Pazartesi
13
MART 1950

Yıl. 1 — No. 318
Batmuharrirlı Mümtaz Faik Fenik'
Denizeller Caddesi: 1 Fc^ta Kutusu: 191 — ANKARA Telgraf: Zafer Gaıeteal Ankara Başmuharrir tel: ....... 15419
Tan İşleri, İdare ...... 1511*
Fiyatı her yerde 19 kuruştur.
Vatandaş Dikkat!
Seçim listeleri çok yanlıştır Listeyi kontrol etmezsen Oyunu kullanamazsın..
D.P. Ankara Kongresi dün yapıldı
Çok hararetli geçen toplantıda İktidar Partisi şiddetli bir lisanla tenkid edildi
Bir Delegenin şayanı dikkat sözleri:
ı
"Dünyanın hiç bir yerinde Halk Partisi gibi hem vuran, hem de baskın bir feryadla, ne vuruyorsun, diye bağıran bir iktidar görülmemiştir, Allah taksiratlarını affetsin,,
Köy hatipleri ne diyorlar^ | Derliyen : A.
FENİK |
★ Köylere giden mektuplar, celpnameler gibi ulaştırılmalıdır1.
A* Muhalefeti istemiyen iktidar partisi midir? Hayır, h^tta Halk Partisini istemiyen bir iktidar var!
■A Demokrat Parti bu zihniyetle yıkılmaz, fakat yıkar!
A- Benim bir tek reyim, devleti meydana getirir!
A Adımı, soyadımı polis yazdı: Mehmet Yılmaz! Dak-~ Ulu. irmİDli Ahmet Yulaf yapmış.1 Anlaşılan beni hayvanlara yedirecek•
A Büyük imtihanın geldiği bugünlerde gözümüzü kapamak değil, kırpsak dahi 50 sene daha hürriyete kavuşamayız!
(Devamı Sa:6Sü:6de)
Kongreye iştirak edenler ve II idare Kurulundan bir grup
Demokrat Parti Ankara 11 Kongresi dün sabah saat 10 da Gar Gazinosu salonunda toplandı.
Kongrede ISO delege, Ankaranın köy ve kazalarından gelen yüze yakıta Demokrat Partili dinleyici, Genel İdare kurulu ve Parti Grupu üyelerinden Kâmil Gündeş, Samet Ağaoğlu, Hulûsi Köymen, Refik Şevket İnce, Muammer Alakant, Ahmet Veziroğlu, Salih İnankur, Halit Atalay, Atıf Benderlioğlu ve Abidin Pqituoğlu, il idare kurulu üyelerinden Osman Şevki Çiçek-dağ, Muhlis Bayramoğlu, Hamdi Bulgurlu, Ramiz Eren, Abdullah Gedikoğlu, Mustafa Yalım, H. Yaşar Kuşoğlu, Hüseyin Benadam ve Bekir Turna; İlçe, Bucak ve Ocak idare kurulu üyeleri ve basın mensuplan hazır bulundular.
Kongrenin açılışını müteakip yoklama yapıldı ve kongre başkanlığı seçimine geçilerek Samet Ağa oğlu kongre başkanlığına seçildi.
Bundan sonra İİ İdare Kurulu Başkanı Osman Şevki Çiçekdağ i-dare kurulunun geçmiş devreye ait raporunu okudu. Raporda#» siyasî, idari ve malî meselelere kınaca temas ediliyor ve bilhassa dokuz aylık çalışma devresinde 15,952 vatandaşın daha Demokrat Parti saflarına katıldığı, yeniden 141 ocak açıl-
A- (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Dünkü D. P. Ankara İl Kongresinden bir görünüş
RUSYA'DAN GELİYORUZ /
Odesadan dönen Italyan denizcileri Rusyadaki hayat şartlarını anlatıyor
Kederli, kasvetli bir şehir - Karanlık sohaklar -Kuru saman ve gazete hâğıdından sigaralar -Paçavralar içinde aç ve sefil bir halk kitlesi
Günün Yazısı:
I,
Açık kapı Zorlama usulü
Ghod BABAN
Trabzon D. P. II
Kongresi yapıldı
*
üyük seçimlerin arifesinde, I ti değişmediği halde, Hüseyin Ca-onimî Kir millî hiriin elinden kalemi alındıeı vakit.

fjffv üyük seçimlerin a------- , .
muhalefet, seçimi, bir millî l£J bayram günü haline getir inek için, elinden geleni yaptığı halde, bir türlü anlıyamadığımız sebeplerden dolayı, bu havayı bu landırmak için bir takım bozguncu gayretlerin faaliyette olduğunu esefle müşahed.e ediyoruz.
Sanki Ay’dan veya Merih’ten inmiş gibi, Sayın Yalçın, altı Mart tarihli Ulus gazetesinde, kendi icat ettiği bir takım yanlış fikirleri, muhalefete atfederek, bu esassız meseleler üzerinde kendine göre mü-talea yürütüp 'bir takım neticelere vanyor. Yalçın’ın hareket mebdei-nin hatalı olduğunu bilmemesine İmkân tasavvur etmediğimiz için, bu yolu ihtiyar etmiş olmasını maalesef hüsniniyetine atfedemiyoruz.
Yalçın, Demokrat Partinin iktidarı, seçimlere girmemekle tehdit ettiğini söylüyor. Ona göre, (bu, amiyane tâbiriyle kabak tadı vermiş bir sözdür. Demokrat Parti, girmemek yolunu ara seçimlerinde bir kaç kere tecrübe etti. Bu tecrübe onlara isbat etmek lâzımgelir ki, kendilerinin vazifeden kaçmaları yüzünden dünya nizamı altüst olmuş değildir. Güneş yine Doğu dan yükselmiş, dünya, mihverini şaşırmadan yine güneş etrafında devrini yapmış ve hiç kimsenin kılına halel gelmemiştir.)
Sayın Yalçın da bilir ki, bazı na-zariyatçılar güneşteki ve aydaki lekelçrle dünya yüzündeki içtimai hâdiseleri izah etmek istemişlerse de, şimdilik, gülüç olmaktan öteye gitmemişlerdir. Elbette Demokratların ara seçimlere girip girmemesiyle, ne dünya mihverini değiştirmiş, ne geceler gündüz olmuştur. Güneşle dünya arasındaki münase betler, hiç bir zaman bozulmamıştır. Fakat, bu münasebetler, Sayın Yal çın, Çoruma nefyedildiği, elinden kalemi alındığı, onun bugünkü iktidar partisine en şiddetli surette muhalefet ettiği zamanlarda da yine bozulmamıştı. İtiraf etmek lâzım ki, güneşle dünyanın münasebe-
hidin elinden kalemi alındığı vakit, bu dünya, ona olduğu kadar, bize de fikir ve kalem hürriyeti namına zindan gibi gelmişti... Şimdi, kendisi, bizleri yarı yolda bırakmış, kendi âleminin aydınlığında yaşıyor... Biz ise, bir zamanlar kendisinden edindiğimiz kanaatlerle, bir zamanlar kendisinin hasretini çek-
A (Devamı Sa: ( Sü: 4 de)
Refik Körelten bir konuşma yaparak D. P. ye yapılan çeşitli iftiraları şiddetle tel’in etti
Trabzon, 12 (Hususi) — Trabzon il kongresi Demokrat Partinin geniş salonları ile caddeleri dolduran çok kalabalık bir dinleyici kitlesi önünde Ordu, Giresun, Rize ve Gümüşhane'den gelen heyetlerin huzuru ile yapılmıştır.
Söz alan bir çok hatiplerin hararetli konuşmalarından sonra kürsü-
"ZAFER,, Afganistan’da : 6
Gelin odasına benzer
Ayje Mebrure
ye gelen Refik Koraltan alkışlar a-rasında heyecanlı hitabelerde bulunarak 75 dakika devam eden nutkunda ezcümle şunları söylemiştir: .— Aziz Trabzonlular, müstesna bir zevk ve heyecan içinde olarak sizleri sevgi ve saygı ile selâmlarım. Hürriyet ve demokrasi rejiminin bu milletin ruhunda kökleşmesi davanın tahakkukunu kolaylaştırmış bu lunuyor.
Cemiyet hadiseleri, hele siyasi ha yatta milletlerin vicdan ve kalplerinde ve hele tahteşuurlannda yıllar boyunca bazı inkılâpların birleş mesile vücut bulur. Bu itibarla Türk Milleti uzun yıllardan beri bu büyük davarun, demokrasi havasının hasretini çekmese idi mana ve kıy metini idrak etmeseydi bugünkü mesut netice elde edilebilir miydi? Trabzonlular. Türk inkılâp tarihinde bir husuf davası diye vasıflandırılacak olan bir devre yaşamışlardır. Memleket içinde mazinin hesap ve tasfiyesi yapıldığı zaman Kara-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
İngilterede yapılan son parlâmento seçimlerini İşçi Partisinin çok az bir ekseriyetle kazanmasından sonra, Kral, İşçi Hükümetinin hazırladığı mutat beyannameyi okuyarak Parlâmentoyu açmıştır. Yukarıdaki resimde Kralın İngiliz an'ancleri mucibince saltanat arabasına rakip olarak Parlâmentoya girişi görülmektedir.
Sovyet Rusyada
Dünkü seçimler
Stat in ve Molotof kendi intihap dairelerinde ittifakla seçildiler

İtalyan «Fuciliere» destroyerinin 1947 tarihli İtalyan sulh muahedesi
mucibince Rus donanmasına teslim
edilmek üzere Spezia'dan Odesaya gitmesi Italyan komünist partisi liderlerini endişelendirmektedir.
Bu komünist liderleri, 1549 başında Odesada Ruslara teslim edilen tArtigliero. destroyerinin İtalyan mürettebatının Speziaya dönmelerini müteakip vukubulan hâdiselerin tekerrüründen korkmaktadırlar.
Ruslara teslim edilen «Artiglie-ro) ve «Duca d’Aosta» destroyerle-
A (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Müthiş ve feci bir uçak kazası.
Cardiff, Gal, 12 (AP) — Futbol meraklılariyle dolu bir uçak bugün Liandow hava meydanı civarında düşmüş ve 80 kişi ölmüştür. Uçakta — 5 kişilik mürettebat ve 78 yolcu olmak üzere — 83 kişi vardı. Enkaz arasından altı kişi canlı olarak çıkarılmış, fakat bunlardan üçü bilâhare ölmüştür.
Bu kaza, ticarî uçakların geçirdik leri kazaların en korkuncudur.
1


Afganistan’ın en mamur köşelerinden biri. Dereçck adlı sun’i gol
(Yazısı 2 ııci sayfada)
C. H.P. den 38 kişi istifa etti
Bunlar olduğu gibi
Delice D. P. bucağına geçtiler
Haber aldığımıza göre Delice bucağına C. H. P. saflarından ayrılarak mütemadi iltihaklar vaki olmaktadır. Son olarak 38 vatandaş
D. P. saflarına geçmiş bulunmaktadır. Tüccardan Nuri Delice, Abbas Delice, Çelebi Özer bunlar arasındadır.
Bucağa bağlı Herekeli köyü C. H. P. Ocak Başkanı Bergüzar Ünal da D. P. saflarına geçmiş bulunmaktadır.
Delice Halk Partisi Başkanı Halim Altınok'un da D.P. saflarına geç mesi kuvvetle muhtemeldir.
Londra Radyosu, 12 (Basın Ya-1 maktadır. Şimdiye kadar yapılan oy yın) — Yüksek Sovyet Şûrasının sayımından anlaşıldığına göre, Sta-iki meclisinde yer alacak üyelerin 1in ve Molotof kendi seçim da-seçilmesi için bugün Sovyetler Bir- i relerinde oybirliğiyle seçilmiş-liğinin her tarafında seçimler yapıl-1 lerdir.
Belçika kralı için dün bir plebisit yapıldı
I
Daha ilk neticelere göre Kral yüzde 67 bir ekseriyet kazandı
Brüksel, 12 (a.a.) — Brüksel, An-1 Sabah saat 8 de açılmış bulunan vers, Liege, Namur, Mons ve Charle- oy verme büroları 13 de kapanacak rot'dan alınan ilk haberlere göre, ve sayım bir saat sonra başlıyacak-plebisit sükûnet içinde devam et- tır.
mektedir. Hiç bir hadi . çıkmamış- ilk neticelerin saat 18 civarında ge tır. I A (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
AKINTIYA---1
I____KÜREK
•Yedekçinin Yedeği, bugün sütununu, Ankara İl Kongresinde konuşan bir köylü hatibe vermekle şeref duymaktadır:
Maya !
C.H.P. safmda saf saf olanlar! O karaborsada vurgun vuranlar! Miletin reyine sehpa kuranlar! Bu millet sizi de, bizi de anlar!

Zulmeti yegâne şiar tuttunuz! Bu büyük milleti hep unuttunuz! Bir çeyrek asırdır neler yuttunuz!
Bu millet sizi de, bizi de anlar!

