PAZAR
12
ŞUBAT 1950
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizeller Caddesi: 2
Posta Kutusu: 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: .........15G19
Yazı işleri, İdare .......15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
[DEMOKRASİNİNDİR)
Bugün 2 net sahifede
GÜNÜN MES ELELERİ
Zengin bir Milletin yoksulluk sebepleri
Anadolu Ajansının Londra'dan verdiği çok heyecanlı bir haber
Rusya Bir Tecavüze Hazırlanıyor
Amerikan basını ve radyolarına göre
Rusların ani ve yeni taarruzu bekleniyor
Truman ve Achesonla beraber bazı Amerikan şahsiyetleri Rusların yeni bir tecavüz hazırladığı zannındadırlar
Londra, 11 (a.a.) — «Lps»: Basın muhabirlerinin Vaşingtondan bildirdiklerine göre, bütün Amerikan basını ve radyoları Rusların anî olarak yeni bir hücuma geçmelerinin beklenmesi gerektiğini haber vermektedirler. Bazı âyan üyeleri
ve bilginler çok ihtiyatlı bulunulmasını istemek- IA tedir. New-York Post gazetesinin yazdığına göre, // Truman, Acheson ve diğer bazı yüksek siyasî \\ şahsiyetler, Rusya’nın yeni bir mütecavizane faa- 1( liyete girişmeğe hazırlandığını zannetmektedirler. )1
(5 bin tonluk Missouri zırhlısının karaya oturduğunu telgraf haberleri olarak yazmıştık. Yukarıdaki resimde, Missouri’yi kurtarmağa çalışan diğer gemiler arasında görüyorsunuz.
C.H.P. Divanında
Dün yapılan görüşmeler!
Çiftçiye yapılacak yardımlarda da
propaganda imkânı düşünülüyor
Cemil Barlas’ın tuhaf iddiaları
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
Bizim iktidar partisinin erkâ- I ıstırap çekmiş memleketlerin duru-nında nedense, hakikatleri görmemek, görseler bile mu-
munu izah etmektedir.
________ -_______j Dahası _______ ________1____ hakkak başka türlü tefsir etmek gi- I vaziyeti hakkında yine resmî ~~w garip hir itiyat vardır. Zanneder- 1 ’ ’
ler ki, halk yalnız kendilerinin sözüne inanacaktır! Çünkü doğruyu gö ren bilen, yalnız kendileridir. Onlar ne söylerse mahzı hakikat, aynı ^karaınettir. Neden bilinmez, bunca tecrübelere rağmen bu huylarından ıbir türlü vazgeçemezler..
İşte size en son misal:
Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas, bir müddet evvel, Giresun C. H. P. kongresine gitti. Orada muhalefete karşı, aklına geleni söyledi; bundan sonra da kalktı, Avrupa memleketlerinde iktisadi vaziyet düzeldi, biz hâlâ belimizi doğrultamadık, diyenlerin demagoji yaptığını iddia etti...
Bilmeyiz, Devlet Bakanlığı gibi mühim bir makama geçen bir zat, nasıl oluyor da, istatistiklere bakmadan, memleketimizin iktisadı durumu ile Avrupanın durumu arasında bir kıyaslama yapmadan böyle sel-lemehüsselâm konuşabiliyor?.
Sonra bununla da kalmadı, İstan-bula gelip yeni bir beyanatta bulundu ve dedi ki:
•— Bu iddiayı yapanlar, Paris’in Şanzelize caddesinde cicili bicili vitrinlerdeki fiatlara bakıp hüküm veren kimselerdir. İddia tamamiyle hatalıdır. Çünkü Fransa’da olsun, İ-talya’da olsun, Almanya’da olsun ik- ’ tısadî nizam henüz istikrar bulma- ' m ıştır.»
Bir defa bu sözlerin hengi birisini | düzeltelim? Şanzelizedeki cicili bi- I çili vitrinlerdeki mallar, Fransa’nın en pahalı en lüks mallandır. Bunlara bakarak, Fransada bir ucuzluk olduğunu iddia etntek kimin akima ; gelebilir? Asıl Fransa'nın büyük sa- ; nayiine, ithalât ve ihracatına bakmak gerektir.
