Cumartesi
11
MART 1950
Yılıl —No. 316
Başmuharriri! Mümtaz Faik Fenik;
Denizeller Caddesi: X
Posta Kutusu: 193 — ANKARA | Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara | Başmuharrir tel: ........ 15619 |
Yan işleri, İdare ....... 15315 J
Fiyatı her yerde 16 kuruştur. I
HER GÜN BİR HÂDİSE
Boşluğa resim yapılabilir mi ?
Büyük. Millet Meclisinde münakaşalar
yfada)_
Köylüye tohumluk bu yıl
gene^eçdağıtıldı
I
tâdil edilmesi muhtemel
Abidin Potuoğlu tevziatın takririnden sonra yapıldığını söyleyerek Tarım
Bakanını zor duruma düşürdü
Sadık Aldoğan dün de çok ağır tenkit ve hücumlar da bulundu
İngiliz çocuk tiyatroları sergisi
i
giliz çocuk tiyatrosu eserlerini ta kdim etmek maksadiyle bugün Bri-tish Council Küçük Tiyatroda bir sergi açacaktır. Yukarıdaki resim-. de sergiden bir köşe görülmektedir.
Sel felâketleri
milyon liralık kanunu çıkardı. Ben bu suali verdiğim zaman ortada bu kanun yoktu, nitekim bu kanunun Meclisten çıkış tarihi 1 Marttır. Bakan «Arpa tohumu bulamadık» şünüîdüğü hakkındaki sorusuna Ta-. diyor ve köylüye git piyasadan is-ı-ım Bakanı Cavit Oral cevap verdi. | tersen kilosu 25 kuruştan arpa al» Bakan, bu seneki soğuklar yüzün -den pek çok turunçgilin donduğunu, bundan zarar gören çiftçiye lâzım gelen kredinin açılması için Ziraat Bankasına emir verildiğini söyledi.
Köylüye tohumluk tevzii
Eskişehir milletvekili Abidin Po-tuoğlunun yazlık ekim için çiftçiye tohumluk ve hayvan yemi verilip; rilmiyeceğine dair sözlü sorusu yine Tarım Bakanı cevap verdi:
Tanm Bakanı, 12 milyon liralık kredi kullanılarak tohum tevzi e-dildiğini, 18 milyon liralık kredinin 30 milyon liraya yükseltilmesi için kanun çıkarıldığını, piyasada arpa olmadığından ve pahalı olduğundan arpa dağıtmak imkânı bulunmadığını, haydan yemi için tedbirle*,1 alındığını söyledi.
Kürsüye gelen soru sahibi Abidin Potüpğlu ezcümle şunlşıy söyledi:
«— Şubatın üçüncü günü verdiğim soruya nihayet bugün cevap al dım. Ben takririmi verdiğim zaman ortalıkta müthiş kış hüküm sürmekte idi. Ve hükümet ilkbahar ekimi için hiçbir tertibat almamıştı. Hükû met benim takririmden sonra bu 12
Muhip DIRANAS
Cezalarının üçte ikisini çekmiş
mahkûmların affı isteniyor
80 imzalı bir takrir hazırlandı, Tasarının müzakeresine çarşambaya başlanacak
Büyük Millet Meclisinin dünkü toplantısında Hatay mjlletVEtkili Suphi Bedri Uluçun Hatay bölgesin de soğuklardan donan Narenciye, Malta eriği ve zeytin ağaçlarının yeniden yetiştirilmesi için ne dü*
Günün mevzuu halinde herkesin ağzında bulunan ve herkes tarafından her cephesi tenkit edilen Af Kanunu tasarısının Adalet Komisyonunda intaç edildiğini ve bir fıkranın eklenmesini müteakip matbaaya verileceğini dün yazmıştık.
Tasan son şekliyle matbaada tabedildikten sonra Milletvekillerine dağıtılacak ve galip bir ihtimalle Meclisin Çarşamba günkü toplantısında müzakeresine başlanacaktır.
Haber aldığımıza göre Demokrat Parti, tasarının görüşülmesi esnasında şiddetle itirazda bulunacaktır ve tasarıdaki af hükümlerinin komünist ve vatan hainlerinin yanında, adî suçlara da teşmili gibi çok âdilâne bir tâdile gidilmesine bütün gayretiyle çalışacaktır.
Diğer taraftan hükümet teklifi üzerinde Halk Partisi Meclis Grupunca da her hangi bir prensip kararı alınmadığı için C. H. P. Millet-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 3 de)
on beş yıl içinde, şu veya bu çay, bu veya şu ırmak, hattâ çoğu zaman bir
| kaçı birden, bu memleketin yapım-
, t j h, verimli bir, bir kaç bölgesini, | bahar geçmez ki, can dahil, bir dar-bede silip süpürmesin! Anavatan coğrafyasının çaylan, ırmakları, nehirleri, ağızlarından ölüm ve yı-" ‘ kim kusan birer ejderha haline
| gelmişlerdir.
1 Her yıl bir biri peşisıra gelen sel fetlâketlerine âdetâ, alışır olduk. Her yıl bahar müjdesiyle birlikte; aeriyen karlar, yağan yağmurlar, han gi taraftan, hangi bölgeden yine u* jğursuz bir vurgun yapacaklar diye â “l detâ bekliyoruz. Nitekim, bizim bu eli kolu bağlı intizarımızı merhametsiz tabiat hiç bir yıl boşa çıkarmıyor: Allahın lûtfundan fayda-lanmıyanlara belâ gerek» diyor ve rahmetini gazap halinde indiriyor. Gazap, onu haketmişlerin üzerine inse iyi; fakat hep çaresizlerin, adı «Halk» olanın, bu işde zerre kadar . Igünahı bulunmıyan fakir fukara A-
modası geçmiş felâketlerdendir. Yani, bir kelimeyle, felâket olmaktan çıkmıştır. Ama gelgeldim, bizim a-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Demokrat Parti İl kongresi yarın yapılıyor Demokrat Parti Ankara il kongresi 12 Mart Pazar (yarın) günü sabah saat 9 da yapılacaktır.
Kongreye delegelerden başka, genel idare kurulu üyeleri, Demokrat Milletvekilleri ve basın mensup lan davet edilmiştir. Kongrenin tam bir demokratik zihniyetle cereyan edeceği ve çok hararetli olacağı anlaşılmaktadır.
teklifinde bulunuyor.»
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Marshall Yardımının hakikî neticeleri 2 yılda belli olacak
İktisadî işbirliği idaresinin Türkiye mümessili Russell Dorr dün bir basın konferansı yaptı
Ankara, 10 (Basın - Yayın) — İktisadi işbirliği idaresinin Türkiye deki mümessili Russell Dorr Vaşing-tondan avdeti dolayısiyle bugün An karada bir basın konferansı yapmıştır.
Amerika seyahati sırasında iktisadi işbirliği idaresinin Hoffman, Hai-
"ZAFER,, Afganistan’da : 4
' ıadolunun üstüne yağıyor, rebali kimin boynuna?
r .(r Bu, ardı arası kesilmiyen sel fe-e._,| âketlerini, önüne geçilmez tabiat
İki cins ekmek: Nan-ı
, , u aketlennı, onune geçilmez tabiat ifetleri arxsında göstermek gayre-
1 ini güden iktidar partisine, bilâ 1 r‘ ds bu felâketlerden birinci derece-
J lc sorumlu bulunduğunu açıkça tap .öylemenin zamanı artık gelmiştir. Bir gün evvel Çukurova’yı, bir gün sonra Amasya’yı, dün Adapazan’nı, Bursa’yı, bugün Eskişehir’i ve yarın bilmem nereyi basan ve basacak o lan bu sellerin, memleketin maddi, ^Jnânevî varlığında açtığı yaraları, hu? protokol tertibi isbatı vücutlerie, dcalubelâdan kalma vâidlerin ebedî lekrarlariyle, felâket yerinde alelâ-Icle Bakanlar Kurulu toplamaklarla, yahut el altındaki gazeteler ve lesmî organların demagojik örtbas-nriyle tedavi etmenin imkânı olma-lığını, artık bu biçare halk da anlamıştır sanırız, bizzat mesul mevkide lan iktidar da.
Sel âfeti, meselâ, zelzele gibi gerekten önüne geçilmez, ne zaman lacağı bilinmez âfetlerden değilir. Sel; belli zamanlarda, belli ııntakalardan, belli yollar ve yarıklardan, belli sebepler yüzünden lelir. Sel felâketi, bugünkü bilgi ve Lknik imkânlar içinde bol bol etüd lilmlş, tedbiri düşünülmüş, çare-bulunmuş, hızı önlenmiş ve tâbir erinde ise, artık «beşerileştirilmiş»,
f-
li* *
4 el^' an J er «J
,e
îiirkî, Nan-ı Efgani
Ayşe ME8RURE
Itussel Dorr
riman ve Foster gibi ileri gelen şahsiyetlerde Marshall plânının Tür-kiyedeki faaliyetine dair temaslarda bulunduğunu, ve kendilerine, kongrede Marshall yardımının devamı hakkında cereyan eden müzakere -lere faydalı olabilecek malûmat ver diğini söyliyen Russell Dorr, Tür -kiyenin hususî durumunu izah için bilhassa gayret sarfettiğini, çünkü şimdiye kadar Marshall plânı sahasında yapılan gayretlerin daha ziya de plânlaştırma ve makinelerin geti rilmesi safhasında olduğunu söylemiş ve ilk neticelerin ancak bir kaç ay sonra alınmaya başlıyacağını kaydetmiştir.
Russell Dorı-’a göre Türkiyede Marshall yardımının hakiki neticelerinin alınması iki yıl sürecektir.
Verdiği raporla Harriman ve Hoff manın, tatmin olduklarını söyleyen Dorr, kurulması tasarlanan Avrupa tediye birliği hakkında da izahat vermiştir.
İktisadî işbirliği idaresinin Tür-★ (Devamı Sa:-6 Sü: 3 de)
Seçmen listeleri
11 il
E
Bundan bir kaç gun önce Maltanın 130 mil doğusunda bir Ingiliz ticaret gemisi tutuşmuş ve yanmıştır. Geminin S. O. S. işaretlerine ilk olarak bir İngiliz destroyeri tarafından icabet edilmiş ve destroyer akşama kadar ateşle âdeta muharebe ederek yangının bir kısmını söndürcbilmiştir.
Geminin mürettebatı kurtarılarak Maltaya getirilmiştir.
Sandık başlarına giden pek çok vatandaşın bu vaziyette reylerini kullanmaktan malınım kalacağı anlaşılıyor
Yeni Seçim Kanununun gayesi, millî iradeyi tam mânâsiyle tecelli ^ettirmektir. Yürürlüğe giren Kanunun şekli vatandaşları tatmin etmekle beraber tatbikatta ne gibi yolsuzluklar olacağı hakkındaki şüpheler tamamiyle silinmiş değildir.
Kanunun tatbikatına başlanırken ilk şüpheler, seçmenlerin kütüklerinde vaki olabilecek yanlışlıklarla tezahür edecektir. Filhakika seçmen kütüklerinin hazırlık safhası bile yeni Kanunun gayesine tamamen tezat teşkil eder mahiyettedir. Bütün vatandaşların bu kütüklere geçmiş olmaları millî iradenin tecellisi bakımından ilk şart olduğu halde kütükler yangından mal ka-★ (Devamı Sa: C Sü: 4 de)
Amerikanın Ankara B. Elçisi
Wadsworth mühim bir
radyo konuşması yaptı
Vaşington, 10 Mart (USİS) — A-merikanın Türkiye Büyük Elçisi George W,adsworth bu akşam Amerikanın Sesi radyosuna verdiği bir mülâkatta Amerikan askeri yardımının Türkiyenin her hangi bir mütecavize karşı bağımsız ve millî hükümranlığına sahip bir millet
★ (Devamı Sa? 6 Sü: 2 de)
Buyuk Elçi Wadsworth
AKINTIYA KÜREK
YEOEKCi
Eskişehirde seylâp bölgesi bataklık oldu
Afganıstanda sokaklar ve güneş altında dinlenenler 1
— Yazısı 6 Cinci sayfamızda — mevzuunu teşkil etmektedir.
Şikâyet çoktu ama halkın Cumhurbaşkanı ile temasına imkânn verilmedi
Eskişehir, 10 (eTlefonla) — Cum- | Halk Partililerin ve bilhassa Ba- ' bütün açıklığı ve çıplaklığı ile an-hurbaşkanı İnönü’nün dün Eskişe- ’ ymdırlık Bakanının hakikati öı tmc- l. tnıış olmaları büyük bir memnun
uu» , ymcnrıiK Bakanının naKikatı oıtme .lalmış olmaları bü
I lıire gelişi ve vilâyette yapılan top | ğe çalışmalarına rağmen Demokrat- i luk uyandrınıştıı*. I lantının akisleri Eskişehirde günün ' ların bu barikadı yararak İnönüye Halk Partililer İ
i Devlet Başkanı sıfatiyle hakikati '
Halk Partililer İnönüye karşı biı (
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de) |
Keklik düz ovada avlanır,
T urizm dedik, turizm dedik;
Allah ilk feyzini gösterdi!
Ecnebi dostlar, turizmi teşvik etsinler, hem de avlansınlar diye vagonlar tahsis edilmiş, Bursa ve Kandıraya sevkolıınnıuş!
Şimdi turistler, hem avlanacaklar, hem de vagonlarda yatacaklarmış!
Aman ne güzel bir fırsat! A-ma ne iyi bir tesadüf!
Hazır Nihat Erim de Bursaya ve Kandıraya gitti. Elbette ki a-va giden avlanır! Hem başka türlü, turna gözünden nasıl vurulur? — Yedekçiniıı YEDEĞİ
Me-De
kasa hırsızlığı
Serbest Sütun
PULSUZ İSTİDA
dananın Kadirli ilçesine, bir yaz günü, uzak yoldan bir resmî misafir gelmiş; ya vali, ya belediye başkanı, ya iktidar partisinin il İdare kurulu başkanı; yani böylesi dişli misafirlerden biri. Kadirli ilçesi yolu yordamı olmıyan bir yer. Zaten, bütün Çukurova, kışın çamur derya, yazın diz boyu toz topraktır. Yol olmayınca, mevsim de Cenubun bir yaz ortası olduğuna göre, sayılı misafirin, Adanadan Kadirliye vardığı zaman, ne halde bulunduğunu tahmin kolaydır. Toz toprak ve kanter içinde.
Fakat bu halle dahi nutuk çekmek fırsatını kaçırırlar mı? Zaten vazifesi ııe? Niçin tatlı canını üzdü de gitti oralara? Kendisini Allahın o gününde karşılamak zorunda kalanlara, hemen bir taşın üstüne çıkıp, başlamış «vataıılı, milletli, yapacağız, edeceğlzli» malûm iktidar nutuklarından bi-
rini çekmeğe! Çekmiş, çekmiş, ondan sonra da tabii, iktidarın demokratik rejimde bulduğu yeııi moda icabı, başlamış «derdiniz, dileğiniz, ihtiyaçlarınız nedir?» diye sormağa. Sormuş, sormuş ama tıs! ses çıkaran yok. Yahu hiç mİ derdiniz, isteğiniz yoktu nıüba • rek Kadirliler?
Sayılı misafir, biraz sinirlenmiş; «hiç bir derdiniz yok mu yahu!» diye bağırmış. Bunun üzerine omda bulunanlardan yaşlı başlı bir köylü, şöyle kayıtsız bir tavırla, İki adım ileri çıkıp toz toprak, kanter İçinde suratı, beylik tâbirimizle, Şafi köpeğine dönmüş söylevciye:
«— Olmaz olur mu beyim, de -iniş, yoksa dilimiz varmıyor demeğe. Ama sen büyük adamsın; bir ayna alır da şöyle bir sıfatına bakarsan, ilk ağızdaki derdimizin nereden geldiğini anlayıverirsin!»
Ah, derdi kendimizden biçmesini bir öğrensek!
hadeıne dünkü
duruşmasında 3 sene 6 ay hapse mahkûm oldu
B. Muhsin Ertuğrul'la
açık bir hesaplaşma
Büyük Millet Meclisi kasasını soymaktan sanık Muhittin Arslan aleyhine açılan dâvaya dün 3 üncü Asliye Ceza mahkemesinde başlan iniş ve karar verilmiştir.
Dünkü duruşmada Büyük Millet Meclisi Muhasebe Müdürü, Başko miser İbrahim, Komiser Zeki ve diğer bazı polis memurları şahit olarak. dinlenmişlerdir.
Tanıklar hırsızlık hâdisesini anlatarak Muhittinin o gün Meclis nöbetçi hademesi olduğunu ve esasen —„.z j —
Dilekçe Komisyonunun toplandığı halde okumuşsunuzdur. -----------
odadaki kasanın açılarak 2050 gazetey verilmeden önce tashih lira kadar bir paranın çalındığı tasvibine sunulmuştur. Şahsımı il-güzönüne alınarak kasada bir zil gilendiren tarafları bulunduğu için tertibatı yapıldığım ve neticede sa- ’ ”” ’* '
« Tayyareye binin, pilota güvenin!» buyurmuştunuz
güze! ama. Efendimiz, benzin de tükenmek üzere.
Bir gazetede (Sadriye Leylâ E-mirkan) imzalı, (Tiyatrolarımız ve Muitsin) başlıklı bir yazı çıktı. Her • ’ Belki de
■mm...».mı Yazan : ————
| Ahmed Evlntan
Konbimezon I
Medeniyet ve emniyet
..Cumhuriyet» gazetesinde Nadir Nadi, (Medeniyet ve emniyet) baş lığı altında yazdığt başmakalede, vnktile insanların sel gibi, kuraklık gibi, tabiat âfetlerini tevekkülle kar şıladığını, fakat hiç olmazsa cumhuriyet devrinde, aydın idarecilerin ya pıcı prensiblerine bel bağladığımızı yazarak diyor kİ:
»Yalnız aydın zümre, yalnız idareci .sınıf degi). millet de geniş ölçüde kader kısmet fcleefeslnden sıyrılmış, müsbet 1-şe hasret çekmeğe başlamıştır, öyle ol masaydı, söz ve yazı hürriyetine, seçim hakkına ve halk idaresine karşı yurdumuz da bu derece yakın bir İlgi görülür müy-
Peki, o halde neden bir ziraat memleketi olan Türklyede sel gibi, kuraklık' gibi tabii afetler hâlâ önlenemez? Gerek 11 tedbirlerin lüzumunu yıllardanberl bir getlrü-ceelne hep beraber söyleyip dur I dugumuz halde neden bir türlü kollarımızı sıvayıp harekete geçmeyiz? Nehirlerin taşması, yahut toprakların susuz. kalması, sık sık bizi hesabsız can ve mal kaybına uğratır; bunu hem önceden tali m in eder, hem de gözümüzle görürüz: görmesine görürüz, hattâ İcabını düşünürüz de netten bir karar verip onu yürü rüz de neden bir karar verip onu yürüt meyiz?»
