Ankara Demokrat Parti il KongresiJ)ugün
Kaza ve köylerden büyük Demjkrat kitlesi Ankaraya gelmiş bulunuyor
Kongre çok hararetli ve heycanlı olacak
Demokrat Parti Ankara il kongresi bu sabah saat 9 dan itibaren Gar
Gazinosunun birinci katında toplanacaktır.
Kongreye il teşkilâtından 184 delege iştirak edecektir. Bundan başka Ankara vilâyetine bağlı kaza ve köylerden de bir çok Demokrat Partili vatandaşlar kongreye dinleyici olarak bulunmak üzere akın halinde Ankaraya gelmişlerdir.
Dördüncü kongrenin seçim arifesine tesadüf etmesi hasebiyle kongreye büyük bir alâka gösterilmektedir.
Genel idare kurulu üyelerinin ve D. P. Meclis Grupunun büyük bir kısmının da iştirak edeceği kongrenin parti aleyhinde yaratılmak istenen hiziplere bir cevap teşkil edeceği tahmin edilmektedir.
Kongrenin bugünkü gündemini aynen aşağıya koyuyoruz.
Dördüncü kongTe gündemi
1 — Açılış.
2 — Yoklama.
Eskişehir faciası tabiî değildir! . A. FENİK
Seçmen Listeleri
3 — Kongre başkanlık divanı seçimi (Bir başkan, bir ikinci başkan, iki kâtip).
4 — İdare kurulunun geçmiş devreye ait çalışma raporunun okun -ması ve müzakeresi.
5 — Geçmiş devreye ait malî raporun okunması, müzakeresi ve lrara
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 6 de)
Vatandaş Dikkat!
Seçim listeler i çok yanlıştır Listeyi kontrol etmezsen Oyunu kullanamazsın..
Eskişehir felâketzedeleri bir iskân keşmekeşi içindeler
Mektepleri boşaltmak gayretile sokağa atılan halk iltica edecek yer arıyor
Russel Dorr ve eşi dün Eskişehirde tetkiklerde bulundu
yerlerde sedler vücude getirilmiş -tir. Ayrıca fazla suların biriktirilip, yazın kuraklığına karşı kanallar vasıtasiyle isalesi temin edilmiştir.
Halbuki dünya nimetlerinin en azizi olan su, maalesef bizde hâlâ felâket mevzuu halindedir. Kur’an-daki «Hayat su ile başar» sözü memleketimizin bir çok bölgelerinde tersine işlemekte ve hayat su ile nihayet bulmaktadır! Çünkü hâlâ bu sulama ve su işleri politikasını e-saslı bir surette tenzim ettiğimiz yoktur.
Bilindiği gibi, başka memleketler, de hattâ, denizi doldurup toprak ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 6 de)
skişehirdeki büyült sci ’fe-i lâketinde, yıkılan evlerin B» üç binden fazla olduğu söy-niyor. Daha yıkılması muhtemel ulanlar da iki bin kadar tahmin edilmektedir. 40 bine yakın vatandaş, evsiz barksız kalmıştır. Bundan maada bütün ova sular altındadır. Tarlalar mahvolmuştur; bütün şehirde hayat durmuştur. Kızılay yardıma koşmuştur, bütün vilâyetlerden ve belediyelerden yardımar gelmektedir. Eskişehirin uğradığı bu felâket, herkese kan ağlatmaktadır.
Fakat Eskişehirin uğradığı bu felâket karşısında Muharremde âyin yapıp Haşan Hüseyin diye, yalnız teessür ifade etmek niye yarar? Buna evvelden tedbir almak, vatandaşları göz göre göre böyle bir felâkete sürüklememek lâzımdı.
Şimdi, tabiî felâketlere karşı yapacak iş yoktur, denecektir. Fakat insan zekâsı ve basireti asırlardan-beri işleye işleye bu gibi felâketleri asgarî haddine indirmiştir. Bugün insanların karşı koyamadıkları tabiî felâket her hangi bir yerde bir volkanın indifaı veyahut zelzeledir. Ancak bu gibi faciaları tamamen önlemek kabil değildir. Son zamanlarda zelzele bölgelerinde sarsıntılara mukavim ahşap veyahut temeli binaya iyi bağlanmış beton binalar sayesinde bu âfete karşı bile korunmanın usulleri bulunmuştur.
Sel felâketinin tesirleri ise medenî memleketlerde asgari hadde indirilmiştir. Barajlar yapılmış, ark- ] lar açılmış, su yolları taranmış, I zahür etmiştir, tanzim edilmiş, taşma ihtimali olan , Bu aTada bütün memleket hapis-
Muh+arlaro dün Tebligat yapıldı
Mahallelere asılan seçmen kütüklerinde pek çok yanlışlıklar olduğunu, yine pek çok kimselerin isimlerinin yazılmadığını, bu kütüklere bakmanın da zorluğunu dünkü nüshamızda belirtmiştik.
Neşriyatımızla alâkadar o-lan Ankara valiliği dün muhtarlara aşağıdaki tebligatı yapmıştır:
1 — Mahallelerde asılmış K (Devamı Sa: 5 Sü: 6 de)
İşte bir Vali daha
Binlerce mahkûm
af için yalvarıyor
Meclise, Başbakanlığa ve Adalet Bakanlığına çekilen telgraflar
“Dışarda sürünen yavrularımıza acıyınız,
Af Kanunu tasarısının hükümet tarafından hazırlanması ve efkârı umumiyeye ilânı büyük akisler u-yandırmış ve bu arada bu akisler de daha ziyade tasarı aleyhinde te-
hanelerinde muhtelif suçlardan, muhtelif müddetlerde hapis giymiş mahkûmlar da bütün ümitlerini Meclisin vereceği nihaî karara bağlamış bulunmaktadırlar.
Dün Kırıkkale ve Nevşehir Ce-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 3 de)
İngiliz Kültür Heyeti tarafından tertip edilen Çocuk Tiyatrosu Sergisinin açılması münasebetiyle dün basın mensuplarına ıbir kokteyl parti verilmiştir. Yukarıda sergiden bir köşe ve davetlilerden bir kaçı .
Amasya Valisi, C. H. P.
Başkanını Vilâyetin otomobili ile köy köy Ijcasaba kasaba gezdiriyor
Amasya, 11 (Hususi) — Demokrat Parti idare kurulu bugün Başbakana şu telgrafı çekmiştir:
«Parti işlerinde idare âmirlerinin tarafsızlıklarını emretmenize rağ -men,’ Vali Akif lşcan C. H. P. başkan ve müfettişini vilâyet otomobili ile şuraya, buraya götürdüğü gibi, şimdi yine parti başkanı ve müfettişini vilâyet arabasına alarak Merzifona götürmüştür.
Bu halin devamı idari makamların tarafsızlığını ihlâl etmektedir. Bu gibi seyahatlere nihayet veril -mesi için emirlerinizi rica ederim.»
D. P. il Başkanı Celâl Topala
Yalan bir haber
Niğde Demokrat Parti teşkilâtının Millet paıtısine geçtiği doğru d ğ(l
Demokrat Parti mahfillerinden öğrendiğimize göre, Niğde Demokrat Parti teşkilâtı günden güne inkişaf etmektedir. Millet Partisini kuranlar, Demokrat Partinin gelişmesine mâni olmağa çalıştıkları i-çin, saf harici edilmiş altı kişiden ibarettir.
Afganistan Röportajları
Pakistana bir seyahat yapmış olan İran Şehinşahı Mehmet Rıza Şah Pehlevî Karaşi’ye muvasalâtını mü teakip hoş geldiniz hitabına cevap verirken görülmektedir.
Eskişehir 11 (Hususî muhabirimiz Ali Rıza Ilıcalı bildiriyor) — Marşal Yardım Programı İcra Komitesi Başkanı Russel Dorr beraberinde eşi Misis Dorr da bulunduğu halde bugün uçakla Ankaradan şehrimize gelmiş, Vali Kınık, Tümgeneral Hamdullah Göker ve gazetecilerle beraber seylâp felâketine uğrayan bölgeleri gezmişlerdir.
Felâket bölgesinin gezilmesinden sonra Dorre; Ticaret ve Sanayi O-dasına giderek tüccar ve fabrikatörlerle görüşmüş ve kendilerine Marşal yardım programı ile ne yolda yardım yapıldığını ve taleplerinin ne şekilde olduğu yolunda sualler
sormuş ve bu sualleri cevaplandırılmıştır.
Bundan sonra toplantıda nanlara hitap eden Dorr:

