu arasında Aydın demiryoluna aid 200 metrelik kısmında dağ heyelan etmiş ve sekizinci işletme müfettişliği gereken tedbirleri almıştır. Heyelan son yağmurların tesiriyle olmuştur. Adliye vekâleti zat işleri umum müdürlüğü Adliye vekâleti zat isleri umum müdürlüğüne adliye müfettişlerini! n B. Muzailer Imer tayin edilmiştir. Finans tayinleri Ankara defterdarlığı memurların. dan B. Dündar izmir tahsil baş memurluğuna tayin olunmuş ve Burjı merkez malmüdürü B. Enver ve Taşköprü malmüdürü B. Akif birer derece terfi ettirilmişlerdir. Üzüm kurumu başkanı geliyor Tariş "İzmir üzüm kurumu,, başkanı B. İsmail Hakkı Veral perşembe günü şehrimize gelecektir. B. Veral Ekonomi bakanlığı ve iki millî ban. İtamızla temas ettikten sonra, Avru-paya gidecektir. Romanyada, kutu-luk keresteler hakkmda ve diğer memleketlerde, kurum üzümlerinin iyi şartlar dahilinde satılması ve yeni mahreçler temini için tetkikler yapacaktır. Esasen hükümetin kontrolü al unda bulunan üzüm ve incir kutuları i-Çin lâzım olan kerestenin ithali işinin Tarişe verilmesi düşünülmektedir. "Ulus,, un Dil Yazılan (başı t inci- sayfatta ) tTvh Kelimenin, ilk görüşte, etimo lojik şekli şöyle gibi görünür: (!) (2) (3) (4) I. (eğ -f ev -f- is + iz) (1) Eğ: Ana köktür. "Güneş" ana mefhumundan çıkan "sıcaklık, hararet, ateş" anlamlarmadır. (2) Ev: Ana kök anlamını üzerine alarak tecelli ve tecessüm ettiren süje veya objeyi gösterir prensipal bir elemandır. (Eğ + ev = eğev) şeklinde a-na kök kendi mefhumunu temsil eden elemanla kaynaşarak, kelime (Ev) olur. (Ev): Kendisinde sıcaklık, hararet, ateş mahfuz ve mevcut bulunan bir obje demektir ki "mesken" ve "meva" nin manası da esasen bundan ibarettir. Not: l. — Arapça denilen "iva" kelimesinin aslı da bu "ev" den başka bir şey değildir. Bu '"iva" kelimesini Arap lügatleri şöyle anlatıyor: /. "El'iva: yerine getirmek" [/]. //. "El'iva: Bir adamı yurda kon-durup aram ettirmek manasınadır" [2] Görülüyor ki "iva" bir adamı bir eve yerleştirmek demektir. Bunun etimolojik şekli olan: (O (2) (3) (iğ + iv + ağ) şeklinde (t) iğ ve (2) iv unsurları tamamiyle (ev) analizindeki manalara gelir; (3) ağ: eki de bunu tayin ve ifade eder. Not: 2. — (Ev) kelimesinin a-nalizinden çıkan mana, sadece harareti muhafaza eden obje anlamıdır; fakat kelime tamamlanmış ve isimlendirilmiş değildir. (Ev) denince belirsiz, herhangi bir "meva" anlaşılır. Bunu bir süjeye [/] Ahterîi kebir. Burada verdiği Arapça misal, "yer" den maksat "mesken ve menzil" olduğunu açıkça göstermektedir. [2] Kamus tercümesi. Burada aynı manada olarak "uviy, iviy, teviye" kelimeleri ve "yurda konup aram etmek" anlamında "fe-evvi, ittiva, iytiva" ve "yurt" manasında "meva, miva, me'vat" kelimeleri gösterilmektedir. ,s.,f . -i. .. i. rıı.ııı.l.ıııı I-ı dırmak am sonuna, bir m ek lâzımdır. Bu halde kelime (ev i iğ — eviğ = evi) olur ki 'bir süjenin malik olduğu, kendisinde hararet mahfuz bir obje" manası bununla tekemmül eder. İşte bu "iğ" elemanı etimolojik şekilde görülen: (3) is: eki halinde kelimede mevcuttur. Bu (s) konsonunun saha anlamına geleraİyeceği ve bîr (ğ) den değişme ve onun rolünde olarak alınması icap edeceği yukarda izah edilmişti. Kelimenin buraya kadar olan analizi bize (evi) morfolojik ve fonetik şeklini vermiştir ki (ev) mefhumunun bir süjeye de izafesini anlatır. Not: 3. — Deskriptif gramerlerde (muzof eki) denilen (i) nin böyle bir (iğ) den kısalma olduğu ve bu (ğ) nin de (s) t eşmeğe mütemayil bulunduğu görülüyor. Bu hal, bize yine deskriptif gramerin başka bir kaidesini de hatırlatmaktadır: Malûm olduğu üzere deskriptif garenıerde, vokalle biten bir kelime muzaf yapılacak olursa "i ınuzaf ekinden önce bir de V aralık harfi gelir: ''Kapı - kapısı, kedi - kedisi, kuyu - kuyusu, bahçe - bahçen..." gibi. İşte buraya gelen "s" ler dahi birer "ğ" den değişmedir. Çünkü, zaten ''kapı" dediğimiz zaman bunun sonunda ki "i", hakikatte "iğ" dır. Buna "muzaf eki" olan bir "iğ" daha katılınca kelime "kaptğığ" şeklini almak lâzımgelir. Bundaki fonetik güçlük birinci (ğ) yi (s) ye çevirerek (kapısı ğ — kapısı) şekli husule gelir. Not: 4. — Böylece elde edilen (eviğ — evis) şekli henüz müspettir. Şimdi bunu (iğ) süjesinin en uzak sahasına atan bir: (4) iz: eki getirelim: (Ev) mefhumunun (iğ) süjesinden çok u-zak olduğunu, yani süjenin (ev) e malik olmadığını ifade etmiş oluruz. Görülüyor ki (evsiz) kelimesinin hakikî etimolojik şekli: (1) (2) (3) (4) II. (eğ + ev + iğ + iz) dir. Bundaki her elemanın anla- mım bir kelime ile ifade edecek olursak: d) (2) (3) (4) A t es . objV lunan Dır objeni. - vnnî derunun-da rahatça oturulup haricin soluğundan korunulabilen bir sığınağın - bir süjeden çok uzak bulunuşu" demek olur kî "evsiz" deyince anlaşılan mana da bundan ibarettir. (Eğ -j- ev -i- iğ + ** = eğevi-giz) şeklinde fonetik ve morfolojik olarak şu değişmeler vukua gelmiştir: I. Ana kök kendisinden sonra gelerek kendi mefhumunu bir objede temessül ettiren elemanla kaynaşarak birleşmiştir. II. Üçüncü (iğ) unsuru - ki a-na kök mefhumunun süjesİni göstermektedir - vokalini kaybetmiştir. III. Vokali düşerek sonuncu (iz) ile kaynaşan (ğ) konsonu (z) ile yakınlığı olan (s) konso-nuna çevrilmiştir. İşte bu değişmelerle kelime son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır: Evsiz. Bu analiz, bize hem "ev" kelimesinin esasını, hem de buna gelen "siz" ekinin hakikatte "iğ -r. iz" elemanlermdan mürekkep olduğunu göstermektedir. Bu elemanlardan birincisi mefhumun bir süjeye aidiyetini göstererek manasını tamamlamakta, asıl menfi anlamı - süjeden çok uzak bir saha anlatmak suretiyle • (z) kon-sonunda, yahut - daha tam bir ifade ile - (V. -p z) elemanında bulunmaktadır. Not: 5. — Bundan sonraki analizlerde de hep bu (V. -f- z) elemanına ve onun türlü değişmelerine tesadüf edeceğiz. Onun için burada hemen hatırlatalım ki (z) konsonu ve onun mensup olduğu kategoriden olan (s, şt c, ç, j) kon-sonlan, (ğ) ve onun kategorisinden olan (y, k, g, h) konsonlan ile daima değişmektedir, işte bunun için, "iğ ~ is" olduğu gibi, "iz = iğ — ry" de olabilir. Bu değişmelerin değeri, analizimizin ilerilerinde görülecek-tir [3]. /. İV. DİLMEN [J] "Siz" ekinin örneklerinden olan "parasız" kelimesinin sn: li-zini de yarın yazacağı*. ULUS \ s: II \ ! 19 W. M M \ ON YEDİNCİ YIL NO 5233 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Som huktıhr üçüncü vıiffamızdadır Heryerde 5 k' Bo§btstfft YiınONtMi; Medeni kanunun yıldönümünü de sevinç ve gururla selamlı yalım: Çünkü şarklı bir cemiyet olarak kalmaktan kurtulmak için, aldığımız esaslı tedbirlerden biri de o idi. Cemiyet ve tefekkürü şarklı bırakarak, yalnız mekteb pro gramlarındaki hendese ve hesab. fizik ve şimi dersleri ile yeniden hayat bulacağını zanneden saltanat, yalnız şarklı bir devlet olarak değil, şarklı olduğu için battı. Kurtuluş yolu garblılaş-makta. ve türk milletinin, şark i lemi içindeki eski şahsiyetini ve kudretini, garb âlemi içinde yeniden fethetmesinde idi. İlk garbcılar arasında bu hakikati sezinmiş olanlar yok değildi. Fakat hodbin ve despot saray, medrese ve softalığı vasıta ve kuv vet olarak kullanmağı tercih et mistir. İlk mektebten üniversiteye kadar, tefekkürü yuğuracak olan dersler, medrese esaslarına bağlı kalmıştı. Cemiyet bünyesini ilgi lendiren kanunlar İçin de vaziyet böyle idi. Mukavemet 0 kadar uzun ve sert olmuştur ki Sultan Mahmud devrinde, tersa nede yatsı namazını kıldıktan son ra ingiliz gemisinde baloya giden .alı uazııUunın giyinmesi hakkında söylenen sözler. 1922 de - -«.......ı.ı.; .M. hakkında bazı gazetelerde tckraı edilmişin Tefekkür ve cemiyet değişmedikten sonra, üstünkörü yenileşmeler neye yarar? Tefekkür medrese zindanı ve cemiyet eski çağlar karanlığı içinde mahpus kaldıktan sonra, teşrifat ve teşkilat kanunlarından ne çıkar? Kafa ve kadın hürriyet bulmadıkça, bütün deği simler cemiyetin kabuğu üstünde kalmaktan nasıl kurtulabilir? Halbuki zorla tapındırıldığı-mız bu mukaddes 'lerin hiı biri türk değildi. Oz ve saf mil 1 î 'yi, şark enternasyonallerinden ayıran, arayan ve bulan yoktu. Şarkçılar da. ancak levantenler kadar türk ve milli idiler. Felsefede şarklı, musikide şarklı, edebiyatta şarklı, cemiyete aid bütün kanunların esaslarında şarklı, ve hepsinde tam bir milliijsizlik. Osmanlılık bu çıkmazın duvarları arasında çarpınıp çırpınıyordu. Eski büyüklüğümüz kadar, ye ni büyüklüğümüze varacağız. Kemalizm bir kurtuluşun değil, bü tün kurtuluşların sentezidir. Eğer onun açık ve cesur görüşünden, sarsılmaz ve yılmaz azminden, kestirme ve bütüncü metodundan, geri üstüne amansız hücumun dan ve ileri üstüne coşkun hamlesinden ayrılmazsak. tarih bizi iyi hatırlıyacaktır. Medenî kanun bu hücum ve hamlelerden biri idi. F R. ATAY ----1 (II P. Genel Sekreteri B. Receb Peker lîıı»iiıı MUM I 7.30 da Halkevinde Şimdiye kadar verdiği I N • KILA İt h | |{ s | £ R I ii/.« riınl. konıı»araklır. C.H.P. Genyöıı kurulu dün toplandı EHEMİYETLİ K \R VRI.AR ALDI BİLDİRIG C.H.P. Genel Sekreterliğinden: C.H.P. Genyönkurulu haftalık toplantısını yaptı ve aşağıdaki işleri görüşerek kararlar verdi. 1 — Bu kış için hazırlanan parti konferansları hakkında gelen haberler incelenmiş ve bu konferansların her yerde geniş, faydalı tesirler yaptığı görülmüştür. 2 — Bütün parh örgütlerinin tetkikine devam edildi. Gcnyönkur.ıl bütün illerde yapılan teftiş neticelerine göre düzeltilecek işleri tamamlatacak eksiklikleri bir bir ilgili yerlerine yazmak ve ardını kovalamak kararındadır. 3 — Artvin ilinin devlet teşkilâtında aldığı şekle göre Parti duru munda yapılacak değişiklik kararla* tınlmıştır. 4 — Yeni dördüncü ıspektrrlık sınırına giren Plümer VC Kıgi İli »ir rinın parti kurumlan doğruca Genel Sekreterliğe bağlı olacaktır 5 — Elâzîzden başak I larpulta da Halkevi açılacaktır. Böylece Zi şubat pazar günü yurtta yeni atılacak Halkevlerinin sayısı 33 e ve eskilerle birlikte bütün Halkevlerimi-zin sayısı I ?6 ya varmış olacaktır. Milletler Cemiyeti paktının değiştirilmesi içiî Lordlar kamarasında görüşmeler oldu Lord Rennelin teklifini hükümet uysun hulmıyor Londra. 20 ( A. A. ) — Lordlar kamarası, eski Roma büyük elçisi B. Ren-nell, milletler cemiyetini daha tesirli bir hale getirmek için cemiyet statüsünün ta dilini teklif etmiştir. B. Rennell, italyan - habeş anlaşmazlığını münakaşa etmek istemediğini ve fakat kollok-tİf emniyet fikrinin, müdafaaya lâyık olmakla beraber, büyük suiistimallere de elverişli bulunduğunu söyleyerek demiştir ki: "—Milletler cemiyeti paktı teklif olunan Milletler *OK\ VI.i; DİTALl \M\ İFŞAATI Irigfilîz Bakanlar Komisyonu raporunda neler vardı ? I a) mise göre bu ifşaal i nailiz dış giyasası-u itibardan düşürmek için yapılmıştır. Koma, 20 (A.A.) - Hava» ıjın.ı muhabiri bildiriyor: '* Giornale d'ltalia" gecen ilkb.ıh.ır da, Habeşistan'daki ingiliz menfaatim ni gözden geçirmeye memur edilen bakanlardan mürekkeb komisyonun ra porundan bazı parçaları, kendi düşüncesini ilâve etmeden neşretmektedir. Bu parçalar arasında ezcümle fıkraya rastlanıyor: " İngiltere'nin, HabesisUndakı men faatleri, kabineyi, Habeşiatanın İtalya taralından fethine manî olmağa mecbuı edecek kadar hayati değildir... Ciornale dİtalia. bu rapordan anla »ıldığına göre. anlaşmazlığın haılangı çında, her iki hükümetin menfaatleri hakkında fikirler teati etmek ve bu men faallerin, karşılıklı bir ahenk içinde (Sonu 6. met sayfada) Statülerinin aegıştırdmet nin zayıf tarafından biri, muhtelif ve moral istihaleleri olan ulusların müsavi rey sıfatiyle kabulü ve başka bir zayıf tarafı da başka ulusları tecride veya korkutmağa m.uu, tllıtaklar yapılmasının at* nırsız bir surette serbest bırakılmış olmasıdır.,. Teklif nedir? B. Rennell, bu sözlerden sonra tekliflerini vermiş ve bunları bîr çok yabancı devlet adamlarının tasvib ettiklerini söylemiştir, bu tekliflerde, Cenevrede üç konse yin kurulması ileri sürülmektedir. Biri Avrupa, öteki Amerika ve üçüncüsü de Asya için. Afrika meselesi sonra münakaşa edilecektir. B. Rennell, milletler cemiyetinin yalnız uzlaşma için organize edilmesini istemektedir. Muhtelif işçilerden B. Snell, (cnınfiıınn toplantısından bir gÖrûma işçi partisinin, milletler cemiyetinin genel prensiplerini tasvib ettiğini, fakat bunların İslahını gözden geçirmeğe hiç bir zaman muhalif olmadığını bildirmiştir. Hükümet adına cevab veren B. Stanhop demiştir ki: (Sonu 6. ıncı tayfada) \ eni Romanımız hazırlanmana kadar ULUS Avrupa edebiyatının ünlü aabU yelleri tarafından kalınır alın ini!?, beş altı »iiıı siirı-ı-ck Küçük hikâyeler verecektir Bugün ııllınvı say famızda başlayan ingiliz edibi Katrin Mensfild in Saadet adındaki «fii/rl lıikâ\"*iııı okuyunuz. "Ulus,, un Dil Yaları Türkçede menfi anlamlar III. Si/ ekiyle yapılan 'parasız' kelimesinin etimoloji, morfoloji. fonetik ve semantik I Kikim nida ıı analizi. \ Dünkü yazımızda "siz" mürekkep ekiyle yapılan menfi sözle rin analizine başlamış ve Uk örnek olarak "evsiz" kelimesini anlatmış idik. Bugün de bu örneklerden ''parasız", kelimesinle, analizini yazıyoruz]. 1. Paranın madenî olması ve madenin parlak bulunma (Sonu 2. inci tayfada) Pa rasız Kelimenin etimolojik şekli su dur: OVU:r - KR ANSIZ l'AMI VK FRANSİZ BASIM Gazeteler pakt için ne düşünüyorlar ? Paris, 20 (A. A.) — Fransız sovyet andlasma-sının tesiri hakkındaki münakaşalar devam e-diyor. Eko do Parı •jAzetesinde General dö K.. ı nau, iki ordu a-rastnda yapılacak bir elbirliği-nin muhtemel tesirlerinden dolayı kayıtı göstermektedir. General diyor ki: "Bir harb olursa, Kızılordunun bize büyük bir yardımda bulunup bu* lunmıyacağınt bilmiyorum; fakat ju. nu biliyorum ki, fransız ordu*u. ¦ t türlü idealden ve vatani duygudan mahrum kaldığı takdirde, meydanı düşman istilâsına serbest bırakacaktır. Yalnız kendimize güvenelim.,. Mutedil Ordr ı;.»/ctcMndc B. Büre Fransada bulunan Mareşal Tuhaşevski V .ı / nı.» U 1. —waw dır: (S) ı/) (1) (2) (3) (4) (ağ | ap -I ar -f ağ Burada dördüncü elemanı - kc İtmenin morfolojik şeklinde go rüldüğü gibi - "as" diye almama mızınOebebi, - dünkü yazımımda da izah edildiği üzere - "sız" mu rekkep ekinin "iğ + ız" dan gel miş olmasıdır. (î) Ağ: ana köktür. "Güneş" a na mefhumundan çıkabilen mana lar arasında *'para"nın telakki tarzına göre burada ana köke şu anlamlar verilebilir. Meninde kurutulan I abakhane bataklığı (Yazıaı S. ı \ I J . SAYFA 2 ULUS 21 ŞUBAT 1936 CUMA Yeni Dünya: ıx.-Kadın n erkekle beraber olan ve "waan" deyince "erkek" kadar, Ihç «İmazsa onun da bir iştirak payı bulunan "kadın" bizim "yeni dünya »erimize mevzu olabilir mi? Kadın ' bir ölçümüdür ki, değişen ölçülerimiz ve "kıymet hükümleri " miz .ırasında ona da bir yer verilsin? Şüphe yok ki, "insan" deiğimiz zaman, bundan, erkek gibi "kadın"-ın da anlaşılması lâzımdır. Şu var ki "matriarkal" aile nizamı arkalarda kalalıberi. insan yaratıcılığını, insanlık davasını, insan ile tabiat'in karşılaşması sonunda ortaya çıakn meselelerin hallini, hep erkek temsil etmiştir. Kadın, büyük hayat muadelesinin ortasında hep bir "detay" olarak kalmıştır. kır.ilke kadın", "ana kadın", "sevgili kadın", "zevce kadın" gibi fonkayonlara rağmen, cemiyet nizamlarının kuruluşunda ve bir nizamdan bir diğerine geçişte, "kadın m bellibaşlı ye iradî bir salâhiyet ve mesuliyet hissesi olmamıştır. Gerek sosyal davalarla gerek ise politik işler ve fen ve ilim dünyası ile bu alâkasızlığı, onu. "erkek" in arkasında ve "erkek" in cemiyet görüşlerine tâbi bırakmıştır. Bugün bile, "kadın" ın cemiyet içindeki rolü konuşulurken, onun erkekle bir tanınmamasına itiraz e-denlerin sayısı, "kadın" a tam değer biçenlerin yanında çok aşkındır. Öyle ki, kadınlara tam değer ve tam hak veren cemiyetlerde dahi, bu iş, bir parti ve rey manevrası telakki e-dilmiştir. Ve, ne çok eıkekler vardır ki. politik aksiyon yahut ideolojik münakaşa sahalarında, kadın'a tam değer biçtikleri halde, kendi karılarına tam insan hakkı yani her bakımdan beraberlik hakkı tanımak bahsinde birkaç asır geridirler. Bu da gösterir ki. en modern cemiyetlerde bile. "erkek" ile "kadın" m beraberliği nazarî idrake kendini kabul ettirmiş olsa bile ameliyatta, böyle bir neticeden henüz çok uzaktır. Hele savaşoncesi'nde "kadın" bir ucundan şövalyenin şapkasına, bîr ucundan da harem sahibi paşanın kavuğuna iliştirebilirsiniz. Ve doktorluk, bütün dünyada, "kadın"-m fizyolojik kusur ve noksanlarını ispat ile meşguldür. Yegâne kadın hareketi "süfrajetlik" ten ibarettir. Ve "süfrajet kadın" ile "histerik kadın" arasında, "erkek" hiç bîr fark görmez gibidir. Modern insanlık, "iş bölümü" nü tekâmül ettirdikçe, kadın "ev İşi" n-den "istihsal işi" ne geçer. Buna elverişli olan batı cemiyetlerinde, işçi kadın, satıcı kadın, doktor kadm, a-vukat kadın v. s. gibi birçok kadın tipleri türer. Bir yandan da "kadın" teşnİ haklarını kazanır. Fakat bu, "kadın" ın kendî kendine edindiği bir vaziyet değildir. Bunu cemiyetin kendi sevkıtabiîsi yapmıştır. Erkeğin bunu ne dereceye kadar tasvib ettiği de meçhuldür. Netekim. kriz üzerine iş sahası dara-Iınca, krizden en çok müteessir olan memleketlerde, "kadın" in evin içine ricaline şahid oluruz. Bazen bu ricat bir hezimetten farksızdır. Hele faşizm yapmak mecburiyetinde ( I ) kf'lan memleketlerde. Hemen "erkek", kadın haklarının gen alınmasına filozofik bir izah bulur. Almanyada meselâ, "3 K " lar ortaya atılır (2). Kadın, ana kalmalıdır, erkeğine bir eş olmalıdır ve mutfaktaki ödevinin başına dönmelidir Yukarda da söylemiştik ki, "kadın" a sosyal ve politik haklarının verilmesine şiddetle taraftar olan erkekler arasında bile, kendi karılarını bu üçüzlü muadelenin dışında bırakmak istiyenler pek azdır. Demek oluyor ki. faşizm, erkek elinden he- (1) Subir ve *rleidem manasına. (2) Kind — Çocuk (çocuk yapmak mhbm) Küche - Mutfak Hameradin = Eş ve arkadaş mana. nüz kurtulmamış olan cemiyette erkek görüşünü hâkim ilân etmekten başka bir şey yapmamıştır. Buna mukabil Amerika, İngiltere ve Rusya gibi iş bölümünde büyük bir seviyeye yükselmiş olan cemiyetlerde, kadın, hak beraberliğine doğru olan yolunda yürümektedir. Ne zamana kadar, hangi noktaya kadar. Acaba bu gibi memleketlerde de. kadın için bir ricat mukadder değil midir) Modern cemiyetin sosyal, ekonomik ve politik gidişi, şimdiye kadar birçok metodlara göre mütalaa edilmiş fakat bunların hiç birinde, "kadın" ve "erkek" e göre bir ayrı tetkik ve mütalaa faslı açılmamıştır. En çok en çok, aile üzerinde durulmuştur ki, orada da "kadın" tek başına değildir. Bir münasebet'in bir unsur'udur. Şurası belliye benzer ki, kadınların yığın halinde ve bütün iş sahalarındaki tecrübe ve muvaffakiyetlerini işhad ederek gerçek bir kadınlık hareketine girişecekleri güne kadar, kadın'ın salâhiyet ve hakları erkek'in muvafakatine ve olgunluğuna tâbi kalacaktır. Bugün İtalya ve Almanya gibi çok ileri memleketlerde bile, erkek'in muvafakatini geri almak suretiyle gösterdiği döneklik de bunu göstermiştir. Fakat kadın a verilen hak verilmiş'Iikten çıkarak alınmış bir hak olmağa başlarsa, işte o zaman, cemiyeti'in gidişi üzerinde, erkek kadar kadın da müessir olmağa başlamış demektir. Ve hiç şüphe yok ki o zaman, "kadın" ailede, şehirde, memlekette ve dünyada, hakta beraber olmasının damgasını bütün etik ve estetik ve bundan başka da sosyal, ekonomik ve politik değerlere vuracaktır. Fakat bugünkü cemiyet, henü* "erkek" in hâkim olduğu bir cemiyettir. Çünkü bütün düşünme ve duygulanma proseslerinde, pazı'nın. haşin ve üstün kuvvetin esası olduğunu görürsünüz. İnsanın fizik kuvveti ve bunun hukuk ve ahlak sahalarında yaptığı brutal ihtilatlar, bu cemiyette henüz epice kredi bulmaktadır. "Erkek" bugün dahi, parası olunca, südnine ve dadı tutabildiğini, çocuklarını mürebbiyelere teslim edebildiğini yahut yatımektebleri'ne verdiğini bildiği halde, para kuvveti ile karısı ve kendi namına temin eylediği bu kolaylıkların bütün bir cemiyet Ölçüsünde bütün analar ve bütün babalar için yapılabileceğini bir türlü idrakine sığdırmak İstemez ve sorar: Kadın çalışırsa, çocuklar ne olacak? Kendisi halbuki, bütün bu kolaylıklara, ekseriya, daha serbest olmak ve daha iyi eğlenmek için başvurur. Paralı "erkek" İn eğlenmesi için ve karısını iyice kendisine tahsis etmesi için makul ve mümkün olan bütün bu işler, cemiyet namına toptan reddedilir. Çünkü cemiyette, bunları yapabilecekler pek az. yapa-mıyacaklar ise hadsiz hesabsızdır. Ve kadın'ı serbest bırakmıyanlar da bunlardır. "Kadın" cemiyet üzerinde hak sahibi olsa. o meşhur fizyolojik kusur ve noksanlarını kim bilir ne türlü sosyal müesseselerle tamamlıya-cak ve fizik kuvvetin üstünlüğü "erkek" İle "kadın" arasında manasız-laştıkca, "brutal kuvvet" in cemiyet işlerimiz üzerinde yaptığı ihtilatlar kim bilir ne kadar kolay tasfiye edilecektir. "Kadın" ve "erkek" in hak ve mesuliyet karşısında beraber olmaları! şte "insan" mefhumunda aslî bir değişiklik ve "insan" m yaradılışında hakikî kalite tahavvülünü yapacak olan hâdise, belki de bu olacaktır. İnsanlığın bugünkü gidişi, buna doğrudur. Şurada burada gördüğümüz "3 K" lar felsefesi ise, o cemi- HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Muamele vergisi ve tüccarlar İstanbul, 20, — Bir kısım fabrikatörlerin muamele vergisin tadili hak. kında yeniden hükümete müracaat etmeleri İhtimal içindedir. Gayri mübadil bonoları neden düşüyor? İstanbul, 20 — Gayri mübadillerin bono kıymetlerinin düşmesinden şikâyetleri üzerine beyanatta bulunan satıı komisyon reisi: "Elimizde bulunan firarı emlâkini yavaş yavaş satışa çıkarıyoruz. Fakat talib çıkmıyor. Fakat kabahat da bizim değildir... dedi. Gayri mübadiller de bilhassa satışa çıkarılan mallara alınamıyacak kadar yüksek kıymet konduğunu söy lemektedirler. B. Atıfın söyledikleri İstanbul, 20 - Buğday yolsuzluğunu yeniden ve şûrayı de/letİn r1' -Tekliflerine göre tetkik etmek üzere lstanbula gelen Ziraat vekâleti müsteşarı Atıf beyanatında: "— Istanbuldaki işimin son tahkikatın eksiğinin itmamından ibaret olacağını, on on beş gün kadar süreceğini, bu safhada hazine zararının tesbit edileceğini ve mütehassısların verdikleri raporlara göre vekâletçe memleketin gelecek ziraat siyasetine istikamet verecek bîr teşkilât kanunu projesi hazırlanacağını ve yakında Kamutaya verileceğini söyledi. Gelecek mütehassıslar İstanbul, 20 — Havuzlar İdaresi ve deniz yolları işletmesi Almanya- dnn İkî mu|ehassıs^etîrtm«B« kurar vermiştir. __ Atatürk le Litvanya Cumur reisi arasında Litvanya Reisicumhuru M. Anla-nas Metona'ya millî bayramları dola-yısiyle Atatürk tarafından bir tebrik telgrafı çekilmiş ve bu telgrafa müşarünileyh tarafından teşekkürü muta-zammın cevab ita edilmiştir. Başbaknımız fstanhulda İstanbul, 20 (A.A.) — Başbakan lsm_-t inönü, bu sabah beraberinde Adliye bakanı Şükrü Saraçoğlu olduğu halde ekspresle şehrimize gelmiş, lir. Başbakan istasyonda, dış işleri bakanı Tevfİk Rüştü Arasla, lstanbulda bulunan saylavlar, İstanbul valisi, ü-çüncü kolordu, istanbul, birinci fır. ka ve deniz kumandanları, emniyet direktörü, üniversite rektörü, daireler ve kurumlar direktörleri ve birçok zatlar tarafından karşılanmıştır. Başbakan motörle, doğruca Dol-mabahçe sarayına girmiştir. Tarla farelerinin kökü kesildi Ankara yöresinde, bundan bir müddet önce, mevzii olarak, tarla fa. releri görülmüştü. Ankara Ziraat direktörlüğü, mezruata zarar veren, bu farelerin kökünü tamamiyle kesmek üzere esaslı bir savaş açmış ve tir. Ölçü ve ayarlar direktörlüğünde değişiklik ölçüler umum direktörü B. Bekir Sıdkı, Sanayi fen