Dinime şal örttün 25 sene!
Müslüman olmuşsun duydum bu sene!
Âyeti kerime sundun Kongrene! Bu millet sizi de, bizi de anlar!
Rüştü AKÇIN
i
I
“ZAFER,, Afganistan’da
MEZARI Şerif Caddesi bir baştan bir başa insanı her an hayret içinde bırakan bir yoldur. Çünkü, temiz ve büyük otelin yanında, ve daha evvel bahsettiğim sinemanın ittisalinden itibaren bir sıra dükkân başlar ki, bunların temizliği ve sattıkları malların nefaseti adeta şöhret yapmıştır. Her şey kavanoz içindedir. Kahve, şeker, peynir, Ingiliz mamulâtı®yiyecek, konserve, hepsi kavanoz altında müşteri bekler. Dükkânlarda hazan umulmıyacak derecede güzel kumaşlar bulunur. Bu dükkânları işletenlerin çoğu Türkçe biliyor. Ve Türkçe bildikleri halde, Türk olduğunuzu anlarlarsa pazarlık etmiyorlar. Daha ileride meyva satanlar dükkân'tutmuşlar.
Gelin odası gibi...
Evet, manavlar gelin odası gibidir. Üzümler, en nefis cinsinden olmak üzere, salkım salkım askıdadır. Hangi mevsimde olursa olsun, bu salkımların, sanki bağdan yeni kopmuş gibi, buğulu, taze bir rengi var. Ojıların yanında fotoğrafçı. Tıpkı bizim İstanbul’da .Mehmet, lerinûzin resmini çeken fotoğrafçılar gibi, duvara işlemeli bir hah asmışlar, icrayı sanat ediyorlar. Yalnız, buradaki dekor halının motifleri değişik. Bahçeler, çimenler gös . . iyor. Geçerken gözlerim doldu. Bizim yadigâr fotoğrafların arkasında ekseri, Yavuz’u temsil eden gemi resimlerT vardır. Önünde akrep bıyıklı, babayiğit bahriye erleri poz almışlardır. Yahut, tüfeklerle topların bağdaştığı bir fon üstiin de, bizim Mehmedimiz, ya iki eli yanında, esas vasiyette, ya oturmuş, dua eder gibi iki eli dizlerinin üstünde, askerlik hatırasını tesbit ettirmiştir. Ve bu resim, arkasına, ancak askerlikte öğrenilebilmiş olan majüskülsüz bir yazı ile eşe dosta gönderilmiştir.
Fotoğrafçı, Afgaıılı neferleri ob jektifine sığdırmakla meşgul. Yanda
' gazozcu da epey iş görüyor. Ben, Ye -------------
ni Cami basamaklarında biribirle- anlatacağıin
rine randevu veren «Mehmet, leri mizin hasretiyle harabım. Hlndli kadın yanık bir şarkı tutturmuş.
Caddei şahı (Hal)
En büyük cadde, Caddei Şahı a-dini taşıyor. Buradan bir sokağa sa pılınca, «Efgan Han. adlı hale vasıl olunuyor. Daha evvel bahsettiğim her türlü mal burada hem daha bol, hem. daha ucuz. Limon ve portakal gibi yiyecekler dahi tartı ile alınıyor. Ölçü de, «Pavû yani aşağı yukarı 400 gram. Bizim dolmıya koy duğumuz fıstığı burada kabuğu ile satıyorlar, fakat, kabuk o kadar ince ki, el ile kırılıyor. Bundan başka, üzümleri muhafaza etmek hususunda da kimseye vermedikleri bir sırları var. Bizim, Asmaaltında, kutular içinde satılan ve Ayıntap pekmezi tabir olanan tatlının kutularını pek andıran kutular görünce yanaştım. Ne olduğunu sordum. Dükkân sahibi hemen açıp gösterdi. Bir kat üzüm, bir kat pamuk. Fakat, üzümler hayret edilecek derecede taze kalmış. Bu usul bizde bir lüks sayılıyor. Kış ortasında ü-züm yiyebilmiş insanlara zengin na zariyle bakılır. Halbuki burada, orta halli her vatandaş bu kutu ü-zümlerinden temin edebilecek durumdadır.
Balık meselesine aelince
Bilindiği gibi, Afganistan'da deniz yok. Tabiî balık da yok denecek. Belki deniz balığı yok, fakat ba lık zevki var. AfganlIlar balığı çok seviyorlar. Çok kılçıklı tatlı su balıklarına kadar, Allah ne verdiyse, hepsi kebap ediliyor. Bizim Yemiş’-deki küçük lokantlarda olduğu gibi, burada da, büyük tepsiler veya derin tencereler için kızartılan balıklar, ayak üstü karın doyurmak istiyen müşterilere satılıyor. Yanında pilâv da var. Ayrıca tatlı. Bu, bir nevi lokma gibi bir şey, balıktan ve pilâvdan yiyen, mutlaka ondan da alıp yiyor. Alamıyacak halde ise, bedava...
Gelecek yazımda . Lebiderya.yı
| serbest Sütun |
Af Kanunu çıkarken bir kaç düşünce
Yozon . R. T.
rı ile Meclis huzuruna gelmesi, herkesi şaşırtmıştır.
Belki de denilecek ki, memlekette bir inkılâp olular, bir demokrasi inkılâbı oluyor, bunlar da siyasî mahkûmlardır, iyi, milliyetçi birer vatandaş olmak şansını bunlara da verelim. Evet bu düşünce İnsanîdir, güzeldir, muhteremdir. Bu affa taraftar olmamakla beraber bu insani düşüncelere kendimizi kap-tırar&fc, biz de iştirâk ediyoruz.
. Çünkü, hükümet bizçe bilinmiyen ! bir maksatla böyle bir affı doğru ' bulmuş ve belki de günden güne gelişmekte olan demokratik inlolâ-| bımızın bir kefareti olarak bu teklifi getirmiştir. Komisyonda kabul edildiğine göre, artık bu gibilerin affı bir vakıa haline gelmek üzeredir. Fakat gönül arzu ederdi ki, bun ların yanında onlardan daha hafif suçlarla hükümlü olan kimseler de Büyük Meclisin bu atıfetinden isti fade ettirilsin ve cezalarının muayyen kısmı tecil edilmek suretiyle şarta bağlı olarak tahliye edilsinler. Tasarıda böyle bir madde olma-dığını ve hükümetin de buna ya-‘ naşmadığını görüyoruz. Fakat ka-ııaatımızca vatandaşı muvakkat bir zaman için de olsa hürriyetinden mahrum etmek, onu hapsetmek, hiç şüphe yok ki, uslanmasını temin et-: mek ve böyle suçları işlemeğe mey-yâl olanlara da bir ibret misali ver-'■ mek içindir.
Eğer hakiki bir Af Kanunu çı-
At Kanunu ile takip edilen gayenin ne olduğu artık bütün açıklığı ve acılığı ile meydana çıkmış bulunuyor. Kanunun birinci hedefi hiç şüphe yok ki, vatan hainleri ile komünistlerin serbest bırakılmasını istihdaf etmektedir. Bu vatanın, bu milletin aleyhine çalışan, onu yıkmaya, düşmanlara teslime uğraşan, yabancı bir devletin esiri yapmak isteyen ve kominform denilen dünya istibdat tarihinin kaydetmediği derecede vahşi en-kizitörlerin ellneteslim etmek ama-, ciyle hareket eden, bunu da meşru göstermek için kuyruklarına bir ı •idealist» kelimesi ekleyen vatansızları affediyoruz. Bunların suçu bir katilden, bir caniden daha a-ğırdır ve bunlar bu vatanda yaşayan bütün insanların amansız düşmanıdırlar.
. Af Kanunu .tasarısı bu şekilde çıkarıldığı takdirde yarın hapishanelerden çkacak olanların cemiyeti-mlzfh- seçim gibi ateşli bir devresinde döfrt taraftan- bünyemizi kemirmeğe, habis melanetlerini icra etmeğe, daha bir çok saf ve masum vatandaşın kanını, kafasını zehirlemeğe çalışacaklarına hiç şüphe etmiyoruz.
İnsanî bir düşünce mahsulü ise ve bunu bize yaptıran İnsan Hakları Beyannamesini kabul etmemiz ise, şunu açıkça belirtelim ki; insanları hak ve hürriyetlerinden mahrum etmiyeceğiz, diye bir cemiyetin de huzurunu ve rahatını kaçırmağa kimsenin hakkı yoktur. Hürriyet nasıl başkasının haklarına hürmet etmekle kayıtlı ise, demokrasi ve insan haklarının da bir cemiyetin huzurunu bozmamakla kayıtlı elması lâzımdır.
Yakın zamana kadar komşumuz Yunanistan’ın Ifuzurunu, cemiyetin sükûn ve asayişini kimler bozmuş, binlerce, on binlerce insan kanının akmasına sayısız yuvaların yıkılmasına yavruların boynu bükük, kadınların dul kalmasına kimler sebep olmuştur? Komünistler değil mİ? İnsanî düşünce bu mudur ve İnsanî düşünce bir cemiyetin içine huzursuzluk verecek, onun rahatını kaçıracak ve hattâ onu kana boyayabilecek bu gibi kimseleri serbest bırakmak mıdır?
Şimdiye kadar eğer memleket bu korkunç düşmandan kendini koruyabilmiş ve onu istihfafla görebilmişse bunun tek sebebi; Türk Milletinin yüksek şuuru ve hükümetin de bu işte tuttuğu azimli hattı harekettir.
Nitekim çok yakın zamanlarda fişin sağcı ve solculann fiil ve harekelerini ağır ve şiddetli ceza tehdidi altında bulundurmak lüzumunu hisseden Hükümetin böyle bir tasa-,
Gölbaşında bir plâj inşa ediliyor
Plâj bu yaz mevsirrıine yetiştirilecek
Ankara civarında Gölbaşı mevkiinde ötedenberi düşünülen bir plajın yapılması hususundaki çalışmalar bir hayli ilerlemiş bulunmaktadır.
Muan ve Eğinir göllerinin bulunduğu mmtakaya kurulacak plâj, Ankaradarç yirmi iki kilometre u-•/.aktadır. Plâj küçük göl veya Muan gölü adı verilen gölün ikinci kilometresi üzerindeki yarımadanın bulunduğu mevkide kurulacaktır. Ayrıca göle doğru bir iskele uzatılarak bunun etrafında plâilar yapılması düşünülmektedir.
Gölbaşı plâjinin önümüzdeki yaz mevsiminde faaliyete geçeceği u mulmaktadır.
Sunderland takımının geliş tarihi belli oldu
İngiltere birinci lig'inde halen ü-çüncü durumda olan Sunderland takımı ile İştanbulda 4 maç yapmak üzere bir anlaşmaya varılmıştır.
Maçlar 13, 14, 20 ve 21 Mayıs tarihlerinde Beşiktaş, Fenerbahçe, G. Saray ile üç klüp karması arasında oynanacaktır.
İstanbula kadar gelecek olan bu takımın şehrimize de getirilmesi Ankara futbolu için çok faydalı olacağından, Bölgenin bu fırsattan fay dalanacağını ümit ediyoruz.
Kendilerine röm olmıyan kadını yaraladılar
Battal Artun ve Faik Yurdakul isminde iki şahıs evvelki gün Malı-mutlar köyünde Zekiye isminde bir kadına tecavüz etmek isıtemiş-ler dir.
Kadın mütecavizlerin isteğine uy madığından Battal ve Faik kadını bıçakla tehditte bulunmuşlar, yine kâr etmeyince vücudunun muhtelit yerlerinden yaralamışlardır.
Irz düşmanı Battal ve Faik yakalanarak adalete feslim edilmişler dir
Yanmış ormanları Ağaçlandırma işi
Orman Genel Müdürlüğü yurdun muhtelif mıntakalannda vukua .filen orman yangınları sebebiyle ha sara uğramış yerleri ağaçlandırmak için gereken tedbirleri almıya başlamıştır.
Bu arada Balıkesir vilâyetinin Balya mıntakasında ilk ağaçlandırma işi için tohumlama ve ıslah istasyonları açılmıştır. Bu mıntaka-daki istasyonlar ilk çalışmalarını bitirdikten sonra hemen tohumlama işine başlıyacaktır.
Diğer taraftan Çanakkale - Balıkesir şosesi üzerindeki Çamlıdero mevkiinde bulunan 100 hektarlık yanık ormanlık da kısa bir zaman •sonra ağaçlandınlmıya çalışılacaktır.
karmak istiyorsak, cezalarının üçte ikisini çekmiş olanların, mütebaki cezalarını tecil etmek esasını kabul ederek, bu gibileri tahliye etmek ve vatandaşı suç işlemekten daima menedici ve onun başında -Demokles. in kılıcı gibi sallanan müeccel cezayı bırakmak hakikaten çok yerinde bir iş olacaktır.
Affedilmeleri gün meselesi haline gelen ve artık hakikat olacağına hiç şüphe etmediğimiz bu vatandaşlarımıza samimî olarak şunu anlatmak isteriz ki : kendileri de bu vatanın, bu milletin öz evlâtları olduklarını, bastıkları her adım toprakta atalarının, dedelerinin bir zerre kanı bulunduğunu ve her Türkün vazifesi bu mukaddes toprakları, bütün ananeleri ve bütün gelenekleriyle Türk olarak muhafaza etmek olduğunu biran hatırlarından çıkarmasınlar ve kendilerine verilen bu şanstan istifade ederek iyi ve milliyetçi birer vatandaş olmağa çalışsınlar. Bütün temennimiz budur. R. T.
Anna’ya:
— Koch’u öldürmüşler, dedi, hemen buradan uzaklaşalım.
O kadar hızlı yürüyordu İd kaygan kar onu bir oyana, bir bu yana atıyordu. Çocuğun şüphe ve dikkati, gittikçe büyüyen bir bulut halinde, bütün şehri sarr yormuş gibi bir vehim içindeydi. Ne kadar hızlı gitse o bulutun gölgesinden sıyrılamıyordu sanki! Atina'nın söylediklerini de işitmiyordu. Anna:
— Şu halde Koch: «üççüncü bir adam vardı» derken, doğruyu söy lüyormuş, diyordu. Bir müddet sustuktan sonra da: .Bir cinayete kurban gittiği muhakkak; hiç şüphe yok. Cinayetten başka bir şey olsa, örtbas etmek için cinayet işlemezlerdi., diyordu.
Sokağın bitiminden, tramvayların birer buz parçası halinde ı-şıldıyarak geçip geçip gittikleri görülüyordu. Ring’e çıktıkları za man Martlns:
— Sizin eve yalnız dönmeniz daha iyi olacak, dedi. İş anlaşılana kadar ben biraz alarga durmalıyım.
— Kimse sizden şüphelenemez.
— Dün Koch’u ziyaret eden ya bancının kim olduğunu daha şiın
Yazan ) Graham Greene
diden soruşturuyorlardı. Her halde bir müddet İçin olsun başım derde girecek görünüyor.
— Niçin gidip polise haber ver iniyorsunuz?
— Polis bu işlerde o kadar dar kafalıdır ki, güvenemeın. Harry’ yi neyle ittiham ettiklerini biliyorsunuz... Gözünü patlatmak istediğim Cailagham adındaki herif dahil, bunların hepsi böyle, Beni kıstırdıklarına dehşetli memnun o-iurlar. Hiç bir şey yapmasalar Vi-yana’dan uzaklaştırırlar beni, t-yisi mİ hiç ortalarda görünmeyim. Kendi halimde kaldığım müddetçe bana bir şey yapamaz lar. Beni ihbar ederse bir Cooler eder.
— O da bunu yapmaz.
— Evet, mücrimse yapmaz. A ma Cooler’in mücrim olduğunu sanmıyorum.
Ayrılırlarken Anna:
İçtimaî Tetkikler
İstibdat ve müstebitler
İstibdat nedir?
Demokrasi asrında bulunmamıza rağmen basın ve radyolarda demokrasiden ziyade istibattan bahsedilmektedir. Bunun sebebi şudur : İstibdatla idare edilen memleketlerde istibdattan bahsetmeğe imkân yoktur. Geçmişte uzun yıllar istibdat pençesinde inleyip nihayet hürriyetlerine kavuşan milletler, türlü vesilelerle o geçmişin tarihini ve fici hatıralarını birer birer sayarak gelmiş ve gelecek nesilleri her hangi bir istibdada karşı korunmaya hazırlar. Bizdeki son mücadeleler ve hattâ bu yazımız dahi böyle bir ilhamdan doğmuştur.
Bazı milletler de dünya ölçüsünde iç ve dış âlemdeki demokrasi savaşına rağmen, hâlâ ilk çağları tekrar yaşatmak sevdasına kapılan herhangi bir şef, zümre, parti, ırk veya hanedanın baskısı altında tahammül cdemiyerek, istibdada karşı birden bire bir ihtilâl veya reformla bir volkan gibi pathya-rak, olanca ihtişamiyle kurulmakta olan istibdat veya diktatörlüğü yıkmaktadırlar.
Şunu bilmek lâzımdır ki, istibdat her nereye girmişse orada ya gizli mukavemet halinde, yahut bir şefin başkanlığı altında hürriyet bay. rağını kalkan tutan bir kahraman demokrat gençlik ordusu kuruluver miştîr.
Başta insan olmak üzere her canlı mahlûkun şiddet, zulüm ve haksızlık gibi tabiat ve cemiyet kanunlarına uymayan tahakkümlere karşı isyan etmesi yaratılışı icabıdır. Hayvanlar hürriyetlerini korumak için icabında canlarını da feda ederek, bazıları iğneleriyle düş manini zehirliyerek, bazıları ısırmakla, bazları tepmekle ve bazıları da boynuzları ile veya uzım dişleriyle, gagaları ile, pençeleriyle veyahut tiz ve sert sesleriyle korkutarak savaşmaktadırlar.
İnsan ise, icabında hayvanlar gibi savaşmakla beraber daha ziyade zekâsını, mantık ve şuurunu ve bunlarla icadedebileceği fennî vasi talarla kendisini veya hemcinsini müdafaa eder. Bunun içindir ki, herşeyden evvel savaşacak ere (yani demokrasi kahramanına) ve biler meydanına (yani demokrasiye) ihtiyaç vardır.
İnsanlık tarifi boyunca bir çok âlim ve; mütefekkirler istibdadı türlü izahlarla belirtmek istemişlerdir. Bunları ileride sırası geldikçe ele almak üzere, şimdilik yalnız bütün ömrünü istibdat ve müstebitler âleminin incelenmesine vakfederek büyük bir eser yayınlayan İtalyalı mütefekkir V. Alfieri’nin 1 bir tarifi üzerinde duracağız.
italyanın 18 inci asır mütefekkirlerinden olan Alfieıi 1789 dan yani Fransız inkılâbından önce yazdığı (Della Tiramide) isimli eserinde istibdadı şöyle tarif ediyor : «Bir idare ki, kanunları yapanlar, kanun ları tahribe, tevile, kaldırmaya muktedir olur, nefsine karşı hüküm süz bırakabilir. Ona ve o yolda olan her türlü idareye (müstebit hükümet) yahut (İstibdat idaresi) adı verilebilir.»
Bu tarife göre istibdatta, belli başlı dört ana unsur vardır :
1) Kanun yapanların yaptıkları kanunları diledikleri gibi tahrip etmeleri,
2) Yaptıkları,kanunları, hükümlerine göre değil de, icabında tevil yolu ile istedikleri gibi tatbik etmeleri,
3) Yaptıkları kanunları, istedikleri zaman ve istedikleri şehilde tatbikattan kaldırmaları,
4) Yaptıkları kanunları, icabında kendilerine karşı hükümsüz bırakmaları, yani kanun üstünde sorumsuz, İlâhî ve semavî bir şasi-hyet sahibi olduklarını ileri sürmeleri.
Çeviren : Kırdanoğlu
Sacheride otel kâtibi:
— Siz ççıktıktan sonra Albay Callovvay sizi aradı. Mösyö, dedi. Şimdi zaııne(lerlnı bardadır.
Martins:
— Şimi geliyorum, diyerek hızla geri dönüp oteldein fırladı. Dii-şünmiye ihtiyacı vardı. Fakat da ha dışan adımını atarken bir fidanı yanına yaklaştı, elini kasketine götürerek bir selâm verdikten soııra kısık bir tonla:
— Lütfen Mösyö... dedi ve derhal haki renkli, önünde ufak bir İngiliz bayrağı sallanan bir kamyonetin kapısını açarak, Martins'l ne oluyor demeğe vakit bırakmadan kuvvetli bir elle yakaladığı gibi arabadan İçeri sokuverdi. Martlns İliç bir karşı koyma hareketi yapmadı. Ergeç ona bir takım sualler soracaklardı. Bu mukadderdi. Karşı koyup ta ne yapsmdL Aıına Sciımidt*İD ya-
— 24 —
— Kuzum çok ihtiyatlı olun, dedi, bakın, ufacık bir şey biliyor diye Koch’u temizlediler. Sizin de hiç değilse Koch kadar bil eliğiniz şeyler var.
Kızuı bu ihtarı, Sacber oteline gelinceye kadar bütün yol boyunca, Martins’in zihnini işgal etti. Saat 9 dan sonra sokaklar bomboştur. Martins, arkasından en ufak bir ayak patırdısı duysa hemen dönüp bakıyordu. Sanki, ö-tekilerln o kadar merhametsizce korudukları üçüncü adam şimdi bir cani idi, ve kendisinin İzini kolluyordu.
Gand Hotel’in önünde mongol tipinde bir Rus askeri nöbet tutuyordu. Üççiincü adamın şu veya bu biçimde bir yüzü yoktu; o sadece, tepeden, bir pencereden biran görülmüş bir baştan ibaretti.
kilden başka bir şey değildir. Böy-Ile cumhuriyetlerde, halkın İçtimaî rüşde ermediği ileri sürülerek, fert veya zümre, yahut partiler tarafından millete vasilik ve vatana mü-teyellilik sistemi adı altında çok orijinal rejimler kurulmaktadır. Devlet her ne şekilde olursa olsun, milletin İçtimaî olgunluğu esas olduğunda şüphe yoktur. Çünkü her millet ancak lâyık olduğu idareyi bulur. Meselâ Kanunî Süleyman devri bir mutlâkiyet kadro devri olduğu halde, Osmanlı imparatorluğu dünyanın en demokratik bir’ , idaresine sahip ve bu rejim sayesinde hudutsuz adalet ve hürriyet fikirleriyle, ilim ve sanatı ile cihangir olmuş bir devletti. Bugün İngiltere meşrutiyetle idare edilen bir memleket olduğu halde, dünyanın en yüksek demokrasisine sahip cumhuriyetler safındadır. Bundan anlaşıldığına göre, rejimlerde milletlerin de büyük ve ağır mesuliyet hisseleri vardır. Cahil, kültürsüz milletlerin başında ancak müstebit bir idare bulunabilir. Bu bakımdan her milletin her ferdi siyasî hak ve hürriyetini kayıtsız şartsız kullanma hakkını mutlaka ve mutlaka kan ve can pahasına da olsa, elinde tutmaya mecburdur. Neme lâzım, idarei maslahat, akraba, eş, dost, hemşehri, ıfktaş, parti ve din gayretleriyle siyasî birliği korumamak ancak bedbaht insanlarının kândır.
Yine bu mütefekkire göre, bu dört unsurun, sağduyu sahibi olan her nesil veya zümrenin mantığına yerleşmesine İmkân yoktur. Bilhassa olgun milletler böyle bir İlâhlaşma karşısında ergeç ya gizil mukavemet yolları De yahut da apaçık ihtilâllerle bu türlü istibdadı yıkacaklardır. |
Bize göre istibdat, ilk insan cemiyetlerinin kurulduğu çağlardan beri İnsan zekâsının ulaşabildiği İnsanlık, adalet, eşitlik, hak ve hürriyet fikir hüzmelerini daha gelişmeden, derhal yerinde söndürüp kendi karanlık cehennemini kuran yedi başlı bir devdir.
Egoizm, yani bencilik ön cephesini teşkil etmek üzere, ihtiras, irtikâp, imtiyaz, sefahet, cehalet ve tethişin meydana getirdiği bu yedi başlı dev, her başın temsil ettiği heybetiyle hangi cephesinden bakılırsa bakılsın, yedi kat zalim, yedi kat kahpe, yedi kat hain, yedi kat dalkavuk, yedi kat korkak ve yedi kat korkunçtur.
İstibdat, bugüne kadar bilinen klâsik devlet şekillerinin her üçünde de, yani mutlâkiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet idarelerinde görülmekle beraber, İkinci Cihan Savaşında yıkılan mihver devletleri rejimlerinde de görülmüş ve hattâ onları bir kaç yıl içerisinde yıkıver-miştir.
Mutlâkiyet; verasetle otomatik-ınan iktidara gelen kral yani vera-setli tek şef sistemi. Bu idarede nüfuz ve salâhiyet sorumsuz hükümdara ekseriya gökten inmektedir.
Meşrutiyet; her ne kadar milletlerarası geleneklere göre, parlâmen-ter ve kanunî bir idare sistemiyse de, bazan halkın genel kültürünün yetersizliği ve İçtimaî rüşde ermemiş olması ileri sürülerek, bir fert veya zümre, yahut parti istibdadı kurmak mümkün olabilmektedir; ikinci meşrutiyette bizde ittihat ve Terakki Cemiyetinin son yıllarında kurduğu parti diktatörlüğü işte böyle kurulmuştur. Bu gibi diktatörlüklerde Devlet Başkanınm Seki ve ikinci derecedeki şeflerin dahi ve eşsiz kahraman olması bir zümre veya parti diktatörlüğüne mâni olamaz. Zira, meşrutiyette de yine hükümdarın gözü mutlak idarededir. Meşrutiyeti ilân etmek şartiyle Osmanlı tahtına getirilen ikinci Abdülhamit, aradan bir müddet geçer geçmez yeminini ayaklar altına olarak tekrar mutlak idareye dönmüştür. Çünkü, hanedanının müstebit geleneklerinden aldığı saltanat terbiyesini unutmaya maddeten olduğu kadar manen de imkân yoktu.
Bazı meşrutiyetle idare edilen memleketlerde hükümdar, tahtında bir millî sembol olarak muhafaza e-dilmektedir. Meselâ İngiltere’de böyledir. Otorite kralda değil, iktidar parti ve hükümetindedir. Kral ancak millet iradesini onaylamakla mükelleftir.
Cumhuriyette istibdat : Kuruluş kadro ve bünyelerine göre devlet şekillerinin en modem ve en demokratik yani halkçı olanı şüphesiz cumhuriyettir. Bununla beraber, tarihin de şahit olduğu gibi, bazı cumhuriyet idarelerinde meşrutiyet ve hattâ mutlakiyeti arattıracak kadar sert ve tahammül edilmez dikatörlük sahneleri görmek mümkündür. Cumhuriyet nizamı çerçivesi içinde cumhuriyet namına işlenen ölçüsüz ve hesapsız küstahlıklar, hırsızlıklar, cinayetler sayılamıyacak kadar çoktur. Bu gibi cumhuriyet kadroları birer şe-
Başta Milletvekilliği seçinû olmak üzere, her vatandaşın istisnasız muhtar, genel meclis, belediye mec-lici, parti, cemiyet, ocak, birlik, kulüp veya sendika seçimlerinde, kendisini hakkiyle temsil edebilecek, iş ehli temsilcilerin seçilmesini sağlaması ve reyini mutlaka eşe dosta, akrabaya, şuna buna değil, ehline vermesi lâzımdır. Reyi ehline vermek, hem bir vatandaş borcu, hem de bir vatandaşlık vazifesidir.
Eski Atina demokrasisinde de hükümeti teşkil edenler mümtaz sınıftan başka bir şey değildi. Halkın ekseriyeti esir sınıfı teşkil ediyordu. Bugün dahi böyle azınlık bir zümreyi, mün^az sınıfı temsil eden müstebit cumhuriyetleri bilmiyen yoktur. Bu gibi yapmacık cumhuriyet idareleri altındaki milletlerdi daima hissedilen bir fikir ve aUfik buhranı, ileride sırası geldikçe izah edeceğimiz karakter ayrılıkları için için kaynamaktadır. Ekseriya bu gibi rejimler bir kaç gün ve hatta bir kaç saat içerisinde müstebit veya diktatörleri ile birlikte silnip süpürülmektedr.
Şekilsiz diktatörlükler; meşrutiyet veya cumhuriyet kadroları içinde bazan bu kadro ve bünyelere taban tabana zıt ferdi ve şahsî diktatörlükleri de son İkinci Cihan Harbi göstermiştir; Hitler Alman-yası, Musolini ftalyası, Franko İspanyası ve bunlgrın ortak ve peykleri bu katagoriye girer. Bunlar ırk üstünlüğü ve ırk hâkimiyeti için Dünya hegemonyası hülyasına ka-. pılmışlardı. Bunlar, sık sık tekrar ettikleri ve uğruna millet ve memleketlerini kurban verdikleri «hayat sahaları» nda kendi saçtıkları zehir leri İle boğulup kalmışlardır.
Aynı ve fakat onlar gibi sağdan değil de, soldan giden yeni bir grup (!) demokrasi karargâhı karşısında ve demir perde arkasında sessiz sedasız ölüm nöbeti bekliyor. Yakında demokrasi bunlara da şahit olacaktır.
İstibdat nedir? Sualinin cevabını buraya kadar izah ederken, istibdat sahnesinin kahraman veya kahra-manlaıını da unutmamak lâzımdır. Gelecek yazımızda kısa da olsa, bu konu üzerinde duracağz.
unda gösterdiği iyimserlik yalancı, zoraki bir iyimserlikti.
Şoför arabayı, ince bir buz tutmuş yolda çok tehlikeli bir hızla sürüyordu. Martlns biraz yavaş sür, diyecek oldu; aldığı cevap tat sız bir homurtu, arkasından da yİ ne homurtu halinde ve içinde yal nız -emir* kelimesini anlayabildiği bir cümle oldu.
— Beni öldürmeniz emrini mi verdiler size? diye sordu.
Şoför, bu sefer hiç cevap vermedi.
Bir ara, bir ışık vurmasiyle, nofburg Titanları abidesi gözüne çarptı. Tepesi kar dolmuştu. Biraz sonra araba iyi aydınlatılmamış bir takım yan sokaklara girip çıkmıya başladı; Martlns istikamet hissini tamamen kaybetti.
— Daha çok mu? diye sorduy-sa da şoför oralı olmadı. -Her hal de bir tevkif vaziyeti yok, diye düşündü; öyle olaa yanımda bir muhafız olsun bulunurdu. Demek ifade vermek üzere ceibedillyo-
Nlhayet bir yerde durdular. Şoför, Martins'l bir binanın ikinci katına çıkardı, iki kanatlı bü-
(Devamı var)
GÜHÜKÎEZ5
Kızım Müeddep nerelerdesin ?...
Ski iikledanlık ve zerafet ,iöi) 1 radan iktisap edilecek meziyetlerden değildir. Bunlar doğuşlarında İnsana Allah tarafından İhsan edilirler. Hiç bir kimse çalışa çalışa nükte yapmağı ve zera fet göstermeği öğrenemez, vakıa çalıştığı sanat şubesinde alışkanlığın ve pratisizmln gelişmesi saç yesinde bir parça muvaffak olursa da o, o kadar da kalmağa mahkûmdur. İbda’ kabiliyetleri yoktur. Esprileri tulûat tiyatrolarındaki basma kalıp tekerlemeler gl bi soğuk soğuktur. Bir kaç kaba zevkli seyirci tarafından belki, be-ğenllebliir. Fakat ekseriyeti Ürpertir.
Büyük reklâmlardan sonra dün sabahki mahut muvafakat organındaki renkli panorama başlığı altında neşredilmiş resim bu düşüncelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösteren bir delildir.
Meseleyi diğer cephesinden mu talea ettiğimiz takdirde, milyonlarca vatandaşı sinesinde toplamış bulunan Demokrat Partiyi bir seyyar caııbazhane gibi göstererek tezyif etmek fikrinin gayriahlâkî olduğu neticesine varmamız da kabildir. Bununla beraber, umumî efkâr, elbette hükmünü verecek ve muhalefetin bugüne kadar yaptığı tenkitlerin, haklı olduğu nu anlıyacaktır.
Çünkü iktidar, bu resimle ma yasını belli etmiş, yurtta demokrasinin gelişmesine çalıştığı hak-kuıdaki sözlerinin gayri samimi olduğunu itiraf etmiştir. «Vatandaş şeref ve haysiyeti korunmalıdır!» diye bar bar bağıran, bazı hatırlı zevatın bu hususta ne dü şündüklerini öğrenebilmek her halde çok enteresan olurdıı.
Fakat, şuna kuvvetle kaniiz ki, o zevat şeref ve haysiyeti İnhisar altına almışlardır ve kendilerinden başkasına reva görülen bu a ğır ve iğrenç ima karşısında memnun olmuşlar, sanatkârı (?) tebrik ve teşvik etmişlerdir.
İnsanın bu resmi seyrederken:
— Kızım, Müeddeb, Nezaket, neredesin? diyeceği geliyor!
Hikmet YAZICIOĞLU
Kuzu etine 300 kuruş narh kondu
Ankara Belediye Meclisi komisyonu aldığı yeni bir kararla perakende kuzu etine üç yüz kuruş narh koymuştur.
TAVUKÇU LOKANTASI
BAYRAM ÇAPÇI ve HÜSAMETTİN SENCER Sanayi Caddesi 13/3/1950 günü tüm gelirini ve işçilerinin yevmiyelerini, Eskişehir felâketzedelerine fiyi muşlardır.
Sayın müşterilerinin rağbeti rica olunur.
V