— «Seylâba uğrayan mıntakaları
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 5 de)
Rusya hidrojen bombası varlığına inanmıyor
Molotof Moskovada söylediği bir nutukta Atom sırrını elde ettiğimizi unutuyorlar dedi
Moskova, 11 (a.a.) — «United
Press»: Sovyet Rusya Başbakan yardımcısı Molotov, dün gece Moskovada sendikalar grupu huzurunda verdiği seçim nutkunda, Sovyet Rusya'nın atom enerjisi ve atom silâhları sırrını elde etmiş olduğunu ve Hidrojen bombasının «dehşetinden» asla korkmadığını bildirmiştir.
Molotov bilhassa şöyle demiştir:
• Kapitlistler dün atom bombasını ileri sürerek tehditler savuru-
Kocaeli canavarı idama mahkûm oldu
Adapazarı, 11 (a.a.) — Kocaeli canavarı namı ile maruf katil Bas-ri Ersoy bugün, Ağırceza mahkemesinde yapılan son duruşmasında Ölüm cezasına mahkûm edilmiştir.
RUSYA SULHA YANAŞIYOR MU Molotofun nutku ile diğer nutuklar sulh teşebbüsü telâkki ediliyor
Moskova, 11 (a.a.) — Stalinin bul n-.esi beklenmektedir, akşam seçim mücadelesine son ver Dün Molotof, Mikoyan ve Kaga -I mek münasebetiyle yardımcılarının noviç tarafından verilen seçim mü-dünya sulhü üzerinde verdikleri de- ‘ cadelesi nutukları, Rusyanın batı ile meçleri teyid eder bir nutuk ver k 'Devamı Sa: 5 Sü: ? dc) 1
ıl
yorlardı, bugün aslında mevcut ol-mıyan Hidrojen bombası ile tehditlerde bulunuyorlar. Kapitlistler, kendilerini övmekle vakit geçirirken, Sovyet halkının vakit kaybet-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
AKINTIYA---1
I____KÜREK
YEDEKÇİ I
Baskı haberleri !
ııaclolu Ajansında bir ha-“ " ber vardı: İngiltere’de Prenses Eiizabctin ikinci çocuğu da ıbeklenmekte imiş. Fakat Buckingham sarayı mahfilleri, bu haberi «alelûsul» tekzip etmişler!...
Allah afiyet versin, sıhhat versin, demek Prenses aslında hamile imiş. Fakat saray mahfilleri bunu alelûsul yalanlamışlar!
Hayret ettim doğrusu, Prensesin hamileliği de, tıpkı tıpkısına bizim baskı haberlerine döndü desenize...
Hemen hayırlısiyle, bir avazda o da kurtulsun! —
Yedekçiniu YEDEĞİ
Bu da bir gezintidir
Me - De
| I ius gazetesini önüme aldım, sayfave manşetlerine bir göz attım; yazacaklarım, saygın ve yaygın Ulus gazetesinin havası ve havadisleri üzerinedir. Sakın, günün, günlerden Pazar olduğunu, Pazar giuıerl de siyasetten söz etmediğimizi hatırdan çıkarmış bulunduğumuzu vehmetmeyin. Biz, ikramiyeli piyangoyu Ulus gazetesinin sayfalarından siyaset dışı konular çıkarmasını da bilenlerdeniz.
Başlıyalım; işte gazetenin en büyük manşeti: «Adalet Bakanının Aidoğan'a cevabı. Slrmen, biz, kültürlü bir hürriyet telâkkisinden uzağız, dedi... Affedersiniz, bir anda yanlış görmüşüm: Kültürlü değil, küfürlü, diyormuş. Gözlerimin karamsarlığından bir an endişelendim ama soura düşündüm; lıa kültürlü, ha küfürlü: Mesele, hürriyetten, şu veya bu şekilde de olsa uzak olup olmamaktadır. A-dalet Bakanı, bütün iktidarla birlikte hürriyet telâkkisinden uzak ya, iş onda; ama kültürlüsünden, ama küfürlüsünden. Yine tekrar ediyorum, siyaset yaptığımı san mayın bu, bir kelime oyunu veya sosyal adalet meselesidir. Fakat, her halde edebi olmasa bile, siyasi de değildir.
Sonra efendim, meşhur Bakanlarımızdan devleti û Bakanımız, Cemil Sait Barlas’ın baygın bakışlı masabaşı pozlu tebessümlü, birbirine kenetli elli bir resmi! Küçümsemeyin: Üstat, Marşal plânı nııı Türkiyedeki tatbiki üzerine Deutsche Zeuitung gazetesine, (U-lus böyle şatafatlı yazmış ama, sîzler blzler bunu okuyamayız, şunun Türkçe'sini bulup buluşturup yazalım) Doyçe Zaytung gazetesine demeçler, beyanatlar vermiş. Ha git Haydelberg Üniversitesine profesör ol, ha bu beyanatı ver; her babayiğitin kârı değildir. Bu beyanatta neler buyurmuş? Eh, müsaade buyurun, da, fotoğrafındaki yüzüne bakıp ne dediğini, no diyebileceğini, okumadan tahmin edelim. Yaptığımızın siyaset oldu ğunu sanmayın; mevkile insan a rasındaki fark ve münasebeti tahlil etmek istiyoruz, sadece pslko lojik meseledir.
Bir de, bizim sülâleli Kemal Zeki Gençosman'ın Eskişehir ha-
tıraları var. Büyük serlevhalara meraklı dostumuz, birinci sayfada mhnşet üstüne manşet attırmış: »Bir saygısızlık ve hafiflik örneği!.. Mesele neymiş, diyeceksiniz? Eskişehir Milletvekili Kemal Zey-tinoğhı, bilvesile Eskişehir! teşrif eden Devlet Başkanıııa sel felâketinin sebeplerini anlatmağa çalıştı ya, bu, «saygısızlıkmış»! İnsanın sorası geliyor: Reisicumhur, Eskişehir'e dert dinlemeğe gitmedi de, ya, üstadın, Ulus gazetesinde bir sayfa tutarındaki »Eskişelıirde cümbüş» röportajım yazmasına im-kâıı sağlamaya mı gitti?. Da hası var; Genç Osman bir serlevha daha arttırmış: «Particilik bu mu?» Eh bunun cevabını da, lütfen bizim, .Sançizmeli.. den oktı yun! Siyaset, siyaset! Eskişehir! su basar; iktidar siyasette. Erziıı-canı zelzele yıkar, iktidar siyasette. Ama heykelli, ama heykel-slz! Fakat âdeta, Halk Partisinin, zelzeleleri, selleri, kurakları kendi propagandasına âlet ettikçe, 1950 seçimlerini de kazanma şansın -dan hiç de şüphe etmez hale geleceğiz. Kabul edersiniz ki, bu satırlarla, siyasetin, hiç değilse bu kadar adi ve zararlı sivasetin a-leyhindcyiz ve masum Pazar günümüze halel getirmemeğe çalışıyoruz.
Ulus’un ilk sayfasını çevirdik mi, sayın «T. İ.» karşımıza çıkıyor. Bu T. İ. nin gerisindeki Nureddin Ertam'a saygımız baki! Fakat o kendini bilmez, Nureddin! de saymaz T. İ. yok mu; o, tutmuş, Tür-kiyenin bu günlerini, Fatih ordularının çemberi içindeki mütereddi Bizonsa benzetmeğe kalkışmış! Biz Fatihin atorunlan olarak, BizanslIlara benzetilmekten kendimizi ve bütün ecdadlyle birlikte üstadı tenzih ederiz. Yazımızın bu paragrafı da asla siyasî değildir; olsa olsa ahlâkidir.
Bereket versin, Haşan Âlî Yücel’©! O olsun, «Kendi kendimizle karşı karşıya» diye derinlemesin-den bir yazı yazmış ta; insanın ne mal olduğunu ve ne cevher olması gerektiğini anlatmağa çalışarak bu, yukarıdanberi takdim ettiğimiz ve yarın bilmem kaçıncı müstakbel asırlık makinesiyle çıkacak olan Ulus gazetesini, bir nebze okunur hale getirmiş.
Politika mevzuu yapmamalı
•■Yeni Sabah» refikimiz bu serlev- I Ursa, bu basarı ballandırılacak, ballanc ha ile yayınladığı başmakalede Halk rılacak, emsalsiz bir hadise gibi gllnlerc Partisinin işine gelmeyen mevzular- radyo ve parti gazetelerinde hikaye ve tc da derhal sertleşip, elini masaya vu- bir olunacaktır. O faaliyet politika me
rarak herkesi susturmağa geleneğini açıkladıktan sonra, tedbirsizlik yüzünden vukua gelen Eskişehir felâ- o ketini ele alarak diyor ki? n
«Felâket ba« gösterince (ie âfet saha- 1 aında, felâketzedelerin huzurunda yine c aynı böz1( r tekrarlanmak ister, tabiatlyle l yürekleri yanan vc sular icindç gecele- t yenler bu valıl lâkırdılar kamışında ciddi itiraz Beslerini yükseltUler mİ derhal ce n vap verilir: Bu felâketi bir politika rnev- 1 zu yapmıyalım... Yani Halk Partisi yirmi bee yıl iktidarda oturacak, bu uzun devre esnasında Eskişehir ve civarını muntazaman İki üç yılda bir .sel basacak, top raklar islcnmiyecek bataklık haline gele cek hazan de şehrin Icl' hücuma maruz kalacak ve bu hal böyle sürüp giderken, ’ bir ayağınız çamurda, yıkık evinizin karsısında, bu JelâRettcn şikâyet ederseniz size derhol denecek kİ bir tabii âfeti pn
Ama bu tabii denilen âfet, devri bir hâdise imisi, günün geceyi kovalaması gibi muttarit bir tarzda tekerrür edermiş. Bütün bunlar Halk Partili zevatın yüzle rine söylendi mİ, hiddet ve asabiyet bas. gösterir.
Eskişehirli bir demokrat milletvekili. Bayındırlık Bakanına: «Biz bu meseleleri Meclis kürsüsünde hep tekrarladık dur duk» deyince, Bakan; «Evet ama cevapla nnı da aldınız» diye mukabele etmiştir. Sanki Millet Meclisi bir söz yarısı meydanı İmiş gibi •
İktidarın tenkldleri cevaplandır inakla vazifeli olmadığını, iş gör -mek ve şikâyetleri durdurmakla mükellef olduğunu yazan başmu -hartir;
■ Halbuki hükümetin cevaplarına asıl ve iıaklkl cevabı-Eskişehir! basan ve yurdun kalbini sızlatan sular vermiştir. Acaba bu . su istilâsına hükümet ne cevap veriyor Suları durdurmak, muhalefet mebuslarını Mecliste Buaturmaktan çok daha güçtür.» Bundan sonra iktidarın uzun yıl-tardanberi sürekli ve plânlı bir prog ram tatbik etmediğini belirten yazar şu netice ile makalesine son veriyor:
«Hayati vc zaruri işlere para verllmi-yerek lnraf ve lükse, alâyiş vc debdebeye kaçan sahalarda bol bol para harcanması nın acı neticeleri, her gün biraz daha ken dişini gösetrlyor ve gelecek günlerde daha ziyade gösterecektir. Çünkü Adana fe
fotinden bir dere alınsın.
İhmal ve mübalâtsızlık yüzünden mtm leke tin banına gelen badireler politika mevzuu olmamalıdır. Ama kazara Halk Partisinin hükümeti bir yerde, ednâ bir faaleyette bulunsa faraza ufacık bir set yoparak bir köyü Buların IsliiâBindan kur
A
Hazır cevap heccav!
«Son Posta, nın (Kıssa) sütununda her zaman zarif ve İnce buluşlu Sacld Yıuner, bakın ne diyor;
-- Etlid yapacağız!
Hiıallııe, felâket bölgesinde, böyle cevap veren Bayındırlık Bakanının bu sözü, bir «Nasrcddin Hoca* fıkrasında geçnıİBCesire balkın hafızasında nesilden n(-8lle aktarılacaktır.
Devrimizin kırtasl zihniyetini en kısa şekilde' hicvetmek, devrimizin en usun boylu adamına müyesser oldu.»
Memurlara I MEMLEKEr MES'ELEEERn
verilecek ’______________________I
PULSUZ İSTİDA
Ya Hafız!
borç para
üç maaş nisbetinde olan borç paranın tevziatına Nisan ayından itibaren başlanacak
.‘)■131 saydı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 23 üncü maddesi gereğince verilecek jiç maaş nisbetindeki borç paraya ait I yönetmelik emekli sandığı yönetim I kurulunca hazırlanarak aynı kanunun 9 uncu maddesine tevfikan Maliye Bakanlığına sunulmuştur.
Yönetmelik Maliye Bakanlığından gelir gelmez tesbit edilen esas ve şartlara göre ilgililerin talepleri karşılanacaktır.
Haber aldığımıza göre sandığa borç para istemek üzere müracaat • edenlerin sayısı 13 bini aşmış olup zavallı Eskişehir'i! ve istikraz talebinde bulunan 13 '■* :-
bin memurun vasatî aylıklarının 30 lira olduğu kabul edilecek olursa üçer maaş tutarı olan bu para 11 milyon 700 bin lirayı bulmaktadır. Kanun sandığa ancak 3 milyon li- (
Teessüre iştirakle
YURDUN bir köşesinden yine feryatlar yükseliyor!... Kış kı yamette; çoluğu ile, çocuğu ile sellerin altında kalan binlerce vatandaşımızın uğradığı bir felâket içimizi parçalıyor!... Dağları, tepe-1 leri aşan azgın sular bir gece için- | de ediyorlar de Eskişehir'i yerinden oynattı. ' ' ’
Tdâfisi, uzun emeğe ve zamana muh taç zararlara sebep oldu...
a ve sadece ------------„ ...... —„ına gelseydi, elbette müteessir olurduk, fakat hayıflanmazdık. Halbuki Cumhuriyetin az veya çok imar elini uzatmadığı Trakyada daima, milyonlar sarfedilen Seyhan, Bursa bölgesin-
— ,uuju„ **- -k s,k seylâp ortalığı siler şûrayı bu işe tahsise yetki verdiğin- ' pürür. Amasya faciasını hâlâ unut den 12 milyon liraya yakın paraya '7—J-— (*•*— ı»«.—ı
baliğ olan bu talebin isafı hakika- sent ten merakı mucip olmaktadır. Yö- götürür., retmçlik Maliye Bakanlığından bu I ay içinde çıkarsa Nisan ayı başından itibaren tesbit edilecek esaslar dahilinde ve kurumlarca tasdikli senetler mı..........
nacaktır.
Bu arada istikıyız en az beş sene emekli hakkı tanınan ve vazifede bulunmuş olan memurlara verilecek ve bu suretle sandığın istikraz 1-şindeki rizikosu teminat altına a-lınmış olacaktır. ı
I ..____________________
Şayet bu âfet, ilk defa
I zavallı Eskişehir'in başına
iş bitmez!
madik. Yurdun diğer köşelerinde u“” sene su baskınları milyonları Binlerce ocağı söndürür.
Zelzele, seylâp gibi tabiî âfetlerin vukuu sırasında; bir gazeteci o-larak müteaddit defalar seyahat et ; »c nu» uıuıaı(-c) laauınu »v tik. Felâketzede halkımızın can ve ıukabilinde tevziata başla- ,nal kaybının verdiği acı ile nasıl ■ kıvranıp gözyaşı döktüğünü içimiz yana yana yakından gördük. Ve yine derin bir hüsrana kapılan memleket çocuklarının vadedildiği halde, bir türlü yapılmadığı için kullardan ümitlerini keserek ellerini açıp Allaha yalvardıklarını da hüzünle müşahede ettik!...
YAZAN
Hayri ALPAR
ve gerçeğe uygun izahat veriyorlar!... 1
Bu telgrafı okuyunca son, seylâp felâketinde, daima olduğu gibi alâkadarlardan evvel, tipili bir havada, bütün tehlikeleri göze alarak bir kaç gazeteci arkadaşla Adana’ya gidişimizi hatırladık. Devlet başka- , Bakanının nı ile o zamanki Bayındırlık Bakanı Kasım Gülek’in kalabalık bir mütehassıs kafilesi ile birlikte trenle A-dana’ya ulaşıncaya kadar bizler naçiz mesleki gayretimizle bir bir dolaşmıştık. Motorlu vasıtanın, atın, arabanın, devenin gidemediği yerlere çamurlara bata çıka gitmeğe çalışarak acı manzarayı görerek dert-lenmiştik. Küçük adacıklar haline gelen köy ve çiftlik damları üstüne
| •— Bayındırlık Bakanı uçakla
derhal felâket mahalline hareket ' etti. Refakatindeki mütehassıslarla ı svıc-ncA tedkikleri yapıp
! tedbirleri aldıktan sonra Ankaraya döndü...»
Hadise üzüyorsa, başka bir iki I bakanın da aynı şekilde yola çıktığını — ilâhı bir kudretle — yerinde üstün tedbirlerin alındığını da ya-
Valilerin, diğer idare âmir ve me ı murlarınm cansiperane gayretler sarfettiği, Kızılayın onbeş, yirmi ça dırla, bir kaç sandık sıhhi malzeme ve bir iki bin lira para gönderdiği öğrenilir. Asıl yardım, kurulan komiteler marifetiyle hamiyetli va-, tandaşlarımızdan beklenir.
Aradan bir müddet daha geçer.Dev let Reisinin mahallinde tetkikler yapmak üzere yola çıktığı bildirilir. Başkanın hareketi ile birlikte alâ-. kalı mesuller de zaman kaybetmeden yollara dökülürler. Bülbül gibi izahatlar vererek her şeyin yerinde ; olduğunu söylerler ve o bölgenin alınan geniş ölçüdeki tedbirler sa-( yesinde bir daha felâket yüzü gör-miyeceğini söylerler. Çoğu havadan ve bir kısmı da gidilebilen karayollarından yapılan bu tedkikleri kapalı salon toplantılarındaki temenniler tamamlar. Notlar alınır, ’ vaatler verilir ve tekrar Ankara yolu tutulur. İnsan haleti ruhiyesi bu. Zaman herşeyi unutturur. Binaenaleyh, notlar da, tedbirler de, plân-I lar da unutulur gider... Yeni bir | facia baş gösterdi mi aynı dekor,
Tedavülden kaldırılan on liralıklar ,
I etti. Kefakatındel
Cumhuriyet Merkez Bankası U - , birlikte gereken mum Müdürlüğünden: ■................
Bankamız haiz olduğu kanunî yet kilere dayanarak, bastırdığı turuncu - bej renginde yüz kısmının sol tarafında İnönü'nün ve arka tarafının ortasında üç Türk köylü kadınının resmini taşıyan yüz kısmının sağında çerçeve dışında genişçe bir beyazlığı ve arka kısmının solunda yine çerçeve dışında aynı genişçe beyazlığı olan 10 liralık banknotu 1/ 4/1950 tarihinden itibaren tedavülden geri çekmeğe karar vermiştir.
Bu on liralık banknot 1/4/1950 tarihinden 31/4/1951 akşamına kadar bir yıl müddetle meburî olarak tedavül edecek ve bundan sonra k_ nunî zamanaşımı Süresinin sonu o-lan 31/3/1960 akşamına kadar yani 9 yıl müddetle Merkez Bankası ve Merkez Bankası bulunmayan yerlerde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası gişelerinde değiştirilerek 1/4/1960 sabahında kıymetini tamamen kaybedecektir.
Kudret Gazetesi mes'ullerinin reddi hâkim talebi kabul edildi
Bundan bir müddet evvel Kudret gazetesinde intişar eden mkalelcrde C. H. P. sine hakaret edildiği iddia-siyle Ankara savcılığınca takibat yapılmış ve evraklariyle birlikte birinci asliye ceza mahkemesine sev-ked ilmişti.
Sanıklar birinci asliye ceza hâki- ayni mizansen, ayni program bıra-mi Çelil. Cevherlioğlu hakkında kıldığı yerden başlar, reddi hâkim talebinde bulunmuşlar-1
Sanıkların talebini inceleyen An-1 ,JU sefer muztarip Eskişehir'e gide-V.™ .... m8(J.k Bıuıa raJmon beyJik hM .
alan merasim programını üzüle ü-züle yazarken şaşırmıştık. Eğer rad yolar dinlenir, gazeteler okunur da, lütfen zahmete katlanarak eski ko-leksiyondakilerle karşılaştırılırsa, maceranın aynı çerçeve içinde cer-| yan ettiği açıkça görülür!. '
Fakat, yine şu hakikati kabul etmek lâzımdır ki, vatandaş hiç biı şeyi unutmuyor. Eskişehir felâketi I karşısında telâşa düşen Eskişehirli meslekdaşlarımızın müşterek imza
çıkan halkın .imdat!, sesleri karşısında içinde bulunduğumuz acizden sinirlerimiz bozulmuş, hicap duymuştuk. Ne yazık kİ, idare adamlarımızın üstün gayretlerine rağmen, en basit vasıta olan sandal veya sandalcı bulunamaması yüzünden çekilen müşkilâtı adım adım takip etmiştik. Nihayet sular hızını kay bettikten sonra oraya gelen Devlet Bâşkanına Yenice'den başlıyarak, bütün duraklarda verilen izahatı dinlemiş ve yazmıştık. Bayındırlık Zl'l- . .... mütemadiyen teminat vermesi ve 160 milyonluk tahsisatla artık bu memlekette bir daha böyle felâketle karşılaşılrnıyacağını söy lemesi ve Amerika’dan «çok büyük mütehassıslar, getirileceğini bildirmesi üzerine Seyhanlıların dayana-mıyarak:
)— Vallahi sizi aldatıyorlar paşam... Kasım Gülek bizim çocuğu-muzdur. Biz fenne inanan insanlarız. Fakat tâ babalarımızdan bu yana intikal eden tecrübelerimiz var. Ne oJur biraz da bize kulak versinler. İşler yanlış yapılıyor, milyonlar beyhudeha rcanıyor. Kasım bey evvelce buraya geldiği zaman ken dişine dert yandık... Vaziyeti anlattık. Dinlemedi. Tayyare ile şöyle bir dolaştı gitti. Son ümidimiz sissiniz... Siz de mi yoksa tayyare ile dolaşacaksınız?» diye feryad etmelerini ha lâ unutamayacağız... Hadırlı şeddinin başında, suların gömdüğü köy-)ri gösterip:
•— Yandık,
İktisadî Devlet Teşekküllerinde çalışan memurlar
Ankara milletvekillerinden Hıfzı Oğuz Bckata ve altı arkadaşı tarafından bankalar ve iktisadi devlet teşekküllerinde çalışanların aylık tutarlarının devlet dairelerinde çalışan memurların aylık tutarlarına iblağını ve bu maksatla 3659 sayılı kanu -nun 2 inci maddesinin 3656 ve 4988 sayılı kanunlara uygun bir şekilde ta ■ leri gösterip: dili ile 30 bine yakın memurun ba- — Yandık, mahvolduk paşam... remlerini tanzim etmek maksadiyle şu gördüğünüz suların altında yüz Büyük Millet Meclisine bir kanun lerce hanelik koca bir köy vardı!... teklifi verilmişti. I diye inliyen yalın ayak köylülerin
Bu kanun teklifi bütçe komisyonu gösterdikleri yerlere hepimiz bak-gündemine alınmış ve günlerce ya- j nuş, başta Sayın İnönü vc refikaları pılan müzakerelerden sonra banka olmak üzere hazır bulunan yüzleı-ve iktisadı devlet teşekküllerinin bareminin devlet memurları baremi ile birleştirilmesi kabul edilmişti. Aynı kanun tasarısı İşletmeler Bakanlığı bütçesi görüşülürken millet-1 vekilleri tarafından gösterilen has-1 sasiyet üzerine İşletmeler Bakanı Münir Birsel tarafından da en kısa bir zamanda Meclise sevkedileceği bizzat temin ve teahhüt edilmişti.
Bütçe komisyonu tarafından ka -bul edilen tasarı tab ettirilip millet vekillerine dağıtıldıktan sonra heyeti umumiyesi ile bugün için İktisadî .devlet teşekkülleri mensuplarına ancak devlet memurlarının aylıklarıyla bir muadelet derpiş etmiş olup bu suretle aynı hizmet müd -detlerıni iktisap eden devlet memur lannın emekliye ayrılanları ile İktisadî devlet teşekkülleri memurl.- ' rının emekliye ayrılış şekillen uu . sında bir fark bulunmaktadır. [
Hükümetin daima adalet prensip I lerine ulaşmak için sıksık ihzar et- 1 tiği fikrin tahakkukuna imkân ve-1 ren bu tasarının evleviyetle kanunlaşması ve .30 bine yakın memurun'
£ skişehirdeki sel felâketi üze “ rlne söylenilen nutuklar, kürsülerden verilen beyanattan' İıâr fl harfine ve tekrar tekrar okuduk. Buna sebep, bu lâflann ve sözlerin ve vâldlcrln kulağımıza yabancı gelmemeğiydi. Hakikaten, bir parça düşündükten, -acaba ben bunları ne zaman, nerede ve ne için duydum?» diye fikir yorduktan sonra, Erzincan, Karaburun zelzelelerinden, Amasya, A-dana seylâplarından sonra muh telif kişiler tarafından daha evvel bol bol sarfedlldlğlni hatırladık.
Evet, memleketi zaman zaman yoklıyan bu felâketlere ancak, eski zaman işi ders verir gibi sözle merhem olmak istenmiş ve bundan gayn da bir şey yapılmamıştır.
Yalnız bu arada, ibir tek şey, fakat o da senelerce teehhürden sonra, meydana getirilebilmiş fakat o da, gayrikanunî hareketle alışkanlık saikasiyle, yanm yamalak yapılmıştır,
Erzincan felâketi, hepimizin ha-tırındadır. Memleketin bu kısmındaki vatandaşlarımızın uğradığı acılar dolayısiyle, ne heyecanlıydık, herkes elinde, iktidarında olanını vermekte birbiriyle yanş ediyordu. Hele hariçteki memleketlerden gelenlerin haddi hesabı yoktu. Yukarıda da söylediğimiz gibi, vaid vardı; yaldızlı sözler var dı; dünyanın dört bir tarafmdart\ gelmiş yiyecek, içecek, malzeme, y her şey vaı-dı. Fakat ne yapıldı? Radyolar bağışta bulunanların i-simlerinl yaydılar, gazeteler sütun sütun yazılarla vatandaşları öteberi vermeğe teşvik ettiler. Fakat bizdeki meşhur ihmal burada kendini gösterdi.
Yardım diye gelen mallar, Ser-gievi salonlarında haraç mezat satıldı. Bakkal rafları Erzincan fela-
ketzedelerine gönderilen reçel kavanozlarından, türlü türlü kon-servalardan yıkılacak hale geldi. Fakat bunlardan bir dirhemi Er
Muhterem okuyucularımızın af-rına sığınarak itiraf edelim ki; biz
kara ağır ceza mahkemesi gösterilen sebepleri makul bulduğundan dâvanın birinci asliye ceza mahkemesinden alınmasına karar vermiştir.
Savcılık bu sefer de Kudret gazetesi aleyhine açılan dâva dosyasını dördüncü asliye ceza mahkemesine' göndermiştir.
zincana gitmedi. Bu arada Roman-yanın bağışladığı keresteler de Saraçoğlu mahallesine sarfedildi. Ve neden sonra bir sürü ihaleleri müteakip Erzincana 600 adet ev yapılabildi. Fakat, bu kâfi değildi. Çünkü, evlerin üzerine bina edildiği arsalar başkalarına aitti. Bir sürü içinden çıkılmaz hukuki
ce insan gözyaşı dökmüştük...
Nihayet Ceyhan’da son sözünü I söyliyen Devlet Başkanı »Görüyo-| rum ki, işler yaDİış tutulmuş» hükmünü bildirerek yapılması lâzım ge len şeylere işaret ettnişti. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra B. M. Meclisinde, sayın Bakanın mevcut olduğunu söylediği 160 milyonluk tahsisata dair kanun tasarısının mü zakerelerini takip ederken bu «yanlış tutulan» muazzam zıt plânlarının (!) tatbikine 120 küsur milyon lira sarfrdildİRini. ne yazık dağınık t şekilde, ters taraftan başlanan işlere harcanan paranın hiç bir müs bet netice vermediğini öğrendik!... I Meclis istenen tahsisatı da verdi Kendi kendimize haklı olarak soracağımı/ sual şu olacaktır:
.Nerede o «çok büyük mütehasssıs lar; hangi amelî plânlar hazırlandı, ne gibi eserler yarattıldı, bir daha I görmiyeceğimizi söyledikleri bu fe-ı lâketler neden Eskişehir'i mahvetti; I dünkü ve bugünkü hatâlı işlerin me sulleri ne oldu?»
____________________________________| Fakat bütün bu suallerimizin da-hakkını göz önünde bulundurması ha uzun müddet cevapsız kalacağr icab ederken hiç de böyle bir yol nı biliyoruz. Bugünün Bayındırlık tutulmamış ve bu vaziyet karşısın-1 Bakanı da tayyare ile tetkiklerim da iktisadi devlet teşekküllerinde yapıp, gazeteci arkadaşlara bile gö-çalışan memurlar mağdur bir duru- ı rünmeden merkeze döndü. Onu ta-...............’ ”________1 ki ben Eskişehir’e gelen Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı da felâket zedelerin teessürlerine iştirak ettiğini ve «gereken tedbirlerin» alındığını bildirdi! İş Eskişehirin felâketzede halkına düşüyor. Ne hazin bir tecellidir ki, vergisini veren, icabında vatanı için kanını döken bu toprağın çocukları uğradıkları felâketlerde yaralarının merhemini de kendi elleriyle sürmek mevkiin-dedirler.
Bütün bu hakikatlere rağmen; ha lalarla dolu bir devrin açık veren hesaplarını, kâr hanelerine kaydedip efkârı umumiye; önünde böbür lenenler mi, yoksa realiteyi nazar-| lara seren tenkid safında bulunanlar mı — onların tabiri ile — -demagoji» yapıyorlar?...
Hayri ALPAR
1
ma düşürülmüşlerdir.
Öğrendiğimize göre, hükümet Meclisin feshinden evvel kanunlaşacak { tasarların arasına ivedilikle girmesi icab eden bu tasarıyı ortadan kaldır mıştır.
İlân
Ankarada bulunup da halen, boş-I
ta olan Hamurkâr ve Pişiricilerin ________„________________________
iş almak üzere şubemize acele baş altında çektikleri telgrafın metnini vurmaları rica olunur. I okumuşsunuzdur. Meslektaşlarımız,
îş ve İşçi Bulma Kurumu Anka- hakikati küçültme itiyadı mevcut ra Şubesi, İkinci Anafartalar Cad- olduğunu, tetkiklerin tayyare ile ya desi No. 283. (1461) .......................
okumuşsunuzdur. Meslektaşlarımız,
pıldığını belirterek ıztıraplarını ifa-
Acele ediniz
40 dönüm bostan, yoncalık, ahır '. hayvancılığına, arıcılık, kümes, kaz. • ördek yetiştirmeye çok elverişli. Bir kısım yeri kır kahvesine elvc-i rişli. Ortak da arıyor.’
I ★
i Hepsi yüz dönüm olup Luna Park, i kışlık sporlar yeri, yazlık eğlence , yerlerine, bir şirketin Kooperatif t Evlerine çok elverişli arazi satılık-ı tır. Mesai saatleri dışında
Telefon: 23075 (448)

