Seçim Kanunu İktidar Partisinin istediği şekilde çıkıyor
Dünkü müzakereler
Seçim hazırlıkları hızlandı
üksekSeçim Kurulunun salâhiyetleri
CUMA
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2 Posta Kutusu: 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: ........15619
Yazı işleri, İdare .......15315 i
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
VA'ANDAŞ LINrlt KULLAN
İstanbul ve Ankara’da Kömür Satış ve Tevzi Müessesesinin depolarında kâfi miktarda Linyit mevcut bulunmaktadır. Her vatandaş istediği kadar Linyiti serbestçe alabilir. Piyasada Linyit bulunmadığı yolundaki menfi ve yersiz propagandaya inanmayınız. Bu ucuz ve bol yakıt vasıtasından faydalanınız. ETİBAN K

D.P.nin İtirazları Dinlenmiyor
Propagandayı takyid eden maddeler itirazlara rağmen aynen kabul edildi
tüzelinde geniş tartışmalar oluyor
I Büyük* Millet Meclisinin bu salahta toplantısında dündenberi müzakeresine başlanan ve hararetli güç. lıünakaşalan mucip olan 43 üncü ımun- aıadde üzerinde yine tartışmalar ol-tafcrffd-"
I Muhalefetin bir çok tekliflerini otlukça anlayışla karşılayan hükümet, ku maddenin aynen kabulünde çok Irar etti.
[ Bilhassa Nihat Erim, maddenin kabulü için bin bir dereden su getiriyor ve yegâne kurtuluş çaresini addeyi İlim Heyetinin getirdiğini ylemekte buluyordu. Bu tasarı üzerinde bir kaç gün-enberi yapılan müzakerelerde en k dikkati çeken cihet Nihat Eri-în, işine geldiği zaman «bunu İlim eyeti getirmiştir» demesidir. Fakat ihat Erim, İlim Heyetinin getirdi-! halde hükümetin teklifine alma-bir çok hususlar üzerinde durum görmeden yalnız (Hü-
Yüksek Seçim Kurulunun salâhiyetlerinin tevsii hakkında geniş izahat veren Refik Koraltan
Valilerin iştirakiyle bir toplantı yapıldı

-Ak-yap
ka- |
i bajr-
Dünkü toplantıda D. P. nin görüşlerini izah eden Muammer Alakant
kûmet İlim Heyeti tasarısına esasta hiç müdahalede bulunmamıştır. Heyetçe boş bırakılan bazı teferrüat denecek kısımları ilâve etmiştir» demekle iktifa ediyordu.
43 üncü maddede aynen şöyle denilmektedir: -Toplu olarak sözlü propaganda yapılacak kapalı yerlere ancak o seçim çevresi seçmenleri ve Milletvekilleri adayları ile bunların vekâletnamesini haiz tamsilci-leri ve milletvekilleri katılabilirler»
İlk sözü alan Nihat Erim, muhalefetin bundan neden endişe ettiğini sordu ve bu hükmün İlim Heyeti tarafından 1881 tarihli bir Fransız kanunundan alındığını söyledi.
Kürsüye gelen D. P. Meclis Grupu Başkanı Fuat Hulûsi DemireUi, maddenin mahzurlarını etraflı bir şekilde belirtti ve ezcümle dedi ki:
— -Muhalefet telâş göstermiş değildir. Yalnız kanunun işleyebilme-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Arnavutluktan
Rus) ar çekiliyor
Londra, 9 (a.a.) (Afp) — Muhafazakâr .Yorkshire Post- gazetesinin diplomatik muharriri şunları yaz -maktadır:
•Londraya gelen haberlere göre | Ruslaı- halen Arnavutluktan çekilmekte ve bu memleketi balkanlar-Demirelli, da bir hareket merkezi olarak kul-.........lanmaktan vazgeçmektedirler. Bu, Yunan âsilerinin mağlubiyeti neticesinde Arnavutluğun dünya ile ir tibatının kesilmesinden ileri gelmiş-
‘Soğru söyliyeni
9 köyden koğarlar
Yazarı: Mümtaz Faik FENİK
ilmeyiz, bazı yaraların üzerini örterek, onları gözle görünmez bir hale getirmekte fayda vardır? Bu bir tedavi usu-müdür? Hayır! Derde deva buladıktan sonra, yarayı ne kadar Ihklasanız, yine şifasını elde edemeziniz! Ve böylece umumî bünyeyi de ıprsar gidersiniz!
' Geçen gün, Ordu Milletvekili Yu •ıf Ziya Ortaç’ın, bir suali üzerine iktisat ve Ticaret Bakanı Vedat Dic-İli’nin Karadeniz bölgesindeki mu-Îıcerete dair verdiği izahları gaze- . lerde okurken, doğrusu hayretler inde kaldık. Karadeniz vilâyetle-nde dolaşan herkes gayet iyi bilir 4i, tabiatın kısır ve dar olduğu höl-’lan ilerden, daha münbrt ve verimli ıdır «erlere doğru bir akın vardır. Bu pkâr edilmez bir hakikattir; eğer )u sahalardaki köylüler, ziraatten izgeçemiyorlarsa, ailelerinin batindan ayrılmak istemiyorlarsa, hep-İ çoluk çocuk mahsulü daha bereketli olan sahalara doğru yollanırlar. Bunların içinde günlerce tutan folları yaya gitmeği göze alanlar fjek çoktur. Bekârlar, aile ocaklarından uzakta yaşamayı göze alan kimler ise, daha uzak yerlere, meseiâ stanbul, Ankara gibi büyük şehir-eft akın ederler.
jEaradenizde işliyen vapurların
11 lbarlan, yanlarında ekmek çıkısı, ı stisi ve yorganı ile uzak yolculuk-| n göze alan insanlarla doludur, unlar, Kongoya giden altın arayı-
I lan, değildir; bunlar, fildişi sahil-ı rlnden kıymetli madenler çıkar-ağa giden insanlar değildir. Bun-e ır, sadece, şu bizim yirmi kuruşa ; dığımız 520 gramlık ekmeği her H 1 in bulabilmek, alabilmek, ve bunu S i r baş soğanla katık etmek saade-İ ■ ni ariyan vatandaşlardır
i Karadeniz sahillerinin mühim bir ' ’ smında işsizlik vardır. Fındık iki I ; ay işlenir. Ondan sonra, iki eli »ğründe kalan vatandaş ne yapa- I ıktır? Findiktan aldığını yiyecek, '
i da bitince, bir yerden gelir temini- | : bakacaktır. Bunu kendi memle-tinde bulamazsa elbette başka yer.
ır arayacağı muhakkaktır.
O halde, İktisat ve Ticaret Baka-, Büyük Millet Meclisinde neyi Ikzip ediyor? Hakikat meydanda-r. Karadenizde bazı köyler hemen mamiyle boşalmıştır. İstanbul gibi i iyük şehirlerin dağdağasına alış-iayı göze alamıyanlar, daha ımin-! t sahalara göç etmekte ve oralar-fyerleşmektedir. Bakanın söyledi-gibi göç muvakkat değil, daimi-
* M
SBİ ı Sikle»
22A
Ja'
dr iki-
i ve
iye
Kar
İS
1D
0İÜ

3:
dir. Bu yüzden, Karadenizin dağlık bölgelerinden Çarşamba ve Terme ovalarına inen ve artık buralarda yerleşmeği göze alan köylüler çoktur.
Ama, bunu biz yazarsak kabahat olur. 'Zannederler ki, sırf muhalefet olsun diye böyle bir mesele ortaya atıyoruz. Bilmeyiz, bütün bu hâdiseleri gidip yerinde gördükten ve çekilen ıstıraba şahit olduktan sonra, -fc (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Denizli civarında
ediyor!
Hür Keşmir Başkanı Serdar Mahmut İbrahim hareketinden evvel •ir (Yazısı 6 mcı sayfada)
Parti müfettişlerinin değiştirilmesindeki sebep mahalli teşkilâtın göstereceği adaylar hakkındaki endişedir Yaklaşmakta olan seçimler dola-yısiyle İçişleri Bakanlığında hazırlıklara başlandığını daha evvel bildirmiştik. Şimdi de bu mevzu üzerinde valilerle İçişleri Bakanlığı a-rasında sıkı temaslara başlanmıştır. Haber aldığımıza göre halen Anka-rada bulunan İzmir Valisi Osman Sabrı Adal, Bursa Valisi Haşim İş-çan, İstanbul Valisi Dr. Fahrettin Kerim, Tokat Valisi Abdulkadir, Giresun Valisi Osman Şahinbaş ve Ankara Valisi Avni Doğan’ın iştira-kile dün İçişleri Bakanlığında bir toplantı yapılmış ve bu toplantı u zun müddet devam etmiştir.
Diğer valilerin de sırasiyle Anka-raya gelip talimat alacakları sanılmaktadır. Bu meyanda mezun bulunan Samsun Valisi İzzettin Çağpa-nn da Ankara yoliyle Samsuna avdet edeceği öğrenilmiştir-
Diğer taraftan Halk PaTtisi evvelce de bildirdiğiniz gibi, vilâyetlerdeki bölge müfettişleri arasında esaslı değişiklik yapmaktadır. Vilâyetlere,
İçişleri Bakam Emin Erişirgil
I mahallî teşkilâtı bilen ve vilâyetlerdeki ileri gelen particileri çok iyi | tanıyan müfettişlerin gönderilmesi-
ne bilhassa itina edilmektedir.
Bunun sebebi şudur? Malûm olduğu üzere gelecek seçimlerde parti adaylarının yüzde 70 şi mahalli teşkilât tarafından gösterilecektir. Bu teşkilât içinde Halk Partisinin bugünkü gidişini beğenmiyen ve hattâ aşırı tenkitler yapan kimseler çoktur. Eeğer bu gibi kimseler aday gösterilecek olursa Halk Partisinin ilerde zaafa uğraması, ve bugün partinin idaresini ellerinde bulunduranlara karşı cephe alınması çok muhtemeldir.
İşte Halk Partisi her türlü ihtimalleri gözönüne alarak, teşkilâtın aday olarak gösterecekleri kimselerin de kendi arzusuna uygun olmasını temine çalışmaktadır. Bu husus parti müfettişleri vasıtasiyle sağlanacaktır.
I Haber aldığımıza göre, Sarruur; müfettişliğine Hamdi Şarlan tayin edilmiştir. Ordu müfettişi Niyazi Aksu da, Ordu'da lâzım geldiği gibi
♦ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Büyük bir un fabrikası yandı
11
fabrika-
Denizli, 9 (a.a.) — Denizliye kilometre mesafede, Hacışam kiinde Kaşıkçılara ait un sı, bu gece saat 19.15 te ateş alarak tamamen yanmıştır. Yangının, bozuk elektrik tesisatının kontak yapmasından vukubulduğu zannedil -mektedir. İtfaiye kısa bir zaman i-çinde yangın yerine yetişmiş ise de, haberin geç verilmiş olması, yangının söndürülmesine imkân bırakmamıştır. Bütün tesisatla birlikte bin çuval un ve 470 çuval buğdayın yandığı bildirilmektedir Fabrika sigortalı değildir. Savcılık hâdiseye el koy muştur.
Paris’ten dönen Dışişleri Bakanımız
Necmeddin Sadak’ın verdiği beyanat
Sulh için ümitler daha azalmıştır
İstanbul, 9 (a.a.) — Pariste topla-ı nan Avrupa ekonomik işbirliği bakanlar konseyine memleketimiz a-dına iştirak eden Dışişleri Bakanı - | mız Necmettin Sadak beraberinde bayan Sadak ve özel kalem müdürü Necdet Kent olduğu halde bugün saat 15 de uçakla Roma yolu ile şehrimize gelmiştir.
Dışişleri Bakanı hava alanında kendisini karşılayan basın mensuplarına konseyin çalışmaları hak kında izahat vermiştir.
Gazeteciler kendisine bilahare şu suali sormuşlardır:
«— Pariste M. Iloffman'la mühi biı malükât yaptığınızı gazetele cİe okuduk. Bu hususta malûmat verir misiniz?»
.— Amerika M. Hoffman ile yükelçisi M. Ha M. Hoffman’ı Amerikgda ın da bile
bulunıpamdan bilistifade
Seylânda müthiş kasırga!
Kolombo, 9 (Ap) — Şiddetli bir kasırga bugün Seylân adasının güney sahilinde 500 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yıkılan ağaçlar yüz kadar yeni inşa edilmiş binayı harap et -miştir.
Bir köyü yerinden uçuran
fırtına
Mozambik, 9 (Ap) — Mozambik sa hilinde Duelimane bölgesinde şiddetli bir rüzgâr, yerlilerin klübeleri ıvı, ,,UJ,,,, ni yüksek irtifalara kadar uçurmuş tim. M. Hârrimar ve 3 mil kadar sürüklemiştir. Rüz- • bi geçeı gar, bütün bir yerli köyünü yok et- Pariste ouıunıpamaan Diııstıraae m*§tir. Marshall yardımının bu iki büyük
Bundan başka kasırga yüzünden idarecisi ile görüşmekten bahtiyar Zambezi nehrinde seyrüseferde kul- ' oldum. Kendilerine Türkiyenin ik lanılan bir gemi, karaya oturmuş ve tısadî ve mali vaziyetini izah ettim yolcular), hafif yaralarla, kurtanla-. ve bilhassa 10 senedir seferber hal- , bilmişllerdir. de bulunan ve hâlen bütçesinin ya- '
Karakış devam
Kar yüzünden yıkılan evler
yü-
Artvin 9 (a.a.) — Fazla kar _ zünden Arhavi bucağı ve köylerinde altı ev yıkılmış, bir fırın, ahır, ambar ve müteaddit dükkânla samanlık çökmüş, bir vatandaşın evinin çökmesi neticesi yüz yirmi baş hayvan ezilerek telef olmuş, bir çok binalar da kısmen hasara uğramıştır.
Zarar, elli bin lira tahmin olun maktadır. İnsanca kayıp yoktur.
Tipide boğulan vatandaş
Genç, 9 (a.a.) — Günlerdenberi devam eden şiddetli kar fırtınası yüzünden münakalât kısmen dur -muştur
Elâzığ treni ancak iki gün yolda kaldıktan sonra bugün gelebilmiştir. Diğer taraftan köyden ilçeye gelmekte olan bir vatandaş şiddetli ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Antalya Cezaevinde
Mahkûmlar birbirlerine geçtiler. 16 kişi yaralandı, bir kişi öldü
Antalya, 9 (Telefonla) — Bu sa-1 evi civarında oturanları büyük bir bah saat yedide Antalya hapisha- heyecana düşürmüştür, nesinin beş ve yedi numaralı koğuş ~ ----- • - -
larında yatmakta olan kırktan fazla mahkûm arasında meydana gelen ve dokuzu ağır yedisi hafif olmak üzere 16 kişinin yaralanması ile neticelenen kanlı bir kavga olmuş ve hâdiseyi bastırmak için jandarmaların havaya ateş etmesi ceza-
Mektepler bu sabah tekrar açılıyor
Havaların şiddetli soğuk yapmasından dolayı Millî Eğitim Müdür -lüğü karariyle ilk ve orta okullarla liselerin tatili bugün sona ermiştir.
Bu sabahtan itibaren normal tedrisatın devam edeceği fakat soğuklar tekrar şiddetlendiği takdirde yeni bir kararla tatilin uzatılacağı haber alınmıştır.
Cezaevinde vukubulan bu kanlı hâdisenin tafsilâtı şudur:
Beş numaralı koğuşta cinayetten mahkûm Ali Karapınar, Süleyman, Recep Pehlivan ve Eşkiyahktan mah kûm Muharrem Budak ve koğuştaki diğer arkadaşları yedi numaralı koğuşta yatan ciyanetten mahkûm Rauf Tuncel. Mustafa, Girgin, do -landırıcıhktan mahkûm Mustafa me mura hakaretten mahkûm Mustafa Bastıran, ırza geçmekten mahkûm Haşan Serçe, Osman Karataş, hırsızlıktan mahkûm Yahta Kaya, A-rap Vahit, esrar kaçakçılığından mahkûm Fehmi Toprak, Mükrim Şer betçi, Osman Lâleli, İbrahim Lâleli ve diğer arkadaşlarının üzerine ellerinde bulunan bıçak, şiş, çivi ve ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
lillî müdafaasına i
★ (Devamı Sa: 6 Sü:
lı Demokratlar. Unyedcn kongreye gelen Demokratları bu karda kışta kamyonlarla gelerek yolda karşılamışlardır. Yukarıdaki resimde her iki ilçe Demokratlarını Ünye - Fatsa yolu üzerinde görüyorsunuz
AKINTIYA KÜREK
Yerinde bir iykoz !
İtin kaçakçılığı ile sanık hariciye memuru Orhan Kavur, dışarıdaki memurların maaşlarını karaborsada değiştirdiklerini ve bir maaşın bazan 20 -30 misline baliğ olduğunu söylemiş.
Akşam refikimiz Dikkatler sütununda bu haberi almış da şun-n yazıyor:
•Devlet parasiyle seyahat, ecnebi memleketleri ziyaret zaten kâfi bir nimettir. Yurt içinde çalışıp çabalayanlar bu derece kıt kanaat geçinirken dışarı gönderdiklerimizi -helâl veya haram-Karun'a döndürmiyelim.»
Dışişleri Bakanımız Necmettin Sadak, Paris’ten döndüğü gün, kendi gazetesinde bu ikazı okur okumaz herhalde ona göre bir tedbir alacaktır!— YEDEKÇİ
ZAFER
10 - 2 - 1950
- 2 -
ve meyvalar
Muhip DIRANAS
,A
Bunlar ucuz fiatle
O 3 Şubat’da yapılacak İngi-liz seçimlerinden alacağımız hayli ders var. Bir numaralı dersi ben size takdim edeyim:
Muhalefet lideri Churohill, geçenlerde bir seçim bölgesinde verdiği nutukta, iktidarı şiddetle tenkit ederken, İşçi partisi hükümetinin Amerikadan yardım görmekten hicap bile duymadığını ve bütün İngiltere iktisadiyatını Amerikan iktisadiyatına bağlamak gibi millî bir âciz gösterdiğini ifade etmişti.
İmdi, pek ağır olan bu tenkide, İngiltere Başbakanı Attlee’nin cevaba bir bakın:
.İşçi partisi hükümeti Birleşik Amerikadan yardım görmekten hicap duymuyor. Güç bir durumda bulunduğumuz sıralarda biz bile başka memleketlere yardımda bulunduğumuz halde bundan hiç bir zaman hicap duymadık. Birleşik Amerika, İngiltere ve imparatorluk camiası birleşin başka memleketlere yardım etmeğe karar vermeselerdi dünya bugün yıkılmış olabilirdi*.
Buyurun, İşin içinden çıkıft! Muhalefet liderinin adetâ, ..Amerikadan yardım görmekten bile u-tanmıyorlar» dediği bir hükümetin başkanı böyle mi konuşmalı! Hani tehdit, hani «vatan hainliği» itlıamı, hani asarız keserizler? A-ma görülüyor kİ, verilen cevap bütün tehdit, itham ve asıp kesmelerden çok dalıa kuvvetli, çok daha tesirli. Çünkü siyasî terbiyeyle kolkola girmiş fikrin cevabı.
Bütün demokrasilerde umumiyetle muhalefet daha sert konuşur. Çünkü muhalefetin yaptığı şey tenkittir. Muvafakat hücum değil, müdafaa durumunda olduğu için, daha yumuşak bir tfade tarzını tercih eder, kendisine fiili neticelerden, işten ve fikirden dayanaklar arar. Bunu yapmaz da muhalefetle boğazlaşmaya kalkışırsa, zaruri kendisinedir. Yerinde tutunamaz.
Bizde demokrasi henüz Lam mâ nâsiyle yerleşmedi derken, iktidarın artık bu yola girmesi lâzımgel-diğiııi de söylemek istiyoruz. Çünkü demokrasinin en mantıkî tezahürlerinden biri budur.
ItAB/AT ve İNSANLAR
Yeryüzünün En Tembel İnsanları
T O D A'L A R!