Bay Bakana söyliyelim ki, Beyoğlu caddesinde metresi yüz liraya satılan Fransız kumaşlan bizim a-leyhimizedir, ama, Fransa’nın çok lehinedir. Gerek Fransa, gerek 1-talya ve hattâ Almanya, harpten sonra iktisadı vaziyetlerini en kısa bir zamanda düzeltmişler, harbin yaralarını sarmışlar, ve bizden döviz bile çekmeğe başlamışlardır.
Dostumuz Cihad Baban, geçen gün bir makalesinde bunu misallerle i-zah ediyor; ve İktisadî İşbirliği İdaresinin raporuna dair 2 Temmuz 1949 da Anadolu Ajansı ile neşredilen bir telgraftan şu cümleleri aynen a-lıyordu:
«Marshall plânına dahil muhtelif memleketlerin durumlarını inceleyen rapor, istihsal sahasında hemen her kolda ilerlemeler, ziraat ve imar sahasında da terakkiler olduğunu, bütçelerde muvazene müşahede e-dildiğini ve Türkiye müstesna her memlekette Hatlarda istikrar ve a-zalma görüldüğünü ve diğer terakkiler kaydedildiğini belirtmektedir.»
Şimdi Cihat Babanla beraiber biz de, Cemil Sait Barlas’ın pek yakından alâkadar olması lâzımgelen İktisadî İşbirliğinin bu raporunal mı inanalım, yoksa bizzat kendisinin burada söylediği sözlere mi?.
Hem, İktisadi İşbirliğinin bahsettiği bu rapor, bilfiil harpten çıkmış,
var: Geçenlerde ithalât
1 kamların verdiği bir haberde Al-I manyadan 10 milyon dolarlık mal geleceği ve bunlar gelince piyasanın serbestliyeceği bildiriliyordu. O Almanya ki, bu harpten perişan çıkmıştır. Ve hâlâ yabancı işgal altındadır!
Hadi, biz gözlük camı yapmıyo- 1 ruz; ilâç yapmıyoruz. Fakat çimento-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
7 yaşındaki harika çocuk Haşan Kaptanın resim sergisi ıbüyük bir rağbet görmektedir. Yukarıdaki resimdfe Haşan Kaptanın gergisinde bir kısım ziyaretçileri görüyorsunuz.
İktisadi işbirliğinin kararları
Ticaretin serbest
olmasının faydası
Dış Ticaret Dairesi Reisi yeni serbest rejim hakkında geniş izahat veriyor
Dün hafatlık basın toplantısını yapan Ticaret Bakanlığı Dış Ticaret I Dairesi başkanı Munis Faik Ozansoy, umumî olarak 19 1ar İktisadi İşbirliği Konseyiyle ilgili serbest ithal meselesini ele almış ve bu husustaki görüşlerini belirtmiştir.
İlk olarak Özansoy, ekmek fiatları mevzuuna temas etmiş ve ekmek fi-' atlarında vaki düşmenin hakikî mânasında bir fiat tenzilâtı olduğunu söylemiştir.
| Bundan sonra serbest itahl mevzu-ı unda Başkan «İthalâtın serbestleşti-ı rilmesi tahakkuk ettiği taktirde bunun ticaret hayatına ne gibi tesirleri olacağı?» sualine şu şekilde cevap vermiştir:
•19 Avrupa devleti arasındaki mübadelelerin muayyen nisbette veya tam serbestleştirilmesi halinde tüccarın lisans almak için Bakanlığa müracat etmek ve döviz tahsisini beklemek gibi muamelelere lüzum
kalmıyacaktır. Binaenaleyh bu bakımdan bir formalite eksiltmesi do-layısiyle kolaylık sağlanmış olacaktır. Bu serbestinin en büyük faydası ve esasen İktisadi İşbirliğini de bu temenniye sevkeden en mühim âmil Avrupa pazarları arasında en iyi şartların tahakkukunu sağlıyacak bir rekabet unsurunu ortaya atması olacaktır. Yani halen ithalâtın müsaade usulüne tâbi ve anlaşma esaslarının mevcudu ile ayarlı bulunduğu memleketlerde piyasanın ihtiyacı olan malların ithali imkânı çok defa en ucuza satan memleketlerden değil fakat aynı zamanda döviz mevcudu da müsait bulunan memleketlerden mümkün olabiliyor. Bu vaziyetten müstehlikin de faydalanacağına şüphe yoktur.
