Çarşamba
11
OCAK 1950
---------------------------——j,
Br,m.jb,ırrirh MOmtaz Faik Fenik '
Denizciler Caddesi 2
Posta Kutusu: 193 ANKARA
Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara I
Başmuharrir tel: ...... 15619 ||
Yazı İşleri İdare ..... 15315 ||
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
1
Bugün 2 nci sahifede
SAN’AT BAHİSLERİ :
Tiyatro Konuşmaları
Yeni seçim tasarısının

üzerindemünakaşalar
Umumî
A
N. Erim: «Biz şimdiye kadar Adlî teminat sözünü kullanmadık» dedi
seçim 23 Şubat gününde
Kemal Zeytinoğlu ve NuriOzsan yerinde tenkitlerle yeni tasarıya hücum ettiler
Karma Komisyonda dun konuşanlardan Nihat Erim
Seçim Kanunu tasarısının müzakeresine dün sabah da saat 10 dan itibaren Denizli Milletvekili Dr. Behçet Uzun başkanlığında toplanan Karma Komisyonunda devam edilmiştir.
Komisyon üyelerinden başka bir kısım milletvekilleri de yer bulamadıkları için müzakereleri ayakta takip etmişlerdir.
Tasarının tümü üzerindeki müza kerelere geçilmiş ve ilk söz alan Demokrat Parti Eskişehir Milletvekili Kemal Zeytinoğlu kanunda hâkimlere verilen selâhiyetin azlığı ‘ üzerinde durmuş ve kurullarda heye tin diğer âzası gibi ancak tek bir rey sahibi olmaktan başka bir rolleri olmadığım belirterek hâkimlerin adı üzerine müesses bir kanunun tatbikatında husule gelebilecek her ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Kemal Zeytinoğlu
Tarih resmen sabit oldu
Londra, 10 a.a. (Afp) — Umumî seçimlerin 23 Şubat Perşembe günü yapılacağı Başbakanlıktan verilen bir beyanat ile resmen sabit olmuştur.
Başbakan Attlee'nin tekli fi üzerine Kıral, Şubatın ü-çüncü Cuma günü, Parlâmentoyu feshedecektir.
23 Şubatta seçilecek olan Parlâmento üyeleri Martın 1 inde toplanarak Meclis Başkanı m seçecek ve Martın 6 sında Kıral açılış nutkunu' söyliyecektir.
Refik Koraltan diin
hastahaneden çıktı
Memnuniyetle öğrendiğimize gö [ re Demokrat Parti Genel İdare Ku-1 rulu üyelerinden Refik Koraltan u-' zun müddettenberi çektiği rahat -sızlıktan şifayâp olarak dün tedavi edilmekte olduğu Nümune hastanesinden çıkmış, ve partinin Gar Gazi nosunda toplanan istişare komisyo-I nuna gelmiştir.
I ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 7 de)


"(
Bevin Dışişler Bakanlığın dan çıktıktan sonra
Kolombo Konferansı
Bevin bunu açıkça ifade etti- Dünkü celsede Çin’in durumu görüşüldü
Kolombo, 10 (a.a.) — İngiliz mil- , Nevyork, 10 (a.a.) — Bayan Çan letler topluluğuna mensup dışişleri Kay Şek bugün Formozaya müte-bakanları konferansı bu sabah tek-| ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
rar toplanmıştır Bugünkü oturumun birinci maddesini yeni Çin rejiminin tanınması meselesi teşkij, etmekte dir.
Menderes9in nutku
İl Genel, Meclisinin gürültülü toplantısı
sarih bir izahtır
Yazan: Mümtaz Faik FENİK
•mokrat Parti istişarî kon- ' lât arasındaki işbirliği daha çok kuvvetlenmiş, ve sağlamlaşmış olacaktır.
Evvelki gün, kongrenin kapanış saatlerinde, Adnan Menderes, çok güzel, çok heyecanlı, fakat ayni zamanda çok vukuflu bir nutukla. Demokrat Partinin çalışmaları hakkında âzayı tenvir ettiği zaman, yapılan büyük tezahürat, teşkilâtın ne kadar kuvevtli, ve Genel Kurulla ne kadar beraber olduğu-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 4 de)
gresi, üç gün süren hara- I retli müzakerelerden sonra ( evvelki akşam nihayet buldu. Bu suretle, Genel Kurul ve Parti Mec- ı lis Grupu, bütün vilâyetlerdeki teş- ; kiiâtın dertleri, dilekleri hakkında ı malûmat aldılar; ve gelen delegeler I de Büyük Kongreden beri, muhte- I lif siyasî meselelerde, ve bundan ; sonra takip edilecek çalışma tarzı I hakkında Genel Kurulun görüşle- ! rlni öğrenmiş oldular. Bu istişarî kongre böylece partinin muhtelif kademeleri arasındaki bağları daha çok kuvetlendirdi ve delegeler, biTbirleriyle ve merkezle temastan daha büyük bir kuvvet alarak, geldikleri vilâyetlere dönmeğe başladılar .
Demokrat Partinin bu toplantısı, bütün vatandaşlara bir defa daha isbat etti ki, dört senedenberı takip edilen dâva, sade bir parti işi değil, belki büyük bir memleket dâvasıdır. Bu topraklar üzerinde demokrasi prensipleri er geç muzaffer olacak, ve millî irade mutlak bir şeklide tezahür edecektir. İktidar partisi ne yaparsa yapsın, ne zorluklar çıkarırsa çıkarsın, bu asil dâva bir defa yol almış bulunmaktadır; artık bunu bu yoldan alıkoyacak hiç bir kuvvet yoktur.
Ne kalemşörlerin velveleleri ve yaygaraları, ne akla gelen veya gel miyen ibaskı tedbirleri, ne tezvirler ve iftiralar, hiç biri hiç biri milletin kalbindeki bu mukaddes ateşi söndü remiyecektir. Onun için bu kongre dolayısiyle iktidar partisi gazetelerinin gösterdikleri telâşın mânası yoktur; kongrenin çalışmasını küçümsemeleri, ve yapılan müzakeredir hakkında, dedikodular yapma lazı, neticenin (üzerinde hiç bir zaman müessir olamıyacaktır.
Diyorlar ki, kongre âzasından bazısı partinin çalışmalarını tenkid I etmiştir. Elbette tenkid edecekler- | dir. Hattâ şiddetle tenkid edecek ı lerdir. Çünkü demokratik sistem- j de tenkid esastır; ve burada ka- , rarlar yukarıdan aşağı emir şeklinde değil, muhtelif kademelerden yukanya doğru yapılan ilhamlar, irşadlar ve tenkidler sayesinde alınmaktadır. Dâvanın esası bu ten kidlerin samimî olmasındadır ve bu samimiyet Demokrat Parti delegeleri arasında bol bol mevcuttur. Bu tenkidler karşısında idareciler, Genel Kurul üyeleri cevaplarını verecekler, yanlıa akseden noktaları anlatacaklar, çalışma tarz lan hakkında delegeleri tenvir edecekler ve böylece, bütün teşki-
Sokağa dökülen
altınlar
Altınları kavanoza koymanın cezası
Dün saat 15 sıralarında Yenişe-hirde' Atatürk bulvarında, tam Iş Bankasının önündeki .yaya kaldırımlarında çok heyecanlı bir hâdise olmuştur. Vaka şudur , t
. Otobüs durağına doğry ilerliyen orta boylu bir zat, birdenbire duraklamış ve cebinde bulunan bir Şeyi tutmak ister gibi, hareketler yapmıştır.
Adamın bu telâşıha rağmen, istediği şeyi yapamadığı, birdenbire yere düşen orta bpylu bir reçel ka-vonuzunun yere düşmesiyle anjaşıl mıştır. ★ (Devamı Sa: 5 Su: '
Tuz'ukçu Bucağı
Belediye şeçımıni
D.P. kazandı
Konya, 10 (Tele/onlâ) — Akşehir ilçesinin Tuzlu.cçu bucağında yapılan Belediye seçimini Demokrat Parti Adayları çoğunlukla kazanmışlardır.
Seçimde ve sandık başında Akşehir ilçesi jandarma Komutanı ve Bucak Müdürü de hazır bulunmuşlar ve herhangi bir hadiseye mahâl vermemekle bitarafça vazife- yapmışlardır.
Halk Partisinden iki kişi seçimi I bozdurmak için Ankaraya gitmiştir.
Haklı tenkitlere tahammül edemiyen C. H. P. üyeleri muhaliflerin sözlerini mugalâtaya boğarak kesmek istediler
Armağan kazananlar ]
İnönü Armağanı «Keşif ve ihtiralarla üstün başarılar jüri korniş yonu. bu yılki özendirme armağanlarına lâyık görülenler hak-kındaki raporunu hazırlıyarak Başbakanlığa göndermiş bulun -maktadır. Buna göre Hikmet Konuralp bitkisel kauçuk veşair ma-mûllere ait ihtiramdan 5 bin, Dursun Çakır sigara fabrikalarında kullanılacak bıçak takımlıdan 3 bin, Adnan Cin ondüleli kâğıt yapan ve komprime sayan makinadan 3 bin liralık özendirme armağanı ile mükâfatlandırılmışlardır.
Yukardaki resimde Hikmet Konuralp, Dursun Çakır Cin görülmektedir.
11 Genel Meclisi dünkü toplantısı nı da mutad yerinde yapmıştır. Ge çen tutanak özeti okunduktan sonra gündemde yazılı bulunan önergeler ait olduğu komisyonlara havale edil miş ve raporların da müzakeresi yapılmıştır.
Gündemin 14 üncü maddesini teş kil eden 1950 yılı Millî Eğitim bütçesinin müzakeresinde • il hesabına pansiyonlu okullarda okutulacak öğ rencilerin pansiyon ücretleri ve genel giderleri faslına konulan 42 bin liralık tahsisat dolayısiyle söz alan D. P. üyelerden Hamdi Bulgurlu, geçen sene 60 bin lira tahsisat konarak 140 talebenin okutulmasına genel meclisçe karar verildiği, halbuki bu karar ve yönetmelik hüküm’ lerinin nazara alınmadığını 42, biri lira ile 60 talebenin muhtelif okullara gönderildiğini ve orta mektebi olan ilçelerden talebe alınıp başka şehirlerdeki orta okullara gönderildiğini çok geniş bir tarzda anlat -mış ve bu beyanlarını elinde mevcut liste ve vesikalara istinat ettirmiştir.
Bu açık ve faydalı tenkitlere Halk Partili üyelerden bazıları asıl mevzuu bırakıp tenkitlerini Hamdi Bulgurlunun sözlerine tevcih etmeleri üzerine söz alan D. P. üyelerinden Avukat Zafer Gökçer, Hamdi Bul-gurlu'nun çok geniş ölçüde yaptığı tetkikatından dolayı kendisine teşek ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Bevin’in sözleri
Brazaville radyosu, 10 (Basın - Yayın) — Dün Kolombo konferansınla bir buçuk saat kadar konuşan Bevin, «Asy.adaki vaziyet, Atlantik Paktı gibi bir de Pasifik Paktı yapılmasına müsait değildir» Asyanın istikballe alâkalı memleketlerin işbirliği yapmaları ile sağlanacaktır» demigtir. .
Konferansa iştirak etmiş olan Kanada Dışişleri Bakanı,' Kanadanım Rus yayılma- politikasını bütün te-lcrl-üatı ile anlamış bulunduğunu söylçmiftır. «Mââttessüf,' Birleşmiş Milletler, Rusyanın bu yayılma si- j yasetini örtliyememiştir» diyen Ka-, nada Dışişleri Bakanı, Atlantik Paktınir alâkalı memleketlerin bu Rtıs siyasetini, idrak ettiklerine b;.r delil olarak göstermiştir.
Yerli ürünler ortaklığına komisyon
I
Muammer Alakanf bir sözlü soru önergesi verdi
Manisa milletvekili Muammer A-lakant Meclis Başkanlığına yenr bir sözlü soru önergesi vermiştir.- Önergede aynen şöyle denilmektedir:' Yüksek Başkanlığa
Gazetelerden öğrendiğimize göre yerli ürünler ortaklığının 1946 -★ (Devamı Sa: 5 Sü: 5 de)
Çirkin bir dedi kodu
siyaset âleti olamaz!
Türk - Ameri kan kadınlan Kültür Demeğiniu ikinci aylık toplantısı da dün yapılmıştır. Yukarıdaki reaim toplantıda bulunanlarla MrB.Oorritı konuşurken göstermektedir. — Yazısı 5 inci sayfada —•
Yalman dan tek rica şudur: ölüye ve İstıraba hürmet
Demokrat Partinin istişarî kon- | . Ahmet Emin Yalman, yine bizzat gresini takip etmek üzere Ankâra- kendisinin naklettiği böytle bîr hi-ya gelen Vatan Başmuhariri Ahmet kâyeye dayanarak aşağıdaki müta-Emin Yalman, kongrenin gizli ol- lâayı serdetmiştir: -Fuat Bulca böy ması karşısında, toplantılarında bu..... ~'Ji-° ..
kınamamış, bunun üzerine siyasi temaslarinı hariç muhitlerde yapmak istemiştir.
Bu arada Yalman gazetesine tele fonla bir haber vererek : «Her iki tarafla teması muhafaza edebilen müstakil bir gazeteci sıfatiyle ben de dehşet içindeyim» diye bir takım rivayetlerden, hikâyelerden bahsetmiştir. I
Son bir kaç ay zarfında Demokrat Partiye ve bilhassa Celâl Baya-rın şahsına karşı; her nedense,, şiddetli bir tenkid cephesi açan Âh- | met Emin Yalman, bu yazısında, bazı dedikodular da ortaya atmak Lüzumunu duymuş ve bunları politi kasına esas alarak-güya kin cephe sini tenkid ederken, Fuat Bulca'ya atfedilen hazin bir hikâyeden de bahsetmiştir.
Sözde, Fuat Bulca, son zamanlarda ’bir yerde, Celâl Bayarın ağzından. şu sözleri işittiğini nakletmiş : iİnönü benim oğlumun ölümüne sebeptir. Kendisinden intikam almadıkça rahat etmem!»
le bir söz sarfetmiş midir? Celâl Bayar, bunu söylemiş veya hatırın dan geçirmiş midir? Umumî -hayatımızda ellerine • bütün bir milletin mukadderatını ve tarihî şçrefjni emanet ettiğimiz Devlet adamlarımız, şahsî kin ve intikam hislerinin bu derece zebunu ve esiri midirler?.
★ (Devamı Sa: 3 Sü: 5 de)
AKINTIYA KÜREK
Einştein gibi
Cumhuriyet Gözetesi mesulleri hapse mohkûm oldu
İstanbul, 10 (Telefonla) — Cumhuriyet gazetesi, Fahri Kurtuluş dâvasında; Nddlr Nacli, Doğan Nadi, Mekki Sait birer ay onar gün hap-(fe mahkûm edilmişlerdir.
|U| eşhur âlim Einştein yeni ”■ bir «izafiyet- nazariyesi ortaya koymuş! Fakat işin tuhafına bakın kİ, bir çok âlimler, Eiııştein’in bu nazariyeslni bir türlü anlayamamışlar, ve hattâ bir tanesi demiş ki :
— Bu nazariye Ibugün değil, ancak dört sene sonra anlaşılabilir...
Bu da bir şey mi, biz, izafiyet nazariyeslndeu vazgeçtik, fakat Cemil Barlasla, Cevat Dursunoğlunun 21 Temmuz seçimlerinden ne şekilde şeref duyduklarını dört sene sonra da anlayamadık.. Belki daha dört sene Einştein'lu .izafiyet- ııaza-rlyesiyle beraber bu şeref meselesi de anlaşılır! — YEDEKÇİ
Sahife : 2
2’AFEÜ
11-1 1950
GÜN GEÇERKEN.
çok mühim bir karar
Solcu üç Hocanın
Muhip DIRANAS
duruşması
P. istîşari kongresinin kapanışı münasebetiyle gerek inal Köprülü’ııün gerek Adnan Menderes’in konuşmalarını, bii-yiik bir yürek ferahlığı içinde okuduk. Bu konuşmalar aşağı yukarı kongrenin vardığı kararların da bir özeti malriyetinde olması lâzım geldiği içindir ki. .partinin yayınlıyacugi beyannameyi beklemeden fikirlerimizi
Bir defa. Demokrat Partinin iktidara geçmek azmiyle çalıştığının kesin bir şekilde belirtil nıiş olmadı, Demokrat Partinin kuvvet ve lıaik Hezelindeki itibar ve sevgi derecesinin lâl'a değil, fiile istipat eden bir tezahürü olmuştur. Bırakın ki. «İktidar için çalışıyoruz' demek, seçim mücadelesine nasıl mertçe girileceğinin de bir delilidir. Evet, bütün milletin istediği tarafsız, hilesiz, kanuni seçim yapılınca görülecektir ki. Adnan Menderes’in Demokrat Parti adına o kadar veciz bir şekilde ifade et tiği bu karardâ, hiç bir mübalâğa ve gayri tabiilik yoktur. Çünkü, böyle bir seçim sonunda, halk, dört gözle beklediği gii»e kavuşmuş, yaai Demek rai Partiyi iktidarda ve kendi hizmetinde zaten görmüş bulunacaktır.
Gelgeldim seçimlere! O halde. Admn Menderes in, istişarî kongrenin kararlaruıdan biri, hem de en mühimini olduğunda şüphe bulunınıyaıı, şu sözlerini (birlikte okuyalım : «Onlar bu seçimleri huzursuzluk yaratarak, kargaşalık yaparak kazanmak niyetindedirler. Huzur ve Sükûn havasını bulamazsak seçimlere girmi-yeceğiz. Esasen yersiz seçim yapamazlar. Her türlü tedbir ve hüsnüniyete rağmen yine milleti hiçe sayarlarsa, 194*» da ki gibi hileye saparlarsa kazandığımız miletvekilliği adedi ne olursa olsun Meclise girmeden istifa ede-
Demokrat Partinin verdiği bu büyük tarihi karar, iktidar partisinin her şeye rağmen seçimleri kazanma zihniyetine tesir eder veya etmez —etmesini temenni ederiz— fakat bu memlekette demokrasinin kurulması yolunda, (bugüne kadar atılmış adımların, alınmış kararların, kanaatimizce, en önemlisidir. Şimdi, millî husumet andi diye bir nesneyi dillerine vird edenler bu karardan sonra ne diyecekler? İşte Demok rat Parti iktidara geçmek istediğini açıkça beyan ediyor. Fakat bunu, ne taraftan gelirse gelsin, zora başvnılumak suretiyle değil, bilâkis meşru ve kanuni yollardan giderek başarmak azmini belirtiyor. Huzur ve sükûn bulamazsa seçimlere, hileye başvurulursa Meclise girmiyecek. Şimdi soruyoruz: Böyle bir vaziyet, demokrasiyi ayaklar altına almak istiyenlere veya almış olanlara, halkın mili husumeti sayılmaz da, nesi sayılır?
Her türlü baskı, hile ve kanunsuzluklar içinde Demokrat Parti
MecliSe W milletvekili sökmüş, lüh milletvekili sokmuş, 150 milletvekili sokmuş, hattâ bütün baskılara rağmen Mecliste çoğun tuğu sağlamış! Ama demokrasi! Dört yıldır uğruna bunca fedakârlık edilen, halka türlü çilelere, 'Czalarıı, adlara mal olmuş demokrasi. o nerede? Yine Adnan Menderes’in bir başka za man verdiği Ibir nutuktan bir ■unıleıi hatırladım ; «Demokrat Parti çile çekenlerin partisi haline geldi • demişti. Ne doğru söz? Ve buna rağmen, gerekirse seçimlere. yine gerekirse Meclise dahi girmemek için verilen asil kararın arkasında, bu meleketi hür görmek istiyenlerin. daha uzun zaman ayni çilelere katlanabilme güçlerini kaybetmemiş Hdukiarının ince ve mert ifadesi saklıdır. Zira, dâva seçimden de. iktidardan da, her şeyen önce demokrasi ve hürriyet dâvasıdır, ve cnun kurtarılması, yahut kazanılması bahis mevzuudur.
Yazıma Fuat Köprülünün şu güzel ve manidar aümlesiyle son vermek isterim : «Halk Partisi-
)i.--, yaygarası, kuru sıkısı ve son • ıklan ila kuvvetini kaybetmektedir». Cvet. hele bu son kararlardan sonra. Olmaya ki, bir çıl-guılıkla. dört, beş sene evvelki duruma dönmek cüretini göstersin. Yanabilir mi? «Bu halk partisinden her sev umulur» diyecekle.- bulunabilir! Bize sorarsanız. «geçti Bor’un pazarı» deriz.
NOT: Ulus gazetesinin içinde üç yıldız imzasiyle yazı yazan muharriri, düni benim iki gün
öııee çıkan bir fıkramı ele alarak bazı mütalâalar yürütüyor. Söylediklerini mantıkla birleşti-
remediğim için verecek cevabım yok. Halep orada ise arşın burada derler; bir zahmet edip açtırı-versin Ulus koleksiyonlarını, gör
sün. Demokrat Parti Büyük Kongresinde küfürler yağdırıldığı ithamına gelince, hatırladığımıza göre, bu ittilıam ve iftiralar o
zaman daha şiddetle ortaya atıl-
mc; bu yüzden hattâ Emnivet de
harekete geçerek takibat yapmıştı. Ortada ceza gören kimse olmadığına göre, temcit pilâvı gibi hâlâ ayni nakaratı tekrarlamanın bir faydası olmasa gerektir. Fakal bir noktaya işaret etmeden geçemiyeceğim :
Benim bir cümlemi ele alan muharir, ara yerde bir parantez açıp kullandığım bir tabiri, hiç alâkası olmıyan bir mânaya yoruyor. Şöyle: -Biz demokrasiyi yerleştireceğiz diye get get gezinen (bu renkli ve kokulu tabirler şair fıkracınındır)...»
Bir defa şunu söyliyeyim ki gerçekten renkli olan bu tabir malesef ben »Şair Fıkracı» nın değildir. Bu bir halk tabiridir ki tıka basa yemiş bir adamın hazım zoriyle yaptığı hareket, yani geğirmekle hiç bir alâkası yoktur. Tefahür, tafrafüruşluk tas-layanlara karşı kullanılır bir güzel. mânalı deyimdir. Yazılarımızın altına lûgatça koyalım bari.
GAZETELERDEN
Biz bize benzemek için..
«Son Posta» da Şefim Ragıp Emeç, dünkü başmakalesinde, umumi se -çim kampanyasının açıldığına dair haber dolaştığını yazmakta, «halbuki bu haberlerde bir yanlışlık vardır. Zira seçim kampanyası şim-
di değil, bundan hayli zaman evvel Başbakanın Eğeye yaptıkları seyahatte açılmıştır» demektedir. Makale şöyle devam ediyor:
Komünizm propagandası yapmak tan sanık Behice Boran, Pertev Nail Boratav ve Niyazi Berkez aleyhine | açılan dâvaya dün de 4 üncü Asli-ye Ceza Mahkemesinde devam edil 1 iniştir.
i »Pertev Nail Boratav dün müdafaa sini yapmış ve demiştir ki:
| -Fikir dâvalarında bir çok mevzu ' lar ileri atanlar ve her şeyi bildiklerini söyliyenler vardır. Fakat Na
1 mık Kemal vc Ziya Gökalp hakkın | da bugünkü aydın gençliğin bir fik i ıi yoktur. Çünkü bir takını sokak I politikacılarının peşine düşerek bir nevi vasıta olmuşlardır.-
I Bundan sonra sanık Pertev Nail Boratav, Nihal Atsızın kendisini nasıl itham ettiğini, buna mukabil memleketimizdeki ırkçılık lehinde
, ki fikirlere evvelâ kendisi muhalefet ettiğini 1936 da Almanyaya gi derken aleyhinde uydurulan şeyleri sonradan öğrendiğini söylemiştir.
Diğer taraftan daha Almanyada iken Reşat Şemsettin Sirerin kendisini mimlediğini Milli Eğitim Bakanı olunca da Sökmensüer, Fahri Kurtuluş ve daha bazı milletvekillerini de tahrik ederek Üniversite bütçesi konuşulurken Fakültedeki kürsülerinin kaldırılarak açıkta bırakıldıklarını söylemiştir.
I Sanık Boratav 134 sahifelik savun masının mühim bir kısmını eski Millî Eğitim Bakanı Reşat Şemset
, tin Sirere hücum etmekle müdafaa-
sına devam etmiştir.
Saat 14.30 da başlıyan muhakeme akşam geç vakte kadar devam etmiş ve vaktin ilerlemesini göz ö-nüne alan hâkim Talat Karay diğer sanık Niyazi Berk ezin dinlenmesini başka bir güne bırakarak duruşma talik edilmiştir.
İSTANBULDAN GELEN TALEBE HEYETİ
buluyor. Bizde ine; devleti, «atışlınızda temcssUl etmiş bir varlık gibi görmek tezahürlerine müncer oluyor ve buna, biz, seçim kampanyası diyoruz. Bize, bize beuzemek için bundan ba»ku türlü daha ne yapabiliriz.*
Şehrimizdeki Kıbrıs heyeti ile temas etmek üzere Milli Türk Talebe Birliği başkanı Suphi Baykam başkunvekilı Fikret Aytaç ve propaganda kolu başkam Erol Zeytin-oğlundan müteşekkil 3 kişilik heyet c|jin İstanbuldan Ankaıava gelmiştir.
istanbuldan gelen heyet Kıbrıslı temsilcilerle görüşmüş ve onları 15 Ocak İstanbulda Kıbrıs için yapılacak plan akademik toplantıya davet etmiştir.
Türk Talebe Birliği heyeti ayrıca Atatürk’ün muvakkat kabrini ziyaret ederek bir buket koymuşlardır.
NÜFUS SAYIMI
HAZIRLIKLARI
Şehrimizdeki nüfus sayımı hazır lıklarına devam edilmektedir.
Bu arada Belediye Fen İşleri Müdürlüğü niumarataj amirliği 950 nüfus sayımında sayım memurlarının işlerini kolay görebilmeleri için şehirdeki mevcut binalar için numaralar hazırlanmadadır.
Bu numaralar hazırlandıktan sonra her evin kapısına takılacak ve nüfus sayımı bu numaralar üzerinden yapılacaktır.
OTEL ve LOKANTALARIN
SIHHÎ KONTROLÜ
Şehrimizdeki otel, lokanta ve ben zeri yerlerin sıhhî kontrolüne de -vam edilmektedir
Dün de sıhhi kontrole taoi tutulan 14 lokanta, kebapçı ve köfteci dükkânından Lir çoğunun sıhhat bakımından noksan bulunduğu görül -müş ve bazıları hakkında para cezası tatbik edilmiştir.
Bundan başka 3 otele de evvelce ihtar yapılmış olmasına rağmen yine kirli olduğu görülerek hu defa da kendilerinden para cezası alınmıştır.
«Devletin paresiyle iktidar purtlslnin
propagandası lehine ihtiyar olunan bu.
bütçe İsraflarının tam yeni gelir vergisi kanununun ylirürlüğı tesadüf eyieıbesi