..Yeni Sabah» ta (Parlak nutuklar ve soğuk hakikatler) başlığı altında iktidarın ezelî ve ebedî «nutuk» hastalığı ele alınmış. Yazar diyor ki:
«İktidar partisi-Bakanlarının, son propaganda nutukları dinlenirken, memleket teki durum, o kadar parlak ve cazip gösteriliyor ki insan bu yurtta oturarak gündelik ıstırapları ve mahrumiyetleri Bizzat nefsinde duymasa adeta söylentilere inanacağı geliyor ama sözden fille kadar olan mesafe kadehten dudağa olan mesafeden çok daha uzaktır.»
Bu girişi müteakip Zonguldak kömür havzasına ait bazı istatistik rakamlar zikredilerek, bu rakamlardaki tedricî yükselişlerin şatafat ile halkı anlamaya kalkan papye - ku-şeli propaganda broşürlerinin istihsal mtıddtesinin mahiyetindeki çürüklüğü gideremiyeceği zikrediliyor ve her kış mevsiminde aynı vaziyete düşen -yol» suz bölgemizin fecî durumuna temas edilerek de -
«Yine dünkü gazetelerde bir haber vardı. Erzurum ve diğer doğu vilâyetlerimiz, yirmi gündenberi. kar dolayısiyle. tamamile her türlü İrtibat ve muvasaladan ne İstanbul, yurdumuzun mühim bir kıs-mahrum bulunmaktadırlar. Ne Ankara ve mile temas halindedir. Bu durum İnsanın içini hüzün İle doldurmağa yetmez mi? Hem merkezle ve yurtla İttisali kesilen parça üzerine bugünkü tehdit ve aortlar İçinde bütün milletin kalbi titremektedir. Acık tehditler yapılalıberl yıllar geçmiş -
Yazı şu cümlelerle bitiyor:
«Hükûmelter hep bu bapta uyanık olduklarını söyleyip duruyorlar. Fakat biraz kar yağınca, yirmi gün bu parça İle yurdun muvasalası kalmaz. Acaba Cirosunda veya şurada burada belagat vo hitabet yangına girişenler lafla bütün bu soğuk hakikatleri örtebileecklerlne mİ I-nanıyorlar. Mızrağın çuvala sığmıyacak hale geldiğini bizzat görmüyorlar mı?»
li merci olmak üzere tesisi lüzumlu görül müstür. İlmi heyetin görünü bu merkezdedir. Bu nokta, bilahare tadil edilmek istenmiş ve denilmiştir ki:
, Milletvekillerinin mazbatalarını nihai o-larak kabul v«S tasdik etmek Büyük Millet Meclisine alt olmak lOzımgelir. Şayet bu salahiyet bir başka teşekküle verilecek o-lursa, bu hal, Büyük Millet Meclisinin yüksek Balûhiyctlne bir tecavüz o.ur.»
Müteakiben komisyonların seçim çalıştıkları mülâhazasiyle süratli bir bütçe tasarısı üzerinde esaslı müzakereye tabi tutulmalarının hatalı olduğunu belirtiyor ve:
«Halbuki, komisyonlarda, seçim kanu-I nu tasarısına ait müzakerelerin nasıl fırtınalı cereyan etmiş olduğu düşünülürse, bilhassa bu kanuna ait tasarının, öyle İddia olunabileceği gibi, memleket umumi efkârının isteğine uygun bir surette bizim iktidarımız İçin: bu kanunun, kr-ndi görüvUne göre hazırlanması ınaUüp olduğundan; karma komisyonda cereyan den lıüdlselerin hlc de ehemmiyeti yoktur. Me-dem kİ, orada, sekle ait formalite Mtanı bulmuştur; bu kanun artık Büyük Millet Meclisine getirilebilecek hale gelmiştir: ve mademki: tasan komisyonda her suretle hazırlanmıştır; Büyük Millet Meclisinden de süratle geçirilmesinde bir beis kalmamıştır.
Bu mantıkin ne derece yanlış olduğu: yukarıda tasvir ettiğim sebepler ve cereyan eden hâdiselerden dolayı, meydandadır. Bu şartlar altında gerek bütçe kanununun bakiye kısımları ve gerek secim kanunu tasarısı. Büyük Millet Meclisinden bir ekspres gibi deg-11 de bir mâtaore, bir göktaşı hızı ile geçirilecek olursa hiç de imiTot olunmamalıdrr.
Çünkü maksat olan sey; iktidara, İktidarın istediği gibi bir kanun temin eylemekti. Millet çoğunluğunun istediği gibisi değil.»


“ Metdore „ sür’atli kanunlar
«Son Posta, da (Selim Ragıp E mteç, -Meteore. süratli kanunlar) başlığı altında:
«Teşrif Meclisimizin ötedenberl İtiraza uğrayan bir çalısına sistemi vardır», diye yazısına başladıktan sonra bir çok yabancı millet meclislerinde olduğu gibi bizde de kanunların komisyonlardan geçmesi meclise gelmesi ve çıkarılmasına ait teferruatları tesbit ediyor ve seçim tasarısını misal olarak ele alarak diyor ki;
«Bu tasanda bir yüksek mahkeme faslı vardır kİ seçimlere fesad karıştırılıp ka-nstınlmamasına karar verecek salâhiyet-
Paçalar sıkışınca
«Cumhuriyet, in (Bir dakika) sın-da D. N. «Paçalar sıkışınca, başlığı altında diyor kb
«Şimdiki nutuklar: Arkadaşlar, sevgili vatandaşlar, aziz yurttaşlar! vesaire...
Bundan evvelki nutuklar, ve elbette, ' sonrakiler: Biz lıassolara, memolara iktidar veremeyiz! Biz hamal, bakkal, çakkal lâfına kulak asmayız! Baldın çıplaklar!
Allah Allah, dört senede bir nükseden bu «arkadaşlık» neden lcab ediyor, dersiniz?!»
satılığa çıkarılıyor
Bundan bir müddet önce, havaların soğuk gitmesi dolayısiyle donan sebze ve meyvaların imha edilmesi hususunda Belediye Sağlık Müdürlüğü bir karar almış bulunmaktaydı. Hemen tatbikine geçilen bu karar gereğince, o sırada lahana, pırasa gibi muhtelif yaş sebzelerin 14500 kilosu; portakal, limon gibi narenci- j ye mahsullerinin 600 kilosu; elma, , armut gibi meyvaların da 370 kilosu ] , itlaf edilmişti. (
Bir taraftan da tedbirin sonuçla- | nnı inceleyen Belediye Sağlık Mü- ( dürlüğü, durumda bazı mahzurlar j müşahede etmiştir.
Bu meyanda şehrimizdeki korniş- , yoncuların mal sahiplerine malları- I nın büyük bir kısmını imha edilmiş j gibi göstererek kendilerine gayri | meşru kâr temin etmek istedikleri görülmüş; bundan başka da donma . keyfiyetinin bilhassa möyvalarda J tahmin edildiği kadar sıhhate muzır , bir hal doğmasına sebep olmadığı müşahede edilmiştir. ,
Durum böyle olunca, gerek müs- , tehlik ve gerekse müstahsil vatan- ‘ daşları maddî zarara sokan kara- : rın kaldırılması,düşünülmüş ve Be- ; lediye Reisliğinin tasvibiyle aşağı ‘ yukarı 15 gün evvel eski duruma avdet edilmiştir.
Halen Belediye İktisat Müdürlü- 1 ğü bu malların ucuz fiyatla satışım temin etmiş bulunmakta ve diğer, taraftan çürük olan malların imhasına devam olunmaktadır.
KEÇİÖRENDE TESİS EDİLECEK
VEREM HASTANESİNİN SUYU
Aldığımız malûmata göre Sağlık Bakanlığı tarafından Keçiören semtinde inşa ettirilmiş olan verem hastanesine Ankara belediyesi tarafından su verilmesine karar verilmiştir.
Keçiören semtinin çok yüksekte bulunması ve mevcut tazyikle verem hastanesine kadar su çıkarıla-mıyacağı nazarı itibara alınarak su şebekesi yeniden tesise edilecektir.
Suyun hastaneye kadar çıkarılabilmesi için 6700 metre font boru ve 6000 kilo kurşun getirtilmesi için teşebbüse geçilmiştir.
Su şebekesinin yeniden tesisi ve ve tazyikli suyun Keçiören semtine kadar çıkmasından sonra aynı seviyede olup da şimdiye kadar su ihtiyacı temin edilemiyen semtlere de su verilecektir.
KIZILCAHAMAMDA MİLLET PARTİSİNDEN İSTİFALAR
Kızılcahamam, 9 (Telefonla) — Kızılcahamam Millet Partisi Başkan vekili İpek Fikri Sevim, nakliyeci ve Millet Partisi üyelerinden Ahmet Ertuğrul ve kasap Mehmet Kaynar Millet Partisinden istifa ederek Demokrat Partiye kaydolunmuşlardır.
KERESTE İTHAL EDİLİRSE TOMRUKLAR ÇÜRÜYECEK Bundan bir müddet evvel yürürlüğe giren Orman Kanunu gereğince hariçten kereste ithaline müsaade edilmesine dair olan karar Orman Genel Müdürlüğünün elinde bulunan tomrukların çürümesine sebep olmuştur.
Bu vaziyet karşısında Orman Genel Müdürlüğü Tarım Bakanlığına müracaat ederek kereste ithalinin durdurulmasını aksi halde mevcut tomrukların tamamiyle çürüyeceğini bildirmiştir.
FECİ BİR KAZA
İstanbul, 9 (Telefonla) — Üskü-darda Sultantepede oturan Abdullah adında biri kızkardeşi Zehra ve Zeh- ı ruh . _ __„________________
ranın kocası İhsanla birlikte Su- lan yeni Milletvekili seçimleri dev-nar Sinemasına gitmişler. Abdullah letimizin bekasını ve ilerisini aydın-paltosunu çıkardığı sırada cebinden latacak tarihi ve parlak bir başarı yere düşen tabancası ateş almış ve , olacaktır. —---------—,------------------
kurşun kızkardeşi Zehraya isabet e- j Vatandaşların hak ve hürriyetle- sarih, haklar sarih olduktan sonra derek göğsünden yaralanmasına se- ------!—° ’----i’“*— -------1 ‘J“ '----:U’"’----1----u"~ u"’—J'”'
bep olmuştur.
Yazan : Ronald BLACKBURN
★★
Nilgiriste Ootacamund yakınlarında yaşamaktadırlar. Fatih Williamın İngiltereyi istilâsından az sonra, büyük Hint generallerinden biri Nilgirise girdiği zaman Todaların orada kurulu düzenli bir topluluk halinde yaşayıp gitmekte olduklarını görmüştür. Asırlar boyunca Todalar âdetlerini, ilkel inançlarını ve kendi kabile bütünlüklerini korumuşlardır. İmrenilecek kadar güzel bir iklimde şarkılı, şiirli, mesut bir ömür sürmüşlerdir. Yalnız ölü-l lerine, yalnız Tanrılarına değil, güneşin batışına, dağların güzelliğine, hâttâ her alelâde olaya ve (bize göre) hiç te şairane olmayan şeylere, meselâ trenlere, kendi hastalıklarına, kabilelerine gelen herhangi bir ziyaretçiye de güzel güzel ninniler ve lirik şarkılar söylerler.
I Şarkılarının çoğu aşkın övgüsünden, âşıklardan ve aşk maceralarından bahseder. Todalar dünyadaki herhangi başka biç kabileden daha geniş bir cinsî hürriyete sahiptirler. Evlilik tamamile kendilerine has bir müessesedir. Ailede evlenme çağma gelen bir çocuk kendine bir kadın seçer, evlenir; fakat bu kadın yalnız kendi karısı değil, bütün öteki bekâr kardeşlerinin de karısı sayılır. Bekâr kardeşler kendi karılarını seçip evle-ninceye, kadar ilk evlenen kardeşin karısına kocalık ederler. Bir koca dul kaldığı takdirde evli bir erkekle açık pazarlığa girişerek ve kadının babasının da rızasını almak su-retile ,o kadını kendi evine götürebilir. Bu alım — satımın karşılığı
urup dinlenmeden bu derece ] çok çalışmaya zorlandığımız; ( kayıtların, kısıntıların, yoklukların • bu derece arttığı ve atom bombalarının medeniyetimizle açıktan açı- • ğa alay ettiği böyle bir zamanda, j bizim mihnetlerimizden hiçbirini tatmamış ve her mecburî çalışma • fikrine yabancı olan, kendi hayal (Utopia) âlemlerinde yüz yıllar bo yunca huzur ve neş'e içinde yaşayıp giden bir topluluğa kıskançlık bakışile bir gözatmamız her halde bağışlanır. |
Bu topluluk, Güney I-Iindistanın Nilgiris tepeleri çevresindeki güzel tabiat sahneleri ortasında hayatlarını ebedî bir tembellik huzuru için de süren Toda’lardır. Başkaları Todalara «yeryüzünün en tembel insanları» derler, fakat gerçekte yeryüzünün en akıllı insanları on- ! lardır. Çünkü hiçbir şey yapmadan nasıl meşgul olunacağını, hayatı kazanmadan nasıl yaşanacağını ve zihnî, toplumsal bir hürriyete nasıl erişileceğini öğrenmişlerdir. Top rağı işlemek için hiçbir gayret sar-fetmezler, buna rağmen kendilerine «Toprak Beyleri» denmiştir. Bu da, benlik iddialarından değil, kendilerine bâtıl bir itikat derecesinde saygı ve bağlılık duyan Bodigharlı bir kabileyi kendi hesaplarına çalıştırmalarından ötürüdür. Bundan başka, varlıklarının en büyük dayanaklarından biri de sığır ve manda sürüleridir. Todalar gerek tavır ve hareketlerinde olsun, gerekse görünüşlerinde olsun, son derece cazip bir soydur. Uzun boylu, mü-.--------- __ . _
tenasip yapılı, atletik, sevimli, ce- genel olarak öküzlerle ödenir, sur, gülmeyi seven insanlardır. | Aynca her erkeğin, ister evli is-
Todalar, tarihçilerin tahmininden ter bekâr olsun, bir odalığı (met-çok daha eski zamanlardan beri resi) ve her kadının da bir sevdalı-
İktidarın telâşı nedir?
emokrat Partili arkadaşlarla her gittiğimiz yurdun muhtelif yerlerinde garip manzaralarla karşılaşıyoruz. Halk Partisine mensup o-lan vatandaşların ve mühim zevatın bariz telâş ve endişeleri gözden kaçmıyor. Seçimler yaklaştıkça ümitleri kırık, cesaretsiz ve akıbetlerinin nasıl bir neticeye müncer olacağını bilememektedirler.
Seçim millet muvacehesinde büyük bir imtihan ve emniyet meselesi olduğuna göre, siyasî partiler hiç şüphe yok ki millî iradenin tecellisine ve tezahürüne intizar etmek mecburiyetindedirler. Dürüst ve ciddî olan bu hayatî mevzu üzerinde Türk milleti büyük bir hassasiyet ve dikkatle seçim günlerini sabırsızlıkla beklemektedir.
Halk Partisinin mazideki hatalarını tasfiye etmek, zihniyet değişmesine çalışmak birinci vazifesi olmalıdır.
Türk milleti bilhassa 946 yılmdan-beri büyük bir huzursuzluk, ve emniyetsizlik içinde kıvranmıştır. Halk Partisi tarafından vaki türlü baskılar, tehditler, hattâ tevkifler milletimizi demokrasi yolundan asla çevirmeğe muvaffak olamayanları hayal sukutuna düşürmüştür.
Halk hâkimiyetinin ruhunu, mânâsını ve memleket idaresinin millî ve heyecaniyle husul bulacak o-
■mmb Yazan : »«
incealemdaroğlu
Zonguldak Milletvekili
cidden büyük hizmeti olacaktır. İktidara geçecek partilerin aziz Türk milletinin evlâtları olduklarına şüphe etmemek gerektir. Vatandaşların arzularına ve serbest oylarını kullanmalarına mâni olacakların yapacakları fenalık tarihimiz boyunca emsali âtiye huzurunda lânetle yâdedile-ce.ttir. ,
Tecrübeler göstermiştir ki, tesanüt ve hürriyete âşık olan Türk milleti, en karanlık günlerimizde bir kitlei vâhide haline gelmiş, memleket ve istiklâl dâvalarında bütün varlığını vermekten aslâ içtinap etmemiştir. Yakın tarihimiz bunun en canlı ve kuvvetli şahididir.
Parlâmento çalışmalarına katılmış olan Milletvekilleri huzuru kalble teşrii vazifelerini emniyet havası i-çinde yapmaktan büyük zevk duyacaklar, muvaffakiyetleri de o nis-bette verimli olacaktır. Emniyet temellerine istinat etmiyen ve etmemiş olan seçimlerin neticesi şüphe yok ki memleket umumî efkârında iyi karşılanamaz. Milletin itimadına lâyık olmıyan bir Meclisin yolu da sarp ve çetin mücadelelere yol a-
Millî iradenin tahakkuk ve tecellisine mâni olmak istiyen her hangi bir kuvvet ve parti tarih nazarmda I suçlu duruma düşecekti. Kanunlar
1 rine, siyasî kanaatlerine hürmet ede- bunu ihlâle çalışmak, her bakımdan | cek olan bir iktidarın memlekete | ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Çeviren : Suat TAŞER
sı vardır. Gerçek aşk münasebetlerine hiç kimse hiç bir suretle müdahale edemez. Gelip geçici aşk maceraları her zaman süregitmek-tedir ve kabilenin bu maceralara karşı takındığı resmî tavır ise, hoşgörürlükten başka bir şey değildir. Bir koca, karısının bir sevdalısı olduğunu keşfettiği takdirde, kendisi de bir odalık edinmek suretile ona mukabelede bulunur, o kadar. Kısaca, bu şairler ve âşıklar soyu, kıskançlıktan ve nefretten habersiz; gönüllerince yaşayıp gitmektedirler. Todaların yaşayışını görenler, bunların, sevişmekten başka herhangi bir şeye vakit bulup bulamı-yacaklannı merak ederler. Her şeye rağmen Todalar gene de vakit bulurlar, çünkü kabile âdetleri bütünlükle ne aşk, ne de şiir üzerine değil, fakat sığır ve manda sürüleri üzerine kurulmuştur. Todaların mabedi ahırdır, ahırdan başka mâ-bed tanımazlar. Güney Hindistanın bu küçük bölgesinde öküz ve manda o denli yüce bir yaratıktır ki, Todalar kendilerini onların tapı-nıcılan ve hizmetçileri sayarlar. Tek duaları : «Herkes rahat ve sürülerimiz verimli olsun!» sözünden ibarettir.
Bununla beraber Todaların, çobanı ve papazı şahsında birleştiren PALAL dedikleri son derece üstün bir kişileri de vardır ki, bütün kabile üzerinde kuvvetli bir etkiye sahiptir. Tanrının PALALda gizlen diğine, danışmaya gelenlere iradesini onun aracılığı ile bildirdiğine inanırlar. PALAL, satılması mukad desata tecavüz sayılan kutsal sürünün sütü ile beslenir. Bundan başka, korkar Bodigharlılar da, yaranmak, şirin görünmek için ona birçok değerli armağanlar sunarlar.
Toda dünyasında ölüm, bir sürü garip merasimlere vesile olur. Meselâ, topluluktan biri ölmek üzere iken, en iyi urbaları giydirilir, bütün mücevherleri takılır ve dostları tarafından kendisine son ihtiram vazifesi olarak da süt verilir. Sonra, öbür dünya yolculuğunda yemesi için cepleri buğday, şeker ve tuz dolu yeni bir mantoya sarılır. Bundan başka, her gömülme merasiminde, öbür dünyada ölüyü sütle beslemek maksadile yeter sayıda sığır ve manda kesilir. Çünkü Todalar, hayvanların ruhlarile insanların ruhlarının Mukarte tepesinden Cennete birlikte gittiklerine inanırlar. Bir çocuk doğdu mu, hemen yanına bir manda yavrusu ge- J tirilir. Baba, eline ikisi boş, biri su dolu üç tana bambu tası alır, bunları manda yavrusunun sağ yanından memelerine doğru yaklaştırarak dolu tastan boşlara su aktarır. Bu, çocuğun ve genel olarak Toda-ların başlıca gıdaları olan süt, kaymak, tereyağı gibi şeylerin bollaşması için yapılan bir merasimdir.
600 kadar Toda vardır ve dikkate değer nokta şudur ki, yüzyıllar boyunca bu sayı ne büyük bir artma, ne de azalma göstermiştir. Öyle görünüyor ki, bunun, yani nefsi ve nüfusu korumanın sırrı, Todaların geçim kaynaklarında gizlidir. Bu soy şüphe yok ki, sıkıntının her tür lüsüne yabancı, daha doğrusu her türlü sıkıntının cahili, mesut bir soydur. Belki aralarında uyuşuklar ve tembeller de vardır. Bel.d yüzyıllar boyunca hiçbir ilerleme kaydetmemişlerdir. Peki ama, şu ilerleme sözü ile neyi kastediyoruz? E-ğer ömrümüzü rahatlık ve huzur içinde geçirmeyi kastediyorsak, bu takdirde Todalar bizden kat kat ileridir.
Çöpçüler de insandır!
I şçi hakları, çalışma saatleri,1 ■(rev hakkı gibi münakaşalar, oldukça derin akisler yarattıktan sonra, şimdi yerini seçim tasarısının görüşmelerine terketti.
Vakıa, Seçim Kanunu tasarısı ön plânda tutulacak bir mevzu ise de, görüşülmesi kısa bir zamandu bitecek, yani yaz havası gibi gürleyip geçecektir.
Bundan sonra tabiî ana mevzulara dönmek icap edecektir. Bunlardan birisi de işçi meselesidir ve ü-zerinde ehemmiyetle durulmağa lâyık bir mahiyet arzetmektedir.
Günlerce, propagandası yapıldı. İşçinin hakları korunacaktır, insan gibi çalıştırılacaktır, .denildi. Fakat, ortalıkta bu sözlerin yerine getirildiğine dair hiç bir alâmet mevcut değildir.
Aşağıya koyduğumuz şu mektubu okursanız, bizim düşüncelerimi, ze hak vereceğinizi umuyoruz:
«Gece saat üçte kalkıp, akşam altıya kadar ,on beş saat çalıştığı.' mız, karlı ve rahmetli havalarda ise akşama kadar 18 saat buz kırdığımız ve gece sabahlara kadar caddelerde titreştiğimize mukabil bize verilen altmış altı liranın az veya çok olup olmadığını siz takdir edin. Memleketimizde 'İş Kanunu sekiz saatten fazla çabşılmasma müsaade etmiyor, biz Orman Kanununa-^' tâbiiz? Çöpçü olduk diye, esir m»r olduk?
Bizi düşünün! Biz cahil adamlarız! Hiç bir türlü hakkımızı anı yamıyoruz! Bizim hakkımızı arıya cak, bizi düşünecek kimse yok mu Allah aşkına?...»
Bizim edindiğimiz intibaa göre imzası bizde mahfuz bu çöpçü vatandaşımızın feryadı çok yerinde-dir. Şehrimizin temizliğine ellerin, den geldiği kadar çalışan ve hak! katen günde 15 - 18 saat, durmadan, dinlenmeden bu işle uğraşan buı vatandaşlarımızın halini gözönünt almak ve kendilerine o şekilde mu-amele etmek lâzımdır.
Ya, işçi ve amele olarak müU-1 lea edilerek mesai saatleri kanunun emrettiği şekilde ayarlanma veya devlet memurudur, diye düşünülerek aylıkları ona göre veril meli ve sarfettikleri fazla mesaini ücretleri de ödenmelidir.
Bunları yapmak, alâkadar mes’uj zevatın boynunun borcuuur. Bızflea söylemesi, insanların birbirine yatı dım etmesi ve birbirinin saadetini çalışması çok büyük bir zevktir, Lütfen bir kere denesinler!...
Hikmet YAZlCIOöU.