heyeti aralığına nakledilmiştir. Bakanlık hu-kuk müşaviri B. Ziya Yürük Ölçüler umum direktörlüğüne vek'"'k edecektir. Merkezi Istanbu'da bulunan, Marmara mıntakası ölçü ve ayarlar baş müfettişi, BB. Orhan, müfettiş Celâl ve Ege mır' ' . ın-dan Alâddin azledilmişlerdir. Acıklı bir ölüm Şehrimizin tanınmış avukatlarından B Salih Sırrı dün ansızın ölmüştür. İstiklâl savaşının ilk günlerinden-beri vilâyet umumi meclisi ve dıger milli teşekküllerde vazifesini gören değerli bir işi adamımızdı. Kederli a-ilesine başınız sağ olsun, deriz. Vitrin müsabakasında kazananlar Yerli malı haftasında yapılan vitrin müsabakasında kazanan mü esseselerin madalyaları kınacı ha-nındaki ticaret odasında bugün saat 10.5 da verilecektir. KONFERANS İstanbul Hukuk fakültesinden Ordinaryüs profesör B. Krozat şehrimize gelecektir. Profesör Hukuk ilmini yayma kuurmunun tertip ettiği seri konferanslardan 12 incisini verecektir. Mevzu: Fransız derlet turası ir/i- 'Ulus,, un Dil Yazıları (Bası 1. inci sayfada) sı mülâhazasiyle tştk, parlaklık; II. Paranın gıda tedarikine yaraması bakımından gıda; 111. Paranın temin ettiği hayat kolaylığı düşüncesiyle çokluk, bolluk. (2) Ap: Ana kök mefhumunu üzerine alarak tecelli ve temessül ettiren elemandır. Ana kök manaları bir süje veya obje üzerinde tecessüm ederek muayyen bir varlık almıştır. Ana kök, kendisini temsil eden bu elemanla kaynaşarak (ağ T ap = ağap —- ap) olur. Bu (ap) unsurunda ana kök mefhumlarının bulunduğunu şu kelimeler bize gösteriyor: I. — Apak — semin (bu sözün iki manası vardır: biri kıymetli, çok değerli; öteki de semiz, şişman. Her iki mana ana kökün çokluk, bolluk, gıda anlamlariyle uyuşmaktadır). II. — Aparı = hayret nidası (ki bolluğun, çokluğun, yahut ışığın, parlaklığın önünde duyulan sevinç ve hayreti göste rir). III. — Aparmak = iktıtaf et- mek, kabzetmek, al- l- — Derleme fişleri. ( "Semin" sözünün bizim "semiz" ile yakınlığı görülüyor). II. — Derleme fişleri Abart ' ve "obi" şekilleri de vardır ). III. — Derleme fişleri. yellerin tarihin seyri içinde yapmağa mecbur kaldıkları umumî gerileyişin bir safhasından ve bir emaresinden ibarettir. Burhan BELGE mak, ele geçirmek (ki kıymetli bir şeye el koymak, bir gıda edinmek manaları yle uyuşmaktadır). IV. — Apartmak — iğtinam etmek ( yukarıkinin müteaddi şeklidir). (3) Ar: Ana kök mefhumunun, onu temsil edne süje veya obje ü-zerinde tekarrür ve temerküz ettiğini gösteren (. -f r) ekidir. (4) Ağ: Kelimeyi tamamlıyan, tayin ve ifade eden, isimlendiren ektir. Buraya kadar olan analiz, bize (para) kelimesini veriyor: (Ağ ap -r ar -f- ağ = ağaparağ) şeklînde, ana kök kendisini temsil e-den elemanla kaynaşarak ve baş vokal ile son konson düşerek kelime (Para) şeklini almış olur. Şu halde, (Para): "üzerinde ışık, parlaklık, bolluk, çokluk, gı da tekarrür ve temerküz eden bıı objenin adı" olmuş olur. Hangi bakımdan bakılırsa bakılsın, (para) nin manası da bundan ibarettir. Not: 1. — Son (ağ) elemanından önceki kısım, (apar) kelime sini vermektedir. Bu söze oir (am) süjesi ile bir (ak) ifade eki getirirsek kelime (aparmak) olur ki. bu da "bolluğun, çokluğun, gıdanın bir süje üzerinde tekarrür ve temerküzünün ifadesi" dir. (Apar) ile (amak) arasına bir de (at) failiyet eki gelirse kelime (apartmak) şeklini alır ve "bir failin bir süje üzerinde bolluğu, çokluğu, gıdayı tekarrür ve temerküz ettirdiğini" anlatır. Not: 2. — (Para) kelimesinin sonundaki (ğ), şu değişmelere uğrayabilir: I. - Deskriptİf gramerde me-fulîyet eki adını alan - (tğ) ve (ağ) eklerinin Önünde (y) olur. (Parağığ = pa IV. — Derleme fişleri. rayı) ve (parağağ = para ya) gibi. 11. - Deskriptİf garemrde mu-zafıileyh eki denilen - (ın) eki önünde (n) olur. (Pa-rağın = paranın) gibi. III. - Deskriptİf gramerde mu-zaf eki denilen - (ığ) önünde (s) olur. (Parağı — parası) gibi. Not: 3. — (Parasız) kelimesini tamamlamak üzere şimdi bu (parağ) kelimesinin sonuna son eki getirelim: (5) Iz: Kelime mefhumunu Cego) dan çok uzak bir sahaya atarak, bunun bahsedilen zatin veya şeyin çok uzağında kaldığını, yani o şahsın veya şeyin para ile ilişiği olmadığını anlatan ektir. Bu ekin önünde de kelimenin son konsonu olan (ğ), yine (s) ye tahavvül ederek kelime (parağtz — parasız) olur. (Parasız) demek, "boluğun, çokluğun, ışığın, aydınlığın, gıdanın üzerinde temerküz ettiği objenin kendinden çok uzak bîr sahada kalmış olduğu süje veya obje" demek olur. Hatıra. — Burada (süje) veya (obje) demekten maksad, (parasız) sözünün gerek şahsi ve gerek şeyi hakkında da kullanılacağını göstermektedir. Çünkü (parasız adam) dediğimiz gibi (parasız alınmış bir şey) de deriz. O halde (parasız adam) demek, "paradan uzak kalmış olan - yani kendisinde para olmıyan - bir adam" demek olduğu gibi, "parasız alınmış şey" demek de "alınışı paradan uzak olan - yani para ile alınmış olmıyan . şey" demek olur. Görülüyor ki bu "parasız tözünde de menfi anlamını veren sadece (ız) ekinden yani (V. -1 z) elemanından başka bir şey delildir. | İl _ /. N. DİLMEN .[/] "Sız" ekinin başka örnekleri olan "gönülsüz" ve "uygunsf**" kelimelerinin analizlerim' yarın yazacağız. ULUS 22 SI BAT 1936 Cl MARTİ t Som haberler üHincü ^aufamızdadır ON YEDİNCİ YİL. NO: 5234 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuruş HAVAS UANSINIIN BİLDİRDİĞİNE r.üUI : İngiltere Habeşlere yardımda bulunao Mühim hâdiseler bekleniyor Ras Mulugetta Enderta vilâyetine çekildi İtalyanlar 20 kilometre daha ilerlediler. İtalyanlar tarafından kovalanan habeş ordusu kumandanı Ras Mulugetta Roma, 21 (A.A.) — İyi haber a. lan mahfillerde öğrenildiğine göre, italyan kuvvetleri Amba Alaghi'yc yaklaşmışlardır. Pek yakında çok e. hemiyetli hâdiseler beklenmektedir. İRAN'DA İMvlLir II VREKETLERÎ N. A. KUÇUKA Şark sınırlarımızın öte tara fında, binlerce yıllık Daralar yurdunda dikkatle kovalamağa lâyık hâdiseler geçmektedir. Iran gazeteleri günlerden beri bunlardan bahsediyorlar. Gerek merkezde, ve gerek yurdun her köşesinde heyecanla devam eden bu hareke tin İran devletinin Büyük Başkanı Şah Pehlevi'nin irşat ve telki -niyle yapılmakta olduğu şüphe -sizdir. Büyük bir itina ile bu ınak-sad için örülmüş yüksek diyarları ve sokakta (çadira) denilen kalın peçeli çaı safların içinde yaşayan (Fars) kadınları, tıpkı türk hemşireleri gibi aziz özgürlüğüne kavuş- yor. Kadının özgürlüğü, Pehlevı İran'ında yapılmış tek bir hareket değildir. Iran, genel savaştan beri gerek kültürel, ve gerek teknik sahada geniş adımlarla yürüyen ve ilerliyen bir memlekettir. On yıl önce tamamiyle feodal v«sıf -lan içinde yaşıyan İran bugün amme hukukunun tarif ettiği devlet şeklin^ kazanarak kendi ülküsüne doğru koşmaktadır. Geçmiş yüzlerce asırların hülyası içinde derin uykusuna aalan ihtiyar As yanın her 'araf'n.Ja yeni bir ki -mıldam?. manalı bir kaynaşma vardır. Asyanın şark sınırlarında kanlı sahneler, sonu ve dehşeti kestirilemiyecek yeni manzaraların önünde bulunurken, Iranın medeniyet ve kültür yolunda sessizce yapmakta olduğu inkılâplardan duygulanmamak mümkün değildir. Bununla Iran, Hürmüz d'yan olduğunu bir daha ispat edyor demektir. İnkılâplar ancak radikal oldukları zaman bir bü -»«nlük arzederler. Yurdda teknik hareketler başladıktan, daha doğrusu el lş!eri yerini makineye, me latız.k yerini fiziğe verdikten sonra eski hayatın devam ettirilmesi (Sonu 2. İnci sayfada) Şimal cephesindeki muharebenin yapıldığı yeri gösteren harta Adisababa. 21 t A.A.) — Haber verildiğine göre, Ras Mulugetta, italyanların devamlı taarruzları karşı sında daha elverişli mevzileri tutmalı için Enderta vilâyetine çekilmektedir Cenupta Nasibu karargâhı habes kuvvetlerinin Kuarandale ve Knı-d. Vt"--T--Ijj--'r har«kalrnnds M«H«- dıklerını bildirmektedir, bu bölgede nisana kadar çok şiddetli sıcaklar devam edeceğinden italyan motorlu kuvvetlerinin hareketleri büyük güç lüklere uğramaktadır. A imara, 21 (A.A ) — Dnb. ajan sının Asmara muhabiri bildiriyor: Üçüncü ve birinci italyan kolordu (Sonu 3. ncü sayıfada) B. HERYO lh OR Kİ: Sovyet pakh sulhun temel direğidir 4* p Yarın otuz iki Halkevi daha acılıyor ^ arın sa\ ı^ı 136 } ı lndan Halkevlerinin yıldönümünü memleket, parlak bir türenle kutlayacaktır Tören Receb Peker'in söyleviyle açılacaktır. Radv Ankara halkevi neşriyatım yayacaktır Yarın halkevlerinin açılışının yıl dönümüdür. Bu münasebetle, bütün halkcv Icrinde büyük törenler yapılacaktır. Bu yıl açılacak o'an halkevleri ile birîkte sayısı 1J6 yı bulan bütün halkevleri yarınki tören için hazırlanmaktadır. Tö. rcnlerc yarın saat 15 de Cumuriyet Halk Partisi genel Sekreteri Recep Pek erin söyleviyle başlanacaktır. Radyo, Anka. ra halkevİnin bu neşriyatını yayacaktır. Ankara halkevi bu akşam İçtimai yardım komitesi menfaatine çok güzel geçeceği umulan bir balo hazırlamıştır. Yarın halkevi sanatkârlarının hazırlamış oldukları resim sergisi de bu münasebetle açılmış olacak; altmışa yakın resim bu sergide teşhir edilmiş bulunacaktır. Grafikler, zengin resimler halkevlerinin çalışmalarını tebarüz ettirmektedir. Ayrıca, bütün halkevlerinin yayını için de bir yer ayrılmıştır. Burada hal-kevlerinin şimdiye kadar çıkarmış ol. dergileri broşürleri, kİtnbUrı röi-, »,k lırtalı ,M lUutSul Yarınki tören için Ankara halkevİnin Fıh Halkevlerinin yıldönümü törenini yarın bir nutukla açacak olan B. R. Peker hazırlamış olduğu programı, aşağıya ko-(Sonu S. inci sayfada) Umumi Nüfus Yazımı Hükümet hazırladığı kanun projesini martta Kamutaya verecek Parlamentoda sovyet - fransız pulu müdafaa eden B. Heryo, B. Sarro ile beraber Paris, 21 (A.A.) — B. Heryo mecliste nutkuna devam ederek, Almanyanın sovyet - iı ı-ı .i,- paktının tasdikine karşı yaptığı itirazlar hakkında demiştir ki: "— Fransa ile Almanya arasında derin ve samimi bir uzlaşmanın arzuya değer olduğuna hiç bir kimse binim kadar kani değildir. Almanyayı Cenevreye kabul ettirmek için çalıştık. Bu büyük milletin Cencvreden çıktıktan sonra, müçterek büyük ese-(Sonu 3. üncü sayfada) 1936 mali yıh içinde memleketimizde umumi bir nüfus yazımı yapılacaktır. 1935 mali yılının son aylarında da yur-dun muhtelif yerlerinde deneme yazım, lan yapılması kararla;,niştir. Umumi nüfus yazımı için hazırlanan kanun lâyihasını hükümet martta kamu. taya verecektir. Bu lâyiha esaslarına göre 1935 mali yılı içinde yurdun bazı kısım larında deneme yazımları yaptırmaya iç bakan mezun olacaktır. Deneme yazımları masrafı İçin 25 bin lıarlık münakale yapılacaktır. Bu münakale ile alınacak tahsisat 1936 senesi dahiliye vekâleti büdçesine hususi fasıl halinde konulacak İki milyon liralık umumi yazım tahsisatı tahririn istilzam edeceği bütün hususata, bu işlerde kullanılacak memur ve müstahdemler ücret ve harcirahlarına şamil olacaktır. Memlekette okur yazar herkes vali. kaymakam ve nahiye müdürleri tarafın, dan kendilerine verilecek yazım ve kontrol memurluğu vazifesini kabul ve gö. terilecek usuller dairesinde bu işi görmeğe mecbur olacaklardır. Icab ederse bir haftayı geçmemek üzere mektepler de ta til olunabilecektir. Devlet, belediye, hu* sut idareler ve bilu mum müessesat me murlan da bu mükellefiyete tabi olacaktır. Yazım ve kontrol memurluğundan istisna edilecekler bakanlar h-—tince Konferans Hukuk İlmini yayma kurumunun tertip ettiği konferanslardan 12 incisini verecek olan istanbul Hukuk Fakültesinden Ord. Prof. B. Krozat Ankaraya gelmiştir. "Fransız devlet şûrası içtihat larında görülen temayüller" mev zulu konferansını bugün saat 15 te halkevinde verecektir. kararlaşacak esaslara göre valiler tara fından tesbit olunacaktır. Yazım günü herkes bulunduğu yerde kalmağa mecbur (Sonu 5. inci sayfada) Sömürgecilik Son Afrika harbtndan sonra, avrupalı fikir adamları arasında, sömürgeler politikasına karşı ciddi bir hareket uyanmujtır. Mitli uyanışlar, bu hareketin akisleri ı-le kuvvetlenerek, sömürge devletlerini metropol - aşırı ve devamlı bir savaş devrine sokuyor. Bir zamanlar ekonomi ve nü-fuslanma bakımından sömürge davasının nasıl tenkid edilmekte olduğunu bu sütunlarda yazmıştık. Son zamanlarda sömürgeciliğin medeniyet davası daha sert bir tenkide uğramıştır: "Eğer teknik üstünlüğü fetih hakkı verirse. Birleşik Amerika cumuriyetleri Avrupayı sömürgeleştirmekten başlamalıdır.,, Milli kurtuluşlar yeni hareket adamlarına kuvvetli kanıtlar hazırlamıştır. Sömürgeciler, bir Afrika veya Asya memleketinin zapt otunduğu günkü hali ile bugünkü hali arasında kıyas yapmaktadırlar: "Fakat üçüncü Napolyon'un Koşinşin'i ile bugünkünü kıyaslandıktan ne çıkar? Çin - hindi ile Siyamı yanyana getiriniz. 1860 a doğru Japonya dahi medenilesti-rilmek ihtiyacında idi.,. Medenileşme, garplılaşma ise, en çabuk garpltlaşan memleketler, avrupalı kontrolü altında bulunmayanlar veya o kontroldan kuı tutanlardır. Fas, Tunus, Trablus müslüman kadınları henüz peçeli ve esirdirler. Türk kadını ise tamamen açılmış ve kurtulmuş* tur. Iran kadını aynı yol üstündedir. Mandarenlik ne Japonya, ne de Cinde kalmıştır: fakat Annam-da devam etmektedir. Teknik bakımından dünyanın garplttaştığt ne kadar doğru ise, bu garplılaşmanın ancak hür memleketlerde olduğu da o kadar doğrudur. Et" yopi, tam mütehassıslar istediği zaman, kendini toplar karşısında buldu. ** "Ulus., un Dil Ya/Tİarı Türkçede menfi anlamlar IV. Siz ekiyle yapılan gönülsüz? ve uygunsuz» kelimelerinin etimoloji, morfoloji, fonetik ve şematik bakımından analizi [ Birkaç günden beri dilimizde menfi anlamların kuruluşunu analiz ediyoruz. Deskriptif gramerlerde "menfi eki,, denilen eklerden ilk önce "siz" ekini aldık ve bunu "evsiz" ve "parasız" örnekleri üzerinde analiz ettik. Bugün de aynı ekin " gönülsüz* ve "uygunsuz" örnekleri üzerinde analizine devam ediyoruz.] GÖNÜLSÜZ dur* Burada kök onlamı doğrudan (Gönül) kelimesindeki (n), ö tedenberi bütün Türk leçelerin-de - sağır kef denilen ve genizden söylenen - (nğ) dir ki bunun ta-hallülüyle (n — ğ) olduğu malûmdur. Buna katılan (süz) parçasın-daki (s) nin de (ğ) den değişme olduğu, bu mürekkep ekin dünkü yazımızda yapılan analizinden anlaşılmıştıı. Bu iki tebadül göz önünde tutulursa (gönülsüz) kelimesinin etimolojik şekli şu olur: (1) (2) (3) (4) (S) (ög -4- Öğ; -f ül üğ 4- üz) (1) Og: Ana kök yerine geçen ve onun anlamını kendinde temessül vc 'ecelli ettiren birinci derece ptensipal bir köktür. (Öğ = ög — Ök — öy) olduğu malûm- doğruya "zekâ. akıl. duygu" dur. (2) Oğ: Ana kok mefhumu -nun kendisine taallûk eylediği su-je veya objeyi gösteren prensipal elemandır. (3) Ut: Bir süje veya objeye taallûk eden "zekâ ve hassasiyet" in şâmil, yayg ı. mutlak olduğunu gösterir. (ög -f- Öğ -f- ül = ögöğüt) şeklînde bıs vokal düşerek ve ikinci elemanın (ğ) si de (n) ye çevrilerek Üme, son morfolojik ve fonetik şeklini alır: GÖNÜL. (Gönül): "alelıtlak zekâ ve has -sasiyetin kendisine taallûk eylediği manevî ve mücerret bir obje" demek olur ki insanların (»önül) (Sayfayı çeviriniz) 6259 »AYFA 2 u L \j a Kimi oir gezinin notlan: t Kayseri ve Fabrika — i. — Eserlerini hâlâ koynunda dipdiri sakladığı çok eski bir medeniyete merkezlik etmiş olan şe -hir, uzun uykusundan uyanarak etrafına bakındığı gün. Erci ¦ yasın heybetli gölgesinde yer -den biter gibi yükseli vermiş olan bu, yepyeni bir medeniyetin yepyeni eseri karşısında gözlerini nasıl hayretle uğuşturmustur, diye düşünüyorum. Şehrin sakin, sessiz ve uykulu sokaklarında çok eski bir /aman -da durmuş, ve artık kımıldamıyor hissini veren zaman, fabrikanın kapladığı sahada, otomatik tez -gah 1 arın süratiyle ilerliyor. Ve bu taze ve gürbüz binalarla, içlerinde çalışan genç memurlar, genç ve hattâ çocuk işçiler ne güzel bir imtizaç manzarası teşkil ediyor. Kara, ağır ve kasvetli taş bi -nalariyle, seyredenin muhayyilesine ortaçağ rüyaları dolduran, bize eski, çok eski zamanlardan bahseden Kayseri ve onun birkaç kilometre ötesinde yeni bir çağ m açılışını müjdeliyen genç ve diri siluetli fabrika, bir kaba boşaltılmış su ile yağ gibi, biribirinden ayn ve aykırı duruyorlar. Ancak fabrikanın, girişini ta-kibeden kısa zaman zarfında şehre ne kazandırmış olduğu ilk ba -kışta göze çarpıyor. Bunun en elle tutulur delili, hayat pahalılığının bir yıl içinde hissedilir derecede artmış olmasıdır. Hayat, şehir ve kasabalarımızda, dikkat e-diniz, muhitin geriliği ve fakirliği ile tenasüblü olarak ucuzdur. Nerede bir kalkınma eseri başlarsa, orada, derhal hayatın da pa -hahiaştığma şahid oluyoruz. Bu itibarla, biz bu müşahedemizi, Kayseri'nin pek lehine olan hir nokta diye çekinmeden kaydedebiliriz. Kollarında refah ve me -deniyet taşıyarak, memleketin her köşesine akın eden endüstri burada da büyük eserine bütün dinamik hı/ıyle girişmiş bulunuyor. Şehir, ilk günlerde, meraklı, çe - kin gen ve biraz da ürkek karşıladığı fabrikaya ve onun getirdiği yeni unsurlara, iyiliklerini gör -dükçe, yavaş yavaş güvenmiye başlıyor, ve şimdiden onlara sevgi kollarını açmaya hazırlanıyor. Gerçi, fabrika ile beraber bu -raya gelmiş olanlar, henüz, fabrika sahasını sınırlayan telörgüle-nn içinde, kendi ayn hayatlarını yaşayan bir kolonidirler. Fakat, düşünürsek, daha dün Ankara için de vaziyet aynı değil miydi? On yıl Önce imtizacı güç iki ayn unsur gibi biribirine uzaktan ba • kanlar, kısa bir zaman parçası içinde, ayn: potada eriyen ma -denler gibi biribirine karıştılar ve bu terkibtcn bugünkü tecanüslü Ankara meydana geldi, ı Kayseri için de netice aynı o-lacaktır. Gelenler yerlilere değil, yerliler gelenlere uyacaklar ve bundan gene Kayseri kazançlı çıkacaktır. Kayseri'de geçirdiğim ilk gecenin sabahında, beni daha saat altı buçukta uyandıran düdük, bu, asırlarca sürmüş sessizliği ilk defa yırtmış olan enerjinin sesi, ka famda biribiri ardınca yarınki büyük Türkiye'nin manzaralannı sıraladı ve Kayseri'yi yirmi sene. elli sene sonraki şekliyle gördüm. Fabrika, fabrika! her girdiği yerde kurtuluş ve yükseliş bayrağı üzerine çekilen sihirli değneK! Masalların anka kuşu gibi, şimdi, yurdun her köşesi, kucağını hasretle açmış, seni bekliyor. Kayseri, Türkiye'nin en bü -yük fabrikasını, endüstrileşme hamlemizin bu en güzel sembolünü bağrına basmış olmakla haklı olarak övünebilir. Onu, bu yüzden gtbtayla setreden şehirlerimi/in r sayısı ne kadar Fakat Kayseri de, rejimin kendisine hediye ettiği bu esere lâyık olduğunu isbat etmek için, sosyal hayatını kısa zamnada istediği -miz ve beklediğimiz seviyeye çı • karmak burcundadır. YASAR NABI HABERLER tSTANBUL TELEFONLARI Deniz işleri için konferans İstanbul, 21 — Deniz seyrüsefer işlerini konuşmak için 22 nisanda Istanbulda Balkan antantı devletleri murahhaslarının İştirak edeceği bir konferans toplanacaktır. İstanbul belediyesinin numorataj masrafı İstanbul, 21 — İstanbul belediyesi umumî sayım için yaptığı nümerotaj masrafını karşılamak için bina sahiplerinden 55 ser kuruş tahsiline karar vermiştir. İstanbul ayakkabıcılar' İstanbul, 21 - Ayakkabıcılar ko. operatifine bağlı imalathane sayısı 500 e varmıştır. Şimdi cemiyet bir a-yakkabıeılık mektebi açmak İçin çalışmaktadır. Rum patriği ruhanî kisvesini giyebilecek Olen patrik Fotyosun yerine rum pat rikliğine seçilen Hristo oğlu Bünyami-nin. mabed dışında ruhani elbise giyme, sine izin verilmesi hakkındaki iç ba kanlı, gının teklifi bakanlar meclisince kabul edilmiş ve yüksek tasdikten geçmiştir. Trakyada Kadastro Göçmenlerin yurdlandınlması dola. yiııyle tapu ve kadastro genel direktörlüğü Trakyada kadastro tahriri yapıl-mauna karar vermiştir. Belediyelerimizin sistemli çalışmaları Sn. Spor. Kanalızas) doku/ \ üz olu/ leş 1 para :ı\ İmar heyeti kurulmasına dair O-lan kanuna göre nüfusları 10 bin ve daha yukarı olan belediyeler 935 yi lı tasarlanmış gelirleri arasına su, spor, lâğım ve plân masrafları için tahsisat ayırmışlardır. Yakın zamanlara kadar belediyelerimizin sistemli ve plânlı bir şekilde yapılmaları için çalışmadıkları bu ehemiyetli şehir işlerinin başarılması yurdun bayındırlığı bakımından çok verimli olacaktır. Nüfusu 10 bini aşan vilayetlerimizin 935 yılı büdceleriyle bu işlere ayırdıkları para sudur: Afyon 109.000 liralık büdcesin den 500 lira, lağım, Amasya 35.000 liralık büdcesinden 2500 lira su, 300 lira lağım, Ankara 1.186.262 liralık büdcesinden 2500 lağım, 6000 plan ve harita, Antalya 92.053 liralık büd cesinden 1500 lira plân ve harita. Aydın 130.930 liralık büdcesinden 500 spor, Balıkesir 137.970 liralık büdcesinden 1100 su, 500 lağım, 100 plân ve harita, Bursa 586.604 liralık büdcesinden 8000 lâğım, Çoruh 49.105 liralık büdcesinden 2500 plân ve harita, Çorum 84612 liralık büd cesinden 1500 su, Denizli 54580 liralık büdcesinden 500 plân ve harita, Diyarbekir 347.545 liralık büdcesinden 15.000 su. 2200 plân ve harita. EralncM Jfl.OOI ln-ltk ıu*J| on ve Plân üteesinde ne işlerine kadar mlıl ar payının son üç yıl içindeki dağılış durumu sudur: 933 yılı içinde % 10 gümrük payı olarak Gümrük ve İnhisarlar Vekâletince 3.661,263 lira düştüğü bildirilmiş ve bundan 3,561,867 lirası belediyelere nüfuslarına eore dağıtılıp 99.395 lirası 934 yılına devredilmiştir. 934 yılında 3.402,933 lira düşmüş ve bundan 3,341,456 lirası keza nüfuslarına göre Belediyelere dağıtıl-larak 61,547 lirası 935 yılına devredilmiştir. 935 yılı birinci üç aylıkta ise 863,367 lira düşerek bundan 668,353 lirası dağıtılıp bildirişe göre arlan 195,513 lirasının Gümrük idarelerince bankaya yatırılmadığı anlaşılarak bu para 935 yılı İkinci üç aylıkta dağıtılacak mikdara eklenmek ütere devredilmiştir. • I». PKkEK İN Dünkü dersi Dün, C.H.P. Genel Sekreteri B. Receb Peker, Halkevinde inkılâb der. sini vermiştir. Peker. talebenin şimdiye kadar okuduğu dersler üzerinde sorduğu suallere cevap vermi* ve onları aydınlatmıştır. ---- dedikleri mefhumun anlamı da I bundan ibarettir. Görülüyor ki burada (gönül) kelimesi henüz hiç bir süjeye ta -tllûk etmemiş mücerret bir mef • hum halindedir. (4) Uğ: (Gönül) mefhumunun kendisine taallûk ettiği süjeyi gösterir elemandır. (5) Üz: (Gönül) mefhumu -nun bu süjenin çok uzağında be -celli ettiğini, yani bu süjenin (go nul) den uazk ve onunla ilişiksiz bulunduğunu anlatan ektir. Bu son (üğ — üz) elemanlarının yanyana gelmesi, yine (ğ) nin (s) ye çevrilmesini intaç eder. Bu (ğ) nin vokali düşerek iki ele -man kaynaşır ve 'süz) mürekkep şeklini alır. Bu da (gönül) kelimesine eklenerek (gönül — cüz = gönülsüz) olur ki "zekâ ve hassasiyetin mutlak olarak taallûk ey -¦ediği obje veya süjenin bir şahsın veya bİr şeyin çok uzağında bulunuşunu", yani "o şahıs veya şeyin gönülden U2ak ve mahrum bulunduğunu., anlatır. I \(A NS1 / Burada fsuz) mürekkep eki (uygun) gibi sıfat olarak kullanılan bir kelimeye gelmiştir. Deskriptif gramerin müstesna şekille -rinden sayılan bu şekli de analiz edelim. Kelimenin etimolojik şekli şudur: (1) (2) (3) (4) (S) (uy f ug -f- un -f uğ -1- uz) (I) Uy: Ana kök yerine ge -Çtn ve onun anlamını kendinde tecelli ettiren birinci derece prensipal köklerden biridir. "Tarama Oeıgisi" nde bu kelimenin anlam I -V sayılmıştır: I. Fikir, huş,tefekkür, hayal, tahayyül (ışık anlamının abstre mefhuma nakli): //. Sada, aksisada, haber, vâl (ana kökün ses anlamının temessülü); ///. Kast, meram, niyet (birinci anlamların temessülü); IV. Vakit, (ana kökün zaman anlamının temessülü); V. Hayvanatı bakariye (ana kökün kuvvet ve kudret anla minin temessülü). Görülüyor kı bu prensipal elemanda ana kökün "kuvvet, kudret, ışık, zaman, ses' anlamları temessül etmektedir. Bu temessü lün neticesi olarak '"uy" sözü, ana kök mefhumlarının taallûk ettik leri süje veya obje üzerinde "te -tabuk" u anlamını da verir. (2) Ug. Ana kök anlamının taallûk eylediği süje veya objeyi gösteren elemandır. (Uy) ile birleşerek (uyug) şeklini alır ki (uyuk) gibi tetaouk eden şahıs veya şey anlamını vermiş olur. (3) Un: Bu tetabukun süjenin yakın muhitine de taştığını gÖs -teren ektir. Bir süjenin. en yakın sahasında ana kök raefhumiyle birleşerek ona uyduğunu anlatan dîrektörlğü Açık bulunan vakıf kayıdlar direktörlüğüne mülga İdare encümeni ve tevcih heyeti azasından Şefik tayin edilmiştir. B. Şeyda ölçü ve ayarlar baş müfettişi oldu Merkezi Istanbulda bulunan ölçü ve ayarlar baş müfettişliğine ekonomi bakanlığı murakiplennden B. Mahmud Şeyda tayin edilmiştir. Dort aydanberi bakanbk İhracatı teşkilâtlandırma büro. sunda çalışmakla olan B. Şeyda dün ak. şamkı trenle lstanbula gitmiştir. Yeni baş müfettiş. Istanbulda işleri hemen devralacak ve azledilen memurların yerine yenileri tayin edildikten sonra Ankaraya gelerek, bakanlıkla temas edecektir. Ordu valiliği Açık olan Ordu valiliğine vekâletinde bulunan Fatsa kaymakamı Hayri tayin edilmiştir. /. — Türk Dili Lügati; Lehçei Tatarı; Büyük Türk Lügati "Osmanlı, Kazan. Çağatay lehçeleri,,; Radlof, I. "Kazan. Teleüt. Şor, Lebed. Kırgız, Karakngız, Küerık, Çağatay lehçeleri.,, II. — Türk Dili lügati; Tercü-manüllüga; Uygurca Kuran ter -cümesi. III. — M t. ta incili tercümesi; Türk Dili lügati. IV. — tbnimühenr.a iûgati. V — Radlof, I.'Altay, Tob. Tarancı Çağatay lehçeleri". soz, bu (uygun) sözüdür. Burada yalnız ikinci elemanın vokali düşmüştür. (4) Uğ. (Uygun) anlamının üzerinde tecelli eylediği süje veya objeyi sîjstenr. Morfolojik şek kilde son (z) niı îcnetik tesiriyle (us) olmuştur. (5) Uz: (Uyg'-r ) anlamının (uğ) süjesinden çok uzak sahada bulunduğunu, yani bu süjede uygunluk vasfı olmadığını gösteren ektir İr» işte "menfi anlamı., bun dadır Bu analizler, siz mürekkep ekinin, - biri süje ve) a obje gösteren "iğ" ve diğeri uzak saha gösteren "iz" olmak üzere - iki eleman dan kurulduğunu ığ" in konso -unun sonradan "s" ye çevrildiğini ve menfi manası.