Mes'ut bir Nijön
Yüksek Mühendis İsmet Çavlı’nın kızı Perihan Çavlı ile Yüksek Mühendis Velit İs-fendiyar nişanlanmışlardır.
11/3/1950(468)
CEM iy ETTE
Büyük Ankara
Ulus Yeni Park Söner
Sus Cebeci
LÜZUMLÜTELEFONLAR Yangın ................ 00
Sıhhî imdat ........... 91
Trenler ............ 12028
Hava Yollan ........ 14881
Yataklı vagonlar ... 11566
Su ânza ........... 21575
Elektrik ........... 24840
Havagazı ........... 24846
Başkent taksi ...... 22222
Yeni Güven Taksi ... 22333
Sizin Taksi ........ 22333
Merkez Taksi ...... 11111
Ersan Taksi ........ 21111
♦ SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ (15631) 1 Bodella (23432) *Bk adası
(22294) : Havana’da festival (14048) : Uçuruma Doğru (11121) : Uçuruma Doğru (14072) : Maskeli süvari.
Şeytanın pençesi (14971) : Uçuruma Doğru (18846) : Saygon

NÖBETÇİ ECZANELER Ankara, Çankaya, İsmetpaşa
| TAKVİM |
Hicri: 1369 — C. Evvei: 24
Rumî.' 1365 — Şubat: 28 13 MART 1950 PAZARTESİ
ÖSle İkindi Aksam
Yat» lmaak
Vasati
Kaan!
G.16
12.24
16.43
18.14
19.48
4.38
12.ı
13 - 3 - 1950
Z A F t R
Sayfa: )
ADYO’TELEFDN’TELGPAF HABERLERİ

