SALI 21
2. nci Kânun
19 4 1
VATAN  EVİ
CAOALOOLU    No.   32
TELEFON: 24136 TELGRAF: VATAN   İst.
BAŞMUHARRİRİ:
AHMET EMİN   YALMAN
BUGÜNKÜ SAYIMIZDA:
2 inci Sayfada Şehir ve Memleket haberleri
8 üncü sayfada: Siyasî    icmal,   Yunanistantn   Beyaz
Kitabı, bir röportaj-* »       Ermenileri kim aldattı, Sinema ve Spor
ö -     »       1500 sene; Anadoluda tagalllibün
geçmişi. Yazan Cemal Bardakçı.
Fiyatı: 5 Kuruş
sTyasî sabah gazetesi
Yıl: ı
Sayı: 151
ita'yanın Hatasını
Tekrarını Edecekler ?
Yunanistanın bitaraflığı Kalyanın emniyeti için bir kale idi. İtalyanlar bunu kendi ellerile yıktılar. Almanlar da ayni yollara mı düşmek istiyorlar?
Yazan: Ahmet Emin YALMAN
undan üç ay evvel İtalya-nm şarkında tam ımanasile bir emniyet sahası vardı. Korfu-dan Ciride kadar uzanan mühim yerlerde ingilizler hiç bir tutamak noktası bulamıyorlardı, İtalyaya yakın mesafeden hücum etmek ve İtalya ile Afrika arasındaki gidip gelmeye mâni olmak için İngiliz hava ve deniz kuvvetlerinin şiddetle muhtaç olduğu üslere el u-zatamıyorlardı. Yunan bitaraflığı, yaman bir kale hizmetini görüyordu. Bütün bu üsleri İngilizlerin eline düşmekten adeta İtalya hesabına koruyordu.
Günün birinde İtalyanların gözünü hırs ve tama bürüdü. Almanların nasihatlerine bile kulak vermediler. Emniyetlerini temin eden kaleyi kendi ellerile yıkmak için işe sarıldılar. Yunanistanı her-gün bir suretle rahatsız ettiler. Türlü türlü entrikalarla, yanlış isnatlarla, açık ve kapalı tehditlerle ve nihayet Helli kruvazörünü sulh zamanında batırmak gibi çirkin tecavüzlerle canından bıktırdılar. Yunanlıları sıkı ve dürüst bitaraflıktan çıkarmağa bütün bunlar kâfi gelmeyince, bir geceyarısı ültimatomların en garibini General Metaksas'a dayadılar, Yunanistanı harbe soktular, böylece de Giridin, Korfu'nun, diğer mühim Yunan üslerinin a-nahtarlarını kendi ellerile Jngilte-reye teslim etmiş oldular.
İngilizler böyle basamaklar elde edince kalyanın her tarafını hava hücumu altına aldılar, münakale yollarına hâkim bir hale geldiler, bu sayede de Afrikada-ki İtalyan kuvvetlerini kolayca mağlûp edebildiler. Bütün italya, 28 ilkteşrin 1940 tarihli ültimatomu geri almak, olup biteni yok haline getirmek ve Yunan bitaraflığını yeniden kendi hesabına bir kale şekline sokmak için canı-m vermeğe hazırdır. Fakat geç pişmanlık fayda etmiyor.
Bu misal gözönünde dururken, acaba Almanyanın aynı hatalı yollardan yürümesi mümkün müdür? Balkan milletlerinin bitaraflığı sayesinde kendisi için bugün bütün buralarda hakikî bir emniyet sahası var. Aknanya, italyanların takip ettiği kötü usulleri tekrar ederek bu sahayı yıkmağa kal. kısacak mıdır? Bunun anahtarlarını kendi elile İngilizlere teslim etmek gibi bir hatayı işleyecek midir?
Militarizm garip bir hastalıktır. Teferruatta deha derecesinde plânlar tertip edebilen insanların, en esaslı noktalarda bazan öyle yanlış fikirlere saplanmalarına, öyle manasız hırslara kapılmalarına yol açar ki bin zahmetle elde ettikleri neticeleri bu yüzden bir hamlede yok ederler.
Eğer Almanyanın Balkanlardaki plânları hakkında dünkü gazetelerde çıkan malûmat doğru ise, İtalyanın Yunanistana karşı yaptığı hatayı. Almanların daha büyük ölçüde tekrar edeceklerine hükmetmek lâzım gelecektir.
B. Hitler ve B. Mussolini buluşup konuşuyorlarmış, bu mülakattan da mühim kararlar çıkacakmış... Bu kararlar neden ibaret olursa olsun, bunları tâm bir soğukkanla bekleyebiliriz.   istik-
lâlsiz yaşamamağa niyet eden Balkan milletlerini "yıldıracak kuvvet yoktur. Eğer İtalyanın yaptığı hatayı Almanlar da tekrar etmek ve aynı tecrübeyi geçirmek istiyorlarsa kendi bilecekleri bir şeydir. Neticede şunu öğreneceklerdir ki Balkanlara tecavüze kalkışırlarsa bu^ün kendilerine malzeme ve erzak veren memleketler Almanva hesabına röle dönecektir. «Bana dokunma, sana dokunmayayım* prensipine sıkı surette riayet eden Balkan memleketlerinin hep bir arada teşkil ettiği emniyet sahası, o zaman mihveri kalbinden tehdit edecek bir harp meydanı halini a-lacaktır.
Meçhul bir yerde esrarengiz şartlar altında buluştuktan haber verilen Hitler ve Mussolini bundan
evvelki müsavi şartlar dahilinde    yaptıkları    mülakatta   vedalaşırlarken
ALMANYA   ¦
LAVAL'in
KabineyeAîın-masını istiyor
Fransaya Yapılan Tazyik Akdeniz Harekâtı İle Alâkadar
Londra, 20 (A.A.) — B. Laval'm istifasını mucip olmuş olan bütün anlaşmazlıkların ortadan kalktığına dair Vichyde yapılan resmî beyanatı bahis mevzuu ederek Reuterin siyasî muharriri şunu yazıyor:
Muhakkak ki bu devam etmekte Olan Alman tazyikinin bir neticesidir. Alman hükümeti fimdi herhalde büyük bir tazyik yapacaktır. Ta ki Laval tekrar kabineye girsin ve feci akıbeti hatırlarda olan Avusturyada-kl Schuchnig hükümetinde Seyss înguart rolünü oynasın, öyleye benziyor ki Almanya B. Lavali hariciye nazırı olarak görmek istiyor. B. Kütlerin Mussolini ile mülakatta bulunmadan evvel bu barışı beklememiş olması da muhtemeldir. Çünkü Fransanm oynıyacağı rol. Mihverin Akdenizde bugüne ve istikbale ait bütün plânlan üzerinde mühim tesir yapacaktır. Akdeniz harp sahnesinin gitgide daha fazla Alman hesaplarına girmekte olduğu anlaşılıyor.
Petain - Laval Görüşmesi
Hakkındaki    Tebliğ
Vichy, 20 (A.A.) — Havas: Petain - Laval mülakatı münasebetile şu tebliğ" neşredilmiştir:
Mareşal, 13 kânunuevvelde, B. La-valden yüksek dahilî siyaset sebepleri yüzünden aynlmıştrr. Muhtelif Paris gazetelerinin istismarda tereddüt etmediği bazı kargaşalıklar do-layısile, bu yüksek sebepler efkârı umumiyeye tamamüe izah olunamaz.
Devlet reisi, her zamandan daha (Devamı Sa, 5, Sü. 3 de) +
Hitler ve Mussolini Mülakatı
Esrarengiz Şartlar Altında Yapıldı
Mussolini Akdenizde Almanyanın Yardımını istemiş
«Bir kaç gündenberi Hitler -Mussolini arasında yapılacağı söylenen mülakat esrarengiz şartlar dahilinde yapılmaktadır,
«•Hitlcr'in meçhul bir semte gittiği, Mussolini'nin de Romada bulunmadığı haber veriliyordu. Bir haberde de Roma ile telgraf muhaberatı kesilmiştir.
«Bu mülakat, nihayet yapılmıştır. Nerede yapıldığı söylenmiyor. Yalnız, Alman ajansı bir tebliğ neşir ve bir görüş birliğinden bahsediyordu.
«Garibi şudur ki bir saat evvel, aynı ajans böyle bir mülakatın vukua geleceğini tekzip etmişti. Bu derece gizli tutulan bu mülakatta neler görüşüldüğü hakkında bir şey söylenemez.
«Fakat, umumî vaziyete ve 1-talyan gazetelerinin yazdıklarına bakılarak bir çok fikirler ileri sürülebilir.
«Bu defaki Hitler - Mussolini mülakatının bundan evvelki mülakatlara benzemediği tebarüz ettirilmelidir.
«Bundan evvelki mülakatlarda Almanya ve İtalya hemen hemen aynı derecede idi. Bugün ise İtalya Afrikada, Arnavutlukta hezimete uğramıştır ve Almanyayı yardımına çağırmıştır. Faşist rejimi de sarsılmış bulunuyor.
(Devamı Sa- G, SU. 6 da) =   =
ti
cabında Teşriî Masuniyetin Ref i Bir Zarurettir. „
Avukat  Avni Güleser      diyor ki:
Bugün en ileri bir idare sek-line malikiz. Bunun   feyizli   bir neticesi     olarak bütün vatandaşlar kanun karşı* sında aynı hakka sahip bulunuyorlar. Kanun,    her   mütecavize derecesine göre bir ceza tayin etmiştir. Gadir ve zarar gören herkes, hakkını buna 'göre arayacaktır. Akbini düşünmek kanaatlerimize aykırı olur. Bu düstur mutlaktır. Mebusluğun buna bir istisna   teşkil   etmesi   caiz    görülemez.
Bununla beraber bir mebusun herhangi bir suç isnadı ile ikide birde mahkeme karşısına çıkması ve kendini müdafaa endişesile mebusluk vazifesini ihmal etmesi d* i cş görülemez.
iste bunun için kanun Meclise
bir takdir hakkı vermiştir. Suçun mahiyetine göre ister masuniyeti refeder, ister devre sonuna bırakır. Demek ki bu noktada Meclise adeta bir jüri salâhiyeti verilmiştir. Meclis takdir hakkını yalnız bir şekilde kullanırsa, kendi salâhiyetini takyit etmiş    olmak
gibi bir düşünce ve tereddüde yol açar. Meclisin takdiri, hürriyet ve istiklâli mutlak olduğuna göre böyle bir hisse meydan verilmemelidir.
Meclisin mahzur görmediği hallerde bir mebusun adalet huzuruna çıkmasının şu faydası vardır. Bu suretle halk, bir suçlunun mebus olmasının hakkın ıhkakı-na mâni olmadığı kanaatine varır. Muhakeme neticesinde haklı çıkan mebus, hakkındaki itimadın yerinde olduğunu bir
daha isbat etmiş olur.
Bunun için  lüzumunda masuniyetin ref ini bir zaruret diye kabul etmeliyiz.
defa
teşrii
Akdenizde
87 Alman Tayyaresi Düşürüldü
Dün Malta Üzerinde
Düşürülen Tayyare Adedi 15
Londra, S0 (A.A.) — Kolombiya radyosu - Alman tayyareleri Akdenizde faaliyete başladıklanndan-berl 87 tanesi İngiliz tayyareleri tarafından düşürülmüştür.
Dün, Malta üzerinde 15 ALaan tayyaresi düşürülmüştür.
Barata Muvaffakiyetli Akınlar Yapıldı
Kahire, 20 (A.A.) — Orta şark İngiliz hava kuvvetleri karargâhının bugünkü tebliği:
Arnavutlukta Berata karşı muvaffakiyetli bir akın yapılmıştır. Yüksek infilâk ve yancın bombaları askerî tecemmular ve otomobil nakliye kolları üzerine düşmüştür. Keza şehrin şarkında binalara isabetler olmuş ve birçok yangm çıkarılmıştır.
Almanların Sicilya Boğazında Tesis Ettikleri Baraj
Londra, 20 (A.A.) — Sunday Ti-mes'in havacılık muhabiri, İngiliz bahriyesinin Akdenizde icra ettiği kontrolün Almanlar tarafından 80 millik Sicilya boğazında tesis olunan baraj tarafından haleldar edilip edilemiyeceğini soruşturmakta ve şöyle demektedir:
Şimalî Afrika sahilinde uzun bir toprak şeridine malikiz ve gün geçtikçe fazlalaşacak olan bu şerit üzerinde tayyare üslerine malik bulunuyoruz. Buralardan, düşmanın Sicilya-dan teşebbüs edeceği her şeye karşi koyabiliriz. Trablusta bir üsse malik olduğumuz zaman ise, ingiliz hava kuvvetleri, İngiliz donanması ve donanma tayyareleri, düşmanın Sicilya üslerinde ve limanlarında barı-nabilmesini süratle imkânsız bir hale sokacaktır.
Yeni Tefrikalarımız
ÜZÜNTÜ
Yazan: Dafne Murier Çeviren: Rez/an A. E. Yalman
Helecan tefrikamız bitiyor. Bunun yerine meşhur İngiliz muharrir esi «Daphne Murier» nin çok beğenilmiş, bütün dillere çevrilmiş ve sinemaya a-lınmış bir eserini neşre başlıyoruz.
İnce his tahlillerile dolu edebî romanları sevenler de, bir gazete tefrikasında meraklı, esrarlı hâdiseler arayanlar da bu yeni romanımızda istediklerini fazlasile bulacaklardır.
(Gönül Hırsızı) romanı da bitmek üzeredir. Bunun yerine karilerimizin zevkle okuyacakları bir tefrikaya başlayacağız.
ROOSEVELT
Devlet Reisliğini Resmen Deruhte Etti
Roosevelt Bir Nutuk oöyiiyerek Dedi ki:
Bir Milletin Hayat ölçüsü O Milletin Yaşamak Azminin Şiddetidir
Vaşington, 20 (A.A.) — B. Roosevelt, birbiri ardından üçüncü defa olarak Birleşik Amerika devlet reisliği vazifesini deruhte etmesi merasiminde, büyük bir nutuk söylemiştir. B. Roosevelt bu nutkunda bilhassa demiştir ki: Bir Reisicumhur vazifeye başlarken her defasında kendini Birleşik Amerikaya hasretmek yeminini yapar. Bugün devlet reisinin vazifesi hariçten gelecek bir darbeye karşı milleti ve onun mües-sesatını korumaktır.
Süratle yürüyen hâdiseler içinde, bir an durarak tarihteki mev-kiimizin ne idiğini düşünerek ne olduğumuzu ve ne olabileceğimizi şu saatte kestirebiliriz. Eğer böyle yapmazsak hareketsizliğin hakikî tehlikesine maruz kalırız. Milletlerin hayatı, senelerin sayı-sile değil insanlık düşüncesinin devamile ölçülür. İnsanlar yetmiş sene, belki biraz daha az, belki biraz daha fazla yaşarlar. Bir milletin hayat ölçüsü ise, o milletin yaşamak azminin şiddetidir.
Bundan şüphe eden adamlar vardır.
öyleleri vardır ki, demokratlığı, bir hükümet şekli ve hayat çerçevesi itibarile, bir nevi sunî kaderle mahdut ölçülü bir şey gibi telâkki ederler. Henüz izah edilemiyen sebeplerle istibdat ve esaret istikbalin her şeyi süpürüp götürecek bir dalgası, hürriyet, alçalmıya başlryan suları (Devamı Sa. 5, SU. 4 de) **
erineyardım
Tevziaf ve Tahakkuk Şekilleri Hakkında Izahname Hazırlandı
Asker ailelerine yapılacak yardım tahakkukları ve tevziat şekilleri için yeni bir izahname hazırlandığını yazmıştık. Bu talimatnamenin en mühim kısımlarını aynen aşağıya alıyoruz.
— Aile efradının birinin ha-. ve seferde 45 günden ziyade müddetle askere alınması,
2 — Yardım (göreceklerin bu askerin usul ve furuu, yani ana, baba, büyük ana, büyük baba, öz çocukları ve zevcesile erkek ve kız kardeşleri bulunması,
3 — Bunların askere gidenin,
askere gitmezden    evveldenberi
evinde oturmakta olması,
(Devamı Sa. 5. SU. 5 de) *=*
Elbasan Tavası
YAZAN:
ARA GÜNDÜZ
Elbasan civarında muharebeler oluyor. Bu münasebetle Aka Gündüzün Elbasan tavası adlı pek sevdiği ve kendi elile pek iyi yaptığı meşhur bir yemeği olduğunu hatırladık. Aka, bize ince, nefis bir Elbasan yazısı gönderdi. Bunu yarınki sayımızda zevkle okuyacaksınız.
Ubyadaki askerî harekât durmuş gibi gözükmekle beraber İngilizler Tobruk'a yapacakları hücuma hazırlanmaktadırlar. Re-* sim Bardiyanın işgalinden sonra istirahat eden İngiliz askerlerini gösteriyor. _
Kassalada
İtalyan Ricati Devam Ediyor
Şarkta ingiliz Kuvvetleri Ibrüyor
Kahire, 20 (A.A.) — İngiliz umumi karargâhının tebliği:
Libyada iş'ara değer bir şey yoktur.
Sudanda düşmanın Kassala cephesindeki ricati devam etmektedir.
Sabderat ve Tesseene etrafında İtalyanlar tarafından çok esaslı bir surette tahkim edilmiş olan mevkiler dün kıtaatımız tarafından işgal edilmiştir. Kuvvetlerimiz ricat halinde bulunan düşmanla teması muhafaza ederek şark istikametinde ilerlemektedir.
Mettemma m intak asında kuvvetli keşif faaliyeti olmuştur.
Kenyada seyyar müfrezelerimiz taarruz halinde bulunarak düşmana ağrr zayiat verdirmekte ve ilerlemektedir.
Ingiltereye
Yeniden Taarruz Yapıldı
5 Bombardıman Tay-
Londra, 20 (A.A.) — İngiliz Hava ve Dahilî Emniyet nezaret lerinin tebliği:
Dün gece, düşman tayyareleri İngilterenin cenup ve cenubu şarkisinde muhtelif yerlere ve Londra mıntakasında bazı yerlere bomba atmışlardır. Düşman akınları sabahtan evvel bitmiştir.
Yüksek infilâklı bombalar bazı yerlerde hasara sebebiyet vermiş-se de hücumların hiç biri şiddetli olmamıştır. Bir cenup şehrinde çıkan müteaddit yangınlar süratle söndürülmüştür. Çok az zayiat vardır. Gece iki düşman bomb'ar. dıman tayyaresi düşürülmüştür.
Londra, 20  (A.A.) — Hava
Nezareti bu akşam neşrettiği mü-(Devamı Sa, 5, Sü. 5 ile) _at_
Burada, Gözümüz önünde Geçen
Canlı Bir Zabıta Romanı
Samson Miçinski Ne Oldu ?
Zabıta romanı meraklılarına gün doğdu. Tam gözleri önünde canlı, hakikî bir zabıta romanının ilk babı peyda olmuştur. Hem öyle bîr roman ki bütün dünya gazeteleri tarafından merakla takip olunuyor. İçinde heyecanlı zabıta romanlarının bütün unsurları toplanmıştır.
İlk babın sahnesi İs-tanbuldur. Bir Cenubî A. merika sefaretinde başkâtiplik eden, içtimaî mevki sahibi bir adam, geçen perşembe akşamı saat dokuzda ortadan kayboluyor. Park otelindeki randevusunu tutmuyor, bir daha da hiç bir yerde görünmüyor.
Dün de yazdığımız gibi, hatıra evvelâ şu şüphe geliyor: Acaba karışık bir işe karıştı da mey. dana mı çıktı ve bunun üzerine mi savuştu?
Dünkü malûmat bu »üpheyi ikinci dereceye indiriyor. Diğer iki ihtimal, çapkınca 1 ir a-dam olduğu için ancak ya kadın yüzünden veya parası yü-ünden bir cinayete kurban olmsıdır.
2\c' ¦
Ortadan kaybolan sefaret başkâtibi
Samson Miçinski
İstanbul zabıtası bütün bu ihtimaller üzerinde itina ile araştırmalar yapıyor. Biz de bu hakikî roman hakkında malûmat toplamayı dün iş edindik. İşte elde et-
tiğimiz neticeler... MİÇİNSKİ KİMDİR?