Bundan sonra, parasızlık ve ele -inansızlık gibi mazeretlerin kabul olunanuyacağını, yetişgin mühendis lerimiz olduğunu ve istihsal artışı ile baraj tesis masraflarının karşılanacağını yazan muharrir, asıl eksik olan tarafımıza, yani progıamsızlr ğuni2& İşaret ederek şu neticeyi çıkarıyor:
«Asıl eksiğimiz pl&naielık vc program-sızlıktır. Harekete geçmek, bir şeyler yap mak. hatta neler yapmak gerektiğini he pliniz takdir ediyoruz da ne zaman, nasıl ve ne şartlar altında yapabiliriz'' Bunu
On yıl önce bir au politikasının esasları hazırlansa, teferruatı tesblt edilse vc belli bir tarihte İşler tamamlanmak tlzere çalışmağa haslansaydı, o tarihten bir yıl önce başımıza gelen bir felâketi bugünkü gibi içimiz yanmadan yüreğimize sindir mek mümkün olabilirdi. Çünkü bilirdik kİ. bu artık felâketlerin sonuncusudur; tabiatın bu çetin muziplikleri bundan böy İle bizi gafil avlıyamıyacaktır.
Böyle bir emniyet duygusundan, yazık kl, bugün hâlâ mahrumuz. Yarın yurdumuzun nerelerinde ne biçim afetlerle kar , şilaşabllecegimizden haberimiz yok. Daha 1 doğTusu her türlü İhtimallere gebe olan I gecelerin karanlığında yüreğimiz ürpere-rek sabahı bekliyoruz. Medeniyetin emniyet manâsına geldiğini İyice öğrendi glmiz halde kör tabiat kuvvetlerine karşı bizi koruması için hâil gök yüzünden me det ummat, doğrusu bu asırda bfr acayip
|J| er zaman yazıyoruz, lâkin çok oldun demiyeceğlnizl bil dlğlmlz için tekrar bu mevzua, ka-rakaplı kitaba uydurma vc kayırma sisteminin gelişmesine dönüyoruz.
Evet, gün geçmiyor ki, bu vadide yeni bir takım idarel maslahat lar kulağımıza çalınmasın!
Dünkü sayımızda, Bayındırlık Bakanlığında yapılan «İdare» le-rin ufak bir kısmının hikâyesini anlatmış ve kimlerin ne şekilde kayırıldığmı bildirmiştik.
Gözmüze çarpmıyan, kulağımıza gelmiyen bunun gibi niceleri varmış meğer? İşte bir yenisi:-
Bilindiği gibi, memuriyette esas olan kadrodur. Kadro müsait olma yınca, memurun terfi vakti gelip geçse dahi, imkânı yok fazla ma aş alamaz. Bu, kanunun emridir. Bu yüzden bir çok çalışkan, dürüst, feragatla iş gören memurlar haklarını alamamakta olduğundan zaman, zaman şikâyet mevzuu olur. Bu arada yaşı ilerlemiş, hattâ tekaüt olma zamanı gelmiş, fakat kadrosuzluk yüzünden terfi ede -) memiş bazı hatırlı ve yüksek memurlar hakkında türlü kombinezonlar bulunmakta ve yüksek maaş üzerinden tekaütlüklerinin temini için her çareye başvurulmak
Bunun İçin de şöyle bir yol bulunmuştur:
Bu çeşit memurlar, dayılarının kuvvetleri nisbetinde olmak üzere İktisadî devlet teşekküllerine bağ lı şirketlere, yüksek kadrolarla* nakledilmekte ve bir kaç ay çalıştıktan sonra tabiatlyle son aldıkları maaşlar üzerinden tekaüde sevkedilmektedirler.
Bu vaziyet kendilerini fevkalâde mesrur eylemekte İse de, dayısı bulunmayan memurlar arasında teessür uyandırmakta ve çalışma şevklerini kırmaktadır.
Bir kanun, bir nizam yapıldığı vakit o kanunun fevkalâde mükemmel olmasının işe yaramadığı, esas meselenin, onun tatbikatında gösterilecek titizlik olduğunu herkes bilmektedir.
Bu küçücük şarta riayet etmek ve kanunları boşa çıkarmak İçin Şark’lı zekâmızı kulanmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
Hikmet YAZICIOĞLU
kisara uğratılmış, tenkit değil, tas- t hih haklarından mahrum, her türlü , emniyet, ve huzurdan uzak, çaresizlik ve mahrumiyet içinde kıvranan ( bedbat kimselerdir...
Avrupa’da böyle. Amerika’da şöy ( , Je, diye yanıp yıkılmıyalım. Sahne sanatında falan küçük komşudan , . şu kadar yıl geriyiz diye aşağılık duygusuna kapılmıyalırn. Devletten ve bu cömert milletten daha başka t neler istiyorsak buyurun söyliye-
) lim. Yalnız, Sayın Muhsin Ertuğrul,
) istemesini bilelim ve lâyık olalım!
) Bugün artık hâlâ bir eksiklik, sa-■ katlık veya rahatsızlık varsa bu
- nun mesuliyeti muhterem şahsınıza » racidir. Bunu bilmemenize veya bil ; miyor görünmenize imkân yoktur. ; Bile bile bu ağır mesuliyeti taşımı-
- ya katlanmak ta hem leyhinize ol
- maz. hem insanlık iddialarınıza uy 3 maz, hem de bütün bir ömür feda
- kârlığiyle kazandığınız haklı şöh-• reti gölgeliyebilir!...
t Yapılırken çok küçük diye üzül-
- düğümüz Büyük Tiyatroyu, niçir, . her akşam hiç olmazsa yansına ka
- dar dolduramıyoruz? Kahvaltı ya
- pamadıkları için sabahları pruvala ra gelemediklerini pervasızca itiraf ettiğiniz ve söz açılınca (bir babe. şefkatiyle üzerlerine kanat gerdiğinizi» söylediğiniz bu sanatkârlar neden hâlâ aç, gayri memnun, mustarip ve kısmen idarenizden, kıs men de istikballerinden korku ve endişe içindedirler?... Kanun mu eksik çıktı? Hazırlıyan, hiç değilse hazırlanmasında önayak olan si; değil misiniz? Bir mümessil heye. halinde huzurunuza gelip: «Efen dim, duyduğumuza göre çıkacak ka nunda bizi tatmin ve memnun etmi-yecek bölüm ve maddeler varmış Lütfen bir kere de bize okunsa da. bu işin emektarları ve fedaileri ola rak biz de düşünebildiklerimizi söy lesek...» dediğimiz zaman bize kız t mış, küsmüştünüz. Bilmeden kusuı işledik zanniyle af diliyeçek. olduk ta: «Tayyareye binin, pilota» güve nin!» buyurmuştunuz... Güzel ama benzin bitiyor. Efendimiz!...
jûvet, ytuın biıeı ikişer bu genç j çocuklar gelirsiz, garantisiz sokağc düşer veya sanatoryum yolunu boylarlarsa, o vakit onları, ne sizin kendi kesenizden yapacağınız mi nicik maddî yardımlar, ne de iki damla gözyaşına kurtarabilir... Sahne Sanatkârlarını Koruma Cemiyeti de, tavsiyeniz de bulunsa, kaç kişiyi içeri alabilir?...
Sözlerimi uzattım, kısa keseyim; 40 yıllık sanatkârlık ve temiz sandığım vicdanınıza hitapediyorum:
Bugünkü durum, size huzur veri-. yor mu? Rahat uyuyabiliyor musunuz? Doğru yol üzerinde miyiz? Değilsek böyle, bir derviş tevekkülü ve peygambfeı- sabrile daha kaç yıl bekliyeceğiz? Ve bu bekleyiş, yolu ayağımıza getirecek mi?...
Bu millete, bu halka lâyık olabilmek için çok gerilerde bulunduğu
' ıpuzu ve günden güne de gerilemekte olduğumuzu esef ve elemle görüyo ruz. Şahsiyatı, küçük ihtirasları ve lâf canbazhklannı bırakalım: Bayrak koşusuna çıkmış atletler gibi, yorulanın veya düşenin elinden S? nat bayrağını kapıp, en az bu halkın %’de 60 ına hitap edebien, en güzel, en doğru ve en ileri Tiyatro
• idealine doğru koşmalıyız! Bu ko-
■ şuyu destekliyecekler, bir Millî Sa-1 vunma hizmetine koşar gibi, yanımızda yer almalıdırlar. Bu koşuyu,
• bilerek veya bilmiyerek köfitekli-
■ yecekler de lütfen yolumuzdan çekilmelidir!
ı Zafer: Gazetemize 5 gün önce ve-- rilen bu yazı, mündericatımızm çokluğundan bugün konulabilmiştir.
rüne taklit ve tatbik edersek ve binnetice; .Tiyatro, yaşadığı cemiyetin çoğunluğuna hitap etmedikçe tiyatro değildir!» hakikatini kabullenip Türk Tiyatrosunun yarım asra yaklaşan geçmişine rağmen hâlâ bu milletin % de beşine bile lıitap edemiyorsak, alın-terimizi gösterip gurur duyarken boş ellerimize de bakıp hiç değilse hüzün duymalıyız!... Türk Tiyatrosunu; romantik sanat aşkı, mistik sahne sevgisi ve geçmişin acı - tatlı hikâyeleriyle yükseltemeyiz. Türk Tiyatrosunu; maalesef alâka göremiyoruz, müşteri bulamıyoruz, anlaşılamıyo-ruz...» gibi sitemli konferanslarla ve 100 No. lara kadar yazıp astığımız ikaz vc ıhtra ılânlarlyle ilerle-içmeyiz. Sırf perde kapanmasın en dişesiyle, aktörün sadece rolünü ezberlemek için bile kâfi gelmiyen 15 • 20 gün gibi kısa bir zamanda bir tiyatro eseri, bugünkü şartlarla sahneye konulamaz. Eğer sahne sanatı denilen şey; seçilen eserde verilen rolleri alıp herkesin kendi anlayış ve konuşma tarzına göre tekrar etmesinden ibaretse böyle tiyatronun, kitlenin eğitimine yardım etmesini, kültür kalkınmamıza hizmet derece sini bırakalım, sanat bile olamıya-cağını ispata hazırım! Bu sözlerimle 10-13 yıldanberi aralarında bulunmakla şeref duyduğum sanatkâr arkadaşlarımın emeklerine, fedakârlıklarına ve sanat seviyelerine dokunmak istemiyorum. Onlar; sa nat sevgi ve heyecanı bakımından talebelik günlerinin hasretini çeken, ümit ve istikbal bakımından in
tertibatı yapıldığını ve iıeuueuc »«- ( bu ciddi yazıya cevap vermek kura- t nığın hâdise günü önceden temin riyle kaleme sarıldım. Fakat, işte \ ’ ’’ * bir de itiraf ediyorum; muvaffak olama- t
1 dım. Yalnız şu iki şeyi anlıyabil* | dim: Bermutat siz övülüyorsunuz! r Biz de kabahatli görülüyor ve kö- t tüleniyoruz!... Avukatlığımı yapa- ( cak kimsem olmadığı için kendimi, f kendim müdafaa etmiye mecburum, t Bu takdirde de; «ben haklıyım, ben iyiyim.... demek zarureti var. Hal- ( buki umumî efkâı önünde. biri3İ j Muhsin Ertuğrul da olsa, iki şahsı .i, . «sen şöylesin, ben böyleyim!» yollu , çekişmesi kanaatimce hoş değil... ı Sizinle benim aramda, şahısları- j mız veya müessesemiz ölçüsünde bir ■ anlaşmazlık varsa bunu da atamız- , da ayrıca halledebiliriz. Tenezzül ; buyurursanız, büyüklük taslama- , dan ve korkutmıya kalkışmadan, ) konuşabiliriz. Haklı olduğum taraf varsa, otoritenizi sarsmamak şurtı-•e. beni affedersiniz; suçum, hatâm çıkarsa cezalandırırsınız... Fakat, dsıl sizinle umumî efkâr önünde hal-1 ledilmesi faydalı bir meselemiz var ki, müsaade buyurursanız, onun üzerinde biraz duralım ve konuşalım.
40. sanat yılınız münasebetiyle yazdığınız bir güzel yazıda; «Ben hayatımı, ı-uhumu, sıhhatimi, sevgimi, hasılı herşeyimi seve seve bu tiyatro denen ideale harcadım ve bu müsriflikten saadet duyuyorum. Hiç birşey yapamadımsa bile, on3 ömrümü vermekle cömertliğimi, :ev ğimi gösterdim ya, bu bana yeter:» diyorsunuz. Bu sözlerinizi, kelimelerin altını çizerek dikkat ve ibretle okursak, bunca emek ve fedakârlıklar karşısında hürmet ve hay carilik duymamak, saadetinize de imrenmemek elden gelmez. Çok çalıştınız, çok yoruldunuz. Fakat hiz metiniz kadar mükâfatınız da büyüktür: hasetle değil, memnunlukla söylüyorüm; bugün beynelmilel bir şöhretiniz, nâmerde muhtaç olmr yacak kadar servetiniz vardır. Rüyalarınız hakikat oldu: şahitliği kabul edilmiyen oyuncunun (Devlet Aktörlüğü) ve (sanatkârlık) pfiye-sine yükseldiğini gördünüz. Devlet tiyatrolarını elinizle açtınız. Üç yıl-danberi de onun kuruluşunda çalıştınız. Türk Tiyatro ve kültür tarihine adınız geçecek, bu kadirbiliı-Millet sizi unutmıyacaktır...
Ancak, dinlenme yeriniz, Devlet Tiyatrosu gibi azamî faaliyet isti-yen bir yer olamaz. Bu sözümle; siz faal değilsiniz, veya Devlet Tiyatrosunda Umum Müdürlük koltuğuna yangelip yarattığınız, demek iste ' miyorum. Bilâkis hasta viicudünü-• ze, binbir engele rağmen, hiç kim-1 peye fırsat vermiyerek korkunç bir c azim ve iradeyle çok, pek çok çalıştınız... Birkaç ay öncesine kadar ’ İstanbul Şehir Tiyatrosunun idaresi de sizin üzerinizdeydi. Unesco’da üyelik, sanat jürilerinde hakemlik gibi munzam işleriniz de eksik olmuyor. Arasıra sahnede bilfiil rol-________________ _____________ 1er de oynuyorsunuz... Binaenaleyh ayni sebebe bağlı ’ hâlâ da çok çalışıyor, çok yorulu-I yorsunuz! Fakat, takdir buyurur-ı sunuz ki, çalışmak; boş durmamak demek değildir. Asıl mesele verimli, faydalı ve müspet iş yapabilmek tedir! Meselâ: 50 yü didinir, çırpı-________________ _____J nır da Türk Tiyatrosunu, Kel Ha-tedavi edilmiş bir san’dan 8 metre, Mınakyan’dan 4 ___________ . ’_adım ileride kısırlaştırıp bırakır-(Doçen Cihan Berçbakan) sak, yenilik, ilerilik diye, Avrupa Bir (Fos Posteriör) beyin uru.1 sahnelerinde gördüklerimizi sadece (Baş Asistan Salâhattin Doğulu) kuru kalıplariyle getirip körü kö’
ettiği mahmuncuk, eğe ve .... . kama ile kasayı açtığını ve bu sı- I ( rada zillerin çalınası üzerine gözcü 1 ( bulunan Komiser İbrahimin de ka- | ; sa hırsızının suçüstü yakaladığını söylemişlerdir. (
Bundan sonra sanılc kendisine is- ] nat edilen suçu in.târ ederek şahitlerin kendisine düşman olduklarını ifade etmiştir.
Müteakiben savcı Lûtfi Musluoğ-lu sanığın cezalandırılması talebinde bulunmuştur.
Neticede mahkeme Muhittin Ars-lanın suçunu sabit görerek 3- sene 6 ay hapsine, müebbeden âmme hizmetlerinden mahrumiyetine karar vermiştir.
Zabıta memurlarına hakaret etmiş
İtfaiye meydanında seyyar elbi-secilik yapan Haşan Doğan isminde bis şahır seyyar satıcıları toplamak üzer gelen belediye zabıtası me- 1 murlarından Salâhattin Mertoğlu ve Şevki Şenönal'a hazaret etmiştir.
Zabıtaya hakaret eden seyyar satıcı suçüstü mahkemesine sevkedil-miş ve tahkikata başlanmıştır.
Bir üç kâğıtçı yakalandı
Sabıkalı üç kâğıtçılardan Muı-ta-za Kasaryacı ile öğretmen Celâl Kaynak Doğanbey mahallesinde üç zâğıtla kumar oynarken suçüstü yakalanmışlardır.
Savcılığa teslim edilen üç kâğıtçılar hakkında tahkikata başlanmıştır.
*
Havai teftiş!
Sacit Yumer, «Son Posta» da (Kısaca) sütununda zarif bir incelikle, Eskişehir seylâp faciasının görünüşünü açıklıyor:
«Bayındırlık Bakanı, Eskişehir üzerinde uçıtıufl, sonra da. İnmeden Ankaraya dönmüş.
öyle ya. . Ne olacak? Eskişehir nilıa yet sudan, bir kazaya uğradı . Bö.vlcce Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan da «havadan* bir teftiş yapmak imkanını buldu.»
Ankara icra Gayrimenkul Satış memurluğundan
İpotek olup satılmasına karar ve- s ı-ilen Ankaranın Yenidoğan mahal- ' leşi Çinçin mevkiinde 1961 ada 77 parsel numaralı 6122 metrekare mik 5 (arındaki tarla aşağıda yazılı şart ( lar içinde ujik arttırma ile satışa çıkarılmıştır. ' r
Durumu: r
Gayri menkul içinde Ahmet Deve- 1 ci, Arif Dinçol, İsmail Topaloğlu, ‘ Ali Gülsoy taraflarından yaptırıl- ' nuş tapuya müseccel olmıyan evler 1 vardır. Bu evler takdir edilen kıymet ve satıştan hariçtir. Tarla olarak beher metre karesine İki buçuk liradan 15305 lira kıymet takdir edilmiştir.
Satış şartları:
1 — Satış 5/4/1950 Çarşamba günü saat 10 dan 11.30 a kadar dairemizde tahmin edilen değerin yüzde yetmiş beşini bulmak şartile yapılacaktır. O gün istek bu değeri bulmazsa son isteklinin yüklenmesi yerinde kalmak şartile 15/4/1950 Cumartesi günü saat 10 dan 11.30 a kadar yapılacak ikinci artırmada en çok artırana satılacaktır.
2 — Artırmaya girenler tahmin e-dilen değerin yüzde yedi buçuğunu güven akçası olarak vereceklerdir. Satış peşin para iledir. İstenildiğinde yirmi gün kadar süre verilebilir. Dellâliye ve birikmiş vergiler satış parasından ödenecek ve tapu harç giderisini alıcı verecektir.
3 — Satıg parası zamanında ödenmezse İcra Kanununun 133 üncü maddesi gereği yapılacak ve alıcı fiyat eksikliğinden sorumlu bulunacaktır.
4 — İpotek sahibi alacaklılarla ilgililerin bu mal üzerindeki haklarını faiz ve gideri hakkında ileri sürdüklerini belgelerile birlikte 15 gün çınde daireye bildirmeleri gereklidir. Bildirmezlerse satış parasının üleştirilmesine giremiyecek -lerdir.
