H i R
Evi eski kâtibi) ızır ve Ismarlama Tuhafiye ve Elbise M A Ö AZASI AÇILDI
— Asgari fiyatlarla «ayın müeterllorınıt emirlerine hasırdır.
ncak tok. fi - Yeni Belediye binam altında
Telefon: ltŞIl
ir Telgraf adresli Zafer Gazetesi - Ankara
CUMA 12 MAYIS 1950 ★ Fiyatı her yerde 10_kuru$.
Büyük imtihana I
iki gün kaldı
Vekiller propaganda gezisinden dün sabah Ankara'ya döndüler
Bakanlar Kurulu da dün öğleden sonra yaptığı toplantıda seçime ait işleri görüştü
a
bir^n£ V
w5 o O O-,
Telefon j 15619 ve 15315 ★ Denizciler Cad. 2 ★ Posta kutusu t 193
ÜÇLER KONFERANSI BAŞLADI
Londra’da Batı Paktının
takviyeside görüşülüyor
İtalya, Belçika, Holanda ve Lüksemburg Dışişleri Bakanları da toplantılara iştirak edecekler
1950 seçimlerine bugünle beraber iki gün kalmış bulunmaktadır. Kanunun tayin ettiği pro paganda yasağı devresi başlamış bulunduğu için, bir müd-dettenberi yurd içinde propaganda seyahatleri yapmakta bulunan Bakanların mühim bir kısmı dün Ankaraya dönmüşler, öğleden sonra Bakanlar kurulu toplanmıştır.
Saat 16 dan 19 a kadar süren bu toplantıda iki gün sonra yapılacak 1950 seçimleri üzerinde müzakereler yapılmış ve bu arada yine seçimlerle ilgili bazı kararlar alınmıştır.
Diğer taraftan bir kaç gün-UM.
Başbakan Günaltay
denberi Yozgatta bulunan Ankara valisi Avni Doğan da dün mize avdet etmiştir. Cum-aşkanı İnönü de bugün sade Ankaraya gelecektir.
Cumhurbaşkanının ve bütün bakanların Ankaraya dönmüş olmasiyle hükümet ine canizma-faaliyete geçecektir.
Vatandaşlar vakur bir heye-ın içinde milletçe geçireceği-iz büyük bir imtihan gününü beklemekte günün konuşma mev zuunu gene seçimler ve partilerin kazanma şansları teşkil etmektedir. Bu alâkaya bakılınca seçimlere iştirâk nisbeti-nin yüksek olacağını tahmin etmek mümkündür.
o
Pakistan Başbakanı Liyakat Ali Han
Hürriyet insanlara
inmez...
Zaman unsuru
hangi tarafa çalışıyor ?
* e- yj'ûanberi dünyayı kasıp *.*€ kavuran soğuk harpte zaraa-mn hangi taraf lehine çalışmakta olduğu, zihinleri sık sık işgal eden ve kolaylıkla cevaplandı-rılamıyan bir sual halini almıştır. Zaman unsuru, teknik sahada halen üstünlüğü elinde bulunduran ve bu sahada mütemadiyen ilerleyen Batı âleminin lehine midir; yoksa, teknik bakımdan Batı ile aradaki mevcut farkı kapatmak için çok süratle hareket ettiği şüphesiz bulunan Sovyet Rusya bu unsurdan daha mı çok faydalanmaktadır?
Teknik imkân ve inkişafların hudutsuz olduğunu kabul etmekle beraber, insanların bu teknikten faydalanma bakımından takatlerinin en az bugün için mahdut olduğunu veya günün birinde ergeç bir hududa gelip dayanacağını düşünmek de büsbütün abes olmaz. Bu hududa dayatıldığı gün, -ki bunun ölçüsü şimdilik muhayyilenin fevkindedir-zaman unsuru artık iki taraf için de çalışmaz olacaktır. İki taraf da (eğer o zamana kadar taraflar kalırsa) tam, mutlak bir muvazene içinde karşı karşıya, âdeta çaresiz kalacaklardır. Devrimizde bunun küçük ölçüde bir provası, Sovyetle-rin de atom bombasını bulmuş oldukları anlaşıldığı zaman cereyan etmiştir. Bir çok kimselerin o zamanlar yüreğini hoplatan bu haber, bazı kimselerin de derin bir nefes almalarını sağlamıştır. Çünkü bu sayede, Sovyetlerin korku saikasiy-le nevmidane bir harekete geçmeleri ihtimali bertaraf olduğu gibi, Amerikanın inhisarında bulunan atom bombası da, sırf ahlâki ölçülerin rakik kontrolünden, reelin ve tahaffuz şevki tabiisinin affetmez murakabesine geçivermiştir.
Ar (Devamı Sa. 6 Sü: 3 de)
19 Mayısta hiç bir spor gösterisi olmıyacak
Alâkadarlar stadyomun dar
oluşunu buna sebep gösteriyor
Aldığımız malûmata göre 1919 senesinden beri ilk defa olarak bu sene 19 Mayıs Spor bayramında ve yalnız Ankaraya münhasır olmak üzere spor hareketleri yapılmıya-cak, sadece geçit resmiyle iktifa edilecektir.
Bu sebepten daha kalabalık bir hal.: kütlesinin geçit resmini seyredebilmesi için de tören hipodrom d)a yapılacak, bundan başka her mektep, bahçesi müsait olduğu takdirde spor hareketlerini kendi bahçe sinde yapacaktır.
Spor hareketleri tesbit edilmiş ve bilhassa her seneki hareketlerden farklı olarak hareketler yapmak üzere hazırlanan kız talebeler
için çemberler yaptırılmış olmasına rağmen henüz sebebi anlaşılamı yan bir mülâhaza ile spor hareketlerinden sarfınazar edilmiştir.
★ (Devamı Sa. G Sü: 3 de)
Pakistan Başbakanı L. Ali Han’ın mühim bir hitabesi
Vaşington — Pakistan Başbakanı Liyakat Ali Han, Birleşik Amerika âyan ve temsilciler meclislerinin müştereken yaptıkları toplantıda ü-yeleıe hitaben mühim bir nutuk söy liyerek şiddetle alkışlanmıştır. Pakistan Başbakanı bu nutkunda ez cüml»? şöyle demiştir-
»Pakistan, yüz milyon müslüma-nın yenilmez azmi sayesinde tesis edilmiştir. Bu yüz milyon müslüman kendilerinin, daimi surette siyasi bir akalliyet vaziyetine konulması içn fazla kalabalık ve ayrı bir millet olduklarını hissediyordu. Alel ir (Devamı Sa. 6 Sü: 1 de)
Komünistlik propagandası yapan bir kız
Amerika Dışişleri Bakanı Achcson, (solda) müşaviri John Sherman Cooper ile beraber
Londra, 1 ((a.a.) (Lps) — Fransa, Buckingham sarayının 200 metre ya gelmiş, otomobilinden İngiltere, Amerika Dışişleri Bakan-. kınındaki Dışişleri Bakanlığı binaları konferansı bu sabah Londrada sı öriiindp Birleşik Amerika Fransa açılmıştır. Bakanlar bütün dünya meselelerini müzakere edeceklerdir.
Bir çok gazeteci, fotoğrafçı ve 20 kadar meraklı, batılı devlet adam- • lannın konuşmalara t
Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu
C. Bayar Izmirden Istanbula geldi
İzmir. 11 (Telefonla) — İki gün- . İzmir, 11 (Telefonla) — D.P. İz-denberi şehrimizde bulunan D. P. mir İlce teşkilâtından birine men-Başkanı Celâl Bayar bugün saat sup olan Şeref Balkanlı, Celâl Ba-14,45 de hareket eden uçakla İstan- yarın Jzmirde söylediği son nutku bula gitmiştir. neşreden 10 Mayıs tarihli Demok-
Bayar İstanbulda bir gün kaldık- rat İzmir ve Yeni Asır gazeteleri-tan sonra Ankaraya geçecektir. | * (Devanâ Sa. 6 Sü: 2 de)
Sınıfta karatahtaya orak çekiç yapan kız talebe tevkif edildi
Antalya, 11 (Telefonla) — Sınıfta arkadaşları arasında komünistlik propagandası yapmaktan sanık olarak şehrimiz Kız Enstitüsü talebelerinden Ayten Altunç isminde bir kız öğrenci dün tevkif edilmiştir. Bu talebe sınıfta karatahtaya tebeşirle orak - çekiç işaretleri yapmış ve altına yaşasın Molotof, yaşasın Stalin diye yazmıştır.
Tahkikat derinleştirilince bu öğrencinin evvelce Ankara’nın Şeref-ir (Devamı Sa. G Sü: 2 de)
mütebesim ve telâşlı inmiş ve iner inmez bası önünde Birleşik Amerika. Fransa kanlık binasına girmiştir, ve İngiltere Dışişleri Bakanlarının | ’
gelmesni beklemişlerdir.
İlk olarak saat 11 de, beraberinde
■vıeı atıam- ; Fransanın Londra büyükelçisi Rene başlıyacağı Massigli bulunduğu halde Schuman'
Schumandan sonra Birleşik Amerika büyükelçisi ile beraber Ache-son gelmiş ve bir müddet oldukça gergin, fakat mültefit bir eda ile ★ (Devamı Sa. 6 Sü: 4 de)
Sovyet tazyikından kaçan müslümanlar
On binlerce müslüman Arap memleketlerine geçti
Pakistan Büyükelçisi Mian Bcşir Ahmet evvelki gün akşam sefaret binasında bir kokteyl vermiştir. Bu kokteylde Dışişleri Bakanlığı Umumi Kâtibi Faik Zihni Akdur, Bakanlık ileri gelenleri, şehrimizde bulunan elçiler ve basın ataşeleri ve yakın dostları bulunmuştur. Resim elçiyi davetlilerle görüşürken göstermektedir.
Bir müstakil aday öldü
Balıkesir, 11 (Hususî) — Balıke sirde müstakil adaylardan, eski Muğla ve Balı -.esir valisi İbrahim Ethem Akıncı bugün Sındırgı’da bir kalb krizi neticesinde vefat etmiştir.
İbrahim Akıncı’nm henüz dinç ve memlekete hizmet edecek bir ;, aşta kaybedilmesi muhitimizde tees sür uyandırmıştır.
Kıskanç bir koca karısının boğazını keserek öldürdü
Kırıkkalenin Karaali köyünde tüyler ürpertici bir cinayet işlenmiş ve kıskanç bir koca karısının boğazını koyun keser gibi bıçakla keserek öldürmüştür. Hâdise şöyle cereyan etmiştir:
1 Karaali köyünde oturan Mehmet Kantekin isminde bir şahıs bir müd detten beri şüphelendiği karısını I köyden biraz ilerdeki bahçeye ça-ir (Devamı Sa. 6 Sü: 4 de)
Müslüman olacağı söy lenen Rita Hayworth
RİTA HAYWORTH MÜSLÜMAN OLMAK ARZUSUNU İZH iR ETTİ
Paris, 11 a.a. (Reuter) — Ağa Har), Rita Hayvvorth’un İslâm dinini tetkik ettiğine ve yakında müslü man olacağına dair rivayetlerden dün haberdar olduğu zaman hayret etmiş ve -Bunu ilk defa olarak işitiyorum» demiştir.
Reuter Muhabirine verdiği beyanatta Rita I-Iayworth, İslâm dinini tetkik edemediğini, fakat kabul etmeği düşündüğünü söylemiş ve evlenme töreninin İslâm dini âdet lerine göre yapıldığını, müslüman ve ayrıca medeni nikâh kıyıldığını belirterek müslüman olmağı düşündüğünü, fakat bu hususta henüz hiç bir harekete teşebbüs etmediğini bildirmiştir.
Londra, 11 (Nafen) — Kahire-den gelen haberlere göre, Türkis-tandan kaçan onbinlerce müslüman şimdi Arap memleketlerine yerleşmeye çalışmaktadır. Bunlardan bir kısmının Suudi Arabistana hicret edecekleri de bildirilmektedir.
Sovyet ve Çin Tüıkistanlarında-
ki dahilî durum hakkında da yeni
bir mütemmim malûmat alınmış-
tır. Belirtildiğine göre, komünistler otuz seneden beri 23 milyon Türkis tanlıyı devamlı bir surette ezmekte ve şimdi de baskılarını son haddine vardırmış bulunmaktadır. Bilhassa camiler ve dini müessesele-
rin kapatıldığı »Allahsızlığı» yaymak maksadiyle yeni terör sistemlerine başvurulduğu kaydedilmektedir.
Son haberler, binlerce Türkistanlının güneye doğru hicret ederken ★ (Devamı Sa. 6 Sû: 5 de)
Sayfa)4
12 -5 1950
IAFIB
Krcıhrı Cücesi!
ka-
Milliyette B. Fa. imzasiyle:
«Bugün propaganda yasak. Ten-kld etsem, muhalefet hesabına propaganda derler; tasvip etsem, iktidar hesabına sayarlar. İyisi mi size hikâye anlatayım:
Kralın cücesi, efendisine sokularak kalabalığı gösterdi:
— İşte tebaanız, haşmetmeap.
Kral güldü ve cücesini okşayarak:
— Aferin Cüce dedi, sen büyük adamsın!!»
Altın dü$Uvor I
Hürriyet’in «İğne ile kuyu zan» muharriri yazıyor:
«Piyasada bir telâş: Altın fiyatı düşüyormuş...
Dün de böyle bir telâş vardı: Altın fiyatı yükseliyor diye!
Yükselmesi de, düşmesi de piyasayı telâşa düşüren bir maden parçasına sahip olmamak hatırı sayılır bir saadetmiş te haberim yokmuş: Altın fiyatının, sabit olmadığına göre, ya düşmesi, yahut yükselmesi icabediyor; şu halde altın sahiplerinin gözlerine bir gün bile uyku gireceği şüpheli.
Haramiler tarafından soyulan tüccar kervanının içine her nasılsa karışmış olan Bektaşinin sözü aklıma geldi:
— Ömrümde bir gün parasızlığın keyfini sürüyorum!» |
İzmir'deki hadiseler dolayısiy’e
Son Posta’ıla Nusrct Safa Coşkun, İzmirde Fenerbahçe - Altay maçı hâdiselerinden bahsederek şöyle diyor:
«İddialara nazaran, maç on iki saniye fazla oynanmıştır. Bu bir... Gollerden biri ofsayd imiş, bu iki... 1 Kaleci yaralanmış, bu da üç!
Şu üç iddianın, bütün futbol takımını otobüs içinde taşa tutmak için nasıl bir mazeret teşkil edeceğini kestirmek meseledir. Bırakınız
| ki, bütün bunlar doğru olsa bile, müdahale hakkı seyirciye ait değildir Nihayet İzmirin de bir beden terbiyesi teşkilâtı vardır. İşe el koyar, hattâ maçı hükümsüz sayabilir. Oyunu, hakemi tehdit ederek futbolcular mı uzattırdılar? Ofsay-di görmemesi için hakemi arkasını dönmeğe mi zorladılar? Kalecinin üstüne düşmesi için oyuncularına talimat mı verdiler? Şüphesiz bunların hiç birisi varid olamaz.
ı Bir an için varid telâkki edelim, ı Kimsenin bir düşman memleketinde dahi reva görülmiyecek böyle korkunç şekilde oyunculara tecavüze hakkı yoktur. Artık, spor sahalarımızdaki bu çirkin hâdiselerin önüne geçecek ciddî tedbirleri almak, mütecavizleri şiddetle tecziye etmek lâzımdır. Bu husustaki şöh- j retimiz dişarılara kadar, aksetmek-te ve gelecek yabancı takımları düşündürmeğe başladı. Çok hacil du- ı ruma düşüyoruz. Türk cemiyetinin ve sporunun haysiyetini rencide etmeğe kalkanlara derslerini vermekte geç kalıyoruz.»
—— Dikkofler ——■
Vatandaşla hasbıhal
Günün Mevzuları :
İGDliiKbiiM
Siyasî Terbiye!
Güneşin iki yanı
jT* üneşte lekeler olurmuş da, bunun tesiriyle dünya yüzünde yaşıyanlann asapları bozulur, harpler, çıkarmış- Gazete sütunlarını kaplayan izdivaç ve boşanma haberlerinin çokluğunun da, bu sebepten ileri gelip gelmediği bazı eş dostun merakını mucip olmuş, soruyorlar.
Öyle ya, bakınız, dünyanın birinci plânda gelen hâdiseleri me-yanına giren Ali Han’la - Rita -nın evlenmesinin üstünden henüz balayı zamanı kadar bir vakit bile geçmemiş iken boşanacakları haberi çıktı. Sebebi: Ruhi lmti-zaçsızlıkl... Yâni eskiden «Yıldızlan barışmadı, tâbirinin alafrangası...
Sevip te dostuna varma diye bir atalar sözümüz vardır. Bunun ne kadar doğru olduğu bir kere daha meydana çıkmış oluyor.
Bundan başka, Mısır Kralı Majeste Faruk hazretleri de, dedikodusu dünyalan tutan bir izdivaca karar vermişti.
Hepiniz biliyorsunuz, bir hari-\ elye memurunun nişanlısı olan Neriman Sadık isminde harikulade güzel bir kız, bir gün, dükkânın birinden bir şey alacakmış, tesadüf Kral hazretlerinin gözü kaymış, bayılmıştı. Haftalarca lâfı oldu idi. Nihayet dün bu İş de açıklanmış oldu. Nişan merasimi yakınmış. Allah, bu sefer inşallah, ikisine de bir yastıkta kocamak bahtiyarlığını verir.
Bu şahane ve normal, aşklara mukabil, bazan anormal ve süfli aşklar da göze çarpmaktadır. Evvelki gün, bir ailenin, göz bebeği kızını kendi egoist düşüncesine uymadığı için gaddarcasına yerlere seren ihtiyar âşıkın cinayetini elbette okumuş olacaksınız.
Bu canavar ruhlu adam, körpe yavrucuğun saadetiyle memnun olması lâzımgelirken bu vakayı yapmış, ve kendini düşünerek, el-âiemi hiçe sayan bir karakterin, cemiyet için ne kadar zararlı olduğunu göstermiştir.
Simdi, yaralı olan katilin, yaşamasını ve sonra asılmasını istemek her halde gayri insanı his olmasa gerek diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Biliniyoruz, amma, yukarıda da söylediğimiz gibi, her işin normali doğrudur, gibi geliyor, bize...
Bütün, bu tabiî ve gayri tabiî aşkların, her halde bir sebebi olması lâzım... Bazan çoğalıp, bazan azalmaları da bunu göstermektedir. Fakat ne için, bazılarının güneşin İyi tarafını görüp normal sevdaya, bazılarının kötü tarafına rastlayıp cinayete kadar sürüklendiklerine akıl erdiremlyoruz.
Hikmet YAZICIOGUJ
— 12 —
Aziz Yurtdaş,
14 Mayıs seçim günü her türlü silâh taşımak yasaldır. Eğer silâh taşıma ruhsatın varsa bile, seçim günü onu taşıyamazsın, cezası vardıff.