Connally'nin yeni bir teşebbüsü
Korkmaz a!...
Sovyet eski Dışişleri Bakanı ve halen Başbakan yardımcısı gibi görünen Molotof, dün Mos-kovada sendikalar grubunda ver diğ-i bir seçim nutkunda, yine a-tom mevzuuna temas etti. Sovyet-ier idrojen bombasının hem mevcudiyetinden şüphe ediyorlarmış, hem de Batılı kapitalist âlemin bu mev-zudaki çalışmalarından ve tehditlerinden korkmuyorlarmış. Zira bu yoldaki çalışmalara muvazi olarak Basyada da çok büyük ölçüde faaliyet gösteriliyormuş. Ve kapitalistler, bu faliyeti bilmemezlikten gelerek tafrafuruşluk’da berdevam imişler.
Bir seçim münasebeti ile söylenen bu sözler, hemen bütün seçim nutukları gibi (eğer seçim hürriyetinin mevcut olduğu bir memlekette söylenmiş olsaydı) seçmenlerin gönlünü kazanmağa matuf bir teşebbüs sayılabilirdi. Fakat, Sovyet Rusyada Başbakan yardımcısının irat ettiği bu nutkun doğrudan doğruya harice matuf bulunduğu aşikârdır. Molotofn nutkunu bu bakımdan mütalea edecek olursak, i-ki kısımda hulâsa etmek mümkün-
Ingiltere serbest petrol alabilecek
İthalâtta tercih yasağı koyan maddenin tadili mutasavver
Vaşington, 12 (a.a.) — Kongre kaynakları tarafından dün bildirildiğine göre, âyan üyesi Tom Con-nally’nin iktisadi işbirliği idaresine önümüzdeki hafta teklif etmek niyetinde olduğu değişiklik vasıtasıyla, İngilizlerin petrol ithal etmeleri ve aynı zamanda Marshall yardımı da görmeleri mümkün olabilecektir.
Tom Connally, iktisadi işbirliği i-j daresinin Marshall Plânından istifade eden memleketlerin ticaretlerinde Birleşik Amerika aleyhine
hiçbir tercih yapamıyacakları yolundaki maddesini değiştirtmeye çalışacağını cuma günü bildirmiştir.
Birleşik Amerikanın resmî bir şahsiyeti tarafından bildirildiğine göre, Connally’nin teklif edeceği değişikliğin aleyhinde bulunan hükümet kendisine, böyle bir teklifin diğer kongre âzalarının da değişiklik teklif etmelerine yol açacağını ve böylece İktisadî işbirliği idaresi kanununun tatbik edilemez bir hale geleceğini hatırlatacaktır.
dür. Molotof diyor ki:
1— Biz atom bombasından kork-
mıyoruz. Zira bu bomba bizde de
var. İdrojen bombası mevcut değildir. Mevcutsa eğer, yakında biz de
o bombayı buluruz.
2— Kapitalist âlem ile komünist dünyanın yanyana yaşıyabileceğine
kaniiz.
Birinci noktada Bay Molotof’a hak vermemek elde değildir. Atom bombası, idrojen bombası her şeyden evvel korkuyu tahrip etmiş bulunmaktadır. Zira nihayet korku da, az çok bir kurtulma ümidini müstelzim bir histir. Kurtulma ü-midi sıfır olunca korku da ölüyor. Bugünkü durum budur. Silâhların ilânihaye inkişafı, dehşete müstenit bir sulh devri yaratmaktadır. Bu bakımdan Bay Molotof’un cesareti alkışlanmağa değmez. Zira bu bir hakikatin ifadesinden başka bir
şey değildir.
İkinci noktaya gelince; yani Bay Molotofun, .Kapitalist sistem ile komünist sistem yanyana pekâlâ yaşıyabilirler. tarzındaki ifadesi e-le alınacak olursa, bu, düpedüz yalandır. Manevradır. Hilekârlıktır. Zira, her şeyden evvel doktrin iti-K.ırTyîe komünizm, Lenin’in dediği gibi .mutlaka JupiL-tHst rejimlerle çarpışacaktır. Bu iki rejimin beraber yaşamasına imkân yoktur. Ni-rtekim bunu bugünkü hâdiseler de göstermektedir. Ve Kremlin idarecilerinin, her şeye rağmen bu akideye bağlı kaldıkları muhakkaktır.
Komünizmin, bugün için, hep birden patlak verecek bir dünya ihtilâline gücü yetmez. Silâhlı bir müdahale ise. Bay Molotof’un da zımnan kabul etmiş olduğu gibi mevcut vasıtalar yüzünden imkânsız bir hale girmiştir. Moskova için yapılacak iş yabancı memleketlerdeki komünist partilerini harekete getirmek ve komünizmi kitlelerin fikri sabiti haline getirecek olan bütün hoşnutsuzluk esbabını hazırlamaktır.
Bugün de Sovyet Rusya, dünyanın her köşesinde bu işi yapmakla meşguldür. O halde, Bay Motolo-tof’un, komünist rejimle kapitalist re jimin yanyana yaşıyabilmeleri imkânından ve atom bombasından korkulmadığından bahsetmesi, ve bu iki mevzuu bir arçya getirmesi tam mânâsiyle bir manevradır. Ve fikrimize». bu manevranın bir kısmı, iki dev arasında sıkışıp kalmış olan Avrupalılan yıldırmağa; diğeri Asya’da Amerikanın müessir olabilecek her hangi bir hareketini dur durmağa matuftur. Çünkü Avrupa, müdafaası için, Amerikan idrojen bombasına güvenmektedir. Asyada ise, muhtemel bir Amerikan yardımı fikriyle, bir kalkınma ve komünizme karşı bir davranma temayülü görülüyor.
Molotofun nutku bir bakıma böy le de yorumlanabilir.
Mücahit TOPALAK
Bir Macar sporcusu daha iltica etti
Londra, 12 (a.a.) — (Afp) — «The People» gazetesi, dünya patinaj şampiyonasına iştirak etmek üzere Londraya gelen Ede Kiraly adında bir Macarın memleketine dönmeyi reddettiğini yazmaktadır.
İçişleri Bakanlığı kendisine siyasi mülteci olarak İngiltere’de kalması için izin vermiştir.
Kiraly komünist olmak istemediğinden dolayı, rapor yazmakla mükellef olan, patinaj ekipinin şefi Rakosi’nin daima kendisini göz hapsinde bulundurduğunu söylemiş tir.
Cripps istifa ediyor
Londra, 12 (a.a.) Sağcı - Müstakil •Sunday Express» gazetesine göre Stafford Cripps, Maliye Bakanlığından istifa ve en az bir sene siyasî hayattan çekilmeye karar vermiştir.
Gazete, sıhhi vaziyetin sebep olduğu bu istifanın, gelecek ay bütçenin kabulünden sonra verileceğini bildirmektedir.
Hindiçini askerî yardım istiyor
Milliyetçi Çin ve Ingiltere
Yapılacak ilk yardımın askerî olması lâzımdır
Saygon, 12 (a.a.) — Hindiçini’deki Fransız yüksek komiseri Leon Pig-non, harb ile yıpranmış olan Hin-diçini’ye yapılabilecek en iyi İktisadî yardımın askerî malzeme şeklinde olabileceğini dün açıklamıştır.
Pignon, komünistlerin idaresinde ki asî ordu ile 4 senedir yapılan harbin memlekete güvensizlik ve sefâlet getirdiğini belirtmiştir.
Asiler olmasaydı, Hindiçini bu an da Asyanın en zengin ve müreffeh memleketlerinden biri olurdu.
Yüksek komiser, İmparator Bao Dai’nin Vietnam hükümeti idaresinde bir Hindiçini ordusu kurulması ile birçok Hindiçini milletlerinin Vietnam hükümetini tutacaklarım Fransanın ümit ettiğini bildirmiştir.
Amerikan filosunun Akdeniz manevraları Atina Radyosu, 12 (Basın - Yayın) — Vis Amiral Ballentine’ın komutası altında 6 ncı Amerikan donanması yarın sabahtan itibaren Girit Adası sahillerinde manevralar yapmağa başlıyacaktır.
Amerikan donanması Girit’in Suda Körfezinde bir hava alanını elde etmek ve Podikonizi Adaşım işgal etmek maksadile çıkarmalar yapacaktır.
Manevralarda hava kuvvetleri çıkarma hareketini destekliyeceği gibi paraşütçüler indirmek suretiyle harekâta iştirâk edecektir.
Meşhur bir tiyatro prodüktörü öldü
Nevyork, 12 (a.a.) — 64 yaşındaki tiyatro prodüktörü Brock Pemper-ton Nevyork’taki apartımamnda dün geç valdt kalb sektesinden ölmüştür.
Maruf prodüktör 30 senedir güzel piyesleri sahneye koymakta olduğu kadar, tiyatro dünyasına yeni istidatlar bulmakla da meşhur olmuştur. Walter Huston, Miriam Hopkins ve Claudette Colbert sahneye Pem-perton tarafından takdim edilmişlerdir.
Ingilterenin Lehistana verdiği nota
Londra Radyosu, 12 (Basın - Yayın) — Almanların Lehistandan çıkarılmasına dair Ingilterenin Lehistana gönderdiği bir nota dün Londrada neşrolunmuştur. İngiltere notada Alman Federal Hükümetine hudutların Lehistandan kütle halinde çıkarılan Alman mültecilerine kapatması için talimat verildiği bildirilmektedir. Yalnız Batı Al-manyada akrabası bulunan ve girmelerine müttefik makamları tarafından muvafakat edilen 25 bin Alman bu karardan müstesnadır.
Nota, İngiliz Hükümetinin 1,5 mil yondan fazla mülteciyi İngiliz mın-takasına almakla beynelmilel taahhütlerini fazlasile yerine getirmiş olduğunu belirtmekte mutabık kalınan miktardan fazla mülteci hareketi bunların ıstırabını mucip o-lacaktır, demektedir.
Sarr’a ait Alman iddiaları reddedildi
Paris Radyosu, 12 (Basın - Yayın) — Sarre Başbakanı Hoffmann verdiği bir demeçte, Fransız - Sarre anlaşmasının imzalanması sonucunda Bonn'da girişilmiş olan tartışmalara teessüf ettiğini belirtmiş ve, Sarre’da ne söz hürriyetinin ve ne de demokrasinin mevcut olmadığı hakkındaki Alman iddialarını reddetmiştir. Sarre Başbakanı, sözlerine devamla, Sarre Hükümeti ve milleti, bu yalancı propagandanın tesiri altında kalmayacaklar ve sadakatle, Fransa ile iyi münasebetler tesisi yolundaki gayretlerine devam edeceklerdir, demiştir.
Çankayşek ingilizlere kapıyı kapadı
Taipeh, 12 (a.a.) — Milliyetçi Çin ile diplomatik münasebetleri olmayan devletler tabaalarının da memle kete kabulü yolundaki yeni kararların alınmasıyla, milliyetçi Çin Hükümeti bugün İngiliz iş adamlarına ağır bir darbe indirmiştir.
Bundan sonra Taiwan’a ve Çin’in diğer milliyetçi bölgelerine vize almak için müstacel vakalarda en az bir ay ve normal olarak da üç ay önce müracaat etmek icabeder.
Bütün müracaatların Dışişleri Bakanlığı tarafından tasdik edilmesi ve müracaat edenlerin bir Çinli kefil göstermeleri lâzımdır.
Komünist Çini tanımış olan bütün devletlere karşı alınmış olmasına rağmen karar en çok İngilizlere, bilhassa Hongkong’takilere te sir etmektedir.
Amerikanın eski Sofya elçisinin radye konuşması
Londra Radyosu, 12 (Basın - Yayın) — Amerikanın eski Sofya Elçisi, Amerikada Bulgaristandaki du ruma dair radyoda bir konuşma yapmıştır. Elçi, Komünist hâkimiyeti neticesi düşmanca hareketlerin Bulgaristan Hükümeti ile makul bir münasebete varılmak hususundaki tekmil teşebbüsleri akim bırakmış olduğunu, bunun sonunda Amerika Birleşik Hükümetinin Bulgaristan ile diplomatik münasebetlerini kesmiş blunduğunu söylemiştir. Elçiye göre, Bulgar rejimi, basında ve radyoda tahmin edilmiye-cek kadar çeşitli ithamlarla dolu bir propagandaya başlamış ve A-merikan Elçiliğini çalışmaz ve kifayetsiz bir hale sokmuştur.
Elçilikte çalışan Bulgar memurlarının takibata uğraması ve tet-hişe maruz bırakılması bu plân iktizasındandır.
Elçi devamla demiştir ki: «JBulgar milletinin arzusu hilâfır ı diplomatik münasebetlerin kesilmesini isteyen Komünistlerdir. Komünistler Bulgarları batı demokrasilerinden uzaklaştırmış ve tamamile doğuya dönmeye mecbur etmiştir.)
Sahte kör bir dilenci yakalandı
Karakas, (Venezuela), 12 (a.a.) — Şehrin merkez caddelerinde faaliyette bulunan 30 yaşında kör bir dilenci olan Armando Gonzales’in yakalanmasına dün güzel bir kız sebep olmuştur.
Kız önünden geçerken siyah gözlüklerini kaldırıp «Ne de güzel kız» diyen Gonzales, bu sözünü polise izah edememiştir.
I Dünya Basınından Hulâsalar
___ 12/3/1950 . . I
Sunday Times gazetesi, Sovyet Rusya’da bugün yapılmakta olan genel seçimler hakkında yorumlarda bulunmakta ve bu seçimlerin siyasî mahiyeti hakkında bilgiler ver mektedir. Gazeteye göre seçimlerin neticesini herkes bilmektedir. Buna rağmen bu defaki genel seçimlerin, bazı ilgi çekecek tarafları vardır. Bir çok Bakanların Yüksek Şûraya aday gösterilmemeleri, bu defaki seçimlerin en garip tarafım teşkil etmektedir. Aday gösterilmeyen bakanların hepsi İktisadî işlerle alâkalı olan kimselerdir. Sovyet Bakanlarının Yüksek Şûrada üye olmaları şart değildir. Fakat bunların bu defa Şûra dışı bırakılmaları, 5 senelik İktisadî kalkınma plânında bazı mühim gerilemeler olduğuna bir delil sayılabilir.
Aynı gazete başka bir sütununda Almanya'da bugünkü geçim şartları hakkında yorumlarda bulunmakta ve bunun insanı memnun edecek bir halde olmadığım kaydetmektedir. Gazete, Almanların Saar ve daha bazı sebeplerden dolayı tekrar milliyetçilik ve militarizm ruhu taşımaya başladıklarını kaydederek yazışım şöyle bitirmektedir :
Almanya'nın bugün, dostlara ihtiyacı vardır. Ve bu dostları ancak Batıda bulabilir.
Bu haftaki Fransız basını başlıca konu olarak Doğu ile Batı arasındaki münasebetlerin geliştirilmesi meselesi üzerinde durmaktadır. Bazı gazete yorumcuları, Doğu ile Batı arasında yeniden temaslar tesisini mümkün gibi görmektedirler. Tribüne des Nations dergisinin Vaşington muhabirine göre, Amerikan halkoyu, bir yuvarlak masa konferansım iyi bir nazarla karşılamaktadır.
Bu arada, Doğu ile Batı arasındaki müzakereler başlayıncaya kadar,soğuk harbin tehlikeli bir şekilde gelişmekte devam ettiğini de kabul etmek lâzımdır. Sosyalist Di-nıanche Populaire dergisi, kesin bir lisanla komünistlerin, bütün batı memleketlerini Sovyetler Birliğine teslim etmek istediklerini söyleyerek şöyle diyor :
Kominform’un Kasım ayında yap rmş olduğu son toplantı sırasında, Fransa ve İtalya’da komünist partilerinin hareket hatlan tesbit edilmiştir. Parolaları ayrı olarak kalmaktadır : Barış. Hedefleri de değişmemiştir. Batıyı, Sovyetlyr Birliğine teslim etmek. Bu iş için takip edilecek olan safhalar tasrih edilmiştir. Amerikalıların Batı memleketlerini silâhlandırmalarına mâni olmak ve Sovyetler Birliği tarafından tekrar ele geçirilecek olan Yugoslavya’ya Amerikan müdahalesini imkânsız kılmak. Bu gayelere varmak için Stalînci partiler girişecekleri mücadele şartları ve milletlerarası plândaki sonuçlan ne o-lursa olsun derhal faaliyete geçmelidirler.
Soğuk harbin cereyan ettiği tek sahanın Avrupa olmadığını belirten Les March^s Coloniaux dergisi Uzak Doğu ve bilhassa Asya’daki durumu incelemektedir : Şimdi artık Mao Tes Tung Çin’inin, Katolik veya protestan bütün yabancı misyonlara karşı, Stalin’e itaat e-den bütün halk demokrasilerinin ta kınmış olduğu aynı tavrı takındığından şüphe edilemez. 400 milyon kişilik bu insan kitlesi arasında bütün hıristiyanlık izlerini yok etmek arzusu ki, bundan sonra Uzak Doğuda bütün ağırlığı ile kendini hissettirecektir.
HER GÜN BİR HÂDİSE:
İkizler yüzünden çıkan bir kavga
Güzel ikiz kız kardeşler yüzünden bir balonun altı üstüne geldi
Lütfen nişanlılarınıza esaslı
bir işaret koyun... - Bir
tutam saç mı? - Bir diş
izi mi ? - Pardon ya-
nılmışım ...
Reklâm için her şeyi yapan Amerikalı tacirler, her gün yeni bir fikir aramakla meşguldürler. Hattâ büyük firmalardan bir çoğu, yeni bir reklâm fikri ortaya atacak olanlara mükâfat bile vadetmiştir. Bun lar arasında moda salonları ile kadın berberlerinin, diğer esnaftan çok ileri gitmiş olduğu görülüyor. Filhakika, milyonlar kazanan kadın terzileri, zaman zaman, müşterilerini bir araya toplayan «defile»’ ler tertip etmekte ve bu toplantılar, ihtişam ve zevk bakımından nice milyonerlerin resmi kabullerini gölgede bırakmaktadır.
Geçen ay da, bir kadın berberi, firmasının şanına lâyık bir «oyun» tertiplemiştir. Fakat bittabi, kadın berberi deyince, bizim bildiğimiz berberler gözönüne gelmemelidir. Bunlar, öyle muazzam ve asrın son icatları ile o derece mükemmelen tertiplenmiş müesseselerdir ki, bunlardan birine giren ve gerekli parayı sayan bir haminne, bir baldız olarak çıkıp gelir, Bu derece hünerli insanlar. Akılları da paralan kadar çok. İşte bir misali :
Amerikalı Toni namında bu cinsten bir kadın berberi, müeşsesesine reklâm olsun diye, düşünüp taşındıktan sonra, memleketin, biribir-lerine en çok benzeyen hemşirelerini bir araya toplamak, bunların,
saçım başım bildiği gibi ayarlaya- İkiz kardeşler müsabakasını kaza nan, fakat bir kaç delikanlının rak bir hüner göstermek istemiş. dayak yemesine se bcp olan hemşireler
■■
Mükemmel olması İçin hiç bir fedakârlıktan kaçınılmıyan..
Fenerliler Balosu
Eskişehir sel felâketi dolayısile 25 Mart 1950 ye bırakılmıştı) «Pavyon Baloya aittir»
Davetiyeler: Klüp lokalinden, Süreyya pavyonu, Ankara Palas ve Yeni Birke’den temin olunabilir.
Westerling’in hayatı filme alınmak isteniyor
Singapur, 12 (a.a.) — Paul Wes-terling’in hayatını filme almak için bir Hollywood film şirketile iki Londra gazetesinin teklifte bulunduklarım bildiren haberler resmi çevrelere endişe vermektedir.
Rsmi çevreler bu yoldaki haberlerin, Westerling’in iadesini istemiş bulunan Endonezya Hükümeti ile mevcut olan bağlara tesir etmesinden korkmaktadırlar.
Buradaki haberlere göre yapılan teklifler, Endonezya Liderleri tarafından, çete liderine bir kahraman payesi vermek için yapılmış olan kasdi teşebbüsler olarak addolunacaktır.
Amerika Millî Muhofız kıt'alarının manevrası
Vaşington, 12 (a.a.) — (Afp) — Amerika millî muhafız kıtaları her sene olduğu gibi bu yaz da manevralar yapacaktır. Bu sene bu manevralara iştirâk edeceklerin sayısı 300.000 e yaklaşacaktır. Kıtalara son sistem teçhizat verilecektir.
Otelde bomba
Singapur, 12 (a.a.) — (Afp) — Singapur otellerinin birine yerleştirilen bomba bu gece yemek salonunda patlamıştır. Dört kişi yaralanmış ve bunlardan ikisi hastaneye kaldırılmıştır.
Bir uçak kazası
Hope, (Arkansas), 12 (a.a.) — (Afp) — 2 motörlü bir askeri taşıt uçağı dün Hope civarında yere düşerek parçalanmıştır.
Dört kişilik mürettebattan biri ölmüş, üçü paraşütle atlamağa muvaffak olmuşlardır.
Bu münasebetle en muhteşem gazinolardan birinde zengin bir kabul resmi hazırlanmış. Ayrıca, biribir-lerine en ok benzeyen birinci, ikinci ve üçüncü ikizlere mühim meblâğlar ifade eden ikramiyeler ilân edilmiş.
Herkes memnun, fakat...
Berber Toni, bu işten çok memnun. Memleketin dört yamna ilânlar verilmiş. Kendisine güvenen i-kizler davet olunmuş. Salon hazır. Davetliler keza ve bu davetliler a-rasında, zengin, meşhur veya sadece güzelliği ile şan salmış delikanlılar da var. Herkes, bu orijinal baloyu sabırsızlıkla bekliyor. Prenslerin, Düşeslerin iştirâk edecekleri bu muhteşem eğlencenin kusursuz olması için, berber Toni, e-linden geleni yapıyor. Memleketin her tarafından ikiz hemşireler gelmeye başlıyor. Bunların bir kısmı kâfi derecede «Melâhati veçhiye» ye sahip olmadıkları cihetle bir tarafa bırakılıyor — ve dönüş paraları ellerine verilerek memleketlerine iade olunuyor, diğer işe yararları atölyeye sevkediliyor. Toni çok meş gul. Çünkü elinde on altı yaş ile yirmi beş yaş arasında bir düzüne ikiz kız kardeş var. Bir düzüne on iki, ikiye vurunca yirmi dört. Bunların hepsinin saçı ile makiyajı ile meşgul olmak lâzım. Tuvalet faslına gelince, o, en büyük terzilerden birinin muvakkaten angaje edilmiş olan mütehassısına ait. Mütehassıs da ter içinde. Kızların rengine, hat tına en uygun düşen elbiseyi bulup çıkarmak bir mesele. Ayrıca, ismi de ilân edilmiş, bu itibarla şöhreti de mevzubahs...
Balo başlıyor
Nihayet beklenen gün geldi. Her kes nefes nefese, ekserisi taşradan gelmiş bulunan ikiz kardeşler, heyecandan tıkanma raddelerinde. Muazzam salonun ışıkları yanmış. Fraklı erkekler, tuvaletli kadınlar, her zamanki hallerde, «Bakalım ne olacak, der gibi gelip masalarına oturuyorlar. Yenip içiliyor, danse-diliyor. Yemek, içki ve servis o kadar güzel ayarlanmış ve davetliler o kadar isabetle seçilmiştir ki, az sonra, alkol ile de olsa, neşelenen kafalar, bu eğlencenin harlkulâde bir eğlence olduğunu söylemekte müttefik bulunuyor ve buraya niçin geldiklerini unutur gibi oluyorlar.
Ve işte bu sırada bir düzüne ikiz genç kız davetliler arasına bırakılı-veriyor.
Yanlışlıklar komedyası
Bütün davetliler g ibi tabiî ikizler de eğlenmekten geri kalmıyorlar. Bunların hepsi genç ve güzel kızlar. Az zamanda birer flört bulmakta gecikmiyorlar. Bir kısmı işi hayli ilerletiyor. Bahçede mehtap altında aşk yeminleri, izdivaç tek-
lifleri falan başlıyor. Fakat delikanlılardan bir çoğu, biraz evvel söz ve randevu almış oldukları sevgililerini bir başka erkeğin kollarında ayılıp bayılırcasma dansederken görünce zıvanadan çıkıyor; küçük izahat talepleri, alkolün verdiği hızla çabucak el şakasına inkilâp ediyor. Biraz kan akıyor. Siniri zayıf hanımlardan bazısı bayılıyor. Velhasıl, suvare tam bir fiyasko ile neticelenmek üzere iken, ikizler müsabakasının başlamak üzere olduğu ilân ediliyor. Bunun üzerine sahneye genç kızlar çıkıyorlar. Delikanlılar perişan; vaziyeti pek iyi anlayamamakla beraber biri birlerinden özür dilemekle meşguller.
Müsabakaların neticesi belli olduk
tan sonra berber Toni o akşam nişan lanan çiftlere bir tavsiyede bulundu : Ben bu işi yaptım, bir takım müessif hâdiselere sebep oldum. Vebalimi kabul ediyorum. Fakat rica ederim. Delikanlılar hangi kızı beğenmişlerse, yarın şaşırmamak i-çin; ona esaslı bir nişan koysunlar.
Bunun üzerine, çığlıklar arasında genç erkeklerden biri, sevgilisini i-kiz kardeşile karıştırmamak için, kolunu ısırdı, diğeri bir tutam saçını kesti.
Resmini gördüğünüz ikizlerden birine âşık olan bir milyoner genç ise; hiç bir işarete lüzum görmedi. «Kokusu kâfi, dünyanın öbür ucuna gitse onu yine bulurum» diyormuş.
Maraşlılarakın akın D. P. ye geçiyor
Ayahlıcaoluh köyünde bir hâdise
Maraş, (Hususi) — Bundan bir müddet evvel C. H. P. sinden istifa ederek Demokrat Partiye geçtiğini bildirdiğim Pazarcık İlçesi belediye Reisi Ahmet Bezdağ’a işten el çektirilmiştir. Meclis üyeleri de Demokrat Partiye geçmiş olduklarından C. H. P. ekseriyeti kaybetmiş ve Başkan hakkında bir ademi kifâye kararı vermek suretiyle geçen seçimlerde büyük rol oynamış olan Pazarcık kazasını kendi safında tutmağa muvaffak olamamıtı.
C. H. P. Ahmet Bozdağ’ın şahsiyle çok yakından alâkalanmaktadır. 33 bin kişilik Atmalı aşiretini temsil eden eski Milletvekillerinden Ya-kup Hamdinin oğlu olan Ahmet Boz dağın aşiretler üzerindeki tesiri nazarı itibare alınmaktadır. Bu itibar la C. H. P. nin harekete geçtiği ve hattâ İdarî makamlara Ankara’dan hususî surette telefonla talimat verildiği şayi olmuştur. İdarî makamlardan edindiğim malûmata göre, Ahmet Bozdağ hakkında lüzum görülen tahkikatın selâmetle yapılabil mesi için muvakkaten işten el çektirilmiştir.
Maraş, (Hususî) — Partiler burada durmadan çalışmaktadır. Köylüler C. H. P. sinden yüz çevirerek
D. P. ye akın etmektedir. Bu arada C. H. P. liler yaptıkları bir gezide Ayaklıcaoluk köyünde iskandalla karşılanmışlardır. C. H. P. başkanı Abdülkadir Sezai ile arkadaşları köylüyü toplamışlar ve C.H.P. sinin propagandasını yapmak gayretiyle Demokrat Partiye mensup şahıslar ve bilhassa Kadoğluları a-leyhinde konuşmağa başlamışlar
dır. Köylülerden parmaksız Süleyman isminde biri:
— Efendi, söyledikleriniz hep yanlıştır. Kadoğlu Ahmet Beyin An tep cephesinde boynundaki bitleri ben kırdım. Elbistan’a giderek mücadelede bize silâh ve cephane gön deren onlardı. Biz hepisini biliyoruz. Siz üç kişiye iyilik yaptınızsa onlar 3 bin kişiye iyilik yapan İnsanlardır. Hem geçen Demirkırat-lar da köyümüze geldi, fakat sizi veya C. H. P. sinden başka bir kim şeyi ağızlarına bile almadılar. D. P. nin millet ve memleket için, çalıştığından ve çalışacağından bahsettiler.
Buna cevap verilmeğe başlarken tam bu sırada bir köylü genci «Paydos» diye bağırmış ve halk ıslık ça larak yuhalarla toplantıyı terket-tiğinden C. H. P. lilerin konuşmalarını yarıda bırakmak ve gerisingeri dönmek mecburiyetinde kaldıkları anlatılmaktadır.
Bitlisi» D.P. ye geçen
Bitlis, (Hususî) — Son günlerde Demokrat partinin faaliyeti ile C. H. P. sinde çözülmeler başlamıştır.
Bitlis’te Demokrat Partinin ilk kongresi l/Mart/1950 Çarşanma gü nü, Menteşağa çarşısındaki, Fahret tin’in kıraathanesinde yapılmış ve kongrede memleketin mümtaz şahsiyetlerinden bir çok zevatla beraber üye ve delege olarak iki bin kişiden fazla kalabalık bir kütle ha zır bulunmuştur.
Son günlerde partimize kaydolunan yüzlerce vatandaştan bir kıs-A- (Devamı Sa: 5 Sii: 1 de)