Memleketlerin iç ekonomileri bakımından bunun tesirinin ne olacağı serbest bırakılacak maddelerin se-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Atom
casusu
Fuchş'un hareketinde Rooseveltin sorumlu
Dünkü Meclis
C. H. P. Divanı dün de saat 10 dan itibaren toplanmış ve akşam saat 19 za kadar müzakerelere devam edilmiştir.
Divanın dünkü toplantısında Başbakan Şemsettin Günaltay dahilî meseleler üzerinde izahatta bulunmuş »ve müteakiben C. H. P. 1950 bütçesinin müzakeresine geçilmiştir. Seçimler dolayısiyle bu bütçenin çok kabarık olduğu ve muhtelif vilâyetlerde sarfedilecek parayı ihtiva ettiği kuvvetle tahmin edilmektedir.
Haber aldığımıza göre, dünkü Divan toplantısında, Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal, şimdiye kadar Merkez Bankası emrinde duran ve çiftçinin, köylünün yardımına tahsis
edilmesi lâzım gelen paranın, muhtelif bankalara dağıtıldığını, çiftçiye ve köylüye süratle yardım edileceğini ve böylelikle müsbet sahada propaganda yapılacağını bildirmiş- ■ tir. Bu izahat Divanda memnunlukla tasvip edilmiştir.
Divan, bugün de toplantılarına devam edecek, ve ihtimal akşama doğru yeni seçimler hakkında tam bir karara varacaktır.
Divan mukarreratının C. H. P.
Vekili Hilmi Uran tara fından İstanbylda tertip edilecek bir basın toplantısında işae edilmesi hakkında evvelce alınmış olan karar dün akşama kadar değiştirilmemiştir.
Dün yapılan maçta Muhafızgücü Harbokuluna 4 3 galip gelmiştir. Maça ait tafsilâtı altıncı sayfamızda bulacaksınız. Yukarıdaki resimde Muhafızgüdü kalesi önünde heyecanlı bir anı görüyorsunuz.
olduğu söyleniyor
Nevyork, 11 (a.a.) (Reuter) — Nevyork Post gazetesinin verdiğ bir habere göre kongre karma a tom komisyonunun gizli bir toplan tısında şahadette bulunan genera Leclie Groves, müteveffa başkar
★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
Sahte
hâkim
Bir Kaymakamın cezası affedildi
Öüyük Millet Meclisi dün saat 10 da Başkan vekilerinden Bingöl Milletvekili Feridun Fikri Düşünselin başkanlığında toplanmıştır. Meclis dühkü oturumunda ilkönce iç tüzük gereğince bir defa görüşülecek işlerin müzakeresine başlanmış, ve muhtelif U. Müdürlüklere ait eski kesin hesaplar hakkında raporlar o-kunmuştur.
Bundan sonra İşletmeler Bakanlığı kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun tasarısı ve ekonomi ve bütçe komisyonları raporları okunmuş ve tasarının kanunlaşması kabul edilmiştir.
Müteakiben birinci defa görüşülecek işlerin müzakeresinde ilk olarak Kars Miletvekili Tezer Taşkıran ve Urfa Miletvekili Suut Kemal Yet-kin’in, köy enstitüleri kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesine dair kanun teklifi ve Millî Eğitim komisyonu raporu okunmuştur. Bu mevzuda söz alan Balıkesir Milletvekili Eminüttin Çeliköz, Denizli Miletvekili Hulûsi Oral, nüfusu iki binden aşağı olan ilçelerdeki ilkokulu bitirmiş sihhatli çocukların da köy enstitülerine a-lmmasını derpiş eden bu kanun tasarısının kabul edilmesini istemişlerdir. Millî Eğitim Bakanı Tahsin ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Seyhanda C.H.P kalesi yıkılıyor
Osmaniye Ceyhan, Kozan, Kadirlide bir çok şahsiyetler istifa ettiler
Adana, 10 (Hususî Muhabirimiz Yusuf Ayhan telefonla bildiriyor) — Aralık ayı içinde Hilmi Uran Ada-naya gelerek Halkevinde yaptığı konuşmada: «Adana C. H. P. nin fethedilmez kalesidir» demişti. Bu iddia C. H. P. ye uğursuz gelmiş olacak ki, bu maili inhidam kale içinden çökmeğe yüz tutmuş, Osmaniye, Ceyhan, Kozan, Kadirli burçlarında korkunç çatırtılar başlamıştır.