Her kim oy verme sırasında seçmenlik hakkını haiz olmadığı halde, başkasının ismini kullanarak oy vermeğe kalkışırsa veya oy verirse, 1 aydan 1 yıla kadafr hapis yatar ve 500 lira ceza öder.
Bir kaç sandıkta birden oy vermeğe çalışanlar ve oy verenler, ayni cezaya çarpılırlar.
Oy verme günü oy verme müddeti zarfında, umuma açık yerlerde, umumî mahallerde ispirtolu içki verenler veya içenler her hangi bir suretle açık veya kapalı şişelerle ispirtolu içki satanlar veya alanlar, 50 liradan 500 liraya kadar para cezasına çarpılırlar.
- Sahte seçmen kartı tanzim edenler, bunları kullananlar, istedikleri halde kartlarını sahiplerine vermiyenler veya hakkı olmadığı halde kendisini sahip göstererek sandık başkanlann-dan seçmen kartını alanlar, ölen veya başka bir yerde bulunanların kartını kullananlar, çalanlar, tahrif ederek kullananlar ve bu hareketlere teşebbüs edenler, 6 aydan aşağı olmamak üzere hapis olurlar ve 100 liradan 500 liraya kadar para cezası öderler.
Her kim sandık başında seçmenlerin imzalalarını koydukları kütük listesine gelmiyenler adına sahte imza atmak, mühür koymak veya parmak basmak gibi hileli bir hareketle sandığa oy atar veya attırır veya her hangi bir şekilde seçimin neticesini tahrif eder veya ettirir veya seçim tutanaklarını tamamen veya kısmen sahte olarak tanzim veya tahrir eder ve ettirirse 3 yıldan 7 yıla kadar hapis yatarlar.
Kanundan dışarı çıkma, aziz yurtdaşiHL..
Siyaset meydanı menfaat kapışılan bir kumar masası değil, ahlâk, fazilet ve feragat bekliyen bir mekteptir
kazanamayınca veya parti yüzdele-rine giremeyince her şeyi birden değiştiriyor, düne kadar partinin en sadık bir uzvu iken bugün düşman kesiliyor.
Kendi partisinden aday gösterilmeyince karşı partilerin kucağına atılanların bir listesini yapmak için günlük bir gazetenin sayfalan kâfi mi diye düşünüyorum.
an gibi, memleketin dört bir Bütün bunlar, memleketi seven-vızır vızır dolaşıyor. Genç- leri, halkımızı acı acı düşündüren, i tiksinti veren siyasî bir tecrübe noksanlığı değil midir? Bu halkımıza değil, onlan seven ve idare kudretini tevehhüm eden yan cahillere racidir. Halkımızın temiz ruhu, fıtrî terbiyesi sağ duyusu be. ni bu kötümserlikten kurtarıyor, bereket versin ki o ne istediğini biliyor, yoksa halimiz haraptı.
Her girdiği partiden bir şey koparmak istiyen ve buna muvaffak olamayınca politika cambazlığına başlıyan bu karakter düşkünleri bilmiyorlar ki siyaset meydanı, menfaat kapışılan bir kumar masası değil, memleketin yüksek mu-kadderatiyle alâkalı, dürüst ahlâk, fazilet ve feragat bekleyen bir mekteptir.
Acaba diyoruz, bin türlü yapılacak işlerimiz, halli icabeden bir süiti müşküllerimiz arasında bir de —1 ve tekâmül kursu mu
açmak icabedecek.
iı arkadaşın yazıhanesinde-yim. içeriye kerli ferli bir zat giriyor. Merhaba, merhaba!... Hoş beşten sonra gelen zat bir benim bir de arkadaşın yüzüne bakıyor. Belli ki bir şey söylemek istiyor, benden çekiniyor. Arkadaşım misafirine:
— En samimî arkadaşımdır, diye tanıtıyor. Beriki biraz çekingen, fakat ağır ve itinalı. bir tavırla konuşuyor:
— Listede isminizi görmedik...
— Olabilir.
— Sizin gibi değerli, partiye candan hizmet etmiş' bir zatın ihmali, parti hesabına olduğu kadar memleket için de bir ziyandır... Sizi sevenlerin hepsi üzüldüler.
— Teveccühünüze teşekkür ederim. Doğrusu sizi de umuyorduk. Fakat olmaması şahsımız için bir üzüntü mevzuu olmamalıdır. Elverir ki partimiz muvaffak olsun.
Bir müddet sükût. Sonra ciddî bir pozla oturduğu koltuktan sesini biraz daha İyi duyurabilmek için eğilip uzatıyor:
— Biz yeni bir parti kuruyoruz, istiyoruz ki sizin gibi kıymetleri de içimize alalım...
Arkadaş şaşırmış bir halde soru-
yor:
— Fakat siz, siz partimizin ileri saflarına kadar yükselmiş bir elamansınız, nasıl oluyor da...
Sözünü keserek, omuzlarını silkip dudaklarını bükerek:
— İş yok(!) Bu partiden sıtkım sıyrıldı. İdeal bir parti değil. İdealist insanlar yok içinde... Hepsi menfaat peşinde...
Arkadaşımı görmek için dışarıda sabırsızlanan iş adamları var, vakti dardır. O sanki dininden döndürmek istiyen bir misyonerle karşılaşmış gibi tevahhuş içinde, kendi partisinden ayrılmak için bir sebep görmediğini, bilâkis partisini şimdi daha çok sevdiğini, Milletvekili olmak için çalışmadığını izaha uğraşıyor. Öteki ise onun haline acımış gibi bir eda ile çıkıp gidiyor.
Biz daha bir iki kelime konuş-
madan telefonun zili...
— Allo... Evet benim efendim. Öyle oldu... Teşekkür ederimi... Zi-yani yok, biz yine partimizin mü-tevazi birer işçisiyiz. Efendim, anlamadım ... Ah, fakat beni mazur görünüz. Ben bu işi yapamam, size muvaffakiyetler...
Titriyen eliyle ahizeyi yerine koyuyor, sinirli ve yüzü biraz solmuş bir halde dert yanıyor:
— Bu da başka türlüsü (....) par-
tisinin (....) ocağını açıyorlarmış, beni de oraya girmeğe davet ediyorlar, partim, benim kıymetimi bilmemiş, onlar bilecekmiş. Azizim kaç gündür bu hep böyle. Ziyaret, telefon ne rahat ve ne ' ’ bırakıyorlar... , ......
Biraz sonra sokaktayım, tanıdık bir sırada sandalyeden düşerek ya-bir zatla karşılaştım, bu da Halk Partisinden... Ağlar gibi konuşu- 1 yordu:
— Atlattılar beni!...
— Nereden?
— Bilmiyor musun, yüzde otuzlara gireceğime teminat da verdikleri halde...
Haline gülmemek İçin kendimi zor tuttum. Ziyanı yok, dört sene] sonra olursun?
— Alay mı ediyorsun, diye kızdı, yaş altmış dört, artık ömrüm vefa etmiyecek...
— Daha genç sayılırsınız. Bak . -
Çörçil’e, bak Celâl Bayar’a. Maşa- ' ^elir allah '•evt----------1*’—T)"J
bucağını ________________.__________,
İere meydan okuyor. t
— Sen işin alayındasm, İstifa edeceğim bu nankör partiden... diye hiddetle yürüyüp gitti.
Hava güzeldi, kendimi şehrin dışına atarak sakin tabiat ve baharın yeşillikleri içinde hem yürüyor, hem düşünüyorum, yirmi beş senedir, şu mefrıle’.cette demokrasinin, demokratik bir anlayışın, siyasî bir terbiye ve olgunluğun feragatle çalışmanın kökleşmesi için çırpındık durduk. îşte günün kısa bir kaç saatinde şahit olduğum bu görüşmeler bütün benliğimi sarsmıştı yine... Bunlar bu memleketin okur yazar, düşünür hattâ akıl hocalığı eder sınıfı idi. Biraz evvel arkadaşın yazıhanesinde ideal partiden, idealist particiden bahseden I adam icaba neyi kastediyordu, ma-lûm... Eğer parti kendisini aday r(j 4J,U9IXU11C11 gösterse ideal parti, kendisi de ide- siyasî terbiye al bir partici olacaktı. Yoklamada - • • • •
Proje I
Yeni Sabah’ın .Sabah Sabah» sütunundan:
•Bazı işlerimiz var kİ günlerce üzerinde dururuz, sonra bu işler kayıplara karışır. Ne halde olduğunu ne söyliyen, ne de anlatan bulunur. Fas sultanına bir saray yapan Arap mimariyle Fransız romancısı arasında geçen şu konuşma bizim bu halimize bir dereceye kadar uygundur:
Fransız romancısı, Arap mimarın dan yaptığı sarayın projesini göstermesini isteyince, mimar gülüm-siyerek:
— Hangi projeden bahsediyorsunuz? der. Saray henüz bitmedi ki, elimizde projesi olsun.
İşin garibi, el oğlu, projesiz de olsa, binalar yükseltebiliyor. Biz, hâlâ İspanyada şatolar kurmakla meşgulüz.»
I.
I
G. Birliği - Ankaragücü
yarın karşılaşıyor
Maç Ankara şampiyonunu belli edecek
İki aylık bir fasıladan sonra Anka- 11948 yılında Amerikada, Avrupa ta ra lig maçlarının son karşılaşması kimini temsil etmiştir, olan Gençlerbirliği - Ankaragücii | .............
maçı nihayet yarın oynanacaktır. .
Bugüne kadar geri bırakılmış o- I lan bu maçın önemi, Ankara şampi- 1
54 kiloda henüz kimin götürüleceği malûm değildir.
------------ - - I 58 kiloda Adnan İnan dövüşecek-•arı: lan bu maçın önemi, Ankara şampi- Adnan İnan Türkiyede sikletinin en elik yonunu tayin etmesindedir. Bu ma- ı jyi boksörlerinden olup, bu müsait çı Gençlerbirliği kazandığı veya be bakalarda Ilalit gibi iyi netice alları rabere bitirdiği takdirde Ankara ■ ■ - ■ • ••
da şampiyonu olacak, Ankaragücü ka- ı inal zandığı takdirde bu defa Demirspor ştir şampiyon olacaktır. j
ı ol Bunun için, bu derece kritik olan Zlaı maçı Gençlerbirliği kazanmak ar- ■ an zusu ile oynıyacaktır. Şampiyonluk zası yolunda hiç bir iddiası olmıyan An-ırol( karagücünün de muhtelif söylenti-■lvi: İere sebebiyet vermemek için ma-ami çı kazanmak hususunda büyük bir Ala gayret sarfedeceği muhakkaktır, nır. Bu şartlar altında oynanacak o-ık ( lan Gençlerbirliği - Ankaragücü ıun maçı günlerdenberi büyük bir alâka illa’ ile beklenmektedir.
T"°1 Bu mühim karşılaşmada Sarı - Lâ civertliler sahaya Beşiktaşa giren Recep ve Bursaya g den İsmetten, mahrum olarak genç bir kadro ile bol takımı, bu sabah Devlet Hava Gençlerbirliği ise aralarına Necibi I Yolları uçağı ile dört maç yapmak •Ht de alarak en kuvvetli bir kadro ile
ması beklenmektedir.
62 kiloda Yorgo Stavridis’in götürülmesi muhtemeldir.
| 67 kiloda dövüşecek boksör de
I henüz malûm değildir. 73 kiloda j Kenan Yargan, 80 kiloda Suphi O-kur gidecektir.
Altı siklet üzerinden müsabakalara katılacak olan ordu takımımızın iyi bir derece alması muhtemel dir. Bilhassa Hal t, Adnan ve Sup-lıinin takımda bulunması bu şansımızı arttırmaktadır.
LÜBNANA GİDEN BASKETBOLCULAR
İstanbul, 11 (a.a.) — Basketbol
' karma bakımı ile Galatasary basket-
Garsonların
ae aıaraK en Kuvvem k f. sahaya çıkacaklardır. ur Bu hususta maçlara
üzere Lübnan’a hareket etmiştir.
toplantısı
Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası bugün sendika merkezinde bir toplantı yapacaktır.
Sendika başkanı İsmail Anasın baş kanlığında yapılacak olan bu toplan tıda muhtelif müesseselerde çalışan işçi mümessilleri ile % 10 alan mües sese temsilcileri ve sendikanın yeni kurduğu spor kolu üyeleri hazır bulunacaktır.
Bu toplantıda 1 Mart 1950 de yürürlüğe giren 5518 sayılı kanunla teminat altına alınmış bulunan % 10 larla yabancı uyruklu işçiler meselesi ve sendikanın 5 inci büyük kongresinde kabul edilerek 1 Haziranda tatbikine başlanacak olan lo kanta, otel, bar, pastahane, gazino, sinema, şekerci, kahveci, han ve diğer emsali eğlence yerlerinde çalışan işçilerin asgari ücret baremleri görüşülecektir.
Bilindiği gibi büyük kongre, ücret baremi işverenlerce kabul edil-I mediği takdirde 5518 sayılı kanunun 78 inci maddsei tatbik edilmesine karar vermişti.
Silâh araması
i Emniyet İkinci Şube memurları 1 tarafından yapılan silâh taraması I neticesinde garson İbrahim Demirci, elektrik şirketinde lâmbacı Yunus Ömerhan ve bakkal Aziz Yamanın üzerinde taşınması yasak o-lan bıçak bulunmuştur.
B’çaklar müsadere edilmiş ve sahipleri hakkında tahkikata başlan-I mıştır.
Bir kadın yanlışlıkla tentürdiı ot içti ismetpaşa mahallesinde oturan Mürüvvet Özdemir isminde bir kadın evinde yanlışlıkla tentürdiyot içmek suretiyle zehirlenmiştir.
Mürüvvet derhal hastahaneye kal dırılarak tedavi altına alınmış ve tahkikata başlanmıştır.
Bir karı - koca kavgası
Adliye Sarayı inşaatında çalınan Mehmet Gök isminde bir işçi inşaatta çalıştığı sırada karısı Zehra tarafından kendisine hakaret ‘edildiğini iddia etmiştir.
Mehmedin müracaatı üzerine kadın suçüstü mahkemesine sevkedil-
Elbise hırsızlığı
Abdüllcadir Çağlar isminde biri Maltepe semtinde bir inşaat yerinde çalışan Halil Çakmak isminde bir boyacının elbiselerini çalmıştır.
Halil Çakmağın şikâyeti üzerine panik yakalanmış ve tahkikata başlanmıştır.
Küçük bir çocuk yaralandı
—------ Akköprü semtinde oturan Nail is-
de huzur , mindeki birinin 1 yaşındaki oğlu l Tuncer odada kimsenin olmadığı
ralanmıştır.
Yaralı çocuk, tedavi altına alınmış ve hâdisede ihmal olup olmadığı hakkında tahkikata başlanmıştır.
Aranıyor
Kefaletli erkek kasiyer aranıyor Anafartalar 128 numarada Terziler Kooperatifine müracaat (905)
Emekliye ayrılmak isteyen öğretmenler
Millî Eğitim Bakanlığı emekliye ayrılmak istiyen öğretmenler hakkında bir tebliğ yayınlamıştır. Tebliğde aynen şöyle denilmektedir:
«Bazı öğretmenlerin bir dilekçe ile emekliye çıkarılmalarım istiye-rek görevlerinden ayrıldıkları görülmektedir. Her ne kadar emekliye ayrılma işlemi ilgililerin dileği üzerine de yaplabilirse de, çoğu zaman dilekçilerin hizmet süreleri kendi hesaplarına uymadığından, umdukları ikramiyeyi almaları veya istedikleri aylık derecesi üzerinden emekli aylığı bağlanması ve hattâ aylık bağlanmaya yeter hizmetleri olmaması yüzünden aylık bağlanması da mümkün olmamaktadır.
Bu hal karşısında arzusu yerine getirilemiyenlerin vazifelerinden ayrılmış bulunmaları veya yerlerine başka bir memurun tayin edilmiş bulunması halinde bunların tekrar vazifelendirilmesi zarureti karşısında bir çok müşkülât çıkmakta, bazı kere de buna imkân bulunamamaktadır. Bu suretle uzun zaman görevlerinden ayrı bulunmaları do-layısiyle müstafi sayılmaları gerektiğinden tekrar vazifelerine imkân bulununcaya kadar arada geçen sürenin emeklilik fiilî hizmetlerine katılması mümkün olmadığından bu gibiler zararlı duruma düşmektedir. Buna meydan kalmamak ü-zere dilekçilerin emekliye çıkarıldıklarına dair Bakanlıktan bir tebligat almadıkça görevlerinden çekil memelerinin ilgililere tebliğini e-hemmiyetle rica ederim.
Arsa Satışları
Ankaranm her semtinde uygun fiyatlarla istenilen miktar ve eb’atta asfaltlarda bulunur.
Ulus Meydanı Mühendis Hanı No. 5 Y. Musa. Tel: 16668 evi 15233
(857)
CEMİYETTE
Ticaret ve Sanayi Odasından
Unvan; Hikmet Başar |ı
Sicil No. 3202 i
Ankarada Kalaba köyünde 72 numaralı evde oturan, Çankırı cadde-1 ). .. _
si semtinde Güven Oteli sokağında imzası şeklinin Ticaret Kanununun 48 No.lu mahalli ticarî ikametgâh ahkâmına uyularak 11/5/1950 tari-ittihaz ve Buz dolabı, radyo ve elek . hinde tescil edildiği duyurulur, trik malzemesi ticaretiyle dştigal e- I (908)
iden, Ticaret Odasının 10/163 numarasında kayıtlı T. C. tebaasından Hikmet Başar’ın yukarda yazılı ticaret unvaniyle noterlikten tasdikli
Mübarek Miraç Kandili
Ankara Müftülüğünden bildirilmiştir:
Recebi Şerifin 27 nci gecesi olan önümüzdeki Pazar gününü Pazartesine bağlayan gecenin Miracı Nebî olduğu sayın halka ilân olunur.
LtZüMlIITILirONLAB
Yangın .............
Sıhhî imdat ........
Trenler ............
Ha ve Yolları ... ..
Yataklı vagonlar . ..
Elektrik ...........
8 I N KMALAR EĞLENCE YEKLERİ
(158J1): Kadın celladı
Bu hususta maçlara ait tebliğ a-vu; şağıdadır:
)W B. T. Ankara bölgesi futbol ajan-lığından:
u£' Bu hafta 19 Mayıs Stadyumunda 'ze yaPllacak olan birinci küme lig ma-çına ait program aşağıdadır. İlgililere tebliğ olunur.
13/5/1950 Cumartesi günü saat ,ruî 17 de Gençlerbirliği - Ankaragücü. b Bj Hakemler: Muzaffer Ertuğ, Yusuf , . Kök, Nusret Açkurt.