Samson Miçinski Şili sefaretinin «müsteşarıdır. Aslen Polonyalıdır. Orada zengin bir ailedendir. Eski Rus ordusunda albay rübbesile bulunmuştur. Varşova'da Peru hükümetinin general kon solosluğunu uzun müddet yapmış ve kendisini muhitine sevdirmiştir. Bir aralık Polonyada Lâtin ve Amerikan Ticaret
Odasının   direktörlüğünü yapmıştır.  Muhitinin  itimadını kazanmayı daima beceren    şanseliye,    Şili hükümetinin     hizmetine pirmek imkânını bulmuş ve Türkiye d ek i sefaretin resmen şanseliyeliğıne tayin edilmiştir. Şili sefirinin hususî kâtipliğini de <   görüyordu. Sefarette ken dişine büyük bir    itimat beslenmekte    ve sık sık sefirin sofrasında yemek yemekte idi. Samson Miçinski, sık sık Bükrcşe gitmesine, Polonya muhacirlerine yardım etmek arzusunu sebep   gösteriyordu. Şili hükümeti    bu   yardımın (Devamı Su. X, Sü 3 dc) *
i
- 2
VATAN
zı . i - mı
Büyük Tarihî Roman
li
YAZAN: M.SAMİ TEZtf_
Aşktan Kudret Alan Bir Yiğit
Dünyayı Teshir Eder
34
seven, onun için canını vermektin çekinmeyen bir kadın olduğunu   düşünmeden   onu   bertaraf
ettin,
Şimdi ben de evvelâ sevgili sultanını, sonra mevki ve ikbalini ve en sonra da canını elinden alacağım, diyerek ipekli entarisinin eteklerini yumuşak ipek halılar ü-zerinde sürüyerek hatnaa Sultanın oda kapısına vardı.
ratma buitan sarayın koruya bakan cephesinde kuçuk iş odasının penceresinin önünde yumuşak bir sedire uzanmış, koronun derinliklerinden gelen ve bahçeden geçerken çiçeklerin ıtriyle karışıp bayıltıcı bir sekir alan çam kokularını tenettüs ederek gittikçe artan bir heyecan içinde Mahınevi bekliyordu. Dadısı yavaşça kapıyı açıp içeri girince sükûnetini güçlükle muhafaza ederek sordu:
— Ne oldu, çabuk söyle I.
— Paşa efendimiz Hızırın şarabına uyutucu bir Uâç kar ısırtıp arfcadafiarıie (bile aelamııgin uıp odalarından birine k&paıu-ıar.
Üen şaraba agu karıştırılıp öldürüleceklerinden veya boyunlarına tur Jtemend u unp boguıacaJt-iarmoan tölftŞIanıyoraum. fvetiıu-aa aga da« içogıaaıar Ağası da aıger nuoaam oa sultanımın sa-u.k kııııartoır ama, gene endişe eımeiuen kendimi alamamış Um.
L/iyerek vukuu hali aniattı» fauna ^uıtan razına görüşmek nubusunaajci kararının mcvjm tat-o ut a konuıcıu^unu ve karşılaşma vaktinin guua.ee yaklaştığını anlayınca cesareti kınuyorau. tarayın içinde yüzlerce unu, harem-agası ve hizmetkar vardı, beıam-ıı*tan hareme nakledilirken Hızın görmeleri ıhUmau çok kuvvetliydi, bu endışeaıni İViahıneve açtığı zaman:
— Korudaki kafesli köşkü hazırlattım. Hızın oraya naklettireceğim, biz de gızııce orayı teşrif Duyurursunuz. £>u mert kişiyi görüp ı itıi a t eylersiniz. Hız ir ı gazaya teşvik edip din ve devlete hizmete sevkeyıensınız. Kuttan tepeleyecek bir yıgUi d ilâ verdir o.
Maazallah paça etendunıze bir emri hak vaki olursa adı sam yayılmış, bir hayli öç alıp ün salmış bir d ilâven saadetiû hünkâr ken-düye damat edinmekte tereddüt etmezler.
bizin bir tebessümünüze nail o-lacak bir yiğit aşkın kuvvet ve Kudretinden de haber    aldıktan 1 sonra, elbette iri dünyayı bile teshir edebilir.
Çekinmeyip bu kahraman eri naili Utifat eyleyin, demişti
Fatma Sultan çam kokularının sardığı Kafesli köşkte Hızırla baş-oaşa kalınacak anları canlandıran bu sözlerle kalbinin en derin köşelerinden avLanryordu. Müstehzi bir tebbesümle süslenen dudakların üzerinde bir mertlik nişanesi gibi uzanan ince bıyıkların dudak-lanna temas ettiği zehabına kapılıyor, ağır bir kılıcı bir tüy parçası gibi savuran bir kolun beline aanıarak kendisini kıprrdamaya mecal bırakmayacak bir duruma bok tuğunu tahayyül ediyor ve ya. vaş yavaş mazlum bir tevekkülle bükülen boynunun onun geniş o-«r.uzlarına düştüğünü ve bu sırada kulağına kuş cıvıltısından, saz namesinden, bülbül figanından dana m es t edici bir sesin:
— Seni seviyorum. Sen kalbimin sultanısın, dediğini kuruntu*
anarak gaşyoluyordu.
Bunlar Mahınevın akşamdan-beri yapılan telkinlerinin tesiri ıdı ve Mahınev aşka susamış, nuva-zişe bigâne kalmış ve hele hırpa-lana hırpalana sevilmenin ne demek olduğunu tahayyül bile etmemiş olan sultanın nihayet bir kadın olduğunu düşünerek, ona bu sahneleri o kadar heyecan verici bir ifade ile anlatmıştı ki, Fatma Sultan Hızın gazaya teşvik ve dini devlete hizmete sevk için naaayihte bulunmak hakkındaki sözlerin gururunu incitmemek için uydurulmuş bir masal olduğunu apaçık anlatmıştı.
Maamafih o bu sözleri de yabana atmıyordu. Kafesli köşkün küçük odasında Hızırla karşılaştığı zaman ona ne diyecekti.
Hangi kadın ilk karşılaştığı erkekle:
— Seni seviyorum, senin kollarının arasında aşkın saadetlerini tatmak istiyorum. Haydi kucakla beni—
Diyebilirdi. Bahusus bu veziri âzamin bir nikâhlı kadını olur, fazla olarak ta saadetlû hünkarın sevgili krzı bulunursa....
XVI
iki kuvvetli uşak bîr teskereye yatırdıktan Hızın lâle tarblan a-rasmdan geçirerek küçük korudaki Kafesli köşke isal ettiler. Mahınev Fatma Sahana sadakatinden çöpiıe ettiği bütün adamlara birer meşgale buldurmuş, selâmlık dairesini sıkı bir göz hapsine aldırmıştı.
(Arkası var)
Şeker Fiyatları iki Kuruş
Şehir
ve Memleket Haberleri
Bir Kahve Birliği Lâzım mıydı?
Adliyeye "verildiI ^'r'i'< Azasının Karşılıklı İthamlarını Dinleyiniz...
Piyasa Vaziyeti:
İhtikâr Yapanlar
1
Fiyat Murakabe bürosunun faal mesaisi neticesinde ihtikâr yaptıkları anlaşılan bir çok tüccar vc esnaf hakkında kanuni takibat yapılmaktu-dır. Şehrimizin tanınmış züccaciyc tüccarlarından Ka-rako yerli f&brikalarmnızın istih-salâtından olan ve 60 - bü kuruş arasında aldığı sürahileri I 30 şer kuruştan sattığından Müddeiumu-n.ÜU'.r teslim edilmiştir.
Bundun başka Beyoğlunda Ha-çopulo pasajında manifaturacı Hiçopulo 160 santimetrelik divitin kumaşını ikiye bölerek ayrı ayrı sattığından ve fiyatı 80 santimlik divitin fiyatına nazaran çok fazla olduğundan Adliyeye verilmiştir.
Diğer taraftan Osküdarda Hüsnü Fırat, Mustafa Hancı, ihsan Valter isminde ür kasan karaman elini 75 şer kuruştan sattıklarından. 'Galatada Benyolim Al-grof gemici fenerini yüksek fiyatla sattığından, Kalinikos mağazası sahibinin metrosu 320 kuruşa alınan muşambayı fahiş fiyatla müşterisi Bahaedd;ne satmak istemesinden haklonnda takibat yapılmasına karar verilmiştir, ihtikâr Yapan Biri* Azalan Son günlerde birliklere dahil olan birlik azalarının da itbal ettikleri ve birlik kanalile elde et-
Piyasada şöyle bir iddia olduğunu e  veice yazmıştık.
kahve fiyatının vükseLmesinde «Kahve Birliği» nin t esin olmuş ve heie evvelce kabve ticaretıie uğraşmayın ta bu işte fazla kâr yapılabileceğini kestiren bir kaç tüccar bırıığr sinmişler, yüksek fiyatlarla kahve satmışlar ve bu vaziyete yol açmışlar..,
Kahve fiyatının vükselmesi meselesinde Kahve Birliğine dahil tüccarlar arasında bîr ihtilaf çıkmıştır. Yeni kaıhve tüccarları eskileri, eskiler de yenileri fiyatı villkse itmekle itham etmektedirler.
Yeniler skiyle diyorlar: — Eakidentberi kahve tkaretüe uğraştıklarını iddia edenler, kendi
sermayelerini tehlikeye koymak •ureriLe on iki senedenberi memlekete bir dirhem KaJive sokmamışlardır. Bovle olduğu halde kabve tevzünde büyük hisseler almalarını şiddetle protesto ederiz.»
Eski kabve tüccarlarının iddiası şudur:
— Biz yalnız kabve ticaretile uğra«'voruz. İstanbul haricinde bir takım müfterilerin.iz var. Yeni kabve tüccarlarına kahve verilmesi yüzünden eski müşterilerin istediklerini yerine getiremedik. Ve müşteriler Tintrî olarak yeni kabve tüccarl uile temas .neoburi-vetinde kaldım r ve onlardan vük-sek fiyatla kabve aldılar.
Yaptığımız tahkikatın neticesi şudur: Kurfıveyi hariçten Brezilya
şirketi getiriyor ve cüz'î kârla Kabve Birliği azalarına veriyor. Ortada inkârı kabil olmayan bir vaziyet vardır ki. o da. kahve fiyatlarının tontan alış fiyatına nia-betle çok vüksek olduğudur. Bu fiyat -üksckligıne Kabve Birlimi a-zasından ya şu kısmın veya bu kıs mın sebep olduğu gene kendilerinin karşılıklı imamlarından anlaşılmaktadır. *
Bu meselde sorulacak tek * bir sual vardır. O da şudur: Kahveyi Brezilya şirketinin getirdiği bilindiği halde bir nevi inhisar mahiyetinde bir kahve birliği kurulmasına ne diye lu/urn görülmüştü.. Bu birliğin kahvenin ne tedarikinde, ne de tevzünde halkın i-sine *'^rar bir rolü yoktur.
Beşiktaş Cinayetini Örten
Esrar Perdesi
Yakalanan İki Katil Suçu Birbirine Atıyor
götürdü. Orada da içtik, levfik llhamiyi sigara almak için ç,ar$ı>a
ıhtik
ar yap-
Arttırıld
1
Fiyat Murakabe bürosu dün mmtaka Ticaret mü d ür lüğünde toplanarak son günlerde artan şeker fiyatlar mın tesbiti işi üzerinde durmuş ve şeker fiyatlarım 2 şer kuruş zasnla yeniden tesbit etmiştir.
kömür satan tüccarların dilekleri dinlenmişti . Lodos havalarda ve bilhassa ktşzn Adaya kadar nakVothman kornerlerin pahalıya mal olacağı kanaatini hasıl eden komisyon Adalarda kömürün diğer mmtakalaTa nazaran 40 para daaSa farla bîr Fiyatla saiıknaama karar vermiştir.
tikleri maHarda da tıklan görülmüştür.
Alınan yeni bir karara göre bundan böyle birliğe dahil azalar ihtikar suçundan Adliyeye verilmekle beraber birlik tarafından da «rym maddî cezaya çarptıracaklardır.
Yunanistana İhracat      -   I Tabibi adillere muayeneye gön-
-ı_t  ırınn derilmistir. Tabibi    adil    Enver
Yunamrtana gönderilecek 3UUU ,   T .       .
Karan mevkutu muayene etmiş ve
kolundaki yarayı tesbit eden ra-Dorunu vermiştir. Kendisi] e görüşen bir    muharririmize    Cevdet
On dört gün evvel Beşik tasta Köyıçinde oturan taksi değnekçisi levfıği öldürme hâdisesinin üstündeki esrar perdesi tamamen kalkmıştır.
T evriği Cevdet Hüsnü isminde 16 yaşında bir gençle 30 yaşlarında İlhamı isminde bir arkadaşının öldürdükleri anlaşılmıştır.
Beyoğlu suıh ceza hâkimi Kâmil, evvelki gün Cevdet Hüsrtüyü tevkif etmişti. Suç ortağı llbami de dün tevkif edildikten sonra kolunda bir vara Lulunduğu için
eıc
Soruyorlar?
Bir ofttayuromu telefon ederek
dedi İd:
Son günlerde hiçbir yerde çavdar ekmeği bulamtyonım. Biliyorsunuz ki, bu ekmek şeker hasta-lıgma tutulmuş veya bünyeleri az C«k şeker yapan klmıteJer İçin en lUramlu Mr ekmektir. Evvelden bu fkmfijtl satın aldırım yarlere Mordum. Çavdar balunaımyor ve çavdar unu tedarikindeki güçtük dolaynüe çavdar efcmegl yapmıyorlar dedi. Şehrimizde bu ekme-frln İstihlâk edilen miktarı herhalde günde 5-6 yttz kDoyu geçml-yen çavdar tarımdan ibarettir. A caba bu kadamk btr çavdarı her jTttn İçin temin etmek imkânı yok mudur T Bu İş Belediye Sıhhat Müdürlüğüne arttlr Baanederlm. Ntt7jin dikkati celbeder rahılniz?.
ton arpanm ihracı için bütün hazırlıklar ikmal edilmiştir. Aynca Yunanistana çok miktarda büyük baş heyvan da sevk edilecektir.
Yapağ stoklan
Hükümetin, ellerinde yapağ bulunan tüccarlardan kararname mucibince almakta olduğu ya-pağlar Sumerbank depolarmda toplanmak ta d ı r.
Dün muhtelif yapağ tüccarlarına maJlannm hükümet tarafından olrodığrra bildirir mektuplar gelmiştiı. Sumerbank eksperleri mevcut stokları muayene ederek depolara   naklettirmektedirler.
Kend3erine iş'ar vaki olmayan her yapağ tüccarı malım istediği kimseye satabilecektir.
Peynir Buhranı Etrafında Tetkikler Yapılıyor
Hükümet peynir buhranı üzerindeki tahkikatını derinleştirmektedir. Mesele Fiyat Murakabe komisyonu. Belediye İktisat roüdi-riyeti. Ticaret Odası tarafından tetkik edildiği gibi, Ticaret Vekaleti namma da müfettiş. Mubsin Paç bu işle meşgul olmaktadır.
Tanınmış eaki peynir tüccarlarından aldığımız malûmata göre, piyasada bir takım bir nevi sey-tüccar peyda olmuştur. Bunlar asıl peynir tüccarlarından aldıkları peynirleri kârla şuna, buna satmakta, bu surede muhtelif mıntakalardaki bakkallarda narhtan yüksek fiyatla peynir satıl-n. aktadır.
Diğer taraftan, gene bu seyyar tüccarlar Trakyadan günde iki yüz, üç yüz teneke peynir getirerek yüksek fiyatta satmaktadırlar. Pevnir tüccarları arasmda yapılacak tahkikatla bu işin kimler tarafından nasıl yapıldığının meydana çıkarılabileceği söylenmektedir.
Hüsnü şunları söylemiştir.
— Biz hâdise günü llbami ile Beyoğlunda bir birahanede şarap içtik. Sonra gezmeye çıktık. Taksimde Ilharoinm arkadaşı Tevfiğe rasladık. O biri otomobille evine
gönderdi. Kimsesiz ilkten ıstuade ederek bana tena teklifler yapmaya başladı. Fena maksadını Latbık için ısrar ediyordu, iühami geldikten sonra ısrarında devam etti. Bana bir sustah attı. Ben sustalıyı kaptığım gibi onun ayaklarına batırmaya başladım. Sustalıyı sallar, ken de llbamiyi kolundan yaraladım, llbami kama ile onu kalbinden yaraladı ve öldürdü. Sonra Tevfiğin kanlı elbiselerini, şapkasını ve kamayı bir sandala binerek denize attık. Yok ettik.
Ikhami de şunları eöylemiştir: — Ben Tevfıği    öldürmedim. Orru Cevdet Hüsnü öldürmüştür.
Elimdeki vara bâdiseden daha ev. vel olmuştu. O gün olmuş değildir. Ben katil değüiml
Sorvu hâkimi tahkikata devam
etmektedir. Suçlular bir kaç güne kadar Ağırceza mathkemesine verileceklerdir.
Denizbank Davası
Birinci Ağırceza Mahkemesi Dün
Davaya Nakzan Baktı
Satie şirketine ait antrepoyu istimlâk suretile alınması Lâzuıı gelirken, pazarlıkla aldıklarından dolayı mülga Denizbank erkânı, 106 bin liralık bir binayı 250 bin liraya almak suretile suiistimal ve Hazineyi ızrar suçu ile mahkemeye sevkedikn işi erdi. Birinci Ağırceza mahkemesi de menfaat temini ve Hazineyi ızrar kasdını varit görmiyerek maznunları yalnız vazifeyi euiistimal   suçu    ile
mahkûm etmişti.
Cumhuriyet Müddeiumumüiği üe suçlular bu karan temyiz etmişler* Temyiz ceza daireai işi tetkik ederek.suç teşkil edecek bir madde bulamadığından kararı ittifakla esasından bozmuştur. Temyiz Başmüddeiumumiliğri ceza dairesinin bu kararını heyeti u-mumiyeye sevke*miş. Temyiz heyeti umumiyesi de ekseriyetle ceza dairesinin kararını maznunların aleyhine olarak nakzetmiş. Diğer taraftan heyeti umumiye mahkemece beraet kararı alan idare meclisi reis ve azalarmın beraet kararını aleyhine bozmuştur.
Dün öğleden sonra Birinci A-ğırceza mahkemesinde bu davaya tekrar bakıldı.
Maznun mevkiinde. Yusuf Ziya önis. Tabir Kevkep. Neşet Kasımgil. Sadun Galip Savcı, İsmail Isa Caniş, Ziya Taner. Sedat Urul, Cemal Şabingiray bulunuyordu. .
Evvelâ Temyiz mahkemesinin 33 sahifelik bozma kararı okundu. Mahkeme riyaseti Müddeiumumiden bu karara ittiba veya a-demüttiba bususundaki mütaleası-nı sordu. Ittiba edilmesini istedi.
Maznunların avukatlarından it-t£ba veya ademitttiba hususundaki
müdafaaları istendi Maznun vekilleri karan tetkik ederek müda. faalannı yapmak üzere mühlet verilmesini istediler.
Mahkeme heyeti, bu talebi kabul ederek duruşmayı 17/2/941
pazartesi günü saat ona talik etti ¦       —     o————
Valinin Ankara Seyahati
Vali ve Belediye Reisi doktor Lûtfi Kırdar anî bir davetle Vekâletle temas etmek üzere Anka-raya gitmiştir.
Bu temasm daha ziyade vesaiti nakliye meselelerile alâkadar olduğu söylenmektedir.
^7
*s*
YAIAN:kewmöto#l
34
ı.tn mutat i... alışkınlıkla h.ineçlerken, gözleri pençemden uzaklara dalmış, orada kaybolan bir hayali svnyordu. Bir hayal klv ondan bir zamanlar bo musikiyi gUnlerce ve aylarca dllenmlştl!.. şimdi, mazideki bu çetin İnadına karşı ruhunda bir nedamet IiIhhİ beliriyor ve İçinde a£ır bir vicdan azabı duyuyordu, BUtUn bu hülyaların derinlisine dalmışken dışarıda bir gurultu işitmekle kendine geldi. Dadının seni bir şeyler söylüyor, bana kalın, boğuk bir sada karşılık veriyordu.
Hemen pencereye kokarak perdeyi kaldırdı. Sevinci mektebe götürüp donen dadı bahçe \ tapı ninni on timle
pejmürde kılıklı bir herifle konuşuyordu.
Camı kaldırarak seslendi:
— Dadı ne var orada? Ne oluyor?..
— Aman   hamnu-ıgrm,   nedir bu dilencilerden    çektiğimi/ ?..    Sabah tan akşama kadar yüz kere kapı çalarlar.. «Allah versin!» dersin anlamazlar.. «Ba*ka kapıya!» dersin al din*, etmezler...
— Canım fazla ekmek varsa biraz veri ver..
— Ekmeğin do fazlamı ne imis.. ÇaliHNin, kazajiNin!..