5 — Şartlaşma bugünden başlıya
rak dairemizin 949/162 numaralı dosyasında görülebilir. İstekliler daha evvel satış şartlarını görmüş ve kabul etmiş sayılacaklardır. İlân olunur. (453)
Kararsız husumet!
«Yeni Sabah» refikimiz (Sabah sabah) sütununda iktidar organlarının nasıl hakikatleri tevil ettiğini ru ağır başlı nüktesile canlandın • yor:
«Geçenlerde galiba cenup vilâyetlerimiz den birinde, bir C. H. P. mensubu bir Demokratı öldürmüş ve cezasını da bul-mu«tu. Dünkü gazetelerin haber verdikle riııe göre, bu sefer de Gölcükte C. H. P. II bir ziraat bekçisi, particilik münakaşası sonumla D. P. 1) bir genel vurup öldürmüş. Adalet tabii bu cinayeti de derhaü cez.alan(l ıı-acaklır.
BJr de, O. 11. P. nin gazeteleri D. P. nln hrun barjka bir mâna verdiği kongre kararın^ gönüllerince tefsirler katarak' »Husumet andı» deyip durdulnr.
Demokratların nihayet hukuki kalmak laıı öteye gldemlyecefinl defalarca ileri ; sürdükleri nazari kararları yanında bazı C. it. P. taraftarlarının bu ameli husumet İlânlarına ne buyurulur?»
Güpegündüz hırsızlık
Aslen İstanbullu olan Ömer Kork maz isminde sabıkalı bir hırsız, dün öğle vakti Nazımbey mahallesinde oturan Hakkı ismindeki bir şahsın kapısının kilidini sökerek içeri gır-
Sabıkalı hırsız içerde işine yarı-yacak eşyaları toplamış ve tam dışarı çızaracağ sırada polisler tara-fndan yakalanmıştır.
Cür’etkâr hırsız sacılığa teslim e-dilmiş ve tahkikata başlanmıştır.
Dört doktorumuz Paris'e gidecek
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 4 doktor doçentliğe hazırlanmak için Avrupaya gönderileceklerdir.
Gidecek doktorlarımız şunlardır: Adlî Tıp Enstitüsü Başasistanı Dı-. Adnan Öztürel, Dr. Necati Akgün Dr. Abit Köymen ve Emin Faik Üstün.
Doktorlarımız Pariste bir sene kalacaklardır.
GÜLHANE ve TİP FAKÜLTESİ TIBBÎ MÜSAMERELERİ
r Altj kişilik bir ailenin bütün fertlerinde ’ ' • ” ’
polinevrit.
(Prof. Rasim Adasal) [ t İsveç tababeti.
(Doçent Mehmet Ali Tanman) Kan Bankası hakkında.
(Prof. Recai ERGÜDER), Ameliyatla ’ Mikrogeni vak’ası.
İ(
★
ı*
Olimpiyat filmi tekrar protesto edildi
Bundan bir müddet evvel Olimpiyat filminin İstanbulda gösterilmesinin Üpiversite gençliği tarafından protesto edilmesi üzerine sinema sahipleri gençlerin bu isteğine uyarak filmi göstermemişlerdi. Aynı film şehrimizdeki Ulus sinemasında da gösterilmek istenmişse de Ankara Üniversitesi bu hususta sinema sahibine müracaat ederek filmin gösterilmemesini rica etmişler ve böylelikle film Ankarada da gösterilmemiştir.
1948 Olimpiyat filmi bu sefer de Hukuk Fakültesi tarafından satın a-lınmış ve Eskişehir felâketzedelerine yardım etmek maksadiyle Fakülte ssdonunda az bir para ile talebelere göstermek istenmiştir.
Film dün oynatılırken talebeler evvelâ Ankara ve İstanbul Üniversiteleri tarafından oynatılmak is-lenmiyen film olduğunu anlamamış lavdır. Fakat film biraz oynatılınca vaziyet derhal anlaşılmış ve seyirci talebeler arasında infiale sebep olmuştur. Bu arada bazı talebeler protesto maksadiyle sinema salonunu terketmişlerdir.
Filmin tekrar oynatılması şimdilik şüpheli görülmektedir.
Gazi Lisesini Bitirenlerin toplantısı
Haber aldığımıza göre Gazi Lisesini bitirenler cemiyeti bugün Ankara Gar Gazinosunda bir toplantı tertip etmiştir.
Toplantının güzel bir şekilde ya-ı pılması için dernek gereken fedakârlıklardan çekinmemiştir.
ı Toplantının çok samimî bir hava : içinde geçeceği tahmin edilmektedir.
Vahdi Doğruer'in D. P. ye tekrar girme talebi reddedildi .
Dünkü nüshamızda Demokrat Partiden istifa etmiş oldımunoj#**^," bir meJctuhu v'aJjdi.Dokfue.
isimli bir şahıs hakkında'Demokrat Partinin "S- numaralı bucak mnrke-zinden şu malûmatı aldık: v
«Vahdi Doğruer, bundan evvel , r- . tifa etmiş ve istifası daOğuz ocöğının^ 20 numaralı kararma göre memnu- ; niyetle kabul edilmiştir. 3/3/950 ta- -rihinde partiden istifa etmediğine ve tekrar kabulüne dair imzalı bir \ dilekçe ile ocağa müracaat etmişse ’ de talebi reddolunmuştur.»
Ticaret ve Sonayi
Odasından
Unvanı Mehmet Koz
Sicil No. 3069
Ankarada Küçük Esat semtinde Yeni mahallesinde 57 numaralı evde oturan, Yenişehir semtinde Meşrutiyet caddesinde 2 No. lu mahallî ticarî ikametgâh ittihaz ve Bakkaliye ticaretiyle iştigal eden, Ticaret Odasının 8/313 numarasında kayıtlı T. C. tebaasından Mehmet Koz'un yukarda yazılı ticaret un-vaniyle noterlikten tasdikli imzası şeklinin Ticaret Kanununun ahkâmı rıa uyularak 10/3/1950 tarihinde tes cil edildiği duyurulur. (454)
Toplantı
D. P. Mamak Ocağından:
12 Mart 1950 Pazar günü saal 15 - 18 arasında üye arkadaşları» behemehal ocak binasına gelmele» rica olunur.
Gündem:
Seçim mevzuu.
«Canı cehenneme Harry’nin. Harry öldü. İkimiz de «evlyorduk onu, ama ne çare kİ öldü. Ölüleri unutmalı*. diye bağırmak geldi bir an, fakat tabii, kendimi tuttum; onun yerine:
— Ne yapacak, dedim. Hiç bir şey olmamış gibi ıslıkla her zamanki havasını çalmıya başladı.
Ayni havayı ıslıkla çalmaya başladım; Anna boğuk bir çığlık kopardı, döndüm; İyi bir taktik kullanmış kullanmamış olduğumu anlayıp ta ona göre birşey söyliyecek yerde ağzımdan
— Harry öldü. Bütün ömrünüzü onun matemini tutmakla geçiremezsiniz, 6Özlerj kaçtı.
Anna:
— Biliyorum, diye cevap verdi, ama kim bilir, belki de bir şeyler olur.
— Anlıyamadım, ne şey olur?
— Yani bir çıkar yol bulunur elbet, demek istiyorum. Olabilir ki, ben de tıpkı onun gibi ölebilirim bir gün, yahut ne bileyim başka bir şey...
— Zamanla unutursunuz, yeni den seversiniz, dedim.
— Biliyorum, ama artık sevini* ye takatim yok. Ne kadar isteksiz
gibi bir
AID
Yazan : Graham .Greene .-u--- ^*r Çeviren : Kırdanoğlu ——*
zin 'Cooler’in namusluluğu ne o-luyor?
— Ne yapmalı bilmem ki? Koch bir istiridye, gibi içine çekilmiş. Beni evinden adetâ kapı dLşan ettis e
Genç kız:
— Sizi eder ama beni edemez. Değil o, ilse’i de o işi bana yapamaz. Ne dersiniz?
Lim'in apartımaniııa giden yolu beraberce yürümeğe başladılar. Kar ayakkabılarına yapışıyor, bu yüzden, ayak bileklerine zenelr vurulmuş kürek mahkûmları gibi, ağır ağır ve zahmetle ilerliyorlardı. Anna:
— Daha uzak mı? diye sordu.
— Geldik. Şu, ileride küçük bir kalabalık var, görüyor musunuz, İşte hemen hemen onların bulunduğu yerde.
Yolun ortasında duran grup beyazlığın üzerinde, dökülmüş bir
olduğumu görmüyor musunuz?
Rollo Martins pencerenin yanın dan ayrıldı, tekrar gelip divana oturdu. Yanm dakika önce divan dan kalkmış olan adam Harry’nin arkadaşı idi ve Harry’nin sevgilisini teselli ediyordu; yarım dakika sonraki adamsa, Anna Sch-mitlı’e âşık olmuş birisiydi. O Anıta Schmith, ki Harry Lim adın da, kendisinin de yakından tanı; dığı bir başka erkeği seviyordu. O gece artık bir daha maziden söz etmedi. Bunun yerine genç kıza tanıştığı şahıslardan bahsetti.
— VVİnkler’in dediklerinden hiçbirine inanmıyorum, dedi. Fakat Cooler, sevimli bir adam. Har ry*nin tanıdıkları içinde bir o, Harry’den yana çıktı. İşin tatsız tarafı şu ki, Cooler’in dedikleri doğru İse, o zaman Koch’unkiler yanlış. Oysa ki gelen, Koclı’un sözlerinde bir hakikate parmak bas-
— 22 —
tığına tamamen inanmıştım.
— Koch kim?
Anlattı. Üçüncü adam meselesini de açtı.
Anna:
— Mühim değil pek. Nasıl Koch tahkikattan kaçındı ise bu üçüncü adam da aynı şeyi yapmış olabilir.
Anna:
— Mesele orda değil, dedi, bu vaziyet ötekilerin, yâni Kurtz’la Cooler’in yalan söylediklerini gösteriyor.
— Kim bilir, belki de bu üçüncü arkadaşlarının başına yeni bir tahkikat derdi açmamak İçin, ya lan söylüyorlardır.
— Bir üçüncü arkadaş öyle mi, ayni gün, ayni yerde? Sonra, si-
mürekkep lekesi gibi görünüor-du. Biraz daha yaklaştıkları zaman Martins:
— Galiba tanı da Llın’in evinin önündeler, dedi, ne olabilir dersiniz? Siyasî bir nümayiş mi a-caba?
Anna Schmidt durduı
____ Koch’dan kime bahsetmiştiniz? diye sordu.
__ Yalnız size, bir de CGOİeFe
____ Korkuyorum. Bu bana şeyi hatırlatıyor...
Gözlerini kalabalığa dikmişti. Onu böyle tetikte durduran şeyin mazisindeki hangi hatıra olduğunu Martins hiç bir zaman öğrenememiştir. Adeta yalvarır gibi Marti ns’e:
— Gidelim buradan, dedi.
— Delilik etmeyin. Bir şeyler öğreneceğiz, bu sefer, çok mühim bir şeyler.
— Ben sizi burda beklerim. Siz gidin Koch’la konuşun. Yalnız bu adamların niçin orda toplandıklarını öğrenin.
Sonra: «Sokak kalabalığından nefret ederim* diye ilâve etti. Tiyatroda çalışan bir kadının böy le düşünmesi garipti.
MEVLÛr
Merhum biraderim Eczacı CAFER TAYYAR’ın ruhu için ölümünün ikinci senei devriye-sine tesadüf eden 13 Mart 1950 Pazartesi günü öğle namazını müteakip Hacıbayram Camii Şerifinde mevlûd okunacağın-dan arzu eden hısım, akraba ve dostlarının teşrifleri rica olunur
Biraderi
Hüseyin Hamit Benadaffl (452)
_J TAKVİM I.
Hicrî: 1869 — C. Evvel: 22
Rıımîı 1365 — Şubat: 26 11 MART 1950 CUMARTESİ
Vasati
Irat
(Devamı var)
Sabah öğle İkindi
Yatsı İmsak
12.0
6.1!
9.31
İl» .
1.1
10.2
I
ZAFER
Sayfa: )
- 3 - 1951
ADYO* TELEFON -TELGRAF HABERLERİ
HER GÜN BİR HÂDİSE;
Kızılordu
Boşluğa resim yapılabilir mi?
Karanlığa el feneri gezdirmek suretile şaheserler resmedilecek
Polit ka ve felâket !
I I lus gazetesine göre, Eski-kişehirde Porsuk taşarsa ne çıkarmış? Binlerce kerpiç ev yıkılırsa, yerine mamûreler kurulurmuş!
Öyle ya, şimdiye kadar bütün seylâp bölgelerine az mı Grat Siyel diktik!
Hem Amerikada bile Misisipi taşarmış!
Bu söze de, ilk mektep öğrencileri cevap versinler!
Dünyanın eıı uzun ve meşhur nehri Misisipi’dir. Bizim Porsuk çayıyla Sarıdereyi, Türkiye haritasında bile pertevsizle bulamazsınız!
Eloğlu, Misisipi de keyfine baksın! Biz, çayı görünce paçaları sıvıyoruz! — A. F.
İngiliz meclisinde ilk münakaşalar
müddettenberi Doğu Almanya’dan alınan haberlerden ] anlaşıldığına göre, Alınanyanın J Sovyet işgali altında bulunan bu 1 bölgesinde Ruslar, «Polis» maskesi I altında bir ordu kurmakla meşgul-I dürler. Hattâ, son haberler bu ordunun kurulmuş ve uçak ve tanklar I da dahil olduğu halde, ağır silâh-I larla teçhiz edilmiş olduğunu ve bir | polis teşkilâtının hareket çevresi-I ni aşan geniş manevralar yapmış bulunduğunu bildiriyordu. Bu «Polis» ordusunun, kızıl tesiri altında, kızıl subayların kumandasında ve yine kızılların vermiş oldukları si" . lâhlarla teçhiz edilmiş olduğu mu-hakka ise de, ne yolda, hangi gayelerin tahakkuku için kullanılacağı malûm değildir. Batı Almanya ile Doğu Almanya arasında hakiki bir silâhlı ihtilâf halinde mi, yoksa Batılılarla Sovyetler arasında çıkacak savaşta mı?...
Görünüşe göre, bu iki ihtimal de varit değildir. Zira, her şeyden evvel, Bonn hükümeti, silahlanmayı resmen reddetmekle Doğuya karşı, her hal ve şerait altında silâh çekmemeği şiar ittihaz etmiş gibidir. Batı ile Doğu Almanya, bu konuda, Müttefiklerine karşı bir muvazaaya girmiş gibidirler. Yani Doğu ve Batı Almanyadan biri, Patronlarının niyet ve maksatlarına uyarak kuvvetlenmek zorunda kalırsa, diğer taraf behemehal silâhsızlanma prensibini muhafaza edecektir. Nitekim bugünkü durum da bu danışıklı dö-ğüşün tam bir ifadesidir. Sovyetle-rüı Doğulu Almanlar üzerindeki tazyik ve nüfuzu arttığı derecede Bonn hükümetinin Batılı devletlere karşı muamelesi sertleşmiştir. Ve bugün Batı Almanyanm ne olacağı hâlâ malûm değildir. Bu kukla hükümet Batı savunma paktına, Avrupa konseyine, velhasıl Batıkların Avrupayı kurtarmak için bel bağlamış bulundukları Milletlerarası teşekküllere kabul olunacak mıdır? Kabul olunacaksa, hangi şartlar dahilinde? Şüphesiz ki İngiliz yüksek komiserinin «Demokratik esaslara sadık kalınması şartiy-le...» ifadesi kâfi bir kıştas olmayıp, bu meselenin hal ve faslı için daha müsbet ve müşahhas ölçülere ihtiyaç. vardır. Ve o ölçüler bugün için ^--mevcut, değildir.
üuııa «uuicîbH. Doğu Ahnanyada kurulmakta olan muazzam polis teşkilâtının da Kızılordnun bir ou-)• cüsü olarak tensik edildiğine inanmıyoruz. Bu silâhlı teşkilât alınanlara zorla kabul ettirilmiştir ve görünüşe göre tek gayesi, Doğu Al-manyada Bolşevik kaidelerinin tatbikini sağlamaktan ibarettir. Bizi bu neticeye sevkeden bir keyfiyet de, bu silâhlı teşkilâtın çok daha geniş ölçülü bir gizli teşkilâta istinat etmesidir. Gerek askerî kadrolar içinde gerekse eski Alman Ges-tapo’sunun kızıl renkte bir modelinden başka bir şey olmıyan gizli polis teşkilâtında, Alman Nasyonal -Sosyalizminin istinat ettiği esaslara (bu esâslar yanlış olmakla beraber) agâh ve âşinâ bir kimse yoktur. Bunların hepsi, bildiğimiz sağır zekâlı Alman generalleriyle kan dökmekten hâzzeden bir takım hafiye, cellât kılıklı insanlardır. Ve Sovyetler bu işlenmemiş ceberrutî mahlûklara istedikleri işi istedikleri gibi gördüreceklerine kanidirler, ki, haklıdırlar.
Doğu Almanya polisinin rolü bundan ibarettir. Bu polis, Sovyetler emrederse Batı Almanyanm ü-zerine de atılabilir. Fakat Sov-yetlerin gerek bu, her türlü milli ve İnsanî duygudan mahrum cellât tayfasına, gerekse kendi kızıl ordularına bu emri vermekten içtinap edecekleri muhakkak gibidir, çünkü, fiiliyatta değilse bile binnaza-riye bugün için Kızılordunun tarihî rolü sona ermiştir. Sovyetler, kapitalist âlemin kendiliğinden yıkılacağına yüzde yüz kanidirler. Bu yıkılışı, milletlerin dahilî sıkıntıları ve yine dahildeki komünist hareketleri tacil edecektir. Kapitalist âlemin iktisadi sıkıntılar ve buhranlar yüzünden çökmesini bekliyen bir rejimin, kendi iktisadiyatını, bu sefer yardım da göıemiyeceği cihetle, bir daha tamir kabul etmez bir surette çöküntüye sevkedebilecek bir harbi göze alabilmesi çok uzak bir ihtimal sayılabilir. Hususiyle ki, Kremlin'in soğuk harbi, muvaffakiyetli neticeler vermekteidr. En küçük bir misal olarak yukarıda e-le aldığımız Almanya meselesi buna kâfi bir delildir. Denebilir ki, Ruslar. Almanların kör iştiha ve ihtiraslarını mükemmelen istismar ederek en azdan Batı Avrupa Birliğinin tahakkukuna bugüne kadar mâni olmuşlardır.
Kızılorduya terhis emri verilse, yeri var.