Ordu Boks takımı beyi Italyaya gidyor kav Mayıs ayının sonlarına doğru
B Romada yapılacak olan ordulararası sarı boks karşılaşmasına ordu boks takı ara*mimiz da katılacaktır, riyf İçlerinde b'.r çok kıymetli ve mil-Narlî boksörler bulunan ordu takımı ra bir müddettenberi bu karşılaşmalar bariçin muntazam olarak hazırlanmak-gru tadır.
S İlk defa olarak ordular arasında Veiyapılacak olan bu boks müsabakala-sıkrında memleketimizi temsil edecek bulolan ordu takımımız kuvvetli bir dufıhtimale göre şöyle teşkil edilecek-Eir:
led 51 kiloda Halit Ergöniıl, milli boks woakımjmızın en kıymetli elemanla-moindandır. Bu boksör beynelmilel buıDİr şöhrete malik bulunmaktadır, yai gör
cak bir yer yoktu. Çırçıplak bir arazide idik. Evvelâ, başakları kemale ermiş bir buğday tarlası içinde sürünerek ilerledik. Sonra koşarak, ileride, topçumuzun gizlendiği koruluğa erişmeğe çalıştık. O zaman ilk defa olarak kurşun vızıltısını ve obüs infilâklarını duydum. O macera, benim ölümle ilk yarışım olmuştu. Ormana doğru koşarken ö-lüra korkusu duymıyordum. Beni, ölüm fikrinden daha çok kuı şunlar korkutuyordu. Bugün bile bir muharebe meydanında titreyeceğimi zannetmiyordum. Bile bile tehlikeye doğru gitmek, ölüm korkusunu yok ediyor. Fakat şimdi, burada öyle mi? Bir-hastahane atmosferi içinde can çekişme düşüncesi insanın bütün mukavemetini kırıyor. Bu can-çekişme faslı, doktorlar, beyaz önlüklü hastabakıcılar, eter kokusu, enjeksioıı, oksijen çadırı.... Bu ölüm, hakikaten müthiş... Bu, teşkilâtlanmış bir ö-lünı. Sinerde veya bir hücumda düşüp ölmek, uçakla düşün ölmek, bir hastalıkla yatağa serilmekten çok dalla ehven. Bu has talik, insana, işlemediği bir suçun haksız yere çektirilen cezası gibi geliyor. Ben bu iki tarz ö-lüm tehlikesini de gördüm. Bun ların aralarında biç bir müıımte-
*oxan» FERENC MOLNAR
bet yok. Tamamen başka başka
Edith bir koltuğa oturmuş,, oksijen çadırının şeffaf pencerelerinden beni seyrediyordu. Mot finin tesiriyle sersemlemiş olduğum için yüzünü hayal meyal seçiyordum. Endişeli görünüyordu. Yanuıda Doktor Kııopflen ona bir şeyler söylüyor, her halde teselli etmeğe uğraşıyordu. Bir iki sefer, Edith’iıı yanaklarını okşar gibi yaptığını gördüm. Gözlerimi açık tutabilecek kadar dahi mecalim kalmamıştı. Kendi kendime, doktor hakkında duyduklarımı tekrarladım: «Doktor Knopflen ispritizmaya ve güzel kızlara meraklıdır*.
Bu yan uyku halinde kendimi hakikaten iyi hissediyordum. Morfinin tesiriyle mi, bilmiyorum bir ara içim geçmiş. Uyandığım zaman akşam olmak üzere idi. Hava kararmağa yüz tutmuştu. Edith’i yine ayni koltukta o-turuyor buldum. Belki gitmiş, yine gelmiş, belki de hiç bir yere ayrılmamıştı.
Ondan sonraki günlerin hâtırası bulanık. Kimi zaman gündüz, kimi zaman geceleyin uyuyordum. Bütün yeyip içtiğim Digitalin'den ve uyku ilâçlarından ibaretti. Her uyanışımda etrafıma bakınıyor ve Edith’i ay ni yerde, ayni koltukta buluyordum. Gündüz olsun, gece olsun, her uyanışımda o orada idi. Ne zaman uyuyordu bilmem? Yoksa hiç uyunuyor mu idi? Ne garip talihi varmış bu kızıl saçlı kızın... Harikalar diyarına erişebilmek için Avrupadan tek başına yola çıkan bu kuvvetli, bu canlı, bu ateşin mahlûkun ııc ters bir şansı varmış. O buraya güzel bacaklarına şöhret kazandıracak, rengârenk huzmeler altında dansetmek, yüz binlerce dolar kazanmak, saray gibi bir villâda oturmak ve kendilerinden hep bahsedilen yıldızlar ara sıııı katılabilmek ümidiyle gelmişti. Halbuki şimdi ucuz bir otel odasında, meçhul bir hastanın, daha doğrusu hasta bir İhtiyarın başuouna oturmuş bek-
Çevireni M.T
liyor. Gençliğinin bir daha ele geçmiyecek olan kıymetli günlerini, haftalarını ziyan etmekle meşgul. Niçin böyle yapıyor?. Niçin yapıyor bu budalalığı?-Belki de bu haleti nıhiyem, kol damarlarımdan üst üste yapılan enjeksiyonların verdiği deniz tutması gibi bir rahatsızlıktan ileri geliyordu.
Bir akşam, yine iğne yapıldıktan sonra Doktor Knopften’e sordum:
— Bu krizin sebebi nedir Doktor? Neden olur bu hastalık?
Doktor hazin bir tebessümle gülümsedi:
— Sebep mi arıyorsunuz? dedi. Avrupada aylarca, yıllarca bir firari gibi yaşamak, kaçmak, sonra bu iki yıl... 39 un son altı ayı İle 40 senesi.... Bütün bunlar bir insanı hasta etmek için kâfidir. Sonra....
Bir Edith'e bir bana baktı.
— Kaç yaşmdasınız? dedi.
— Elli İki.
Doktorun bakışları yine üzerimde toplandı. Fakat bu sefer
nazarlarlyle: «Daha ne olsun?.. Demek istiyor gibiydi, Hastalanmak İçin daha ne olsun?-.
Amerikada yapmak istediğim işler.... Bütün Avrupayı siyasî makaleleriyle aydınlatacak olan o kuvvetli ajans tasarısı... Bütün bunlar nerede kalmıştı? Ya dünya? Ya dünya mukadderatı? Y’a Fransa, Maginot hattının arkasına çekilmiş, fakat bu hatta bağladığı güvenlik ümitlerinin yavaş yavaş solmakta olduğunu gören Fransa? Ya ben?... Ne ola- I çaktık? Ne olacaktım?
Benim başıma gelenler bek- , lenmedik şeylerdi ve bu derece sarsılmama biraz da, duyduğum hayret ve şaşkınlık sebep olu-yordu. Bu hastalığa tutulmadan evvel; daha ne kadar yaşayabileceğimi sık sık düşünürdüm. Acaba, başkaları da ihtiyarladıkça kendi kendilerine ayni suali sorarlar mı? Yoksa bir ben mi bu kadar korkağım? Hiç u- ' nutmam; Venedikte bir gece, da- I ha ne kadar yaşayacağımı düşüne düşüne uykum kaçmıştı. Ni- ' hayet kalkıp elektriği yakmış ve kâğıt kalem alarak anne ve babamın, büyük anne ve baba- I
lanmın, amcalarınım vasati ö- 1 dare eden: HİKMET YAZICIOĞLU mürlerini hesaplamıştım. Orta- 1 „ .
lama yetml, sene Ç1km,5t.. Şlm- BM“d‘41 ,er
di. elli iki yaşımda olduğuma gö- GÜNEŞ MATBAASI
* (Devamı var) 1
I TAKVİM |
Rumî: 1366 — Nisan 29
Hicrî: 1369 — Recep 24 12 Mayıs 1950 Cuma
VSMtl Ki
Sahibi
Adviye FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen
'herîe'yden ev'^lgönül kimi 'sever- ] se güzel odur.
Boröver itiraz makamında bir
İhtiyar, bu sözleri sarsılmaz bir
W
12 - 5 -1950
Z A F K R
• JviiÎFİı■■İHssıiıiHh ■ 3 ■ ri t *19 * F.l ■ dİ
Schuman'ın teklifi
merika Dışişleri Bakanı Ac-heson’un, Londra’da toplantı halinde bulunan Üçlü Konferansa gitmeden evvel Pariste Fransız Dışişleri Bakanı Schuman ile yaptığı ilk temaslar, iki önemli netice vermiş bulunmaktadır. Bunlardan biri Amerikanın Hindiçini’ye yardım vaadi, diğeri de Schuman’ın Fransız ve Alman kömür ve çelik işletmelerinin müştereken idaresi yolunda ileri sürdüğü tekliftir.
Acheson'un, Londra konferansına giderken Almanya hakkında yeni tasarılar götürmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu, biz bu sütunlarda daha evvel belirtmeğe çalışmıştık. Amerikanın, Avrupa birliğini kuvvetlendirmek için Alman-■Ayanıu da bu birliğe katılması ve müttefikler tarafından tesbit edilen istihsal tahditlerinden vareste tutulmasına taraftar olduğunu gösteren belirtiler vardı. Netekim, Almanlar da, fabrikaların sökülmesi işinin durdurulmasını ve müttefikler tarafından sonbaharda gözden geçirilmesi gereken işgal statüsünün biran evvel tadilini istemekte idiler. Yalnız, Almanlara kömür ve çelik istihsalinde bahşedilecek serbesti, her şeyden evvel Fransayı korkutuyordu. Fransa, en yakın komşusu olan Almanyanın, Avrupa birliği dahilinde bile olsa, rekabe tine razı olamazdı.
Öyle görünüyor ki, Acheson’un görüşü ile Schuman’ın tereddütlerini birleştiren başlıca âmil Fransa nın Hindiçini için Amerikadan istediği yardım olmuştur. Zira bilindiği gibi, Fransa, aylardanberi Hin diçini harekâtını idame etmek için Amerikadan yardım istemekte fakat bu talebi ancak müphem vaid-lerle karşılanmakta idi. Çünkü A-merikalılar Hindiçinide Hoşi Minh'e karşı açılmış olan savaşta müstemleke harbi kokusu seziyorlardı. Hattâ bu ve buna benzer savaşlara mâni olmak maksadiyle, Atlantik Paktı hükümlerince AvrupalIlara verilen silâhların müstemleke harplerinde kullanılamıyacağına dair bir de şart vazetmişlerdi. İşte, Ac-lıeson - Schuman görüşmelerinde bu iki mevzu denk getirilmiştir. Amerikalılar, Fransız Birliği için-■9de güya müstakil olan Vietnam'a tam serbesti verilmek şartiyle, Hin diçiniye İktisadî ve askeri yardımda bulunmayı vaadetmişler, buna mukabil Almanya hakkındaki tasa rılannın Fransa tarafından kabulünü istemişlerdir. Bu vaziyet dahilinde Schuman, bir yandan bu teklifi kabul etmek zorunda kalırken, bir yandan da Alman kömür ve çelik endüstrisini bilvasıta da olsa kontrol imkânlarını aramış ve Fran sız - Alman kömür ve çelik endüstrilerinin müşterek bir idare altına konulması teklifinde bulunmuştur.
Başkan Truman’ın son kararı
Atom bombasını
kullanabilirim
Başkan gerekirse bu hususta emir vermekten çekinmeyeceğini açıkladı
Pocatello (îdaho), 11 (a.a.) — Başkan Truman, Çarşamba günü verdiği beyanatta lüzumu olduğu takdirde atom bombasının kullanılmasını emredeceğini söylemiştir. Kuzey Batıda seyahat eden başkan Truman, atom enerjisinin barış zamanındaki inkişafını ısrarla belirtmiştir. Kuzey Batıda, bia nehri civarında büyük fabrikaları mevcuttur.
Atom bombasının Japonlara karşı ilk kullanılışından başkan Truman şunları tir:
O zamanlar Japonyaya
Kolum atom
bahseden söylemiş-
çıkartma
T. Lie Moskovaya hareket etti
Lıe seyeht,tının üçler toplcntısı ie ilgili olmadığını belirtti
Londra Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletler genel sekreteri Trygvie Lie, bugün bir Rus uçağı ile Prag’dan Moskova’ya hareket etmiştir.
Prağ, 11 a.a. (Reuter) — Dün gece bir basın konferansında konuşan Birleşmiş Milletler genel sekreteri Trygve LieMoskovadaki vazifesi hakkında teferruat vermekten imtina etmiş, yalnız Çin meselesinin müzakere edilecek mevzular arasında olduğunu bildirmiştir.
Şimdiye kadar başkan Truman’ı, Atlee’yi ve başkan Auriol’u gördüğünü söyleyen Lie, Stalin Moskova-da bulunuyorsa onunla da bir görüşme yapabilmek ümidinde olduğunu bildirmiştir.
Mr. Lie, Moskova seyahati ile Londra'daki üç dıişleri bakanı toplantısının mütezat şeyler olmadığını belirtmek istediğini beyan etmiştir.
Aslında bu fikir yeni değildir. Bu teklif müteaddit defalar ortaya atılmış, fakat böyle bir birleşmenin tatbikatta Kartel şeklini alacağı düşünülerek, başta Amerika olmak üzere, ilgili devletler tarafından iyi karşılanmamıştır. Bu kere Schuman, müşterek idarenin kapılarını kömür ve çelik endüstrisine sahip bütün Avrupalı memleketlere, hattâ Rusyaya açık bırakmak -suretiyle, bu mahzuru şeklen orta— '' dan kaldırmıştır. Teklifin Avrupa birliği bakımından yapıcı mahiyeti inkâr olunmamakla beraber, böyle bir idareye, Rusya şöyle dursun, Beneluv memleketlerinin, İtalya-nın ve İngilterenin iştirakleri bile uzun bir mesele, uzun bir dâvadır. Bu iştirak için de, eğer mutlaka lâzımsa, yine Amerikanın müdahalesi gerekecektir. Yoksa bugünkü haliyle Schuman’ın teklifi, istihsal serbestisini bir dereceye kadar ka /anabilecekleri için Almanları, ve bir emrivâki karşısında asgari emniyet tedbirlerini alabilmiş olmaktan ötürü Fransızlan tatmin etmekten ileri geçemez. Netekim teklifin ilgili memleketlerde bir bomba tesiri yapması ve bilhassa İngilte-rede büyük bir ihtiyat ve çekingenlikle karşılanması buna bir delil sayılabilir.
Mahsul durumu !
HER GÜN BiR HÂDİSE
Sayfa: 3
yapılmaması için Japonlara karşı atom bombası kullanılmıştır. Filhakika Japonyaya yapılacak bir çıkartma, iki yüz bin Amerilaının hayatına mal olacaktı. Bu genç A-merikahlann ve Japon askerlerinin hayatını kurtarmak için en iyi çare atom bombalarını kullanıp harbe nihayet vermekti. Ve ben de bunu yaptım. Şimdi size söylüydfrum, j mecbur olduğum takdirde tekrar ayni şekilde hareket ederim.
Başkan Truman, barış zamanında atom enerjisini kullanmakla ziraî inkişafın sağlanabileceğini ilâve etmiştir.
D u sene yağmurlar, çok fe-yizli oldu! Marullar göbek Iendi. Canerikleri irileşti! Her halde sebzeler do bol olacak! Fakat benim en çok acıdığım, çileklerdir! Evet, yağmur mahsule yaradı ama, çilekler de çamur altında kaldı!
Hele kirazlar... Hepsi kurtlanacak!
Şimdi, bu da ne biçim fıkra diyeceksiniz! Ne yapayım, oy vermeğe tesir edecek yazılar yazmak yasak! Ama, çileğin, kirazın hakkını koruyabiliriz! Ispanakla, içli baklayı da unutmak Jıaksızlık olur! Fakat içli bakla dersek de, belki baklayı ağzından çıkardı diye, bir mâna çıkar!
En iyisi, taze bakla, daha iyisi taze bezelyedir! — A. F.
Çiftçi Partileri
1 kongresinin bir teklifi
Vaşington, 11 (a.a.) —Bir zamanlar çok kuvvetli olan ve hali hazırda kanun dışı edilen Doğu Avrupa-
' daki çiftçi partilerini temsil eden milletlerarası köylü birliği kongresinde Çarşamba günü kabul edilen karar sureti neticesinde, demirperde arkasındaki dokuz devlete mensup komünist aleyhtarı muhtelif siyasi liderler, Birleşik Amerika ile müttefiklerinden, kızıl kontrol altındaki Doğu Avrupa hükûmetlerile siyasî münasebetleri kesmelerini is-| temiştir.
I Almanyo Atlantik i Birliğine girmek istiyor
Lübnan delegesine göre bugünkü durıım-djn Batıklar mesLİjür
Lake Success, 11 a. e. (Afp) —
Birleşmiş Milletler basın muhabirleri birliğinde konuşan Lübnan de-
legesi Charles Malik demiştir ki: ,
Komünizmin Yakın Doğuda git-
tikçe itertediği muhakkaktır vefa. „
tikbalde vaki olacak bir komünits konseyine girmesi karşısında
ilprlemesinin dünyanın bu minde cereyan etmesi mümkündür.
Malik bu ihtimali yakın görmekte ve Filistin meselesinde siyasî sahada Araplarda derin bir yara açtığı ve iktisadı ve sosyal bakımdan hiçbir şey veya hemen hemen hiçbir şey yapmadığı içiçn Batı dünyasının mes'ulîyeti payı olduğuna inan maktadır. Lübnan delegesi de, diğer Arap memleketleri temsilcileri gibi, Birleşik Amerika tarafından ortaya atılan dördüncü madde teknik yardım programının Orta L„b„u« güttüğü gaye Filistin meselesini A-raplara unutturmaktadır demiştir. Malik’e göre Yakın Doğuda sağlam
Lie, Moskova seyahatinin çok evvel kararlaştırıldığını ve tarihinin de ancak son zamanlarda tesbit e-dildiğini söylemiş ve seyahatinin üç dışişleri bakanı konferansına rastlamasının da sırf bir tesadüf eseri olduğunu bildirmiştir.
Ingiliz hükümeti bir kere daha galip
Londra, 11 (a.a.) — Dün akşam a-vam kamarasında muhafazakârların, demiryolları eşya nakliye ücretlerine zam yapılmasına dair talimatnamenin ilgası için verdikleri takrir 283 e karşı 306 oyla reddedilmiş ve bu suretle işçi hükümet 23 oyluk bir çoğunluk elde etmiştir.
İtalyan komünistleri nümayiş yo p t iler
Londra Radyosu, 11 (Basın - Ya yın) — İtalyan komünistleri dün akşam Napoliye 3 üncü parti Amerikan harp malzemesi getiren geminin boşaltılmasına karşı gösterilerde bulunmuşlardır. Daha evvel muhafızların nezaretinde gelen dok işçileri malzemeyi boşaltmaya başlamışlardı. Nümayişçiler polis tarafından dağıtılmış ve iki kişi tevkif edilmiştir.
Serbest Fıkra
Sekiz sene hasretten
sonra nihayet...