ıc • uzak saha anlamii'le - *'z" de olduğunu is pat etm slir. (1 ]. /. N. DtLMEN [I] Bu analizlere yarın da devam edeceğiz. rita, Erzurum 116.300 liralık büdcesinden 700 lâğım, Eskişehir 175.110 liralık büdcesinden 50.000 lira su, Gazianteb 150.000 liralık büdcesinden 800 lira su, 1000 lira lağım, 2500 lira plân ve harita, Giresun 120.180 liralık büdcesinden 1438 su, 500 spor, 500 lâğım, Mersin 319.500 liralık büdcesinden 18.500 lira su, 1500 lira spor, 50.000 lira lâğım, 3000 lira plan ve harita, İsparta 43020 liralık büdcesinden 500 lira su, 352 lira spor. 500 lira plân ve harita, İstanbul 6.172.482 liralık büdcesinden 5.000 spor, 550.000 lâğım, 25.000 lira plân ve harita, İzmir 1.019 090 liralık büdcesinden 3250 lira su, 6000 Ura lağım, Kars 55860 liralık büdcesinden 1000 lira su, 500 lira plân ve harita, Kastamonu 49929 liralık büdcesinden 3200 lira su, 420 lira lağım, Kırşehir 40163 liralık büdcesinden 1800 lira plân ve harita, Kocaeli 127.648 lira lık büdcesinden 3000 Ura plân ve ha rita, Maraş 65510 liralık büdcesinden 100 lira su, 8000 lira lâğım, 3600 plân ve harita, Muğla 49959 liralıU büdcesinden 10.204 lira suya. Adana 438.029 liralık büdcesinden 500 lira lâğım ve 6650 lira plân ve harita Siird 40681 liralık büdcesinden 3000 lira su, 300 spor. 600 lâğım, 4000 plân ve harita, Sivas 126.060 liralık büdcesinden 4000 su, 4000 lağım, 1900 plân ve harita, Tokad 130.080 liralık büdcesinden 19.000 su, 500 la ğım, 2000 plân ve harita, Trabzon 111.813 liralık büdcesinden 10860 lira plân, ve haritaya, Urfa 120741 liralık büdcesinden, 6000 lira plân ve haritaya, Yozgad 34410 liralık büd cesinden 500 lira su, 100 lira spor, 50 lira lağım ve 500 lira plân ve haritaya, Zonguldak 146.000 liralık büdcesinden 500 lira su, 800 lira spor, 500 lira lağım, 2000 lira plân ve haritaya. Mardin 49900 liralık büdcesinden 300 lira su, 100 lira spor, 1500 lira lağım ve 1200 lira plân ve haritaya ayırmışlardır. Bazı vilayetlerimizin büdcesi henüz gelmemiştir. MI Gümrük resimlerine belediyeler hissesi olarak eklenea *', 10 gümrük rtll İSTE: Hamalı yaralıan sebzeci Özgen mahallesinde oturan sebzeci Hüseyin ile hammal Bektaş kavga etmiş* ler ve Hüseyin Bektaşi çakı İle iki yer-rinden yaralamıştır. Yaralı tedavi edilmiş ve suçlu hakkında tahkikata başlanılmıştır. Otomobil kazası Dun saat 13.40 da sağlık bakanlığı önündeki otobüs durağında bakanlık muhasebe kalemi memurların dan B. A. sım'a Felemenk elçiliği otomobili çarparak yere düşürmüştür. B. Asım hastaneye götürülmüş ise de hiç bir yar» beresi olmadığı görülmüştür. liuşbethe İK \\ l)\ İNKII.M' HAREKETLERİ fflaşı İ. inci sayfada) kabil değildir. Bugünkü sosyal ve politika buhranlarının sebebleri -ni, sosyal hayat ile teknik hayatın muvazene halinde bulunmayışından ileri geldiğini söyleyen mütefekkirler az değildir. Yeni haya -tın da kendisine göre bir ahlâkı vardır. Kadın Özgürlüğü bu ahlâkın ilk düsturudur. Kadın bir arkadaş, bir unsur olarak sosyete -nin faaliyetine doğrudan doğ -rüya iştirak etmezse yeni haya -tın o memlekette doğmasına ım -kân yoktur. Kamâlizm prensiplerinin hu -dud aşırı ülkelerde tahakkuk et -tiğini görmekten doğan bir sevinç içinde artık memleketimizde mü-tearefe haline gelen hakikatlan tekrar etmek için içimde bir sa -hırsızlık duyuyorum. Her halde radikal tedbirlerle yürüyen komşu ve kardeş İran m illetini başarılarından dolayı tebrik etmeyi Ödev sayarım. N. A. KUÇUKA ULUS 23 9UBA1 1936 PAZAR Son haberler 4ve5inci Hdilfamızdadır- t ;N YEDİNCİ Yit. NO: S235 ADIMIZ. ANDIMIZD1R Heryerde 5 kuru» Fugün otuz üç yenisinin katıştığı yüz otuz altı halkevinin yıl dönümünü kutlayacağız Huş helke HU M V I ERİNİN ^ ILDÖNÜMİ N. A. KUÇUKA Bugün yurdun her köşesinde halkevlerinin yıl dönümü büyük törenlerle kutlanmakta ve yeniden otuz üç halkevi açılmaktadır. Başka memleketlerde ulusal kültürü yükseltmek ve yaymak için vücuda getirilmiş bir çok kurumlar vardır ki. bunlar yurdlarının sosyal kalkınmalarında büyük bir rol oy namışlardır. Fakat ulusal kültürü, her bakımdan kavrayarak kurulan 9 şuğbeli halkevleri organizasyonu ancak bize mahsus bir teşekküldür. Mekteb dışında olan halkın içözünü yapmak ödevini omuzlarına alan halkevlerinin işi çok ağırdır. Bir taraftan memleket en düstrileşir ve her şey artık maddeye ve matematiğin kati düsturlarına çevrilirken öte taraftan da mem leketin maneviyatını yani iç yaşayışını bununla karşılıklı olarak yükseltmek ve olgunlaştırmak icab ediyordu. Sosyal hayat, herhangi «pkli alırsa alsın, onun iç olgunlu- kararlık temelleıinııı sağlam olmadığına kesin olarak hükmetmek lâzımdır. Daha dün silkinerek u-zaklaştığımız şark tipinden büsbütün kurtulmak ve büyük türk inkılabını bu topraklarda ebedileştirmek için en çok uğraşacağımız mevzulardan birisi de bu iç kalkınma işi olacaktır. Eski hayatın koyduğu formüller, bu bakımdan bizim iç hayatımızı söndürmüş ve öldürmüştü. Meselâ resim, müzik, sahne hareketleri bin bir türlü engellerle karşılaşarak sosyetemizin göğsünde gelişme imkânını bulamıyan (tomurcuk) lar halinde kalmıştı. Bir iki kolu müstesna olmak şartiyle bütün güzel sanatlar hareketlerinde balkanlardan bile, işte bu sebebten geri kalmış bir millet olarak sayılmak felaketine uğramışızdır. Halkevleri gelecekte yetişecek büyük sanatkârı yaratacağını iddia etmiyor, bizde bunların yetişeceği yerler ayrıdır. Halkevleri, bunlara yetişmek imkânını hazırlıyan bir hava yaratmak ödevini üzerine almıştır. Halkevleri, milletimizin ezelî varlığında mevcud olan daha bir takım dayanışma (tesanüd) duygularını da yükselterek onu dünyanın her bakımdan en ileri milleti yapmayı ülkü edinen bir varlıktır. Dört yıldanberi çalışmağa baş-lıyan halkevlerinin verimi bizi asla karamsarlığa sevketmiyor. Halk evlerini açarken düşündüğümüz (Sonu b. ıncı sayfada) BUGÜJV Konser yoktur Her hafta, pazar günleri, Cu-mur başkanlığı filarmonik orkestrası tarafından Musiki Muallim mektebinde verilmekte olan halk konserleri, bugün yoktur. Orkestra, bugün halkevinde yapılacak olan törende vazife almıştır ve çok zencin olan programın müzik kısmını değerli orkestramızdan, Halkevinde dinliyeceğiz. W. "Partimizin Halkevlerile bütün yurt-daşlara kucağını açması, vatanda sosyal ve kültürel bir devrim yaptı.,, ATATÜRK Halkevleri sosyal büyük bir ödevi üzerlerine almışlardır. ndaşların toplanıp gerek ilim alanından ve bakımdan birlikte konuşabilmek âdetine alış- Ismet \NÖNt) Hu ödev \nl gerek sosyal malıdırlar. "KLASİK MEKTEP TERBİYESİNDEN BAŞKA HALK YM'.INL\RI\I «EMİŞ BİR HVLK TERBİYESİNE KAVUŞTURMAK l l\ - kM M K\R\RAR.Ak SÖYI.L YORt 1 - VI \-füRKTN EN YÜCF. KÜRSÖDEN ÖYİ Cl ItlR DİLLE BAHSETTİKLERİ HALKIMI KİM HALK TERBİYESİNE ESAS OLACAK ItlR ŞEKİLDE 0 E NIS L E T ErF.GİZ." Pefctr de, geçen yıllara gore mühim bir ilerleyiş görülüyor: Dil, tarih, edebiyat şubesinde: 110 avukat, 61 doktor, 1292 öğret • men, 467 tüccar, 910 işçi. 311 çiftçi. 237 güzel sanatlar, 630 memur ve diğer mesleklerden Bugün 103 halkevi sayısının 136 ya çıkacağı mutlu gündür. Türkiye'de cemiyet hayatının ve İleri yaşayışın çağdaş seviyeyi bulması için kurulan halkevi sayısının her artışı, türk mil leti devrim yolunun canlı ve hareket. Ji âbidesi olarak selamlamaktadır. —•m a»" "-iSJf? ttugun içinde, 103 ünün yıldönümünü ve 33 üçünün de açılışını kutlayacağı mız Anhara Halkevi Ulus bu inanışını Kalkevlerinin her yıl biraz daha genişlİyen ve gayeye yaklaşan çalışmalarının verdiği ve -rimli neticelerden almaktadır. Halkevlerinin son bir . .İki çalışmasının bize verdiği rakamlar onların artık, günlük hayatıhmıza giren, yaşayışımızda yer alan bizi iyiye, güzele, doğ' rüya götüren adlarını gönüllerimiz ¦ de yaşatacak kadar dolgundur. 103 halkevi' le azaların mesleklerine eore şubelere ayrılışı son yıl için sayısı, 4018 zi bulmuştur. Bunun 3418 zi erkek, 600 zü kadındır. Ar (Güzel sanatlar) şubesinde: 23 avukat, 32 doktor, 914 öğretmen, 536 tüccar, 2306 işçi, 263 çiftçi, 1054 güzel sanatlar 678 memur ve diğer mesleklerden olmak üzere 5828 aza vardır. Bunların 747 si kadın, 5081 ri erkektir. Temsil şubesi: 30 avukat, 49 doktor, 1141 öğretmen, 632 tüccar, 1956 işçi, 245 çiftçi. 409 güzel sanatlar. Töreni bir söylevle açan Recep Peke-- halkevine girerken 503 memur ve diğer mesleklerden ol mak üzere aza sayısı 716 sı kadın. 4528 zi erkek olarak 4974 de varmıştır. Spor şubesi: Halkevlerinde aza sayısı en yüksek olan spor şubesinde üye «ayısı 13.367 ye çıkmıştır. Bunu* 49 zu avukat, 76 sı doktor, 730 »i öğretmen, 1388 zi tüccar, 6605 şî iş. çi, 2189 zu çiftçi, 814 dü güzel aa -natlar, 1566 sı memur ve diğer mesleklerdendir Azalar içinde 280 kadın vardır. Sosyal Yardım Şubesinde: 16* avukat, 553 doktor. 520 öğretme», 1542 tüccar, 3058 işçi, 642 çiftçi, 290 güzel sanatlar, 1072 memur ve diğer mesleklerden olmak ve 1103 çü kadın olmak üzere aza sayısı 7844 de çıkmıştır. En çok kadın azası olan bu şubedir Halk dersaneleri ve kurslar: Bu şubede 34 avukat, 57 doktor, 1185 öğretmen, 294 tüccar, 835 işçi. 339 çiftçi, 166 güzel sanatlar, 429 me . mur ve diğer mesleklerden olmak ü-zere, 403 kadın, 3.339 aza vardır. Kitabsaray ve yaym: 75 avukat, 62 doktor, 805 öğretmen, 477 tüccar. 922 İşçi, 199 çiftçi, 216 güzel sanatlar, 578 memurlar ve diğer meslek -lerden olmak üzere bu şubenin aza sayısı, 382 si kadın, 3.334 dü bulmuştur. Köycülük şubesi: Spor şubesin -der» sonra en cok sıan olan kol bu -dur. 130 avukat, 130 doktor, 848 öğretmen 1259 tüccar, 2561 işçi, 4174 çiftçi. 272 güzel sanatlar 1220 me -mur ve diğer mesleklerden olmak D-zere 10594 azası vardır. Bunun 348 zi kadındır. Müze ve sergi şubesinin aza sayısı 1390 m bulmuştur. Bunun içinde 18 avukat, 23 doktor, 298 öğretmen, 281 tüccar, 343 işçi, 66 çiftçi, 78 güzel sanatlar, 283 memur ve diğer meslek -lerdendir. Azaların içinde 133 çu kadındır. Türlü şubelerde çalışan bu meslek sahihlerinin yekûnu bize şu rakam -lan vermektedir: 103 halkevinde 631 avukat, 1068 doktor, 7733 öğretmen, 6826 tüccar, 19505 işçi. 6429 çiftçi 3536 güzel sa-'Snnu .ncı sayfada) Ulus,, un Dil Y»*H*ın Türkçede menfi anlamlar v. Fiillere gelen «me, me menfi eklerinin Güneş-Dil teorisi esaslarına ve analitik gramer metoduna göre analizi [Şimdiye kadar menfi eklerinden "sız üzerinde araştırmalar ve analizler yaptık. Şimdİ de fiillere gelen ve onları menfilestİ-ren 'me" ekinin analizine başlıyoruz]: M. Mıı etiıno Bugün 18 inci yddonümünü kutlamakta olan dosl r.ovyet ordusundan suvarît, (Yazısı 5. inci sayfada! "Fiil maddelerinin sonuna gele-ıık fiilin manasını menfi kılan ek olmak üzere deskriptif gramerin bize verdiği bu me ma kini analiz edelim. İlk bakışta bunun biı ek olarak 11 ] lojik şekli şöyle görünür: (1) (S) — (em ) eğ) ck olarak" kaydından en başka bir kelimeyt için hasında ana kök um olmadığım göster ''Türkçede menfi anlamlar" serisinin ilk yazısında |2I iazh e\ti-(Saylayı çevınnn t \2\ Bu yazı Ulus" un I9-2-I9J6 da çıkan savı\mdtdtr. Miiri'trıı rutımızm eırklu - ÜU dlllılMSI Yİe f ' '/'¦' ¦ 'm' - ve biı 'biı îııi ttıkib rılen tür lii yıız bııımız hu mini; ti vı -vımız'i l.'inuıuıımıstıı. Ol.ııy ıınUırımızdun özü, dileriz 265710 SAYFA 2 L U S 23 .ŞUBAT 1936 PAZAR 1 urı - Nhh«h/ Fransa •- Rusya Son gelen LU'de enteresan bir matbuat hulâsası gürdük. 10*93 deki Fransız - Rus ittifakı imzalanırken rus ve fransız matbuatı ve bundan başka da bu mesele hakkında söz soyliyebİlccek bazı şahsiyetler ne düşünmüşler ve ne yazmışlardır? İşte LU'de bunu, bir araya getirilmiş olarak görüyoruz. Bugün, yani Fransız - Sovyet Rusya paktı imzalanırken neler düşünüldüğünü böyle bir arada göstermeğe. LU haklı olarak lüzum görmemiştir. Çünkü bu. hepimizin kâfi derece bildiğimiz bir şeydir. 1893' daha 1903 yani Rus - Japon savaşına bir hayli vakit var. Fransa'nın büyük müttefikinin Japon silahlan önündeki ricati henüz fransız efkârıumumiyesini altüst etmemiştir. Henüz başlangıçtayız. LU'deki hulâsaya şöyle bir göz a-tarsak görüyoruz ki. sözler, cümleler ve demagojik tabirler bugünkülerine benzemekle beraber, durum aynı değildir. Fiattâ bugünkünün aksidir. O zamanki Fransa'da, ittifakı, sağ taraf istemekte ve sol taraf taşlamaktadır. Sağ tarafa göre, Fransız - Rus ittifakı Ortaavrupa'nm üçüzlü anlaşmasına susturucu bir cevabtır. Ve icab ederse. 1870 in acısı çıkarılacaktır. Çar Rusyası ile İttifak etmekte hiç bir mahzur yoktur. Sol taraf Fransa'sına gelince, bu, çar idaresi ile inkılâbçı ve cumuriyet-çİ Fransa arasında bir ittifak yapılmasını bir türlü aklına sığdırama-makta ve Fransa'daki küçük tasarruf erbabına paralarına dört elle sarılmalarını tavsiye etmektedir. "Çar Önce geçenlerde aldığını geri Ödesin!" gibi telmihler, soldan gelmektedir. Orta ise. ittifakın zaruretini anü-y**rak bundan 43 yıl once bugünkü politikasını tatbik etmekledir. Kısaca, 1893 de. Rusya çarlığı, istibdadı ve geriliği temsil ettiği için, onunla işbirliğini istemiyen gene Fran sadır. Bugün ise, bildiğimiz gibi, Sovyet Rusya'ya yalnız sağ taraf Fransa'sı yani reaksyoner ve ihtiyar Fransa hücum etmektedir. 43 sene içinde. Fransız inkılâbını yapmış olan Fransa'da, sosyalizm, beklenen birkaç imkândan bir tanesidir. Çar Rusyası ise. günün yegâne sosyalist devletidir 43 sene önce. Ittifakm heyecanı ile. Paris'te her şeyin "â la russe" olmasından şikâyet ediliyormuş, kibare lokantalarındaki yemek listelerine ve havyara kadar. 43 sene sonra, "â la russe" çeşni yemek listelerinde değil, fikir cereyanlarında ve politik formüllerdedir. 43 sene önce, koyu muhafazakâr olan Ru9yodır. Ilerilik fikirlerini Fransa temsil etmektedir. Bugün, durum, aksinedir. 1893 de. Fransa. Rusyayı ele geçirdiğine sevinmektedir. 1936 da, Rusya Fransayı ele geçirmiş bulunmaktadır. 1893 de henüz "entente cordiale' yoktur, fakat Fransa ile Rusyanm yaklaşmasını. İngiltere, hoş görmektedir. Bugün sanki başka türlü mü?l İşte "tarih bir tekerrürden ibarettir" diyenleri tatmin edecek bir aly benzeyişler. Fakat hâdiselerin dışına değil de içine bakarsanız, ne bambaşka bir vaziyet! 43 sene içinde, Avrupa'nın aslî yapısmda. ne derin değişiklik ve. bizce, ne ilerleme! Rtırh.ın BF.I.CE HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI. Gümrükler kadrosu İstanbul, 22 — Ankara'dan gelen yeni gümrük kadrosunun tat-bikına başlandı. Yeni kadroda 60 memur terfi ettirilmektedir. İS açık vardır. İzci salonları İstanbul, 22 — Bugün Haydarpaşa ve Galatasaray liselerinde izci salonları açıldı. Sahte ölçüler meselesi İstanbul. 22 — Ölçü ve tartı âletleri suiistimalinin tahkikatı yeni safhaya girdi. Yeni başmüfettiş de gelip işe başladı. Ölüler için İstanbul, 22 — Beleliyede ölü yıkama, taşıma gömme işlerini tanzim için bir komisyon toplan-mıya başladı. Alınan kararlara göre cenazeler dört kısma ayrılacak ve her kısmın muayyen bir ücret tarifesi olacaktır. Bu işle yalnızca hususî memurlar uğraşacaktır. Çöpler yakılacak İstanbul, 22 — İstanbul çöpleri artık denize dökülmiyecek şehir dışında yapılacak istasyonlarda yakılacaktır. Eski denizciler İstanbul, 22 — Denizyolları idaresinde bazı bahriye mütekaid-lerinin hizmetlerinden istifade . .1.1... ,;. ..^M.—I...K..__ gımız gibi fiil sıygalarında bu "me - ma" eki şu değişmelere uğrar: I. — Deskrıptıt gramerlerde (mastar) adı verilen (fiil adları) ile (şuhudi mazi, nakli mazi, te -menni, vucubi) denilen sıygalarda ve (emir) sıygasının ikinci müfret şahsiyle üçüncü şahıslarında (me - ma) şeklinde tasrif olunur ki bu şekiller, hakikatte "meğ mağ" demektir. II. — (İstikbal), (iltizam) ve (Hal) sıygaları ile emir sıygasının ikinci cemi şahsında ve ismi faillerde (miy - mıy) şekillerini alır. III. -- (Müzari) sıygasının birinci müfret şahsında (me), yani (meğ), birinci cemi şahsında (mey), ikinci ve üçüncü şahısla rında (mez) şekillerinde görülür. Bütün bu değişmelerin sebep leri, deskriptif gramerlerde şim -diye kadar bulunamamış bir sır şeklinde kalır ki bu sırrı ancak "Güneş - Dil ' teorisi analizlerinin yarattığı "Türk analitik grameri" halledebilir. Bunu anlamak için de şu noktayı göz Önüne almak lâzımdır: "Menfi eki" denilen bu "me ma" eklerinin bir rolleri de "fiil adı" yapmaktır. Meselâ "gelme, olma" kelimeleri, - pek küçük bir aksan farkıyle - hem "gelmek işi, olmak işi" manalarına, hem de "gelmeme buyuruğu, olmama bu-yuruğu" anlamlarına gelirler. Meselâ "onun ge/mesi üzerinden bir saat geçmemişti ki...", yahut "bu işin böyle o/ması hayırlıdır.' dediğimiz zaman buralaki "gelme" ve "olma" fiilin adıdır. "Sakın bugün buraya gelme!", yahut "artık bu kadar tembel olma!" dediği-ğimiz zaman ise "gelmek" ve "olmak" işlerinin yapılmaması buyu ruğunu vermiş oluruz. Biri fiil maddesini isimlendirmek, öteki fiilin anlattığı işin yapılmalını menetmek gibi biribirinden tamamiyle ayrı iki rol, bu "me - ma" ekine nasıl verilebilir? Deskriptif gramer, bu suale de cevap veremez. Bunun halli de yine "Güneş - Dil" analizlerinin bizi götürdüğü "Türk analitik grameri" ne aittir. Her iki noktayı çözümlemek üzere, önce yukarıya aldığımız etimolojik şekli, "Güneş - Dil" melodiye gözden geçirelim: (1) Em, am: Hangi kelimenin sonuna gelirse onun süje veya objesini gösteren, doğrudan doğruya (ego) mefhumunu anlatır bir elemandır. Bunun vokali kendisinden önce gelen kelimenin vo -kaline tâbidir. Meselâ, yukarda aldığımız "gelme" ve "olma" örneklerinde bun lar "im" ve "um" olur: (Gel -|- im celim): (gel) bu-yuruğunun bir »üje veya objeye taallûkunu anlatır. (Ol -f um aa olum) da böyledir. (2) Eğ, ağ: Kelimeyi tamamlı-yan, manasını tayin ve ifade eden. onu isimlendiren bir ektir. Bu halde, (gel + im -t- eğ = gelimeğ — gelme): (gel) sözüyle anlatılan fiilin bir süje veya objeye taallûkunun ifadesidir. Bunun gibi (Ol -j- um ~ ağ — olumağ olma) da: (ol) ile ifade edilen işin bir süje veya obje tarafından yapılmasının ismidir. Görülüyor ki burada çıkan manalar, hep (fiil adı) manalarıdır ki deskriptif gramerlerde (tahfifi mastar) denilen şekillerdir. Menfi anlamı verecek bir elemanı bu a-nalizde göremiyoruz. O halde bu aynı "gülme" ve "olma" sözlerine - bir aksan farkıyle - menfi anlamı veren eleman nedir? İşte bunu bize Türk dilinin müzari sıygası göstermektedir. Yine bu fiilleri müzari şekline koyalım: "gelmez" ve "olmaz" kelimeleri ortaya çıkar. Bunların sonundaki (mez - maz) eklerinin etimolojik şekilleri şudur: (O (2) II. — (em +- ez) veya? (am + az) (1) Em, am: yine sonuna geldi ği kelimenin süje veya objesini anlatan elemandır. (2) Ez, az: Kelime mefhumunu bu süje veya objeden çok uzak bir sahada gösteren, yani süje ve objenin o kelime mefhumum ın çok uzak, ayrı kaldığını, binaenaleyh o mefhumun o süje veya objede bulunmadığını anlatan ektir. İşte "menfi anlamı" bu "ez-az" elemanındadır. Bu halde • deskriptif gramerlerin "me - ma" dedikleri - fiil menfi eklerinin, hakikatte "ez - az" oldukları anlaşılmış olur. Bu "ez-az" ekleri de - bundan önce birçok defa hatıra getirdiğimiz • (V. — z) formülüne tamamiyle uymaktadır. Demek louyor ki "me - ma" şeklinle görülen ekler, "mürekkep" eklerdir. Bunlar şu iki yolda analiz edilebilir: I. "Em -r eğ — meğ" ve "om + ağ = mağ" şekillerinde fiillerin adlarını yapmağa yarar. Burada (em) veya (am), fiilin taallûk ettiği süje veya objeyi gösterir; (eğ,) yahut (ağ) da kelimeyi tamamlıyarak isimlendirir. II. "Em H- ez = mez" ve "am az = maz" şekillerinde fül anlamlarını süje veya objeden çok uzak bir sahada tecelli ettirerek fiillerin menfilerini kurmağa yarar. Burada da (em) veya (am) yine fiilin taallûk ettiği süje veya objeyi gösterir; (ez) yahut (az) ise fiili o süje veya objeden çok uzak bir sahaya atmak suretiyle menfi anlamını verir. (Ez) ve (az) elemanlarındaki (z) konsonu, doğrudan doğruya (ğ) ve onun kategorisinden olan ' . k, g, h) konsonları ile değişebileceğinden bu değişmelerle (mez) ve (maz) mürekkep ekleri (meğ - mağ), (mey - may) olabilir ki işte fiillerin bir takım şekillerinde görüldüğünü yukarda zikrettiğimiz (me • ma), (miy -ıtHy), (mey - may) şekilleri bu değişmelerin verimidir. Bu noktayı daha açık olarak Hukuk İlmini layma kurumu nun koıııYran*' MffoİMİCBI Pr. Ord. B. krozının konfransi « Fransız Devlet Şûrası içtihadlarmda görülen yeni temayüller * Dün Ankara halkevinde, istanbul hu. kuk fakültesi amım hukuku ordinaryüs profesörü B. Km ... hukuk ilmini yaynı* kurumu nun tertîb ettğî teri konferan» Unn 12 incilini vermiştir, konferansta, bir çok profesörler, saylavlar, devlet şu r.m vc temyiz mahkemesi azası, vek.