meseleler ortalığı kapladı. Ve evsiz barksız senelerce sürünen va-
tandaşlara, bu evlerin tapuları verilemez oldu. İşte bizim idare-
ciliğimiz, ileriyi görüşümüz ve ■-vâidlerimizin bir
ECk?s.-;./r ı^ni »imdi Frzin can ile mukayewWfhız. Bir seue kadar bekleyiniz. Bir çivi çakılıp- . derelerin düzenlenmesi için b4^?«* dım atılırsa biz buradayız! v
Eskişehir vatandaşlarıma ben'(
den bir nasihat, lâflara, vâidlere kapılmasınlar, ellerindeki avuçla-nndakini vererek birer sandal te-
darik etsinler, nasılsa gelecek sene Sarısu deresi yine kendilerini ziyarete gelecektir.
Martins. karlan çıtırda ta çıtır-data tek başma ilerledi. Siyasî bir miting değildi. Çünkü ortada nutuk veren kimse yoktıı. Martins’e öyle geldi kİ, bütün kalabalık, bekledileri birisi yaklaşı-yormuş gibi, baştannı çevirmiş, kendisine bakıyordu. Küçük kalabalığın ilk grupunun yanına va nnca tam Lim'in apartmanı önün de toplaşmış olduklarımdan şüphesi kalmadı. Adamlardan biri gözlerini açarak şöyle bir şey sordu:
— Siz de mi onlardansınız?
— Anlı yamadım?
— Yâni, polis misiniz?
— Hayır. Ne yaptı polisler?
— Ne yapacaklar? Sabahtan be ri gidip geldiler.
— Bu kalabalık ne bekliyor burada?
— Evden çıkarmalarını bekli
’ — Kimin?
— Herr Koch’un.
Martinsı «Zahir, diye düşündâ, Lim’in kazası hakkında ifade vermekten kaçınmış olduğunu haber aldılar, yapıştılar yakasına.» — Ne yapmış? diye sordu.
— Daha belli değil. Daha İçeride de bir karar verememişler.
(~5CI\I€CAI)AM-|
I**» Yozan : Groham Greene • Çeviren : Kırdanoğlu —
Groham Greene
Çeviren : Kırdanoğlu
Belki intihar, belki cinayet.
— Herr Koch mu?
— Tabiî.
Martins’e bunları anlatan ada mın yanına bir çocuk gelip elin den çekti: «Baba, baba» dedi.
— Ne var oğlum, ne? söyle.
— Parmaklığın arasından ne konuştuklarını duydum.
— Ah şeytan ah! Ne konuştu lar Hansel, anlat bakalım:
— Herr Koch’un karısı ağlıyordu, baba duydum...
— Hepsi bu mu Hansel?
— Daha var, baba. O kocaman adamın konuştuklarını da duy dum:
— Ah yaramaz oğlan seni! Ne diyordu bakalım anlat babana.
— Diyordu ki baba? «Madam Koch, diyordu, o ecnebinin ne biçim bir adam olduğunu bana tarif eder misiniz?» diyordu.
— Ha, ha, ha, demek cinayet ü
— 23 —
zerinde duruyorlar. Aksini zaten kim iddia edebilir? Herr Koch durup dururken ne diye gırtlağını kessin, kömürlüğe girip te.
— Baba, baba!
— Ne var, Hansel?
— Parmaklıktan bakıyordum ya, kar lekesi gördüm baba, kömürlerin .üstünde.
— Bu çocuk şaşılacak bir çocuk? Nerden de anlarsın kan lekesi olduğunu! Kar her, şeyi silip süpürüyor.
Adam, Martins’e döndü.
— Çok hayali geniş bu çocuğun, dedi, büyüyünce mutlaka mujıarriı- olur.
Çocuk soğuktan morarmış yüzünü kaldırıp iftihar dolu, bakışlarla Martin’se baktı. Sonra:
— Baba, dedi.
— Ne var, Hansel?
— Bu adam da yabancı, baba.
Baba, oradaki bir düzine insanın başını çevirtip baktıracak kadar yüksek bir sesle gülerek:
— İşitiyor musunuz, Mösyö, i-şitiyor musunuz, dedi, adamı sizin öldürdüğünüzü sanıyor. Sanki, bu zamanda Viyana’da ecnebiler Vlyanalılardan daha az imiş gibi.
— Baba, Baba!...
— Söyle Ilansel?
— Bak, bak, çıkıyorlar!
Üstü örtülü bir sedyenin etrafında bir halka çevirmiş bir yığın polis yan erimiş karda kayıp ta yuvarlanmamak için dik kat ve İhtiyatla, apartımanın dış merdivenlerinden inmiye çalışıyor tardı.
Adam:
— Hastahanc otomobili sokağa giremedi, dedi, yıkıntılar yüzünden, Köşeye kadar elde taşıyacak
lar.
Merdivenlerde Bayan Koch göründü. Başına bir şal örtmüştü. Arkasında kaba kumaştan yapılma eski bir manto vardı.
Kadın yürüyeyim derken, dalgınlığından kaldırımın kenarındaki bir kar kümesine saplandı. Tıkız vücudile biran bir kardan a-dama benzedi. Orada bulnanlar-dan biri elinden tutarak saplantıdan çıkmasına yardım etti. Kadın o zaman döndü, evin önünde birikmiş kalabalığa kederli kederli bir baktı, içlerinde tanıdı-kimseler de vardı belki, fakat o buları farkedeeek durumda değildi. Martins'in önünen geçerken, Martins eğildi, papuçlçarını bağlı-yormuş gibi yaptı. Doğrulurkeç, gözleri tam bakışı hizasında, o cüce oğlana ilişti. Hansel, durmuş, donuk süratiyle, yiyecek gibi ken dişine bakıyordu.
Martins döndü, geldiği yoldan tekrar Anna’nın yanına doğru yürüdü. Bir ara geri dönüp baktı. Küçük oğlan babasının eline yapışmış çekiyor bir taraftan da lıa-bire, uğursuz bir nakarat halinde, o İki heceyi tekrarlıyordu: »Baba, baba...»
Hikmet YA2ICIOĞLU
KĞLFNGK VRRLKIÜ (15681) i etmah Cocufru (23432) : Renkli lürprlzler (2ttM) : ttauuı» «k (14040) : Şanghaylı kadın (11181) : Ormanlar Kralı (14672) : Bahto Saatli - Doktor Model iyof (14671) : Ormanlar Kral! (U8M) .5 Kara bahtım

NÖBKTÇİ ECZANELB» Numune, Bayar, Başkent
Büyük Ankara Ulus Yeni
Park Sümer
Su.»
(Devamı var)
_T TAKVİM L,
Hicri: 1369 — C. Evvel: 23 Rumî: 18G5 — Şubat: 27 12 MART 1950 PAZAR
Vasati Ezani
Sabah 0.17 12.05
öftle 12.24 S. 11
İkindi 16.43 9.30
Aksam 18-12 13.00
Yatsı 19.42 1.30 -
İmsak 4.38 10.28
ADYO-TELEFON-TELGRAF HABERLERİ

S -----------------
Yunan seçimleri
Uzak Şarkta yeni bir ihtilâf
Z A F I B
I
’V unanistanda 5 Martta başla-
■ mış olan genel seçimlerin bu güne kadar gelen neticeleri, sola doğru bariz bir temayül ifade ediyor. Bugüne kadar diyoruz, fakat za -ten tanı neticenin elde edilmesi için ancak on beş saylavlık eksiktir. İki yüz elli saylavlı parlâmentoda şimdi ye kadar Halkçılar ancak 52 üyelik kazanabilmiş olduklarına göre, sonun başlangıcı görülmüştür, denebilir. Halkçılar geri kalan bu 15 ü-yeliğin hepsini kazansalar dahi netice yine değişemez Çünkü arkadan, kral aleyhtarı üç par -ti 51, 46 ve 33 üyelikle gel -mektedir. Bunlardan başka bir de, şimdiye kadar 21 üyelik kazanmış bulunan Solcu Demokratlar vardır. Bu vaziyet dahilinde, kralı tutan Halkçı Partinin parlâmentodaki duru mu çok zayıf ve iktidar çok istikrarsız kalmıştır. Her ne kadar Yunan Kralı, esas itibariyle kabineyi kur mak vazifesini en ileri parti liderine tevdi edeceğini daha şimdiden ihsas etmiş ise de; ve bunun Anayasa bakımından mahzursuz hattâ doğru olduğu kabul ediliyorsa da, bu kadar zayıf bir ekseriyete istinat eden fir hükümetin hele Yunanistan gibi İiyasî istikrarsızlık içinde bulunan bir memlekette, uzun zaman yaşı-yamıyacağı aşikâr olduktan başka; Halkçıları yalan farklarla takip e-deıı ve çeşitli isim ve renk taşımakla beraber, kraliyeti reddetmek hususunda müttefik ve müşterek bulunan Plastiras, Papandreu, Venizelos liberallerinin, hattâ çok sıkışılırsa Sol cu Demokratların da kabulü suretile teşkil edecekleri bir koalisyon, mec liste Çaldarisi kolaylıkla devirebilir ve bu halin sonunda kralın durumu da sarsılabilir.
Meselenin şimdilik nasıl halledileceği belli olmamakla beraber, bir noktayı belirtmek faydalıdır. O da, bugün ekalliyetten beter denebilecek bir ekseriyet sağlamış bulunan kralcı Çaldaris Partisinin, Yu-nanistanda bundan evvel yapılan 1946 seçimlerinde ezici bir -çoğun -luk kazanmış ve kralın tahtını tar-sin etmiş bulunmasıdır. O günden bugüne değişen nedir?
Bir çok müşahitler, bu iki seçim arasındaki büyük farkı, 944 - 945 yılında Yunanistanın maruz kaldr katliamına ve bunun
, __ .reak
sıyona hamlediyorlar, ruha , ru-
halkı mezkûr tarihte türlü fe-karşılaşmış ve ilk seçim firşada hemen hemen kütle halinde -»rai taraftan partiye oy vererek istikrar, emniyet ve sükûn yolunu a-ramıştır.
Bu izah tarzı ilk bakışta mâkul ve 1946 seçimlerini izah etmek bakımından makbul görülebilirse de, bugünkü durumu aydınlatmaktan uzaktır. Zira 1946 seçimlerinde komünistlerden yılarak kralcı bir par tiye oy vermiş bulunan Yunan milleti o günden bugüne kadar komünizm âfet ve belâsının sunturlusıı-nu görmüş bulunmaktadır. Ynanis -tan bu son yıllarda neredeyse ko münist Markos’un istilâsına maruz kalacak bir duruma düşmüştür. Se-lâniği bombardıman edecek kadar ileri giden komünistler, sebep ol -duklan can ve mal kaybiyle; eğer yukarıdaki muhakeme tarzı doğru olsaydı; gerekirdi ki Yunan milleti ni üzde yüz sağcı partilere meylettirsin. Halbuki böyle olmadı. De mek ki mesele zannedildiği kadar basit olmadığı gibi bir millet cf -kân da her hangi bir muadele ile ifade olunamaz.
Yunanlıların bugün verdikleri rey de sola doğru kaymalarına başlıca âmil olan şeyler, kötü ve bu kötü idarenin sebep olduğu yabancı müdahalesidir. Denecek ki, bu müda hale yine Yunanistanın hayrı ve bu memleketi komünist istilâsından kurtarmak içindir. Bununla beraber, ne maksatla olursa olsun, himaye veya istilâ altında bulunan bir milletin psikolojik durumunu unutmamak lâzım gelir.
Netice olarak denebilir ki, Mar-kos kendisinden beklenen vazifeyi kısmen olsun başarmıştır. Yani Mar kos, evvelâ sebep olduğu dahili har bin mahrumiyetleri, bunun neticesi olarak baş vurulan çarelerde 1946 hükümetinin muvaffak olamayışın -dan doğan hoşnutsuzluk sayesinde işini görmüştür. Zaten, her zaman işaret etmeye çalıştığımız gibi, Mos-kovanın göz diktiği memleketlerde varmak istediği gaye bundan ibarettir. Silâhlı zafer değildir. Nitekim Moskovanın askerî bakımdan açıkça desteklemediği ve hukuken tanıma -mış olduğu Markos, işini bitirip gitmiş, fakat ardında bugünkü duru -bırakmıştır.
Mücahit TOPALAK
Rusya-Japonya ayrı sulhumu?