bu
pek etm
6) len bite ran!
tikç.
7)
yad( ihtiı züm na t(
Bi
cade yip \
Mr i
Üs
Mısır’a giden hukuk talebesi
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden 31 kişilik bir grup başlarında İdare Hukuku Profe sörü Süheyp Derbil olduğu halde, dün gece Mısıra müteveccihen hareket etmişlerdir.
10 günlük bir inceleme maksadını taşıyan geziden dönüşte, imkân bu-z lunursa, öğrenciler Kıbrıs’ı da ziyaret edeceklerdir.
Grupta Ord. Prof. Baha Kantar ve iki asistan da bulunmaktadır.
Büyük Fırsat
Naklihane dtolayısiyle Yenişehir Meşrutiyet caddesinde gayet işlek bir bakkal dükkânı devredilecektir. Hergün 9 ile 12 arasında 21611 telefondan şartlar öğrenilebilir.
Cemiyet için faydalı, haklara ve hürriyetlere hürmetkâr bir unsur haline gelmişsek zekâ ve seciyemizden kimsenin şüphelenmiye hakkı yoktur.
Bütün egoistliğine rağmen, Ayşe son derece zekî bir kızdır. Ne var ki, zekâ ve güzellik onun elinde tehlikeli iki silâhtır. Kimi görse vurmıya kalktı. Neredeyse beni bile vuracaktı. Canımı zor kurtar dim elinden. Tuhaf şey bu! Zekânın insanları mahvetmek yolunda işlemesi, güzelliğin ayartıcı bir rolle sahneye çıkması tuhaf. Cemiyetle tabiatın geliştirdiği o iki haslet bizim hayatımızı asilleştire-ceği yerde, bazan da adîleştirmeğe yarıyormuş demek?
Ben kaç gündür sakin değilim.
Amma, beni eve döndürmek için fotoğrafhaneye kadar gelen Teyzeme bunları söylemedim. Teyzemin bana gelişi büyük bir hâdisedir. Yıllardır bahçesinden dışarı adim atmıyan bu mübarek kadıncağız için, Kadıköy’den kalkarak Beyazıt’a gelmek... bir çeşit Dünya turunu göze almak demektir.
Beni kucaklıyarak ağlamıya ko yuldu. onunla, saygı ve sevgimden hiç bir şey 'kaybetmeden, buna rağmeh içimdeki tahammülsüz has retl dışarıya vurmadan, sakin bir halde konuştum. Mümkün mertebe kırmadan ve incitmeden, davetini reddetmeğe çalıştım. Eve gel-
ZAFERİN TELİF ASK VE MACERA ROMANI
NUMARACI
Yazan : N- A.
Tefrika No: 21
meylşimin sebebi Ayşe’yle yaptığımız ufak bir münakaşa değil; ya zılarım için geceleri de İstanbul’da kalmaklığımı icabettiren zaruretti.
Ne var ki, gidinceye kadar bana inanmamakta devam etti:
— Ne olup bittiyse bana söyle, dedi. Ayşe delişmendir, mutlaka bir münasebetsizlik yaptı. Sen de ona kızdın, eve küstün. Amma o evde senin hakkın var. Ayşe kızımsa, sen de oğlumsun. Evin erkeğisin!
Ben gene yazılarımdan dem vur dum. Sözü oradan başlatıp orada bitirdim- Bunlara artistik kabiliyetin ve ancak uzun bir sabır ve emek mahsulü olduğunu, bıkmadan, usanmadan okumak, araştırmak ve yazmak gerektiğini de ek llyebilir ve onu inandırmağa çalışırdım. Amma beni anlıyacağın-dan ve bilhassa dinlemek istiyece-ğlnden şüphelendim. Boşuna nefes tüketecektim; benim gibi teyzem
de bildiğinden şaşmadı. Ben konuşurken kabuğuna çekildi ve ar tık ağzını açmadı.
Bizi dinliyen, bizimle münakaşa ya girişmeyi kabul eden insana ne de olsa derdimizi anlatabiliriz. Fa kat, boyuna susan bir insana ne dinletiriz? Kadere rıza gösteren yumuşak mizacında — kâşki o mi zaç biraz sert olsaydı? — öteden-beri, beni de bir başka şekilde ihtimama muhtaç; «okuma yazma hastası bir zavallı» gibi kabullenmiş, şefkat ve İhtimamlarını benim de üzerimden eksik etmemiştir. Onun nazarında ben de kızının başka türlüsü) ydüm. Amma ben, beni sevenlerin sevgisindeki menned farklarını dahi kurcalamaktan geri durmıyan bir yaratı-lışdayımdır. Teyzemin muhabbetinde dinî itikatlarından gelen bir koku sezerdim. Her sofu insanın gönlünde, biraz da, diğerlerini yol dan çıkmış görerek onlara iyilik etmek için fırsat gözeten, hattâ...
bu iyiliğe ve merhamete muhtaç bir duruma düşmelerini gayrışuu-rî bir tarzda temenni eden hodbin bir niyet gizli değil midir?
Günah çıkartan bir papazın, gü nahkârı affettirmek için mırıldan dığı ateşli dualardan gaşyolması da — bence — aynı esasa dayanır. Ortada felâkete düşmüş, iğfale ka pilmiş tanrı kulları olmasa, onlara iyiliklerini — veya kendilerini — gösterecekleri hangi saha kalır?
Aklımdan geeçnleri yüzüne söy-liyecek olsam elbetteki gücenir, gücendiğini de belli etmezdi. Sözlerimi;
—İşte böyle teyzeciğim. Bir za man, ne kadar süreceğini kestiremiyorum, geceleri de İstanbulda kalmak zorundayım... Siz çamaşır ve kitaplarımı, gönderirseniz iyi olur...
Diyerek bitirdim. Ağlıya ağlıya gelmişti. Ağlaya ağlıya gitti. Bu da bana bir hayli dokundu. İkimiz bir türlü anlaşamadık diye,
bu anlaşmazlığın acısını biçare yaşlı kadın çekiyordu.
Teyzemin ayağı uğurluymuş. O gider gitmez, büyük ampullerin ışığı altında poz verirlerken:
— Aman iyi çıksın! diye ihtar etmeyi de unutmıyan bir alay müşteri geldi. Resim üstüne resim çektik.
Otele dönerken epeyce yorgun ve tasalıydım. Kâtip:
— Sizin odada genç bir bayan var! diye haber verdi.
Durakladım.
— Akrabanızmış... dedi.
Amma her hali; çatılmış kaşları, iğneleyici gülümsemesi, sesinin to nu buna inanmadığım ispata kâfi idi. Benimle beraber koridora çr
— Atıf Bey kusura bakma, dedi. Ben idare nedir bilirim amma, patron... sonra nizamname... karakol yanıbaşımızda, memurların ayağı bu otelden eksik olmaz. Ya ni... siz takdir edersiniz vaziyeti... gece odada kalamaz.
Ne dediğini pek anlıyamadan, şaşkınca:
— Tabiî, tabiî... dedim.
Ayşe karanlıkta oturuyordu. E-lektriği açtım. Ayağa fırlıyarak ğuk soğuk beni süzdü.
— Niçin geldin? diye sordum. (Devamı var)
Yüksek Sağlık Şûrası bu yılın b rinci kanuni toplantısını saat 11 i Sağlık ve Sosyal Yardım Baka: Dr. Kemali Bayezit’in başkanlığı:' da Or. Prof. General Dr. Tevfik Sa( lam, Ord. Prof Dr. Mazhar Osman Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerin Gökay, Ord. Prof Dr. Tevfik Remzi' Kazancıgil, Prof. Dr. Saim Ali Di) emre, Prof. Dr- Murat Cankat, Pro! General Dr. Zeki Hakkı Pamir, Proİ Dr. General Zeki Faik Ural, Mili Savunma Bakanlığı Sağlık İşlen Dairesi Başkanı General Dr. Kâzın Damlacı, Bakanlım Müsteşarı Dr. Ek rem Tok, Danışma ve İnceleme Ku rulu Başkanı Dr. Ali Süha Delilbaj Sağlık işleri Genel Müdürü Dr. An Anıl ve Sosyal Yardım işleri Geni Müdürü Dr. Seyfettin Okan’ın iştira kiyle yapılmıştır.
Şûranın gündeminde (3) adlî ihü bar mevzuu ile (32) meslek hastalı' ğı, ayrıca Bakanlıkça hazırlanan W nun ve tüzük tasarıları ve yurdu bulaşıcı hastalıklar durumu ile i ğer sağlık konularının incelenmö vardır.
TÜRK KÜLTÜR
DERNEĞİ
Türk Kültür Derneğinin toplantı-1 yarın saat 15.30 da Iş Hanındaki De nek lokalinde yapılacaktır.
Bu toplantıda Atatürk Lisesi E& debiyat öğretmenlerinden Kej**" Or «Türk Şiirinin bugünkü gidişi i zerinde Halk Edebiyatının tesir, mevzulu bir konuşma yapacak sonra serbest münakaşasına geçil'
KONFERANS
Eğridir ve çevresi Yardım DernS Öğrenci Yurdu konferans salonun^ tertiplenen seri konferanslardan b şincisi (Köy Eğitimi) konulu W ferans 4 Şubat Cumartesi günü M rencilerden İsmail Yılmaz taraiî dan verilmiştir.
Önümüzdeki Cumartesi günü M® met Kartal (Ahlâk) konulu bir kc-’ ferans verecektir. Giriş serbesttir.
| TAKVİM L
Hicrî! 1369 — Rebiül’âhır: 22
Rumî: 1366 — Ocak: 28
10 ŞUBAT 1950 CUMA
Vasati

4
10 - 2 - 1950

f
Sayfa: 3 r.
IT a T 'Jİ R ® r • *: M 81" 1 k M ■ i Tat ■ Fe? t w w

HERGÜN BİR HÂDİSE
Amerika'nın Uzak Doğu siyaseti

aa
)(*
Almanyada baskı
oğu Almanyada kızılların şid detli bir baskı yaptıkları bildiriliyor. Ajans ve radyo haberlerine göre, Doğu bölgesinden kaçan kaçana. Hattâ dün, iki devlet bakanı daha selâmeti Batı bölgesinde bulmuşlar ve aman dilemişlerdir. Bunlarla birlikte her gün Doğudan kaçıp Batıya sığınan hakikî demokratlar saymakla tükenmiyor. Bunların arasında devlet adamından âlimine, us-tabaşısına, alelâde kalem efendisine kadar her çeşit sınıftan insan vardır. Bunların bir kısmı Batı Almanya bölgesine yerleşmekle ve bir kısmı da, müttefiklerin neşretmiş oldukları raporda belirttikleri gibi, İsviçre, İtalya ve Fransaya gitmekte diğer bir kısmı Cenubî Amerikaya veya Kanadaya müteveccihen yola çıkmaktadır.
Bu gidip gelmeleri, kaçıp koşmaları Batılı devletlerin büyük bir itina ile kontrol ettikleri muhakkaktır. Muhakkak olmıyan bir şey varsa o da bu «muhacirlerin» ne gibi maksatlarla hicret ettikleridir. Zira, Doğu Almanyaûan kaçanların mühim bir kısmının, bu bölgede kurulmuş olan haber alma ve tahrik etme teşkilâtına mensup oldukları ve yabancı memleketlerdeki komünist partileriyle teması temin etmekle vazifeli bulundukları anlaşılmıştır. Lâkin, Doğu Almanya, yani Malenkof’uıı bürosu Batıya o kadar çok sayıda mülteci sevketmiştir ki, bunların birer birer takip ve kontrolü Batılılar için hakiki bir belâ halini almıştır. Hususiyle ki bu «muhacir» 1er bir yerde durmamakta, muhtelif memleketlere yayılarak takip ve nezareti hemen hemen imkânsız bir hale sokmaktadırlar.
Doğu Alnıanyadan kaçan kaçana teranesini dillerine virdetmiş olan Ba tılı müttefiklerin son zamanlarda bu hususu meskût geçmeleri bu hakikati anlamış olmalarından ötürüdür.
Filhakika, Doğu Almanyada, Sovyet Rusya, eski Gestapo teşkilâtını tam mânâsiyle ihya etmiş bulunmaktadır. Ruslar, bizzat yapabilecekleri tecavüzü ve bizzat tahrik e-debilecekleri casusluk hareketlerini, esaretten kaçıp hürriyeti seçmiş süsü nü veren Alınanlara yaptırmayı daha uygun bulmuşlardır. Doğu bölgesinde «Polis» namı altında teşkil o-îurian sekiz grup motörlü ordunun (ki bu orduların hava takviyesi Rus uçakları ve Rus tayyarecileri tarafından deruhte edilmektedir) istihbaratını idare etmek ve yabancı ket komiinist.partileriyle irti" bâtını sağlamak için Sovyet gadrine uğramış hürriyetsever Alman simalarından daha iyisi bulunamazdı. Sovyetler bu tabiyeye başvurmuşlar ve bir takım firarları kolaylaştırmışlardır. Yarı resmî olarak neşredilen bir tebliğde üç batı bölgesinden yalnız Fransız bölgesine sızan mültecilerden yüzde 70 inin komünist ajanı olduğu belirtilmektedir. 3 yıl içinde elde edilen bu neticenin en garip tarafı şudur ki, Fransız makamları, bu komünist ajanlarından yüzde doksanının da eski nazi olduğunu tesbit etmiş bulunmaktadırlar. Zaten, bugün, Doğu Almanya polis teşkilâtının başında bulunan Baumler namındaki zat da Çekoslovakyada yaptığı zulümler yüzünden gıyaben idama mahkûm olan ve nihayet Çek milliyetçileri tarafından öldürülen JHydrich’in sağ kolu mesabesindeki yardımcısı binbaşı Baumler’dir.
Hür Almanya teşkilâtının başına geçen «Sayın» Mareşal Paulus'un a-damiarından da hayli istifade eden modern Gestapo, komünizmle Naziliği mükemmelen bağdaştırmış görünmektedir.
Bin senelik bir istikbal ümidiyle ortaya çıkan ve dünyaya yeni bir nizam vezelmeğc yeltenen nazilerin bu hali hem hazin hem iğrençtir. O naziler ki, Almanyaıun çekirdeği ve kendilerince «Üstün ırk» ın mümessili idiler. Şimdi bütün ırkların bir, bütün insanların müsavi olduğu i umdesinden hareket ederek tersine, " bütün insanlığı alçaltan bir rejimin , emrine girmiş bulunuyorlar.
Fakat bu yalnız Doğu Almanya-nın bin veçhesinden bir tanesidir. Bir de daha az gülünç olmıyan bir Batı Almanya vardır ki, o da daha az gülünç ve daha az sinsi değildir. Mücahil TOPALAK
HindÇinine askeri yardım yapılacak
Çinlilere ayrılmış olan 75 milyonun mühim kısmı Hindiçiniye verilecek
Paris Radyosu, 9 (Basın - Ya- | yın) — Vaşhington’un iyi haber ı alan çevrelerinde, başkan Truman-ın, Uzak Doğu’da komünizmle mü- I cadele için tahsis edilen 75 milyon dolarlık meblâğ üzerinden bir miktarını İmparator Bao - Dai hiikûme- I _ — tine yardım etmek için ayırabile- kil etmektedir, ceği tahmin edilmektedir. Bu yardımın ne dereceye kadar
Diğer taraftan dışişleri bakanı Ac- İktisadî veya askerî olacağını tayin heson, dün bir gazetecinin sorduğu ‘ etmek için Paris ve Vaşhington ara-suale cevaben, Leos Gamboç Viyet- r.r.dz ietiçere!" ccrcycr c*~' man hükümetlerinin henüz Vaşhing- Amerikan çevrelerinde hakim olan ton’dan İktisadî veya askerî yardım intiba, yardımın daha ziyade ikti-talebınde bulunmamış oldukları- sadî olması merkezindedir.
nı söylemiştir.
Paris - Vaşhington müzakereleri
Vaşington, 9 (a.a.) — İnanılır kaynaklardan teyid edildiğine göre, Vietman’a yapılacak Amerikan yardımı, Vaşhington’daki yetkili çevrelerde derin tetkiklere mevzu teş-
sında istişareler cereyan etmektedir.
il»
Avrupaya askeri yardım uzatılıyor
Japonya’nın yeni b’r manevrası
Eski Japon adolarını
Huirandan sonra do
yardıma devam dJeckJadase formülü bulurdu
Vaşington, 9 (a.a.) — Ayan Mec-, lisi Dışişleri Komisyonu Başkanı bir demeç vererek karşılıklı ma anlaşması kanunu gereğince A-merika Birleşik Devletlerinin yaptığı askerî yardımı bir sene daha uzatmak için yakında bir kanun teklif etmek niyetinde olduğunu bildirmiştir.
Askeri yardım programı Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin diğer bütün faaliyetleri gibi senelik esaslar dahilinde yapılmakta olup Haziran’m 30 unda bitecektir Bu tarihten sonra programa devam e-dilebilmesi için kongrenin yeni bir kanun kabul etmesi gerekmektedir.
Brazavillet Radyosu 8 (Basın -»___ Yayın) — Japon ileri sağcı partisi
Connally bugün gazeteilere | lideri Mui Saki dün parlâmento â-. . — vun- zalarına dağıttığı bir boruşürde O-
kinava ile Japonya’nın güneyindeki Hiu Kiu adalarında serbest bir ida renin kurulmasını teklif etmiştir. Hui Saki, eskiden Japonya'nın man dalığı altında bulunan Japon adalarının da bu birliğe iltihak edebileceğini ümit etmekte ve Japonya’nın buralara fazla mülteci göndermek hakkına malik bulunması lâzım gel diğine de işaret etmektedir.
Ameika’da Japon büroları açılıyor
Vaşington, 9 (a.a.) — Yetkili kaynaklardan dün bildirildiğine göre, Amerikan resmî "şahsiyetleri pek yakında Japonya'nın Amerika'daki başlıca şehirlerde konsolosluğa benzer bürolar kurmasına müsaade e-dildiğini haber vereceklerdir. İlk tebliğin her halde Mac Arthur'un Tokyo’daki karargâhından yayınlanacağı bildirilmektedir. Bunu Vâ-şingtonda yayınlanan bir tebliğ takip edecektir. Bu yarı siyasî Japon bürolarının Nevyork, Şikago, San Fransisko, Los Angeles ve Belki de Honololuda kurulması beklenmektedir. Bunlar «Japon hükümeti tem silcileri bürosu, adını alacak ve baş lığa gayeleri Japonya'nın ticarî men faatlerini korumak olacaktır.
Yunanistan sıkı yönetimi kaldırdı
Londra Radyosu, 9 (Basın - Yayın) — Yunanistan'da bir müddetten beri yürürlükte buluan sıla yönetim, bütün bölgelerden kaldırılmıştır. Ayni zamanda bütümmem-lekette şahıslar hakkında konulan bütün takyidat ta kaldırılmıştır. Bu tedbir, gelecek ay genel seçimlere hazırlık olmak üzere hükümet tarafından alınmıştır.
Büyük Elçi Grady, memnun
Birleşik Amerika’nın Yunanistan büyük elçisi Grady, cumhurbaşkanı Truman’a Yunaistan’da iç harp meselesinin artık bitmiş olduğunu bildirmiştir.
Truman’la yaptığı kısa bir konuşmada Yuanistan’da şimdiki durumdan çok memnuniyet duyduğunu bildiren* Grady devamla demiştir ki: « Bu durum, Truman doktrininin ve başkanın Yunan halkına olan inanç, takdir ve güveninin zaferidir.»
Amerikan - Bulgar münasebeti gerginleşti
Roma Radyosu, 9 — (Basın - Yayın) — Amerika Dışişleri Bakanı Acheson basına verdiği demeçte,
Birleşik Amerika ile Bulgaristan arasındaki diplomatik münasebetlerin kesilmesinin muhtemel olduğunu ihsas etmiştir.
Acheson, bundan iki hafta önce, Sofya'daki Amerikan elçisi aleyhinde ileri sürülen ithamlar geri alınmadığı takdirde bu yolda bir tedbirin alınması ihtimalinin Sofya hü kii netine bir nota ile bildirilmiş olduğunu teyid etmiştir. Bulgar hükümeti Amerikan notasına henüz cevap vermemiştir.
Serbest Fıkra
Yuvayı dişi kuş yapar!
$u «Kadınlar Birliği» ne iş yapar, meramı nedir? diye pek merak ederdim; erkeklere ne verilmişse onlara da verilmemiş mi? Avukatlık, hâkimlik, meb’usluk, doktorluk!...
Böyle düşünüp dururken İzmir Kadınlar Birliği Başkanı beyanat verdi; meğer:
— Kadınların kazanılmış haklarını korumağa yararmış!
Acaba, kadınların elinden hangi meslek gidiyor, diye sor-
Eşlerinin ve kendilerinin ilâ-nihaye ..Meb’usluk hakkını» korumak lâzım değil mi? — A. F.
Meclis köşesi:
DAVET
Gümrük ve Tekel Komisyonu:
İsparta Milletvekili Kemal Turan ve 4 arkadaşının gülyağı fabrikasının Tekel idaresince İsparta Belediyesine devri hakkında kanun teklifini görüşmek üzere 11/2/1950 Cumartesi günü saat 10 da;
Millî Eğitim Komisyonu:
1— Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin şeddine ve Türbedarlıklarla bu takım unvanların men ve ilgasına dair olan G77 sayılı kanunun 1 inci maddesine bir fıkra eklenmesine dair kanun tasarısını;
2— Çorum Milletvekili Hasene İlgaz ve 2 arkadaşının 3803, 4274 ve 4459 sayılı kanunların köy okulu, öğretmen evi, köy sağlık memurları ve ebeleri evleri inşa ettirilmesiyle ilgili maddelerinin değiştirilmesi ve 5021 ve 5082 sayılı kanunların kaldırılması hakkındaki 5210 sayılı kanuna bir madde eklenmesine dair kanun teklifini,
3— Muğla Milletvekili Nuri Öz-san’ın, ilkokul öğretmenlerinin almakta oldukları aylık dereceleri hakkındaki 5242 sayılı kanunun 1 inci maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonu:
1— İskân ve Toprak İşleri Genel Müdürlüklerinin birleştirilmesi hakkında kanun tasarısını;
2— Çorum Milletvekili Hasene İlgaz’ın Hemşireler ve Hastabakıcılar hakkında kanun teklifini;
3— 5181 sayılı kanunla onanan Nev - York protokolü ile hükümleri değişen Cenevre Anlaşmasında zikredilmeyen bazı ilâçların milletlerarası khtröle tâbi tutulması hakkın-daki Paris protokolünün onanmasına dair kanun tasarısını görüşmde üzere bugün saat 10.30 da;
Amerika’da grev devam ediyor
Vaşington, 9 (a.a.) — John Le-
wis ve kömür madeni sahipleri dün akşam saat 8.31 de mukavele müzakerelerine yeniden başlamışlardır. Sekiz aydanberi süren mücadelelerin de bir anlaşmıya varmak üzere olduklarına dair hiç bir işaret yoktur.
Hiçbir taraf Truman’ın tahkikat komisyonu ile yaptıkları görüşme hakkında yorumda bulunmamaktadır.
Genç kalmanın sırrı hiç korkmamaktır
Dr. Besançon'a göre hastalık kadın gibidir: Alışırsanız ya siner ya kaçar
Bütün Fransayı fik'rlerile alt üst eden doktor - Hayat hormonlardan ibaret de-
gildir-Çok sevişirüz ve... çok düşününüz....
| çinde bulunduğumuz asrın fi-
■ kir ve fen âleminden bir kuyruklu yıldız gibi geçen ve bugüne kadar hakikat bellediğimiz bedahat lerin değerini sıfıra indirerek büsbütün başka ölçüler ve kıymetler vazeden insanların bolluğu ve te-nevvuu bakımından, deneblir ki, hiç bir asır, yirminci asır kadar zengin olmamıştır. İçtimaiyat sahasında Marx, hukukta Duguit, fizik ye riyaziyede Einstein, ruhiyat ve psiş-yatride Freud ve daha bir çok bilgin ve mütefekkirler, asrımızı her sahada bir ihtilâl ve inkılâp devri haline getirmişlerdir. Bu muhte -şem «çocuklar» grup una bugün daha doğrusu 88 yaşında bulunduğuna göre, 88 sene evvel diyelim, bir bilgin daha katılmış bulunuyor: Doktor Besançon.
Doktor Besançon, şimdiye kadar vazedilmiş olan bütün hıfzıssılıha kaidelerini, yani insanların sağlam ve uzun bir ömür sürmelerini te -min ettiği sanılan usul ve emirleri reddetmiştir. Yalnız, doktor Besançon, diğer âlimlerden farklı olarak, nazariyesini fomüller ve muadelelerle değil de, insanlarla ve bizzat kendi şahsile isbat etmektedir. Doktor, 88 yaşında olduğû halde, 35 yaş farında güzel bir kadınla evlidir ve..-iki taraf da mesuttur.
Maliye Komisyonu:
Gümüşane Milletvekili Şükrü Sök-mensüer ve Kars Milletvekili Akif İyidoğan’ın köylere yardım fonu tesisi hakkındaki kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 16 da;
Tarım Komisyonu:
Türk tütünleri ortaklığı kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da; . ı •
II Numaralı Geçişi Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da Geçici Dilekçe Komisyonunda;
VII Numaralı Geçici Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da Kitaplıkta; toplanacaklardır.