Attlee Muhafazakârlara şiddetle hücum ve onları küçük partizanlık manevralarile itham etti
Londra. 10 (a.a.) — Muhafazakâr ların takriri hakkında oya müracaat edilmeden önce Clement Attlee A-vam Kamarasında söz almış ve E-den’e cevaben şunları söylemiştir:
.Son seçimler, devletleştirme leh veya aleyhinde bir plebisit değildir İngiliz halkı, artık Churchill’i ve muhafazakâr partiyi istemediğini verdiği oyla açıkça göstermiştif
Muhalefet, yarattığı durumla, mesuliyet hissinden mahrum olduğunu isbat etmiştir. Muhafazakârların kü çük partizanlık manevralarına itibar etmiyeceklerine dair Ingiliz hal kının beslediği ümitler partinin bu : son durumuyla beraber kırılmıştır. Avam Kamarasından, Churchill ve arkadaşları tarfından verilen ‘ * rlrin reddini istiyorum.»
tak-
Meclis köşesi;
I-
U
1i
kl
Harp olursa ancak 10 yıl içinde olur
Batılıların
DAVET
notasını Rusya reddetti
Geçici Komisyon:
Turizm Kanunun tasarısını incele mek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 10 da Kitaplıkta toplanacaktır.
Picosso yeni malzemesinden çok memnun ■ Daha korkaklar, burnu ağ z üzerine oturtamamış ol-
Tanınmış bir filozofun sözleri
Nevyork, 10 (Nafen) — United Na tions Worl^ isimji dergide yayınladığı bir makalede «üçüncü bir cihan Jıarbirçjfen» bahseden tanınmış feylesof Bertrand Russel şöyle demektedir:
«Milâttan sonra bininci senede dün yanın sonu geldi diye endişeye düşenler olmuştu. Bugünkü endişemiz muhakkak ki daha büyüktür. Fakat önümüzdeki on şene içinde bîr harp olmazsa bundan sonra hiç bir harp olmıyacağı da muhakkaktır»
Bertrand Russel’e göre, Sovyet Rusya’nın şimdiki siyaseti emperyalizmin daniskasıdır. Fakat bu emperyalizm yakında Titovari daha birçok güçlüklerle karşılaşmıya mah kûmdur. Rusya'ya karşı hem Çin’de ve hem de Ukrayna’da hareketler belirmesi ihtimali her vakit mevcuttur.
İngiliz feylesofu Rusya’nın anladığı tek lisanın silâh kuvveti olduğunu, bunun için de batının kuvvetli bir ordu bulundurması gerektiği, Hidrojen bombasını yapması lâzım geldiğini kaydetmekte ve şu hadiselerin kati değişiklikler yaratabileceğini belirtmektedr:
1 — Stalin’in ölümü,
2 — Doğu bloku arasında parçalanma.
3 — Rus resmî şahsiyetlerinde ar tan bir tembellik ve liyakatsizlik.
4 — İlim adamlarına yapılan baskının doğuracağı neticeler.
Yunan seçimleri ve Amerika
Atina Radyosu, 10 (Basil yın) — Cenevre'de toplanmış olan milletlerarası gümrük tarifeleri kon feransında memleketini temsile giden Birleşik Amerika’nın Atina Bü yükelçisi Grady, dün gece Atina’ya dönmüştür.
Gyady gazetecilere verdiği bir de meçte,- Yunanistan’da seçimlerin serbestçe demokratik esaslara uygun, ve tam bir sükûn içinde geçmiş olmasından memnunluğunu belirtmiştir. Şimdi memleketin kalkınması için siyasî partilerin ve Yunan Milletinin işbirliği yapmaları ve bütçe muvazenesinin sağlanması lâzım geldiğini söyliyen büyük elçi, Yunanistan'ın en önemli iki davasını teşkil eden bu meselelerde Amerikanın Yunanistan’a her türlü müzaherette bulunacağını teyid etmiş tir.
Tuna komisyonunun tanınması meselesi
Londra, 10 (a.a.) — Sovyet haber ler Ajansı Tass’ın dün akşam Lon-drada alınan bir telgrafına göre, Tu na komisyonunu tanımıyan İngiltere, Fransa ve Birleşik Amerika’nın notaları Sovyet Rusya tarafından reddedilmiştir. Üç devlet, Tuna ü-zerindeki nakliyatı kontrol eden ko misyonu tanımayı, Sovyet Rusyanın hakimiyeti altında bulunduğu için reddetmişlerdir.
Tuna komisyonu 1921 de kurulan ve Ingiltere ile Fransa'nın üyesi bu lundukları Tuna anlaşmasının yeri ni almaktadır.
Tass Ajansına göre, yeni komisyon Tuna devletlerinin nehrin idaresindeki hakimiyetlerini tekrar kur muştur.
Tass’ın haberinde, komisyonun 1948 deki müzakerelerine iştirak et miyen Belçika, İtalya ve Yunanistan’ın notalarının da kabul edilmi-yeceği belirtilmektedir.
Asya medeniyeti Avrupadan üstün
Londra, 10 (Nafen) — Bizzat inşa ettiği bir motosiklet ile dünyayı dolaşmış olan İngiliz öğretmeni John Lloyd şöyle demiştir: «Asya'da Avrupa’dan çok daha fazla bir medeniyet gördüm. Asya'da ruh vücud-dan evvel gelmektedir. Avrupa’da ise her vakit vücut ruhdan evvel geliyor.»
peni Ingiliz Meclisinde
Dünya Basınından
Hulâsalar
—o 10 - 3 1950 _
Ya-
ilk ölüm hâdisesi
Londra, 10 (a.a.) — Dün akşam A-vam Kamarasında, ikinci Attle kabinesi güven oyu kazandığı sırada, liberal parti basın servisi şefi Sinclair birdenbire ölmüştür. Hiçbir doktor bulunamadığından, Sin-clair’in ölümü muhafazakâr saylav Hill tarafından tespit edilmiştir.
Hâdiseli grev
Marysville (Michigan), 10 (a.a.) — 44 güjıdür süren Chrysler grevinde şirketin ilk olarak yaptığı şikâyete göre, muhasebe Müdür Muavini dün fena halde dövülmüş ve otomobilinin camları kırılmıştır.
Chrysler şirketi tarafından bildirildiğine göre, 50 den fazla grev nöbetçisi, 1400 işçisi olan fabrikanın 200 memurunun ve sendika üyesi olmıyan işçilerin fabrikaya girmelerine mani olmaktadır.
Suriyede Başbakana yapılan suikast
Beyrut, 10 (a.a.) — Başbakan
Riad El Sulha yapılan suikast hakkında çıkarılan resmî tebliğde şu tafsilât vardır:
Dün saat 18.30 da Riad El Sulh bir aile toplantısına iştirak etmek ü-
Serbest Fıkra
Mücahit TOPALAK
Keşmir mes'elesi
Londra Radyosu, 10 (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Keşmir meselesini görüşmek üzere bugün toplanması kararlaştırılmış iken sonradan tâdil edilmiştir. Konseyin bu mesele hakkındaki müzakerelerine pazarte 6i veya Salı günü devam etmesi muh temeldir.
İngiliz Basmı:
İngiliz gazetelerinden bağımsız Times, bu sabahki başyazısında, Fransa Cumhurbaşkanı Vineent Au-riol’un Londra seyahati esnasında Bevin’le Shuman’ın birçok meseleleri birlikte görüşmek fırsatını bul duklarını ve bunun iyi neticeler vermiş olduğunu belirtmektedir.
Times, Fransa’nın Hindiçini’de Ba tı Avrupanm menfaatleri için mücadele ettiğini, buna mukabil İn-gilteıenin Saar meselesinde Fran-sanın yanıbaşında bulunduğunu belirtiyor.
Batı Avrupa birliği ve Avrupa ik tisadı işbirliği meselelerinde Fransa ile Ingiltere arasındaki münasebetlere temas eden Times, bu hususta iki dost memleket arasında pek az görüş farkı bulunduğunu, Atlantik paktının yürürlüğe girmesinden sonra bu farkların da ortadan kalkacağını hatırlatmaktadır.
Diğer İngiliz gazeteleri işçi hükümetinin dün Avam Kamarasında elde etmiş olduğu ilk güven oyunu bahis mevzuu ediyorlar.
İşçi partisinin organı olan Daily Herald gazetesi, devletleştirmenin gnüne geçmek için muhafazakarların ileri sürdükleri tekliflere temasla, devletleştirmenin lüzumlu olduğu fikrini ısrarla müdafaa ediyor.
Buna mukabil muhafazakâr Daily Telegyaph gazetesi * devletleştirme neticesi fiyatların artacağını ve kalite bakımından malların daha düşük olacağı fikrini ileri sürdükten sonra muhafazakârların Çelik sanayiinin devletleştirilmesine karşı koymadıklarını, ancak bu işin şimdilik geri bırakılmasını istedik
maktan çekiniyorlar - e-simde yepyeni bir teknik doğuyor.
¥EP yeni bir sanat şekli doğuyor: Karanlıkta, boşluğa re sim çizmek. Bu usulü evvelâ, Life dergisinin fotoğrafçısı Mili icadetti ve genç adam her türlü ye niliğe teşne olduğundan emin bulun duğu meşhur ressam Picasso’ya müracaat etti. «Üstad, size, resim için yep yeni bir malzeme getiriyorum, dedi. Karanlık, boşluk, el lâmbam ve fotoğraf makinem...» Siz çize-ceksijıiz, ben zaptedeceğim...» Ve tekniği, büyük ressama anlattı.
Picasso, bu cazip fikre lâkayıt ka lacak adamlardan değildi. Bununla beraber, bir müddet teredüt etti. Çünkü, nihayet dünya çapındaki şöh retini bu geveze gazetecinin ilk ba kışta çocukça görünen icadı ile gülünç bir hale sokmak tehlikesi de vardı. Lâkin, elde edilen ilk neticeler hayret vericiydi. Bir Fransız ga zetesinin usta fotoğrafçısı da teşebbüse karıştı. Alınan klişeler gün geçtikçe tekâmül ediyor, hakiki bir sanat ifadesi mahiyetini kazanıyor-
şı koymadıklarını, ancak şimdilik geri bırakılmasını lerini yazıyor.
Times gazetesi başka bir yazısında Yunanistan’da seçimler neticesinde hasıl olan siyasi durumu göz den geçirmektedir.
Bağımsız Ingiliz gazetesi geçici hükümetin hareketini övdükten son ra, sola meyyal partilerin seçimlerde almış oldukları oy sayısının pek fazla olmadığını, ancak bunun ileride solcu partiler olmaksızın Yunanistan’da kabine kurmanın biraz güç olacağını gösterdiğini belirtiyor.
zere, sanat mektebinin yanında kâin Galayani’nin evine gireceği sırada, Tevfik Hamdan isminde bir delikan lı bir kaç el silâh atmıştır. Çıkan kurşunlar iki çocuğu öldürmüş ve bir kişiyi hafifçe yaralamıştır.
Başbakan kaçan mütecavizin üzerine atılmış ve henüz silâhını boşalt mıya devam eden suikastçıyı muhafızlar yakalamıştır.
Teknik neden ibaret?
Gayet basit. Karanlık, ama çok karanlık bir yerde işe başlanıyor. Artistin elinde fırça yerine bir elektrik feneri var. Karşısında ise açık duran bir fotoğraf objektifi. Artist, feneriyle tasarlamış olduğu resmi çiziyor ve işini bitirince, kuvvetli bir ışıkla ressamın da yüzü aydınlatılarak, fotoğraf camının üzerine tesbit ediliyor. Bu kuvvetli ışık ve rilinceye kadar, ressam tam bir ka ranlık içindedir ve ancak fenerinin boşlukta çizdiği hatlar fotoğraf plâğına geçmiştir. Yalnız, bu suretle elde edilecek resimlerin muvaffakiyetli olması için iki şart var. Bunlardan biri, «fırça ile» objektif arasındaki mesafeyi iyi ayarlayabilmek, diğeri de, resmin, net olması ve hatların ince çıkmalarını temin yolunda, feneri çok seri kullanabilmektir.
★
Picasso ve ötekiler...
Bu yolda yapılan tecrübelerde, Picasso’nun gösterdiği sürat, ona hakiki sanat eserleri kazandırmış bulunuyor. Ressamın, bu suretle
İlk türbinli otomobil
Londra, 10 (a.a.) — İlk türbinli otomobilin tecrübeleri. dün Silves-tone’da otomobil yarış alanında yapılmıştır.
On sene süren çalışmaların mahsulü olan bu araba Coventry’de Rover müessesesi tarafından inşa edil miştir. Arka tarafta bulunan motor kimseye gösterilmemiştir.
Otomobil üç dört seneden evvel piyasaya sürülmiyecektir.
İran ile Japorya ticarî münasebetleri
Tahran, 10 (a.a.) — Dün resmen bildirildiğine göre, beş kişilik Japon ticaret heyeti, İran ile Japonya arasında ticarî münasebetler tesis etmek üzere, bu hafta Tahran’a gelmiştir.
Millî ekonomi bakanı dahil olmak üzere hükümetin resmî şahsiyetleriyle temas eden heyet ile bir anlaşma imzalanacağı zannedilmektedir.
Açıl kilid açıl!
AZ MASRAFLA ÇOK İŞ
Görecek bir servis arabasına ihtiyacı olanlar için en elverişlisi
İktidar partisi, nihayet tarihimizin mefahiri olan büyüklerimizin türbelerini açmak lüzumunu gördü... §u seçim aralığı, Papucubüyüğün, Tuzbabanın, üç-göbek adanan Ethem Dedenin türbeleri açılmıyacak ama, yine adak adanacak bir yer bulu-
Evet, şaka etmiyorum; seneler-denberi maalesef bu türbeler kapalıydı. 500 üncü yıldönümünde heykelini dikmek istediğimiz Koca Fatih’in mezarı kapı duvardı!. Yavuz Sultan Selimin türbesini otlar, ısırganlar basmıştı!
Hani şöyle çocuklarımızı yanımıza alıp da, işte Osmanlı İmparatorluğunun büyük ve haşmetli
C__ Yazan . —
Sar içiz ineli |
devrini dünyaya yayan Kanunî Şultan Süleyman burada yatıyor. İşte, bu yüce Türk’ün emir ve komutasında Türk orduları Viyana kapılarına kadar dayandı, diye söyliyemiyorduk.
Beşik taşta Barbarosun heykeli dikiliydi ama, yaman denizcimizin türbesini örümcekler bürümüştü!
Osmaıılı hükümetinin hâmisi Sultan Osman'ın mezarında baykuşlar ötüyor. Yeşil türbenin içinde rutubet, nöbet tutuyordu...
Koca bir tarihin kemiklerini
değil, eserlerini ve medeniyetlerini bile unutmuştuk! Bu bakımdan büyüklerimizin türbelerini açmak ve yeni nesle eski satvet günlerimizi hatırlatmak vazife-
Fakat ııedcn, bu iş bugüne kaldı? Neden bu iş seçim arifesinde ivediliğe getirildi? Daha evvel de düşünülüp yapılamaz mıydı?
Yoksa iktidar partisi türbelerin yüzüsuyu hürmetine mi seçimleri kazanacağını zannediyor?
Fakat bu arada açılmıyan bir türbe vardır ki o da kalbimizdir:
Bir türbe ki rııhum gelen ağlar, giden ağlar!
Dâvanın esası, kalplerin anahtarını bulabilmektedir!
Peugeot
TENTELİ KAMYONET idir.
I Bir defa görmekle emsaline iistün-
I lüğünü takdir buyuracaksınız
AKIN KOLLEKTİF ŞİRKETİ
| Posta C. No. 21 — Tel:12435 ve 13255
Cocteau, karanlığa bu resmi nasıl çizildiğine hayrette...
çizmiş olduğu resimlerden mürekkep bir sergi, Nevyork’da hayranlık uyandırmıştır. Ve Amerikalılar şimdiden bu işe koyulmuşlardır. Fransa’da da meşhur sahne vazıı Cocteau, bu işe merak sardırmış-tır. Cocteau, gelecek filmlerinin ba zı sahnelerinde bu tarz sanatın verdiği imkânlardan istifade etmek ni yetindedir. Bunun için, şimdiden, her gece malikânesinin bahçesinde provalar yapıyor. Gördüğünüz ışık-resmin altında Cocteau bulunmaktadır.
Bu sanat şubesinin, şimdilik muayyen ve kuvvetli bir tekniğe sahip bulunmamasına rağmen, yep yeni bir ifade tarzı yarattığı ve ileride büyük inkişaflara müsait bulunduğu anlaşılmaktadır. Kim bilir, belki de, resim sanatının, ışık ve şekle doğ ru gitmekte olduğunu söyleyenler, bu suretle hak kazanmış olacaklardır.
Mahzurlu tarafları..
Tabiî, Fransızlar, işin gülünç taraflarım belirtmekte gecikmediler. Coctea’nun her gece bu ışık resim tecrübelerine dalmakta olduğunu haber alan, ve bu tecrübelere daha bir çok tanınmış yıldız ve ressamın iştirak ettiğini öğrenen gazeteciler, artistin malikânesini hakikî bir kor don altına almışlar. Gördüklerini an latıyorlar. Yok efendim, Maurice Chevalier, bir kadın resmi çizeyim derken bıyıklı bir erkek resmi çizmiş, yok, Cocteau'nun çizdiği portre Jean Marais’yi andırıyormuş... Karanlıkta, bu teknikle çizilen resimler, çizenin şuur altı inhimaklerini daha iyi ifade ediyormuş, falan...
Bu arada, çok ünlü bir ressamın, çizdiği resimde burnu unutmuş olduğunu iddia ediyorlar. Bu haberi veren gazeteci, «Üstadın kendi bur I nuna baktım. O kadar büyüktü ki, karanlığa çizmiş olduğu resimde burundan vazgeçmiş olmasının sebe-I bini kolayca anladım» diyor.
Uşak Demokratlarının
yaptıkları Köy gezileri
Uşak, (Hususî) — Umumî seçimlerin her gün bir parça daha yaklaşmakta olması sebebile, Demokrat Partinin teşkilâtı ile yapageldiği temaslar son haftalar zarfında hızlanmış ve köy gezileri sıklaştırılmış -tır. ilçe idare kurulundan Tahsin Kırhallı, partililerden Hakkı Yağcı ve Banaz bucak başkanı Hakkı Çe-tinkaya, kuruldan Seyit Ahmet Kılıç, bir hafta süren gezileri sırasında Alaba, Ahat, Banaz, Büyük Oturak, Bahadır, Çorum, Düzkışla, Düz-lüce, Dümenler, Foluz, K. Oturak, Gedikler, Islâmköy, İmrez, Halaç-lar, Hatipler, Kuşdemir, Kızılcavi-ran. Kaplangı, Kızılcasöğüt, Kızıl -hisar, Kaylı, Öksüz, Paşacık, Susuz, Sanıra, Şaban ve Yenice köylerine uğrayarak buralarda bulunan parti mümessillerile, yüzlerce partili vatandaşlarla bir seri konuşmalar yapmışlar, yeni Seçim Kanunu ve ihtiva eylediği hükümleri etrafında, vatandaşlara bilgiler vermişler, Demokrat Partinin prensip ve umdelerini belirtmişler ve umumî seçim lerde başarılı neticeler alınması için çalışmaların lüzum ve ehemmiyeti üzerinde bilhassa durmuşlardır.