bile.
durum.


O vakte kadar hükümetin «basarı* dağarcığında gizlenmiş olup da her nedense meydana çıkarılmamış olan bir takım e-

Bütün bu tornan, hattâ sathi bir şekilde, tetkike vaktim yoktu. Buna mukabil yüz kırkıncı defa sorguya çekildim. Albay Kulcziçki,' bilhassa sevimli bir tavırla, tahkikatını bitirmiş olduğunu ve Sov yetler Birliği ceza kanununda derpiş edilen suçlarla beni ithama kâ rar vermiş olduğunu tebliğ etti.
Bu gibi hallerde verilen cezaların ne olduğunu sordum.
«Ölüm cezası» diye cevap verdi, fakat mahkeme cezayı tahfif edebilir.
Sonra ilâve etti:
«Tahkikat dosyasından, hataları nızı itirafı reddetmiş olduğunuzu öğrendim. İthamnamemde buna da işaret edeceğim. Fakat, mahkeme huzurunda da itirafta bulunabileceğinizi unutmayın, Mahkeme muhakkak bunu nazarı itibara alacaktır.»
Bu göıtüşme sırasında, savcı bana bir arzum olup olmadığını sor du ve bunları yerine getirmeye ça Iışacağını söyledi.
«Hiç şüphesiz, evet» diye cevap verdim. Açım, hattâ çok açım. Sim di hayalar açtığından beri de hemen hemen bizi hiç gezintiye çıkarmıyorlar. Zaten çıkardıkları za man da bu gezintiler en çok bir çeyrek sürüyor.»
Bir şey yapmıya çalışacağım» dedi.
Tihonov, bir çok kere bana buna benzer vaidierde bulunmuş, fakal bunlar hiç bir zaman gerçekleşmemişti. Kuıczlçki’i|in davamın aldığı şekil hakkımla bende ııv ıınhrmr olduğu diisüjiveleri
| SAN'AT BAHİSLERİ |
Tiyatro Konuşmaları
Bizde Tiyatro var mıdır? - Tiyatroyu nasıl anlıyorsunuz?- Tiyatrodan öğreneceğimiz sayısız gerçekler - Gerçek sınır tanır mı?
m
Geçenlerde tiyatro meraklısı aydın dostumu ziyarete gitmiştim. Şundan bundan konuştuktan sonra söz bir ara döndü dolaştı sanata ve tiyatroya geldi. Büyük ve Küçük Tiyatrolarda oynanan, oynanmakta olan ve ileride oynanacak olan eserlerden bahsettik. Ayrıca, halkımızı memnun etmek için tiyatrolarımızın bu kadar canla başla çalışmalarına rağmen salonlarımızdaki boş koltuklar sayısının bir türlü azalmaması yüzünden duyduğumuz üzüntüyü belirttik ve seyircisiz bir tiyatronun, oynayana da, oynatana da verdiği haklı hüzün ve iştahsızlık üzerinde uzun uzun söy leştik.
Ben, bizim gibi kültürü geri toplulukların tiyatrodan öğrenecekleri sayısız gerçekler olduğuna, çünkü yürünecek yolun doğrusunu tiyatro kadar açık ve emin bir şekil de gösteren başka bir sanat bulunmadığına inandığımı söylediğim sırada, dostum :
cumlara karşı, artist benliğinizin etrafında bir takım peşin hükümlerden örülmüş kalın bir zırhla direniyorsunuz. Bu ise, aslında cidden yorucu ve yıpratıcı olan, ölçüsüz fedakârlıklar isteyen mesleğinizde ilerleyip gelişmenize, günden güne daha çok olgunlaşmanıza a-çıkça engâî olmakta, pusu kurmak-
sanatını mı, yoksa bizi içine alan, bie yakın ve bizden olan bir tiyatro sanatını mı arzuluyoruz? Büfe, ilkelden bizim gerçeklerimizi öğretecek bir tiyatpo mu, yoksa başkalarının gerçeklerini öğretecek bir
tiyatro mu lâzım? Ne dersiniz?
— Sorularınızı sırasiyle cevaplandırmak isterim. Şurası muhakkak ki, tiyatronun bazı gerçeklere diğer bazılarından daha fâzla Hgi duyması önemli bir noktadır. Çünkü bir
tiyatronun toplumsal değeri, yani

tadır. Çünkü takdir edersiniz ki,
sanat başarılarında iyi niyetli tenkidin payı büyüktür. Tenkide değer Vermiyen sanatkar, kanaatimce,
sorumluluk duygusundan mahrum,
. kendini’ beğenmiş ve aşırı derecede
— Hangi tiyatrodan, nerenin, kimin tiyatrosundan bahsediyorsunuz? diye birden sözümü kesti.
Kısa bir an durakladıktan sonra şöyle dedim :
— Bizim, kendi memleketimizin tiyatrosundan tabii...
Dostum — Ben henüz ortada böy le bir şey görmüyorum.
— Şaka ediyorsanız o başka, dedim.
Dostum ciddilikle :
— Hayır, şaka etmiyotüz. dedi. Evet, tiyatro binalarımız, değerli genç sanatkârlarımız var ama, tiyatromuz yok.
Hafif tertip kızar gibi oldum. Gene de kızgınlığımı belli etme-
meye çalışarak :
— Tiyatroyu nasıl anlıyorsunuz?
diye sordum.
Dostum — İki türlü : Birincisi, bize faydalı; İkincisi de, faydasız
olan tiyatro.
— O halde?
Dostum — Cigara buyurun!
Tabakasını uzattı. İlkin almak istemedim. Yalan söyliyecek değilim ya, sözleri tuhafıma gitmişti; kızgınlığımı isteksizlik şeklinde a-çıklamaktan kendimi alamadım. O da bunun farkına varmış olmalı ki, sesinin tonuna lâtifeci bir renk ve-
rerek :
— Lucky Strike... Konuşmamıza yardımı olacaktır, buyurun, diyerek tabakayı uzatmakta devam etti. Cigarayı aldım. Hem aldım, hem de az önce kapıldığım hassasiyetten dolayı kendime içerledim. Cigaralarımızı ateşledik. Cevap bekleyen bakışlarım artık yumuşamıştı. Dostum, konuşmasına, kelimeleri tane tane söyliyerek başladı :
— Hemen bütün sanatkârlarda olduğu gibi, siz aktörlerde de meslekten olmanın verdiği tabii bir hassasiyet, daha doğrusu bir alınganlık var.
— Olabilir...
Dpstum — Olabilir tabii... Hattâ olmaması ayrıca bir eksikliktir belki de... Ancak şu var kî, bu alınganlık mesleğinizle ilgili konularda çoğu zaman sizi tarafsız düşürtmekten alıkoyuyor. Netice olarak da, dışarıdan gelen her türlü yapıcı ve müspet tenkidlere, dotsça hü-
bencil bir yaratıktır. Böylesinin ne sanatından, ne de şahsiyetinden topluma bir hayır gelir. Hayırdan ı vazgeçtik, böylesi zamanla toplumun başına belâ kesilir.
Dinleyiş tarzım, bakışlarını : Bu | söylediklerinizle bahsimizin ilgisi □e? Ben ne sordum, siz neler anla-] tıyorsunuz?» der gibi bir mâna almış olmalı ki, sözüne şöyle devam jetti :
— Bunları herhangi bir imâ, ya-| hut telmihle söylemediğimi her-j halde temin edersiniz. Maksadım sadece, konuşurken aklıma gelive-. ren bir noktayı açıklamaktan ibaret tir; yoksa başka bir şey değil.
Bir an sustu, cigarasından derin ! bir nefes aldı. Benim cigaram ya-i rıda bitmişti. Satırbaşı tonu ile tekrar başladı :
— Gelelim, bizim gibi kültürce geri toplulukların tiyatrodan öğrenecekleri gerçekler meselesine ve tiyatromuz bahsine. Evvelâ şunu söyliyeyim ki, tiyatrodan öğreneceğimiz sayısız gerçekler olduğu i-nancında sizinle beraberim; hattâ belki de sizden biraz daha ileriyim. Ancak, bu gerçeklerin sınırı nedir? Sonra, bu gerçekleri bize hangi tiyatro öğretecektir? ilkin bunları belirtelim, konuşmamız lüzumsuz zikzaklar yapmadan düz bir istikamette rahatça ilerliyebilsin.
— Gerçeklere bir sınır çizmek bilmem elimizden gelir mi? Çünkü bu öyle bir iş ki, kullanacağımız sübjektif ölçülerle bir takım tercihler yapacağız ve sonunda da farkında olmadan bazı isabetsiz tecritlere düşmüş olacağız.
Dostum — Meselâ ne gibi?
— Meselâ ne bileyim, aşk da, ö-lüm de ayrı ayrı birer gerçektir. Şimdi biz kalkıp da aşkla ölüm arasında bir çizgi çekerek : Tiyatronun aşka ihtiyacı vardır, ölüm sahneye ayak atmasın, diyebilir miyiz? Bilmem düşüncemi anlatabildim mi? Çünkü tiyatro, insani ve hayatî olan bütün gerçekleri kavrıyan, 1 kelimenin tam mânası ile evrensel bir sanattır.
Dostum — Dediğinizi de, demek istediğinizi de gayet iyi anladığımı sanıyorum. İşte, benim de varmak istediğim nokta bu idi. Tam yerine geldik. Şimdi soruyorum size : Tiyatronun evrensel bir sanat olması, bazı gerçeklere diğer bazılarından daha fazla ilgi duymasına ne gibi tir engel teşkil eder? Hem sonra hiz, bizim dışımızda., bizden ayrı ve ıızök, bize yabancı bir tiyatro
toplum içindeki ödevi hakkında verilecek hükümler, bu ilgiyi tâyin edecek sebeplere bağlıdır. Meselâ tiyatro, hâkim olan yönetici zihniyete göre, bir azınlığın alelade bir eğlence vasıtası olabileceği gibi, ö-te yandan çoğunluğun hayat savaşında bir rehber de olabilir.
Dostum — Tamam! Benim de

çevresinde demindenberi dönüp dürdüğüm nokta işte bu idi. Siz bu nu kendiliğinizden meydana çıkardınız.
— Şimdi gelelim, tiyatro sanatının bizden olması ve bize ilkelden bizim kendi gerçeklerimizi öğretmesi konusuna. Bu konuda, yurdunu kalbinin dört köşesiyle seven bir inşân olarak, düşüncem şudur: Şüphe yok ki biz ancak doğrudan doğruya bizim kendi öz meselelerimizi. dertlerimizi ve sevinçlerimizi kavrıyan bir tiyatroya bizden
diyebilir ve ancak böyle bir tiyatroyu ben imsiy ekiliriz. Bununla bera-
ber, sözümün yanlış anlaşılmasını
önlemek için şunu da ilâve edeyim
ki, her insanın, her toplumun ken-
dine göre meseleleri, dertleri, sevinç leri yanında bütün insanlıkça, bütün toplumlarca ortak olan meseleler, dertler, sevinçler de vardır; işte tiyatro bunların her iki türlüsünü de kavradığı ölçüde tamamlanmış olur. Bilmem, böyle düşünmekle yanılıyor muyum"
Dostum — Bence bayır. Ama belki başkalarına yanılmış görünebilirsiniz.
— Eh, ne yapalım... Bu dünyada insanın kendini her konuda herkese beğendirmesi hem imkânsız. hem de kanaatimce tehlikeli bir
şeydir.
Dostum — Çok doğru. Ben de şuna inanıyorum ki : Memleketini ve mesleğini gerçekten seven bir kimse düşüncelerinde, isteklerinde samimi ve dürüst olan kimsedir.
Böyle bir kimseden de ancak kötü niyetliler endişe edebilir.
Bu sırada telefon çaldı. Dostum telefona gitti. Ben bir Lucky Strike daha ateşledim ve .odanın içinde dolaşmıya başladım. Çok geçmedi, dostum geri geldi ve hiç hesapta olmıyan acele bir işi çıktığı için hemen davranmak zorunda oldu-
ğunu söyledi. Kapıda, ertesi gün tekrar buluşmak üzere sözleştik ve biribirimizden ayrıldık.
Gelecek buluşmamızda bakalım neler konuşacağız?
GENEL EVLERDE SİLÂH ARAMASI
Dün genel evlerde yapılan silâh aramasına 4 adet taşınması memnu olan bıçak bulunmuştur.
Bıçaklar müsadere edilerek sahipleri hakkında tahkikata başlanmış-
tır.
Bir seyahat için iki bilet!
jP ilecik civarında vukua gelen tren kazasında kaybolan canlara mı yanalım? Parçalanan vagonlara mı acıyalım?
Bugünkü sıkışık durum karşısında hiç birini diğerine tercih etmek imkânı olmadığına göre, hem acıyacak, hem yanacağız ve bu gibi kazaların tekerrür etmemesini temenni edeceğiz.
Bu can ve mal kaybı, pek tabii olarak trenlerin çok kısa bir zaman için durmasına setbep olmuş ve bir sürü de idari kargaşalık doğurmuştur.
Meselâ, Cumartesi günü kalk-mıyan tren yolcuları, alman tedbirler gereğince Pazar günkü ilâve bir tren ile gönderilmiştir. Fakat bu trene binecek yolcular, sebepsiz yere üzülmüşler ve bir süı-ü manasız formaliteler yüzünden heyecanlı dakikalar geçirmiş lerdfr.
Yataklı Vagonlar İdaresi, Pazar bir gün evvelki yatak ibi-bir tedbirle der-yani biletlerin vermiş, damga —; geceyi geçireceği yatağını teinin etmiştir.
Lâkin, iş bir gün evvelki tarihli tren biletine gelince, mesele çatallaşmış; ortaya bir sürü aksilik çıkarılmıştır.
Çünkü, tren biletleri Yataklı Vagonlar İdaresi tarafından iptal edilmiş ve yolculara bu biletlerin gişelerden değişeceği söylenmiş tir. Halbuki memuru bu bi
letlerin Yataklı Vagonlar idaresi tarafından satıldığım, parasının oradan geri alınabileceğini, bu akşam gitmek istiyenlerin yeniden bilet almaları Iâzımgeldiğini söylemiştir.
Bunun üzerine yolcular arasında telâş baş göstermiş ve memurlarla hayli sıkı münakaşalar olmuştur.
Trenlerin gitmemesi yüzünden istemiyerek yolda kalan ve bazı parasız kalmış olan yolcular, ikinci bir bilet parası veremiyecekle-riııi söylemişlerse de, dini dememişler, çarnaçar yeniden Ibiiet almak mecburiyetinde kalmışlardır.
Halka daima kolaylık göstermek mecburiyetinde bulunan Demiryolları İdaresinin bu kırtasiyecilikleri yolcular arasında haklı ola rak büyük bir teessür uyandırmış tır.
akşamı_____„____
İdlerini aldığı hal değiştirmiş, arkasına şerh basmış vc herkese,
Halbuki, esasen bir gün evvel yolun kapalı olması dolayısiyle gidemiyen yolcular için hazırlanan katara, pekâlâ eski biletlerle .binmek kabil olabilmeli ve idare de bunu temin etmeli idi. Eski bileti iptal etmeğe, halkı yeniden bilet almağa mecbur bırakmağa hiç de lüzum yoktu.
Ricamız, bunun bir ders olması ve esasen binde bir olan Ibu gibi kazalardan dolayı halkı müşkülâta sokmamak için tedbir alınmasıdır.
Hikmet YAZICIOĞLU
Ruslar Mahkûm etmek istediklerini nasıl söyletirler ? —1
Rus usulü itiraflar
Yazan : Stypulkovsky (Polonya Milli Partisi Gizli Konsey Başkanı b Jo. 24 —J
vabda büsbütün kökleşti. Bu münasebetle kıyafetime itina göster-
mem emrini aldım ve takviye
dilmiş bir maiyetle hücremden çı-
karıldım, fakat ellerimi arkamda
tutmıya mecbur edilmedim. Şimdi
ye kadar görmediğim bir çok dehlizlerden geçtikten ve N.K.V.D. bi naşının resmî kısmına dahil olduk-
tan sonra mükellef bir çalışma o-dasmda, bir kaç ay sonra Nuren-berg mahkemesinde savcı olarak
Üç ERKEK BİR KADINI DÖVDÜ
Yenidoğan mahallesinde oturan Sevinç Kanıtüı-k isminde bir kadın aynı mahallede oturan Mehmet Şimşek, Yusuf Korkut ve Nail isminde ki üç erkek tarafından bir ip meselesinden dolayı dövülmüştür.
Üç erkeğin taarruzuna uğrıyarak dövülen Sevinçin şikâyeti üzerine mütecavizler yakalanmış ve savcılığa teslim edilerek tahkikata başlanmıştır.
ŞAKANIN SONU
Yenişehir, Maltepe semtinde bir şakalaşma yüzünden bir apartman kapıcısı diğer bir apartman kapıcısını çakı ile yaralamıştır.
Refah apartmanının kapıcısı Nurettin Yarar yine aynı semtteki biı apartmanın kapıcısı olan arkadaşı Bedri Yalçın ile şakalaşmaya baş -lamıştır.
Bu sırada Bedrinin elinde bulu -nan çakı Nurettinin yaralanmasına sebep olmuştur. Yaralı Nurettin tedavi altına alınmış ve Bedri hakkında tahkikata başlanmıştır.
zihnimde kurcalıyarak hücreme döndüm.
Saat beşte, sıcak su ile iki kaşık bulgurumu yemiştim. Sabahleyin günlük ekmek parçamdan, akşamın payını ayıracak kuvveti kendimde bulamamıştım. Her zamanki gibi Umanov, lahanalı börek ta rifleri ile iştihamı kabartıyordu.
Birdenbire hücrenin kapısı açıldı ve içeriye beyaz eldivenli bir N.K.V.D. eri girdi. Elinde bir tepsi tutu yördu ve bu tepsinin üstünde aman yarabbl ne zenginlik! Beyaz ekmek, siyah ekmek, şeker, te re yağı, börek, Ibir kaç parça sucuk ve havyar!
Asker, • Zbigniev Stipulkovski siz misiniz? diye sordu.
Başımla evet işareti yaptım.
Bunlar sîzindir. Şahsınıza malı SUS,»
Muhakkak bir hayalet gördüğüme inanıyordum. Asker cümlesini tekrarlamak zorunda kaldı. Nîha-yet tepsiyi elinden alduıı. Başka bir gardiyan Unıanov'u çağırarak lııııııt .goliril(*Hİı*Til) KJiıfıık
bir parçasına sahip çıkmamasını tenbih etti.
Akşam üstü geç vakit, hücrenin kapısı bir kere daha açıldı ve beni mehtapta (bir saatlik bir gezinti
yapmam içiıı hapishanenin damına
götürdüler.
¥
XI — SABIK NÜRENBERG SAVCISI RUDENKO’NUN KARŞISINDA
Bunu (akibeden bir kaç gün yiyeceğe garkedildim. Sabahlan janbovhı yumurta veriyorlardı ve savcının •löndcrdigi şeyler devam ediyordu. Lâkin bütün bunlar Albay tarafından gösterilen bedava bir nezaket hareketi değildi. Sadece, uîeııî yargılanma sırasında bütün dünyaya suçluların bedenen iyi bir durumda olduklarını göstermek içril büyük bir itina ile hazırlanmış olan mizansen’in bir kısmını teşkil ediyordu. İhzari a-meliyenin izlerini gidermek bahis idî',
Hapishane usulü gereğince bizi hçr on veya onbeş günde Ibir traş ediyorlardı. Polise mensup bir ber her, sabunlu usturayı, kuvvetle bastırarak yüzümüzden ve başımızın iki tarafından geçiriyordu. Bu
nek te hoşa giden bir ameliye değildi. Simdi ise her gün küçük bir odada itina ile tras ediliyor-

