İDARE YERİ
ABONE ŞARTLARI
Türkiye Ecnebi
»OO Kr. SeaeUfi 2400 Kr. S00 Kr. 6 aylıiı 1200 Kr.
80 Kr. 2 aylığı 600 Kr. »0 Kr. İ aylıiı 300 Kr.
Müzakereler Çok ilerledi
Macar Hariciye nazın Kont Çaki
s - Fransız-Ingiliz ve Leh Bloku Tahakkuk Ediyor
Polonya, Almanya ile Anlaşmağa Hazırlandı. Ingil tere Alman taleplerine muhalefet edilmemesini tavsiye etmiş
Geçen »eneki Leh-Alman görülmelerine dair bir fotoğraf Mareşal Smygli, Von Ribbentrop re Baron Bok bir arada
Hitlerin Nutku
— n —
Yazan: Hüaeym Cahid YALÇIN
cBen tecavüz teşkil edecek bir harekette bulunmadım» diyen Hitlerin bu iddiası vak’alarla tekzibe Uğramakta ve Hitlerin göze çarpan hakikatleri tevil ve müdafaa husufundaki gayreti semeresiz kalmaktadır.
Hitler kendisini şu delillerle müdafaa ediyor: O, hiç kimsenin hukukuna tecavüz etmemiştir. Yaptığı şeyler 20 sene evvel parçalanmış olan hakların iadesinden ibarettir. Fakat sonra bu masumiyet iddiası- i nm Çekoslovakya taarruzu ile telif kabul etmiyeceğini düşünerek eski Alman imparatorluğu yalnız bugün-)cü hudutlar sahasına inhisar etmediğini, elden kaçırılmış daha bir çok ülkeleri muhtevi bulunduğunu söylemek lüzumunu hissediyor.
Hitler Versay muaheden ımesi-nin haksızlıklarım tamir peşinde mi koşuyor, yoksa eski Alman İmparatorluğu hudutlarım mı istiyor? Eğer Almanya için, Amerikanın keşfinden evvelki zamanları gözden geçirerek hesap sormak hakkı varsa bu gün eski Alman imparatorluğundan kopmuş memleketleri açıktan açığa tehdit ediyor demektir. Böyle bir hak varsa tabiî yalnız Almanlara inhisar etmez. Biz de bir buçuk asır kadar idaremiz altında tuttuğumuz Macaristan ve Peşteyi mi istiyelim ? Fransızlar Napoleon imparatorluğunun hudutlarım mı dava etsinler? Tarihi ve hakları bu suretle tefsir etmek milletler arası münasebetleri daimî bir şekavet prensibi üzerine istinat ettirmek olur. Hitler bir taraftan kimsenin hukukuna tecavüz etmem derken hemen arkasından
Hibeyi* Cahid YALÇIN i (Sonu 3 üncü sayfamızda) I
MUSTAFA SAGİR
İngiltere, Berlin ve Var-şovanın niyetlerini iskandil etmektedir.
Paris, 30 (A.A.) — Salâhiyettar mahafil, Hitlerin irad etmiş olduğu nutkun Fransızlarla îngilizlerin bey nelmilel bîr organizasyon vücude ğetimeyi istihdaf eden gayretlerinde hiç bir değişikli khusule getirmemiş olduğunu ve Fransızlarla Rumanya lılar arasında yapılan müzakerelerin iki tarafın mütekabil memnuniyetini celbedecek surette ve her noktada tam bir uzlaşma ile hitama ermiş olduğunu beya etmektedir.
Elde edilmiş oîan netayicin ne-(Sonu 3 üncü sayfamızda)
Neşriyat Sergisi Bugün, Kongre Yarın Açılıyor
Kongre Başvekilimiz Refik Say. damın Bir Nutkile işe Başlıyacak
Ankara, 30 (A.A.) — Türk harfi inkılâbının onuncu yıldönümü münasebetiyle Maarif Vekilliği tara-
fından Ankarada Sergievinde hazırlanan «On yıl* ı neşriyat sergisi»
(Sonu 3 üncü sayfada)
Fenerbahçe Demir
Sporu 4-1 Yendi
Vefalılar da İzmirde İkinci Maçlarında Ataşspora 6 - 0 Galip geldiler
ROMA ATLI MANİ MÜSABAKALARINA BAŞLANDI
Denıirspor Fener Maçından, Hü»ameddinin Güzel Bir Kurtarışı _ (Yazısı s İnci sayfamızda)
Korkunç Hintli Casusun Hayatı
İSTİKLÂL CİDALİNDE GEÇEN BU MÜHEYYİÇ MACERAYI HENÜZ HALKA MEÇHUL TAFSİLÂTİLE BERABER BUGÜN TEFRİK AY^RAR.lnV^
Dördüncü sayfamızda bulacaksmı
Mussolini de Hitlere bunu teklif etmiş. Berlinde müzakereler oluyor
i Berlin, 30 (Hususî) — Macar Başvekili Kont Teleki ile Hariciye Nazırı Çaki’nin Berlin seyahatleri büyük bir alâka ile takip edilmektedir. Macar nazırları dün Alman devlet reisi Hitler tarafından kabul e-dilmişler ve bir saat kadar görüşmüşlerdir. Gece de Hitler, Macar nazırları şerefine bir ziyafet vermiştir.
Kont Teleki, bu gün Alman meçhul asker âbidesine bir çelenk koymuştur. x
(Sonu 3 üncü sayfada)
General Veygant bugün Ankarada
İngiliz ve İtalyan Heyetleri Ankaradan Geçecek
İstanbul, 30 (A.A.) — Tahrandan avdet eden general Weygand’ın riyasetindeki Fransız heyeti pazartesi günü Ankarada bulunacaktır.
General BUkreşede gidecek
Adana, 30 (Hususî) — Ankaraya gitmekte olan General Weygand bugün buradan geçmiş, istikbal ve teşyi olunmuştur.
Paris, 30 (Hususî) — General (Sonu 3 üncü snvfada)
3
KURUŞ
Dünyanın En Nazik Devresinde Dört Devletin Tesanüdü Çok Kıymetli Bir Birliktir,,
Tahran, 30 (A.A.) — Anadolu ajansının gönderdiği hususî muhabiri bildiriyor:
Dün akşam Rana Tarhan, Saad-âbat paktı devletlerinin murahhas heyetleri şerefine Türkiye büyük elçiliğinde büyük bir ziyafet vermiştir. Ziyafette Iran vezirleri, meclis reisi, saray nazırı, hariciye erkânı, Afgan ve İrak delegeleri, Türk heyeti ve gazetecileri hazır bulunmuştur.
Ziyafeti, samimî bir hava içinde geç vakte kadar süren bir süvare takip eylemiştir.
VEKİLİMİZİN NUTKU
Ziyafetin sonlarına doğru Rana Tarhan, aşağıdaki nutku söylemiştir!
«— Saadabat paktını imza etmiş olan dost memleketler mümessillerinin bu kardeşlik masasının etrafında toplanmakla beni bahtiyar kıl dıklan bu dinede, son günlerde ya-
Nevyork Sergisi Açıldı
Roosevelt Sulh Müzakerelerinden Bahs ve Sergiyi Beşeriyete ithaf etti
ı
Nevyork »ergisinde Türk pavyonunun kapısı
Nevyork, 30 'A.A.) — Beynelmilel sergi bugün açılmıştır.
Roozevelt açılış nutkunda Amerikanın barışı kolaylaştırmak arzusunu paylaştığını kaydetmiş ve bütün Amerika nsmma gelecek yıllar Avrupa milletleri arasındaki engellerden büyük bir kısmının ortadan kalkacağı ümidinde bulunduğunu söylemiştir.
HER SABAH
O Kimin Hocası Olmadı ki!
istiklâllerini kazanmağa veya cemiyetlerini İslaha koyuldular.
Ebedî Şefin tek bahtsızlığı 50 milyonluk bir Türk milletinin başında bul una mamasıdır. O zaman Avrupa siyasî milvazenesinin alacağı vaziyet ve manzarayı tarif için beşeriyet tarihi tavsif bulamazdı.
Bugün, müteselliyiz: Büyük İnönü, cessur bir millet ve kahraman bir ordunun babında Türkiyeyİ Av-nıpada bir kudret âmili haline getirmiştir.
’ A. CEMALEDDÎN SARAÇO0LV
Hitler, Atatürk’ten hayranlıkla bahsetmiş. «Haksızlığa karşı isyan ederek silâha sarılmakta ve muvaffak olmakta bize Atatürk nüınune oldu. O bir kahraman, dalıî idi, ben ondan ders aldım- demiş..
O kimin, luıııgi milletin hocası olmadı ki? Yalnız müdafaa lıarbl yapan Atatürk, zaferden sonra, içinde milyonlarca Türk bulunan milletlere bile kardeş eli uzattı, bir sulh, bir insanlık çenberi yarattı. Ona «Şarkın Atası» dediler, ona balmrak
şanan mesut hâdiselerden sonra kalplerimizi dolduran sevinç hissiyatını ifade için söz almak imkânını bulduğumdan dolayı kendimi bahtiyar addederim. Bu mesut hâdiseler arasında, pakt konseyinin Altes Ve-liahtın evlenme şenlikleriyle ayni zamana tesadüfünü bilhassa kaydetmek isterim. Bu evlenme ile iki şanlı hanedanın birleşmesi temhir edilmiş, bu toplantıda da dört dost mem leket arasında mütesanit menfaatlerini yakından alâkadar eden meseleler hakkında mevcut tam görüş mutabakati müşahede ve tesbit edilmiştir. İran hududuna girdiğimiz dakikadan itibaren gördüğümüz hararetli kabıı'Jen ve Tahrandaki i-kametimiz müddetince hakkımızda ibzal edilen çok kardeşçe ihtimamdan dolayı ekselanslarına en jamimî teşekkürlerimi hildjrmek benim için zevkli bir vazifedir.
(Sonu 3 üncü sayfada)
Nutuk, büyük bir kısmı Amerikanın bugün 150 nci yıldönümü tesid edilmekte olan ilk cümhurreisi Va-şingtondan bugüne kadar olan tarihçesine hasredilmiştir.
Cümhurreisi, sergiye iştirak eden bütün milletlere teşekkür ve yabancıları bu sergi ile Sanfransisko sergisini ziyarete davet etmıiş ve sergiyi beşeriyete ithaf eylemiştir.
hrl.ı ı
YENİSABAH
1 MAYIS 1939
OfZSAKKAPA MtHMtth k HATIRA v) İTİRAFLARI _ t
Tefrika No 77
Yazan ı M. SIFIR
Düşman Artık izimizi
Busefer de Yakamızı Muhakkak Olan Ölümden Kurtarmıştık
Bu acı feryat, nöbetçileri bize doğru koşturmuş, uyuyanları kaldırmış, ayaklandırmıştı. Düşman neferleri şaşkın bir vaziyette silâh çatılarına koşuyor, tüfeğini kapan olduğumuz yere doğruluyordu. Bu vaziyette artık bize durmak değil, oradan savuşup uzaklaşmak gerekti. Üzerimize bir sel hızı ile akar gibi koşan düşmanı durdurmak ve kaçmağa zaman kazanmak için önlerine doğru bir bomba savurdum. Ve bağırdım:
— Haydi çocuklar..
Üçümüz de bacaklarımızın bütün , kuvvetini harcıyor, kaçıyor, kaçıyorduk. Umduğumuzdan çok şiddetli bir tüfek ateşi başlamıştı arkamızdan. Kurşunlar, sağımızdan, solumuzdan, başımızın üzerinden ha vayı yırtar gibi vızıldıyarak geçiyordu.
Biraz sonra, selâmeti bulmuş, endişe içinde kıvranan Mipavrili ile diğer arkadaşlara kavuşmuştuk. Takipçilerin hırçın naralarına karışan silâh sesleri bize doğru yaklaşıyor, şiddetleniyordu. Hep beraber cenuba doğru, yani (Küllü) istikametine koşuyorduk. Mipavrili ile de soluk soluğa konuşuyorduk:
— Ne oldu Kara Mehfnet?.
— Olan oldu bırak. Şimdi olacağı düşünelim.
— (Küllü) nün mer’alarına doğru çekilir, sığınırız be.
— Ya (Küllü) de de düşman var sa.
— Hani akla gelmez de değil Kara Mehmet. Yolu değiştirelim o halde.
— Ben de öyle diyorum. (Küllü) nün batısından (Irva) boyuna inelim. Oradan Bozhaneye doğru uzanalım, ne dersin İbrahim?..
• — îyi amma. Ya, orada da düşman varsa ve bu silâh seslerine a-yaklanır, önlerlerse bizi. İki ateş a-rasında kalırız.
— O da hatıra gelir amma, ne de olsa derenin yalaklarında Sığınırız.
İbrahim de bana uymuş, hemen yarım sağa kıvrılarak yeni istikamete doğru ve koşar adımla yola koyulmuştuk. Yarım saat böylece ilerledikten sonra tabiî çok yorulmuş ve biraz dinlenmek için durmuştuk. Silâh sesleri (Küllü) istikametinden geldiğine nazaran takip çileri aldattığımıza hükmetmiştik. Maamafih ortalık ışımadan evvel, yann taranması ve aranması muhtemel olan bu havaliden uzaklaşmayı münasip bulmuş ve sabaha kadar zikzaklı yürüyüşlerle, Bozhane ile Paşamahalle arasındaki araziden geçerek Arnavutköyü istikametine Yoğrulmuştuk. Maksadımız, Arna-vutköyünün doğusundaki Arnavut-köy dağını tutmak ve bir kaç gün orada kalıp saklanmaktı.
Ertesi gün öğleden biraz sonra, dağın Arnavutköyüne nazır olan kısmında, bulduğumuz sıklık ve kuy tuluk bir yere sokulmuştuk. Heyecan, açlık, hele yorgunluk hepimizi oldukça hırpalamıştı. Yanımızda Hoca Bekir bulunmasaydı, doğrunu daha düşkünleşecektik. Fakat onun yerinde lâtifeleri, hele tuhaf hikâyeleri imdadımıza yetişmiş, bulunduğumuz yere kadar bizi güldüre gül-düre getirmişti. Tüfeğini yaşlı bir ağaoın kütüğüne dayarken:
— Ee... Kara Mehmetçiğim. Hepimize ya, fakat daha çok size geçmiş olsun. Verilmiş sadakalanmız karşıladı bu tehlikeyi. Yoksa postları hep deldirecek, kimbilir, belki de yollarda inliye inliye sürünecektik Teyahut ta oracıkta kıvrılıp öle-
Feci Bir Tren
Kazası
Bir kadın bacakları kesilerek öldü
Evvelki gece Sirkeci - Yedikule tren hattı üzerinde feci bir kaza olmuş ve bir kadın ayaklan kesilerek ölmüştür.
Kaza saat yirmi buçuğa doğru Etyemez köprüsü altında olmuş ve banliyö trenlerinden biri hüviyeti el’an tesbit edilemiyen bir kadını çiğnemiştir. Kadının feryatları ü-zerine tren durmuş ve kadına ilk tedavi trende yapılarak istasyona getirilmişse de vavallı fazla kan ziyamdan ölmüştür.
Nesilleri bünyelerinden kemirerek tahripkâr eserler vücude getiren verem, frengi, trahom ve sıtma gibi bulaşıcı ve nesilden nesile intikal e-den hastalıklarla Sıhhiye Vekâleti geniş bir program tahtında mücadele etmeyi kararlaştırmıştı. Evvelce hazırlanan programa göre mücadele işleri günden güne ilerlemekte ve bu körkunç hastalıkların kökünü kazımaktadır. Bunların en tahripkâr ve zararlısı olan tüberküloza karşı Vekâlet çok esaslı tedbirler almıya başlamıştır. Bu cümleden olmak üzere şehrimizde olduğu gibi memleketimizin her tarafındaki hastanelere verem tedavisi için yataklar ilâve edilmektedir. Vekâlet, İstanbul’dan sonra İzmirde Pınarbaşı mevkiinde de bir sanator-yom inşasına karar vermiştir.
Bundan başka bu hastalığın fazla miktarda bulunduğu birkaç vilâyetimizde daha sanatoryom inşa edilmesine karar verilmiştir. Bu sebeple gerek muhit ve gerekse hava ci-hetile müsait bulunan yerlerde tet-kikat yaptırılmaktadır. Bu tetkikler iyi neticeler verdiği takdirde önümüzdeki birkaç sene içinde memleketin muhtelif yerlerinde birkaç tane daha sanatoryom inşa edilecektir. Vekâletin ileride tatbik edecek olduğu en belli başlı faaliyet de prevantoryomlar inşaatıdır. Bütçedeki imkânlar nisbetinde peyderpey her sene bütün kazalarda birer pre-vantoryom inşa edilecek ve şehirlerdeki dispanserler de çoğaltılacaktır. Bu sıhhat müesseselerine her vatandaş senede bir kere muayene
çektik. Şimdi size, yorgunluğunuzu gidermek için bir hikâye anlatacağım. Cihan harbinde ben, dördüncü fırka ile Revandiz cephesinde idim. Taburumuz, (Derkele) denilen ve düşman mevzilerinin gerilerine dü- ' şen bir boğazı tutmak ve fırkamızın taarruzu ile sarsılıp kaçacak düşmanın ricat hattını kesmek vazifesini almıştık Uzatmıyayım, bu boğazın bulunduğu yere gelmiş, mevzilere girmiştik. O güne kadar da, hikmeti hüda ateş yüzü görmek değil, hattâ tüfek sesi bile işitmemiştik biz taburca. Kumandanın gördüğü lüzum üzerine, taburumuzun imamı Necati Hoca, birer birer mevzileri gezmiş, düşman karşısından kaçanların, Ne-uzübillâh kâfir olacaklarını, hepimize ayrı ayrı söylemişti. Sözünün doğruluğunu isbat için de bir sürü yeminler etmişti. Biı^evvel, kaçarken kâfir şeytan, hocanın o günkü dediklerini aklıma getirivermez mi? Az daha yüzükoyun yere kapanacak, kederimden tıkanacaktım. Şinı di soruyorum size. Bu kaçışımız, a-caba imanımızı sakatladı mı bizim?. Bana sorarsanız, işin şaka götürür yeri yok. Bal gibi hepimiz kaçtık. Şimdi hepinizin imanını temizlemek bir hoca sıfatile bana düşer. Fakat bedava yapmam ha. İçinizden biri Arnavutköyüne kadar gitmeli ve bana yiyecek getirmeli.
Demiş, sırtüstü kendini yere vermişti. Hepimizi gülmekten kırıp geçirmişti. Kadri çavuş ile Hemşinli Nuri, hoca Bekirin dileğini yerine getirmişler. Yorgun argın köye gidip gelmişlerdi. Yalnız onun değil hepimizin açlığını gidermişlerdi.