ı letlerr mensub hukuk müşavirleri avukatlar vc daha bir çok hukuk men şuhları hazır bulunmuştur. Bir saat elli dakika suren konferans derin biı alâka ile dinlenilmiş tir. Profesör Kı. -,ı bu büyük ve cok güzel An karamı/da bir konferans vermek saadetine nail olduğu için kendini pek bahtiyar sayarak «Öze bağlamış ve şöyle de. vam etmiştir: Fransada yeni bir kanun devlet şurasının salâhiyetini . [altmıştır. Bu kanuna göre hükümet karariyle feshcdile cek cemiyetlerin itirazlarına davlet şurası bakacaktır. Bu da gösteriyor ki bu müessese fransız hüriyetlerinin mu hafızıdır. Maksadımız fransız davlet şurası içtihadının yeni yeni gidişlerinden bazılarını ışığa koymaktır Bu hususta esas olarak 1930 - 1935 devresini alacağız. Bu devir pek kısa olmakla berabcı en zenginlerinden biridir. Bu d . irdeki büyük içtihad teorilerini tetkik için, s . lâhiyet. yasaya uygunluk, amme hizmetleri mukaveleleri, mukavele isi mesu': yet ve mali hukuka dair kararlan zikredeceğiz. ¦ — 18Ö9 da Cadot karan ile devlet şu. rası idari sahada kendini adi hukjk hakimi Mumu vc bu Temyiz mahkemesiyle devlet turası arasındaki salâhiyet mücadelesinin en bariz safhası Septfonds kararı olmuş ve devlet şûrası hak kazanmış • tır. Bir diğer nokta "kararname kanunu., suretile ısdar edilen kaidelerin hukuki mahiyetini tesbit etmek endişesidir. Develt şûrası kararname - kanunu, tasdik edilinceye kadar idari bir tasarruf olarak saymaktadır. De. inek oluyor ki bu çeşid kararnamelerin yasaya uygunları kazaî kuvvetçe kontrol edilebilir. Kanunilik bahsinin şimdiye kadar hiç masebaki olmamış bir kaziye 1933 ve 1934 yıllarmd devlet şurasınca karara bağlanmıştır. Bahse mevzu olan herhangi bir vekilin diğer bir vekil aleyhinde devlet şûrasma baş vurması halinde böyle bir müracaatin ka bul edilip edilemiyeceği meselesiydi. Devlet şûrası şimdiye kadar üstadla-nmızdan öğrendiklerimizi ve talebelerimize öğrettiklerimizi altüst eden bir kararla şebabetin devletin kendi aleyhine demek olan böyle bir davayı hüküm altına almıştır. Mukavelelere gelince, bilhassa âmme hizmetleri için, fransız devlet şûrası kesdirilememezlik (inprevİsi-onj nazariyesini ihdas etmiştir. 9 birinci kânun 1932 de Şerburg tramvay kumpanyası adlı kararmda devlet şûrası şöyle bir beyanda bulunmuştur: "Mukaveleyi alt üst etmek tesi rini gösteren kestirilemez ahvalin hu-dusu halinde, üzerindeki âmme hız metinin işlemesini temin için lâzım gelen tedbirleri almak ve bilhassa ket-tirîlememezlik devresine aid mukavele dışı masraflara karşılık olmak ü-zere ona mali yardımda bulunmak imtiyazı verene aittir.,. Mesuliyet bahsinde devlet elbette herhangi bir hususi şahıs gibi medeni kanun maddelerine istinaden mahkûm edilemez. Daha çok genişlemeğe mütemayil mesuliyet içtihadı sistemi, hususi hukuktakinden pek baş. ka bir âmme hizmeti kusuruna daya-nı.. Devletin mesuliyetine muteoair .nı br içtihad nizamname ve kanunların tatbikinde idarece gösterilen İh -mali goz önünde tutar Meselâ müstemlekeler sergisinde mal teşhir eden biri nizamnamenin tam tatbik edilememesinden bazı siparişler kaybetmiş ve bu, devletin mesuliyetini mucib olmuştur. » M Vergilere gelince, metinlerin çokluğu izahı güçleştirmektedir. Bu sahada da devlet şûrası yenilik göstermiş, maliyenin ifrata varan tefsirlerini daraltabilmiştir. Safi kâr, matrah teşkil edebilecek gelir mefhumunu, kazanç hissesinin hukuki mahiyetini, camiaların ve âmme müesseselerinin, vergiden muafiyetleri için, gelir getirme 7 İlklerini tasrih etmiştir. h »I T* Profesör Kroza, doçenti Orhan Arsalın büyük bir salâhiyetle ve bütün hazır bulunanları cidden hayrete düşüren bir suratla türkeçye çevirerek hazıruna bir kelimesini bile kaçırtmadığı uzun uzun alkışlanan konferansını şu sözlerle bitirmiştir: "Şimdiden zenginliğini bildiğimiz bir içtihat, kanuna mutlak bir şekilde riayet ednmvşiı nm faydalı olduklarını bizimki kadar sîzin çok yüksek idari mahkemenizin de şiddetle arzu ettiğini söy İtmem ize izin vermektedir.,, göstermek üzere - örnek olarak -aldığımız "gel" ve "ol" fiil maddelerinin sıygalarında menfi anlamlarını gözden geçirelim [3]. /. .V. DİLMEN [3] Bu araştırmay: yarınki sayımızda okuyunuz. Uliklal ve İnkılap Partimizin bütün yurdda istiklâlimizin değerini ve inkılâbımızın büyüklüğünü halkımıza anlatmak için büyük bîr İsabetle tertib ettiği konferanslar her tarafta umulandan daha büyük bir heyecan ve çok geniş butiği uyandırmıştır. Şimdiye kadar yurdun her köşesinden gelen ve gazetemizde çıkan haberlere ilâve olarak bugün de aldığımız telgrafları yazı. yoruz: Susurluk.20 (Hususi; — Balıkesir Dumlupmnr baş Öğretmem B. Cevdet Demİraym çok canlı ve heyecanlı bir an. alyışla verdiği inkılâp ve istiklâl konferansları halk ilgi ile dinlemiş ve bu konferansların tekrarlanması dileğinde bulunmuşlardır. Niğde, 20 (Hususî) — Ankara Hukuk fakültesi profesörlerinden B. Maz-har Nedim burada inkılâp ve istiklâl mevzulu iki konferans verdi. Konferans, lann her birini binden fazla halk büyük bir ilgi ile dinledi. Halkımız, değerli mrv zular üzerinde verilen bu konferanslardan cok heycanlanmıştır. Yozgad, 20 (Hususi) — Erzurum saylavı Bayan Nakİye Ergonun verdiği konferanslar burada kadın erkek pek çok halkın üzerinde derin tesirler bırakmış, tır. Manisa. 21 (Hususi; — B. Profesör Ömer Celâl tarafından verilen partimizin tertib ettiği inkılâb ve istiklâl mevzulu konferanslar burada büyük bir ilpi uyandırdı. Bursa, 21 (Hususî; — İzmir saylavı B. Hata-* Ali Yücel'in inkılâb ve istiklal mevzuları üzerinde verdiği konferanslar büraoY çok büyük heyecanlar uyandırdı. Hatibin coşkun tözlerini partimiz tarafından bir çok yerlere konulan hoparlörle beş binden fazla halk dinledi. B Ha. san Ah Yücel'in Atatürk'ümüzün gençliğe olun hitabı İle bitirdiği ton sözleri ayao't. dinlendi. ULUS r 24 ŞtKAT 1936 PAZARTIıAİ Son haberler 6 uıcı saiifumızdudır ONYEDİNCİ YIL. No: 5236 ADIMIZ, ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuru» Halkevlerinin yıldönümü ve yeni otuz üç evin acılısı dün, Ankara Halkevinde essiz bir törenle kutlandı. " Ankara Halkeviııin sahnesinden hepini/in müşterek duygularınıza tercüman olarak yeni ealışma havatına do£an hu olu/ üe halkevinde vazife alacak arkadaşlara şırak ve samimi duygularla elimi u/atarak kendilerini selamlarını.. pekutin dünkü açi$ söylevinden •HALKIM IKİMN ÇALIŞMASI, BİRİ BİBİNİ kNLAYAN VE BÜYÜK MEFHUMLARDA litRllU Kİ İKİM. DAYANAN BİR KINI YARATACAKTIR. İn \m. SÜKÛNU, GALEYANI, HEYECANI BİR KÜTLE... YIKIM ZARAR GETİRECEK BÜYÜK VAKALAR KARŞISINDA BERABER AYAKLANIP BÜYÜK lllILİKLLIKl BERABER KARŞILAMAK DUYGUSI İLE HAREKET EDEN BİR KÜTLE... ÖNÜN İÇİN YURDDAŞLARI IIVLKF \ LKRİNİN HERKESİ MÜCADELE SİNESİNİ İÇMİŞ Kİ Kİ İM n ÇALIŞMA SAFLARINDA ŞEREFLİ VERİNİ \ni\\v ÇAĞIRIYORUM/1 "ULUSAL BlRIİK CEPHESİNİ HERGÜN BİRA2 DAHA KUVVETLENDİRELİM. SİZİ SON SÖZ OLARAK SALONl-M l /l SÜSLEYEN LEVHALARDAN BÜYÜK BİR İNKILAP SÖZÜNÜ TEKRARLIYACARIM. Bl YOLD-\ PAROLAMIZ ŞUDURı "DAĞILAN ÇÖKKR, DAİMA BİR, DAİMA TOPLl" peker'in dünkü açış söylevinden Dünkü törende halkevi Balomu Yurdun her koseııne dağılmış olan 103 halkevimizin ¦ ıln yddÖnümü ile bunlara yeni 33 halkevimizin katılışı dun Ankara halkevinde, zengin bir program ve parlak bir törenle kutlandı. D*ha saat 14 de Halkevimi -zin salonu he . yecanh bir dinleyici kalaba -ligi ile hınca -hınç dolmuştu: Saat tam 15 de, ayakta dura -cak bir tek boş yari bile kalmamış olarak, bine yakın dinleyicinin önün -de, Cumur baş* de, Cumur baş. kanlığı filar -ırıonik or' ~s -Irası lar... .n • dan çalınan is -tiklâl marşımı -sın ayakta din-lenmesiyle lö -ren programı -n a başlandı. Parti Genel Sekreteri Re -ceb Peker, he -yecanh bir sesle şu hitabesini söyledi: U.K. I'vkerin nutku Arkadaşlar; Bugün yurd-d.ı Halkevleri «"dışının dör -düncü yılını kutlamak için toplanmış bu -1 D n ıı y o r uz. P 'l toplanış yalnız Halkevlerinin geçmiş çalışma devirlerinin hatırlanması için değildir. Bugün yurd içinde büyük Kemalist ülküyü yayıcı olan bu önemli ve değerli ulusal teşkilâta yeniden 33 Oun 33 hathevini açan chp Genel Sekreteri Peker açılış soy fecim verirken tan hir görünüş halkevi daha katdacaktır Biz aynı zamanda bunların hayata d..Kuılanru ve çalışma devrine girişlerini de kut-lıyoruz. Arkadaşlar; bu mıınasebetle geçirdiğimiz dört yıllık halkevleri yaşayışının yalnız dördü1.1.ü ydn ait olan çalışmalarının genel pilnnçosunu gözden pecirmek'e bir fayda görüyorum Yalnız bu son yıl içinde 103 halk-evinin çatıları altına 2 milyon yüzenden fazla yurddaş girmiş, evlerin ışık saçan ve kuvvet yapan çalışmalarından istifade etmiştir. Halkevi çatılarının altı İm milyonlar kütlesinin biri ötekini tamamlayan müşterek çalışmalarının heyecaniyle kaynaşmıştır Kukamlum anlattıkları Arkadaşlar; bu yekûnu yalnız mücerret bir rakam olarak göz önüne alınca insan bunun değerini kavra makta, önemini ihata etmekte biraz müşkülât çekebilir. Fakat, bu rakamı 103 halkevimizin içinde bulunduğu Türk şarlan ve kentleri nüfusunun yeküniyle karşılaştırınca işin ehemıyeti tebarüz eder. I lalkevleri-mizin çalıştığı ve ilçe merkezleri o-lan lürk şarlarmda ve kentlerinde yaşayan yurddaşların yekûnu 2 milyon 380 bindir. Şu halde, aşağı yukarı bütün yurddaşların nüfusu yekûnu kadar insan halkevlerinde yetiştirici veya yetişip aydınlatıcı ve istifade edici sıfatlan ile halkevlerine katıl mıştır. Bu nisbetin devlet merkezi o-lan Ankaraya ait kısmı daha çok övülerek söylenmeğe ve işitmeğe drğeı bir mahiyet arzeder. Son ayımda An karanın (125) bin nüfusu taşıyan bir şehir okluğu anlaşılmıştır. Bu son yılda Ankara halkcvinin çatısı altında konferans dinlemek, kitap okumak, konser din- (Sonu .?. üncü tayfada) 44 Ulım,, un Dil Yaları Türkçede menfi anlamlar vı Fiillere gelen me. ma menfi eklerinin Güneş - Dil teorisi esaslarına ve analitik gramer metoduna »-öre analizi [Türkçe mürekkep menfi eklerinden fiillere taallûk eden "me, ma" eklerini dünkü yazımızda tahlile aşla mı ş ve bunun $üje veya obje gösteren bir nV elemanı ile uzak saha dolaytsiyle menfi anlamına delâlet eden bir "ez" ekinden mürekkep olduğunu ve bu sonuncu ekteki *z" nin "ğ" ve "y" ye değişebildi ğini izah etmiştik. Bugün de bu analizin fiil stygalanndakİ tezahürlerini tetkik ediyoruz] ve eski metinlerde "gelmezim, olmazım" ve "gelmeziz. olmazız** şekilleri vardır. Bugünkü söylenişleriyle de alsak "gelmem", "olmam", "gelmeyiz", "olmayız" sözlerinin etimolojik şekilleri şöyle gösterilebilir: (Sayfayı çeviriniz) Mez - Muz Türkçe fiil maddelerine gelerek onları menfileştîren "mez - maz' mürekkep ekini asıl muzari sıyga larında bulmuştuk. Bunun için ör nek olarak aldığımız "gel" ve ' ol" fiil maddelerinin önce muza ri menfilerini tasrif edelim: Mü f ret Menfi M uzar iler Şahıs Gel Ol I. Gelmem olmam İL Gelmezsin olmazsın III. Gelmez olmaz Cemi Menfi Muzariler I. Gelmeyiz olmayız II. Gelmezsiniz olmazsınız III. Gelmezler olmazlar Görülüyor ki ikinci ve üçüncü şahısların gerek müfredinde ve gerek ceminde "mez - maz" mürekkep ekleri, olduğu gibi mevcut tur. Birinci şahıslara gelince, bunların müfretlerinde "me ma" ve cemilerinde "mey - may" şekilleri görülüyorsa da bu da sonradan bîr kuruluştur. Şark lehçelerinde İM \Mtl 1.1) V : Fener, Galatasaray* 6-1 yeni WK \K\ DA: Geiûjt r Birliği Altınor'dtıyu rendi. Muhafız Gürü Çan-fenva İl ' •nhrre kaldılar. Halkeı Ivrinin yıldönümünü kutluma türeni elolavısiy-le tefrikalarımız ve devamlı yazılarımız yarına bırakıl-mittir, tıkarlarımızdan üzür ılileriz. SAYFA 2 i L U b İÇ HABERLER Dünkü Spor Hareketleri Gençler Birliği A limonluyu \ «n Muhafız gücü,Çaııkaya berabere kaklılar. Fener, Galatasarayı 6-1 yendi. Lik maçlarına dün de devam edildi. Maçlara saat 14 de Muhafız gücü - Çankaya takımları (arasındaki o-yunla batlındı. Maçın hakemi fenerli Hadi idi. İlk vuruşu Muhafız Gücü yaptı Çankayalılar Muhafıza nazaran daha canlı ve açık bir oyun oynamağa başladılar. Bıribirİni takib eden akınlarından birinde Fethi güzel bir sütle takımına ilk golü kazandırdı. Bu gol Muhafızı canlandırdı ve zaman zaman iki taraf kalesini de tehlikeye düşüren karşılıklı akınlar yapıldı. Oyun böylece devam ederken muhafızlılar Çankayaya verilen penaltıdan beraberlik sayısını yaptılar. Beraberliği elde ederek daha fazla açılan Muhafız Gücü forvetleri bi-ribiri ardınca yaptıkları hücumlarla Çankaya kalesini zorlamağa başladılar. Devrenin bitmesine üç dakika kala kornerden gelen topu güzel bir kafa vuruşu ile kaleye sokan Ahmed tarafını üstün duruma çıkaran ikinci golü yaptı. ikinci yarı oyunda iki takım da çok canlı vc güzel bir oyun oynuyordu. Dokuzuncu dakikada ha -kemin Muhafıza verdiği serbest vu ruştan istifade eden çankayalılar Ni-hadın bir kafa vuruşu ile beraberliğe kavuştular. Beraberlik golünden sonra oyun daha seri oynanmağa başladı. Fakat ne yazık ki bu durum pek az sürdü. Ve hakemin müsamahakârlığından istifade eden iki takım da sert bİr oyu. na başledılar. Asabi bir hava içinde oynanan bu oyun sonlara kadar böyle devam etti ve durum değişmiyerek 2-2 beraberlikle neticelendi. Altınordu - Gençlerbirliiğ İlk on beş dakika durgun ve tatsız bir durumla geçti. Bu sırada Altın ordunun sağdan yaptığı güzel bir a-kın esnasında Reşadın ayağından İlk golü çıkarması oynuun vaziyetini bir az değiştirdi. Yavaş, yavaş açılan Gençler 27 inci dakikada çok hatalı bir çıkış yaparak lüzumsuz yere kaleden uzaklaşan Cihadın yokluğun-¦ "~ ¦ (I) (2) (3) (4) -I. Gelmem . gel - mı eğ i ün II. Gelmeyi*: gel - im + ey + iz III. Olmam : ol m ağ - ım IV. Olmayız : ol + um + ay f w Bu analizlerde: (1) numaralı parçalrr, olduğu gibi alınmışı fiil maddeleridir. Bunların etimolojik analizleri meşgul olduğumuz "menfi eki" a-nalizinden ayrıdır. (2) İm, um: fiil maddelerinin delâlet ettikleri iş mefhumunun taallûk ettiği süje veya objeyi gösteren elemanlardır. (3) Eğ. ağ, ey, ay: Bu iş mefhumunun süje veya objeden pek uzak bir sahada bulunduğu mana-•iyle asıl menfi anlamını veren (ez - az) ekinin konsonu (ğ) ve (y) ye çevrilerek kurulmuş elemanlardır. Eğer bunları oldukları gibi (ğ) veya (y) alacak olursak menfi anlamı yerine kelimenin isimleş-mesi anlamı çıkar. Nitekim "benim buraya gelmem bir maksat ü-zerinedir" ve "böyle kayıtsız olmamın bir sebebi vardır" dediğimiz zaman buradaki "gelmem" ve "olmam" sözleri - bir süjeye izafe edilmiş - "iş adı" anlatır ki cemi şekillerinde de "gelmemiz" ve "olmamız" olurlar fi], 4) İm, ım, iz, ız: fiil sonunda şahısları göstermeğe yarıyan eh zamir" leri gösterir elemanlar *lPJ.______ [/], [2] Böyle kelimelerin sonuna gelerek şahsa delâlet eden "ek - zamirler" hakkında hazırlamakta olduğumuz analiz de yakındı neşredilecektir. dan istifade ederek beraberlik golü yaptılar. Birinci devre 1-1 beraberlik, le bitti. İkinci devrede. beşinci dakika -da Muradın İleri vurması lâzım gelirken topu kaleciye atmasından İstifa de eden Niyazı ikinci golü yatı. Gençler daha baskılı oynamağa başladı lar. Ve bunun neticesi olarak İki gol daha yaparak maçı 1-4 bitirdiler. Fenerbahçe - Galatasaray maçr İstanbul. 23 (A.A.) — İstanbul şampiyonası maçlarına bugün de devam edildi Fener stadında Galatasaray - Fenerbahçe maçını görmek isteyen 7.8 bin kîşi toplanmıştı. Saat 15 de sahaya evvelâ Galatasaraylılar çıktılar ve alkışlandılar. Fenerbahçelilerin gözükmesi epey gecikti. Onlar da alkışlar arasında gözüktüler. Oyuna Galatasaraylılar başladılar. İlk hücum Fenerlilerin hücum hattında kesildi. Oyun ilerledikçe Fenerbahçenin a-ğır bastığı görülüyor. Fikret her ayağına aldığı topla beraber Kadriyi de sürükliyerek, Galatasaray defansının tabiyesini bozuyor ve Fener muha -cimleri süratle gol vaziyetine giriyor-Uu-dı. Şaban, altıncı dakikada F titretin in dirdiği topu geride yakalayarak güzel bir plase ile Galatasaray ağlarına taktı. Biraz sonra gene Şaban, güzel bir şutla Fenerin ikinci sayısını çıkardı. Bu golden sonra Galatasaraylıların tabiyelerini değiştirdikleri ve hücuma geçtikleri görülüyor. 13 ve 17 inci dakikalarda Danyal Cevadı atlatarak Fener kalesine yaklaştı, fakat birinde Yaşar, diğerinde Needet. muhakkak e;ntl»re mnn! ot-durar. ^^^^ Ikî tarafın da ağır basamadıkları güzel bir oyun devam ediyor. Galata-saraym büyük enerjisine ve heyecanlı oyununa mukabil Fenerliler soğukkanlılıkla vaziyete hâkim olmaya başladılar. 30 uncu dakikada topu soldan sağa birdenbire geçiren Galatasaraylılar derhal sayı vazıyetine gir. diler. Yaşar topla beraber kaleye İSTANBUL TELEFONLARI: Kiisl Kik m ıını/ geliyor İstanbul, 23 — Başbakan İt • met İnönü, Adliye Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Sü Bakanı Kâzım üz -alp ve Dış işleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras bu akşam aat 7,15 te kalkan, ekspresle Ankaraya hareket etmişler ve Haydarpaşa ga -rında Vali Muhiddin Ustünda£ ile birçok zatlar tarafından uğur-lanmışlardı. doğru ilerliyen üzerine bir çıkış yaptı. Hakem bu çıkışı seri buldu ve bir penaltı verdi. Necdetin sıkı bir şutu Galatasara-ya bir gol kazandırdı. Oyunun en heyecanlı devresi, denilebilir ki bu golden sonra inkişaf eden kısımdı Galatasaraylılar bu »ırada bir hücum faikiyeti temin ettiler. Fenerbahçe defansının Galatasaray hücumlarını kesmek için müşkilât çektiğini gö. rüyoruz. Fakat kırkıncı dakikadan sonra Fenerliler gene vaziyete hakim oldular. Galatasaray kelesinin maruz kaldığı ziyaretçilerden sonuncusunu kırk dördüncü dakikada Naci'nin ka-fasiyle Galatasaray ağlaraına takıldı. Birinci devre bu suretle 3 - 1 Fenerin lehine bitti. İkinci devrede çok seri bir oyun görüyoruz. Bu devrenin bir çok heyecanlı safahatının şayanı dikkat olanlarım şöyle sıralamak kabildir. 13 üncü dakika: Şaban şahsi bir inişini güzel bir şutla tamamladı. Ve takımına dördüncü golü kazandırdı. 31 inci dakikada Niyazı çok güzel bir inişle topu Naci'ye geçirdi. Naci sıkı bir plase ile beşinci golü çı-kardı. 41 inci dakika: Ali R'»a «aV.5İ bir hncı'froTu allı. •^^¦»^"^^^ 6-1 Fenerbahçenin galibiyetiyle biten bu oyunu şu şekilde anltmak kabildir. Fenerbahçe daha üstün bir o-yunla bu galibiyeti haketti. Galatasaraylılar çok asabi oynadılar. Bil hassa ikinci devrede kaybettikleri golleri en ziyade bu sinirlİğin neticesi oldu ğini göstererek emir sıygasını ce-milendirir [4]. Görülüyor ki burada da (V. -f z) menfi elemanı, (z — y) foram liyle (V. 4- y) şeklinde mevcuttur. Meğ - Muğ Bu şekli fiil tasriflerinin başka bütün sıygalarında buluruz: (t) (2) (3) (*) (S) I $uhudi mazi: 1) gel - in» + eğ - ed $ iğ 2) ol + um + «ğ + ad 4- ıg //. Nakil mazi: 1) gel * im 4 eğ -t- i$ 4- ¦ 2) ol ¦ ura + ağ k n} + . ///. Vücubi: 1) gel - im + eğ + el + iğ 2) ol 4 um 4- ağ + »1 + »4 IV Temenni: 1) gel t im t eğ + es + eğ 2) ol t um + ağ + as + «ğ V Emrin ikinci mütret şahsı: 1) gel + im + eğ 4- . + • 2) ol 4- um 4- ag + . + . VI. Emrin üçüncü şahsı: 1) gel + ün + eğ -r es 4- in 2) ol + um + ağ + as+ m Bütün bu şe..illerde: l) Gel, ol: fullerin, olduğu gibi alınmış, maddelerini; (2) İm, um: fiil meşumlarının gösterdiği işlerin taalluk etliği süje veya objeyi gösterir. [4] Buradaki (z) li çcÇâVtflM şekli "şahıs g terci fc-îŞ M£ analizinde "hh" ve JU* * ^f**l« de izah edilmiştir: (Ulc) un 9-12-1935 te çı!:=n saygına bakınız. İstiklal ve tnkilâp Ayvalık, 21 (Hususi) — Halkevi salonunda İzmir Ehalİ bankası direktörü B. Atıf İstiklâl ve inkılâbımızı anlatan iki konferans verdi. Konferansı 3mUyrn yüzlerce kişi mevzuun heyecanı içinde konferansçının sözlerini candan alkışla, dılar. Dinar, 21 (Hususi) — Ankaradan ge. len B. Fazıl parti salonunda bini aşan kadın erkek dileyici karşısında konferanslarını verdi ve büyük ilgi uyandır dı. Mudurnu, 22 (Husuıı) — Partimiz adına gelen Afyon saylavı li. Izzel Ulvî Aykurd bînî mütecaviz halk önünde in-kilâb ve istiklâl konferanslarını vermiş ve çok alk:şl.ınınıştır. Boyabad, 22 Hususi 1 — İlçemize ge len Samsan saylavı B. Mehmed Ali Yürük İnkilâb ve istiklâl mevzuu üzerinde iki konferans verdi. Konferansda bulu. nan yüzlerce kişinin bu mukaddes var. bklara karşı nhn inanla" vc bağlan bir k*t daha arttı. Partimizin bütün yurdda istiklâlimizin değerini ve inkılâbımı -zın büyüklüğünü halkımıza anlatmak için büyük bir isabetle tertib ettiği konferanslar her tarafta '•mıılandan daha büyük bir heve-can ve çok geniş bir ilgi uyandırmıştır. Şimdiye kadar yurdun her köşesinden gelen ve gazetemizde rıkan haberlere ilâve olarak bu -gün de aldığımız telgrafları yazı- I ilana'da: ye rüsumu mükellefiyetine tâbi ol-mıyacaktır. İdarenin para, mal ve bilanço ve defter ve vesikaları üze r»nde suç işliyenler devlet memuru -;^î ceza göreceklerdir. (3) Eğ, ağ: bunlardaki (ğ) konsonları birer (z) den değişmedir. Asılları olan f*ez, az) elemanları, (m) konsonunun gösterdiği süje veya objenin çok uzağında olan bir sahayı gösterir. (Gel) ve (ol) fiil maddelerinin gösterdikleri iş mefhumları, süje veya objeden çok uzak bîr sahada alınmakla, o süje veya objenin bu mefhumdan ayn olduğu, yani bu işi yapmadığı anlaşılmış olur. ki işte "menfi anlamı" buradan çıkar. (4) Bu seride görülen (d, ş, l, s) konsonları sıyga ekleri olarak a-lınmıştır [5]. (5) Bu seride görülen konson-lardan (n) konsonu da (ğ) den değişme olduğuna göre, hepsi (ğj konsonu demektir vc bunlar da fiil sıygasının süje veya objesine delâlet ederler [6]. Şu analizlerden anlaşılıyor ki bu sıygalarda da menfi anlamı lıep (V. | z) ekiyle ifade edilmektedir. Bu ek, türlü fonetik ve morfolojik derişmelerle (V. + y), (V. -f ğ) ve - okunmaz (ğ) de düşerek - (V. + - ) ş^k;*.îer:.r.î alabilir. Fakat esss mcr.fi anlamı bu (z) konsonunun şTösicrdîğî uzak saha mana sırır!*. c!ır [7]. _t» DİLMEN [îl vc \6l Du sıyga vc şahıs ek-İerİT-İn analizleri meriâ* ayrıca va-pjlccshiır. {7} Menfi anla/uma gelen etelerin analizine yarın d* devam e-deceğiz. \ an «iölü işletmesi Ekonomi Bakanlığına bağlanıyor Van gölü işletme idaresinin Ekonomi Bakanlığına bağlanması ve sureti idaresi hakkında bir kanun lâyihası hazırlanmıştır. Bu lâyihanın esaslarına göre Van gölünde her nevi makineli ve makinesiz vasıtalarla (beş gros tonilatoya kadar olanlar müstes na) yapılacak alelumum yük ve yolcu nakliyatı ve göl çevresinde iskele, menderek, rıhtım ve antrepolar inşa etmek ve işletmek hak kı devlet inhisrına alınacaktır. Bunun için de Ekonomi Bakanlığına bağlı olmak ve merkezi Bakan lıkça tayin olunmak üzere hükmi şahsiyeti haiz bir "Van gölü işletme İdaresi" kurulacaktır İdarenin muamelât ve sarfiyatı muhasebei umumiye, arttırma ve eksiltme ve ihale kanununa ve Divanı Muha sebatın vize ve murakabesine tâbi olmıyacaktır. İdarenin sermayesi gölde münakalâtın temin ve tevsii maksadiyle alınacak yeni nakil vasıtalariyle, binalar ve kurulacak göl tersanesinin makine, tesisat ve mebanİsiyle, iskele ve antrepolarından ve 1936 büdcesi-ne konulacak ve toptan bu idare ye verilecek 350 bin lira ile mev cud işletmeden devralınacak em val ve eşyanın kıymetinden ibaret olacaktır. Gölün tabii sermayelerini istihsal ve istismar ve göl civarında mevaddı müstehlikimi »kil edecek mekşûf ve gayri raekçûf maddeleri işletecek ve int" "-ık larını Bakanlar Heyeti karariyle Eti Bank ile mü«terek çalışmak üzere işletebilecektir. İşletmenin d:r kloru, ekonom Bakanlığınca dİger m ve inletmenin sureti ' .Jliknlerî ha. lana. *k talimatname hükümlerine tâbi olacaktır. İdarenin hesab senesi olarak takvim senesi kabul edilmiştir. İdarenin umumi heyeti Kamutay, ekonomi ve divanı mııha«e bat ve büdce encümeni mürekkeb olacaktır, idare r * vereisi il* her n°vî d*,»','? v*- " Adana, ( Hususî) — Dün ak -şam halkevi salonunda Ankara saylavı B. Mümtaz Okmen istik • lâl ve inkılâp mevzuları üzerinde-İ ilk konferansını verdi. Hıncahınç dolan salonda büyük bir ilgi ve heyecan uyandıran bu konfe- ş binden fazla în&an konferanstan f .»vdalan * dı. Mümtaz Okmen ikinci konfe -ransını varın aksara verece^ir. Şu analizde açıkça görülüyor ki "gelmem", ''olmam", "gelmeyiz" ve "olmayız" sözlerinde menfi anlamı veren asıl eleman, bir (V. z) elemanıdır ki bunun "z" si ilk iki kelimede düşmüş, öteki ikisinde de "y" ye çevrilmiştir. Muzariin Öteki şahıslarında bu "mez - mat" şekilleri zaten vardır ve onlar da (!) (2) em -t- ez am + az analizine tabidirler ki burada da: (1) Em, am: süje veya objeyi gösterir. (2) Ez, az: fiilin anlattığı iş mefhumunun süje veya objeden pek uzak bir sahada bulunduğunu göstererek menfi anlamı verir. Mey - |f«) "Mez - maz" mürekkep ekinin bu şekline şu sıygalarda tesadüf olunur: (D (2) (3) (4) (S) I. İstikbal sıygası: 1) gel im + iy -t- ec + ek 2) ol -1- um 4" iy + ac H ak //. Hâl sıygası: 1) gel ün t iy 2) ol + um -t- iy + or +• . ///. Emir sıygasının ikinci cemi şahsı: 1) gel 4- im *¦ ey + in + (iz) 2) ol f um + ay * ın + (u). IV. İltizam hU/gasT- 1) gel f im A iy. L eğ ~ • , 2) ol Y om + tf f at + . V. İsmi fail sıygası: 1) gel + ün + iy * en + . 