ve saçlarımı ayıran çizgi es-
ki veriûi almıştı, N. K. V. D. berberi bana «Friksiyon ister misiniz» diye soruyordu.
Çir gün yüksek ı-ütbeli bir hapishane subayı hücremizi ziyaret etti. Elbiselerimi, çamaşırlarımı ve ayakkabılarımı göstermemi is-
tedi. Bir kaç saat sonra ‘bir gardiyan ayakkabılarımı siliyor bir diğeri ise ütülep??k üzere elbiselerimi götürüyordu. Bâna bir kravatla yeni askılar da verdiler. Ayak-kaıbıtuııııun temizlenmesi, alenî tartışmaların sonuna kadar- devam etti.
Nihai ânın yaklaşmakta olduğundan İliç şüphem yoktu. Bu ta-nııalinı ııi inci ve sonuncu istif
Sovyetler Birliğini temsl edecek olan Devlet adalet müşaviri Ru-deııko tarafından kabul edildim.
Rudenko nazik ve efendice hareket
etti. Tahkikat dosyasına bir şey 1-lâve etmek isteyip istemediğimi sordu.
Kendisinden, bu dosyaya, tevkifim sırasında üzerimde bulunan ve bir çok defalar Tikhonov ile aramızda münakaşa mevzuu teşkil et iniş olan muhtırayı ilâve etmesini rica ettim.
Tiklıonov, evvelâ, hakikaten benim yazımla mı yazılmış olduğunu anlamak için bu muhtırayı tetkik etmişti. Sonra, kendi tezini destekli-yecek mahiyette bir delil teşkil etmediğine kani olunca ıbu muhtıranın dosyaya konaraıyacağıııı.söy lemişti. Onun tezine göre ben, Alınanlara karşı mücadelesinde Rus ordusunun gayretlerini baltalamayı teşvik etmiştim.
«KENDİNİZİ SUÇLU BULMADIĞINIZI SÖYLEMEK ZORUNDAYIM
Bu vesika ııçyi açıklıyordu!
HİNDİ HIRSIZI
Altındağ mahallesinde oturan Satı Yılmaz isminde bir şahıs aynı mahal lede oturan Ali Özel ve Ahmet Özel ismindeki iki kardeşe ait iki hindiyi çalmıştır.
Yapılan ihbar üzerine hindi hu-sızı yakalanmış ve hakkında tahkikata başlanmıştır.
C. H. P. YE GEÇEN BİR
MÜSTAKİL
C. H. P. Mçclis Grubu Genel Kurulu bugün saat 15 de toplanmıştır.
Bugünkü açık toplantıda C. H. P. ye girmiş olan Maraş milletvekili Emin Soysal'ın durumu görüşülmüş tür.
Bu münasebetle söz alan Emin Soysal C. H. P. ye giriş sebeplerini anlatmış ve C. H. P. hükümetlerinin icraatlarının kendi düşüncelerine daha yakın bulunduğunu söyle -mişti.
(Devnuıı var)
DEVLET TİYATROSU
BÜYÜK TİYATRO’da Kapelnıan Yaylı Sazlar Kuarteti
İkinci konseri
17 Ocak 1950 Sah saat 21 de Her yer 50 kuruş Biletleri salılıuaküuür.
Telefon: 10370-40
11 • 1 - 1050
ZAFER
Sahlfe : 3



Italyada karışıklık çıktı
Pasifik paktı
syada komünizmin yayılması
" * karşısında, Atlantik Paktına benzer ve buna muvazi bir Pasifik Paktı aktedilebilir mi? Böyle bir pakta hangi milletler, ne gibi vecibelerle iştirak edebilirler? Suali hayli zamandır sorulmakta, fakat bu sual cevap bulamamaktaydı.
Böyle bir tasarının gerçekleşme si ihtimali karşısında, yan resmi ve bilvasıta olarak verilen cevaplar, meselâ Amerikanın, hayır demesi, diğer Pasifik memleketlerinin müstenkif kalmaları gibi, resmi görüşlerin ve kanaatlerin mahsulü olmıyan bir takım tepkiler kaydedilmiş ise de, Çin meselesi bugünkü safhaya erişinceye kadar, işin kati hal şekli anlaşılmamıştı.
Bugün, açıkça ortaya çıkmı bulunuyor ki, bir Pasifik Paktı kurulamaz. Çünkü, geniş bir tabirle söylemek lâzım gelirse, bidayette, böyle bir Paktın vecibelerini yüklenebilecek durumda Pasifik memleketi mevcut bulunmadığı gibi (ki, bu, Acheson’un kanaatidir), bugün de, böyle bir Paktın akdini, lüzumlu kılacak mevzu kalmamıştır. Kalmamıştır, çünkü:
1 — Böyle bir paktın harp potansiyelini temsil edebilecek olan başlıca memleket, yani Çin, elden çık-
2 — Askerî bakımdan ikinci derecede gelen memleketler ise?
a) Doğuda Japonya el’an işgal altında esir bir memlekettir.
b) Batıda Hindistan, kızıllarla pek kapı komşusu durumunda olduğu için, komünist aleyhtarı bir bloka katılmanın tehlikelerini ve komünizmin ilk sademesini sineye çekmeğe hazır değildir.
Güneye gelince; Hindi Çini, henüz Anayasa esaslan üzerinde doğ-rulmuş bir memleket değildir. Bir sömürge olmaktan çıkamamıştır. Daha güneyde, Hind adalarında, yeni tabirile Endonezyada, sömür geçi devletlerin ric’ati neticesinde kurulan müstakil Birleşik Endonezya devletleri federasyonu el’an bir takım tahrikler ve ayaklanmalarla huzursuzdur.
Bütün bu memleketler kimi ve neyi kime ve neye karşı müdafaa edeceklerdir?
Talih o kadar kötü gitmiştir ki, sömürgecilerin, hattâ sömürdükleri memleketlerde, bu memleketlerin masum istiklâl duygularından ötürü, müdafaadan âciz kaldıkları, hem kendi menfaatlerini, hem de bu memleketleri temsil eden memleketleri müdafaa edemiyecek hale geldikleri görülmektedir.
Dün, Colombo konferansında, İngiliz Dışişleri Bakanı Bevin’in ifade ettiği hakikat budur. Bir Pasifik Paktının kurulamayışının sebebi, büyük ölçüde bundan ibarettir.
Komünizme tarihin seyri, tarihin akışı diyenlere ne dereceye kadar inanmak lâzımdır? Bunu başkaları münakaşa edebilir. Fakat, bizim gözümüzün önündeki realite şudur ki, Asyalı memleketler komünizm tehlikesi altına düşmüşlerse eğer, sömürgeci devletler yüzünden düşmüşlerdir. Tıpkı Avru-panın, Hitler hâkimiyetine yine sömürgeci Avrupa devletlerinin müsamaha, hattâ yardımı ile girmiş olduğu gibi.
Sömürmek, rahat yaşamak, az e-mekle çok iş başarmak o kadar kör, fakat o kadar haris ve doymak bilmeyen bir insiyaktır ki, bu kör duygu, ancak sömürdüğü varlığın tükendiğini anladığı zaman idrake İnkilâp edebiliyor: Hürriyetler bahşediliyor. Hükümetler kuruluyor. «Haydi artık hürsünüz, buyrun, başınızın çaresine bakın...» diyerek, suyu sıkılmış limon misillu mem-leketcikler, kapılarına dayanmış o-lan Kızıllarla başbaşa bırakılıyor. Ve, müşterek bir müdafaa sistemi kurulamıyor da, «tarihî vazife» 1er ihmal ediliyor da. başka bir devletin, bu memleketlerin belini doğrultmak maksadile gözden çıkardığı paralara, belki sömürülecek son bir damla daha vardır mülâha-zaslle ortak çıkılıyor.
Bevin’in dünkü beyanatının satırları arasında bunları okumak mümkündür.
Asırlarca süren bu sömürme felâketinin nasıl biteceğini kimse bilemez. Fakat en yakın ihtimal bütün Uzakdoğunun komünist olmasıdır. O zaman buyrun, sömürgeci efendiler, ne paktı yaparsanız yapın... O zaman buyrun da, milletlerin hayatile oynamanın vebalini, fazla yemiş olmanın bulantısını du yun.
Uzakdoğu yeni ufuklara, yeni ve tehlikeli ufuklara yelken açmış bulunmaktadır.
Mücahit TOPALAK
Kavga ve grevler vahim bir hal aldı
İşçilerin, kızıl tahrik altında bulundukları zannediliyor
Modena, 10 (a.a.) — Dün öğleden sonra Modena’da çıkan kanlı karışıklıklar neticesinde altı kişi ölmüş ı tür. Daha sonra ağır yaralılardan bi | ri daha ölmüştür.
Diğer taraftan biri genç bir kadın olan iki kişinin de hayatlarından ümit kesilmiştir.
Hükümetin temasları
Roma, 10 (a.a.) — İçişleri Bakanı Mario Scelba’nın Pazartesi akşamı genel çalışma federasyonu gene) sekreteri Gurseppe di Vittorio ile bir konuşma yaptığı ve bu konuşma sırasında Modenada cereyan eden kanlı hâdiseler neticesi ltalyada meydana gelen durumun müzakere I edildiği teyid olunmaktadır. |
Scelba, tahkikat açılmasını bildir ı miş ve İçişleri Bakanlığı müsteşa-1 rını bu tahkikatın cereyanını şah -san takibe memur etmiştir.
Öte yandan, İçişleri Bakanı, genel | çalışma federasyonu başkanı ile yaptığı konuşma sırasında, elinde bulunan ilk malûmata göre, nümayişçilerden bir çoğunun Modenya-va getirildikleri ve binaenaleyh bu._ _______ ____ _______
şehirde greve sebep olan sendika ih-. memurlarına şamil olan bu tilâfına yabancı oldukları neticesine netic ’ ‘ .
vardığını açıklamıştır.
Grevler
Roma. 10 (a.a.) — Emilie bölgesinde daha önceden kararlaştırılmış olan genel grev bugün Romagne'a ' ve Cenova ile Cerona eyâletlerine yayılmıştır.
Diğer eyâletlerde de mahallî iş verme teşkilâtları tarafından protestodan başlıyarak bir kaç saatlik işe ara vermeye kadar diğer bir çok tedbirler alınmıştır.
Çalışmanın kesilmesi sırasında sendika federasyonları tarafından mitingler tertip edilecektir. Bilhassa Milanoda iki saylavın söylev vermesi beklenmektedir.
! Sendika teşkilâtları başkentte bir | grev yapmak hususunda henüz hiç bir karar vermemişlerdir.
Bolonya, 10 (a.a.) — Bolonya eyâleti demiryolu işçileri, Pazartesi günü Modena’da cereyan eden kanlı hâdiseleri protesto etmek üzere ken di bölgelerinde 24 saatlik bir grev yapmağa karar vermişlerdir. Bu -nun neticesi olarak bu vilâyetteki demiryolu nakliyatı grev müddetin ce duracaktır. Zira bilhassa işaret ..... 1_____ ’ grev
. içesi katarların emniyeti teminat altına alınamamaktadır.
Avrupanın kalkınma
Kanadanın yeni müdafaa sistemi
Yeni b ır Radar şebekesi kuruldu
Ottava, 10 a.a. — Büyük bir esrar perdesi altında çalışan KanadalI mütehassıslar Kanada’nın bütün hayatî bölgelerini korumıya ya rıyacak tamamiyle yeni bir sistem radar cihazım ikmale muvaffak olmuşlardır. Bu sistemin tesir bakı-mındaû, son harpte yapılan bütün tesislerden üstün olacağı sanılmak tadır.
Tanrıdan mağfiret dilerizl
A tatürk, Celâl Bayan ni-a * çın mesai arkadaşı olarak seçmiş?
Ulus matbaasında basılıp, bir kısmı Ordu C. H. P. Kongresindeki üyelere, daha büyük bir kısmı da köylü ve muhtarlara dağıtılan mahut Ibroşür, şöyle anlatıyor :
— Atatürk’ün İş Bankasındaki parasını iyi nemalandırdığı için Paşanın gözüne girmişti.
Bu satırları okuyup da içi kan ağlayan vatandaşlar!., hayret etmeyin!.. Ulus matbaası 30 uncu yıldönümünde Atatürk’e rahmet okuyor!., — A. F.
Meclîs köşesi,
YerleGök Arasında
Yazan: A. S. Exupery
Tefrika No: 41
Çeviren: Mücahit TOPALAK
' Ücretli demokrasi konferansı
Milwaukee - Visconsin, 10 a.a. _
• The Wall Street Journal, mecmuasında çıkan bir makaleye göre, Al üs - Chalmers Manufacturing Com-pany fabrikasının takriben 16 bin işçisi, ücretlerini almak şartiyle, birer saat izinle hükümetçe tertip edilen demokrasi konferanslarını dinlemektedirler.
The Allis-Chalmers Company ziraî ve endüstriyel makineler imâl etmektedir ve bu fabrikanın imal ettiği binlerce traktör Marşal plânına tahsis edilmiştir. Avrupa Kalkınma plânı mucibince bu traktörlerin birçoğu Türkiye’ye gönderilmiş ve gönderilmektedir.
Demokrasi konferansları hergun küçük bir grup işçiye verilmektedir ve her işçi bu konferanslaıa bir hafta devam etmektedir.
Kumpanya sözcüleri gayenin iş
Batı istikametinin bize vadettik leri, yalandan başka bir şey değilmiş. Onun için, Kuzeye dönüyorum.
Kuzey, hiç olmazsa, denizin şarkisiyle dolu.
İşte, şu tepeyi de aştıktan son ra, işte... Dünyanın en güzel bel desi ayaklar altına seriliyor...
Fakat, aldım yine müdahale ile meşgul:
— Pek âlâ biliyorsun ki bu bir seraptan başka bir şey değildir.
Elbette biliyorum bunun bir serap olduğunu. Yutar mıyım ben? Yutmam tabii... Ama, ya benim ca mm istiyorsa bir seraba doğru koş mayı?... Ya benim canım ümit istiyorsa, ümit etmeyi istiyor -sa?... Ya, bu dantelâ gibi ince ve ı akik şehri, güneş altında yanan bu şehri sevdimse?... İleriye doğru atılırsam, çevik adımlarla yürürsem ne olur. Çünkü artık yorgunluk. hissetmiyorum. Çünkü mes’udum. Niçin mes'ut olmıya-yım?... Prevot ve tabancası... Bırak Allah aşkına, güldürme beni... Ben sarhoşluğumu tercih e-derim. Sarhoşum. Susuzluktan ölüyorum.
Gün batarken ayıldım. Bu kadar uzağa gitmiş olmanın verdiği korku içerime yerleşti. Güneş batınca, seraplar da ölür. Ufuk
Bir boşansalar... Ama. çölde hiç, bir zaman yağmur yağmaz.
— Prevot, diyorum, paraşütler den birini yırtalım. Taşlarla yere serelim. Rüzgâr dönmezs. eğer, yarın sabah, düşen çiği benzin te nekeleıinden birine doldururuz
Yıldızların altına bezleri seriyo ruz. Prevot, depolarda! birini söküyor. Artık sabahı beklemek ten başka yapacak iş kalmadı.
Prevot, enkaz arasında, mucize kabilinden, bir portakal bulmuş. Bölüşüyoruz. Bu meyvanm kokusu alt üst etti beni. Alt üst etti. Halbuki, bize lâzım olan yirmi litre suyun yanında nedir bu portakalın değeri?
Gece, ateşimizin yanma uzan . ___
mış, bu ışıklı, bu canlı meyvavı' çilere hür bir devletin totaliter bir seyrediyorum. Diyorum ki: «İn- devletten daha iyi olduğunu gös-sanlar. bilmezler, bir portakal ne- tererek komünist ve sosyalistlerin dir...» | propagandalarını karşılamak oldu-
var- ğunu bidirmişlerdir.
Çalışma Komisyonu:
1 — Özel teşebbüs müsdahdem-leri hakkında kanun tasarısını,
2 — İş kazalariyle meslek hastalıkları ve analık sigortaları hak -kındaki 4772 sayılı kanunla 5019 sayılı kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve 4772 sayılı kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Dilekçe komisyonu?
Bugün saat 10 da;
Geçici Komisyon:
Devlet Ziraat İşletmeleri ve Donatım Kurumunun 1948 yılı hesap ve işlemlerini incelemek üzere kurulan geçici komisyon 12/1/1950 Perşembe günü saat 9.30 da;
İçişleri Komisyonu:
Belediye Gelirleri Kanununun 22 ci maddesinin değiştirilmesi hak -kında kanun tasarısını görüşmek ü-zere bygün saat 10 da;
Meclis hesaplarını inceleme komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Millî Savunma Komisyonu:'
1 — Giresun milletvekili Eşref Dizdarın Orman Kanununun geçici birinci maddesi (B) bendinin son fıkrasına dair olan önergesi görüşülmek üzere ve;
2 — Devlet Çelik ve Kimya En -düstıisi Kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ulaştırma Komisyonu:
1 — Milletlerarası Denizde Can Emniyeti Konferansı Nihai Anlaşmasının (B) işaretli ekini teşkil e-den .Denizde çatışmayı önleme Tüzüğü» nün onanmasına dair kanun tasarısını;
2 — Denizyolları İşletme Kanununun İ ve 2 inci maddelerinin değiştirilmesi ve 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının kaldırılması hakkında kanun tasarısını;
3 — Türkiye ile İtalya arasında hava yolu ile yapılacak muniazam ulaştu’manın tesis ve işletilmesine dair olan anlaşmanın onanması hakkında kanun tasarısını görüşmek ü-zere bugün saat 10 da;
Seçim Konunu geçici komisyonu: Bugün saat 10 da toplanacaktır.
Kolkınmanln ilk kısmı muvaffakiyetli olmuştur
Nevyork radyosu, 10 (Basın - Yayın) — Vaşingtonda bir konuşma yapan Marsh ali plânı idarecisi Hoff-man, Avrupa kalkınmasının ilk kısmının muvaffakiyetle sone erdiğini açıklamıştır. Hoffman'a göre, plânın muvaffakiyetle sona ermesi Amerikalıları yanlış düşüncelere sevketmemelidir. Çünkü hakikaten uzun vadeli bir muvafakiyet kazanmak için plânın kesintilere uğramanın devam ettirilmesi lâzımdır.
Hoffman, yapılacak devamlı yardımlar sayesinde ileride Avrupa e-konomisinde bir birleşme sağlanabi leceğini söylemiş ve Amerikanın sadece, tahsisler yaparak ayrıca Av rupadan ithalâtını arttırarak dolar açıklarının kapanmasına yardım etmesi lâzım geldiğine işaret etmiştir.
Hindistan ve Endonezya
Yeni Delhi, 10 a.a. — Kahire -deki Hindistan Büyükelçisi Feyzi, Nahas Paşaya, Waft Partisinin seçimlerde zafer kazanması münasebetiyle, Hindistan Başbakanı Pan-dit Nehru’nun bir tebrik mesajını tevdi etmiştir.
Diğer taraftan Endonezya temsilcisi doktor Sudarsono bir basın top lantısmda Hindistanla Endonezya arasındaki yakın münasebatın bilhassa İktisadî sahada kendini göstereceğini beyan etmiştir. Sudarsono, Hindistan’la Endonezya’nın ihraç mallarını birleştirmelerini teklif etmiştir. İkinci dünya harbinden evvel Endonezyanın ihracatının .— —«—o» -------- —-------
800 milyon dolar kıymetindeki mık, bi Sebastiyan, istifasını yermiş ve Abdülkadir Yaver’in bir batında üç tan Asya dışındaki memleketlere İngiliz makamlarından İngiltere'de erkek çocuğu dünyaya gelmiştir, yapılmıştır. 1 kalmak müsaadesini istemiştir. 1 Anne ve çocuklar sıhhattedirler.
üsküp mahkemesi yeni bir safhada
Belgrad, 10 a.a. — Dün, Üsküp mahkemesinde 10 kişiye karşı açılan davanın birinci oturumunda o-kunan ithamname bu on kişiden be şinin Yugoslav, beşinin Arnavut olduğunu açıklamaktadır.
Bunlar Belgrad’daki Arnavut elçiliğinin emirleri ile tedhiş faaliyetlerinde bulunmak ve casusluk yapmaktan sanıktırlar.
İthamname, sanıkların elebaşısının Belgrad’daki Arnavutluk elçiii ği ile ve bilhassa Riza Hoca ile temas temin ettiğini açıklamaktadır. Bu elebaşının vazifesi hudut şehirlerinde üsler tesis etmekti.
İthamname bu hareketin Yugoslavya’ya taarruz plânına dahil olduğunu tasrih etmektedir.
Doğu Almanya ordusu
Berlin, 10 a.a.) (Lps) — öğre-
nildiğine göre, Doğu Almanya bölgesi polis teşkilâtı makamları, m.t-ralyöz ve karabina ;le mücehhez 1700 halk polis üyesinden müteşekkil yeni bir oirlik kurmuşlardır.
Bu yeni teşkilâtın vazifeû .Kus bölgesinde ortaya çıkabilecek hâdiseleri ve batı bölgelerinden gelebilecek hücumları önlemektir.»
Viranşehir üçüzleri
Viranşehir, 10 a. a. — Viraıışehı-
Bir Macar Hürriyeti seçti
Paris radyosu 9 (Basın - Yayın) , --«--- ...
—Londra’daki Macar Elçiliği Kâti- l ıin Gölbaşı mahallesinden tüccar
Serbest Fıkra
Buda’nın nasihati!
İran’ın silâh talebi
Vaşington, 10 (a.a.) (United Pres) — İranın Amerika büyükelçisi Hüseyin Âlâ dün kendisiyle Bakan yar dımcısı Mc Ghee’yi ziyaret etmiş ve kendisile İran ın silâh talebi etrafında önemli müzakerelerde buiuıı muştur.
Bilindiği »pbı bu isten .unerikay. ziyareti sıracında Şah tarafından ı teri sürülmüştü
^1 ra sıra, tarihten bahsedersem, aziz okuyucularım, kusuruna bakmazlar sanırım!
Ne yapayım ki, fazılı muhterem Başbakanımız tarihçidir; sayesinde tarihe de bir politika malzemesi olmuştur! Bu mukaddemedeıı sonra, sadede gelelim.
Hindde Brahmanlar, şöyle münşeatta bulunurlardı :
«Ey mabut! İlâhi vücudunda bütün mabutları, bütün hayat sahibi mahlûkatı görüyorum. Bakışlarım sana zorlukla aksedebiliyor; çünkü Vahdaniyetin füslıa tinde güneş gibi ziya ve ışık saçıyorsun! Vücudun bölüm kabul etmez! Ulviyetin idrâk üstündedir. Sen, nihayetsiz bir kudrete malik, başlangıç, orta ve sonuç tan münezzeh olan bu kâina tııı ihtişamlı bir hazinesisin!..»
Şimdi, iktidar partisi kongrelerinde söylenen nutuklara bakıyorum da Miiâddan binlerce sene evvel Hindislandaki Brah planların duasının aynen tekrar 'andığını görür gibi oluyorum.
Bu nutuktular da partilerinin
Yazan: “‘■""■'“j
Sarıçizmeli I
vahdaniyet enginliğinde güneş gibi ziya ve ışık saçmakta olduğunu iddia etmiyorlar mı? C. H. P. nin nihayetsiz bir kudrete sahip olduğunu tekrarlamıyorlar mı? Hattâ bu kâinatın ihti şamlı bir hâzinesi olduklarını söylemiyorlar mı?
Şimdi bu Brahma misali de nere den çıktı, demeyiniz! Gazetelerde okumadınız mı? İzmir C. II. P. kongresinde, C. H. P. nin daha 3.000 sene iktidarda kalacağını söylemişler! Şu halde Brahma lıLııın felsefesi de C. H. P. için biçilmiş kaftandır! Çünkü Brah-maıılara göre de, bütün insan o-gulları, Braluuadan zuhur etmiştir; bütün mabutlarda, insanlar da hayvanlarda, hattâ otlar ve taslarda hile Bralımanın ruhundan bir narça, bir cevher ınevcuttur; bunlar devam eder. Ve ı ah, bir vücuttan bir başka vücuda intikal eder.
Demek ki, C. H. P. ruhu, vücuttan vücuda intikal ederek tam 3000 sene payidar olacak ve memleketimizi idare edecektir.
Fakat unutmıyalım ki Brah-madan sonra gelen bir de Buda vardır! Buda biraz fazla bedbindi. Fakat sözleri içinde hâlâ doğ ruluğıuıu muhafaza edenler vardır.
Buda derdi ki : Bütün ıstırapların menşei ihtirastır. Istırapları ortadan kaldırmak için ihritası terbiye etmek lâzımdır. İnsanlara acıyınız! Kanunları hâkim kılınız! Bir filin hücumiyle mahvü perişan olan kulübeler gibi, he-vesatı yıkınız! Deniz suyuyla hararet teskin edilmediği gibi, he-vesatu selbep olan şeyler de kalbi tatmin etmez. Her şey faziletten ibarettir. Başkalarının size yapmasını islemediğiniz şeyi, siz de başkalarına yapmayınız!
İşte Buda, bu İnsanî telkinleriyle yek çabucak milyonlarca taraflar kazandı..
Bundan 2500 sene evvel söylenen Buda nasihalfni, hâlâ Brah inanlı r gibi hareket edenlere hatırlatırız!
soyunur, şevket ve şaşaasını atar, şatolarından, saraylarından sıyrılır. Bir çöl ufku olur.
Bu saatte aklım yine işe karışıyor:
— Fazla ilerledin, diyor, gecenin pençesindesin. Sabahı beklemen lâzım, halbuki yarın, rüzgâr, izlerini silmiş olacak. Ve artık, hiç bir yerde olmıyacaksın.
— Öyleyse, dosdoğru yürüme-liyim, diyorum. Tekrar geri dönmek neye yarar? Evvelâ, denize gidecekken sonradan kararımı de ğiştirmedim mi? Ve bu karar değiştirme, beni bu hale sokmadı mı? O halde, bu işe, bir kere daha niçin tecrübe etmeli?
Aklım hiç susmuyor:
— Deniz denen şeyi nerede gördün sen? diyor, deniz denen şeye hiç bir zaman erişemezsin. Aranıza da en azda üç yüz kilometre var. Halbuki, Prevot, şimdi, tayyarenin yanı başında beklemektedir. Belki aramıya gelenler onu gör müşlerdir bile... Belki de, Prevot, bir kervan görmüştür...
«Evet, döneceğim, diyorum... Döneceğim ama, hele bir şu a-damları çağıralım bakalım...
— Heeeyyyy... Yahu, bu dünyada adam kalmadı mı be?...
Ben bu dünyayı meskûn bilirdim.
— Heeeyyy... Adamlar... Heeyy be...
Sesim kısılıyor. Artık sesim kal inadı. Böyle avaz avaz haykırma nin gülünçlüğünü anlıyorum. Ama biı- kere daha bağırmaktan alamı yorum kendimi:
— Heeeyyy... Adamlar... insanlar. ..
Sesim, garip, gülünç ve sahte-
Dönüyorum.
İki saat yürüyüşten sonra, Pre-vot’nun yaktığı ateşi görebildim. Prevot, benim kaybolmamdan korkarak, göğe doğru kızıl bir nara fır latmıştı. Ne yaparsa yapsın. Benim kaybolmam veya kaybolmamam bana vız gelir.
Işığı gördükten sonra bir saat daha yürümek lâzım geldi. Beş yüz metre kaldı... Yüz metre kaldı... Elli metre kaldı... Nihayet:
— Aaaa... deyip dikildim. Kalbimi saran sevinci güç.zaptediyoı-dum.
Prevot, ışığın karşısına oturmuş. Yüzü aydınlık. İki Arapla konuşuyor. Hepsi, sırtlarını motöre dayamışlar. Beni hâlâ görmediler. Prevot, kendi sevinci ile o kadar meşgul ki, beni görmüyor bile. Ah... Keşke, ben de onun gibi, belkemenin tadını tadabilseydim. Ben dc kurtulurdum tasalarımdan.
Bu manzara karşısında sevinçle haykırıyorum:
— Heeyyy... Prevot...
Tayyarenin yanında oturan iki bedevi, yerlerinden fırlayıp hay -retle yüzüme bakıyorlar. Prevot, onları bırakıp tek başına bana doğru ilerliyor. Kollarımı açıyö-rum. Prevot dirseğimden yapışıyor. Demek düşecekmişim...
— Oldu... Kurtulduk ha... diyorum.
— Ne kurtulması?
— Araplar gelmiş ya...
— Hangi Araplar?
— Seninle beraber, orada, oturup konuşuyorlardı.
Prevot, tuhaf tuhaf bakıyor yüzüme. İstemiye istemiye bu ağır sırrı tevdi ediyor.
— Arap marap yok... Kendine gel.
Bu sefer, artık bu sefer, ağlıyorum,
VI
Burada, susuz, ancak on dokuz saat yaşanır. Biz, dün akşamdan-beri ne içtik? Ancak fecir vakti, bir kaç çiğ damlası... Neyse ki Kı zey - Doğu rüzgârı hâlâ esiyor ve tebahhur etmemize bir dereceye kudar mam oluyor Yine bu ri'ız gür sayesinde, gökte, tepemizde bulutlar toplanıyor. Alı bu bulu' İni i.ivie hıj ılönflveımTer bi?e
İzmir C. H. Partisi il
Kongres akisleri
Kabine azalarının İzmir 11 Kongresine teveccüh göstermeleri C. H. P. lıler arasında tefsirlere sebep oldu
İzmir, 10 (Telefonla) — Son üç gündür C. H. Partisi politikası bakımından İzmir enteresan günler geçirmiştir. İki bakan ve 12 Millett-vekili İzmir’e gelmiş nutuklar verilmiş, Demokrat Partiye hücumlar yapılmış ve bir sürü vaitlerde bulunulmuş. Fakat bütün bu faaliyetlerden elde edilen netice C .H .Par-
tisi için hiç de kazançlı sayılmamış, kongredeki delegeler tam bir üzüntü ile yerlerine dönmüşlerdir.
Delegelerin üzüntüsü muhteliftir. Başta, en ufak vilâyet C. H. P. kongresine 5 - 6 Bakan giderken, İzmir'e iki bakanın gelmesi; diğerlerinin sudan mazeretlerle davetlere icabet etmemesidir. Bu hâl İzmir C. H. Partisini şöyle bir düşünceye sevk etmiştir.
«— Acaba C. H. Partisinin İz -mir’de 1950 seçimini kaybedeceği Ankaraca kabul edilmiş midir? Onun için midir, kimse zahmet edip gelmiyor?»
C. H. P. İdarecileri ise; buna şu cevabı veriyorlar:
— «Neye üzülüyorsunuz? İzmir’de muhalefet belki kuvvetlidir. Fakat Demokrat Partideki son ihtilâf-
ların bize çok yardımı olmuştur 950 seçimlerinde İzmir'den gösterilecek namzetler arasında İnönü ve Saraçoğlu bulunacak v& her kasabanın en fazla seçim şansı olanlarını listemize koyacağız.»
Delegelerin diğer üzüntüsü de. Kongrenin Demokrat Partiye hücum etmek için yapılmış bir toplantıdan farkı olmaması ve dilekle-
re en ufak ehemmiyet verilmeden kapanmasıdır. En son olaraktan .946 seçimlerinde yarım milyondan fazla parayı propaganda için harcı-yan partilerinin bugün İzmire 80 bin
lira kadar bir yardımı yapamıyacak sıkıntıda bulunmasının Cevat Dur-suoğlu tarafından ifşasıdır.
Demokrat'Partinin yetkili çevreleri ise; kongreyi bir küfür toplantısı olarak tasvip etmekte ve Cevat Dursunoğlu'nun sözlerine şu cevabı vermektedirler:
—«21 Temmuz 946 dan utanmamalarına şaşmayınız.Yalnız sayın Dur sunoğlu 950 seçimleri çetin olacaktır, diyorlar. Bunu kendileri anlıyabil-dikleri için memnunuz. Çetin olma keyfiyeti C. H. Partisi her hangi bir kanunsuz harekete tevessül ettiği zaman yapılacaktır. İzmir’de seçimi kazanmaları normal şartlar altında imkânsızdır. Hattâ bunu Ankara'daki Bakanlar bile bildikleri için zahmet dahi edip İzmir'e gelmemişlerdir. Seçimler zamanında İnönü’yü İzmirden aday göstermeleri kendilerine bir şey kazandırmaz. Fakat onlar için tatlı bir ümittir.»
Şiryanda Demokrat Parti kuruldu
Şirvan, 10 (Hususî muhabirimiz Lütfi Güldoğan bildiriyor) — Bu gün Şirvan'da Demokrat Parti kurulmuş ve kalabalık bir halk kütlesi ve ileri gelen Demokrat Heyeti huzurunda partinini açılış merasimi yapılmıştır. Burada D. P. ye candan bağlılık gösterilmektedir. Müteşebbis Heyet Başkanlığına Abdur-rahman Kaplan, ikinci Başkanlığına tüccar Salâhattin Yeşil, kâtipliğe Salâhattin Giindoğan, muhasipliğe tüccar Memduh Taran, üyeliklere de Abdülkerim Uçak, Abdülkerim Yavuz, Salih Özcan ve Osman Mer-gen seçilmişlerdir.
.........
Türkiye Garanti Bankası A. O. 1950 ikramiye plânı | WÖÖliıT 12 ayda 12 keşide
Senede (540) Adet Çeşitli ve Zengin ikramiyeler
( 200,000) Lira değerindeki büyük
Garanti Apartmanının (3) dairesi
20 Adet 1,000 Liralık
24 500 »
26 » 250 »
33 » 150 »
Bunlardan başka 100 liıa ih1 25 lira arasında değişen (434) adet Muhtelif Para ikramiyeleri
Ayrıca senede (135) çocuğa sürprizli Doğıını Günü İkramiye ve Hediyeleri
Her 100 Liraya ayrı biı Kl’R’a numarası verilir.
YILIN İLK KEŞİDEMİ W (H AK İ9TO (
(63)
.............................-- ■ - ............—J
Sthife : 4
ATİH
ZUHURİ DANIŞMAN»
Bu dalgın halinde iken, kuloğınındibinde bir su ş rılt sı gioi chenuh bir ses işitti. Bu ses ona hitap ediyordu :
— Hayat mz„ bu bir İmparator hoya*ı.. nasıl olması lâz msa öyle..
Leon, şimdiye kadar bu eve hiç gelmemişti. İmparatorunun gizli münâsebetlerinin çoğunu bilirdi. Fa lat bu evi tanımıyordu. Eşyanın zarafetine, ev sahibinin zev-kteelimine hayran olmuştu.
Biraz sinra kapı açıldı, sanki bulutlara sarılmış bir ay gibi fevkalâde sihirli bir kadın göründü. O-mUzlârında ince bir tül vardı. Vü- ; (-udunun bütün hatlarını meydana çıkaran dar bir elbise giymişti. Bu ı elbisenin üzerinde eıguvani renkli ] ipek bir pelerin atılmıştı.
Kıyafet o kadar garip, o kadar göz alıcı, kızın hareketleri o kadar şehvetcngızdi ki...
Muhafız kumandanı kızı görünce' afalladı. Gözleri kamaşmış gibi başım önüne eğdi. Kız İmparatorun önünde hürmetle eğildi ve :
— Haşınetmaap, fakirhanemize şeref verdiler!...
Diye insanı ta kalbinden tireten ve büyüleyen ahenkli biı sesle fısıldadı. İmparatora :
— Bana haymetmeap demeyiniz. Dedi, Kız :
--ne ue.neıni emir buyuruyorsunuz ?
Köstantin cevap vermedi. Kız, Leon’a banıyordu. Onun yanında konuşmaktan çekindiğini hissettiriyordu.. Kostantin :
— En yakın dostumdur. 1
Dedi. Kız memnun olmadığını I hissettirmekle beraber bir şey söy-lemed . Sonra:
- Eım ,ııi’ Haşmet
Kelimeyi yarım bıraktı. Kostantin haûfçe gülerek :
— Falıma ba imanızı istiyorum. | Dedi. Falcı kız bu amirane hareket karşısında garip bir hareket yaptı. Ve deruniliğindeki ma» anın anlaşılmasına imkân olmayan büyü lü bîr bakışla imparatorun gözlerinin içine baktı, imparator bu si-hi/li bakışların tesir.le jrperdi. Kızın ba nşlarında adeta bin sahife-lik bir kitabın münderıcatı kadar mâna gizli idi.
imparator elini uzuttı.
’ K(z bir müddet uzanan eli .açıkta’ bfrâfciı. Kostantin bu Hale hakikaten'hayret etmişti. i
?, — Filona bakmanızı istemişten. I '.Diye tekrarladı; Kız, o derin ve safc'it-ğıfelerile hâlâ imparatoru sü-^Uy.bfdu. İmparator bunalmıştı. Kendini adeta bir kuyuya-çekiyor gibi sandı. Bu sırada da kız, imparatorun-etini eline aldı. Koştantin bu sıça'k vfr beyaz, ufak elin tema-şMe 'bir daha titredi.
Kimdi-bu-falcı kız? Onu nasıl tanımıştı? Bu, belki onu üçüncü 1 görüşü idi. Fakat her defasında | bjr.ak daha kendini buraya çeken bir kuvvetin tesirini hissediyordu.
Kostantin garip düşüncelere dalmıştı, i Adeta oraya gelişinin sebebini-uhütmuştu. Bu dalgın halinde ixen, Tculağının dibinde bir su şırıltısı gibi ahenkli bir ses işitti. Bu s'es' hitap ediyordu :
.— Hayatınız., bu bir imparator hayatı.? nasıl olması lğzımsa öyle..
Köstahtin biraz kendine gelmişti: •»t-- Yani bu ne demek falcı kız?
Hiç., bir fevkalâdelik yok, bir imparator hayatı., nasıl olması lâ-.zımsa Öyle. Kalp çizginize gelince. Oo(^0.'... Haşmetmeap, bu çok karı şık..
Ifh^aratorun yüreği titredi. Bu falcı kız acaba bütün hislerini o kuyacakmı idi Gayri ihtiyari Muhafız kumandanına baktı. Onun yanında hislerin.n meydana çıkmasından korktuğunu belli etti. Ku mandan Leon, bu sihirli kızın yanından ayrılma ı istememekle beraber derhal dışarıya çıktı. Kos-tantin :
— Simdi serbestçe söyleyiniz. | Dedi. Kız esrarlı bir şekilde güldü : I
jL. Ne söylememi emrediyorsunuz Haşmetmeap!...
. ' — Elimde ne yazıyorsa...
■ A- içinden çıkılamiyacak kadar kafjşık.. Amma okumağa çalışacağım.. Sıkıntı içindesiniz. Kararsızlık içindesiniz. Karar veremiyorsunuz, Çok yakınlarınızdan sakını pı?:. Gönlünüzün sevgilisini yakın-larınızda aramamalısınız.
Kostantin ürperdi. Hatırına ilk olarak Notaras’ın kızı geldi. Acaba falcı kızı bunu mu söylemek istiyordu. Kız, imparatorun yüzündeki bütün hatları tetkik ediyordu.
— Ne demek istiyorsunuz? Yakınlarından kastiniz nedir?
Kız, billur bir kahkaha attı.
— Haşmetmeap, dedi. Elinizde i isim yazmaz, kitab değildir. An-r c^ 'giler vardır. Bunun ötesini siz bilirsiniz.
İmparator mahcup oldu :
— Hak imiz var dedi.
Sonra garip bir hülyaya daldı, fiayalinde Notaras’ın kızının vücudu bütün hatlarile belirmişti | Odadaki mavi ışık gittikçe daha loş bir şekil almıştı. Adeta karan- , iık olmuştu. Ve, gittikçe dimağı I uı efsunlayan nefis bir koku bütün I mjycudiyetini kaplamıştı. i
Eli hâlâ falcı kızın avuçlarında ' idi ve bu garip kızın sıcaklığım I jok yakınında hissediyordu. Kıza 1 (jadtı. Yavaş yavaş bu kız adeta bıılutfan bir hâlp içinde çalkanı- I
i
I
I
yor gibi geldi Notaras’ın kızı yerine şimdi bu işve ı ve esraıl kızın vücudu gözlerinde canlan
imparator kekeliyordu : — Sen... sen... k.insin ?
— Bir falcı kızı., âdi bir...
- Hayır., sen... Ve sonra onu kendine
çekti...
— Gidelim Leon.. Çabu'ı buradan uzaklaşalım..
Bunu söyleyen İmparator tantin idi. Ve İmparator hiç bir şey söylemeksizin âdeta koşuyordu.