Demokrat Partinin köy gezileri, devam etmekte ve büyük inkişaflar kaydedilmektedir.
Uşak Demokratlarının Simav gezisi
Seçim günlerinin yaklaşmakta olması, partiler arası faaliyeti arttırmış ve hududunu genişletmiştir. U-şak demokratlarının, bu haftaki gezi programları daha şamil bir sahayı ihtiva eylemiştir.
ilçe idare kurulundan, başkan Yusuf Aysal, ikinci başkan Halil Sağcan, kuruldan Mustafa Demirci, Sadık Sofuoğlu ve Ahmet Ek -mekçiden mürekkep beş arkadaşın günün erken saatlerinde Simav ilçesine doğru, hareket ettikleri görülmüştür. Yolda Karabeyli köyüne uğranmış burada bulunan demok -ratlarla, bir konuşma yapılmış, Seçim Kanunu ve ihtiva eylediği hü-ıkümlpr üzerinde köylü vatandaşlara gerekli bilgiler verilmiştir. Kar şılıklı fikir teatisine vesile veren bu konuşmalar sonunda demokratların demir gibi ayakta durdukları mü-I şahade edilmiştir.
Simava varan heyet ora teşkilâtı mümessillerile seçim mevzuunda ya-jılacak çalışmalar etrafında konuş ma yaptıktan sonra hep birlikte şeh rin pek yakınında bulunan (Çift köyüne gidilmiştir.
Demokrasi dâvasının başındanberi aynı selâbet ve imanla dâva ve mücadele uğrunda ve Demokrat Parti saflarında dolu bir imanla çalışan, iki bin küsur nüfuslu, dört yüz haneli bu büyük köyde bini geçen seçmenin bulunmakta olduğu öğrenilmiştir.
Çaİışkan ve uyanık olan bu demokrat köylülerin sabırsızlıkla, seçimleri beklemekte oldukları ilk konuşmalardan öğrenilmiştir. Uşaklı demokratların köye geldikleri süratle yayılmış ve bir anda yüzlerce köylü vatandaşın muhteşem bir. topluluk vücuda getirdikleri görülmüştür. Bu ulvî manzara karşısında heyecanlı bir konuşma yapan Uşak D. P. ilçe başkam Yusuf Aysal, Çift köylülerini lâyık oldukları bir lisanla övmüş, demokrasi mücadelesinde gösterdikleri cesaret ve metaneti Kütahya ilinde örnek bir varlık olarak vasıflandırmıştır.
Uşak ilçe heyeti yüzlerce köylü vatandaşın coşkun sevgi tezahürleri arasında ayrılmışlardır.
Çivrilde yeni D.P. ocakları
Çivril, (Hususî) — Yeni seçimler yaklaştıkça partimize karşı vatandaşlarımızın sempatisi artmaktadır. Yeniden D. P. ocağı kurulan İmrallı köyünden Mustafa Kaplan, Mehmet Kaplan, Emin Gündüz, Kerim Erkan Necati Erkan, Habib Gök, Hulûsi Yılmaz, Ali Çakmak, Mehmet Cengiz, Kadir Keskin, Hüseyin Yılmaz, C. H. P. den istifa ederek ve Kadir Demir, Abdi Demir, İsmail Sevim-Biga yeniden kaydolmuşlardır. Ocak başkanlığına Mustafa Kaplan, başkan vekilliğine Emin Gündüz, kâtipliğe Necati Erkan üyeliklere de Kadir Ali Çakmak seçilmişlerdir.
Bey köy ocak başkanlığına Mehmet Çelik, Ali Dere, Mustafa Doğan,, Yusuf Caran, Tevfik Batır, Nuri Arslan, seçilmişlerdir.
Sayfa: 4
I Serbest Sütun |
T H. Kurumu Etimesgut Uçak
Fabrikası Müdürlüğünden
— Susunuz. Söylemenizi istemiyorum.
— Söylemeliyim. Sizi galba Sultan meşgul ediyor.
— Size susunuz diyorum.
Fakat bu arzunuz nafiledir güzel kızım.
— 114—
Çıplak bacağını ipek yorganın ltından gösteren Margarit, ihmal-;ârane bir eda ile silkindi. Eğer ıeşhur Yunan heykeltraşı Fidyas ağ olsaydı, muhakkak Venüs hey elini yapmak için bu mütenasip ücudü model alırdı.
Leon artık bir rüya âleminde i-1.
•— İmparator gönderdi sizi de-il mi kumandan?.
— Evet.
— Benden ne istiyor?
— Her şeyi unuttum.
— Ne güzel vazife görüyorsu-
— Beni affediniz.
Leonun hali perişandı. Leon, ha-s bir BizanslI idi. Onun nazarın-a her şey kadından ve zevkten
taretti. Fakat talihli bir adam eğildi. Çok sevdiği kadın mahlû-u, onu daima hor görüyordu.
— Biraz daha yaklaşınız kuman-an...
Leon sürünerek yaklaştı. Korka jrka elini uzattı. (İnce bir ipek ille yarı yarıya örtülmüş olan ^argaritin ayaklarını okşamak is-diı
1— Evvelâ vazifenizi yapınız... Margaritin bu ihtarı Leonu fev-ılâde fnüteessir etti..
— Artık başka vazifem kalma-
— Hayır. Yahut evet... Fakat... Hayır, hayır...
— Anlamıyorum. Yoksa...
— Susunuz. Söylemenizi istemiyorum.
— Söylemeliyim. Sizi galiba Sultan meşgul ediyor.
— Size susunuz diyorum.
— Fakat bu arzunuz nafiledir güzel kızım.
— Bir şey öğrenmek istemiyorum.
— Ama ben söylemeliyim... Nafiledir bu arzunuz. Çünkü... Sultan asla sizin olamaz.
— Tabii olamaz. Sizin olabilme-
u
Birinci sınıf freze ve
tornacı alınacaktır
İsteklilerin tahsil durumları ile şimdiye kadar çalıştıkları yerleri bildirir bir dilekçe ile Fabrika Müdürlüğüne müracaatları.
(437)
Külliyetli miktarda çelik kanape yayı satılacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
Muş Belediye Başkan'
inin verdiği cevap
Diye inledi. Fakat falcı kız deril ayağa kalktı.
— İmparatorunuzun sizi bu hal-; görmesini isterdim.
Diye mırıldandı. Leon, perişan r halde yalvardı:
— Güzel falcı kızı...
— Ben, size verilen vazifeyi bi-Forum kumandan...
— Mümkün değiî... Çünkü onu ına imparator yalnız söylemiş-
Leon irkildi...
— Fakat ben falcıyım.
— Sahih... Peki nasıl biliyorsu-ız? Bukaleon sarayındaki eğlen-den nasıl haberiniz oluyor sili?...
— Falcı olduğumu söylemiştim, lızade Orhan...
Margarit sordu. Bu zeki kız bula Leonu, farkında olmadan söy-imesini biliyordu.
Leon şaşırdı:
— Demek şehzade Orhanı sal-
■ hat iddiasına teşvik etmek için Zifelendirildiğinizden haberdarsız?.
|— Tamamen...
— Aman Allahım... Siz... Siz lithiş bir insansınız.
O kadar değil... Fakat-in-nlarm içini, yüzünden okumalı bilirim.
il— Müthiş... Müthiş...
■— Şimdi söyleyiniz bakalım. Ne pmamı istiyor imparator?
— Bu gece orada bulunmanızı... Her Notarasın kızı şehzadeyi sallat iddiasında bulunmağa ikna emezse...
— Ben ona yardım edeceğim de-1| mi?
Evet)... İmparator daha ziya-ı size güveniyor, t— Ismarlama aşk...
!— Şehzade size âşık değil mi? Herkes bir Leon olamaz ki...
t-eonun göğsü kabardı. Bu (den kendisine bir iltifat hissesi
— Şüphesiz...
1İmparatora söyleyiniz. Bu ge-e gideceğim.
B. Ve Margarit ayağa kalktı. Yan-; ki odaya doğru yürüdü. Leon livardı:
Ij— Ya ben... Ben ne olacağım... I— Siz de tabiî orada bulunacak-kız.
(— Hayır, onu söylemek isteminim. Şimdi ben ne olacağım?
» Margarit geri dönerek güldü:
|— Güzel güzel Velâkerna sara-n na döneceksiniz.
— Hayır bekliyeceğim. Bura-,g n bir yere gidemem.
’ j— Nafile beklersiniz kuman-I n... Mademki imparator hazret-I rinin bir emri vardır. Onun için zırlanmalıyım. Sizinle meşgul . icak fazla vaktim yok...
— O halde benimle ne vakit eşgul olabilirsiniz?
— Bekleyiniz bakalım... İster-niz deminki küçük kız sizi bi-z eğlendirsin...
— Evet, sizin olabilmesi için bir tek şart vardır?.
Notarasın kızı derin bir göğüs geçirdikten sonra, kendini kaybederek:
— Nedir bu şart?
Diye sordu.
— Çok fecî bir şey... Sultanın Bizansı zaptetmesi lâzım.
— Hakkınız var.
— Bunu temenni eder misin?
Notarasın kızı başını önüne eğdi. Bunun mânâsı ne idi? Yanındaki kadın onu omuzlarından tutarak sarstı:
— Bunu mu istiyorsunz yoksa..
— Ben hiç bir şey bilmiyorum.
— Böyle bir şeyi hiç bir BizanslInın duymaması lâzım kızım.
— Bu akşam vazifenizi yapacaksınız.
— Babam da böyle mi istiyor?.
— İmparator böyle istiyor.
— Fakat...
— Bunu yapmanız lâzım.
Notarasın kızı kendini sedire attı. Yüzünü eleriyle kapıyarak yüzüstü kuştüyü yastıklara gömüldü.
1 — Takriben 7 - 10 ton ağırlığında Avrupa malı çelik kanape yayı açık artırma yolu ile satılacaktır.
2 — Geçici teminat 500.— lira olup, müessesemiz veznesine yatırılacaktır.
3 — Açık artırma, 23/3/1950 tarihine rastlayan Perşembe günü saat 14 de Otobüs 'İşletmesi Anbarında yapılacaktır.
4 — İlgililerin yayları arttırma gününden evvel yerinde görmele-
ri, geçici teminat makbuzu ile birlikte belli gün ve saatte arttırma yerinde hazır bulunmaları ilân olunur. (1400)-(142)
8. C. G. Verem Aşısı ——»
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 9 - 13 arasında müracaat etmeleri rica Olunur.
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası
Büyük noksanınız
Otomobil bilgisidir
— Tamar
Genç kız yatağından sıçradı. Neşeli bir halde cevap verdi:
— Ne var anne?..
— Seninle görüşmem lâzım kı-
— Bu kadar acele
— Evet...
— O halde geliyorum...
Tamar, bu genç ve güzel kız, güzelliği bütün Bizans sarayında dillere destan olan şuh ve fettan kız giyindi, odasından çıktı, mermer sütunlarla süslenmiş olan salonu geçerek annesinin yanma gitti.- •
— Söyle anne...
(Devamı var)
Denizli ili Okutma ve Yardımlaşma Derneğinden Yeni kurulan derneğimizin ilk genel kurulu, 12/3/1950 Pazar günü saat 10 da Ankara îlalkevinde toplanacaktır.
Ankarada bulunan sayın Denizlililerin bu toplantıya iştirakleri rica olunur.
Gündemi
1 — Genel Kurul toplantısına geçici başkan ve kâtiplerin seçimi.
2 — Dilekler.
.3 — Himaye kurulu seçimi.
4 — Yeni Yönetim Kurulu seçimi. (442)
ANKARA
bir
he şe;
göı
1
on
I
lar|
dec Böyle söyliyerek Margarit bir bu pı arkasında kayboldu.
rjn Leon bir an ümitsizliğe düştü, sın ,nra berini uğüşturarak:
j — Muhakkak Margarit lâzım iğil ki... O küçük kız da mükem-îl bir şeydi. Bekliydim.
sın.
ırk; .
sür jNotarasın kızı bezgin bir halde _ 1.
kel — İstemiyorum. Yapamıyaca -al..
I Diye inledi.
uçt — Halbuki onu seviyordunuz. sın( Uâl sevmiyor musunuz?
ren — Bilemiyorum. Onu görürsem mış 'İki...
retl — Bu gece göreceksiniz. - — Görmek istemiyorum.
der — Sebep?...
£ — Bunu siz de biliyorsunuz.
— O Haşan denilen delikanlı mı :i bu sevdadan usandırdı?
Şoför Okulunun kurslarına an evvel katılarak otomobilciliği öğreniniz.
Müracaat: Her gün saat 14 - 18 arası İsmetpaşa Cad. No. 4 - Telefon: 21649. (403)
bulmadığı, bu fenalıkların ona neden yapıldığını anlıvamadı -ğı vakit, Katerin mantığının tesiri altında Allahtan uzaklaşmış, fazileti, her gün kendinden memnun olmakta, kuvvetli ve sıhhatli olmakta bulmuştu.
Yalnız kaldığı, kendi kendine iyileştiği, yardıma muhtaç olmadığı, kurtarılması için bağırdığı takdirde duyulmayacak kadar herkesten uzaklaştığı için iftihar duyuyordu.
Fakat bu akşam artık yalnız değildi. Dolabından geceliğini almak için aynaların önünden çıplak geçmekten çekiniyordu. Acele geçti ve dolabından aldığı geceliğine sarındıktan sonra, pençereyi tamamile açtı.
Tuvalet adasının ve pençere-nin altında, sarmaşıklarla kaplı bir balkon vardı.
Katerin balkona çıktı. Bu gece, içinde uyuyamıyacağını bildiği yatağından nefret ediyordu.
Kocasını evine takrar almamaya karar verdi...
Gündüzün çiçek rayihalarından kurtulan hava, şimdi sadece denizin kuvvetli kokusunu taşıyordu.. Deniz ve Katerin, uykuya dalmış evi bekliyorlardı...
«O bu eve girmiyecekti.»
İlk defa, bozulan nişanın takrar yapılmasından evvel, onu d’Armajon’dan kovmuş olanın cenazesi daha şatodan çıkmadan, Pierre’in Katerin’e terar gelmeğe cesaret ettiği ilk defa, Katerin zayıf davranmıştı. Lâkin o zamanlar onu Pierre’den ayıran ancak yabancı bir irade ve babasına vermiş olduğu bir sözün hatırası idi.
Mösyö d'Armajon’uıı nâşı başında nöbet beklenildiğinin i-kinci gecesi, «O» şatonun parkına tekrar gelmek, cesaretinde bulunmuştu. Mutad işareti vermişti ve bu işareti bilen Miss Jackson ona cevap vermişti. Rishbach’Iar uyuyordu, Papaz Morand’da orada yoktu. Katerin, buzgibi kocaman odada dua ediyor ve o akşam kapatılmış olan tabuta bakmaya cesaret e-demiyordu.
Pierre o kadar sessizce gelmişti ki, elleri omuzuna dokunduğu anda ancak geldiğinin farkına vardı. Katerin kendisini müdafaa etmek istemişti, fakat onu çok fazla seviyordu; Pierre,
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Hanı kat
1. No. 115 - Tel: 16245.
Yazan : B. Valmer
Çeviren : NUSAT
Muş belediye başkanı bundan takriben 2 ay evvel gazetemizin • Serbest sütun, köşesinde Sait Çel tikoğlu imzasiyle neşrediln bir yazıya ancak bugün cevap vermiş bulunmaktadır. Cevap aşağıdadır: Bay Sait Çeltikçioğlu:
18/1/1950 tarihli zafer Gazetesinin dördüncü sahifasının serbest sütununda intişar eden (Muş Belediye Başkanının tekzibi tekzip ediliyor) başlıklı yazıyı dikkat ve alâ ka ile okudum. Her türlü düşüncelerin üstünde tutulması lâzımgelen memleket menfaatini bir tarafa a tarak Halk Partisine mensubiyetimi bir töhmet vesilesi addedecek derecede pek iptidaî bir zihniyetin mahsulü olan yazı maâline esefle muttali oldum.
Karşılıklı hürmet esasını istihdaf eden âdabı münazara ve münakaşadan arî olarak mükellef bir ziyafet mukabilinde yazdırdığımı mev zuubahis ettiğiniz tekzibin üslûp, eda ve muhteva itibariyle mensup oldpğum Partinin hastalıklarına mübtelâ olduğumu kaydedışinizi tenkit bahsinde gözetilmesi icabe-den nezaket ve nezahet kaidelerinden tamamen mahrum buldum.
Mensup olduğum Parti bu memleketin Milli Mücadelesini bütün dünyanın gıptasına lâyık olacak su rette. şan ve şerefle başarmış, Türk Milletini dünya muvazenesinde )â yık olduğu seviyeye ulaştırmış ve geleceğe de tam bir güven ve emniyetle bakabilmek imkân ve iktidarım nefsinde toplamış olması itibariyle en şerefli bir Partidir.
Demokrasinin alemdarlığını yapan, halkı efendi telâkki eden ve halka yaptığı işin hesabını vermeyi şiâr edinen bu Partinin Belediye Reisi olarak, yaptığım işlerin hesabını her zaman verdim. Ve vermekten de fahrü gurur duyarım. Takdir etmeniz lâzımdır ki her şey imkânlarla mukayyettir. Bugün e-limizdeki bütçe ile nihayet günlük işleri başarabilecek mevkide iken bunun da üstüne çıkarak uzun harp senelerinin tahribatına uğramış ı Muş’un imara muhtaç olan cihetle-üzerinde durulmuş ve bu cümleden olarak sayın Vali Tevfik Gür’ün yük sek himmetleriyle başlanmış ve inşaatı ikmal edilmemiş dükkân, mah fel ve saire gibi binaların yapımı ikmal edilmiş ve ihtiyaca yeter gö-rülmiyen su işleri de ihtiyaca kâfi bir dereceye isal edilmiş ve bu imar faaliyetinin tahakkuku için (48000) liralık bir borca ilâveten (50.000) liralık istikrazın da ödenmesine mu vaffakiyet hasıl olmuştur. Son zamanlarda memur ve müstahdem ma aşlarına tekabül edebilmek imkânını kaybetmiş bulunan (49000) liralık bir bütçeye rağmen mütezayid bir ceht- mahsulü olarak ıslahı cihetine gidilen elektrik ve su işleri
aile farklarının aşka, sevenlere tesir etmediğini, kendisinin bir sonradan görme olduğunu, lâkin Mösyö d’Armajon’ıın acı olarak yüzüne vurduğu derbederliğini, tashih edecek • -J — onu sevdiğini söylemekte siyle haklı idi... Hattâ, rin’e hoş görünmek için bile değiştirmeği teklif etmemiş-ıniydi?.. Ve Miss Jackson’un şu sözleri doğru değil miydi: «Ölülerin hayatımıza tesir etmeğe haklan yoktur.» Ve gizli nişanlarının teiniz saadetini de hatırladı.. Pierre’in, «Kötü bir insan olsaydım, size bu kadar hürmet edermiydim» deyişi... Mary’nin uzaktan nezaret ettiği gezintileri... Miss Jackson’un kapıyı açması için verdiği işareti hatırladı. Pierre dudaklarını Katerin’iıı dudaklarnıa değdirmemişti bile, fakat, elini Katerin’in kolunun altında sevgi ile geçirdiği gün denberi, Katerin’iıı ruhunda olan ve mevcudiyetini bile bilmediği, içinden fışkıran şiiri olmuştu.