Aday bolluğu I
Seçim kampanyası henüz başlamadı; fakat her tarafta bir hazırlıktır gidiyor. Gazeteler mütemadiyen adaylardan bahsediyorlar.
Daha Meclis feshedilmedi; kimin malını kime taksim ediyoruz? Durun hele bir bakalım!
Fakat dinleyen kim? Yalnız bir vilâyetteki beş Milletvekilliğine 600 aday talip çıkmış!
27 Milletvekili çıkaraoak îs-tanbulu artık, siz varın kıyas edin!
Eğer adaylık bu tempo i -le fazlaşacak olursa, seçim zamanında galiba adaylar, seçmenleri Milletvekili intihap etmek zorunda kalacaklar!
A. F.
Hafta sonu notlan:
sa
Ulustaki hazırlık
Bedavacılar:
istemekte-
ki
f
(410)
t
Tanınmış Fransız Kadın Keman Virtüözü
COLETTE FRANTZ
Serbest Fıkra
(457)

//
İş sahipleri ile
Müteahhitlerine 1
Telefon Numarası Değiştirilmesi
masrafların
53 milyon Yuanistan’a

Tevzii mükâfat:
Adenauer, Fransız -
The telephone number of the American Embassy has been changed to 25050, effective March
Particilik burnu?,.
Toptan Satış yeri:
Yeni Hâl. Yeni Pazar. ft
Perakende Satış yerleri:
Uludağ Bakkaliyesi, Yenişehir. Tel: 21799.
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Demeği merkez binası
17 Mart Cuma akşamı saat 21 de
Ankara Halkevinde
TEK KEMAN KONSERİ
______ Yazan : "8
Sarıçizmeli
Piyanoda : Mithat Fenmen
Biletler: Ulus Meydanı, Bankalar caddesi Millî Piyango gişesinde satılmaktadır.
Fiyatlar: 500, 300, 200 ve öğrenci 50 kuruştur.
NÜVİT BERİKER KONSERLERİ
C. G. Verem Aşısı
■ Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanae-
I rinde devam edilmektedir.
K Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 9 - 13 arasında müra-
I caat etmeleri rica olunur.
Kızıl Çin’in de bu anlaşmaya katılması bekleniyor
Vaşington, 11 (a.a.) — İngiliz
milletleri topluluğuna dahil birçok memleketlerin diplomatları, Rusya nın ye komünist Çin’in, Birleşik A-merika yakında ayni şekilde harekete hazır olmadan evvel, Japonya ile barış konferansını toplantıya davet etmek için hazırlandıklarına inandıracak bazı sebepler bulunduğunu söylemişlerdir.
Bu şahsiyetler Moskova’da Çin’le Sovyet Rusya arasında cereyan e-den müzakerelerin ve Tokyo ile Va-şingtondaki Sovyet resmî şahsiyetlerinin basına karşı dostça bir durum takınmış olmalarının Sovyet Rusya’nın yeni bir siyasî hareket hazırlamakta olduğu hususundaki inancı takviye ettiğini söylemektedirler. Aynı şahsiyetler Çin ile Sov yet Rusya arasında Moskova’da yapılan görüşmeler sonunda Rusya’nın
Japonya ile barış konferansına s dece dört büyük devletin iştirak _ debileceği halikındaki eski görüşünü değiştirmiş göründüğünü bildirmektedirler. Rusya ve komünist Çin’in şimdi bütün alâkalı devletleri bu barış konferansına davet etmeğe hazırlandıkları sanılmaktadır.
Bu kaynaklar, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelânda’nın bahis mevzuu konferansın, mümkün olduğu kadar çabuk toplanmasını istediklerini, fakat Amerika Dışişleri Bakanlığının buna hazır olduğuna dair hiç bir işaret göstermediğini söylemişlerdir.
Aynı makamlar buna sebep olarak Birleşik Amerika Dışişleri Bakanlığının diğer bakanlıklarla and laşmanın neleri ihtiva edeceği hususunda anlaşamaması olduğunu kaydetmektedirler.
L/lustaki hazırlık - Tevzii mükâfat Bedavacılar - Bir hikâye
Bir hikâye:
Batı Almanya huzursuz
Marshall yardımı kongreye sunuldu
Ingiliz ve Amerika Fransayı destekliyor
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Federal Alman meclisi dün Bonn'da Schumacher'in bir söylevini dinlemiştir. Sosyal, demokrat muhalefet liderleri, hükümetten, Avrupa konseyi dışişleri bakanlarını, Sarre’ın bu konseye dahil edilebilmesi için gerekli şartları yerine getirmediğini mahallinde tesbit için toplantıya çağırmasını ’ * ’ **
dir.
Bu arada başbakan Almanya hükümetinin, Sarre muahedesine karşı yazılı bir protestoda bulunmuş olduğunu be -yan etmiştir.
Son olaylar karşısında, Almanya’da, Fransızların, bir Fransız . Alman yaklaşmasını arzu ettikleri hususundaki samimiyetlerinden şüphe edilmeğe başlanmıştır.
Bu hususta, Fransız dışişleri bakan lığında, Fransa hükümetinin Almanya hükümeti tarafından yayınlanmış olan beyaz kitaba cevap ver-miyeceği ve .Almanyanın oldu -ğu gibi Sarre’ın nihaî statüsünün, ancak barış anlaşması ile tesbit e-dileceği beyan edilmektedir. Ayni zamanda, Sarre’lıların bu hususta ar zularını izhar etmiş bulunduklarından, Sarre’da yeniden bir plepisit yapılmasında hiç bir fayda görülmediği de ilâve edilmektedir.
Londra’da, İngiltere’nin, Sarre meselesinde tamamiyle Fransa’yı desteklediği beyan olunmaktadır.
Vaşhinton’da ise, Amerikan hükümetinin, Sarre’da bir plebisit yapılmasına muhalif olduğu resmen teyid edilmektedir. Başbakan, Ade-nauer’in, Fransız . Sarre anlaşmalarının yeniden gözden geçirilmesi hususundaki teklifine gelince, bu da soğuk bir şekilde karşılanmıştır. Birleşik Amerika, Sarre’ın siyasî ve İktisadî statüsünün nihaî bir şekilde barışı anlaşması ile tanzim edilmesi şartiyle anlaşmaları kabul etmektedir.
Türkiye ancak 44 milyon dolar alıyor
Nevyork Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — İktisadî İşbirliği İdaresi, 1950 - 51 yılı için Marshall plânına dahil muhtelif Avrupa memleketlerine tahsis edilmesi istenen dolar miktarlarını kongre dışişleri karma komisyonuna tevdi etmiştir.
Bu tekliflere göre, İngiltere’ye 687 milyon dolar yardım yapılacaktır. Bu, en yüksek rakamı teşkil etmektedir. Bundan sonra sıra ile 553 milyonla Almanya, 503 milyonla Fransa, gelmektedir. İtalya’ya 290 milyon, Hollanda’ya 192 milyon, Yunanistan’a 194 milyon, Belçika’ya 142 milyon, Avusturyaya 124 milyon dolar tahsisi istenmektedir. Norve-Çin payı 67 milyon, Danimarka’nın 33 milyon, Türkiye'nin 44 milyon, İsveç’in 34 milyon, İrlanda’nın 33 milyon, Portekiz'in 32 milyon, Trieste’nin 10 milyon ve tzlandanın 5 milyon dolardır.
Ayrıca, İktisadî İşbirliği İdaresinin muhtelif özel projelerine sarfe-dilmek üzere 85 milyon dolar talep edilmektedir. İdarî yekûnu, tekliflerde, olarak gösterilmiştir.
munzam 36 milyonluk bir yardım faslı da bulunmaktadır.
Yunan seçim neticeleri sola kaydı
Atina Radyosu, U (Basın - Yayın) — İçişleri bakanlığı bu sabah, geçen Pazar günü yapılan seçimlerin birinci ve ikinci tasnif sonunda yekûnunu, yâni 250 say-lavlıktan 235 inin muhtelif partiler arasında ne şekilde taksim edildiğini bildirmiştir.
235 saylavlıktan Çaldaris’in liderliğindeki halkçı parti 52, Venizelos-un liderliğindeki Liberal parti 51, general Plastiras’ın liderliğindeki merkez birlik partisi 46, Papandreu nun sosyalist partisi 33, Sofyanopu-los’un solcu demokrat cephesi 21, Manyadaki ve Kocyas’ın liderliğindeki müfrit sağcı Pek partisi 15, Kanelopulos’un Mea partisi 7, general Zevras’ın Millî partisi 4, Mar-kezini’nin liderliğindeki Yeni parti 2, Çiftçi partisi 3 ve bağımsızlardan Varvutıs 1 saylavlık kazanmışlardır.
Bu suretle partilerin meslieteki durumu hemen hemen anlaşılmış bulunuyor. Geri kalan 15 saylavlık, üçüncü tasnif sonunda taksim olunacaktır.
Vincent Auriol'un Amerikaya gitmesi de muhtemel
Paris Radyosu, 12 (Basın - Yayın) — Dün öğleden sonra Lon -dradan Parise dönmüş olan Fransız cumhurbaşkanı Vincent - Auriol, avdetinde basına verdiği demeçte, İngiliz Kralı ve İngiliz milleti tarafından kendilerine karşı gösterilmiş olan candan hüsnü kabulün hatırasını daima muhafaza edeceğini söylemiştir.
Bundan başka, Vaşington’dan a -ifnan haberlere göre, Vincent -Auriol Amerika’yı ziyareti tasarlamaktadır. Fakat bu ziyaret için henüz bir tarih tesbit edilmemiştir.
Umumî yekûn bu suretle 1950 - 51 yılı Marshall plânı tahsisatı için 3 milyar 99 milyon dolara çıkmakta dır.
Diğer taraftan Amerikan Âyan Meclisi dışişleri komisyonu, Avru-palılatarası Klering bürosunu finanse etmek için Marshal plânı tah sisatından 600 milyon doların ayrıl masını tavsiye etmiştir. Bu büro, bilindiği gibi Marshal plânına dahil Avrupa memleketleri arasında döviz mübadelesini kolaylaştırmak ve büroya iltihak edecek Avrupa memleketleri arasında ticaret mübadelesi engellerini azaltmak gayesiyle kurulmaktadır.
Trygve Lie komüniıt Çin taraftarı
Lake Success, 11 a.a. — Birleşmiş milletler genel sekreteri Trygve Lie, dün komünist Çinin birleşmiş milletlere kabulü hakkındaki prensibi kuvvetle desteklediğini teyid etmiş ve bunun Sovyet Rusyaya teslim olmak demek olduğu yolundaki ithamları reddetmiştir.
Trygve Lie: «Ben asla Rusyanın isteklerine uymayı teklif etmedim. Milletler cemiyetinde ve birleşmiş milletlerde tatbik edilen devletler hukukuna ve sağduyuya uymasını istemekteyim.» Demiştir.
Lie, münakaşa mevzuu olan muh tıraşında açıkladığı «ülkesinde fiilen hakimiyeti haiz olan ve halkın kendisine itaat ettiği hükümetlerin birleşmiş milletlere kabul edileceği» hakkındaki prensiplere uymak suretiyle Çin hakkında bir karara varmak için birleşmiş milletlerin derhal harekete geçeceğini söylemiştir.
Ho Şi Minh seferberlik ilân ediyor
Londra, 11 (a.a.) — Moskova rad yosu Vietnam radyosuna atfen yayınladığı haberde Ho Şi Minh rejiminin 13 ilâ 25 yaşlan arasındaki bütün vatandaşları iki senelik askerî hizmete tâbi tutan umumî ?-I ferberlik kararnamesi yayınladığı bildirmiştir.
ördünüz mü, şu Demokrat-larm yaptıklarını? Doğrusu pek ayıp etmişler!.
Ne yapmışlar biliyor musunuz? Eskişehire Devlet Başkanı gelip de, Vali, Bayındırlık Bakanı, Sıhhat Bakanı, güzel güzel bütün seylâpzedelerin yerleştiğini, aç açık kimse kalmadığını, Sansu-yun 40 senedir uslu uslu oturup söz dinlediğini anlatırlarken, Demokratlar işi bozmuşlar ve Devlet Reisine:
— Biz her sene bu feyezanla karşı karşıyayız. Alman tedbirler hiçtir. Sarisu Eskişehiri batıracak!... demişler...
Vay efendim vay... Gördünüz mü felâket sömürücülerini! Fakat bereket versin, Uus’un tâbirine göre, «bu sözler salonda hazır bulunan Eskişehirlilerde soğuk bir tesir ve sinirlilik yaratmış» da şu cevabı almışlar:
— Bunları mı konuşacağız, yoksa politika mı yapacağız!
Simdi otursunlar Demokratlar
Bakın, felâketi politika olarak sömürmemek için, 11 Mart tarihli Ulus, ne güzel lisan kullanıyor. Okuyun da hem ibret, hem de örnek alın:
A İnönü salona girdiği zaman:
— Geçmiş olsun arkadaşlar...
Kadın ve çocuklar:
— Sağ ol babamız, diye bağı-yor ve bu hisli manzara karşısında ağlıyorlardı...
★ Cumhurbaşkanımız çarşıdan geçerken, halk caddenin iki yanında şapkalarını çıkararak, eğilerek, birbirlerine göstererek İnönü’yü selâmlıyor ve alkışlıyordu...
★ Yaşlı bir kadın birer birer hatır soran İnönü’ye hayran hayran baktıktan sonra bir şeyler söylemek istedi. Fakat konuşamadı. Ağlıyordu. Yalnız kırmızı mendiliyle kurulamağa çalıştığı bu gözyaşlarında hiç bir sözle i-
fade edilemiyecek kadar derin bir minnet ve teşekkür okunuyordu.
★ Ne koparılmışsa koparılmış gibi derme çatma eşya arasında Atatürk'ün, İnönü'nün resimleriyle, aile fotoğraflarına ve bayraklara sık sık rastlanıyor. Geçici meskenlerinin en itibarlı köşeleri bu hatıralara verilmiş, çivi bulabilenler bir kısmını duvara asmışlar.
★ Halk yapılanlardan memnundu. Hiç bir yer de, hiç bir şikâyet dinlemedik...
★ Aziz Cumhurbaşkanımız, siz bize saadet getirdiniz, Eskişehir size minnettardır...»
İşte aziz okuyucularım, Ulus gazetesi, faciayı bu şekilde beş altı sütun olarak göstermediğimiz ve felâketzedelerin tam ıstırabını aksettirdiğimiz için bize ders veriyor.
— Particilik bu mu? diyor!
Öyle ya, Ulusta okuduğumuza göre, Eskişeiıirde havası
erkes seçimlere hazırlansın ■ ■ da Ulus neden geri kalsın?... İşte o da süslenip püslenip, yeııi seçimlere yeni kıyafetiyle girecekmiş!... Reklâmı bizden, gayret onlardan, rağbet de halktan!...
Eski ağıza yeni taam! Eski gazeteye yeni baskı!.. Eh, artık iktidarın koskoca gazetesi de seçim zamanlarında yeni baskı örneği vermesin mi? Hiç olmazsa, bu baskı ile parti erkânına hoş görünür. Karınca kararınca! Hem zaten bugünlerde Ankaraya Melon şapkalı, gümüş bastonlu, kıstırma gözlüklü adayar dolmuştu. Belki bu sayede olsun Ulus’dan da bir kaç a-day meydana çıkmış olur!.
Âliosman sülâlesinden Kemal Zeki, doğrusu artık Elâzığ’dan filân haketti! Menteşeoğlu, yeni tedaviden çıktı; kuvvetlendi. Ateşlendi! Hem de esasından mayası var! Muğla’dan neden gösterilmesin?
Ebedî aday, Naşit Uluğ’a gelince, o bu defa olmazsa, hiç omazsa 1954 de Kütahyadan yüzde 7,5 olsun şans bekler! Hüseyin Cahit, Cenevreden seçimleri idare edeceğine göre, her halde yine arada çıkıverir!
Bence en tehlikeli durumda o-lan, yine Yavuz Abadandır. Aksiye bakın ki Eskişehri de su bastı. Ne yapalım, yağmur yağdı böyle oldu!
I I lus’un reklâmına devam ede-lim: Yeni baskı dolayısiyle, dehşetli bir müsabaka açmış! Bazı resimler koyacakmış da sahiplerini bulun, diyecekmiş!... Sonra da piyango çekecek ve neler neler dağıtacakmış!...
Bir koy, iki al... Papazı bulan kazanıyor!
Bilmem ki gazetecilikten bu kadar mı ümitlerini kestiler de, şimdi işi piyangoya ve talihe bıraktılar! Demek yâver değilmiş şimdiye kadar!
Gerçi İzmir Fuarında Lüna -Park’ta da talih oyunları vardı; fakat ikramiyeler, bu kadar zengin değildi. Orada yalnız çemberi çeviren, Yeniceye geçiren paketi alıyordu! Burada ise Oy'u sandığa geçiren otomobili kazanıyor!...
Yalnız mükâfatları ben pek beğenmedim! Otomobil iyi!... İktidara doğru süratle gider!
Buz dolabına gelince, ha altı a-yak buz dolabı, ha altıok buz dolabı, ikisi de bir!
Ya o banka defterleri! Ezelî ve ebedî adaylarımızdan Mecdi Sayman Beyin kiymetli yardımiyle bir hesap ta okuyuculara! Fakat bankada olmazsa, bakkalda hesap niye ihmal edilmiş acaba? Hem sade bu kadar mı? Ütüler, bisiket-ler, dikiş makineleri neler de neler... Gazete değil, Karleman pasajı!...
Fakat bunların hiç birisini ben kâfi göremedim doğrusu! Bana kalsa ben, birinciye adaylık, hem de iki. yerden, İkinciye sade bir yerden adaylık, üçüncüye, umumî elemede adaylık, dördüncüye de ilde adaylık vâdeeterdim!
I I lus'un müsabaka şartlan a-rasında çok mühim bir nokta dikkatimi çekti: Gazeteye kupon koyacakmış! Kuponları toplaya-cakmışınız, gönderecek misiniz! Eh bundan tabiî ne olabilir? Mademki mis sabunları, kolonyalar, lavantalar, tıraş bıçakları dağıtılacak, elbette ki kupon da koyar! Bu çay kuponu değil, kahve kuponu değil, patiska kuponu değil, Parti Kurultayında âzaya dağıtılan İngiliz kumaşı kuponu değil, sadece gazete kuponudur!
Fakat benim şaştığım nokta şu: İlânda aynca şöyle yazıyor: Müsabakaya ancak kendiliğinden a-bone olanlara, satışa çıkarılan gazeteleri alan okuyucular iştirak edebilirlermiş! Başkaları bu haktan mahrummuş!
Bilmem ki başka diye kime derler? Kim ola bu başkaları? Bir gazetenin abonelerinden ve para ile gazete alan kimselerden başka okuyucuları var mıdır? Bir gazete, para ie satışa çıkmaz da nasıl çıkar?
Anlaşılan idare, bedavacıları kastediyor! Demek istediği şu:
Bizim gazete bedava da dağıtılır. Fakat bunlar, müsabakada dikiş tutturup da dikiş makineleri alamazlar! Bankada hesap açtıra-mazlar, Akdenizde bedava seyahat için bilet alamazlar... Çünkü bun-' lara, zaten senede 28 lira, yani bir yıllık abone bedeli, bol keseden dağıtılmaktadır. Onlar, amortiyi çoktan almışlardır!
Fakat benim bildiğim, böyle bedava dağıtılan kâğıtlara, gazete değil, sadece el ilânı derler!