2) ol + um - iy 4 an + . (1) Gel, ol: fiillerin, olduğu gibi alınmış, maddeleridir. (2) İm, um: fiil anlamının taallûk eylediği süje veya objeyi gösterir elemanlardır. (3) İy, ty, ey, ay: buradaki (y) ler (z) yerine geçmiştir. Uzak saha anlamı verirler. Böylece fiilin anlattığı iş mefhumunun süje veya objeden uzakta olduğunu göstererek menfi manasına delâlet e-derler. (4) /. Ec, ac: uzak bir zaman manasiyle istikbal sıygasını; //. Or: tekarrür ve temerküz an lamiyle hâl sıygasını; ///. İn, ın: (ğ) den değişme (n)-lerle fiili işlemesi veya işlememesi istenilen süje veya objeye delâlet ederek emir sıygasını; IV. Eğ, ağ: süj veya obje anla-miyle iltizam sıygasını; V. En, an: gene (ğ) den değişme (n) lerle fiili işlİyen veya işle-miyen süje veya objeye delâlet e-derek ismi fail sıygasını teşkile yarıyan eklerdir [3]. (5) I. Ek, ak: kelimeyi tamam lıyan ektir. ///. İz, ız; süjenin oldukça u zak sahadaki benzerleriyle birli- [3] Fiil sıygalarını teşkile yarıyan ekler, ileride ayrıca analiz e-dilecektir. ULUS ONYEDİNCMI YIL. NO: 5237 Suriyede vaziyet düzeliyor Fransa -- Suri\ go Kabine istifa etti - Yeni kanı Ata Bey E Kudüs, 24 (A.A. — Alman haber-alına bürosundan: Suriye'de genel grevin altıcı hafta», başlangıcında, durum düzelmeğe yüz tutrmıştuı. Çünkü fransızlar müzakereye temayül etmişlerdir. Bu hal. arabla rın beklenmiycn azimlerinin neticesİdiı Arablar, amaçlarını büyük bir milli disiplin ve birlik içinde güdmekte ve kom. S*ı memleketlerden ve hele Iraktan te*-vik görmektedirler. Haleb'de Otama. Hum- ve Şam'daki sefalete rağmen, ma gazaların çoğu halâ kapabdır. Paris'te fevkalâde komiser B. Dö Martele kar şı yapılan hücumlar ve komiserin geri Çağırılacağı şayiaları büyük bir heyecan uyandırmıştır. B. Dö Martel'in Şam'daki görüşmeleri devam etmektedir. Nasyonalistler Önce greve nihayet verilmesi hakkındaki isteği kabul etme miş ve şu dört şartı ileri sürmüştür: rüşmeleri başlayor kabineyi eski adliye ba-lyubi kurdu 1 — Ana kanunun yeniden ilânı, 2 — Irak ile İngiltere arasında olan şekilde Suriye ¦ Fransa arasında bir ittifak yapılması, 3 — Suriye'nin birleştirilmesi, 4 — Af. Suriye kabinen istifa etti» Şam. 24 (A.A.; — Başbakan Şeyh 7 ac ettin, şimdiki vaziyette çekilirse, Cumuı reisinin vazifesini kolaylaştırACi ğı kanaatında bulunduğu için kabinenin iştirasını vermiştir. Çekilen kabinede Adliye Bakanı o -(Sonu 3. üncü sayfada) liuşbetke barış safında F. R. AT AY Türkiye Cumuriyeti Dış Bakanı :k taydalı Şaşati Biraderler Dışarıya hileli mal &on derdikleri anlaşıldığında! mahkûm oldular Avrupaya gönderdiği bazı tiftik ve pamuk balyalarına hile karşıtır -dığı anlaşıldığından, merkezi Mer -sin'de bulunan Şaşali biraderler a -İcryhİne tktısad Vekâletince dava açıldığını yazmıştık. Mersin mahke- " ¦*yanafieıı uuh cicUenbcrı Uaihn.. . yinin reisi bulunmaktadır. Bu bakımdan kendisinin Sofya'dan geçtiğinde bulgar gazetecilerine söylemiş olduklarını büyük ebemiyet ve dikkatle okumak lâzımgelir. Balkan paktı Halkan bölgesinde barışı devam ettirmek ve Balkan sükûnu ile cihan barışına yardım etmek fikrinden doğmuştur. Birçok dedikodulara rağmen, pakt-çılar Bulgaristan menfaatinin, bu esasta, diğer balkanlılar menfaatinden asla ayrı olmadığında ısrar edip durmuşlardır. Tevfik Rüştü Aras, birkaç senelik tecrübenin ve enternasyonal yeni politika şartlarının bu kanaati ancak kuvvetlendirdiğini anlatmıştır. Son hâdiseler üzerine, Balkan paktının bölgelik kıymeti kadar, enternasyonal değeri de artmıştır. Tuna - berisi devletleri arasındaki dayanışma politikasına, kim bilir nasıl telkinler yüzünden, şüphe ile bakanlar, şimdi onun umumi kargaşanın artmasına engel olan, barış davasını kolaylaştıran bir insanlık ve hizmet unsuru olduğunu kabul etmektedirler. Balkan paktı merkez Avrupası ile diğer bölgeler için misal olarak öne sürülmektedir. Gene son hâdiseler, Avrupa milletlerinin en büyük kısmının, bazı milli hevesler için umumî harb ve anarşi tehlikesinin vasıta olarak kullanılmasına ne kadar az eğgin olduğunu göstermiştir. Bu tehlike, daha görünür görünmez, Avrupa için güvenlik ve sükûnun, bütün menfaatlerin üstünde olduğunu anlatmağa yaramıştır. Tesadüf, dost Sovyetlerin An kara Büyük Elçisi Karahan Yoldaşı Dış Bakanımızla aynı trende bulundurmakta idi; Karahan Yoldaş bulgar gazetecileri ile karşılaşmayı, herkes tarafından bilinmesinde çok büyük fayda olan Moskova görüşlerini tekrarlamak için fırsat saymıştır. Bu sözlerin bir kısmını, herkes dikkatle oku- 'Sonu 6. ıncı sayfada) tını bitirmiş suç sabit ol- j ılıiKunrfnn !¦» aya hnpia ve 40 Üra -fiır nara cezası verilmiştir, Türkiye ihracatı ve diğer tabirle milli menfaatlerimiz aleyhine ce saret edilen ve türk tüccarın memleket dışında itibar ve şöhretini bozan (Snnıı a «nrı *avfnda) fi. Pokerin Halkeı leri yıdönümü söyle-vinde yanlış A.A. — Recep Pekerin Halkevlerinin kuruluşu yıldönümü ve 33 Halkevinin açılışı münasebetiyle Ankara Halkevinde verdiği söylevi dünkü servisimizde bildirmiştik. Serviste söylevin mühim bir noktasında esas manayı değişti -ren bir yanlışlık olmuştur. Bun -dan dolayı özür diler ve yanlıştı -gı aşağıda düzeltiriz. Cümlenin doğrusu : " Onun için yurtdaşları, Halkevlerinin herkese sıcak sinesini aç -mış bekliyen çalışma saflarında şerefli yerini almaya çağırıyo -rum.„ İken sıcak kelimesi yanlış ola * mücadele şeklinde çıkmıştır. ADIMIZ. ANDIMIZD1R I Son haberler üçüncü, j sayıf amudadır. Heryerde 5 kum: laşbahammtz rsmet inönü yanında Millî Müdafaa Bahanı Kâzım Özalp ve Adliye Babanımız B. Şükrü Sarat oldu ¦•' halde .İtin şehrimize dönmüştür. Başbakanımız ve Bakanlarımız durkata Kamutay Başkanı Bay Abdülhohb Renda, saylavlar ve bakanlıklar ileri gelenleri tarafından karşılanmıştır. B ikanlar Meclisi dün saat 15.30 da toplanmıştır. "Ulus s, un Dil Yazılan Türkçede menfi anlamlar VII \- igruyjiniin menfi anlamına kullanılışı ve bunu Güneş - Dil teorisine göre analizi [Türkçede menfi anlamlar teşkiline yarıyan ekleri, bundan Önceki yazılarımızda birer birer analiz ederek hepsinin de biı (V. z) elemanından ibaret olduğunu gösterdik. Şimdi Türkçede menfi anlama delâlet eden edat ve kelimelerin analı-zine sıra gelmiştir. Bunlardan kelimenin başına gelerek birden fazla kelimede tekerrürüyle menfi anlamına delâlet ed sözünün analizini aşağıya yazıyoruz!. Fıkı M. "/Ve" sözü esas itibariyle dilimizde bir roru sözüdür. '"Orada ne var?", "Ne istiyorsunuz " gibi sözlerde "ne1' ile "hangi şey" olduğu sorulmaktadır. Bundan "nere, nereye, nerede..." gibi "yer sorulan" da çıkar. Bu sözün menfi anlamına kullanılışı, bizim lehçemizde, ancak birden fazla ihtimalleri anlatan kelimelerin başlarında tekrarlanmak suretiyledir: "ne o, ne bu", "ne orada, ne burada", "ne gördüm, ne duydum"... gibi. "Ne" sözünün etimolojik şekli şudur: (i) (2) (3) I. (eğ -f en i ee) Mahsullerimize yapılacak kredi şekilleri hakkında konuşmak üzere top lanan Ziraat Bankası müdürleri bir arada. (Yazısı 2. inci sayfadadır.) (1) Eğ: Ana köktür. Burada "hareket" anlamiyle alabiliriz. (2) En: Süje veya objenin en yakın muhitini, ona bitişik sahayı gösteren (. n) ekidir. (3) Eğ: Olduğu gibi alınırsa kelimeyi tamamlıyan, isimlendiren bir ek olur. Bu anlamla teşekkül eden (eğ f- en + eğ — eğe-neğ ne) kelimesi soru sözü olarak kullanılabilir. Çünkü süjenin yakın muhitindeki bir harekete karşı duyulan merakı ifade eder. Fakat menfi anlamına olarak kullanılışı izah için bu son (eğ) ekin deki (ğ) yi (z) den değişme olarak almak lâzımdır. Bu halde etimolojik şekil: (1) (2) (3) II. (eğ | en | ez) olur. Burada: (t) Eğ: ve: (2) En: Yukarıki anlamlarda alınarak, süjenin kendisine biti şik muhitte bir hareket manasını anlatır. (3) Ez: Bu hareketin pek uzak bir sahada tecellisini, yani süje veya objenin ve hattâ onun yakın muhitinin de hareketten çok uzakta kaldığını göstererek kelimeye menfi anlamını getirmiş olur. Görülüyor ki burada da "menfi anlamı" yine (V. z) formülüyle ifade edilmiştir. (Eğ en ez eğenez) etimolojik şeklinde ana kök kendisinden sonra g*len elemanla kaynaştıktan ve sondaki (z) konsonu da (ğ) ye çevrildikten sonra baş vokal ve son konson düşerek ke-(Sonu 2. inci sayfada) Hediyen dil Kırmızı zanbak, kırmızı ve siyah, Madam Bovari, beyaz taş üstünde... 36-37 gazeteci senesini sanat ve edebiyat için bir hizmet yılı olarak sayabileceğiz. Divan edebiyatının bitişinden sonra, a-rab harflerinin uzun yıllan böyle eserleri tanımaksızın geçti. Dil de, bu dil değildi. Acaba, hâlâ, bugünkü dilimizi methedişime gülenler bulunacak mıdır? Anatol Frans't, az çok, türkçeye nakletmek için, şimdiki Usan inceliğini beklemek lâzımdı. Kim der ki fransız dili, herhangi bir kamusun eseridir. Kamuslar, sanat, edebiyat ve yüksek küttür eserleri içinde yuğrulup kendini bulan kelime ve terimlerin tesbit olunmasından ibarettir. Bir kelime, ancak, bir cümlede ruhla-nabilir ve o cümle ite lügate alınırsa, canlı manası anlaşılabilir. Kılavuzun birçok kelimelerinin böyle hayat bulduğunu görmiyor-muyuz? Dahası var: Türk kelimeleri ile yabancı küttür dillerinin kelimeleri arasındaki anlam birliğini tercümeler kuracaktır. Zekâlar fikirlerini anlatmak ihtiyacı içinde kıvranarak yeni kelimeler veya kelimelerde yeni manalar yaratabilirler. Edebiyat dilinin alabildiğine ilerlediğini söyliyebiliriz. ilim dili yerinde sayıyorsa, türk ilim seviyesinin henüz edebiyat seviyesinde olmayışındandır. Bunlar henüz terimlerini hangi esas üzerinden arıyacaklarını bile tesbit edemediler. Çünkü medreseler, ve kopkoyu bir medreseden farkı olmıyan eski hukuk şimdi yoksa da, sözüm yabana kültür otoriteleri o ocaklardan yetişmeler elindedir. M eceli e'yi karşınıza alınız da küttür konuşunuz! Biz yeni dite vartncıya kadar Divan'la az mr boğuştuk? Vİktor Hügo'yu: öldürme ey avalimin allahı ekberi Nurunla keşti rahı savab eyliyenleri, diye tercüme ediyorlardı. Sanki bu lisanla bütün şaheserler türkçeye çevrilseydi, ne olacaktı? Türk dilinde hemen en yüksek dillerin mükemmelliğini anyonlara sorunuz: Üniversitesi, ilmi, kül-(Sayfayı çeviriniz) SAYFA 2 İni.,lâf, rr İstiklâl konferanstan dolayı -n /. #//. a n k ı r ı da iki gün GELECEĞİN ÇANKIRI'SI Eski zamanın bulun köylerine, kentlerine bakınız hemen hepsi bir dağa sırtını vermiş ve önüne bir a-kar mum almıştır Dağ ve akar su bunların dekoru değil, hayatlarının kaynağıdır. Dağ su verir, sert rüzgârlara karşı kuyu korur, ovalardan gelecek tehlikeye karşı sığmaklık eder. Akar suyun gördüğü işi anlatmağa lüzummu var? Feodal'teden kalan bu göreneğin bugün manası yoktur. Dağ güneşin eve girmesine engel olur; akar su temiz olmadıkça tarla «ulamaya bile yaramaz. Çankırı da böyle bir Anadolu şehri idi; eski Kütahya gibi. eski Bursa, eski Ankara gibi... Fakat, sabahleyin gözlerimi açınca, inanılmaz bir parlaklıkla, kıs ortasında, etrafı aydınlatan günef altında yükselen tek ve iki katlı, Ankara'nın kübik evleri biçiminde, birçok yeni meskenler görerek derin bir sevinç duydum: Çankırı gölge ve kasvetten güneşe, havaya ve sağlığa doğru sanki bir merdiven kurmuştu, öğleden sonra buraları gezdik. Çankın yakında Türkiye'nin en iyi alçısını çıkaracaktır. Yeni evin malzemesi tahta. tas. kireç, kerpiç, tel ve alçıdır. Esası alçı olan bir harçla sıvanan hımış, iskeleti modem üslûbu olan yeni Çnnkın evine beton arme şekli veriyor ve denildiğine göre beton kadar da dayanıyor. Yeni yaptırdığı on iki odalı ve bodrumu ile birlikte üç katlı evini henüz bitirmiş olan bir çankırılı bu işe dört bin beş yüz lira harcadığını söyledi. Tek veya çift katlı, daha küçükçe evlerin kaça malolacağmı hes&b edebilirsiniz. Çankırı'da şimdiye kadar, bu biçim birçok ev yapılmış, yollan beledî} ece açılmış, elektrikli sokak lambaları takılmıştır. Belediye budcesi imkân verdikçe bu yolların kaldırım.:... lan da yapılacaktır. Kötüye güç alışan insan iyiye çabuk alışır - yakında Çankırı'yı şehrin yeni parçasına nakletmiş görürsek Şaşmamalıyız. Ancak Çankırı kaygılıdır: Demiryolu mesafeleri kısaltmış, küçük merkezleri büyük merkezlere bağlıyarak orta merkezlerin aracılığını or tadan kaldırmış veya kaldırmak üzere bulunmuştur. Bir manifaturacı, hcaretinin vefimıni kaybetmekte olduğundan sızlanıyordu. Eskiden Çankırı müşterisi olan nahiyen* ve hattâ köylü bugün muhtaç olduğu ticaret eşyasını • gidip gelme bileti pahasına - Ankara veya Istanfnıldan tedarik edebilmektedir. Eski zaruretlerin neticesi olan toplulukların bugün de tutunabilmeleri için onlara yeni imkânlar veriyoruz: Endüstri plânlarımız sehi Herimizi dağıt-mıyacak en esaslı tedbirlerdir. Çan- furu. sanatı, felsefen, her şeyi yeniden kurutma halinde bulunan bir milletin dilini bu Şartlardan ayırarak nasıl düşünebilirsiniz? Edebiyat dili nasıl türk sanat adamlaruun seviye ve zor ilerleyişi ile bir Ölçüde gelişiyorsa, türk felsefe dili de türk feylesofunun eseri olacaktır. Düşününüz, arayınız, boyuna yazınız, boyuna tercüme ediniz: Kafanız İnceldikçe, derinleştikçe, genüfledikçe, dilinizin de, inceliğe, derinliğe ve genişliğe kavuştuğunu göreceksiniz. Her dil, o günkü halinde, o dUi soyliyenin düşündüğünü ve duyduğunu anlatır kuvvettedir. Siz düşününüz, duymağa bakınız: Mutlak İfade edersiniz. Hadımın, dünyada güzel kadın bulamadığından şikâyet etmesine kulak vermeyiniz. Eğer türkçe Paul Valcry tercüme •i için dur görünüyorsa, bu turk cenin darlığından değil, Paul Va lerysizlığ indendir. * * kırı, kimya sanayiinin kendi yakınında kurulacağını umuyor. Çanlarının kazanç beklediği bir iş de Ankaranın bir nevi yazlığı olmaktır. Bağlar, bahçeler arasında bulunan Çankırı'ya yazm, her pazar günü, Ankara'dan bir gezinti treni gitmektedir. Çankın geçen yaz bundan epice faydalanmıştır, buna bakarak bu yaz. gezinti biletlerinin cumartesiden pazar akşamma kadar geçmesini devlet demiryolları idaresinden İstemeği, bunun için de altında lokantası, gazinosu, berber salonu o-lan modem bir otel kurmağı düşünmektedir. Ankaralıların Çankırı'ya sık sık gidip gelmeleri orada yepyeni bir turizm endüstrisi meydana getirecektir Bu endüstrinin birçok icab-lan vardır: Çankırı bunları göz önüne almak zorundadır: meselâ, suyu bol olan Çankırı'da yeni şehir haritası, spor alanları arasmda bîr yüzme havuzu hatırîamamıçtrr *** Gece, bütün ziyaretçiler çekilirken bir tanesi geri kalarak biraz daha görüşmek istedi: "Oğlum bu ders yılı sonunda orta okulu bitiriyor. Bundan sonraki yaşayışımız için orta tahsil yetmiyecektir. Çenelerin daha sağlam, daha geniş ha nrlanma-lan lâzım geleceğini görüyorum. Oğ lum için hnna ne tavsiye edersiniz?" dedi. — Oğlunuzu bir "köksüz" yap-mıyacak. gene doğduğu yerlere doıı-düıecek. oran m gelişmesinde fayda b biı unsur olmasına İmkân verecek herhangi bir ihtisas tahsili," dedim. — Yani. dedi. Sustum. Düşündü. Sonra "anladım, çok teşekkür e- deıim" diyerek elimi sıktı ve gözlerinde derin hİ» un— ila. Laikli «Uı. HABERLER İSTANBUL TELEFONLARt. Ölçü sahtekârlığı tahkikatı istanbul, 24 — Tartı ve ölçü a-letleri yolsuzluğunun tahkikatı devam ediyor. Mıntaka teşkilâtından üç müfettişe daha işten el çektirilmiştir. Bu kararla, baş müfettişle beraber kadrosu beş kişiden ibaret olan Marmara mıntakası ölçüler müfettişliğinde bütün müfettişler değişmiştir. Ekmek fiatlan Istanbulı 24 — Narh komisyonu bugün ekmek fiatını on para indirmiştir. Birinci ekmeğin fiatı 11,5 ikincinin fiatı 11 kuruştur. Francala fiatı olduğu gibi bırakılmıştır. * istanbul, 24 — Ticaret oda sinin açtığı mahsul numune salonu büyük bir rağbet görmüştür. * istanbul, 24 — Şehir meclisi işlerini bitiremediği için toplantılarını on beş gün daha uzatmağa karar vermiştir. Şimdiye kadar büyük merkezlerden uzak ve kendi muhitleri içinde kapalı yaşamış olan küçük kasabalarımız sandığımızdan çok uyanık-mlar. Nasuhi BAYDAR Tuncelinin nüfus ve askerlik işleri İÇ Bakanbk vilâyetlere bir tamim yaparak yeniden kurulan ve şimdilik merkezi Elâziz kasabası olan Tunceli vilâyetini ihtiva eden Pülümür. Nazimiye, Hozad. Marzgird. Ovacık. Pertik ve Çimişkezek kazaları halkından olup da diğer vilâyetlerde oturanlardan nüfus ve askerlik işleri İçİn iki sene İçinde müracaatta bulunanların cezasız olarak kayıtlarının yapılmasını bildirmiştir. Eti Banka geçen krom madenleri 1HM lı-aJal kıı,l. — havzasında Koıltı, Kandili), Alacağ. n mevkilerinde bulunan 27 kömüt ocağı ile Muğla vilâyeti içinde 5 krom madenînin Fti Bank'a devre • dilmesi Bake- 'ar meclisince kabu1 edilmiştir. Ziraat Bankası müdürleri toplantısındaki kararl?r Banka bütün mahsuller için mevsimlik kredi açacaktır Mühim mahsullerimizin hususiyetlerine göre birer ikraz talimatnrmesi hazırlanıyor Çiftçinin Ziraat Bankasına olan ipotekli ve zincirleme kefilli borçla, imin on beş taksite bölünmesi dola yısiyle doğan vaziyete ve son yılla rın belirttiği ihtiyaçlara göre, Ban kanın köylü ile olan işlerinden daha verimli neticeler verecek tedbirleri almak için umum müdürlük teşkil â tına bir anket açarak bazı sualler sormuş, şube ve sandık müdürünü 10 şubatla toplanmak üzere merkeze çağırmıştı. Kurulan büyük devlet endüstrisinin istediği ileri vasıflı hammaddeleri yetiştirmek, dış ticaretimizde mü hım bir yer alan zirai madde İhracatımızı elde edilecek ideal tiplerle arttırmak, koylunun bir taraftan mevsimlik kredi ihtiyaçlarını temin edip onu sıkıntıdan ve murabahacıların elinden kurtarıp, diğer taraftan da Bankanın parasının seyyalryetînı ve daimî hareketini temin etmek gibi, memleket ve köylü için hususi -e büyük bir kıymet taşıyan davalarda değerli bir rolü olan Ziraat Bankası, nm. uzun yıllar bulundukları atuhı tin hususiyetlerini kavramış tecrübeli müdürlerinin toplantısından müs bet ve verimli kararlar bekleniyor du. 10 şubatta toplanıp oteygün da ğılan şube müdürlerinin görüştükleri mevzular ve aldıkları kamlar e* ¦ ¦ ıı uı ur mal Zaim Sun el bize şunları söyle mistir: •* — Taksitlendirme kanunu çık tıktan sonra 1931 senesi son envan terlerinde mevcud olan çiftçi borç ları umumiyet İtibariyle on be» sene "Ulus,, un Dil Yazılan (Başı /. inci soytâdaJ lime, en son morfolojik ve fonetik şeklini almıştır: NE. Not: I. — Farsçada "hiç bir şey" anlamına diye kullanılan "niz" sözünün kaynağı yukarıki analizle kendini göstermiş oluyor. Bizim Türk lehçesinde "ğ"-ye çevrilerek düşen "z" konsonu bu kelimede açıkça görülmektedir. Vokaller değişerek kelime şu: (1) (2) (3) (iğ + in + iz) şeklini almıştır. Burada da yine (1) iğ: Hareket anlamına ana köktür. (2) İn: Onun yakın sahasını gösterir. (3) İz: En uzak sahaya atarak hareketin süjeden ve hattâ onun yakınından bile çok uzakta olduğunu, yani süjede veya onun civarında hareket olmadığını göstermiş, olur. Not: 2. — "Yakut" lehçesinde bu "ne" edatının "nâ" şeklinde kelimenin başına bir önek gibi yapışarak kullanıldığını görüyoruz. Misal olarak şu kelimeyi gösterelim: Nâduruk - "bakıyesiz. artık-sız, hiç bir şey kalmaksızın" anlara madır (1]. Buradaki "duruk" sözü bizim "durmak" taki "dur"-dan yapılmıştır ki duran, kalan bir şey demek olur. Yakutçada "hep, hepsi, bakiye" anlamlarına olarak kullanılmaktadır, işte bunun başına bir "nâ" getirerek, menfi anlamı kurulmuş oluyor demektir. Bu "nâ" daki vokalin uzatılmasından da anlaşılacağı üzere keli- menin esası "nağ" dır ki bunun "ğ" si de yine "z" den değişme bir "j" dir. Nitekim yine Yakutçada bu kelimenin "nayduruh" şekli de olduğu gibi, ayrıca "Nay nay" sözü vardır ki "yapma" anlamınadır. Burada "ğ" nin "y" olduğunu görüyoruz [2]. Not: 3. — "Çuvaş" lehçesinde de, yine "n" konsonuyle yapılarak başa gelen iki menfi öneki var: I. "An" - ki "n" konsonunun, başına vokali konularak, aldığı tam şekildir - : Meselâ "andiv" "dokunma" demektir. Burada "div" şeklini alan söz, "değmek" diye kullandığımız sözün kendisidir [3]. II. "/Yi" - ki ne' nin vokali değişmiş bir şekildir - : Meselâ "nisamda" "hiç kimse" demektir [4]. Not: 4. — Yakut ve Çuvaş leh-çelerinde görülen bu örnekler Farsça denilen "nd" menfi önekinin ve bütün Avrupa dillerinde "n" konsoniyle yapılan menfi sözlerinin ana kaynağı Türk dilinde olduğunu gösterir [51- [i] ve [21 Pekarski: Yakut Dili lügati. [3] ve [4] Zolotnitzki: Çuvaş Söz Kökleri lügati. [5] "Türkçede menfi anlamhr" serisini müteakip, tndo öropeen ve Semiiık dillerde menli an'amı eösteren sözlerin Türkçe ile karşılaştırılması hakkında da bir iki yzı neşredilecek ve bu hüküm o yazılarda ayrıca izah olunacaktır. Ne Nâ Nağ Nay An Ni Not: 5. — Bufnâ, nağ, nay, an, ni) şekillerinin bizim (ne) nin aynı olduğunu görmek için etimolojik şekillerini altalU yazmak kâfidir: (1) (2) (3) eğ + en f eğ (z) ağ 4- an + ağ (z) ağ + an + ağ (z) ağ -4- an + ay (z) ağ -4- an i- . [6] iğ 4^ in + iğ (z) Görülüyor ki bütün bu kelimelerin etimolojik kuruluşları hep birdir: (t) Eğ, ağ, iğ: Ana köktür. "Hareket" anlamınadır. (2) En, an, in: Yakın muhit gösteren ektir. (3) Eğ. ağ, ay, iğ: Hep (z) den değişme (ğ) lerle uzak saha anlamı veren ve böylece hareketi süjeden ve onun etrafından uzaklaştırarak menfi manası anlatan eklerdir. Bu halde (sız) ve (ma) ekleri nasıl bir (V. + z) formülüyle izah olunuyorsa, (ne) edatı da yine aynı formülle anlaşılıyor, demek olur [7]. /. N. DİLMEN [6] Burada asıl menfi anld*~ veren (z) unsuru görünmiyot Kelime eksiktir. Baş 9 geldiği ve arkasındaki kelimeye yapıştığı için sonundaki (ğ = z) unsuru dûş-.7iü$ olacaktır. [7] Menfi anlamı serisinin ilerisine yarın da devam edec^ „ de ödenmiş bulunacaktır. Bu şartlar içinde bankanın mevcud kaynakla rının istihsal ihtiyaçlarımıza dnba uygun bir şekilde kullanılmasını temin için lüzumlu tedbirlerin muhtelif mahsul mıntakalarında uzun ae nelerdenberi tecrübe kazanını? olan müdürlerimizin de mütalaasını al -mak suretiyle tesbîti için toplanıl -mıştnr. But;ün karşı unda bulunduğumu* belli i...