Viıızel’ler unvanlarını satın alınış, Pierre başka bir dinden olmuş ne kıymeti vardı, mazisinin ne kıymeti olabilirdi? Pierre İslah olacaktı, islâh olmuştu bile... fakat tabuttaki ölü vardı!.. Ölünün yüzü .bile artık örtülmüştü... Pierre yalvarıyordu, Mary ikna etmeğe çalışıyordu, Katerin ise istikbâli düşünü-
Alpes’lerin şiddetli rüzgârı vadide esiyordu.
Miss Jackson’un, sıkıntıtan çilen annesinin hayaletini görece- , ğine inandırmaya çalıştığı Katerin, bu buz gibi şatoda ne yapacaktı? Ve birdenbire Mary onları yalnız bırakmıştı ve Pierre Katerin’i kollarının arasına almıştı... «O» gittikten sonra, Katerin yeminini tutamıyacağıııı anlamıştı, perişan ve ayni zamanda müftelıir, tabutu terk e-derek odadan çıkmıştı.
kadar fazla-Kate-
Hayır! Pierre bu eve tekrar gelmiyecekti...
Fakat bu kararı verdikten sonra, Katerin benliğinde ve etrafında, alaca karanlıkta Doude ve Philippe ile evine yaklaştığa zaman içine çökmüş olan boşluğu tekrar hissetti. Her şey bittikten, Philippe’e cevap verdikten sonra, her şey bittikte niçin yaşayacaktı?
Bu bahçe, bu teras, bu denizin sahili ayni olmıyacaktı. O burada hatıraları ile mücadele ederek yaşamıştı. Çiçekleri, kuşları, çocukça eğlenceleri ve oğlu!., onu düşünürken benliğini unutamı-yordu. Madam Dumez Katerin’e hayatını takrar tanzim etmesini tavsiye ediyordu.. Nerede?... Kaçmak, işte büyük tahrik.. Delice fikir...
Yıldızların izleri büyüyordu... Kaçmak. Başka yerde de buradaki gibi olmıyacak mıydı? Halbuki bu adam ona yabancı olmuş-tn, altı sene zarfında fazlası ile fenalık etmişti.. Rahatının pahasına, onu neden kurtaracaktı?...
Katerin evini bekliyordu, onu müdafaa edecekti.
Pierre sığınacak bir yer arıyordu. Ona, barınacak bir yer hazırlaması pek gülünçtü.. Bunu düşünmüş olmak yalancılık o-lurdu, bunu hatırına getirmemişti, her şeye rağmen Katerin olduğu gibi kalmak için yaşamıştı, ona'tesir edemediğini göstermek için, ona iki katlı bir nedamet verecek, masumiyeti ile intikam almak için, onu düşünerek, intikam almak için yaşamıştı.
Ah! Gelsin de görsün ve nedamet Pierre’i kovalıyarak kaçırırken Katerin intikamı mış, kurtulmuş olacaktı; tulmyş, zira onu heyecansız karşılamak, Katerin’in içinde, benliğinin en ücra köşesinde, onun için titrediği zaman, uykusuz gecelerinde, bitap düştüğü anlar-
al-
da, beliren hatıraları için duyduklarını yok etmiş olacaktı.
Katerin’iıı benilğinde daha o kadar meçhuller vardı ki, onlardan korkuyordu. Bunlara aşk demiyordu, bu onun sefih düşünceleri idi, çünkü bunların karşısında, öğretilmiş derslerine musallat bir çocuk gibi idi.
Bu gece kendisini harap ettiği bu boşlukta, sefih düşünceler onu cezbediyordu. Kendi kendi-
— Neden korkacakmışım? O-nu evimden attım. Bana yaklaşamayacak, aramızda daima o hadisenin sahnesi olacaktır: O ve öteki.. Ah! tekrar gelsin de mevcudiyetinin bana tesir ede-miyecek kadar her şeyi hatırladığımı görsün!
Ve gece daha ne kadar lâtif, her şey daha ne kadar güzel ve çekici idi. Her şey, Keterin’e şimdiye kadar ettiği gibi yine yardım edecekti: Deniz yardımcısı olacak, bahçe ve ona alışık ve yakın olan her şey, müteffikü olacaktı. Onlar, kalbini çarptıran, göğsünün yuvarlaklığma dokunmasına mani olan, ona kuvvet verip mücadele ihtiyacını telkin eden, onu daha fazla saadet hissetmek arzusuna götüren ürpermenin müttefikleri idi.
Kolları gerilmiş, başı kalkık derin nefes alıyordu. Mücadeleye hazırdı. Ve, «onun» eve avdetinin teferruatını, ufak şeyler, küçük hadiseleri gözünün önüne getirerek: «İmkânı yok» diye düşündüğü zaman, hayal sükûtu o kadar kuvvetli oldu ki, Katerin esef etmiş gibi içini çekti.
Mevcudiyetine esef etti, temiz yaşamış olduğuna, intikam almak için, onun gibi bütün zevklerin peşinde koşmıyarak yaşadığı için esef etti.
Genç çehreleri, Raymond'u, sahilde teati ettikleri sözleri, bu sabah üzerinde yattığı kumu düşünüyordu.
Eskiden Bretagne’da iken, Pierre onu kızgın kumla örter, vücudunun şeklini kalıplardı, kumun arasında ellerini his ederdi ve Katerin, açtığı kollarını ona uzatırdı.
Katerin başını omuzuna doğru eğdi. Artık takati kalmamıştı, yüreği sızlıyordu, endişesi ve üzüntüsü vardı.
(Devamı var)
hakkında verilen izahata ilâveten abone kaydının makinenin takatiyle mütenasip bir şekilde tanzim edilmiş olduğu ve Mart ayından itibaren Ağustos nihayetine kadar tenvirat işinin normal bir durum aldığı ve kurak mevsimlerde suların azalması hasebiyle anormal bir vaziyetin hasıl olmasına mani olacak bir imkâna Belediyenin sahip ola maması mazur sebebplerden iken bunu Belediyenin ihmaline atfetmenin manasızlığını takdir buyurmanız icabeder. Ekmek ve et davasının ıztırap verici bir şekilde ol duğu İleri sürülerek memlekette adeta bir kıtlığın hükümferma oldu ğu iddiasının yersizliği iklim ve şeraiti havaiye dolayısiyle her türlü muvasaladan mahrum olan muhitimizde atlı postanın tabiata galebe edemiyerek bir çok insan ve hayvan pahasın Rava’da kesafeti bir kaç metreyi bulan karlar altında gömülü kalmış olmasiyle de sabit bulunmaktadır. Kar makinelerinin de izhar-i acz ettiği amansız bir kışın muhasara ve tehdidine maruz Mus iktisadiyatının inkişafına mani tabii sebeplerden muzta-rip hjilk ihtiyacını zamanında temin ve izhar mecburiyetinden mütevellit sıkıntısını malî imkânların müsaadesi nisbetinde bertarfa etmeğe muvaffak olabileceğinden bu imkâna sahip olamıyan fakir tabaka -nın ancak mahallî kaynaklardan fay dalanması tabiidir.
Geçen ve bu sene devam eden ku raklıktan müteessir olan mahsulâta arziyenin kifayetsizliğinden mütevellit bazı sıkıntıların zuhurunu önleyici tedbirler belegan mabelâğ a-lınmış olmasına ve ekmek fiyatının 40 kuruştan fazla bir şey arzetme-meşine ve fiyatların ve maliyetin, Encümenimizin daimî mürakabas.na arzedilmiş olmasına rağmen Muş Be lediyesine alâkasızlık atfetmekten biraz da hicap duymak lâzımgeldi-ğine kaani bulunmaktayım. Memleketin her tarafında hüküm süren ku raklık felâketinin davet edeceği meş’um akibeti takdir buyuran mer kezî hükümetin yüksek alâka ve sayın Valimiz Bekir Suphi Aktan’ın her türlü şükrana lâyık ve hayatî bir mesele teşkil eden bu emri mü himmi bizzat deruhde ve ifa buyur maları suretiyle (1500) ton gib memleketimiz için mühim bir ye kûn teşkil etmesi lâzımgelen buğ day ambar edilmeline muvaffakı ket hasıl olmuş ve çiftçinin ihtiyacı nisbetinde tohumluk tevziiyle yemeklik ve tohumluk davası kökünden halledilmiş bulunmaktadır.
Et meselesine gelince:
Arz ve talep kaidesine yaslana ticarî düsturlara gelişi güzel bir istikamet tayini imkânına sahip ola-mıyan Belediye bazan hava şartları sebebiyle mahdut ve muayyen zamanlarda tam bir ihtiyaca kâfi gel miyen et kasimini tanzim edebile cek sermayeye sahip değildir. Oldukça geniş bir sermayeye muhtaç bu işe rağbet gösteren bir talibin müracaatını da reddetmiş değildir. Buna rağmen memlekette et buhranı’diye ele alınacak bir dâva da mevcut değildir. Et kesimi de muntazaman devam etmektedir. Evvelki beyanatımda da izah ettiğim üzere mezbaha işi ele alınmış ve inşaatına da devam edilmiş bulunmaktadır. İnşaatın kısa bir mevsim dahilinde mutlak surette ikmal edilmesi lâzungeldiği bahsine gelince işin hacmına göre değişen ve feoııe taallûk eden bu ve buna benzer ahvalde beyan-i fikir ve mütalâada bulunmanız bana çizme hikâyesini hatırlatmış oldu.Dairei aidesi bu işin mesuliyetini deruhte etmiştir. Telâş ve mugalataya mahal olmadığını zannederim. Bu memleketin yerlisi olmanız hasebiyle Stadyomun şe hir ve mahalleler haricinde bulunduğunu ve etrafının mezru tarla ve bostanlardan ibaret olduğunu kayda lüzum görmüyorum. Tarlalara nakledilmek üzere bostanlarda yığın haliûjie gördüğünüz genlikleri ele alarak tenkit mevzuu yapmış ol manızı da yersiz bir gayretkeşliğe atfetmekteyim. Bir vecize yaratmak gayretiyle: (Bu memlekette halkın halk tarafından idare edilmesi bir emrivakidir. Demokrasi artık isteseniz de geri itilemez) yolundaki hükmünüzden bir mana çıkarabilmek için hayli uğraştım. Bu muammanın halli uğrunda dostlarımın da yardımını rica etmiş olmama rağmen yaratmak istediğimiz bu vecizenin manasına nüfuz kabil ol-
Halktan neyi kastetmiş olduğunuza da bir türlü akıl erdirmek mümkün olmadı. Liyakat ve kabiliyetleriyle Büyük Millet Meclisinin intihap ve itimadına mazhar olmuş heyeti hükümetin halktan ayrı bir sınıf teşkil ettiği kanaatına vücut veren nasıl bir vehme kapılmış olduğunuza da hayret etmekteyim. İmkân dahilinde memleketi refah, ve saadete ulaştırabilme sebebpleri üzerinde geniş bir hassasiyetle çalıştıklarına en ufak şüphe bırakmı-yacak surette aramıza karışarak dertlerimizi dinlemek ve öğrenmek ve bizi sevgi ve samimiyetleriyle sa ran heyeti hükümetin mahaza muhalefet sevdasiyle en müsip icraatını da küçümsemek ve hattâ halk tan başka kırr.se oldukları töhmeti-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
ANKARA RADYOSU 11 MART 1950 CUMARTESİ
7.30 M. S. Ayarı.
7.31 Müzik: Neşeli nıüzik (Pl).
7.46 Haberler ve bava raporu.
8.00 Müzik: Şarkılar (Pl).
8.16 Müzik: Vals Festival Orkestrası çalıyor (Pl).
8.26 Günün programı.
8.30
Müzik:
lik:
si.
İcrl.
İSTANBUL R A D YO S U 11 MART 1950 CUMARTESİ
24.00
Konuşan:
Dans müziği (Pl). Programlar ve ka
1.30
1.00
1.15
Dans müziği (Pl). Haberler
Ara mtlzigi (Pl). Caz sarkılan
Söuliuen: Rucha
Esanaa LÜZUMLU TELEFONSAK LÜZUMLUTELEFONLAR Yangın .................. 00
Sıhhi imdat ..........«. 91
Trenler .............. 12028
Hava Yolları ........ 14881
Yataklı vagonlar ..... 11566
Su arıza ............. 21575
Elektrik ............. 24846
Havagazı ............. 24846
Başkent taksi ........ 22222
Yeni Güven Taksi...... 22333
Sizin Taksi .......... 22333
Merkez Taksi ......... 11111
Ersan Taksi .......... 21111
* SİNEMA LAK VI EĞLENCE YERLERİ
Büyük Ankara Ulua Yeni Park Sümer
Sus
CEBECİ
(15031) (23432) (22204) (14040)
(11131) (14072)
; Günah Çocuğu ; Renkli sürprizler ; Ümitsiz agk ; Sanghaj-h kadın
• Ormanlar Kralı
; Sahte Kaatll - Dok tor Model iyor..
• Ormanlar Kralı
(14671) .
(18840) ,| Kara bahtım
★
NÖBETÇİ ECZANELER
Merkez, Yenişehir, Ulus,
Sahibi:
A. FENİK
Yazı işlerini fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU
Basıldığı yer: Güneş Matbaan
1 15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca
İt
■ İkramiyelere
_.. — At...-., ■■ ı ı Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir.
Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız. S0RPRİZ Pqpli„ gSm,.k ,ig)l„ toWi0, ed„orü!
. 5,000 Liralık ORTAç Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
■ İkrnmrvPİArA 750, g^ pjjarnalar;
12ı 0. 1300, 1380, 1440 1050 Kr.
Anafartalar Cad. No. 224, Adliye karşısı köşe mağaza, Telefon) 11135
GAZİNOSUNDA— )
Kısa bir müddet için angâja edilmiş
Londra B.B.C. Radio Yıldızı
Dinamik şantöz
SUNNY LESTER
FEVKALÂDE AKROBATLAR
TRİO MAFFİ
Tipik Atraksion Orkestrası
S o I e r a
Espagnol
PAQUİTA SERRANO VE JOSE CASTRO
tştirakile
Her Pazar sa
18 Mart Cumartesi akşamından itibaren meşhur Paris Revü Heyeti
1(418) BALLETS KELLEROC Tel :
12603
■*- -- —
r
I
bmimk Sürpriz Marka Bir Gömlek
BİR VİLLA KAZANDIRIR
Aynca bol ve zengin hediyeler 7.5 - 23.50 lira arasında her keseye elverişli 20 çeşidi vardır.
Çiftçimizin çok sevdiği
DİZEL TRAKTÖRÜ
* Z E T O R :
* KULLANIŞLIDIR :
* EKONOMİKTİR
Ankarada Tarım Bakanlığı mütehassıs komisyonu huzurunda yapılan çetin tecrübelerde imtihanını başarı ile vermiştir
Kancada 1400 kilo cer kuvveti. ’ Şosede 10.000 kilo yükü kolayca çeker.
Otomatik marş. Tam DİZEL.. 2 silindir. 4"zaman. Silindir gömlekleri değişebilir. Kasnak tertibatı vardır Günde 35-40 dönüm sürer Dönüm başına ancak 1 kilo 250 gram Mazot yakar I
* BOL YEDEK PARÇA !
ZETOR Dizel Traktörü sayın müşterilerimizin tam aradığı makinedir. Lütfen mağazamıza gelin veya Anadolu bayiilerimize müracaat edin . . beğeneceksiniz
Derhal teslim .. Tediyede kolaylık!
İkili veya üçlü Pulluk ve 28lik diskaro ile teslim edilir
Beyoğlu istiklâl caddesi No. 392/394 - İstanbul. Tel 49244 Telgraf: TÜRKMOTOR
Ankarada satış yerleri
ORTAÇ
ANAFARTALAR CAD. No. 224
ERKUT
Anafartalar Cad. No. 234
ERGİ
Bankalar Cad.
KAMELYA
Anafartalar Cad. No. 34
Hakikî Kayseri Pastırması
200 Krş.
Toptan satışlarda avnca tenzilât yapılır.
Hakikî Kayseri Pastırmasının İnek Etinden olması evsaf ve nefasetini bir kat daha arttırır NOT: Kayseri Belediye ve Veterinerinin mührüne dikkat e-dilmesi iddialarımızın doğruluğuna kâfi olduğu kadar sayın hailemizin sıhhatleri bakımından da faydalı buluruz. j'.
Pastırmacı ŞABAN ÇINGILLIOĞLU Doğanbey Çerkeş sokak No. 75 (Eski Sulu Han civan) (436) Teh 15788
Gömlekle
L ERLER
Ulus Meydanı
VEHBİ ALMAÇ
Anafartalar Cad. 118 beraber kuponları ısrarla isteyiniz.
BALCILAR Hikmet Balcı, Anafartalar
Cad. No. 90
MEHMET ERLER
Ulus Meydanı
(337)
T.C. ZİRAAT BANKASI
Vadesiz tasarruf mevduatı sahipleri arasında 10/3/1950 tarihinde yapılan keşidede ikramiye kazanan talihliler:
15.000 Lira Ankara’da 35518 hesap sahibi MUAZZEZ’e çıkmıştır.
10.000 Lira Konya’da 8816 hesap sahibi BATAL’a çıkmıştır.
5.00 Lira Kazananlar :
Ankarada 4072 hesap sahibi P. T. T. Yardım Sandığı, 37757 hesap sahibi Hüsnü, Nazillde 2630 hesap sahibi Düriye, Bingölde 589 hesap sahibi Hacı, Malkarada 161 hesap sahibi Tufan. Boya-batta 461 hesap sahibi Ahmet, Salihlide 1218 hesap sahibi Mehmet ve İsmail, Zonguldakta 3305hesap sahibi Fuat, Burdurda 3543 hesap sahibi Sacide, Vizede 514 hestıp sahibi Raşit
£ Bunlardan başka 100 ve 250 lira olmak üzere 70 adet çeşitli İkramiye de muhtelif Bankalarımızdaki hesap sahiplerine çıkmıştır. (453)
..........
YUMUŞAK SAKALA 0.06%
POKER^z
PUHT^^
KULLANIN^
•m» Ankara Vefa Gençlik Kulübü yararına —■ Özel Müsamere
Kıymetli ses sanatkârı Hamiyet Yüceses, Hakkı Derman, Şerif İçli ve Şiıkıü Tunar refakatinde
22 Mart Çarşamba gecesi saat 21 de Büyük Sinemada
Fevkalâde zengin sürprizler ? ? ?
Biletler, Ulusta: Floryaspor ve Yenişehirde: Büyük sinemada satılmaktadır.