Hiç bir şeyden korkmayınız
Besançon, son kitaplarından birinde, iyi ve uzun yaşamak azminde olan okuyucularına evvela bunu tavsiye ediyor. Hiç bir şeyden korkmayınız. Canınız istediği zaman i-çin, canınız istediği zaman sevişiniz, canınız birini tokatlamak istiyorsa bu zevkten bile kendinizi mahrum et meyiniz. Zira, büyük şair Hugonun dediği gibi: Mezar karanlık - hayat kısadır - sık sık içmeli - her zaman sevişmeli*.
Ben, diyor, doktor Besançon, bir tabib olmak sıfatile, bazı yaşlı kadınların öyle yürekler acısı itiraflarını dinledim ki... Ne yazık... Biz, hekimler, reçetelerimizde ancak i-lâçlara yer verebiliriz. Yoksa, bana kalsa, ben bu gibi kadınlar için ver diğim reçeteye şöyle yazabilirdim: Genç ve kuvvetli bir erkek. İstimali serbesttir.
Muhtaç Amerikalılara yardım
Vaşington, 9 (a.a.) — Hükümet
dün muhtaç Amerikalılara çiftlik mahsulleri fiyatlarını koruma programı sayesinde elde edilmiş 121 milyon kilo süt tozu ve kuru yumur tanın meccanen verilmesini teklif etmiştir. Tarım Bakanlığının bildir diğine göre bu gıda stokları dağıtılmak üzere federal devlet ve mahallî yardım müesseseleri emrine verilecektir.
Askerlere harp tazminatı
Vaşington, 9 (a.a.) — Birleşik A-merika harp ihtiyaçları komisyonunun çarşamba günü bildirdiğine göre, harp esnasında Almanyada ve Japonyada esir olarak kalmış olan Amerikalı ve Filipinliler esarette geçirdikleri her gün için bir dolar alacaklardır. Miktarı 135,000 kadar tahmin edilen Filipinli harp esirleri için 27 milyon dolara ihtiyaç verdir. Bu para Japonyanın tazminat borçlarından temin edilecektir.
Filipirderdeki durum konfrol edilecek
Vaşington, 9 (a.a.) — Öğrenildiğine göre Truman Filipinlerin iktisadi kalkınmasına mani olan büyük meseleleri incelemek ve Birleşik A merikanın yaptığı yardımın israf edilmiş olup olmadığını tahkik için Filipinlere bir yüksek Amerikan komisyonu gönderilmesi hususunda yapılmış olan teklifleri incelemektedir.
Budda taşındı
Rangon, 9 (a.a.) —Bir İngiliz harp gemisiyle taşınan Budda’nın rnu kaddes eşyaları Birmanyada emsal 6İz bir dinî merasimle yerine kon muştur. Birmanya başkanı Sai Shewe Phaike ve Başbakan Thakin nu asırlardanberi Hind ve Seylan mabetlerinde bulunan bu eşyaları '■'getiren Kenya kruvazönünü ziyaret etmişlerdir.

Partilerde seyahat!
rhan Seyfi, bilirsiniz, Milet-vekili olmadan ovvcl içli bir şairdi. Hece vezniyle bir çok şiirler yazmıştır. Hele «Gözlerde Seyahat.. adiyle yazdığı bir şiiri, o zamanlar, bütün bir gençliğin dilinde dolaşmıştır.
Manzumenin relıu şudur:
Hassas ve genç şair, elâ, yeşil, mavi, siyah bütün gözlere zaman zaman âşık olur; olur da en sonunda hepsinden acı, tatlı birer hatırayla ayrılır. Nihayet, şiirde bu, gözleri renk renk sevgililer sı-rasiyle geçit resmi yaparlar ve manzume aşağı yukarı şöyle kafiyelerle başlar ve biter:
Çıktım bir gün güzellerin gözlerinde seyahate
I Sarıçizmeli |
Yeşil gözler... En müstait hıya-
nete
Yolculukta artık imkân kalmamıştı seyahate! filâıı gibi..
Son zamanlarda Vatan Başmuharririnin makalelerini okudukça garip bir tedailc bu şiiri hatırladım! Vakıa Vatan Başyazarı şair değildir, ama, İliç şüphe yok kİ, pek hassastır. Sonra, o da, son aylarda Nihat Erim, Celâl Bayar, İnönü gibi parti ileri gelenleri hakkında mizacına, sevgi ve saygısına göre pek çok yazılar yazmıştır. Kimisinde, sevmiş, kimi-
sinde yeııniş, bazısında da övmiftş-
Ş ilildi son olarak Millet Partisi erkânını teker teker kaleme almıştır; düşüncelerini, sevgilerini, hicranlarını açıklamıştır. Bu da bir ııcvl «Zihinlerde seyahat- değil inidir?
Vakıa kendisi müstakil bir gazetecidir. Hani bir şair gibi o da. hassas ve fikren serbesttir. Buna diyecek hiçbir sözüm yoktur. Fakat bu gidişle bütün mevcut parti liderleri, ve meselâ Nuri Dcmirağ, Cemi' Albay, Necip Fazıl, Yaşar Çimen hakkında da makaleler yazacak ve cıı sonunda Ottiıan Seyfi gibi
... gözler... En müstait hiyanete Yolculukta artık imkân kalmamıştı seyahate! mi diyecektir?
Dr. Basençon'un üçüncü karisi, kocasına âşık olduğunu söylüyor. 1
Genç kalmak için...
Doktor Besançona göre, genç kalmanın ilk ve en mühim şartı şehvettir, Denebilir ki, insan ihtiyarladığı için şehvet hissini kaybeder. Doktor Besançon bunun aksini id- 1 dia etmekte ve şehvet hissinin kaybolması yüzünden ihtiyarlığın geldiğini ileri sürmektedir- Çünkü, doktora göre şehvet, amudu fıkari-nin muayyen bir koku ile titremesidir. Bu koku olmazsa veya hep aynı koku olursa iştiha yavaş yavaş azalır ve nihayet yok olur. Doktor Besançon, «Cinsi faaliyetin ifratı tefriti yoktur, diyor, bu bir koku ve bir bünye işidir. Ayrıca, aklî ve zihni melekelerin iyi işliyebilmesi için bu faaliyetin uzun fasılalara uğramadan devam etmesi lâzımdır.»
Doktor Besançon, vücutta hormon faaliyetine inanmakta, fakat bunun her şeyi izah edemiyeceğini söylemektedir. Doktorun fikirlerini hulâsa etmek lâzım gelirse, denebilir ki, muttarit surette cinsi münasebetten mahrum bir beden ve bir kafadan ne bedeni bir gayret ne de en-tellektüel bir faaliyet beklenebilir.Bu gibi bünyeler, son bir hamle ile bir kaç fikir eseri vermiş olsalar bile; bunlar, sonunda bunamış olarak ö-lürler. Benim tavsiyem şudur ki, e-ğer genç kalmak istiyorsanız evvelâ etrafınızdaki her şeyle ve bütün dünya meselelerile alâkadar olunuz ve çok sevişiniz. Gücünüz yettiği kadar sevişiniz. Gençliğin sırrı budur. Hayattan hele cinsi hayattan asla tasarruf edilemez- Vadesi gelen bonoları dakikası dakikasına ödeyiniz ve çok bono imzalamayınız.

¥
İnsan dehâsı hudutsuzdur
Doktor Besançon,, ilk kitabını bundan elli yıl evvel neşretmiştir. Bu kitap, tıbbın saçmalıkları adını taşımaktadır. İkinci kitabı ise ancak on sene evvel intişar sahasına çı kabilmiştîr. Doktorun bütün fikir ve hayatının, bütün tecrübelerinin hulâsası olan bu eser de «İtimat» adını taşımaktadır. Hayata itimat, I insan dehasına ve insan enerjisine itimat, ihtiyarlamadan, bunamadan, i sakatlanmadan yalamaya itimat-Kendi kendine itimat...
Doktor, bu kitabının • başlığını şahsında ve hayatından hulâsa et miştir. Daha on sekiz yaşında bir tıp talebesi iken, laboratuvarda vu-kubulan bir infilâk neticesinde bir gözünü kaybetmiş, fakat, kendi ta-birile, ötekS’ gözüne itimat etmiş -tir. Yıllarca müşterisiz, sefil ve perişan sürünmüş, fakat, yine kendi tâbirile, evvelâ kendi dehasına, sonra insanların iyi niyetine itimat etmiştir.
«Açlıktan bacaklarım titrerken bacaklarıma, çarpıntı geldiği zaman kalbime itimat ettim, diyen doktor Besançon bugün eserleri sayesinde meşhur ve fakat hâlâ servetten mah rum bulunduğu halde yine kendisine itimat etmekte ve «Elli sene evvel bir hevesim vardı. Roman yaz -mak istiyordum. Yazdıklarımı beğen medim. Fakat o hevesimin hakiki ol duğuna itimadım var. On yıl sonra ilk romanlarıma bağlıyacağım» demektedir. Doktorun çok yorulmuş o-lan tek gözü, artık kalem kullanması na imkân vermediği için, eserlerini genç karısına dikte ettirmekte ve lüzumlu bulduğu kitapları yine ona okutturarak notlar aldırmaktadır.
Şunu da ilâve etmek lâzımdır ki, doktor Besançon’un iki kitabı da, Fransada burjuva aile cemiyetlerinin topluluklarında afaroz edi'miş, fakat müteaddit akademi ve müesseseler tarafından mükafatlandırılmıştır.
Tütün ve alkol
88 yaşında olduğu halde 35 yaşındaki bir kadını mes’ut etmek imkânlarını bulan Dr. Besançon, en olgun romanlarına ancak 10 yıl sonra başlayabileceğini söylüyor.
tir. Onun fikrince, arzu edilerek içilen tütünün ve alkolün hiç kimseye zararı dokunmamıştır. Kendisi her sabah saat üçte kalkarak muaz zam bir omletle birlikte iki büyük bardak şarabı sineye çekmekte ve sonra, kendi tâbirile, canı isterse, şaraba ve hattâ daha kuvveti içkilere devam etmektedir. Bunun, çalışmasına asla mani olmadığını, mani olsa da umursamadığını, yorganı başına çekip uyuduğunu söyliyen doktor, bu münasebete, asla muntazam yemek ve içmek saati tayin e-dilmemesini hassaten tavsiye et -mektedir. Doktor Besaçona göre, insan, saatin istibdadından kurtulmalı, canı istediği zaman yeyip, cam istediği zaman uyumalıdır. Genç kal manın sırrı budur.