Kos-
Hıristiyan Kıratlık Sarayında
Emanuel Paleolog, hiç kimseye haber vermeksizin, yanına en yakın arkadaşlarından iki kişi alarak yola çıkmıştı. Bu üç kişilik garip heyet hiç bir yerde mola vermeksizin, yahut ancak bir nefes alacak kadar durarak Belgra-da doğru ilerliyordu.
Sırp Kıralı Jorj Brankoviçin, İstanbul sarayında olup bitenlerden haberi yoktu. O, yalnız, Sultan Muradın ölümünü müteakip kızı Prenses Maryanın Türk sarayından uzaklaştırılmasiyle meşguldü.
Prenses Marya daha bir hafta, on gün kadar evvel babasının sarayına gelmişti. Çok müteessir görünüyordu. Hattâ hiç kimse ile görüşme ı istemediği şayiası duyul muştu. Baştan başa siyahlara bürünmüş olduğu söyleniyordu. Jorj Brankoviç de kızının bu durgun matemli yaşayışından çok üzülmekte idi.
İşte tam bu sırada Bizanstan gelen üç kişilik heyet Belgrad Kıral-lık sarayına dahil oldu. Kral Jorj Türk tahtındaki değişikliği müteakip gelen bu Bizans heyetini merakla kabul etti. Sarayda derhal acaib dedikodular aldı yürüdü.
İkinci gün Kıral Jorj Brankoviç heyetin başkanı olan Emanuel Pa-leolog'u huzuruna kabul etti. Bi-zfmş hükümdar hanedanına mensup olan bu prens heyecanlı görünüyordu. Kıral merakla sordu :
—? Sarayımıza hoş geldiniz. ,Dös-turpuz İmparator Hazretlerinden her halde bize iyi haberler, getir-mişşinizdir.
Emanuel esrarlı bir tavır takınarak :
— Her iki saray hanedanı içir hayıçlı. olacağına inandığımız bir hayırlı iş için geldim' Haşmetmeap...
De.di- Kıral bu garip ' cümleden kuşkulahnîıştı. Bizans imparatorunun Gürcistan Kıralmin kızı ile evlenhıeğe karar verdiğini işitmiş-ti. O halde bu prens ne demek istiyordu?
— Maksadınızı daha açık söyleyiniz lütfen muhterem Prens..
— İmparator Hazretlerinin, eD asil bir hanedana mensup prenseslerden biriciyle izdivacını arzu etmekteyiz.
— Garip.. İmparator nişanlı değil mi?
— Hayır Haşmetmeap.. Yalnız nişanlanması hususunda görüşüldü. Karar verilmiş değildir.
— Halbuki ben öyle sanmıyordum.
— Ve sarayın, imparatorun en ’va ıın ve nüfuzlu dostları, bu asil hanedanın hangisi olduğunda müttefiktirler.
Jorj Brankoviç hâlâ ve kati olarak bir şey anlamış değildi.
(Devamı var) |
Rusya ve peyklerinden
son alınan haberler
Doğu Almanya da yarım milyon işsiz var
Berlin (Hususi) — Sovyet kont-•olü altında bulunan doğu bölgelinden gelen son haberlere gö-•e, işsizlik gittikçe artmaktadır. Kasını ayının sonlarına doğru Sovyet bölgesinden kaçmağa muvaffak ilan bir Alman komünistinin ifadeline göre, yalnız Saksonya eyaletinde halkın yüzde elişi işsizlerden müteşe ikildir. Buna rağmen Saksonya’da uranyum madenlerine islenilen miktarda işçi mevcut değil-lir. Bunun sebebi madenlerde hüküm süren gayri İnsanî çalışma tartlarında aramak elzemdir. Bilindiği gibi uranyom madenlerini • Vismut ıA G. » ismi altında bir Sovyet trösü işletmektedir Geçenlerde »Vismut A. G. » şirketinin nüdüriyeti uranyom madenlerinde çalıştırılmak üzere 20.000 işçinin derhal tedarikini Meklemburg hükümetinden istemiştir. Binlerce işçinin temini için de başka Alman hükümetleri nezdinde de teşehbüs-’erdc bulunmuştur. Aynı maksatla Doğu Almanyasında komünist genç-ik teşkilâtının bütün şubelerine :er) direktifler gönderilmiştir.
Öğrenildiğine göre Vogtland e-valetinde Plauen şehri civarında /em uranyom madenleri bulunmuş-'ur. Kazılarda çalıştırılmak üzere •00 kadar genç işçiye muhtaç olan Sovyetler bütün propogandalanna -ağmen kâfi miktarda işçi toplıya-namışlardır.
Aue uranyom madanlerinde sıkı ve sert bir disiplin
Alman sosyalist gazetelerinden Soz.ialdemokraten»e göre, geçen-erde Aue’de uranyum madenlerin-’e feci bir kaza vukubulmuştur. o metre uzunluğuna tölyesinin devrilmesi 0 kadar maden işçisi lovyet NKVD teşkilâtına mensup •lan memurlar derhal harekete ge-•erek kaza hakkında sıkı bir ketu-niyet muhafaza edeceklerine dair ;çilerden imzalı bir beyaname •.oparmışlardır.
Çekoslavakya’da kapmlar - 50.000 kadar mahkûm
Viyana. (Hususî) — Prag'da ko-nünist Çekoslavakya hükümeti tarafından kabul olap yeni bir karar-lame mucibince temerküz kampla--ının gelişmeşi için takriben 93,8 nilyan Çek luronu (veya 9_milyon Türk lirası) sarf olunacaktır. En emin menbalardan alman haberle-e göre, hâli hazırda Çekoslavakya’-la 13 kamp vardır. Kamplarda in-iyen mahkûmların sayısı 50.000 i te-:avüz etmektedir.
Bulgaristan’da kadınlara mahsus olan bir kamp
Atina, (Hususî) — Bir müddet ev-/el Bulgaristan’dan kaçmağa mu-zaffak olan bir siyasî mülteciye gö-•e, Cenup Bulgaristan’da Kircali civarında kadınlara mahsus olmak izere bir temerküz kampı açılmıştır. Kampta yüzlerce kadın bulun-naktadır. Bunlar tütün işinde kul-anılmaktâdır.
Bulgaristan’da komünist partisinde yanılan temizleme
Sofya, (Hususî) — Komünist gazetelerinden «Babollsesko Dielo» jöyle yazıyor:
«Geçenlerde komünist partisinde yapılan tasfiye hareketinin çok yerinde olduğu şimdiki halde anlatılmamıştır. Binlerce üye partiden çıkarılmıştır. Bunlar bilhassa parti toplantılarında hazır bulunma-| maktan, aidatlarını tediye etme-| inekten veya başka iptidaî vecibe-
bir yeraltı neticesinde ölmüştür. I
■ lerini yerine getirmekten dolayı . cezalarını görmüşlerdir. Tasfiyeye
uğrıyanlardan yüzde 65 ini fakir ve-
. ya orta halli köylüler teşkil etmek-
■ teydi.»
Rusya'dan dönen Japon harp esirlerinin büyük kısmı hastadır Tokyo,’ (Hususî) -- Bir müddet ı evvel Sovyetler birliği kamplarından Japonya’ya dönen 1126 Japon harp esirinden azamî kısmı son de- j rece hasta olarak anavatana avdet , etmiştir. Esirler arasında 550 kadar ı kadın frengiye tutulmuş, evli olmı-yan 16 kadın da hamile idi. Bundan , başka Sovyet kamplarında yiyecek
■ kifayetsizliğinden esirlerden yüzde doksanı veremdir.
Bulgar siyasî mahkûmları Sovyetler birliğine naklonulmaktadır
Belgrat, (Hudusi) — Sofya'dan en son alınan haberlere göre, Bulgar mahkûmlarının Bulgaristan’da ki mecburi çalışma kamplarından alınarak Rusya’ya gönderilmeleri için tedbirler alınmaktadır. Mütead dit kampların boşaltılmasına başlanmış, Rusya'ya gönderilecek olan mahkûmların muvakkaten Tuna’da. ki bir adaya nakli temin olunmuştur. Belgrat'ta belirtildiğine göre, bu tedbirler Moskova’nın emrile a-lınmıştır. Moskova zimamdarları Bulgar siyasî mahkûmlarını kendi nezaretleri altında bulundurmak az-mindeirler. Bundan başka Bulgaris-tanın mağlûp devlet sıfatı ile batı devletleriyle imzaladığı sulh mua-ıedesi hükümleri micibince Bulgar :opraklarında ferdî hürriyeti tehdit îden herhangi bir müessesenin mevcudiyeti rpenolunmuştur. Batı dev-etleri Bulgaristan'da tahkikata girişmek istedikleri takdirde nahoşbir luruma düşebileceğini tahmin eden 3ulgar komünist hükümeti kampla-ın Rusya’ya naklini derhal kabul etmiştir.
Rusya’da mesken Ibuhranı had bir iafhaya girmiştir bir tek apartımanı işgal eden onsekiz Sovyet ailesi Moskova, (I-lusuşî) — İzvestiya gazetesi «yeni meskenlerjn inşasında nüşahade olunan durgunluk» tan şi-;âyet etmekte ve şöyle yazmaktaki"
«Meselâ Novosibirsk'te, «yeniden nşa» plânında tesbit olunan ey ve ıpartıman miktarından yalnız yüzde 15,. 7 si inşa olunıpuştur. Moskova, la mesken buhranı son derece had lir safhaya girmiştir. Altı ay evvel iç kişilik bir aile onyedi ailenin iş-jali altında bulunan bir apartıma-un mutfağına yerleşmiştir. Mutfağın bu onsekizinci aile tarafından '.ahliyesini temin için salâhiyetli madamlar nezdinde yapılan bütün te-cebbüsler akim kalmış, onyedi aile nutfaktan mahrum edilmişlerdir.»
Bir Sovyet öğretmeni, «talebe orjinal değil» diye şikâyet etmektedir
Stokholm, (Hususi) — Sovyetler lirliği hakkında iyi malûmat alan ;alâhiyetli çevrelerde belirtildiğine göre, Sovyet zimamdarlarının millî eğitimde tatbik ettikleri usulleri neticesinde bütün talebenin düşünce kudreti ve imkânları bir«klişe»ha linde müşterek bir mahiyet taşımaktadır. Moskova’da neşrolunan «öğret, menler gazetesi» nin son nüshasında bir Sovyet öğretmeni talebenin düşüncelerinde herkeslikten kurtulmaları lüzumundan şöylece bahsetmektedir: «Kendi sınıfımda bütün talebeler ekseriya ezberden öğrendikleri cümleleri tekrarlamakla iktifa eder-
ler. Tahrirleri herkestik damgasını taşımaktadır. Herhangi bir Rus müellifi veya bir millî kahraman hakkında aynı ibareleri kullanmaktadırlar. Yazılarından hiç bir orijinal fikir veya düşünceye rastlamış değilim. Bundan başka birçoğu da klâsik Rus edebiyatı ile Sovyet edebiyatı arasındaki farkları izah etmekten acizdirler.
Avusturalya’da Sovyet çapulculuğu
Londra, (Hususî) — İngilz müstakil İşçi Partisinin naşiri efkârı olan •Sosyalist Lider» gazetesi şöyle yasıyor: -Avusturya'da USLA altındaki Sovyet teşkilâtı, Doğu Avusturya bölgesinde Sovyet mülk ve menfaatlerini idare etmekle meşgûldur. Hakikatte bu teşkilât Avusturya topraklarında büyük mikyasta çapulculuk hareketlerine girişmiş bulunmaktadır. Meselâ USIA’nin kontrolü altında bulunup Avusturya’da faaliyette bulunan fabrikalar hiç bir vergiye tabi değillerdir, su, gaz veya elektrik sarfiyatı için hiç bir masraf ödememektedirler. Bundan başka Avusturya'da kara borsa; (JSIA'nın inhisarı altındadır. USIA bilhassa Amerikan sigaralarının kanuna mugayyir bir tarzda ithal ve karaborsada satışında derin bir ihtisas kesbetmiştir. Son aylar zarfında Sovyet subay ve müfettişleri birçok fabrikaları gezerek Sovyetler birliğine gönderilecek olan pek çok niktarda kıymetli makine ve başka tesisatı tesbit etmişleridr. Viyana’-ian Londra’ya gelen bir Avusturya-ı mülteciye göre, Sovyetler işlerine farıyabilecek her şeyi söküp kendi nemleketlerine göndermekte asla ercddüt etmemektedirler. Bugüne tadar binlerce makine tam mana-:ile çalınmıştır. Denilebilir ki artık ıiç bir şey kalmamış, Sovyet müfettişleri yalnız fabrikaların duvar-arına dokunmamışlardır.
Macar işçileri
Viyana, (Hususî) — Budapeşte’-len alınan haberlere göre, Macar iş-,•ileri sık sık komünistler tarafından ertip ’ olunan konferanslara karşı :amamiyle kayıtsız davranmaktadır-ar. Haber verildiğine göre,:büyyk Sofherr fabrikasında sanayi bakanı jeorgi Marosan’ın nutkunu dinle-nek üzere cumartesi öğleden sonra abrikada kalmağa davet olunan iş-;iler derhal itiraz ederek işten sonra ive dönmek hakkınrhaiz oldukları-ıı söylemişlerdir. Bunun üzerine fabrika müdürü • kapıların kapatıl-nasını emretmiş se de işçiler son de-•ece cesurâne davranarak kapıları kırmışlar ve bakan fabrikaya gelme len evvel evlerine dönmüşlerdir. Fabrika idaresi işçilere inzibatî ceza '.ar vermekten çekinmiştir, zira hâli ıazırda Macar sanayiin büyük ipti-lalarından biri mütehassıs işçi kıtlığıdır.
Budapeşte’de buna mümassil başka bir hâdise de vukubulmuştur. Macar komünist hükümeti «Komünizm uğrunda mücadele edip şehit alan Macar komünistlerinin hatıra-)ım tesit için» bir «hürriyet kahramanlan» gününü tesbit etmiştir. Budapeşte'nin en büyük fabrikalarından biri olan «Birleşmiş elektrik santralleri» müdüriyeti de bu «büyük günü tesit için bir siyasî toplantı tertip ve bütün işçilerin hazır bulunmasını emretmiştir. Ancak top-’antıda söz alan siyasî hatip konferans salonuna, geldiği zaman sa-onda hiç bir işçi yoktu. Hatip ve fabrika müdürü birbiri ardına siga-
ra içtikten ve bir saat kadar bekledikten sonra «siyasî toplantıya nihayet vermek lüzumunu idrak etmişlerdir. Öğrenildiğine göre bu fabrikada çalışmakta olan işçilerin sayısı 4000 i tecavüz etmektedir.
Romanya.da siyasî mahkûmlar
Roma, (Hususi) — Demir perde memleketlerinden itimada değer haberler almak için emin menbalara ;ahip olan Vatikan Radyosu, Romanya Kızılhaçmın eski başkanı Kostinesti ve Romanya’nın eski Vatikan elçisi Luvovani'nin komünistler tarafından tevkifini haber vermektedir.
Son zamanlarda Bükreş’teki komünist basını Tunayı Karadenizle birleştirecek olan büyük kanalın inhasında siyasî mahkûmların çalıştırılması lüzumundan İsrarla bahsetmişti. Tanınmış komünist yorumcularından Konstantinesko «Univer-)ul» gazetesinde şöyle yazmıştır: •Faaliyetimizin herhangi bir sahalında Sovyetler birliğinim misâlini takip etmeğe çalışmaklığımız elzemdir. Sovyetler büyük ve önemli bayındırlık işlerinde siyasî mahkûmları kullanmışlardır. Bizim de ayni usullere başvurmamız gerektir.» Kondünistlerin nazarında, spor dahi bir siyasi alet olarak kullanılmalıdır
Londra, (Hususî) — Peyk devletler hakkında iyi bir malûmat alan Londra’nın siyasî çevrelerinde şu hususlara işaret edilmektedir: Tipti Sovyetler birliğinde yapıldığı gibi peyk memleketlerde de komünist-er umumiyetle sporu bir siyasî alet ılarak kullanmaktan çekinmemek-edirler.
Geçenlerde Varşova,da neşrolunan esmî bir komünist beyannamesinle şöyle denilmekteydi: «Bundan uöyle Polonya sporcuları «siyasî sala» da hünerlerini göstermeğe mgc-)ur tutulacaklardır.» Beyanname 3olonya spor müdürü Aleksandr Surski’nin imzasını taşıyordu.
Resmi Polonya komünist makamları tarafından hazırlanan talimata ?öre, ecnebi memleketlere gönderilecek olan spor takımlarının tesbitin-le azamî dikkat esaslı şartlardan biri olacaktır. Batı memleketlerine gönderilecek olan takımların behe-nehal ı/ıüsabakaları kazanmaları ve ’olonya’nın prestijinin muhafazası-u temin etmek elzemdir. Talimata ilâve edildiğine göre, batı memleketlerinden birinde bir Polonya takımı nağlûbiyete uğradığı takdirde, batı ıropoğandasında bu mağlûbiyeti siyasî ‘ sahada istismara kalkışacakmış. Bundan dolayı harice gönderilecek olan herhangi bir takımın kâfi derecede kuvvetli olmadığı anlaşıldığı takdirde, muhakkak bir mağlûbiyete uğramaktansa müsabakalara hiç bir surette iştirâk etmemek daha iyi olurmuş.
Çekoslavakya’da atlet ve sporculara mahsus oMrıak üzere hususî siyaset kurslarına başlanmıştır. Bütün sporcular haftada iki veya üç defa komünizm, kapitalizm, Lenin, Sta-lin’in dortrinlerini izah eden komünist hatiplerinin1 konferanslarını dinlemek zorundadırlar.
Kapınızın zili sabah üçte çaldığı zaman, haleti ruhiyeniz ne olabilir?
Berne, (Hususî) — İsviçre gazeteleri şu enteresan hadiseyi nakletmektedirler: Geçenlerde İsviçre ile ticaret konuşmalarına başlamak üzere komünist Çekoslavakya’dan bir heyet İsviçre’ye gelmiştir. Heyete mensup olan bir Çek adamı Çekos-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 7 de)
ANKARA RADYOSU
11 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
7.30 M. S. Ayan — 7.31 Müzik: (P1)
— 7.45 Haberler ve hava raporu — 8.00 Müzik: Türküler (Pl) — 8.15 Müzik: (Pl) 8.25 — Günün programı — 8.30 Müzik: (Pl) — 9.00 Kapanı.,.
12.28 Acılı, ve program — 12.30 M. S. Ayan — 12.30 Müzik: Şarkılar — 13.00 Haberler — 13.15 Müzik: (Pl) — 13.30 Öfi-Jo gazetesi — 13.45 Film yıldızlan söy lüyor (Pl) — 13.30 öğle gazetesi — 13.45 Fllrn yıldızlan söylüyor — 14.00 Aksam
17.58 Acılı, ve program — 18.00 M. 3. Ayarı — 18.00 Müzik: Şarkılar — 18.15 Müzik: Halk türküleri — 18.30 Konuşma
— 18.45 Müzik: (Pl) — 19.00 M. S. Ayarı ve haberler — 19.15 Geçmişte bugün — 19.20 Müzik: (Pl.) — 20.00 Müzik: Şarkılar — 20.15 Radyo gazetesi — 20.30 Serbest saat — 20.35 Müzik: (Tarih! Türk müzl&i) — 21.15 Konuşma — 21.30 Müzik: (Pl) — 22.00 Konuşma: B. M. M. Saati — 22.15 Müzik: (Pl) — 22.45 M. 8. Ayarı ve haberler — 23.00 Program ve
İSTANBUL RADYOSU
11 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
12.57 Açılış ve programlar — 13.00 Haberler — 13.15 Kansık «arkı ve türküler (Pl) — 13.30 Büyük orkestra eserleri (Pl)
— 13.50 Şarkı ve türküler (Yeni sesleri
— 14.30 Serbest saat (Cesltll hafit müzik) — 14.45 Dans müziği (Pl) — 15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar — 18.00 Dans müziği (Pl) — 18.15 Millî Türk Talebe Birliğe adına konuşma — 18.25 Saksafonla hafif melodiler — 18.45 Perihan Altındağ Sözerl’den. şarkılar (Pl) — 19.00 haberler — 19.15 Hafif ara müziği (Pl)
— 19.20 İstanbul Konservatuvan Türk yano soloları (Pl.) — 20.15 Radyo salon orkestrası 20.45 Dinleyici İstekleri (Hafif batı) — 21.15 Şarkı ve türküler okuyan : Ekrepı Kongar — 21.45 Operada bir saat 22.45 Haberler — 23.00 Dans müziği (Pl) — 23.15 Hafif gece müziği (Pl) — 23.30 Programlar ve kapanı,.
CEMİYETTE
LÜZUMLÜTELEFONLAR Yangın ...........„... 00
Sıhhî imdat .......... 91
Trenler ........... 12028
Hava Yollan ....... 14881
Yataklı vagonlar .. 11566
Su ânza ........... 21575
Elektrik .......... 24846
Havagazı .......... 24846
Başkent taksi ..... 22222
Yeni Güven Taksi .. 22333
Sizin Taksi ....... 23333
Merkez Taksi ...... 11111

SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
Kendinizi al kanlara boyanmış olarak onların yerinde gör meği tercih eder miydiniz?
— Hayır, geberesi şeytan hakkı için, bunu tercih etmem Ben onlara bir şey yapmadım, onlar bana hücum ettiler.... ben de, bil-mecburiye nefsimi müdafaa ettim... postumu kurtardım! Anlaşılıyor ki, hayat buymuş: ölmek için öldürmek: Amma, bunun müthiş surette kötü, çirkin, nahoş bir şey olduğunu söylemektr-n beni menedemezsiniz...
Kolkola girdiler ve yollarına devam ettiler. Onları böyle sakin ve müsterih görenler, herhalde müthiş bir gayret sarf eylemiş ve Ölümden yakalarını sıyırmış olduklarına asla ihtimâl vermezlerdi.
Bunlar, oradan uzaklaştıktan sonra Giyyom Pantekot, —
bire kavga meydanında verdi. Hangi görünmez çıkmıştı?... Bunu ancak söyliyebilirdi... ortaya... , _ kadar... onları gayet ihtiyatlı olarak uzaktan takibe başladı. Yürürden, belki hayret ve takdirden mütevellit müphem bir merhamet hissine kapılarak düşünceli bir tavırla kendi kendine:
«Çizmelerim hakkı için, şu Boröver yaman, yavuz bir adam!... vesselam!... o ne vuruşlardı!... Zavallı Kapiten Malikor.ı'u nasıl da kaldı... olur şey değil!... bizim Bay Baron, Şövalyenin, tahmin ettiği veçhile, ölmediğini öğrenince ne kadar sevinecek... amma, o şuracıkta blı- hançer darbesi ile ölmüş olsaydı bizim patron hak-
birden görünü-delikten kendisi
PAPAZ ÇAYIRI
Y jzanı
Kında her halde hayırlı olurdu... onun bu adama nasıl bir oyun oynamak istediğini bilmiyorurm amma, bana öyle geliyor ki pek müthiş bir şey olacak ve şimdiki halde onun postunda bulunmak hiş de arzu edilir bir şey değil...» diye söylendi.
Mışel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı
51
XVIII
İmdada çağırma
Ferriyer, Boröveri, geceyi kendi konağında geçirmeğe davet etti. Bir fixri mahsusla Boröver, ricaya hacet bırakmadan daveti kabul etti.
Straporaf, Burakan, Koıpodibal ve Trenkmay'a da geceyi istedikleri gibi geçirmeleri için izin verildi. Onlar da bu izinden istifade ederek pek hoşlandıkları fena şöhretli meyhanelerden birine gidip çakıştırmaya ve eğlenmeğe karar verdiler.
Müteâ.cip iki gün zarfında Boröver müteaddit defalar Ferriyer’_ in konağına gitti. Bu gidişlerde, hep geceyi tercih etti. Sevdiği kız hakkında konuşacak birini bulmuş olmaktan mütevellit bir sevinçle her defasında ona hüsnü kabul gösterdi.
Boröver, bahçeye dikkati çeken bir ehemmiyet veriri gibi görünüyor, havanın sıcaklığını baha-
ne ederek bahçeye ya, Vikontu da beraber götürüyor veya yalnız ken gidiyordu. Bu iki gün zarfında, sureti hakten görünerek, Vidamın konağına ait bir sürü malûmat elde etti. Hizmetçiler ve uşaklarla da tanıştı, bahşiş olarak verdiği avuç dolusu altınlar sayesinde hepsinin teveccühlerini ve muhabbetlerini kazandı. Hizmetçiler, onun, konağa kendi evi-imiş gibi girip çıktığını, içeride istediği gibi dolaştığını görmeğe çabucak alışıverdiler. İçlerinden hiç biri yoktu ki, Şövalyenin bir emrini yerine getirmek için koşup gelmiş olmasın.
Bu iki gün esnasında Kont dö Luvr görünmedi. Fakat, Boröver'-in, bu iki günün sabah vakitleri Luvr sarayına giderek her defasında Kral ile hususî surette konuştuğuna bakılırsa, bu görün-mezllğin, ikisi arasında kararlaştırılmış olduğuna hükmetmek lâzım gelir.
Bir cumaya tesadüf eden üçüncü gün. Kont tekrar meydana çıktı. Ferriyer’in, Kralın bu çıkışından- JBoröver vasıtasiyle haberdar olduğu anlaşılıyordu; çünkü, o gün, sırf Kontla görüşmek niyetiyle Fruodmantel sokağında linin Nostradamüs’ün konağına
gitmişti.
Geçen bu iki gün esnasında, Ferriyer, Fiyorinda’yı aramamıştı. Mahaza, Boröver’le buna dair görüşmediği zamanlar aklı fikri hep onda idi. Boröver, bu görüşmeler esnasında, evvelce karralaş-tırdığı veçhile, yalnız dinlemekle iktifa ediyor ve.evlenme» kelimesini asla ağzına almıyordu.
Ferriyer de bu bahse hiç temas etmiyordu. Fakat, bidayette kendisine imkânsız gibi görünen bu «evlenme» şimdi ona, pek tabiî görünüyordu.
Onu halâ tereddüde düşüren, alıkoyan bir şey vardı ki o da, babasına karşı beslediği derin hürmet idi. Bu hürmet, âdeta korku derecesine varıyordu. Amma, aşk, herhalde fırtınalı olacağına hükmettiği bir münakaşayı göze almaya onu teşvik edecek kadar kuvvetli idi. Fakat, bu aşkın kendisine tamamiyle hakim olacağı, kuvvetli nefsiyle bütün korku ve endişeleri, hürmet ve batıl düşünceleri süpürüp atacağı zamanın sür'atle geleceğini hiç aklına getirmiyordu. O vakit, babasının emirlerine iştinabı gayrı kabil bir surette mukavemet edecekti. Hatta, bu mukavemeti, babasına karşı koymuşa kadar vardıracağı (Wi
muhtemeldi
Şimdiki halde, söylediğimiz veçhile, babasından korkusu, mani’le-rin en kuvvetlisi idi. Bu korku ona, Kont dö Luvr’dan manevi bir yardım aratıyordu; çünki, kazandığına tamamiyle emin bulunduğu Boröve’in yardımını kâfi görmüyordu.
Boröver’in, keyfiyeti Krala söylemiş olması muhakkaktı. Onun, Kralın teveccühünü peşinen kazanmayı ve bu izdivaçla muavenet etmeğe onu amâde bulundurmayı sağlıyacak tarzda hareket etmiş olduğuna da şüphe yoktu. Bu da tabii olarak ve hatta kolayca oluvermişti: Kral, lâtif ve son derece güzel falcı kızının kuvvetli füsnunundan kendini kurtara-mamıştı.
Bu sebeplerdir ki, Kont dö Luvr hiç bir hayret eseri göstermedi ve asla tereddüt etmeden bu izdivacı tesvibetti. Hatta, hakikî bir samimiyetle şunları da ilâşe etti:
— Hem o kız, bu evlenme ile, şimdiye kadar görülmemiş derecede güzfel'bir Vikontes olacaktı! Şunu biliniz ki, ben, bu Vikontesin eline su dökmiyecek bir çok kibar ve asil bayanlar tanırım!
Ve o gençlik gülüşü ile gülerek:
— Ne yazık ki, o kızı isteyenler arasına karışmaklığıma ve onunla ivlenmeme imkân yok... Vallahi, Vikont, eğeı- iş sadece benim arzuma kalsaydı, o güzel kız için sizinle müthiş rakabete girişir ve onu bir kontes yapardım.
(Devamı var)
(15031) : Ruy Blas (23432) : Aşk Yuvası (22294) - ' * ’
(14040) __________
(11131) : Korsanlar Kıralı Kaptan Kid
(14072) ; Üç Ahbap Çavuşlar, Fedai Denizaltılar
(14071) : Kadınlar çiftliği Gönüller Kraliçesi
*
NÖBETÇİ ECZANELER
Sağlık, Üniversite, İstanbul
Ankara Ulus Yeni Park
Sümer
Sus
Hazin Aşk Kanlı Buse
J TAKVİM |
Hicri: 1369 — Rebiül’evvel: 22
Rumi: 1365 — Aralık 29
11 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
Vasati
ZAFER’ln Abone Şartları
Memleket içi
aylık ............ 28
Memleket dışı
............... 68 lir»
............... 16 »
... İS Ura
3
ZAFER’ln İlân Şartlan Baslık ........... «•
3 ve 3 Unca sayfada cm.
4 ÜncQ sayfada em.......... 3 s
6. ve 6. cı sayfada sm,... 2 )
Doğum, Nlkfth, Nisan, ölüm, ve Mevlût İlanları 5 santimi geçmemek eartlyle 15 lira.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir
Gaseteyo aOnderllen evrak ve van lar neşredilsin edilme edilme*.
İlanlardan mesuliyet kabul edilme
esi (o
Sahibi ve Başmuharriri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen İdare eden: Hikmet YAZIC1OĞLU
Dizildiği yer:
ONAN MÜRETTİPHANESİ
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI

11 - 1 - 1950
ZAFER
Sahife : 5
Seçim tasarısı «zerinde münakaşalar
Çirkin bir dedi kodu
★ (Baştarafı Birincide) türlü aksaklıkların bütün mesuliyetini ve külfetini onlara tahmil edip de selâhiyetlerini pek mahdut tutmaklığın doğru olamıyacağını, ileride husule gelebilecek ârızalar-dan dolayı, bu selâhiyetsizlik yüzünden, yıpratılmalarına yol açılabileceğini söylemiştir. İlim heyeti tasarısının mucip sebeplerinde çok güzel bir şekilde işaret edildiği gibi hâkimlerin teminatını tam olarak sağlayıcı bir Hâkimler Kanununa ihtiyaç olduğuna göre bunun hakkında hükümet düşüncesinin bildirilmesi ricasında bulunmuştur.
Bundan başka halk partisinin mü fettişi bir Halk Partili milletvekilinin komisyonda okuduğu bir vesikadan mülhem olarak seçim kanununda cezai hükümlerin arttırılması lâzım geldiği şeklindeki mütale-âsına da şiddetle itiraz ederek- bir şahzsa ait bir meselenin umumileştirilmesinin doğru olamıyacağını, 1950 yılı seçimlerinin 1846 seçimleri gibi jandarmanın süngüsü altında cereyan eden ıstıraplı bir seçim günü değil fakat ilk defa olarak millî vicdanın kanaatlerini aksettirmek suretiyle millet iradesinin tam bir şekilde tecelli edeceği kutsi bir gün olarak, başka memleketlerde olduğu gibi bir düğün ve bayram günü olarak kabulü lâzım geldiğini söylemiş ve buna lâyık asil T-"~’-miletinin vatanperverliğine ve yurt severliğine inanarak, güvenerek o-nu ürkütmemeliyiz demiştir.
. *“) »»«vıusuııa utul uıı ııusai
Muhtar, belediye ve ilk genel dahi verilemıyeceğini ancak hâkim meclis seçimlerinin de milletvekili İerin emekliye ayrılması meselesin-seçımlerınden evvel yapılıp yapıl- de daha teminatlı bir sistem düşü-mamasi hususunda hiikı“ım«»tin nnlr.
| mış ve yapılan tenkidlere cevap vererek «bir çok devletler nisbi u-sulü kabul etmişlerse de sonradan bunun mahzurları görülmüş ve iyi bir usul olmadığı kanaatına varılmıştır. Biz şimdiye kadar adli teminat sözünü kullanmadık. Bu muhalefet tarafından öne sürülmüş biı terimdir. Biz adli murakabeyi düşünerek böyle bir sistem kabul ettik.- demiştir.
Nihat Erimden sonra söz alan | Fikri Apaydın da hâkimler teminatının mevcut olmadığına temasla Hâkimler Kanunu ile îller Kanununun değiştirilmesi hsusnda bir fikrin mevcut oldup olmadığını sormuş
Adalet Bakanınuı Sözleri
Bundan sonra Adalet Bakanı Fuat Sirmen söz almış ve ilim heyeti adı verilen bu heyetin gerekçesinde hâkimlerin kâfi teminatı olmadığına dair bir mütaleânın yer al- j mış bulunmasını hayretle karşıla- ı dığını söylemiş, hâkimlere baskı yapıldığı iddialarını reddederek j ne şahsına ne de haleflerine böyle bir isnatta bulunulamıyacağını söy lemiştir.
Bu sırada söz alan Nuri Özsan • şahsınız ve selefleriniz hakkında teminat veriyorsunuz, fakat halef- | leriniz hakkında nasıl teminat verirsiniz» demiş ve Adalet Bakanı
Rusya, peyklerinden son alınan haberler
★ (Baştarafı 4 üncü sayfada) lovakya’daki durum hakkında sual soran isviçreli tacirlere uzun uzadıya izahat vererek memleketinde her şeyin iyi gittiğini, tam ve mutlak bir hürriyetin hüküm sürdüğünü, bolluk ve refah olduğunu iddia etmiş se de, birdenbire duraklamış ve derin bir sükûta dalmıştır. Zira İsviçreli muha
• taplarından biri sözünü keserek ken-
■ dişine şu suali tevcih etmiştir: «Sa-
■ bah saat üçte kapınızın zili çalarsa
■ haleti ruhiyeniz ne olabilir?» (Isviç-
■ j reli Çekoslovakyaîda gizli komünist 1 i polisi tarafından tercihan sabahın 1 ı erken saatlerinde yapılan tevkiflerden bahsetmek istemişti).
f Dünyanın en iyi stenografi sistemi ) I Sovyet sistemi imiş
î ! Stokhohn, (Hususî) — Sovyet pro-
■ I poğandasına . göre, Sovyet usul ve ı ■ fi lirlerine üstün usul veya fikir
• ■ yokmuş. Moskova’da intişar eden r -Sovetskaya Pedagogika» mecmuaa. ı i nın son nüshalarından birinde N. . | Sokolof tarafından hazırlanan. Sov-. yet stenografi sistemi göklere çıkar-j tılmaktadır. Makaleye göre, batı . i memleketlerinin stenografi sistem-5 leri güya ilhama dayanırmış* ilmi . I usullere dayanan tek stenografi sis-. temi Sovyet usulü imiş.
Bir babanın İstırabı
i altında kalarak vazifelerini suiistimal edecekleri yolunda bir iddiada bulunmadığını ancak seçimler sırasında kanunî ve vicdani vazifesini yapmış bulunan hâkimlerin bu yüz-dejı politik mülâhazalarla haksız yere cezalandırılması istendiğini bu noksanların bertaraf edilmesi isteğinde bulunduğunu söylemiştir. Maddelere geçiliyor
' Bu şekilde Demokrat Parti Millet | Partisi, Halk Partisi ve müfrit halk ı partisi milletvekilleri arasında çere yan eden hararetli münakaşalardan sonra maddelere geçilmiş ve birinci maddedeki ekseriyet prensibinin kabul edildiğine dair bir hükmün ko nulması üzerinde uzun münakaşalar cereyan etmiş ve neticede ekseri' yet usulünün birinci maddeye kon- ı masına karar verilmiştir.
Bndan sonra ikinci madde üzerin deki müzakerelere geçilmiş ve se-I çim çevrelerinin daraltılması ve arşıla- ı nüfusl' 15 bin olan ilçelerin seçim baskı ‘ bölgesi olarak kabul edilip edilme-ı mesi üzerinde münakaşalar olmuş, 1 ve neticede illerin bir seçim çevresi olması kabul edilmiştir. I
| Müteakiben seçim Çwv«.vlv*LÜ».
' ve sandıklarının nerelere konacağı- Jıa^®katiyJe’
; cü. maddenin __.______
! miş ve bu mevzuda her köye bir sandık konulup konulmaması üzerinde münakaşalar cereyan etmiştir .
Nuri Ozsan Demokrat Partinin bu madde üzerindeki görüşünü i-zah etmiş ve bu maddede değişiklikler yapılması teklifinde bulunmuş, her köye seçim sandığı konmasının mahzurlu olduğuna dair hükümet noktai nazarını izah et-f miş, her köyün bir seçim çevresi | olarak kabilinde asayişin temini gi
sarih bir izahtır
i
ı
»ushiu- uenıış ve «.aaıet Kakanı u,k bu suale cevaben bugünkü hükp-'l,r metin kendi icraatından mesul Olduğunu baskının mevcut olmadığını, baskı olduğuna dair bir misal
maması hususunda hükümetin nok-tai nazarını ve ilim heyeti tasarısında mevcut bu hükmün neden çıkarıldığını sormuştur.
Bundan sonra söz alan Eskişehir Milletvekili Ahmet Oğuz Adli teminat sistemi diye bir sistem mevcut olmadığını, şimdiki sistemin üzeri-
nüleceğini ve bu teklifin de hükümetçe reddedilemiyeceğini ifade et-mݧtİr' . ______aoa,»9.» e.
Nuri Ozsan tekrar söz almış_ ve bi büyük mahzurlar bulunduğunu hâkimlerin teminatı olmadığına söylemiş ve her köye seçim sandı-dar yıllarca ömrünü bu meslekte ğı konması tezini Nihat Erim, Fuat geçirmiş ve hâkimler heyetinin ge- j Sirmen, Feridun Fikri Düşünsel ve
umunugım, şımaısı sistemin üzen- ■ , .. , ı « uujunûcı »c
ne bir örtü örtülmesi suretiyle me- rexSesu}de gösterilen mucip sebep- Mümtaz Öknien de müdafaa etmiş lez bir sistem vücuda getirildiğini !e.r"? !“.?e aUnamlyacağınıı bunlara 1er, hükümetin gösterdiği ır.ahzur-söyliyerek «şimdiki sisteme Adlı b!T.haklkat Pay* ayırmak lazım gel ların varit olmadığını ve her köye teminat değil Günaltay yahut Erim dlğ‘m ifade ederek hâkimlerin han bir seçim sandığı lâzım geldiğini de sistemi demek daha doğrudur, de- S1 hususlarda teminatı olmadığını I w„ri cıib-v.-;
miş ve adli teminatın izahını yap-
mıştır.
Ahmet Oğuz bundan sonra «Ada- 1 let mekanizmasının kendisini müstakil addetmesi icabeder. Hâkimleri istiklâle kavuşturmak lâzımdır.» demiştir.
Nihat Erim Konuşuyor
Müteakiben Nihat Erim söz
al-
gi hususlarda teminatı olmadığını , Nuri Özsan, »Şükrü Sökmensüer, zah etmiştir. Tahsin Bekir Balta, Ahmet Kemal
Buna mukabil Hulki Karagülle 1 Varınca ve daha bazı milletvekil-' ve Tahsin Bekir Balta hâkimlerin................
Adalet Bakanının tesiri altında kalacakları ve politik temayüllerle vazifelerini suiistimal edeceklerine dair bir iddianın haksız olduğunu Söylemişlerdir. Buna cevaben Nuri Özsan ifadelerinin yanlış anlaşıldığını hiç bir zaman hâkimlerin tesir
siyaset âleti olamaz!
ııu göstermiş, ve ıbütün parti mensupları arasındaki ideal bütünlüğünü bir defa daha kem gözlere isbat etmiştir.
Adnan Menderes, bu güzel nutkunda, 194G danberi,İktidar partisinin demokrasi dâvasına karşı çı -kardığı bütün zorlukların bir bilançosunu yapmış; ve katiyetle ifade etmiştir ki, 1950 de, 21 Temmuz seçimleri tekerrür etmiyecektir. Menderes’in tabiriyle, iktidarın (bütün gayreti, ve yaptığı bütün propagandalar kuvvetinden emin olmı yan korkak bir adamın, karanlıkta, . şarkı söylemesi gibi bir şeydir. Onlar millet nazarındaki mevkilerinin farkına varmışlardır. Bunun için, şimdi her çareye baş vurmaktadırlar.
Bu vaziyette belki Demokrat Partinin, iktidarın propagandalarına karşı henüz bir harekete geçmediğinden şikâyet edenler bulunaibi-SVİİ. ı lir. Fakat şunu da unutmamak lâ-
çevrelerinin tınıdır ki, İktidar Partisi, bütün MUUIM.U.IUU kvouvağ,- ve iktidar bakanları
dair hükümleri ihtiva eden 3 ün- , büijün nutuklariyle, farkma varma-müzakeresine geçil- ■ dan Demokrat Partinin lehine çalış ---------------u— maktadırlar.
Bir Cemil Sait Barlas’m, bir Ce vat Dursunoğlunun 21 Temmuz se çimlerini methetmesini ve herkesin gözü önünde cereyan eden hâdiseleri bir tarafa bırakarak, bunun cereyan tarzından şeref duyduklarını söyle melerini başka nasıl izah edebilir siniz? İğin, dikkate değer tarafı şu dur kİ, anlar bu 21 Temmuzun karanlık günlerini methederken, dalıa geçenlerde C. H. P. Genel Başkanı Sayuı İnönü, bir nutkunda gizli oy aleni tasnif meselesinin yani emni yetli bir seçimin ancak 1948 de ele alındığını söylemiştir, Halkan bütün bunları bilmediğini mi zannediyorlar? Ne kadar fazla konuşurlar sa, o kadar tezada düştüklerini millet çok iyi f^rketmektedir.
Fakat aı-tık anlaşılmalıdır ki, bu mesele nutukla, sözle, vaitle halledilir şey değildir. İcraat lâzımdır, icraat! Halbuki, bugünkü iktidar sandalye kaygusuna saplandı ğmdan artık başını çevirip de bu millete bakacak halde değildir. Şüp lıesiz seçimler yaklaştıkça, daha da çok, başının derdine düşecektir. A-ma onlar için necat yolu bu değildir; millet dürüst ve namuslu bir seçim istiyor. Adnan Menderes bu hususta Demokrat Partinin takip ettiği gayeyi çok güzel bir şekilde izah etmiştin
Karar mı istiyorsunuz, işte buyurun: Eğer zorbalığı arttırırlarsa, Demokrat Parti seçime girmiyecektir. Eğer seçimlerde hile yaparlarsa Demokrat Parti kazandığı milletvekili adedi ne olursa olsun Meclise girmiyecektir.
Bu sözler Demokrat Partinin iktidar peşinde koştuğunu değil, bel ki her şeyden evvel, demokrasi dâvasının muzaffer olması için çalıştığını gösteren en büyük ve en kuv vetli bir delildir.
Bu sözler, sade kongre delegelerine değil, fakat demokrasi dâvasının tahakkukunu candan özliyen herkese de ferahlık vermiştir. Doğ ru yola gelmek, artık iktidar partisinin işidir.
Mümtaz Faik FENİK
leri müdafaa etmişler ve neticede 150 den fazla nüfusu olan her köye sandık konması esası kabul edil- , miştir.
Komisyon yarın tekrar toplanarak Seçim Kanunu tasarısındaki di ğer maddeler üzerinde müzakerelere devam edecektir.
II Genel Meclisinin toplantısı
★ (Baştarafı Birincide) I taraflı yaptığını kür ettiğini, yaptığı tenkitlerin doğ-ru bulunduğunu, Milli Eğitim Müdürünün beyanından dahi anlaşıldı ğmı, buna rağmen bir kısım H. P. li üyelerin bu faydalı tenkitten istifade edecek yerde asıl mevzuu bırakıp şahsî görüş tenkitlerine geçmelerinin esefe şayan olduğunu, bu | tarzı hareketin üyeliğin meclisteki uıUğ t temsil sıfatlariyle kabili telif bulun- p ~ madiğini belirterek Meclis üyelerine ıu’ hitaben: I ,
* , . kaaar tamiratının neden bitmediğini
n , 'r1'" müdüründen sorması ü-
. x ,.u..gur?u’ I ve çocukların nerede okudu&unu.
best ve doğru auşunen bir arkadaşımızdır. O, buraya yalnız baş sallamak ve parmak kaldırarak rey yermek için gelmemiştir.» demesi üzerine H. P. li üyeler, Meclise hakaret etti diye bağırmağa başlamışlar ve gürültüler bir hayli de -vam ettikten sonra, Vali Avni Doğan, bu sözlerle kendilerine hürmet-
. ---ve merkez ile üye-1 yeleri itifakla tasvi pederek kendi-
lemiş ve sorularının etraflıca açık- .......................
mak istemekten maksadının ne oldu ğunu, bunu nereden çıkardığını, söy lemiş ve sorularını netraflıca açıklanmasını istemiş ise de vali Avni Doğan cevap vermeden hemen, celseyi tatil ettiğini bildirmiştir.
Öğleden sonraki toplantı Naşit ~l-ğ'un başkanlığında açılmıştır. D. P. üyelerden Abdullah Gedikoğ-lu’nun Bâlâ ilk okulunun şimdiye | kadar tamiratının neden bitmediğini
ve çocukların nerede okuduğunu, zerine millî eğitim müdürünün bu hususta bayındırlık müdürünn ce-i vap vermesi icab edeceğini söyle* ı mesi üzerine bayındırlık müdürü Ek rem Güner, bu huşusta izahat vermek istemiş ise de izahatı tatminkâr bulunmadığından, söz alan Hamdı „„ soz.er.e Kenauerım hürmet- ®“!gurlu müdürünün söyle
sizlik yapıldığını ve merkez ilçe ü.' doğru olmadığını, bu mek
yelerinin politik sistem içinde bu t,eb,n,S™dıye kadar yapılamayıp bir Meclisi tahrik edip miirettep bir şe- i ,lçen“ ':“c jkIs;ln-" tahsilsiz kalma-kilde l.âdîse çıkarmak istediklerini 6Ula’ «ayet etmiyçrek
ve fakat lüç bir hâdiseye meydan müteahhide zorluklar çıkarmak su-vermiyecekieı-ini söylemiş ve Naşit retiyle bizzat nafıa müdürünün se-..... . ... 1 bebiyet vermiş olduğunu, mukavele
harici istihkak raporu tanzim edip özel idareye yolladığını ve fakat ö-zel idarenin mukavelenameye aykırı olan bu istihkak raporunu ödç-miyerek iade ettiğini bunu iptal mecburiyetinde kaldığını ve. bu misalin de diğer işlerde olduğu gibi müteahhitlere daima zorluk çıkarmasından Iıiç bir müteahhidin vilâyetten iş almağa yanaşmak istemediklerini, bütün meclis üyelerini şahadet edebileceğini söylemiş ve müteahhide yapılan haksız muamelelerin lüzumlu vesaikini vilâyet makamına da vereceğini ilâve ederek bu sözlerinin nafıa müdürü ta-I rafından meclis huzurunda tekzibi halinde sözünü geri alıp oturacağını I söylemiş ise de nafıa müdürü hiç bir cevap verememiştir.
Bunu müteakip Ziraat bütçesi müzakereye balanmış ve ziraat müdürünün verdiği izahları meclis ü-
Uluğ da, kafa sallamak ve el kal-1 dırmak ne demek olduğunu sormuş ve bu sözün geri alınmasını istemiştir. Bunun üzerine Vali Avni Doğan, Zafer Gökçerden tavzih isteğinde bulunmuştur. Avukat Zafer Gökçer, bu sözlerden H. P. li üyelerin alınmasının çok manalı bulunduğunu, kendileri tarafından yapılan haklı tenkit ve izahların H. P. li bir kısım üyelerin baş sallamak suretiyle tasvip ettiklerini ve hattâ sözle de te-yid ettiklerini ve fakat Vali Avni Doğanın aksi bir mütalea beyan e-dip işi reya koyunca bila kaydı şart bu üyelerin evvelki tasvipleri hilâfına parmak kaldırmak suretiyle hilafına parmak kaldırmak suretiy-! le oylarını kullandıklarını, bu kâdi-1 selerin istisnasız devam edip gitti-1 ğini söylemiştir. D. P. üyelerden, Hafız Yaşar Kuşoğlu da valiye hita- i ben, başkanın bitaraf olması lâzım gelirken başkanlık vazifesini daima
sine teşekkür etmişler ve Cumartesi sat 10.30 da toplanmak üzere oturu ma son vermişlerdir.
Vecihi Hürkuş ve arkadaşlarının takriri
Diğer taraftan Ankara merkez ilçe üyesi Vecihi Hürkuş ve arkadaşları Genel Meclis Başkanlığına bir takrir vermişlerdir. Takrir aynen aşağıdadır :
Ankara Vilâyeti Genel Meclisi Yüksek Başkanlığına:
Kanat çağında yaşayan yüce mil letimizin kanatlanma dâvasını desteklemek bugünün medenî yaşama şartının kaçınılmaz bir zarureti ol duğu aşikârdır.
Türk çocuklarını hava sporları i-le çalıştırarak dünya miletleri ara-sındlaki havcılık yarışında layik ol duğu şerfli mevkii havırlıyan milî müesesemiz Türk Hava Kurumu-dr.
Bilindiği gibi bu hayır müessesesi kuvvetini yüce milletimizin şefkatin den almakta ve 1925 yılından beri bir yandan hava ordumuzu desteklemekte ve bir yandan da Türk sivil havacılığım kalkındırmak için büyük gayretler sarf etmektedir. Halbuki son yılarda maalesef geliri hayli düşen hava kurumu hakikaten çok müşkül durumda kalmış tır.
Bugün için her içtimai müesese-mizden daha üstün yardıma muhtaç bulunan bu hayır cemiyetimize şimdiye kadar vilâyet bütçelerin den hiç bir yardım yapılmamış bulunduğunu üzülerek söylemek zaru retini duymaktayız. Devletimizin merkezi blunan Ankara vilâyetimizin her şeyde olduğu gibi bu İşte do ileri bir hamle yaratarak diğer vilayetlerimize güzel bir örnek olma sini temenni ederek Türk Hava Ku ı-umuna verilmek üzere bu yılki büt çemize (100.000) liralık bir yardım faslı konulmasını yüksek saygılarımızla arz ve teklif ederiz.»
Ankara Merkez İlçe Üyesi Vecihi Hürkuş ve Arkadaşları
Sokağa dökülen
■jr (Baştarafı Birincide)
Kavanoz, kaldırıma çarparak kırılmış ve içinde bulunan yüzlerce çil altın bir anda sokağı kaplamıştır. Neye uğradığını anlamıyan meç hul zat, derhal etrafını saran halkın ortasında altınları toplamağa başlamıştır. Kenardakilerin bazıları da kendisine yardım etmiş ve adamcağızın altınları tamamen ken dişine teslim edilmiştir.
Vaka, kısa bir zamanda büyük bir heyecan uyandırmış, kalabalık gittikçe adamın etrafını sarmıştır.
Altınları toplayan ve tamam olduğuna kanaat getiren zat, mendilini çıkarmış ve altınları içine doldurarak, eline almış ve heyecandan sapsarı olduğu halde otobüse binerek uzaklaşmıştır.
Kolombo Konferansının dünkü celsesi
it (Baştarafı Birincide) | Dışişleri Bakanı Dean Achczcn î— gün cumhuriyet partisi mensuplan ■ nın ağır ithamlarına uğramıştır. Bu mahfiller, Amerikan Dışişleri Bakanlığının daha üç ay önceden Çini komünistlere terketmek ve For-mozayı savunmasında milliyetçi Çin | kuvvetlerine yardımda buulnmamak i kararını, gayet gizli bir nota ile mil J liyetçi Çin hükûetine bildirmiş ol ı duğunu ileri sürmektedirler.
Ayan üyesi Homeı- Ferguson, do-
veccihen Nevyork hava alanından hareket etmiştir.
Bayan Çan Kay Şek’i Amerikadan götüren uçağın adı «Çin yıldızı, dır. Fakat havayolları makamları bunun sadece bir tesadüften ibaret olduğunu bildirmişlerdir. Bayan Çan Kay Şek ve refakatinde bulunanlar La Guardiya hava alanına motosikletli polislerin mılhalttzüsı altında gel mişlerdü-.
Aclıeson'a hücumlar
Acheson bu ı kaya yeni dönmüştür ve şimdi Dışiş i mensupları- • ierj Bakanından bu gizli notanın mahiyetini sormaktadır.
Basın muhabirlerine göre
: Londra, 10 (a.a.) (Lps) —Kolom-
I bodakj basın muhabirlerinin bildir ! diklerine göre, komünist Çin hükû-' metini tanıyan memleketlerle tanı-j mıyanlar arasında hiç bir ihtilâf ı yoktur. Konferansta bulunan delegeler, komünist Çinin, komünist olmaktan ziyade Çin olarak kalaca -
Yeni Bir Kayak Kitabı
Nevyork, 10 (a.a.) — «Dünya Kayak Kitabı» adı altında hazırlanan yeni bir kitap, dünyanın belli başlı dört şekilde kayak kayma metodunu havi olduğundan kayakçıların kitaplıkları için faydalı bir eserdir.
Bu kitapta Hannes Schneider kendi Armberg metodunu. Emile Allais Fransız medotunu, Christian Ruhi İsviçre mektebini ve Einar Bergs land da Norveç stilini izah etmektedirler.
Bu 310 sahifelik eseri hazırlıyan-lar Nevyork Times gazetesi eski mu habiri Frank Elkins, «Askerlikte kayak» ve «Milyonlar- için kayak» adlı kitapların muharriri Fran Har-per’dir. Kitaba 250 kadar seçme resim de ilâve edilmiştir.
Kitap, 23 muhtelif memlekette kayak sporunun ne yol takip ederek ilerlediği ve halk arasında yayıldığı, hangi memleketlerde, nasıl yapılabileceği hususları ile diğer lüzumlu malûmatı da ihtiva etmek
★ (Baştarafı Birincide)
Şimdi, bu sualleri sormak bedbahtlığına düşen politikacı Ahmet Emin'in yerine insan olarak Ahmet Eminin, böyle bir dedikodu karşısında derhal duyması lâzımgelen hisleri) müsaadeleriyle biz aşağıda ifade edelim :
Evlad kaybeden bir babanın, o-na en yabancılar tarafından bile ılsa nihayet ve ançak bir sayğı ve sükûtla karşılanacak -olan ıstırabını, bir politika oyununa âlet etmek istiyenlerijı bu cins korkunç uydur malanına karşı söylenecek hiç bir sözümüz yoktur. Yalnız şunu hatırlatalım ki, Refii Bayar, bundan tam dokuz sene evvel rahmeti rahmana kavuşmuştur. O zamandan I bugüne kadar geçen hâdiselerin bilinmesi, ve nihayet bu kadar politika dışında ve masum bir ölünün ! rahat bırakılması, ve bir babanın ( ıstıraplarına hürmet edilip o ıstı- j rabm tazelenmemesi dünyanı(ı en •basit İnsanî vecibelerinden biridir. I
Fakat ne yazık ki, kin cephesine karşı vaziyet aldığını iddia eden bir Ahmet Emin Yalman’m ne ol- ' duğu anlaşılmayan bir gayretle, I hem de Jıiç yeri değilken, bu hazin , mevzua bir de çirkin dedikodu ka- I tarak politika oyununa çıktığını elemle görüyoruz.
Dedikoduya adı karıştırılan Fuat Bulcanın Vatan gazetesine derhal verdiği asil cevabı aşağıya aynen alıyoruz :
Azizim Yalmam
Celâl Bayar memlekette tanınma mışı bir şahsiyet değildir, büyük memleket dâvasına kendini vakfetmiş olan bu muhterem vatandaşın
dün de, bugün de şahsiyat ve şahısla uğraşmağa asla tenezzül et-miyen yüksek karakterde kâmil bir insan olduğunu anlamıyan kalmamıştır. Celâl Bayaı-ın kendisine at- | fedilen sözleri değil söylemiş hattâ ■ aklına getirmiş olmasına ihtimal ' vermek büyük günah olur.
Dedikodulardan ve şahsiyattan nef ret eden ve on seneden beri siyasî | hayattan çekilmiş olan benim de söylenmemiş olan sözleri uydura- j cak tıynette olmadığımı her halde ; takdir buyurursunuz ümidindeyim. I
Başmakalelerinizde daima tekrar ' ladığınız, vatandaşlar arasında sev i ginin yer tutması, ahlâksızlığın, su- I kutun en büyük âmili olan dediko- I | dunun terkedilmesi ve bütün vatan | j daşlann artık elbirliği ile memle- I ketin büyük dâvalarını halle çalış | ması temennisini ben de sizinle be- I : raber ve candan tekrar eder saygılarımı sunarım.
I
FUAT BULCA
Fuat Bulca’nın açıklaması burada bitiyor. Evlâdı ölen bir babanın ı ıstırabını, bu çirkin isnat dolayısiy le burada tekrar tazelediğimizden dolayı okuyucularımızdan ve muhterem babasından özür dileriz.
Temenni edelim ki, Celâl Bayar, bir baba olarak, Celâl Bayar, ne Vatan’da çıkan bu hazin dedikoduyu, ne de bu sütunlardaki izahı o-kunjuş olsun. Ama şayet okuduysa, I bir defa daha özür dileriz. Biraz göz yaşı, hiç olmazsa, zavallı bir Refii Bayarın hâtırasını daha pîrü pak eder, ve onun geride kalanların na da acı bir devâ olur.
Yalmandan tek rica ve ıstıraba hürmet.