NOT: Numaralı olan yerler.n bir an önce alınması sayın müzik sevenlerin menfaati icabıdır. (443)
Genel Kurul Toplantısı
Türkiye Emlâk Kredi Bankası İdare Meclisi Başkanlığından
1949 yılı Genel Kurulumuz, 27 Mart 1950 Pazartesi günü saat 16 da Ankarada Atatürk Bulvarında 69 numaralı Genel Müdürlük binamızda alelâde olarak toplanacaktır.
Ortaklarımızın, Ana Tüzüğümüzün 78 inci maddesi hükmüne göre toplantı gününden bir hafta önce Bankamız merkezine müracaatla girme kartı almalarını rica ederiz.
Ruznaıne:
1 — İdare Mecliıu raporunun okunması,
2 — Denetçiler râporunun okunması,
3 — Bilânço, kâr ve zarar hesaplarının tasdiki ve 'İdare Mec-
lisinin ibrası,
4 — Kârın dağıtılması şekli hakkında karar ittihazı,
5 — Müddetleri biten Denetçiler seçiminin yenilenmesi.
(1421) ■ (146)
Sayın Halka Müjde
Meşhur Kayseri Pastırması toptan 180 perakende 200 kuruştur. Çemensiz ve kemiksiz Rumeli koyun pastırması 300 kuruş, halis inek etinden yapılmış çemensiz ve kemiksiz kayseri pastırması 300 kuruş.
Koyun Pazarı No. 20 - Meşhur Kavseri Pastırmacısı MEHMET GÜLER
(449) ■
ZAYİ
7165 numaralı kömür ordinomu zayi ettim. Yenisini alacağımdan eskis:nin hükmü yoktur.
Yenlhayat Malı. Çeşme Sokak No. 72 (450) Ahmet Kara
ZAFER
Büyük Millet Meclisinde münakaşalar
11 - 3 -1954
,1 Başmakaleden devam ı
Sel felâketleri
Serbest Sütun:
★ (Ba$ tarafı birinci de) Yardım takrirden sonradır!
Hayvan yemi meselesine de temas eden hatip geçen sene de aynı mevzuda bir takrir verdiğini ve o zamanki Ticaret Bakanının «biz veremeyiz Trakyada ot var, oradan ot getirsinler» dediğini hatırlatarak bu tedbirsizlik yüzünden geçen se -ne 1.5 milyon küçük baş hayvanın öldüğünü belirtti.
Bu yerinde mütalealara tahammül edemiyen Bakan tekrar kürsüye gelerek yapılan tohum yardımının 143 bin ton olduğunu tekrarladı. Potuoğlunun tezat içinde olduğunu söyledi.
Bu yersiz isnada cevap veren A-bidin Potuoğlu «Bu kürsüden çok övünüldü» diye sözlerine başladı ve ezcümle dedi ki:
«Yapılan yardım ihtiyaca cevap vermekten çok uzaktır. Asıl tezat içinde olan Bakandır. İşine geldiği zaman devletçiliği ileri sürüyor, i-şine gelmediği zaman da serbest teşebbüsten bahsediyor. Bir prensibin bir tarafını alıp diğer tarafını almamak tezadın tâ kendisidir.
Sadık Aldoğanın hücumları
General Sadık Aldoğanın muhalif partilere mensup vatandaşların siyasî toplantılarda izhar ettikleri siyasî fikir ve kanatleriyle muhalif gazete başyazarları hakkında yapılan takibata dair sözlü sorusu şiddetli münkaşalara mucip oldu.
Bu soruya cevap veren Adalet Baknı, hürriyetin mutlak olmadığını, diğer bir vatandaşın hürriyetine tecavüz etmemek şartına bağlı bulunduğunu ifade etti.
Kürsüye gelen Sadık Aldoğan çok heyecanlı bir ifade ile:
— Muhtelif siyasî toplantılarda muhalif partilere mensup vatan- I daşlar memleket işleri üzerinde hür [ olarak mütalealarını serdettikleri için haklarında adlî takibata girişilmiştir, dedi. Bu işlerin kanunsuz olarak yapıldığını söylemiyorum. I fakat Anayasaya muhalif olarak çı-
karılan bir çok kanunlardır bunlar.. Bunlara dayanılarak bu işler yapılmaktadır.»
Gürültüler başlıyor
Aldoğanın bu sözleri ıbir çok C. II. P. liyi sinirlendirdi. Yer yer müdahaleler olmağa başladı, liıı hava
içerisinde sözlerine devam eden Al-
doğan ezcümle dedi ki:
«— Vatandaş Cumhurbaşkanını tenkit edemez. Hükümeti tenkit e-demezse kimi tenkit edecek? Biz bu
idareye muhalifiz, yoksa ağaçlara muhalif değiliz. Çıkarılan hususî kanunla Cumhurbaşkanını vatan-
daşların arasından ayrıyoruz. Cum-
hurbaşkanının her hangi bir vatan-
daştan kıl kadar farkı yoktur.»
C. H. P. sıralarından: «Yine oynattı, yine oynattı» sesleri duyuldu ve gürültüler başladı. Bu sırada mü dahale etmek istiyen Ali Rıza Esene
hitaben Aldoğan: ..Haydi canım hay di sen de» dedi.
Adalet Bakanının cevabı
Tekrar kürsüye gelen Adalet Bakanı, Aldoğanın tenkidlerine cevap verdi ve Aldoğan gibi konuşma nın doğru olamıyacağını belirterek «her aklına geleni söyleyenlerin diyarına, deliler diyarı derler» dedi.
Bunun üzerine tekrar söz alan Aldoğan da şiddetli tenkitlerine devam etti.
Toprak Kanunu
Meclisin dünkü toplantısında, Top rak Kanununa bazı maddeler eklen mesi hakkındaki kanun tasarısının müzakeresine başlandı.
D. P. den Muammer Alakant, tasarının işletilmeyen topraklar için 2000 dönümden fazla tesahüp hak -kını tanımaması noktası üzerinde durarak bunun Anayasanın tanıdığı mülkiyet hakkına muhalif olduğunu etraflı bir şekilde izah ettikten son ra -bununla beraber bu kanunun tahakkuk ettirmek istediği bazı ga
16 yaşında bir talebe katil oldu
Öldürülenin bir arkadaşı da katili Adliyeye götürülürken yaraladı
Evvelki gece saat 22 sıralarında ' ğa teslim ve şehrimiz Hamamönü semtinde feci] bir cinayet işlenmiş ve 16 yaşlarında bir orta okul talebesi aleyhin 1 de konuşan bir genci bıçakla kalbin 1 den yaralıyarak ölümüne sebep olmuştur.
Merkez postahanesinde memur Üyas Eraçarın oğlu 16 yaşlarında Birinci Orta Okula devam eden ismet Eraçar isminde bir çocuk, aynı mahalleden Fahrettin Tuğbay ve Halil Temizgünün kendi aleyhinde yersiz sözler sarfetmesine kızarak münakaşaya girişmiştir. Bir ara müna -kaşa büyüyerek kavgaya inkilâp etmiştir. Bu sırada İsmet bıçağını çekerek Halilin üzerine yürümüş ve ilk darbeyi kalp nahiyesine sapla -mış ve ağır bir surette yaralamıştır.
Yaralı Halil İbrahim derhal Nü-mune hastanesine kaldırılmışsa da biraz sonra ölmüştür.
Küçük katil yakalanarak savcılı-
ilk sorgusunu müteakip tevkif edilmiştir.
ismet Eraçar, suçüstü duruşması yapılmak üzere, dün adliyeye getirilirken, katilin yaralanmasiyle neticelenen ikinci bir hâdise olmuştur.
Sanık İsmet 15.30 sıralarında adliyeye getirilirken evvelsi günkü hâdisede tanık olarak mahkemeye çağrılan ve maktulün arkadaşı olan Namık, İsmeti görünce evvelâ bağırıp çağırmaya başlamış, müteakiben de bıçağını ;ekmiş ve İsmet Eraçarın üzerine yürümüştür.
Namık ilk darbeyi sanık İsmetin sırtına vurmuşsa da ikinci darbeyi vuramadan polis ve jandarmalar tarafından yakalanarak muhakkak i -kinci bir cinayetin önüne geçilmiş -tir.
Arkadaşının kaatilini öldürmek isteyen Namık, ilk sorgusunu müteakip tevkif edilerek cezaevine gönderilmiş ve yaralı ismet de hastaneye kaldırılmıştır.
yeler bakımından çıkması lâzımdır» dedi.
Şevket Raşit Hatipoğlu tasarının ıaleyOİin(je bulundu ve kondisyona
iadesini istedi.. Bundan sonra konu-
şan bazı milletvekilleri tasarının lehinde bulunarak tenkitlere cevap
verdiler.
Pazartesi günü toplana
Af tasarısının esaslı surette tâdil edilmesi muhtemel
ir (Baş tarafı birinci de) vekilleri de serbestçe kanaatlerini izhar edebileceklerdir. Particilik gayreti ve hükümet tekliflerini kö-rükörüne destekleme alışkanlığı bir tarafa bırakılacak olursa Halk Partisi Milletvekilleri arasında da, tasarı aleyhinde görüşlerini izhar edecekler çoktur.
Meclis çevrelerinden sızan haberlere göre cezalarının üçte ikisini çekmiş mahkûmların, geri kalan üçte bir cezalarının tecil edilmesi ve ancak yeni bir suç işledikleri takdirde bu şarta muallak affa tâbi tutulan cezanın da eklenmesi hususunda şimdiden 80 imzalı bir takrir hazırlanmıştır. Bu takririn Mecliste büyük taraftar toplayacağı anlaşılmaktadır.
Şükrü Sökmetsüer’den dün şp mektubu aldık:
Bazı gazeteler Af Kanunu dola-yısiyle Adalet Komisyonundaki konuşmalarıma temasla hakikate uy-mıyan ve şahsımı ilgilendiren yayınlar yaptılar. İyi veya kötü niyete de müstenit olsa bu yayının doğru olmıyan taraflarını ve hakikatin ne olduğunu vatandaşlarımın bilgisine arzetmek bir vazife olmuştur:
Adalet komisyonundaki konuşmalarımın esasları şunlardır:
1 — Af Kanununu getirmekle hükümetin isabetli ve yerinde bir iş yaptığına kaniim.
2— Kanunun birinci maddesi muvafıktır. İkinci maddesi ile teemmül olunan suçların affına gönlüm razı değildir. Hükümet bir kısım suçla-
rın affını istiyorsa bunları çerçevelemek gerektir.
3— Vatan topraklarının tamamının veya bir kısmının ecnebi bir devlet hâkimiyetine geçmesine çalışan ve devletin şekil ve mahiyetini değiştirmek istiyen vatan ve devlet hainleri .milli birliğe suikast edenler, millî savunmamızı yıkmağa çalışanlar, bir zümrenin diğer bir zümreye hâkimiyetini tesise çalışmak suretiyle Anayasa ile müesses bugünkü rejimimizi ortadan kaldırmak istiyenler, halkı kitale ve orduyu isyana tahrik edenlerle beraber Anayasayı ve Büyük Millet Meclisini ve hükümeti cebren orta-
dan kaldırmak teşebbüsünü alanlar veya bu teşebbüse geçenler hakkında af asla düşünülmemelidir ve memlekette bir gün bu vatana ve millete hiyanet edenlerin «affa maz
har olacağı» zihniyetinin uyanma-
sına asla müsaade olunmamalıdır.
4 — Hırsızlık, irtişa, irtikâp ve ırza tasallut gibi yüz kızartıcı suçlar haricinde kalan ve eski tâbiriyle cünha nevinden olan adi suç failleri de affa mazhar olmalıdır.
kar sularımız, bütün dünyada ha-yideleşen bu çarelere rağmen, key-
fi istedi mi, yahut mevsimi geldi mi alabildiğine takmakta serbesttir! Çünkü, tâ, Romalılar zamanından, yani ıbundan en aşağı iki bin yıl öncedenberi tatbik edilen bu bilgiler, bizde, kâğıtlardan dışarı bir türlü çıkarılamıyan projeler, ve her felâket gününün arkasından, gele-
cek yılki felâkette de aynen tekrar-
lanmak üzere ıboi keseden
vâidlerde uyuyup durmakladır.
Erzincan zelzelesinin meşhur fo-
toğrafından beri artık alışmışızdır; Felâketler birbiri peşinden geliyor, felâketin peşinden de, felâket yerine bir takım devlet adamları geliyor; tesellinameler, nutuklar, vâ-idler, sonra nereye harcandığı bilinmez ianeler ve nihayet, yeni felâkete kadar ebedî ılfîr sükût! Son yirmi beş yıl içinde, mevcut ormanlarının üçte ikisi tamamen tahrip edilmiş olan bu memlekette eğer bundan, fazla değil üç yıl önce, «artık nehirlerimizi, tükenen ormanlar değil, bentler, barajlar, yataklar terazilendirebilir» hakikati anla -şılsaydı; üzerinde de düşünülseydi ve meselâ, lüzumsuz, lüks bir Millet Meclisi binasına yatırılan yüz milyon liraya yakın para, bölgelere taksim edilip de bu memleketin, ormansız kaldığı için âsi olmuş, felâket üstüne felâket yaratan nehirlerine dökülseydi, ne bugünkü Eskişehir faciası olurdu; ne de yarın herhangi bir (X) vilâyetini vuracağı muhakka kolan müstakbel âfet!
Acıdır ama gerçektir.
Sayın Devlet Başkanının, büyük felâketin ertesi günü, işini gücünü lütfen bırakıp, üç saat için, Eskişehir’e gitmesi, belki ora -da biçare vaadzadelerin yüz -lerine bir acı tebessüm, ruhla -rina, ne de olsa, ıbir teselli ve du-
daklarına belki bir «Sağol» sesi ver iniştir; ama bu, yıllardanberi arap saçına döndürülmüş, iktidarın iktidar oyunlarına kurban edilmiş; barajları, bendleri, yatakları sadece lâfda bırakılmış bugünkü Porsuk faciasının ve gelecek Porsuk facialarının asla devası değildir.
Muhip DIRANAS
Seçmen listeleri
ir (Baş tarafı birinci de) çınrcasına bir telâş içinde hazırlanmıştır. Böyle telâşla ve acele ile hazırlanan listelerin asılmasını müte-
akip de ilk güçlükler başgöstermiş-tir.
Listelerin asılmasından maksat her vatandaşın sandık başında rey verme hakkına sahip olup olmadığım kontrol edebilmesidir. Halbuki ağırlığı 2 kiloyu bulan kocaman bir kâğıt tomarı duvarlara asılmıştır.
İsmini aramağa gelen vatandaş çantasnı, paketini yere bırakıp liste sayfalarını karıştırmağı göze alsın. Her dokunuşta yerinden oynı-yan sayfları çevirsin. İş bununla da bitmiyor. O koca listenin her sayfasını teker teker açmak mecburiyeti ve saatlerce vakit geçirme me-
Sıvasta salgın
Sivas, 10 (Telefonla) — Hafik ilçesine bağlı Okurum köyünde bu kış hüküm süren bakımsızlık ve sefalet yüzünden çıkan bir salgın hastalık sonunda 83 çocuk ölmüştür.
Hâdiseye karşı Hafik hükümet doktorluğu kâfi derecede alâka gös termediğinden hastalık yayılarak salgın bir şekil almış ve netice itibariyle bu hal tecelli etmiştir. Ço -cuklarınm acısı ile yaralı ana ve babalar hâdisenin tahkiki için alâkalı Bakanlıktan tahkikat açılmasını istemektedirler.
Refik Koraltan
İlân
Ankarada bulunup da halen, boşta olan Hamurkâr ve Pişiricilerin iş almak üzere şubemize acele baş vurmaları rica olunur.
İş ve İşçi Bulma Kurumu Ankara Şubesi, İkinci Anafartalar Caddesi No. 283. (1461)
Trabzon, 10 — Trabzon Demokratları bugün kalabalık bir kitle halinde, eski çalışkan valileri Refik Koraltan’ı motörlerle İzmir vapurundan karşıladılar. Halkın «Yaşa, sağol» sesleri arasında Refik Koraltan, karşilayıcılariyle birlikte Demokrat Parti il merkezine gitti. Refik Koraltan Trabzonluların sevgi tezahürleri arasında, partide bir konuşma yaparak iktisadi sefaletin Trabzonluları aile ocağından uzakta yaşamağa mecbur ettiğini ve bu suretle gurbetin ne demek olduğunu Trabzonluların çok iyi bildiğini işaret etti.
«— işte şimdi ben gurbetten a -ile ocağma dönen bir evlâdınız o-larak sevinç içindeyim, dedi. Kahraman ve çalışkan hemşehrilerim, her işde olduğu gibi sizi hürriyet ve demokrasi dâvasında da ön safta görmek bize hâz veriyor. Muvaffak olacağız.»
Demokrat Partinin yarın (bugün) ilçe, Pazar günü de il kongresi yapılacaktır.
5— Bu memleketi düşmana satmak isteyen ve bu devleti rejimiyle ordusiyle çökertmek istiyen hainlerin affa dahil edilmemesini istemek bir günah mıdır? Vatanperver halkımızın takdirine bırakıyorum.
Netice: Görülüyor ki Sökmensüer kanunu reddetmiş değil, bazı şartlar altında adi suçlara teşmilini dahi istemiş ve fakat vatan, millet, ordu ve halka karşı hiyanet edenlerin affın dışında bırakılmasını müdafaa etmiştir.
Gümüşhane Milletvekili Şükrü Sökmensiier
Şimdi idare âmirleri, okuma yazma bilmiyor musunuz? Sokağımızın ismini gördüğünüz listede evinizin numarasiyle kendi isminizi arayın, diyecektir.
Listeleri .okuma yazma bilenlerin tetkik edeceği muhakkak. Ancak iki kilo ağırlığındaki bir listede sokağın ismini ve ev numarasını sıra ile aramak da en tabiî bir a-
lışkanlıktır. Halbuki bazı yerlerde lisetlerde sokaklar karma karışık bir şekilde tanzim edilmiş, ve numaraları da teselsül etmemiş bu-lunmatadır.
Herkesin kafasında düğümlenen bir sual:
"HAYÂL İSİM,, ???
Pek Yakında Çıkıyor...
CENGİZHAN, temiz ve mâsum bir aşkın Şiirlerini, bu isim altında topladı.
«Canlanıyor önümde, O’nuıı hayâl yapısı, Aksediyor kulağımda mazimin
BEYİTİ
ile başlayan şiirler, size «Hayâl İsmin» esrarını sihirli bir güzellik içerisinde anlatacaktır.
Amerikan elçisi
★ (Baş tarafı birincide)
sıaftiyle mukavemet etmesine yardım ettiğini ve Marshall plânının
da yine bu memleketin, hür dünyaya karşılıklı savunma programının bir cüz’ünü teşkil eden, müessir ve modern bir ordunun ağır masraflarını karşılayabilmek için, iktısaden
kendi kendini geçindirme gayretle-
rini kolaylaştırmıya matuf olduğunu söylemiştir.
Büyük Elçi şunları ilâve etmiştir:
— «Türkler, Amerikalılar gibi, barışsever bir millettir. Onların, da, bizim gibi, esas düşünceleri kendi sulh ve sükûnlarıdır. En ufak bir tecavüz arzusu ve niyetleri yoktur, Rusya da bunu pekâlâ bilir.»