Şehzadenin içini bir garip üzüntü ve merak kaplamıştı.
Yoksa, Franzesin kızına baktığını görmüşde kıskanmış mıydı ? Bu akşam çok müşkül bir durumda idi.
— 116 —
— Vazgeç... Dişine göre değil.
— Bu sırada Leon durmadan tepiniyor, Margarite yaklaşmak istiyordu. Fakat mümkün olmadı. Falcı kız süratle gözden kayboldu.
Leon bundan sonra bir başka a-damı yakaladı:
— Nereye gittiğini gördün mü «t Teofil?
Diye sordu. Teofil, mabeyin müşiri idi. Omuzlarını silkti:
— Takip etmedim.
Fakat benim onu görmen lâzımdı.
— Mühim bir iş mi var?
— Evet... Eğer görürsen bana ’haber ver...
Oradan ayrılmak üzere idi ki birdenbire sıçradı:
— Hey Yarabbim, ne de güzel kız değil mi Teofil?.
Diye bağırdı. Teofil hayretle sordu:
— Kimden bahsediyorsun?
— Canım, şu Franzesin kızından bahsediyorum.
— Tamar mı?
— Tabiî... Fevkalâde bir mahlûk.
— Sana ne?.
— Canım bana ne olur mu? Mademki güzel bir kızdır.
— E...
— Ben... Erkek olduğuma gö-
re...
— Bir kere kilona baksana Leon... O bir çiçek kadar ince, sen ise...
— Söyle...
— Kütük gibi adamsın..
Leonun biraz canı sıkılmıştı. Fakat omuzlarını silkti?
— Kadınlar benim gibi erkeklerden hoşlanırlar.
— O halde hemen git Tamara ilânı aşk et...
— Elbette edeceğim.
Teofilden ayrılmak üzere idi. Yanından geçen iki delikanlı şöyle konuşuyorlardı:
— Cidden güzel.
— Notarasın kızı değil mi?
— Evet... Ne masum, ne kıvrak bir vücudü var...
Leon derhal bu delikanlılardan birinin kolundan yakaladı:
— Notarasın kızı nerede?
Delikanlı gülerek:
— Muhterem hassa kumandanı Notarasın kızı için neden bu kadar alâka gösteriyorlar?..
— Gevezliği bırak... O nerede?..
— Muhterem kumandan... Şu karşıki sütunun yanında...
Leon hemen o tarafa döndü. Teofil kolundan yakaladı:
— Hayrola Leon dedi, Tamarın pabuçları dama mı atıldı?
Leon homurdandı:
— Allah kahretsin... Galiba hepsini de elden kaçıracağız.
— Bu sevdadan vazgeçsem.
— Bu geceden daha müsaidini bulamadım Teofil...
Ve süratle Notarasın kızma doğru ilerledi. Fakat tam ona lâf atmak üzere iken yanına bir adam yaklaştı ve kulağına bir şeyler söyledi. Leon, birdenbire sarsıldı:
— Nerede?
Diye sordu. Adam, tekrar gayet yavaş bir şey söyledi. Leon i-çini çekerek Notarasın kızına bir kere daha baktıktan sonra:
— Muvakkaten veda ediyorum sevgilim...
Diye mırıldanarak süratle oradan uzaklaştı.
Leon'u imparator Kostantin çağırmıştı.
Şehzade Orhanın etrafında kalabalık bir halka vardı. Çıplak rakkaseler vücutlerinin bütün kıv-raklığiyle onun önünden geçiyor, bayıltıcı bir misk kokusu dalgalanıyor ve şehzade, bu fettan Rum kızlarının göğüslerinde, kalçalarında gözlerini gezdirerek başını iki tarafa sallıyordu.
Şehzade Orhan biraz düşünceli görünüyordu. Zaman zaman Nota rasın güzel kızını, Franzesin kızı Tamarı göz ucuyla takip ediyor, bu iki şahane güzelden hangisine daha fazla gönlünün meylettiğini anlamağa çalışıyordu. .
Fakat... belli ki ikisi arasında bir tefrik yapamıyordu. Yalnız şehzadenin tuhafına giden, onu ü-zen bir nokta vardı.
Notarasın kızı ona âşıktı. Buna emindi. Fakat bu gece bu kız, kendisine hiç iltifat etmiyor, üzgün ve sararmış çehresiyle kalabalık arasında dolaştığı halde kendi yanına uğramıyordu.
Şehzadenin içini bir garip üzüntü ve merak kaplamıştı.
Yoksa, Franzesin kızına baktığını görmüş de kıskanmış mıydı? Bu akşam çok müşkül bir durumda idi. İki güzel kızdan hangisi ile görüşse, diğerinin üzüleceğini sanıyordu.
Birdenbire şehzade Orhanın gözleri parladı, hafifçe yüreği çrpmâğa başladı. Etrafında toplanan kalabalığı yararak birisine
doğru gitmek istedi. Birdenbire durdu. Vaziyeti nazikti. İçini çekerek geri döndü. Fakat göz ucu ile uzakta bir sütunun önünde durup ısrarla kendisine bakan bir kızı kontrol etmeğe başladı.
Bir aralık bu kız, kendisine sataşmak istiyen bir delikanlıyı tersledi. Bu hal şehzadenin hoşuna gitmişti. Hafifçe gülümsedi.
İçici, saz ve raks yavaş yavaş herkesi çileden çıkarmağa başlamıştı. Bir an oldu ki, kimse başkasını göremiyecek hale geldi. Mermer bir sütunun arkasında bir erkek, belinden yakaladığı bir kızı sıkıştırıyor, biraz ötede bir başkası önünden geçen bir rakkaseyi kolları arasına alıp daha loş yerlere götürüyor.
Ve Bizans eğleniyor!...
Belki şehzade Orhan da sarhoş olmuştu. Birisinin kolundan tuttuğunu güçlükle farkedeblldi.
— Ne oluyor?
Diye sordu. Bir kadın onu sürüklüyordu.
— Asaletmeap... Sizinle görüşmek istiyorlar.
— Kim?
— Bana bir şey sormayınız. Fakat teni takip ediniz.
Orhan, gayrıihtiyasrî bu tanımadığı kadını takip etti. Bir çok sütunlar ve oymalı kemerler arasından geçerek, Marmaraya nazır ve hemen hiç ışık olmıyan, ancak hafif bir mehtapla aydınlanan ta-raçaya götürüldüğünü anladı. .
— Kiminle görüşeceğim?.
— Bir aakika müsaade buyU-ruuuz asaletmeap...
Ve kadın derhal uzaklaştı, Ör-han ne olacağını düşünürken ya-nıbaşında, nefis bir koku hisset; ti. Aynı zamanda ince ve narin bir bir gölge kımıldıyordu.
Dönüp baktı ve heyecanını zor zaptetti.
Bu, Notarasın kızı idi!...
— Bu akşam sizi çok üzgün gördüm.
— Halbuki... Değildim...
— Bütün gece sizi gözledim. Fakat bir türlü yanıma gelmediniz.
— Sahi mi söylüyorsunuz?
Orhan irkildi:
— Bundan tabiî ne olabilir?
— Halbuki... Tamar ile de meşgul gibiydiniz.
Orhan titredi. Demek farkına varmıştı. Bilmemezliğe gelerek:
— Bilirsiniz ki onunla tanışmıyorum.
— Belki bu akşam tanışırsınız.
— Bir şey anlamıyorum.
(Devamı var)
— Red ettim, fakat bu bana acı geldi, diyordu, lâkin onu bu eve tekrar nasıl kabul edebilirdim?
Bu sözlere Miss Jackson kalbi ile, içinin ateşi ile mukabele e-diyordu. Erken yatmıştı, kâbusların bulandırdığı ağır bir uykuya dalmıştı. Gözlerini açtığı
zaman, seri bir sancı nefes al- Yazan s B. ValfTier masına mani olmuştu ve anlıya-madığı bir endişe, onu korkutan, anlaşılması daha da güç bir ü* mitsizlik hissetmişti. Bu haline meraklanarak kalkmıştı, zira yatmadan evvel yine kendi kendine «acaıba nasıl öleceğim" diye düşünmüştü.
Şimdi Katerin’in tevdi ettiği sırlar, hayalperest Miss Jackson’a kâbusunu ve endişesini izah etmişti: uykusunun arasında Pier-re’in takrar geldiğini, yardımına muhtaç olduğunu hissetmiş ve ona yardım etmek için uyanmıştı.
Miss Jackson, Katerin onu susmağa mecbur ettiği günden-beri düşünüp de söyliyemedikle-rinin hepsini anlatıyordu: Pier* re’in suçlu olmadığını, cürüm ortağının onu iğfal etmiş olduğunu, Hedwidge de Rishbach’ın daima lülekâr davrandığını, Ka-teri’nin d’ Armajon’un ıssızlığında beraber büyüdüğü bu kuzininin yaptığı fanalıkiarı hatırlıyordu. Ve sonra Richbach ailesini tahlil etti: Anneleri evlilik hayatındaki acılarından ötürü haris ve tamahkâr olmuştu, - Mösyö de Rishbach, Hedwi(lge’e ona benzememesini, onun gibi fara-gat etmenin doğru olmıyacağını, her şey rağmen hayatta yenmek lâzım geldiğini telkin etmişti. Oğluna ise, Katerin’e kendini beğendirmesi tavsiyeside etmişti. Bu zengin izdivacı ona hazırlıyordu ve Katerin buna yanaşmadığı için Madam de Rishbach ondan nefret etmiş ve bu hissini çocuklarına aşılamıştı.
Ve sonra fazla haırçın annesi ile geçinemeyen kuzinini, Katerin yanma aldığı zaman, Hed-widge Pierre’e sahip olmak için her şeyi yapmıştı.
Miss Jackson, Pierre’in ihanetini bu deliller ile izah ediyordu ve mademki kendi görüşüne göre Katerin’in nazarında kıymeti olan yanlız bu sadakatsizlikti genç kadını bu kanaatından u-
DİLEKLER
Zorla geri alınmak
istenen arsa
Mengen’in Akviran köyünden Ramazan Acar isminde bir vatandaş şunları yazmaktadır :
«1947 senesinin 8 inci ayının 12 inci gününde 60 metre mu-rabbalık bir arsayı 125 lira mukabilinde Köy İdare Heyetinden satın aldım. Arsanın tescili yapıldı ve köy karar defterine de geçti. Arsada o tarihten itibaren ziraat yapmakta bulunmama rağmen bu kere Akviran muhtarı Halim A-nıl ile Mengen Kaymakamı Nihat Alpar, Köy İdare Heyetinin kararını bozup mezkûr arsayı benden alarak başkasına vermek istiyorlar. Halbuki münaziünfih bir hal alan arsa Mengen Mahkemesinin 20-9-1948 tarihli kararile de bende kalmıştı. Vaziyetin bu şekilde devamına meydan verilmemesini rica eder ve gazeteniz vasıtasile alâkalıların nazarı dikkatini celbetmenizi dilerim.»
Akviran köyünden Ramazan ACAR

Tahsil
edilemiyen alacak
Dün İsmail Hakkı Tiridoğlu isimli okuyucumuzdan şu mek tubu aldık
«1948 yılının Haziran ayında Maarif Vekâletine bağlı Devlet Konservatuvan tatbikat sahnesi için konservatuvar Mü dürlüğü tarafından mağazamdan mübayaa edilen ve bedeli 418.60 kuruş tutan çivi ve kontraplâk bedelini havi faturasını tesellüm makbuzunu ve karar pulunu aldıkları halde tahsisatsızlık bahanesiyle aradan 21 ay geçtiği halde henüz tediye yapılmamıştır. Bu müddet zarfında müteaddit defalar müracaatım bir netice ver memiştir. Bu tahsisatın Yemenden mi, Amerika’dan mı? nereden gelecek ise alâkadar makamlar tarafından getirtil-mesine delâletlerini saygılarım la rica ederim.
İlân
Ankarada bulunup da halen, boşta olan Hamurkâr ve Pişiricilerin iş almak üzere şubemize acele baş vurmaları rica olunur.
İş ve İşçi Bulma Kurumu Ankara Şubesi, İkinci Anafartalar Caddesi No. 283. (1461)
Çeviren : NUSAT
zaklaştırmaya çalışıyordu:
İhanetin sebepleri Katerin’i neden alâkadar etsin? Ona onu o kadar çok sevdikten sonra ihanet etmişti..
Katerin’in hatırladığı ise iha-natten ziyade aşkı idi. Miss Jackson’un yeknasak sesi lüzumsuz mazeretleri takrarlıyordu. E-vet kendisinden ziyade kıskançlık gösteren Mary, erkekleri cezbeden bu genç kızı eve almanın, Pierre ile ikisini başbaşa bırakmanın tehlikeli olduğunu ihtar etmişti. Eevet! evet, Mary haklı idi, Pierre’i bir aşifte, bir hilekâr, intikamını alan bir nankör iğfal etmişti, evet, kadınların cazibesine kolayca kapılan Pierre’e karşı lakayit davrandığı için kabahatli idi., fakat ne kıymeti vardı? Aşıktı ve Pierre’in onu uzun uzun sevdiği yatakta idi..
Eevlendiklerinin ertesi, bal ayı seyahatlerinin ilk merhalesi olarak bu eve gelmişlerdi ve burada, bu yatakta, o, ona yaklaşmıştı.. ne kadar incelikle, ne müşfik bir ihtimam ile., burada, ilk defa kollarının arasında çıplak kaldığı zaman onun ne kadar kuvvetli olduğunu hissetmişti.
Ateşli ve heyecanlı Miss Jackson, Pierre’i müdafaa ediyordu, Hedwidge’in gelişinden evvelki halini, onda mevcut hislerin asaletini, nişanlılık devresinde hataları için yaptığı samimi itirafları hatırlatıyordu. - Miss Jackson, onlara gençlik hataları diyordu.-
Katerin dikkat ile dinlemiyor, fakat ordan burdan kaptığı kelimeler ile hayalinde tasvirler yaratıyordu ve saadet içinde geçmiş olan hayatlarını hatırlıyordu. Başbaşa öyle bir saadete dalmışlardı ki, bir kaç hafta geçirmek üzere geldikleri bu evde, dört sene kalmışlardı.
Ah! Bütün bunları nasıl unutabilmiş, mazinin hatıralarını
Kayakçılarımız
Döndüler, fakat
Hem memleketimize sıhhatli gençler yetiştirmesi bakımından,
hem de yarınki bir harpte yurt müdafaası bakımından pek büyük bir ehemmiyeti haiz olan bu sporu baltalamayalım
— II —
(Baş tarafı dünkü sayımızda)
Yalnız bunu gayet kısa bir şekilde hulâsa edersek:
I a) Kayakçılığın mazisinin bizde gayet kısa olmasına mukabil onlar hiç olmazsa bu işle 25 seneden beri meşgul olmaktadırlar.
b) Nasıl kİ yaya yürüyen bir insan bir otomobil veya motorlu va sıtayla yarışa kalkamazsa, biz de kayak mevzuunda onlarla boy öl-
I çüşemeyiz. Müsavi şartlar dahilin-1 de iki hasım boy ölçüşebilir. Dağa çıkarma vasıtalarının ehemmiyeti o kadar büyüktür ki, böyle bir vasıtayla dağa çıkan bir kayakçının bir günde yapacağı iniş miktarını vasıtasız çıkan bir kayakçı ancak 4-5 günde yapabilir. Sonra vasıtasız çı-1 kan kayakçı 4-5 saat süren uzun bir ’ çıkıştan sonra enerjisinin yandan fazlasını kaybeder ve yorgun diz ve bacaklarla iniş yapar. Bittabi bu dört beş saati hiç yorulmadan bir I teleferik içersinde etrafı seyrede-| rek yahut müteharrik kablolara takılarak kayak üzerinde (Tele-ski) fakat hiç enerji saffet neden çıkan kayakçının yaptığı inişle bizimkinin ki arasındaki fark ve ehemmiyeti kavramak her halde pek güç olmasa gerektir. Bu, kayakla hiç meşgul olmıyan imselerin de teslim edeceği bir vakıadır.
c) Merkezî Avrupa kayakçıları Alplerde Mont Blanc ve Mont Rose dağlan eteklerinde ve Tyrol’lerde 5-6 ve hattâ 10-15 kilometre uzunluğunda gayet dik ve uzun yamaçlara malktirler ve daimî olarak her gün bir kaç uzun iniş yaparlar. Biz de ise halen kayak yapılan sahalarda bu kadar uzun inişler yoktur. Kayakçılarımız azamî 2 kilometre-
Telefon Numarası Değiştirilmesi
Amerika Büyükelçiliğinin telefon numarası 14 Mart 1950 tarihinden itibaren 25050 olarak değiştirilmiştir.
N’OTICE
The telephone number of the American Embassy has been changed to 25050, effective March
yenebilmişti, ona: «.Beni tekrar al, onu bırak, beni tekrar al» demeye ağzı nasıl varmamıştı?... Ve şimdi bu yatakta, yalnız kalmıştı; her gece manevi yorğunluğun tesiri altmda helmen uyumak üzere çöktüğü bu yatakta.. Onun omuzunda uyuduğu geceler, yüzünü gıdıklıyan saçtan düzeltmek için ellerinin ufak bir hareketi vardı ve Katerin, öptüğü bu elin himayesinde uyuduğunu zannederdi. U-yandığı vakit, gözlerini görebilmesi için Pierre başı ucunda uyanmasını beklerdi, gözlerinin içi altın renkte pullar ile dolu idi, kısa ve sık kirpikleri düşük zaviyeli göz kapakları onla-n hudutlandınyordu, bu gölgeli gözlerde bir titreyiş vardı ve Katerin, bu gözlerin bakışlarının kanma karıştığını, onu çağıran dudaklara kadar yükselttiğini hisesderdi: İnce fakat ayni zamanda kuvvetli ve dudaklara doğru etli olan ğzı görür gibi oldu.. Pierre Katerin’in dudaklarını alırdı, dişlerine kadar ağzına alırdı, dişlerine varıncaya kadar, dişlerine temas etmek isteyen dişlerine kadar., ve Katerin, o, daha ona sahip olmadan kendisinden geçerdi...
Daha ateşli, titrercesiııe, ellerini boğazına kapayan Miss Jackson, kâfi derecede müdafaa ettiği adamın şimdi güzelliğin den bahsediyordu. Maksadı yine onu müdafaa etmekti. Miss Jackson, daha genç olmıış olsaydı hayalen suç işlemiş olacağını itiraf etti.. O! yanlız hayalinde, fakat rakibi olmaması için, ona emanet edilen küçük Kathleen’i hatırlaması lâzım geleceğini de itiraf etti.
O zaman Katerin, izdırapla dolu olan yüzünü, kırmızı yanaklarında ve kulak kenarlarında, fitil gibi seyrek ve beyaz saçları sarkan o zavallı Mary’ye doğru çevirdi.
yi geçmiyen pistler üzerinde çalıv-maktadırlar.
Mevzu dışına çıkmamak için daha Avrupanın as kayakçılarıyla niçin karşılaşamıyacağımızı bir kenara bırakarak şu suali soralım:
3. Avrupa kayakçılarıyla yarışmak için 8-10 kayakçımızı mı yetiş tirmek, yoksa daha yeni olan kayak sporunu gençliğin seveceği ve istifade edeceği bir kütle sporu haline getirmek mi daha faydalıdır? Çünkü bugün memlekette şöyle bir durum hasıl olmuştur: Kayak sporunun bütün inceliklerine vakıf 8-10 kayakçı yanında, kendilerine bu sporu zevk edinen bir grup istisna edilirse bu spordan taamen bihaber bir halk kütlesi.
Avrupa’ya nasıl olsa derece ala-mıyacağımız gözönünde tutularak, sırf teknik bilgilerini artırmak için gönderdiğimiz kayakçıların, hiç olmazsa, 1948 olimpiyat oyunlarına gidenlerden olmamaları icap ederdi ve böylece bugün için 8 olan iyi kayakçılarımızın adedinin 14 e çıkarılması mümkün olurdu.
4. Belki bize şu yolda bir sual sorulabilir: «Memlekette kayak spo runun ilerlemesi için yetkili hoca yetiştirmek zarureti vardır. Biz de Avrupa’ya götürdüğümüz bu 8 iyi kayakçımızı muhtelif bölgelere kayak öğretmeni olarak vereceğiz ve bulundukları yerlerdeki kayakçılara öğrendiklerini öğreteceklerdir.»
Biz kayakçılarımızın Avrupa’ya gitmiş olmalarını tenkit etmiyoruz. Şüphesiz bundan istifademiz çoktur. Lâkin tezimiz şudur: «Şayet memlekette hem dağa çıkaran vasıtaları yapmış hem de bu as kayakçılarımızı göndermiş ve meleketteki kayak işlerini de iyi idare etmiş olsaydık o zaman bir diyeceğimiz olmaz, bilâkis memnun olurduk.»
Fakat onbinlerce lira masrafla 8 kişi için, koca memleket gençliğini istifade edebileceği bir şeyden matı rum bırakmağa Beden Terbiyesi G. M. nün hakkı var mıdır?
Kayak sporu, bütün diğer sporlardan ziyade pratik istiyen bir spordur. Bu sporun, öğretici ve iyi gösteren bir hocaya ne kadar ihtiyacı varsa, onun kadar ve hattâ ondan da fazla dağa kayakçıyı yorulmadan çıkaran bir vasıtaya ihtiyacı vardır. 1948 olimpiyatlarına iştirak eden 6 kayakçımız esasen bu seferki İtalya ve Fransa seyahatine iştirak etmeden pek âlâ birer
Miss Jackson kısık bir sesle, bazı erkeklerin sevilmek için yaratılmış olduklarını söyledi.. Bunlar verdikleri ve onları takip eden saadeti ve kederi anla-mıyarak yollarına devam ederler, sebatsızlıklarından, evvelâ kendileri izdırap çekerler; Bunları af etmek lâzımdır; ihanet ettikleri zaman bile. Çünkü bunlar kolay unutulmaz insanlardır, hayat onlarla daha muhteşemdir ve Miss Jackson, hayatların en muhteşemini yaşamak lâzım geldiğini temin ediyordu.
Gülünç ve acınacak hale gelen Miss Jackson, kendisine dehşet vermiş olan kâbusun ve korkunun tesir ile Katerin’e, ona yeni bir saadet göstermeden ölüme sürüklenmesine mani olması için yalvarıyordu. Artık Pierre’-den bir sefihten bahseder gibi konuşmuyordu, açlıktan ölmek üzere olduğunu hatırlamıyor gibi idi. Rüyalarının kahramanını sükût etmiş nasıl tasavvur edebilirdi? Ancak, onu yaralı olarak, sevgilisinin penceresi altında kefaretini ödemek ve af edilmesini bekliyerek gelebileceğini kabul ediyordu.
Miss Jackson kendisinden de bahsediyordu: Katerin’in annesini takip etmek için her şeyi terk ederek İngiltereden ayınldığıu-dan ve onları d’Armajon şatosunun soğuk dehlizlerine götüren maceralardan dem vurarak, eğer Katerin ona emanet edilmemiş olsaydı kendisin de ölmüş olacağını anlatıyordu. Feda ettiği hayatı, tahammüle mecbur kaldığı sıkıntlar, aylardır Katerin’in onu mecbur ettiği sükût ve Dou-de'a kendisini hasredişı, bütün bu fedakârlıklar etrafını mes’ut görmekle mükâfatlandırmağa değmez miydi?
Seyrek saçlarına, kırmızı elmacık kemiklerine, zayıf boynuna ve perişan gerdanına rağmen, ruhuna hakim olan karışık hisler, Miss Jackson’u derin bir heyecana sürüklüyordu; çünkü, belki ilk defa olarak aldığı terbiyeyi, ırkının verdiği telkinleri unutarak, tekrar gelenin uğruna, benliğini teslim ediyordu.
(Devamı var)
kayak öğretmeni olmak vasıflarını haizdiler. Yani bu seferki seyahatte harcanan para ile de yukardan beri bahsettiğimiz dağa çıkaran bir vasıta olan bir teleski yapılabilirdi. İsviçre'den bize gelen son kataloglar böyle basit bir teleskinin 30.009 İsviçre Frangına yani bizim paramızla tahminen 20.000 liraya çıkacağını göstermektedir.
5. 26/2/950 tarihli Ulus Gazetesinde çıkan yazıda 11 devletin iştirak ettiği kayak yarışmalarında İ-talya’da dördüncü ve Fransa’da beşinci olduk, deniyor. Acaba müsabakalara katılan bu 11 devlet de bizim gibi 8 er kayakçı ile mi dahil oldu-dular? Eğer böyle olsaydı — ki böyle olmadığını tahmin etmekteyiz — o zaman millet olarak bir tasnif yap mak imkânı hasıl olurdu. Yoksa bizim 8 kayaıçımızla dahil olduğumuz bir müsabakaya 1 veya 2 kayakçı ile iştirak eden bir milleti puan itibariyle geçmiş olmamız tabiîdir ve fakat bu bize bir şeref ve övünme temin eder mi?
6. Ayni yazıda Fransa’da yapılan büyük slalom yarışmasında kıymetli kayakçılarımızdan slalomda favori (!) kabul edilen kayakçımızın bir talihsizlik eseri ayağı kırıldığından bahsediliyor. Hakikaten bu kazadan hepimiz müteessiriz. An cak onun bu müsabakanın favorisi olduğunu iddia etmek çok gülünç bir şey olmaz mı?... Çünkü yurtta mezkûr favorinin arkadaşları arasın da aldığı dereceler hepimizin malûmudur vg bu neticeler diğer arkadaşlarının elde ettiklerine bir üstünlük arzetmemektedir.
7. Çok yeni ve daha memleketimizde henüz gençliğin heves duymağa başladığı bu spor şubemizde 6 veya 8 şampiyon yetiştirmek sevdasından vazgeçelim ve gençliğin büyük bir ekseriyetinin kayak yapabilmesini sağlıyalım.
Hem memleketimize sıhhatli genç ler yetiştirmesi bakımından hem de yarınki bir harpte memleket mü-
dafaası bakımından pek büyük bir *2.00 _ Dinieyic ehemmiyeti haiz olan bu sporu şim- 22.45 Haberle
23.00 Dans müziği (Pl).
Ulvi DENKEL 23.30 Programlar vc kap
di yapıldığı gibi baltalamıyalım.
İstanbul Manzaraları:
Kadıköy vapurları, mutad manzaralar
"A! Evlâdım o paketler benim.. Bizim Hasnânımın yeri.
Şimdi gelecek., desturun biraz açığa kadar çıktı da I... „
Emel Derya
«— Aynalar, taraklar, firketeler!... İster misin abla? Naylon tarak da var?
«— İstemem!.
«— Dikiş iğnesi de var!.
«— Oööööf! istemem dedim ya!... Başıma musallat olup durma!-
Lüks kamaradan işportası ile çıkan soluk yüzlü, yeldirmeli, başör tülü kız kendisini tersliyen fazla allıklı, boyalı, şişman kadım tepesinden tırnağına kadar süzdükten sonra hem yoluna devam eder, hem de homurdanır:
«— Kaknem karıya «dikiş iğnesi de var dedik!.! Pasaklı musibet! A-dam olsaydı şayet, beni tersliyece-ğine mantosundaki söküğü görür de dikerdi..
Sonra tekrar başlar:
«— Aynalar! Taraklar! Firketeler!....
Yolcular akın haline vapura dalmaktadırlar.
Köprünün çilekeş iskelesinde bir kenara çekilmiş olan çımacı yan gözle hemen geleni geçeni dikizler hem de arkadaşı ile konuşur:
«— Burada beklemeyeyim de ne halt edeyim? Beybaba «Oradan ayrılma, dairenin müdürleri bu vapurla dönerler, bak bir terslik olmasın!» dedi.
.— Aldırma
canım! Ne olacak
ki?.
«— Deme be Haşan, geçen sefer, müfettiş beyin iskelede ayağı sürçtü de, az daha takımımızı birden kavak hattına sürgün ediyordu. Ne o? İskeleler dikkatli konmuyormuş!»
•— Belki de...»
«— Hadi ve canım lâf sen de! Bun ca ümmeti Muhammed düz geçiyor da, onlara gelince mi bozuluyor iş?» I«— Hah işte seninkiler geliyor!»
«— Aman deme!... Gidiyorum.»
Çımacı işinin başına koşar, iske-
1 leyi gemiye perkiştirmeye çalışırken vapura da halk ile beraber, envai çeşit satıcı dolmıya başlar.
I Bunlar hem fuzulî kalabalık e-
7.:
13.30
13.45
ANKARA RADYOSU 13 MART 1950 PAZARTESİ ----M. 9. Ayan.
Müzik: Marglnr (Pl). *'
Haberler ve hava raporu. Müzik: Hafif müzik (Pl).
CUnün programı.
Müzik: Hafif orkestralar çalıyor (Pl).
Kapama.
Açılış ve program.
Müzik: Şarkılar. Haberler.
Müzik: Salon Orkestrasından melo diler (Pl).
öğle gazetesi.
Müzik: Salon orkestrasının deva-mı (Pl).
Hava raporu, Akşam programı ve
Açılış ve program M. S. Ayan.
Müzik: Dans p- alan (Pl). Konuşma: (I(‘ ıp saati) Müzik: Melodiler (Pl). M. S. Ayan ve haberler. Geçmişte bugün.
Müzik: Şarkılar.
Müzik: Tariht Türk Müziği.
Radyo gazetesi.
Müzik: Radyo Senfoni Orkestrası Konuşma.
Müzik: Dans müzlkl (Pl). Konuşma: B. M. M. saati. Müzik: Şarkılar.
M. S. Ayan ve haberler. Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYOSU
13 MART 1950 PAZARTESİ
20
21
Şarkı ve türküler (Pl).
Hafif öğle müziği
Memleket türküleri (Pl).
Caz müziği (Pl).
Serbest saat.
Orkestra eserleri (Pl).
Programlar ve kapanı?.
Açılı? ve programlar Memleket türküleri
Şarkı ve türküler (Pl).
Haberler
Sonatlar (Pl).
Franz Schubert. Sonatlne
İstanbul müzelerini geziyoruz Küçük orkestradan melodiler Jhony Guarnerl’den Piyano İle caz parçalan (Pl).
Şarkı ve türküler
Fasıl Heyeti Konseri
«BlZZflVAK» 1 — Peşrev 2 — Suzinak etme beni 3 — Aşıfc oldum 4 — Suzinakı faslı aşkım 5 — Pek revadır 6 — Taksim 7 — Saklayıp kalbi S — Bir nikâhınla 9 — Görünce oerdeninde 10 — er^sG-
22.00 Dinleyici
derler, hem de çıkardıkları şamata ile insanı serseme çevirirler.
•— Keseye servet, insana kuvvet, i^şe bereket getiren karınca duası! Namaz sureleri de var!.
•— 100 kuruşa alma! 50 kuruşa da alma! 10 kuruşa bunlar! Beş, liralık kitap 10 kuruşa! Hazreti Alinin Hayber kalesi cengi!»
— Layf var! Perde Sinema çıktı! İmaj geldi. Akbaba, Karikatür, Mizah, Her Hafta var! Mani di Fa-ta! Vog, Bayanlara el işi, yün işi modelleri var!...»
«— Gazeteci Vog İngiliz mi, A-merikan mı?.
«— Ingiliz!»
«— Amerikan istiyorum!»
•— Necmi! Bir kalın Vog getir ordan!»
«— Affedersiniz efendim burası boş ınu?
.— Paketleri koymuşsunuz da...
Çatlak sesli bir kadın lâfa karışır:
«— Evlâdım! O paketler benim! Bizim Hâsna’nımın yeri. Şimdi gelecek! Desturun biraz açığa kadar çıktı da!...
iki mektepli:
•— San Nümero’nun yeri ne zamandan beri «Desturun açık» oldu kardeş?»
•— Hasna’nımın yerine gelen a-dam da hiç fena değil ama Selma!»
«— Mey vah Droppps! Öksürüğe,, aksırığa birebir şifa, Okaliptüs var!»
«— Cumhuriyet, Hürriyet, Ağ.., şeğem!»
«— Gazeteci! «Hergün» var mı?»
«— Son Saat var!»
«— Hergün diyorum!»
«— Gece var!»
«— Yok yahu o değil!»
«— Son Dakka» var!»
«— Peki, peki; yok birşey!...»
«— Küçükleri sevindirmek için baloooon! Baloncuuuu!...»
«— Çukuleeeet! Çukuleeeet!»
«— Çay! Kahve! Gazoz!»
★ (Devamı Sa: 5 Su: 1 de)
13 3 1960