Bu söze fakir kısık bir *»e*le cevap verdi:
— Çalışmak,, kazanmak!. Gözleri görmlyen bir alQ buna muktedir olamazsa ne yapar?.
Piraye biraz daha eglldl.. bu sez onda bir yıldrmn tesiri yapmıştı. Dadıya sorar gfbi:
— Babanın gözleri görmüyor mu" dedL
thtlyar hasını esef eder gibi sallıyordu:
— Heyhat!..
Piraye vUcudündckl bütün kanının çekildiğini hissetti. Pervaza tartan-masa muvazenelini kaybederek pencereden düşecekti.
GuçlOkle Neslendl:
— Dadı., bn adamı içeri al!..
— Aaaa!.. Tövbeler olsun!. Hanım olay mı ediyor yoksa?..
— Hayır!. Ciddi söylüyorum., onu içeri al...
— Aman hanımcığım...
— Fazla laf İstemiyor um., onu buraya getir...
8on kelimeyi güçlükle »öyledl. Bir külçe halinde oradaki bir koltugn yıkıldı. Hiçbir şey    dUşünemlyordu
bı gerilmişti-
Çok geçmeden dadana çatlak sesi
duyuldu:
— İşte buraaı canım, pis elini tutup da götürecek de fiilin yal. Biraz safta yürü!..
Piraye gözlerini açtı. Ellerini öne doftru uzatarak bir yere çarpmamak İçin İtina İle yürüyen bu sefile baktı. Sonra kapının önünde duran dadrya:
— ften git. bizi azıcık yalnız bırak, dedL Onunla konuşacaklarım var...
İhtiyar kadın homurdanarak uzaklaştıktan sonra ay afta kalkarak, orta yerde bir facia timsali gibi duran odama yaklaştı:
— Bana erinizi veriniz Satfet Bey.. şu kanepeye oturmanıza yardan edeyim...
Biçare sefil bir kere Irklldi ve ellerini arkanma sakladı:
— ismimi, bana hitap eden kimdir?
— Şimdi anlıyocaksnuz.. evvela şuraya oturunuz...
— Hayır!   Orurnııyaoaftmı..   siz
Diınaftı hassasiyetini kaybetmiş, asa-  kimsiniz?.. Vo beni niçin buraya ça-
ğırdınız?.
— Bütün banları anlatabilmem İçin oturmanız laznn.
Bu soz onu Mr sn dttşthKffrrdlL Sonra etrni uzatarak:
— Peki, dedi. Oturayım».
Piraye hayatında bu derece gülmekle aftlamak hissinin ayni zamanda t^*lrl altında knJdı&mı bitmiyordu. Hay kıra baylara gülmek ve kıçlara htçkıra aftlamak!.. tşte bu dakikada ancak buna muktedir otnbfle-cektJ- Lakin büyük Mr gayret sarfe-derek softuk kunlılıftını muhafazaya çalışıyor; dudakları arasından mütemadiyen ayni nakaratı tekrarlıyordu:
— RUya defti! bir hakikat imiş!..
Düşüncelerite hisleri arasında vuku bu lan uzun bir mttoadeJe devresinden sonra biraz saklnleştl. Onun oturduftu kanepenin Mr kenarına İlişerek sordu;
— Siz niçin bu hale geldiniz Caf-fet Boy?..
thtlyar omuzlarım kaldndı ve bir şey söylemedi.
(Arkası var)
Havagazı Azlığının
Seophri Araştırılıyor
Hava^azlarının günün muay-*en saatlerinde azalması aboneleri çok müşkül bir vaziyete sokmakta ve şikâyetler tevali etmektedir.
Bir dert halini alan, bu işle Belediye Makine müdürlüğü esaslı bir şekilde alâkadar olmaktadır.
Havagazı şirketi Istanbuldaki beş kazandan üçünün ancak ya-kıLbilviigini, diğer ikisinin çalış^ madiği için havagazının günün muayyen saatlerinde az geldiğini bildirmiştir.
Belediye Makine şubesi, bu gibi mazeretlerin kabul edilemeyeceğinden, i vr ne suretle olursa olsun pazın her saatte aynı fazlalıkta ve ihtiyaca kâfi gelecek bir şek le sokulmadı için şirkete kati bir talimat vermiştir.
Şirket ş'tt.cU bir kazanın tamirine başlamıştır, fakat diğer kazan için tuğ?ssızlık yüzünden tamirine imkân bulamadığını ileri sürmektedir.
Zaman zaman ücretlerin arttırılması için müracaatlar yapan Havagaz ışirketinin, aboneleri şikâ yete sevkedecek »güçlüklerin önünü almaktan çekinmesi ve kabul
edümiyecek mazeretler ileri sürmesi, halkı düşünmediğine açık bir delildir.
o
Maarifte:
Yeniden 10 Mektep Açılacak
Yapılan tetkikata göre, Utan-bulda her sene ilkrnektep taJebesi mevcudu yüzde yirmi beş nisbe-tinde artmaktadır. Maarif müdi-riyeti, bunu nazarı itibara alarak* önümüzdeki ders yılı başında ona yakın ilkrnektep açacaktır. Bundan başka. Istanbulda dört, beş ortamektep açılacak. Gelenbevî ortamektebi liae haline getirilecek, ayrıca Beyoğlunda <ia bir kız lisesi açılacaktır.
Sınıfta Kalan
Üniversitenin muhtelif fakültelerinde son sınıfta bulunup ta eylülde srrufta kalmış olan talebeler için şubatta bir imtihan açılacağını evvelce yazmıştık. Sömestr u-sulü tatbik edilen fakültelerde talebeler, muvaffak olamadıktan dersten imtihan verecekler, sınıf usulü tatıbtk edilmekte olan fakülte ve enstitülerde son sınıf derslerinin hepsinden imtihan vereceklerdir.
o
Bugünkü Toplantıda Hava Denemesinin Günü Kararlaşacak
Bugün öğleden sonra Vilâyette kaza kaymakamları ve alâkadar daire müdürlerinin iştirakile bir toplantı yapılacak ve umumi hava denemesi üzerinde konuşularak deneme guaü tayin edilecektir.
T AK VI
21 tKİNCtKANUN 1941 I        SALI
YIL: 1941 — AY: 1 — GÜN: 21 RTJMl: 1356 — 2 nclkkaon; 8 HlCRt: 1359 — ZtLHtCCE: 25

GÜNEŞ: 8,20 2,09
13.25 7,13
İKİNDt: 15,57 9.45
AKŞAM: 18,12 12,00
YATSI: 10,47 1.36
İMSAK: 6,36 12,25
G1Û N DE N
GÜNE
Eski, Yeni Davası
Yazan: ÜÇ YILDIZ
ecen hafta    apandisitten ameliyat olan bir arkadaşı hastanede ziyarete gitmiştik.
Yanındaki komodinin üzeri kitap ve mecmualarla doluydu.
— Yattığım yerde mütemadi, yen sür okuyorum, dedi, çöyle böyle diyorlar ama yrni çiirler arasında nekadar güzelleri var.
Biraz sonra bunlardan bir kaç tanesini bize de okudu. Meslekten olmadığımız gibi estetiklerinde bizim nesli fazla yadırgatacak bir fevkalâdelik te bulunmadığından kolayca beğendik.
Aramızda bilbassa eski şiire vukuf ve muhabbetile »ıaınmıs. bu- adliyeci vardı. Hafifçe dudak bükerek:
— Beğeniyorsunuz, dedi, çünkü şiirden anlamayorsunuz; çünkü eski edebiyatı tanımadınız; ondaki ahengi, insicamı, i-
fade   haşmetini   tatmadınız. Hasla arkadaşımız:
— Sizin için de bir tane var, dedi, komodinin gözündeki cüzdanımı alıverirseniz...
Cüzdanın içindeki reçeteler, mektuplar, makbuzlar yorganın üzerine döküldü vc aralarından sarı bir mektep defteri yaprağına yazılmış bir şür çıkarıldı.
— Eski bir kitaptan kopye etmiştim. Bir göz gezdirin baka. lım; belki siz de beğenirsiniz.
Adliyeci arkadaş kâğıdı alırken sordu:
— Kimin acaba ?
-— Meşhurlardan birinin... İsmi birdenbire aklıma gelmedi.
— Kemal? Ziya Paşa? Kâzım Pasa?
— De%iL Dilimin ucunda...
— Herhalde o mektep mensuplarından birinin olacak.. Tarzı ifadeden derhal anlaşılıyor...
Adliyeci arkadaş ş'iri okudukça çehresi derece derece a-çıln or. tatlılaşryordu. Sonunda:
— Maalesef  anlamayacaksınız, dedi. fakat hiç olmazsa iki kıtasını okuyayım da dinleyin... «Karanlıklar zılâli çehrei    matem füzunundu»
«3afaklar renk rengi lâlei dağı
der uı>     d t» «Seherler reşhapaşı daım*î eşki
bunundu»
«Güneşlerse nisanı    lem'aî    ati
niimujıundu > «Kemalin    namını    Mithat    ile
yad eyleyen sensin» «Bizi karı elemden böyle âzad
eyleyen sensin» «Hazan görmüş kulûbu    neşve
âbad eyleyen sensin» *Bizi güişensarayı   sa'da   isad
eyleyen sensin» Kıtaları hakikaten emsalsiz bir ahenkle okuyan ve kelimeleri imbikten geçirir gibi birer birer damlatan arkadaşımız her mısraın sonunda bir parça duruyor, hürmetle uzamış ve ağırlaşmış çehrelerimizde şiirin tesirini okumağa çalışıyordu. Inşad bittikten sonra:
— Gördünüz mü şiiri, dedi, size bu kıtaların içindeki zengin mazmun ve hayal âlemini uzun uzun tahlil etmek isterdim. Fakat zamanı değil. Herhalde eda ve ahervgindeki ihtişamı olsun takdir ettiniz ya.
İçimizden biri protesto etti:
— Onu inkâr eden kim? Sir. den anlamıyoruz dedikse büsbütün izandan da mahrum değiliz ya.. Bu da güzel, o da güzel*.•
Bir   zamanda nb eri   gözünde
yanıp sönen bir ışığı -vek beğe-n em ediğim hasta arkadaş birdenbire bağırdı:
— Buldum, buldum.. Şiiri yazan merhum Florinalı Nâzım, dır. Manzumeyi hürriyetin ilk senesinde çıkan Resimli Kitabın yedinci nüshasından kopye et-miştrx.x
Adliyeci arkadaş biraz şaşalar gibi olduktan sonra gülümsedi:
— Apandisitine bir ve de bin şükret.
Modern Çöp Fırınları Yapılacak
îstaotjul Belediyesi, bugüne kadar çöpleri denize döktûrmekte idi.
Çöplerin bundan sonra denize dö-kttlmiyerek ynJcıtraafli için moden, bir frrm yapılmasına karar verilmiştir, lsviçrede bu hususta teUclkloı yapan bir mütehassıs bu modem fırın inşasını üzerine ahırıydı". Bu suretle çöpler denize döktttmiyecek, fırınlarda yakılacaktır.
o
Malatya Vakıflar Müdürlüğü
Ankara, 20 (Hususi Muhabirimizden) — Açık bulunan Malatya Vakıflar mlldUrlUgilne İçel eski Vakıflar müdürü Hasan Tahsin tayin edilmiştir
21 . 1 - 941
VATAN
»YA
CMİAL
Amerikanın Seferber Sınaî Kuvvetleri
Yazan: M. H. ZAL
uğunun en mühim mücadele sahası Vaşington-da Amerika parlamentosudur. Kongreden çıkacak kararlar ü-zerine Amerikan yardımının yeni safhası başlayacakıtır. İşte katî neticeleri, Irvgiltere fiilen bundan istifade etmezden evvel alabilmek içindir ki mihver cephesi etekleri tutuşmuş bir halde çalışmaktadır.
Bu telâş çok yerindedir. Çünkü Amerikadaki istfhsaj imkânları Avrupa ölçülerile ölçülemi-yecek kadar geniştir. Sermaye, teşkilât kudreti, usta işçi, ham madde istenildiği ka<iar vardır.
Şurasını hatırda tutmak lâzımdır ki Amerika, istıhaaJ im-* kânlarını genişletmek için kongreden çıkacak karan beklemiyor. Kongredeki lâyiha yalnız ö-demc şekillerine aittir. Yoksa Amerikan harp sanayii çoktan-beri seferber haldedir. Sulh malzemesi vapan fabrikalardan bir çoğu, tezgâhlarının bir kısmını harp malzemesine ayırmışlar ve bunlara yeni yeni tezgâhlar ilâve etmişlerdir. Bir kısam da ba maksatla yepyeni fabrikalar kurmuşlardır.
Meselâ Rayt tayyare motörii fabrikası yalnız elli yedi günde yeni bir fabrika kurarak günlük istihsalini yüz yirmi beş tayyare motörüne çıkarmıştır ki ayda dört bin rootöre yakra bir yekûn tutar.
Bir Amerika mecmuasında gördüğümüz rakamlara göre Mi-şîgan'daki fabrikalara bir ay i-çinde verilen siparişler 249 milyon 736,715 dolar tutar. Bu a-rada General Motors'ün aldığı sipariş başta gelir ki bu sipariş, zannedlleceği gibi, otomobil ve
kamyon değil, makinelitüfekten ibaretti. Bu fabrika aynı ay içn-de yirmi altı milyon olarak otomobil ve kamyon siparişi almıştır. Poikard otomobil fabrikası, İngiliz Rors Roys tayyare rootör-lerini seri halinde yapmağa başlamıştır. Bunlar için 62,487,590 dolarlık sipariş almıştır. Krays-ler otomobü fabrikasına 5 3 milyon 500,000 dolarlık tank ve 12,135,398 dolarlık kamyon sipariş edilmiştir. Diğer bir kısım otomobil fabrikaları, otomobili ikinci dereceye bırakmışlar, top mermisi imalâtına girişmişlerdir.
Mütecavizi ere karşı duran İngiltere ve müttefikleri bütün bu mombalara, ariyet esası üzerine, sahip olurlarsa mihverle demokrasi arasındaki teçhizat yarışı pek kısa bir zamanda demokrasinin lehine döner. Sermaye, imalât kudreti, ham madde bolluğu, usta işçilerin miktar ve kalitesi bakımından    mihver,   Amerika
ile boy ölçüşemez ve ölçuşomi-yeceğirri de bilir. Amerikadan başka bütün Britanya imparatorluğunun da umumî bir imalât tezgâhı halinde olduğunu da hesaba katmak lâzımdır.
Evet, Almanya bu malzemeden yüzde şu kadarını Denizyollarında batırabilir. Fakat geri kalan kısım da demokraeiye kat kat üstünlük temin etmeğe kâfidir_
P sta ve Telgraf Müdürlüklerinde Yeni Tayinler
Ankara, 20 (Hususî Muhabirimizden) — Münhal bulunan Gü-müşane Posta Telgraf müdürlüğüne Diyarbakır Posta Telgraf müdürü Hamdi, Bitlis Posta Telgraf müdürlüğüne de -Muğla Posta Telgraf murakrbı Sabit naklen tayin edilmişlerdir.
Borada Gözümüzün Ününde Oeçen
Canlı Bir Zabıta
Ro
manı
İtalya ültimatomundan sonra Me t aksa s halka bir hitabe irad ediyor
Yunanistanm Yunan Beyaz Bitabından
IRoma senrı  24
eylül tarihli bir       Seçme Parçalar
telgrafta     diyor ik:    «Eimin   bir membadan      şu haberi aldım:  1-talya, Balkan me selelerinin ve bu rada Arnavutluk davasile    Yunanistan'daki İngiliz nüfuzu  işinin  e-ea&lı bir sutrette tasfiyesini      Alma ny ay a    teklif etmiştir. Almanya, askeri ihtilât-lar doğuracak her hareketten u-zak durulmasında ısrar etmiştir.> Aynı sefir 30 eylülde şöyle diyor: «Emin bir membadan haber aldığıma göre İtalyanm Atina sefiri, bugünlerde    Yunanistandan bir takım taleplerde bulunacaktır. Bu taleplerin uzlaşma yolile olsun kabul edilmesi tavsiye    ediliyor, çünkü İtalya aksi halde kuvvete müracaat e edecekmiş.
Bu haberleri kısmen bir sondaj, kısmen de bizi ürkütüp yola getirmek için yapılacak bir hart
İTALYA
Kazdığı Kuyuya Düşüyo
r
mesı diye telâkki ettiğini ve Yu nan milletinin bü tün kuvvetile 1-talyan tecavüzüne karşı duracağını     bildiriyor.
Komadaki sefire de Yunanistan m kararını İtalya Hariciyesine bü-d irim es i ve pasa* (portlarım istemesi vazılıyor.
Yunan Başvekilinin ve Yunan
Kralının Yunan milletine neşrettikleri 28 ilkteşrin tarihli mesajlarla harp başlıyor.
Yunan başkumandanlığının aynı gün saat onda neşrettiği ilk harp tebliği şudur: «İtalyan kuvvetleri bu sabah saat beş buçukta Yunan - Arnavutluk hududun-daki setir kıtalarımıza tecavüz etmişlerdir. Kuvvetlerimiz yurt toprağını müdafaa ediyorlar.»
Yunan Beyaz kitabı, İtalyanm tecavüz usullerini tamamile aydınlatan kıymetli bir tarihî vesika teşkil ediyor. Aynı zamanda    u-
(Başı 1 fncMe) #
şahsî bir şekilde yapılmasına itiraz etmemiş ve Bükreşte de kendisini sefaret ataşeliğine tayin etmiştir. Miçinski bu suretle resmen Romanya ile memleketimiz arasındaki seyahatlerine devam edip durmuş ve her iki yerde resmî bir sıfatı bulunmuştur.
MİÇİNSKİ ÇOK ZENGİNDİR
Söylendiğine göre sefaret müsteşarının İngiltere ve isviçre bankalarında mühim miktarda parası vardır. Karısı ökmüştür. Yalnız bir oğlu vardır. Bu oğlu îngilterede tayyarecidir. Annesi Bayan Mari Lovveton Nevyork'un sayılı milyonerlerin-dendir. Baıbası öldükten sonra Madam Mari Amerikaya gitmiş, çok güzel olduğu için büyük bir fabrikatör olan Lovveton ile evlenmiştir. Madam Mari'nin San-sondan başka evlâdı yoktur.
HÂDİSE NASIL OLMUŞ?
Tu Senin Asfaltlığına!
Başımdan Geçen Bir Tramvay Sefas
ı
ketin başlangıcı diye karşılamak , mUmiyetle    emperyalizme    karşı
caizdir. Bunun için bana bu haberleri getiren zata dedim ki: «Yunan hükümeti buçün takip ettiği açık ve samimî siyasetten en küçük bir inhirafa razı olmayacaktır.»
13 ilkteşrinde Yunanistanm Peşte sefiri şu telgrafı çekiyor: «Macar Hariciye Nezareti muhi-tindeki kanaate göre İtalyanm Yunanistana tecavüze geçmesi her an beklenebilir.»
Roma sefiri de 15 ilkteşrinde şöyle yazıyor: «Bize tecavüzün saat meselesi olduğunu herkes tekrar edip duruyor. Her ağızda- | ki sözler ve deliller birbirinin aynıdır. Rivayetleri aynı memba, | bizi yıldırmak maksadile neşredip duruyor.»
Aynı sefirin 23 ilkteşrin tarihli telgrafı:
«italyan taarruzunun derhal bağlıyacağına dair rivayetler devam ediyor. Askerî membadan aldığım malûmata güre, taarruz 25 Ue 28 İlkteşrin arasında beklemek caizdir.»
Tirandaki Yunan başkonsolosunun 25 ilkteşrin tarihli telgrafı:
«Nakliye vasıtaJarı müsadere ediliyor. Ahalînin şehirden şehre gitmesi son derecede zorlanmıştır. Telgraf muhabereleri büyük müşkülâtla oluyor. Buradaki İtalyan erkânı-harblyeslnde büyük faaliyet vardır. Subaylar Ergiriye dofrrn gidiyor. Umumî kanaate göre bir İtalyan taarruzunun arifesindeyiz.»
Romadan 26 ilkteşrin tarihli telgraf: «Hava Nezareti, Atina -Rodos hava hattının yeni bir iş'a-re kadar lâgvedildiğini ilân ediyor. Rodostan son gelen bir yolcunun söylediğine göre tayyarenin pilotu, Yunanistanla olan münasebetlerin buhranlı şeklinden dolayı Atinaya uğramayacağım söylemiştir.» \
Nihayet İtalyanm Atina sefiri 28 ilkteşrin günü sabah saat üçte meşhur ültimatomunu, Yunan Başvekilini yatağından kaldırmak suretile veriyor.