Marshall yardımının hakiki neticeleri
★ (Başta rafı 1 incide) kiye mümessiline göre, önümüzdeki Haziranın sonunda başlıyacak olan malî yıl için kongreden istenilen 2 milyar 950 milyoıi dolarlık tahsisattan 600 milyonunun Avrupa tediye birliğinin kurulması ve işletilmesi için sarfolunması düşünülmektedir.
Bu yeni Avrupa tediye birliği halen mevcut olan Avrupalılararası tediye plânının yerine geçecektir. Şimdiye kadar Marshall plânına dahil olan memleketler arasında iki taraflı anlaşmalarla tiraj hakkı tanınmaktaydı. Yeni tediye birliği çok taraflı anlaşmalara istinat edecek ve Marshall plânına dahil memleketlerin paraları yekdiğerininkine tahvil edilebilecektir.
Mr. Dorr’un belirttiğine göre, bu birlik haddizatında bir kliring mer kezi olacaktır. Başlangıçta Amerikanın geniş ölçüde yardımda bulun masını icabettirecek olan bu teşek külün ileride Marshall yardımı olmaksızın da devam etmesi istenmek tedir.
Russell Dorr, ayrıca, Türkiyeye yapılacak teknik yardım hakkında da görüşmelerde bulur.uğunu ve Tür kiyeye tarım ve endüstri sahaları ve bilhassa çelik endüstrisi bahsinde teknik yardımda bulunulacağını açıklamıştır.
Listeleri hazırlamakla vazifeli i-dare âmirlerinden, seçmenleri kolayca yerli yerinde göstermesini beklerdik.
Diğer taraftan, listeye geçen ev numaralarının yanlış olarak kaydedildiği görülmüştür. Bu da bütün seçmenlerin, bir tomar kâğıdı sonuna kadar tetkik etmesini icabet-tirmekte ve beyhude yere vatandaşların vaktini israfa sebep olmaktadır.
Tomar halinde eski bakkal defterleri gibi tanzim olunan listeler yerine .sokak sokak liste yapılamaz mıydı? Veyahut iki üç sokak birleştirilerek hangi (sokakların nere deolduğu daha açık ve vazih bir şekilde seçmenlerin tetkikine arzedi-lemez miydi?
ikinci bir nokta da, seçmen kütüklerinin asılı bulundukları saat ilân edilmemiştir. Bilhassa memur şehri olan Ankaraıda, hiç olmazsa bir elektrik lâmbası ışığı altında seçmen listesinin geç vakte kadar vatandaşlara arzedilmesi icabetmez mi? Bu cümleden olarak, Kızılay’da asılı olması icabeden seçmen listeleri sabah saat 8,5 de yerinde görülmemiştir.
Biz eminiz ki, başlangıçta işlerin aceleye getirilmesi yüzünden, sandık başlarına gelen bir çok vatandaşlar sırf bu yüzden oylarını kullanmağa muvaffak olamıyacaklar-dır.
Lig maçlarının son hafta karşılaşmaları
Lig maçlarının son hafta karşılaş-1 takdirde üçüncülük durumunu mu-maları Cumartesi ve Pazar günleri ' hafaza etmesi çok muhtemeldir, oynanacaktır, Yalnız tehir edilen G. Bunun için maçı çok ciddiye ala-Birliği - Ankaragücü karşılaşması-' cakları tabiîdir.
nın Salı günü oynanması muhtemel-1 Harbokulu - D. Spor karşılaşması dir. [ da şampiyonluk üzerine müessir ol
Bu hafta yapılacak olan lig maç- duğundan hayli alâka çekecektir, larında hemen hemen Ankara lig Demirspor bu karşılaşmayı kaybet-birincisi, İkincisi ile üçüncüsü belli tiği takdirde, şampiyonluğa veda olacaktır. Bilhassa pazar günü oy- edecektir. O zaman Harbokulunun nanacak olan Gençlerbirliği - Ha-1 üçüncülüğü kazanması muhtemel-cettcpe karşılaşmasında Gençlerin dir.
beraberlik ve mağlûbiyet vaziyet- Bu şartlar altında oynanacak olan leri birincilik durumlarına müessir- lig maçlarının büyük bir alâka ile dir. Hacettepenin bu maçı kazandığı takibedileceğ.i muhakkaktır.
Millî Eğitim mükâfatı müsabakaları
Futbol Federasyonunca 25 ve 26 Mart tarihlerinde üç şehir arasında Millî Eğitim Mükâfatı müsabakalarına başlanması uygun görülmüştü. Fakat son dakikada İstanbul kulüpleri bu sezon içinde bir çok ecnebî temaslar yapacaklarını ileri sürerek, müsabakalara 18 ve 19 mart tarihlerinde başlanmasını arzu etmektedirler.
İstanbul kulüplerinin vaki bu tek lifleri Futbol Federasyonunca da müsait karşılanmakta olduğundan üç şehir genç karma takımları arasında haftaya İstanbul’da yapılması düşünülen müsabakalardan şimdi lik sarfınazar edilmiştir.
İzmir lig maçlarının sona ermiş ilmasına ve İstanbul maçlarının da bu hafta nihayetleneceğine göre, Mil lî Eğitim Mükâfatı müsabakalarının bir hafta öne alınmasına yegâne ma ni olarak şehrimizde yapılacak olan G. Birliği - Ankaragücü karşılaşması bulunmaktadır.
Bu maçın da önümüzdeki hafta sa-
— Bugünkü_________________
spor hareketleri
19 MAYIS STADI
Lig maçları
Saati 13.30
Havagücü - Maltepe
Saat: 15.15
Muhafızgücü - Ankaragücü
İSTANBULDA
Güreş seçmeleri
İki Futbolcümüz askere gitti
Gençlerbirliğinden Sait ile Demir-sporlu Mustafa, askerlik görevlerini yapmak üzere Geliboludaki hazırlık kıtasına gitmişlerdir.
Bu iki kıymetli futbolcu Milli E-ğitim Mükâfatı müsabakalarının son haftalarında takımlarında yer alabileceklerdir.
lı günü oynanması mümkündür.
Bu vaziyete göre Millî Eğitim Mü sabakalarına 18 Mart tarihinde başlanması için Futbol Federasyonun pek yakında bir karar vermesi muh temeldir.
“ZAFER,, Afganistan’da
Kâbil — Kâbil kadar hiç bir şe -1 miş olduğu muazzam bir mahşer hir, Şarkın mahremiyetini bu dere- dir. Fakat bu çarşının hiç bir yeri, ce renkli ifade edemez diyenlere | kuşlarır ' ’ ’ ... - —
hak veririm. Bilhassa, «Şehri nev» denen yeni şehirde evler rengârenk tir, fakat hiç birinin penceresi so-koğa açılmaz. Sokağa açılmış olan pencereler vardır, ama, bunlar gece ı gündüz kapalıdır. Kâbilli ev kadın- I lan ferah, serin bahçelere açılan i pencerelerden hava alırlar. Bu bah ( çelerin bir köşesinde, hattâ en mü- • tevazı evlerin bile ayrı bir hizmet- ) çi ve aşçı dairesi bulunur. Afganis- ' tanda ev, dışarıdan yabancı birinin 1 görmemesi lâzım gelen, bir mahre- I miyet ifadesi, bir kutsiyettir. Çok I mütecessis davranıp açık kalmış bir 1 bahçe kapısından veya bir sokak ka : pısından içeri bir göz atacak olursa- .* nız, göreceğiniz ilk şey, serin bir ı taşlığa sıra sıra dizilmiş sardunyalar ş olur. Her evin bakımlı bir bahçesi 1 ve zevlrine doyulamıyacftk kadar ' güzel çiçekleri var.
Dünyaya kapılarım kapamış gibi kendi hayatlarına dalmış görünen . bu evlerin erkekleri, evden sonra , sokağı da düşünmüşler. Kâbilin ‘ başlıca sokakları, her gün, kış yaz, j yağmur çamur, mutlaka muayyen j saatte yıkanır, temizlenir. j
Hani, nerede ise, insanların temiz liği her yere sinmiş denebilecek.
Çarşı, pazar, çiçek
Kâbilin pazarında çiçeksiz dükkân yoktur. Sanki bütün esnaf, ma- : İmi teşhir etmekten ziyade çiçeklerini göstermeyi gaye edinmiş gibi bir hal takınmıştır. Her hangi bir dükkânın önünde durup ekseri şarabî renk taşıyan sardunyaları se- , verek ve beğenerek bakarsanız, alacağınız malın pazarlığında galip geldiniz demektir. Çünkü Afganlı, zevkini, menfaatinin üstünde tutan efendiden bir Şarklıdır. Hudutsuz bir müsamahası ve hiç şaşmayan bir zevki vardır. O kadar ki...
BAHÇELlEVLEJR BÜYÜK FİDANLIĞA! NAZIR
SATILIK ARSA
Çiftlik asfaltı üzerinde Bü -yük Fidanlığa karşı cephe 22, derinlik 38, elektrik, su, telefon, havagazı ve kanalizasyon tesisleri bulunan 2617 ada 11 parselde 852 metre arsa. Müracaat Tel: 14067 Eğe Birliği Ticaretevi, Adliye civarı Sekerciler sokak No. 24
Ankara kedisi...
O kadar zevklidir ki Afganlı, kedi seçeceği zaman bile Ankara kedisini tercih etmiştir. Filvaki, bunda tesadüfün rolü de yok denemez, çünkü, Ankara kedisini Afganistana pasaportsuz sokan meraklı, bir Türk hanımıdır. Kocası memuren gelmiş. O da kocasının peşini bırakmamış, fakat sevgili kedi de yol meşakkatinden yılmayarak buralara kadar birlikte sefer etmiş. Sonra bir başka Türk hanımı da aynı cinsten ve fakat ayrı cinsiyetten olan kedisini getirilerince bir üremedir başla -mış. AfganlIlar, muhite ve iklime mükemmelen intibak eden bu kedileri edinmeye başlamışlar. Şimdi, bü tün Türk ailelerinde olduğu gibi, bir çok AfganlIlarda da bu kedilerden var. Şehri nev’in, sıra sıra, iplik, sebze, tavuk ve kadın şapkası satan dükkânlarının her birinde bu kedilerden bir kaçını görmek mümkündür. AfganlIların, kedilere karşı olan muameleleri cidden zikre değer. Hayvanı bir ziyan yapsa bile azarlamıyor ve dövmüyorlar. Sadece gülümsüyorlar.
Keklikler öterken...
Kâbil çarşısı tire ile iğnenin, tavuk ile şemsiyenin birbirine gir-
Muş Belediye Başkanının verdiği cevap
★ (Baştarafı 4 üncüde) le vasıflandırılmanın yurd sever-1 likle ne derece kabili telif olacağı-' m esefle kaydederim.
Milli hakimiyet esasına dayanan Cumhuriyetin Hâniyle Demokrasi! hayatının tesisi millî mefkûremizi1 teşkil etmiş bulunurken Demokrasi i yi şu veya bu Partiye ma'etmek suretiyle bir a’et-i tecavüz veya vesi-lei tariz olarak kullanılmasındaki mazarrat her halde tarihin affede-miyeceği derecede tehlikelerle doludur. Hak ve hakikati vikaye uğrunda sarfedilen mesai her hangi Parti mensubini tarafından ibraz edilmiş olursa olsun bizim için muh terem ve mutâ olması memleketimizin yüksek menfaati icabır.dandır. Partiler ayrı ayrı yollardan yürü- ! yen birer fikir kafilesidirler. Rüşt i ve kemal-i siyasîlerini ihraz etmiş olanların izlerinde yürümek lüzumunu takdir edenlerin hareket hak i larını tenkide sizi sevkeden sebep- ' leri bir tarafa bırakarak Partinizin i intihap ve ihtiyar ettiği yolda yü- ı rürkçn hayırlı olduğuna şüphe et- I mediğiniz müesseseleri yıkarak de- i ğil yaparak yürümeniz lüzumunu ' hatırlatmamı sizi bir hemşehri ola- I rak tanımış olmamın icabına bağış^J lamanızı rica ederim. ’ A
Şahıs ve teşekkülleri kötülediğim hakkındaki iddianızı çok yersiz ve ı nefretle karşıladım. Muaşeret kai- i delerinin en çirkin vasıflarından bi- | ri olarak ahlâkî küçüklüğü ifade ' eden bu isnadı hangi delil ve bür-hana atfen ileri sürmüş bulunuyor- ' sunuz. Şahıs ve teşekkülleri kötüle- | mek gibi bir itiyada kapılmış ol- I saydım, memleket çapında milyon- | luk işinizi hangi liyakat ve İlmî se • lâhiyete ibtina ettirdiğinizi ve biz- ) ce malûm olan İlmî vo İçtimaî sevi- 1 yenizin buna hiç bir zaman müsait olamıyacağını ileri sürmekle sizi tezyif ve istiskale kalkışmış bulunurdum. Bu gibi ahlâkî hatâlardan daima uzak kalmış bir insan olarak tanınmış olmamın en büyük delili memleket halkının sevgi ve itimadına mazhariyetimin bir ifade ve teminatı olarak Belediye Başkanlığına getirilmiş olmamdır. Saygılarımla.
! _ ve tavukların satıldığı dük
kânların önü kadar enteresan” ola -maz. Orada, kafeslere kapanmış müs teri bekleyen yüzlerce keklik bazısı yine kafes içinde, bazısı da izharı sadakat etmiş bulunduğu cihetle «kefaletle» dükkânın önüne salıverilmiş bulunan tavuklar vardır. Kâbilli tacirler, kırmızı şar dunyalannın rengine denk;, çaylarını içe'rbk. bütün bu tuyûra müşteri beklerler. Azad edilmiş tavuklar müşterilerin ayakları altında dolaşır. Keklikler öter, papağanlar haykırır. Burası tam mânasile eski Şarkı yaşamaktadır. Yalnız, zaman zaman, dükkânlar önünde serbest dolaşan tavukların birbirlerine karışmış olmalarından ötürü şiddetli münakaşalar çıkmakta, fakat bunlar da çabuk bastırılmakta -dır.
Nan-ı Türkî, Nan-ı Afganî
Sokak aralarında sık sık görülen fırınlardan mis gibi bir koku yükseliyor. Fırınların çoğu, bizim Ana-dolumuzda gördüğümüz tandırlara benziyor. Çıkardıkları ekmekler, ay nen bizim, Ramazanlarda yediğimiz pideler gibi. Üstü çörekotlu. Renkleri esmer, fakat lezzetleri nefis. Hele Özbek fırınlarından çıkanların tadına doyum olmuyor. Onların fırınları bizimkilere benziyor, bundan başa, yine bu Özbekistanlı zanaat-kârlar, hususî bir beyaz ekmek yapıyorlar ki ona «Nan-ı Türkî» adı veriliyor.
Afganlı bir dostuma sordum: Neden bu tefrik ve bu isim?
«Canım, bunu bilmiyecek ne var sanki, dedi, siz bizden daha akça pakçasmız da ondan...»
ikinci Dünha Harbi sırasında yediklerimiz aklıma geldi. Fakat, fikrimi dostuma açmadım. Sadece: «Bizde de çok esmerler vardır» dedim. Bilmem neden, hiç bir cevap vermedi.
Gülüştük. O kadar.
Gelecek yazımda AfganlIların sokaklarda nasıl yürüdüklerini anlatmaya çalışacağım.
DİKKAT
Fiyatlarımızda hiç bir değişiklik olmadığı ve uzun zaman devam edeceğini bildirmeyi
Gayret Terzievi
VAZİFE SAYAR Batladres — 35 — Sivil, Subay elbise, palto par-desü — 45 — liraya Ayrıca taksitle muamelemiz vardır.
GAYRET TERZİEVİ İzzet Köroğlu Anafartalar Evkaf İşhanı
No. 410 - kat 4 Tel. 16041 — Ankara (405)
Muş Belediye Başkanı
Zeki Dede
Eskişehirde sevlju^ bölgesi bataktık oldu A ir (Baş tarafı birinci de. gösteriş çıkışı yapmak istemiş olma larına rağmen Demokratların me-deni cesareti ve hakikatleri anlatmaları karşısında bu gayretler bir balon gibi sönüvermiştir. Demokrat Parti sadece müşahit olarak iki kişiyi vazifedar kılmış ve diğeT teşkilât mümessillerinin bu toplantıda bulunmalarını karar altına almamıştır. Halbuki Halk Partililer bütün elemanlariyle bu toplantıya iştirak etmişlerdir.
Dün »Politika yapıyorsunuz» diye bağıran Halk Partililer, Halk Partili Milletvekili Hulûsi Oral vasıtasiyle halkın su ve bataklık içinde olduğunu düşünmeden politikanın tam ortasına düşmüşlerin Hulûsi Oral daha evvel Eskişehire bir gün dahi gelmemiş ve işçilerin derdini dinlememiş olduğu halde bu felâket bahanesiyle şehrimize gelmiş ve gûya işçilerin derdini dinlemiştir. Bu zat bir gazinoda 60 - 70 işçinin iştirak ettiği bir toplulukta uzun uzun konuşmş ve bol bol vâidlerde bulunmuştur.
İşçiler toplantıdan çıkarken: «Bu da bir oy avcısı olsa gerek Ama bedava söze ve kuru vaidlere verilecek bir tek oyumuz yoktur.» demişlerdir.
Radyo gazetesi bu akşanı İnönü-ye hiç bir şikâyetin vaki olmadığını beyan etmiştir. Halbuki İnönü İle gezdiğimiz esnada yalnız Bakanlar ve Halk Partili Miletvekilleri etrafını sarmışlardı. Halkın temasına imkân verilmemiştir. Basit bir misal vereyim: İnönü lise bina-şını gezerken bana bir vatandaş İnönü ile görüşmek istediğini söyledi. «Ne söyliyeceksiniz?» dedim. Şu cevabı verdi:
•— Biz şu lise binasının biraz i-lerisinde bir kahve salonundayız. Buralara yemek veriliyormuş. Biz daha bugüne kadar sıcak yemek yüzü görmedik. Kendisine bunu anlatmak istiyorum.»
Bütün gayretime rağmen bu vatandaşı Cumhurbaşkanının etrafındaki çemberi yararak görüştürmek imkânını bulamadım. Şikâyet çoktu ama söyletmediler.
Sular çekiliyor
Felâketin ilk heyecanı ve şaşkınlığı geçmiş gibidir. İaşe ve sıhhat ekipleri daha muntazam çalışmağa başladılar. Bununla beraber aradan bu kadar zaman geçtiği halde gerek iaşe gerek iskân işleri e-saslı ve ciddî bir programa bağlanmış değildir. Felâketin ilk gününden itibaren en çok ve en verimli çalışmayı Yardım sevenler Cemiyeti yapmıştır..
Yurdun her tarafından yiyecek maddeleri ve para gelmektedir. Sular yavaş yavaş çekilmekle beraber seylâp bölgesi bataklık haline gelmiştir.
Comments (0)