İkinci Dünya Harbinde, Napoli'de tanıdığı sekiz yaşındaki bir çocuğu aramak üzere İtalya'ya geldi
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Federal Almanya başbakanı is- Dr. Adenauer Almanya’nın Avrupa o.____________________ ___,___^a hü-
kesi- kumetinin durumunu açıklıyan bir muhtıra yayınlamıştır. Başbakan ayni zamanda muhtırada Almanya -nın hiç değilse iktisadi ve kültürel sahada Atlantik camiasına da dahil ettirileceği ümidini izhar etmektedir.
Hindiçinîde »avrş devam ediyor
Saygon, 11 (a.a.fc
e cen.UK v—.» Hanoidan
Doğuda ' resmen bildirildiğine göre, dün Viet-' ‘ ’ nam'ın Kuzeyinde Fransız Vietnam kuvvetlerile Vietminh’lüer ara-.. . «»—_ _________sında çeıeyan eden mahallî savaşta
bir barışın kurulmasının başlıca şart biri binbaşı olmak üzere 52 kişi olları şunlardır: 1 -.ı—-t- — m i-;-: a(.s«.
1 İstismar, tahakküm yerine A-rap âlemine hürmet;
2 — Bu bölgenin maden zenginliğine alâka gösteren Batılı devletler arasında bu hususta anlaşma;
3 — Arap mültecilerine ait Birleşmiş Milletler tarafından alman kararlaş ve Kudüs’ün Milletlerarası statüsüne hürmet. Bilhassa daima İsrail'e taraftar görünen Birleşik Amerika için varittir;
| dürülmüş ve 14 kişi esir edilmiştir.
I Fransız tebliğinde bir Vietminh I uçağının Thai’de düşürüldüğü bil-• dirilmektedir. Bu rruntakada asilerden bir kısmının Vietnam kuvvetlerine iltihakı beklenmektedir.
Amerika emniyet bölgeleri kuruluyor
Detroit (Michigan), 11 (a.a.) — A-merikan sivil havacılık komisyonu dün büyük göller üzerinden uçarak
4 — Nihayet Malik’in ehemmiye- dün büyük göller üzerinden uçarak tini bilhassa tebarüz ettirdiği amil: I Kanada Amerikan hududunu geçe-hürriyetin genç unsurlarını sistem cek olan bütün pilotlara uçuşa baş-li surette teşvik ve sulha hiçbir za-' lamadan öı .......................
man ulaştırmıyacak olan irtica ye-1 rine Orta Doğuda terakki ve açık fikirliliğin tescili.
Doğu Almanya ♦ozminafın azaltılmasını istiyor
Berlin, 11 (a.a.) Doğu Almanya komünistleri Rusyaya verilecek olan harp tazminatının dün azaltılmasını istemişlerdir.
Partinin politbürosu, Yalta ve Postdamda kararlaştırılan harp tazminatının azaltılması için Doğu Alman devletlerinin Sovyet hükümetine başvurmasını istemektedir.
loıuauuı önce hüviyetlerini tesbit ettirmeyi ve yollarını bildirmelerini ihtar etmiştir. Aksi takdirde Amerikan avcı uçakları bunlara mani o-lacaktır.
Büyük göller bölgesi, yakında Birleşik Amerikanın hayatî savunma bölgesi olarak ilân edilecektir. Kuzey Doğu ve Kuzey Beti Amerikan hududunda şimdiden iki bölge bu sınıfa ayrılmış bulunmaktadır.
Danimarka - komünist Çin münasebetleri
Kopenhag, 11 (a.a.) — Danimarka ve Mao Tse Tung hükümetleri aralarında diplomatik temsilciler teatisine karar vermişlerdir.
MASKE
ı
Bununla eraber, belki de Lon-drada Acheson’un ısrarı ile bu devletler de, yine başta İngiltere olmak üzere bu müşterek idareye katılmak teklifini kabul zorunda kalacaklardır. Çünkü bu mesele Batı Almanyanın Avrupa birliğine katılması meselesidir ki, Amerikalılar bu iştiraki her halde teinin etmek niyetinde göründüklerine gö re, ellerinden geleni yapmakta ge-cikmiyeceklerdir. Acheson’un bu vadide bilhassa İngilizlere karşı oynayacağı kozlar müteaddittir. O takdirde, Batı Avrupada kömür 4 e çelik endüstrisine sahip memleketler, bu endüstrilerini müşterek bir otoritenin idaresine terketmiş olacaklardır. Bundan millî menfaatleri haleldar olacak memleketler elbette ki bulunacaktır, fakat Atlantik müdafaa sisteminin iyi işlemesi ve Batı Birliğinin tahakkuku için bu fedakârlıklara katlanılması zaruridir.
Mücahit TOPALAK
LJ atarlarsınız;
" ■ Geçen harpte bir gaz maskesi lâfı almış yürümüştü. Bütün milletler, zehirli gaza karşı tahaffuz çareleri olarak gaz maskesi stokları yapmışlardı. Maazallah, harp olan yerlerde zehirli gaz kullanılmış olsaydı, artık biletçi maskeli, kasap maskeli, yoğurtçu maskeli, talebe maskeli, öğretmen... ilh.. maskeli olacaktı.
Vâkıa, maskeyi insanlar, uzun zamandanberi tanırlar; karnavalda maske kullanılır, bazı balolar, maskeli olur, eşkiyalarııı bile maskelisi vardır. Fakat maskeye rağbet eden daha çok kadınlardır!
Hattâ Türk kadınları da bir za manlar peçe ile maskeli idiler!
Fakat çarşaf ve peçe kalktıktan sonra, kadınların kullandıkları boyalar da bir bakıma maske değil midir? Boyalı bir kadının hakiki rengini ve tenini kestir-
I Sarıçiznıeli |
meğe imkân var mıdır? Sarışın bir kadın, hakikaten sarışın mıdır bakalım? Yoksa esmere çalar kumral mı?
Fakat sade kadınlara atıp tutmayalım! Tablatte de maske var dır! Meselâ, kavun, meselâ karpuz! Hattâ cennet taamı kabak. 40 türlü yemeği olan patlıcan Göz yaşartıcı soğan, hepsi kabuklu yaııi maskelidir! O kaim ve ince kabukların altında ne renk ve ne tat gizli bulunduğunu kestirebilir misiniz?
Hattâ, yiyeceğimiz de, içeceğimiz de maskelidir; çok defa men-ba suyu şişesi veya damacanası altında bize terkos içirirler! Halis tereyağı damgası vurarak mahlut yağı yuttururlar!
Hele dünyaya şöyle alıcı bir gözle bakınız! Gündüz olur, aydınlık! Fakat sıılar karardı mı, her taraf yine karanlık altında maskelenir! Ekseri cinayetler ve kötülükler, geceleyin karanlıkta maskelenmek istenir!
Bir de öyle adamlar vardır ki, yüzlerinde maskeleri yoktur. Fakat içleri başka, dışları başka olduklarından iki cins maske taşırlar! Bir taraftan yüzünüze gülerler; öbür tarafdaıı kuyunuzu kazarlar! Size gülen yüzleri maskeli, öbür tarafları da hakiki hüviyetleridir. Onları da, tıpkı maske taşıyanlar gibi birden tanıyamazsınız. Fakıt zehirli gazdan da beterdirler. Çünkü saçtıkları ze-lıire karşı maske takın tedbirlerinizi alamazsınız!
Maske düşmana karşı bir tedbirdir. Fakat dostu düşnıaır tanımamak da en büyük tehlikedir. Etrafımızda nc çok maskeli insanlar var bilivor muyuz?
“Ağlama Ugolcuğum, harpten sonra tekrar görüşürüz,, onun bu samimî alâkası karşısında, bütün Napoli polisi çocuğu aramak için seferber oldu.
illiam Harold Young 1 metre 80 santim boyunda ve takriben yüz kilo ağırlığındadır. Bir vakitler, Pasifik kıyılarında hususî polis hafiyeliği yapmaktaydı. Oralarda polis hafiyeliği yapmak bir hayli tehlikeli iştir.
İkinci dünya harbinde Amerika askeri kuvvetleri Kuzey Afrikaya çıktıkları zaman, William Harold da bunlar arasında bulunuyordu. Önceleri bir hücum kıtasında vazifeliydi. Sonradan paraşüt kıtasına ayrıldı ve Sicilyaya ilk inişi onlar yaptılar. Daha sonraları 37 defa paraşütle atladı. Bu atlamalarının çoğunda silâhlı ve bagajlı idi.
Napoli Amerikalıların eline geçince, William Harold subay sınıfına terfi etti ve kendisine yüzbaşı rütbesi verildi. Sivilliğinde kendisini tanıyanlar onun bu başarısını hararetle tebrik ettiler. O sıralarda, sokaklarda asayişi temin ve guruplar halinde toplanan çocukları dağıtmak için bir ekip kurulmuştu. William’ı bu ekibe şef yaptılar.
İşte bu münasebetle sık sık teftişe çıkıyordu. Bir akşam, bir tahar riyata çıkmışlardı. Sekiz yaşlarında bir sokak çocuğuna rastladı. İsmi Ugo Elmo idi. William çocuğun zekâsına ve bir de mükemmel , bir şive ile İngilizce konuşmasına hayran kaldı. Küçük çocuk, derdini dökmeye başladı. Anne ve babasını kaybettiğini ve artık onları bulmak ümidi kalmadığını, zira bombardımanda ölmüş olmalarından korktuğunu anlattı. William, bu çocuğa çok acıdı, onu yanma aldı ve onu kendi alayı için bir uğur nişanesi olarak kabul etti. Fakat bir gün, Kuzey Afrikadan gelen bir emir, bu küçük İtalyan harp öksüzü ile subayın arasında hüküm süren tatlı ahengi bozdu. Zira William artık dönüyordu. Ona bir kartvizit ve bir de Amerikadaki adresini bıraktı. Küçük çocuk, elindeki yegâne fotoğrafının arkasına ismini ve soyadını yazarak imzaladı ve subaya hediye etti.
Ay alışları çok acıklı oldu:
— Ağlama Ugo, harpten sonra tekrar görüşeceğiz.
Ugo’nun gözünden yaşlar boşandı.
Subay, göz yaşlarını zor zoruna tutarak arkadaşlarının yanına döndü.
Harbin tesadüfleri neticesinde William Harold Bostogne’a 517 nci paraşüt alayına geldi. Gene bir çok tesadüflerle ölümlerden kurtuldu ve nihayet memleketi olan Kalifor-niyaya dönebildi.
Asker elbiselerini çıkarıp sivillerini giyerken Ugo’nun ‘resmine rastladı. Canı sıkıldı. Fakat ne çare ki 1946 danberi bir fırsatını bulup , ta Avrupaya gidip çocuğu arayama- | dı. Tekrar eski mesleği olan hafiye- 1 liğe başladı. Elde ettiği bir iki mu- I vaffakiyet ona bir hayli şöhret te- I min etti.
O sırada büyük bir banka soyul- I muştu. Gangsterleri bulmanın im- ! kânı yoktu. Nihayet, arkadaşları ’ William’a başvurmaya karar verdi- ? ler. William bu işi memnuniyetle 1 üzerine aldı. Akla gelmedik kılık- | lara girdi ve bir çok tahkikatlar yaptı. Nihayet gangsterleri yakalamaya ve paranın mühim bir kısmını ele geçirmeye muvaffak oldu. Banka, William’ın bu başarısını mü kâfatlandırmak için kendisine bir I hayli para verdi. William buna çok ■ sevinmişti. j
Wil!iam Harold ve eı
raflı malûmatı haiz notlar gönderildi:
WiUiam diyor ki:
— Bu çocuğu muhakkak bulmalıyım. Onu kendime evlâtlık yapacağım. Muhakkak ki iyi bir ailenin çocuğuydu. Terbiyeli, zeki ve hayatta muvaffak olabilecek bir kabiliyet ve şansa malikti. Zaten ben de kendisine, Santa - Clara üniversitesine devam etmesini tavsiye etmiştim. Benim çocuğum yok. Öyle zannediyorum ki, çocuğu olmayanlar için hayat çekilir bir şey değil.
lâtlığı Yvonne Catherine
Bundan başka, aslen Fransız olan iki Kanadalı çocuğu da evlâtlık edindim. Bugün, onlardan birinin 4,5 yaşında bir çocuğu var. Diğeri de Yvonne Catherine isminde KanadalI bir kız çocuğu. Ah! Bir de şu Ugo’yu bulabilsem çok bahtiyar o-labileceğim.
Ve arkasından şunları ilâve ediyor:
— Eğer Ugo’yu da bulabilirsem bütün sıkıntım kaybolacak ve çok .mesut olacağım. Allahaşkma, bana Ugocuğumu bulup getirin.
■ —
İspanyanın meşhur Virtüözlerinden birisi
Ankarada
Gar Gazinosunda
AOOLFO
Her pazar saat 17 den matine
(903)
ilân
Beden Eğitimi Genel Müdürlüğünden
Bütün malzeme ve işçiliği müteahhidine ait olmak üzere açık eksiltme ile iki kitap bastırılacaktır.
Tutan 14 forma kadar olacağı tasarlanan kitapların forması 200 lira üzerinden eksiltmeye konulmuştur.
İhalesi 16/5/1950 günü saat 15 de İstasyon yanında Genel Müdürlük binasında toplanacak Satın Alma Komisyonumuz tarafından açık eksiltme ile yapılacaktır.
Şartnamesini görmek isteyenlerin her an ve eksiltmeye girmek istiyenlerin ihale saatinden bir saat önceye kadar (210) liralık geçici teminat makbuz veya mektupları ile Komisyonumuza başvurmaları ilân olunur. (3004)
Ankara Telefon Müdürlüğünden
Ankara Telefon Müdürlüğü binasının arsasına bitişik olup istimlâki için umumi menfaat kararı alınmış olan imarın 26X5 adasının 4 No.lu parseli üzerindeki 41 metrekarelik arsa 24/5/1950 tarihinde ida-aece işgal edileceğinden ilgililerin 23/5/1950 akşamına kadar istimlâk bedelini almak üzere tapu senetleri ile beraber Ankara Telefon Müdürlüğüne müracaat etmeleri ilân olunur. (3318)
Nihayet Avrupaya gidebilmek i-çin biraz para bulabilmişti. Senelik tatilinde Napoliye gitmeye karar vermişti.
1945 de. Nice’e gidip, oradaki eski arkadaşlarını da görmeye karar vermiş, fakat bir türlü gidememişti.
Bundan bir iki hafta evvel, tayyare ile Bombaya gitti. Bu günlerde Napoli’de olması lâzımdı. Ve haki-ten de öyle oldu. Napoliye gelir gelmez, Ugo Elmo’yu bulmak hususunda kendisine yardım etmeleri için polise müracaat etti. Ayni zamanda Vatikan'dan da yardım için söz aldı. Vatikan sarayından bütün kiliselere küçük Ugo hakkınca et.
r— ZAFERTN —| Küçük İlânları
Sundan böyle gazetemizde Küçük İlânlar başlığı altında haftada iki kere Pazertesi ye Perşembe günleri bir sütün açılmıştır. Bu sütüna kiralık, satılık, zayi, aranıyor ve tescil ilânları kabul edilecektir. Bu ilânların maktu fiatı satılık, kiralık, aranıyor ve zayi ilânlarında 2 santimi geçmemek şartiyle 2.5 lira, tescil ilânlarında ise 7,5 liradır. Sayın okuyucularımıza bildiririz.
—
Seçme İktibaslar
Komünistlikten
DANIŞMAN-
Yczont...Fronçeı.Novct Hg£
niçin ayrıldım?
S. Yozıeıoflk
— 158 —
uist yahut da satılmış damgası- 192? Mayısındaı Togliatti ile bir-1 lemekteydi.) yiyordu, iyi niyetli bir muhalif, I İtalyan komünist partisinin! Bunun üze
inin anlaşılmaz .. ......................- , I .1..
BULMACA
Çarken. RAGIP RIFKI
Yazanı MİSEL ZEVAKO
Askerlerimiz korkuyorlar
O
umann... Mann Richard Wajraer. ıperası 1. Perde Prelüdü
Liszt... Piyı
Yazan:
Ignoz'o Silone
_ nnn niwot""). unun bak- JtösUŞÎv ile «Ügm» dönerek di-
hipeyden evvel gönül kimi sever-] s,zE^v^Mraz' makamında bir se güzel odur.
Türküler.
21.10 İktisadi Bahisler.
Konuşan: Prof. Hazır
•'asıl Heyeti Konseri. "İSFAHAN" 1 — Pesr ımı baharın 3
— Dili biçare 5
ıe Yukarıdan Aşağıya:
— Heyeti vekile, bir sayı 2 — Yunanls-tanda bir aehlr. ayıltan ve bayıltan bir mayi 3 — laik tezyinatı, amele 4 — tersi: lakence, baakaları 5 — Beraber, tersi: Kapalı tariz 6 — late. tersi: Sonuna (t) gelirse nicelik olur 7 — Belirli, uzaffı işaret 8 — Muvakkat bir zaman İçin ve. rilen. bir emir 9 — Buyma (N) gelirse vasıf olur, kısın evimizi ısıtanlardan ~ 10 — Ham. asker! bir birlik 11 — Ter. sİ: yürürlükte olan, ayakkabının altına çakılan bir nevi çivi.
Trtip Eden: N. Ü.
Dünkü bulmacamızın halli:
1 — Kat'l mesafe 2 — arı. alâka 3 — te. adalet 4 — ıra. alam. ti 4 — MI. okey 6 — Alo, ati 7 — Sadaka. Ina 8 — Alâmeti 9 — Gal. yine, na 10 — Eket 11 Atina. Salı.
Venediklilerin Bizansa daha fazla yardım edeceğini zanneder misin?
— Haşmetpenah!... Kılıçlarımı-emrinize ve hizmetinize arzedi-yoruz. Bize ne emir buyurursu-
İmparator titrek bir sesle:
— Evvelâ, bize, mukaddes şehrimize yardım etmek fikrini size ilham eden Allaha şükrederim. Bu felâketli günümüzde bir tek neferin dahi bizim için büyük bir kıymeti vardır. Düşmanımız gaddar, zalim ve insafsızdır. Onun hudutsuz kuvveti ve kudreti vardır. Sayısız askerlere, inanılamı-yacak kadar çok malzemeye maliktir. Bu müthiş Türk, kuvvet ve kudretine çok mağrurdur. Ve bizim, mukaddes şehrimizin tamamen kuvvetten mahrum olduğuna kanidir. İstiyorum ki, müs-hiş Türk, Bizansın da kendini müdafaa edebilecek bir kudrette olduğunu görsün... Aynı zamanda kuvvetli düşmanım Türk Sultanını en fazla sevindiren şey, Bizan sa hariçten hiç yardım gelmediği meselesidir. O, bizimle, bizim zayıf kuvvetlerimizle başbaşa kaldığına kanidir. İstiyorum ki, bu müthiş Türk, yalnız Rumlarla değil, Venediklilerle de çarpışmak zorunda olduğunu anlasın. Venediklilerle, denizlerin hâkimi olan Venediklilerle de müttefik olduğumuzu görsün, bu, onu daha ihtiyatlı olmağa sevkedecek-tir.