Bu dağda bir gün, bir gece kalmış, iyice yorgunluğumuzu almıştık Uğradığımız muvaffakiyetsizliği bir türlü hazmedemiyen Mipavrili İbrahim nihayet dayanamamış, ikinci günü akşamı vaziyet hakkında malûmat almak üzere, Ahsahalı Şamil ile birlikte (Ali Bahadırla doğru u-zanmıştı. Somurtkan bir yüzle giden İbrahim, ertesi sabah güler bir yüzle ve güldürücü haberlerle dönmüştü. O gece rastladığımız düşman müfrezesinin, bizi aramak üzere, araziyi araya taraya Şileye doğru gittiklerini, on beş kişilik bir kuvvetin de Soğan adası karşısında bulunduğunu keyifle anlatmıştı ve sözünü de şöylece tamamlamıştı:
— İneceğiz Karadeniz yalısına, Kara Mehmet. Hiç olmazsa intikamımızı bunlardan olsun alalım. Bir iş beceremeden gidersek ve hele kaç tığımızı da söylersek, inan bana, yüzbaşı hepmizin yüzüne tükürür.
Hoca Bekirin gevrek sesi yine yükselmişti:
— Tükürürse tükürsün, demişti. Fena mı olur?.. Yüzümüzün kiri te-mizleniverir. Fakat, sorarım size şunu. Evvelki akşam yanımızda olsaydı, sanki o da bizimle beraber kaçmıyacak mıydı ki?.
Lâtifeyi bırakmış, hepimiz ciddileşmiştik. Yapacağımız yeni akının plânlarını, takip edeceğimiz yolları görüşüp, kararlarımızı vermiştik. O gün akşama kadar da istira-hatten sonra, güneş batarken yola (Süzülmüştük. O uğursuz geoe bize yar ve yaver olmıyan kahpe taliin bu gece erliği, uygunluğu tutmuştu. (Ali Bahadır) köyünü geçerken yolumuzun Üstüne, Irvaya inen üç tane çift beygirli araba koymuştu. Yine taliin güzel bir cilvesi olacak ki, arabacılardan birini de tanıdık çıkarmış. Bizi saatlerce taban tepmekten kurtarmıştı.
(Devamı var)
MAHKEMELERDE :
Sabıkalı Deli Nuri Tekrar İşe Başlamış Meşhur sabıkalılardan Deli Nuri dün bir yankesicilik suçundan muhakeme edilmiş, fakat beraat etmiştir. Suçun mahiyeti şudur:
Gönan’m Saray köyünden Ahmet isminde bir tüccar İstanbula gele- ı rek geçen gün Sirkeci taraflarında gezerken yanına hiç tanımadığı biri yanaşmış ve:
«— Vay babacığım sizi gören ne olur. Bizi böyle çiğneyip geçmek te olur mu ya?. Bu kadar gün îstan-buldasın hiç uğramadın. Bizim peder sana darıldı.
Diyerek lâübaliyane hareketle koluna girmiş ve şaka makamında ö-tesine berisine küçük küçük kakmalar vurmıya başlamıştır. Bu suretle paraların nerede olduğunu anlıyan mumaileyh, kurnazca bir hareketle para cüzdanını çekerken tüccar kendisini yakalamış, fakat suçlu j kaçmıya muvaffak olmuşsa da et-1 raftan koşanlar tarafından yakalanmış ve dün yapılan duruşmada suçu tesbit edecek hiç bir delil ve şahit olmadığından Deli Nuri beraat etmiştir.
Kafası kızınca kayın babasını dövrtUş
Aram isminde bir kunduracı dün Yervant isminde bir tanıdığının kayınpederinin evine misafir gitmiştir. Burada Yervantı beklemekte i-keıı kayınbaba kendisine dışarı çıkmasını söyleyince Aram fena halde içerliyerek ihtiyarı dövmüştür. Dün• meşhuden duruşması görülen Aram | eve girmek ve hakaret suçlarından beraet etmişse de dövmek suçundan 25 lira para cezasına mahkûm olmuştur.
Çaldıkları enginarları Batarken yakayı ele verdiler
Dün sebze halinde kabzımallık e-den İsmail Hakkı ve kardeşi Saimin sergisinden Abidin ile Bilâl isminde iki kiş bir çuval enginar çalarak Sa-matyada Sulu manastırda pazar yerinde satarlarken yakalanmışlardır. Dün mahkemeleri meşhuden yapılan suçlular üçer buçuk ay hapis cezasına mahkûm olmuşlardır.
Almanyadaki Heyetimizin bir kısmı döndü
Alman Devlet Reisi Hitlerin ellinci yıldönümü münasebetile Ber-line giden heyetimizden Genel Kurmay İkinci Reisi General Asım Gündüz dün sabahki ekspresle şehrimize dönmüştür. Heyetin diğer a-zaları da birkaç güne kadar şehrimize döneceklerdir.
İzmir Adana Hava postaları bugün başlıyor
Ankara - İstanbul - İzmir - Adana arasındaki hava tarikile yolcu nakliyatına bugünden itibaren başlanacaktır. Bugün sabah saat 9,30 da Ankara’ya ilk posta kalkacaktır. Ankara’dan hareket edecek posta 16 dadır. Ankara-îstanbul arasındaki mesafe iki saatte katedilecek ve İzmir - Adana postaları Ankara üzerinden yapılacaktır.
İran Kolonisinin Tokatlıyandaki uhteşem Balosu
İran Veliahdı ile Mısır Krahnin hemşiresi Prenses Fevziyenln düğün merasimi sebabile Tokatlıyan salonlarında verilen muhteşem baloda bulunan davetlilerden bir grup
Verem, Frengi, Sıtma ve Trahomla Mücadele
Bütün Kazalarda Birer Prevan-
toryum İnşa Edilecek
edilerek röntkenden geçecektir. Veremin tezahüratı uzun senelerden-sonra kendini gösterdiği için hastalığa yakalanan veya yakalanması muhtemel olan vatandaşların sıhhatleri bir an evvel kurtarılacaktır.
İkinci derecede mühim olan da sıtma mücadelesidir. Memleketin E-ge mıntakası ve daha bazı yerlerindeki sıtma âmilleri olan bataklık ve saire birer birer ortadan kaldırılmaktadır. Vekâlet her sene bu mın-takalara sevkettiği kinin miktarını bu sene fazlalaştırmış ve müessir bir tarzda istimali için daha yeni tedbir almış bulumanktadır. Gerek seyyar ve gerek mahallî doktorlarla sıhhiye memurlarına sıtma mücadelesi işinde gayet hassas davranıl-ması için vekâlet kat’î emirler vermiştir.
Frengi mücadelesine gelince; memleketin büyük fedakârlıklarla meydana getirdiği frengi mücadele teşkilâtı sayesinde bu hastalık memleketimizde yavaş yavaş silinmektedir. Eskiden baştanbaşa bu hastalığa müptelâ olan köyler ve kasabalar mevcutken alınan tedbirler sayesinde meydana gelen neticeler memnuniyetbahştır.
Trafıom mücadelesinde son seneler zarfında büyük bir hız verilmiştir. Trahom mıntakaları arasında sayılan cenup ve doğu vilâyetlerimizde halkı bu hastalığa karşı korumak için büyük mikyasta propaganda yapılmaktadır. Bundan başka tedavi ve sirayet imkânlarını azaltmak için de esaslı tedbirler alınmaktadır.
MÜTEFERRİK f
Bahar Bayramı
MAARİFTE :
Bugün neş’e içinde Kutlulanacak
Bir mayıs, bütün dünyada bahar bayramı olarak kabul olunmuştur. Bu münasebetle bugün resmî deva-ir, mektepler kapanacak ve şehirdeki halk ta baharın ıuha neş’e ve-sıhhat veren kokularını doya doya koklamak için kırlara çıkacaklardır. Beynelmilel bir kıymeti olan bahar bayramını kutlamak için kızlar arasında hazırlanmakta olan bahar elbiseleri dün şehrin her tarafında görülmiye başlanmıştır. Bugün Şişli, Mecidiyeköy ve şehrin daha birçok yerlerinde bahar eğlenceleri yapılacaktır.
Birinci neşriyat kongresi yarın açılıyor
Birinci Büyük Neşriyat Kongresi yarın Ankara’da merasimle açılacaktır. Kongreye îstanbuldan iştirak edecek olan murahhasların büyük bir kısmı dün akşam Ankaraya gitmiştir. Kongrenin ikinci reisliğine seçilmiş olan Üniversite Rektörü Cemi Bilsel ve diğer fakülteler murahhasları da dün akşam Ankara’ya hareket etmişlerdir.
TAK Vi M
1 Mayıs 1939 Pazartesi
Hierlıll Rebiölevvel 1358 R«M8 NİSAN 1355
Kaan: 175
Bahar Bayramı
Defa aaatî: 4,57
Ofla ı 12,11 — İkladl i 16.03 Akşam 19,04 — Yatan 20,49
Uaak )3,02
1
POLİTİKA
Uzak Şark siyasetinde yeni bir faaliyet sahası Uzak şarkta, büyük devletlerin ihtiraslarının çarpıştığı bir mevkide bulunan Siyam, bu devletlerin siyasî zümrelerine ithal için uğraştıkları bir camiadır. 13 milyon nüfusa malik bulunan ve 1932 de vukua gelen darbe! hükümetle dahilî organizasyonunu değiştiren bu Asya devleti, haricî siyaseti alâkadar eden cephede tam bir nasyonalizm takip etmektedir. Bu siyasetin tesirile Siyam bir müddet İngiltere ile Fransanın uzak şarktaki topraklarında bazı faaliyetler sarfetmek te mayülünü göstermiş, fakat daima zımnî veya sarih bir ihtar altında kalmıştı. Fakat bu temayül bir türlü kendisini ortadan kaldırtmamış-tı.
Şimdi Siyam, Uzak Şarkta yeniden nazarı dikkati celbetmeğe başlıyor. 1932 de yapılan değişikliklerden sonra, esaslı bir silâhlanmaya iptidar etmiştir. Deniz kuvvetleri bakımından, 26 harp gemisi inşası karar altına alınmış ve bunların yapılması da Japonya, İtalya ve İngiltere arasında taksim edilmişti.
Siyamlılara en son olarak gönderilen harp sefinesi, Japonyada inşa edilen 12,265 tonluk bir harp sefinesidir ve yine 1938 teşrinisanisinde 10000 tonluk iki kruvazör de 1-talyaya sipariş edilmiştir.
Bundan Ingilizler ve Fransa endişeye düşmüyor değillerdir. Bu sahada garp demokrasileri, yani Uzak Şarkta ve Asyada mühim müstemlekelere malik bulunan devletler iki tehlike işareti görüyorlar.
1) Tamboç veya Malezyanın Si-yamlılar tarafından kendilerine aidiyeti ileri sürülerek talep edilmesi.
2) Japonya ile evvelde kararlaştırılmış bir müşterek siyasetin ana hatları.
Filhakika Japonya Siyam ile çok yakından alâkadar olmaktadır. Tokyo hükümetinin, Siyam krallığının coğrafiî vaziyetinden istifade ile iki büyük müstemleke imparatorluklarının en zengin ve münbit topraklan arasına sokularak, veya bu hususta Siyamı kullanarak, müstakbel bir ihtilâfta bir muvaffakiyet kozu elde etmek niyetinde olduğu açık bir keyfiyettir. Bunun için Japonlar, Siyama silâhlanma hususunda büyük yardımlarda bulunur ve bu arada Berlin - Roma mihveri devletlerinin de iştiraki temin edilirken, diğer taraftan da İngiltere ile Fransanın bu Asya krallığı üzerindeki manevî tesirini izaleye çalışmaktadırlar.
Fransanın Siyam ile olan münasebeti gözden geçirilirse, Parisin bu devlet ile 7 ve 9 kânunuevvel 1937 de akdettiği bir dostluk, ticaret ve seyrisefain muahedesinin, Hindi Çiniye müteallik bir ticaret ve gümrük anlaşmasının mevcut olduğu görülür. Ayrıca kültür sahasında, Fran-sanm eskiden bazı memleketlerde takip ettiği ve şimdi de Asyada yaptığı kültür nüfuzunu, burada da kur mağa uğraştığı da sabittir.
İşte Japonlar bu manevî nüfuzu kırmağa uğraşmakta, ve ayni zamanda, bu sahada nasyonalist Si-yamlılar tarafmdan yardım görmek tedirler.
Bu suretle, şimdi, bir taraftan Japonya, diğer taraftan İngiltere ile Fransa Siyamda birbirlerinin nüfuzunu kırarak, yekdiğeri aleyhine bir cephe almağa çalışmakta ve icabında, silâhlanan ve coğrafî vaziyetinin hususiyetini ve 13 milyon nüfusunu da göz önünde tutarak, bu memleketi aralarına alarak müstakbel bir ihtilâfta muvaffakiyet unsuru kazanmak istemektedirler.
Uzak Şarkta, alttan alta, bu nok taya temas eden bir siyasî mücadele başlamış ve devam etmektedir.
Dr. Reşad SAGAY
Bıçakla yaralama
Evvelki gece Clbali Küçük Mustafa Paşa civarından geçmekte olan Sular İdaresinin anahtarcısı Durmuş*» meçhul birkaç kişi Anî surette hücum ederek bıçakla iki yerinden yaralamışlardır. Yapılan tahkikat neticesinde suçluların Sülüklü namile maruf Cem&l ile arkadaş» Salih olduğu anlaşıldığından yaka, lanmış, Durmuş ta tedavi edilmek üzere hastaneye kaldırılmıştır.
1 MAYIS 19»
YENİ3ABAH
*»f«( »
SON HABERLER
Rus-Fransız-Ingiliz ve Leh Bleku Tahakkuk Elliyor
(Baştarafı 1 inci sayfamızda) den ibaret olduğu hakkında ketumiyet göstermekte olan ayni maha-f il, bu netayici Sovyet Rusya ile yapılmakta olan müzakerelere bir istikamet vermeğe hâdim olacağım beyan etmektedirler. Ne Rumanya ne de Fransa, Hitlerin nutku yüzünden bir tek meseleyi büe yeniden mevzuu bahsetmek mecburiyetinde kalmış değildir. Tecavüze karşı vücuda getirilmek istenilen cephe usul dahilinde teşekkül etmektedir.
RUS - LEH PRENSİP İTİLÂFI
Paris, 30 (A.A.) — Bu sabahki gazete tefsiratı:
Matın gazetesinden:
Pobers, Londradan Le Jour gazetesine bildiriyor:
Dün Halifaks ile Maiski arasında mühim bir görüşme yapılmıştır. Baltık devletleri emniyetinin garanti edilmesine dair olan Sovyet teklifi hakkında Polonya ile Sovyetler Birliği arasında bir prensip anlaşması yapıldığı büdirilmektedir.
Mutad ihtiyat kaydile verdiğimiz bu haberler, Ingiliz - Sovyet müzakerelerinin dün mahsûs bir surette terlediğini bildirmeğe matuftur. Bahusus ki Sovyetler Birliğinin Avrupa meselelerini uzak doğu buhranından ayırmağı kabul ettiği bildirilmektedir.
BUGÜN İNGİLİZ KABİNESİ TOPLANIYOR
Londra, 30 (AA.) — İngiliz kabinesinin pazartesi sabahı yapacağı toplantıda, Hitlerin söylemiş olduğu nutkun tesirlerini, Almanya’da Ingiliz - Alman deniz itilâfının ve Polonya-Almanya itilâfının feshi keyfiyetini, askerî mükellefiyete müteallik ilk tedbirleri, askerî mükellefiyet dolayısile İrlanda ile olan münasebetleri tetkik ve müzakere edeceği söylenmektedir.
VARŞOVA İSKANDİL EDİLİYOR İyi malûmat almakta olan meha-fil, kabinenin İngilterenin Varşova sefirini Polonya’nın Dantzig haklımdaki hakikî niyet ve tasavvurlarının ne olduğunu öğrenmek üzere Varşova hükümetini iskandil etmi-ye memur eyleyeceği mütaleasmda bulunmaktadır.
Diplomasi mehafil, müzakerelerde bulunmak ihtimalinin mevcut olduğu, Hitler’in -bazı mehafilin Füh-rer’in irad etmiş olduğu nutuk üzerine Polonya matbuatında hasıl cilan aksülâmelin kendisini süratle harekete teşvik etmesinden korkmalarına rağmen- bu ihtimali hesaba katabileceği mütaleasını serdet-mektedîr.
İNGİLTERE ALMANYAYI HAKLI BULUYORMUŞ!
Varşova, 30 (A.A.) — «Havas A-jansmdan» yarı resmî Pat Ajansı, İtalyan ve Alma nmenabiinden gelen ve İngiltere hükümetinin Po-lonyaya bir muhtıra vererek İngiliz - Leh itilâfının Polonyayı Al-manyanın haklı ve makul mütale-batı» karşısında itilâfgiriz davranmağa teşvik etmemiş olduğunu hatırlatmış bulunduğuna dair olan haberleri tekzlb etmektedir.
Pat Ajansı şu cihetleri tasrih etmektedir:
1 — Polonya hükümetine bu kabîl hiç bir muhtıra verilmemiştir,
2 — Polonya - İngiltere itilâfı, Polonyanm Dantzig’e ve Leh koridorundan geçecek otomobil yoluna müteallik olan Alman mütalebatı muvacehesindeki vaziyeti malûm olduğu bir anda aktedilmiştir.
3 — Leh hudutlarının 25 sene müddetle garanti edilmesine müteallik olan diğer Alman tekliflerine gelince, Polonya hükümeti Rayh.ş-tag ın açılmasından evvel Alman hükûmeitnden kati hiç bir teklif almış değildir.
Polonya müzakerelere HAZIR
Varşova, 30 (AA.) - «pres8e) akşam nüshalarında Hitler.ln nutku hakkında yan resmî mahiyette bir makale neşretmektedir.