General Metaksas aynı gün bütün Yunan sefaretlerine bir tamim göndererek bu  ültimatomu  İtal-
kuvvetli bir ithamnamedir.
Beyaz kitaptaki vesikalar, Yunanistanm Romadaki    sefiri    B.
Şanseliye akşamlan sefarethanede saat dokuza kadar kalır. Çok defa yemeği sefir B. Luco ile birlikte yerlermiş. Sefir Ankarada bulunduğu zamanlarda müsteşar müracaatları kaibul ederek sefirin vekili gibi hareket edermiş. Miçinski geçen perşembe günü öğleden sonra otomobille rıhtıma inerek Romanya vapuruna gitmiş ve vapurla gelen mültecilerle görüşmüş.
Rıhtımdan tekrar otomobiline binerek seiırin evine dönmüş. Perşembe günü akşama kadar bürosunda çalışmış ve sefiri ziyarete gelen bir ecnebi devlet adamı ile de görü-şürk ı telefon çalmıştır. Miçinski teleıonda biri ile görüşmüştür. Sefir, ecnebi misafirlerini yemeğe a-İıkoymuş ve Miçinskinin de yemeğe kalmasında ısrar Müsteşar Park otelde yemeğe davetli olduğunu ve saat dokuzda
Geçen -gece Beyoğlundan dönüyordum. Vakit oldukça geçti. Tramvay bulmanın imkânı olma. dığı gibi, otomobil tahdidatından sonra burunları kafdağına çıkan taksi şoförlerini de Taksimden Nişantaşına kadar gitmeye razı etmenin yolu yoktu. Çaresiz bizim iki tekerlekli eski emektara:
— Deh diyerek Taksimden Ha*biyeye kadar olan ağaçlıklı caddenin ortasında yürümeye baş ladım. Ortabkta in, cin top oynuyor. Yalnız toprağın altından derinden derine bir ses duyuyordum. Sipahi Ocağına geldiğim zaman ses adamakıllı yükselmişti
— Oh patla. Seni asfalt döşe-yip tc beni parke bırakacakları gün yerinde duramıyordun. Çalımından geçilmiyordu. Üstelik seni aJlayıp pullarlarken bütün nakil vasıtaları beni gazladı. Şimdi suratını ne diye öyle ekşitiyorsun?. Bürünmüş olduğun asfalt niba hoşuna gitmiyor mu?
— Sus kıskanç... O zaman hid-
Yazan:
Mitat PERİN
Politis'in nekadar değerli bir dip- Şili konsolosunu da ziyaretle <mül-lomat olduğunu, anlayışlı, canlı, teciler hakkında kendisile görüşü-çaJışkan bir sefirin bir memleketin lecek işi olduğunu söyliyerek iti-menfaat ve haklarını korumak ba- \ zar eylemiş, dokuza be kala se-knmmdan adeta mühim bir askerî farethaneden ayrılmıştır. Miçinski,
detinden yerinde duramıyordun. Hani şu ağaçlar olmasa üzerime bile saldıracaktın. Hem şimdi kış ta onun için beni böyle yarım bıraktılar.
— Haydi oradan sen de, sanki seni tamamlasalardı da ne olacaktı. Bir ay sonra yüzün göz göz olacaktı. Onlar adamı yan yolda bırakırlar.. Diyelim ki sen aptalsın, fakat üstelik bir de sağırlığın var galiba. Hiç duymadın mı, 'Galata rıhtımındaki asfalt ta senin gübi kurumlandı ama şimdi onun üzerinden taksiler çukura batmamak için seke seke gidiyorlar.
— Eminönü meydanı ne güzel oldu?
— Yok canım ben zaten seni ilk gördüğüm gün bir şeyden anlamadığına inanmıştım. Asfalt ol-
etmiştir. du da ne oldu?!. Yağmur yağınca gene göl oluyor, yağmurdan sonra da bir bataklık.
— Yok sanki senin yüzün ak pak ta yalnız benimki kirli!
— Benimki ezeldeniberi kirlL
kuvvet kadar faydalı olabileceğini, her yere göre sefir seçmede nekadar itina île hareket edilse az olduğunu ortaya koyuyor,
SON
Oio.nobil vj Kamyon Lâ3tİAİ3ri Tevziatı
Ankara, 20 (Hususi Muhabirimizden) — Ticaret Vekâleti yeni ithal edilen iç ve dış otomobil, kamyon lastiklerinin tevzi şekli hakkında yeni bir karar almıştır.
Bu karar bugünlerde Mm taka Ticaret müdürlüklerine büdirilecektir. Ticaret Vekâleti halihazırdaki vaziyet dolayiflile ancak bugünkü ihtiyaç n is be Ünde ve mahdut miktarda ithal edilebilen otomobü ve kamyon lastiklerinden lüzumu kadarını ihtiyaçlarına tahsis, geri kalan kısmını süratle piyasaya sevkedecektir. Piyasaya sevkedüen kısmın satışlarında herhangi bir yolsuzluğa mahal verilmemesi için aşağıdaki tedbirleri alınması kararlaşmıştır.
ithal edilen lastikler vflâyetlerde-ki lastik acentalan arasında taksim edilecektir. Bu taksim işi için de son seneler sarfiyatı esası alınmıştır. Acenta bulunmıyan vilâyetlere lâstik gönderilmiyecek. bunlar İhtiyaçlarmı yakın vüâyetlerden temin edeceklerdir. Ayni zamanda acentalar ihtiyaç vesikası ibraz edenlere lâstik satacaklardır. Bu ihtiyaç vesikaları mahallin en büyük mülkiye memurları tarafından hakiki ihtiyaç sahiplerine verilecektir. Acentalar ihtiyaç vesikaları mukabilinde sattıkları lâstikleri otomobil veya kamyon sahiplerinin elinde bulunan yıllık İşletme karnelerine kaydedeceklerdir. Lâstiklerin tevzii işine bugünlerde başlana-
yanın Yunanistana harp ilân et- çaktır.
Park otele gitmiyerek doğruca konsolosu ziyaret etmiş ve orada 9,15 e kadar kaldıktan sonra çık-mn, bir daha da görünmemiştir. Eindiği otomobili de cuma günü saıbalhı Taksimde Kristal gazinosunun önünde boş olarak bulunmuştur. Halbuki müsteşar, saat dokuzda Part otelinde akşam yemeğine davetli bulunuyordu. Davet sahiibi olan bir Fransız saat ona kadar   boşuna   beklemiştir.
KADİN PARMAĞI MI VAR?
Miçinski, orta boylu, şişmanca ve tahminen elli yaşlarındadır. Sık sık Beyoğlunun eğlence yerlerinde görülürdü. Kadına ve şampan-yava meraklı tam bir hovarda idi. Çok para harcar ve eğlenceden kaçınmazdı. Bulunduğu yerde daima şamoanya açtırırdı.
Mülteciler^ oara yardımı yaptığını şehrimizdeki Polonyalıların hepsi biliyorlar. Bu itibarla Şili sefareti müsteşarının kadın veya para yüzünden tuzağa düşürülerek 'bir cinayete kurban gitmesi veya diğer bir ihtimalle annesinden veva kendisinden fazla bir Dara sızdırılmak üzere fazlaca içi— rildikten sonra kendini bilmez bir halde kaçırılarak bir yerde hap-sedilmi- olması hatıra gelebilir.
ŞtU SEFİRİNİN BEYANATI
Sili hükümetinin Türkiye sefiri Ba> Hektor Briones-Luco dün bir arkadaşımızı kabul ederek müsteşarın ortadan kaybolması hâdisesi etrafında bazı izahat vermiştir. Bav sefir, şanseliye Miçinski hakkında Londra ve Paris sefaretlerinin itimat ifade eden vesikalarını arkadaşımıza göstermiş ve demiştir ki:
«— Benim kendisine itimadım v rdır. Hiç bir grün ve hiç bir işte bu itimadı zerre kadar sarsacak bir harektini -örmedim. Çok de-
Yağmur yağdrktan sonra suyu parkelerim arasındaki toprak e-miyor. Ya senin yüzünde elâlem çamur banyosu yapacak I Hem bana bak senin yüzüne asfalt döküldüğü ilk gün bana söylediklerini unutma. «Çatla da patla, sen ancak bu siyah ipekli elbiseyi bir sene sonra giyeceksin» diyordun. Sen giydin de ne oldu?!... Yer yer eridi.
— Hadi oradan kıskanç!
— A... A... A. Senin nereni kıskanayım. Asıl sen beni kıskan. Sana ilk gün itibar edenler şimdi benim taraftan geçiyorlar. Hele şu asfalt döşenmemiş yerinden atlı arabalar bile nazla geçiyor. Benim ^-üzüm taş ama hiç olmazsa sağlam, seninki gibi yufka de-
— Hain.. Edepsiz ben    sana
gösteririm.
— Kalbur suratını mı?.. Asfalt yol hıçkırarak ağlamaya
başladı. Bayağı acıdım. Ona:
— Ağlama, sen onun hoyratlığına bakma. Nekadar olsa taş yüzlü, yüreği taş gibidir diyecektim. •
Bir taks; hızla geçti. Asfalt yo-lun henüz yapılmamış olan yüzündeki çamurlar üstümü başımı berbat et*i.  Kızmış olacağım ki
(bağırdım:
— Tuuuu senin asfaltlığına...
*
Tramvaylardan orta sıralar kal dınlınca yolculuk eğlenceli okna-va başlamıştı. Ama,.. Tramvayların bir kısmı malzemenin azalması veya gelmemesi yüzünden servisten çıkarılınca eğlence yerine işkence başladı. Bununla beraber işin eğlenceli tarafları da var: Mesela geçen gün işe giderken tramvay içerisinde oynanan ortaoyunu bar-a içinde   bulunduğum
bi:
Doktor Diyor ki:
TANSİ Y ON MESELESî
— 1 -
Okuyucularımdan biri bana sn mektubu yazmış: (Bu Tansiyon meselesi de nereden ^ıktıt Tansiyon âletinin keşfedUraedl fci zamanlarda yaşryan İnsanlar ne bahtiyar mahlûklarınış. Hiçbir şey düşünmeden herhangi bir lokantaya gidip oturmak, listede mevcut yemeklerden İstediğini İstediğin kadar yiyip İçebilmek ne büyük saadctmlş... Ben bu saadete ne zaman kavuşabileceğim?- Tansiyonumun tamamen tabii hale düşmesi için çok uzun bir zaman İster mi? Ben Adeta bu Tansiyon yüzünden sinirli oldum. Ne yapayım
fa yemeği beraber yerdik. Ro-manva nuKÛmctının muvaiakatÜe Bükreş sefaretimizin ataşeliğini de * -uyordu. Bu sebeple arasıra Ro-manyaya giderdi. Kendisi Polonyalı olduğu için hususî surette hemşerilerine muavenette bulunmakta kii. Ahlâkı dürüst ve vazifesinde ciddî bir adamdır. Yedi sene müddetle Peru hükümetinin Varşova sefaretinde vazife ~örmüa ve kendisini muhitine sevdirmişti Bu itibarla vazifesini suiistimal edecek bir tınette olmadığını söylıyebUirim. Sayın Valiniz doktor Lûtfi Kırdara ve Emniyet müdürünüze minnettarım. Hâdiseyi kendilerine bildirdiğim dakikadan itibaren derin bir alâka göstermişlerdir. Hâdise-ain bütün teferruaiile meydana çıkarılacağından emirüm. Türk polisinin ıbeyneLmüel bir şöhreti vardır. Bu itibarla bütün karanlık noktaların kısa bir zamanda «mey. dana çıkacağından hiç şüphe etmiyorum.»
bilmem ki?-) «flyor.
Böylece derdini ve yemeklere karşı olan tahassürünü, yana yakıla, bana anlatan okuyucuma, kendi doktorunun Tansiyon hakkında lazımgeleu izahatı vermiş olduğuna eminim. Fakat hem o-ııımi suallerini cevapsız bırakmamak, hem de bu meseledeki bazı düşüncelerimle kendisini teskin ve
teselli edebilmek ümidini gözö-nünde tutuyorum.
Hakikaten son senelerde bazı insanlar araıtmda bir Tansiyon merakıdır başladı. Yerü yersiz, lüzumlu lüzumsuz Tansiyonuna ölçtürenlere ve sonra bundan, İndi tefsirlerle, türlü türlü mânâ çıkaranlara sık srk rastlanıyor.
Vakıa kalbimizin ve damarlarımızın bulunduğu halin bir İfadesi olan Tansiyonun hekimlikte, büV yük bir kıymet ve ehemmiyeti mevcut olduğunda şüphe yoktur. Tansiyonun düşük, tabu veya yüksek olması gibi hallerin vücudun »ıhhat muvazenesinde mühim rol ve tesirleri vardır. Bu bakımdan (Tansiyon sıhhatin aynasıdır) diyenlere as çok hak vermek lazım gelir. Fakat kalbin ve damarların
kan   kütlesine   karşı   gösterdiği
kudret ve elastikiyetin bir rrruhas-aalası demek olan Tansiyon, gecelik, yaşlılık, yorgunluk, rahatlık, açlık, tokluk, soğuk, sıcak, heyecan ve sükûnet., gibi pek möte-havvfl amillerin tesirlerine tâbi bir hadise olduğn için, bu müessirleri hesaba katmadan çıkarılacak neOcefortn doğru ve hatasız ola-mı yarağı pek tabiidir. Buna alt düşünceleri sırasile bildireceğiz.
Dr. Nuru Ergene
cendereyi unutturdu, Biletçi:
— Bavlar, bayanlar şöyle aralık verin de geçelim.
Genç bir bopstil biletçînin o-muzuna dokunmasına kızdı ve hiddetle:
— HiştI Bana bak terzi darı-Iıyor.
Biletçi hayretle: \
— Ben terziye bir şey yapmadım ki bayım I..
— Sana o kadar dedik. Haydi bakalım marşel
— Siz onu affetmişsin iz. Ben sizin o dediğinizden meşe değilim.
— Sana meşe filân eliyen var mı?.. Yürü dedik... Yürü baka-İmi. \
Biletçi ilerledi, orta<laki kalabalığı yarmak için:
— Yol verelim, cjiye seslendi, aradan geçerken bir bayanın şapkasına dokundu. Bayan kızdı:
-— Ayol biletçi dikkat etsene, henüz yeni aldım.
— Ne yapalım bayan? I. Canın sağ olsun, bir tanesini daha alırsın.
— A... Münasebetsiz sanki bir tek varmış da... Çeşit çeşit şapkam var.
Bu sırada tramvaya bir elinde çıkısı, diğer elinde ufak bir çocuk, ihtiyar bir kadın bindi. Çocuk ortadaki kalabalığı görünce:
— Haminne, orta yerde ne var ki öyle toplanmışlar.
— Ha sahi ne var?... Biletçi, yolcular ne diye ortada toplanmışlar.
Kan ter içerisindeki biletçi kısa kesmek istedi.*
— Sıralan kaldırdılar da ondan.
— Neden sıralan kaldırdılar?..
— Hay Allah... Bayan seninle mi konuşacağız, yoksa bilet ipi keseceğiz?
— A.. Elbet benimle konuşacaksın.
Biletçi belâya girmemek için sustu. Kadının uzattığı lirayı aldı. Kalabalıkta para bozmanın zorluğunu düşünerek geri verdi:
— Ufak ver hanım teyze.
— Ufak mufak yok.
— öyle ise inersin.
— Ne diye inecekrnişim. Bu para değil mi?..
— Bayan uzatma da ufaklık ver işte;
— Vermem. Onu boz.
— Bozmam.
Biletçi hiddetle zili iki defa çekti
— Hadi bayan.. Hadi seninle uğraşacak değiliz. İn bakalım.
— A-, Neden inecekrnişim.. Devletin malı değil mi?. Üstelik parasile. Sana ne oluyor?. Biletçi
parçası
H
em
ana
bak.
senin
şahın gelse inmem...
Bir kontrolör sahanlıkta göründü:
— Ne i. 66?!.
Biletçi mazlum bir hal takınarak:
— Bayım şu para bozmaktan başıma gelmedik kalmadı, dedi ve çar«iz lirayı bozmaya başladı, ihtiyar kadının titrek avucuna yirmi beş kuruş koyduktan sonra zili çekerek bağırdı:
-— Tamam!-.
— Ayol neresi tamam. Daha henüz yirmi beş kuruş verdin.
Büetçi:
— Ama da belâya çattık.
— Belâ sensin.
Derken orta sahanlıkta bir kı< pırdama oldu. Şiddetli bir mücadeleden sonra volcunun biri ağız burun feirfcirine karışmış, tramvaydan inmek isterken ezilen şişman bir zatla:
- Tamam, inecek sırayı buldun.
- Yok burada inmiyeceğiz de iren için i>ayazide kaden gide-ceğizl..
Diye münakaşaya başladıkları sırada ben kalabalığın arasından süzülüp tramvaydn indi<m.
SON KARAR
Tol karar.lıktL Etraftan derin ve boğuk köpek havlamaları İşitiliyordu. Gökyüzünde   karanlık   bulutlar
bir fırtına habercisi olarak yer değiştiriyorlar, rüzgar çam dallarında
ıslık çalarak uzuyordu. Müfit paltosuna biraz daha sarıldı ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Arkasına bakmak
istemiyordu, tik talihsizliği doğdnffu zamandan başlamış, ilk havayı teneffüs ettiği zaman annesi son nefesini vermişti. Babası onun varlıgüe
meşgul bile olmamış, onu bir s'ltnl-neye taslira ettikten sonra Anadolu-
daki vazifesine dönmüş ve evlenmişti. Müfit aklı erdl£l bir yaşta ilk
olarak amcasmm evini hatırlıyordu.
Vc ondan   sonra leylî   mekteplerde,
ufak bir aile şefkati tatmadan yetişti. Amcası   Fethi Boy îatanbulun
oldukça maruf tUccarlarındandı. Göz-
tepedekl köşklerindo kızı ve kanal!e
rntireffeh bir hayat geçiriyordu. Mürit amcasının   yanına ancak babası
öldükten sonra taşındı. Bu evdeki hayatı artık ona acı görünmiyc bağlamıştı, bundan biraz da utanıyordu. Küçüktenbert beraber büyüdükleri vo daima her dertlerinde birbirlerine yaklaştıktan Nesrinden bile çekiniyordu. Yüksek tahsilini tamamlamak için iki senesi kalmıştı. Eskiden kurduğu hülyalar Nesrin hakkında beslediği hisler bugün yarın tamamile sönmek üzere İdi Amcazadesini seviyordu. Ondan hiçbir karşılık beklemeden bu sevgi büyümüş, dallanmış budaklanmıştı. Nesrinin onu bir kardeşten farklı tutmadığına emindi. Buna çok emindi. Fakat, yine ümitle bekliyordu. Bu akşama kadar istikbalden ümidi vardı.
Gecenin rutubetli havası açık camdan odasına dolmuştu. Müfit yatanına girmek Uzcro idi. Birdenbire kapı
tıkrrdadı ve Nesrinin beyaz gecelik entarisine bürünen ince vücudu içeri süzüldü.
Müfit şaşkınlıkla önce olduğu yerden krpırdıyamadı. Sonra genç kıza doğru ileriiyerek bileklerinden tuttu:
— Nesrin, bu ne hal, ne oldu? Nesrin   bitkin bir   vaziyette idi.
Dizleri üzerinde daha fazla duramı-y aralan iş gibi titriyor, uzun san saçlarını ilU örgü ile topladığı bası iki yana sallanıyordu. Sönük ve titrek bir sesle:
— Müfit, dedi. Beni sen kurtaracaksın.
Delikanlı şaşırmıştı:
— Hiçbir şey   anlamryorum,   ne
oldu? '
— Müfit beni sevdiğini biliyorum. Benden bu fedakârlığı esirgeme, gidelim buradan. Beni satıyorlar, oara
Ue satıyorlar beni, babam m ortağına veriyorlar beni-.. Genç çocuk sükindl ve:
_ Hamit Beye mi? dedi.
_ Evet, babam bu izdivacın mecburi olduğunu söyledi. Çünkü ona borçlanmış. Araları açılırsa iflâs etmesine yardımı olabilirmiş.