Kaptan cesaretle haykırdı:
— Bütün Venedikliler emrinize âmâdedir haşmetpenah...
— Ben de bunun Türkler tarafından bilinmesini istiyorum.
— Bunu nasıl isbat edelim haşmetpenah?...
— Eğer münasipse, şu güzel mandonuz önde olduğu halde, surların üzerinden bir baştan bir başa, yani Haliç kıyısından Marmara sahillerine kadar bir resmi geçit yaptırsanız.
Bu fikir, Venedikli kaptanların da hoşuna gitmişti:
— Haşmetpenah, bu güzel fikri muhakkak Allah size ilham etmiştir.
Karar verilmişti. Surun Halice en yakın yeri olan Velâkerna sarayı hizasında bin kişilik muntazam Venedik askerleri sıralandı. Hemen her neferin eline birer Venedik baymağı, muhtelif Venedik gemisi sancağı verildi.
Ve gürültülü bando önde olduğu halde hareket etti.
Bütün Bizans halkı, surların iç ' kısmına dolmuştu. Sanki zafer kazanılmış, muhasara kalkmış ve Türkler mağlûp edilmiş gibi, bütün bu çılgın halk bağırıyor, haykırıyor, titriyordu.
1921 ve 1927 yıllarında, İtal-“ yan komünist partisi delegasyonunun bir âzası olarak, Moskovadaki icra komitesi kongresine iştirak etmek fırsatını buldum. O zamanlar, yıllardanberi komünizmin muzaffer olması için çalışmıştım ve bütün mevcudiyetimle tam bir konünisttim. Partili Rus arkadaşlarım ve Lenin ile Troçki gibi şahsiyetler, bizim onlara hayli yumuşak olan fikirlerimizi kibar bir şekilde münakaşa etmekten çekinmiyorlardı. Ancak şu da bir hakikatti ki, rejim hakkında, velev ki en küçük bir tenkit sedası çıkarmaya ce , saret edenler, derhal hain, oportünist yahut da satılmış damgası-. c
Rus komünistleri için anlaşılmaz ‘ bir şeydi. Böyle bir insanı yola ge- ! tirmek ve bu yanlış fikir üzerinde- * ki inadından vazgeçirmek için, orta- £ çağın inquisition metodlarına kadar ( gidilebilirdi. 1922 yılında tekrar . Moskovaya gittiğmi zaman Alexand- ' ra Kollonai bana şunları söylemişti:
«Eğer, siz, gazetede, Kremlinden ‘ gümüş kaşıkları çalmış olduğum için Lenin tarafından cezalandırılmış olduğumu okursanız, benim Leninle her hangi bir ekonomik yahut da endüstriel meselede ayni fikirde olmadığımdan dolayı bu cezaya çarpılmış olduğumu anlamalısınız.»
Alexandra Kollontai, müstehzi bir şçkilde Batı Avrupa ile alay etti. O zamanlar, henüz yeni olan rejimin heyecaniyle yuğrulmuş bulunan ve yeni kültürün tamamiyle hâkim olamadığı bu ülkede, basit ve bizim için vazıh olan meseleler hakkında bir Rus komünistiyle anlaşmak ne kadar güçtü! Batı Avrupa yahut Batılı işçiler için hürriyetin ne mâna ifade ettiğini anlatmak, kendisiyle bu mevzuda mutabık kalmak ne kadar zordu! Saatlerce ona, muharrirler üzerinde yöneltilen tedhiş havasından bahsettim.
«Size bir misal vereyim, dedim. «Hürriyet, şüphe etmek, hata et -mek, araştırmak, tecrübe etmek imkânına sahip bulunmak demektir. Hütriyet, edebiyat, sanat, felsefe, din, sosyoloji hattâ politika saha-——»a -»amanı tTAİİnrP. havir dİVe-
kında başka bildiklerin de var
mı?
— Cesur ve atılgan bir macera
peresi..
— Sade o kadar olmasa gerek.. £
— Fakat bir şey bilmiyorum. 1
— Değerli bir asker, zeki bir 1
kumandan.. '
— Hakkı hümâyûnunuz var. 1
— Başka hangi generaller var- '
mış? •
— Grandük Lûkas Notaras.. 1
— Onu da biliyorum. ı
— Harbe mâni olmak için çok : uğraşmış..
— Doğrudur. Kuvvetimiz hakkında en iyi malûmat alan adam..
Fatih bunu söylerken garip bir tarzda Zağanos Paşanın yüzüne baktı. Zeki Zağanos galiba bu bakıştaki gizli mânayı anladı. Derhal cevap verdi:
— Hakkınız var Şevketlû.. Sade kuvvetimiz hakkında değil, bütün içişlerimiz hakkında malûmat sahibi.
— Çok garip değil mi Zağanos?.. Acep nereden malûmat alabilir?
Zağanos tereddütlü bir ifade
ile cevap verdi:
— Katî olarak bilmiyorum Şev-
ketlû..
Sultan Mehmedin kaşlar? ça.
tıldı:
— O halde birşeyler biliyorsun, demektir.
— Öyle bir şey söylemedim Şev
ketlû..
— Dikkat et Zağanos.. Padişahlardan bir şey saklanmamak gerektir.
— Şevketlû’dan bir şey saklamam ne mümkündür Hünkârım!..
— O halde..
— Kimseyi itham etmek istemi-
yorum.
— Bir fikirdir, itham yok.. Söylemeni istiyorum.
— Şevketlû.. Beni af buyurun. Lalanızla münasebettar olduğunu sanıyorum.
— Lalamız mademki bir sadrazamdır. Devletin umuru hâriciyesini tedvir için elbette Bizans Başvekili ile münasebetlerde bulunacaktır. Neden bu tabii münasebet seni şüphelendiriyor?
Zağanos müşkül bir mevkide ' slnda, zamanı gelince, hayır diye-kalmışti. Sultan Mehmedin^ ciddî biimek imkânına sahip olmak de-
(Komünist olan yahut da komünistliğe karşı bir sempati besliyen, milletlerarası şöhrete sahip altı muharrir, bundan bir müddet evvel müşterek olarak «The God that failed» ismiyle bir kitap yayınlayarak bundan böyle komünistlikle hiç bir alâkaları kalmadığını beyan ettiler. Bu altı muharririn ismi, Ignazio Silone, Arthur Koestler, Andre Gide, Stephen Spender, Louis Fisher ve Richard Wright’dir. Meşhur Italyan muharriri Ignazio Silone, mezkûr kitaptan alınan bu yazıda, niçin komünistlikten ayrıldığını şayanı dikkat bir şekilde anlatmaktadır.)
söyledi ve «par-1 tinin Uzak Şark politikası çok akıllı idare e - I dilmektedir», dedi.
Stalinin politikası na hücum etmek [ te ve komünist in-ter na tio na li nin Çindeki hatalı hareketini tenkit ey
Bellamy Cinayeti ■——— nun nruus: ^———1
Türk ordusu ancak beş altı yüz metre uzakta idi. Sultan Mehmet de daha uzakta, otağı hümayunun da bulunuyordu.
Bu rengârenk bayraklı, garip bandolu alaym geçişini merakla seyrediyor ve birbirinden soruyordu:
(Ne oluyor? Bu maskaralar bize oyun mu gösteriyor acaba?)
Ve onların acaip kıyafetleriyle eğleniyorlardı.
Sultan Mehmet yanında bulunan Zağanos paşaya sordu:
— Ne anlıyorsun Zağanos
Zeki Zağanos derhal cevap ver-
— Bizans bize mevcut kuvvetini gösteriyor Şevketlû..
— Ne umuyorlar acaba?
— Her halde korkmamızı isti-
kalmıştı, bunan memııeuıu v.— söyleyip söylemediğini anlamak için yüzüne baktı. Bu genç, fakat zeki hükümdarın çehresinden hiç bir şey anlamağa imkân yoktu. Zağanos susmağı tercih etti.
Fakat Sultan Mehmet ısrar etti:
— Cevap istiyorum Zağanos.
— Şevketlû.. Kulunuzu mazur görünüz.
— Hayıır.
— Kulunuza öyle gelmişti.
— İzah et.
— Halil Paşanın, Bizans Başvekili Notarasla gizli münasebetlerde bulunduğunu sanıyorum.
— Delil?.
— Şimdilik katî bir delil yok.
— Bulacaksın. Mademki şüphe ettin, ve mademki itham ettin. İddianı isbat etmeğe mecbursun.
— Şevketmeab!..
— Hayır.. Mecbursun buna Zağanos.
— Şevketmeab.. Kulunuz...
★ (Devamı var)
Zağanos tatlı bir tebessümle Padişaha baktı. Sultan Mehmet de gülüyordu.
— Venediklidir bunlar değil mi?
— Evet Şevketlû.
— Venediklilerin Bizansa daha fazla yardım edeceğini zanneder misin?
— Eğer vakit olsaydı, belki..
— Daha muhasaraya yeni başladık.
____ Başlamak, bitirmek demektir Şevketlû.
— Kostantin surların hangi kıs mında bulunuyor?
— Tam Otağı Hümâyûnunuzun karşısında..
— Kostantini takdir ediyorum. Memleketini iyi müdafaa ediyor.
____ Fakat neticeye müessir ola-mıyacak Şevketlû..
— Ne olursa olsun, memleketini müdafaa eden her hükümdar şayanı takdirdir.
— Acaba maiyetindeki kumandanlar kimlerdir?
— Hepsini tahkik ettim.
— Boş durmamışsın Zağanos.
— Padişahım geceli gündüzlü çalışırken bizlerin boş durmamıza imkân yoktur Şevketlû..
— Hakkın var. Kimlermiş bu kumandanlar?
— Kostantinin hemen hiç yanından ayırmadığı, her hususta istişare ettiği rüesa (Generaller) şunlardır: Cinevizli Jan Jüstin-j yani..
__ Hmı W!k«nım OnilT
mektir.»
Bu sözlerim karşısında, Sovyet kültürünün bu başta gelen temsilcisi hayretle mırıldandı:
«Fakat bu ihtilâle düşmanlıktır!. ■ Sonra devam etti.
«Sizin bu şekildeki hürriyetlerinize malik olmadığımız için memnu nuz.«
Fnansız komünisti Jacques Doriot ile 1922 yılında Moskovada tanışmıştım. O zamanlar, genç, heyecanlı, hassas bir işçiyim. Dariot, komünist partisi içindeki hierarchie’den hiç memnun değildi. Bir vazife ile gönderilmiş olduğu Çinden geri gelince kendisiyle konuştum. Bana samimiyetle, komünist internasyonalinin Uzak Şarkta yapmakta olduğu hataları anlattı. Kendisi bu işten ümitsizdi. Lâkin ertesi günü, icra komitesinin önünde, seyahati hakkında izahat verirken, birgün evvel bana anlattıklarının tamamiyle tersini
oldukça kuvvetli bir adamdı. Fakat, Boröver, büyük bir tehlikeye maruz kalacağını hissettiği için işi geciktirmemeğe karar vermişti.
İşte, böyle bir musibetin vâki J olacağını altlına bile getirmemiş V olan Vidam’ın, hayret ve şaşkın- " lığı içinde kılıcının havaya uçtuğunu gördü ve Boröver, bariz bir \ hürmetle özür diledi)
— Allah şahidimdir ki, efendi hazretleri, ben sizi böyle bir fena duruma düşmekten sıyanet ediyor dum. Fakat, ne yapayım, siz istediniz.
Vidam, soğuk bir tavırla:
— Yeniden başlıyalım, dedi. Ve kılıcını almağa gitti. Boröver, nazikâne bir eda ile: — Kaç kere isterseniz; ben emrinize tabiim, efendi hazretleri, cevabını verdi.
Ve, kılıcının ucunu çizmesinin burnuna dayayarak bekledi.
Fakat, Vidam kılıcım almağa giderken Dük homurdanıyordu:
— Zaten böyle olacağı belli idi! Kıymettar bir zaman kaybediyoruz. Bu casus da elimizden kurtulmak üzere bulunuyor. Rospin-yak, çağırınız adamlarınızı... Onlar gelinceye kadar da dördümüz birden ona hücum edelim ve gebertelim.
Bu sözler biter bitmez, ince bir düdük sesi ortalığı çınlattı. Telâşa düşen, hiddetlenen Vidam dört asilzadenin:
— Gebertiniz! Gebertiniz!
Diye bağırarak Boröver'in üstüne atıldıklarını gördü.
Yalnız Rospinyak düdüğünü çal mak için bir saniye kadar gecikmişti. Kardinal da kendi arzusuyla daha uzun bir müddet gecikmişti. Bu sebeple, Dük’Ie Nömur ayni zamanda atılmışlardı. Tab'an atılgan ve hadidülmizaç olan Dük, I düçar olduğu bu fevkalâde müel-
mümessileri olarak, internaional c icra komitesinin fevkalâde kongre- t sine iştirak etmek üzere Moskovaya 1 gitmiştik. Gündem «Emperyalist harbe karşı Savaş» dı. Hakikatte s ise, o zamanlar international, mer- I kez icra komitesi azası olan Troçki 1 ile Zinovyev’i bertaraf etmekti. İlk toplantıda salona geç girmiştik. ! Müzakereler başlamıştı. Komünist internaional’ının merkezinde küçük bir büroda bulunuyorduk. Alman komünisti Thaelmann, Troçki’yi itham ediyordu. Troçki, Rus komünist partisinin polit bürosu hakkında bazı yazılar yazmıştı. Bu yazılar, partinin tamamiyle aleyhindeydi. Bunun için komünist internationa-linden ihraç edilmeliydi. Toplantıda Rus delegeleri olarak, Stalin, Ry-kow, Bucharin ve Manuilskij hazır bulunmaktaydılar. Thealmann it -ham meselesinin bittiği zaman, derhal hüküm verilmesini istedi. Fin de legesi, Ottomar Kuusinen, ithamnameyi kâfi kuvvetli bulmamıştı. Sonra hepimizin oyuna müracaat edildi. Biz toplantıya geç kalmıştık. Troçki’nin bu yazılarını görmemiştik. Bunu söjdeyince Thaelmann samimiyetle cevap verdi:
«Bu yazıları biz de görmedik!» Kulaklarıma inanamamıştım. Söz lerimi tekrar ettim:
«Troçki’nin bu yazıları hakkında
• hüküm vermek gayet kolaydır.!
• Fakat ben, ancak, bu yazıları oku-- duktan sonra hüküm verebilirim.»
Thaelmann tekrar cevap verdi: • Bunu biz de okumadık. Keza buradaki delegelerin çoğu do bu yazıları görmemişler. Yalnız Rus delegeleri görmüşler.»
Thaelmann Almanca konuşuyor ve sözleri kelime kelime Staline ve Fransızcaya tercüme ediliyordu. Taelmannı’n cevabı inanılmaz bir şeydi. Yanımdaki tercümana döndüm.
«Thaelmann’ın bunlan söylemesi mümkün değildir, dedim. Bu cevabı tekrar tekrar tercüme etmenizi rica edeceğim.»
Bunun üzerine Stalin birdenbire verinden kalktı ve sakin bir sesle «unlan söyledi:
«Partinin Politbürosu. Troçkinin bu yazılarını tercüme ettirerek, international icra komitesindeki delegelere dağıtacaktır.» (Bu yazılar daha sonraları bizzat Troçki tarafından «Çin ihtlâli meselesi» ismiyle, bir broşür halinde neşredilmiştir, i Bu yazılarında Troçki, partiye değil,
üzerine Thaelmann bana j
ciddiyetle, Stalin’in açıklamasını 1
tasvip edip etmediğini sordu. Ce- i
vap verdim:
• Rus komünist partisi polit bürosunun bu vesikayı elinde tutmasına bir şey diyemem. Fakat şunu anlıya-mıyorumğ diğer delegeler, görmedikleri bir vesika üzeninde nas/f hüküm verirler?»
Fin delegesi Kuusinen kıpkırmızı olmuş bir çehreyle bağırdı: «İşitilmemiş şey! Biz, dünya ihtilâlinin bu şatosunda böyle küçük burjuvalarla münakaşa ediyoruz!» Herkes heyecanlanmıştı. Yalnız Stalin sükûnetini muhafaza ediyordu.
«Belki de, dedi, talyan yoldaşlarımız bizim iç durumumuzu mükemmel olarak bilmiyorlar. İtalyan yoldaşlarımızın bu geceyi bizimle beraber geçirmelerini ve böylece iç durumumuzu öğrenmelerini teklif e-deceğim.»
Hakikaten o akşam Stalin bizi, , Hotel Lux’deki odasında kabul etti. : Çaylarımızı içerken gülümsiyerek . bize şunları söyledi:
«Sizinle her şeyi açıkça konuşmak ■ istiyorum. Benim bu yazılan okuduğuma siz inanıyor musunz? Hayır, onları görmedim bile. Size şu-5 nu söyliyeyim ki, bu yazıların mevcut olup olmaması bizi hiç bir su-ı rette alâkadar etmez. Daha söyli-•. yeyim mi? Eğer bu yazılar bizzat - Troçki tarafından evime gönderilmiş olsaydı, onları okumazdım. Benim aziz İtalyan dostum. Burada mevzuu bahis olan Vesikalar değildir. îtalyanın münakaşanın klâsik bir ülkesi olduğunu bilirim. Fakat biz şimdi burada bir akademide bulunmuyoruz. Burada iki parçaya ayrılmış olan Rus merkez komitesindeki hâkimiyeti ele ge çirmek için mücadele ediyoruz. Ö-teki grupun bizi ezmesini mi bekliydim? En mühim nokta budur. Vesikanın hiç bir ehemmiyeti yoktur. Çindeki politikamız şimdi bana vız gelir. Esas mesele, düşman ve birbirini affetmeyen iki grup arasındaki iktidar savaşıdır. Ben kendi grupumu seçtim. Çoğunluğun fikrine aldırmam. O ne derse desin. Tekrar ediyorum: çoğunluğun fikrine aldırmam. Vesikalar beni ilgilendirmez. Burada akademik münakaşalar yapmıyoruz.»
Stalin bana bir bardak çay daha ikram etti ve yine gülümsiyerek sordu:
★ (Devamı Sa. 6 Sû: 1 de)
— 27 —
cevap veriniz. Kanaatınıza göre, f bu yazı sizin mi, değil mi? I
— Ya benim kendi el yazımdır, , ya da fevkalâde iyi bir taklididir.
Öfkeden deliye dönen Lambert, o zararsız kâğıt parçasını soğuk , kanlı düşmanının burnunun dibinden çekip kirli bir şey tutuyor muş gibi iğrenerek zabıt kâtibine doğru uzattı.
— Bu mektubun delil olarak kabulünü rica ediyorum.