Makalede ezcümle şöyle denil-m ektedir:
°olonya ademi tecavüz paktının
feshedildiğini öğrenmiştir ve Alman - Leh münasebetlerinin yeniden tanzimi için müzakereye girişmeğe hazırdır. Yalnız noktai nazarının değişmiyeceğıini karşı tarafa ihtar eder. Bununla beraber Polonya ile Almanya arasında emniyetin sarsılmasını intaç eden halihazırdaki vaziyetin iki memleket arasında yapılacak müzakereler için müsait bir hava teşkil ettiğinden şüphe etmekteyiz. Orta seviyedeki vatandaş yirmi beş sene hükmü olacak olan bir ademi tecavüz misakı akdi hakkında bir teklif yapıldığını öğrendiği zaman bu müddetin ne gabi bir kıymeti haiz olduğunu ve on senelik müddete riayet edilmemiş mi olduğunu sormaktan kendini alamayacaktır. Akitlerden birinin işine yaradığı müddetçe muteber olan ve bir yük teşkil ettiklerine hükme-dildiği zaman birdenbire feshedilen paktların ne kıymeti olabilir? Çetin meselelerin halline teşebbüs etmeğe hazırız. Fakat Polonyanm tecavüz etmiyeceği hadler ve tereddütsüz reddettiği metodlar vardır.» LONDRA. AI.MANYANIN NİYET-
LERİNİ ÖĞRENMEK İSTİYOR
Londra, 30 (A.A.) — İngilterenin Berlin Elçisine, Hitlerin nutkunun bazı kısımları hakkında malûmat e-dinmek üzere Alman hükümetiyle temasa geçmesi için talimat verildiğine dair dolaşan şayiaların mevsimsiz olduğu yarı resmî mahfelleı-de beyan edildiğine göre Hitlerin nutkunun tetkiki henüz bitmemiş •ise de mumaileyh, tarafından ya-şümulünün anlaşılması için temaslar yapılacağı muhakkaktır. Almanya hükümetinin yalnız deniz kuvvetleri meselesini mi müzakere etmek istediği, yoksa silâhlar hakkında daha umumî mahiyette bir itilâfa varılmasını mı arzu ettiği bu temaslar neticesini anlaşılacaktır.
Slovakya da Macaristana Verilmek Üzere (Baş tarafı 1 inci sayfada) Macar Başvekili Romada çıkan Giomale d’İtalia gazetesinin muhabirine ezcümle şu beyanatta bulunmuştur :
— Macarlar kat’î olarak Berlin-Roma mihverinin yanında yer almış lardır. Burada büyük bir dostluk havası içinde cereyan eden müzakerelerimizde bilhassa Venedikte vuku bulan İtalya - Yugoslav teması da mevzuu bahsolmaktadır. Macarlar Yugoslavya ite de münasebetlerini daha dostane bi rşekle sokmağa taraftardırlar.
Bratislavada hâdiseler
Bratislava, 30 (A.A.) — Bu gece Bratislava şehrinin dıvarlan, ü-zerinde «Anşlus istiyoruz» cümlesi yazılı kâğıtlarla örtülmüştü, birçok yerlerde bu kâğıtlar Slovaklar tarafından kaldırılmıştır. Ayni gece ya-hüdı mağazalarının dıvarlanna da yağlı boya ite bir takım yazılaar yazılmıştır. Bu tezhürat, Macar nazırlarının Berlin seyahati ite hasıl o-lan endişeleri artırmıştır.
Mussoliııi Hitlere bir mektup ■ göndermiş
Israrla dönen bir şayiaya göre, Csaky ve Teleki, Slovakyanın Macaristana ilhakı için Mussolininin muvafakatini istihsal etmişlerdir ve Mussoliniden Hitlere bir mektubu hâmil bulunmaktadırlar.
Slovakyadaki Alman organının birdenbire lisanını değiştirerek Macaristana karşı dostane bir tavır takınması Slovak endişelerini daha ziyade artırmakladır. Bu endişeleri yatıştırmak için, Slovak hükümetinin organı Hitlerin nutkunda Slo-vakyanm Alman - Leh dostluğu için olan hayatî ehemmiyetînTTa’y3etmîş bulunduğunu bildiriyor. Bu münasebetlerin ise çok iyi olmadığı ileri sü-rüle bileceğinden, gazete Slovaklara istiklâlleri hakkında resmen teminat vermiş olan HTtlerin sözüne kar-şı itimadını ilâve etmektedir.
Hitlerin Nutku
(Bafforafı 1 inci sayfamızda) kimsede bir hak tanımıyor ve eski maziyi karıştırarak eski Alman imparatorluğunun miras hesaplarını ortaya atıyor. Acaba tarih Alman imparatorluğu ite mi başladı? Oka-dar eski zamanların hesabı sorulmak lâzım gelecekse neden daha eski tarihlere çıkılmıyacak? İranlIlar da Dara saltanatını neden dava ederek hudutlarını Yunanistan» kadar getirmesinler? Ya Arap imparatorluğu? Bunlar hiç manası olmıyan sözlerdir, bu günkü haksızlıkları ve tecavüzleri setr için uydurulmuş baha nelerdir ki bir çocuğu bite aldatamaz.
Versay muahedenamesinin milletleri kendi mukadderatlarmı kendileri tayin etmeleri hakkına hürmet göstermediğinden şikâyet eden Hitler acaba kendisi bu hakka riayet ediyor mu?
Çekoslovakyayı mahvetmek bu hakka sığar mı?
Hitler bu gasıbane hareketinin eski Alman imparatorluğu davası ite mazur gösterilemiyeceğini kendisi bite idrak etmiş olacak ki başka mülâhazalarla da bu tecavüzü muhik göstermeğe kalkıyor. Çekoslovakya, Alman kavmi ite ve Alman ekonomisi ite birlikte yaşamak su-retile hayatını temdit edebilirmiş! Çekoslovakyayı ayaklar altında çiğ-niyen Hitlerin şimdi de bir velinimet sıfatını takınarak Çeklere lütfetmiş, iyilik etmiş gibi görünmek istemesi aklıselim ve mantık ile garip bir istihzadır. Bu mantık kabul olununca, her millet yanındaki komşusuna: Sen ancak benim ite birlikte yaşamak suretile hayatını temdit edebilirsin diyerek tecavüze kendisinde hak görecektir. Anlaşılıyor ki Hitlerin ağzında THak) kelimesinin bütün bütün başka bir manası, flitlerin zihninde (hak) m bütün bütün başka bir mefhumu vardır. O-nun nazarında Alman hırsıcahmın, Alman menfaatinin ve hotkâmlığı-nın her istediği şey bir haktır, her tecavüz bir haktır. Başka türlü olsaydı Çekoslovakyanm istilâsını bir hak perdesi altında ve bir lütufkârlık eseri olarak izah etmeğe kalkamazdı.
Hitlerin şu sözleri beynelmilel münasebetlerin temelini sarsacak kadar tehlikeli ve haris bîr iştihaya delâlet eder:
«Yine 'tekrar ederim ki Avrupa komünulesinin yüksek menfaatleri ica pettiği vakit mîllî menfaatler bazı fedakârlıklara tâbi tutulabilir. Bunun içindir ki belki kime ait olmaları lazımgeldiği şüpheli bulunan bazı mıntakalar için kat’î kararlar alarak bunları yalnız dünyaya değil ajmı zamanda kendi milletime de tebliğ ettim. Bu meselede fikrim zerre kadar değişmemiştir. İstikbalde de deşiğmesi ihtimali yoktur.»
Bu prensibi Hitler müdafaa edebilir. Fakat artık hak kelimesini, sulh kelimesini ağzına alamaz. Hit-ler Avrupa cemaatinin yüksek menfaati icap ediyor diyerek bazı mın-takalar için kararlar alacak yani koca koca ülkeleri yutacak ve kendisini haklı görecek! Avrupanm I yüksek menfaati böyle icap ettiğini kim kestirecek? Hitler! O mıntakaların kime ait olmaları lâzımgeldi-ğini kim şüpheli bulacak? Hitler! Bu hakkı Hitlere kim vermiş? Elindeki ordu. Hitler, bu prensibi tatbik ederek aksayi garpten aksayi şarka kadar gidebilir. Hem dikkat edilecek noktadır ki Hitler henüz işini bitirmiş addetmiyor. Yaptıklarına pişman olmadığı gibi bundan sonra da ayni iştihanın devam edeceğini, fikrinden hiç caymadığım açıkça i-lân ediyor.
Sonra da, küçük Balkan devletlerde dostluktan, tabiî münasebetlerden bahsediliyor, Bu, yıl başında kesilecek hindilerin semirtilmesi i-çin gösterilen itinaya benziyor. Sırası gelince, küçük memleketlerden her birinin ortadan kalkması Avru-panın yüksek menfaati icabından addedilecek. «Avrupa» demek te Almanya demek olduğunu düşünelim, ayni prensip acaba Almanyaya tatbik edilse nasyonal-sosyalistler ne derler? Danziğin Lehistanda kalması Avrupanm yüksek menfaati icabından olduğunu Lehistan ileri sürerse Hitler susacak mıdır? Tabiî ki hayır. Bu yalnız tek taraflı bir prensiptir. Almanya lehinde tatbik olu-
İstanbulunT aşraDediği Memleket Alemi
Memleket matbuatını İstanbul gazeteleri temsil ediyorlar, ve kim ne derse İstanbul gazeteleri de memlekete şamil bir neşriyat yapmaktan uzak kalıyorlar. Biraz aşağıda izah edeceğimiz sebeplerden dolayı, İstanbul gazetleri teknik mükemmeliyetlerine rağmen henüz memleket gazetesi olamamışlardır, ve henüz İstanbul şehrinin gazeteleridir.
Matbuat memlekette, fikir ve kültür birliğini yaratan müessese-lerden biridir, ve belki de birincisidir. Bunun böyle olduğunu şöyle anlarız.
Eskişehir, İzmit, Tekirdağı, Is-tanbula, mesafe bakımından Anka-karadan çok daha yakındırlar amma, fikir bakımından, Ankara ite İstanbul âdeta üst üstedirler.
Ankarada sertçe esen bir rüzgâr ufak bir dedikodu, Istanbulda derhal bir alâka uyandırır, îstanbuldan Ankaraya giden birisi, baş şehrin sokaklarında hiç yadırgamaz, Ankarada kuş uçsa, Istanbulda bu hâdiseden bahsedilir, halbuki Eskişehir. Ankaradan yakın olduğu halde İstanbullu için ne de olsa taşradır, ve Eskişehir mefhumu, Ankara mefhumuna nazaran İstanbullunun şuurunda daha geç belirir.
Diğer taraftan, sinemaya müdavim monden İstanbullular için, hiç şüphe yok ki, Paris Erzurumdan daha yakındır ve Holivudu îzmitterı daha iyi bilirler.
Şimdi asıl mevzuumuza gelelim: Biz memleketimizi iyi tanımıyoruz, bundan da hiç değilse yüzde 60 derecesinde matbuat mesuldür.
Vatandaş şarktan korkar, şarkı tanımaz da onun için, ve çünkü Erzurumdan, Karstan ve hele doğu vilâyetlerinin kazalarından İstanbul matbuatı Hindi Çiniden bahseder gibi mütehayyir, ve Afrikadan bahseder gibi lâkayt bir eda takınır.
Günü geçmiş hâdiseleri, çekmecesinde bayatlıyan İstanbul gazetecisi, taşra mektuplarını gelişi güzel mürettiphaneye verir, ve taşra halkı da bir ay evvel dilden dite dolaşmış bir hâdiseyi muhabirin keyfine göre değişmiş bir tarzda bir ay sonra gazete sütunlarında okurlar. Burada muhabirler mevzuuna da temas etmeden geçmiyelim.
Bir çok iyi muhabirler olduğu gi bi, o vazifeyi sırf kaymakama, valiye bir hulûl vesilesi bulmak için yapanlar da vardır. Bunlar gazetecinin asıl yapması lâzımgelen müraka-be vazifesini hiç görmedikleri gibi kusur ve hataları da örtmek için gayret sarfederler.
Saadabad Paktı Konseyi Dün Içtlmalarını Bilirdi
(Baş tarafı 1 inci sayfada)
Keza huduttan itibaren geçtiğimiz şehirlerde ve bilhassa büyük ve güzel payitahtınızda gördüklerimizden dolayı hissettiğimiz hayranlık ve sevinci de kaydetmek isterim. İran milleti tarafından Majeste Şe-hinşah Pehlevinin kudretli idaresi ve yüksek direktifleri altında bütün sahalarda bu kadar az zamanda başarılan muazzam ve her türlü senanın üstündedir. Bu terakki ve bu başarılar kardeş milleti şerefli mukadderatına doğru yürütmektedir.»
İran Nazırının Türkiyeye teşekkürü
Tahran, 30 (A.A.) — Saadabat paktı konseyinin üçüncü devre top-lantisı dün Hariciye Nezareti binasında yapılmıştır.
Anadolu ajansının gönderdiği hususî muhabirinin konferans muhitinde öğrendiğine göre, İran Hariciye Nazırı konseyin açılış celse-nacak bir istilâ programıdır^
Bu sözlerin açıkça manası şudur: Almanyanın menfaati icap ettiği, Almanya için fırsat zuhur eylediği zaman bütün devletlere tecavüz edilecek ve hepsi Almanyaya ilhak olunacaktır. Almanyanın yakın ve uzak komşularına açık bir ihtar! ' Hüseyin Cahıd YALÇIN
Diğer bir kısmı ise, cinayetleri ve buna benzer havadisleri kaymakamdan, validen korktukları için ve remezler, memleketi, efkârı umumiye indinde asayişsiz göstermekten çekinirler.
Taşra muhabirlerimizde tenkit yoktur. Daima medih vardır. Halbuki, görgülü, bilgili gözlerin müra-kabesinden uzak olan memleket köşelerinde kimbilir ne kadar tenkit e-dilecek işler vardır.
Meselâ Erzurumun nümune evleri gibi: Burada vilâyetin yaptırdığı evler, sekizer bin liraya mal olduğu halde senede 250 lira icar getirmektedir. Şu halde köylünün mallarını haczederek elde edilen paralarla yapılan bu evler vilâyete müfit olmamış, vilâyetin sekiz on bin '/İrası beyhude yere ziyan olmuştur.
Şunu da itiraf etmek lâzımdır ki, bu evlerin yapılması için karar vermekte ve inşa etmekte kanunî formalite bakımından hiç bir eksiklik yoktur. Matbuatın gayesi de böy 1e yerlerdeki hâdiselere nazarı dikkati celbederek, umumî menfaati vikayedir.
Gazetelerimiz, buna benzer hayli hâdiseleri sütunlarında gösterebilirler. Fakat bunun için taşraya gözü görür, ve mugalâtaya kapılmaz daimî ve gezici muhabirler koymalıdırlar. Hâdisatuı iç taraflarına nüfuz etmek için mesul memurlarla konuş maktan çekinmek lâzımdır.
Onlar, menkıbelerinin tehlikeye girmemesi için, her şeyi pembe göstereceklerdir.
Bunun acı tezahürünü Millî Şef, şark seyahatinde gözlerde görmüştür. Anlatılan ite olan arasındaki mesafe bizde çok geniştir.
Gazetecinin de vazifesi, bu mesafeyi kabil olduğu kadar kısaltmak tır.
Ben de geçen yaz Yeni Sabah i-çin, yaptığım şark gezisinde bu fikirlerle hareket ettim. Hem gazeteme, hem memlekete müfit olmak istedim.
Şark yeni kalkınma hareketleri içinde, bir taraftan eski an’anelerile, gerilikte mücadele ediyor. Bir taraftan da yeni hayata uymağa çalışıyor.
Asr.ın ihmalini gören ve düşman med ve cezirleri altında inliyen, bu memleket parçasına vatandaşların nazarı dikkatini çekmeyi bir memleket borcu biliyorum.
Şark bölgesi, tarihi ite, iklimile, zenginliği ite Türk vatanı için henüz bakir bir hazinedir.
Naci över
sind esöylediği nutukta, izdivaç şenlikleri dolayısile Kabil toplantısının da Tahranda yapılması halikındaki teklifinden dolayı Türk heyetine ve bu teklifi kabul ettiklerinden dolayı da diğer heyetlere teşekkür etmiştir.
Nazır, dört devlet arasında daima mevcut olmuş olan görüş birliğini ve bu mîlletlerin şeflerinin idareleri altında istikbalde daha ziyade kuvvet bulacak olan kardeşlik münasebetlerini kaydeylemiştir.
Nazır, bu vaziyeEn dünyanın endişede olduğu bir zamanda bilhassa mesut bir şey olduğunu ilâve etmiştir.
B. Âlâm, bütün aza devletlerin Irakın müellim matemi önündeki samimî acılarına terceman olmuştur.
İran nazırından sonra sırasıyle, Türk, Afgan, İrak mümessilleri söz alarak B. Âlâm’ın his ve mütaleala-rını paylaşmışlardır.
Müteakiben delegeler, samimî bir hava içinde ve müşterek menfaatlerin tam bir anlayışiyle siyasî meseleleri tetkik etmişlerdir.
Bu günkü celsede zabıtlar oku-•narak tasdik edilecek ve bir tebliğ neşredilecektir.
Resmi tebliğ
Tahran, S0 (A.A.) — Saadâbat Paktı Konseyinin toplantısı nihayet
‘’TUrkiye ve Hatayın Kalbi Beraber Çarpmaktadır,,
Başvekil Melek Antak-yada beyanatta bulundu
Antakya, 30 (A.A.) — Başvekil Doktor Abdurrahman Melek, Hatay’a dönmüş ve gazetecilere vaki beyanatında demiştir ki:
«Millî Şefimiz ve Reisicümhuru-muz İsmet İnönü’nün ve kendilerile beraber bütün Türk milletinin Hatay hakkındaki sevgi ve alâkaları pek büyüktür. O derecede ki, ana vatanımız Türkiye Cümhuriyetiyle Hatay tek bir kalb olarak çarpmaktadır. HataylIların bu bahtiyarlığa mazhariyetlerinden dolayı bir kat daha müftehir ve mes’ut olacakları şüphesizdir.»
General Veygant bugün Ankarada (Baştarafı 1 inci sayfamızda)
Weygand, Fransız - Rumen müzakerelerini takviye için, Ankara’dan Bükreş’e geçecektir.
İngiliz ve İtalyan heyetleri de Ankara’dan geçecek
Kont Athlone riyasetindeki İngiliz heyeti Türkiye yolu ite İngilte-reye dönecektir. Heyet, 3 mayısta Toros ekspresiyle Ankara’dan geçecektir.
Dük dö Spolette riyasetindeki İ-talyan heyeti de Toros ekspresiyle pek muhtemel olarak 7 mayısta A*' kara’dan geçecektir.
Neşriyat Kongresi
(Başta-afı 1 inci sayfamızda)
I Mayıs 1939 pazartesi günü saat
II de resmî davetlilere ve 14 den itibaren de umuma açılacaktır.
Sergide, resmî ve hususî mües-seselerin ve teşekküllerin son on yıl içinde Türk harfleriyle yaptıkları neşriyatın örnekleri teşhir edüecek-tir. Sergide ayrıca bir satış yeri bulunacak ve her türlü kitap ve mecmualar yüzde yirmi iskonto ite satılacaktır.
Sergi üç hafta müddette her gün 10 dan 13 buçuğa ve 16 dan 19 za kadar açık bulunacaktır.
Sergide bir de okuma salonu ayrılmıştır. Sergiyi ziyaret edeceklerden duhuliye alınmıyacaktır.
Neşriyat kongresi de 2 mayısta sayın Başvekilin nutku üe açılacaktır.