Besançon’un müşterileri
Doktor Besançon'a gelen müşteriler, bütün diğer doktorlardan ümit kesmiş olan hastalardır. Halbuki doktor, senelerdenberi icrayı tababetten vazgeçmiş bulunmaktadır. Bununla beraber, zorla dairesine giren hastalarına Besançon şunları söylemektedir: «Hastalık mı dediniz? Hastalık kadın gibidir. Ne zaman gelip ne zaman gideceği belli olmaz. Onu seviniz. Mümkünse ona alışınız. Sizin alıştığınızı görünce, tıpkr bir kadın gibi ya sinecek, yahut kaçacaktır. Ciddiye almayın.
Doktor Besançon bu bahiste de bütün âlim doktorları çileden çıkaran bir nazariyeyi müdafaa etmiş-
Zonguldakta D. Parti Merkez İlçe Kongresi
Zonguldak, (Hususi) — Özetini kısaca ve telefonla verdiğim Zonguldak D. P. merkez ilçe kongresi bu ayın beşinci Pazar günü saat 19 da aktedilmiştir.
Dondurucu bir soğuk ve karla karışık bir fırtınanın ortalığı kasıp kavurduğu bir saatte D. P. il merkez binasının büyük salonunda, bütün delegelerle birlikte, yüzlerce tiye ve dinleyicinin hazır bulunduğu bu kongrenin arzettiği manzara mu-tavazı görünüşü içinde, cidd,en muhteşemdi.
Demokrat Parti ve onun gerçek prensiplerine ümit bağlamış bir millet ekseriyetinin delegeleri ile bu kongrede göstermiş olduğu birlik, memleket dâvalarında olduğu kadar, günlük hâdiseleri tahlil bakımından ibraz ettiği isabetli teşhis v.e not görüş efkârı umumiye önünde muvaf fakiyetle verilmiş bir imtihan olarak kabul edilebilir.
Saat 19 da yapılan kongre divanı başkanlığına Suat Başol, ikinci başkanlığa: avukat İsmail Delikurt, kâtipliklere de: Orhan Sözen, Abdiil-
olduğu haberi alkışlarla karşılanmış ve partinin en güç şartlar ve başkı altında çalışmasına rağmen tam faa'iyeti, takdirle müşahade e-dilmiştir.
Gündemdeki maddelerin müzakeresi esnasındaki tartışmalar yer yer çok şiddetli ve hararetli safhalara giriyordu. Bilhassa delegelerden hemen ekserisi «otuz üç vilâyette seçim ümitlerini daha şimdiden kaybeden iktidar partisinin, seçim kampanyasında başvurdukları bütün propaganda gayretlerinin de fiyasko vermesi üzeripe şimdi, Ankara radyosunu da bu konu üzerinde tam bir inhisara aldıklarından bahisle, milletin malı ve hakkın zevki, kültürü ile ilgili bir vasıtanın münhası-! ran C. H. P. propagandasına tahsisi-, nin, millet malına doğrudan doğruya I bir nevi taarruz telâkki edildiğini söylediler. (İktidar bu zihniyetle hareket ettikçe, memlekette partiler arası eşit muamele yapılmaktadır diye bir iddiada bulunmağa naşı' cesaret edilivor ve akıllarınca kimi kan ..............................k sa-
kadir Demir, ittifakla seçilmişler- dıriyOrlar?...) sözleri bir aralık
Yoklamayı müteakip, büyük Ata- |
nın hatırasına üç dakikalık bir say-
gı vakfesi yapılmıştır.
Müteakiben 1949 çalışma raporu
okunarak ittifakla kabul edilmiştir.
İlimiz D. P teşkilâtına yeniden
kaydedilenlerin 15.000 kişiye baliğ
I lonu doldurdu.
: Avukat İsmail Delikurt: (Demok -I rat Partinin görevleri); Avukat Ab-1 durrahman Boyacıgiller de: (C. H.
P- deki zihniyet) konulu umumî birer konuşma yapmışlardır. Bu ko-
★ (Devamı Sa: 4 Sü: 6 'Ma)
ZAFER
Sultan Mehmet atıldı :
— Ya bu Hisarı ne için hal vukuunda ordularımızı için değil mi ?
— 87
yaptık lala ?. Böyle bir iki tarafa geçirebilmek
— İsfendiyar oğlu!.. Artık ok yaydan çıktı. Kostantin eğer çıldır-madıysa, mukadderat onu felâkete sürüklüyor, demektir. Bütün atlarını topla... Yine ekilmiş araziye asla müdahale etmiyeceksin. Fakat bugünden itibaren surların dışındaki çayırlarda Türk atlarından başkası otlamıyacaktır. Hiç bir Rum, hayvanını buralarda otlata-mıyacaktır. Anlıyor musun İsfendiyar oğlu?.. Bizans surlarının dışındaki bütün arazi artık benimdir. Bu topraklarda imparatorun mülkiyetini tanımıyorum. Kimseye zulüm yapılmıyacaktır. Arzu eden Rum köylüleri eşyalariyle beraber Bizansa girebilirler. Cenabı Hakkın beni sevkettiği yolda yürüyeceğim. Derhal harekete geçmeni istiyorum.
İsfendiyar oğlu yer öperek çıktı. Halil Paşa bir şey söylemek istiyordu. Hükümdar bunu anladı:
— Buyur lala... Söyle... dedi.
Halil paşa, sakin ve temkinli bir şekilde söze başladı:
— Şevketlû Hünkârım. Kostan-tinin hareketine karşı asabileşmeniz muhiktir. Fakat bu şiddet aceb bizi münasebetlerin kesilmesine götürmez mi? Bu hal, bir muharebeye müncer olmaz mı?
Sultan Mehmet bu sözleri aşikâr bir can sıkıntısı ile dinlemişti, Zağanos paşa ise yerinde duramıyordu. Kendini tutamıyan Zağanos paşa, hükümdardan evvel söze karıştı:
— Bir harp olursa ne çıkar dev-leüû?
Halil paşa ona gayet soğuk bir tarzda cevap verdi:
— Çok kan dökülür. îki kıt'a ü-zerindeki topraklarımız tehlikeye düşer.
Sultan Mehmet atıldı:
— Ya bu Hisarı ne için yaptık lala?. Böyle bir hal vukuunda ordularımızı iki tarafa geçirebilmek için değil mi?
— Doğrudur hünkârım. Bizans, şehirlerin kraliçesidir ve hıristi-yanlığın Şarkta son kalesidir. O tehlikeye düştüğü vakit, bütün hı-ristiyan âleminin ayaklanmasından korkulur.
— Ceddim Yıldırım Beyazıt zamanında da bütün hıristiyanlık ü-zerimize saldırmamış mıydı? Bütün bu Salip ordularının, Yıldırımın kuvveti kahiresiyle Niğboluda
nasıl hâk ve helâkle serildiğini bilmez misin?
— Bilirim Sultanım. Bununla be-
raber Haçlı ordusu her vakit tehlikelidir Kulunuzun fikri, bütün Avrupa âlemini Bizanstan tecrit etmedikçe böyle bir harbin çıkmamasıdır.
Sultan Mehmet asabiyetten yerinde duramıyordu:
— Lala!. Lala!, diye haykırdı. Artık bu işin beklemeğe tahammülü yoktur. Eğer Kostantin harp istiyorsa, ben onun karşısında ricat edecek değilim.
— İhtiyatlı olmağı tercih ederim hünkârım.
— Her şeyi düşündüm.
İsfendiyar oğlu, padişahın huzurundan çıkar çıkmaz ordunun bütün süvarilerini topladı. Kendisi de başta olduğu halde yıldırım gibi bir süratle Halicin son kıvrıntısını, dolanarak surların arkasına geçti. Arızalı ovaya yayılan askerler, rastgeldikleri rama vaziyeti izah ediyorlardı. Rumlarda müthiş bir panik başladı. Kırlarda ne Rum, ne de Rumlara ait hayvan görünmez oluvermiş, herkes' köylerine sığınmıştı. Böylece etrafı tarayarak giden İsfendiyar oğlu Epibados bahçelerine geldi. Yarısı başı boş olan hayvanları, geniş ovaya Salıverdi. Hayvanlar keyifli keyifli otlamakta idiler. Seyisler, atların mahsulâta zarar vermemesine nezaret etmekte idiler.
Epibados’lu bir Rum delikanlısı, arkadaşlariyle beraber oldukça fazla miktarda şarap içmişti. Köyün sokaklarında bir müddet yalpa vurarak dolaştıktan sonra kırlara çıkmak istiyen delikanlılar, köyün son evlerinden birinde yeniden şarap içmeğe koyuldular.
Evin kızı, şuh ve fettan bir şeydi. Bu neş’eli delikanlılara bol bol şarap ikram etti. Elinde şarap testileriyle acele acele girip çıkarken kısa etekleri açılıyor ve dizlerinden yukarıya, mevzun ve beyaz bacakları görünüyordu. Göğsü a-çıktı ve durmadan ahenkli bir sesle Rumca şarkılar söylüyordu. Şarap içtikçe kız güzelleşiyor, daha fettan oluyordu. Delikanlılara gelince, yanlarından gelip geçerken kızın kalçalarını okşuyor, baldırlarını sıkıyorlardı.
Az sonra işi biraz daha azıttılar. Delikanlılardan biri, kızın pen-be yanaklarından öptü, bir başkası onu çekerek dizlerine oturtmak istiyordu. Sahne gittikçe utanılacak bir hal alıyordu.
Tam bu sırada ev sahibi olan Rum çıkageldi. Gözlerinden ateş fışkırıyor, hiddetinden ağzı köpürüyordu. Kız, korkusundan içeriye kaçtı. Delikanlılar evvelâ birbirlerine bakıştılar. Sonra da, ne olur-
sa olsun bir taarruza uğrarlarsa müdafaa etmek için hazırlandıla.
Yaşlı Rum, ağıza alınmıyacak kadar kötü küfürler saçıyordu. Delikanlılardan birisi dayanamadı, ka badayıca sordu:
— Peki ne olumuş? Bu kadar çirkin küfürün sebebi ne?
İhtiyar, büsbütün hırçınlaştı:
— Daha ne olacak?. Utanmadan soruyorsunuz. Daha ne olsun?
— Lüzumsuz ve yersiz bir asabiyet... Biraz daha asabınıza hâkim olunuz. Yoksa.
— Saçma.. Saçmalıyorsunuz. Burada oturmuş eşek gibi şarap i-çiy orsunuz.
— İçiyorsak ne olmuş? Herkes şarap içiyor.
Öteki delikanlı atıldı:
— Bu kadarı kâfi moruk... Evinde misafir olmasaydık1...
— Siz burada fıçılarla şarap için sarhoş olunuz, dışarıda Türkler benim bağımı bahçemi tahrip etsinler... Utanmıyor musunuz? Sizde zerre kadar mertlik yok mu?
Birdenbire delikanlılar afalladılar. Demek bu ihtiyar, kızına sataştıkları için kendilerine kızmamış-tı... Demek onun asabiyetinin sebebi başka idi...
— Ne olmuş, ne olmuş?...
Diye sordular. İhtiyar tafsilâtiy-le anlattı. Türk süvarileri bahçelerini tahrip etmişler, mâni olamamış.
Konuşma bu şekle dökülünce kız da yavaş yavaş içeriye girdi.
Delikanlılar kızı görünce birdenbire cesaretlendiler. Onun gözünde küçük düşmek istemiyorlardı.
— Nerede bu Türkler? Her halde kaçmışlardır..
Hayır... Bilâkis inadına bahçelere girdiler.
Kız atıldı:
— Baba... Bu delikanlılar şimdi o Türklerin cezasını verirler. Öyle değil mi?
Hepsi birden, şarabın verdiği bir cesaretle:
— Mademki sen istiyorsun. Bütün Türkleri sopadan geçirir, atlarını zapteder, köyümüzü onlardan temizleriz..
Kız, ellerini çırparak bağırdı:
— Sana söylemedim mi baba... Bunlar bizi Türklerden kurtarır. Bahçelerimizi kurtarır.
— Derhal...
Delikanlılar bir hamlede yerlerinden fırlamışlardı. Kızın teşvik eden sözleri onları çileden çıkarmıştı. Her biri ayrı ayrı kıza hayran hayran baktıktan sonra dışarı çıktılar.
Hakikaten Türk atları etrafı ihata etmişti. Fakat seyisler, atları, bahçelerden çıkarmağa uşraşıyor-
En yakın seyis, müthiş bir hakarete ve hücuma uğradı. Yedi sekiz Rum delikanlısı, hiç sormadan seyise saldırdı. Seyis, onları teskine çalışıyordu..
— Hakkınız yok... Siz isteseniz de biz hayvanlarımızı bahçelere sokmayız. Ama nasılsa bir kaç at girmiş... Görüyorsunuz ki çıkarıyo
Fakat şarabın dumaniyle kafaları dönmüş olan Rum delikanlıları lâf anlamıyorlardı. Zaten yakınlarda Türkler de görünmüyordu. Tam kabadayılığın sırası idi. Seyise saldırdılar.
(Devamı var)
• Şaşılacak şey! bu Kon Dö Luvr denilen genç kim ola acep? Borö-ver hayatını onun uğrunda fütursuzca tehlikeye koymakla iktifa etmiyor, üzüntülü bir tavırla, meçhul adamlardan da kendisi gibi hareket etmelerini istiyor. Bu hâl bana biraz fevkalâde görünüyor.»
Fransua da tatlı bir sesle:
— Efendiler, dedi, bizden ayrılmadan evvel, kendielriyle birlikte, yaşadığım müddetçe asla unu-tamıyacağım kısa bir zaman geçirmiş olduğum kahraman asilzadelerin isimlerini bana bildirmek lût-
funda bulunmanızı dilerim.
Kafası halâ işlemekte olan Fer-riyer, Kontun, duvann öte tarafında bekliyen askerleri kendi üzerlerine çekmek suretiyle bu adamların kendisine yapacakları hizmetten bahsetmediğine dikkat etti.
Protestanlar isimlerini söylediler ve, birinin adı Liverdak ve ötekinin de Montarrak olan iki zabitin asilzade oldukları öğrenildi. Bunlar Gaskonyalı idiler. Diğer üç Protestan’dan ikisi avukat, biri de tacirdi. Böyle olmakla beraber onlar da asilzadeler gibi silâhlanmış ve kılıçlarını, nefislerini müdafaa edecek surette kullanmışlar ve evi basan okçular karşısında bu kudretlerini isbat etmişlerdi.
Herşey, Boröver’in tasarladığı ve tatbik ettiği plân dahilinde çere yan etti.
Protestanlar duvardan yola atladılar, askerlere hücum ettiler, kordonu yardılar, geçtiler Eşode sokağına daldılar. Askerler de bunların peşine düştüler, yol da böylece serbest kaldı.
Harunurreşit’in sepeti
Dünya her devirde aynı olmamıştır. Su medenî âlemde zaman olur ki Arkadya çobanlarının başıboş ve avare hayatlarına hasret çekeriz. Acaba hiç düşünecek bir şeyi olmayan mı mesuttur? Nafile yoruluyoruz, halli müşkül mes'eledir bu... Zaten saadet izafi değil midir? ve onun tam tarifini kim yapabilir?
Hani hepinizin bildiği hoş fıkra vardır.
Şehir değil de, köyü bile iyice taflımıyan iki çoban varmış. Bütün
bir
ömürleri kırlarda koyun otlatmakla geçer ve soğan, ekmekten başka yiyecek tanımazlarmış. Bir gün köye uğramışlar, ellerine bir parça pekmez geçmiş. Kırda bu pekmeze ekmeklerini batırıp yerlermiş.
Birisi demiş ki:
— Su padişah dediğin çok zengindir değil mi?
— Elbette... padişah bu...
— Acaba şimdi o ne yer ne i-çer?
Öteki düşünmüş, taşınmış, sonra filozofane bir eda ile:
— Şu düşündüğün şeye bak demiş, ne yiyecek... yanıbaşına bir kova pekmezi kor, maşraba maşra-ba içer...
Öteki içini çekmiş... mütevekki-lâne başını salladıktan sonra:
— Ne saadet!...
Diye padişahın zenginliğini tahayyüle dalmış...
Ya... işte böyledir. Bir maşraba pekmezi bile mes’ut olmak için kâ fi görenler vardır bu dünyada...
Buna mukabil, elli yıl hükümdar lık yapan, bütün dünyanın, zenginliğine, saadetine gıpta ettiği Endülüs halifesi Üçüncü Abdurrahman’a ne dersiniz?
Öldüğü vakit evrakı arasında bir kâğıt bulunmuş, o, dünyanın en mesut sanılan adamı bu kâğıtta şöyle yazıyormuş:
(Elli yıl şan ve şöhretle hükümdarlık ettim. Şarkta ve garpta bü-
Mao halâ
dönmedi
Sovyetlerîn Çinli lideri alıkoyarak vakit kazanmak istedikleri zannediliyor
Paris Radyosu, 9/2 (Basın - Yayın) — Moskovada Mao-Tes-Tung ile Sovyet idarecileri arasında devam etmekte olan müzakereler sona ermek üzeredir. Yabancı diplomatlar hazırlanan anlaşma hakkında yakında nihai bir tebliğ yayınlanmasını beklemektedirler.
Diğer taraftan Associated Press Ajansı, Hong-Kong’da dolaşan fakat henüz teyid edilmemiş olan bazı haberleri aksettirmektedir. Bu haberlere göre Mao-Tse-Tung ve Dışişleri Bakanı Şu?An-Lay, Kremlin tarafından vakit kazanma manevraları ile Moskova’da alıkonulmuşlardır. Bu hususta, Mao-Tse-Tungun Moskovadaki ikametinin ilk günlerinden beri başlarında Lu-Şav-Çin’in bulunduğu Sovyet taraflısı Çin şahsiyetlerinin Pekin şahsiyetlerinin Pekin Hükümetinin kumanda mevkilerini ellerine almış olduklarına işaret olunmaktadır
tün dünya benim zenginliğime ve saadetime gıpta etti. Fakat ben ömrümün muhasebesini yaptım. Bu u-zun ömür içinde ancak sekiz günümün mesut sayılabileceğini anladım.)
Sözü nereye getireceğim? Haru-nurreşit’ten bahsedecektim. O da, şark ve garbın; yaşayışına gıpta ettiği Jıükümdaılardan birisi idi. Zen gindi, kudretliydi, sarayı muhteşem, yaşayışı şahane idi. Bin bir gece masallarının kahramanı olma sı bile onun yaşayışı hakkında bize kâfi derecede bilgi verir.
Garip huyları vardı. Büyüklüklerinden birisi de, çok eli açık olması idi. Ve muhakkak ki cömertlik, büyük adama yakışan en güzel vasıflardan birisidir.
Her ne ise... Harunurreşit, tebaasının ahvali ile yakından alâkadar olurdu. Tebdili kıyafetle dolaşır, her sınıf halkın içine girer, kimsesizlerin, yoksulların en ummadıkları zamanda imdadına yetişirdi.
Garip huylarından birisi de, penceresinden aşağıya bir sepet sarkıtması idi. Sepete bağlı olan ipin, saraydaki ucunda bir de çıngırak vardı. Harunurreşit düşünmüştü ki, her derdi olan halifenin huzu -runa girip te derdini anlatmağa im kân bulamaz.
Halbuki o, bütün tebaasının derdini öğrenmek ve onlara çaresaz olmaktan zevk alırdı.
İşte bu sepet bunun içindi.
Bir derdi, bir şikâyeti olup ta, derman bulamıyanlar, şikâyetlerini bir kâğıda yazar, sepete kor ve sepetin ipini çekerdi. Harunurreşit’in odasında çıngırak çalar çalmaz, hükümdar anlardı ki tebea-sından birisinin şikâyeti vardır. Derhal sepeti yukarı çeker ve şikâyetçinin derdine vakıf olurdu.
Memlekette bunu bilmiyen yoktu. Tuhaf ve hoş bir tedbir değil
Her ne ise... Gel zaman git zaman, bir gün Harunurreşit muhteşem sarayında, cariyeleriyle oturmuş, eğleniyordu. Bir tarafta kıvrak rakkaseler dönüyor, diğer tarafta neşeli bir saz, salonları inletiyordu.
Zevk ve safanın mahmur zamanında sepete bağlı olan zilin sesi, acı acı sazın ahengine karıştı. Harun kızmadı, derhal adamlarına 6-
— Sepeti yukarıya çekiniz. Nedir görelim?
Çektiler, ve hayret içinde kaldılar. Sepette hiç bir şey yoktu.
Harun:
— Belki okuyup yazmak bilmiyen birisidir. Çabuk arayınız bakalım kimdir? dedi.
Derhal adamlar sokağa fırladılar. Aradılar, taradılar... Hayret! kimsecikler yoktu. Harunurreşit si nirlenmişti. Yerinden kalktı, Asabiyetle söylendi:
— Bana muhakkak bu saygısızlığı yapanı bulacaksınız!...
Bütün saray erkânı seferber oldu. Sarayın etrafını didik didik etti. Fakat nafile... o civarda otlıyan zayıf ve dermansız eşekten başka mahlûk yoktu...
Harunurreşit bir müddet düşün-
dü. Sonra:
— Sepeti yine sarkıtınız, ve lice pencereden gözetleyiniz,
giz-
rini verdi. Öyle yaptılar. Ne gör- ' akşam ahu seler beğenirsiniz?
Sepet sarkıtılır sarkıtılmaz, sessiz sadasız otlıyan eşek derhal sepete yaklaştı. Dişleriyle sepeti çek meğe başladı.
Harunurreşit’e bunu sıkılarak söylediler. Harun bir müddet düşündükten sonra:
— Eşeği yakalayınız dedi. Her halde bir derdi vardır. Ve derhal sahibini bulunuz!
Bağdat içinde telâşlı bir arama başladı. Ve akşam üzeri eşeğin sahibi bulundu. Adamcağız, halifenin kendisini çağırdığını işitince şaşırdı. Bir kabahati yoktu. Yalvardı, yakardı fakat para etmedi. Nihayet huzura çıkardılar.
Titriyerek yerlere kadar eğildi. Harunurreşit, âşikâr bir hiddetle sordu:
— Bu eşek senin mi?
Adamcağız kadidi çıkmış, ayakta duramıyacak kadar dermansız eşeğini tanıdı. İçine garip bir korku çöktü. Titriyerek cevap verdi:
— Evet ya Halife... benimdir.
— Peki, şenindir de, niçin malına sahip olmuyorsun? Onu sen mi başıboş bıraktın;
— Söyle... doğru söyle... Bana hakikati söylemezsen...
Zavallı köylü ne için çağırıldığı -m anlamıştı. Yalan söylemekle bir şey elde edemiyeceğini anladı. Ağ lıyarak ve yalvararak anlattı:
.— Ya Halife, dedi. Ben çok fakir bir adamım. Karnımı doyurmaktan âcizim. Uzun yıllar bu e-şeği kullandım Onun taşıdığı yükle geçindim, ve ona da baktım. Fakat artık çok ihtiyarladı. Yük çekemez oldu. Kendimi doyuramazken bir de ona nasıl bakarım? Düşündüm taşındım, nihayet onu kendi haline bırakmaktan başka bir çare bulamadım. Belki fena yaptım. Beni af fet büyük Halife... Fakirim.)
Harunurreşit köylüyü sonuna kadar dinledi. Sonra:
— İşine yaradığı müddetçe bakıp ta, ihtiyarlayınca sokağa atmak revayı hak mıdır? Günahtan çekinmedin mi?
Köylü başım önüne eğdi. Halifenin de hakkı vardı. Vardı ama... ne diyebilirdi?...
Harunurreşit adamlarına döndü:
— Gördünüz mü? dedi, bu hayvanın da bir derdi varmış. Sahibi onu kovmuş, aç kalmış, bana baş vur muş. Biz, kapımıza başvuranları boş çevirmeyiz.
Sonra köylüye döndü:
— Baba dedi, bir hatâdır işlemişsin. Fakat seni affediyorum. Yalınız bir şartla... Bu eşeği tekrar evine götüreceksin. Sana ayda on lira maaş bağlıyorum. Eşeğe gayet iyi bakacaksın. Kendi çocuğun gibi... Eğer iyi bakmazsan, bu yüzden eşeğe bir hal olursa başını keserim.
Köylü yerlere kadar eğildi. Bin-bir dua etti. Ucuz kurtulmuştu. Ay nı zamanda bol bir maaşa da nail olmuştu. Derhal eşeğin yularından yakalıyarak uzaklaştı.
Artık köylü için geçim derdi kalmamıştı. Bu on lira büyük bir para idi. Hem kendine, hem ailesine, hem eşeğin bütün ihtiyacına kâfi geliyordu. Başka işi olmayınca da, bütün emeğini eşeği besle-1 meğe sarfetti.
| Ona güzel bir ahır yaptı, sabah, ı temizledi. Jler gün tı-
mar etti, arpasını eksik etmedi.
1 Kendi eliyle yularından tutup suyunu içirdi.
Bu rahat yaşayış eşeğe yaradı. Süratle semizlendi. Tüyleri pırıl pırıl oldu. Tombulluktan kemikleri görünmüyordu. Velhasıl kısa zamanda âdeta bir küheylan oldu.
Gitgide eşeğe bir gurur geldi. Durmadan anırıyor, sağa sola saldırıyor, tekme atıyordu. Sahibi se-mizlendiğine memnundu ama, hayvan da eski halini unutmuş, zap-tedilemez hale gelmişti.
Günlerden bir gün köylü yine her sabah olduğu gibi yularından tutarak onu suya götürdü. Fazla yem yediğinden tavlanmış olan hayvan yerinde duramıyor, iki ayağı üstüne kalkarak sahibinin üzerine atılıyordu.
Zavallı köylü onu zaptetmek i-çin çok zahmet çekiyordu. Fakat ne yapabilirdi? Dövemezdi ki... Bir az sopa çekse her halde yola gelirdi. Fakat ne haddine... kılına bile dokunamazdı. Çünki yerin kulağı vardır. Ya Harunurreşit’e söylerler se... Köylü, lâhavle çekiyor, içinden küfrediyor, kendini yiyip bitiriyordu.
Suya yaklaştıkça eşek azıttı, zap tedilemez hale geldi. Köylü onu yola getirmekten ümidini kesti. I-çini çekerek eşeğin yüzüne baktı, baktı... Baktı da nihayet:
(— Ne yaparsan yap, dedi. Arkanda seni himaye eden bir hükümdar ve sana bakacak benim gi bi bir hizmetkâr olduktan sonra ne yapsan senin hakkındır...)
PAPAZ ÇAYIRI
. 1 ■ Yazanı Mi{»' Ze^ako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı ——81 ——
Boröver’le arkadaşları duvardan atladılar, Sen sokağına çıktılar. Önlerinde kimseler yoktu.
Yol serbestti. Busi kapısına erişmek üzere hızlı hızlı yürüdüler.
Şimdi, Boröverin de aklına gel-miyen bir hadise oldu.
Bir taraftan Rospinyak onları, duvarın üzerinde yüzükoyun yatarak Protestanların yolda görünjne-lerini ve askerlerin de onların peş^ lerine düştüklerini görmek üzere bekledikleri kısa bir zaman esnasında görmüştü.
Bunun üzerine, çatı arasında yanında bulunan ve talebe kıyafetine girmiş olan bir adama emir vermiş ve o da bir ok gibi fırlayıp Sen sokağına gitmişti. Bu sokakta hassa askerleriyle mahiyetinde kırk kadar okçu bulunan devri-yeler kumandanı vardı.
Bu askerler hemen yolu kapayıverdiler. Boröver, bunların arasından bir gedik açarak çıkmanın imkânsızlığını anladı. Busi sokağının ağzı daha az müdafaalı idi; bu sebeple, buradan geçmeğe karar verdi.
Diğer taraftan ise, aksi tesadüf olarak tam Boröver’in atladığı anda Giyyom Pantekot oraya geldi, onu tanıdı ve koşarak gidip yanlışı yola sapan askerlere haber
verdi. Askerler, Protestanları takipten vazgeçerek hemen geri döndüler. Böylece, hayretler içinde kalan Protestanlar pek memnun olarak rahat rahat oradan uzaklaştılar.
Şimdi, okçular, jandarmalar, hassa askerleri. Rospinyak’ın çetesi, çılgına dönen haşarat kâmi-len Boröver grupunun peşine takılmışlardı.
XXVII
' Papaz Çayırı çarpışması (devamı )
Sen sokağından çıkan askerlerin ve okçuların manevresi âsilere şehrin yolunu kapamaktan ibaretti. Ne gariptir ki, devlet kuvvetini temsil eden devriyeler kumandanının nazarında, Kral ile onu müdafaa ve muhafaza edenler âsi telakki olunuyordu. Vakıa, Boröver-le Rospinyak’tan başka hiç İrimse, böyle takibe uğrayanın bizzat Kral olduğunu bilmiyordu.
Manevre, keza, onların Busi sokağına germelerini menetmek gayesini de istihdaf ediyordu. Devriye kumandanı Gabaston'a Papaz Çayırı yolundan kendisine takviye geleceği de haber verilmişti. Bu manevrenin hedefi, âsileri Papaz-
laryolu üzerinde tutmak ve onları zabıta kuvvetleriyle Rospinyak’ın ücretli serserileri arasında bulundurmaktı.
Bu manevre ancak yarı yarıya muvaffak oldu: Askerler ve okçular şehrin yolunu kapamaya muvaffak oldular amma, Busi sokağına kâfi miktarda kuvvetle yetişemediler.
Boröver üç taraftan sarılmış olduğunu görü: önüne geçilmesi imkânsız bir mania; arasında, bağıra çağıra koşar adımla gelen Pante-kot’un kudurmuş avenesi; sağında Busi sokağının methalinde ise şimdilik sadece yirmi kişi kadar vardı amma, bunların adedi de, askerler Sen sokağından çıkdıkca artmakta idi.
Boröver, yolu kapamak için gelen askerlerin derinliğine, delinmesi imkânsız bir set teşkil etmesinden evvel buradan geçmeğe karar verdi.
Şüphesiz, kalemin ancak ümit kırıci bir betaetle izah edebileceği şey, hakikatte son derece bir sür’-atle cereyan ediyordu. Bizi böyle satırlarca yazı yazmak mecburiyetinde bırakan şeyi Boröver, bir saniyenin onda biri kadar kısa bir za man İçinde gördü.
Boröver bir karar verince, du-
10 ŞUBAT 1950 CUMA
ANKARA RADYOSU