Türk Amerikan kadınları Kültür
Derneğinin ikinci aylık toplantısı
kaçırma hâdisesi
Bundan bir müddet evvel şehrimizde 14 yaşında küçük bir kızın I üç genç yaratından kaçırılması ile sona eren bir dâvâya dün I ihci A-ğır Ceza Mahkemesinde devam olunarak karara bağlanmıştır.
Hâdise şöyle olmuştur:
Bundan bir müddet evvel hâdişe-, nin kahramanı Mehmet Açıkel mahallesinde oturan 14 yaşlarındaki Sevim Gürel ile tanışmışlar sinerpa Tara gitmişler, gerip eğlenmişler ve , nihayet Sevimin babasının kızım işsiz güçsüz bir gence vermiyeceği-ne kanaat getirdiklerinden Seviıp ve j sevgilisi Mehmet kaçmaya karar I vermişler.
Mehmet bu işi tek başına beçere-njiyeceğini aldı keşmiş ki gene | kendisi gibi işsiz güçsüz Hüseyin Tetiker ile Zekai Karadenize vaziyeti anlatmış arkadaşları da Meh-mete yardım edeceklerini söylemişlerdir. -
Bu üç kafadar Pazar günü gece saat 10 sıralarında Sevimin evinin yanına gelmişler ve diğer bir ço-
Yem kurulan Türk - Amerikan ; «Köylü kadın için tarlası hem evi kadınları Kültür Derneğinin Anka- hem dünyasıdır Bu çalışkan Türk ka ra Halkevinin Türk salonunda ter- dım halinden şikâyet etmez, mprt tip ettiği ikinci aylık toplantısısında ye sabırlıdır. 35.000 Türk köyünde »ir. nn«»a Ankara radyosu sanatkâr- yaşıyan bu büyük kütle vatanlarını ar. re£ajy- jçjn durup dinlenmeden
de , çeşitli fakat sessizce çalışmaktadır.» I yamna gelmişler ve c.*6(=ı. mm. s-Üçünçü olarak Amerikan kadmr cukla kızcağızı dışarı çağırmışlar nın meslek hayatını ele alan Amerk 1 kız kapıdan biraz ayrılınca üç genç ...üdütü bayan hemen Sevimin üzerine atılarak E. M. Dean daha çok büyük şehir- kaçırmaya başlamışlar.- Hâdiseyi gö; lerde müstakil bir hayat sürerek ça-. ren 10 yaçkrmd™ G“-
lişan Amerikan meslek kıriarındpn vimin evine koşarak Suzan. bahsetmiştir. Mrs. Deaıj’a göre «Bu : ‘
İlk önce J____
lanndan Neriman Altındağ saz kadaşlarınm refakati hqlk türkülçri okumuş ve iki mil- i lete mensup, bulunan kalabalık dinleyiciler tarafından büyük tak-dirle karşılanmıştır.
Bunu takiben «Tüijk ve Amerikan kadınınm günlük hayatı» konulu masa başı konuşmalarına geçilmiştir. tik önce Amerikan ev kadını ve annesi hakkında konuşan Mrs. Roman: «Türkiyede makineler bir lüks ve hizmetçiler bir ihtiyaç, buna kar- j şı Amerikada makineler bir ihtiyaç I ve hizmetçiler bir lükstür» diye söze başlamıştır. Amerikan ev kâdınmın çeşitli gündelik işlerini sıraladıktan j ve makinenin yaptığı büyük yardım dan bahsettikten sonra «vakit tasarrufu ve kolaylık temin eden bu makinelere rağmen küçük çocukları o-Ian bir anne bütün işlerini bitirmek için kâfi vakit bulamıyor» demiştir. «Hasta yavrusunun baş ucunda bek-liyecek bir makinenin henüz icad edilmediğine göre Amerikan annesi dünyadaki diğer annelerden farklı değildir!»
Türk ev kadım ve annesi hakkında konyşan Bn. Fazilet Ete şehirde tipik olarak ele alınacak küçük memur ve esnaf ailelerinin günlük hayatını hulâsa ettikten sonra bilhassa I Türk köylü kadınının memleket e-1 konomisindeki mühim rolünden | bahsetmiş ve şunları söylemiştir:
kan Kütüphanesi müdürü
10 yaşlarındaki Ayşe hemen Se-i„ cvir.c ve Gü-
bahsetmiştir. Mrs. Deap'a göre )Bu i zipe vaziyeti anlatmış. Vaka derhal tip kadınlar Amerikan iş hayatının Sevirpin babasına bildirilmiş, fakat 1 ■ küçük Sevim de soluğu Mehmedin
Bentderesindeki evinde almıştır.
1 Biraz sonra kızın babası ve polisler evi sarmışlar ve Spvimi pencerenin ' Önünde görüp Mehmedin evine gir-, inişlerdir.
Neticede Şevim mütecaviz Meh-I met Açıkelin emeline muvaffak 61-■ madan kurtarılmış ve hâdise de i mahkemey intikal etmiştir.
Dün bu dâvaya öğleden sonra de-
I vam edilmiştir.
! Şahit olarak Sevimin kardeşleri ! ve bazı tanıklar da dinlendikten sbn ı ra Mehmet bu işi fena maksatla I yapmadığını Sevimle evlenmek İçin j kendi rızasiyle kaçırdığını diğer iki sanık da bu kaçırma hâdisesinde I bir suitaksirlei’i olmadığını' spy-I İçmişlerdir.
Müteakiben savcı faillerin cezalan I dırılmalarını talep etmiş ve netice-cede Mehmet ve Hüseyinin yaşlarının küçük olmaları hasebiyle 9 ar ay Zekainin de bir sene üç ay mahkûmiyetlerine karar verilerek ceza evine gönderilmiştir.
Suçlular Jandarma kordonu altında salondan çıkarılırken bip ara kız tarafını tutanlarla münakaşaya girişmişler ve birbirlerinin üzerine hücum etmek istemişlerse de jan-dar mani olmuştur.
1 süratli tenıposuna rağmen, spor,' ’ sosyal faljyet, giyim ve eğlence için ı de vakit bulmaktadırlar. Meslek. Ra-1 ; dini daima mevcut olan rekabete ' ı karşı güzelliğini ve şıklığını mul)a-' i faza etmeğe mecburdur. Bu sebeple j I güzel olmamaktansa ölmeği tercih I eder.. |
I Sonuncusu olarak çalışan Türk kadını hakkında konuşan Bn. Günseli Tilev ilk önce annelerimizin • gençlik günlerinden ve o zamanki j şartların ağırlığından bahsederek, j | kadınların çalışması şöyle dursun a- ' lış veriş mesuliyetinden bile esirgen-1 diklerini belirtmiştir.» Cumhuriyet | | inkılâbından beri erkeği ile birlik" 1 te çalışan Türk kadımı' çocuk ve aile | yükünden başka bir de ekonomik : mesuliyeti üzerine aldığını ve bun; | dan, saadet duyduğunu açıklamıştır. 1 Bundan sonra Türk ve Amerikan ' kadınlan tarafından-sorulan çeşifli j, sofular cevaplandırılmış ve toplan- ; tıya son verilmiştir.