Hitler yeni bir nişan ihdas etti
Berlin, 30 (A.A.) — Hitler, Alman kartal mm büyük altım salibi isminde yeni bir nişan ihdas etmiştir.
İran Şehinşahı ile Şefimiz arasındaki telgraflar
Tahran, 30 (A.A.) — İran gazeteleri, Veliahdin izdivacı dolayısile Alâhazret Şehinşah ile yabancı devlet reisleri arasında teati edilen telgrafları neşretmektedir. Gazetelerde Reisicümhurumuz İsmet İnönü ile Alâhazret arasında taati olunan telgraflar bunların en başında yer almış bulunmaktadır.
bulmuş ve aşağıdaki tebliğ neşredilmiştir:
«Saadabat paktı Konseyinin ü-çüncü devresi 28 ve 29 nisanda İran Hariciye Nazırı B. Âlâm’ın başkanlığında yapılmıştır. Dört memleketin mümessilleri umumî siyaseti gözden geçirdikten sonra kendilerini yakından alâkadar eden meseleleri tetkik ve her noktada tam bir görüş mutabakatı müşahede ve tes-bit eylemişlerdir. Gelecek toplantı-sonradan itilâfla tesbit edilecek bir tarihte Kabil’de yapılacaktır.
Heyetimiz yarın hareket ediyor
Tahran, 30 (A.A.) — Anadolu A-jansmın gönderdiği hususî muhabiri bildiriyor:
Prensip itibariyle Türk heyetinin sah günü Tahrandan ve 5 mayısta da Musul’dan hareketi mukarrerdir. Heyet bu takdirde 7 mayısta Ankara’da bulunaoaktır.
MAYIS 1939
feyftu (
I HER KESİN
ANLADIĞI GİBİ
Neşriyat kongresi ve muharririn sefaleti
Neşriyat kongresi, yarın Anka-rada, sayın Başvekilimizin nutkile açılacak. Sermayesi kalem olan baht sızların bu mevzuda dökülecek dertleri şişkin bir program yapabilecek kadar dolgundur.
Gerçi biz böyle bir çok kongreler görmüşüzdür; gerçi «Söylesek tesiri yok, sussak gönül razı değildir» amma, yine bir kaç kelime konuşmaktan kendimizi alamıyoruz, Hem kimbilir bu belki biraz bizim hakkımız, veya vazifemizdir de..
Türkiyede gazete ve mecmua miktarı ve hattâ satışı azımsanmı-yacak mertebeye gelmiştir. Yalnız ortada millî kültür ve terbiyevî istikamet diye birşey yoktur. Bizce ilk haddeden geçmesi ve artık kat’î bir mahiyet alması lâzımgelen mevzu budur.
Burada, daha ziyade; cemiyetin fedakâr ve münevver sefilleri olan gazetecilerden, muharrirlerden bahsetmek istiyoruz. O gazeteci ve muharrirler ki millî cidalde de, millî inkılâplarda da meçhul kahramanlar gibi, kudretinin, emeğinin kanını feragatle dökmekten çekinmemiştir.
Memur devletin manevî şerefine ortak mesut bir vatandaştır. Hükümet en küçük ferdine kadar tüccar ve işçi sınıfının hukukunu teminat altına almıştır. Lâkin gazeteci ve muharrir, sermayenin mütehakkinı, müstahkir iradesine zebun bırakılmıştır. Ayda 25-30 liraya muharrirlik, mesul müdürlük eden münevver sefalet mahkûmları tanırız ki efendiliklerinden mustariptirler. Kapı kapı istiskal görmüş, kazancına bir lira zammedilmemek için haşmetlû sermayenin «Mukaddes itizarları» ile «atlatılmış» nc büyük edibler ve âlimler biliriz.
Bir kısım istisnalarla, bizde patron saltanatı, patrona saltanatının entelektüel bir çeşididir. Yine bir kısım istisnalarla, bizde patron «zatı şahane» dir. Onun gibi konuşur, dilerse ihya ve ihsan eder, isterse nef-yü ielâ ve ifna eder. Mizaç ve gazabı şahanesine dikkat farzıayındır, icabında gazeteci uşak veya -affınızı rica ederim- eşek olmağa mecburdur. Çünkü para Allahının bu acayip gölgesi fikirden evvel tabasbus, iş ve ihtisastan ziyade tekâpu ister. Yoksa hırpalanır, lekelenir, en tahammülsüz yerinizden en ağır darbeyi yersiniz. Ne hazin tecellidir ki zekâ ve şuurile çalışması mukadder bir kitle; dört ayaklılar evsafı içinde muamele ve iş görmeğe mahkûm olmuştur. Bu; o kitlenin kan ve i-man verdiği Türk inkilâplarının iftihar edeceği bir netice değildir. Ayni derecede hazin, diğer tecelli ise tuzdan basmaya kadar bir çok mevadı inhisara alan veya devletleştiren hükümetin, bugün ve yarın için kültür, propaganda, neşriyat işlerinde vazife görenleri himaye etmek şöyle dursun, tamamen ihmal etmiş olmasıdır. İnsan bunun böyle olduğuna inanmış olsa, akıl için tek çare «Allah belâsını versin» deyip mesleğin varolduğu farzedilen faziletine bir tekme atarak en yakın cehenneme ilticadan ibaret olurdu. Fa kat biz çok kuvvetle kaniiz ki hükümetimiz bu zümrenin taliini ve himayesini vazifenin hususiliği itiba-rile hususî sermayelere itimat etmiştir, ne yazık ki dolapçı beygirine döndürülen hali, devletin gözlerinden mahirane saklanmıştır. Peki amma, ne vakte kadar? Cümhuriyetin kıymet ve kudretine en çok inanmış ve yurdu inandırma-mağa uğraşmış bu zümre, ne zamana kadar «zatı şahanelerin» azad kabul etmez kölesi olarak sürüklenecektir? Geçen sene kabul edilen Basın kanunu ve müeyyideleri ne oldu, ne olacak? Bu kanun matbuat amelesinin haklarını temine kâfi midir? Bu sınıfın bir mercii, bir hâmisi ve nihayet bir «Adamlık» hakkı yok mudur?
Başında güzide şair ve muharrir Maarif Vekilimiz Haşan Alinin bulunduğu neşriyat kongresinden ümit beklemekte hakkımız vardır. Fakat bundan da yalnız beş on sayfalık teselli notu çıkarsa, gazeteci ve muharrirlere verilecek artık tek |iar umde kalacaktır:
«3(irt Ibni Naşirin kölesi sürt!» Feridun Osman
YINİIAİAN
MEŞHUR CASUS
MUSTAFA SAGİR
— NASIL TUTULDU, NASIL ASILDI?^
Köroğlu İle Karısı Ayşe
Yazan: R. KARAOĞUZ
Köroğlunun Boluda Olduğunu Bolu Beyi Duy
— i —
Mustafa Sagir istiklâl Mahkemesi Önünde
muştu. Hemen Adamları Yola Çıktı
Hindin Bu Zehirli Yılanı Memleketimize Nasıl Girmişti
— 24 —
Köroğlu o gece zifafa girdi. Ayşe adında olan güzel karısuıa, bütün bu hâdiseler bir rüya gibi geldiğinden bir türlü Köroğlu ile evlendiğine inanmak istemiyordu.
Fakat, bu saadetleri pek uzun sürmedi. Nasıl olmuşsa olmuş, güzel Ayşe ile evlenen yiğitin Köroğlu olduğu kulaktan kulağa yayılmıştı. Ayşenin babası havadisin duyulduğunu sezer sezmez sabah erkenden damadını uyandırmış, vaziyeti kendisine anlatmış :
— Çok geçmez, havadis Bolu bejinin kulağına varır, dakikasında adamları buraya damlarlar de-demişti.
Vaziyet şaka götürmiyecek derecede ciddî idi. Köroğlu naçar kalktı, süratle giyindi. Gideceğini duyması üzerine ağlamağa başlıyan genç karısını teselli ederek dedi ki:
— Dinle Ayşe! Ben derhal Çamlıbelin yolunu tutmağa mecburum. Seni de beraber götürmek isterdim. Fakat ne olur, ne olmaz. Bolu beji denen hainin atlıları peşime düşerlerse onlarla vuruşmam lâzım gelecek. Senin de hayatın tehlikeye girer. Onun için yalnızca gitmeğe mecburum. Fakat seni ilk fırsatta ya bizzat gelerek, yahut ta emin bir adamımı göndererek oraya getirteceğim. Bunun için şimdiden kat’î bir müddet te tayin edemem. Bunu kaderimiz bilir. Onun için ben her şeyi düşünerek sana bir pa-zubent, bir kılıç ve senelerce yetecek miktarda para bırakıyorum. Eğer bana bir hal olacak olursa ve bir daha görüşemezsek, çocuğumuz kız olduğu takdirde bu para ile istikbalini temin edersin. Erkek olursa ismini Haşan korsun. Büjiidiiğü zaman koluna bu pazubendi takar ve eline bu kılıcı verir, Çamlıbele beni bulmağa gönderirsin.
Köroğlu bunları söj'lerken pazubendi, kılıcı ve belinden çıkardığı içi ağız ağıza altınla dolu bir keseyi masanm üzerine bıraktı. Tam bu esnada uzaktan dört nala bir atlının gelip evin önünde durduğu duyuldu. Köroğlu hemen pencerej’e koştu. Bu adamı tanımıyordu. Fakat adam onu görür görmez hemen tanıdı:
— Çabuk davran Köroğlu! diye haykırdı. Bolu beyiniu adamları dört nala geliyorlar.
Bu esnada Köroğlunun kayınpederi damadının kır atını eğerlemişti. Köroğlu karısını ve kayınpederini süratle kucaklajıp ata atladı ve henüz sokağın köşesini dönmemişti ki, sokağın öbür ucunda tozu dumana katan Bolu Beyinin atlıları göründü.
Köroğlu tam vaktinde davranmıştı.
İşte yine aylar var ki Köroğlu Çanıhbelde arkadaşlarının arasında yaşıyordu. Bir görüşte âşık olup evlendiği, fakat ertesi sabah bırakıp kaçmağa mecbur olduğu güzel Ayşenin hayali bir türlü aklından çıkmıyordu. Bolu beyi de Köroğlunun karısını sıkı
bir muhafaza altına almıştı. Köroğlundan korktuğu için karısına ve kayınpederine bir şey yopmıyordu Fakat günün birinde nasıl olsa, Köroğlunun, karısının yanma döneceğini hesaplıyor, bunun için evin etrafını gece gündüz sıkı bir kontrol altında bulunduruyordu. Böylelikle Köroğlunu günün birinde enseli-yeceğini umuyordu.
Köroğhı da bunıı bildiğinden bittabi şehre inemiyor, bir gecelik karısına hasret çekerek jnşıyor-du.
Başta Ayvaz olduğu halde arkadaşları, kendisini teselli için ellerinden her gelen şeyi yapıyorlardı. Bu yüzden Çamlıbclde her gece içki ve saz sofraları kuruluyor, geç valrttlere kadar bir taraftan içiliyor, bir taraftan da sazlar çalıp şarkı söyleniyordu.
Böylelikle Köroğlu epeyce avunuj'ordu.
Yine böyle bir akşam içilip eğlenilirken, bir saz şairi gelmiş, saz çalıp bir takım şarkılar söylemişti. Saz şairi, bu şarkılarından birinde genç ve güzel bir kızı tarif ederken, onun gözlerini Nerkis çiçeğine benzetmişti ve bu çiçeklerin en güzellerinin Bolu beyinin bahçesinde bulunduğunu ilâve etmişti.
Durmadan içtiği içkilerle kafası iyice dumanlanan Köroğlu birdenbire sordu:
— Sen bu çiçekleri gördün mü?
Saz şairi cevap verdi:
— Gördüm beyim. Ben çok yerler gezmiş, dolaşmışım. Çok şeyler görmüşüm.
— Hakikaten bu çiçekler güzel bir kızın gözlerine benzij'or mu?
— Tıpkı! insan o çiçeklere baktıkça, eğer, sevgilisi var ve ondan uzak düşmüşse onu görür gibi oluyor. Bu çiçekler o kadar güzel bir genç kadının gözlerine benzer ve o kadar manalı dururlar ki.. Hele Bolu beyinin bahçesindeki Nerkisler... Ben dünyada onlar kadar güzel gözlü bir kadın görmedim. Bu Nerkislerin ajmi zamanda boyunları da büjûiktür. Bu vazij’ette kocalarından ayrı düşmüş taze ve güzel gelinlerin gözlerine okadar benzij’orlar ki!
— Sus. Fazla söyleme!
İçtiği içki ve çektiği iztirap, Köroğluna iradesini ve soğukkanlılığını kaybettirmişti. Birdenbire haykırdı :
— Ben gidij’orum.. I
— Nereye?
— Bolu beyinin sarayının bahçesine! Bu çiçekleri mutlaka göreceğim.
Onu bu kararından vazgeçirmek için çok çalışmak mecburiyetinde kaldılar. Yalnıi; kendisini güç-belâ bu delice hareketten sarfınazar ettirebilmek için bu istediği çiçekleri bizzat kendilerinin koparıp getireceklerini vâdetmeğe mecbur olmuşlardı. Bu güç işi de Hoyiu beyle Ayvaz üstlerine almışlardı. Hemen silâhlarını kuşandılar ve atlarına atlajup Bolunun yolunu tuttular.
(Devamı var)
ÇOCUK HAFTASI BİTTİ
Solda İstanbul lisesinde muvaffak bir parkında 44 ncü ve 49 ncu
Çocuk haftası dün nihayet bulmuştur. Bu münasebetle birçok mekteplerde müsamereler ve temsiller verilmiştir. Küçükler çocuk haftasını çok güzel geçirmişlerdir. .
ANKARADA MÜSAMERELER
Ankara, 30 (A.A.) — Çocuk haftasının son günü olan bugün saat
temsil veren 61 ncı mektif mektepler tarafından verilen
15 de Ankara Halkevinde umumun isteği üzerine bir kere daha tekrar edilen Küçük yaman ve Hayat halkaları piyesleri yine pek çok alkışlanmış ve hafta böylece kapanmıştır.
Evvelki akşam Keçiören Anaku-cağı miniminilerinin yaptıkları rad-
ta» beleri, Sağda dün Gülhane müsadereden bir sahne
yofonik temsil de memleket içinde büyük alâka uyandırmış ve Kuruma takdir ve tebrik telgraf ve mektupları gelmiştir.
Memleketin her tarafından alman haberer bu yıl çocuk haftasının pek canlı bir surette kutlandığını bildirmektedir.
Bundan tamam 18 yıl evvel, yine böyle ılık ve güneşli bir Mayıs günü Ankarada zamanımızın en heyecanlı, en merak gıcıklayıcı casusluk meselelerinden birinin girift düğümleri çözülmeğe başlandı.
Filvaki Ankara istinaf Mahkemesi salonunda, Mebus İhsan beyin reisliği altında toplanmış olan (Ankara İstiklâl Mahkemesi) meşhur Hintli casus Mustafa Sagirin muhakemesine 1337 (1921) senesi mayısının birinci pazartesi günü başlamıştır.
Salon, pencerelerine kadar hıncahınç dolu idi. Dinleyiciler biraz sonra başlıyacak olan muhakemeyi kalpleri çarpa çarpa, derin bir sükût ve heyecanın esiri bir halde bekliyorlardı.
Herkesin beyninde korkunç bir istifham işareti şeklinde şu sual düğümleniyordu :
— Bu Mustafa Sagir kimdir? Nenin nesidir? Birkaç gün evveline gelinceye kadar Ankarada herkesten saygı gören bu müthiş casus Türkün kalbegâhma kadar ne maksatla sokulmuştur?..
Casus, Türk camiasına karşı işlediği büyük günahın hesabını vermeğe başlamadan evvel Ankarada kulaktan kulağa fısıldanan şayialar da, muhayyilesi en geniş bir zabıta romanı muharririnin ağzını hayretten bir karış açık bırakacak derecede, esrarlı ve meraklı haberler gizli idi: Mustafa Sagir bilhassa şarkta casusluk işlerinde kullanılmak için terbiye edilen çekirdekten yetişme bir casusmuş... Bu kurnaz tilki eczalı mürekkeple göze görünmez mek tupları elden ele istanbula kadar u-çuruyormuş... Ankarada Türk’ün mukadderatını kurtarmak, ölüme mahkûm edilen koca bir milletin i-dam beratını parçalamak için didinen vatanperver zümreyi bir anda yok edivermek için bu azılı casus bir sürü suikastlar hazırlamış.
Mustafa Sagir yakasını, istihfaf ettiği, Türk zabıtasının pençesine kaptırdığı günün ferdasmdan itibaren gizliden gizliye dolaşmağa baş-lıyan bu şayialar casusun maskesini al aşağı eden istintaklar devam ettikçe dal budak sarmış, Mustafa Sagirin başı etrafında şeytanetle karışık bir melânet halesi örmüştü.
Neler söylenmiyordu neler?.. Astarları arasına eczalı mürekkeplerle yazılmış gizli mektuplar saklıyan bavullar, Ankaranın kdşe bucağına kadar sokulmuş vicdanları ve namusları pazara çıkmış yamaklar, a-vuç avuç altınlar ve kucak kucak sterlin ve dolarlar...
işte jöne böyle ılık ve güneşli bir mayıs günü Ankarada, istinaf mahkemesi salonunda toplanan (An kara istiklâl mahkemesi) bu meraklı ve esrarâlûd casusu muhakemej’e başladığı zaman koca bir şehir tek bir kalp halinde heyecanla çarpıyor ve muhakemenin en ince teferruatını bile kaçırmamak için dikkatle gözlerini Mustafa Sagire dikmiş sor guların başlamasını bekliyordu.
istiklâl Mahkemesinin heybetli huzuruna tıpkı morfinlenmiş bir kob ra yılanı gibi ezile büzüle kıvranarak çıkmağa hazırlanan bu mahir casusun salona sokulması beklenirken bütün sinirler işte böyle gergindi ve herkes kendi kendine soruyordu:
— Hindin bu zehirli yılanı memleketimize nasıl süzülüp girmiş acaba ?..
Bu hakikaten calibi merak bir şeydi. Bunu anlamak için, ahfadımıza kara günlerimiz diye tanıttığı
mız işgal ve mütareke devrine rücu edeceğiz:
Cihan harbi sonunda, lstanbulu işgal eden itilâf devletleri Türkiyeyi taksime yol bulmak için muhtelif çarelere tevessül etmişlerdi. Ezcümle, Vahdettin ve damad Feritle anlaşarak, zavallı milleti müdafaasız bir hale getirip esir ettikten sonra memleketi aralarında taksim etmek, böylece şarkta birer müstemleke daha edinmek istemişlerdi. Fakat Ebedî önderimiz Atatürk’ün delâlet ve irşadile birden canlanıveren millet, memleket ve istiklâlinin müdafaası hususunda gösterdiği azim ve metanet üe, düşmanların bu tasavvurlarını pek çabuk altüst edivermişti.