Savcı nezaketle müdahale etti: —• Bir dakika müsaade eder misiniz, efendim. Gerçi, kıymetli vaktinizi mânâsız itirazlarla ziyan etmek istemiyorum ama, zan nedersem bu mektup Mis Poge tarafından teşhis edilmiş değildir; ve maalesef anladığımı iddia ede-miyeceğim, kendilerince malûm mühim bir sebepten dolayı okumasına da müsaade edilmediğine göre, delil olarak kabulüne itiraz etmek mecburiyetindeyim.
Hâkim, itidalle:
— Bu mektubun mahiyeti nedir, Bay Lambert, diye sordu.
— Bu mektubun mahiyeti meydanda. Efendim, mektup Miss Poge tarafından eski hanımına hitaben yazılmıştır. Kendi yazısını tanıyamaması hususunda giriştiği bu acaib hokkabazlıkları da maalesef ben anlayamıyorum; ve tahammül edemiyorum.
— Müsaade edin de tahammül edilip edilmiyeceğine mahkeme karar versin.
Hâkim Cerver’in sesindeki bütün nezaketi bir anda silip süpürmek için sanki birdenbire buz gi bi bir rüzgâr esmişti. Mektubun tarihi nedir, söyler misiniz? diye sordu.
— 7 Mayıs 1925.
— Bu tarihte bir mektup yazmış mıydınız, Mis Poge?
— O zamandan beri epeyce zaman geçti. Yeminle söz söylerken bu kadar katî bir ifadede bu-lunamıyacağım.
— Mektubu tekrar gözden geçirecek olsanız, hafızanız uyanır mı acaba?
— Elbette, efendim.
— O halde lütfen mektubu Mis Rıge’e okutsanız, daha münasip olacak.
Lambert mavi kâğıdı tehditkâr bir tavırla uzattı. Mis Poge ise hasmını şiddetle sarsan öfkeyi I zerre kadar teskine matuf olmı-yan bir itidalle mektubu gözden-
geçirdi. Mütalâasını ikmal edince, karşısında alev alev yanan çehreye sükûnetle bakarak 1
— Evet, mektup benim, dedi.
Lambert kâğıdı nankörcesine çekti:
— Tekrar delil olarak kabulünü teklif ediyorum.
Savcı, sükûnetle:
— İtirazım yok. Diye cevap
— Şimdi mektubun muhteviya tiyle takviye edilmiş bulunduğu nuza göre, biraz evvel yemin ederek beyan etmiş olduğunuz bazı sözlerle, mektubun içindeki bazı beyanatınızın birbirlerini tutmı-yan taraflarını lütfen izah eder misiniz? V
-Muhterem Bayan İves, Üç akşamdır önüme getirilen yemeğin, hizmetçileriniz tarafından yenilemez olarak atılmış şeyler olduğuna dikkatinizi celbet-mek istiyorum. Bu gibi meseleleri benimle şahsen görüşmeğe tenezzül etmemeniz dolayısiyle, son zamanlarda önüme konulan yemeklerin katiyyen yenilir yutulur şeyler olmadığını, bu suretle bildirmek mecburiyetinde kaldım. Haşlanmış bulaşık bezine benzi-yen bir nevi kuzu haşlaması, şalgam yahnisi, ve pirinç olduğunu sonradan öğrenmeğe muvaffak olduğum bir nevi yapışkan bulamaç, kuru kayısı ile ekşimiş sütten mürekkep bir mahlut dün ak şamki yemek listemizi teşkil ediyordu. Gerçi, beni biraz fazlaca para alan bir nevi hizmetkâr addetmekte olduğunuzu bir çok defalar açıkça belirtmiş bulunmaktasınız; fakat yavaş yavaş açlıktan ölmenin vazifelerimden ma-dut olduğunu maalesef daha evvel anlıyamamıştım. Özürler dileyerek...
ğer üç arkadaşının önünde ve onlardan daha ileride idi.
Yukarıda, Boröver’in, böyle bir hücuma uğrayacağını hesaba kattığını söylemiştik. Bu sebeple, hücum onu hiç hayrete düşürmedi.
— Maşallah, Dük!... Bugün olsun katillik işinizi bizzat yapıyorsunuz... diye alay etti...
Hiddetinden kudurma derecelerine gelen Dük:
— Sefil casus! Sen cellâdın eliyle öleceksin! diye bağırdı.
Boröver:
— Ya, demek beni kendi elinizle öldüreceğinizi sanıyorsunuz, öv le mi? diye alay etti.
Bu sırada, Dük, kılıcını kaldırarak bir kaç sıçrayışta Boröver’in karşısına gelmişti. Hareketler ha-rikulâde bir süratle yapılıyordu. Fakat, ne hadar büyük bir süratle yapılırsa yapılsın, onlardan daha serî olan şu fikir, Rospin-yak'ın çaldığı düdüğün mânasını anlayan Boröver’in zihninden yıldırım hızıyla geçmişti:
«Rospinyak’ın bu konağı kendi adamlariyle muhafaza ettireceğini evvelce düşünmekliğim lâzımdı!... Şimdi, onun avenesi her taraftan üstüme saldıracak. Şayet müstesna bir manevra yapamazsam, ininde yakalanan acemi bir tilki yavrusu gibi yakalanmış olacağım.»
Acaba o müstesna manevra ne idi?... Kendisi de bilmiyordu onu. Lâkin, aynı anda, Dük’ün arkadaş İhtiyar, bu sözleri sarsılmaz hır
— 26 —
larından iki veya üç adım ayrılmış olduğunu gördü ve bu, ona yapacağı hareketi âdeta ilham etti.
O ana kadar, kendisine hücum edilmesini bekliyordu. Derhal harekete geçti, müthiş bir fırtına kuvvetiyle ileri atıldı... ve Dük’ün kafasına da yıldırım düştü. Korkunç bir vurumla Dük’ün kılıcı şiddetle havaya kalktı ve ayni anda, çelik kerpeten gibi bir pençe onun gırtlağına yapıştı, çekti, bir saman çöpü gibi kaldırdı.
Yarı boğulma derecesine gelen Dük inledi, kılıcını elinden bıraktı. O vakit, Boröver, kılıcını dişlerinin arasına alarak serbest kalan sağ eliyle Dük’ün kemerinden yakaladı ve bir sıçrayışta, Fran-sua dö Giz’le beraber geriye atıldı
— Bir adım atar, şüpheli bir harekette bulunacak olursanız, Dük’ünüzü, aşıracak taçlar bulunup bulunmadığını görmek üzere öteki dünyaya gönderirim.
Bütün bu hareketler ve sözler harikulâde bir süratle olmuştu. Ö-tekiler, bu herkülvari harekete mâni olmağa vakit bulamamışlardı. O hareketi ancak bittiği zaman görmüşlerdi. Hiddetlerinden köpü ren, dişlerini gıcırdatan, burada yazılamıyacak derecede galiz küfürler ve korkunç tehditler savuran üç asilzade, çivilenmiş gibi yerlerinde kaldılar. Zira, bir harekette bulunacak olurlarsa ku-
R ADYO
Orkestralara
özsoy, Saldnrclll.
22.35 Müzik: Varyete Müzikleri (Pl.) 22.45 M. S. Ayarı ve Haberler.
| 3.1.00 Program ve Kapama.
DUyme ey tim 9 — i 22.00 izahlı Ope
Gactano Donizettl... Dc
Hazırlıyan: Ferldün
22.45 Haberler.
23.00 Dans Müzlftl (Pl )
23.30 Programlar ve Knpanıg.
ANKARA RADYOSU CUMA — 12/5/1950
7.30 M. S. Ayarı.
7.31 Müzik: Marslar (Pl.)
7.45 Haberler.
8.00 Müzik: Saz Eserleri (Pl.)
8.15 Müzik: Havai Adalo diler (Pl.)
8.25 Günün Prog
8.30 Müzik:
(Pl.)
9.00 Kapanış.
12.28 Açılış ve
12.30 M. S. Ay
12.30 Müzik: S
13.00 Haberler.
13.15 Müzik: Salon Ork
13.30 öğle Gazetesi.
13.45 Müzik: Plano il
14.00 Akşam Progr
ve Kapanış.
17.58 Açılış ve Progı
18.00 M. S. Ayarı.
18.00 Müzik: İncesaz
18.30 Konuşma: Çalışanların Saati (işten İleri Gelen Meslek Hastalıkları) Halit Üzel.
18.45 Müzik: Hafif Şarkılar (Pl.)
19.00 M. S. Ayarı ve Haberler.
19.15 Geçmişte Bugün.
19.20 Müzik: Tarihî Türk Müzl&l (İd
( Eden: Mesut Cemil.)
20.00 Müzik: Norman Cloutler Orkes
sı (Pl.)
, 20.15 Radyo Gazeb
20.30 Serbest Saat.
20.35 Müzik: Or
21.00 Konuşma:
Kayherin Poge.-
— Şimdi, hizmetçi muamelesi gördüğünü bir an dahi hatırımdan geçirmiş değilim tarzındaki ifadenizle, şu «Beni biraz fazlaca para alan bir nevi hizmetkâr addetmekte olduğunuzu açıkça belirtmiş bulunmaktasınız.» cümlesi a-rasmdaki münasebeti lütfen bize izah eder misiniz?
— Mânen ve maddeten perişan olduğum bir hastalıktan daha iyi-*' ce kurtulmamış olduğum bir anda yazılmış mânâsız, asabı bir mektup. Yazdığımı bile unutmuşum. ★ (Devamı var)
durmuş Boröver’in, tehdidini kuv j veden fiile çıkarmakta tereddüt 3 etmiyeceğinl ve Dük’ü, gözlerinin önünde hançerliyeceğini anlamışlardı.
Vidam, hiç bir şey anlamıyan bir adam gibi bakıyordu. Bu câni-yane hücumun kendisinde husule getirdiği hiddet ve hayretten hâlâ kurtulamamıştı.
Yan baygın bir halde bulunan Dük, ruhsuz bir ceset gibi kaskatı kesilmiş ve hareketsiz duruyordu.
Boröver vaziyete hâkim olmuştu. Dük’ün, bulunduğu bu durum ve halde bir harekette bulunamı-yacağını anlayarak gırtlağını bıraktı ve nefes almasına müsaade etti. Lâkin, kılıcının ucunu boğazının önünden ayırmıyordu.
Bu anda, Giyom Pantekot ve adamları küçük taş merdivenin üstünde görüldüler. Boröver hemen görüvermişti onları ve: . «Tam vakittir şimdi» diye düşündü.
Yüksek sesle ve müstehzi bir tebessümle:
— Rospinyak, dedi, sana tavsi ye ederim, o herifler içeri girmesinler, yoksa karışmam...
Bu sözdeki tehdidi anlayan Ros | | S T A N B l) L RADYOSU pinyak, kendilerini bu fena du- I CUMA — 12/5/1950
rumdan kurtarabilmesi muhte- 12.57 Açılış ve Programlar, mel gizli emirler vermek ümi- ıs.oo Haberler.
diyle hemen fırlamak istedi. ' 13.15 orkestra Eserleri (Pl.) n__u.------------Hrnlatr 1 î3,4B şnvkl ve Türküler.
14.20 Serbest Saat. (Konuşma veya Müzik).
14.30 Şarkılar (Pl.)
14.50 Louise Carlyle’dan Şarkılar (Pl.) 15.00 Programlar ve Kapama.
17.57 Açılış vo Programlar.
JS.00 Dans Müziği (Pl.)
18.30 Yurdun Her Kösesinden Deyişler ve Söyleyişler.
Tertip ve İdare Eden: Nedim Ot.
Fakat, Boröver öyle kolay kolay 13.4 aldanacak adam değildi. Gayet 1 ciddî bir tavırla;
— Bunun için yerinden kımıldamağa lüzum yok. Serseri ma- 1 kule avenen senin sesini tanırlar. Onlara buradan söyle, diye em retti.
Buna pek hiddetlenen Rospin-yak, çaresiz itaata meobur oldu. Sert bir sesle: .
■ir (Devamı var) |
Çankaya İlçesi Seçim Korulu Başkanlığından
ilân olunur.
Sandığın bulunduğu mahal
Muhtarlığı
Sandığın bulunduğu mahal
Muhtarlığı
5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun 83 üncü maddesi hükmüne uyularak sandık alanları 10-12 Mayıs tarihlerinde Ulus, Zafer, Kudret Gazetelerinde ilân edilmiştir. Sandıkların bulunduğu mahallerin seçmenler tarafından kolayca bulunabilmesi için Sandık Kurulu Başkanlarile yapılan
Simdik
No.
temas sonunda tesbit olunan sandık mahalleri aşağıda gösterilmek suretile Sandık
No.
Sayfa: S
Mimoza Emprimeler Vistra Emprime Jorjet Krep Emprime ikil Keten Emprime Emprime Çamaşırlık ORTAÇ:
Anafartalar Cad. Adliye karşı» Köşe Mağazası, No. 224.
Tel: 11135 Ankara
875 krş. 450 krş. 260 260* krş 375 krş.
18 Renk hakikî İrlanda Keteni 900 kr*. Gandi 340 krş.
ı
1
!.
tl n ı-tt
1
Çankaya Mah. Muh. Kavaklıdere 1 No. Muh
3
Kavaklıdere 1 No. Muh
M
ı-
’• t e.
Kavaklıdere 2 No. Muh.
5
6
Kavaklıdere 2 No. Muh.
Kavaklıdere 3 No. Muh.
Kavaklıdere 3 No. Muh.
t-
8-
Ut
Iİ-ıl.
00
8.
4* ıt.
k
li-
a
c.
f-k-k-a.
T.
If.
İÛ
11
12
13
14
15
16
17
18
119
Kavaklıdere 4 No. Muh.
Kavaklıdere 4 No. Muh.
Cumhuriyet 1 No. Muh.
Cumhuriyet 1 No. Muh.
Cumhuriyet 1 No. Muh
Cumhuriyet 2 No. Muh.
Cumhuriyet
2 No. Muh.
Cumhuriyet S No. Muh. Cumhuriyet 3 No. Muh. Cumhuriyet 3 No. Muh. Cumhuriyet 4 No: Muh.
Cumhuriyet 4 No. Muh.
&) e-ı ic le* ın et-rt-
20
21
1.'
ı» -
i yi
Cumhuriyet 4 No. Muh.
Cumhuriyet 4 No. Muh.
Cumhuriyet 4 No. Muh.
Cumhuriyet 5 No. Muh. Cumhuriyet 5 No. Muh. Cumhuriyet 5 No. Muh. Cumhuriyet 6 No. Muh.
27
Cumhuriyet 0 No. Muh.
Cumhuriyet 6 No. Muh.
Cumhuriyet 7 No. Muh.
Cumhuriyet 8 No. Muh.
İ31
Cumhuriyet 8 No. Muh.
32
Cumhuriyet 8 No. Muh.
Cumhuriyet 8 No Muh.
34
Cumhuriyet 8 No. Muh.
Î5
Cumhuriyet 8 No. Muh.
Cumhuriyet 8 No. Muh. Cumhuriyet 8 No. Muh. Subay evleri 'Cumhuriyet 9 No. Muh. Cumhuriyet 9 No. Muh. Cumhuriyet 9 No. Muh. Cumhuriyet 10 No. Muh
Çankaya ilkokulu binası. Yugoslav Sefareti yanındaki luk.
Yugoslav Sefareti yanındaki luk.
Çifte Bakkallar Ayrancı. Çifte Bakkallar Ayrancı.
Seyran bağlarında Ali Osman bahçesi No. 32.
Küçük Esat Mebus durağında Necati Gezerin evinin önü.
Deliler tepesi Bağlar yolu 96/1.
Küçük Esat yolu üzerindeki muhtarlık binası 30/2.
Türk Eğitim Derneği Yenişehir Li-sesL
Türk Eğitim Derneği Yenişehir Lisesi
Türk Eğitim Derneği Yenişehir Lisesi.
Yenişehir Lisesi İlk kısım kapıları önünde.
Yenişehir Lisesi İlk kısım kapıları önünde.
Kömür Satış Müessesesi. Kömür Satış Müessesesi
Sosyal İş Hanı kapısı önü.
Meşrutiyet caddesi üzerinde Zirai Kombinalar binası.
Meşrutiyet caddesi üzerinde Ziraî Kombinalar binası.
Atatürk Bulvarı üzerinde Toprak Umum Müdürlüğü binası.
Selânik Caddesinde Petrol Ofis *bi -
Atatürk Bulvarı üzerinde Toprak Umum Müdürlüğü binası.
Mimar Kemal mektebinde.
Mimar Kemal mektebinde.
Mimar Kemal mektebinde.
Eski Orman Umum Müdürlüğü halen Elektrik Etüt Umum Müdürlüğü. .
Eski Orman Umum Müdürlüğü balen Elektrik Etüt Umum Müdürlüğü.
Eski Orman Umum Müdürlüğü, halen Elektrik Etüd İdaresi Dairesi binası.
Gar Kazinosu bahçe kapısı.
Gazi M. Kemal Bulvarı Vehbi Koç Yurt binası.
Gazi M. Kemal Bulvarı Vehbi Koç Yurt binası.
Gazi M. Kemal Bulvarı Vehbi Koç Yurt binası.
Gazi M. Kemal Bulvarı Vehbi Koç Yurt binası.
Necatibey caddesi eski Beden Terbiyesi Umum Müdürlük binası.
Necatibey caddesi eski Beden Terbiyesi Umum Müdürlük binası. Anıt Tepe şantiye binası.
Subay evleri önü.
boş-
boş-
71
72
73
74
75
76
81
82
83
84
85
86
87
89
90
91
92
93
94
95
32
Cumhuriyet 10 No. Muh.
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Siyasal Bilgiler 3 No. Muh.
4
4
2
2
No.* Muh.
No.
Muh.
2
3
3
3
3
3
No.
No. No. No. No. No.
Muh.
Muh. Muh. Muh. Muh. Muh.
Cebeci Cbecei
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
Cebeci
4
4
5
!3
•»
I
5
bir H
lar"
8İf
Cebeci 1
Cj^ci 2
Cumhuriyet 10 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 11 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 12 No. Muh. Saraçoğlu
Cumhuriyet 12 No. Muh. Cumhuriyet 13 No. Muh. Cumhuriyet 14 No. Muh. Orman Çift. 15 No. Muh. Orman Çift. 15 No. Muh. Orman Çift 15 No. Muh. Orman Çift. 15 No. Muh. Cebeci 1 Cebeci 1
Cebeci 1 Cebeci 1
No. No. No. No.
No.
No.
y-
No.
No.
No.
No.
6 No.
6 No.
Muh.
Muh.
Muh
Muh.
Muh.
Muh.
Muh.
Muh.
Muh.
Muh.
Muh. Muh.
Muh.
Balkehriz Bağları
Balkehriz Bağları
Balkehriz Bağlan
Saimekadın Muh.
Saimekadın Muh. Saimekadın Muh.