★ (Baştarafı 3 üncüde) nuşmalar çok hararetli ve iyi bir tesir yapmıştır.
Kongrenin sonlarına doğru yeni M ilçe idare kurulu seçimi yapımış netice olarak; seçim sonunda oy birliği ile:
Avukat İsmail Delikurt, Kadri Kan su, Cemal Gevrek, Mehmet Sezgin-gil, Hüseyin Yazıcı, Mehmet Armutçu intihap edilmişlerdr.
Saat gece yarısından sonra ikiyi bulmuştu. En son olarak kongre başkanı Suat Başolun söz aldığı görüldü. Büyük bir tezahürat arasında, bir gaye birliğini gösteren su cümleleri güç duyulabildi: (Yakın da, büyük seçimin sonunda Türkiye Cumhuriyetinin Demokrat Parti hükümeti o1 arak bu asil milletin yıl lardanberi süregelen acılarını ve dertlerini dindireceğiz!...)
ıberle

Emekli Subaylar Derneği Balosu
11 Şubat
Cumartesi Akşamı
Ankara Palasta
F.58 Açılış ve progr
5.00 M. S. Ayarı.
J.00 Müzik: İnce sa
1.30 Konuşma.
Î.45 Müzik: Sinema
(Pl).
1.00 M. S. Ayan v»
».15 Geçmişte bugüı
1.20 Müzik: (Tarihi türk müziği)
1.00 Müzik: Çeşitli melodiler (Pl).
).15 Radyo gazetesi.
1.30 Serbest saat.
1-35 Müzik: Operetlerden seçme pa lar (Pl).
.00 Konuşma (Türk» plânı).
.15 Müzik: Rachmaninoff - Papanlııl-nin bir temi üzerine rapsodi (Piyano ve orkestra için) (Pl).
21.40 Opera aryaları (Pl).
22.00 Konuşma: B. M. M. Saati.
22.15 Müzik: Daııs müziği (Pl).
22.45 M. S. Ayarı ve haberler. 23.00 Pregranı ve kapanış.
21
21
Marsbal)
daklarının ucu ile hafif mırıldanırdı. Bu, dört kahraman arkadaşına bu suretle verdiği bir hareket emri idi ve bu emir derhal riyazi bir katiyetle, peri masallarındaki bizi hayrete düşüren bir süratle yerine getirildi.
Fransua ile Ferriyer’in iştirak etmedikleri ve hatta farkına bile varmadıkları bu hareket neticesi, onların döğüşme nizamı şöyle teşekkül etmişti: Boröver tek başına önde, Strapafor’la Korpodibal yanyana olarak onun arkasında, Fransua ile Ferriyer ve Burakan’la Trenkmay da daha geride.
Bu veçhile, Fransua ile Ferriyer, farkına varmaya vakit bulmadan evvel çerçive içine alınmışlardı. İşte, Boröver’in istediği de bu idi ve bunu Ferriyer için değil sırf Fransua için yapmıştı.
Boröver, kılıcını havaya fırlatarak gök gürlemesini andıran bir sesle:
— Boröver! Arslan Boröver! diye o meşhur narasını attı.
Diğerleri, hatta Fransua dahi, hep bir ağızdan:
—Boröver! diye bağırdılar.
Ve bunu cesurane bir hücum tâ-kip etti.
Gözlerinde ateş fışkıran, tüyleri dimdik olan, korkunç bir hâl alan Boröver, kılıcını dürterek, batırarak, çaprazlama vurarak, keserek, tepeliyerek bu asker kitlesinin arasına bir demir kama gibi girdi, sıraları dağıttt, knrkunç kanlı yolu açtı ve diğerleri de bu yen üzerinde onu tâkip ettiler.
(Devamı var)

İSTANBUL RADYOSU 10 ŞUBAT 1950 CUMA
12.57 Açılış ve programlar 13.00 Haberler
13.15 şarkı ve türküler (Pl).
13.30 Karışık hafif müzik: (Pl).
13.50 Şarkı ve türküler.
14.30 Serbest saat.
14.45 Rumba ve sambalar (Pl). 15.00 Programlar ve kapanış.
¥
17.57 Açılış ve programlar.
İS.OO Dans ınüzigi (Pl).
18.30 Keman soloları (Pl).
Hector Berlioz: Reverie et caprice Çalan: Ileifetz ve Filarmonin ork.
Rimski - Korsakof: «Arab ve Hint» şarkıları. Çalan: Fritz Kıelsler.
18.45 Saz csorleri.
19.00 Haberler.
19.15 Hafif ara müziği (Pl).
19.20 Radyo senfoni orkestrası konseri.
İdare eden: Cemal Reşit Rey.
W. A. Mozart: «Jüpiter» senfonisi do majör».
C. M. Von Weber: «Der FreisclıUtz» uvertürü.
20.00 Memleket havaları.
20.15 Operalardan sahneler (Pl).
20.30 Dinleyici istekleri (Türk müziftl)
21.15 Fasıl Heyeti Konseri
L. van Beethoven: «Keman konser-tosu «re minör».
Çalanlar: Fritz Krclsler ve John
Barblrolll idaresinde Londra fil. O.
22.45 Haberler.
23.00 Dans müzifi-i (Pl). __
23.15 Hafif gece müziği (Pl).
23.30 Programlar ve kapama.
t Serbest Sütun:
Hendekliler Nihat
Erim'e soruyorlar:
D. Parti 3. Numaralı Bucak İdare Kurulundan
Bucağımıza bağlı Kurtuluş, Oğuz, Sümer, Koyunpazarı ve Hisar ocaklarının merkezi bulunan Samanpa-zarında Çarşı sokak 3 numaradaki bucak merkezinde her pazar gün -leri saat 13 den 17 ye kadar hasbıhal toplantıları tertip edildiğinden bu toplantılara bütün partili arkadaş -larımızın teşriflerini rica ederiz.
D. P. 3 No. lu Bucak idare Kurulu
Hemşehrileriniz namına nasıl konuşuyorsunuz?
Hendekte kongre için delege bulamıyan C. H. P. nin hazin durumunu anlatan mektup
Bay Nihat Erim; . sıhhat işleri gibi bir çok meseleler
Bizler D- Parti mensubu da olsak memleketimizin coğrafî ve İçtimaî elimizde hiç bir iktidar olmamasına | vaziyetiyle hemahenk olarak tatbik rağmen size bir hemşehri sıfatiyle 1 edilmemiştir. Bunun verdiği sonuç-doğru yolu ve milletin arzusunu 1 1ar istikrarsızlık — ’ 1 1*it-
zaman zaman bağırmaktan geri kal mıyacağız.
Çünkü tarih müvaceyesinde bir Kocaeli milletvekilinin ağzından sadır olan şal hikâyesi nasıl efkârı umumiye üzerinde menfi bir tesir bırakmışsa son anlardaki Hendek ziyaretlerinizde Ankara ve Kayse-1 rideki beyanatlarınızda yaptığınız .... ____________
konuşmaların muhasebesini kısaca , retle gözönüne getirerek bir parti gözden geçirirsek memleket hesa- , olarak iktidarı ehline bırakmıya I bina bunlardan derin bir hüzün duyarız. |
Hendek ziyaretinizde ilçemizin o-tuzbin nüfusu olmasına rağmen hiç bir mahalle ve köy ocağı teşkilâtınız olmadığını siz de pek âlâ takdir edersiniz. Takdr edersiniz ki, köylerde kongre yapmak için hiç bir gayreti esirgememenize rağmen va tandaşları toplamağa bir türlü muvaffak olamadınız. Halen partinize manfaatları dolayısiyle bağlı görünen azamî 100 kişi olduğunu farze-dersek aile ile 300 ü zor toplayabilirsiniz.
işte bunlara rağmen niçin milletin arzularım yerine getirmekte kendi partinizin perestijini küçültmek pahasına da olsa milleti endişeye sevkediyorsunuz. Bu siyasetinize bir türlü aklımız ermiyor. Şurada burada husumet andından bah sediyorsnuz. Fakat siz gezdiğiniz yerlerdeki mensuplarınıza hükümet ve asker bizde, D. P. kazanıp iktidara geçemez diye beyanlarda bulunuyorsunuz.
Acaba hukuk devletinin teşekkülün den bahseden bir profesörün ağzından hukuk devletinin fiilen kurulması hakkındaki öğütleri bu mu olmalıdır? Bundan bir kaç hafta evvel seçim tasarısı komisyonda müzakere edilirken muhalif bir milletvekili vatandaşların millet -vekili sayısını çok gördüğünü beyan ediyor- Siz o milletvekiline diyorsunuz ki bu sizin şahsî görü-şünüzdür. Bütün vatandaşlar kırk-bin nüfuşa bir milletvekili istiyorlar şeklinde cevapta bulunuyorsu-
Saym Erim; bu görüş sizin particilik gayretlerinizin bir tezahürü o-labilir, fakat milletin asla arzusu olamaz, ilim heyeti ve bütün vatandaşların bugünkü nüfusunuza nisbetle milletvekili sayısını çok gördüğünü artık lütfen tes -lim ediniz. Teslim ediniz ki, bir milletvekili milletin ken -dişine verdiği o mukaddes vazifeyi doğru yapacağım meclis kürsüsün de yeminle temin eder. Buna rağmen sırf sandalyeyi kaybetmemek endişesiyle yaptığınız bütün konuşmalar hem partiniz adına siyasî bahandan zararlı ve hem de vilâyetimizin gen(; milletvekili adına hoş görülmıyecek bir durumdadır, işte bu gibi endişelerle size soruyoruz: Bir hukuk devleti idaresinde o milleti idare eden parti ve hükümetlerinin muvaffak olabilmesinin tek âmili, milleti teşkil eden vatandaşların itimat ettiği bir partinin iktidara geçmesidir. Yoksa Halk Partisi, ben şunu bunu yapacağım diye ne kadar çırpınsa vatandaş devlet işlerinde kendi üzerine düşen mükellefiyetleri sırf hükümet ve partisine itimat edememesi yüzünden yerine getirmez. Millet idaresi bir çıkmaz içinde bocaladığı gibi o milletin insan cemiyetlerinde yer, yer içtimai adaletsizlik başgösterir. Ahlâk mefhumu ortadan kalkar. Herkes kendi gününü gün etmek suretiyle cemiyete ve insanlığa karşı olan vazifelerini ihmal eder. Bunun neticesi millet topyekûn kendiliğinden zaafa uğrar-
Bu bakımlardan iktidar hükümet lerinin 26 senelik icraatlarını ele a-lırsak her sahada hakim olan zih-niyetn bir Halk Partisi zümresinin menfaatlerinin tecellisi zaviyesinden mütalâa edildiğini bir hakikat olarak görürüz.
Halk idaresinde demokrasinin bize bahşettiği hakların tahakkuku herşeyden evvel ademî merkeziyet dediğimiz idare sisteminin icabıdır. Buna rağmen şimdiye kadar bu mil letin parası ile ne yapılmışsa daima Halk Partisi denilen küçük bir züm renin ihtiyaçlardan uzak tesirleri al tında yapılmıştır. İcap ettiği zaman bunları da ayrı ayrı teşhir etmek va tandaşlık vazifelerimizdendir.
Köylü ve bilhassa ziraat davası,
__________________ve her gelen hükümetin programında memleket ihtiyaçlarından ziyade şahsî görüşler hakim olmuştur. İşte sayın hemşe-rimiz Erim, Halk Partisi İktidarının senelerdir yaptığı işlerden millet artık onun başarısızlığına kanaat getirmiştir. Şimdi bizim Halk Partisine tavsiyemiz geçmiş günlerin kendilerine verdiği dersleri ib* I
r
I
ı
şimdiden kendisini alıştırmasıdır. Bu suretle 26 senedir bu memlekete yapamadığınız iyilikleri bir gün içinde gösterdiğiniz olgunluk ve vatanperverlikle yapmış olacaksınız ki işte o zaman her türlü başarısızlıklarınızı bu aziz milleti unutmaya çalışacaktır.
Bundan sonra da hayalinizdeki hukuk devletinin kurulması sureti-le milletseverliğiniz en yüksek şahikasına ulaşacaktır. Biz sizin gibi münevverlerden bunu bekliyoruz Muhterem hemşerim. Saygılar-
Hendek D. P. ilçe başkanı Mehmet Yılmaz
TÜRK-ITALYAN
Boks Maçları
16 Şubat Perşembe Gecesi Saat 21 de
BÜYÜK SİNEMADA

Beden Terbiyesi Eölge Başkanlığından:
Ankara Boks Karma takımı ile İtalyan boksörleri arasında yapılacak maçların bilet fiyatları: 10- 6- 4.3-2 ve Loca 20 lira olarak tesbit edilmiştir. Tamamen numaralı olan biletlerin satışına 14 Şubat Salı gününden itibaren Büyük Sinema gişelerinde başlanacaktır.

Deniz Harp Okulu
Ankara Beşinci Asliye
Hukuk yargıçlığından
Esas No. 949/865
Karar No. 950/54
İsmail Özkan tarafından açılan (soyadı değiştirilmesi) davasının yargılanması sonunda: l
Kayseri, Hisarcık köyü, 77 hanede kayıtlı davacının (Yahyalı) olan soyadının (Özkan) olarak değiştirtmesine 2/2/950 tarihinde karar verildiği ilân olunur.
Ankara Beşinci Asliye Hukuk Yargıcı (6528) (266)
Ordu İli Yüksek Tahsil Öğrencileri Yardım Derneği yararına, 10 Şubat Cuma günü saat 20.30 - 2 ye kadar Gar Gazinosunda
ORDU FINDIK GECESİ
Ankara’nın en tanınmış caz ekibi ve memleketçe tanınmış kıymetli ses sanatkârları iştirakile
Millî oyunlar, türküler, şarkılar, Monologlar, sürprizler... Ayrıca mahallî şiirler ve Ordu'nuu ünlü şairi Tıflı’nın HAMSİNaME-'I. Toplantı yemeklidir.
DAVETİYELER: Bankalar Cad. Yıldız Kırtasiye mağazasından ve Anafartalar Cad. Köklü Han Derya Gişesinden temin edilebilir.
(242)
V I ■■■—......J
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRODA
Bu akşam saat'20 de
İKİ OPERA BİRDEN
P. Mascagni’nin
KÖYLÜ NAMUSU (Cavalleria Rusticana) Opera 1 perde R. Leoncavallo’nun
PALYAÇO Pagaliacci Opera: 2 perde
Öğretmen ve öğrencilere
ve Koleji Komutanlığından
1 — Deniz Harpokulu ve Koleji için Fizik - Mihanik öğretmeni a lınacaktır.
2 — İsteklilerin Üniversite Fizik - Matematik şubesinden mezun olmuş olanları tercih edilecektir.
3 — Azami 70 lira aslî maaş verilecektir.
4 — Taliplerin, memurin kanununun dördüncü maddesi gereğin-
ce gerekli belgeleri hazırlıyarak en geç 10 Şubat 1950 gününe kadar Heybeliada’da Deniz Harp Okulu ve Koleji Komutanlığına baş vurmaları. (485) - (49)
Yeni Neşriyat
ÖLÜMDEN SONRA DİRİLME (I ve H)
Dünyâ ölçüsünde tanınmış büyük Rus muharrirlerinden L. Tolstoy’un, hayatında birer dönüm noktası teşkil eden üç büyük romanından o-nuncusudur. Dilimize, Nihal Yalaza Taluy tarafından Rusça aslından çevrilmiştir- Millî Eğitim Bakanlı-nın yayımlamakta olduğu dünya edebiyatı tercümeler serisinden Rus klasiklerinin 64 üncüsünü teş.dl eden «Ölümden Sonra Dirilme I» 230 kuruş fiatla, «Ölümden Sonra Dirilme II» 190 kuruş fiatla bütün kitapçılarda satılmaktadır.
★ JACK (II)
Bundan bir müddet önce, gene Millî Eğitim Bakanlığının yayımları arasında birinci cildi çıkan Alphons Daudet’in en güzel romanının bu defa ikinci cildi de çıkmıştır. Nebil Otman tarafından dilimize çevrilen «Jack»ın birinci cildi 275 kuruş, ikinci cildi 300 kuruş fiatla bütün kitapçılarda satılmaktadır.

NUR HEYKELLERİ
Süherverdî adiyle tanınan Şeha-beddin Yahyanın en mühim eserlerinden biri olan «Nur Heykelleri», Millî Eğitim Bakanlığı yayımları arasında çıkmakta olan «Şark - İslâm klâsikleri»nin 2 inci kitabını teşkil etmektedir. Saffet Yetkin tarafından dilimize çevrilen «Nur Heykelleri» Millî Eğitim Bakanlığı ya-yınevleriyle bütün kitapçılarda 60 kuruş fiatla satılmaktadır.
HİPPOLYTOS
Euripides’in en güzel tragedyalarından biri olan «Hippolytos» eseri, Doçent Lâmia Kerman tarafından Yunanca aslından dilimize çevrilmiş olup Millî Eğitim Bakanlığı yayımları arasında, Yunan klâsiklerinin 60 incisi olarak yayımlanmış ve Millî Eğitim Bakanlığı yayınevleriy-le bütün kitapçılarda 60 kuruş fiatla satışa çıkarılmıştır. |
HİKÂYELER (IV)
| Rusların en büyük hikâyecilerin-den A. Çehov’un 1886 - 1887 yılları arasında yazdığı en güzel 33 hikâyeyi bir araya toplayan «Hikâyeler IV» bundan önce çıkmış olan 1 inci, 2 inci ve 3 üncü ciltlerin bir devamı gibi sayılmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığının yayımlamakta olduğu dünya edebiyatından tercümeler serisinden Rus klâsiklerinin 49 uncusunu teşkil eden ve Servet Lunel tarafından dilimize çevrilen «Hikâyeler IV» 270 kuruş fiatla bütün kitapçılarda satılmaktadır.
GERMİNİE LACERTEUX
Fransız natüralizminin öncülerinden sayılan Goncourt kardeşlerin bu romanı, hayatının içyüzünü ölümünden sonra öğrendikleri bir hizmetçilerinin hikâyesidir. Romanın öte.a kahramanı ihtiyar matmazel ise, hakiki hayatta bir kuzinleri idi. İki kardeşin natüralist sanat telâkkilerini anlatan bu roman, değer li şairlerimizden Ziya Osman Saba tarafından dilimize çevrilmiş olup, Milli Eğitim Bakanlığı dünya edebiyatından tercümeler serisi içinde yayımlanmış ve 210 kuruş fiatla satışa çıkarılmıştır.