Bu muvaffakiyetsizlikle hiç te hayal sukutuna uğramıyan bilâkis cüret ve cesaretleri artan düşmanlarımız bu sefer de, bir rüçhan siyaseti programile Anadoluya başvurmuşlardı. Akıllarınca milleti aldatmağa koşmuşlardı. Mîlleti temsil eden heyet, bu gafil düşmanlara, milletin istiklâli, memleketin emniyeti temin edilmedikçe, işgal edilen memleket akşamının tahliyesine teşebbüs olunmadıkça sizinle hiç bir müzakereye girişemeyiz, cevabmı vermişti. Ümit kapılarını, biraz sertçe, yüzlerine kapayıvermişti.
Düşmanlar, yine hayal sukutuna uğramamışlar, yeni plânlar kurmuş lardı. Mülî birliği bozmak, memlekette hainane ve caniyane muhalefetler uyandırmak, memleketin mukadderatı hakkında endişe verici şayialarla umumî efkân sarsmak yolunu tutmuşlardı. Fakat bu yolun da çıkmaza saptığını görünce, Istan-bulu cebren işgal etmek suretile OsmanlI devletinin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine nihayet vermeğe karar vermişlerdi. Bu karar larını da 1336 senesi martmın on altıncı günü resmî daireleri, millî istiklâlimizi temsil eden mebusan, â-yan meclislerini resmen ye cebren işgal etmişlerdi. Memleketin şerefini, milletin namusunu müdafaa e-den bir çok fedakârları öldürmüşler, bir çoğunu da hapsetmişlerdi. Türlü türlü tedbirler alarak Istan-bulu âdeta bir üsera karargâhı haline getirmişlerdi. Bu meyanda, deniz ve kara yolları ile istanbula gelen veya îstanbuldan giden bütün yolcuları da sıkı bir konlrola tâbi tutmuşlardı. Ne içeri ve ne de dışarı kuş bile uçurmuyorlardı.
1336 senesi martının otuzuncu günü idi. Loit Tiryestino kumpanyasının (Sicilya) vapuru limanımıza gelmiş, iç şamandıra hattında demirlemişti. Kontrol memur ve zabitleri ile tercümanları taşıyan motor de, tam o sırada, indirilen vapur merdivenine yanaşmıştı. Motörden çıkanlar arasında, o güne kadar kon trol vazifesinde hiç te görül miyen iki Ingiliz zabiti nazarı dikkati cel-bediyordu. Diğerlerine nazaran daha düzgün ve temiz kıyafetli, hal ve tavırlarından daha nazik ve asaletti oldukları görülen bu zabitlerden biri, o kara günlerin kara şöhretlilerinden Kapiten (Benet); diğeri de, kapiten (Harding) idi.
Kontrol heyeti vapurdaki yolcuları, o sırada esen dondurucu bir karayel rüzgârına karşı güverte ü-zerine dizmişlerdi. Her birerlerini ayrı ayrı süzüyor, şüphelendiklerini mutadları veçhile âhiret sorgusuna çekiyorlardı. Bu esnada iki şık kapiten de, uzunca boylu, esmer çehreli, kara göz ve kaşlı, altın gözlüklü ve oldukça muntazam kıyafetli bir sivil ile görüşüyorlardı.
\ (Devamı var)
[ MAYIS 1939
56
İKTİBAS VE TERCÜME HAKKI MAHFUZDUR
Yabancı Görüşler
General Korganoff Erzurumun Su kutunu Nasıl Tasvir Ediyor?
Er meniler iki Taraftan Kuşatıldıklar t için Türk Hatları Arasından Süngü Kullanarak Kaçtılar
28 şubatta Ermeni öncü müfrezesi üstün düşman kuvvetleri karşısında Yeniköy cihetinden sarılmak tehlikesi karşısmda Alacaya çekilmek zaruretinde kaldı. 2 Martta Ilıcaya, kale mıntakası içine çekilmeğe devam etti.
Ilıca müfrezesini takviye için General Andranik (1) birinci avcı alaymın bir kısmını (500 süngü) ileri sürdü. Halbuki müfreze de kendi sağ yanını örtmek için Garan köyünü işgal etti, sonra da sağ cenah Erik - îsavank hattını tuttu.
Türk ordusuna iltihak etmek üzere Erzurumun şimali garbisinde toplanan süâhh İslâm çeteleri dağıtıldı. (Bu doğrudur. Erzuruma taarruzdan evvel bana mektupla müracaat ettikleri halde sonradan görülmediler. K.K.) Fakat müstahkem mevkiin cenubu garbisinde toplananların, Türk ordusunun Ilıca ve Tekgederesi müfrezeleri karşısında toplanmağa başlamalarından sonra, hücumlarından kurtulunula-madı.
Erzurumun zayıf garnizonu karşısmda, 36 ncı (9 uncu fırka idi. K. K.) Türk piyade fırkası bulunuyordu. Bayburt ve Erzincandan gelen Türk kıt’a-larile de çabuk takviye olundu.
8 Martta öğleye doğru düşman Ihça müfrezesinin sağ yanına doğru; Ernikâr cihetinden ilerlemeğe başladı. Erik köyü civarına kadar gelen Türk kıt’ası tardolundu. Taarruzdan evvelki yerine kadar çekildi.
Türk kıt’alarının Alacada toplanmaları 9 ve 10 martta devam etti ve 11 mart fecirle beraber Ilıca müfrezesine karşı taarruza başladılar. Daha sabahleyin saat 9 da düşmanın üstünlüğü hissolundu. Müfreze kumandanı yanlarının kuşatıldığını apaçık görünce öğleye doğru kale muhitinin pek yakınına, Geze çekilmeğe karar verdi ve Han köyünü işgal etti. Mevkii müstahkem kumandanlığından bir tabur gönderilerek takviye olunan müfreze Gez köyü sırtlarını tekrar işgal etmek için bir mukabil taarruz yaptıysa da muvaffak olamadı.
Bu gün Rica müfrezesi ölü ve yaralı 130 insan kaybetti.
Ayni zamanda muharebe Tekgederesinde de başlamıştı. 2000 kişiden (Kürt süvarileri dahil) mürekkep bir düşman kolu Kiğı istikametinden Tekgederesi - Erzurum üzerine teveccüh etti. Buradaki Ermeni müfrezesi 250 süngü, 4 makineli’ tüfek ve 50 süvariden ibaretti. Ilıca müfrezesile irtibat Süngeri? köyündeki keşif kollan vasıtasile yapılıyordu. Fakat 6 Marttanberi bu irtibat kesildi. Bu keşif kollan takriben 300 kişilik bir düşmanın hücumuna maruz kaldılar ve iki saatlik bir muharebeden sonra, sa-nlmak tehlikesinden korkarak Tekgederesi üzerine çekildiler.
Rica cephesinde 9, 10 ve 11 marttaki hâdiseler geçerken ilk zamanlan hareketsiz duran ve Taşagıl ve Yağmurcuk köyleri mıntakasinda toplanan düşman grupu 9 martta Tekgederesi üzerine taarruzunu gösterdi.
ilkönce tardolunan bu taarruz 11 martta fecirle beraber yenilendi. Tekgederesi müfrezesi kumandanı mevziinde iyi tutunuyordu. Fakat Rica müfrezesinin geri çekildiğini haber alınca Erzurum müstahkem mevzii muhitine çekilmeğe karar verdi. Bunun da tam zamanı idi, çünkü cephedeki inatlı mukavemeti esnasında her iki yandan kuşatılmış olduğundan Türk hatları arasından yol açmak için süngü kullanmağa mecbur oldu.
Bu müfrezenin parlak hareketi; kumandam bulunan albay Torkom’un (Rus ordusunda rütbesi yarbay idi) enerjisi sayesindedir. Müfreze ancak akşama doğru müstahkem mmtakaya girebildi. 350 insan ve 40 attan mürekkep olan müfrezenin bu üç günlük zayiatı 93 ölü ve yaralı idi.
11 Mart, akşama doğru keşif kolları rapor verdiler ki bir fırkalık düşman kuvveti Erzurum müstahkem mevkii garp mıntakası önünde toplanmıştır e Ilıca-Gez’i de işgal etmişlerdir. Muntazam Türk tafalarmın yan taraflarında dahi 1500 (!) miktarın-
A)ı»y'
nan Andrâ77“,W1 ,lrl“ lluman'lanlığ1na tayin olu-nan Andranik 3 martta Erzununa geldi ve Erzurum müstahkem mevkii - Erzurum
ve umumî karargâhın, Sankam.,ta tesl, etZti mü 7!) h)era'^rİn,(ie “,ü",taZ Ve ,ennî ^NHenİen mürekkep bir erkâmharblye Ue bu yeni vazifeye gönderen Kafkas cephesi Rus kumandanı,* idi R„„ kılâbı dolayıslle sarsılan maneviyatı yükseltme* ve d.s.plim iade etmeyi ancak bu Ermeni milli kahrama-' nm başarabileceğini sanıyorlardı.
Çift* Minarelerin Tezyinatı
da Kürtler Çiftlik - Dudcu köyleri civarında bulunuyorlar. Erzurum kalesinin içinde dahi 4000 (!) silâhlı İslâm vardır, bunlar da Türk ordusile müşterek harekete hazırdırlar.
Bütün bunlara karşı Erzurum müdafileri saflarında ancak 3000 kişi sayabiliyorlardı. Bu ahval içinde ciddî bir mukavemet imkânsızdı; müstahkem mevkiin muhitinin genişliği garnizon mevcudile kat’î surette nisbetsiz bulunuşu ve malzeme eksikliğinden dolayı kıt’alarla irtibatın temin edilemeyişi kıt’aları irtibatsız mukavemete mecbur kılıyordu ve şehir de her taraftan akın eden firarilerle dolmuştu.
11 mart akşam saat 8 ze doğru, kale kumandanı Andranik, fevkalâde bir meclisi harp topladı. Bu meclis Erzurumun tahliyesine ve ricate karar verdi.
12 mart sabahleyin saat 5 e doğru ağırlıklar ve muhacirler Hasankaleye sevkolundu. Saat 7 de kıt’a-lar yola çıktı. Bunların çekilmesini setr için bir artçı müfrezesi; müstahkem muhitin garbindeki Harput ve İstanbul kapılan yakınındaki mevzileri işgal ettiler.
Sabahın saat 9 zuna doğru (Bu saat yanlıştır. Ermenilerle saat farkımız olsa dahi bu kadar fazla olamaz. Kıt’alarımız sabahleyin bizim saatimizle 5 te taarruza başladılar ve saat 6 da bu kapılardan girdiler. K. K.) Harput ve İstanbul kapılarından her ikisine de ayni zamanda taarruza başladılar. Kısa, fakat şiddetli bir müsademeden sonra zayıf olan artçı müfrezesi, yanlarının sarılmak tehlikesini gördüğünden, gerisinde dahi şehrin silâhlı (!) ve hasım halkı bulunmasından doalyı çekilmeğe ve süngüsile düşman hatları arasından kendine yol açmağa mecbur kaldı. Kale kapılarını kapatmk üzere teşebbüse kalkan şehir halkının bir çok hücumlarını defettikten sonra Murad’ın süvarileri en son şehri terketti.
Erzurum grubu Hasankale üzerinden 1914 hududuna doğru artık taciz edilmeden çekilebildi.
12 mart Erzurum muharebesinde grubun zayiatı 136 zabit ve nefer ölü, 95 yaralı, 60 esirden ibarettir. 120 Ermeni halkı da vaktinde şehirden kaçamadıklarından Erzurum halkı tarafından öldürüldüler.
Erzurumun ziyaı ile Türkiye Ermenistanı için çarpışma bitti ve harp Kafkas hududunu aştı.
General G. Korganof Ermenilerin yalnız askerce hareketlerini yazmış! Eızurumda olup biteni bir de bir Rusun kaleminden okuyalım!
(Devamı var)
SPOR
Demirspor, Fsnerbahçeye
4-1 Mağ'up Oldu
Vefa lzmirde Ateşspora 6-0 Galip
Fenerbahçe Demir.'por maçında- heyecanlı bir an Binicilerimiz Romada
Kupa Maçlarında; Hilâl-Kurtuluş, Topkapı- Arna-vutköyü 3-1 Anadoluhisarı Kadıköy sporu 7-1 yendi Seri bisiklet yarışları neticelenmiş, haftanın atletizm müsabakaları da cumartesi günü yapılmış olduğundan dün lstanbulun 4 sahası yalnız hararetli futbol maçlarına sahne olmuştur. Sabahleyin saat
10,30 da Şeref ve Taksim stadında Beşiktaşın Şişli, Kurtuluşun Pera ile yaptığı maçlarla başlıyan günün futbol faaliyeti Bakırköy Barutgücü sahasında oynanan Halkevleri, Fenerbahçe sahasında oynanan beden terbiyesi, bölge kupası ve millî küme maçlarile hızını kaybetmeden akşama kadar devam etmiştir. Ayrıca Ankarada İstanbul - Ankara Eskrim karşılaşması, lzmirde de A-teşspor Vefa Millî küme maçı yapılmıştır.
38 38 88
Fenerbahçe : a. Demirspor : i
Ankara Birincisi Demirsporla Fenerbahçe arasında ve 8,000 den ziyade bir seyirci önünde oynanan maç Fenerbahçe stadında oynandı.
Fenerbahçeliler sahaya şu kadro
ile çıktılar:
Hüsamettin - Yaşar, Lebib - Ali Riza, Esat, Reşat - Fazıl, Taci, Fikret, Rebiî, Basri.
Demirspor takımı da şu şekilde
teşekkül etmişti.
Hilmi; Gazi, Şevket; İbrahim, İbrahim, Saim; Zekeriyya, Arif, İskender, Orhan, Zeki. Hakem: Halit Galip.
Oyuna Fenerbahçeliler başladılar.
Sağdan inkişaf eden ilk hücum, Demirsporun müdafaasında kesildi. Bunu Fenerin soldan bir inişi nakip etti.
İlk dakikalardan başlıyan çok canlı bir oyun seyrediyoruz. Esat soldan ortaladığı topu kafa ile keserek Reşad’a verdi. Reşat’tan Bas-riye, oradan Fikrete geçen top, seri bir deplasmanla ofsayt sayılabilecek derecede müsait vaziyet alan Rebiî tarafından ortalandı. Naci, topu yere indiremden şüt çekiyor. Daha ü-çüncü dakika olmadan top Demirsporun ağlarına takılıyor.
Oyunun daha başlangıcında bir gol yiyen Demirsporlular, çok kısa bir tereddüt devresi geçirdiler. Ma-amafih toparlanmaları uzun sürmedi. Ve oyunu Fener yarı sahasına nakletmiye muvaffak oldular. Şimdi Fener müdafaası büyük bir gayretle hasma sayı fırsatı vermemiye
(Sonu 7 İnci sayfada)
38 38 98
lzmirde :
Binicilerimizin Gireceği Mussolini Kupası Yarışı Cumaya Yapılıyor
Yüzbaşı Fonse (Belçika) 1,47 da kikada birinci,
Yüzbaşı Lombardo (İtalya) 1,48 dakikada ikinci.
Yüzbaşı Berkman ( Almanya ) 1,42.6 dakikada üçüncü,
Yüzbaşı Hatse (Alman) 1.56.4 dakikada dördüncü,
Yüzbaşı Kulis (Lehistan) 1,43,2 dakikada beşinci olmuştur.
Binicilerimizin gireceği Mussolini kupası cuma, kral kupası müsabakaları pazar günü yapılacaktır, j .
Roma, 30 (Hususî) — 14 üncü beynelmilel atlı mani müsabakalarına bugün 10 dan fazla milletin iş-tirakile ve büyük merasimle başlandı.
Program mucibince bugün yalnız Es^ulio mükâfatı müsabakası yapıldı.
Geçen seneki 13 üncü Roma beynelmilel müsabakalarına iştirak etmiş ve etmemiş bütün hayvanlara mahsus iki grup halinde yapılan yarışta parkuru en az hata ile yapan
Şeref ve Taksimde
Beşiktaş Hususî Maçta Şişliyi 3-2 Yendi
Pera Kurtuluşa 6-1 Yenildi
Vefa : 6 - Ateşspor : 0
İzmir, ( Hususî ) — lstanbulun Vefa takımı deplasman maçlarının İkincisini bu gün 3000 den ziyade bir seyirci önünde şampiyonumuz Ateşsporla yaptı. Yol yorgunluğu geçmiş ve sahaya alışmış olan Vefa canlı bir oyundan sonra 6-0 galip
Dün öğleden evvel saat 10,30 da Şeref stadında 1500 den fazla bir seyirci önünde Beşiktaş, takviyeli Şişli takımı ile hususî bir maç yaptı.
Beşiktaş takımı sahaya Hüsnü ve Ibrahimden mahrum bir kadro ile çıktı.
gazi Tezoanm idare ettiği maçın ilk devresi mahsûs bir boşiktaş hâkimiyeti altında devam etmiş ve devre Şerefin çıkardığı golle 1-0 bitmiştir.
İkinci devre daha fazla müteva-
Fenerin Demirspor* Golü
zin bir cereyan takip etmiştir. 10 uncu dakikada Şişli Nobark vasıta-sile beraberlik golünü çıkarmış, fakat Hakkı 8 dakika sonra çıkardığı ikinci golle takımını 2-1 galip vaziyete getirmiştir.
Kısa bir müddet sonra Şişlikler bir gol daha yaparak yeniden beraberliği temin etmişlerdir.
30 uncu dakikada Beşiktaşlılafl bir hücumlarmda Şişli müdafaası bir topu kendi elile tuttuğu için verilen penaltı ile Hakkı Beşiktaşın galibiyet golünü yapımş ve maç bu suretle 3-2 Beşiktaşın galibiyetile neticelenmiştir.
Oyun umumiyet itibarile müte-vazin ve Beşiktaşın cilz’î faikiyetı altında geçmiştir. Beşiktaştan M. Ali, Hayati, Hüseyin, Hakkı, Şişliden Suldur, Armanak günün en iyi oyunouları İdi.