98 Mamak
99 Mamak
100 Mamak
101 Mamak
102 Mamak
1
1
1
2
2
No. No.
No.
No.' No.
Muh.
Muh.
Muh.
Muh. Muh. Muh. Muh. Muh.
Kütlüğün sokağında bakkal Meh-nıedin dükkânı önü.
Tanyeri sokak 10 numaralı evin ö-nünde.
Abidin Paşa köşkü mutbah yanında münzevi sokak Hüseyin Aralan evi önünde.
Hukuk Fakültesi. Hukuk Fakültesi.
Hukuk Fakültesi.
Siyasal Bilgiler Okulu. Siyasal Bilgiler Okulu.
Siyasal Bilgiler Okulu.
Kurtuluşta Birinci Ortaokul binası. Kurtuluşta Birinci Ortaokul binası. Bilim sokağında Hatay Bakkaliyesi önünde.
Hukuk Fakültesinin Erdem sokağı cihetinde kapısı önünde.
Kurtulun İlkokulu Kurtuluş İlkokulu.
Arka Topraklıkda bakkal Mustafa Mutlu’nun 85 numaralı dükkânı önünde.
Arka Topraklıda Mehmet Sanal’ın 11 numaralı evi önünde.
İmrehor yolu üzerinde Haşan Bal-söz’ün bakkal dükkânı önünde.
İmrehor yolu üzerinde Haşan Bal-söz’ün bakkal dükkânı önünde.
İncesuda tuz Nazırının evinin yanı. İncesuda Değirmen arkı üzerinde Şerife Katığın evi yanı.
Küçüktepe Haşan Dede çeşmesi yanı.
Balkehriz bağları Kayseri caddesi 2 numaralı bakkal Hulûs! Çavdarın dükkânında.
Balkehriz bağları Kayseri caddesi 170 numaralı Fuat Ertemen evinin önünde.
Balkehriz bağları Hastane arkasında Yeni Çağ bakkaliyesi.
Mamak yolunda su Klor tesisatı civarı.
Saimekadın istasyon binası. Saimekadın mahallesi Balkehriz eteklerinde cami yerinde.
Mamak İlkokulu. Mamak İlkokulu.
Mamak İlkokulu.
Mamak İlkokulu
Maske Fabrikası yolu üzerindeki Ma rangoz Fabrikasında.
Saimekadın Ahmet Sönmez yanı.
Gülveren çeşmesi yanı.
Kayaş İlkokulu
Kayas camii
SPORU MAĞAZASINA
Yeni gelmiş olan en yüksek kalitede İngiliz ve yerli kumışları satışa çıkarılmıştır. Muhterem Ankara halkının bu kumaşları görmeleri menfaatleri icabıdır AYNI ZAMANDA mağazamızda 1950 nenesi SLAZSNGER tenis topları ve her nevi en eyi kalitede spor rnalzem sini en ehven fiyat a temin edebileceklerini Ankara sporcularına müjdeleriz
Bankalar Caddesi Vagonli bitişiğinde Yurt sokak No. 3
I
GÜNDE 3 KASE ALINABİLİR.
İstanbul Emniyet Sandığı
Gazinosunda verilecektir
Mevsimin en büyük Kır Balosu 20 Mayıs Cumaıtesi Marmara
Ankara Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası tarafından hazırlan. levsirnin en büyük Bahar Garden Partisi için sendikanın hazırladığı özel programda neler var? Saz, Caz, Millî Anadolu ve Karadeniz Oyunları ile Erzurum, Kars, Kafkas, Azerbaycan oyunların da (Kara Böcekler) boks gösterileri ve bir çok sürprizlerle süslenen bu muhteşem gece, sabahlara kadar devam edecektir.
Bütün halkımızın iştirak edebilmesi için biletler gayet ucuz bir fiyatla satışa çıkarılmıştır. Ayrıca halkı taşıyacak olan nakil vasıtaları da sendika tarafından parasız olarak temi nedilmiştir.
Biletler Ulus Meydanı Ticaret Han sendika merkezinde, Anafarta-lar cad. Güven Yorganevinde, Ticaret Han Foto Görçek Slüdiosunda, Balo akşamı Marmara Gazinosunda satılmaktadır.
NOT:
İşbankasınm önünden kalkacak o-lan ve üzerlerinde Sendika Armaları b ılunan otobüslere Garden Parti davetiyelerini gösterenler otobüs parası vermiyecektlr. (897)
Yuıt Bağlarındım
Adlı (Vatan Şiirleri) kitabı çıktı. Bayilerden isteyiniz. Yazan: M. Ruhi Ok. Fiatı: 50 kuruş.
Muh. Muh. Muh. Muh.
Muh. Muh.
Teknik Üniversite Şantiye binası.
Bahçelievler Ortaokul binası.
Bahçelievler Ortaokul binası.
Bahçelievler altıncı cadde üzerinde natamam inşaatta.
Bahçelievler 1 inci cadde 9 numaralı natamam inşaatta.
Küçükevler fırın yanındaki halde.
Sarar ilkokulu.
Sarar ilkokulu.
Sarar ilkokulu.
Sarar ilkokulu.
Atatürk Lisesi.
Atatürk Lisesi.
Kızılay binası.
Kızılay binası.
Kızılay binası.
Milli Kütüphane.
Kızılay binası.
Millî Kütüphane.
Saraçoğlu.
Milli Kütüphane.
İlkokul binası
İlkokul binası
İlkokul binası
Ilkorul binası
Devlet Demiryolları Hastanesi önü. Gazi Eğitim Enstitüsü önü.
Demirlıbahçe ilkokulu.
Demirlibahçe İlkokulu. Şafaktepede.
DemirliLâhçe Muhtar Nihadın dük-kânın önünde.
Demirlibahçe İlkokulunda.
İş Bankası Cebeci Ajanlığında.
RIAÇ’ta
Ikramiyeli Sürpriz Marka gömleklerin Spor Açık yakalı Yeni ve yazlık çeşitleri gelmiştir PANAMA KAPKAJLAB U.7( Kr*.
19 Haziran 1950 de tasarruf sahiplerine yapılacak çekilişe ait plânla, ayrıca Ankara Şubesi mudılerine münhasır olmak üzere 1 Ağustos 1950 de Aııkarada yapılacak hususî çekilişi gösterir plân:
19 Haziran 1950 tarihinde çekiliş
Liralık 10.000,—
1
1
4
4
5
20
70
Adet
25.000-
I
1
1
5
20
40
Adet
1 Ağustos 1950 tarihindeki çekiliş
2.500,— Liralık
2.500,—
1.000,—
2.500,—
2.000,—
2.000,—
10 000-
Hesaplarında en az (50,—) lira bulunanlar bu çekilişlerden faydalanırlar.
Hesaplarında daha fazla parası bulunanlar fazla kur’a numarası alırlar. (3124)
İstanbul Emniyet Sandığı
103 Mamak
3
No.
Muh.
104 Mamak
No.
Muh.
3
105 Kayaş Mahallesi Muh.
106 Kayaş Mahallesi Muh.
Pijamalar
1*75 Kr.
llHKt. 139i Kr. 1886 Kr. Z95İ Kr.
NOT: ikramiyelerin çekili» tarihi 11 May m 19 W dedir.
APARTMAN DAİR TSİ 6.32S TVesdnASi
— %°Z\ APARTMAN DAİRESİ
Sy? 5.275 rüesıl^,
m
S. 600 TünnıİAM!
Fiatlarımız çok ucuzdur
Anafartalar Cad. Adliye Karşısı Köşe Mağazası. No. 224.
Ankara Tel: 11135
I Başmakaleden devam ı
4
i
e
E nr ız.
ip
I ze m tel ıriı ne
Hürriyet insanlara inmez -Ar (Baştarafı 1 İncide) husus memleketleri olan büyük kıta parçasında iki büyük millet için, kendilerine ait kısımlarda tam hâki miyet ve sulhtan istifade edebilecek leri yer vardır. Sözü geçen müslümanlar, ancak Pakistanın tesisi sayesinde kültürlerini inkişaf ettirebileceklerine ve kendilerine mahsus hayatı serbestçe yaşayabileceklerine kanidirler. Pakistan, milyonlarca müslümanın kendi itikadlanna göre yaşayabilmeleri ve serbestçe Allaha dua edebilmeleri için tesis edilmiştir.
Müslümanlar kendileri için istedikleri hürriyetten başkalarının da istifade etmesini istiyorlardı ve bunu istemekle, komşuları iyi geçinmek kararında idiler. Çünkü on -larla komşu olarak yaşayacaklarına tek bir millet olanak yaşamaları ken dileri için çok tehlikeli olabilirdi.
«Bu müslümanlar, muhacir olmamakla beraber, sizin memleketinizin temellerini atanlar gibi büyük bir fikrin zaferini temin edecek bir işe giriştiler. Bu fikir, her memlekette ve her klimde ateşli taraftarları olmuş olan hürriyet fikridir. Zamanı geldiği vakit hürriyet fikri bizi de cezbetti ve biz onu takip etmekten kendimizi alıkoyamadık.
«Hindistan yarımadasının iki müs tekil ve hâkim devlete bölünmes: akalliyetleri ortadan kaldırmadı. Za ten. bunları ortadan kaldıracağı beklenmyordu. Fakat büyük hedefleri görünebilecek derecede yaklaş tirdi ve veni Asya’nın s’yasî bünyesinin tehl keli olabilecek bir ger-ginl kten kurtardı. Maamaf'h, bunun ancak yeni bir hayatın başlangıcı olduğunu farkediyoruz. Hürriyetin gelişmesi b:r anda vukubulan bir hâdise değildir, tedricî bir ameliyedir. Tohum eklimiştir, fakat kök leşerek büyüyebilmesi için sonsuz bakıma muhtaçtır. Anayasamız henüz yapılmaktadır ve milletin seçtiği vekilleri onu inançlarımızın ve samimî emelermiizin aynası haline getirmektedirler.
«Devletn iktidar ve otoritesini halk tarafından seçilmiş mümessil ler vasıtasiyle kullandırmağa ahdetmiş bulunuyoruz. Bu ahdimizde İs lâmiyetin demokrasi prensiplerini, hürriyet, müsavat, tolerans ve içti maî adalet mefhumlarını daima göz önünde tuttuk. Bunda teokrasi ba his mevzuu olamaz, çünkü İslâmiyet vicdan hürriyetine istinat etmek tedir; tazyiki takbih eder; ruhbanlık yoktur, sınıf sistemi yoktur. İslâmiyet bütün insanların müsavi olduğuna, ve namuskârane çalışmak şartiyle erkek, kadın her ferdin mesai, gayret ve teşebbüslerinin; iktidar, maharet ve kabiliyetlerinin semeresini görmek hakkına inanmaktadır. İslâmiyet şahsî mülkiyete inanır, ancak, hak kesbetmeden kazanılmış büyük servetlerin terak-kümüne alehtardır; ve bilhassa teh like tevlit eden müsavatsızlıklar ol mamasına dikkat eder.»
•Bunlar bizim itikat prensiplerimiz dir ve bunlara gayri kabili rücu şekilde bağlıyız. Bunlar bizim yaşayış tarzımızdır, kendimize hayat yolu olarak seçtiğimiz bu yoldan bizi ne tehdit, ne telkin ayıramaz; hiç bir maddî tehlike, hiç bir ideolojik cazibe bizi bu istikametten inhiraf ettiremez. Anayasamızın gayelerini
I ilân ederken tekmil kâinatın halik! ve hâkimi Allahtan kararımıza şahit
I ve Pakistanın müreffeh olma - I sı ve dünya milletleri arasında hakkı olan şerefli mevkii alabilmesi milletlerarası sulha ve insanların terakki ve saadetine tam mânasiyle yardım edebilmesi için attığımız a-dımlarda bize rehberlik etmesini diledik.
«Hür bir millet olarak az bir za-mandanberi mevcut bulunuyoruz, fakat bu kısa müddet zarfında dünya hakkında, içinde bulunduğumuz zaman hakkında ve kendimiz hak kına çok şeyler öğrendik. Gerek-şahısların ve gerekse devletlerin hür riyetlerinin her tarafta ve her zaman emniyet altında bulunmadığını ve hayatımızdan daha aziz tuttuğumuz vatanımızın bütünlüğünü muha fazanın bizden daimî uyanıklık ve gayret beklediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Önümüzde duran iş hakikaten büyüktür, ve bunu tamamiyle müdrikiz. Hürriyetin bir millete kendiliğin den gelmediğini biliyoruz. Hürriyet insanlara inmez; insanlar kendilerini ona yükseltmelidirler. Dünyanın son asırlardaki ilerlemesinde geri kal -dik; kaynaklarımızı işletemedik; ka biliyetlerimizden istifade edemedik, zekâmızı kullanamadık. Binaenaleyh şimdi, biz PakistanlIlar kaybedilen asırları en kısa bir zamanda telâfiye azmetmiş bulunuyoruz. Mütevavi-ne bir şekilde, fakat mukadderatımıza tamamen güvenerek bu gayemizin tahakkukuna çalışacağız.»
C. Bayar İzmir’den İstanbul’a geldi
★ (Bayta rafı 1 incide) nin fevkalâde nüshalarını, şehrimizin en kalabalık caddelerinden birine nazır bir duvara yapıştırmak suretiyle seçim Kanununun 134 ncü maddesine muhalif hareket ettiği iddiasiyle bugün mahkemeye veril miştir.
Seçim propagandasının yasak e-dildiği ilk günde cereyan eden bu hâdisenin duruşmasına Suçüstü kanunu gereğince bugün başlanmış--tır. Sorgusu yapılan sanık Balkanlı ile hâdisenin şahitleri duvara yapıştırılmak istenilen gazetelerin 10 Mayıs değil, 11 Mayıs tarihli gazeteler olduğunu söyliyerek hâdisenin belediye zabıta memurları tarafından bilhassa tertiplendiğini iddia etmişlerdir.
Duruşma bazı sebepler dolayısiy-le başka bir güne bırakılmıştır.
Komünistlik propagandası yapan kız
★ (Baştarafı 1 incide) li Koçhisar kazasının Kanlı nahiyesinde öğretmenlik yaptığı sırada komünistlikten hakkında takibat yapılan ve elân Antalyada öğretmen bulunan Baha Devrim’le alâkası ' olduğu tesbit edilmiş ve bu şahsın evinde yapılan arama neticesinde komünistliğe ait bazı yazılar bulunmuştur.
Soruşturmalara devam edilmektedir.
Zaman unsuru
hangi tarafa çalışıyor ?
Sonradan Amerika, hidrojen bombasını imal etti. Şimdi Sovyetlerin de ayni bombayı, yahut ondan da müessir silâhlan imal etmekle meş gul oldukları anlaşılıyor. Bir gün gelecek, belki, çok daha müthiş ö-lüm âletleri icadetmeğe muvaffak olacaklar. Bu yarış böylece devam edip gidecek; zaman unsuru kâh bir tarafı, kâh diğer tarafı destekliye-rek, aradaki farkın, hiç bir zaman bir harbin göze alınmasına müsaade edecek derecede açılmamasını sağlayacaktır. Zaten, muayyen bir huduttan sonra, denebilir ki harp hemen hemen imkânsız olacaktır. Zira İliç bir mütecaviz, bizzat mahvolmayı göze almaksızın veya hâkimiyeti altına almak istediği memleketleri insanı ve toprağiyle hiç bir işe yaramaz bir kül yığını haline getirmeksizin tecavüz. hareketine girişemiyecektir. Devrimiz, teknik terakkinin, mahvolmadan mahvetmeyi İmkânsız kılacak merhalesine doğru süratle ilerlemektedir. Bu bakımdan zaman unsuru, ne bir taraf, ne diğer taraf için, belki insaniyetin ufkunda zayıf bir ışık gibi parlayan ümit için çalışmaktadır. Bu ümit ve ideal, itiraf etmek lâzım gelir ki, ahlâkî ölçülerin ve örgülerin bütünü olarak değil, teknik terakkinin mulıassalası olarak ortaya çıkacaktır. Fakat her teknik dev rin kendine has bir ahlâkiyatı olması gerektiğine göre, o devrin de, korkudan, ihtiyaçtan, çeşitli esaretlerden, hattı belki de bedenî ıstıraplardan kurtulmuş olan insanları, kendilerine has ahlâk ölçüleri vazedeceklerdir ve o ölçülerin, bugün cemiyetleri idare eden az çok sahte, az çok nisbî ahlâk ölçülerinden dalıa kötü olacağını iddia etmek bizler için —en az zaman unsuru dolayısiyle— mümkün olmıya
Bu idealin tahakkukuna intiza-ren, dünyanın geçirdiği sarsıntılar, demir kütleleri altında ezilen fert vicdanları; bütün gayretin teknik terakki üzerinde teksifi yüzünden, insanın, kendisini bağımsız, sorumsuz, âvâre hissetmesi; çöken dinî ve İçtimaî müesseseler ve nihayet maddî darlık ve mahrumiyet; bütün bunları, geleceğin haracı olarak sineye çekmek takatini buluyorsak, bu hiç şüphesiz kendimizden büsbütün vazgeçmiş olduğumuz için değildir. Bu görülmemiş takat ve mukavemette geleceğin potansiyeli mevcuttur.
Zaman unsuru, insanlığın lehine çalışmaktadır. Daha çok, daha büyük, daha korkunç silâhlar ve nihayet iki tarafın daimî surette birbirinden şüphelenmesi, daimi surette diğer tarafın daha üstün bir silâh yapmış olduğunu sezinlemesi ve fakat bunun nasıl şey olduğunu bilememesi hayırlıdır. İnsanlık bu muhataralı yolun muayyen ve mukadder dönemecini döndüğü gün, ağır maddî ve mânevi fedakârlıklar pahasına da olsa, nihayet vaade-den bir yarın kazanmış olacaktır. Kimse bunun tecrübeye değmediğini, realiteden uzaklaşmaksızın, inkâr edemez.
★ (Baştarafı 1 İncide) fotoğrafçılara poz vermiştir.
Saat 11.15 e doğru sekreteri ile Bevin gelmiştir. Bevin son zaman -lardan daha sıhhatli görünüyordu. Ağır adımlarla, arkasına bakmadan ve gülümsemeden bakanlığa girmiştir.
Üç dışişleri bakanı yarım saat yal nız konuşmuşlar, bundan sonra şu uzmanlar müzakerelere katılmışlardır;
İngiltere adına: Devlet Bakanı Kennet Younger, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ernest Davies, Dışişleri Bakanlığı daimiî sekreteri William Strang ve Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı G. Gebb.
Birleşik Amerika adına: Fevkalâde büyükelçi P. Jessup, Marshall plânı büyükelçisi Harriman, Paris büyükelçisi David Bruce, Achesonun cumhuriyetçi müşaviri Sherman Cooper, Avrupa işleri bakan yardım cısı George Perkins.
Fransa adına: Dışişleri Bakanlığı daimi sekreteri Paradi, siyasî işler direktörü Alphond.