AVRUPA VE FRANSIZ İHTİLÂLİ (II)
Fransız tarihçilerinin en büyüklerinden biri sayılan Albert Sorel’in bu büyük eserinin «Siyasî Ahlâk ve Gelene der. kısmını teşkil eden birinci cildinin birinci kısmı bundan önce çıkmıştır. «Krallığın Suktu. nu teşkil eden birinci cildin ikinci kısmı bu defa yayımlanmış bulunuyor. Nahid Sırrı Örik tarafından dilimize çevrilmekte olan bu değerli serinin birinci cildinin birinci kısmı 325, ikinci kısmı 300 kuruş fiatla Millî Eğitim Bakanlığı yayınevle-riyle bütün kitapçılarda satılmakta-| dır.
Ankara Asliye ikinci Hukuk Yargıçlığ ndan
Mehmet Ataman:
Ankara, Anafartalar caddesi Mev sim sokak 2 sayılı dükkânda;
Piyer Arslan tarafından Ankara defterdarlığı ile «.leyhinize açılan İstihkak davacı Defterdarlık tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 4 üncü Hukuk dairesince tetkik edilerek 19/12/949 tarih ve 9572/6695 sayılı karariyle satış akdinin üçüncü şahıs mevkiinde bulunan Hazine hakkında Muteber olup olmadığı takdir edilmek noktasından bozularak geri çevrilmesi ve ikametgâhınızın meçhuliyetine binaen ilânen tebliğ olunur. (269)
Ankara 3 ncll İcra Memurluğundan
Bir borcun tahsili için haczedilmiş olan CASE marka traktörün satılmasına karar verilmiştir.
Birinci artırma 22/2/950 çarşamba günü saat 14-15 arasında Soğukku yuda atlıspor klübü yanında No. 1 de yapılacak artırma bedeli tahmih edilen kıymetin % 75 i bulmadığı takdirde ikinci arttırma 24/2/1950 cuma günü aynı yer ve saatte icra edilecektir. Traktörün tahmin edilen kıymeti 6000 liradır. Taliplerin belli gün ve saatte mahallinde bulunacak memurumuza müracaatları ilân olunur. (268)
İller Yapı Kooperatifi idare Kurulu Başkanlığından
Kooperatifimizin genel kurul toplantısı 26 Şubat 1950 Pazar günü saat 15 de Ankara Halkevinde yapı lacağından sayın ortaklarımızın top lantıyı şereflendirmeleri arz ve rica olunur.
Gündem:
1 — İdare kurulu yıllık raporunun okunması ve ibrası.
2 — Denetçiler raporu.
3 — Ortakların talep ve dilekleri.
4 — Yeni idare kurulu seçimi.
5 — Denetçiler seçimi.
r )
T. C. ZİRAAT BANKASI
Vadesiz Tasarruf Hesapları İkramiyesi
Birinci Çekiliş : 10 Mart 1950
ikramiye Tutan: 40.000 Lira
Büyük ikramiyeler 15.000, 10-000 Lira
Ayrıca 50 , -1OO İra arasında 80 ikramiye I
Bu çekilişe katılabilmek için 10 Şubat 1950 de hesaplarda 150 lira bulunması ve bunun çekiliş tarihine kadar muhafazası lâzımdır. Her 150 lira için ayrı bir kura numa.ası verilir.
10 Mart, 15 Mayıs çekilişlerinde yalnız para ikramiyeleri; 30 Haziran, 31 Temmuz, 29 Ağustos, 30 Eylül, 28 Ekim, 30 Aralık çekilişlerinde ise, bazılarında ikişer ev olmak üzere, hem ev hem para ikramiyeleri vardır.
Ankara Belediyesinden:
Belediye Zabıta Talimatnamesinin seyrüsefere müteallik muhtelif hükümlerinde, taşıtlar için, otobüs duraklarını işgal etmek, yolların ortasında veya tratuvardan uzak mesafede kenara çekilmeden durmak, taşıtları yol üzerinde karşılıklı olarak bırakmak ve saire ayrı ayrı birer suç olarak gösterilmiştir.
Şoförlerin, mağdur olmamaları bakımından bu gibi hususlarda çok dikkat etmeleri lüzumu ilân olunur. (834) - (89)
-------ucuz-----------------
ÇİZME SATIŞI BAŞLADI
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol eL Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları 22 No.dan 29 No.ya kadar 700 Krş. 30 » 34 » » 800 »
34 » 35 » » 1100 »
36 » 38 » » 1250 »
Qııadrat çizmelerinin fiyatları
20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krş.
23 » 25 » » 750 »
Kiralık daire
İki oda bir hol ve müştemilâtı. Elektrik ve su mevcut.
Müracaat: Uzun Gemiciler so kak 19 no. lu Taylanlar Apart. Daire: 3- Cebeci.
Ankara Asliye Birinci Hukuk Yargıçlığından
Esası 949/547.
Abdullah An-: Ankara Ceza tevkif evinde mevkuf. Halen tahliye edilmekle adresi meçhul.
Faik Kâhya oğlu tarafından aleyhinize açılan alacak dâvasının yapıl makta olan yargılamasında adresinizin meçhuliyetine binaen gıyap kararının ilânen tebliğine karar verilmiş ve yargılama 21/2/1950 Salı saat 10 a bırakılmıştır.
Belli gün ve saatte duruşmaya gelmeniz veya bir vekil göndermeniz aksi takdirde duruşmaya gıyabınızda bakılacağı gıyap kararı yerine kaim olmak üzere ilân olunur.
Yargıç. 6528 (271)
ve
Tabldot
Içcebeci caddesi, Mülkiye karşısında Şakir Akkoyunlu Ap. alt katında çalışmakta olan aşe-vimiz ev'ere de yemek vermiye başlamıştır. Üç kap öğle ayrıca üç kap akşam olmak üzere 6 KAP YEMEK AYDA 50 LİRADIR. Yemeklerin biri et ve emsalidir. Tabldot salonunda yemek yiyeceklere bolca ekmek de verilir. (270)
Adrese dikkat! ŞABAN KULAK. Güven Kundura Mağazası Çıkrıkçılar Yokuşu, Saraçlar Çarşışı No. 107 — Telefon : 11919
(Peer Cynt) ün teknik provası olduğundan yarın aksam temsil yoktur
Yarın saat 15 de
Cumhurbaşkanlığı F. Orkestrası 1Q Halk Konseri
KÜÇÜK TİYATRODA
Bu akşam saat 20 da ANTİGONE
SCAPİN’in DOLAPLARI
(Ucuz Halk Gecesi) SON TEMSİL
12 Şubat Pazar saat 11 de
YILDIZ ECE
Masal 6 Tablo
Velilerle çocuklara
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONİK ORKESTRASI
11/2/950 Cumartesi günü
10 uncu Halk Konseri
saat 15 te
1 — J. S. Bach (1685 - 1750)
Pasakaiya «Ork için» A. Goedicke tarafından büyük Orkestraya adapte edilmiştir.
2 — Manuel de Falla (1876 - 1946)
tspanyol bahçelerinde geceler Piyano ve Orkestra için intibalar
a) En el genera life.
b) Danza Leja na
c) Sierra de Cordoba’nın bahçelerinde,
Ça’.an: Fuat Türkay.
10 DAKİKA ARA
3 — P. Çaykovski ( 1840 - 1893)
4 üncü senfoni, fa minör.
a) Andante sostenuto - moderato con anima.
b) Andantino in modo di canzo-na.
c) Scherzo
ç) Allegro con fauoco.
CEMİYETTE
*
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
BÜYÜK ANKARA ULUS YENt PARK SÜMER

Ankara Valiliğinden:
1 — Ankara Arkeoloji Müzesinin tasnif ve depo salonuna dört a-det demir kapı yaptırılması işi açık eksiltmeye konulmuştur.
2 — Bu işin tutarı 6078 lira olup, geçici güvenlik akçesi 455 lira 85 kuruştur.
3 — Bu işe ait keşif ve şartnameler her gün çalışma saatlerinde Arkeoloji Müzesinde görülebilir.
4 — İsteklilerin bu gibi işlere dair ehliyet vesikaları ve yeterlik
belgeleri ile 15/11/1950 gününde Arkeoloji Müzesinde toplanacak komisyona başvurmaları bildirilir. (642) - (63)
ERCİŞ HAMAMI
Havaların soğukluğunu düşünmemeli, ERCİŞ HAMAMINDA hususi kaloriferli din'enme odaları mevcuttur.
Temizliğini ve rahatını düşünen sayın müşterilerinin emrine âmadedir. (267'
i L
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun gereğince B^ kediye tarafından halka tevzi edilen Akköprü civarındaki ucuz arsalardan tayin edilen müddet zarfında sözleşmesini yapmıyan ve ilk taksitini ödemiyenlerin Arsa hakları sükût etmiş bulunduğundan bu suretle Belediyemiz uhdesine intikal eden mezkûr arsalardan bir kısmı evvelce müracaat etmiş ve muamelelerini tekemmül ettirerek parsel mevcudu kâfi gelmediğinden dolayı birinci partide tevzi harici tutulmuş bekârlarla evli ve bir çocuklu olmalarından dolayı haklan iknci partiye kalmış o)an diğer vatandaşlara tevzi ve tahsisine ait kuranın 15/1/1950 tarihine müsadif Çarşamba günü saat 9.30 da Belediye Encümeni salonunda Belediye Ko-' misyonu ve Noter huzurunda çekileceği ilân olunur- (890) (92) .
sus CEBECÎ
(15031) : Istırap Çocuğu
(23432) : Zamane kızı
(22294) : Güzeller resmlgeçldl (14040) : Haydut agkı (11131) : Kadın severse (14072) : Dolambaçlı yollar.
Üstün uçarkaleler
(14071) : Kadın severse (13846) : Korsanlar

NÖBETÇİ ECZANELER
Çankaya, Cebeci, Yeni
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
12 aylık 6 » 8 » 28 Lira 15 ) 8 »
Memleket dışı
12 aylık 66 Lira
6 » 30 »
8 » 16 »

ZAFER’in ilân Şartlan
Bağlık .. 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm. ... 4 )
4. cü sayfada Sm 3 »
5. ve 6. cı Bayfada Sm. .... 2 »
Doğum, Nikâh, Nlgan, öltlm ve
Movlût İlânları 5 santimi geçmemek
aartlylo 15 lira.
Devamlı İlânlar için hususî
tarife tatbik edilir.
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen İdare eden Hikmet YAZ1CIOĞLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız-
Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir. 750, 780, 840, 990, 1075,
SÜRPRİZ Poplin gömlek Hatlarımızı takdim ediyoruz 1200, 1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Ki.
D. Partinin itirazlarrı dinlenmiyor
Başmakaleden devam :
maddesine kadar olan kısımlar da kabul olundu.
Öğleden sonraki oturum
Öğleden sonraki oturmda büyük bir süratle 120 nci maddeye kadar gelindi. Buraya kadar esasa taallûk etmiyecek şekilde bazı maddeler ü-zerinde cüzî değişiklikler yapıldı.
Yüksek seçim kuruluna dair olan 120 inci maddeye geçildiği sırada D. P. adına söz alan Muammer Alakant kürsüye geldi ve D. P. tarafından seçim tutanaklarına vaki itirazları inceliyecek yüksek seçim mahkemesi hakkında ilim heyetine verilen müta lea ile ilim heyetinin bu hususta tes-bit ettiği esas ve yine aynı mevzuda hükümetin Meclise yaptığı teklifin bir tahlilini yaptıktan sonra komisyonun hükümet teklifinden uzaklaş tığına dikkati çekerek ezcümle dedi ki:
— «C. H. P. ekseriyetine dayanan hükümet ile komisyon arasında bü noktai nazar ihtilâfı neden ileri geliyor? Komisyon hükümetin teklifini dahi kabul etmedi. Komisyonun yüksek seçim kurulu olarak vasıflandırdığı heyet, mahkeme salâhiyet ve fonksiyonlarını haiz değildir. Bu komisyonun ileri sürdüğü mahzurları hükümet varid addet-seydi her halde böyle bir teklifi yap mazdı. O halde bu neden değiştirilmiştir. Biz muhakkak kendi noktai nazarımızdan geri olmakla beraber ruz. İlmî heyetin ve bizim noktai nazarımızdan keri olmakla beraber hiç olmazsa hükümetin teklifine sadık kalınsın. Bütün şüpheli noktaların tahkikatını'yapacak bir mahkeme bulunması şarttır. Aksi halde memlekette seçim emniyeti ve seçimler hakkındaki şüpheyi izale e-demeyiz. Seçim mahkemesinin kurulması mes’uliyetini der’uhde eden hükümet noktai nazarını burada a-çıklasın. Hükümetin noktai nazarını ekseriyetin kabul etmemesi garip olur..
Muammer Alakant sözlerini bitirir ken partisi adına bir takriri bulunduğunu söyledi ve takriri okudu.
Takrirde, komisyon tasarısındaki (120 . 126) inci maddelerin çıkarılarak bunun yerine aynı mevzu hakkında hükümet tasarısında yer alan 112 . 127 inci maddelerin müzakeresi istenmekteydi.
Kürsüye gelen Haşan Dinçer de seçim tutanaklarına vaki itirazların nihaî karar hakkının yüksek seçim mahkemesinde olması lâzımgeldiğini söyledi.
Ali Riza Türel, nihaî kararın yüksek seçim mahkemesinde olamsmın ve bir yüksek seçim mahkemesinin kurulmasının Anayasamıza muhalif bulunduğunu bununla beraber Anayasanın tadil edilerek bu işin mahkemelere verilmesine kendisinin şahsan taraftar bulunduğunu ifade eden uzun bir konuşma yaptı.
Söz alan Fuat Hulûsi Demirelli, dinleyenlerin üzerinde çok iyi tesir bırakan vukuflu bir konuşma yaparak meselenin Anayasa cihetinden bir mahzuru olmıyacağını, aynı zamanda böyle bir kurul teşkili kabul edildiği halde ona vazifelerini yapabilmek için lâzımgelen salâhiyetlerin verilmemesi ile bunun kazaî bir vasıf taşıyamıyacağını mukni bir ifade ile anlattı.
Fuat Hulûsi ezcümle dedi ki:
— Bir sistemi kabul ederken onu bütün lâzimeleri ile beraber almamız lâzımdır. Aksi halde aksaklıklar olur ve o sistem işleyemez... Tahkikat istiyen hususlar tahkiksiz bırakılır ve siyasî mülâhazalarla ekseriyet fikri hâkim olursa bu vatandaş ruhlarındaki tereddüdü silebilir mi? Bu halin memlekette ne kadar teessür ve teessüf uyandırdığını hepimiz biliriz. Seçim emniyetini lâyikiyle sağlayacak bir kanun yapmak ihtiyacı bu şüpheden doğmamış mıdır? Böyle bir vaziyet karşısında Meclis kararma yardım edecek bir mahkemeye vazifesini yapabilmek için kazaî salâhiyet vermekde mi Anayasaya muhaliftir? Ben o kanaatte olmamakla beraber diyelim ki Meclisin ötedenberi devam eden geleneğine bağlı kalarak, kazaî vazifeyi Meclis dahi yapacak olsa bunu tahkiksiz mi yapacak? Bir vâkıayı gözü ile gören kimseleri dinlemeden nasıl âdil bir karara varabilir?
Biz, hükümet teklifini komisyon teklifine nazaran daha ehven bulduk. Her yerde ilim heyetinin kararlarına istinat etmek istiyen hükümet, bu defa ilim heyetinin daha geri olan kendi teklifinden niçin daha geriye gitmek istiyor?
Yargıtay ve Danıştaydan üyeler alınarak teşkil edilecek böyle itimat edilen bir heyetin neden salâhiyeti tahdit edilmek isteniyor? Bir mahkeme hükküm esbabını istikmal etmeden hüküm verebilir mî?
Böyle bir kurulun vereceği rapor tam olabilir mi? Tahkik hakkı olmı-yan bir kurulun vereceği raporun ehemmiyeti olabilir mi?
Partimiz tahkikatın mahkeme tarafından yapılmasını istemektedir.
Fuat Hulûsi Demirellinin bu çok makul beyanatı üzerine kürsüye gelen Nihat Erim de hükümetin kurulun tahkikat yapmasına rıza göstereceğini söyledi.
Koraltan’ın konuşması
Bundan sonra Demokrat Parti a-dına söz alan İçel Milletvekili Refik Koraltan müzakeresi başlamakta o-lan 115 ve 117 inci maddeler hakkında partisinin görüşünü şöylece ifade etti:
— «Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşu tarihindenberi ne zaman
| memleket çapında millî, hayatî ve ta rihî mevzularla karşılaşmışsa her
(Baş tarafı birinci de) si için teklifler serdetmiştir. Buyurdular ki İlim Heyeti bu hükmü 1881 tarihli bir Fransız kanunundan al-mıştır. İyi ama bu daha ziyade iç-timaatı Umumiye Kanununu alaka-dar eder. Seçim Kanununa bu han-gi mülâhazaya dayanılarak konmuştur, anlıyamıyorum. Şayet llçtı-maatı Umumiye Kanununda her hangi bir noksanlık varsa onu tadıl etsinler. Yarın her hangi kapalı bir yerde yapılacak toplantıda seçmen olmıyan yani 22 yaşını doldurmamış kimse vardır., diye zabıta tarafından kontrol yapılacak bir çok vatandaşların nüfus cüzdanları istenecek ve bu hal lüzumsuz bir sûru teşevvüşata yol açacaktır. Kapalı yer toplantılarında yalnız o çevrenin seçmenleri bulunabilir kaydının konulması inzibatî bir tedbir olabilir
Sözlerine devam eden Demirellı, Fransada böyle bir kayıt konmuş i-se bunun mânâsının ancak toplantıyı tertip eden üç kişilik heyetin daveti üzerine zabıtanın müdahalesi demek olduğunu, yoksa böyle hot-behot zabıtanın müdahale ederek vatandaşları rahatsız etmek için konmadığını bildirerek bu hükme riayet edilmemesi halinde verilecek cezaların nisbetsiz denecek kadar a-ğır olduğuna dikkati çekti ve maddenin çıkarılmasını bunu kabul etmedikleri takdirde daha makul bir şekilde tanzimi için partinin bir teklifi olduğunu söyledi.
Nihat Erim, Demirellinin bu sarih ifadesine rağmen maddeyi müdafaa etmeğe çalıştı.
Tekrar söz alan Fuat Hulûsi Demircili, maddenin bugünkü şekliyle kabulü halinde o seçim çevresinin seçmeni olmıyan her hangi bir gazete muhabirinin bu toplantıya iştirakine imkân olmadığını söyledi.
Komisyon sözcüsü Sait Azmi de, maddenin lehinde konuştu.
Nuri Özsan'ın konuşması
Bundan sonra söz alan Muğla Milletvekili Nuri Özsan ezcümle şunları söyledi:
— .Dün de arzetmiştim. Propa-gandasız seçim olamaz. Böyle bir yasağı hiç bir memleket düşünmemiştir. 41. madde , nasıl açık ve u-mumı toplantıları yasak etmişse veyahut yasak denecek derecede işlemez hale getirmişse; 43 ve 44. maddeler de kapalı toplantıları aynı şe-kJde işlemez hale getirmiştir.
Hükümetin ve bilhassa Nihat Erim arkadaşımızın beni ikna etmesini tatmin etmesini isterim. Bunu bekledim. Ve kendilerini dikkatle dinledim. Fransadan 1881 doğumlu 69 yaşında bir şahit getirdiler. Bu kadar ihtiyar bir şahit yerine yeni ve ileri seçim kanunlarından misal vermiş olsalardı tatmin edilecektim. Fakat yapamadılar, getiremediler. Penbe kitaplarına girmiş seçim kanunlarında böyle bir takyit yoktur. Yine mucip sebep olarak bunu İlim Heyetinin getirmiş olduğunu söylediler. Demek ki hükümetçe propagandanın kayıtlanması için bir zaruret hissedilmemiştir. İlim heyeti mazbataların yüksek bir mahkemede tetkik ve nihaî karara bağlanmasına lüzum görmüştür. Elbette bunda da bir zaruret mülâhaza edilmişti. Hükümet niçin ilim heyetinin gördüğü bu zarurete iltifat etmemiştir. Bu kanunun eski mevzuata göre kolaylık getirdiğini kabul etmek için Fuat Sirmen kadar nikbin ve cesur olmak lâzımdır. Bu gibi kolaylığı dostları temenni etmem dedi. Ve Nuri Özsan maddenin mahzurlarını birer birer izah etti. Başbakan yardımcısının iddia ettiği gibi zabıtanın hodbehot müdahalesini önlemek için değil bilâkis polis vazife ve salâhiyet kanununun 18. maddesinin kaldırılması ile hasıl olan açıklığın doldurulması istendiğini anlat-
Polis vazife ve salâhiyet kanununun ne şekilde suiistimal edildiğini izahla bu maddenin ne şekilde bir baskı ve müdahale vasıtası haline getirilebileceğini etrafiyle anlattı. Ve:
— «Bu maddelerin açık mânâsı seçimlerde kimseyi konuşturmamak propaganda yaptırmamaktadır. Niye bu kadar korkuyoruz, dedi.
Hükümetin mucip sebep olarak i-leri sürdüğü mahzurları önliyecek şekilde formüle edilmiş bir madde teklif etti. Fakat teklif reddolundu ve madde aynen kabul edildi.
Nuri Özsanın yaptığı teklife göre, umum açık kapalı yerlerdeki toplantılara yalnız çocuklarla askerler giremezler...
Nuri Özsanın bu teklifi ekseriyetin muhalefeti ile reddedildi ve bu madde aynen kabul edildi.
Radyolardan propaganda maksa-diyle siyasî partilerin istifadesini ta-zammun eden 45 inci maddenin müzakeresinde Afyon Miletvekili Haşan Dinçer, siyasî partilere radyoda ayrılan 5 dakikanın çok az olduğunu söyledi ve bu müddetin 15 dakikaya çıkarılmasını istedi. Devlet Bakanı Başbakan yardımcısı Nihat Erim de, radyoda 15 dakika nutku hiç kimsenin dinleyemiyeceğini beyan ederek, bu müddetin 10 dakikaya çıkarılmasını hükümetin de kabul edeceğini bildirmiş ve zaten 1950 yılından itibaren, radyonun öğle gazetesi servisinde, bütün siyasî parti başkan-larının nutuklarının okunduğunu ve bundan sonra da okunmaya devam edileceğini söyledi. Bunun ü-zerine, radyoda siyasî partilerin konuşma müddeti 10 dakikaya çıkarılmak suretiyle madde kabul edilmiştir. Müteakiben tasarının 62 inci
türlü salâhiyetinin üstüne çıkmasını bilerek şerefli tarihine yakışan kararları almakta gecikmemiştir. Ve bu suretle büyük ıriilletimizin vekilleri olduğu salâhiyetini onun hayatına ve bekasına ve istikbaline en uygun bir şekilde karar alarak vazifesini yapmıştır.
Şimdi müzakeresini yaptığımız tasarının ruhunda böyle bir tarihî hâdiseyi taşımakta ve iyi bir şekilde çıktığı takdirde Türk milletinin yüksek umumî ve müşterek menfaatini sağlayacağında hiç kimsenin tereddüdü olmamalıdır. Ben maruzatıma devam etmek için Sayın Nihat Erimin şimdi kürsüde huzurunuzda vaki olan mütalealarındaki dikkate değer farkları belirtmeğe yardım etmek, hükümetin hazırlıyarak yüksek huzurunuza sunduğu seçim tasarısının 115 ve 117. maddelerini bir defa daha okumakta fayda görüyorum-diyerek hükümet tasarısındaki 115 ve 117. maddeleri okumuştur. Görüyorsunuz ki hükümetin uzun tetkiklerinden sonra inanarak huzurunuza getirdiği bu hükümlerle sayın Nihat Erimin şimdiki beyanında dikkatle durulacak farklar vardır. Bu noktayı böylece tebarüz ettirdik ten sonra umumî görünüşü itibariyle olan mütaleama devam edeceğim. Yüksek seçim mahkemesine dair o-lan bu maddeye ben partimizce bü yük bir ehemmiyet verilmekte olduğunu arzederim. Bu maddelerin ehemiyeti yalınız Demokrat partililerce değil, bütün memleketçe takdir olunduğuna eminiz.
Adlî teminat esasının kabul olunduğu ileri sürülen bir seçim kanununda yüksek seçim mahkemesine yer verilmemesi büyük bir eksiklik teşkil edecek ve memlekette hüküm süren büyük bir siyasî buhranın devam edip gitırçgsine sebep olacaktır.
Yurdumuzda karşılıklı itimat havasının tam mânâsiyle tesisini önümüzdeki seçimlerde memleketimizin bütün dünya karşısına açık alınla çıkması neticesinin istihsalinde konuşulan maddenin alacağı şekle sıkıca bağlı görmekteyiz.
Önümüzdeki seçimlerde ise hür ve mes ut bir Tüı-kiyenin temellerinin atılmasında ne kadar mühim bir tesiri olacağı aşikârdır. H.P. bu büyük imtihanı muvaffakiyetle geçirmekte ve hür bir vatan yaratmak şerefini paylaşmakta anlayış birliğine varmaları zarurî olduğunu belirtmek isterim.
Yüksek seçim mahkemesinin kurulmasını önlemek suretiyle bu güzel neticenin istihsalini önleyecek veya bunu geciktirecek mahiyette olan itirazların esasıszlığı meydandadır.
Yüksek seçim mahkemesinin kurulması Anayasaya aykırıdır. Kuvvetler birliği ^prensibiyle kabili telif değildir ve nihayet Büyük Millet Meclisinin hüviyetini rencide eder denilir. Eğer bu kanaatlerinde samimi iseler kendilerine hata ettiklerini söylemek icabeder. Böyle bir mahkemenin kurulması elbette ve şüphesiz bu fikir zaviyesinden tetkik o-lunmuştur. Gerek ilim heyeti ve gerekse hükümet şüphe yok ki arzetti-ğim gib bu mevzuu bu cephelerden de tetkik etmişler ve neticede bu gibi itirazların varit olamıyacağı neticesine varmışlardır ki huzurunuza sunulan tasarıdaki maddeleri buna göre hazırlamış bulunurlar. Şayet i-lim heyeti ve hükümet bu itirazları varit görseydi huzurunuza elbette bu teklifle gelmezdi ve gelmemesi icabederdi.
Arkadaşlar, gerek partimizin ilim heyetine sunduğu projede ve gerekse ilim heyetinin hazırladığı raporda yüksek seçim mahkemesinin kurulması kabul olunmuş ve bütün seçim uamelâtında nihaî ve katî karar salâhiyetinin bu mahkemede top lanması prensibi kabul olunmuştur.
Bu sistemi kabul eden diğer demokrat memleketlerde de hüküm böyledir. Yani nihaî karar yüksek mahkemenindir. Ve seçim muamelâtına ait olan şikâyetle, itirazlar parlâmentolara getirilmemektedir. Nihaî kararın Büyük Millet Meclisine getirilmemesini Meclisin milleti temsil ve hak ve sıfatı ile ve Anayasanın 4. maddesiyle telif olunamıya-cağı iddialarında pek çok ısrar olunması üzerine bu iddiaların yersizliğini bilerek partimiz sadece geniş bir anlayış zihniyeti ile hareket etmiş kendi görüşünden fedakârlık yapmış ilim heyetinin raporujıda tensip edilen esastan ancak ve ancak bu maksatla ayrılmış ve hükümetin teklifini kabul etmiştir.
Hal böyle iken hükümetin kendi teklifini komisyonda lâyikiyle mü-dafa etmemesini ve yüksek seçim mahkemesinin bir seçim kurulu halinde kurulması salâhiyetinin de e-sasb surette tahdidine muvafakat etmesini teessürle karşıladık.
Teminatlı bir seçim kanununun Türk Milletine bağışlanması için ve seçim işlerini her türlü endişenin, şüphenin üstünde işleyecek bir müessese halinde olarak kurulmasını her iki parti saflarında harcanan e-meklere bakılarak bu hususta bir i-leri adım daha atılacağını ümit ediyo ruz. Bu takdirde umumî efkâra büyük bir ferahlık verilmiş olacağından ve milletimizin bunu başaranları tarih boyunca sevgi ile anacağına ve bağrına basacağına inanıyoruz.
Sözlerime son verirken büyük tarihi olan Büyük Millet Meclisinin mühim ve hayatî mevzuda dahi halkın bekasına emniyet ve huzur i-çinde ve bizzat millet birinci olan se çim işlerini böylece sükûn ve fe-I rahlıkla yapmasına imkân vereceği-
Doğru söyliyeni 9 köyden koğarlar duyduğumuz üzüntüyü gazete sütunlarına geçirmek, ve dertlere deva bulunmasını istemek bir vatandaş sıfatiyle hakkımız ve hattâ vazifemiz değil midir?
Eclbette ki, dağlık araziden hicret edeıı vatandaşlar, başka memlekete gitmiyorlar, bunlar yine Türkiye hudutları içinde kalıyorlar. Daha nıünbit araziyi kıymetlendirmeğe çalışıyorlar. Bu bakımdan hareketlerini fena göstermek değil, belki takdir etmek yerinde olur. Yalnız bunların bu kararı verirken ne kadar teessür duyduklarına ve yollarda çektikleri ıstıraba işaret etmek de gerektir.
Hicretin sebebi malûmdur. Bunu önlemek pekâlâ kabildir. Bu da ancak, senenin bir çok aylarında işsiz kalan vatandaşlara iş temin etmek, kazanç imkânını sağlamakla mümkündür. Şimdiye kadar Karadeniz bölgesinin, kısır bölgeleri çok ihmal edilmiştir. Dağ verimsizdir; deniz a-mansızdır; toprak dermansızdır. Yol yoktur; liman yoktur. Bir çok köyler, hattâ kasabalar muvasalâsızdır. Bu yüzden istihsal olunan malların bile nakliye masrafları çok yüksektir. Samsunda, iskele kenarında gîünlerce vapur bekleyip çürüyen tütünler vardır.
Yollar yapılsa, limanlar tanzim e-dilse, dağlık bölgelerde bile pekâlâ meyvacılık inkişaf eder; Fatsada kilosu 15 kuruşa kadar düşen Barbunya balıkları büyük şehirlerde pazar bulur; konservecilik yapılır. Çürük fındıkların yağiyle sabun imalâthaneleri kurulur; Karadenizdeki bir çok madenler işletmeye açılabilir. Ve böylelikle işsiz kalan vatandaşlar da kahve köşelerinden veyahut muhaceretten kurtulur.
Karadenizde bütün bunların hiç birine el atılmamıştır. Her şey tabiata bırakılmıştır. Ama biz de Kara-denizin refah imkânlarından bahse-
decek olursak adımız muhalife çıkar. Yazdığımız hakikatler, Bakan ağzi^-le dahi yalanlanır. Çünkü iktidarın
her nede
ilaçlara
nse doğruyu söyliyen vatan itimadı yoktur. Ve böylece
biz de hakikat sahasından hicret eden
köylülerle beraber uzaklaştırılırız. Çünkü meşhur meseldir: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar...
Kendilerine hatırlatalım ki, tekzip derde deva olamaz. Bir defa yarayı açıp görmek ve ona göre tedbiri almak gerektir. Bizim sözümüz tekzip edilmekle dar bölgelerdeki köylüler yerinde kalacak değildir.
Mümtaz Faik FENİK
Necmeddiıı Sadak’ın verdiği beyanat
■fc (Baş tarafı birinci de) mecburiyetinde kalan Türkiyenin diğer batı Avrupa memleketeri gibi sulh ekonomisine giremediğini ve bu yüzden içinde bulunduğu tek müstesna durumu anlattım. Bütün dost Amerika ricali gibi memleketimize çok yakından alâka gösteren M. Hoffman ve M. Harrimanın bu izahatımı büyük bir anlayışla karşıladıklarına eminim.»
.— Yardım meseleleri dışında u-mumi siyasî vaziyet hakkında intihalarınızı öğrenebilir miyiz?»
«— Anlaşma1 ve sulh ümitlerinin bu defa daha da azalmış olduğunu esefle gördüm-»
Seçim hazırlıkları hızlandı
•fc (Baş tarafı birinci de) çalışmadığı için buradan alınmıştır. Niyazi Aksunun alınmasına bir sebep de, mahut kitabı herkesin gözü ö-nünde dağıttırması, ve sonra da hakikatler malûm iken bunu tekzibe kalkması, yani bu işi esaslı bir politika ile gizliden idare edememesidir.
Antalya cezaevinde kanlı bir hâdise
* (Baş taralı birinci de) sopalarla hücum ederek muhtelif yerlerinden yaralamışlardır. Kavga uzun bir uğraşmadan sonra bastırıl mış ve yaralılar hastaneye sevkedil-
miştir
Yaralılardan Mustafa Bastıran
hastanede ölmüştür. Ağır yaralılardan ikisi de ölüm halindedir.
Kavganın iki koğuş sakinleri arasında ötedenberi mevcut olduğu söylenen kin yüzünden çıktığı anlaşıl-