Taksim stadı ı
Kurtuluş : 6 Pora s i
Dün bir taraftan Şeref stadında' (Sonu 7 nci sayfada) ■——) Bugünkü Maç Taksim stadı
Fenerbahçe - Galatasaray saat 16,30
TENİSABAH
t MAYIS 1939
Kara Gözler
Yazan: Nastet öcal
Melike ile Gülçin birbirlerine sokulmuş o kadar dalmışlardı ki teyzelerinin içeri girdiğini duymadılar bile... Yanakları kızarmış, gözleri süzülmüş, belli idi ki bu iki kuzen aşktan bahsediyorlar. Melike yine o zabite rastlamıştı. Yine gözleri bir an karşılaşmış, tatlı tatlı bakışmış* lardı.. Hemen duracak ve ona bir şeyler söyliyecek olmuş, fakat Melike yanından hızla geçmiş. Geçmiş amma aklı da kurşuni pelerine takılmış kalmış:
— Bilsen Gülçin, o kadar güzel kara gözleri, okadar güzel endamı var ki sanki bir cesaret sembolü, bir kahramanlık âbidesi. Uzaklaşan a-dımlarını dinliyorum. Başımı çevirip bir daha onu görmek istiyorum.. Çerdeki tramvay durağında durdum, tarmavayı bekliyormuş gibi yaparak arkasından uzun uzun baktım.
Biraz yürüdükten sonra içine doğmuş gibi o da döndü ve gözlerimiz uzaktan da olsa yine birbirini buldu.
Ani bir karar vermiş gibi hemen geriye döndüğünü gördüm. Kalbim öyle çarpıyordu ki bu sefer yanıma gelirse, artık ondan kaçamıyacağı-mı hissettim. O esnada bir tramvay durdu. Hemen içine atladım. Tabiî yetişemedi.
Eminim ki benim için dönmüştü, ne olursa olsun konuşmalıyım diye • karar vermişti..
Kim olduğunu bilmiyorum. O da beni bilmiyor. Bir daha bakalım tesadüf edecek miyiz birbirimize.
Kaç gündür Üniversiteye giderken ona ekseriya rastladığım yere geldiğim zaman kalbim kopacakmış gibi çarpıyor. Gözlerim her an dal galanan kurşuni bir pelerin arıyor. Fakat artık yok, göremiyorum. Kim bilir belki de izinli idi. Bir yerden geldi ve yine gitti. O gün keşki kaç-masaydım, diyorum. Çünkü bak gün ler geçtiği halde kara gözleri bir türlü aklımdan çıkmıyor.
Gözleri dalan Melike başım çevirince birden teyzesini gördü ve bir çığlık kopardı. Şimdi kahkahalarla gülen Gülçinin arkasına saklanan Melike okadar utanmıştı ki... Küçü- i cük elleri ile yüzünü kapattı:
— Aşkolsun teyze, ne zaman geldiniz? Sende mi görmedin Gülçin? diyerek ne diyeceğini şaşırdı.
Teyzesi gülümsiyerek biraz da mahzun Melikeye yaklaştı. Ateş gibi yanan başını kolları araşma aldı. , Kızarmış yanaklarından öperek göğ süne bastırdı.. ,
— Merak etme Melike. Mademki sen okadar istiyorsun. O gelir seni yine bulur.
Yüzü hafifçe sararan ve eski bir hatıraya gülümser gibi uzaklara bakan teyzeleri ilâve etti:
— O kara gözler hakikatlidir. Onlarda yalan olmaz. Bir defa sevdiler mi? Okadar içten okadar derinden severler ki..
Kendisine hayretle bakan yeğenleri karşısında bu sefer de suç üzerinde yakalanmış gibi kızaran teyzeleri kendini en yakın bir koltuğa bıraktı.. Göğsü tatlı bir heyecanla hâlâ inip, gözleri eski bir hayali can landırmak için uzaklara bakıyordu. Melike teyzesinin boynuna sarılarak usulcacık fısıldadı:
— Teyzeciğim, hiç kimseyi sevmediniz mi? Bunu sorarken sanki haille «Muhakkak sevdin değü mi teyzeciğim ve o sevdiğin de nihayet sana geldi. Anlat ki ben de geleceğini ümit ederek sevineyim» diyordu.
İlk defa olarak ondan bahsetmek arzusu içinde okadar yandı ki. Şimdi başını dizlerine dayıyan Medenin saçlarım okşıyarak anlatmağa başladı:
— Yirmi iki yaşında idim ve sana da çok benziyordum Melike. Benim de böyle pembe yanaklarım, kar gibi beyaz bir tenim vardı. Mavi göz lerimi saran siyah kirpiklerim ve parlak siyah saçlarımla çok güzeldim..
O zaman erken evlendirmek âdet ti. Beni de 16 yasımda iken 35 yaslarında bir yüzbaşı ile evlendirdiler.
Seneler hâdisesiz geçti.. Hayatımdan memnundum. Biraz sert o-lan enişteniz çok iyi kalpli ve sadık bir adamdı. Gerçi bana karşı olan büyük sevgisini anlatamıyorsa da beni çok sevdiğini hissediyordum. Benim de kalbimde ona karşı derin bir saygı ve şefkat vardı..
Bu sakin hayatımızı günün birinde bölüğümüze gelen yeni takım kumandanı bozdu.
ilk rastlaştığımız gün birbirimiz için yaratıldığımızı anladık. Bu benim için çok acı oldu. Çünkü her i-kimiz de evli idik. Şimdiye kadar da kendimi mesut zannediyordum. Göz lerim onun siyah gözlerile karşılaşınca içimde bir aşk fırtınasının kop tuğunu hissettim. Anladım ki sevgi ile ilk defa karşılaşıyorum... Ve bu sevgi öyle yerleşti ki onu oradan ko parıp atmak kabü olmıyacak.
O da beni seviyordu. Onun kara gözleri sevgisini okadar içten anlatıyordu ki... öyle zannediyorum ki sevgisini bana karşa bağlılığını başka hiç bir suretle bu kadar kuvvetle hissettiremez, anlatamazdı.
Ayni bölükte olduğumuzdan sık sık buluşuyorduk ve gün geçtikçe sevgimiz ilerliyordu, ilk zamanlar birbirimizi sadece görmek kâfi geliyor.. içimizde kök salan sevgimizi gözlerimizle anlatırken ne kadar me sut oluyorduk. Gerçi içimde çok büyük bir vicdan azabı vardı. Kocama karşı çok küçüldüğümü hissediyordum. Fakat ne çare ki onu bir dakika olsun sevmekten geri kalamı-yordum. Bütün ruhumle, bütün kalbimle çılğınca seviyordum., ve nihayet o karısından ve ben de kocamdan ayrılarak birbirimizin olmağa karar verdik... Ben bir iki gün sonra anneme gidecektim ve oradan ka rarımızı kocama bildirecektim.. O kadar mesuttum ki bir kuş gibi cıvıldamak, şarkı söylemek, yaramaz bir çocuk gibi koşup oynamak, herkese aşkımı haykırmak ve ben seviyorum, seviliyorum demek istiyor dum...
Ertesi gün bavulumu hazırlarken karısının bize geldiğini gördüm. Kalbim gayri ihtiyari burkuldu. Ken dişini karşıladım. Okadar sevinç i-çinde idi ki saadeti gözlerinden taşıyordu. Her halde bir şey var diyordum. Daha fazla sabredemedim, sordum:
— Ne o, sizi pek sevinçli görüyorum, hayırlı bir haber mi var?.
— Ah bilseniz, ne kadar seviniyorum... Burada en yakın kendime sizi hissettiğim için ilk evvelâ bunu size söylemeğe geldim..
— Evvelâ emrimiz geldi, İzmire gidiyoruz. Orada anneme ve kardeşlerime kavuşacağız. Sonra da asıl beni sevinçten deli eden şey anne olmak üzere olduğumu hissettiğim-dir. Bilseniz nekadar mesudum. Ne zamandır anne olmayı okadar içten arzuluyordum ki..
Ondan ötesini hatırlamıyorum Daha neler konuştuk ve o ne zaman gitti bilmiyorum. îztirabım okadar büyüktü ki, öyle acı duyuyordum ki o geceyi kâbuslar içinde geçirdim. Karşımda küçücük bir yavrunun ağladığını ve minicik yumruklarını u-zatarak benden babasını istediğini görüyor, hıçkırıklar içinde yerimden sıçnyarak uyanıyordum. Ah, e-vet hakkım yoktu. Bu yavrunun e-linden babasını almağa hakkım yoktu. Ve her şeye rağmen o büyük sevgiyi o akşam kalbime gömdüm.
Onlar bir kaç gün sonra gideceklerdi ve benim bunu görmeğe tahammülüm yoktu. Rahatsız olduğumu bahane ederek hemen ertesi gün Is-tanbula hareket ettim ve ancak onlar gittikten bir ay sonra tekrar kocama dönebildim., ve işte yirmi dört şene geçti. Altı sene evvel enişteniz öldü.. Fakat o kara gözler daima i-çimde yaşadılar ve yaşıyacaklar da. Ve eminim ki ben onları bırakmasay dım, onlar beni hiç bir zaman terket-miyeceklerdi.
Odayı derin bir sükût kapladı. İki yeğen gözleri yaşlı önlerine bakarken kapının zili onları dalgınlıklarında uyandırdı. Gülçin kapıyı açmak için gitti. Melike, yerinden sıç-
Giresunda Çocuk Bayramı Çok Güzel Oldu
Giresunda 23 Nisan bayramından Bir İntiba
Giresun, (Hususî) — Hâkimiyeti Milliye ve 23 Nisan çocuk bayramı coşkun tezahüratla kutlulandı. Sabah erkenden meydanı halk doldurmuştu. Vali mekteplileri ve izcileri teftiş ettikte»' sonra geçit resmi yapıldı. '
Yüksek bir hamiyet numunesi
Ceyhan Tüccarlarından B. Hacı Sani Bir Dispanser İnşası İçin 5000 lira Teberrü Etti!
Bu Şayanı Takdir Hareketi Bütün Zenginlerimize Bir İmtisal Numunesi Olmalıdır!
Ceyhan : (Hususî) — Ceyhanda bir hayırseverin himmetile büyük bir dispanser yapılıyor Eski bina yıktırıldı ve hükümet tabipliği de eski jandarma dairesine nakledildi. Binanın temelatma merasimi yakında yapılacaktır.
Böyle hem çiftçi yatağı ve hem de kalabalık bir kasaba merkezinde senelerdenberi bir hastane olmadığı ve bu yüzden gerek ani bir kaza neticesinde ağırca yaralanan ve gerekse aylardır müptelâ olduğu hastalıktan kurtulamıyan ve ancak hastanede tedavisine imkân hâsıl olan hastalara, ya Adana veyahut ta Osmaniye memleket hastanesine götürülerek tedavi edilmektedirler.
Esasen, evvelce burada bir hastane açılmıştı, fakat bilâhare ve Osmaniye vilâyet olduktan sonra mezkûr hastane de Ceyhana çok görülmüş olacak ki, o zaman Ceyhan-dan kaldırılrak Osmaniyeye nakledilmişti.
tşte bu sebeple Ceyhanda 8-10
rıyarak teyzesinin göğsüne kapandı ve hıçkırıklar içinde:
— Benim melek teyzeciğim, nasıl dayandın? Ben tahammül edemem diye ağlamağa başladı. Biraz sonra kapı açıldı ve Gülçinin:
— Teyzeciğim, bir zabit sizi görmek istiyor, dediğini duydular. Melikenin kalbi duracakmış gibi oldu. Kapıda kendisine hayretle sevgi ile bakan kara gözleri tanımıştı. Bir yıldırım çarpmış gibi sendeledi. İşte o, diyerek teyzesinin kolan araşma düştü...
Mesele anlaşıldı. O zabit meğer teyzesinin sevdiği zabitin çocuğu, kendisinin babasının saadetine engel olan çocuktu. Fakat işte şimdi teyzenin saadetine sebep olacaktı. Babası ölürken kendisine verilmek üzere bir mektup bırakmıştı. Orada son nefesine kadar daima onu sevdiğinden bahsediyordu. Oğlu da babasının vasiyetini yerine getirmek için onu kaç gündür arıyordu. Zira elinde iyi bir adres yoktu.
Bir ay sonra genç nişanlılar birbirlerine sokulmuş, mesut fısılda-şırken kendilerini memnuniyetle sey reden teyzelerinin gözlerinden iki damla yaşın yanaklarından süzüldü-ğünü görmediler.
Nasfet ÖCAL
Çocuk bahçesine çocukların eğ-çinde eğleniyorlardı. Bu haftaya ter lenmesi için tertibat alınmış, neşe i-tip edilen çocuk balosu, müsamere ve Halkevinde yapılan geceler ayrıda bir hususiyet vermiştir.
98
Ceyhandan Bir Görünüş
senedir hastanesiz kalmıştır. Her ne kadar kasaba merkezinde bir dispanser mevcuda da, bu da ihtiyaca kâfi gelmemekte, ayni zamanda da hem binası küçük ve dar olduğu gibi içersindeki yatak adedi de 4-5 den fazla değildir.
Binaenaleyh tüccarlarımızdan Bay Hacı Saninin teşebbüsü ile yeniden yaptırılan dispanser hem geniş olacak ve hem de yatak adedi çoğaltılacaktır.
Hacı Sani 5000 lira teberruda bulunmuştur. Diğer taraftan yine kasaba merkezinde ve Yıldız oteli ile bir de hanın yine sahibi Hacı Sani tarafından yeni yapılan dispansere vakfedilerek akarlarının da dispansere verileceği memnuniyetle haber alınmıştır.
Yeni Sabah — Bu hamiyetli zenginimizin yüksek hareketini takdir e-der ve bunun diğer zenginlerimize ibret olmasını temenni ederiz.
Ceyhan Havalisinde Firengi Hastalığı
Ceyhan : (Hususî) — Beş altı se-nedenberi Ceyhanda hükümet tabipliğini yapmakta olan Dr. Turgut Önay belediye doktorluğunu da yapmaktadır. Mumaileyh, tevazu ve güleryüzlülüğü ile kendisini muhiti ne sevdirmiş ve bu suretle herkesin sempatisini kazanmıştır.
Ceyhan havalisinde firengi hastalığı da başka tarafa nisbeten fazla
Sultan Aziz Devri Başpehlivanları -Akkoyunlu Kazıkçı Kara Bekir-
Başpehlivana 50 Altın Mükâfat Vardı
Paralar Kırmızı Kadife Bir Keseye Konmuş Ve Asılmıştı
— Evet; çünkü; bir kere; başa Aliço, Makarnacı, Amavutoğlu, Keçeci, Kavasoğlu gibi pehlivanlar çıkardı. Başaltını da, Karagöz Ali, Ça kır Ali, Filibeli Kara Ahmetler gibi pehlivanlar doldururdu. Biz de büyük ortada kozumuzu pay etmeğe çalışırdık... Bu heriflerin elinden ö-dül almak ciğerlerini almak demekti.
— Sıvaslı Keçeci nasıl bir pehli vandı?..
— Bu pehlivan Kazıkçı Kara Be-kirden daha fazla ve kuvvetli bir a-damdı. Fakat, yağ güreşini okadar bilmediği için herkes ona, güreş uy-durabilirdi. Fakat; hayatımda bu derece kuvvetli bir adam görmedim. Sultan Aziz, Keçeciyi çok severdi. Bir gün padişah şöyle bir iradede bulunmuştu:
— Keçeci yere yatsın... Kavasoğlu bir tarafına, Kara lbo bir tarafına sarma taksınlar bakalım ne yapacak ?.
Keçeci, iki kuvvetli pehlivanın sarmasını sökerek kolaylıkla olduğu yerden ayağa kalkmıştı.
Fakat; bu, böyle olmakla beraber, Kavasoğlu, Keçeciyi Sultan A-zizin huzurunda ve Kırkpmarda mağ lûp etmişti. Çünkü; yağ güreşinde söylediğim gibi mahir bir adam değildi.
Fakat; Karakucak güreşini çok iyi büiyordu’ Kavasoğlu ile bîr kere Sultan Azizin huzurunda Kaarku-cak güreşi yapmışlar, on beş dakikada Kavasoğlunu mağlûp etmiş...
Kuru Anadolu güreşinde Keçeci ile başa çıkmak imkân haricinde i-di...
Deli Muradın sözleri okadar tat lı ve zevkli idi ki; bir türlü bir tarafından kesip Kazıkçı Kara Beki-re gelemiyorduk...
Nihayet; sadede gelmek ve pehlivanı Kazıkçı üzerinde söyletmek için şunları söyledim:
— E usta ; gelelim Şumnu güreşine. Kara Süloya, Kara Bekire ne oldu bakalım?..
— Ha; sahi bak nereden nereye geçtik?.. Nerede kalmıştım?.
— Deste güreşine çıkıyordun?.
— Evet; kazanın başına geldim, küçücük vücudünü ellerimin arasında yağlıyordum. Etrafımdakiler de benim gibi genç delikanlılardı. Fakat ; bir yandan da içim yanıyordu. Ah, şu Kazıkçı Kara Bekir gibi olsam, diye..
Delikanlılar deste güreşini bitirdik... Ben, desteyi kurtarmıştım. Or tada bir kara keçi vardı. Ne yapalım, bana da bu düşmüştü.
— Baş güreşe ne koymuşlardı?
— Elli altın vardı. Kırmızı bir atlas kesenin içine koymuşlar. Kazanın başında dikili duran direğin ucunda sallanıp duruyordu.
— O vakit senin kanaatin bu parayı kimin alacağında idi?
— Vallah, geçmiş gün her ikisi de rahmete kavuştu. Fakat; Kazıkçı bende büyük tesir yapmıştı.
— Sonra ustam?..
— Sonra, güreşimi bitirir bitirmez etrafıma baktım. Başpehlivanları gözlerimle aradım. Fakat, ortalıkta kimsecikler yoktu. Demek tenezzül edip meydana güreş seyretmeğe gelmemişlerdi.
olduğu ve bu hastalığın da irsî bir şekilde ve nesilden nesile intikal ettiği görülmüştür. Dr. Turgut ö-nay bu menhus ve bulaşıcı hastalığa yakalanan vatandaşları kurtarmak hususunda azamî gayret ve feragatle çalışmaktadır.
• M. S.
Hemen giyindim ve çardak artına yollandım. Baktım, iki saat evvel bıraktığım gibi duruyorlar... Yal nız, Kazıkçıyı hasıra uzanmış, uyur buldum. Ötekiler birbirlerile konuşuyorlardı.
Lâkin, Kazıkçının uykusu öyle derin idi ki horultusu etrafı sallıyordu. Gün geçtikçe anladım ki; Bekir yaman bir adammış... Vücudünü dinlendirmek için güreşten evvel uzanmış mükemmelen uyuyordu.
— Ne konuşuyorlardı:
— Hep, pehlivanlıktan...
Uzatmıyalım, büyük orta güreşleri başladığı zaman Araboğlu Kara Süloya dedi ki:
— Pehlivan, gidelim artık meydana!..
— Ya; küçüklerin güreşi tatlı o-lur.. Biraz seyredelim kızanları...