Nesrin yeniden hıçkırmıya başladı. Başmı müfidin göğsüne dayamıştı. Şiddetle çarpan kalbinin gürültüsü hissedilir şekilde idi. Bir tıkırdı daha
işitildi. İkisi de birdenbire baslarını kaldırdılar. Aralık duran oda kapısı arkasına dayanmış, eşikte Fethi Beyin gölgesi dimdik belirmişti, önce kızma hakareti! bir nazar fırlattı, sonra gözleri Müfidin üzerinde uzun uzun durdular. Sert bir hareketle:
— Alçak, diye bağırdı. Nesrin sen odana. Müfit, seni dc bir daha görmek istemiyorum. I
Nesrin divanın üzerine kapanmış deminden beri aglryordu. Dolabın üzerindeki saat fasılalı darbelerle ikiyi vurdu. Genç kız ağlamaktan şişen gözlerini kaldırdı. Bir saat sonra babasının ortağı Hamit Beyle nikahlan olacaktı. O hala hazırlanmamış, nikah için zorla ar kasma giydirdikleri tayyörü de bu m buruş olmuştu. Müfidi bekliyordu. Ona geleceğini vaadetmlştl. Saat yeniden vurrnıya başladı. Genç kız birdenbire fırladı. Telâşla camı kaldırdı balkona ve oradan yandaki tarlaya atlryarak koşmrya başladı. Uzaktan Ankara postosmm dumanlan görünüyor. Nesrin nefes nefese tren yoluna doğru koşuyordu.
Müfit yavaşça köşkün arka balkonuna tırmandı. Nosrinin odasrnm açık duran camından içeri uzandı, kimseler yoktu. Dimağına birbiri üstüne hücum eden   fikirler kafasını
altüst etmiş şakakları   zonklamry;' başlamıştı. Aylardan beri bütün gay-retlle babasından kalan birkaç parça tradmr satarak parasını biriktirmiş, bütün ümitlerinin son raddeye vardığı bir anda koşa koşa buraya ancak yetişe bilmiş ti fakat,.. Birdenbire cebinden bir zarf ve bir tomar para çıkardı, üstüne «amcamın Hamit Beye olan borcudur» diye yazd' ve aralık duran camdan içeri fırlatarak aşağı atladı. Artık ona paranın lüzumu yoktu. Bu sırada amca sının hususi otomobili Nesrini aramak için hızla köşeyi döndü. Müfit her şeyden habersiz, gelinle güvey iyi otomobilde yanyana   görmemek için duvarı siper alarak gözlerini kapadı. Uzaktan acı acı bağırarak bir sıhhi imdat   otomobili   geliyor,   Ankara postasının kara dumanları hep aynı-
yerde tütüyordu...
Necla MARAŞ
21 . 1 - 941
VATAN
OKUYUCU
MEKTUPLARI
Barem Kanunundan Diploma Kaydi
Kalkmalıdır!
Her sabahki gibi gazetenizi elline alınca (Yarına ait alâkalar) serlevhalı Başmakalenizi okudum. Milli bir meseleye. İçtimai bir eksikliğe dair gürel sözlerinizin yakın bir zamanda hakikat olacağını nnıii etmek İsterim.
Size su dört be» satın karalamayı gençlerimiz hesabına faydalı buldum. Yazınızdaki emellerin tabii desteği gençliktir. Ben de ondan bahsedeceğim: Gençlik demek her şeyden evvel bir cevvall-yet, bir dirilik, bir deli çağlılık demektir. Gençlikte afcır başlılık bence tam mânasHc hlr nevi miskinlik başlangıcıdır. Gençlik denilen o ateşli zamanda hiçbir İsteği olmaksızın sigara dumanlarının bir ocak başına döndürdüğü kahvehanelerden uzaklaşmıyan içleri pas tutmuş bazı genç müsveddesi çocukların akıllarına şaşmaktan ziyade acımayı faydalı bulurum.
Bu tip gclçler, kalem efendisi tipli, bol saçlı, zayıf, sıska, renksiz, sıhhatslz bir takım insanlardır. Her türlü atılganlık kabiliyetinden ve gençlik cevherinden mahrumdurlar. Oriinal olmak isterlerse  (Bobstil)  kalıbına girer-
ler. Büyüklerini tanımamak, onlara hürmet etmemek, kendi menfaatleri üzerine İzzeti nefis bahasına bile olsa titremek, takunyeci ke*ort Bibi her şeyi kentli tararına yontmak bahsettiğim tipteki gençlerin huyudur.
Üniversiteye bu tip gençierln dolmamasına ve İlme candan merak ve tecessüsü olan tipte Türk gençlerinin, İnkılâbın en büyük desteği olan bu ocaktan lstlfude edebilmesine çare şudur: Sizin dc dediğiniz gibi diploma tahsile asla karıştırılmamalıdır. Yeni barem kanunundan diploma kaydı silinme İldir kl İçleri yalnız para hırsı ile kaynıyan tufeyliler yaldızlı bir diploma almak için, İhtisasın lenp ettirdiği yolda çalışmayı ve işlerllc meyi aklına koymuş akıllı, mümtaz gençlerin İlim ve İrfanlarından çalamaz olsnniar.
Sözlerimin kûfl derecede olduğunu zannediyorum. Satırlarım burada bitmiştir. Sözlerimin bir kelimesini gözüm önündeki maddi tip gençler anlanıışlarsa bana ne mutlu... tmza:
tçl «genç» Dışı «İhtiyar»
V
J
Beden Terbiyesi Mükellefiyeti İşlerinin Yürümesi İçin Yegâne Çare
Bu İşleri Halkevlerine Bırakmak, Randıman Vermesi İçin En Doğru Harekettir
Beden Terbiyesi Gene.1 Direktörlüğünün teşekkülünden gaye, gençliği vatan müdafaasına hazırlamaktır. Bunun içindir ki; bu teşkilatın esas vazifelerinin basında da. Beden Terbiyesi mükellefiyeti gelmektedir.
18 - 45 yaş arasındaki vatandaşların. Beden Terbiyesi mükellefiyeti çerçevesi içine gireceği, kanuniyet kesbettikten sonra bu işi organize edecek gençlik kulüplerinin teşkili icap ediyordu. Hükümetimizin, büyük bir fedakarlıkla, dar bütçesinden ayırarak verdiği tahsisat bolluğu içinde, her şehirde gençlik kulüplerinin açılması bekleniyordu.
Nihayet uzun tetkikler, bürolar teşekkülünden sonra, 18 - 20 yas arasındaki gençler mükellefiyete tâbi tutuldu. Teşkilâttan en ufak bir yardım olsun görmiyen ve kendi yağla-rile kavrulan eski teşekküllerin sonuna; bir gençlik kulübü ismi takılarak işe baptandı.
Nüfus itibarile de başta gelen şehirlerimizden İstanbul üzerinde bir tetkik yapalım:
Bugün Beden Terbiyesi mükelleflerinin adedi, Belediye hudutları dahilinde beş altı bin arasındadır. Azami elli tane de spor kulübü var. Bunların hepsinde bu sahada faaliyet yapıldığını kabul edelim. Şöyle bir hesap yapacak olursak mütesaviyen taksim yapmak suretile kulüp başına 100 kişi isabet eder. Halbuki bu beş bin mükellefin yansından çoğu. İstanbul, Eminönü, Kadıköy. Beyoğlu, Fatih, Beşiktaş kazalarındaki büyük kulüplere bağlıdır.
Kulüplerin nezareti altında bu mükellefleri çalıştıranlara, ders başına birer lira veriliyor. Î30 kulüp olduğuna, haftada iki gün çalışıldığına göre, haftalık masraf 100, aylık 400 ve seneliği de 4800 liradır. En geniş mikyastaki   hesapla bu işlerin 4800
lira ile kapanması lâzımgelirken, masraf hesaplarının neye vardığını öğrenmek herhalde meraka değer bir keyfiyettir.
Biz masrafın ne kadar büyük olduğunu biliyoruz. Bu işin senevi 4800 lira yapılabileceğini açık bir hesapla, yarın meydana çıkacak masraf yekûnu ile bu hakiki yekûn arasında bir mukayese yapmak imkânını da vermiş oluyoruz.
Bu tetkiklerden sonra işin esas noktasına gelelim: Acaba bu şekildeki faaliyetle beklenilen fayda temin edilmiş oluyor mu? Biz bu nokta üzerinde duracağız: Her ne suretle olursa, olsun, ortada yeniden bir teşekkül ve programlı bir çalışma olmadığı/ halde, Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü hesapları arasında bulunacağına şüphemiz olmıyan yüz »¦inlerce liralık masraf m fuzuli olduğunu anlatmak istiyoruz.
Bize kalırsa, bu işi daha disiplinli bir şekilde şu suretle yapmak mümkün olabilir.
Yurdun her köşesinde Halkevleri büyük bir faaliyet yapıyor ve çalışma sahası köylere kadar genişlemiştir. Bu/ evlerin yaptığı sayısız ve müsbet işlerin başında da spor gelmektedir.
Bir misal mi istiyorsunuz? istanbul da bir sokak koşusu tertip ediliyor. İştirak eden yedi sekiz yüz kişi içinden kısmı âzamini Halkevlerine mensup gençler teşkil etmektedir.
Futbolun haricinde, diğer bütün spor şubelerinde de Halkevlerinin faaliyeti m üs be t tir.
Görülüyor ki; Beden Terbiyesi mükellefiyet işleri, iyi organize edilmek, randıman verecek bir hale konulmak ve bu suretle de beklenilen gayeye varılmak isteniyorsa, bu işi Halkevlerine bırakmak en doğru hareket olacaktır. Kemal Onan
Bu akşam
Sinema»
SARAY
sinemanın iki büyük ve dehakâr Yıldızı
CLAVDETTE COLBERT
HENRY FONDA yı
Foks Şirketinin en büyük ve şahane eseri olan
Vahşi Koşu
filminde takdim ediyor... Fevkalâde bir Figüran kadrosu ile Zengin ve muazzam Mizansenlerle çevrilmiş tamamen renkli Aşk ve
Kahramanlık timsalidir. Bu akşam için yerlerinizi evvelden aldırınız.
Amerikanın en parlak Yıldızlarının yarattığı sönmez bir san'at güneşi]
Bu Perşembe akşamı
L A
de doğacak
Dünyaya   şaheserler... Sinema alemine   Zafer abideleri   hazırlayan
İREN NE DUNNE ve GAR Y GRANT'ın
Son Muvaffakiyetleri olan Fransızca
GEL BARIŞALIM
DUBLÂJ
"Bu Kadın Benimdir,, Filminin Türkçeye Çevrilişini Seyrederken Neler Gördüm ?
Dublaj meydana çıktı çıkalı her şeyde olduğu gibi bunda da lehte ve aleyhte olarak fikirler ikiye ayrılmıştır. Fakat bunda, her şeyde olduğu gibi, zaman, iki taratın fikrini uzlaştıramamıs, münakaşa hâla devam edip gidiyor.
Sinema işinden tam mânaaile an-lıyanlar, dublajla eserin inceliği, güzelliği ortadan kalkıyor diye iddia edenlere karşı cephe almışlar, onu müdafaa eder dururlar. Biz burada bu münakaşaya iştirak edecek değiliz, fakat hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu halkın rağ-betile ispat edilebilirse dublajın lehinde olanların partiyi kazanacağı muhakkaktır.
Teknik bakımından her gün biraz daha Ueri giden dublajın, her gün ve her yerde taraftarı çoğalıyor. Avrupalılar birçok Amerikan şaheserlerini kendi dillerine çevirerek, kendi aralarında, kendi anlayışlarına göre yapılmasına yardım etmişlerdir. Bizde de son senelerde, dublajın ehemmiyeti nazarı itibara alınarak birkaç tecrübe yapılmış, bu tecrübelerin kazandığı fevkalâde muvaffakiyet ve haklı rağbet sanatkârlarımızın ve müteşebbislerimizin cesaretini arttırmış, onları bu yolda ileriemiye teşvik etmiştir.
Onları Lş üzerinde ve yakından görmek istedim. Bu kayıptan gelen sesler diyarında esrarlı bir hava var. Stüdyo dendi mi, insan gözünün zor dayanabileceği   kadar ışık tasavvur
eden muhayyelem, dublaj yapılan stüdyoya girince duraladı. Burası âdeta karanlık. Karşıda bir beyaz perde, beyaz perdede bir Amerikan filmi gösteriliyor. cBu Kadın Benimdir ismile Hedi Lamar'ın Spen-1 cer Tracy ile beraber çevirmiş oldu- • ğu füim... İngilizci konuşuyorlar., fümin bir kısmı gösterildi., bir daha gösterüdi... Bir daha baştan gösteriliyor., ben karanlığa alışan gözlerimle etrafıma bakmıyorum. Şurada beyaz perdenin tam karşısında bir masa var. Masa başında iki kişi: B. Ferdi ile kardeşi Bayan Adalet. Bütün dikkatlerile gösterilen filmi takip ediyorlar. Dikkatlerini o kadar kaptırmışlar ki girdiğimizi duymadılar büe..
Şimdi de filmin o kısmı sessiz olarak tekrar gösterilmiye başladı. Bizim artistlerde bir hareket hissederek bakıyorum., ikisinin de dudakla-
Haftanın filimlerinden: «Sevil Berberi» nden bir sahne
n kıpırdıyor: Film artistlerinin mü-kâlemolerinl, saniyenin onda biri kadar kısa bir an ara ile takip edebilmek için prova yapıyorlar., başkasının ağzile konuşmak pek o kadar kolay değil.
Artık Ferdi ile Adalet hazır., ses mütehassısı arkamda, camekândan küçücük bir locada, yazıhaneye ben-ziyen kayıt aletinin üzerine lğilmiş bekliyor.
Beyaz perdede ayni sahne sessiz sessiz tekrar ediyor. Spencer Tracy-ye B. Ferdi sesini verecek, Hedi Lamar'a da Bayan Adalet. Şimdi ikisi de beyaz perdenin çok yakınında bir sıranın üzerinde ayakta duruyorlar. Mahut sahne baştan gösterilmiye başladı. Spencer Tracy ağzını açarken Ferdinin tehditkâr sesini duyuyoruz:
— Söylediğimi yapmazsanız, sizi vapurun hastahanesine hapsederim. Akladınız rru?
Hedi Lamar Adaletin sesi ile cevap veriyor:
— Ne yapsanız mâni olamazsınız bana..
Bu da birkaç defa tekrar ettiriliyor ve nihayet bu sahne bitiyor.
Dublaj işinin alelade birşey olmadığını, büyük bir meslek aşkı, sebat, sabır ve tecrübe istediğini anladım.
Dublaj artistlerin eline tevdi edil-
meden evvel de daha birçok hazırlıkları icap ettiriyor. Filmin her sahnesi ayrı ayrı kesiliyor., mükâleme aslına tetabuk edecek bir şekilde tanzim ediliyor ve ancak bu uzun süren çalışmalardan sonradır ki dublörün işi başlıyor.
Bu sanatkârların çoğu Şehir tiyatrosu artistleri. Hepsi de mesleklerinin bu şeklinden memnun. Ne kadar yorucu olursa olsun, emeği mukabilinde zevki de büyük, diyorlar, dublaj, bize, sinemada oynamamıza imkân olmıyan rolleri yapmamıza fırsat veriyor. Fakat dublajm çok güç bir tarafı var. O da aksanla konuşan bir artisti duble etmek, bazı kelimeleri o kadar tereddütle telâffuz eder ki onu takip edebilmek cidden zor. Dikkatli., çok dikkatli olmak lâzım.
Bizi olduğumuzdan daha iyi görmemeniz için şunu da ilâve edelim ki birkaç defa ayni artisti duble edince artık mükâleme tarzını İyice benimseriz. Hattâ bazan jestlerine vann-cıya kadar modele uyduğumuz olur.>
Şüphesiz ki çok çalışıyorlar, fakat hepsi de memnun, çünkü neticeden çok ümitvarlar: «Ekseriya, diyorlar, siz de farkındasmızdır, türkçeleştirilen bir filim aslından daha çok rağbet görüyor. Bu da bizim en büyük zevkim iz.>
Moda Deniz Klübii Meselesi
İdare Heyeti Kendini Müdafaa Ediyor
Senenin en büyük süper filmidir.
Deniz kulübünden kulüp mühürUnU taşıyan, fakat - imzadan çekinilmiş olacak - imzasız bir mektup aldık. Yalnız matbuat kanununun maddelerine istinaden mektuplarının ayni sütuna dercini istiyen yazı sahipleri, imzasız bir mektubun kanuni kry-meti olmadığını da bilmeleri lâzımdı.
Memleket menfaati mevzuu bah-solduğu her hâdisede biz, tam bir hassasiyetle hareket etmek prensipif mizdlr. îşte nadir tesadüf edilecek bir şekilde kurulan bir teşekkülün müsbet faaliyetlerine, devamlı muvaffakiyetlerine şahit olduktan sonra, gayesinden uzaklaşarak, spor sahasındaki faaliyetlerinin durması ve bu arada da eşyalarına haciz konulusu, çok haklı olarak, büyük bir hassasiyetle bizi bu yazıyı y azmi ya şevke tmiştir.
Deniz kulübünün bu imzasız mektubunda, eski idare heyetinin, muhtelif membalardan 37 bin liralık boyardım teminine muvaffak olduğu kaydedUdikten sonra 43 bin lira bir borç ta bıraktığı ilâve ediliyor.
Biz yazımızda bu noktalar üzerinde durmadık, yalnız deniz sporunu ihya gayeslle teşekkül etmiş bir kulübün, kapanmak tehlikesi ile karşı karşıya bulunmasından doğan teessürümüzü, ve endişemizi anlatmak istedik.
Deniz kulübünün mektubunu hiç bir noktasına dokunmadan aynen aşağıya alıyor ve cevap vermeyi deniz kulübünün kurucularına bırakıyoruz.
Moda Deniz kulübü İdare heyetinden:
Moda Deniz   Kulübü   hakkındaki
neşriyat sadece bu kulübün eşyasına haciz konduğu bildirilen objektif bir malûmat vermekten ibaret olsa İdi buna karşı susmaktan başka bir şey yapılmazdı. Fakat neşriyat bugün kulübün idaresi başında bulunanları ve kulübün genel durumunu rencide edecek mahiyette olmuştur. Gülünün durumu hakkında umumi efkâra malûmat vermeyi lüzumlu gördük.
939 yılında iş başına gelen bugünkü idare heyeti kulübü (37356,15) otuz yedi bin üç yüz elli altı lira on
dört kuruş îş bankasına ve (6560) lira da esnafa borçlu olarak tesellüm etmiştir.
Halbuki kulübe evvelce dört yıl-danberi (73000) lira muhtelif membalardan yardım yapılmıştı, iki yıl-danberi ancak âza yardımları ve sıkı bir iktisatla bugünkü heyetimiz bu paralan azaltmıya çalışmışsa da eskiden açılmış olan gedikleri kapat -mıya tabii, muvaffak olamamıştır. Bugünkü idare heyeti eskiden yapılan idaresizliklerin bütün tafsilâtını münakaşa sahasına düşürmek istemiyoruz. Fakat lâzımgeldiği takdirde» bu husustaki bütün tafsilâtı elimizde mevcut bütün evrak ve vesaike istinaden verebiliriz. Hakikate vakrf olmıyan gazetelerde bugün her türlü menfaatten uzak ellerde yaşa-mıya çalışan bu müessesenin mukadderatına darbe vurmak istemeleri çok acıdır.
Moda Deniz kulübü sanıldığı gibi bir kumar müessesesi değildir.
Burada musiki, tenis, yüzme, yelken ve her türlü deniz sporları bol bol yapılır. Kurulmuş müesseselere insaf ile muamele gerektir.
Lngfenkü Prcgram
8.00 Program, 8.03 Ajans haberleri, 8.18 Hafif program (Pl.) 8.45/ 9.00 Ev kadını - Yemek listesi.
12.30 Program, 12.33 Türkçe plâk-Zar, 12,50 Ajans haberleri, 13.05 Plâklarla şarkılar programının devamı. 13.20 14.00 Karışık program (Pl).
18.00 Program, 18.03 Cazband (Pl.) 18.30 Konuşma, 18.45 Müzik: Çiftçinin saati. 19.00 Oda musikisi, 19.30 Ajans haberleri, 19.45 Fasıl heyeti, 20,15 Radyo gazetesi, 20.45 Koro klâsik program, 21.30 Konuşma, 21.45 Radyo orkestrası, 22.30 Ajans haberleri, 22.45 Radyo orkestrası programının devamı, 23.00 Cazband (Pl.), 23.25/23.30 Kapanış.
Müessif Bir Ölüm
İstanbul öğretmenleri yardım cemiyetinden: Cemiyetimiz üyelerinden Kumkapı orta okulu türkçe öğretmeni Ahmet Hamdi Erkmen'i aramızdan maalesef ebediyen kaybettik. Kaderli ailesine ve sayın arkadaşlara tazivetlerimizi sunarız.
Sinemanın 8 nci Harikası...