- - meseleUsı tonlardır: 1 — Borçtan taksite bağlananış o-lan çiftçilere ne gifa* şartlar altmda yardımda bulunabiliriz' 2 — Elimizde bulunan k aymaklar -la, borç vermek, yeniden arazi ta t m olmak ve erazinin geniş mikyasta imarına kredi açmak mümkün oûnj vacağma göre, her mahsulün bunun la meşgul olan çiftçinin vaziyetime göre istihsal masraflarının neden »ba ret olduğunu anlayıp, elde edilecek mahsulün değeri dahi mütalaa erfİl-likten sonra her dekar basma ya -pılacak yardımın tayini meselesi. Her iki mevzu üzerinde müdür . lerımızin mütalaaları alınmış ve mühim mahsullerimize kendi hususiyetlerine göre birer ikraz talimatnamesi taslağı hazırlanmıştır. Bunlar Uraum Müdürlükçe tekrar tetkik e-dildikten sonra idare meclisimizin tasvibine sunulacaktır. «t,_____ ¦ yatı SffBfl taşımakladır. Bundan -mı.. hedefimiz Bankayı milli istihsalimizin gesüalculmeain -de kredi cephesinden kendi malî im* kanlan içİnda azamî derecede faydalı bir hale getri ınektrr^. Şeflerimizin tih-k üretmenini bol istihsale çağırdıkları bîr zamanda, köylünün ve çiftçinin d a yancı, kredi kaynağı iş arkadaşı ve derd ortağı olan Ziraat Bankatmm yeni ve müs -bet kararlar arifesinde olması mutlu bir hâdisedir. Bankanm, bugüne kadar üzerine alıp başariyle neticelendirdiği calrşmaları araşma bu büyük davanın da müsbet bir eser halinde gireceğine kaniiz. „ B. Naci Kıcıman Birinci Umum Müfettişlik baş müşavirliğine iç Bakanlık mahalli idareler umum direktörü B. Naci Kıçı -inan tavin edv'meftir. Balıkçılık, süngercilik ve deniz mahsûlleri kursları Istanbulda deniz ticaret mektebinde Önümüzdeki bütçe yılından itibaren, balıkçılık, süngercilik ve deniz mahsulleri üzerine, öç kurs açılacak ve deniz ticaret mektebi tedrisatı haricinde bu kurs lan muvaffakiyetle bitirenler, ameli ihtisas peyda etmek üzere ekonomi bakan, lığı tarafından ecnebi memleketlere staj veya tahsillerini ikmale gönderileceklerdir. Aynî zamanda talebe yetiştirmek u-zere açılmış olan İstanbul balıkçılık enstitüsünün deniz ticaret mektebine devri takarrür etmiştir. Mütehassıslar, ihti. saslan içindeki kurları vermeğe ve mek-teb yoluyla verilecek tekniğas e Hadlerini yapacaklardır. Enstitü elindeki vasıtalar mektebe devredilecek ve deniz raüa-lc4arlığının deniz mahsulleri şubesi tür. kofisde bu işle uğraşan laırmla birleş-. ULUS 27 Şl BAT 1936 1*1 «: K3E Son haberler üriinvü sayıfumızdadır. ON YEDİNCİ YIL. NO: 5239 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heı Japonya'da askeri bir isyan çıktı Başbakan, tüze ve finans bakanları ve bir kac; devlet adamr öldürüldü imparator muhafız kıtalarının isyanı bastırmak emrini aldıkları ve isyanın imparatora karsı olmadığı bildirilmektedir Hakanı lî. Goto başbakanlık vazifesini iizc ne al.l Dun saat on dörtten itibaren muhtelif yerlerden gelen telgraflardan, Japonyada askeri bir isyan çıktığı anlaşılmaktadır. Bcrlindehi tapon büyük elçiliğinin bir subayın münferid hareketi yüzünden çıktığına ve az zamanda bastırılacağına kani bulunduğu bu hâdise. Londradaki tapon büyük elçiliğinin yüksek bir memurunun söylediğine göre, tapım «/¦ «yasasında değişiklik yapmıyacaktır. Nitekim, tapon dış bakanı B. Hirota Sıngapurdahi tapon konsolosluğuna çektiği bir telgrafta kendisinin bu mcs+te İle hiç bir alâkan bulunmad - ınıldıeı ka- ¦'....../...... mektedır. Bv-mnla beraber, $anghaydan, bütün Janonyada örfi ıdtjjs^li edildi, ği, Ll-.İradan, Cinde çıkan tapun z*t*lerınc hâdise hakkında bir şey yazmamaları için emir verildiği 11 her turlu muhaberelere şiddetli bir sansür konulduğu bildirilmektedir. Tokyo ile San Framisko ve Londra arasında muhabere kesilmiştir. Ağıt yaralanmış olduğu bildirilen Fmans bahanı Takahaşİ'mn geçen lerde parlamentoda görüşülen askeri büdceye şiddetle itirazda bulunmuş olduğu bildirildiğine göre, ayaklanmanın emperyalist ve militarist elemanlar tarafından yapıldığı anlaşılı llıışbetkv HALKÇI GENÇLİK F R. ATAY Hemen butun şarkta okumuş o-lan, halktan kopar; köksüzleşir: Uğursuzluk eseri olarak geri bir memlekette doğmuştur. Bu halk. ona, yurd dışında süs - hizmetler veya kolay kazançlar vererek, minnetini gösterecek ve nazını çekecektir. Böyle memleketleri dolaştığınızda, halk işi kadrolarının ıskartalar ve bedbinlerle dolmuş olduğunu görürsünüz. Osmanlı gençliklerinde istisna laı vardı. Yeni gençlik ise büsbü-.tün ayrı bir terbiye ve şuurla yuğ-rulmuştur. Türkiye Halkevlerinde vazife alanlar başka türlü düşünmektedirler. Eğer onların övünülecek bir şerefleri, yüksekten ba kan bir gururları, duygan bir haysiyetleri varsa, hepsi bu memleketten ve halktan olmaktır. Bu şeref, gurur ve haysiyeti daha esas-landırmak ve kuvvetlendirmek için, memleket ve halkı, kendi kusuru olmıyan, geriliklerden kur tarmak lâzımdır. Gençliğin asilliği, almış olduğu vazifenin ve başardığı eserin büyüklüğü ile Ölçülür. İmdi, hiç bir gençlik, böIe bir vazife görmek ve böyle bir eser yaratmak bakımından, Atatürk t \ eliği yerinde değildir. Bu savs\ş için Halkevlerinin ver r.ıis olduğu imkânlar, hududsuz-dur. H.ılk ile kayn?«tığımız, onun-'Sonu 2. inci sayfada) İT V Y \\ HABEŞ H\RBI Air'* a Alaffinin düşmesi yakın ı beşler gene çete harbına başladılar Düşen italyan tayyarelerinin sayısı 17 yi bulmuş Londra. 26 (A.A.) — Royter bildiriyor : Bütün şimal cephesinde büyük bir keşif kolu faaliyeti kaydolunmaktadır. İtalyanlar tarafından yapılan kesif kolu faaliyetinin hedefi bithassa Ambaalagi üzerine yapılacak ilerleme hareketini hazırlamaktır. Eritre kaynaklarından verilen haberlere göre bu yer, ya bugün ve yahut en fazla geç olarak yarın italyanların eline geçmiş bulunacaktır. Habeşler tarafından yapılan keşif kolu faaliyetinin sebebi ise Makalle mınta-kasındaki son italyan hücumlarına karşılık koymaktır. Şimal cephesinin bir çok noktalarında ve hele Makallenın garbinde ve Aksumun yakınlarında h-»^^ müfrezeleri ge- İNt.ll.l/ KLMII MUM II ! ESİNE GÖREı Hassa kıtalarına isyanı bastırması için emir veren tapun imparatoru Hiro Hîto yor. Onun için, isyan haberi Cinde büyük bir heyecan uyandırmıştır. Bu ıs. yan Nankinde, japon ordusunun Çİn Suikaad hakkında Londraya aşagıdak; malûmat gelmiştir: Mançuriye hareketinden bir az evel silâh ve mühimmat almış olan birinci fırkanın üçüncü alayı bir kac zabitin kumandasında Tokyonun başlıca mevkilerini işçal etmi ve sü bakanlığıyla polis (Sonu .?. üncü sayfada) İngiltere sulh teklifinde bulunmamıştır Londra 26 (A.A.) — Burada resmen bildirildiğine göre. ingiliz hükümetinin italya - habeş anlaş mazlığıyle alâkadar olarak yeni bir sulh teklifi yapmış olduğu veyahut böyle bir teklif yapmak niyetinde bulunduğu hakkında Av-rupada çıkan şayialar temamen a-sılsızdır. "Ulus., un Dil Yazılan İsyanın dış siyasada değişiklik yatımı-yacağını söyliyen dış bakanı Hirota ve Sovyetlere karşı yapacağı yem hareketlerin bir başlangıcı g'ıbi görülmektedir. limit*,- nasıl olılıı? Londra. 26 (A.A.) — Japon başbakanı Okada, finans bakanı Taknhaşi vc amiral Saito'nun öldürüldükleri hiben japon dış bakanlığının Singapur* gelen bir tebliğiyle teeyyüd etmiştir. Genel müfettiş Vatanaka ağır yaralanmış! t. Türkçede menfi anlamlar ıx. Değil* gözünün ve bununla dirili kelimelerin Güneş - Dil teorisi esaslarına göre anali/i | Dilimizde doğrudan doğruya menfi anlamına delâlet eden ke ibnelerden 'yok" ve "hayır" sözlerini dünkü yazımızda analiz etmiştik. Bu manadaki kelimelerin sonuncusu olarak, "değil" kelimesinin ve onunla ilgili sözlerin analizini de bugün neşrediyoruz]. celeyin italyan hartan gerisine a-kınlar yapmakta ve italyan ileri kollarını ansızın bastırmak üzere tertibat almaktadırlar. Habeşler, italyanlara büyük yığınlar halinde hücum ettikleri zaman uğradıkları muvaffakiyetstzlıkler üzerine yeniden bu çete harbi taktiğine dönmüşlerdir. Zira bu takdirde i-tatyanların topçu kuvvetleriyle tayyareleri fazla bir iş yapamamaktadırlar. Bundan başka habeş mahfillerinin bildirdiklerine göre baskın unsurunun büyük ebemiyet kesbettiği ufak çarpışmalarda her iki taraf aşağı yukarı aynı muvaffakiyet şanslarını haiz bulmakta ve bu hal ise haberlerin lehine bitmektedir. Deısie'dekı habeş karargahında bulunan muhtelif bitaraf müşahitlerin kanaati şu merkezdedir ki. hücum tankları, tayyareler ve motorlu nakil vasıtaları filhakika gayet kıymetli yardımcı unsurlardır, fakat işin nihayetinde araziyi zaptedecek. temizliyecek ve nihayet bu zaptedilen yerleri kendî elinde tutacak olan esaslı muharebe kuvveti gene piyade ve neferdir. Tüfek kurşuna ile düşürülen tayyare Volkayt bölgesinde Kalitya ci-(Sonu 3. üncü sayfada) Fıh Antoloji Değil "Var" ve "yok" kelimeleri gibi, "değil" sözü de, deskriptif gramerde mahiyeti pek iyi tayin edi-lemiyerek "menfi anlamlı söz" diye geçiliveren kelimelerden biridir Türkçede menfi anlamına gelen sözler arasında analizi [1} "Yok" kelimesinin analizi (Ulus) un t-ll-1935 sayısında yapılmış \ f dünkü yazımızda tekrar edilmiştir. "Var" kelimesinin analizi ileride yazılacaktır. epeyce ehemmiyet götüren bir söz de bu "değil" dir. Bu ehemmiyetin başlıca sebebi, bu kelimede bir kac elemanın birbiri içine girmiş bulunmasıdır. "Değil" kelimesinin analizine başlamadan önce. bu kelimenin başka Turk lehçelerindeki görünüşlerini gözden geçirmeliyiz. "Değil" kelimesinin Türk lehçelerinde şu şekillerini buluyoruz: (Sonu 2. inci ray fada) Basın Direktörlüğünün yapmış olduğu snn cinayeti şüphesiz haber ılmışstntzdır: Gelen jtçen, yahut Türkiyeye hiç uğramtyan, fakat hemen hepsi henüz Türkiye-nın garbh sanat ve fikir adamları olduğundan tüphe eden frenktere vermek üzere bir küçük antoloji hazırlamış! şiir ve nesir yazanlarımızdan bir kaçını unutmuş; yahut bir kaçı hakkında, kendilerine veya başkalarına aykırıca gelen hükümlerde bulunmuş. Halbuki siz bizim biribirimiz için hükümlerimizin ne kadar insaflı ve doğru olduğunu bilirsiniz. Dilimizde de sanat ve edebiyatın dünkü vya bugünkü vaziyetini gösteren bir sürü eserin de bulunduğundan şüphesiz malûmatınız vardır. Tevazuumuz da sizin jçin mtçhul değildir. Basın Direktörlüğü ne bu hükümleri tartmış, ne bu eserleri okumuş, ne de nefislerimiz hakkındaki muhakemelerimizi gör önünde tutmuştur. Latifeyi bırakınız: Biz edipler, şair, tenkidi Her kendimiz türkçe bir edebi vat tarihi veya bir antoloji yapsa/ da Basın Direktörlüğü gibi, vazifeleri doğrudan doğruya bu olmıyan, fakat biraz eksik ve yanlışta oha, yeni Türkiy.-nin manevi ve maddî manzarasını tanıtmaktım m.'Std olanlara bir Ör-fSo'fnvı çeviıiniz) SAYFA 2 ULUS 27 M.ıiAl I ¦ .ij "Ulus,, un Dil Yazılan (Başı 1. inci sayfada) I. — Tögöl, tugut "Kazan leh- çesi". II. — 7ugû7 "Çağatay, Kırgızı Baraba lehçeleri" [2]. Bu şekillerin mahiyetçe hep bir olduğu görülüyor. "Değil" kelimesinin hakiki mahiyetini bize gösterecek en mühim emareyi "Divanü Lügat-it-T ürk" -te görüyoruz. "Kâsgarlt Mah-mud" un sözlerini aynen nakledelim: "Dağ ve Dhağ [3]: Bir edattır, manası - arapça - "leyse" - yani 'olmadı" - dır. Argu lügatidir. Me ¦etd: "Ol andağ dağ ol" denir ki "bu böyle olmadı" demektir. O-ğuzlar bu kelimeyi alarak "dag ol* sözünün "tekül" şekline çevirmişlerdir ki bu da "leyse" manasınadır. Oğuzlar Argulara komşu olduklarından iki oymağın dillen de biribiriyle karışmıştır." [4]. Şu izah gösteriyor ki "değil" kelimesi bir tek kelime değildir. Aslında iki kelim ;den mürekkeptir. Bunlardan biri, menfi anlamını da taşıyan "dağ - değ" sözüdür Öteki de ona vuku ve hudus m. nası, yani fiil hükmü katan "ol" kelimesidir. Fakat iki kelime kaynaşarak bir tek kelime halini almıştır, öyle ki bugün "değil" e hüküm manası katmak için yeniden "dir" de getirerek "değildir" i„ II. — Radlot: Türk lehçeler lügati, cilt: III. [2] Kırgız lehçesinde bu "tügül" sözü - yine menfi anlamında olmakla beraber - bizim kullandığımız iki şekilden yalnız birinde kullanılıyor: iki şey arasında mukayesede menli olcrak "ve hattâ" makamında "et tügül da yok" yani "et değil su bile yok" deniliyor. Fakat "bu böyle değildir" gibi menfi hükmü verme yerinde Kırgı/lar "değil" demiyorlar; "imes" diyorlar ki bunun "mez" olduğu meydandadır. [3] Burada "dh" ile işaret ettiğimiz ses, eski Türk lehçelerinde görülen "d" ile "z" arasındaki sestir ki Divanda da Arapçanın peltek "z" harfiyle yazılmıştır. [4] Divanü Lûgat-it-Türk, cilt: 3, s. : 114. nek veya kaynak hazırlamış olsak, daha İyi bir harekette bulunmuş olmaz mıyız? Fransızca Ankara'yı çıkarırken, edip ve şairlerimizden, frenkçeye hangi eserlerinin çevrilmesini istediklerini sormuştuk. Fransızca Ankara, Basın Direktörlüğünün antolojisinin yetişemi-yeceği kadar geniş bir muhit içinde okunmaktadır. Gönüllü aboneleri arasında bir kıra! bile vardır. Aldığımız cevablar hemen hemen hiçtir. İyisi mütehassısları tarafından türkçede bile yapılmamış olan bir eterin, mesele ile ancak bir bakımdan alâkadar olan bir makamca hiç kusursuzu yapılmasını beklemekte nasıl haklı olabiliriz? Bizi şahsen istediğimiz gibi ta-nttmamışsa da, bir takım eksikleri ve zühulleri olsa da, mensup olduğumuz fikir âlemi hakkında, Türkiyeyi pek az bilen veya hiç bilmiyenleri, az çok bilgilendirmeğe çalışan Basın Direktörlüğünü tebrik etsek daha doğru olur. Bu bir ticaret firmaları katalogu değildirki unutulanlar veya istedikleri gibi ilân edilmiyenler, zarara uğramaktan şikâyet etsinler. İngilizce ve aimancastnı yaparken, Basın Direktörlüğüne herkesten eser istemesini tavsiye ederim. Bundan başka, herkesten muayyen bir liste isimleri hakkında tenkit fikri de istesin. Sonra küçük bir jüriye eserleri ve mutalca-lan tasnif ettirsin. Böylelikle Tür kiyenİn de bir eksiğini tamamla mağa delâlet etmiş olur. bile deriz [5]. Şimdi bu "dağ" kelimesini analiz edelim. Etimolojik şekli şudur. (t) (2) (3) ağ -r ad + ağ (z) (t) Ağ: Ana köktür. Doğrudan doğruya "esas, varlık" anlamları-nadir. (2) Ad: Ana kök anlamının sahibi olarak onu kendinde temessül ettiren prensipal bir elemandır. "Esas ve varlık" mefhumlarının sahibi demek, tabiî "var" demektir. - Bu halde ana kökle kaynaşarak "ad" şeklini alan ve sonradan ü-çüncü elemanın tesiriyle vokalini de kaybederek tek "d" konsonu halinde kalan bu unsur "varlık vasfını haiz olan bir sahip" anlatmaktadır. (3) Ağ: Etimolojik şekilde de işaret edildiği gibi, bu elemanın (ğ) i (:) den değişmedir [6]. Manası "uzak saha" dır. -Ju halde asıl menfi anlamı yine bu elemandadır ki bunun da bir-'V. -f z) den İbaret olduğu görülüyor. Ana kök kendisini temsil eden ve "sahip" anlamı alan elemanla kaynaştıktan ve baş vokal de düştükten sonra son (z) konsonu (ğ) ye çevrilmiş, böylece "dağ" kelimesi "varlık kendisinden çok uzak sahada bulunma" manasını almıştır. "Dağ daz" sözünün bu menfi anlamını böylece anladıktan sonra "değil" sözünü analiz edebiliriz. Yukardaki izahlara göre kelimenin etimolojik şekli şudur: (i) (2) (3) (4) (eğ + ed -t- eğ (z) + il) (1) Eğ: Ana köktür. "Esas" ve "varlık" anlamınadır. (2) Ed: "Sahip" anlamiyle ana kök mefhumunu temessül ettiren elemandır. (3) Eğ: "Ez" den değişmedir. Varlık mefhumunun sahipten pek uzak bir sahada bulunduğunu, yani sahibin varlıktan bir hissesi olmadığını anlatarak "var" mef hu-munu menfileştirir [7]. [5] Menli anlamlı kelimeye "ol" getirmenin misalleri vardır. Burada iki misali zikredelim: (1) "Yok" anlamına kullanılan "çog" sözüne "ul" katılarak "çoğul" yapılır (Radlof, III. "Şor ve Sagay lehçeleri". Radlof bunu (Çok -t ol) diye izah ederek şu misali de yazıyor: "Adazı çoğul, icezi çoğul - babası yoktu, anası yoktu". (2) Fransızca "nenni" kelimesi de (non + il) den yapılmıştır. (Dictionnaire etymologique de la langue francaise, par Oscar Bloch, T. /.. p. 375). [6] Bu ek doğrudan doğruya (ağ) olarak tamamlayıcı anlamda alınırsa (adağ) ve (dağ) kelimeleri çıkar. Bunların birincisi - ana kökün "kudret, kuvvet" anlamiyle - kuvvet ve kudret sahibine nez-redilen şeyi anlatır ki "adak" deriz. İkincisi de yine o anlamla kuvvet ve kudret ve azamet kendisinde tecelli eden şeydir ki "dağ" dediğimiz odur. Bu sözde ana köke "ateş" anlamı verirsek "dağlamak" sözünün aslı olan "dağ" çıkar. [7] Burada da "ğ" konsonu "z" den değişme ol miyar ak alınacak olursa - dokunmak, temas etmek -anlamına olan "değmek" kelimesinin "değ" aslı kurulmuş olur. Ana kökün "hareket" anlamiyle udeğ", bir sahibin üzerinde bir hareketin tecellisidir. Bu da o hareketin o sahibe teması demek o-tur. Bunun "t" li şekli de vardır. "Teğ" sözüne süje veya obje anlamiyle "im" getirilerek "teğim" ve buna da tamamlayıcı "eğ" katıl-masiyle "teğimeğ" kelimeleri kurulur. Son "ğ" konsonu "s" ye çevrilerek "temas" kelimesinin de etimolojisi bulunmuş olur. Bö'y/e-ce "temas" kelimesi de hareketin bir sahipte tecellisini ve bir süje veya objeye taallûkunu ifade eder k. hareketi yapanın başka bir süje veya objeye dokunmasını anlatan bir kelime olur. HABERLER İSTA,\BUL TELEFONLARI: B. Faik Kurdoğlıı İstanbul, 26 — Ekonomi Bakanlığı müsteşarı B. Faik Kurdoğ-lu bugün Istanbula geldi. Yarın Londraya gidecektir. Anadolu Ajansının bir tavzihi İstanbul, 26 (A.A.) — Avrupa-ya gitmekte olan Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı B. Faik Kurdoğlu ve Sümer Bank Umum Müdürü B. Nu-rullah Esad'ın seyahatleri hakkında gazetelerimizde çeşidli haberler görülmektedir. Salahiyetli bir merci -den aldığımız malûmata göre bu zatların seyahatlerinin sebebi memleketimizde başlamış bazı ticari müzakerelerin yakından gözden geçirilmesi ve gerekirse intacıdır. Bir işten el çektirme İstanbul. 26 — Yeniköy sulh mahkemesi başkâtibine adliye müfettişleri işten el çekdirmisler-dir. Baş kâtib zimmetine para geçirmekten suçludur. Göçmenlere tohumluk dağıtılıyor İzmit. 26 (A.A.) — İlimize yer -leştirilen romanyalı göçmenlere dağıtılmak üzere Ziraat Bankasınca ilimiz için ayrılan 400 ton buğdayın ilk partisi gelmiş ve bankanın İzmit şubesince göçmenlere dağıtılmasına başlanmıştır. Yazı müsabakasını kaza- Fotojıraf sergisi Basın genel direktörlüğü tarafından hazırlanmış olan fotoğraf sergisi önümüzdeki cumartesi günü saat 15,30 da sergi evinde İç ba kanı vekili B. Celâl Bayar tarafından açılacaktır. n mektcbîiîer Tasarruf Haftası içinde Ankara mekteblileri arasında bir yazı müsabakası açıldığını yazmıştık. Sayıları birkaç bini geçen genç mekteblilerin yazıları ayrılan heyet tarafından seçilmiştir. Muhtelif mekteblerde bu yazı müsabakasını Gazi İlk okulundan 12. İkinci orta nkuldanÖ. Ulus ilk okulundan 17. Devrim İlk oku -lundan 12. İnönü ilk okulundan 8. Necati ilk okulundan 4. Atatürk o -kulundan 6. Canlılık ilk okulundan 8, Ticaret lisesinden 10, İsmet İnönü kız enstitüsünden 10, Sanat okulundan 6. Mimar Kemal okulundan 3 talebe kazanmıştır. Eski bir şehrin harabesi bulundu Çankırı. 17 (A.A.) — Çerkeşte t; ikan altınların bulunduğu yerde in- »|rm|rrde bulunan muzı Icı iş ya -rınm yaptığı tetkikatta Roma Bizans devrine ait bir şehir harabesi çıkarmıştır. Harabede Kayseri'deki büyüğe benzet bir hüyük ve harab mabet ve mermer sütunlar, altın paralar bulunmuştur. Bu şehit harabesi Sart şehrinden küçük ve fakat mamur .ılduğu zannını veriyor. tki suçlunun cezası affedildi Adam öldürmekten 12 sene 6 ay hapis cezasın* mahkûm Gönenin Ak çapınar köyünden Şaban oğlu Niya-zinin ve çene adam öldürmekten 15 sene ağır hapse mahkûm ve Manisa hapisanesinde mahpus İbrahim oğlu Şerefin hastalıkları dolayisiyle gen kalan cezaları Bakanlar meclisince affedilmiştir. v°ni sekiz nahiye klâzize bağlı Palo kazası merkezinin Kovancılar, Bengüle bağlı Genç kazası merkezinin Kupür köyüne nakli vc Genç kazasında yayla, Diyarbe-kirin Lice kazasında Hezan, Çermik kazasında Çünküş, Yağın; Kulp kazasında Bahamdan. Cİkse Silvan kavafında B.ı-nık Fr .m i I ı n n ı v r- i* .» ¦ Bukuıılar meclisinfle Bakanlar meclisi dün Başbakan İsmet İnönü'nün reisliği altında toplanarak muhtelif işler üzerinde go -rüşmelerde bulunmuş ve bu işlere ait kararlar vermiştir. Döviz yerine dışardan altın getirtilebilecek Türk parasının kıymttıni horuma hakkındaki II numaralı kararnamenin 39 uncu maddesine bir fıkra eklenmesi Bakanlar meclisince kabul r-dilmîstir. Eklenen bu fıkraya gore 39 uncA. maddede yazılı döviz yerin? dışardan altın getirilme*! de caiz olacaktır. Yalnız altın getirmek İstiyen-ıtr altınların dışardan getirilmekte olduğunu ilgili makamlara tasdik ct-_ tirecekler ve bilâhare altınları Merkez bankasına resmî rayiç üzerin . den sarmağa mecbur olacaklar -dır 11 numaralı kararnamenin gerek 39 uncu maddesinde, gerek diğer maddelerinde ihracat dövizleri hakkındaki hükümler altınl'r hakkında da cari olacaktır. Finans Bakanlığı müşavir avukatlığı Fînaıif bakanlığı müşavir avukatlığına gümrük ve inhisarlar müşavirliği birinci "•ünn,vvÎ7İ İrfan tayin edilmi-fi»- fiıışbetke HALKÇI GENÇLİK kurulması bakanla edilmiştir. :e kabul Polisle: İki hırsız yakalandı Kırşehirli Osman ve arkadaşı Abdullah, Fevzipaşa mahallesinde Emine, Hakkı ve Arifin evde bulunmadıkları bir sırada kapılarının asma kilidini kırmak suretiyle içeriye gr--işler ve Arifin pantalonu ile yorgan ve üç gömleğini ve Eminenin bir bohça eşyasını çalarak kaçmışlardır. Polis bu iki hırsızı derhal yakalıyarak haklarında takibata başlamıştır. (4) II: Bu suretle teşekkül eden yokluk mefhumunu çok engin ve yaygın bir sahaya naklederek ona şâmil ve mutlak bir mana veren ektir. (Eğ -+ ed ez + U = eğede-zit) sözünde ana kök kendisinden sonra gelen elemanla kaynaştıktan sonra baş vokal düşmüş, üçüncü elemanın (z) si de (ğ) ye çevrilerek kelime son fonetik ve morfolojik şeklini almıştır: DEGIL İşte böylece (değil) sözü "bir varlığın sahibinden çok uzak bir sahada alelıtlak tecellisi" anlamına gelir ki bu da o sahibin varlıktan uzak, yani mahrum kaldığı demektir. Not: 1. — (Dağ) aslındaki (ğ) nin (z) den değişme olduğu anlaşılınca (dağılmak) sözünün etimolojisi de ortaya çıkar. Bunun etimolojik şekli şudur: (I) (2) (3) (4) (S) (6) (ağ -i- ad 4- ağ 4- il + im + ak) (1) Ağ: Çokluk anlamiyle ana köktür. (2) Ad: Sahip anlamiyle ana kökü temessül ettiren elemandır. (3) Ağ: Hakikatte (az) dır. Çokluğun pek uzak bir sahada kaldığını, yani onun menfisini ifade eder. Çokluk uzak bir sahaya yayılınca tabiî dağılma hareketi başlamış olur. (4) II: Çokluğun sahipten çok uzak bir sahaya yayılışının şâmil ve alelıtlak olduğunu ifade eder. (5) İm: (Dağıl) sözünün taal- lûk eylediği süje veya objeyi gösterir. (6) Ak: Kelimeyi tamamlar, tayin eder, ifade eder, isimlendirir. Görülüyor ki (dağılmak) demek, çokluğun uzak bir sahaya yayılarak darmadağın bir hale gelişinin ifadesi demektir. Not: 2. — (Damıtmak) sözü de yine bu yolda analiz edilerek "bir failin çokluğu pek uzak bir sahaya yaymasının ifadesi" manasını verir. Not: 3. — (Değil) sözünün "tö-göl, tugul, tügül, tekül" şekilleri de aynı mahiyettedir. Etimolojik şekillerini altalta yazalım: (1) (2) (3) (4) Değil : eğ + ed + eğ + il Tögöl: öğ + öt + ög + öl Tugul: uğ + ut + ug + ul Tekül: eğ + et + ek + ül (Değil) kelimesinin analizi de böylece yapılınca, Türk dilinde menfi anlamlı tek kelimelerde, edatlarda ve eklerde asıl menfi manasının daima bir (V. -f- z) elemaniyle ifade edildiği kat'î surette tahakkuk etmiş demektir [8] /. N. DİLMEN [8] Türkçedeki menli anlamlı sözlerin bu analizlerini tamamlamak üzere tndo - öropeen ve Semttik dillerdeki menfi anlamlı sözlerin Türkçe ile mukayesesine ait araştırmaları da yarından itibaren neşre baslıyacağız. (Başı I. inci sayfada) la tanıştığımı*, bize bİrİbşr HartkevUri, bVrUe»*. kcndİ ve hususi işleri dışında, dogYadan doğruya, halk hizmeti için fırsat vermektedir. Bir mühendisin yol yapmaktan, bir muallimin ders vermekten, bir memurun masadında çalışmaktan, bir endüstri adamının makinalar arasında dolaşmaktan gayrı, ve onlar kadar ehemi -yetti bir vazifesi de, yeni kültürün bütün davalarını yığına maleUnek, en büyük vahdet olan ruh birliğini tamamlamaktır. Bu sene yeniden 33 Halkevi daha açılmıştır. İstatistikler, Halkevinde çalışanların sayısını, 631 a-vukat, 1068 doktor, 7733 muallim. 6826 tüccar. 19505 işçi, 8429 çiftçi, 3536 sanatkâr, 6960 ı memur olmak üzere 4725 kadm ve 50,273 erkek olarak bildirmektedirler. Mesela bir Gümüşhane merkezinde bir yılda 68 konferans, 8 balo verilmiş ve 17 toplantı yapılmıştır. 103 Halkevinde 146,463 vatandaşa 6525 der* verilmiştir. 20,931 yurddaşın bulunduğu 495 köy gezisi yapılmıştır. 623,065 vatandaşla birlikte 291 bayram kutlanmıştır. Halkevlerinin açtığı 23 resim sergisine 33,125, 36 yerli mallar sergisine 223,030. ayrıca 20 türlü sergiye 41,024 kişi gelmiştir. 30.699 sporcu ile 564 seyahat yapılmıştır. Halkevi kitapha-nelerindeki 106,551 kitabı 624.727 yurddaş okumuştur. 294.500 kişinin bulunduğu 782 temsil. 137.048 vurddaşın bulunduğu 776 konser, 235.736 vatandaşın seyrettiği 638 sinema. 321,418 yurddaşın dinlediği 1503 konferans verilmiştir. 399 kongrede 34.103 kişi bulunmuştur. 