Büyük ortayı bu pehlivanlar küçük güreş telâkki ediyorlardı. Araboğlu, hasırda uzanmış, uyuyan Be-kiri dürtekledi ve:
— Bekir!.. Bekir!..
Diye seslendi. Kazıkçı ustasının seslenmesi üzerine uyandı. Hemen doğruldu, gözlerini uğuşturdu. Ustasının ve pehlivanların ayağa kalktığını görünce o da kalktı. Senin an-lıyacağın beyim, benim gözüm hep Bekirde idi. Ah, şu adam bir soyunup meydana çıksa da vücudünll görmüş olsam diyordum.
Pehlivanlar meydana geldiği zaman büyük orta güreşi başlamıştı. Seyircüer ve davetliler başlarını çevirmiş, gözlerini dikmiş, başpehlivanlara bakıyorlardı. Bilhassa; Kazıkçıyı tanuıuyanlar merak ve heyecanla Bekiri seyrediyorlardı.
Başpehlivanlar, ağaçlar altına serilmiş olan hasırlara oturdular.
— Kimler vardı başpehlivan olarak usta?..
— Ha, burası çok meraklı değil mi?.. Siz bu pehlivanların ne ismini ve ne de cismini bilirsiniz?.. Aradan kaç seneler geçti. Kemikleri bile çürüdü bunların... Kimsecikler bilmiyor şimdi bunları... İsimleri, namları, şöhretleri kaybolup gitti.
Biri, Araboğlu idi ki; Kazıkçının ustası idi ve Kara Sülonun hasmı canı idi. İkincisi Kara Sülo idi. Üçün-cüsü Kazıkçı Bekir, dördüncüsü de o devrin en kıvrak ve mahir pehlivanlarından Kündecioğlu Çakır Hüseyin idi.
— Kim kimle tutuşacaktı dersin?
— Her halde, Araboğlunun Çakır Hüseyinle, Kazıkçının da Sülo i-le tutuşacağı aşikârdı.
Büyük orta güreşleri, başaltı müsabakaları da bitti. Vakit ikindiyi bulmuştu. Sıra baş güreşlere gelmişti.
Ben, hemen olduğum yerden fırladım. Kazan dibinde bir yer tuttum. Pehlivanların hem yağlanışlarını sey, redecektim, hem de cazgırın yanından ve yakından güreşi seyredecektim.
Pehlivanlar soyunuyordu. En evvelâ Kündecioğlu soyundu. Yüz okkalık dolgunca gövdeli, çabuk yü-rüyüşlü, çevik bir adam olduğu görülüyordu. Benim gözüm Kazıkçıda idi.
Terbiyeli Kazıkçı, ustası soyunmadan ve onu soymadan soyunmadı. Araboğlu da kisbetini ay ağma giymişti.
Hattâ; paçabentlerini ve şiraze-lerini Bekir kendi elile yağladı.
Kara Sülo da, soyunmuştu. Fakat ; durmadan merakla ve yan gözle Kazıkçıyı kontrol ediyordu.
(Devamı var/
1 mayİs'iBs
YENtSABAH
7
D. spor F. bahçeye
1-1 Yenildi
(Baştarafı 5 inci sayfamızda) I çalışıyor. Sekizinci dakikadan sonra Fenerliler vaziyete yeniden hâkim oldular. Fikret hücumları hep soldan idare ediyor, Rebiî enerjisiz oynamasına rağmen Basriyi çok iyi işletiyor. Fakat ortalanan toplar, Demirspor muhacimlerinin Fener ortasına nazaran daha canlı oynaması yüzünden bir türlü gole tahvil edilemiyor.
18 inci dakikada Fikret sol açığa, Easri de ortaya getirildi. Basri, ortada çok bocalamaktadır. Ve Fikre-tin çizgi üzerine kadar götürerek ortaladığı toplar hep Ankara mü-dafileri tarafından çürütülmektedir.
Bu aralık bir penaltı olduysa da hakem göremedi.
Demirspcrlular yeniden vaziyete hâkim olmıya başladılar. İskende-rin 25 metreden çektiği sert şütü, Hüsamettin müşkülâtla kesebildi 38 inci dakikada soldan ortalanan topa Orhan kafa ile yetişti ve bir vuruş yaptı.
Hüsamettin yerinde bir uzanışla köşeyi bulan topu kesit.
Fenerliler 40 ncı dakikadan sonra Demirspor kalesini yeniden sarmı-ya başladılar. Basri, müsait fırsatları topu çiğnemek yüzünden kaybediyor, Fazıl 43 üncü dakikada yine Fikretin bir ortalayışına yetiştiği halde boş kaleye topu sokamadı. Birinci devre bu şekilde 1-0 Fener-bahçenin lehine bitti.
İkinci devre:
İkinci devrede oyuna Demirspor-lular başladılar. Fener takımında Rebiînin durgun olmasına mukabil Fikret bugün çok iyi. Karşısında yer alan Ankara müdafilerini muvaffakiyetle atlatıyor ve sayılık fırsatlar hazırlıyor.
6 ncı dakikada Ali Rıza, yine Fikretin ortaladığı bir topun etrafında dönen karışıklıktan istifade ederek Fenerin ikinci golünü yaptı.
Oyun başladı. Zaman zaman AnkaralIlar ortadan iniş yapıyorlar. İskender’in uzaktan şüt atmak tecrübeleri netice vermiyor.
14 üncü dakikada Fikret Demir-I spor müdafilerini atlatarak ceza sahası içine girdi ve sert bir sağ şütle üçüncü golü çıkardı.
Bu golden sonra Demirsporlular bütün gayretlerde oynıyarak Fener kalesini sıkıştrımıya başladılar. Ta-cinin bir hatalı çıkışı neticesinde sakatlanmak tehlikesini savuşturması, Fener müdafaasını sinirli yapın ıy a şevketti.
Bir yanlış zihniyetin neticesi olarak Fener kalesine yakından, uzaktan firikik vuruşları yapılıyor.
24 üncü dakikada soldan atılan bir firikik vuruşuna Arif yetişti ve ne-
Şeref ve Taksimde
Beşiktaş Hususî Maçta
Şişliyi 3-2 Yendi
(Baştarafı 5 inci sayfamızda) Beşiktaşla Şişli takımı karşılaşırken ayni saatte Taksimde de Kurtuluş ile Pera hususî bir maç yaptı. Vaktin erken olmasına rağmen bu maç ta 1000 den ziyade seyirci toplanmıştı.
Takımlar şu şekilde karşılıklı dizildiler :
Kurtuluş:
îstrato, Varko, Yogo, Cemal, İhsan, Manol, Maryus, Polymdi, Ta- , naş, Şahap, Polyos.
Pera: Koço, Civelek, Hristo, Çi-Çoviç, Dinakos, Taledi, Panayotls, Stelyos, Fedan, Alakos.
Oyuna Peralılann güzel bir hü-cumlle başlandı. Sağdan İnkişaf («-den Pera hücumunu Kurtuluşluların enerjiye dayanan canlı oyunları ile hemen kesildiği, Kurtuluşluların faikıyeti ele alarak oyunu Pera nısıf sahasına intikal ettirdiklerini görüyoruz.
fis bir kafa ile takımına İlk ve şeref sayısını kazandırdı.
3-1 vaziyet, iki tarafı da canlandırdı. Fenerliler oyuna sakat devam eden Yaşan ileri hatta alarak Fazılı müdafaaya çektiler.
31 inci dakikada Basri Fenerin dördüncü ve son golünü yaptı.
Oyunun son dakikaları mütevazin geçiyor. Hakem oyunu bozuk idare etmekte. Kararlar ekseriyetle gecikiyor ve halkın protestolarına sebep oluyor. ö
Düdük öttüğü zaman Fenerliler 4-1 galip vaziyette idiler
Oyun: bir gün evvelki oyun hilâfına sert ve asabî bir hava içinde geçti. Bunda hakemin idaresizliği büyük bir rol oynadı.
Baden terbiyesi kupası
Hilâl - kurtuluş : 3 Topkapı - Arnavutköy: i
Fenerbahçe - Demirspor maçından evvel Hilâl - Kurtuluş muhteliti ile Topkapı - Arnavutköy muhteliti Beden Terbiyesi kupası için karşılaştılar.
Saat tam 14,30 da hakem Ahmet Ademin idaresinde Topkapılılann akınile başlıyan oyun Hilâl müdafaasında kesildi. Oyunun mütevazin bir şekilde cereyan ettiğini görüyoruz. 20 nci dakikada Topkapı oldukça mühim bir tehlike atlattı. Biraz sonra ayni tehlikeyi Hilallilerin de geçirdiğini görüyoruz.
30 uncu dakikada Hakkı - Kurtuluş muhtelitinin ilk sayısını, 40 ncı dakikada 2 nci sayısını yaptığını görüyoruz.
Devre 2-0 Hilâl lehine bitiyor.
İkinci devre yine mütevazin cereyan ediyor. 17 nci dakikada Hakkı takımının dördüncü golünü çıkarıyor. Bu devrenin 30 uncu dakikasında Arnavutköy - Topkapı muhterinin sol içi şeref sayılarını çıkarıyor. Hilalliler çok güzel, canlı bir oyundan sonra 3-1 galip olarak sahadan ayrılıyorlar.
Bölge knpası
Anae’oluhlsarı ; 7 Kadıköy sporu ; i
Dün, Fenerbahçe stadında millî küme ve Beden Terbiyesi kupası maçlarından evvel Kadıköy sporla Anadolu Hisarı bölge kupası maçları için karşılaştılar. 12,30 da Kadı-kövlülerin hücumile başlıyan oyun, çok geçmeden Anadoluhisarlıların canlı hücumlarile kendi nısıf sahalarında ovnanmıya başladı. Canlı oynamalarına rağmen Hisarlıların bâriz hâkimiyetleri altında 7-1 mağlûbiyette nkurtulamadılar.
ATLET
96
Vakit vakit Pera da canlı oynamasına rağmen Tanaşın yaptığı 3 golle birinci devreyi mağlûp olarak bitiriyor.
İkinci devrede de Polyos dördüncü biraz sonra Maryos beşinci golü yapıyor.
Peralılann yaptıkları şeref sayısından sonra Pulymidis Kurtuluşu ı 6 ncı ve son sayısını çıkarıyor ve bu suretle Kurtuluş 6-1 galip olarak sahadan ayrılıyor.
Barutgücü saha; nla
Bakırköy halkevi : 3
Fatih halkevi : 2
Bakırköy Halkevi tarafından tertip edilen Halkevleri şampiyonasının ikinci maçı dün Bakırköy Barutgücü sahasında Bakırköy ve Fatih Halkevleri arasında yapıldı.
Her iki Halkevinde bir çok tanınmış birinci sınıf oyuncuların bu-
Orduda 23 Nisan
23 Nisan bayramında mekteplilerin geçitresmi
Ordu, (Hususî) — 23 Nisan pazar günü saat 10 da Cümhuriyet a-lanında büyük bir halk kalabalığı ve okullar toplanarak 23 nisan millî bayramını içten gelen bütün duygu-larile kutlulamışlardır. Tören İstiklâl marşile başlamıştır. Küçük mekteplilerin halk kürsüsünden söyledikleri hitabeler dinlenerek, söz so-nunde Büyük Atamız hatırlanmış bir dakika sükût edilmiştir.
Cümhuriyet alanından sonra
POLİSTE i
Zorlu misafir
Kzuonu pay atmak İsteyince
Galatada eski Parmakkapı sokağında 16 numaralı evin üst katında oturan terzi Mıgırdıç oğlu Kanca-başyan'a dün saat 10,45 de eski arkadaşlarından demirci Agop misafir gelmiştir. Her iki arkadaş bir müddet yukarıda içtikten sonra ayni hanenin alt katında oturan yine Agop isminde başka bir arkadaşlarının odasına inmişlerdir. Burada-da bir müddet içildikten sonra bahis eski günlere intikal etmiş ve bir ara iki Agop arasında fî tarihinde geçen bir nişanlı meselesine dayanmıştır. İçtiiğ rakının tesirile kafası dumanlanan ev sahibi Agop diğeri-
— Anlat bakalım şu meseleyi. Bana ettiklerini unuttum mu zannediyorsun, demiş.
Bunun üzerine misafir Agop her ne kadar:
— Canım gel etme, eyleme, bu bahsi tazelemekten ne çıkar dediyse de beriki:
— Hayır, kozumuzu artık bugün pay edelim.
Diyerek misafire saldırmış. Bunun üzerine papucun pahalı olduğunu gören demirci cebinden çıkardığı bıçakla:
— Al kozunu! demiş ve eski rakibini sol bacağından yaralamıştır. Kavgaya etraftan yetişenler daha büyük bir hâdisenin meydana çıkmasından evvel araya girmişlerdir. Zabıta tahkikata başlamıştır.
lunması oyunun zevkini bilhassa artırıyordu.
Bakırköy Halkevinde Beşiktaşlı Nâzım, Fuat, Süleymaniyeli İbrahim, Eyüplü Şükrü, istanbulsporlu Hayri ile Barutgücünün en iyi oyun cuları yer almışlardı.
Buna mukabil Fatih Halkevi takımında ekseriyeti istanbulsporlu olmak üzere Vefalı Hüseyin gibi bir çok meşhur oyuncular yer almışlardı.
Oyunun ilk devresi çok güzel oy-nıyan Fatihi Heri 2-1 galebesile bitti. İkinci devrede Hâkimiyeti ele alan Bakırköylüler 2 gol yaparak oyunu 3-2 galip bitirmeğe muvaffak oldular.
Hakem Eşref Mutlu maçı güzel idare etti.
Bakırköy Halkevi: Nevzat -Hayri, Bekir - Emin, Şükrü, Fuat -Haydar, İbrahim, Nâzım, Murtaza. Recep.
Fatih Halkevi: Saim - Faruk, Cevat - Enis, Seyfi, Eşref, Nejat, Kemal, Nevzat, Hüseyin, Mustafa
Golleri Bakırköyden Nâzım, Şükrü, İbrahim, Fatihten Hüseyin ve Kemal attılar.
B takınılan maçı:
Barutgücü B takımı ile Fatih Halkevi B takımı arasında yapılan maç 11-1 Barutgüçlüleri galibiyetilc neticelenmiştir.
Halkevi ve belediye önlerinden geçilerek tören nihayet bulmuştur. Gece bütün çarşı elektrikle donatılmış, bayram şerefine İsmet Paşa o-kulunda bir müsamere verilmiştir. Verilen müsamerede kız, erkek talebelerin yaptıkları oyunlar mavaffa-kıyetli olmuş, talebelerin on üç parça mızıka ile çaldıkları millî o-yun havaları çok beğenilmiş ve alkışlanmıştır.
İsmail Bozkurt
Amerika yeni harp gemileri yapıyor
Vaşington, 30 (A.A.) — Harbiye Nezareti, dokuz tahtelbahir ve tahtelbahir avlıyan gemi inşası için ke-şifname talep etmiştir. Bu gemiler, sahil müdafaasına mahsus ve «Sivrisinek» ismini taşıyacak olan yeni filonun ilk gemileri olacaktır.
Yunan Kralı İtalyan sefirini kabul etti
Atina, 30 (A.A.) — İtalya Sefiri, dün Kral tarafından kabul edilmiştir
Alacağını isteyince çenesini kırdı
Taksimde oturan marangoz Emin ile dün gece kendisinden alacağını istemiye gelen kömürcü Ömer arasında bir kavga çıkmıştır. Bidayette hafiften başlıyan münazaa gittikçe hız almış ve Emin kömürcüyü bir temiz döğerek yumrukla çenesinden yaralamıştır. Hadise bu suretle yatışmış, fakat yarım, saat sonra Ömer tekrar parasını istemek üzere evin önüne gelince Emin fena halde muğber olmuş ve balkondan kendisini aşağı atarak ömere saldırmak istemişse de dört metrelik yükseklikten sukut etmesinden ayağı kırılmış ve can kurtaran ara-basile Beyoğlu hastanesine kaldırılmıştır.
Zabıta tahkikata başlamıştır.
Caminin kurşunlarını çalarken yakalandılar
Küçük Ayasofya’da oturmakta o-lan Mehmet, Remzi, Yusuf Ziya ve Kenan isminde dört kişi küçük A-yasofya camiinin kurşunlarını sökerlerken görülerek yakalanmışlardır.
Hovarda bayan kafayı çekince
Beyoğlunda İpek sokağında 10 nu-marada oturan Emine isminde bir bayan dün akşam fazla miktarda içtiği rakıdan sarhoş olarak Sultan-hamamı caddesinde bağırıp çağır-mıya başlamıştır. Bunun üzerine zabıta kendisini yakalamıştır.
Otomobil çaı pli
Üsküdarda Hâkimiyeti Milliye caddesinde oturmakta olan Abdullah kızı Sabahate dün plâka numarası tesbit edilemiyen hususî bir o-tomobil çarparak kaçmıştır. Saba-hat sademe neticesinde vücudünün muhtelif yerlerinden yaralanmıştır.
Dostuna kıydı
Kalyoncu’da oturmakta olan Vik-torya’yı dostu şoför Ata aralarında çıkan bir ihtilâf yüzünde nçakı ile baldırından yaralamıştır. Suçlu yakalanmış, yaralı da tedavi altına a-lınmıştır.
Soba borusu tutuşunca
Dün gece saat 22,30 da Istinye Sarı sokağında oturan Dimitri Lama-ra’nin sigortasız evinde yangın çıkmış, fakat ateş etrafa sirayet etmeden söndürülmüştür. Yangının soba borularındaki kurumların tutuşmasından çıktığı anlaşılmıştır '
Amerikadaki ■ Yugoslavlar
Büyük bir tesanüt mitingi için hazırlanıyorlar
Belgrad, 80 (A.A.) — Amerika’da bulunan en mühim Sırp, Hırvat ve Sloven teşekkülleri 7 mayısta Pitts-burg’da büyük bir millî Yugoslav mitingi tertip edeceklerdir. Mitingde müşterek vatana ve onun hürriyet ve istiklâline karşı Yugoslavla-nn sarsılmaz hisleri izhar edilecek-. tir.
Bu; teşekküller, Amerikada bulunan bütün Yugoslavlara hitaben bir beyanname neşredecekler ve Yugoslav vatanının daha iyi bir istikbale kavuşmasına uğraşacaklarını bildireceklerdir.
Bu miting Amerikadaki Sırp, Hırvat‘ve Sloven teşekküllerinin uzun senelerdenberi ilk defa olarak tertip ettikleri bir toplantı olacaktır.
Çinliler 70 şehir İstirdat etmişler
Çungking, 30 (A.A.)*— Askerî mahfiller, mevziî mukabil taarruzların başlangıcındanberi Çinlilerin Şansi, Kuantung, Kiangsi, Hunan, Hupeh, Kiangsu, Çekiang, Anhuei, Şantung, Hopei ve Honan vilâyetlerinde 70 şehir istirdat ettiklerini bildirmektedirler.