MUAZZAM — ZENGÎN ve MUHTEŞEM
Sahneler arasında nefis bir aşk ve fedakârlık. Gözle gördüğünüze inanamıyacağmız MÜTHİŞ HADİSELER
HİND RÜYASI
TYRONE P0WER
Baş Rollerde:
MYRNA LOT
EOROE BRENT
Yarın   aksam
Fransızca Nüshası
MELEK te
Perşembe TÜRKÇE SÖZLÜ günü akşamı Nüshası
Yarın akşam için MELEK'tc LOCA KALMAMIŞTIR. Numaralı biletler bugünden satılmaktadır. Tel: 40868
Ermenileri Kimler
NİÇİN
ve Nasıl Aldattılar?
Komitanın Kararı
Komitanın Umumî Merkezinin Londraya Nakli Teklifi, Müfritlerin Pariste Başıboş Kalmalarını İntaç Etmişti
Anlatan: P nlikyan — Yazan: M. Sıfır
[Tercüme ve iktibas  hakkı mahfuzdur]
Yapılan uzun müzakere ve münakaşalardan sonra, ikinci zümrenin noktal nazarı ekseriyet tarafından kabul ve tasvip edilmişti. Yahut ta kabul edilmiş gibi gösterilmişti. Çün kü, başta (Lazarbey) ve taraftarları olmak üzere müfrit müfsitler ekseriyete zahiren muhalefet göstermemekle beraber, verilen karara aykırı ve gizli bir cephe almışlar, kendi a-ralannda faaliyete başlamışlardı. Bunların maksatları, mutedil zümreye ilkönce hoş ve uysal görünmek, bilahare komiteyi ele geçirip diledikleri gibi idare etmekti. Bu da, tzmir-Hyan ile Artin Kâtipyanm bir entrikası idi. Bu iki komitacı, mutedil zümre mensuplarına hissettirmeden komite içinde gizli bir hizip kurmak, mutedilleri oyalarnak muvaffakiyetlerini hakikaten göstermişler, az bir zamanda menfur emellerine hizmet, menfaatlerine alet edebilecek bir hayli kimseler de edinmişlerdi.
O esnada, mutediller İngilizlere daha ziyade yaklaşmak,    kendilerine
FULMACA
BUGÜNKÜ BULMACAMIZ
Soldan safta: 1 — Demir veya tahta yataklık - Kör 2 — Öz olmıyan -imar etme 3 — Yanardağ ifrazatı -Kuru yeşillik - ilâve 4 — Tâbi olma
- Yapma 5 — Bir nevi sporcu - iğreti düğüm 6 — Gözetleme 7 — Perende
- Köpek yakalığı   8 — Bar saki ar -Peygamber kasidesi 9 — isim - Nota - Bir suâl 10 — Enin - Bağırma 11 — Birdenbire - Takılmak.
Yukarıdan aşağıya 1 — Bir et kızartması - Anırtı 2 — Gelir - Ekmek 3 — Tarihte siyasi bir mülakata sahne olan bir yer - Bir erkek ismi 4 — iki ayni harf - Vücüdünden su sızma 5 — Yemek - Bir nota 6 — Türk muhibbi olduğu söylenen bir Fransız
- Iş 7 — Lahza - Baha 8 — Eksilen -İki sessiz harf 9 — Fasıla - Yanlış 10 — Üç tane ayni harf - Sofra 11 — Bir aans - Noksan bırakmak.
DÜNKÜ BULMACANIN HALLt
Soldan sağa : 1 — Kurabiye -2 — Ayan - Zatiye 3 — Ram iz - Keçi 4 — Ana - Ortak 5 — Mızıka - Le 6 — Akla - Kiter 7 — Nı - Şakrak 8 — Kara - Az 9 — iyi - Mat - Fil 10 — Porsuk - Ay 11 — Li - Eşref. Yukarıdan aşağıya: 1 — Karaman
- Ip 2 — Uyanık Ayol 3 — Ramazan - îri 4 — Ani - Hık 5 — Zoka -Amut 6 — Iz - Ra - Şrak 7 — Yaka
- Kâat 8 — Etekttk - Eş 9 — Iç -Etraf 10 — İyi - Raziye 11 — Ne -Eşek - Laf.
SORUNUZ
taraftarlık cemileleri göstermeğe başlayan şark komitesile anlaşmak maksadı ile komite umumi merkezinin Londraya nakli teklifinde bulunmuşlar ve işte o sırada kapıldıkları gaflet ile müfritleri Pariste başıboş bırakmak gibi cidden büyük bir hata işlemişlerdi.
Mutediller, Londrada şark komitesi erkânile anlaşma zeminleri hazırlamakla meşgul bulundukları sırada, müfritler de bir taraftan istanbul, İzmir, Halep, Adana, Kayseri ve havalilerinde o zamana kadar yapılmış olan teşkilâtı avuçları içine almak, diğer taraftan da Londradaki mutedilleri Abdülhamide gammazlamak yolunu tutmuşlardı.
O sıralarda. Hin çak komitesinin İstanbul şubesi idare heyeti tamami-le müfrit fesatçıların elinde idi. Bunlar pek çabuk vaziyete hakim olmuş lardı. Türk dostluğu ile itham ettikleri Vehabedyanı bir çok desiseler i-catla patriklikten attırmışlar, yerine (Horen Aşıkyan) i intihap ettirmişlerdi- Bu gizli idare heyetinin başında İzmirllyanın en ziyade itimat ettiği adamlardan (Boğos Kameryan) adında bir eczacı, âzalıklarında da meşhur Katokigos (Markar) in akrabalarından muallim (Kirkor Şöh-retyan), azılı elebaşılardan {Haça-dur Abovyan) m muavinlerinden (Artin Tekeliyan) ile (Manok Se-m ere i yan), (Yervant Dikranyan) adlarında dört azılı fesatçı bulunuyordu.
Hınçaklarm Paris komitesi mensuplarından bazılarının Abdülhamide hafiyelik ettiklerinden biraz yukarıda bahsetmiştim. Okuyucularımı bu hususta biraz olsun tenvir eylemek, fesatçıların iki yüzlü siyasetlerini lâyıkı veçhüe teşrih etmek için birkaç seçme hafiye ile bunlarm dikkat ve ibretle takibe değer mesaileri hakkmda malûmat vermeyi faydalı buluyorum.
Pariste yuvalanan bu hafiyelerden biri, o zamanki Ermeniler arasmda Mığrr Bey lâkabile şöhret bulan (Mıgırdıç Tahrilliyan) adında bir soysuzdu. Soysuzdu diyorum. Fakat, bunu söylerken de soysuz sıfatını az görüyor, hakiki vasrflarile bu adamı okuyucularıma tanıtmayı da edebe ve terbiyeme aykırı buluyorum.
Mıgırdıç Tahrilliyan, o zamanki Van merkez kazasının Avzerik köyünden Nazar admda bir Ermeninin oğlu idi. (Nazar) geçinme zorluğu yüzünden Istanbula gelmiş, gümrük
hamallığına girmişti. O zamanlar gümrük idareleri hamallıkları hemen hemen ekseriyetle Ermenilerin elinde, kazançları da çok yerinde idi. (Nazar) m eli biraz para tutunca Üsküdarlı bir Ermeni kadını ile evlenmiş, Mıgırdıcı dünyaya getirmişti. Mıgırdıç bir müddet Istanbulda. bilâhare de bir Ermeni zengininin himayesinde Pariste bulunmuş, Ermeniliği unutmuş, açıkçası ne olduğu belirsiz bir adam olmuştu. Bir aralık Hınçakçılarm müfritleri arasına sokulmuş, nihayet, komitanm hafiye başılığı mevkiine kurulmuştu.
SOY UY ELİM
Gizli Nişanlılık Hakkında
F. O. lmzasile — Ben bir mektepli kızını- Benden yaşlı, iş sahibi bir genç arkamı bırakmıyor. Nişanlı olmamızı, beraber gezmemizi, fakat şinıdiiik nişanımızı gizlememizi istiyor. Ciddi ve iyi bir adama benziyor. Hoşuma da gidiyor.   Teklifini   kabul   edeyim
mi?
CEVAP — Bize öyle geliyor ki tecrübesizliğinizden istifade etmek istiyen bir avcı karşısındasınız. Sizin gibi birçok zavallı kızlar, bu gibi tekliflere kapılmanın cezasını ağır surette çekmişlerdir. Eğer o genç dediğiniz gibi ciddi ve iyi bir adam olsaydı, ananıza ve babanıza müracaat eder, maksadını mertçe bildirirdi.
*
Fizik Dersinden Şikâyet Halit Üzmen   lmzasile — Ben
İlse talebeslylın. Fizik dersine aklım ermiyor ve ermlyecek. Sebebi de programa ancak bir mühendisin İşine lâzım olacak teferruat, hesaplar ve tatbikat dahil olma-
sıdır. Ben edebiyat, tarih, coğrafya, felsefe gibi dersleri pek iyi kavrıyorum ve bu derslerde bir liseliden beklenen olgunluğu elde ettiğimi ve kendi sahamda okuduğum her kitabı anlayıp hazmettiğimi isbat edebilirim. Fizik hakkında umumi fikirler sahibi olmak ihtiyacını tamam ile duyuyorum. Fakat yarın unutacağım ve hiçbir zaman kullanmryacağım bir takım teknik malûmatı zihnime doldurmak İçin beni zorlamaları doğru mu? Fizik imtihanını hiçbir vakit veremeyeceğime göre benim gibi umumi İstidat sahibi talebe neden yüksek tahsil görmek imkânından mahrum bırakılsın?.
CEVAP — Biz kendi hesabımıza sizi haklı görürüz. Orta mektepten sonra edebiyat ve fen derslerini ayırmak faydalı olur. Bir mühendisin ihtiyacı olacak teknik hazırlığı, buna hiç ihtiyacı olmı-yacak edebiyat felsefe talebesine aynen yükletmek, bizo de emek ve enerji israfı gibi geliyor.
\
21 - 1 - 941
VATAN
Bin
Güzel Anadolumuzda Tagallübün Bu Kadar
Uzun Bir Geçmişi Vardır
Hele Sark Vilâyetleri Ancak Cümhuriyst Devrinden
Sonra İnsanlığa Kavuşmuştur
On altj yıl önce şark vilâyetle-rimizden birinde ... köyüne gitmiştik. Yer yüzünün en kuvvetli, en verimli topraklarından sayılan bir sahada kurulmuş olan köy. az evvel yer sarsıntısına uğramış bir harabeyi andırıyordu. Bir tek dikili ağaç yoktu. Etrafımızı alan köylülerle konulurken bir arkadaş bu halin sebebini sordu. Köylüler cevap verdüer:
— Efendim, biz burada misafiriz.
— Hepiniz mi?
— Evet, hepimiz...
— Ne vakittenberi?
— Bir kısmımız altı aydan, ba. zımız üç yıldan, bazılarımız da sekiz on senedenberi...
Bu cevapların bizi hayrete düşürdüğünü gören bir köylü ilâve etti:
— Efendim, bu gördüğünüz evler, köyün tekmil toprakları, çift hayvanları aşiret reisinin malıdır. Biz burada boğaz tokluğuna çalışırız. Kaldırılan mahsul reisin ambarlarına konulur. Belli günlerde bize yaşayacak yani ölmeden çalışmamızı mümkün kılacak kadar bir şey verilir. Herhangi bîr hareketimiz, bir sözümüz reisin hoşuna gitmediği gün buradan kovuluruz. (Misafiriz) dememizin hikmeti budur. Kimin i-çin ev yapıp ağaç yetiştireceğiz?
Diğer bir köylü söze karıştı:
— Efendim ben... Kazasının ... köyündenim. Bizim köyümüz de bu köye benzer. Yalnız bizim aşiretimiz yok, beyimiz vardır. Kırk elli sene evvel dedelerimiz, babalarımız (Milli) aşiretinin tecavüzlerinden, soygunlarından bıkmışlar, usanmışlar. Evlerini, tarlalarını şimdiki (bey) imizin babasına parasız terketmişler. Buna karşılık onun himayesini kazanmışlar. Mallarından, mülklerinden olmuşlar ama hiç olmazsa canlarını, ırzlarını kurtarmışlar. Şimdi biz, babalarımızın tarlalarında esirler gibi çalışıyoruz.
öteden kucağında beş altı aylık bir çocuk bulunan bir kadın haykırdı:
¦ — Kocaya ben vardım. Yüz-görümlüğünü (bey) aldı. Bu haksızlık değil mi?
Meğer bu köylerde evlenecek olanlar reise veya beye bir miktar para ödemeye mecbur tutulur-muş.
Köylülere sordum:
— Bu zulümler, haksızlıklar karşısında şimdiye kadar neden sustunuz? Neden hükümetin koruyucu kanadı altına sığınmadınız?
— Efendim Cumhuriyet kuruluncaya kadar hükümet bizimle meşgul olmadı. Aşiretlerin, beylerin boğuşmalarına, talanlarına karsıdan seyirci olurdu. Esasen hükümete, mahkemeye başvurmak çok tehlikeli bir işti. Hükümete haklı giden haksız döner, mahkemelere suçsuz giren, mahkûm olarak çıkardı. Çünkü beylerin emirleri altında yalan yere şe-hadet edecek yüzlerce esirleri vardı. Sonra bizim çoğumuz hükümet merkezlerine uğrayamayız.
— Sebebi?
— Çünkü onda dokuzumuz mahkûmuz.
— Neden?
— Bir kısmımız tarlalarını gönül rızasile beye ferağ etmek istememiştir; bazılarımız, zorla elle-
/azan: Cemal Bardakçı
EskJ  Konya  Valisi
rinden alman karılarının geri verilmesini istemek cesaretini göstermiştir. İşte ondan... Bir dc beylerimizin, reislerimizin, düşmanlar ile dövüşmek, icabında hükümete kafa tutmak için askere ihtiyaçları vardı. Mahkûmlar tabii hükümetten kaçarlar, beylerin etrafında toplanırlar. Çok askere sahip olmak için çok mahkûm bulunması lâzımdır. Bu yüzden türlü suçlar uydurulur, mahkemelere ihbarlar yapılır. Kırk elli yalancı şahit gönderilir ve maksada erilirdi. Aşiretler arasında da sık sık kavgalar çıkar, sonunda bun- I i«ıtm tekmil efradı mahkûm olur-du. İşte bu sebeplerden ötürü hükümetin değil, reisin veya beyin gölgesi altına sığınmaktan başka çare bulamazdık. I
Bu konuşmalar, bu havalinin bin beş yüz senelik içtimaî, zirai tarihini gözlerim önünde canlandırmıştı: Bizans İmparatorluğunun daha ilk zamanlarında orta ve şar. kî Anadoluda umumî emniyetsizlik; inzıbatsızlık hüküm sürüyordu. Bu yüzden âciz, zayıf insanlar, hatta köyler, hükümet makamlarından himaye ve yardım göremediklerinden daha kuvvetli ve zengin komşularının himayele. ri altına giriyorlar, ve bu himayeye mukabil hürriyetlerini, mal ^e mülklerini feda ediyorlardı. Böylece, eşhas arasında tabiiyet, met-buiyet münasebetleri vücut bulurken geniş malikânelere, yüzlerce köylere, nahiyelere sahip kudretli senyörler, derebeyleri meydana geliyor, hür insanlar, küçük çiftçiler ortadan kalkıyordu. Silâhlı kıtalar da teşkil eden bu (Dina-tos - mütegallibe) 1er pervasızca memleketi tahrip, eşhasa zulüm ve işkence, başkalarının emlâk ve arazileri üzerinde keyiflerine gö-
İthalât ve İhracat Ofisi Kurulacak
Hükümet, ithalât ve ihracat eşyası üzerindeki murakabesini daha esaslı bir şekilde tesis etmek Üzere bir ihracat, bir de ithalât ofisi kuracaktır. Bu iki ofisin teşkilâtına ait olmak üzere hazırlıklara başlanmıştır. Bu yeni iki ofisin merkezleri Ankarada olacak ve Ticaret Mıntaka müdürlükleri bulunan merkezlerde birer şubesi olacaktır. Ofislerin teşkili üzerine Mıntaka Ticaret müdürlüklerinin kaldırılması ihtimali vardır. Ancak bu müdürlüklerin kadroları ofislere devredilecektir.
o-
Bir Tekzip
Rumen Karasularına Mayin Dökülmemiş
Bükreş, 20 (A.A.) — Rados ajansı bildiriyor: Bahriye nezareti müsteşarlığı, bütün Rumen kara sularının mayinlendigl hakkında bir yabancı radyo tarafından verilen haberi katiyetle tekzip etmektedir. Yalnız, bazı mmtakalara mayin dökülmüş ve bu da vaktinde gemilere ihbar edilmiştir.
lif ISı J^l^
Zabıta ve Aşk Romanı
.Yazan: Martin Porlobe
¦ Çeviren: Rezzdn A. t. « aıman 40 -
— Aman Alrait, gitmeyiniz. Şimdi ben nc yapayım? diyerek yakasına yapıştım.
Sarı zeki gözlerile gülümseyerek bana baktı. Sonra dedi ki:
— Olduğunuz yerde kalınız. Yahut daha iyisi bu odadan baş-kr. bir odaya gidiruz. Nerede ise polisler gelecektir. Onlara olanı biteni anlatırsınız. F akat fazla gevezelik etmeyiniz.
tiu Bozlcıdon sonra uzaklaştı. Sözlerinden pek bir şey anlama-m.^MPi. Herhalde bana bu kadar iyilik etlen adamdan fenalık gelemezdi. Beklemeğe karar verdin:. Dediği gibi, biraz uoara po-
1 üsler geldi. Bana karsı nazik davranmakla beraber biraz da şüpheli tavırları vardı.
— Mister Trantor'sunuz değil mi? dediler.
Ben ancak bir baş işaretile bu yalanda ısrar ettim. Polis bana dönerek:
— Olanlardan haberdarız. Sim di birisini gönderdik, kulübedeki Smith'i buraya getirecekler, dedi.
Beraberce  Edvardın     canına
{ kıydığı odaya gittik. Resim aldı-| Ur. Ölçtüler, biçtiler, elrafı tetkik eltiler. Smîth'in ifadesi olan kâğıdı da benden aldılar. Bütün bu i^ler iki saat kadar sürmüştü, Ni-
re tasarruf ediyorlardı.
Evlenenlerden (Commodum nuftiarum) adı verilen bir vergi de alırlardı. Hükümet nüfuzunu, kanunları hiçe sayarak vilâyetleri daima heyecan ve ığtışaş içinde bırakırlardı. Bu zulümlerden, yağ malardan ezilen halk, dağılıyor, köyler, kasabalar boşalıyor, ovalar çöle dönüyordu. İmparator (Justinien - Justinyen) zamanında, altıncı asır (Novel-Novelles) lerinde eşhasa, emlâke tecavüzlerden, hükümetin nizam ve a-hengini derin surette ihlâl eden zalim derebeylerinden sık sık bah sedilmektedir. Justinyen ve ondan sonra gelen imparatorlar bu dertlere çare bulmak, haksızlıklara, gasıplara nihayet vermek (himaye - Patricium-Patrona) yi ortadan kaldırmak için çok çalıştılar, çabaladılar. Fakat müsbet neticeler elde edemediler. Bu tarihten bin sene sonra, on altıncı asır iptidalarında, Yavuz Selimin şark kumandanı Bıyıklı Mehmet Paşa, Çaldıran zaferinden sonra şark vilâyetlerimizi Osmanlı devleti hudutları içine aldığı zaman buralarda derebeylik müesseseleri, geçmişteki şekil ve hallerile ve bütün kudret ve kuvvetlerile yaşıyorlardı.
Selçuk ve Osmanoğulları devirlerinde bu müesseselere dokunulmadı. Hattâ, tımar, zeamet, mu-kataa, iltizam usullerile, aşiret a-layları teşkilâtile beylerle mensuplarına valilik, kumandanlık, kaymakamlık, nahiye müdürlüğü gibi vazifeler de verilmek suretile bunların nüfuz ve kudretleri hükümet nüfuzile de arttırılmış, kuvvetlendirilmişti. Köylülerin yana yakıla sövlediklerinden de anlaşıldığına göre, aziz yurdun bu cennet köşeleri, ancak Cumhuriyet sayesinde zulümlerden, it isa f-lardan kurtulmuş, halk, korkunç rüyalar ve kâbuslarla geçen uzun bir uykudan uyanır gibi derin ve rahat bir nefes almıştı.
Lâvaiin Kabineye Alınması İsteniyor
(Başı 1 İncide) ^ ziyade Fransızların kendi etrafında birleşmesini arzu etmekte ve işgal makamları ile Fransız hükümeti arasındaki iyi münasebetlere halel getirebilecek suitefehhümlerl İzaleyi istemektedir.