Hilmi Uran’ın «C. H. P. nin köşe taşları» olarak vasıflandırdığı muhtelif teşekkül ve meclislerde yer ve
vazife almış, vatanperver, hakka hürmetkar ve Osmaniye ilçesinin tanınmış simalarından 19 vatandaşımız bugün C. H. P. den istifa etmişlerdir. Adana vilâyetinin büyük şehirlerinden biri olan Osmaniyede vukua gelen bu istifalar C. H. P. yi burada ciddî şekilde sarsmış, hattâ, yıkmıştır.
Halk Partisi içinde hüküm süren zümre zihniyetinin, perişanlığın ve zıd cereyanların önüne geçemiyerek nihayet istifa eden ıslâhat tarafta-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Ukraynada
Komünist rejime
İstanbul treni
yolda kaldı
Dün akşam Ankaradan İstanbu-la giden bir marşandiz treninin arka vagonu aradaki zincirin kopmasiyle yol üzerinde kalmıştır.
Bu sırada Ankaradan İstanbula | gitmekte olan kespres hat üzerinde tek başına duran vagon yüzünden yoluna devam edememiştir.
Ankaradan gönderilen bir imdat treni gece yarısına kadar çalışmış ve hat üzerinde dingili kırılmış bir vaziyette duran vagonu kaldırarak yolu açmış ve o saate kadar bekleyen İstanbul ekspresi yoluna neden sonra devam edebilmiştir.
Adalet BokanLğının gönderdiği izah
Adalet Bakanlığından şu yazıyı aldık:
• Zafer Gazetesinin 29/Ocak/1950 tarihli ve 275 sayılı nüshasının bi-★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
karşı hareket
Hareketin gittikçe genişlediği ve Rusların çok fecî zulümler yaptığı bildiriliyor
I Londra, 11 (a.a.) — «Lps»: (Time And Tide) isimli İngiliz dergisi, Uk-' ı-aynada komünist aleyhtarı bir hareketin genişlemekte olduğuna dair haberleri yorumlayarak şöyle diyor: «Sovyetler Birliği, her çareye başvurmasına rağmen, Batı Ukraynada tamamiyle «barışı kurmaya» hiç bir zaman muvaffak olamamıştır. Batı Ukrayna Ribbentrop - Molotof anlaşması gereğince 1939 Eylülünde Kızılordu tarafından işgal edilmiş,
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Dün Ankarada soğuklar biraz hafiflemiştir. Öğleye doğru biraz kar yağmışsa da akşam üstü karlar erimeğe başlamıştır. Yukarıdaki resimde bu fırsattan faydalanarak yaya kaldırımlarına dökülen kömür tozlarını temizliyen ameleleri görüyorsunuz.
Film kopmuş!
f Said Bakanımız, Anado-lulular refah içindedir. Sinemaya gidiyorlar, seyahat ediyorlar, kızlarını evermek için para harcıyorlar, diyor...
Demek Anadolulular sinemaya gittikleri için bizim iktidar da onlara karanlıkta göz kırpı-
Şimdi ben merak ediyorum, acaba, sinemaya giden Anadolulular, hangi filmi tercih ediyorlar?.. Şahane Gözleri mi, yoksa, Günahkâr Bir Babanın t-tiraflannı mı?..
Hiç zannetem!. Her halde tercih ettikleri filim: ya Şarlo-nun Altına Hücumu, yahut da... Zoro’nun İşaretidir!.