ne hâlâ inanıyoruz. Bu tarihî kararı vermek vaziyetinde bulunan arkadaşlar her türlü mülâhazanın üstünde kalacak ve büyük bir eseri Türk Milletinin tarihine armağan etmiş olacaksınız.
Diye sözlerini bitiren Refik Ko-raltanın bu tarihî konuşması Meclisin havası üzerinde derin bir akis yarattı Ve her bir Milletvekilinin bu tarihi mesuliyo» üzerinde derin derin düşündüğü aşikârdır.
Vakit geciktiğinden celse talik e-dildi. Müzakerelere bugün devam edilecektir.
Dünya Gençlik Birliği Genel Sekreteri gitti
Dünya Gençlik Birliği Genel Sekreteri Talebe Birliği Başkanı ile vedalaşırken
W. A, Y, Dünya Gençlik Birliği Genel Sekreteri Mr Mercerean ö-nümüzdeki Ağustos ayı ortasında Istanbulda yapılacak olan W. A. Y. konsey toplantısının hazırlıklarını gözden geçirmek için Türkiyeye gel miş ve Türk millî Talebe Federas -yonu temsilcileriyle temaslar yap-
Mr. Mercerean dün Toros ekspresi ile Istanbula gitmiştir.
Başkan Istanbula gitmeden ev -ve Türk gençliği hakkındaki intiha-
Batı Birliği Başkomutanı General Moııtgomery geçenlerde Almanyaya gitmiş ve buradaki Almanlar tarafından neş’e ile karşılanmıştır. Yukarıdaki resimde Montgomery’yi kendisini karşılayan Alman gençleri arasında görüyorsunuz
HiirKeşmirBaşkanının ihtisasları
İstanbul, 9 (Telefonla) — Hür Keşmir başkanı ekselâns Serdar Mahmut İbrahim uçakla Kahire-ye hareket etmiştir.
Keşmir başkanı Serdar Mahmud hareketinden evvel gazetecilere verdiği bir beyanatta Türkiyeyi ziyaretinden memnun kaldığını ve mem leketimizln her yerinde çok iyi karşılandığını söylemiş ve sözlerine şunları ilâve etmiştir:
«— Türkiyede temas ettiğim Türklere ve Türk basın mensuplarına verdiğim izahattan sonra Türklerin İktisadî ve coğrafî bakım dan durumumuzu anlamış olduklarına emin bulunuyorum. Türkler dâvamızı bir hürriyet savaşı telâkki etmektedirler. Türkiye kendisi bizzat bir İstiklâl Savaşı yapmış olduğu ve tarihte hürriyetini muhafaza için çok müşkül zamanlar geçirmiş olduğu cihetle bu memleket halkı Keşmirlilerin fevkalâde güç şart -
Kara kış devam ediyor
* (Baş tarafı birinci de) tipi yüzünden boğulmuştur.
Sıvaştı soğuklar
Sivas, 9 (a.a.) — Sıvasta soğuklar bütün şiddetiyle devam etmektedir. tik ve orta dereceli bütün o -kulların üç günlük tatilleri dört gün daha uzatılmıştır.
Kastamonu yolu açıldı
Kastamonu, 9 (a.a.) — İlde mevcut yedi kar temizleme makinesi ile yapılan geceli gündüzlü çalışma larlşı Ankara yolu açılmıştır. Kara-, bük yolu da açıktır. Posta ve oto-
lüğünden aldığımız malûmata gö-1 re son 24 saat içinde yurdumuzda hava Trakya ve Marmara bölgesin de çok bulutlu ve yer yer yağışlı, diğer bölgelerde bulutlu geçmiştir,. Yurdumuza düşen yağış miktarları metre karede Lüleburgazda 8, Muğ lada 4. Çorluda 3, Kartal ve Tekir-dağında 2, Çanakkale, Bandırma ve Edirnede 1 kilogramdır.
Kar kalınlıkları Rizede 152, Gi-resunda 92, Karakösede 85, Erzin -canda 72, Yozgatta 65, Karsta 61, Sıvasta 35, Mardinde 32, Ankara ve ".........— — • j ve Sam-
lınlığının dört metreyi bulduğu İpe- sunda 28, Çorumda 27, Bilecik ve bolu yolunun açılmasına çalışılmak- . Ulukışlada 22, Erzurumda 19, Diyar tacjır. I bakır ve Zonguldakta 16, İğdır ve
Çığ altında kalanlar Kayseride 11, Malatya ve Sinopta
Bingöl. 9 (a.a.) — Kar fırtınası 8- Afyon ve Kırşehirde 6, Lülebur-
devam etmektedir. Köyler arasında gazda 2 santimetredir.
en kısa yollar dahi kapanmıştır. ' En düşük sıcaklık sıfırın altında Kiğı ilçesinin Cönek mıntakasında Karakösede 32, en yüksek sıcaklık iki kişi çığ altında kalarak ölmüş- 1 sıfırın üstünde Bodrumda 15 dere-tür. cedir.
Hava raporu | Dün Ankarada saat 14 deki sıcak-
Meteoroloji İşleri Umum Müdür- lık sıfırın altında 5.8 derece idi-
büs servisleri muntazaman devam I Ş‘Yast? 35- “ar^ntie 32‘ A1 etmektedir. Bazı yellerinde kar ka- [ ^k.şehırde 30. Kastamonu ı._ı.x.— metreyi bulduğu İpe-ı sunda 28, Çorumda 27, Bi.^(,... . -açılmasına çalışılmak- ' Ulukışlada 22, Erzurumda 19, Diyar
larını şöyle izah etmiştir:
• Bana öyle geliyor ki Türk Talebe teşekkülleri çok kuvvetlidir. Beni Türkiyede en çok mütehassis eden Türk Yüksek Tahsil Gençliğinin bütün memleket gençliğine şâmil durumu oldu. Bu teşekküllerin bütün memleketlere yayılmasına çok mem nun oldum-
Çeşitli bakımlardan Türk Yüksek Tahsil Gençliğinin teşkilâtlanması dünya gençliğinin övüneceği bir teşekkül olarak gözükmektedir.»
lar altında girişmiş oldukları istiklâl mücadelesini kolaylıkla anlıyabilir. Sadece haritaya bakmakla Türkler vaziyeti idrak etmiş ve Keşmirin hemen hemen bir parçası olduğunu anlamışlardır.
Keza Türkiyeyi ziyaretim esnasın daki iki olayın hatırasını da beraber götürüyorum. Bunlardan biri yalnız Türkiyede değil, fakat müs-lümanların bulunduğu her yerde büyük saygı ile anılan büyük Atatürk'ün kabrini ziyaret etmek fırsatına nail olmak, diğeri de hasta-hanede tanışmak şerefine mazhar olduğum büyük şair Yahya Kemal Beyatlıyı ziyaretimdir. Büyük şairin şahsiyet ve samimiyeti bende derin bir intiba bıraktı. Ve cidden çok mütehassis oldum. Bu iki hatıramı da unutamıyacağım. Türki-yeden ayrılırken Türk halkından şunu rica ediyorum: «Keşmir ve Keşmir halkı için dua etsinler »
boksörleri geliyor
İki maç yapmak üzere İstanbula gelen İtalyan boks takımı önümüzdeki hafta şehrimize gelerek, Perşembe gecesi Büyük Sinemada Ankara karma boks takımı ile bir karşılaşma yapacaktır.
İtalyanların İstanbulda birinci maçlarında almış oldukları iyi neticeye bakılırsa, şehrimizde yapılacak karşılaşmanın hayli çetin olacağı tahmin edilmektedir.
Lig maçları
B. T. Ankara Bölgesi Futbol Ajanlığından:
Bu hafta 19 Mayıs Stadyumunda yapılacak olan lig maçlarının gün, saat ve hakemleri aşağıda gösterilmiştir:
Birinci küme:
Cumartesi 11 Şubat 1950:
Saat 12.30 da Maltepe - Atıfbey-Hakemler: Mehmet Güngör, Veli Necdet Arıg, Cezmi Başar.
Saat 14.15 de Harpokulu gücü -Muhafjzgücü. Hakemler. Faik Gö-kay, Kenan Sertyel, Rasim Boğaz.
Pazar 12 Şubat 1950:
Saat 12.30 da Demirspor - Hacettepe. Hakemler: Sait Atakol, Hayri Dericioğlu, Vedat Gürsel,
Saat 14.15 de Gençlerbirliği - An-karagücü. Hakemler: Reşat Önen, Fikret Uraz, Kadri, Erdemli
NOT:
Saha imkânsızlığı dolayısiyle i-kinci ve üçüncü küme lig maçları bu hafta da yapılamıyacaktır-
Payidar Kupası
Bundan üç yıl önce Atina civarında bir uçak kazasında ölen Galatasaray voleybol takımı kaptanı Payidar Dobra için kulübu tarafından, yer yıl Payidar Kupası voleybol maçları tertip edilmektedir.
Bu yıl da 12 - 19‘Şubat tarihleri arasında İstanbulda yapılacak olan bu müsabakaya, şehrimizden Gençlerbirliği voleybol takımı da davet edilmiştir. Gençlerbirliği takımı bu akşam voleybol kaptanı Selman Dar-gat başkanlığında İstanbula gidecektir.
D. D. Yollan Beden Terbiyesi-Müdürlüğü
Bir müddettenberi vekâleten ifa etmekte olduğu D D. Yolları Beden Terbiyesi Müdürlüğüne Fuat Pura asaleten tayin edilmiştir.
Gazi Terbiye Enstitüsü Beden Eğitimi şubesinden mezun olan Fuat Pura beden terbiyesi hocalığı yapmış, izcilik müdürlüğü ile beden terbiyesi genel müdürlüğünde muh telif ek vazifelerde bulunmuştur.
1942 yılından bugüne kadar da D. D. Y. Gn. Md. beden terbiyesi müdürlüğünde müfettiş olarak vazife görmekte olan Fuat Puraya yeni vazifesinde de başarılar dileriz.
Dikmende Kayak
B. T. Ankara Bölgesi Dağcılık ve Kayak Ajanlığından:
Kayak çalışmalarına, 12 Şubat 1950 Pazar günü, yol açık olduğu takdirde Ayaş belinde, olmadığı takdirde Dikmende devam edilecektir.
Çalışmalara katılmak istiyenlerin Cumartesi günü saat 10.00 dan itibaren 11568 numaraya telefonla müracaat etmeleri rica olunur.
iktidarın telâşı nedir ?
■fc (Baştarafı 2 inci sayfada) affedilir hatalardan değildir.
Gaflet ve entrika içinde türlü roller çevirmeğe çalışanların sonu hüsrandır. Mukaddes haklara tecavüz hürriyet havasını zehirlemek o-lur.
«Totaliter» bir ruhla teessüs etmiş olan rejimler devarp edemez. Demokrasi yolunda yürürken hüsnüniyet ve dürüstlük esas umde olmalıdır. Diktatörlükle idare edilen memleketlerin fecî akıbetlerini gördük. Bu itibarla iktidar partisi beyhude telâşa ve endişeye düşmemeli, tabiî neticeye intizar etmelidir.
Yeni Seçim Kanunu ile hangi partiye bağlı, onun samimiyetine itimat ettiğimiz milletimizin vereceği oylarla her parti durumunu daha vazıh anlamış ve görmüş olacaktır.
Haklara, kanunlara hürmet gösterdikçe memlekette bütün işlerin hallolacağını artık iyi bilmek lâzımdır.
İstanbul Liselilere!
•fc İstanbul Sultanisi ve onun devamı olan İstanbul Lisesinde hoca ve talebe olarak bulunmuş olup da Ankarada bulunanların bir cemiyet halinde toplanmaları için teşebbüse geçilmiştir. Uzun ve şerefli bir ananesi olan bu değerli kültür mües-sesesi mensuplarından Ankarada bulunanların tam bir listesini vücu da getirmek için çalışmağa başlıyan teşebbüs heyeti, İstanbul Lisesi mezunlarının 18 Şubat Cumartesi gününe kadar 12155 numaraya telefon la veya «Anafartalar caddesi Vakıf İş Hanı 119 numarada Emin Abdullah Ozerol» adresine yazı ile adlarını ve adreslerini bildirmelerini vasıtamızla rica etmektedir.

Comments (0)