187 Halkevi balosuna 43,315 yurddaş gelmiştir. Osmanlı imparatorluğunun mesela son senesinde. İstanbul dışındaki bütün Türkiye için. bu rakamların hepsinin karşısına birer 0 koyunuz. Halkçı gençliğin manası ve eseri ne olduğunu kavrarsınız. Kültür böyle değişecek, kafa böyle yenilenecek, daha güzel zamanların pek mesud Türkivesi ancak böyle vücud bulacaktır F. R Al AV ULUS 28 ŞUBAT 1936 CİMA Son haberler üçüncü sayıf amızdadır. ON YEDİNCİ YIL. NO: 5240 ADIMIZ. ANDIMIZDIR Heryerde 5 kuruş JAPONYADAKi İSYANDAN SONRA İmparatorun sarayında hususî bîr meclis l o plandı Hâdisenin on beş gün ön re hazırlandığı anlaşılıyor &SİLER MİLİTARİST TEMAYÜLLt KİK KABİNENİN Kİ -RULMASI ŞARTİLE İTAAT EDECEKLERİNİ BİLDİRDİLER. \l HALKIN HAYATINI TEHLİKEYE KOI UilLLCEK II \KI Kİ 11 ERDEN s\KIN VCAK1 VKIM \ ADETTİLER Tokyo, 27 (A.A.) — Dünkü hâdi-¦elerin bundan on beş gün önce tasarlanmış ve tertib edilmiş olduğu İfşa edilmekte.lr Asker gizli ve umumi bir deneme bile yapmışlardır. Pek yakında bir hükümet darbesi yapılacağı haberini almış olan Prens Saİ-vonji, âsileı- evine gelmeden önce kaçmağa muvaffak oln.uştur. Yaban- i devlet el* 'inleri halâ muhafaza altındadır. Buralarda hiç bir hâdise olduğu bildirilmîyor. Sarayın Harb yüksek şûrası jandarma kumandanlığında toplanmıştı. Bakanlar ve yüksek erkân geceyi sarayda geçirdiler. Bahriye silâhendazları, âsilerin tahkim ederek sığındıkları mahalleleri kuşatmışlar, etraflarını dikenli tellerle çevirmişlerdir. Diğer mahallelerde sükûnet vardır. I m pa rato ra n su rayı n ıl ıı I. i toplun lı Tokyo, 27 (A.A.) — Buhranın onu B. T. R. ARAS REİS O.LÎH KTAN SONRA Japon militarizmine başka b piyade alayının subayları genç hızlara atış dersi veriyorlar önünde kımıldamadan duran nöbetçiler, donmuş hissini veriyor. Şehrin üzerine lopa lapa kar yağmaktadır. İsyanın sebebleri nelerdir? Şanghay, 27 (A.A.) — Şuntao gazetesinin yazdığına göre Tokyo isyanının sebebleri şunlardır: 1. — Mİnseito partisinin seçimde kazanması sebebiyle, Okada kabinesinin vaziyetinin sağlamlaşması. 2. — Mançuri - Siberya ve Mançuri - Mo"ol sınır hâdiseleri. 3. — Profesör Minobe'nİn "imparatorun bir devlet rüknü olduğuna bizzat ve bizzat devlet olmadığına'' dair olan akidesine karşı askeri muhitlerde kızgınlık. Bu profesör bundan bir kaç gün once meçhul bir şahıs tarafından yaralanmıştır. İsyan nevesindeki vaziyet Tokyo, 27 (A.A.) — Gece yarısı "aziyet söyle idi: ne geçecek çareleri araştırmak üzere, imparatorun sarayında hususi bir meclis toplanmış ve imparatorun hu-(Sonu 3. üncü sayfada) Balkan Paktı hürosu Ankarada kuruldu Balkan and-laşması b a ş -kr.nhgmm bil -fiil doktor Tevfik Rü-;lo Aras tarafından de -ruhte edilmesi üzerine a n d -lasmanın bü -r^su, fetatiUü mucibince bu -rada teşkil o - lunmu ve şef - ligine Harici • ye üçüncü da . ire şefi Cevad Balkan P«*' reisti-Aç.kal.n ve re- «e*en BTR- fakatine Dış iş- Aras leri bakanlığı memurlarından Faik tayin olunmuşlardır. Keyfiyet resmen andlaşmaya dahil memleketlere bildirilmiş olduğundan büroyu tamamlamak için birer memur tayin etmeleri beklenmekte-dir. İTALYAN-HABES HARBİ Masraf altı milyar lireti geçti Amba Alagî da£ı Habeşlerin elinde-(lenupta Habeşler İlalvanlara çetin bir mukavemet gösteriyorlar Roma, 27 (A.A.) — 20 hazi randanberi Afrika harbi için yapıları fevkalâde masraflar 6170 mil yon liret tutmaktadır. Bu masraflar şöyle taksim edilmektedir: Harbiye 2730 milyon, Bahriye 625 milyon, Hava 850 milyon, Sömürge 1800 milyon. Geri kalan mtkdar iç ve dış bakanlıkları arasında taksim edilmektedir. Londra. 27 (A.A.) — Royter Ajansı hususî harb muhabirleri bildiriyor: Şimal cephesinde henüz hiç bir ehemiyetli hareket kaydedilme-mekte İse de, habes haberlerine göre, Ras Mulugeta muharipleri Amba-alagi'yi ele geçirmek istiyen italyan ileri kollarını akamete uğ-ratabilmektedirler. Buna karşı, Eritre kaynakların- dan alınan haberlere göre, Amba-alagi'nin işgali her saat beklenmek-le ve hattâ şimdiden işgal edildi :i ingiltere ve Akdeniz Devletleri hakkında Ciornale d İtalia gazetecinin şiddetli hir tenkidi Roma. 27 (A.A., — Ciornale d'lta-lia gazetesi diyor ki: "İngiltere ile Fransa'nın İtalya'ya danışmadan ve ona haber vermeden yaptıkları askeri ve bahri anlaşmalar 7 sonkânun 1935 fransız - italyan protokolü prensiplerine uygun mudur? Fransız - ingiliz Ak:' ıh siyaseti İtalya için yeni vaziyetler ve yeni meseleler ihdas etmektedir ki. İtalya bunları çok açık olarak ve soğuk kanlılıkla tetkik etmiştir vc bunlara âdeti olan nerji ile'karsı ko.ıcaktır. İngiltere'nin teşebbüsü pakta karşıdır vc münasebetler sistemini bozmak "Ulus,, un Dil Yazılan Menfi anlamı hakkında Türkçe ile îndo -- öropeen ve Semitik diller arasında bir mukayese la kalmıyor aynı zamanda Akdeniz' ' alâkadar bulunan devletlerin vaziyet -lerini ve ananelerini de bozuyor. İngiltere bir Akdeniz devleti olmamakla be raber Italyada hiç kimsr İngilter-Akdenizdeki hayati menfaatlerini inkâ. etmeyi aklından geçirmemiştir. Anr«k şurası da tabii olmak lâzım r;elir ki, bu hayati menfaatler Ingilterenin denizaşırı topraklarına giden yolların garantisine inhisaı etmelidir. Halbuki bugün ' ¦»-paratorluğun hayati menfaatlerinin let merkezinin Akdeniz olarak göster-rilmesine şahid oluyoruz. İtalya öteden-beri İngiltere'nin bütün muhik mcnfiı atlerinc riayeti şiar edi-ımiş olmakla beraber Ingİlter 'ye Hu derece tacavfis-kâr ve hiç de haklı olmıyan hareketli r Uarşıstnri.* boyun eğmez. Nasıl ki. Ital-(Sonu (î. ncı sayfada) Tokyo sokaklarında dolaşaı japon askerleri Bundan önce bu sütunlarda "Türkçede menfi anlamı" başlığı altında neşrettiğimiz yazılarda Türkçede menfi anlamına delâlet eden sözleri "Güneş - Dil" tedrisine ve "Türk Analitik Grameri" metotlarına göre analiz etmiştik. Gerek kelimeye ek olarak yapışan "siz, mez, me" gibi eklerde, gerek ayrıca kelime halinde kullanılan "ne, yok, hayır, değü" tözlerinde menfi anlamının uzak saha manasiyle bir (V. z) fonemine bağlandığı bu analizler neticesinde ortaya çıkmıştır [Ij. ''Güneş Dil" teorisinin en par lak verimi, aynı anlamda olarak muhtelif dillere ait sanılan kelimelerin etimolojik analizlerinde hep aynı elemanlara bağlandığını ortaya çıkarmasıdır. Menfi anlamlı kelimeler üzerini/J (Ulus) un 19-2-1936 dan 27-2-1936 ya kadar olan sayılarındaki yazı serisine bakınıx. de de bunu tecrübe etmek üzere, şimdi de İndo - Oropeen ve Semitik dillerde menfi anlamı gösteren sözleri "Güneş Dil" miyarı na vurarak analiz etmek istiyoruz. Bu mukayeselere esas olmak ü-zere şu kelime serilerini göz önüne alalım [2]. Birinci seri; Ne (T.); nâ. ne (Fa.); non, ne. in (Fr.); nein, nicht, un, ohne (Al.); no, not, nor, neither (Ing.); Ânef (Gr); nön (Lat.). İkinci seri: Me, ma (T.); me, bi (Fa.); pas (Fr.); ma, lem, lem-ma (Ar.); mi, mide, mite (Gr.); passus (Lat.). Üçüncü seri: Yok. hayır (T.); (Sonu 2. inci sayfada) \2\ Bu serilerde (T.) Türkçe. (Fa.) Farsça. (Fr) Fransızca, (Al.) Almanca. (Ing.) İngilizce, (Gr.) Grekçe. (Lat.) Lâtince. (Ar.) Arapça. (Yk.) Yakutça. (Çv.) Çuvaşça sözlerinin kısaltması olarak kullanılmıştı.-. C. H. P. Genyön kurulu dün toplanarak yeni kararlar verdi C. H. P. Genel Sekreterliğinden: Bugün (Dün) haftalık toplantısını yapan C. H. P. Genyönkuru-lu parti iç işleriyle meşgul olmuş ve ayrıca aşağıdaki kararları vermiştir: 1 — Türk nıkıl.ıhının heyecanını yaşatacak bir değerde kurulacak olan Ankarada açılacak devrim müzesi önceden yapılması icabeden işler üzerinde çalışmıştır. 2 — Parti, sinema işlerinin genişliği ve sinemadan ve projeksi-yonlu konferanslardan halkevlerinin faydalanmaları ve kültür fi-limlerinin temini işleri programa sokulmuştur. 3 — Soy adı kanununun zamanı kısaldığından parti örgütleriyle halkevleri yurdd^sların soyadı almaları işlerini kolaylaştıracak ve bu yolda gidişe hız verecek tarzda çalışacaklardır. Cenupla habeşlerin çetin mufıaveme-tiyle karşılaşan General Grazyanı hakk:nda da şayialar denmektedir. Cenupta, bir müddetten berî Ciciga istikâmetinde bir italyan (Sonu 3. üncü sayfada.) Bakanlar Meclisinde Dün Başbakan İsmet Inönünün reisliği altında toplanarak muhtelif işler üzerinde görüşmelerde bulunmuş ve bu işlere ait kararlar vermiştir. Iı i. ııı: Geri Kalmışız Türk bayrağı, kış olimpiyadla-ıı bayrak direğinin en sonuna a-sıldtğt için, bütün gazetelerimiz isyan ettiler. Bu isyanı uyandıran duyguyu takdir ediyoruz: Türk hiç bir şeyde en sonra gelmemelidir. Fakat bunun sebeb teri nedir? Hangi sporcumuza sorarsanız, eğer kendine bırakılsay-dı, meselenin başka şekilalacağınt söyliyeceğine şüphe yoktur. Tecrübe edilmıyen pek az kimse kaldığını da, biz tarafsızlar, kendi hesabımıza hatırlamalıyız. Şikâyette biz yalnız değiliz. Fransızlar da isyan İçindedirler. Fakat onlaı bu bozgunu ve ondan alınması gereken dersleri daha yüksek bakımdan tahlil etmektedirler. Bizim için fikrimiz ne olduğunu sonradan münakaşa etmek, ve takat, böyle milli bir bozgundan alınacak derslerin nasıl konuşulması lâztmgetdiğini göstermek için Temps gazetesinin ikinci başbetkesîni tercüme ediyoruz. Burada göreceğiniz düşüncelerin pek çoğu bize de uyar; bir kısmı bize aykııı olmasını da tabiî görmek lâzımdır. Bu tercümeyi ov kayanların, liberal, ant i faşist ve diktatür düşmanı sağ Temps'da sovyet, alman ve italyan gençlikle ıı hakkında duyulan gıbtaya dik-(Sonu 4. üncü sayfada) SAYFA 2 ULUS ) ıırı - SimisiiI Edebiyatta Otorite "Antoloji"ye karşı yapılan hücumları okuyan bir yabana, sanır ki bunlar, gerçekden "Antoloji" ye karşı yapılmaktadır. Halbuki Babıâli de kopan gürültü. Basın Genel Direktörlüğünün çıkardığı "Antoloji" ile ancak dola-yısile alâkadardır. Şimdiye kadar yazılmış olan otuz küsur yazıyı dikkatle okursanız, görürsünüz ki. bunlarda şairler şairlere, romancılar romancılara, rejim muhalifleri rejim tarafdarlarına. nesiller nesillere hücum etmektedir. "Edebiyatı Cedide'den günümüze kadar devam eden kavgaların sanki rüya yahud kâbus halinde bir rekapitülasyonu yapılmaktadır. Bugünkü gürültü ile çünkü, dünün silsile halinde kavgalarını karşılaştı-nrsanız, bugünün laf ve mantık malzemesini eski kavgalarda aynen, yalnız daha tasnif edilmiş daha yan-yana yahud daha karşı karşıya olarak bulursunuz. Bugünkü laf ve mantık malzeme-sindeki karmakarışıktık ise, savrulan tezyif ve istihkarların, ayrı nesiller namına aynı tarihte yapılmasından ileri gelmektedir. Birinin Ahmed Haçım ile bir hesabı vardır. Bir diğerinin Falih Rıfkı ile yahud. "Edebiyatı Cedide" çilerin, kendilerinden sonra gelenlere; yahud, mebus olmayanların mebus olabilenlerle, yahud, şu megaloman'ın burnuna göre bir yeri bir türlü bulamaması ile bir hesabı vardır. Bunlar, kaynakları ayrı bir alay ihtirastır ki, sade "Antoloji" dolayı-sile değil, her vesile ile ve daima en kötü şekillerde dışan vururlar. Bizde, edebiyat âleminde nezih -bir münakaşanın, seviyeli bir tenkidin yapıldığı nadiren görülmüştür. Ve bu nadir hallerde de, nezahet u-zun sürmemiştir. Ur geç, "Babıâli" usulü polemiğin hazin seviyesizliğine inmiştir. Bu "Bizantinizm" in sebebi nedir? Bizce, bu, edebiyat sahasında bir otorite'nin bir türlü meydana çıkamamağından ileri gelmektedir. Bu memleketin, Tanzimat'tanberi şairi boldur, romana ve hikayecisi hesapsızdır, muharriri istediğiniz kadar Hem içlerinde yüksek "talent" sahipleri bulunduğuna da şüphe yoktur. Fakat bu memleket, bugüne kadar, bir tek büyük kritik çıkarmamıştır Şairler, romancı ve hikayeciler, muharrirler, aynı zamanda kritikler. Bu, başka memleketlerde de görülmemiş bir hal değildir. Fakat oralarda, edebiyatın hem kriteryomları hazmolunmuş, hem mektepleri, hem de kritiği ve kritikte tradisyonu teessüs etmiştir. Bizdeise, bunların hiç birisi tam değildir. Bir kere, şu iyi kötü kendisine intibak etmiş bulunduğumuz Avrupa kültürünün, dünyada her millete az çok şart koştuğu gibi. bir klasik devrenin bizde mevcud olmaması, ne kadar havada sallandığımızın bir delilidir. F.ğer bizde. Divan ve Halk edebiyatımız da dahil olmak üzere, bugüne kadar olan edebî inkişafımızdan başka Avrupa'nın bütün Avrupa e-debiyatını bilen, ayrıca da yetiştirici bir kabiliyeti olan bir kritik mevcud oltaydı, ne "Antoloji" ye kimlerin girip girmiyeceği münakaşa edilir, ne de "Antoloji" nin tenkidi vesilesile üç dört neslin birden birbirine girdiği görülürdü. Böylece bir kritik, çoktan, herkesi yerine oturtmuş olur. ve. bir çok şairimize: — Sen. oğlum, barlar ve magazinler kin şarkılar ve hafif parçalar yaz; bir çok romancımıza: — Sen, oğlum, tramvayda yahud yorucu tren seya hatların da okunacak romanlar yaz; ve bir çoklarına da: — Siz manzum yemek listeleri ya/arak lokantalara satmağa çalışınız, derdi Fakat bu kritik nerede? Düşününüz bir kere. bütün türk edebivatmı okuyacak. Bütün batı klasiklerini ve batı edebiyatını da okuyacak. Ondan sonra da. "Babıâli" de para kazanacak. Halbuki. bu memlekette, kültürün seviyesi daha öylesİnedir ki, biraz alman e-debiyatı karıştırmış, olan fransız e-debiyatı mütehassısını hapteder; batı klasiklerinden dem vurabilen, kendinden başkalarını cahil gösterebilir; hele modern amerikalılar ile modern rusları okumuş olan için. bir türk yazısı, ele alınacak bir şey de-ğildir. Kulaktan kapma malûmat., bir fransız mecmuasındaki bir makaleden Grek tragediası hakkında azbu-çuk bir kaç esas edinmek ve bu gibi kültür ve bilgi artıklarile beş on da-ne şifahî münakaşayı bir o kadar da yazı sahasında karşılaşmayı kendi lehine kapatmak, madem ki hem şöhret edinmeğe hem de geçinip gitmeğe yetmektedir, daha fazlasma ne lüzum var? İşte. bizde. Divan edebiyatından ve onun birer tenkit kaidesi hükmüne geçen usullerinden ayrıldık ayrı la ti. "entelektüel" in yürüdüğü ve muvaffak olduğu yahud olmadığı yol budur. Ne çok mühendis yahud doktor arkadaş bilirim ki, muntazaman bütün fransız yahud alman, yahud İngiliz muharrirlerini takip ederler. Bizde çıkanları okumazlar. Niçin okusunlar ki. kendi kültür seviyeleri, muharrirlerimizin çoğununkinden üstündür. Ama bu hal bizi nereye götürür? Kültürsüzlüğe mi? Keşke. Bu hal bizi dosdoğru "kültür şarlatanlığı" na götürür. Edebiyatçılarımız "Antoloji" ye neden girmedik yahud neden fena girdik münakaşasını ayyuka çıkaracaklarına bir "Antoloji" ye tekad-düm etmesi lâzim olan tasfiyenin şimdiye kadar neden yapılmamış olmasına cevap arasalar ve türk edebiyatına, eserleri ile. "seviye", ağır İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI:^ Tramvay kazası etrafında İstanbul. 27 — Dünkü tramvay ka -zasının olduğu yerde bugün keşif ya -pildi. Umumİ kanaat firenterin bozuk olmadığı yolundadır. Araba iki defa tamir görmüştür ve dün akşam son seferini yaparken kaza olmuştur. Ağır yaralılar içinde ölen yoktur. İki bvvjı kcıilen Niyazi tedavi altındadır. Bu gece 11.5 da. yani kazanın olduğu saatte yeni bir keşif yapılacaklar. B. Faik Kurdoğlu gitti İstanbul, 27 — Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı B. Faik Kurdoğlu bugün I "ndra'ya gitti. Sümer Bank Umum Müdürü B. Nurullah Esad hafta sonunda gidecektir. Deniz kurtarma idaresi İstanbul. 27 — Tahlisiye ve fenerler idarelinin deniz kurtarma idaresi İ*mi altında birleşeceği söyleniyor. B. Hüsnü İstanbula gidiyor Ekonomi Bakanlığı teftiş heyeti reis vekili B. Hüsnü bugün istanbula gidecektir. B. Hüsnünün yolculuğu, tahkikat safhası biten, İstanbul Ölçü ve •-yarlar başmüfettişliği işlerinin yenİ tayinlerle aldığı şekli yakından tetkik Di ilgilidir. — ¦ başlı hareketleri ile de, "itibar" kazandırmağa çalışsalar, çok daha iyi olur. ( I ) Burhan Belge İrandan Trabzona yapıla cak nakliyat Iran Finans Bakanlığı, kuru meyva ihracmda bunların hazırlanış ve ambalajlarına bakmak üzere bir soıyetc ku -rulması kararını vermiştir. Ayrıca Trabzon'a yapılacak nakliyat için de b şirket kurulacağı ve bunun, nakliyat ürerinden alınan resimlerden muaf tutulacağı söylenmektedir. İstanbul belediyesi memurları İstanbul belediyesi memurlarından bazılarının ücretten maaşa geçirilme, leri hakkında İstanbul belediye meclisince kabul edilen cedvel Finans bakanlığınca tetkik edilmiş ve Bakanlar meclîsine sevkedîlmek üzere başbakanlığa verilmiştir. PâtUâU : (I) Otorite derken, bütün taze yahud yaşlanmış değerlere hCcum etmeği ve "Babıâli" yi içinden ktzarmaksızın geçilmez bir mahalle haline getiren pole- mikçiliği kasdetmiyoruz. Otorite, bilgi demektir Pitpî. be^rfksir konuşabilir. raket suyleüı^nı dtücdemtmıu*. yun "' L-r, hf, ««..imin ı/rımf.. n/ı l un vr tv MaKKf fi her mi* "gerçek .ıfttnd yaıar Karısının başına sandalye vurmuş İsmet paşa muhaltesinde oturan İzzet, karısının kapıyı geç açmasına kızarak başına sanda İv e vurmak suretiyle yaraladığından yakalanmış ve Adliyeye verilmiştir. İzzetin o sırada sarhoş olduğu anlaşılmıştır. Hırsız Hakkı yakalandı Isa oğlu Hakkı admda bir a-dara, Kurtuluş mahallesinde Muharremin evine, kapının asma kilidini kırmak suretiyle girmiş ve bîr halı. yorgan, fanila çalmıştır. 1 Almanyada tiftik ithalât permileri ve tüccarlarımı./ Son hafta, memleketimizin muhtelif tiftik piyasalarında büyük işler olmuş ve Almanya hesabına mal satın alan (ir maların hemen hepsi mubayaalarda bu lunrou l.ırdır. Almanya'dan birinci ıı -nıf iyi mallara ve oğlak cinti tiftiklere karşı istek daha fazladır. Fiatların yükselmesi beklenirken, Almanya fiat kontrol dairesinin, bazı ecnebi tüccarların tesiri altında kalarak, yalnız bir tüccara ithalât permisi vermesi fiatlan e"»-sürmeğe başlamışUr. İhracat tacirlerimiz, ithalât permisi almakta zorlug* uğradıklarını ve zarar görmekte olduk larını söyliyerek şikâyet etmişlerdir İlgili makamlar, ihracatımıza fen» tesirler yapan bu müşkülün önüne geçmek için lâzımgelen teşebbüse fi -rişmîşlerdir. Ticaret anlaşması için Almanyadan heyet geliyor Almanya ile aramızda 15 nisan 1935 de imzalanmış ve 1 mayıs 1935 de yo - '•iğe girmiş olan ticaret ani ması İle kliring anlaşması müddeti ni -san sonunda bitmektedir. Bu anlaşma* lan yenilemek üzere ila taraf arasmda yeniden müzakereler yapılacaktır. Bunun için Almanya hükümetinin Anka -raya bir heyet göndereceği haber alınmıştır. ÖLÜM Ankara Hukuk talebelerinden Mu**-öğretmen okulu idare işyarı Fahrin'- M Numune k*..--—*- ••*« *uzûş~ ^mswmammaMİkmstm\âam Hırslı ¦a*"'* "Ulus,, un Dil Yazılan irreprochab- (Başı 1. inci sayfada) gayr (Ar.); kein (AL); uhi, öhi (Gr.h Dördüncü seri: Siz (T.); sans (Fr.); sine (Lat.); los (AL); less (îng.); lâ, bilâ. len (Ar.). Beşinci seri: Değil (T.)i Od (Fr. ve Lat.); VVithout (Ing.); tide, ûte, ud (Gr.). Kelimelerin şu seriler halinde karşılaştırılması bile, bu mukayesenin ne kadar merak verici olduğunu göstermeğe kifayet eder. Birinci Seri Kelimeleri (Ne) kelimesinden bahsederken, bunun garp Türkçesinde daha çok soru sözü olarak kullanıldığını, ancak bir fikrin iki şıkkını birlikte nefiy için başta mükerrer bir edat olarak menfi anlamına geldiğini anlatmış, şimal Türkçelerinde ise önek gibi başa gelerek "nâduruk, nayduruk, andı'", nigamda" gibi menfi kelimeler yarattığını da ayrıca göstermiştik. Farsçada her hangi bir sıfatın başına yine bu "nâ" öneki getirilerek menfisi yapıldığı malûmdur: "nâşad, nâseza, nâreva..." gibi. Fiil sıygalarının menfisi yapılırken bu "nâ" nın vokali incelerek "ne" olur. "Huda nekerde, tersem neresi..." gibi. Görülüyor ki Farsçanın "nâ" ve "ne" si, bizim garp Türkçesinin "ne" tinden, Yakut Türkçesinin "nâ" sından, Çuvaş Türkçesinin "ni" sinden başka bir şey değildir. Fransızcada sıfatların baş tarafına getirilerek menfi anlamı veren "in" öneki vardır ki sıfatın başındaki konsona göre bazen konsonunu da değiştirir: "inero- yable, invisible, ı*e 13]..." gibi. Bu şekli "Çuvaş" Türkçesinde de "andîv = dokunma" misalinde aynen görüyoruz. Yine Fransızcanın "ni" menfi edatı, tıpkı bizim garp Türkçcsı nin "ne" «i gibi. başta bir edat o-larak menfi anlamı vermekte ve tekerrür de etmektedir: "je ne veux ni cecinicelâ" gibi. Fransızcada fiillerin şahıs zamiri ile fiil sıygası arasına gire-lek menfi anlamı veren "ne" nin yazılışı bizim "ne" nin tıpkısı olduğu gibi, okunuştaki vokal faikı da mühim bir değişme değildir. Fransızcanın doğrudan doğruya kelime olarak menfi anlamında kullandığı "non" sözüne gelince bunda da biribiri ardınca aynı konson iki kere gelmekte olduğuna göre ikincisi (ğ) den değişme olarak [4] alınırsa kelime ' noğ" olur kî "ne" ile farkı yalnız vokalden ibarettir. "Non" un lâtincede uzun biı (o) ile okunuşu ikinci (n) nin (ğ) olduğunu gösterdiği gibi, "ne ' nin Lâtince aslı (nec) olması da bu nun (neğ) den geldiğine kari bir delildir [5|. AlmancaJo kelime olarak kullanılan "nein menfi sözünün halk . ıasında "nce" olarak söylendiği malûmdur Pumın l 'im (ne) ile birliği göz önündedir. Yine alnvıarada isimlerin başına "ohne" ve sıfatların başına - daha kısa olarak - "an" seklinde gelen menfi .bineklerine gelince, bunlardan ikincisinin btnncider kısalma olduğu ve ikisinin de (ne) den ibaret bulunduğu görülür. Alınanca "ncht" ve İngilizce neither" kelimelerinde menfi sözüne başka e'emanlar da karış ¦i.ıştır. Bun1 reb* asıl menf: anlamı veren, "nıh" ve "nay" kısımla rıdır. A (mancasında sübut ve ta 1 akkuk ma nahivle bir 't" eleman. Ingilizcesiıııie »e hem sübüt, hem de tekarrü*- nıanalariyle bir "t ve mış- bir de "r" elemanı ilâve edil tir. Ingilizcenin (no) menfi sözü, doğrudan doğruya (ne) nin aynı olduktan başka Fransızca ve Lâtince (non) larm son (n) leri fğ)-den değişme olduğunu da teyit •der. Bu söze tekarrür manasiyle (r) ve tahakkuk manasiyle (t) getiri-iereK yapılan (nor) ve (not) tozum de aslında (no) demektir. Grekçe (ânef) kelimesine gelince, bunun başındaki uzatma ana kökü gösterdiği gibi sonuna gelen ve süje gösteren (f) konsonu da (v = ğ) formiiliyle (ğ) ye müsavidir. Bu izahları bir görüşte anlamak üzere aşağıda alt alta mukayeseli şekilde yazılan etimolojik şekilleri gözden geçirmek kâfidir: [3] Burada kelime (iğ 4- röpro-chable) iken uzatma voliyle (n)-den değişme olan (ğ) kendisinden sonraki konsonla birleşmiştir. [4] Fransız telâffuzunda sondaki "n" lerin âdeta bir burun vokali gibi söylendiği malûmdur. [5] Dictionnaire etymofog:que de la langue française, par Oscar Bloch et W. von VVartburg. (0 (2) (3) (S) Ne \T. 1 : eğ + en + eğ U) + , + a Nâ IV*.] t ağ + an -r ağ U) + a An \Çv.) t ağ + an + [ağ (z)] + 1 Ni ICV.l î iğ + in + i| W + Nâ [Fa.] : ağ + an + ağ (z) + Ne IFa.] : eğ + en + eğ *) + ¦ In |r.) r iğ + in + l ifi «] + • Ni 1».] iğ + in t iğ (») + • + Ne IFr.J = eğ -*- en + eğ (i) t Non [Fr] ; oğ + on + oğ (») + ı + m Non [Ut.] : oğ + on + oğ (z) + , + S Nein \AI.1 : •ğ + " + ay z) +an(ğ) + • Ohne [AK] : oh +¦ on + «E (*) + . + Un [Al.} t uğ + on + (uğ U] + . + Nıcht [Al.) : iğ + in + U» r) + it + Neither t ağ + an + ay (z) + at + er No [Jfl&v] ı oğ + on + oğ (z) + . + Not ıwı oğ + on + oğ (z) + ot + Nor [log] : oğ + on + oğ (z) + or + Anef \Cr.