D al Mahmudun güzel bir hikâyesi vardır, bilmem bilir misiniz? Fakat son zamanarda bazı siyasi gayretkeşleri görünce bu hikâyeyi hatırlamamak imkân-
Efendim, hikâye şu:
İki tavuk kol kola, pardon, kanat kanada verip çarşıya gezmeğe gitmişler. Bir bakkalın önünden geçiyorlarmış. Tavuğun biri, ayağının mahmuziyle ötekini dürtmüş:
— Bak demiş, ne güzel, ne büyük yumurtalar!...
Ve sonra sevinçli sevinçli gıi git, gıdak etmiş ve boyun kırmış:
— Bunlar benim yumurtalarım, demiş... Bak, bakkal bunları 13 guruşa satıyor! Ne kadar büyük değil mi?
Sonra yanmdakine küçümseyerek sormuş:
— Senin yumurtaların nerede?
Öbürü, hadi diyelim çillisi:
— İşte, demiş bunlar da benim yumurtalarım!...
Ve bunu derdemez bir kenarda sepette asılı duran küçücük yumurtaları göstermiş...
Beyaz tavuk, iri yumurtlayan tavuk, pek kendini beğenmiş bir şeymiş:
— Ayıp değil mi sana? Böyle küçük yumurta yumurtluyorsun?.. Biraz daha gayret et, büyük yumurtla! Hem bakkal, bak benim yumurtalarımı 15 kuruşa satıyor!
O zaman çilli tavuk dayanama-
— Ziyanı yok demiş! Ben, bakkal yüz para fazla kazanacak diye nazik bedenimi senin gibi, sıkıntıya sokamgjn!
Portakal şarabı
Gireyfürt - Mandarin - Portakal
Sularından vitaminine, nefasetine, kokusuna halel gelmeden imâl edilmiş
Derecesi 15, hastalara DEVA, Romatizma, Karaciğer, Şeker hastalıklarına şifadır.
Terziler Küçük Sanat Kooperatifinden 1949 yılı umumi heyet toplantısı 26 Mart 1950 Pazar günü sabahı saat 10 da Halkevinde yapılacaktır. Belirli gün ve saatte sayın ortakların teşrifi rica olunur.
Gündem:
1 — İdare heyeti ve murakip raporlarının okunması.
2 — Bilânço ve hesabatın tetkiki ve tasdiki.
3 — İdare heyetinin ibrası.
4 — İdare heyeti ve murakiplerin seçimi.
5 — Kadro ve bütçenin tanzimi.
6 — Dilekler. (463)

Amerika Büyükelçiliğinin telefon numarası 14 Mart 1950 tarihinden itibaren 25050 olarak değiştirilmiştir.
NOTICE
İnşaat işleriniz için gereken kalfa ve ustalarınızı. Posta Cad. Ahmet Erkmen Hanı, No. 24 deki (İnşaat Kalfa ve Ustaları) derneğinden temin edebilirsiniz. (413)

Sayın Halka Müjde
Meşhur Kayseri Pastırması toptan 180 perakende 200 kuruştur. Çemensiz ve kemiksiz Rumeli koyun pastırması 300 kuruş, halis inek etinden yapılmış çemensiz ve kemiksiz kayseri pastırması 300 kuruş.
Koyun Pazarı No. 20 - Meşhur Kayseri Pastırmacısı MEHMET GÜLER
(449)
Kiralık
2 oda, mutfak, termosifonlu banyosu, suyu ve elektriği mevcut müs takil bir daire. Denizciler caddesi, i Acıçeşme sokak No. 15. Tel: 28516
Sahibi:
Adviye FENİK Yazı İşlerini fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Günej Matbaa»
t. A F K K
r
Mükemmel olması için biç bir fedakârlıktan kaçınılmıyan..
I
r1
GAR GAZİNOSUNDA
( Onu da mı tanımıyorsun ?
( Canım tanımak şart mı ? Bu yüzlerce insanın arasında...
( Bu ayı, hassa kumandanı Leondur.
Fenerliler Balosu
— 115 —
Diye onun dizinin dibine oturdu.
— Bu gece Bukaleon sarayında bir eğlence var.
— Sahi mi? Ben hiç o sarayı görmedim. Çok güzel midir?
— Bizansın en güzel sarayıdır kızım. Sade o kadar değil... Orada bir de şehzade oturmaktadır.
— Bir Türk şehzadesi değil mi anne... Acaba Orhan mı?
Annesi hayretle onun yüzüne baktı:
— Sen nereden biliyorsun?
Kız, fettan bir gülüşle kıvrılarak:
— Biliyorum. Çok yakışıklı birisidir diyorlar.
— Öyle imiş.
— Bütün Türkler böyle mi olur anne?
— Sen başka hangi Türk’ü gördün?
— Sultana hediye götürmedim mi?
Annesi hayretle kızını bir daha süzdü. Kızı, Sultandan bahsederken âdeta gaşyolmuş bir halde idi. Franzesin karısı, şuh ve sihirli kızını bir müddet süzdü. Son ra kendi gençliği hatırına geldi. Maceralarla dolu hayatı..
Ama, şimdi de güzeldi bu kadın. Zaten daha ancak otuz yaşını geçmişti. Kızı kadar, onun da olgun güzelliği Bizans sarayının bir süsü idi hâlâ...
— Tamar, dedi. Orhanı gördün
— Hayır. Yalnız işittim. Notara-sın kızı ona âşık imiş diyorlar.
— Belli değil.
— Yahut şehzade ona âşıktır.
— Bu belki daha doğru... Fakat...
Annesi sustu.
— Söylesene annet... Benden bir şey mi saklıyorsun yoksa?
— Söyliyemiyorum. Fakat söylemeliyim. Şehzade Orhan seni görürse, belki de sana âşık ola-
Bu cümle, Tamarın gururunu ok şadı. Notarasûı kızına galip gelmek... Bu hoş bir şeydi. Vakıa Ta-marın gece gündüz hâyalinden Fatihin sert, erkek çehresi bir türlü gitmiyordu. Fakat o şimdi u-zakta idi. Ve Orhan da bir Türk şehzadesi idi.
Annesi devam etti:
— Sana âşık olabilir.
— Olması mı lâzım.
Zeki kız, annesinin söyliyemedi-ğini anlamıştı.
— Evet Tamar. *
— Galiba kolay bu... Sonra?
— Onu, saltanat iddiasına teşvik edeceksin..
Tamar, irkildi. Rengi hafifçe
leı-le sazın ahengine uyuyordu.
İri yarı ve sarayın yüksek tabakasına mensup olduğu belli olan bir adam, sağma soluna bakmadan, bir iki kimseyi ite kaka i-lerliyor ve durmadan söyleniyor:
(Allah aşkına... Biraz durunuz, size söyliyecek bir çift sözüm var?..)
Arkasından koştuğu kadın, kalabalığının arasından sanki bir sincap gibi kayıyor ve ona cevap vermeğe bile lüzum görmeden i lerliyordu.
Adam, iri gövdesiyle kalabalığı yaramadığı için hiddet ve asabiyetle tepiniyor-:
(Dur... Durunuz diyorum. Hay Allah- kahretsin!..)
• Sonra etraftan şu sözler işitiliyor:
(Bu deniz aygırına benziyen sersem kim acaba?
(Tanımıyor musun?
(Tanınacak bir adama benzemiyor. Fakat takip ettiği kız, hakikaten güzel ve nefis bir parça...
(Onu da mı tanımıyorsun?
(Canım tanımak şart mı? Bu yüzlerce insanın arasında...
(Bu ayı, hassa kumandanı Le-
(Sahi mi? Acaba imparator baş ka birisini bulamamış mı?
(Öyle olacak.
(Ondan kaçan kız kim?
(O da meşhur Margarit...
— Dur bakalım... Ben bu ismi işittim gibi.
— Her halde işitmiş olacaksın.
— Fakat... Aıpma da sarhoş olmuşum. Beynim zonkluyor.
— Sana fazla içme demiştim. Bu akşam sarhoş olmak doğru değildir.
— Her ne ise, kimdi bu Margarit...
— Kim olduğu, nereden geldiği, ne iş gördüğü, ne yapmak istediği belli olmıyan garip bir kız.
— Ya... Adı...
— Her ne ise, kimdir bu Margarit...
— Ha...
■— Bu bir falcı kızıdır.
— Tamam... Fakat, onu pek tekin insan değildir derler..
— Hakkın var. Onu eline geçi-remiyenler öyle söylüyorlar.
— Ele geçmesi çok mu güç...
— Yanaşılması bile mümkün değil.
— Vay canına.
— Tabiî... İmparator bile ona â-şıktır diyorlar.
— Allah aşkına... Dur öyleyse şuna ben bu akşam balta olayım.
(Devamı var)
Eskişehir sel felâket dolayısile 25 Mart 1950 ye bırakılmıştır
«Pavyon Baloya aittir»
Davetiyeler: Klüp lokalinden, Süreyya pavyonu, Ankara Palas ve Yeni Birke’den temin olunabilir.
Denizli ili Okutma ve Yardımlaşma Derneğinden
Yeni kurulan derneğimizin ilk genel kurulu, 12/3/1950 Pazar günü saat 10 da Ankara Halkevindc toplanacaktır.
Ankarada bulunan sayın Denizlililerin bu toplantıya iştirakleri rica olunur.
Gündem:
1 — Gene! Kurul toplantısına geçici başkan ve kâtiplerin seçimi.
2 — Dilekler.
3 — Himaye kurulu seçimi.
4 — Yeni Yönetim Kurulu seçimi. (442)
r-
DİKKAT
Fiyatlarımızda hiç bir değişiklik olmadığı ve uzun zaman devam edeceğini bildirmeyi Gayret
Terzievi
VAZİFE SAYAR
Batladres — 35 —
Sivil, Subay elbise, palto par-desü — 45 — liraya
Ayrıca taksitle muamelemiz vardır.
GAYRET TERZİEVİ İzzet Köroğlu Anafartalar Evkaf İşhanı No. 410 - kat 4
Tel. 16041 — Ankara
(405)
l—raı’lITIIiri—Tı ÜWI i TBVJd
BAHÇELİEVLER BÜYÜK FİDANLIĞA NAZIR SATILIK ARSA
Çiftlik asfaltı üzerinde Bü ■ yük Fidanlığa karşı cephe 22, derinlik 38, elektrik, su, telefon, havagazı ve kanalizasyon tesisleri bulunan 2617 ada 11 parselde 852 metre arsa. Müracaat Tel: 14067 Eğe Birliği Ticaretevi, Adliye civarı Şekerciler sokak No. 24.
sararmıştı.
— Sultana karşı mı anne?
— Evet kızım.
— Bu, çok fena bir şey... Hoş bir vazife değil.
— Bir Bizanslı olduğunu unutma Tamar. Memleketin kurtulma-
. — Çok, çok fena...
— Tecrübe edeceksin.
Saraydaki eğlence
Gece ve mehtap sakin ve asude Marmaranm üzerine çömeldi. Uzaklarda adalar mehtabın gü-
müşlü sisi arasında kımıldıyor gibi...
Bukaleon sarayına, kadın erkek bir çok kimse akın akın geliyor. Saray sanki, bir şehrâyin varmış gibi baştan başa donatılmış... Bizans usulü renkli camlardan bol
jşik sızıyor.
Sarayın Marmaraya bakan geniş ve fevkalâde muhteşem salonunda yüzlerce insan dolaşıyor, kahkahalar birbirini kovalıyor, sarayın önünde Marmarada sallanan sandalların gölgeleri görülüyor.
Edirnede hazırlanan topların Bizans önüne sevkedilmeğe başlandığı günlerde, Bizansın böyle çılgınca eğlenmesi çok garipti. Gûya, asırlık Bizans için hiç biı tehlike yokmuş gibi herkes şeD ve âvâre idi.
Üniformalı Bizans zabitleri, gayet süslü elbiseli saray asilzadeleri, yarı çıplak ve fettan Rum dilberlerinin etrafında dolaşıyordu.
Salonlar içiçe geçmiş bir halde idi. Salonları muhteşem kemerler birbirine bağlıyor, bir ucundan öbür ucuna kadar salonlarda so-
maki mermer sütunlar uzanıyordu.
Kalın mermer sütunların gölgeleri birbiri üzerine yığılıyor ve bu loş gölgeliklerde bjllûr kahkahalar atarak rakkaseler dolaşı -yordu.
Her kuytu köşede her türlü içkinin su gibi aktığı büfeler vardı. Davetliler durmadan içiyorlar ve neşeleniyorlardı.
Daha içeri kuytuluklarda harplardan,. erganunlardan çıkan bayıltıcı bir sazın dalga dalga ahengi ipek fistanlar üzerinde akisler yapıyordu.
Ve sonra, yarı çıplak rakkaselerin, sankLkemiksik hissini veren kıvrak vücutleri acaip hareket-
İçinde, «onun» takrar gelmesine müsaade edeceğine, kanaati kuvvetleniyordu.
VIII
Philippe,in otomobili, asfalt yolu ve esmer kayaları aydınlatarak, fenerlerinin arasında, Corniche'i takip ediyor, Bcauliue ve Villefranche’i geçiyor, Moııt-Boron tepesine tırmanıyor ve Nice'e hâkim, şehre doğru iniyordu.
Biraz evvel konuştukları Plıi-lippe'in hoşuna gitmiyordu, bu adetlerinin haricinde idi; başkalarına kötülük etmezdi, oyun masasında hücüm ettiği basımlarının şahsiyetleri onu alâkadar etmediği gibi, ne seslerini, ne ele çehrelrini hatırlamazdı. Fakat bu akşam Katerin’in sesi ve çehresinin hayali onu takip ediyordu.
Narin dostu mahvolmuştu. Şaşırmış, aşık, mukavemet edemi-yecek. Pierre evine dönecek ve
Bu genç kadın ne kadar da şirindi.
Pierre, «tutuldum bedbaht olacak onu sana emanet ediyorum» dediği zaman Philippe Katerin’i ancak tanıyor; ve dertlerinin arasında pek can sıkıcı olacağını düşünerek, onunla meşgul olmayı istemiyerek kabul etmişti. Fakat kendisiyle meşgul olunmasına Katerin’i razı edinceye* kadar epey zorluk çekmişti.
İtidali, sadeliği, tabiiliği içinde Katerin çok zarifti ve şüphesiz ki eğer, çoktan beri kolay elde etmeğe alıştığı sevgilileri ona zaman ve fırsat vermiş olsaydı, onu sevmiş olurdu.
Katerin zarifti, her şeyde saadet olduğunu, yaşamak için el-‘ zem zannedilen şeylerin kaybolmasından sonra bile neş’eli olunabileceğini, aşksız derin manalı cümleler sari'etmeden, şatafatsız yaşamanın mümkün olduğunu isbat ediyordu.
Pihilippe kendisinden memnun değildi, fakat yaptığını takrar yapmak lâzım gelseydi, yapacaktı, çünkü bunu istemiş olan Pierre idi.
itaat edilen insanlardaki o-kuvvet ne garip şey; Harici zarafeti, maceraperest ruhu ile Pierre, gençliğindenberi ona yaklaşan her insana tesir ve hürmet mişti. Onu dinliyorlardı, herkes
Kısa bir müddet için angaje edilmiş Londra B.B.C- Radio Yıldızı Dinamik şantöz
SUNNY LESTER
FEVKALÂDE AKROBATLAR
TRİO MAFFİ
Tipik Atraksion Orkestrası
S o I e r a Espagnol PAQUiTA SERRANO VE JOSE CASTRO
İştirakile
(418)
Her Pazar saat 17 den matine
18 Mart Cumartesi akşamından itibaren meşhur Paris Revü Heyeti
BALLETS KELLEROC Tel • 15190
’ 12603
Ankara Vefa Gençlik Kulübü yararına bmbm Özel Müsamere
Kıymetli ses sanatkârı Hamiyet Yüceses, Hakkı Derman, Şerif İçli ve Şükrü Tunar refakatinde
22 Mart Çarşamba gecesi saat 21 de Büyük Sinemada Fevkalâde zengin sürprizler ? ? ?
Biletler, Ulusta: Floryaspor ve Yenişehirde: Büyük sinemada satılmaktadır.
NOT: Numaralı olan yerlerin bir an önce alınması sayın müzik sevenlerin menfaati icabıdır. (443/
Bütün Ankara halkına kolaylık
Subay, Memur, Esnaf, San'atkâr ve İşçilere
Peşin Fiatına
TAKSİTLE
Satış başladı İPEKİŞİ - YÜNİŞİ
Bankalar C. 23-25 Te!: 12180
Yazan ; B. Valmer
Çeviren : NUSAT
ayrı ayrı kendisini ona beğen dirmek istiyordu...
İşte bu vardı! Ve daha başka şey de'.vardı: Pierre bu sabah kendisini ördürmeğe azmetmiş bir çehre ile geldiği vakit, yalan söylemiş olmasına imkân yoktu. Sonra cessurdu, o da bir gün ölecekti, Philippe'in öleceği gibi, namusu ile ve Philippe de başka türlü ölmek isterse Pierre ona mani olacaktı.
Philippe’ip vazifesi arkadaşını kurtarmaktı. Ölmek isteyen bir dostu ölüme teşvik edecek sebepleri olan vakalar nadirdir, bıı bayağı tehdidi Katerin’e söylememişti. Pierre'i zaptetmek lâzımdı ve buna tareddüt etme-
Esasen Katerin ınes'ut değildi, cesaretli neş’esi fevkalâde idi, lâkin çiçeklerle, kuşlarla, güneşle insan nıes’ut olamaz. Bunlar ancak saadetin süsleridir, onu canlandıran kokudur, çünkü saadet yalnız ihtirasdadır. Katerin,in istirahatı, sahildeki gezintileri, lakâyitliği, Pierre’in onu kollarının arasına aldığı, dudakları ile dudaklarını hissederek ve Katerin’in onu af etmeyeceği için daha ihtiraslı olacağı an i-le, o tehlikeli ve sonsuz an ile mukayese edilemezdi... Saadet ancak ihtirasdadır ve ihtiras ancak mücadele, karşılaşılan teli like, bir hareketle tehlikeye atılan hayattır.
Philippe böyle düşünürken tebessüm ediyordu.
Aşağı yukarı her akşam ister Monte - Carlo ister Nice’te olsun Philippe kumar oynardı. Sene-lerdenberi, on iki on beş seııc-denberi, her akşam saat onda bir oyun yerine gider ve saat ona yaklaştığı vakit oynamak için sabırsızlanırdı. Madam Dıımcz. onu morfin iğnesini bekleyen bir morfin müptelâsına benzetirdi. Fakat, ıbiiyük bir kederi ıı-nııtmak gayesi ile bu iptilâya
tutulduğunu zannetmekle yanılırdı.
ti ve Katerin şeklini hiç değiş-
Pihilippe’in hayatında büyük kederler, afetler yoktu. Gönüllü olarak Afrikaya gitauş ve oradan, iştirak ettiği bir kaç çarpışmanın hatırası ile avdet etmişti. Kendisini kumara verdiği güne kadar Avrupada sıkılmıştı. Daha fazla para sahibi olmak için değil, fakat mücadeleye, tehlikeye karşı olan arzusunu tatmin için oynuyordu.
Ve otopıobil şehre girerken, Philippe oynamak için sabırsızlığını hissetti.
Saatine baktı: Daha on yoktu. Katerin ile görüşmesinin daha uzun süreceğini tahmin ederek, Pierre ile gece yarısına doğru buluşmak üzere sözleşmişti, fakat mademki ziyaret bu kadar kısa sürmüştü ve mademki henüz saat oıı bile yoktu...
Tabii evvelâ arkadaşının oteline uğrayabilirdi, fakat ona bu işi tevdi etmeden, borçlarını ö-deyenin ve onu geçiııdirenin Katerin olduğunu söylemeyen dostunu görmeğe acelesi yoktu.. Philippe isyan ediyordu, Pier-re’e bunu söylemeği tasarlıyordu, ona bunu söyliyecekti.
Değer miydi? Hiçten, bir şey değiştirilemez.
Philippe esniyor, bacaklarını sallıyor, arabanın sarsıntısından rahatsız oluyordu.
Emir almayan şoförü her zamanki gibi İngiliz Kulübüne doğ ıu otomobili sürüyordu, Philippe buna mani olmadı, kendi mücadelesi olmaya^ her şeye ehemmiyet vermemek adeti idi.
IX
Çok geniş ve çok alçak, tahta ve demir süsleri olmayan büyük bir yatak. Kül rengi güzel battaniye, danteller arasında halıya kadar dökülmüş ve yastıklar duvara raptedilmiş gri ipekten bir çerç.?vçye dayanmıştı. İki lake
paravanın açık kanatları odanın nihayetindeki köşeleri gizliyor-1 du. ı
Bu odayı Pierre tanzim etmiş-tirmenıişti. Faciadan sonra faz-l la bitap düşmüştü, hiç bir arzusu kalmamıştı, hatta kaçmağa bile. Sonra, alçak yerde yatmağa, üstünde genişlik, ferahlık hissetmeğe alışmış idi; paravanların ötesinde aydınlık veren beyaz duvarlara, ayaklarının alfandaki kalın ve yumuşak halıya, yatak lâmbasına, pençeresinin iki tarafına siyah çizgiler resmeden açık renk perdelere, eşya azlığına alışmıştı. Odada yaniız geniş yataktan, kıymetli paravanlardan ve lâmbanın yanında uyumadan evvel üzerine kitap bırakılan ufak bir masadan başka eşya yoktu.
Bu oda Katerin’in idi. Vaktiyle Pierre, Katerin’i odanın eşiğinde durdutur, ağır adımlarla yatağa doğru yürümesini isterdi ve bu odada olduğu "kadar hiç bir yerde güzel olmadığını, saçlarının odayı aydınlattığını iddia ederdi.
Gözleri tavana dikilmiş, Katerin’in başı saçlarının döküldüğü yastığa dayanmıştı...
Yatağın alçak oluşundan rahat edemeyen Miss Jackson, ayak u-cuııda oturuyordu. Miss Jackson üşüyordu, ateşi vardı, öksürmeğe cesaret edemiyerek kemikli kollarını perişan göğsünde sıkıyordu.
Miss Jackson şimdi her şeyi biliyordu; Katerin ona şöyle demişti: «Açlıktan ölüyor, onun i-çiıı tekrar geldi.» Bu sözleri, aki-betiııi diişünmiyerek, heyecanını izah clniek için söylemişti, fakat akibet kendini hemen belli etli ve Katerin kötü bir memnuniyet ile, Pierre’in düştüğünü tahmin ettiği en alçak mertebeyi anlattı; hatta, bazı teferruat uydurmuş, Philippe'e sormadığına şimdi pişman olduğu ve tahayyül ettiği bazı vakaları ilâve etmişti.
Miss Jackson hakiki bir anne şefkati ile bu acıklı sefalet hakkında sual soruyordu. Ve Katerin, ona Pierre’i parasız, hasta, sığınacak bir yer verilmesi için yalvarır olaı-ak tasvir ediyordu;
(Devamı var)
Satılık
İç Cebeci, Abidin Paşa köşkü ab tında 3 oda, bir aralık, bir Iıelâ, bir mutfaklı ev önünde bahçe, yolculuk dolayısiyle satılıktır.
Müracaat: Taşhan, Sanayi Cad. Güzel Ankara bakkaliyesinde Fuat İstanbullu. " (458)
12-3 195
Dftle Gazetesi.
müzlû-l (Pl)
Açılış ve prosrraml
KARCIĞAR
PAZAR — 12/3/1950 (Hafif Program)
İSTANBUL RADYOSU
12 MART 1950 PAZAR