İyi haber alan mahfillerde şu cihet tasrih edilmektedir ki mareşalin bütün Fransadaki prestiji, devlet reisine, dahilî ve haricî siyasette hiç bir derişiklik yapmryan böyle bir teşebbüste bulunmak imkanını vermiştir.
Haricî siyaset bahsinde şu cihet hatırlanmaktadır ki kanunuevvelde vukua gelen kabine derişikliği, mareşal Pctainin Fransnnın enternasyonal hattı hareketinin derişmeden kalacağını tebarüz ettiren bir şahsi mesajı İle B. Hitlere bildirilmişti.
Devlet reisi, son zamanlarda Amerikan basınına verdiği bir beyanatta, ayni meseleye yeniden temas ederek:
«Fransanın Avrupa kıtasının tanzimine iştirak etmeyi ve Avrupada ve dünyada sağlam ve devamlı bir sulh kurmak ümidi ile dürüst bir surette işblrll/vi yapmayı kuvvetle liîc-mekte olduğunu» tebarüz ettirmişti.
hayet polis bana şunları söyledi:
— Burada işimiz bitti, Mister Trantor, benimle beraber karakola kadar gelirseniz iyi olur. Mis Frans da orada.. Kendisini serbest bırakmak zamanı gelmiştir.
Bu sözler beni o kadar sevindirmişti ki Alrait'in bütün tenbih. lerini unutarak kendisinden polise bahsettim.
— Bütün bu işler Mister Alrait'in sayesinde meydana çıktı, diye bağırdım.
Yerimde  duramıyor;  herkesin rlini  sıkmak,   boynuna sarılmak, öpmek istiyordum.  Bu sözlerimi duyan polis evvelâ bir şey anla- | madı. Sonra derin bir düşünceye, dalarak:
— Alrait... Alrait mi dediniz? Bir şey anlamadım.
Diye söylendi. Ben de fazla bir şey söylemedim. Dünya bana vız geliyordu.
Karakoldan çıktıktan otuz altı saat sonra F ile evlendi! Bir kaç gün sonra bizi tekrar bazı malûmat almak için polis çağırdı. Fakflt mebde o kadar a-jikârdı ki
Roosevelt, Devlet Reisliğini Resmen
Deruhte Etti
(Başı 1 incide) ** addediliyor. Fakat biz, Amerikalılar,
bunun doğru olmadığını biliyoruz. Demokratlık can çekişmiyor. Biz biliyoruz ki, demokratlık ölçmez. Çünkü o, ferd! hürriyetlerine sahip ve müşterek bir lşdc birleşmiş erkek ve kadınların hür teşobbüs eseridir. Hür bir ekseriyetin hür bir Lfadcsile başlanan ve tatbik edilen bir eser. Evet demokratlık ölmiyeeektir. Çünkü, biz biliyoruz ki, bütün hükümet teşekkülleri İçinde münevver insanların bütün azim kuvvetlerini toplı-yan yegane hükümet şekil demokratlıktır, insanlık hayatının iyileşmesinde sonu olmıyan ebed'l terakkilere muktedir medeniyeti yaratan yine demokratlıktır.
Tıpkı bir insan gibi, bir milletin de zihniyeti vardır. O zihniyet dalma uyanık bulundurulmalı, o zihniyet bizzat kendini ve komşularının ve bütün dünya üzerinde darlaşarak giden bir dairede yaşıyan diğer bütün milletlerin emellerini, ihtiyaçlarını anlamalıdır ve yine tıpkı bir san gibi bir milletin en derin en devamlı bir şeyi vardır, tşte bir milletin istikbali için elzem olan, halinin himayesini mukaddes küan odur. O şeyi ifade için basit bir kelime bulmayı müşkül ve hattâ imkânsız görüyoruz. Fakat Amerikanın bütün zihniyet ve imanı o olduğunu anlıyoruz. O, asırların bir mahsulüdür. Demokratlık emeli insanlık tarihinde sadece yeni bir ibare değildir. Demokratlık İnsanlık tarihinin tâ kendisidir. En iptidaî milletlerin eski hayatında taammüm etmişti. Orta çağda yeniden alevlendi. Amerika onun cazibesine dayanamadı. Fikirlerinin hararetli arzularını tahakkuk ettirmek üzere Amerlkaya ilk gelenler ve onları takip eden milyonlarca insan ve nihayet onların yarattığı ırk, hepsi mütemadiyen o ideale doğru koştu ve o ideal her nesil geçtikçe daha ziyade büyüdü, daha ziyade vuzuh buldu.
Çok daha ileri gitmemiz lâzımgel-diğinl, her vatandaşın emniyet ve bilgisini memleketin kaynak ve kabiliyetleri nisbetinde arttırmamız icap ettiğini biliyoruz. Fakat yalnız bunu yapmak kâfi değildir. Çünkü zihniyet de vardır. Eğer Amerika zihniyetini öldürecek olursa, onun vücudu ve ruhu mahdut bir haricî âlemde yaşamakta devam etse bile, Amerika da ölür, biz bunu biliyoruz.
Bu zihniyet, bu iman bize her gün muhtelif tarzlarda hitap ediyor. Fakat ekseriya farkına varmıyoruz Bize bu nısıf kürrenin diğer milletlerinden, keza deniz aşırı milletlerden, esir edilen veya hür olan milletlerden bahsediyor. Bazan bu sesleri duymuyor veya kulak vermiyoruz. Çünkü bizler için hürriyet imtiyazı yeni bir şey değildir.»
B. Roosevelt, 1789 da, ilk Amerika devlet reisi VVaflhingtonun vazifesine başlarken söylediği nutku hatırlatmıştır. Bu nutukta Washington mukaddes hürriyet ateşinin ve cumhuriyet rejiminin korunması lüzumundan bahsetmiştir.
B. Roosevelt sözlerine şöyle devam etmiştir:
Eğer bu mukaddes hürriyet ateşini kaybeder, onun şüphe veya korkularla söndürülmesınc müsaade edersek, Washingtonun kahramanca şerefle    kurduğu    mukadderatımızı
çiğnemiş oluruz.
Milletin bu zihniyet ve imanı, milli müdafaamız uğrunda yapacağımız her türlü fedakârlığı azamî derecede haklı kılmaktadır. Bugüne kadar asla bu derece üzerimize çökmemiş olan büyük tehlikeler karşısında büyük gayemiz demokratlığın tamam-lılığını himaye etmek ve ebedileştirmektir. Bunun İçin Amerikanın zihniyetini. Amerikanın imanını toplamamız lâzımdır. Biz Amerikalı olmak İtibarile geri dönmeyiz Fakat hareketsiz de durmaktan memnun olmayız. O halde daima ileri gideriz: Tanrının inayetllc sonuna kadar memleketimize hizmet ederek.
bizi hiç rahatsız etmediler, balayı seyahatine çıkmamıza müsaade ettiler. Bu ane kadar balayı seyahatinin bu kadar güzel bir §cy o'* dljğumi tasavvur edememiştim. Bizzat   tattıktan sonra anladım.
Alrait hakkında hiç bir malûmat elde edememiştik. Karakoldan sonra doğru evine gittiğimiz halde kapısını kapalı bulduk. Civarda oturan insanlardan hiç birisi bize onun hakkında malûmat verememişti, yahut ta vermek istememişti.
Evlendiğimizin haftası idi. O-tcle bizim namımıza küçük bir paket geldi. Bu paket küçük ve ağırdı. Merakla açtık. Küçük bir kutu içinde kıymetli bir sanat ese. ri bulduk: Altın bir köpek heykeli.. Altında şu sözler hakkedil* misti:
(Peter Kraven'e şükran borcu olan bir baba tarafından)... Bir de tarih vardı. İmza yoktu. Fakat bunun    kimin    tarafından gönderildiği belli idi. Azılı Icöpe-I ğin  elinden  kurtardığım    küçük kızın babası Alrnit bana teşekkür ı
İT
D
il
eu ly o ı u u
Asker Ailelerine Yardım
(        (Kaşı 1 İncide)  * = *
4 — Askere giden tarafından bunların ötedenberi yiyecek ve sair ihtiyaçlarının temin edilmekte bulunması,
5 — Mahallî rayice göre idare ve ihtiyaçlarını temin edecek ne kendilerinin ve ne de askere gidenin servet ve gelirleri bulunmaması.
Yardım Talebinin Şekli
Yardım talebinde bulunacak o-lan asker ailelerinin talimatnamenin onuncu «maddesine göre bizzat kaymakamlık ve belediye şubesi müdürlüklerine şifahî müracaatta bulunarak beyannamelere yazılmaları lazım gelen malûmatı, tamamen hakikate mutabık olarak yazdırıp altını, beyannameyi dolduran memurla birlikte beraberce imzalamaları ve beyannameye bir fotoğraf yapıştırılması icap etmektedir. Bu beyannameler üzerine yapılacak tahkikatın her şeye tercihan en kısa bir zamanda intacı temin edilmiştir.
Yardım parası bir aile için ayda otuz lirayı geçmemek şartile büyük nüfuslar için 5 şer, on yaşına kadar çocuklar için ikişer buçuk lira olarak verilecek ve kirada oturan ailelerin birinci büyük nüfusa kira karşılığı olmak üzere ayda azamî on lira ödenecektir.
Nüfus cüzdanlarının altına hangi kazadan yardım gördüğü mühürlenip yazılacaktır.
Yardım erin terbisine kadar devam edecektir.
Halktan toplanan paralar şu nisbetlerde hesaplanacaktır:
Aylık kazancı yüz liradan iki yüz liraya kadar olanlar senede 12 lira, iki yüz liradan üç yüz liraya kadar 24, üç yüz liradan beş yüz liraya kadar olanlar 48, daha ziyade varidatı olanlardan yılda 50 lira alınacak ve beş yüz liradan fazla tahsilat yapılmıya-caktır.
Yardım tahakkuklarına itirazlar kaza kaymakamlıklarında tetkik edilecek, tevziat her ayın birinci günü başlayacaktır.
İngiltereye Taarruz
- -ı..ı ¦ 1 İncide)
temmım bir tebliğde diyor ki:
Şimdi sabit olmaktadır ki. geçen gece düşmanın beş bombardıman tayyaresi düşürülmüştür. Bunların dördünü hava dâfi bataryalarımız düşürmüştür. Londra Binalarının Yüzde    ikisi
Harap Oldu
Londra, 20 (A.A.) — Müstakil Fransız ajansının bildirdiğine göre, düşmanın hava hücumları neticesinde Londrada tahrip edilen binaların nisbeti, Londrada mevcut inşaatın yüzde ikisine tekabül etmektedir.
Ilkkânun Ayında Yaralanan Ve ölenler
Londra, 20 (A.A.) — Dahilî Emniyet Nezaretinin tebliğine göre, kânunuevvel ayında İngiltere üzerine yapılan hava hücumları esnasında sivil kurbanların miktarı şudur:
ölü: 3793.
Hastaneye kaldırılan yaralı: 5044.
Ölenlerin 1691 i erkek. 1434 ü kadın ve 521   i de  16 yaşından
küçük çocuktur
Yanflmlarla Mücadele lç5n Siviller Seferber Edilecek
Londra. 20 (A.A.) — Müstakil Fransız ajansı bildiriyor:
Yangınlarla mücadele işlerinde sivillerin seferber edilmesi için daha sıkı tedbirler almak kararını vermiş olan hükümetin bu tedbirleri alırken daha cezrî hareket edeceği zannedilmektedir.
Bir sabah seyahatimiz esnasında gazeteleri okurken Frans birdenbire hayretle haykırdı.
— Nc var? diye sorduğum zaman bir şey söylemedi. Sadece bana gazetede iyi tanıdığımız bir adamın resmile şu satırları gösterdi:
Meşhur polis hafiyesi Alrait
İngiliz polisinin en kıymetli bir rüknü olan Alrait tekrar iş basına gelmiştir. Azılı bir katil kovalar-ken yaralanmış olan Alrait dört aylık bir tatil almıştı.
Fakat tatilini dc rahatça geçiremedi. Istemiyerek Armilage cinayetine karıştı. Ve bu garip cinayetin kördüğümünü    çözmeğe
yardım etti.
Havadis bundan ibaretti. Frans bana baktı. Ben de muhabbetle ona baktım. Meselenin her tarafını anlamıştık.
Hikâyem bitti. Artık ilâve ede. cek bir şeyim yok. Eğer bu hikâye benimki olmasaydı da başkalarının mnsulı olsaydı «onlar ermiş muradına...» drr, bitirirdim.
— SON —
T@B®1F©ını HaberlerlJ
Yurdun Bazı Yerlerinde Yer Sarsıntıları Oldu
Silifkede Birkaç Binanın Divan Çatladı, Diğar Şehirlerde Hasar Yok
Hayfa, Kudüs ve Mjsırda Sarsıntı Hissedildi
Ankara, 20 (A.A.) — Bu sabah saat 6.15 ile 6.40 arasında Antakya, Kırşehir. Ulukışla, Silifke ve Antal-yada bazı yerlerde şiddetlice ve bazı yerlerde de hafif olmak üzere yer sarsıntıları olmuştur.
Bazı duvarların çatlamış bulunduğu Silifke müstesna olmak üzere diğer şehirlerde hiçbir zarar olmamıştır.
Uluk.şlada Zelzele
Ulukışla, 20 (Vatan) — Bu sabah
6.10 İle 6.17 arasında fasılalarla zelzeleler olmuştur. Hasar yoktur.
VİLKİE
YardımProjesini
Kabul Etti
Vaşington. 20 (A.A.) — B. Willkie, Vaşirvgton'a gelmiş ve gazetecilere beyanatta bulunarak İngiliz zaferinden başka bir imkân tasavvur etmediğini söylemiş ve harbin, harp sonunda İngiliz ve Amerikan iktreadiyatına nasıl bir tesir icra edeceği hakkında İngılterede tetkikat yapmak ümidinde olduğunu ilâve etmiştir.
VVİllkie Roosevelt Ve Kordel Hull İle Görüştü
Vaşington, 20 (A.A.) — B. Wilkic, B. Roosevelt ve B. Hull ile Avrupa meseleleri hakkında görüştüğünü ve Reisicumhurun B. Churchille verilmek üzere kendisine çok dostane ve hususî bir mektup tevdi ettiğini söylemiştir.
Üç Şartla Yardım Projesi Kabul   Edecek
Vaşington, 20 (A.A.) — Havas B. VVendell VVillkie, hariciye nazın B. Hull ile yaptığı görüşmeden sonra,
gazetecilere, üç şartla yardım kanunu projesine taraftar olduğunu bildirmiştir.
B. VVillkie'nin ileri sürdüğü şartlar şunlardır:
1 — Teslimat hakkında bir hesap tutulması,
2 — Masrafların parlâmentonun kontrolü altında bulunması,
3 — Kanun propjesinin kongre tarafından derin bir tetkike tâbi tutulması.
VVheler İngiltereye Harp Malzemesi Verilmesine    Taraftar
Vaşington, 20 (A.A.) — İnfiratçı ayandan B. VVheler, efkârı umumi-yeyi yokladıktan sonra yaptığı beyanatta birçok Ayan azasının İngiltereye harp malzemesi verileceğine veya kiralanacağına, para verilmesine taraftar olduklarını söylemiştir, ingiltereye teberru olarak verilmesi istenen bu meblağın âzami iki milyar doları tecavüz etmemesi lâzımgeldi-ği de ileri sürülmektedir.
Hitler - Mussolini
(Başı 1 İncide) =   =
«Mussolini'nin, Hitler'den neler istediği «Popolo d'İtalia» gazetesinin yazdıklarından istidlal olunabilir. Bu yazıda, İngilterenüı bütün faaliyetini Akdenizde top-
Hayfa ve Kudüste Zelzele
Kudüs. 20 (A.A.) — Bu sabah sa at altıda Hayfada nisbeten şiddeti bir yer sarsıntısı olmuştur. Kudüj civarında bazı noktalarda da sarsın tılar hissedilmiştir.
Helvan'da  Yer Sarsıntısı
Kahire, 20 (A-A.) — Bu sabah saati 5,28 de Helvan rasathanesi bir zelzele kaydetmiştir, kaydetmiştir. Zelzelenin merkezi Helvan'ın 4,600 küo-metre kadar şimali şarkisinde ve muhtemel olarak merkezi Anadolu-dadır.
"İTALYA'DA
Yalan Haber Endüstrisi
Atına, 20 (A.A.) — Atina a-jansı bildiriyor:
İtalya, dahilde maruz kaldığı darbelerin tesirini azaltmak için. hakiki bir yalan haberler endüstrisi vücude getirmiştir. I
Bugün de, sözde Atinada hüküm süren. Yunan ve İngiliz zabitleri arasında çıktığı iddia edilen hâdiseler hakkındaki yalanları kaydedelim:
italyan propagandası, Yunanis-tandan Balkan memleketlerine gelen yolcuların, İtalyanların Se-lâniğe yaptıkları akınlar neticesinde husule gelen tahribatın halkın kuvei maneviyesinin sarsıldığını ve bütün memlekette yiyecek maddeleri sıkıntısı çekildiğini iddia etmektedir.
Harpte bulunan bir memleketin manevî barometresi, muharebe meydanlarından gelen haber lere bağlıdır. Yunan ordusunun hergün ilerlemesi, hattâ bir «Tos-kana Kurtları alayı» kuzu haline getirilmesi Yunan milletinin maneviyatını yükselmektedir. Yunan - İngiliz münasebatı ise bir kardeşlik ve samimiyet havası î-çinde devam etmektedir.
Yunan İtalyan Harbi
Mahdut Mevziî Hareketler Oldu
Atina, 20 (A.A.) — Dün akşam neşredilen 85 numaralı tebliğ: .        ,       -'
Mahdut mevziî faaliyet olmuştur. Külliyetli esir aldık. Mühim
miktarda harp malzemesi iğtinam
ettik.
Selinikte Motorlu İngiliz Kıtalar Bulunduğu Yalan
Atina. 20 (A.A.) — Yunan hükümeti namına beyanatta bulunmağa mezun şahsiyet, dün akşam demiştir ki:
Kar fırtınalarına rağmen Arnavutluk cephesinde cereyan e-den mevziî muharebeler neticesinde kuvvetlerimiz ilerlemiş ve İtalyanlardan bir çok esir alınmış, tır.   Arnavutluğa  Siyahgömlekli-
ladığı,  bütün ağırlığını  İtalyanın | '«den yeni bir tabur gelmişse d<
hatlar gerisinde bulunmaktadır. Selânikte İngiliz motorlu kuvvetleri bulunduğu ve hava bombardımanları yüzünden şehrin bir harabeye döndüğü hakkında İtal-1 yanlar tarafından yayılan haberler yalandır.
--o-
Japon Generaline Göre
Avrupa Harbi Uzun Sürecek
Toklo, 20 (A,A.) — Japonyamn yeni Amerika büyük elçisi amiral Nonnıra'nın hareketi münasebeti!'* şerefine verilen bir veda ziyafetinde Japonyanın Çin'deki kuvvetlerinin eski kumandunı general Kazıımasu« zuki bir nutuk söyliyerek. İngiliz <f\ Amerikalılar tarafından Çine yapılı makta olan yardımdan sonra Şııng* Kuı-Şek hükümetinin yakın bir İstik» bolde yıkılacağını düşünmenin teem. .mülsüz bir hareket olacağını beyaı etmiştir.
Avrupa harbinin uzun sürece^ fikrinde olduğunu söyllyen genenj Kazumasuzuki, Asya ve Avrııpı harplerinde katî    amilin muhakke*
surette Amerika olduğunu Dftve et«
mistir.
üzerine yüklediği iddia olunuyor.
«İtalya bu yüke yalnız başına tahammül edemiyecektir. İtalya gazeteleri tarafından uydurulan haberlerde, Selânikte motorlu İngiliz kıtaları bulunduğu da iddia olunuyor. Mussolini de, aşağı yukarı Hitler'e, aynı sözleri söyleyerek Akdenizde Almanyanın yardımını istemiştir.
«Hitler - Mussolini görüşmesinden sonra Akdenizdeki faaliyetin artacağını Roma gazeteleri
söylüyorlar... %
-Radyo gazetesinden-
Görüşmedc Hariciye Nazırları da
Hazır Bulundular
Berlin. 20 (A.A.) — D. N. B.
bildiriyor:
Mihver Hariciye nazırları da hazır oldukları halde yaptıkları bir buluşma münasebetile, Führer ve Duçe, vaziyet üzerinde nufassal bir görüşmede bulunmuşlardır. Bu görüşme, iki hükümet reisini birbirine bağlayan samimi dostluk ve Alman ve İtalyan milletleri arasında mevcut sıkı arkadaşlık zihniyeti içinde cereyan etmiştir. İki muhatap arasındaki lıkir mutabakatı, bütün
meseleler üzerinde tam ve nıutldk oimuslur.