} ı ağ '4-* an + ef (z) + • + • Bu tablo menfi sözler bakımından ana Turk dilinin birer lehçesi olmakta, Fars, Fransız, Lâtin, Mr-...r. İngiliz ve Grese dillerinin de. Vukufça ve Çuvaşça^*" kalmadığını gösterecek kadar beliğdir [61. /. N. DİLMEN [6] Diğer menfi kelime serilerinin mukayeseline yarın devam edeceğiz. ULUS KM 1936 Cl MARTKSı Son haberler üçüncü sauıfamızdadır. ONYEDİNCİ YIL. NO: 5241 ADIMIZ, ANDIMIZDIR Heryerdc S kuruş TOKYODA VAZİYET YİNE KARIŞTI Âsiler işgal ettikleri yerleri boşaltmıyorlar Donanma, onlunun âsilere merhametli davranmasını hoş görmedi-General 4rakinin askerî diktatü Evelkı gün gelen telgraflardan^ Tokyoda vasiyetin yalıttığı anlatılırken dun saat 15 den itibaren gelen telgraflar vaziyetin gene karışttğınt, âtilerin işgal ettikleri yerleri boşaltmak istemediklerini haber vermektedir. Dit bakanlığından salahiyetli bir zat, yabancı gazetecileri kabul ederek son hâdiseler dolayısile Japonya-nın Sovyetler Birliği ve Çine karşı o-lan dış siyasasının değişmeyeceğini ve hâdiselerin sırf dahili olduğunu bildirmiştir. Buna rağmen, Çin yüksek siyasal mahfilleri hâdiselerin Şimali Cinde vahim akisler doğuracağı, ve ne olursa olsun, yeni kabinenin daha ileri bir erazi siyasası güdmekten geri durmıyacatjı hanaatindedirler. Orfİ idare aleyhinde propaganda yapmak suçundan dolayı bir yabancı tevkif edilmiştir. r kurduğu sö) lenivoı Htışbvtkr JAPON t tDA KARIŞIKLIKLAR A. KÜÇÜK A Son R«m/0,d, «j«n«l«r bize J« ponyada önemle kovalamağa değer hâdiselerin geçmekte olduğunu bildirdiler. Herhalde esaslı fikir cereyanlarının bir ifâdesi olan bu hareketlerin Japonyanın iç işlerinde olduğu kadar dış işlerinde de inikasları olmaması mümkün değildir. Son yıllarda uzak şark hakkında yazı yazan ve orada cereyan eden işleri yakından kova-lıyan muharrirlerin "artık dünya işlerinin nazımı bundan sonra ose-an dır., deyişlerine hak vermek lâzımdır. Japonya çeşidli ekonomik ve hususiyle sosyal tesirlerin altında yıllardanberi kaynıyan bir . memlekettir. Japon işlerini yakından takib edenlere göre bu hâdiseleri tabiî talakki etmek icabe-der. Japonya normal Avrupa sistemlerinde idare edilen bir memlekettir. Fakat hükümetin dayandığı yer "un ^mî efkâr" olmaktan ziyade askerler idi. Burada ekseriya büyük süel şahsiyetler memleketin mukadderatı yükümünü üstlerine alırlar. Bununla beraber parlamentolarında üç esaslı parti vardır. Bu üç partinin 1934 de japon meclisindeki mebusları şöyle idi : 1 — Seiyakai (Muhafazakârlar 296). 2 — Minseito (Halk partisi 188). 3 — Kokumin doshi kay (Burjuva liberal 33). * — Amele ve işçi partisi 6. 5 — Bitaraf 13. vardı. Japonyanın sosyal bünyesine uyan harbsonu doktrinlerinden devletçilik, burada yeni orijinal bir ifade buldu. En çok askerler arasında olgunlaşan bu yeni inan imparatorun şahsiyetiyle milli müdafaaya çok geniş bir anlamda mana vermektedir. İmparator devlet kuvvetlerinin dışında mukaddes bir şeydir. Buna Minobe meselesi derler. Intihabda yenilere esas olan fikir bu olmuştur. Milli müdafaa demek yalnız, memlekete tecavüz edecek düşman kuvvetlerine karşı yapılan bir müdafaa tertibatı değildir. Millî müdafaa: japon sosyal bünyesinde bulunan bütün (Sonu 5. inci tayfada) Askeri bir dıktatur itan ettim* söyle karşı muamelesini hoş görmeyen ja Asilerle yapılan görüşmeler yartm kaldı Tokyo. 28 (A.A.; — Asilerle yapılan görüşmelerin yarıda kaldığı haber verilmekledir. Gece geç vakit. B. Goto ve bakanlar, sarayda, alınacak tedbirlere dair, askeri liderlerle görüşmelerde bulunmuşlardır. Kabine öğleden once. her halde görüşmelerin yarıda kalmış olması yüzünden, bir toplantı yapmıştır. (Sonu S. inci sayfada) nen General At akı «e urdunun ası ter e pon deniz kuvvetlerinden bir zırhlı Sovyet"Fransız paktı Paktın tasdiki \İm ama ve Polon vm ı h a \ ı- e I e d ü s iî r m e d i Sovyet - fransız paktının fransız parlamentosunca büyük bir ekseriyetle tasdiki dolayısiyle, gazeteler müna kasalarına devam ediyorlar Sol ve en sollar büyük bir sevinç, tağlar ise öfke içindedir. Eko do Pari, Sovye'lerm kazandığı muvaffakiyetin sahte otduğ unu yazmaktadır. Er Novel, parlamentonun, memleke'in muazzam ekseriyetinin düşüncesini ttade etmekte, "kendi sulh urzusundan daha iyi bir şey izhar ettiğini,, söylü. yor. Poti Jurnal, parlamentodaki reylerin hükümet hesabına bir muvaffakiyet olduğunu, Maten ise son sözün senatoya düştüğünü yazmakladırlar. Paris, 28 (A A.) — Parla ¦ mentoda 3 5 C reyle tasdik o -lunan fransız • sovyet paktı a . leyhinde r e j veren 164 say ¦ lav, aşağıdaki gruplara bağlı b u lunmakta • dır: 1 İ s birliği ¦ı upu. 1 radi • k a I sosyalist, 19 sol cenah cumurcusu, S Alsas saylavı, 18 sol cenah radikal. 8 katolik hem demokrat, 9 çiftçi müstakil grupu. 12 radikal cumurcu, 29 Tardio merkez cumurcu grupu, 37 cu-I «-- . birlik grupu ve 15 müstakil. 22 mebus izinli bulunmakta idi. 47 . t.n da müstenkif kalmıştı. tlnııınyııda: Berlin. 28 (A.A ) — Havas ajansı Bakanlar Meclisinde B ık.mi meclisi dün saat 16 d.ı toplanmı; ve toplantı geç vakıte kadaı sürmüştür. ¦ - ^ • ^ Deniz anlaşmasını İtalya imzalamıyor Londra. 28 (A.A.) — Eden - Grandi görüşmelerinden sonra, italyanların, şimdiki vaziyet dolayısiyle deniz anlaşmasını imzadan kaçındıkları resmen haber verilmiştir. Londra, 28 (A.A.) — Deniz konferansı mahfilleri, Italyr.nın de niz anlaşmasını İmzadan İMİnk&fı. italyan delegasyonunun konferansı bıraktığı manasına gelmediğini tasrih etmektedirler. İtalya delegasyonu, vaziyeti, 2 mart tarihinde Cenevre'de toplanacak olan on sekizler komitesi ictimaına tehir etmiştir. Paris, 28 (A.A.) — İyi haber alan mahfiller, İtalyanın halihazırda deniz anlaşmasını imzadan kaçınmasından dolayı hayrete düşmüşlerdir. İtalyanın bu istinkâfı-nın başlıca sebebi siyasa olduğunu söylemektedirler. Londra. 28 (A.A.) — İyi haber alan mahfiller. İtalyanın deniz anlaşmasını imzadan kaçınmasının kati olduğunu zannetmektedirler. Bu mahfillerin mütaleasına göre, İtalya, 18 ler komitesinin tavsiyeleri, fazla aleyhte olmadığı takdirde bu karardan dönecektir- "Ulus,, un Dil Yazılan Sovyet paktının tasdiki dolayısiyle gürültülü münakaşalara sahne olan fransız parlamentosundan bir görünüş muhabirinden: Nazi mahfilleri fransız - »ovyet paktının tasdikine kat'iyen şaşmış değillerdir. Nazi partisi dış siyasa bürosu şeni Alfred Rosenberg, Almanya'nın fransız-•ovyet paktının tasdikini, vahim akıbet. ler doğurabilecek mahiyette telâkki et* ligini söylemiştir. Ote taraftan, pakt lehindeki kuvvetli ekseriyet. Berlin'de, büyük bir tesir bırakmıştır. * Menfi anlamı hakkında Türkçe ile İndo - öropeen ve Semitik diller arasında lir mukayese [Türkçede menfi anlamına delâlet eden ek ve kelimelerin analizden sonra, İndo - O ropeen ve Semitik dillerdeki men -fi anlamlı sözlerin bunlarla mukayesesine dünkü yazımızda başlamış ve birinci seri olarak muhtelif dillerdeki menfi anlamlı sözlerden (ne) ile ilgili olanları analiz etmiştik. Şimdi (me) ile ilgili olan ikinci seri kelimelerine geçiyoruz:] (Sonu 3. üncü sayfada) Ikinei seri kelimeleri (Me - ma) menfi eklerinin (mez - muz) aslından geldiklerini "Türkçede menfi anlamlar" seri -sinin IV. ve V. numaralı yazıla -rında [lj izah etmiştik. Türkçenin Kırgız lehçesinde doğrudan doğruya "imes" sözü isimlerin sonunda dahi menfi an -lamına kullanılır. Buna bir kaç ör nek gösterelim: 1. — "O, kız imes o, kız de |ü" II. — "Men kart imesben ben, ihtiyar değilim" [2) III. — Az da imes, küp te imes. ortaca az da değil, çok ta değil, orta derecede. ' Bu "imes" şekli analiz edilirse: O) (?) (im es) elemanlarını verir kİ: (Sonu 2. incİ savlada) Konferans Hukuk İlmini yayma kurumunun tertip ettiği konferanslardan 13 üncüsünü verecek olan İstanbul Hukuk Fakültesinden Ord. Prof. B. Şvarç Ankaraya gelmiştir. "Kanun ve letihad (Hukuki hayatta mahkeme ictihadlartnın rolü) mevzulu konferansını bugün saat 15 de Halkevinde verecektir. Ankara Halkevinde bir seri halinde verilmekte olan tecim konferanslarının ikincisi bugün saat 5 de Halkevi konferans salonunda B. İsmail Husrev tarafından verilecektir. [1] Bu yazılar, (Ulus) un 23 ve 24 - //. - 1936 sayılarmdadır. /.. //.. ///. — Radloff- Türk lehçeler lügati. [2] Burada dikkate değer iki nokta var: (t) "İmes" doğrudan doğruya şahıs zamiriyle tasrif e-dilerek "imesben" oluyor; (2) Şahıs zamiri başta (men) iken tasrifte (m), (b) ye çevrilerek (ben) şeklini alıyor. ı Ml\'d"l .¦ 1 \mı - Siyasal Fotoğraf Ergisi i .-1: denince, Türkiye'de durum şudur' İstanbul'a ve Anadohıya aid çekil-mif bir çok yıllanmış resimler vardır. Bunların orijinallch kimdedir. Malûm değildir. Malûm olsa bile, bu resimlerin bir çoğu, bugünkü Türkiyeye aid değildir. Hepimizin büyük babalarımızın samanından kalma olan bu fotoğraflar imparatorluğun çehresi hakkında bulanık bir fikir verseler bile, bugünkü Türkiye ile ancak tarihî bakımdan bir alâkaları vardır. Yalnız, el altında başka resimler olmadığına "ir Türkiye hakkındaki neşriyatta, yabancı memleketlerde olsun bizde olsun, hep bu arkayik vesikalar kullanılmaktadır Bir çok amatörlerin çekuklen rehinler vardır. Bunların arasmda Tür-kiyenin yeni çehresini gösteren değerli şeyler görürsünüz. Bir yerde, tesadüfen. Bunlar amatörlerin kata-loyl.ıniMİ.t kalır. Kimse istifade edemez. Kır çiçekleri gibi. Günlük gazetelerimizin fotoğraf koleksiyonları vardır. Bunlar, o gazetelerde çalışan hususî fotoğrafçıların emeğiyle hasıl olmuştur. Fakat gazetelerin kendileri için dahi kâfi değildir. Bu koleksiyonlarda ne gibi resimlerin bulunduğunu kimse bilmez. Fırsat düştükçe, bunu tahrir müdürüne koleksiyon memuru yehud ko-leksyon memuruna tahrir müdürü hatırlatır: — Bizde... İnönü'nün Sivasa giderken vagon penceresinde bir resmi olacak Arkasmda Dr. Refik bey durur. Bazı devlet dairelerinde bir takım resimler vardır. Fakat bunlar da, çokluk, gelip geçici yolcular gibidir. Bugün vardır, yann yok. Orijinalleri, ya Nohap şirketinin İsveç teki arşivinde ya.... belediye mühendisinin kaybolan bavulunun içinde. Hattâ, bir gün, iyi bir fikre uyularak, bütün vilâyetlerden lokal çeşnileri verebilecek resimler getirtil -mistir. 9X12 büyüklüğünde olan bu kâh soluk kâh inadma karanlık kâğit-cıkların üzerinde, şakul bir âsi, ziya bir kaçaktır. Bir kaç satırlık bir tasvir, bu fotografik vesikalardan daha mücessemdir. Türkiyeye bir yabancı turist gelmiştir. Tanıdıklarına ve sevdiklerine (kartpostallar) göndermek ister. Devlet namma hiç bir dairenin ne doğruluk, ne güzellik ne de memleketin iddiaları bakımından kontrol ettiği bir yığın resim arasından bin belâ ile bir kaç tanesini ayırabüir. Eyüb'ün bir köşesi, yahud Karaca Ahmed'in servileri, yahud Rumeli hisarının bönünden geçen vapur, yoldadır. Yabancı bir gazeteci gelmiştir. Uğradığı daireden resim ister. Varsa, verirsiniz. Tükenmışse dövünürsünüz. Tütüncü dükkanındaki kartpostallara müracaat etmekten başka çare kalmaz » • * Yukarıdaki misalleri çoğaltabilirsiniz. Fakat biz ise. bîr başka tarafından bakalım: Türkiye değişiyor. Bu değişmeyi, en iyi takib ve tesbit edecek olan, fotoğraftır. Anadoluda her kasaba, dönüp arkasına bakınca, otuz seneden beri yaptığı inkişafı bir filân sokak, filan meydan, filan bahçe ne halden ne hale gelmiştir, bunun bütün safhalarını görebilir. Eğer bu değişmeleri fotoğraf ile takib etmiş ise. o kasabadaki gazete veya mecmualar, bundan elli sene sonra, in-kilâb Türkiyesinin başarılan üzerinde lokal ve regional alâkalarla, İstedikleri kadar durabilirler, eğer fotografik vesikalar meveud ise.. Türkiyenın değişen çehresini içeriye ve dışarıya göstermekteki fayda inkâr edilir mi Aktüalite. gazeteler ve mecmualar için ne büyük bir kaynaktır '.mm iahat etmeğe lüzum var mı) Türkiyenin değişen çehresini devlet tesbit edebilir, meslekten yetişme fotoğrafçı tesbit edebilir, gazete ve mecmua tesbit edebilir, amatör tesbit edebilir. Fakat bunların hepsinin bir yerde toplanması lâzımdır ki, Türkiyenin dinamik hüviyetini, her arayan, bir vere müracaat edip bulabilsin. Türkiye arkeolojik servetler memleketidir. Türkiye Selçuk Bizans ve ».mu.mlı yapılarım, dipdiri bir halde ihtiva eden bîr memlekettir. Türkiye teknik inşaya kavuşmuş bir memlekettir. Türkiye baştan aşağı bir iklimler memleketidir. Çeşidli toprak mahsulleri ile dolu tabiat güzellikleri göstermesi bundandır. Türkiye, demiryollarına yeni kavuşmuştur. Her taraf mı gezip görmek ancak şimdi kabil oluyor. Bütün bunlar, binlerce fotoğraf makinesinin yıllarca tesbit edemiyeceği hududsuz ve sayısız mevzulardır. Türkiye dışarda fena tanınmış tır. Türkiye daima çalışmış ve da İm* yaratmıştır. Bunu dışarıya vesikalar halinde söylemek lâzımdır. Türkiye ziraatte ileri gidiyor, sanayileşiyor. kendi kendini tenkidde her milletten daha sert davranarak büyük bir tarihî devri açmış bulunuyor. Bundan başka, onun batı ile doğu arasında bir misyonu vardır Batıya anlatacak ki, doğu, şaiılerin hayalinde mumyalaşma; olan doğu de ğildir. Aradığı dinamizm'i bulmuştur. Ve doğu'yu inandıracak ki, kurtuluş ve yeniden kuruluş için »u dinamizm'e sarılmaktan başka çar yoktur. Türkiye bunu, söz ile de yapabilir Ve sözün, burada geniş bir payı vardır. Fakat sözü aksyon. aksyonu da gözle görülür vesika İspat etmelidir. PropagandaI İçerde propaganda' dışarda propaganda ! * * * İşte bugün gezeceğimiz fotoğraf sergisi, bu iki levha arasında bir şeydir. Yokluktan varlığa varmış olmak değildir. Yokluktan varlığa doğru, düşünülmüş, hesaplanmış mütevazı bir adımdır. Sergide, devlet fotografçısıu, fotoğraf atelyesini ve amatörü bîr arada bulacaksınız. Ve göreceksiniz ki. bu üç kuvvetten hiç bin artık, iptidaî değildir. Fotoğrafın bir sanat olduğunu ve sanat tesiri yapmavan bir resmin gerek vesika olmak, gerek propaganda yapmak değerini kaybettiğini anlamıştır. Sergi, bir devlet fotoğraf arşivinin az çok hangi esaslara göre fotoğraf çekt irebileceğin i yahud toplıyabi-leceğini göstermektedir. Bir kanun, matbuatta çıkan her fotoğraftan iki tanesinin devlet elinde toplanmasını temin eder. Milletin bu işe göstereceği alâka, iyi amatör fotoğraflarının da, millet hesabına devlet elinde bulunmasını kolaylaştırır. Bu işe ayrılacak bir para, arşivin hem tamamlanmasını hem de her yıl yenileşmesini temin eder. Keza, bir kanun, ufak bir bedel mukabilinde satılacak kopyaların yahud baktırılacak kartpostalların yahud yaptırılacak albümlerin hasılatı ile, bütün bu işe tahsis edilen meblağların devlet hazinesi namma kapitali ze edilmelerini temin eder. * * » Bugün gezeceğimiz serginin hatırımıza getirdiği düşünceleri bu su-letlc hulâsa etmiş oluyoruz. Türkiyede iyi fotoğraf, İyi fotoğrafçı demektir. Fotoğrafçı, mektepten yetişir. Türkiyede, henüz böyle bir mektep yoktur. İyi amatör ise, teşvik ister. Teşviki, böyle sergiler ve bir de Türkiyede çıkan mecmualardan bekliyebiliriz. Burhan BELGE HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI.- Tramvay kazasının tahkikatı İstanbul, 28 — Tramvay kazası etrafındaki tahkikat devam etmektedir. Ayaklan kesilen müfettiş Niyazi dün gece saat üçte ölmüştür Adli tahkikat devam etmektedir. Kazaya uğrayan tramvaym elektrik freninin bozuk olduğu fennen tesbit edilmiş vasiyetledir. Fakat bu bozukluk kazadan evci mi, yoksa kaza dolayısiyle mi olduğu tesbit edilmemiştir. Ehlİ vukuf raporunu pazar gü-sm verecektir. Kontrol İsmail in de a-yakları kesilecektir. Hava tehlikesine karşı istanbul. 26 — ilkbaharda hava tehlikesine karşı 20 dakika sürmek ve bütün şehre şamil olmak üzere bir deneme yapılacaktır. Ticaret Odasının bugünkü kongremi Ticaret odası kongresi bugün saat 15 de oda toplantı salonunda lopla, nacaktır. Gündem şudur: 1 — Evelce tesbit edilmiş olan gündemin ikinci maddesini teşkil e-den Ankara iktisadi vaziyetinin tetkiki. Bu bapta encümen tarafından hazırlanmış olan raporun okunması ve görüşülmesi. 2 — Gündemin üçüncü maddesini teşkil eden kaıanç vergileri hakkmda encümen raporunun görüşülmesi, 3 — Dilek encümeninin raporu 4 — Meveud takrirlerin okunması ve görüşülmesi. Bir serseri torpil bulundu Şile. 27 (A.A.) — İlçemizin Alacalı yakınında üç memeli bîr seyyar torpil görülmüştür. Liman dairesince bu torpilin imhası için tedbirler almnuştır. Tayyareye yardım Muğla. 27 (A.A ı — Halkevinde toplanan hava kurumu idare heyetleriyle partî ocak kurulları ve bir çok zevat kurban bayramında hava kurumuna nasıl yardım edilmesi lâzım geldiğim konuşmuşlardır. Bir çok zatlar kurban paralarını şimdiden hava kurumuna varmış-1erdir Bu zatlar yarın propagandalarına başlıyacak ve tayyare için azami gayrette bulunmğa çalışacaklardır. Bu toplantıda bulunanlar tayyareye yardım İ-çin pek çok çalışmağa karar vermişlerdir. Kızılay Geliboluda hastane açtı Kızılay genel merkezi Gelibolu d» göçmenlerin ve oradak muhtaçların tedavisi için bütün teçhizatiyle ve 10 yataklı bîr hastane açmıştır. Hastane faaliyete i ' ı l'.h il 41 Ulus,, un Dil Yazılan (Başı 1. inci tayfada) (t) İm: Süje veya objeyi gös teren elemandır. (2) Et: Oldukça uzak bir saha gösteren ektir. Görülüyor ki "imes", etimolo -jik analiz bakımından tamamiyle "mez" e müsavidir. Bu sözlerdeki (m) konsonunun kendi kategorisinden olan (b) ve (p) ye değişebileceğini ve asıl menfi anlamı veren (z) konsonunun da bir yandan kendi kategorisinden (s) ye, bir yandan da (ğ) ve onun kategorisine tahavvül e -debileceğini bir daha hatırladı1- -. . I .u - Orck, l ıaı, sız, Lâtin. Alman, ingiliz lehçele-rinde bu seriye dahil olan met ¦ anlamlı sözleri gözden geçirelim: Me - Bi Farsçada fiillerin emir sıyg*"*. -lan nin başına (me) getirilerek menfî emir sıygası yapılır. Mese lâ "Kürt = yap'* emrine bu önek konunca "mekan yapma" de -mek olur. "Mekün, şehriysri, civanı ınekün" mısrağında olduğu gibi. Bu -nun Türkçe "me" den tek farkı, fiil maddesinin sonuna geleceği -ne başına gelmesinden ibarettir. Yine Farsçada isimlerin başı na gelerek onların menfisini ya pan ve tamamiyle bizim "sız" ekinin rolünü oynıyan ''bi" Öneki vardır: "bimağz - beyinsiz, bî -huş = akılsız, bikes kimsesiz" gibi. Burada "6 sa m" olduğundan, bu ekin de "me" nin konson ve vokal tebadülleriyle aldığı bir şe -kil olduğu anlaşılmaktadır. Yakut lehçesinde de fiillere gelen "me" menfî ekinin "m" si "b" olmalrUdır. Meselâ Yakutça "bilbete,, sözü "bilmedi" demek -tir. [SJ. Demek oluyor ki f"me (T.) = be (YW.) =bî (Fa.)l dır. Pas Şimdi Fransızca (pas) ve bunun Lâtince aslı olan (passus) sözlerine geçelim : Fransızca etimoloji lügati, fransızca (pat) nin Lâtince (pas sus) tan geldiğini. Italyancası (passa), lspanyolcası (paso) ve eski Provansalcaaı (pas) olduğunu kaydettikten sonra menfi zarfı olarak istimali hakkında şöyle diyor: " Pas. - 12 inci asırdan beri menfî zarfı olarak kullanılmak-" tadır. (Charlemegne'ın seyaha-" ti) kitabında vardır. Kendi bas-"lıca rakibi olan (mit) sözünü 16 ınct asırdan itibaren ortadan kaldırmıştır. Eski Provansal di-"linde (paa) sözü (rotça) ire (mi-ga) sözlerinden daha az kulla -" nıtır." [4] Şimdi, f'me - ma) sözlerinin sonunda birer düşmüş (ğ) oldu -ğunu, bunun (z) den değişmiş bu lunduğunu, (z — s) ve (m = p) olduğunu göz önüne getirirsek bu (pas) sözünün de Türkçe (maz) in aynı olduğu hemen meydana çıkar. Eski Fransızcadaki (mie) ve Provansal dilindeki (mica) ve (miga) sözleri de bu hakikati ilân etmektedir Binaenaleyh (mie) sözunu {pas) »uzunun rakibi de- (el.UUIIDIIe UllUl IHIII loneı muş daha kısa bir şeklî olarak almakta tereddüt edilemez. Lâtince (passus) a gelince bunun Fransızca (pas) dan yegâne farkı sonuna bir (us) almasıdn ki, lâtin kelimelerinde is im leştir i ci bir rol oyııyan bu (us) soneki nin (uğ) ve (uk) tan değişme ol onjsl besbellidir. Mi - Mhle - Mite Grekçede (mi) sözü hem fiil -lerin emir sıygası başında, hem de yalnız başına olarak menfi zarfıdır. Bunun Türkçe (me) den yalnız bir vokal farkı vardır. Gene bu (mi) ye (de, te) unsurları ilâve edilerek (mide) ve (mite) menfi zarfları da yapılır. Bu ilâve edilen elemanların rolleri tabiî başkadır. Asıl menfi anlamı (mi) monosilâbındadır ki, bunun aslı (miğ) dir ve (ğ) si (z) den değişmedir. Mâ - Lâ Arapçanın yirmi dört sıygalı (emsile) tasrifinde menfi anlamına olarak muzari sıygasının başı- na getirilen öneklerle bunların gramer fonksiyonları şunlardır: I. Mâ. — Hal zamanının men -fişidir. Meselâ (mâyektüp = yaz-miyor). Bundaki uzun (a) nin bir (ağ) olduğu bellidir. Bizim (ma) nin aynıdır. Bundaki (ğ) konso -nu (z) ye çevrilince (maz) aslı da meydana çıkar. II. Lâ — İstikbal zamanının menfisidir. Meselâ (lâyektup yazmıyacak). Bu söz ve onun (bilâ) şekli dördüncü seri kelimeleri arasında gözden geçinle -çektir. Bundaki (I) elemanının rolü o bahse bırakılırsa kalan (ağ) ın (az) dan değişme olduğu ko layca anlaşılır. III. Len. — İstikbal -y;^* tok.d.d.r. M«ci.« (Lenyektube [4] Dictionnaire etymologique de la langue İrançaise, Oscar Blo-ch. T. U., P. ISI fi] Pekarskir Yakut dili lügat? Me [T.] ; Mrz [T.] Me [Fa.J Bf [Fs.J : Pas \Fr.) : Passın [Laf] Mı [Cr.) : Mide fCr] s Mite [Cr.J ; MS \Ar.) : Lern [Ar.] : Lcmzna [Ar.1 i Bu tablonun (2) ve (3) numa- ralarındaki bütün elemanların [*] Bu ilk süzün, sonek halin -deki sözlerin basma kök veya başka bir eleman gelebilmek üzere brraktlmtşttr. de (16) nin başka bir şeklidir. ((âğ) şeklinde (z) den değişme olan (ğ) bir tebadüle daha nğrıyarak (n) olmuştur. Baştaki (I) elemanı dor düncü seriye aittir. IV. Lem. — Arapça da (cahdi mutlak) denilen menfi sıygasının Önekidir. Meselâ (Lemyektüp = yazmaz). Bunun başındaki (I) de dördüncü seride izah edilecektir. Kelime eksiktir: (m) konsonun -dan sonra gelmesi icabeden (eğ) asıl menfi anlamını saki ly an elemandır ki (ez) den değişmedir. V. Lemma. — Arapçada (cah -dı müstağrak) denilen menfi sıygasını yapmağa yarar bir Önek diye kullanılır. Meselâ (Lemmâyek-tüp — hiç yazmaz). İşte burada (lem) dekî eksiklik tamamlan -mıştır. İkinci (em), bîr (eğ) Sır ki bu da (ez) den değişmedir ve menfi anlamı oradadır. Serinin TaJtlosu işte ikinci seriye ayırdığımız Fars, Fransız, Lâtin, Grek, »e Arap menfî sözlerinin de hep Türkçe (me) ve (mez) den başka bir şey olmadığı bu izahlarla or -taya çkımıştır. Bunu etimolojik şekillerini altalta yazarak daha açık görebiliriz: (!)[*] (V O) İ4) (S) . + em + eğ(z) + . + , , + em + « + . + . . + em + eğ (z) + . + • , + ib + iğ (z) + . + . . + ap + as + . + . • +• ap + as + ağ + ut (ğ) . + im + iğ z) + . + . . -t- im + iğ (z) + id + eğ . + ün + iğ (z) + it + eğ . + am + ağ (z) + . + • «1 + em + [eğ (2)1 . + . el + em + eğ (z) + ağ + . (m = b = p) ve (ğ = z — s) olması, hepsinin de (mez) den başka bir şey olmadığını açıkça meydana çıkarmaktadır. [5]- /. N. DİLMEN [5] Üçüncü seri sözlerinin analizi yarınki s.ayımi7d*dır
Tweet
Sonraki Kayıt
Önceki Kayıt
Ana Sayfa
Bu Blogda Ara
Popüler Yayınlar
Mevlit - Tam Metin
Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat (Kurtuluş Yolu) adıyla kaleme almış olduğu, Mevlit adıyla bilinen eserin tam metni: I. ...
TDK İmla Kılavuzu
TURK DİL KURUMU YAYINLARI: 525 İMLA KILAVUZU Hazırlayan: Prof. Dr. Hasan Eren Ankara 1985 Türk Tarih Kurumu Basım Evi TÜRK DİL KU...
Cengiz Han Yasasi
Dr. Curt ALINGE'nin tespit ettiği kadarıyla Cengiz Han'ın yasası şu hükümleri içermektedir: 1. — Zâni ister evli olsun ister olmas...
Yeni Sabah - Kasım 1940
Gazete içeriği aşağıdadır. ...
Yeni Sabah - Mayıs 1949
1 Mayıs 1949 tarihli gazete - 2 Mayıs 1949 tarihli gazete - 3 Mayıs 1949 tarihli gazete - 4 Mayıs 1949 tarihli gazete - 5 Mayıs 1949 tar...
Yeni Sabah - Eylül 1949
1 Eylül 1949 tarihli gazete - 2 Eylül 1949 tarihli gazete - 3 Eylül 1949 tarihli gazete - 4 Eylül 1949 tarihli gazete - 5 Eylül 1949 tar...
Yeni Sabah - Ağustos 1949
1 Ağustos 1949 tarihli gazete - 2 Ağustos 1949 tarihli gazete - 3 Ağustos 1949 tarihli gazete - 4 Ağustos 1949 tarihli gazete - 5 Ağusto...
Süreli Yayın Arşivi Arama Sayfası
Arama motorunu kullanarak 1929-1950 yılları arasında çıkmış süreli yayınlar içinde arama yapabilirsiniz. Doğrudan belli bir ayın süreli y...
Yeni Sabah - Temmuz 1949
1 Temmuz 1949 tarihli gazete - 2 Temmuz 1949 tarihli gazete - 3 Temmuz 1949 tarihli gazete - 4 Temmuz 1949 tarihli gazete - 5 Temmuz 194...
Divanu Lugati't-Türk
Kaşgarlı Mahmut'un eseri Divan-ı Lügat-i Türk: DIVANU LUGATI'T-TURK'DEN DERLENMIS ETIMOLOJIK SO...
Hiçbirşey Nasıl Yazılır
Heryer Nasıl Yazılır
Göktürkçe Türk Yazısı
Blog Arşivi
Blog Arşivi
Temmuz (428)
Haziran (1147)
Mayıs (683)
Mart (1)
Ocak (1)
Ağustos (1)
Eylül (1)
Mayıs (1)
Şubat (2)
Aralık (5)
Kasım (1)
Temmuz (110)
Haziran (1)
Ağustos (1)
Ekim (2)
Temmuz (2)
Mayıs (1)
Nisan (1)
Eylül (103)
Ağustos (3)
Mayıs (1)