f—11
Şen İzmir Nakliyat Anbarı
Ankara - İstanbul - İzmir
Tel. 13367 Tel. 23561 Tel 3608
Kendi vesaitleriyle eşyayı ticariye ev eşyası, sür’at, ucuzluk ve emniyetle nakleder.
(404)
...... ■■■■■■■«
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünden Fen Memuru (Ressam) alınacak
Genel Müdürlüğümüz Tesisler kadrosunda açık bulunan 300 lira kadro ücretli barem dahili Fen memuru (Ressam) lığa bir memur alınacaktır.
Taliplerin 24/3/950 tarihine kadar Genel Müdürlüğümüze bir dilekçe ve aşağıdaki belgelerle birlikte müracaat ederek aynı gün saat (14.30) da yapılacak imtihanda hazır bulunmaları ilân olunur.
Aranılacak evsaf ve belgeler:
1 — Yapı Usta Okulu mezunu,
2 — Sanat Enstitüsü mezunu,
3 — Teknik Okul Fen Memurluğu kısmı mezunu olmak.
4 — Güzel Sanatlar Akademisi dahili mimarî ve tezyinat kısmı
mezunları ile yüksek mimari şubesinin 2 nci sınıfına kadar okumuş bulunanlar tercih edilecektir. (460)
Emniyet Sandığı
ANKARA
16 MART 950 Perşembe gününden itibaren çalışmasına Belediyenin Ticaret Evi altındaki yeni lokalinde devam edeceğini Sayın Müşterilerine arzeder. (1520) (154)
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
Memur ve Müstahdemleri Yardımlaşma Derneğinden
1949 yılına ait bilanço ve hesapların tetkiki, İdare Heyeti âzasmın ibrası ve yeni İdare Heyeti Azası ile denetçilerin seçilmesi için umumî Heyetin âdi olarak 25/3/1950 Cumartesi günü saat 12 de Ankara’da T. C. Merkez Bankası binası dahilinde hususi dairede toplanacağı ilân olunur. (149) (1483)
ZAFER,, Afganistan da :5
Başmakaleden devam ı
Elizabeth Taylor

Holivud'un
Mona Liza'sı
Eskişehir faciası tabiî değildir!
yaparlar. Holandalılann meşhur bir sözü vardır: «Dünyayı Allah yarattı, Fakat Hollandayı HollandalIlar» derler. Çünkü hakikaten HollandalIlar denizi doldurup kendilerine daha geniş bir vatan yapmışlardır. Demek oluyor ki, İnsan e-meğl ve insan zekâsı bu dünyanın coğrafî vaziyetini bile değiştirecek bir kudrettedir.
Halbuki bizde, senelerdenberi seylaplar olur. Kâh Kocaeli bölgesi, kâh Ege bölgesi, kâh Bursa ovası sular altında kalır. Seyhan, Ceyhan taşar, Menderes taşar, hulâsa nerede üç buçuk kilometre akar suyumuz varsa taşar ve taşınca da etrafında ne var ne yoksa, hepsini siler süpürür.
Memleket kaçtır böyle sel felâketine uğruyor? Kaç yıldır, milyonlar değerinde servet, emek heba olup gidiyor ve tarlalar, mahsuller mahvoluyor! Üstelik, bunların hiç birisi bizi intibaha davet etmiyor. Yalnız su işleri plânlan, projeleri, diye bir sürü nazariyeden bahsedi liyor ve sonra her İş yine zamanın ve tabiatın seyrine bırakılıyor.
Yazın çektiğimiz kuraklık bu yüzdendi; bahardaki seylâp bu yüzdendir. Ve yine bu yüzdendir ki buğday getirmek için Kanadaya milyonlarca lira değerinde altın verdik. Yine bu yüzdendir kİ, memleketimiz ziraat memleketi olmak vasfını kaybediyor...
İşte son felâket de, hep bu gibi ihmalerin ve müsbet İş görmemenin , bir neticesidir. Hani Porsuk barajı , resmî ifadelere göre, yapılmış ve Eskişehirin artık sel felâketi gör-mlyeceği temin edilmişti? Hiç unutmayız, Nihat Erim Bayındırlık Bakanı olduğu sıralarda tamtıraklı bir beyanat vermiş, Eskişehirin seylâp , felâketinden kurtulduğunu müjde-f lemiştl!
i Bu resmî beyanata itiraz edenler oldu. Bilhassa Kemal Zeytlnoğlu barajın kâfi gelmediğini, önünde mevcut iki derenin daima taşma tehlikesi gösterdiğini söyledi. Fakat aldıran olmadı. Çünkü muhalefet politika yapıyordu!
İşte şimdi, hangi tarafın doğru söyleyip, hangi tarafın politika yaptığını bu acı misallerle bir defa daha görmüş oluyoruz.
Eskişehirin uğradığı son seylâp, hiç şüphe yok ki bilgisizliğin ve ih-
- malin acı bir neticesidir; çünkü 3 hem Porsuk barajına yatırılan mll-ı yonlarca lira bir işe yaramamış,
- hem de koskoca bir şehir sular altında kalmıştır. Bu bakımdan zarar bir değil, bir kaç mislidir. Bunun hesabını eğer mes'ullerinden sormazsak, bu çamura ve sele atılan milyonlar içinde, milyonda bir hakkı olan saçı bitmedik yetimlerin dahi ahi üstümüzde kalır.
A. FENİK
Afganistan kadınları sokağa niçin çıkmaz?
Binlerce mahkûm af için yalvarıyor (Bu tarafı birinci de) zaevı mahkûmlarından aldığımız ve Meclise yaptıkları müracaatların birer suretini ihtiva eden iki mektup aşağıdadır;
Kırıkkale Cezaevinden Meclise
«Af hakında, aylardanberi devam edegelen neşriyat, bilseniz biz zavallıları ne kadar heyecana sürüklemektedir. Senelerce cezaevlerinin gayrisıhhî, rutubetli odalarında inleyen bizler, artık tamamen ıslahı-nefs etmiş bulunuyoruz. Suç işlemeği kendisine meslek edinenlerden bahsetmek istemiyoruz. Her nasılsa elinden bir kaza çıkmış veyahut da harp senelerinin acı felâketine kurban olmu^ kimselerin bugünkü durumunu gözönüne alarak, dışarıda sürünen yavrularımıza, analarımıza, babalarımıza merhamet ederek artık bizleri âzât ediniz.
Asil Vekillerimiz! Vereceğiniz bu tarihî karar, emin olunuz ki Türk tarihine şerefle geçecek bir hâdise olacaktır. Şu son günlerde af hakkında yapılan görüşmeleri, tartışmaları gazetelerden merakla takip ederken, duyduğumuz ıstırabı, sevinci, heyecanı tariften âciz bulunuyoruz. Biz, sîzlerin yüksek asalet ve merhametinize güveniyoruz. Bizleri artık sokaklarda • sürünen, boynu bükük yavrularımıza kavuşturacağınıza inanıyoruz. DEunarları-nızda mevcut kanınızın asaletine iman ediyoruz. Türk milletinin dünyanın en merhametli insanları olduğuna kaniiz, buna asla şüphemiz yoktur. Sabırsızlıkla beklediğimiz af verme lûtfunu bizlerden e-sirgemiyeceğinize inanımız var.
İçimizde öyle kimseler var ki... Meselâ; Devlet ve millete 16 sene hizmet etmiş ve fakat harp senelerinin acı felâketine kurban olmuş, dört çocuk babası bir memurunuzun bugün ailesi ve çocukları kimsesizlik ve bakımsızlık yüzünden sefalet ve perişaniyet içinde sürünmektedir. Buna benzer nice yürekler sızlatan vatandaşlarımız var. Bu bedbahtlar her an bir tek emirle canlarını fedaya hazır Türk evlâtlarıdır.
Yüce Vekiler! Ellerinizi vicdanlarınıza koyarak vereceğiniz kararla. bu mutlu günü bizlere yakın bir zamanda göstermenizi merhametinizden, asaletinizden sabırsızlıkla beklemekte olduğumuzu saygılarımızla arzederiz.»
Kırıkkale Cezaevi mahkumları namına
Necati Gölge
Hollyvvood’un Mona Liza’ı Elizabeth Taylor
İnsanın nefesini kesecek kadar yüz ve vücul güzelliğine malik olan Ebzabefh Taylor, rken olgunlaşan muhteşem güzelliğiyle genç, ihtiyar herkesin başını döndürüyor
iİNEMA yazarlarından biri Hollyvvood’un en güzel kızını bulmak için bir hileye başvurmuş. Bir mektup hazırlayıp. üstüne de .Hollyvvood’un cn güzel kızına» diye yazmış. Neticeyi heyecanla beklerken ertesi gün yazara bir telefon gelmiş. Ariyan şöyle diyormuş:
•Sevgili dostum, postacı dün stüdyomdaki odama bir mektup bırakmış. Herhalde bir yanlışlık olacak. Zarfı okumadan açtığım için müvezzie iade edemedim. Bu ihmalimden dolayı özür dilemek üzere size telefon ediyorum.» Konuşma uzayıp gitmiş. Telefondaki şahıs bir türlü hüviyetini belli etmek istememiş. İstememiş ama, yazar sormuş olduğu bazı suallerle onun Elizabeth Taylor olduğunu anlamış. Bunun üzerine gidip posta müveziini bulmuş ve kendisinden izahat istemiş, o da şöyle demiş:
■ Mektubu bir kaç genç yıldıza götürdüm. Son olarak da Susan Hayvvard’a uğradım. Hepsi bu mektubun kendilerine ait olmadığını Elizabeth Taylor’a götürüp vermemi söylediler. Ben de öyle yaptım. Stüdyodaki odasının kapısından atıp oradan uzaklaştım..
Belki de bu işin hikâye tarafıdır. Hikâye de olsa ortada bir hakikat vardır ki, o da Holly-vvood’un Mona Liza’sı diye bahsi edilen Elizabeth Taylor’un gerçekten sinema başkentinin en güzeli olduğudur. Bu güzellik için bazı kimseler «İlâhi-, bir çokları da -dini kitaplarda tasvir edildiği gibi, demektedirler. Onun güzelliğini muhtelif kimseler şöyle -tasvir etmektedirler:
’tffm nefesini- kesecek kadar yüz vc vticul ma-
lik olan Eİzabeth Taylor, aynı zamanda akıllı, canlı, neşeli, hayatın zevkini' çıkarmasını bilen bir genç kızdır. Hollyvvood’un en güzel gözlü yıldızı olan Elizabeth in gözleri' kendinden sürmelidir ve kirpikleri son derece uzundur. Stüdyodaki çalışmasına ilk başladığı günlerde Elizabeth’i ilk defa gören bir fotoğrafçı ona gidip gözündeki aşırı makiyajın bir kısmını çıkarmasını ihtar etmiş. Fakat bu güzel kızın: .Makiyaj değil ki, kendi gözüm...» demesi üzerine zavallı adam nasıl özür-diliyeceğini .şaşırmıştır.»
• Elizabeth henüz 18 yaşında olmasına rağmen erken olgunlaşan muhteşem güzelliğiyle genç, ihtiyar, kadın, erkek herkesin başını döndürüyor. Gür siyah saçları, iri mavi gözleri, dolgun vücudü ona müstesnalık bahşediyor..
Elizabeth Taylor ilk filmini 14 yaşında iken çevirmiştir. İngiltere'de Robert Taylor ile çevirdiği • Conspirator - Suikastçı» adlı fil miyle de yıldızlık payesini almış tır. Bu filmde İngiltere’de bir İn-gilize aşık olup onunla evlenen bir Amerikalı kızın ilk mesut gün lerden sonra kocasının kötülüğü yüzünden çektiği ıstırap canlandırılmaktadır.
Son günlerde milyoner Bom Topping ile evlendikten sonra hanım hanımcık bir evkadını olan Lana Tamer’in sosyetede boş bırakmış olduğu yeri Elizabeth’in doldurduğu söylenmektedir. Geçenlerde daha yeni orta mektep diplomasını alan bu güzel yıldız bir iki flörtten sonra kalbini Glenn Davir adlı bir futbolcuya kaptırmış ve kısa bir zaman için de Korea’da askerliğini yapan sev g ilişiyle nişanlanmıştır. Fakat
Glenn’in hediye etmiş olduğu altın futbol topunu hayatta hiç bir şeyle değişmiyeceğini söyliyen Elizabeth, nişanı bozarak, anide fikrini değiştirmiş kendine yeni sevgililer aramıya başlamıştır.
Bir aralık Montgomery Clift ile sık sık gezmelere çıkan Liz (Ona bütün dostları Liz diye hitap e-derler) son günlerde gece klüplerinde ye eğlence yerlerinde Bob Stack ve Vic Damon ile gözükmektedir. Bir çok kimseler onun tam hayatın bahar çağını yaşadığını, henüz etrafında olup biten şeylerin farkında olmadığını, dal dan dala konduğunu söylemektedirler. Elizabeth ise bu fikirde değildir. O şöyle demektedir:
«Her yerde aradığım halde aşkı bir türlü bulamıyorum. Hakkımda çıkarılan dedikoduların da bü yük bir ekseriyeti zaten bu yüzden. Bu gibiler sanki hiç genç olmamışlar gibi demediklerini bırakmıyorlar.»
Elizabeth’in annesi ise kızının pek maymun iştahlı olduğundan bahsetmekte, zamanla bu huyunu bırakacağını söylemektedir.
Bakalım günler ne gösterecek?
Ahmet NEDİM
Ruslar hidrojen bombasına inonmıyorlor
♦ (Bu tarafı birinci de) medlğinl ve atom enerjisi ile atom silâhlan sırrını elde ettiğini unutu- I yorlar. I
Bununla beraber, kapitalizm ile komünizm gibi iki rakip sistemin banş içinde aynı zamanda mevcut olabileceğine kat'iyetle inanan Sovyet Rusya büyük kalkarıma programını tatbik etmek için uzun zaman sürecek bir barış istemektedir.»
Afganlılar, sokakta yürürken kendilerinden başka her mahlûk ve her vasıtanın mevcudiyetini peşinen reddetmiş gibi davranıyorlar. Rahat, korkusuz, telâşsız bir revişleri var. Bununla beraber sokaklar, akla hayale gelebilecek her vasıta ile dolu. Bunların başında bisiklet geliyor. Denebilir ki, nüfus kesafeti de hesaba katılarak mukayese edilse, belki de Kâbil, bisiklet bolluğu bakımından Fransa’nın her hangi bir şehriyle başa baş gelir. Bu bisiklet alayını ilk £oren yabancıda, .acaba bir müsabaka mı var9» gibi bir sual uyanıyor. Bundan başka, şehir içinde işliyen otobüsler, kamyonlar, daha evvel bahsettiğim tek atlı gadiler, nihayet, odun, kömür vesaire taşıyan at, katır, merkep gibi canlı vasıtalar, caddelere hakikî bir mahşer manzarası'veriyor. Ve bütün bu kalabalık arasında, iyi yürekli Afganlılar gidip geliyorlar. Karşıdan karşıya geçerken bile iki taraflarına akınmak lüzumunu duymuyorlar. Bu arada her hangi bir vasıta ile karşılaşma olursa, o vasıta, artık çıngırağı mı var, kornası mı var, yolcuyu kemali nezaketle ikaz ediyor. Ve Afganlı, kendisini çiğnemek üzere bulunan vastaya hattâ dönüp bakmadan, yavaş yavaş kenara çekiliyor. Afganlılar, parlan o tüjkenmez ( hikmeti ile motorlara bile terbiye vermişler. Burada motor hiç bir zaman insandan üstün değil. lnsan,a , tahakküm edemiyor. Bu memlekette sanki her şey, insanın kısa ömrünü iyi geçirmesine hizmet etmekle meşgul. En azdan benim tanıdığım büyük şehirlerde hal böyle. Şüphesiz, her memleketin olduğu gibi Afi **
ganistanın da dertleri var. Fakat. I feridir. Diğer filmlere pek „ dertli dertsiz, zengin, fakir, cahil rağbet edilmiyor. Bununla beraber ...... bütün insanlarda, ' sevilen bu filmlerin kalitesi hiç de
yüksek değil. Lâkin, anlaşılan, film lerdeki hava mizaca yakın. Arap filmlerinin gelmediğini öğrendim. Bizim Tüı k filmleri ne güne duru-
Kabil’in en modem oteli önünde genç subaylardan bir grup
çalarlar. Bunlar, yaruk, ateşli şar- ■ yor? Nihayet Afganistan da bu Dün kılardır. Ne söylediklerini anlamak I ya üzerinde bir yerdir ve bugünkü benim için imkânsız, fakat her hal- vasıtalarla komşu kapısı gibidir. Tek de çok neşeli şeylerden bahsetmiyor' tük teklif edilmiş olan Arap film-olmalılar ki, çayhanelerde bağdaş lerini mizacına ve zevkine uygun kuran Afganlılar, kimi zaman sa- ■ bulmıyarak reddeden ve bu suretle kallarını sıvazlıyarak, kimi zaman başlarını sallıyarak, bu derd ve ka-
. savete iştirak ediyorlar.
En çok sevilen filmler, Hind film ~ ...................... k o kadar