* (Baş tarafı birinci de) | Siyasî kanaatleri fena halde saranın mürettebatı ceman 250 kişiydi; silmiş olan «Artigliero» müretteba-tunların takriben yarısı komünist- tı, Odesa’da gördüklerinin üzerle-ti. Lâkin mürettebat Odesada karaya rinde derin bir intiba bıraktığını, çıkıp oradaki hayat şartlarını gör- Odesanın bir korku ve sefalet şehri dükten sonra, içlerinden ancak bir olduğunu, orada bir tahakküm ni kişi hâlâ komünistliğe bağlı kal- zamı ile korkuya dayanan bir di-ııış, diğerleri komünist partisi âza- siplinin hüküm sürdüğünü anlat-Lk kartlarını yırtmışlar ve kalyaya mışlardır. döndükleri vakit ailelerine ve kom- ♦*-’— -•)— ‘-J-- — «a
şularma gördükleri fecaati anlatarak onların da komünist partisin-dın çekilmelerine sebep olmuşlarda
İtalyan «Giulio» zırhlısı 1949 ba-§nda Ruslara teslim edildiği vakit, yni şey olmuştur. Denizcilerden liri, kendisine senelerdenberi yaldan propaganda ile gerçek durum a-asındakı muazzam farkı görünce t kadar kızmıştır ki, Rus denizcileri r» v.erilen kapkara ekmekten biı prça alıp kalyaya getirmiş ve ma-iallî komünist partisi liderine şu fhditte bulunmuştur: «Yalanlanıl devam edersen, bu ekmeği sana uttururum.»
İtalyan denizcilerinin Odesa’dan pri getirdikleri intibalar Spezia alkı üzerinde büyük bir tesir yap-ıış, komünist partisi âzalannın iyisi azalmıştır.
Durumun arzettiği büyük vaha-ıet üzerine Roma’daki Italyan ko-ıiinlst partisi merkezi hâdiseleri *vil için Speziaya seçme hatip ve ışkilâtçılar göndermek zorunda ümış, lâkin bunların bütün belâ-îtine, hattâ tazyik ve ürkütme si-ysetine rağmen, partiden çekilendin hiç biri istifaların] geri al-tamığtır.
stanbul Manzaraları ı
iadıköy vapurları, nutad manzaralar
A (Baştarafı 4 üncüde)
Hay Allahım! Vapur iskeleden pa imar çözene kadar, adeta insanın zerine hafakanlar basar. Yorgun cmağın deniz havası ile temizlen-ılye çalışıldığı bu vapur güverte-İrinde, yolcular hazıhî birer serse-ne dönerler.
Etrafta ne lostromo, ne gemici, re dp biletçiye benzer kimse yoktur k bir bakiyyettüssuyuf u bir kenara
r!
ıo(
«
d i R bir bakıyyettussuyuru bir kenara kşkışlamak için yardıma çağırıl-
ci gelir, na-neci teşnı eder ycılnl k»-
ar. Onun azimetinde çikletçi arzı ’am eyler...
elhasıl, sanki burası, Avrupayı i Anadolu yakasına bağlıyan hatda çalışan bir vapur değil de Kapalı-1 çarşının Galata Köprüsü şubesidir.
Şu Devlet Denizyolları idaresi kendini blld ibileU hâlâ bu işe bir i çare bulamamış, gemilerini bir sa-Itıcı geçen hanı olmaktan kurtara-ınamıştır.
Eh! Ne denir? Zahir bu da İs-ianbul’un kendine mahsus hususi-“ yetlerinden biri olsa gerektir!
■ I---------------------------------
-* Pililerde:
1
“l!
it
ön
Maraşlılar akın akın D. P. ye geçiyorlar k (Baştarafı 3 üncüde) ■mm liste haline takdim ediyorum.
Abdulmecit Ekici, Davut Ağacı, Abdullah Kazıkçı, Cevdet Akkül, gdeşit Pavik, Mehmet Çanakçı, Sait l!ilWltmaca, Faik Adıgüzel, Abdulmecit .... Ifcskici, Ömer Hamcı, Maşallah Dur-,...jfcun, Mehmet Ceviz, Mehmet Çelik ....RVasin Kürüm, Mehmet Yurt, Me-Özbezirgân, ..■•Jfaf. Reşit Sözen, Muhyeddin Duruk, ■ ‘ gv’ ®met Ölek, Şemsettin Turan, Ve-Namlı, Salih Alkış, Cevdet Eşer, ....^Pmer Elçek, Behşet Saray, M. Ali ,.,£pznal, Mehmte Ab öpücük, Cemil , ?|labut, Mahmut Atok, Ahmet Ye-.. . pişkin, Eyyup Ekin, Menan Yıldırım, ...C’l-bdurrahim Giray, Nizamettin Er Hallt Taşkeser, Emin Kerem, Jelçuk Ersan, Roşlt Taş, Ali Polat, Ü laydar Aslantaş, Abdulkadir Eren, ftl Öiek, Haşan Çoban, Nüsret
Kiler, Ali İşba, Yakup Işık, Abdul-ah Er. Cemal Zırhlı, Sanı Fırat, !esul Tınar, Rıza Gürcü, Adil Ço-_ K un, Ahmet Polat, Çerkez Gül, Ha-
S
İtalyan deniczilerinden birine göre, Odesa «kederli, kasvetli bir şehirdir- ve halk «iyi gıda alamamaktadır ve yorgun ve bezgindir.:
Başka İtalyan denizcileri de şehrin hırpalanmış ve cansız bir manzara arzettiğini, yolların ve binaların tamirsiz olduğunu, dükkânlarda hemen hemen hiç bir şeyin bulunmadığını, ancak devlet dükkânlarının biraz stok ve bir kaç müşterisi olduğunu söylemişlerdir.
Samandan yapılan sigaralar:
İtalyan denizcileri, iştah kapayı-cı kara ekmekten tiksinmişler ve sokaklarda halkın kuru saman ve gazete kâğıdından sigara yapmağa uğraştıklarını görmekle dehşete kapılmışlardır. Sokaklardaki tenvirat, vesaitin güç belâ geçmesine müsaade edecek kadarmış. Ötobüs-ler azmış, ve her tarafta halk uzun kuyruklar halinde beklemekteymiş. Otomobilli yegâne insanlar devlet memurlarıymış ve yegâne i-yi giyinen ve iyi yiyenler de on-larmış. Esas itibariyle halk paçavralar içindeymiş ve aç göriinüyor-muş. Komünistlerin «sınıfsız bir cemiyet.» propagandasını ötedenberi duymuş olan İtalyan denizcileri Rusya’da hayatın feodal bir nizama dayandığını, esir muamelesi gören halk kitlelerinin başında imtiyazlı bir derebeyi sınıfı olduğunu kendi gözleriyle görmüşlerdir.
Odesa’ya giden İtalyan denizcileri Sovyet vatandaşlariyle görüşmek fırsatını nadiren elde etmişlerdir. Ruslar her jtürlü temastan kaçınmışlar ve nadiren konuşmağa razı olanlar dahi başka bir Rusun geldiğini görünce sanki büyük bir suç işlemişler gibi derhal uzaklaşmışlardır. Bu nadir ve kısa görüşmeler esnasında İtalyan denizcileri, Rusların dış dünya hakkında ne kadar calili ve bilgisiz olduklarını görerek hayrette kalmışlardır.
İtalyan denizcileri, kendilerini düşündürmekten hâli kalmıyan iki şeye dikkat etmişlerdir: Evvelâ, radyo dinlemeleri devamlı ve sıkı bir kontrol altındadır ve Sovyet istasyonları dışında radyo dinlemek suçtur. Saniyen, Rus kadınları doklarda, en ağır işlerde çalıştırılmaktadır. Bundan başka, her kes, «geliştirme bölgeleri» ile «devlet iş kampları, na sürülmek korkusu i-çlnde yaşamaktadır. Bir ailenin bütün fertleri esir kampları olan bu müesseselere anî olarak sevke-dilebilmekted ir.
Odesadan yurtlarına dönerken bütün bu gördüklerini aralarında münakaş eden Italyan denizcileri büyük bir inkisara uğramışlar ve hayatı halk tabakaları için bu kadar üzücü ve ezici kılan komi'ınist partisi İle her türlü ilişiği kesmeğe karar vermişlerdir.
Bu yüzdendir kİ İtalyan komünist partisi «Fuciliere» destroyerinin devir merasimini büyük bir endişe ile beklemektedirler. Geminin 100 kişilik mürettebatı, Spezia’ya döndükleri vakit «Sovyet cennetti: hakkında yeni bazı ifşaatta bulunacaklardır.
Böylece, Rusya’ya teslim edilen her Italyan gemisi İtalyan komünist partisi için ağır bir darbe -teşkil etmekte, komünist propagandasının yalanını açığa vurmaktadır.
David Laidlaw
Ses