Prens Naip Adanadan geçti
Adana, 30 (A.A.) — Erdün Emin Abdulah’ın oğlu Prens Naib ve yaveri bugünkü Torosla şehrimize gelmiş ve katara takılan hususî vagona geçerek Ankara’ya doğru seyahatine devam etmiştir.
Bir Ingiliz filosu Haytada
Hayfa, 30 (A.A.) — Dört îngiliz destroyeri buraya gelmiş ve bir beşinci destroyer de meçhul bir istikamete doğru geçmiştir.
Muğlada modern otel
Muğla, 27 (A.A.) — Ebedî Şefimiz Atatürk’ün anıtı karşısına vilâyet tarafından yapılmakta olan büyük şehir otelinin inşaati bitmiştir. Şehri süsliyen bu bina ayni zamanda büyük bir ihtiyacı karşılamaktadır.
Palto hırsızı
Yeni hal önünde şoför Hayri Savaşın kamyon içinde bulunan paltosunu çalıp kaçan sabıkalı Piç Kemal Poyraz ile arkadaşı Mahmut Kanarya zabıta tarafından yakalanmışlardır.
Bir elbise hırsızı
Mercan’da Bodrum hanında terzi Haşan Ercan’ın dört gün evvel üç takım elbisesini çalan Ludvik yakalanmış ve elbiseler ele geçirilerek sahibine iade edilmiştir.
Pazarlık Usulile Eksiltme İlânı
Nafıa vekâleti Samsun su isleri sekizinci şube mühendisliğinden :z
Pazarlığa konulan iş:
1 — Hamzalı bataklıkları islahi kanalları ile Aptal ırmağı İslah kanalı üzerinde yaptırılacak altı.adet betonarme köy yolu köprüsünün inşasıdır. Keşif bedeli 35544 lira 77 kuruş olan bu iş 25/4/939 tarihinden itibaren bir ay müddetle pazarlık suretile eksiltmeye konulmuştur.
2 — Eksiltme vahidi fiat üzerinden ve pazarlık usulile yapılacaktır.
3 — Pazarlık 25 Mayıs 939 tarihine rastlıyan perşenbe günü saat 15 de Samsunda Su işleri sekizinci şube mühendisliği binasında eksiltme komisyonu odasında icra edilecektir.
4 — istekliler: Eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, Bayındırlık işleri genel şartnamesi, umum su işleri fennî şartnamesi, hususî fennî şartname ve projeleri 180 kuruş mukabilinde Samsunda Su İşleri Sekizinci şube mühendisliğinden alabilirler.
5 — Pazarlığa girebilmek için isteklilerin 2665 lira 86 kuruşluk mu-
vakkat teminat vermesi ve mümasil işleri yaptığını gösterir vesika ibraz etmesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulunan bütün vesikalarla birlikte bir istida ile idareye müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ihraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmıyaııiar pazarlığa iştirak edemezler . (2951).
RADYO |
PAZARTESİ: 15/989
12.30 Program.
12.35 Türk müziği - Pl.
13,00 Memleket saat ayan, *-jans ve meteoroloji haberleri.
13,15-14 Müzik (Neşeli plâklar)
18.30 Program.
18.35 Müzik (Müzik ve raks -Cevad Memdûh tarafından - konulma)
Pilâklarla misaller.
19,00 Konuşma (Doktorun saati).
19.15 Türk müziği (Karışık program)
Hakkı Derman, Eşref Kadri, Ha san Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler.
20,00 Memleket saat ayan, a-jans ve meteoroloji haberleri.
20.15 Türk müziği (Klâsik program)
îdare eden: Mesut Cemil. (
Ankara radyosu küme heyeti
1 - Rauf Yekta beyin - Mahur peşrevi.
2 - Itrinin - Pençgâh bestesi.
3 - Rast şarkı - Hatırımdan çıkmaz asla.
4 - Hafız Postun - Rast ağır semaisi - Biz aludei sağan badeyiz.
5 - Dedenin - Rast yürük semaisi - Gelse o şuh meclise.
6 - Basri Üfler - Ney taksimi.
7 - Mustafa İzzet efendinin-Se-gâh şarkı - Doldur getir.
8 - Dedenin Mahur yürük semaisi - Yine zevrakı derunum.
9 - Şakir ağanın - Rast şarkı -Hiç bulunmaz böyle dilber.
10 - Dedenin - Mahur şarkı -Gönül adlı bülbülüm var.
11 - Benli Haşan ağanın - Rast saz semaisi.
21,00 Konuşma
21.15 Esham, tahvilât, kambiyo-nukut ve zahire borsası (fiyat)
21,25 Neşeli plâklar - R.
21.30 Müzik (Küçük orkestra -Şef: Necip Aşkın)
1 - Lautenschlager - Primavera-Arjantin serenadı.
2 - Schrader - Akşam üzeri (Ha zin parça)
3 - Aubert - Göbekliler resmige-çidi. (Komik marş)
4 - Beethoven - Menuetto (Sol majeur)
5 - Christian Ryming - Enter-mezzo.
6 - Lehar - Eva operetinin vals-leri.
7 - Schmalstich - Kupidon ve 5 kısımlık aşk hikâyesi
a) Yaklaşma.
b) Aşk valst
c) Başbaşa.
d) Gezinti.
e) Kavga cık ve barışma.
22.30 Müzik (Şan sanatkârları* Pl.)
23,00 Müzik (Cazband - Pl.) 23,45-24 Son ajans haberleri ve yarrnki prigram.
GÜMRÜKLERDE İŞLERİ OLAN
MÜESSESELERE
Çaker Yazaroğlu
Gümrük komisyoncusu i Galata, Ziraat Bankası Karşısında Çanakçılı han No 34 - 35 Telefon : 35,95
Sayfaı B
yenİsa'bah
1 MÂYIS~193»
Rağbet Bulan Pudranın Yeni
ı
Renkleri
MEŞHUR BİR
Güzellik mütehassısı Şu kıymetli tavsiyelerde bulunuyor:
— Rob ve şapkalarda olduğu gi-sbi, pudra renklerinin de modası mütemadiyen değişir. Bunun içindir ki daima yeni ve cazib renkler hemen Tokalon müessesesinin güzellik mütehassısı tarafından piyasaya sürülmektedir.
• PECHE — İlkbahar tuvaletlinle ahenktar olan ve bilhassa sarışınlarla saçları kestane renginde o-lanlara yakışan, şeftali yumuşaklığı tesirini yapan pudradır.
• BRUN SOLEİL — Esmer tenler için gayet sevimli ve «Mat» bir tesir yapan ve bugün Pariste pek fazla rağbet bulan pudradır.
• RACHEL - DORE — Zayıf tiplere hafif ve mahrem bir parlaklık veren ve bilhassa suvare tuvaletlerine ahenktar bir pudradır.
Cazib ve sehhar renklerin bütün serisini tecrübe ediniz.
Bir çok kadınlar, maalesef tenlerine uygun renkteki pudrayı kullanmıyorlar. Bunun için yüzlerine makyaj olmuş ve sert bir manzara veri ■ yor. Teninize üygun pudrayı bulmalım yegâne çaresi yüzünüzün bir taratma bir renk ve diğer tarafına başka renk tecrübe etmektir.
Adresimize yazınız. Size parasız olarak muhtelif renklerde 6 adet nümunelik yeni Tokalon pudrasmı göndereceğiz ve bu tecrübeyi kolay hkla yapınız. Adres: İstanbul 622, posta kutusu (27 No. lı Tokalon Pudrası servisi.)
(
Kullınıcız. Mide için her yemekten sonra 1 - 2 tatlı kaşığı yarım bardak su içinde ve müshil için her sabah veya gece yatarken aç karnına 1-2 çorba kaşığı yarım bardak su içinde kö-p.rterek içmelidir. HAŞAN MEYVA ÖZÜ Avrupa ve bilhassa İngiliz meyva tuzlarından daha yüksek olduğu kat'iyetle sabittir. Buna r ğmen Avrupa meyva özlerinden beş misli daha
yüksek olduğu kat'iyetle sabittir. Buna r ğmen Avrupa meyva özlerinden beş misli daha ucuzdur. Haşan meyva ÖZÜ yalnız bir türlü olup şekersizdir ve çok köpürür
30 ±ı
jışe
50 S 80 Kr.
Dr. Hafız Cemal
Lokman Hekim
Dahiliye Mütehassısı
Divanyolu 104
Muayene saatleri pazar hariç her gün 2,5 - 6 salı, perşembe ve cumartesi sabahları 9 - 11 fukaraya T. 22398
!
— ARADIĞINIZ GİŞE: —
1 tanbul İş Bankası karşısında 15 numarada
MALÛL CEMAL
GİŞESİ
Tayyare bileti gibi geniş bir Ümid kapısı dururken; Yese Kapılmak Doğru olur mu? Bir bilet alınız. Israrla takip ediniz. Elbet günün birinde sizde Zengin olursunuz.
TÜRK HAVA KURUMU
nci TERTİP
Büyük Piyangosu
Birinci Keşide: 11-Mayıs-939 dadır-
Biiyük ikramiye: 40.000 Liradır.
Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır...
Yeni tertipten bir bilet alarak İştirak etmeyi İhmal etmeyiniz. Siz de piyangonun mea'ud ve bahtiyarları arasına girmiş olursunuz...
ve barsak rahatsızlıklarına karşı
Haşan Meyva özü
Bugün Bahar bayramıdır. Göğüslerinizi Türk Maarif Cemiyeti rozetile süsleyiniz.
Çocuk Hakimi
□r. Ahrned Akkoyunlu
Taksim - Talimhane Palas No. 4
Pazardan mada her gün
Saat 15 ten sonra
I
J
Toprak Mahsulleri Ofisi İstanbul Şubesinden:
938 ve daha evvelki seneler mahsulünden olup da hâlen sahipleri uhdesinde bulunan Afyonların mübayaası için Toprak Mahsulleri Ofisince tesbit edilen program t
Azamî teslim müddeti:
938 ve daha evvelki seneler mahsulünden olup hâlen sahipleri uhdesinde bulunan ham afyonların Ofis tarafından mübayaa edilebilmesi için bunların nihayet 31 mayıs 939 akşamına kadar Ofis’in İstanbuldaki deposuna ya bizzat sahipleri tarafından veyahut İstanbulda tayin edecekleri kanunî vekilleri tarafından getirilmiş olması lâzımdır.
Bu tarihten sonra getirilecek afyonlar sureti kafiyede satın alm -mıyacağı gibi tayin edilen muayyen müddet dahi hiç bir sebeple uzatıl-mıyacaktır. Hastalık veya herhangi diğer bir mazeret sebebile yukarıda tayin edilen müddet zarfında teslim edilmemiş olan afyonların müba-yaası için vâki olacak müracaatlar da kafiyen nazarı itibara alınmıya-caktır.
Afyonların depoya muvakkat kabul şekli:
Afyonlar İstanbulda Ofis deposuna geliş sıra numarasile kabul edilecek ve eksperlerimizce usulü dairesinde hikemî muayenelerinin yapılması, tartısı, nümunelerin alınıp tahlile gönderilmesi bu su'ayı takip edecektir.
Afyonların depoda yapılacak hikemî muayenesi:
Ofis deposuna teslim edilen afyonlar üzerinde yapılacak hikemî muayene «Ekspertiz» sonunda bunların arasında hileli, katkılı, mağşuş afyonlar zuhur ederse bunlar kafiyen mübayaa edilmiyecektir. Muayene neticesinde kabule şayan görülen afyonlar ince ve kaba olarak iki sınıfa ayrılacaktır. Hikemî muayenelerde Ofis Eksperlerinin verecekleri kararlar kafidir.
Kimyevî muayene şekli:
Ofis deposuna teslim edilen afyonların kimyevî muayene neticesinde ince ve kaba kısımlara ayrılmasından sonra her iki sınıf^afyondan mü-teamil usulüne tevfikan ayrı ayrı alınacak nümuneler tahlilâtı ticariye lâboratuvarma sevkedilecektir. Bu lâboratuvarda yapılacak kimyevî tahlil neticesinde her bir sınıf afyonun irae edeceği morfin derecesi afyon fiatının tesbitine esas teşkil edecektir. Kimyevî tahlil neticesinde çıkacak ihtilâflar, satıcı ile Ofis arasında tanzim edilecek mukaveleye mevzu hükümler dairesinde halledilecektir.
Afyonların tartısı:
Depoya giren afyonların, Ofis Eksperleri tarafından yapılan hikemî muayenesinden sonra şayanı kabul görülen afyonlardan ince ve kaba olarak ayrılan kısımlar ayrı ayrı müteamil usule tevfikan nümunesi alındıktan sonra tartılarak alâkadarına muvakkat bir ayniyat makbuzu verili*
-V
Yaz mevsimine mahsus olmak üzere Yalova hattı tenzilâtlı bilet ücretleri
1 Mayıs 939 tarihinden itibaren Birinciteşrin sonuna kadar muteber olmak üzere Yalova hattı yolcu vapur ücretleri aşağıda yazılı miktarlara indirilmiştir.
Köprü ve Birinci mıntaka İskelelerinden Yalovaya ve mütekabllen
Yalnız gidiş Gidiş - Dönüş
Kuruş Kuruş
30 ı 60 Birinci mevki
20 40 ikinci mevki
•«dalardan Yalovava ve mütekabllen
Yalnız gidiş Gidiş - Dönüş
Kuruş Kuruş
20 40 Birinci mevki
12,50 ' 25 ikinci mevki
DİKKAT : _
Gidiş - Dönüş biletleri alındığı gün için muteberdir.
Vapurların Haftalık Hareket tarifesi
1 Mayıstan 8 mayısa kadar muhta'if hatlara kalkacak vapurların isimleri, kalkış gün ve saatleri ve kalkacakları rıhtımlar Karadeniz hattına — Salı 12 de (Karadeniz), Perşenbe 12 de (Ege), Pazar 16 da (Cümhuriyet), Galata rıhtımın-lan.
- Salı 18 de (Antalya), Cumartesi 18 de (Ül-gen), Sirkeci rıhtımından.
— Salı, Perşenbe ve Pazar 9,30 da (Uğur), Tophane rıhtımından.
— Her gün 8,45 de (Trak) sistemi vapurlardan biri, Cumartesi ayrıca 13,30 da (Sus), Galata rıhtımından.
— Pazartesi, Çarşanba ve Cuma 8,15 de (Sus). Ayrıca Çarşanba 20 de (Ülgen), Cumartesi 20 de (Antalya). Tophane rıhtımından.
— Sah ve Cuma 19 da (Bursa). Tophane rıhtımından.
— Pazar saat 9 da (Tayyar). Tophane rıhtımından.
— Çarşanba 15 de (Saadet), Cumartesi 15 de ^Mersin). Sirkeci rıhtımından. (Cumartesi postası bu haftadan itibaren yaz tarifesi mucibince Dikiliye kadar gidip dönecektir.)
— Pazar İlde (Ankara). Galata rıhtımından.
— Sah 10 da (Dumlupınar), Cuma 10 da (Konya). Sirkeci rıhtımından.
Bartın hattına
İzmit hattına
Mudanya hattına
Bandırma hattma
Karabiga hattma
İmroz hattma
Ayvalık hattma
İzmir sür'at hattı Mersin hattma
NOT :
Vapur seferleri hakkında her türlü malûmat aşağıda telefon numaraları yazılı acentelerden öğrenilir.
Karaköy Acenteliği — Karaköy, Köprübaşı
Galata Acenteliği — Galata, Deniz Ticareti Müd.
binası altında
Sirkeci Acenteliği — Sirkeci, Yolcu salonu
42362
40133
22740
Afyon fiatlarmın tesbiti:
Ofis deposuna teslim edilen afyonlardan ince afyonun ’behe r morfin derecesi fiatı 35 ve kaba afyonun beher morfin derecesi fiatı 25 kuruş olarak tesbit edilmiştir.
Afyon bedellerinin tahakkuk şekli:
Tahlilâtı ticariye lâboratuvarma gönderilen nümuneler üzerinde yapılan tahlil neticesinde afyonların ihtiva ettiği morfin derecesi lâbo-ratuvarın vereceği resmî bir rapor ile tahakkuk ettikten sonra yukarıdaki maddede beher morfin derecesi için tesbit edilen fiatlar üzerinden ince" ve kaba afyonların tutarı herkes için ayrı ayrı tahakkuk ettirilerek bu bedeller afyon müdilerinin namına açılacak bir hesaba alacak yazılacaktır. Afyon bedelleri bu suretle tahakkuk ettirildikten sonra alâkadarlara evvelce verilmiş olan muvakkat ayniyat makbuzu istirdat edilerek yerine afyonun ince veya kaba olduğunu ve her cinsin kilosunu ditrajını ve kilo fiatını ve bu fiata nazaran ayrı ayrı tutarlarile alâkadarların yekûnlu alacağını gösteren bir vesika verilir.
Afyon bedellerinin ödeme şekli:
939 senesinden itibaren her sene Ofisin satacağı afyonların brüt bedellerinin % 20 si her seneki bilançonun kesbi kat’iyet etmesinden sonra afyon müdilerine, alacaklarına nazaran garameten taksim edilecektir. Bu suretle tahakkuk edecek alacaklar sahiplerine makbuz mukabilinde tevzi edilerek hesaplarına zimmet kaydedilmekle beraber her sene yapılan tediyat yukarıki madde mucibince alacaklılara verilmiş olan vesikaya da kaydolunacaktır. Damga ve borsa resimleri gibi her türlü rüsum ve tekâlif satıcıya aittir.
Bu program 31 mayıs 939 çarşamba günü akşamına kadar îstanbul-da Toprak Mahsulleri Ofisi’nin afyon deposuna teslim edilecek, 938 ve daha evvelki seneler mahsulünden olup ta bugüne kadar muhtelif sebepler dolayısile uyuşturucu maddeler inhisarına satılmıyan veyahut mezkûr inhisarın tesbit ettiği mübayaa programlarının muayyen şartlarına tevafuk etmediği için mezkûr inhisar tarafından satın alınmamış olan afyonların mübayaasma münhasırdır.
938 senesinden sonra her sene mahsulü, senesi için tesbit edilecek programlar ve prensipler mucibince tayin edilen program haricinde kalacak afyonların mübayaası için vâki olacak müracaatların da sureti kafiyede kabul edilmiyeceği ehemmiyetle alâkadarların malûmu olmak üzere ilân olunur.
Fazla tafsilât için Ofisin İstanbul şubesi Müdürlüğüne müracaat edilmesi. «2811»
Sahibi t Ahmet CemaledciH SARAÇOĞLU
Neşriyat müdürü: Macit ÇETİN Basıldıg. yer Matbaa! Ebüzziya