veya münevver, t
hayatın kısalığını ve beyhudeliğini hissetmiş olmaktan ileri gelen hudutsuz bir müsamaha duygusunu bir kaderciliği farketmek mümkün değil-
Bu duygunun, en sefil insanı bile, ölürken, ihtilâçsız, azabsız, hattâ kim bilir, bahtiyar öldüreceğini düşünmek elden gelmiyor.
Fakat kolay kolay ölünmüyor!...
Bu çeşitli vasıtalarla dolup dolup boşanan caddelerin yol ağızlarında bir sıyanet meleği bekliyor: Terte-
zevki selimini de isbat eden Afgan lıya bir kere de bizim filmlerimiz1 sunmak, her bakıdan, mutlaka lâzımdır.
Mezarı Şerif caddesinin ortasın-dayız. Hindli rakkase yanık şarkı sini tutturmuş. Çayhaneler adam almıyor. Sinemada yine b)r Hint filmi gösterilecekmiş. Kabil’in en temiz oteli önünden geçerek ilerliyoruz. Ayşe Mebrure
Eskişehir felâketzedeleri bir iskân keşmekeşi içindeler mîz "üniforması"^!^ Mr'seyrüZefer , Sezdi“- Gördüğüme göre, felâkete memuru. Bu memur, sokağın dikta- i usrayanlara elden gelen her sö'
törüdür. İdare ettiği vasıtaların ve bu vasıtalar arasında dolaşan halkın huyunu suyunu o kadar iyi kav raıştır ki, bir tek kaza bile olmaz. İnsan otomobile, otomobil deveye, sanki evvelce aktedilmiş bir anlaşma varmış gibi yol verir ve her kes sağ salim yoluna devam eder.
Yalnız, sokaklarda kadın görünmüyor. Görünse bile binde bir, o da, «çadırî» denen her tarafı kapalı bir çarşaf içinude ki, zaten buna da görünmek denemez. Afganlı ev hanımlarının çarşı pazar işlerini esas itibariyle kocaları görüyor. Hanımım- ancak ziyarete gidecekleri zaman bu çadırî denen nesneyi giyerek sokağa çıkıyorlar. Nüktedan bir AfganlI dostum: «İsabet... diyor, çün kü, sık sık sokağa çıksalar, kendilerine Ijas telâşları ile seyrüseferin in tizamına halel getirebilirlerdi...-
Mezarı Şerif
Mezarı Şerife giden yol, Kâbilin en güzel yollarından biridir. Büyük çayhanelerle ve Başkentin biricik sineması ile süslüdür. Biz buraya ilk defa gideceğimiz gün, çok mühim bir haber işittik: Yeni belediye reisi, bundan böyle, yolun solunu değil, sağ tarafını takip edilmesini emretmiş. Tabiî, emir derhal yerine getirildi. Bununla beraber, sağ, sol deyince, bazı mülâhazalardan da kendimizi alamadık. Direksiyonu solda olan arabaların imal edildiği memleketlerde, başta Amerika olmak üzere, arabalar sağı takip e-■ derler. Buna mukabil, umumiyetle , direksiyonu sağda arabalar inşa et-| mekle meşhur bulunan İngiltere’de,
1 — 1949 bilânçosu ile Yönetim ve gidiş, şimdiye kadar Afganistanda
Denetçi Kurulları raporlarının okun da olduğu gibi, soldandır. Yeni Be-ması. | îediye reisi, vermiş olduğu bu seyrü-
2 — Yönetim ve Denet Kurulla •' cpfpr »»mrivle. Afsraniatanın dia alanın ibrası;
3 — Yeni Yönetim vd Denet Kurullarının seçilmesi.
4 — İskân ve inşa işleri hakkında

ı Cum-
Başba-
Nevşehir’deki mahkûmların rba-şkanına, Meclise ve I kanlığa telgrafı
• Af tasarısı hepimizde büyük bir teessür uyandırdı. Türk milleti ca- I miasının selâmetini tehlikeye ko- I yan vatan hainlerini affedecek kadar vicdanı yüksek olan devletimizin, bir kaza ve kader neticesi yapmış olduklan suçlardan binlerce defa nâdım olan ve kalbi annesine, babasına, çoluğuna çocuğuna kavuşmak hissiyle yanan bizleri aftan mahrum edeceğine inanmıyoruz. İçimizde 17 - 18 yıldır ailesinden köyünden uzak, çotuğunun çocuğunun ne olduğundan habersizler hapishanelerin ratıp hücrelerinde inlemiş ve inleyecek vatandaşlar var. Aftan biz öz Türk evlâtlarının da istifade ettirilmemiz için tavassutta bulunmanızı istirham eder ellerinizden öperiz.
Nevşehir Cezaevi mevkuf ve mahkûmları
Ankara Ucuzevlea Kooperatifi Yönetim Kurulu başkanlığından 1949 yılı âdi Genel Kurul toplantısı 28 Mart 1950 Salı günü saat 16 da Halkevi salonunda yapılacaktır. Sayın ortakların teşrifleri veya yetkili vekil göndermeleri rica olunur.
Gündem:
5 — Ortak dilekleri.
(465)
lerdir.
Vilâyetçe son tesbit edilen rakamlara göre yıkılan ev adedi 3 bin evdir. Üç yüz ev maili inhidam 143 evin de tamiri mümkündür. Bununla beraber kat’î rakamlar üç,
yapılmaktadır. Gelişimden maksat, hem Eskişehir halkını uğradıkları bu felâket günlerinde teselli etmek, hem de aMrşal yardım programı ile _________________ _____ _________
yapılabilmesi mümkün olabilecek , dört gün sonra belil olacaktır, yardımı tesbit etmektir. Zaten suların kontrolü için kararlaştırılan bir proje vardır. Bunun daha evvel uygulanabilmesi için ne gibi tedbirler alınacağını araştırmak istedik. Seylâba uğrayan halkı azimli, cesur ve çalışkan bulduk.»
Mister Dorr’le birlikte Eskişehire gelen eşi Misis Dorr de Türk - Amerikan Kadınlar Birliği tarafından hazırlanıp bir gün evvel Eskişehire gönderilen 59 sandık giyecek ve yiyeceği felâketzedelere bizzat dağıtmıştır.
Mister Dorr ve eşi öğleden sonra uçakla tekrar Ankaraya dönmüş-
Asıl ve hakikate gelince, görülüyor ki, bütün iddialarımızı, Eskî-şehirde vukubulan hâdiseler isbit ve tsbit etmektedir. Çünkü ilk günlerde Bakanların ve Cumhurbaşkanının heyecanı ile kurulan sistemler bugün bozulmuş ve hedefini kaybetmiş bulunmaktadır. Çünkü lise, ortaokul ve ilkokulları boşaltmak gayreti ile meydanlara atılan felâketzedeler iltica edecek yer aramaktadırlar.
İskân durumu kat’î bir neticeye varmadan bu iltica merkezlerinin boşaltılması şehirde çok fena bir a-kis uyandırmıştır.
ANKARANIN