İş sahipleri ile
Müteahhitlerine I
inşaat işleriniz İçin gereken kalfa ve ustalarınızı Posta Cad. Ahmet Erkmen Hanı, No. 24 deki (İnşaat Kalfa ve Ustalan) derneğinden temin edebilirsiniz.
gEr, Cemal Zırhlı, 8anı Fırat, tul Tınar, Rıza Gürcü, Adil Ço-ı, Ahmet Polat, Çerkez Gül, Halfan Güneş, Sadullah Özel, Mehmet
x-
1 eki Kars, Kemal Bal, Suplıi ölek, ' bdullâtif Subaşı. Şükrü Ersen nQ-
r bdullâtif Subaşı, Şükrü Ersen, Ra-ı f Çiler, Selâhattln Saf, Hoca Ya-aş, Rüştü Sezer, Alaverdi Yürü-i, Turan Feneral, Şefik Yandım, jurhan Sönmez, Osrnan Topsakal, 10* url Duruk, Abdullah Yeniçeri, Ca l()tfl r Sönmez, Abdullah Kitapçı, Mir-
■ Ersan, Ali İlhanh, Bahri Kiler, ilc-yman Gül, İbrahim Özal, Ab-
I I ıllah Melek, Faik Şöhlen, Tayip l Şildiz, Abdulbarı Eren, Sanı Dallan, Ahmet İrmek, Bayram Karşıt Şadi Aksoy, Selâhattön Çelep, hvki Duruk.
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Ham kat
1. No. lifi - Tel; 16245.
BAHÇELİEVLER BÜYÜK FİDANLIĞA NAZIR
SATILIK ARSA
Çiftlik asfaltı üzerinde yük Fidanlığa karşı cephe 22, derinlik 38, elektrik, su, telefon, havagazı ve kanalizasyon tesisleri bulunan 2617 ada 11 parselde 852 metre arsa. Müracaat Tel: 14067 Eğe Birliği Ticaretevi, Adliye civarı Şekerciler sokak No. 24
ZAFER
LIPTO N
Birinci sınıf freze ve
tornacı alınacaktır
31 Mart
Hakikî Kayseri Pastırması
Zevkini ve sıhhatini sevenler Dünyanın en meşhur çaylarından olan
21 Nisan
İkramiye çekilişi Çocuk Hesaplarına tahsis edilmiştir.
ANKARA VEFA Gençlik Kulübü yararına
J Mart Çarşamba Gecesi Saat 21 de
Büyük Sinemada
Özel Müsamere
Kıymetli Ses Sanatkârı
Hamiyet YÜCESES
Ve
Necdet Cici’nin
iştirakiyle
Üstad HAKKI DERMAN
Kraliçesi Hamiyet YÜCESES
Hakkı Derman, Şerif İçli, Şükrü Tunar Refakatinde
Unutamıyacağmız bir Gece
Fevkalâde Zengin sürprizli program???
— GAR GAZ
Kısa bir müddet için angaje edilmiş Londra B.B.C. Radio Yıldızı Dinamik şantöz
SUNNY LESTER
FEVKALÂDE AKROBATLAR
TRİO MAFFİ
Tipik A t ra kal on Orkestrası
Solara Espagnol PAQUiTA SERRANO VE JOSE CASTRO
tşlirakile
NOSUmA
ÇAYINI KULLANIR
Lezzet, rayiha, renk LİPÎON Çayındadlr
Sarı teneke kutular içerisinde her bayide bulunur
Külliyetli miktarda çelik kanape yayı satılacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
Her Pazar saat 17 den matine
18 Mart Cumartesi akşamından itibaren meşhur Paris Revü Ileyetl
BALLETS KELLEROC
1 — Takriben 7 - 10 ton ağırlığında Avrupa malı çelik kanape yayı açık artırma yolu ile satılacaktır.
2 — Geçici teminat 500.— lira olup, müessesemiz veznesine yatırılacaktır.
3 — Açık artırma, 23/3/1950 tarihine rastlayan Perşembe günü saat 14 de Otobüs İşletmesi Anbarında yapılacaktır.
4 — İlgililerin yaylan arttırma gününden evvel yerinde görmele-
ri, geçici teminat makbuzu ile birlikte belli gün ve saatte arttırma yerinde hazır bulunmaları ilân olunur. (1400)-(142)
POKER
KVUANINIl
ZAFER’in İlân Şartlan k ................ 18 Lira
4 )
8 »
SERT SAKALA: O.IO
İnşaat Sahiplerine ve İnşaatçılara müjde
Şakir Ziimre Fabrikası Mamulatı
Çeşitli Pik Boru ve Teferruatı İle Termosifon Sobaları ve Rezervuarlar Gelmiştir
Bankalar Caddesi, Yurt Sokak No. 19 —Telefon: 12248
Ojeni Özşahin (Esenyel)
KADIN TERZİSİ
Mevsimlik Modelleri İle işine devam etmektedir. Fiyatlar her yerden ucuzdur.
ADRES: Kooperatif civan, Kutlu
Sokak, No. 3
Sahibi: Adviye FENİK Yazıişlcrini fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Güneş Matbaası
5.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Aynca: ,Xk
Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız. **/■*’„

akşamına kadar Bankamızda açılacak en az 50 lira bakiyeli Çocuk Hesaplan bu çekilişten faydalanırlar.
150 Ura bakiyeli Çocuk Hesaplan diğer İkramiye çekilişlerine de katılırlar.
Türkiye İş Bankası
SATIŞ İIÂNI
Soğukkuyuda eski Atlıspor klü-bünün bulunduğu yerde Yarış Atları Yetiştiricileri ve Sahipleri Cemiyetine ait muhtelif eşya: (masalar, iskemleler, koltuklar, dolaplar, Amerikan büfe ve takımı, sobalar, hurda demir ve tahta akşamı vesaire) 19 Mart 1950 Pazar günü saat 10 dan itibaren açık arttırma suretiyle satılacaktır. (458) I
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
8 OncQ sayfada 8m.
I. cU sayfada Sm.......
6. ve 8. c) sayfada Hm.
Doğum. NlkAh, Nisan, ölüm ve Mevlût U&nlan 6 santimi geçmemek Bartlylo 16 lira.
Devamlı ilânlar için hususi tarife tatbik edilir.
Gaıatöva gönderilen evrak ve yanlar netrredilein edilmeğin iade edilme*. ilanlardan meaullyot kabul edilmez.
T. H. Kurumu Etimesgut Uçak Fabrikası Müdürlüğünden
İsteklilerin tahsil durumları 11e şimdiye kadar çalıştıkları yerleri bildirir bir dilekçe ile Fabrika Müdürlüğüne müracaatları. (437) ■■bJ
200 Krş.
Toptan satışlarda aynca tenzilât yapılır.
Hakiki Kayseri Pastırmasının İnek Etinden olması evsaf ve nefasetini bir kat daha arttırır NOT: Kayseri Belediye ve Veterinerinin mührüne dikkat e-dilmesi iddialarımızın doğruluğuna kâfi olduğu kadar sayın halkımızın sıhhatleri bakımından da faydalı buluruz.
Pastırmacı ŞABAN ÇINGILLIOGLU Doğanbey Çerkeş sokak No. 75 (Eski Sulu Han civan) Tel: 15788
(436)
r
Tanınmış Fransız Kadın Keman Virtüözü
COLETTE FRANTZ
17 Mart Cuma akşamı saat 21 de
Ankara Halkevinde
TEK KEMAN KONSERİ

Piyanodo : Mithof Fenmen
Biletler: Ulus Meydanı, Bankalar caddesi Millî Piyango gişesinde satılmaktadır.
Fiyatlar: 500, 300, 200 ve öğrenci 50 kuruştur.
NÜVİT BERİKER KONSERLERİ
B. C. G. Verem Afisi
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerln her gün saat 9 - 13 arasında müracaat etmeleri rica olunur.
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği
ortaç Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
750, 780. 840, 090, 1075, 12d0, 1300, 1380, 1440
Anafartalar Cad. No. 224, Adlîye karşısı köşe mağaza, Telefon) 11135
Pijamalar 1050 Kr.
(457)
Bayta: 4
Sayfaı 6
ZAFER
13 - 3 - 1050
r
k
T
P-
h(

dc at yş dı,
yel çili ke
seı
1
I ğır
lab rak rak bay nıy. kızl
iki
S göri rası zıT bu : dah.
Fj bir ; şehj; zen
N( emil; kent gün , lık s, yanı,/
Se tÜ Vı
Yc ğını Bu a da i( ile g sanıy
Bir gözle Çrpm nan î

Gençlerbirliği Ankara
Şampiyonluğunu alıyor
Dünkü maçlarda Gençler Hacettepeyi 3-0 nendi, D. Spor da H. O. ile 1-1 berabere
Lig maçlarına dün 19 Mayıs stadında büyük bir meraklı kitlesi ö-nünde devam edildi.
Gençlerbirliği - Hacettepe
Günün bu ilk karşılaşmasına ta-kıhılar şu kadrolarla sahaya çıktılar; ,_
Gençlerbirliği: Necip, Alı, Duran, M. Ali, Haşan, Ayhan, Hamdi, Kor-han, Ali, Şahap, Halim.
Hacettepe: Ergun, Fuat, * Hamdullah, Refet, Kemal, Alâeddin, Mehmet, Orhan, Burhan, Mecit, Hu şeyin.
Reşat Önen’in idaresindeki maça Gençler başladılar. Hacettepelile-rin ilk iki akını Hasan’da kesildi. 3 üncü dakikada Gençler soldan Halim vasıtasiyle indiler, ortalanan topu soliç yerinde yakalıyan Ali sıkı bir şiltle Gençlerin ilk golünü çıkardı. Bu golden sonra hemen hemen 15 dakika kadar Gençler rakiplerinin kalesinden ayrılmadılar. Bundan sonra Hacettepelilerin a-kınlarını görüyoruz. Santrforları Burhanın sıkı şütünü Necip yumrukla çevirebildi, top solaçığa geldiyse de atamadı. Akabinde yapılan bir akında Burhan yine topla içeri girereken Necip yatarak kaptı.
19 cu dakika: Hacettepeliler topu Haşandan aşırarak kaleye girerlerken sol bek Ali yetişerek tehlikeyi önledi. Oyun bundan sonra müte-vazin bir cereyana sürüklendi ve akınlar karşılıklı olmaya başladı. Tam bu sırada sağiçden derinlemesine bir pas alan Gençlerin sağaçığı Hamdi önündeki beki geçerek kolayca takımına ikinci golü de kazandırdı.
Avantajla oynıyan Gençler, bundan sonra vaziyete hâkim oldular. Hacettepeliler de canlı hamlelerle çalıştıklarından oyun zevkli oluyor. Gençler daha ziyade soldan Halim vasıtasiyle akanlarını tekrarlıyorlar.
33 üncü dakika, sola kaçan Ali topu aradan Şahaba geçirdi. Önündeki belci atlatan Şahap, zaviyenin kapalı olmasına rağmen topu üçüncü defa Hacettepe ağlarına gönderdi. Vaziyet 3—0 Gençler lehine.
Bundan sonra Hacettepeliler sağdan yaptıkları akınlarda bir müddet Gençler kalesini zorladılarsa da devre 3—0 Gençler lehine bitti.
İkinci devreye Hacettepeliler yine süratli başladılar. Fakat bütün hücumları Haşanda kırılıyordu. Bu arada Hacettepe kalesi üstüste iki hatırı sayılır tehlike atlattı. Halimin ve Şahabın kalenin çok yakınından attıkları şütler hedefini bulamadı.
16 ncı dakikada santrfor Burhanın şütünü kaleci Necip ayakla çevirebildi, fakat Hacettepe forlan yetişemediklerinden fırsat kaçtı.
Oyun çok hararetli ve zevkli cereyan ediyor. Bilhassa Gençler, deplasmanlı ve bilgili oyunlariyle zaman zaman vaziyete hâkim oluyorlar. Maçın geri kalan dakikaları Hacettepelilerin gayretleri arasında geçtiyse de netice değişmedi ve Gençler sahadan 3—0 galip aynld-ı lar .
Demirspor - Harbokulu
Bu maça takımlar şu kadrolarla çıktılar:
Demirspor: Emin, İskender, İsmet, Kadri, Süleyman, Muzaffer, İsmail, Zekeriya, Mehmet, Abdullah, Rıdvan.
Harbokulu: Neşet, Rıdvan, Mustafa, Selâmi, Nejat, Vasıf, Sabahattin, Hakkı, Sabahattin, Hüsnü.
Maçın hakemi Muzaffer Ertuğ idi.
Oyuna Hipodrom taraftndakj kaleden Harbiyeliler başladılar ve daha ilk akınlarında sağaçıkları Vasıf Demirspor kalesine iki tehlike ge-
Demirsponın yegane golü
Puvan durumu Altılar arası
M G B M A Y P
Demirspor 15 10 4 1 39 12 39
Gençlerbirliği 14 12 — 2 46 16 38
Ankaragücü 14 7 3 4 38 18 31
Harpokulu 15 7 2 6 40 31 31
Hacettepe 15 5 6 4 24 28 30
Muhafızgücü 15 5 4 6 35 42 29
BEŞLER ARASI
Havagücü 13 7 1 5 37 30 28
Emniyet 12 3 3 6 26 27 22
Maltepe 12 4 — 8 16 39 20
Kalespor 12 2 1 9 19 38 17
Atıfbey 13 — 1 12 11 49 14
çirtti. Üstüste iki şütü kalenin çok yakınlarından dışarı çıktı.
Harbiyeliler çok enerjik hamlelerle Demirspor kalesini zorluyorlar. 9 cu dakikada Hakkı ile İsken-derin mücadelesinden sağiç Saba-hatti ,topu kaparak Demirspor ağlarına taktı. Vaziyet 1—0 Harbiye lehine.
Harbiyeliler bir müddet rakiplerinin kalesi önünden ayrılmadılar. Bu arada üstüste kazandıkları kornerler bir netice vermedi.
19 uncu dakika: Demirspor sağa-çığı İsmail, önündeki hafjtan topu sökerek ilerledi, ortaladığı top da falsolu şekilde kendi kendine kaleye girdi; böylelikle Demirsporlu-lar beraberliği temin etmiş oldular.
Bundan sonra Demirsporun akın-ları sıklaştı, bilhassa sağdan olanlar Harbiye kalesi önünde tehlikeli vaziyetler yaratıyordu.
Nihayet Harbiyeliler yine muvazeneyi temin ettiler. D. Sporlular ra kiplerinin havadan ve mücadeleci oyununu kabul etmekle büyük hataya düşüyorlar ve bu da aleyhlerine oluyordu.
25 ci dakikada Harbiye santrforunun mükemmel bir şütünü kaleci Emin yerinde bir atılışla aynı güzellikte kurtardı.
37 ci dakikada Demirspor sağaçığı içeri kadar sojcularak topu yerden Zekeriyaya verdi, fakat Harbiye müdafileri ayak koyarak mâni oldular, tehlike de önlenmiş oldu.
40 cı dakikada sağdan gelen ortaya Demirspor santrforu Mehmet, Harbiye kalecisi ile beraber çıkarak topu içeri soktuysa da hakem, şarjı favul sayarak golü vermedi. Devre 1—1 bitti.
İkinci devrenin ilk on dakikasında Demirsporlular teşebbüsü ellerinde tuttular. 10 cu dakikada Demirspor sağdan bir korner kazandı. İsmailin topu köşede geri koymasına yan hakemi itiraz etti. Ve hakem müdahale etmek zorunda kaldı. İsmailin hakeme de itiraz etmesi üzerine Muzaffer Ertuğ Demirspor sağaçığını oyundan çıkardı. Demirsporlular böylelikle oyuna 10 kişi olarak devam qtmek mecburiyetinde kaldılar.
Oyun çok hareketli devam ediyor ve Harbiyelilerin oyunundan Demirsporlular bir türlü kurtulamıyorlar. Zaman zaman her iki kale de tehlike geçiriyor.
15 ci dakikada Harbiye sağhafı Mustafanın uzaktan kuvvetli şütünü Emin ok güzel kurtardı.
24 üncü dakikada bu defa Harbiye sağaçığının çok kuvvetli bir şütü, top kalenin üst köşesi içine çarparak dışarı çıktı.
Oyun bir müddet ortalarda oynandı ve 2,5 inci dakikadan sonra yine hararetlendi.
Günün Yozısı:
Açık kapı zorlama usulü
★ (Baş tarafı birinci de) tiği aydın g’ünlerln peşinde koşuyoruz.
Bu noktaya işaret ettikten sonra, şimdi asıl dâvaya avdet edelim: Muhalefet, hiç bir zaman büyük I seçimlere girmiyeceğlm, demedi... Hattâ çok dalıa ileri giderek, eğer, dürüst bir Seçim Kanunu yapılmazsa, iktidar, vatandaşlara itimat telkin etmek hususunda temerrüd gösterirse, yine seçimlere gireceğiz ve iktidarı hileye saptırmamak için elimizden geleni yapacağız, dedi... Bu itibarla muhalefetin ara seçimlere girmemek gibi, bir niyeti asla olmadı... Kaldı ki, Sayın Yalçın altı Mart tarihinde yazdığı makaleden bir gün evvel beş Mart'ta muhalefet lideri, Adaııa’da bir beyanat verdi... Muhalefet Lideri bu beyanatında, (artık emniyetli bir Seçim Kanunu istiyoruz, diye mitingler yapamayız, kanun arzumuza uygun olarak çıktı, seçimlere katılacağız, ve eğer halkın iradesi, başka partiyi İktidara getirmek yolunda tecelli ederse, o partiye yardım etmek millî vazifemiz olacaktır) dedi.
Siyasî hayatta, memnunluk uyandıracak, Yalçın’ın makalesinden bir gün evvel söylenen bu sözlere kulak kapatıp, bir gün sonra aslı esası olmıyan boş isnatları, doğru imiş gibi ele alarak onun üzerinde acı ve tahrikâmiz fikirler yürütmek hüsnüniyet ile ifade edilemez... Şu halde acaba Yalçın ne istiyor?
Her ne pahasına olursa olsun, yoluna girmiyen bir siyaset nizamı mı?... İyi havayı bulandırmak mı?..
Bununla beraber, yanlış anaşılma-
mak için dikenli bir mevzu üzerine efkârı umumiyenin alâkasını bir kere daha çekmek zarureti de var-
dır.
Greko Romen güreş millî takımı seçildi
İstanbul, 12 (a.a.) — Greko - Romen millî güreş takımını seçme mü sabakalarına bu gece saat 20.30 dan itibaren Spor ve Sergi Sarayında de vam edilmiştir.
Müsabakalar sonunda jüri tarafın dan aşağıdaki güreşçiler derecelen-dirilmiştir:.
52 Kilo: Ali Yücel ve Hüseyin Erk-men.
57 kilo: Nasuh Akar ve, Halil Kaya.
62 kilo: Mehmed Oktav ve Nured-din Zafer.
67 kilo: Tevfik Yüce ve Ahmet Şenol.
73 Kilo: Celâl Atik.
79 kilo: Ali Özdemir.
87 kilo (ve ağır sıklet): Muharrem Candaş ile Adil Candemir.
Bu müsabakalar arasında kampta ayrı bir seçim yapılarak greko - ro-men millî güreş ekipi tesbit edilecektir.
Galatasaray Basketbol şampiyonu
İstanbul, 12 (Telefonla) — Türkiye Basketbol birinciliğinin son kar şılaşması bugün Teknik Üniversite salonunda oynandı.
G. Saray - Harbokulu arasında ya pılan bu karşılaşma çok çekişmeli geçti.
Son altı dakika içinde güzel bir o-yun çıkaran G. Saray takımı maçı 45-33 kazanarak 4 üncü defa Türkiye Şampiyonu oldu.
Harbokulu takımı Türkiye bas-ketboi ikinciliğini kazandı.
30 ve 36 cı dakikalarda Hakkı ile Vasıfın anlaşarak inmeleri Demirspor kalesini çok müşkül vaziyette bıraktıysa da netice vermedi.
37 ci dakikada 15 pas içinde Demirspor soliçi Abdullah fevkalâde bir şüt çekti, fakat top kale direğinin içine vurarak geri geldi, u-zaklaştırdılar.
Maçın son dakikaları, Demirspor luların beraberliği bozmak, Harbiyelilerin de beraberliği kaçırmamak için gayretleri arasında geçti, fakat netice değişmeden maç 1—1 beraberlikle sona erdi.
Niyazi SEL
Muhalefet, seçimlerin yeni kanunla dürüst bir tarzda yapılacağına inanıyor. Ve inanmak istiyor ki, iktidar partisi de, artık dürüst olmak arzusundadır. Halkın itimat etmediği bir seçim neticesinde mevkie gelmenin bütün acılığını, Halk Partisi hissetmiş ve duymuştur. Bu itibarla, seçim gününü, millî iradenin teceli edeceği hakikî bir bayram günü olarak yaşatmak onun da arzusudur... Fakat bütün bunlara rağmen o mukadder günü de, iktidar partisi 1946 seçimlerinde yaptığını tekrar edecek olursa, yani, farzı muhal olarak milletin seçmediği insanlar zor, hile yoliyle milletin başına musallat edilecek olurlarsa, bu takdirde, muhalefet ne yapsın?... İyice anlaşmak için, bu sualin cevabını evvelâ, Hüseyin Cahit Yalçın üstadımızın vermesini beklemek hakkımızdır. Bu memlekette millî irade tecelli etmezse, ne olacaktır?
Sayın Yalçın doğrudan doğruya bu mukadder sualin cevabını vermemek için böyle şey olmaz diyecektir... Olmazsa mesele yok... Fakat ya olursa?... Öyle zannediyorum ki, bu iş olursa, o da nihayet tedbir olarak Demokrat Partinin dü şündüğünden başkasını bulamaz. Demokrat Parti, o şartlar altında Meclis faaliyetine iştirak etmiyecek. Seçimlere iştirak ettikten sonra, Meclisi terkedip gidecek ve iktidar partisini, vatandaşla karşı karşıya bırakacaktır....
D. P. Ankara Kongresi dün yapıldı
★ (Baş tarafı birinci de) dığı ve bu suretle iktidarın bütün gayretlerine rağmen büyük dâvanın nasıl yürüdüğü, teşkilâtın nasıl kuvvetlendiği belirtiliyor ve raporda son söz olarak .şöyle deniyordu:
• iktidar parrtisi bugün türlü türlü tertiplerle ve yer yer propagandalarla kendi iktidarını, partimiz ise dört yıldanberi uğrunda büyük bir azim ve imanla savaştığı Millet iktidarını sağlamak kararındadır. Yine dört yıllık çetin olduğu kadar kutsal mücadelemizden sonra bazı eksikliklerine rağmen, emniyetli bir seçim kanunu da en nihayet kabul edilmiş bulunmaktadır. İktidar partisinin geç de olsa, millî iradenin tecellisi bakımından memnuniyetle kabul etiğimiz bu anlayışının, tatbikatta da ciddî ve hakikî olduğunu beklerken önümüzdeki seçim mücadelesinin, Türk Milletinin vekar ve asaletine yaraşır, pürüzsüz, samimî ve berrak bir hava içinde sona ermesini ve yıllardan-beri miletçe hasret ve iştiyak duyduğumuz refah ve saadete yol açmasını dileriz.
Demokrat Parti bayrağı altında saf bağlamış olan fedakâr arkadaşlarımızın asîl iradesiyle bu mücadelenin Ankara çevresinde partimizin zaferiyle sona ereceğinden emin bulunuyor ve şimdiden minnet ve şükranlarımızı buradan kendilerine arzetmeyi üstün bir vazife sayıyo-
Raporun okunmasından sonra Demokrat Parti Başkanı Celâl Ba-yar ve Yenisabah gazetesi başyazarı tarafından kongreye çekilen ve muvaffakiyet temennilerini ihtiva eden telgraflar okundu ve bu telgraflar alkışlarla karşılandı.
Delegelerden Mehmet Yılmaz, Cevat Örnek, Turgut Yurteri, Haşan Songüner, Fahri Başkan, Haşan Öztok, Niyazi, Fikret Uluçay, Mehmet Akçan, Dündar Kılıççöte, Erdoğan Şen, Celâl Doğru, Fuat Ceyhun, Hüseyin Cahit Yılmaz, Sefer Yıldız ve Şinasi Tunç söz alarak rapor üzerindeki tenkitlerini ve takdirlerini ifade eden birer konuşma yaptılar.
Bu sırada Eskişehir felâketzedelerine bir telgraf çekilmesi hakkında takrir verildi ve bu takrir alkışlarla kabul edildi.
Rapor üzerindeki tenkitleri müteakip İl İdare Kurulu Başkanı Osman Şevki Çiçekdağ söz alarak tenkitlere cevap verdi ve idare kurulunun çalışmalarına temas ederek Ankara teşkilatında büyük bir birlik ve ahenk bulunduğunu ifade etti.
Osman Şevki Çiçekdağın konuşmasını müteakip saat 13 de toplantıya ara verildi ve delegeler Gar Gazinosunda öğle yemeğine davet edildiler. İkinci celse
ne şal örtenler, her şeyi penbe gören ler, demokrasi kahramanı kesildiler. Öyle ki Türkiyemizi küçük bir Amerika yapacaklarını dahi söylediler. İktidarı daha çok kızdırırsanız mezardaki ölüleri dahi Halk Partisine yazarlar. Çünkü kabadayı lar, baltalar, satırlar hepsi orada.» dedi.
Delegelerin konuşmasını müteakip il idare kurulu seçimlerine geçildi.
Bu sırada delegelerin arzusu üzerine Refik Şevket İnce Demokrat Partinin Meclis içinde ve dışında ba şardığı bütün işlerin altın harflerle tarihe geçeceğini söyliyerek .biz zorluğa maruz kaldıkça örs altında çelikleşen bir zihniyet taşıyoruz. Yarın iş başına geçince milletin ne gibi hareketlerden hoşlanmadığını bildiğimiz için millet yolunda çalışmayı vazife bileceğiz.» dedi.
Hatip C. H. P. programına temas ederek 36 maddelik bu programın yalnız 2 maddesinin milletin hudutsuz dertlerine ait olduğunu söyledi ve seçimlere temas ederek seçimlerin mücadeleli olacağını ifade ile Ingiliz, Mısır ve Yunan seçimlerinden misaller verdi. Türk milletinin de kendisine has asaletle seçimleri sükûn içinde takip edeceğini söyledi.
Bundan sonra kürsüye gelen Muammer Alakant, 27 seneden beri çekilmekte olan sıkıntılardan bahisle bu sıkıntıların bilhassa çiftçi ve işçi sınıfları üzerinde toplandığını, köylünün bugün Ziraat Bankasına 300 milyon lira birçlandığını, vergilerin ağırlığını ve adaletsizliğini an latarak hâlâ partilere eşit muameleler yapılmadığını, hâlâ bir kısım kaymakam ve nahiye müdürlerinin C. H. P. ye hizmet ettiğini ifade etti. Alakant Seçim Kanununa da te-
Toplantıya öğleden sonra saat 14.30 da tekrar devam edildi. Kongrenin öğleden sonraki oturumunda da bazı delegeler söz aldılar ve neticede rapor reye konarak ekseriyetle kabul edildi.
Geçmiş devreye ait malî raporun okunmasını müteakip dilekler bahsine geçildi ve bu arada söz alan delegelerden Mehmet Yılmaz seçim listelerine temasla bunların ,tomar halinde asıldığını, isimlerin ekseriyetle yanlış yazıldığını ifade ederek: «Gözümüzü dört açmazsak 50 sene daha hürriyetimize kavuşanlayız» dedi.