»    \   *
VATAN
21.1- 941
SÜMER BANK YERLİ MALLAR PAZARLARI
üessesesî
fidlrlyetlnden:
Bankamız pamuklu fabrikaları mamulâtı için evvelce ilân olunan mıntakalardaki satış teşkilâtımızda I 5/1 /1941 tarihinde n itibaren
Sümer Bank Yünlü Fabrikaları Mamulâtının da Satışa Başlandığından
Alâkalı tüccarların (Erkek yünlü kumaş ticaretile meşgul olduklarını tasdik eden Ticaret Odası vesaiki) ile birlikte mıntakalarındaki mağazalarımıza müracaatleri ilân olunur.
Kimsesizler için
Pansiyon
Doktor Zafire Göre Ateşli
Münakaşalara Sebep Olan Projenin İç Yüzü Neymiş ?
Yazan:
nan Hikmet
Babıâlideki gazeteci ablalarımın ve ağabeylerimin ileride sığınıp barınabilecekleri paviyon hakkında bir fikir edinmek için dün Darülacezeye gittim.
Hava oldukça serindi. Okrney. danında saklayarak esen rüzgâr adamın yüzüne yaman bir kamçı gibi iniyordu. Kendi kendime:
— Ooo, dedim, bir ömrün sonu bu ayaza tahammül etmezi Yazımız nekadar sürecek ki safa-sı için bu cefaya katlanalım...»
Fakat bu düşüncem Darülacezeden içeri gitince, bende bıraktığı tereddütle beraber, geçti. Etrafta ılık bir bahar havası vardı. Darülacezenin kaloriferleri binayı baştanbaşa aynı sıcaklıkta bulunduruyordu.
Direktör Dr. Zâfir kendisini ziyaretteki maksadımı anlamış olacaktı, hafifçe gülümseyerek:
— Buyanın, diyerek yer gösterdi. Bu suretle bir kere daha müessesemizi görrn/üş olacaksınız..
— Hiç şüphe yok ki ilerideki yurdumuzu nekadar çok görürsek buraya o kadar alışmış oluruz, herhalde gide gele yabancılığımız kalmayacak...
— Esasen burası bütün vatandaşlara açıktır. Bizce herkes mü. savıdır. Yeter ki yoksul, kimsesiz,
âciz olsun..
Lâkırdıyı gazetecilerin, ediplerin, âlimlerin paviyonuna getirmek istiyordum. Ben: cSon teşebbüsünüze ait projeleriniz?...» der demez cevap verdi:
— Evet, bunu soracağınızı tahmin ediyordum. Fakat bu mesele yanlış anlaşıldı. Biz edip için, â-lira için hususî bir şey düşünmedik. Burası âcizler evidir. İster paşa, ister mebus, ister köylü ve dilenci olsun, kapılarımızı hepsine açarız..
— Ya?., diye şaşırarak sordum, demek gazetecileri düşünerek ayrı bir paviyon açmıyorsunuz.
— Hayır.
— Peki gazetelerin yazdığı ne idi?
— Bunu ben de bilmiyorum.
— Nasıl olur?
— İş herhalde yanlış anlaşılmış olacak... Başka bir fikrimiz var. O da memlekette görmüş geçirmiş, kimsesiz yaşlı, bakılmağa muhtaç zengin kimseler pek çoktur. Orada burada pansiyonlarda, kendisinden miras bekleyen akra. balarının yanında son günlerini sıkıntı içinde geçirirler. İste biz bunları düşünerek boş duran bir arsamıza güzel, modern, her türlü konforu havi bir pansiyon tesiö etmek istedik. Tabiî bu da henüz tasavvur halindedir,
— Darülacezede böyle kimseler varmıdır?
— Şimdilik arasıra oluyor,
— Çok meşhur tanınmışlar?
— Bugün için yok. Yalnız meş hur avukat Albdurrahman Adil burada... Diğer ekseriyet memur, mütekait, düşkün esnaf...
— Kaç paviyonunuz var?
— İki erkek, iki kadın paviyo-nu. Biri erkeklere, biri kadınlara mahsus iki hastane, bir çocuk yuvası, bir imalâthane, bir memur ve idareye ait paviyon... Hepsi dokuz tanedir. Nüfusumuz 916.., Bunun da 266 sı hasta, 130 bebek, 200 kadın, 300 erkek... Şim diye kadar da yani buranın tesi-sindenberi 46,410 kişi girmiştir. Hattâ vetmişine yaklaşan Abdullah oğlu Derviş usta bu aceze numarasının birincisidir.. O vakitten bugüne kadar burada çalışmıştır. Sıvacılık, badanacılık yapar. A-ma hepsi onun gibi değildir. Gelirler, bir müddet kalıp tekrar giderler. Biz gelene gitmeyin diye ısrar etmeyiz. Hastanemize Darülacezeden kaçanlar bile geliyor. Biz hiç bir hastanenin kabul etmediği hastaları alır, onlara en sıhhî şartlar dairesinde bakarız. Hiç bir hastane yatalak kanserli, felçli olanı almaz. Bize hususî ücret verip gelenler de oluyor.
,1
İzmir Fuannda  sun'i   göl
Aceze numarasının birincisi Derviş oğlu Abdullah
rük müdür?..
— Hayır... Nizamnameye göre böyle olması lâzım, ama biz bunu tatbik edemiyoruz. Çünkü bunların arasında akıl hastalığına tutulmuş mahkûm, herhangi bir hastalığa yakalanmış analı babalı çocuklar var. Onları muvakkat surette himaye ediyoruz.
— Diğerlerini ne zamana kadar himaye edersiniz?
— Beş altı yaşına kadar burada kalıyorlar. Mektep çağına gelince evvelce ilkmektebimiz vardı şimdi bu yok. İki senedenberi Vekâlet onları, köy, yatı mektep, lerine gönderiyor.
— Varidatı ne suretle temin e-diyorsunuz?
— Sinema ve tiyatroların senede bıraktığı yüzde 3 vergiden 70 bin lira, Şirketihayriye senede 7 bin lira, Denizyolları 12 bin lira, balo hasılatı 9 bin lira, teber-rular da 2000 lira kadar tutuyor. Sinem? hasılatından yüzde beşin hepsi bize kalsa başka bir şeye ihtiyacımız olmaz.
Kıymetli doktorumuz Bay Zâ-firden ayrılırken gazeteciler hesabına duyduğum inkisar geçmişti. Ama yapılan bu işler üzerinde son suz bir hayranlık duymamak mümkün değildi. Ne de olsa gene Darülaceze hepimizin sayılır, burada bir mertebe farkına hiç te lüzum yok...
İzmirin Su ve Elektrik Tesisatı Hükümetçe Satın Alınacak
Nafıa Vekâleti, Şirketin Salahiyetli
Murahhaslarının Ankaraya Gönderilmesini İstedi.
BORSA
20 Ü4İNCİKANUN 1941
Kupanı?
StcrİU Dolar
İsviçre Frc. Drahmi Levu Peçeta Dinar Yen
İsveç Kronu
5.24 132,20 29,6875
0.9975
1.6225 12,9075
3,175 31,1375 31.005
Esham ve Tahvilât
1938 % 5 ikramlyell 19.78 Sivas - Erzurum 2 19.45
Sivas - Erzurum 3 19.45
/»bone Wcretl
İzmir (Hususî) — Nafıa Vekâleti 941 yılı içinde lzmirdeki Su ve Elektrik şirketlerine ait tesisatı satın almaya ve bunları devlete mal etmeğe karar vermiştir. Keyfiyet esasen evvelce bu şirketlere bildirilmiş ve satın alma işinin formalitesi kısmen ilerlemişti, i    - .
Bu defa Nafıa Vekâleti gerek Su ve gerek Elektrik şirketlerinden, hükümetçe satın alma müza. kerelerine iştirake salahiyetli mu. rahhaslannın Ankaraya izamı istenmiştir.
Bu murahhasların memleketimize gelmeleri bazı formaliteleri icap ettirmektedir. Haber alındığına göre.    Belçikadaki    Alman
Izmirde Kabotaj Kanununa Aykırı Hareket Eden 3 Kişi Yakalandı
İzmir (Vatan) — Paspariko a-dası sularında kaçak balık avlı-yarak kabotaj kanununa aykırı hareket eden Panayot, Apostol ve Mihal namlarında üç kişi tutulup Adliyeye verilmişlerdir.
Dikilide Kızılay barakalarında oturan Bayan Bahriye, diplomasız ©belik yaptığı için tutulmuştur.
Ödemişin Devrim mahallesinde oturan sewar esnaftan İdris oğlu Hamdi Gürsen kilosu iki yüz kuruştan kahve sattığı için ihtikâr suçlusu olarak hakkında muamele yapılmıştır.
makamları, harice çıkmak üzere pasaport alanların harp nihayetine kadar bu memlekete dönmelerine müsaade etmemektedir. Bu itibarla murahhasların gelmeleri mümkün görülmüyor. İlk fırsatta evvelâ Su şirketinin satın alınması müzakerelerine başlanacaktır.
Türkiye dahilinde:
Senelik    6 aylık    S aylık    Aylık
ŞEHÎR TİYATROSU DRAM KISMI
BU AKŞAM Saat 20,30 da APDAL
İstanbul
Direktörlüğü İlânları
Dokuz Suçlusu OlanGarip Bir Soygunculuk Davası
Bir Müteahhidi Birahanede Kargatulumba
Euip Cüzdanını Almışlar
Meşhut suçlar Müddeiumumiliği dün Hatay birahanesinde geçen bir soygunculuk iddiasını tetkik etti. Birahane sahibile beraber dokuz müstahdemini suçlu olarak sorgu için Sultanahmet sulh birinci ceza mahkemesine verdi. Davacı Ahmet Ayköle isminde bir müteahhitti. Suçlular da şunlardı: Hata r bihanesi sahibi Hakkı Bayraktar, birahenin kasadan Zihni Torpil, şef garsonu Dramah Salih Egemen, garsonları Yanyalı Nuri Yelkenci, İbrahim Akgül, yardımcı garsonu Ahmet Üreyecek, Ali Kılıç, veznedarı Koço Simiridir.
Davacı şikâyetini şöyle anlatıyordu. İki arkadaşımla beraber bu birahaneye gittik. Biraz içtik. 19 lira kadar borcumuz olmuş. Cüzdanımı çıkardım, ödedim. Henüz cüzdan elimdeydi. Bütün elektrikler söndü. Birahane sahibi Hakkı göğsüme bir yumruk vurdu. Yanındaki uzun boylu adam a- aklarıma sarılarak beni kargatulumba apteshanc aralığına götürdüler. İki garson kapıyı kestiler. Ben bin müşkülâtla kapıya kadar kaçabildim ve nolise bağırdım. Polis biraz sonra bu on suç-luvu tuttu. Bu sabah Zihni polise birahanenin sahnesinin halısı al-
Çocuklarınız:n hepsi met-  tında bulunmuş 12 iki buçuk li-
ralık getirdi. Salihin üstünde 70, İbrahimin üstünde 10 lira ve birisinin üstünde 190 ve bir başkasının üstünde de 120 lira bulunmuştur. Bunları da aldılar.
Suçlular hâdiseyi tamamen in-kâr ettiler. Davacının çok sarhoş olduğunu ve bar sahibine küfürler savurduğunu ve yumrukladı-dığını söylediler. Üstlerinde çıkan paraların da kendilerine ve birahaneye ait olduğunda ısrar ettiler. Mahkeme suçluların kefaletle serbest bırakılmasına ve dosyanın Müddeiumumiliğe iadesine karar vardi.
Bursada Banyo Mevsimi Hazırlıkları
Bursa (Vatan) — Çekirgede bulunan banyolu otellerle misafir kabul eden pansiyon sahipleri, ö-nümüzdeki banyp mevsimi için yeni hazırlıklara başlamışlardır. Otel ve pansiyon odalarının ner-de ve mefruşatları kamilen değiştirilmekte ve yenilerinin bilhassa renkli ve kalın muşambalardan yapılmasına itina edilmektedir. Belediye, Çekirge ile şehir arasın, da işlemekte bulunan otobrsler-deki kanapelerin yenileştirilmesine karar vermiştir.
Muhammen
aylığı
Semt, Mahalle      Cadde, Sokak No. Cins Lr. Kr.
Kocamustafapasa, Canbaziye, Rama- Meşruta hane
zan efendi ve bahçe   * 5 00
Kocamustafapaşa, Hacı Hamza, Mer-
divenllçeşme 19 *   Ev 1 50
Dayahatun Tiğcılar, Yaldızlı han alt
katta 7 Oda 5 00
Mahmutpaşa    Sürurl,    Ycşildirekll
bakkal 20 Dükkân 1 50
Kuru yemiş, Ahiçclcbi, Cami ittisa-
linde Tabutluk mahalli 1 50
Çarşı,               Takyeciler 24 Dükkân 1 00
>                 Kazazlar, Koltuk 14 > 1 00
>               Keseciler 34 > 1 00
>               Bedesten Şerlfağa 28 Dolap 0 50
Yukarıda yazılı mahaller 941 senesi Mayısı nihayetine kadar kiraya verilmek üzere müzayedeye konmuştur. İstekliler ihale günü olan 31/ Kânunusani/941 Cuma günü saat 15 e kadar Çemberlitaşta İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde Vakıf Akarlar kalemine gelmeleri.     (384)
Devlet Demiryolları ilânları
21/1/1941 Salı günü pazarlığı yapılacak olan 500 ton Blister bakırın işlenerek mamul halde İdareye teslimi işinin pazarlığı görülen lüzum üzerine 7/2/1911 Cuma günü saat 15 e talik edilmiştir.     (381)
İstanbul Belediyesi İlânları
İstimlâkinin umumî menfaatlere uygunluğu tasdik edilip kanunen 6500 lira kıymet takdir edilmiş bulunan Beyazıt Camcıall mahallesinin Buğdaycılar sokağında 1-3-3 Mükerrer eski 1-3-5 yeni kapı ve 584 ada 1 parsel No.lu gayrimenkulun mutasarrıflarından olduğu Tapuca bildirilen Mehmet Sabrinin 25 sene evvel öldüğü zabıta tahkikatından anlaşılmış ise de varislerinin ikametgâhları tesbit edilemediğinden 3710 No. lu kanunun 10 uncu maddesine tevfikan icap eden tebliğ varakalarının bu gayrimenkule Belediye dairesine ve umuma mahsus mahalline 20 gün müddetle talik edildiği ilân olunur.      (399)
Maliye Vekâletinden:
Gümüş Yüz Kuruşlukların Tedavülden Kaldırılması Hakkında İlân
Gümüş yüz kuruşluklarrn yerine gümüş bir liralıklar darp ve piyasaya kâfi miktarda çıkarılmış olduğundan gümüş yüz kuruşlukların 31/Ikincikânun/941 tarihinden sonra tedavülden kaldırılması kararlaştırılmıştır.
Gümüş yüz kuruşluklar l/Şubat/941 tarihinden itibaren artık tedavül etmiyecek ve ancak yalnız Malsandıklarile    Cumhuriyet    Merkez
Bankası şubelerince kabul edilebilecektir.
Elinde gümüş yüz kuruşluk bulunanların bunları Malsandıklarile Cumhuriyet Merkez Bankası şubelerine tebdil ettirmeleri ilân olunur.
«288»       <380>
Kayseri Tayyare Fab! ikası Satmalına Komisyonundan :
1 — Fabrika civarında 2500 metrelik şose yolu inşa ettirilecektir.
2 — Muhammen bedeli 16850 liradır. Muvakkat teminatı 1264 liradır.
3 — İhalesi kapalı zarf usulile yapılacaktır.
4 — İhale tarihi 30/1/911 perşembe günü saat «11> on birdedir.
5 — Zarflar ihale tarihinden bir saat evveline kadar kabul olunur.
6 — Keşif, plân ve şartname, Ticaret Odası ve Nafıadan alınacak ehliyet vesikalarının ibrazı şartile komisyonda görülebilir.
7 — İhalede Ticaret Odası ve Nafıa ehliyet vesikalarının ibrazı mecburidir.      (206 - 305)
1400        750 400 150 Kr
Harlv memleketler:
Senelik    6 aylık 3 aylık Aylık
2700        1110 800 Kr. yoktu:
Samsun - Lâdik - Akpınar Köy Enstitüsü Müdürlüğünden:
1. — Enstitümüzün 75 lira aylık ücretli ambar memurluğu ve daktiloluğu münhaldır. İaşe ve ibate müesseseden temin olunmaktadır.
2. — İSTEKLİLER ARASINDA:
A — Türk olmak ve ecnebi ile evli bulunmamak. B — Memurin kanunundaki 3656 sayılı kanundaki şartlan haiz bulunmak.
C — Yaşı kırkı geçmemiş ve  askerliğini bitirmiş olmak. D — İyi daktilo bilmek.
E — Sıhhati yerinde olduğunu  raporla ve aşı kâğıdı ile tevsik
-eylemek.
F — İyi ahlâk sahibi olduğunu lüzumlu vesikalarla isbat etmek.
G — Kefil göstermek.
H — Şimdiye kadar memuriyette bulunmuşsa hal tercümesini bildiren belgeleri ibraz etmek.
K — Müracaatlar çoğaldığı takdirde 10/2/941 tarihinde yapılacak müsabaka imtihanında muvaffak olmak.
L — Evvelce bu işlerde çalışmış olanlar tercih olunacaktır.
Yukarıdaki vasıfları haiz bulunanların 31/1/1941 tarihine kadar Enstitü müdürlüğüne müracaatları ilân olunur.
Ereğli Kömürleri
İşletmesinden:
3780 numaralı kanuna müsteniden neşredilen 2/12899 numaralı kararnamenin 3 sayılı kararına göre teşekkül eden Ereğli Havzası Kömürleri Satış Birliği, 3867 numaralı kanun ve 2/14547 sayılı kararnamenin tatbiki neticesi olarak 1. Kanunusani. 1041 tarihinden itibaren Tasfiye haline konmuş olmasına binaen sözü geçen Birlikle Taa-fiye tarihine kadar aktedüralş olan mukavelelerin kömür teslimi vecibeleri ve İşbu Vecibelerden doğacak haklar İşletmemiz tarafından devren ve naklen kabul edilmiştir. Binaenaleyh 1. Kanunusani. 1941 tarihinden itibaren kömür teslimine müteallik talepler için Zongul-dakta mahdut mesuliyetti Ereğli Kömürleri İşletmesi müessesesine müracaat edilmesi ilân olunur.
KÜÇli'ic TASARRUF HESAP
PLANI
1 Mı alık

t r?a s©:-» —
o • 4 761 = ıjeo.—
t 6 o» 2000. -
f 7.3« 2C0C—
i m S50f.—
n a = CMfc—¦
İ.ÜD 20 _ 6000.—
Türkiye İş Bankasına para yatırmakla yalnız para bU riktirmif olmaz, aynı zamanda talihinizi de denemiş
olurumu.
Keşideler:   4 Şubat, 2 Mayıs, I K ambar alı ve kambaraaız be~ 1 Ağustos, 3 İkincitearia ta- J baplarında en az elli Unuı bn-rıiticrLudc   yapılır. limanlar kuraya dahil edilirler
Ereğli Havzası Kömürleri
Satış Birliğinden:
3780 numaralı kanuna müsteniden neşredilen 2/12899 numaralı kararnamenin 3 sayılı kararma göre teşekkül eden Ereğli Havzası Kömürleri satış Birliği, ahiren mevkii meriyete konulan 3867 numaralı kanun ve 2/14547 sayılı kararname hüküııderüün tatbiki neticesi olarak 1 Kânunusani 1941 tarihinden itibaren tasfiye haline konmuştur.
Satış blrllğile şimdiye kadar aktedilmlş "lan mukavelelerin kömür teslimine müteallik vecibeleri ve İşbu voc'öelerden doğacak hakları Ereğli Kömürleri İsletmesi tarafından kabul olunarak kömür teslimatı İşbu mukaveleler hükümlerine göre yapüacağından bu husus için alâkadarların Ereğli Kömürleri İşletmesine ve tasfiye tarüündec evvelki muameleler ivin dahi merkezi Zouguldaküı bulunan, hail tasfiyede Ereğli Havzası kömürleri satış birliğime müracaat etmeleri Ikın olunur.
ti
Sahibi ve Neşriyat Müdürü: ' AHMET EMİN YALMAN
Basıldığı Yer: VATAN MATBAASI
ı
39