GARANTİLİ YEGÂNE RADYO
Tamir yeri, modern cihazlarile
Seçmen listeleri
★ (Baş tarafı birincide) bulunan seçmen kütüklerine karşı itiraz hakkını kullanmak isteyen vatandaşların bu itirazlarını yapabil meleri için mahalle muhtarları bugün ve yann sabahtan akşam saat 19 a kadar muhtarlara mahsus mesai yerlerinde bulunarak vukubula-cak itirazları tetkik edeceklerdir.
2 — 13/3/1950 Pazartesi günün -den 15/3/1950 Çarşamba gününe kadar her muhtar gündüzleri saat 14 den akşamlan sat 19 a kadar mesai yerinde bulunarak yapılacak itiraz-lan tetkik edecektir.
A. E
Ankara Demokrat
RADYO ATÖLYELERİDİR
Rusya
★ (Baş ta rafı 1 İncide) ' atom enerjisi kontrolünü ve diğer meseleleri müzakere etmeğe hazır ol duğuna dair siyasî çevrelerde mevcut olan kanaati kuvvetlendirmiştir. Molotof ve Kaganoviç bilhassa Sovyet Rusyanın komünizm ve kapitalizmin sulh içinde bir dünyada yaşayabileceklerine inandığını be -lirtmiştir. Yarın, 946 Şubatındanberi ilk defa olarak Rus yüksek şurasını seçmek için 100 milyondan fazla Ru-sun oyunu kullanması beklenilmektedir.
MEVLÛr
Merhum biraderim Eczacı CAFER TAYYAR’ın ruhu için ölümünün ikinci şenel devriye-sine tesadüf eden 13 Mart 1950 Pazartesi günü öğle namazını müteakip Hacıbayram Camii Şerifinde mevlûd okunacağın -dan arzu eden hısım, akraba ve dostlarının teşrifleri rica olu-
Biraderi
Hüseyin Hamit Benadam
(452)
sefer emriyle, Afganistanın dış siyasetindeki değişikliği kısmen ifade eden bir talimattan bu kadar geniş neticeler çıkarmadık. Bununla beraber, sol direksiyonlu arabaların, büyük bir süratle sağ direksiyonlu arabaların verini tutmakta olduğu-| nu müşahede etmek mümkündür.
i Biz Mezarı Şerif istikametinde yol alırken, karşıdan henüz bu emri duymamış olan bir şoför geliyor-| du. Tabiî, burun buruna geldik. Meseleyi anlayınca derhal sağa geçti ve o gün bu gün, AfganlIların her zaman övdüğüm maharet ve intibakları sayesinde, en ufak bir kaza olmadan yeni talimat tatbik edil meye başlandı.
I Mezarı şerife giden yollarda, bir ailenin bütün ihtiyaçlarını karşılı-yabilecek dükkânlar bulunmakla be raber, burası daha ziyade sefa yeri. Çünkü sinema orada, en şık çayhaneler yine orada. Oparlörler, sa-ı bahtan akşama kadar Hind şarkıları
I
Merkczi: Hükümet caddesi No. 11 - Tel? 14200 Şube: Samanpazarı Park karşısı. Tel: 14700
RESMİ PHILIPS BAYÜ RADYO ve TELSİZ MÜTEHASSİSİ
AHMET EKMEKÇİ
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: ık'„mlyele’re
n- »Aııa «"iz- :ı_ «ı t Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir.
Bir GÖMLEK İle sahip olacaksınız. S0RPRİZ Po'plln ’SmW, )lotlanm„ tokdim
Parti il Kongresi
★ (Baş tarafı birinci de) ra bağlanması.
6 — Gelecek devreye ait tahmini bütçenin okunması ve karara bağlanması.
7 — Partiyi alâkadar eden mevzu-larla mahallî dileklerin tesbiti.
8 — Yeni idare kurulu seçimi.
9 — İl haysiyet divanı seçimi.
10 — Büyük kongreye gidecek delegelerin seçimi.
YENİ NEŞRİYAT:
Hukukî vecizeler
Haber aldığımıza göre Adalet Bakanlığı Yayın Müdürlüğü Şefi Kâzım Dereli «Hukukî vecizeler, isimli bir kitap yayınlamıştır.
Adliye, adalet, hak, hakikat, hukuk, hâkim, avukat, kanun, dâva, suç ve af mevzuları hakkında bir çok hukukî vecizeleri ihtiva eden bu kitabı okuyucularımıza ve alâkalılara tavsiye ederiz. Fiyatı 100 kuruştur.
Satış yerleri: Ankarada Çankaya ve Akay, İstanbulda Üniversite ki-
ve UKay, ısı. I tabevleridir.
5,000 Liralık ORTA- Müessesesiııden alacağınız Sürpriz Marka
İkramıvelere 750, 780 g4ü ıo75, r.:J_—
12'0, 1300, 1380, 1440
Anafartalar Cad. No. 224, Adliye karşısı köşe mağaza, Telefonj 11135
Pijamalar: 1050 Kr.
Dünkü Lig maçları
Grekoromen Avrupa birincilikleri ne iştirak etmek üzere kampa alın nan güreşçilerimizden bir kısmı.
Ankaragücü dün Muhafızı 2-0yendi
M. Eğitim maçları başlıyor
Havagücü de tamamile hâkim bir oyundan sonra Maltepeye 4-1 galip geldi
Üç ayrı bölge kulüplerinin son durumları
Lig maçlarına dün de 19 Mayıs Stadyumunda devam edildi. Günün ilk karşılaşması Havagücü ile Maltepe arasında yapıldı. Oyunun birin ci devresi iki tarafın bütün gayret lerine rağmen golsüz bitti. İkinci devre daha üstün bir oyun çıkaran Havagüçlüler Recebin ayağı ile 3 ve Refik vasıtasiyle de bir gol çıkardılar. Buna mukabil Maltepe penaltıdan bir gol yaptı. Maç da 4 - 1 Havagücünün galibiyeti ile sona erdi. Yalnız Recep dördüncü golü yaptıktan sonra, Maltepeli Mithatın lüzumsuz yere tekme vurması çok yersizdi. Hakem de haklı olarak bu oyuncuyu sahadan çıkardı.
Günün ikinci karşılaşması hakem Ömer Tanyeri idaresinde Ankaragücü ile Muhafızgücü arasında oynandı. Her iki takım sahada şu tertipte yer aldılar.
Ankaragücü: Semih, Fethi, Fikri, Nevzat, İsmet, Haşan, Recep, Ha -lûk. Nezih, Fikret, Hüseyin.
Muhafızgücü: Salâhattin, Yüncü, Cevat, Fikret, Mehmet, Mehmet, Doğan, Halil, Sabahattin, Kâzım, Salim.
Oyuna sert bir tempo ile başlandı. Ânkaragüçlülerin ilk dakikalardan itibaren oyunu lehlerine çevirmek için çok çalıştıkları görülüyordu. Muhafızgücünün de zaman za -man yaptığı akınlar san - lâcivert kalesi için tehlikeli oluyor. 10 uncu dakikalarda Ankaragücü kalesi önü karıştı top ayaktan ayağa dolaştı. Ve bir türlü kaleden içeri girmedi. Nihayet Fethi topun üzerine yatarak oyuncuların müdahalesina mani oldu. Semih de yetişerek tehli keyi bertaraf etti ise de hakem hava atışı yaptı.
Muhafızgücünün soldan yaptığı akınlar Ankaragücü kalesi için her an tehlikeli oluyor. Fakat üç ortanın geri oynaması yüzünden bu fırsatlardan istifade edilmedi. Devre -nin bitmesine iki dakikada kala soldan inkişaf eden Ankaragücü akı-nında, Hüseyinin yaptığı ortada topa güzel bir kafa vuran Halûk san-lâcivertlilerin ilk golünü yaptı. Dev re de 1 - 0 Ankaragücü lehine sona erdi.
Muhafızgücü beraberliği temin et- j mek için oyuna hızlı bir tempo ile başladı. Bilhassa soldan Salim vasi-tasile yapılan akınlar tehlikeli oluyor. Ankaragücü müdafaasının yerinde müdahaleleri ile bu tehlikeler kolaylıkla bertaraf ediliyor.
5 inci dakikada hiç beklenmedik bir zamanda Nevzat 30 metreden çektiği bir şütle Ankaçagücünün i -kinci golünü de yapmaya muvaffak oldu.
Devrenin mütebaki kısmında Mu-hafızgücü hâkim oynamasına rağmen bir netice alamadı. Maç da 2-0 Ankaragücünün galibiyeti ile sona erdi. Haydar özakman
— Bugünkü —
spor hareketleri
19 MAYIS STADI Lig maçları J
Saati 13.30
Gençler B. - Hacettepe
Saat: 15.15
Demirspor - Harpokulu
Önümüzdeki Haziran ayında Rio de Janeiro’da Dünya Kupası maçlarının oynanacağı yeni inşa edilmiş Belediye Stadının umumî görünüşü. 200 bin seyirci alacak olan bu stadın bütün tribünleri kapalıdır. Civardaki tesisler de stada aittir,
Fenerbahçe takımı Telaviv şampiyonu Hapoel’i 3-Oyendi İ
Fenerliler çok güzel bir oyun çıkardılar
Tel - Aviv, 11 (a.a.) (Özel) — Bir kaç maç yapmak üzere İsrail’e gitmiş olan Fenerbahçe futbol takımı bugün ilk maçım burada Hapoel takımı ile Hapoel stadında yapmıştır. Ancak, 5-6 hin kişi alabilecek bir büyüklükte bulunan stad, 20.000 e yakın bir seyirci topluluğu ile dolup taşmış ve halk avut çizgisi içine kadar sahayı işgal etmiş bulunuyordu. Stadın oyun sahasını boşaltmak I ve halkı avut çizgisi dışına çıkar -mak için gayretler sarfedilmesi icap etmiş ve bu yüzden oyuna 40 dakikalık bir gecikme ile başlanmıştır. Fenerbahçe takımı şu şekilde teşek -kül etmişti:
Cihat - Hilmi, Ahmet - Salâhattin, Kâmil - Fikret, Erol, Cemal, Lefter, Halid.
Hemen bütün oyun Fenerbahçenin hâkimiyeti altında geçmitir. İsrail takımı müdafaasının devamlı çalışmalarına rağmen, 14 üncü dakikada
Fikretin verdiği bir ortadan istifade eden Halid topu kafa ile soldan İsrail kalesine sokmuş ve bu ilk golden sonra daha açılarak hücumlarını aıttıran Fenerliler 40 inci dakikada Fikretin frikikten attığı bir şütle ikinci gollerini de kaydetmişler ve oyunun ilk devresi böylece 2 - 0 Fenerbahçe lehine sona ermiş-
Haftayımda sahayı tekrar doldurmuş olan halkın oyun şamasından Çıkarılması için uğraşılmış ve 20 dakika daha kaybedilmiştir. İkinci devrede de akmlarına devam eden Fenerbahçeliler 16 inci dakikada Cemalin ayağı ile 3 üncü gollerini yap mışlardır. Bu sıralarda havanın kararması neticesi, hakem ikinci devrenin 26 inci dakikasında maçı tatil etmek zoTunda kalmıştır.
Fenerbahçeliler ikinci maçlarım Salı günü yapacaklardır.
Bir çok memlekette futbolda mahallî lig'lerden sonra bir de millî lig karşılaşmaları yapılır ki, bu, o memleket futbolünün kuvvet ölçüsünü gösterir. Ve büyük alâka toplar. Bu usul henüz bizde tam mânâsiyle tatbik edilememekte, ancak Millî Eğitim mükâfatı adiyle üç bölgeye inhisar eden bir turnuvaya münhasır kalmaktadır.
Millî Eğitim mükâfatı maçlarına bu sene 25 Martta başlanması mukarrerdi. önümüzdeki aylarda cak millî temasların gözönünde tutularak federasyonu, bu maçların 19 Martta başlanmasına karar verdi. Gerçi İstanbul ve An-karada lig maçları henüz sona ermemişse de, Millî Eğitim mükâfatına katılacak takımlar üç bölgede hemen hemen belli olmuştur. İstanbulun ve Ankaranm maçları önümüzdeki hafta bitecektir. İzmir-de ise lig’ler sona ermiştir.
Bu turnuvaya, bundan evvel olduğu gibi mahallî liglerin başta gelen İstanbuldan 4, Ankaradan ve İzmirden de ikişer takım iştirak edecektir. Buna nazaran İstanbuldan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Vefa; Ankaradan Gençlerbirliği, Demirspor, İzmirden de Göztepe ve Altay takımları Millî Eğitim kupası için deplasmanlı karşılaşmalar yapacaklardır.
Bu üç bölge takımları arasındaki kuvvet muvazenesine kısaca bir göz atalım:
İstanbulun dört takımından Beşiktaş, Fener ve Galatasaray arasında kuvvet bakımından hemen hemen hiç bir fark yoktur. Keza Vefa takımı da zaman zaman bu- üç kuvvetli rakibiyle denk oyun, lar çıkararak kendini göstermiştir. İstanbulun kuvveti malûmdur.
Ankara takımlarından Genç lerbirliği, lig’lerde henüz bir maçı olmasına rağmen, 43 gol çıkarmak suretiyle en kuv-'■ vetli ve verimli bir for hat-' tına malik oduğunu isbat etmiştir. Buna mukabil Demirspor kuvvetli bir defanse ve müstakar bir oyuna sahiptir. Bu bakımdan Millî Eğitim maçlarında Demirsporluların gençlerden daha iyi neticeler alması beklenebilir.
' İzmir takımlarına gelince, I İzmir’in Sarı - Kırmızı takımı _ Göztepe, kuvvetli müdafaası l sayesinde bu sene rakibi Al-I taydan 3 puvan farkla lig’de , birinciliği amış ve 14 maçta 13 ' gol yemiştir. Buna mukabil Altınorduyu averajla geçerek ikinci olan Altay, İzmirin en kuvvetli for hattına malik bulunmaktadır. Altaylılar bu sene lig maçlarında Göztepeli-lerin 28 golüne karşılık 38 gol atmışlardır.
Netice itibariye üç bölge takımları arasındaki kuvvet ölçüsünü görünüşte İstanbul takımları lehine kabul etmek icap ederse de, bu, Ankara ve İzmirde İstanbul takımlarının yapacakları maçlarda a-lacakları netice ile, çok zaman olduğu gibi, değişebilir. Ayrıca AnkaralIların ve İzmirlilerin İstanbul, kuvvetli rakipleri karşısında çıkaracakları muvaffakiyetli maçlar ve bu arada elde edebilecekleri galibiyetler, Millî Eğitim mükâfatında birincilik ibresini çok oynatabiir.
Bütün takımların en munda bulundukları ve_______
manlarının Millî Maçlar için çok hazırlandıkları bir zamanda yapılacak bu karşılaşmalar çok zevkli olacağında şüphe yoktur. Üç bölge takım' larına ayrı ayrı başarı dileriz.
Fakat1 yapıla-' sıkılığı Futbol |
for-
Yaşar Doğu bugün dönüyor
Bir müddettenberi Pakistanda bulunan kıymetli güreşçimiz Yaşar Doğunun bugün uçakla Karaşiden İstanbula gelmesi beklenmekledir.
Yaşar Doğu bugün İstanbula geldiği takdirde seçmelerle girme hakkını kazanacaktır.
Millî Güreş Takımı seçme müsabakaları
ŞAMPİYON NASUH AKARI TUŞA GETİRDİLER
İstanbul, 11 (a.a.) — Millî güreşi rınç. Ahmet Şenol üstün bir güreşle takımı seçme müsabakaları bu gece .............
saat 21 de Spor ve Sergi Sarayında kalabalık bir seyirci kütlesi huzurunda başlamıştır.
Müsabakalar 15 dakika devam etmekte ve ancak arka arkaya iki tuş olduğu takdirde müsabaka durmaktadır. Neticeler jüri tarafından ilân edilmektedir.
57 kilo: Nasuh Akar - Süha Kar man. Süha yedinci dakikada Nasu-hu tuşa getirdi. Güreşin devamı mü-cadeleli geçti. Güreşin neticesi mif-‘?ilân etti, sabıkların ikinci güreşinden sonra ilân edilecektir.
67 kilo: Ahmet Şenol - Fazlı A -
ittifakla galip ilân edildi.
52 kilo: Ali Yücel - Hüseyin Erkmen. Mücadeleli geçen güreşin neticesi ikinci güreşten sonra ilân edi lecektir.
87 kilo: Adil Candemir - Murat Hersekli. Adil Muradı 4 üncü ve 8 inci danikalarda tuşa getirdiğin -den galip ilân edildi.
57 kilo: Halil Kaya - Melih Eren. Halil Kaya 4 üncü ve 7 inci daki -kada iki tuş yaptı. Jüri Halili üstün .
62 kilo: Mehmet Oktav - Cemal, Öztürk. Güreş müsavi cereyan etti. I Jüri kararını müsabıkların ikinci j
güreşinden sonra vereceğini bildirdi,
62 kilo: Nurettin Zafer - Ahmet Bulut. Nurettin 4 üncü ve 13 üncü dakikada Ajhmetft tuşa getirdi ve üstün ilân edildi.
67 kilo: Tevfik Yüce — Fazlı A-rınç. Tevfik ikinci ve üçüncü dakikalarda iki kere tuş yaptığından dolayı üstün ilân edilmiştir.
52 kilo Halit Balamir — Hüseyin Erkmen. Güreş müsavi bir şekilde cereyan etti. Maçın neticesi yarın Ali Yücel ile Halit Balamir arasın da yapılacak müsabakadan sonra belli olacaktır.
57 kilo: — Kemal Demirsüren — Süha Kermen. Jüri hev'-' Kermeni üst”" ;Wn
Kayakçılarımız Döndüler, fakat
Hem memleketimize sıhhatli gençler yetiştirmesi bakımından, hem de yarınki bir harpte yurt müdafaası bakımından pek büyük bir ehemmiyeti haiz olan bu sporu baltalamayalım
■ TALYA ve Fransada yapılan
■ uluslararası kayak yarışmalarına katılan kayakçılarımız hakkında nihayet bir haber almış bulunuyoruz. 26 Şubat Pazar tarihli U-lus gazetesinde Kış Sporları Federasyonu Başkanı Asım Kurt’un bu husustaki demecini okuduk. Bay A-sım Kurt’tan zaten başka türlü bir demeç bekliyemezdik.
Tıpkı 1948 olimpiyat oynları dönüşünde olduğu gibi bu yazıda da yine kayakçılarımızın İtalya ve Fıansada almış oldukları iyi neticelerden bahsediliyor. Madem ki bu yazıda kayakçılarımızın aldıkları derecelerin ehemmiyeti mevzuu bahis oluyor; o halde çok yakından a-lâkadar olduğumuz bu spor branşı hakkında sayısı gittikçe artan, fakat memleketimizin nüfusuna ve mesahasına nisbetle daha henüz pek az bulunan kayakçı arkadaşlarımıza ve memleketimiz umumî efkârına Türkiye’de kayakçılığın nasıl bal talandığını bildirmeyi bir memleket vazifesi sayarım.
Kayak Federasyonu Reisi Asım Kurt sırf Avrupa’ya gidebilmek için 6-8 as kayakçımızı peşine takıyor ve izini kaybederek bir buçuk ay ortadan yokoluyor.. Ve memleket efkârı umumiyesini hiçe sayarak, millete yaptığı işler hakkında hesap vermek lüzumunu duymuyor. Geldikten sonra da bir iki satırla işi savuşturacağını zannediyor ve hakikate tamamen uymıyan bir demeç veriyor. Fakat artık bardak do lup taşmıştır. Acaba Asım Kurt aşa ğıda sıralıyacağımız bir kaç suale yine alâkalıları tatmin edecek bir cevap verebilecek mi?
1. İtalya ve Fransa’da yapılan ve 8 kayakçımızın davetli olarak iştirak ettiği bu müsabakalar için sarfolunan paranın miktarı nedir? ,
zirvelere çıkaracak ve en başta düşünülmesi icap eden her hangi bir vasıtanın yap.İması ihmal ediliyor. Böyle bir ve hattâ birçok vasıtanın yapılması bir zarurettir. Erzurum, Erciyeş, Uludağ ve Ankara gibi kayak merkezlerimizden işe başlıya-rak ileride başka şehirlerde de inşası mümkün olan bu vasıtalar hep parasızlık yüzünden yaptırılmamaktadır. Halbuki bu seferki İtalya
ırioiunan paranın miKtarı neaırr . v
Bu suali sormamızdaki sebebi izah 29 Nisan ielim: Memleketimizde kayakçılr ca*ct,r-
Türkiye - İran Ordu takımları maçı 1 Mayısta
Türkiye ve İran Horpokulları ile ordu karma takımları arasında futbol maçları kuvvetli bir ihtimalle 1 ve 1 Mayıs günleri yapıla-
edelim: Memleketimizde kayakçılı- ca^tır-
ğın inkişafı için yapılması lâzım ge-1 Genelkurmay spor kurulu bu kalen bir çok şeyler, tahsîsatsızlık yü- ran federasyona bildirmiş ve 19 Ma-zünden yapılamıyor. Tele - ski ve Te ’ yıs Stadyumunun o günlerde kendi-I leferik gibi kayakçıları yorulmadan lerine tahsisini istemiştir.
ve Fransa seyahatine harcanan para ile en aşağı bir kayak sporu merkezimiz bir dağa yukarı çıkarma vasıtası kazanabilirdi. Böylece yüzlerce, hattâ binlerce gencimiz kayak tekniklerini ilerletebilirlerdi.
2. Kayakçılığımız okadar büyük hayallerle idare ediliyor ki buna şaşmamak elde değil. 1948 olimpiyatlarına gidilirken yapılan vaidle-ri unutmıyalım. Kayakçılarımızdan bir kaçının birinciler arasında bulunacağı iddia edilirken netice tamamen başka çıkmıştı. Hakikaten ilk kayakçımız ancak 56 ncı gelebilmiş ti. İki sene gibi kısa bir zamanda ara daki fark kapanabilmiş midir? Kabiliyetimiz ne kadar yüksek olursa olsun bunun mümkün olamıyacağı aşikârdı. Bu seferki alınan neticeler de mülâhazalarımızın yersiz olmadığını göstermektedir.
Merkezî Avrupa kayakçıları ile yarışmamıza imkân olmadığını eğer arzu edilirse etraflı bir şekilde ikinci bij- yazıda izah ederiz.
Ulvi DENKEI.
(Devamı yarınki sayımızda)

Comments (0)