Öyle umuyorum ki burada sayın muarızlarımızı kızdıracak bir söz sarfetmiş değiliz... Eğer maunzla-rımız, cidden, dütüst bir seçim yapılacağından emin iseler, eğer bu seçimi karıştırmak niyetinde değil iseler, hiç bir şeyden endişe etmesinler: Dürüst bir seçim neticesinde, muhalefet iktidara geçerse, Yalçın, o zamanki iktidara hücum etmek için daha geniş V' rahat imkânlar bulacak, ve memleket bir kardeşlik havası içinde hiç bir mazî endişesine yer verilmeden idare edilecektir. Eğer iktidar dürüst seçimler neticesinde yine Halk Partisinde kalacak olursa, muhalefet hakkına razı olacak ve memleket me seleleri üzerindeki murakabasma da ha geniş imkânlarla ve daha faydalı yollardan giderek devam edecektir, kendilerini temin ederim ki, iktidar değiştiği takdirde, tıpkı, Mutlaki-yetten, Meşrutiyete geçtiğimiz, hilâfeti ilga edip, Cumhuriyeti ilân ettiğimiz, zamanlarda olduğu gibi, ve tıpkı, Sayın Yalçın Çorum’a nefyedildiği günlerdeki gibi, dünya nizamı yine altüst olmıyacak, güneş yine Doğu’dan yükselecek, dünya mihverini şaşırmadan güneş etrafında devrini yapacak ve bu sefer, Sayın Yalının kalemi kırıldığı zamanlardan başka türlü olarak, o yine hücumlarına devam edecek... Ve başta kendisi omak üzere -kendi tâbirini tekrar edeyim- kimsenin kılma halel gelmiyecektir.
________________Cihad BABAN
Hacı Balcının kısa bir konuşmasını müteakip Recep Özcan söz aldı ve Şemsettin Günaltayın bugünkü icraat ve haraketleriyle kabili telif olmayan eserlerinden parçalar okudu. Rüştü Akçı da C. H. P. kongrelerinde dağıtılan din kitaplarından bahsetti.
Bundan sonra söz alan Polatlı delegesi Rıza Uzunbeyli çok veciz bir konuşma yaparak Eskişehir sel felâkejtine temas etmiş ve burada iktidarın ihmallerini ve hâlâ, her şeye rağmen devam eden lâkaydi-sini belirttikten sonra şöyle demiştir:
•Değerli arkadaşlarım;
Halk Partisinin yıllardanberi kontrolsuz, mürakabasız ve mes’u-liyetsiz idaresinden bundan başka ne beklenebilir. Dinleyin artık bundan sonra nutukları, izahları, tekzipleri. Bu işde Sarısu mes’ul- ve muhalefet haksızdır. Fakat iktidar hem masum ve hem de haklıdır.
Dünyanın hiç bir yerinde Halk Partisi iktidarı gibi hem vuran, hem de baskın bir feryatla ne vuruyorsun diye bağıran bir iktidar görülmemiştir. Artık böyle bir iktidara denebilecek bir sözümüz kalmamıştır. Aziz Türk milletinin buna benzer binlerce derdinin devası için seçimi Demokrat Partinin kazanması bir zarurettir. Halk Par-
Göztepe Suriyede 4-0 galip geldi
Antakya, 12 (a.a.) — İzmir Göztepe takımı bugün ikinci karşılaşmasını Halep Muhteliti ile yapmıştır. Halep takımında yedi millî o-yuncu bulunmakta idi. Göztepeli-ler, üstün bir oyundan sonra birinci devreyi 3-0 galip bitirmiş, ikinci devrede bir gol daha atmışlar ve maç 4 0 bitmiştir.
de hile yapıdığı takdirde bunun yeni Seçim Kanununa hükümet tarafından yapılmış bir darbe sayılma- * ğını, C.H.P. nin İnönüyü bir seçim bayrağı olarak kullandığını söyledi ve İngiltere kralının meclisin açılışında söylediği nutka verilen çe-vaplan ele alarak Cumhuriyet TÛr-kiyesinde İnönü'nün Mecliste söylediği nutka cevap verdirilmediğîni söyledi.
Bundan sonra delegelerin isteği üzerine kürsüye gelen Adviye fenik kısa bir konuşma yaptı.
Müteakiben kürsüye gelen Zafer, Gökçer, Avni Altın ve Haşan S)h-güler de kısa birer konuşma yajtı-
Bu sırada Demokrat Parti Baştanı Celâl Bayar’ın telgrafına mukale-le edilmesi hakkında verilen tak'ir alkışlarla kabul edildi.
Seçimlerin tasnifi neticelenmişi. Yeni idare heyeti, yedekleriyle Erlikle şöyle teşekkül etti:
Osman Şevki Çiçekdağ, Muhis Bayramoğlu, Hamdi Bulgurlu, Timiz Eren, Abdullah Gedikoğlu, .-tıf Benderlioğlu, Adviye Fenik, H-fız Yaşar Kuşoğlu, Sulhi Toygar. Haysiyet Divanı üyeliklerine fe seçilenler şunlardır: Ali Rıza Oga, Bekir Turna, Mustafa Yalın, İrfn Erdem, Şeref Mengü.
Bundan sonra Büyük Kongre? gidecek delegelerin seçimleri yapmış ve oy sırasiyle: Hâmit Şevkt İnce, Fehmi Yağcıoğlu, AH Ra-~ Oktay, Bekir Yuma, Fuat Seyhn, 4 Zühtü Velibeşe, Meliha Gökmn, Zafer Gökçe’den maada 16 ilçedn birer delege olarak Ankara İl İare üyeleriyle birlikte 33 delegem seçimleri tamamlanmıştır.
Kongreye saat 21 de Genel İdıe Kurulundan Kongre Başkanı, S-... ______ —) ----------------- mçt Ağaoğlunun kısa ve veciz ir
mas ederek önümüzdekn seçimler hitabesiyle son verilmiştir.
Köy Hatipleri ne diyorlar ?
ir (Baş tarafı birinci de) I
★ Ben «kestiri yoldan» söyliye-ceğim: Ayağı çarıklıların, başı kasketlilerin bugün söz hakkı var!..
■A Devlet Reisi, ne yapacaksınız? diye Şevketlû Adalan’a sordu: — Etüd yapacağız, dedi!
100 milyona Meclis binaları, açık hava tiyatroları, operalar yapılırken, vatandaşın hayatiyle ilgili su işlerinin sırası mı?
★ Bu işde Sarısu mes’ul ve muhalefet haksızdır! Ama ik,tidar, hem haklı, hem masumdur!
) İktidar, bunca yıldır
yumuz yoktur. 46 seçmenlerinde iktidar söz vermişti. 10 gün evvel mhtara tekrar tamim geldi! Suyumuz sıraya konmuş yapılacakmış Madem ki Milletvekili seçimine bir ay kala dilekleri miz akıllarına geliyor, temennim, her sene Milletvekili seçimi yapılsın!
★ Senelerdir ileri sürülen dilekler, iktidar değişmesiyle elde edilecektir!
★ Sefaleti urba yaptık giydik. Kara ekmeği tuza çaldık yedik! Ey iktidar! Süvari olduk diye piyadeye hor bakma! Küheylân olmuş geliyoruz!
ir Hürriyet üzerine şal örtenler, her şeyi penbe görenler, demokrasi kahramanı kesildiler!
■A İktidarı çok kızdırırsanız, mezardaki ölüleri dahi Halk Partisine yazarlar!
ir Baltalar, Kabadayılar, Satırlar hep orada !
★ Dâvamız büyüktür. Hürriyet gibi engindir. Ne istedikse her isteğe dalga vurdular. Grev istiyen işçi komünisttir, dediler. Hak tanımıyanlar, kendi ırkından şüphe ederler!
ir Demokrat Partinin yolu doğrudur. Demokrat Parti yolunu Marşal yardımiyle bulmadı. Yolumuz Hak yoludur, Millet yoludur.
ir Ne Karadenizin dalgalan, ne I Okyanusun fırtınaları Demok- I
rasi gemisini batıramaz. Kapt-na diplomayı Türk Milleti yemiştir.
★ Demokrat Parti kurulalı ne ya)-tı? Ne yaptığım mille* biliye. Bilmiyen yalnız iktidardır. S-mimî olsaydı Demokrat Pan-
nin elini öperdi. Şimdi gelmiş, h hücra köylerde çeşme yaptıri-cakmış! Acaba Demokrat Paii kurulana kadar halk vergi ve-miyor muydu? Yoksa 40 bt, köy, Demokrat Partiden sonn mı kuruldu?
ir Dilsizleri «■?(/••■ dine g/ /
üren Demokrat Paıuulr- . f U HJîft “Partisini yıkmak için ujp raşmıyoruz. Dalkavuk zümresjart’ ve onların saltanatını yıkacağız! Devletin hâzinesine güveniyorlar. Biz Allaha ve Türk Milletine güveniyoruz.
ir iktidardan 4 senelik mücadelede bir tek tel koparabildik: Seçim teli! Demokrasinin ahûsu bizi bekliyor: Koşun durmayın!
ir İktidar bir zaman köy okulları için mektep seferberliğine bizi koydu. Yaptık. Şimdi Maarif görmiyen bu okullar, camları kırılmış, sıvaları dökülmüş, içinde manda danaları geziyor!
ir Biz güçlükler karşısında yılmış bir millet değiliz. Misal mi istiyorsunuz; İstiklâl Savaşı, ve tarihimiz! Bu memlekete iyilik yapanlar da, hakkını çiğniyen-ler de tarihe geçmiştir.
ir Milletin hakim çiğnemeğe gelmez. Köylü zahmete alışıktır. Türk köylüsü toprağını müdafaa ederken kam bahasına olduğunu bilir, dersini de verir!
★ Çubukta Sıgırlı köyüne gelen Halk Partililer, Vali cami yaptıracak, diyorlar. Şimdiye kadar yapmadıkları şeyi seçime bir ay kala mı düşünecekler!
★ 946 da tokatla küfürle Demok; rat Partiden ayıramadıklarını bugün yalan ve dolanla ayırmağa çalışıyorlar. Kestaneyi ateşten çekecek maşa elde ederlerse afiyejt olsun!
Derliyen: A. FENİK
Trabzonda D.P. İl Kongresi yapıldf
tisi için de son dileğimiz Allah ıslah ve taksiratlarını affetsin».
tdris Tok, Ali Rıza Oktay, Niyazi Havabulut ve Dağistay Binerbay’ın konuşmasından sonra söz alan Mehmet Aksoy, dert bir değil ki diye söze başladı ve ezcümle şunları söyledi:
• Ey maiyet, ey iktidar, yüksek makamlara sahip olanlar, süvari ol duk diye piyade kalmış bulunanlara, hor bakanlar, iktidara gökten zenbille indiğini zannedenler kafanızı kaldırın da şu milletin yüzüne bakın. Bu millet yarın sizin mevki-inize yükselecektir.»
Mehmet Aksoy sözlerine devamla:
• İktidar yüzündeki maskeyi atmadıkça memlekette eşit muameleye ve demokrasinin yerleşmesine imkân görmüyorum. Hürriyet üzeri-
* (Bxş tarafı birinci de) deniz çocukları inkılâba kargı alâkasızmış gibi söterilmiş ve bilhassa Trabzonlular şüphe ve zan altında bırakılmışlardır. Hakikatte asil
Belçika Kralı
* (Baştarafı 1 incide) leceği ve kati netcenin de sabaha karşı alınacağı umulmaktadır. • Evet» veya -hayır, diye cevaplandırdıkları sual şudur: -Kıral 3 üncü Leopold’un meşrutî haklarının tekrar iade edilmesini istiyor musu-
Brüksel, 12 (AP) — Kral Leopold-un Belçika tahtına avdet edip etmemesi hususundaki referandum’un son neticelerine göre Kral Leopold, yüzde 67 bir ekseriyete sahiptir.
Istanbuldaki maçlar
İstanbul, (Hususî) — Geri kalan lig maçlarına bugün İnönü stadında devam edildi. Kasımpaşa Emniyeti 2—0, Beşiktaş Vefayı 2—0 mağlûp etti.
Trabzon halkının ne dün ve ne df bugün memleket davalarına en kil-çük bir alâkasızlığı yoktur. Buni! böyle sananlar bedbaht olan kims»l lerdir.
İnkılâp günlerinde kendisine kal raman süsü veren ve hakikatleri hi çe sayan o kimseler, bugün de ken’ dilerine birer sahte hürriyet ve de-mokrasi âşığı süsü vererek sahnei siyasette bulunmaktadırlar. Gere! içerde, gerek dışarıda bu milletli manevi varlığını söküp atmak içü harekete geçen insanlar veya teşeö küller derin bir gaflet içindedirler Onlar Türk milletinin iç bünyesin» yaşıyan ve yıpratılması kabil olw yan cevheri göremiyen bedbahtla' dır.
Dışarda tarihî düşmanlarımız dır. İçerde Demokrat Partiyi yi* mak, millet iradesine karşı koymll istiyen gafiller mevcuttur. Bunl* Türk Milletinin aklıselimine, kurtt luş kararına olan hasretini bilmiy* lar. Hatâ ediyorlar. Dışardan gele ler başlarını kayaya vuracakla! dır. İçerdeki zavallılar da bu Mill‘ tin aklıseliminden, rüştü siyasisi^ den bihaberdirler.
Allah onları habı gafletten ik( buyursun.»

Comments (0)