Üçü de Londrada bulunmakta o-lan Almanyadaki üç yüksek komiserden hiç biri bu sabah dışişleri bakanlığında yapılan genel toplantıda hazır bulunmamışlardır.
İlk toplantı saat 12.10 da bitmiştir. İkinci oturum 14.30 da yapılmıştır.
Kont Sfo-za Londraya gitti
Roma, 11 (a.a.) (Afp) — Dışişleri Bakanı Kont Sforza Paris ekspres’ ile Roma’dan Londraya hareket etmiştir. Sforza, Londrada Atlan tik konseyi toplantısına iştirak edecektir.
Kont Sforzanın, Atlantik konseyi toplanmadan evvel diğer dışişler bakanları ile Trieste ve Eritre’nin Vesayeti meselesi hakkında ihzari müzakerelerde bulunması beklen!-mektedir.
Benelüks dış bakanlan
Londra radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Belçika, Hollanda ve Lük-semburg Dışişleri Bakanları üç büyük devlet dışişleri bakanları ile görüşmelerde bulunmak üzere Cumartesi günü Londraya geleceklerdir. Bu bakanların Almanyayı alâkadar eden meseleleri müzakere etmeleri beklenmektedir. Üç bakan gelecek hafta Atlantik konseyi top lantılarında da hazır bulunacaklardır.
Neler konuşulacak?
Paris radyosu, 10 (Basın - Yayın) — Üç büyük batı devleti büyük elçileri ve uzmanları dün akşam Bevin Schuman ve Acheson için hazır ladıkları konferansın dosyalarını ta mamlamışlardır. Genel olarak gizli tutulmakla beraber, Londralı müşahitlere göre, bu dosyalar evvelâ At lantik paktını daha tesirli kılmak için hür dünyanın maddi ve manevi kuvvetlerinin seferber edilmesini ih tiva etmektedir. Bu nokta üzerinde ikinci bir mesele de, Bidault'nun tek
lifinden mülhem olarak, Atlantik paktının azamî randımanla işlemesi ni sağlıyacak olan bir teşkilâtın ku rulmasıdır.
Diğer taraftan uzmanlar, askeri faaliyetlerin tesirli bir şekilde yürümesini sağlıyacak olan meseleleri koordine etmekle görevli daimi bir teşkilât kurulmasını da derpiş etmektedirler. Almanyaya gelince, üç batılı müttefikin, kesin olarak eski Reich’ın silâhlanmasına mümanaat edecekleri temin edilmektedir.
Yakın Doğuda ise üç batı devleti, Büyük Britanya’nın, Hindiçinî’de ise Fransanın özel sorumluluklarını tanıyacaklardır.
Trygve Lie’ııin Moskova seyahati
Prag, 11 (a.a.) (Afp) — Birleş miş Milletler genel sekreteri Trygve Lie bu sabah özel bir uçakla Pragdan Moskovaya hareket c tir.
Trygve Lie Prağda basına verdiği bir demeçte, Moskovaya yapmakta olduğu seyahat ile üç dışişleri bakanları konferansı arasında hiç bir münasebet olmadığını tekrar etmiştir.
Sarayköy’de taştı
Komünistlikten
Yollar kapandı, pamuk mahsulü sular altında kaldı
Sarayköy, 11 (a.a.) — Dün ilçemiz çevresinde yağan feüreikli ve şiddetli dolu ve yağmur neticesi, dereler ve bu meyanda Büyük Men 1 deres nehri taşmış, bilhassa pamuk mahsulünden mühim miktarı sular altında kalmıştır. Zararın katî neticesi henüz tesbit edilememiştir. Umumî posta treni yoluna devam edemiyerek ekipler tarafından yo -lun açılmasına kadar Sarayköyde kalmıştır.
niçin ayrıldım?
ir (Baş tarafı 4 üncüde) «Nasıl anlatabildim mi?» •Evet, diye cevap verdim. Mükemmelen izah ettiniz.»
Sul
Ze) i ) Sadrî Maksudî Arsal Selâhattin Âdil İst. Ün. Huk. Fakt. Ord. Prof. Emekli General
i gc Mümtaz Faik Fenik Zafer Gazetesi Baş Yazan
- Seyfi Kurtbek Emekli Kurmay Albay
0Tİ2 Osman Şevki Çiçekdağ Avukat, D. P. İl Başkanı
11 Za Osman Talât lltekin Yargıtay 2. ci Ceza D. Başkanı
-adi; Dr. Muhils Bayramoğlu Doktor, D. P. İl 2. cj Başkanı
.e gi Muhlis Ete Prof. Yüksek Mr. Hyt. Üyesi
ni? Ömer Bilen Vâlz
azla Hamdi Bulgurlu Tüccar, İl Genel M. ve D. P. İl K. Üyesi
nisiı Abdullah Gedikoğlu İktisatçı, İl Genel M. ve D. P. İl K. Üyesi
.adıl» Ramİz Eren Avukat, D. P. İl K. Üyesi
tir S Selâhattin Benli Çiftçi, Hukuk Fakt. Mezunu
mine Hâmit Şevket İnce Avukat, D. P. Y. Hyt. D. Üyesi
karş Dr. Talât Vasfi öz Doktor, Hukuk Fakt Adlî Tıp Öğretim Üyesi
Men Fuat Seyhun Eczacı, K. Kale D. P. İlçe Bşk.
mıy; Cevdet Soydan İzmit Asliye Ceza Yargıcı
Dağistan Binerbay Çiftçi, Balâ D. P. İlçe Başkanı
ni r şays
Bugün, orta yerde, on dokuzuncu asır devlet adamlarını derhal harp ilânına sevkedecek yüzlerce sebep bulunduğu halde harp olmaması, devrimizin bu yolda ilk merhaleye erişmiş olduğunu göstermeğe kâfidir. Yarın, harp daha da imkânsız bir hale girecektir. Bu arada ideoloji savaşlarına karşı yenilip yutulmak tehlikesine maruz bulunan küçük devletlerin dayanışmaları ve dayanmaları lâzım gelmektedir. Zira, teknik terakki, zamanla, belki çok uzun zaman sonra, ideoloji fark larını da tesviye edecek ve silâhları olduğu kadar ihtiyaçları ve bunların tatmin tarzlarını da bir örnek kılacak gibi görünmektedir.
Zaman unsuru insanlığın lehine çalışıyor.
imk
Çin komünistleri Hitler’i arıyor!
Sovyet tazyikinden kaçan mü sİ limanla»
★ (Baştarafı 1 İncide) yollarda sefil düşüp öldüklerini de bildirmektedir. Şimdiki hale salimen Demirpereden kurtulan Türkistanlılar Afganistan, Hindistan, Pakistan ve Suudi Arabistana yerleşmiş bulunmaktadırlar. Sovyet Rusya Asyanın güney hudutlarını her gün geçmeye çalışan binlerce Türkistanlıdan sık sık bahsedilmek tedif.
Kıskanç bir koca
it (Baştarafı 1 incide) lıştırmak bahanesiyle götürmüştür.
Her şeyden bihaber olan kadın tarlada çalıştığı sırada Mehmet bıçağını çekerek karısının üzerine hücum etmiş ve zavallı kadının boğazını kesmiştir. Kadının ölümü üzerine katil yakalanmış ve tahkikata başlanmıştır.
19 Mayıs spor gösterisi yapılmıyacak
★ (Baştarafı 1 İncide)
Alâkalılar bu sene spor hareketlerinin yapılmamasına sebep ola-ıak da 19 Mayıs Stadyumunun dar geldiğini, halkın taahacümünün ö-nüne geçilemediğini söylemekte ve böyle bir cihete gidildiğini açıklamaktadırlar.
Bu senek! 19 Mayıs Spor Bayramının programı bugün alâkalılara verilecektir.
Ankara Ticaret Odasından
AKTİF
Kasa:
Koy'i g illi ad ko»s’vi bakanı oldu
na getirilmiştir. Ayni zamanda Tru-man Şikago Üniversitesi iktısad
Askerlere, esirlerde denemeleri için siyah peruka ve Ibıyık dağıtılmış
Londra, 11 (a.a.) (United Press) — Hitleriin bir Tibet manastırında hayatta bulunduğu yolunda bir Alman mecmuasında çıkan haberi yorumlayan Glascow Herald gazetesi: • Führer’in Çin hududuna doğru bak tıkça tekrar muhasara altına alındığı hissine kapılması icab eder» demekte ve şöyle devam etmektedir:
«Mao Tse Tung'un subaylarına, el lerine esir düşen saçsız ve tıraşsız lamalarda denemek üzere pere ve siyah bıyık dağıtılmasının sebebini şimdi anlıyoruz.»
Avam Kamarasında »Kızıl
Papas» a »bir hücum
Ottava, 11 (a.a.) (Afp) — Muhafazakâr bir saylav dün avam kama rasında Canterbury piskoposu Dd. Hevvlett Johonson’u «ihtiyar keçi» olarak tavsifle, Johnsonu susturup hapse atmanın zamanı geldiğini ilâve etmiştir.
Saylav devamla: «Amerika toprak larına girmesi yasan edilen kızıl pis kopos halen Kanadada yaptığı seyahatte Rusyanın barışçı tasavvurlarına ait nutuklar vermektedir» demiştir.
HoHmon'ın yetkileri genişletiliyor
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Amerikan parlâmentosu, Avrupa İktisadî işbirliği teşkilâtı idarecisi Paul Hoffman’a daha geniş yetkiler verilmesini kararlaştırmıştır. Bu toplantıda ayni zamanda, Paul Hoffman’m, Avrupa iktisadiyatının istikrarını ve paraların tahvilini sağlamak yolunda 1 milyar 200 milyon dolarlık bir krediden faydalanmasını derpiş eden tadil tasarısını da kabul etmiştir.
Saseno Adasındaki Sovyet deniz üssü
Londra, H a.a. (Lps) — İngiliz hükümetinin bir sözcüsü Lordlar Kamarasında verdiği demeçte, Arnavutluğa ait bir adada Rusların üsleri bulunduğuna dair haberi te-yid etmiştir.
Sözcü böyle bir üssün stratejik önemi kabul edilse dahi, halen bu üste Rus denizaltılarının bulunduğunu düşünmek için hiç bir sebep olmadığını ilâve etmiştir.
34 gün danseden bir çift!
Lyon, 11 (a.a.) (Reuter) — İspanyol dansörü Pedro Masip ve Mimi Gegey adında KorsikalI gir kız Lyonda yapılmakta olan milletlerarası maraton dans müsabakasını bu sabah 821 saat 20 dakika ve yeni bir dünya rekoru kırarak kazanmış lardır.
Mühim Konferanslar
Londra, Queen’s Square, Hastane Baştabibi, Asabiye Mütehassısı Dr. Macdonald Critchley Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve İngiliz Kültür Heyetinin teşebbüsüyle konferanslar yermek üzere Türkiye’ye gelmiş bulunmaktadır. Dr. Macdonald Critchley bu sabah şehrimize gelecek ve aynı gün sabah saat 10.30 da Nümune Hasta-hanesinde «Speech Iterations» mevzulu, yine 12 Mayıs Cuma günü 17.30 da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde «The Body Scheme in Neurology» mevzulu, 13 Mayıs Cumartesi günü saat ll.oo de de Gülhane Hastahanesin-de «The Effects of Exposure on Shipwrecked Survivors» mevzulu olmak üzere üç konferans verdikten sonra Pazar günü hava yoluyla şehrimizden ayrılacaktır. tehley’nin konferansları ye tercüme edilecektir.
Dil ve Tarih Coğrafya ----------
sindeki konferansa giriş serbesttir.
Millî
Dr. Cri-
Türkçe-
Fakülte- |
Anladığım şu idi: Komünist in- J ı ternationalı iki parçaya bölünmüştü. Leninin ölümünden sonra, grup-lar arasındaki mücadele yüzünden Sovyet Rusya asla inkişaf edeme-mişti. Bütün mesele, şu yakut o I diktatörün kaderi üzerinde dönü- i yordu. Rus komünist partisi, bütün diğer memleketlerin komünist par. I tilerine tazyik yapıyor, siyasî mü- I nakaşaları tek taraflı idare ediyor ' ve parti azalarının fikirlerine köstek vuruyordu. Fikir ayrılıkları derhal merhametsiz vasıtalarla yok ediliyordu. İlk önce düşmanlarını mahveden ihtlâl, şimdi, bizzat kendi çocuklarını öldürüyordu.
Geçen yıllar içinde, bir çok acı hadiselerle esas durumu öğrenmiş bulunuyorum. Bugüne kadar bu hususta uzun boylu düşündüm. Ve bu durumu daha iyi anladım. Ki. taplarımı sırf bunun için yazdım. Çünkü anladıklarımı ve diğerleri-nin anladıklarını izah etmek isti-yordum. Komünist partisinden ayrıldığım bugün benim için pek iz-dıraplı bir gün oldu; pek elemli bir gün oldu. Kaybolmuş gençliğim için elem duydum ve bu acıyı belki de hayatımın sonuna kadar çekeceğim. Eski komünistleri tanımak şimdi pek kolay dır. Onlar şimdi, eski rahipler, yahut da emekli subaylar gibi bir kategori teşkil etmişlerdi. Eski komünistlerden bugün bir legion kalmıştır. Togleiatti'ye şaka olarak «son mücadele, bugünkü komünistlerle dünkü komünistler arasında olmaktır.» demiştim. Zaten ortada artık komünizm diye bir şey kalmamıştır. Tek bir şahsın, terrör ile yalancılıkla devam ettirdiği, merhametsiz, insanları hayvanlaştıran bir rejim hükümfermadır. I İnandığım sosyalizm benim içim-1 de yaşıyor. Bu sosyalizm, eski sosyal nizamı asla inkâr etmemiştir. ı Bu sosyalizm, her sahada insanlığa I bir faaliyet yolu açmak, hakikî kar. deşliği meydana getirmek, insanın ekonomik ye sosyal bir makine haline gelmesine mani olmak istemektedir. Seneler boyunca insan değerine, şeref mefhumuna kıymet vermemeye zorlandım. Bu, bende bir huzursuzluk yarattı. Benim sosyalist düşüncem bu değildi. Sosya-i lizmin bu nevinin yalnız bana has bir düşünce olduğunu zannetmîvo j rum. Benim düşünceme göre, sos-I yalist politikaya mutlak bir teori de I ğil, bir inanıştır. Sosyalist teoriler,) nutuklara kadar yükselip ne kadar] «İlmî» olurlarsa, hafızadan o kadar çabuk uçup giderler. Halbuki teo-, rinin değeri, dev-amındadır. Teori i ile değer arasındaki fark, mânanın , esasındadır. Teori okullarda öğrenilebilir; fakat değer üzerine, bir kültür, insanlığın birlikte yaşama-1 sının yeni bir şekli kurulabilir. I
•Neue Aulese.denl
Life dergisi Mısır’da yasak edildi |
Kahire, 11 (a.a.) — Mısır hükümeti Amerikan Life mecmuasının
Mısır’da satılmasını kat’i surette yasak etmiştir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
6 Mayıs 1950 vaziyeti
P ASİF
Lira
Altın San m» 69.795,912
Ufaklık
Dahildeki muhabirler:
Altın: San Klg.
Türk Liraaı
Hariçteki Muhabirler-
67.278,634
Altın Sofi Klg.
Döviz Borçluları:
a—3138 sayılı kanuna göre alınan: Hariçteki muhabirler Muhtelif
b—5256 sayılı kanuna göre alınan Hariçteki Muhabirler
Muhtelif
o—Kliring borçluları
Hazine Tahvilleri:
Deruhte edilen evrakı nakdiye karoılıib Kanunun 6-8 inci maddelerine tevfikan Hazine tarafından vâki ödemeler
Senetler Cüzdanı:
Ticari senetler
Tahviller Cüzdanı.
b —
176.299,$0
176.299,60
211.979.501,11
12.666.326,61
1.194.350,52
100.161.597,37
158.748.563,—
148.793.845,—
15.456.018,02
9.954.718,—
29.324.248,02
Sermaye: thtiyat akçesi;
Lira
Lira
15.000.000,—
Adi ve fevkalâde
Huaus! (Bankamız kanunu madde 19) Tedavüldeki Banknotlar:
Deruhte edilen evrakı naktiye
Kanunun 6-8 İnci maddelerine tevfikan Hazino tarafından vaki ödemeler Dcruhto edilen evrakı naktiye bakiyesi
Kargılımı tamamen altın olarak emisyona
Kargılığı döviz olarak emisyona konulan: a—3133 sayılı kanuna göre b—5266 sayılı kanuna göre
Reeskont mukabili emisyona konulan
25.57X635,91
6.000.000,—
965.278,53
32.538.914,44
158.748.563,—
148.793.845,—
9.954.718,—
220.232.980,—
664.983.496,—
895.171J94,—
Mevduat:
Altın:
Hazine Saf! Klg. 46.460,198
Amortisman sandığı ) 2.169,669
Türk Lirası
Döviz Taahhütleri:
a—3133 sayılı kanuna göre alınandan: Hariçteki muhabirler 11.560.000,— Mevduat 1.536.724,88
Muhtelif
b—5256 sayılı kanuna göre alınandan: Hariçteki muhabirler 13.366.864,49 Mevduat 4.070.982,77
146.385.397,64
6.836.127,30
200.011.267,27
353.232.792,21
(Deruhte edilen evrakı naktiye kargılığı esham ve tahvilât (itibari kıymetle)
Banka malı tahviller
Avanslar;
Altın ve döviz üzerine avan» Tahviller üzerine avane
Hâzineye kısa vadeli avan» Hissedarlar:
Muhtelif:
Ticaret sicillinin 3064 numarasında müseccel olan Türk - İngiliz İthalât ve ihracat Şirketi Haydar Dün dar, D. Whittall, R. Vafi ve Ortağının Ankara, Anafartalar cad. 268 numaradaki aynı unvanı haiz şubesinin 5/4/1950 tarihinden itibaren kapatıldığı odamıza vaki müracaattan anlaşılmakla işbu kayıt terkini keyfiyetinin 3/5/1950 tarihinde tescil edildiği duyurulur.
17.437.847,26
58.374.111,17
15.691J74.51
Vaşington, 11 (a.a.) — Truman’ın,
İktisadî konseyi üyelerinden Leon
Kayserling bir ay evvel istifa eden . .. „ , u. u ı
Dr. Edwin Nourre’un yerine Truman | Rol Blough u bu konseye
taraflıdan bu teşkilâtın başkanlığı-1 " ’ x :
i düçar olduğu bu fevkalade mueı- «ur... x».------------------------
. ‘nmjL-b’i’vomm. Onıın hak- lim hâdise ile çılgına dönerek di- Lâkin, aynı anda, Dük’ün arkadaş
üye tayin etmiştir.
(907)
rekette bulunacak olurlarsa ku-
Toplam
Toplam
1 Temmuz 1938 tarihinden İtibaren: Iskonto haddi % 4 Altın öserins avans % 3
Comments (0)