Yerli ürünlr ortaklığına komisyon
■Ar Baştarafı Birincide) 1947 yyılı mahşulü olarak hesabına aldığı tütünlerin bedeli üzerinden adı geçen şirkete % 2 nisbetinde komisyon verilmesi kararlaştırılmış -tır. Bu mesele hakkında aşağıdaki noktaların Başbakanlıkça sözlü o-larak cevaplandırılmasını istediğimi saygılarımla arzederlm.
1 — Bu haber doğru mudur?
2 — Bakanlar Kuruluna bu teklif hangi Bakanlık tarafından yapılmıştır.
3 — Mübayaa edilen bahse mevzu tütünlerin miktarı ve komisyona esas olacak mübayaa bedeli nedir? şzğöâç vbgküj mfhyp mfhyp vbgküj
4 — Bu tütünlerin ne miktarı hususî takas yolu ile satılmıştır.?
5 — Hususi takas yolu ile ve serbest döviz tediyesi şartiyle yapılan satış fiyatları nelerdir?
6 — Bu tütünlerin yerli ürünler şirketine işlenmiş olarak kilosunun maliyet fiyatı nedir? Ve ondan sonraki masrafların tutarı nedir?
7 — Tütünlerin bugüne kadar tasfiye edilememesi sebepleri neler -dir?
8 — Tütünlerin tasfiyesi halinde kâr mı, zarar mı hesaplanmaktadır? Ve her iki halde tahmini tutarları nelerdir?.
9 — Bu kâr veya zarar hangi hesaba ait olacak, komisyonu hangi hc saptan ödenecektir.
Manisa Milletvekili Muammer Alakaııt
Refik Koraltan
★ Baştarafı Birincide)
Delegeler tarafından hararetle karşlanan Refik Koraltan kendilerine teşekkür etmiş, hepsine başarılar dilemiştir. • '
Zafer, sayın Refik Koraltan’a geçmiş olsun der.
Albay Çiçekli Mısırda
Kahire, 10 a.a. — Suriye Genel- laııması düşünülen müşterek savun ma Daktına ait ve genel olarak A-yeni hükümeti
kurmayına mensup Albay Şükrü Şukeyr ve Albay Aziz Abdülkerim-le birlikte dün Kahire’ye gelen ve Suriyede son darbeyi yapan Albay Edip Çiçekli, Mısır’ın askerî ve siyasî ricalini ziyarete başlamıştır, inanılır kaynaklara güre, Çiçekli bugün Vaft Partisi Lideri Nahas ' Paşa ile de görüşecektir. 1
Askerî çevrelerde Albay Çiçek-
ma paktına ait ve rap meselelerinde kuracak olan Vaft partisinin durumu etrafında temaslarda bulunacağı sanılmaktadır.
Bilindiği gibi sözü geçen pakt halji : kında Arap ülkeleri arasında cereyan eden müzakereler, yeni Mısır kabinesinin teşkiline yani. 25 Ocak
Buğday anlaşmasına Almanya ve Japonya da katılıyor
Nevyork, 10 a.a. — Tarım Bakanlığı fiyat dairesi müdürü Francis Rhods’un basına verdiği beyanata göre, Almanya ile Japonya’nın milletlerarası buğday anlaşmasına a-lmmalan meselesi 21/1 tarihinde Londra’da açılacak olan buğday konferansının meşgul olacağı başlıca konulardan birini teşkil etmekledir.
Birleşik Amerika’nın Japonya ve Almanya’nın milletlerarası buğday anlaşmasına iştirakini destekli-yeceğini bildiren Rhods, bu iki milletin iştirakine diğer mcmeketlefin itiraz etmiyeceklerini «indiğini' fa' kat bu iki memleket hükümetlerinin resmen tanınması meselesinin bahis konusu olabileceğini ilâve et-
Sahife: 6
ZAFER
Yazan : Namık Kemal ÜNSAL
Güney Anadolu’nun, yemyeşil çam ormanlariyle kaplı, vadilerinde şakrak kuşların insan lara mutlu, güzel günler yaşattığı; şirinlikle eşine çok az raslanan dağ larından birinde üç beş kulübesiyle mütevazi bir köyceğiz vardır: Susığıl. Susığıl’da çok az insan yaşar. Yazın kırık dökük arabaları; koyunları. keçileriyle eşyalarından arda kalanlarını da sırtlarına yük-liyerek Susığılı köylüleri, köyden 900-1000 metre kadar tepede bulunan yemyeşil, serin yaylalarına çıkarlar. Yaz gecelerini tepelerden köyün Ayşelerinin ve Mehmetleri-nin söyledikleri yanık yanık türkü leri, havalariyle çınlatır dururlar... İnsanları çok az olan bu köyün geçimi de iyi denecek kadar ileri değildir. İçinde yaşıyanlar iyi yürekli, temiz alınlan ak kimselerdir. Arada bir bilmem nereden gelip filân yere giden bir garip yolcunun yolu düşer de, bir yol Susığılı’ya uğrayıverirse, onun yanık bağrının ateşini buz gibi sularından yaptıkları temiz ayranlarla soğuturlar. Susığılı güzel, içindekiler iyi yüreklidir. ..
Yüzyıllarca yüce ve eşsiz tarihi İle içinde yaşıyanlara az bulunur şanlı günler yaşatan Anadolu da, onun namusu için kendi hayatlarını hiçe sayan evlâtlarının düşmana karşı hudud boylarına koştukları günlerdeydi... Düşmanların, öz yur dumuzu paylaşmak için yuvalarımıza saldırdıkları sırada Sısığılı köyü de bu hain plânın takip edileceği yolun üzerine düşüyordu. Çoktandır köyün yiğitleri, mavzerlerini, çiftelerini, karabinalarını is Kokan kerpiç duvarlarından kapı-vermiş; memleketimizin şerefini, ana-bacı namusunu kurtarmak, o-na leke sürdürmemek için düşmanı olanca hızlariyle karşılamıya gitmişlerdi. Ağabeyler, dallı mendillerini ailelerine sallarlarken, he nüz bıyıklan terlememiş, kabaca ço cuklarda, onların arkasından seğir I tip düşmana karşı gitmek için can ' atmışlardı. Kara kaşları, esmer teni, üzüm gibi iri kara gözleri, levent boyuyla yiğitlerin önünde giden Ahmet’e kardeşi Yusuf:
— Ağa, nolursun o kahpe düşmana karşı beni de yanma alıver... Yüreğim pak, kollarım kavi, sizin kadar ben de yolların meşakkatine dayanırım.
Diye yalyarmış, Ağası ona:
— Hele sen daha çocuksun, sıran geldiği zaman gidersin...
Diyerek, diğer köy çocuklariyle beraber onu da bırakıp uzaklaşmıştı...
Yusuf, ondört - onbeş yaşlarında ya vardı, ya yoktu. Ama vücudu ya şma nisbetle çok kuvvetli ve iriydi. Köy delikanlılarının düşmana karşı gittikleri güne gelinceye kadar köylüler Yusufun bu derece gamlı yüzünü hiç görmemişlerdi O hep şen, canlı, hareketliydi. Tırpana gider, evlerinin önündeki balı çeleri onarır, eve su çekerek onu çok seven anasına daima yardım e-derdi. Arada bir düğünlerde, harman sonu eğlentilerinde Ağası ona" — Hadi ulen Yusuf, biryol oyna-yıver bakalım.
Diye coşaraktan bağırıverir, son ra da bütün köylü el çırpa çu-pa ona, «Harmandalı, Sepetçioğlu» oyunlarını oynatırlardı. O, iri vücudunun altmda kuvvetli bacaklarını yere vura vura, efeler gibi dizleriyle yere çökerekten köy kızlarını kendine hayran ede ede şöyle fiyakalıca bir oynayıverirdi. Bazan da yaylada onun akranlarıyla güreş tuttuğunu, kendisinden bir hayli büyük olanlarını bile ustaca yen-» diğini söylerlerdi...
Düşmanın her gün köye biraz daha yaklaştığını, gün gün kâh Ahmet’in, kâh Mehmet’in öldürüldüğünü köylü işitip duruyordu. Daha bir hafta önce sapa sağlam köyden aynlanların bazılarının ölüm haberi köye ulaşmakta gecikmemiş, bazıları da köye yan cansız bir halde dönmüşlerdi.
Zavallı Yusuf kıvrandı durdu. Alı, onun da bir ufak tüfekçeğizi olsaydı... Ne olurdu sanki... O zaman Yusuf, demir gibi elleriyle a-nasmdan daha çok sevdiği bu tüfeği kavrayıp şöyle düşmana karşı u-çar adımlarla koşuverecek, sonra ona saldınp:
— Anasına yandığımın gâvuru... Bizim ocağa gelmek istiyon he... Al işte. Al bir daha. Bir daha.
Diye kurşunları arkası arkasına yağdırıverecekti...
Ama ne yapsın, Yusuf bu acılı günlerde ne yemek aradı, ne eve döndü. Zaten ağasının ölüm haberini, bir şarapnel parçasiyle çenesini ve bacağını kaybettikten sonra dönen babası boğuk seslerle anlatmış, anası minderlere kapana kapana dizlerini döve döve:
— Vah benim aslan Ahmed’im. Seni topraklara nasıl kıyıp ta ve-
reyim?... diye günlerce ağlamış, feryat etmişti...
Bir gün köyde çok acı bir haber ; hemen yayılıverdi. Düşman asker-- leri köye bir buçuk saat ötedeki ’ koruya kadar gelmişler, koruyu a-: teşlemişlepdi. Yıllarca köylünün e-vini, mesut yuvasını ağaçlarından ■ faydalanarak yaptığı bir koruydu J bu...
Köylüler ah etiler,vah ettiler,yan dılar durdular. Bu yangından beş sa at sonra düşman askerleri, tek bü-. yük toplan arkada olmak üzere kö-, ye girdiler. Sonra evlere saldırdılar; yiyecek, içecek ne kadar işe , yarıyan şey varsa hepsini vahşilere has bir pervasızlıkla canavarca-sına silip süpürdüler. Köy, vadiye hâkim bir durumdaydı. Düşman e-lindeki tek büyük çaplı topu ve a-ğır makinalı tüfeklerini aşağıda göz alabildiğine uzanan yemyeşil vadiye tam hâkim olan bu tepenin en uç kısmına yerleştirdiler. İşte bu günden sonra Yusuf’un yüzünün a-sıklığı son buldu...
Kapkaranlık bir gece... Zümrüt gibi vadiden mis gibi çiçek kokula-riyle dolu ılık, insanın içini yücelerde gezdiren tatlı bir rüzgâr esiyor... Ağustos böcekleri cıvıl cıvıl sesleriyle sessiz havayı çınlatıyorlardı... Bugün ay geceye kalmıştır. Gece yansına çok az bir zaman var... Tepenin üstündeki büyük topun yanında iki düşman nöbetçisi horluyor... Öbürü, bütün dikkatiyle ayakta ufukları. gözetliyor. Vadinin yamacından dört gölge, önlerinde ilerliyerek onlara yol gösterenin rehberliğinde ilerliyorlar... Tepeye doğru tırmanıyorlar... Gün lerden beri bir şeyler yapmak için kafasında bin bir plân kuran Yusuf, sonunda bir kaç küçüğü de kandırmış, onlarla beraber şimdi karanlıklar içinde topun yanına doğru çıkıyorlardı. Dakikalarca hiç 1 gürültü yapmadan topa doğru tırmandılar. Göğüslerinin içinde kalpleri çok hızlı vuruyor, heyecandan elleri ayakları titriyordu... Topun yirmi metre kadar arkasında bir karaağaç vardı. Yusuf başta olmak üzere »bu dört küçük çocuk ağacın arkasına sıralanmışlardı bile... Yusuf arkadaşlarına daha evvejden ne yapacaklarını etraflıca anlatmış- 1 tı. Ellerinde uzun sopalar vardı. Ev ] velâ ikişer ikişer ayrıldılar, ağacın ı arkasından düşman nöbetçisine doğ ru ikisi sağdan, ikisi soldan iyice yaklaştılar. Ortalık kapkaranlık olduğu için nöbetçi, çok yakınında, intikam ateşinin yüreklerine kattığı- hızla soluyan dört kahraman Türk yavrusundan haberdar bile . olmamıştı. Yusuf eliyle iki hareket 1 yaptı, henüz üçüncüsü İçin kolunu c havaya kaldırmıştı ki dört kalın c sopa düşman nöbetçisinin başına birer şimşek hızıyla hep birden indi... Sonra boğuk bir ses... Nöbetçi kıvrılıp olduğu yere yıkıldı. O-nu hemen sessizce sürükliyerek ke nara çektiler. Topun önünde nöbetçinin hâlâ horultuları duyuluyordu. Çevik hareketleriyle ona yaklaşmışlardı ki, aşağıdan bir manga k düşman askerinin nöbeti değiştir I mek için ellerinde fenerlerle yak- g laştıklan görüldü. O anda hepsinin r kanları beyinlerine hücum etti. * Yusuf hemen:
— Arkadaşlar, bu mel*un gâvurlar buraya ulaşmadan işimizi bitir meliyiz.
Diye fısıldadı. İki arkadaşı hemen topun önüne fırlıyarak ve horlıyan j. askere yaklaşarak onun da işini r görüverdiler. Hepsi birden topun arkasını bin güçlükle kaldırdılar ve kalplerindeki kinin şiddetiyle vadiye doğru kapıp koyuverdiler. Top ’ sâkin gecenin ortasında müthiş ses 1 ler çıkararak kayalara çarpa çarpa, parçalana parçalana vadiye doğ i ru kınk dökük indi gitti. Sonra bu 1 dört küçük yiğit, ızbandut gibi düş f man askerlerinin kılınçlan altında 1 hayatlarını hiçe sayarak bir - iki c makinalı tüfeği de yerlerinden oy- t natıp vâdiye fırlattılar; onlar da l parça parça yamaçlardan indi, kay boldu... O hainler, bu dört yavruyu ağızlarından köpükler saça saça kılıçları altında parçaladılar. Onlar orada kalmış bir yığın canlı et par çası, çimenlerin üzerinde kanlar bırakarak çırpındı durdu... ■
Aradan çok zaman geçmeden l Ulu Önder*in kahraman Mehmet- 1 çiklerinden bir grup memleketi S temizliyerekten Susığılı’ya da gel- j mekte gecikmedi. Hemen o gün c köy halkı hıçkırıklar içinde, yiğit s Yusuf un ve onun kahraman arkadaşlarının küçücük varlıklarlyle t memleketi düşmandan temizlemek için üzerinde can verdikleri tepeye i toplandılar. Bir manga askerimiz ı onlar için üç defa şeref silâhı boşalttı ve altında can verdikleri bü- j yük karaağaca da şanlı Türk Bay- t rağı çekildi. c
Kahraman Yusufun ve arkadaş- ı larının Türk kalplerinde, daima ç
Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası Başkanlığından
Ana nizamnamenin 7 nel maddesi gereğince idare heyeti 19 Ocak 1950 Perşembe günü saat 15 te Halkevi Konferans Salonunda olağanüstü genel bir kongre yapmağa karar vermiştir.
Sendikamıza mensup Lokanta, Otel, Kahve, Şekerci, Pastahane, Gazino, Han ve benzeri eğlence yerlerinde çalışan bütün işçi vatandaşlarımızın Büyük Kongremize gelmeleri önemle rica olunur.
GÜNDEM :
1 — Açış.
2 — Kongre Divanı seçimi.
3 — Ankara işçi sendikaları Birliğine girilmesinin müzakere ve ka-
4 — Üyelerin dilekleri.
Şoförler Cemiyeti Başkanlığından Ceiyetimiz mensupları ile akrabalarından hasta olanların muayene ve tedavileri, badema cemiyetimizin bulunduğu, hacıbayram caddesinde ticaret hanının ikinci katında dokuz numaralı muayeneha-I nede her gün saat dokuzdan on sekize kadar Doktor - Operatör Bay Tahsin Kurgan tarafından yapılacaktır.
İhtiyaç vukuunda sayın üyelerimizin cemiyet başkanlığına müracaat edip muayene ve tedavi fişi almaları rica olunur. (74)
Ankara Ticaret ve
Sanayi Odasından
No: 2953.
Ankarada Gazi Orman Çiftliği semtinde Bilâ numaralı evde oturan T. C. tabaasından olup Ankara’da Gazi Orman Çiftliği semtinde 4ü numaralı mahallî ticarî ikametgâh ittihaz ederek Fırıncılık ve Bakkaliye ticaretiyle iştigal eden ve Ticaret Odasının 1446 numarasında kayıtlı bulunan Hüseyin İnal’ın unvanı ticareti Hüseyin inal olarak tescil edildiği gibi bu unvanın imza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 inci maddesi gereğince 10/1/1950 tarihinde tescil edildiği ilân olunur.
(75)
D. P. Çankaya Bucağı Başkanlığından
Bucağımız senelik kongresi 15J.1950.Pazar günü saat 14 de yapılacağından delege arkadaşların gelmeleri rica olunur.
İlahiyat Fakültesi Öğrenci Derneği Üyelerine
Demeğimizin olağanüstü toplantısı 14.1.950 Cumartesi günü saat 12 de Fakültemiz salonunda yapıla -çaktır. Bulunmanız rica olunur.
GÜNDEM:
1 — Dilekler.
2 — Eksik üyeliklerin seçimi.
Demek Başkanı
Kayıp Oto Lâstiği
700-20 ( 32X6) ebadında İndia marka jantlı bir dış lâstik kaybettim. Bulup insaniyet namına adresime getiren memnun edilecektir. Adres: Bahattin Varlık, Levazım hizmet bölüğünde istasyon karşısı. Tel. : 31242.
Bayan İçin Kiralık Oda
Bakanlıklara çok yakın Necati-bey caddesi Özveren sokak, Eryil-maz apartımanı No: 2778.
Denizli İsmet İnönü Lisesinden Yetişenler Demeği Ankara Şubesi Başkanlığından:
Ankara şubemiz Genel Kurulu 12 Ocak 1950 Perşembe günü saat 15 de, Ankara Halkevinde şubenin fesih meselesini konuşmak üzere top lanacaktır. Ekseriyet temin edilmediği takdirde Pazar günü saat 15 de aynı yerde toplanmak üzere sayın üyelerimizin teşrifleri rica olunur.
Gündem:
1 — Fesih kararının konuşulması.
2 — Yönetim Kurulu raporu.
3 — Denetleme raporu.
4 — Tasfiye komisyonu seçimi.
(71)
kendisi gibi yiğitlikler göstermiş o-lanların yanında yatacaktır. Şimdi Susığılı köylüleri bu asil Türk yavrusuna Çengel Yusuf, üstünde can verdiği tepeye de Çengel Yusuf tepesi diyorlar...
Yolunuz düşerse, Çengel tepesine biryol uğrayınız.
Susığılı’lar size, buz gibi
Yusuf
rından yaptıkları tertemiz ayranları sunarlar.
Ruhunuz, tepenin üstündeki a-ğaçta dalgalanan ve bu memleketin Yusufları yaşadıkça her zaman dalgalanacak olan Şanlı Al Bayrağın hışırtılariyle yücelerde, mut i-çinde yüzecektir...
MAVİ GİŞE
BÜYÜK SİNEMADA
Mete Spor Gençlik Kulübü Yararına
19 Ocak 1950 Perşembe Gecesi Saat 21 de
Büyük TürK Musiki Konseri
1 — Eşsiz ses sanatkârı
HAMİYET YüCESES’in
ŞEHRİMİZDE TEK KONSERİ
2 — Üstad Kemani NECATİ TOKYAY
3 — GalatasaraylI NECDET CİCİ teberrüken iştirak edecektir.
4 — Genç okuyucu NUSRET ERSÖZ
5 — NEVZAT EKMEKÇİ ve sevimli küçük KARABÖCEKLER
6 — Seçkin ve kıymetli saz topluluğu ve diğer sanatkârlar-
dan müteşekkil muhteşem konser.
Numaralı biletler:
Yenişehirde : Büyük Sinemada Ulusta
Cebecide
L
: Florya Spor Mağazasında.
: Cebeci Eczahşnesinden temin edilebilir.
(60)
—J
n - ı ■ i9so
GAR GAZİNOSU
Cumartesi 14 Ocak 1950 akşamından itibaren . tanınmış İspanyol Koro Atraksionu
SOLERA DE ESPANA
Meşhur şarkıcı
PAOUirA SERANtl Ve JOZE CASTliU
V
•ştirakile her Pazar saat 17den 19 a kadar matine.
Tei. 15190
’ 12603
Basın - Yayın ve Turizm
Gene! Müdürlüğünden:
*" Kartal ve QUADR AT Çizmelerini tercih ediniz Dünyanın en lüks ve sağlam çizmeleridir
Vatandaş Pahalılıkla mücadele adıyoruz aşağıdaki en ucu. DyMtiaılı ;ıznıe satışı başladı
Birinci mal Kartal
42 N» ı.» m Nu. ya kadar 8 lira
1 — Genel Müdürlüğümüzce hazırlanmış olan takriben 7 - 8 formalık iki renkli, Türkçe, İngilizce ve Fransızca izahlı 15.000 adet albü mün baskı ve cild işi pazarlıkla yaptırılacaktır.
2 — Muhammen bedeli 38.400 lira ve kati teminatı 5.760 liradır.
3 — İhale 14 Ocak 1950 tarihine tesadüf eden Cumartesi günü saat 11 de Çankırı caddesinde Nurettin Baki Ersoy apartmanında Genel Müdürlüğümüz Satınalma Komisyonunca yapılacaktır.
4 — İhaleye iştirak edebilmek için ofset tesisatlı matbaa sahibi I olduğunu ve personeli arasında Avrupada ofset baskısında tecrübe gör i müş bir mütehassıs bulunduğunu ve matbaasının Ticaret Odasına kayıt-lı olduğunu tevsik edecek belgeleri komisyona ibraz etmek şarttır.
5 — Daha fazla izahat ve parasız şartname almak istivenlerin av
m binada Genel Müdürlüğümüz İdarî İşler Müdürlüğüne ve taliplerin muayyen gün ve saatte istenilen belgeler ve katî teminat makbuzik birlikte Komisyona müracaatları ilân olunur. (19) (133ı
Birinci nal Quadrat
19 No dan 26 No.ya kadar 5.50 lira
23 . 29 . . 8.75 .
30 . 34 . . 11.00
35 . 38 . 16 00
40 . 44 . . 21.50 •
KULAK: Güven Kundura Mağazam, Çıkrıkçılar Yokuşu ----------- ... - . ..... (15191
34
38
45
10
18
20
ŞABAN____________________________
Saraçlar Çarşısı No. 107 Tel: 11919.
Belediye Başkanlığından
Belediye komisyonunun 4/11/1944 gün ve 5981 sayılı karan ile yeniden tesbit edilen menba sularının evlere teslim fiyatları:
Taşdelen suyu: 50 litre 305 kuruş, 3 litre 62.5 kuruş, 0.30 litre lokantalarda 15 kuruş, bayilerde 12.5 kuruş.
Kayışdağı suyu: 60 litre 420 kuruş, Yakacık 60 litre 415 Çene 60 litre 325 kuruş, Kaplanlı 60 litre 270 kuruş.
Kayışdağ: 30 litre 225 kuruş, Yakacık 30 litre 225 kuruş, Çene 30 litre 180 kuruş, Kaplanlı 30 litre 150 kuruş.
Altın su: 25 litre 95 kuruş, 0.30 litre lokantalarda 10 kuruş bayilerde 7 kuruş.
Kavacık suyu: 50 litre 70 kuruş, 20 litye 35 kuruş, 0.30 litre lokantalarda 10 kuruş, bayilerde 7 kuruş.
Hayat suyu: 20 litre 30 kuruş.
Dikmen, Çankaya, Mamak, Kayaş, Etimesgut, Keçiören, Etlik gibi uzak semtlerde evlere teslim 5 kuruş zam yapılır.
Fazla malûmat ve liste almak üzere alâkalıların Belediye İktisat İşleri Müdürlüğüne müracaatı ilân olunur. (190) ■ (21
Mühendis, Teknisyen ve Mütercim Daktilo Alınacak
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN
Müessesemiz tarafından-yaptırılacak hububat silolariyle et ve lık sanayiine ait tesislerin inşa ve mekanik teçhizatına ait işlerde gerek büroda gerek şantiyelerde çalıştırılmak üzere yüksek makine ve inşaat mühendisleriyle, inşaat Mühendisi ve Makine teknisyenleri alınacaktır.
Bu işlerde ihtisas sahibi veya evvelce bu gibi işlerde çalışmış olanlarla ecnebi dil bilenler tercih olunacaktır.
Bunlardan maada İngilizce ve Almanca mütercim ve ayni dillerden mütercim daktilolar da hizmete alınacaktır.
Verilecek ücret taliplerin ihtisas ve tecrübeleri gözönünde bulundurularak tesbit olunacaktır.
Taliplerin, belgelerini kısa hal tercümesi, iki kıta fotoğrafları ve istedikleri ücreti bildirir bir mektupla 8/2/950 tarihine kadar Genel Müdürlüğe göndermeleri ilân olunur. (119) (16)
İLÂN
Türk Yüksek Ziraat Mühendisleri Birliğinden:
Birliğimizin yıllık âdi Genelkurul toplantısı 14 Ocak 950 Cumartesi günü saat 15.30 da Halkevinde yapılacaktır. Üye meslekdaşların teşrifleri ni rica ederiz.
Yönetim Kurulu
Gündem:
1) Genelkurula bir reisle iki kâtibin seçilmesi,
. 2) Yöpetim kurulu raporunun o-kunması,
r 3) Murakiplerin raporunun okunması,
4) Yönetim kurulnun ibrası,
5) Yönetim kurulu ile murakıpların ve Haysiyet Divanının asıl ve yedek üyelerinin seçilmesi,
6) Dilek ve teklifler. (49)
DIŞ TABİBİ
HALÎD SUNGUR
Çankındaki muayenehanesini Anaf«rtalar Vakıf İş Hanı kat L No. 115 • nakletmlştir.
(1079)
Satılık KAMYON
Amerika Büyükelçiliği, 1943 modeli 1 1/2 tonluk Ford kamyonu satılığa çıkarmıştır. Teklifler 20 O-cak 1950 gece yarısına kadar kabul edilecektir. Büyükelçilik her hangi bir teklifi veya bütün teklifleri reddetmek hakkını muhafaza eder.
(65)
1950 YILBAŞI PİYANGOSUNDA
Tecrübe Ettiniz mi?
YILDIRIM DIŞ ÜVU l»iş ağrı ve nezlesini derhıl e»çrnr, Fiyatı ; 50 Kurul YILDIRIM EL Si YU uzdoki çatlaklık ve sivil» eleı cildi pamuk gibi yumuşatır Fiyatı : 75 Kuruş Şark Merkez Ecza Deposunda k Eczanelerden aravınız
C10001)
13 Cuma akşamı öğrencilere
15 Pazar akşamı ayrı rol tevzl-atile ikinci ilk temsil
arın akü’im saat 20 de
BİR KOMİSER GELDİ
Piyes 3 Perde
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRODA
akşam saat 20 de iki Opera birden P. Mascagni'nin Köylü Namusu (Cavalleria Rustjcana) Opera 1 perde . R. Leoncavallo'nun Palyaço (Pagllacci) Opera 2 perde
14 Ocak Cumartesi saat 15 de Cumhurbaşkanlığı F. Orkestrası 4. Filarmoni Konseri
KÜÇÜK TtYATROD \ akşam saat 20 de
ANTtGONE
pin'in Dolapları (Öğretmen ve öğrenciler
Yeni Neşriyat
Kamyonet Satılacak
Toprak Mahsaleri Ofisi Genel Müdürlüğünden:
Fargo marka iyi durumda 2 kamyonet 16/1/950 günü saat 15 de Ofisin Akköprüdeki malzeme parkında a-çık arttırma ile satılacaktır.
Bu satışa ait şartlaşma, Genel Müdürlük Malzeme Müdürlüğünde görülebilir.
Ofis, 2490 sayılı kanuna tâbi olmadığından satışı dilediğine kısmen veya tamamen yapıp yapmamakta serbesttir.
İsteklilerin, belirli gün ve saatte şartlaşmada yazılı teminatlariyle birlikte arttırma yerinde hazır bulunmaları ilân olunur. (121) (17)
Terzilere Müjde
Çocuk Sarayı karşısında Kar-deseci handa İstek Terzievinde görülmedik ucuzlukta ;u malzeme satılmaktadır.

Birinci sof.
İkinci sof.
Birinci ipek saten
İkinci ipek saten
Çile ibrişim ve kardoviat gram
5
Bakanlıklar Olgunlar sokağı Olgunlar apartımanında 3 oda hol. Saat 12 - 14 arasında kapıcıya müracaat.
RESSAM LEVNİ
(Hayatı ve eserleri)
Millî Eğitim Bakanlığı, son zamanlarda, her bakımdan çok dikkate değer bir eser yayımlamıştır. Büyük Türk ressamı Levnî’nin hayatını ve eserlerini inceliyen bu e-serde dokunduğu bahisler arasında: l • Türk resim tarihine giriş, Levnî’- ' nin yaşadığı asırda resim zevki, Lev ; nî’nin hal tercümesi, tezhipleri, tek nik hususiyetleri, imzaları, Levni ' üzerine çalışmalarımız, eserleri) gibi bahisler bilhassa dikkate lâyıktır. Levnînin en güzel eserlerinden: •Oğlu ile beraber Üçüncü Sultan Ahmed, Rakkase, Fasıl Heyeti, Gül Koklayan ve Başına Gül Takan Kız, Süvari) gibi tabloları renkli bir şekilde veren ve Profesör Dr. A. Süheyl Ünver tarafından kaleme alınan .Ressam Levni. göğsümüzü kabartacak bir nefasete basılmış olup, 320 kuruş fiyatla her yerde satılmaktadır.
Osmanlı Tarih deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (VII nci fasikülü çıktı) Osmanlı tarihini incelerken karşılaşacağımız zorlukları önlemek mak x sadiyle Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılan ve Mehmed Zeki Bakalın tarafından kaleme alman bu sözlüğün 7 nci fasikülü de yayımlanmış-
Eyalet, Eytam ve Eramil, Eyyam-ı : Bahur, Ezani saat, Fakir, Fal, Falaka. Faltaşı, Feer-i Âli, Felek, Ferik, Fes, Fetva, Fezleke, Gazi, Gedik, Gilman) gibi başlıca maddeleri incelievn .Osmanlı Tarih Deyimle-1 ri ve Terimleri Sözlüğü» nün 7 nci fasikülü, 130 kuruş fiyatla bütün kitapçılarda satılmaktadır.
i
20.000
DİKKAT: (Yıldız Ece) çocuk piyesinin bugünkü temsilinde ver voktur. 15 Ocak Pazar tem sili için bilet satılmaktadır.
Büyük Tiyatro Tei: 10370'40 Küçük Tiyatro Tel: 11169
( ııruhıı(-başkanlığı Filârmonik
Orkestrası
4. Filarmoni Konseri
14 t) ak 1950 Cumartesi günü saat 15 te
Şef: Ferıd Al. NAR
— I. Van Beethoven (1770 1827) Piyano konçertosu, Sol majör, No. 4, op, 58 a) Allegro moderato Andante Can moto Rondö Vivace
e)
Çalan: Mithat Fenmen.
10 dakika ara
2 — y. Rrobms (1833 - 1897)
3 Senfoni, Fa majör, op. 90
a) Allegro Con brio
b) Andante
e) Finale (Allegro)
3 - İt iVagner (1813 1883)
’ nhaııcer uvertürü.
DEVLET TİYATROSU Bu AKŞAMDAN İTİBAREN OPERA MEVSİMİNE GİRDİ Oper^ temsilleri : Çarşamba ve Cuma akşamlarıdır Dram temsilleri : Pazartesi, Perşembe ve Cumartesi Pazar gündüz : Bir haltı Dram, bir hafta Opera Pazar gece: Bir hafta Dram, bir hafta Opera (77)
LİRAYI 220555 No. lu BİLET SAHİBİNE KAZANDIRDI
Ulus Meydanı Yeni Sinema Karşısı No. 22 Taşradan sipariş kabul edilmez.
(»ı)
T

Comments (0)