Anadolulular Barlas'a göre sinemaya gidedursun, bizim iktidar, hâlâ hayalde Kanlıkavak-tadır! — YEDEKÇİ
- 2 - 1950
ZAFER
İZ ■ 2 - 19500
Kalemin keyfince
|3 azar günleri için konu bul-
■ makta zorluk mu çekiyorum, nedir; uzun müddet, kalem elimde, bocalayıp duruyorum. Pazardan gayri günler hiç böyle iizülflügüm yok. Alıyorum kâğıdı önüme, günün bin bir meselesinden birini iş edinip aklım erdiğince yazıyorum bir şeyler. Ama, dikkat ettim, asıl çalışan, düşünen, yaşıyan ben değilim, kalemim. Hem de bir kurşun kalem. Kurşun kalemle yazarım. Eğer içimde bir bezginlik, isteksizlik, bıkkınlık yoksa, kolum etlen kemikten ağırlığını sinirlerime a-bamamışsa kolay oluyor. Hemen oturuyorsun, kalemi yürütmeğe haşlıyorsun; kalem tıkır tıkır çalı şıyor, bir şeyler düşünüyor ve yazıyor. Her kelime kendisinden sonraki kelimeyi, her cümle peşlsıra gelen cümleyi besliyor.
Öyleyse, yazmakta Cumartesi günleri zorluk çektiğime göre, o gün yorgunum demek oluyor. Bu, bir bakıma pek tabiî. Haftanın bittiği gün. Bütün bir yedi'giinüıı yorgunluğu. Maddî manevî. Ama insanın pek kanacağı da gelmiyor bu özre. Aslolan gündür. Günün bir bütünü var. Bir tarafından yorarsa bir tarafından dinlendirir. Hem unutmamalı ki her günkü iş, her günkü İştir. Günleri (birbirine çarpıp haftayı İcat etmek, ondan sonra da onun bir buçuk gününü çalıp budamak, l.şden, hattâ yaşamaktan kaçmanın tâ kendisidir, düpedüz de tenbellik icadıdır. Sonra da adlar koyuyoruz: Dinlenmekti, eğlenmekti, ibadetti, bayramdı, seyrandı diye; lâf!
Ben, kendi hesabıma, (başka bir, daha doğru bir sebep buldum gibi. Cumartesi geldi mi, ardından da Pazar geliyor tabiî, İçime bir uyuşukluk, ıbir miskinliktir çöküyor. Kendimi zorlaınasam hani, bir kalıp oturacağım; ne konuşmak, ne kıpırdamak, ne göz gezdirmek, ne yemek ne İçmek. Kimse «bulandırmasın bu durgun suyu». Işıkların yanıp sönmesine bile lüzum yok. Geceyle gündüzün, siyahla beyazın da ötelerinde olmalıyım.
Muhip DIRANAS
Dünya dönermiş. Umurum mu? Farkında mıyım? Bana verilmiş bir buçuk gün ıboyunda bir kör kuyu. Benden ne İstersiniz artık?
Fakat fantazya br yana, söylediğimde bir gerçek var, bana inanın. Cumartesinin yarısı, öğleden sonrası, ve Pazarın bütünü, bunlar ölü günlerdir. Hiç bir İşe yaramaz, kısır, haysiyetsiz, takvimlerden kovulmuş günlerdir ıbunlar. Sözüm ona günler. Nefret ederim. Sade onlardan değil, bayram, seyran günlerinden de. Böylesi şenlikli, gürültülü günlerde hafta tatillerinin aksine, içimi bir huzursuzluk, bir küskünlük basar. Bayağı ağlamaklı olurum. Ne edeceğimi bilemem. En sevdiklerimle küs bir halim vardır. Huy! Böylesi günler, çoğu, ne yalan söylemeli, içkiyle avunmaya çalışırım. Ama avunduğumu sanmayın; o da başka Ibir hikâyedir. Ben size, aziz okuyucu-, larım, olduğum gibi görünmeğe ö-zeniyorum. İnsanın, kusurlarını, günahlarını bilmesi bir fazilettir şüphesiz, ama yetmez; onları baş-kalannuı gözünden kaçırmağa çalışmak da ayrı bir küçüklüktür. «Ben öldürdüm» diyen katillere bayılırım. Cinayetini inkâr eden, yahut jonu saklamak için türlü hilelere başvuran katiller, öldürdükleri insan kadar, insanlığı da öldürüyorlar demektir.
Ne diyorudum, evet, şuna geleceğim ki, hafta tatillerinde ölü gibi olmak, bayramdan, seyrandan nefret etmek, normal bir şey değil. Hattâ belki adamakıllı bir hastalık. Bunun yalnız bana mahsus olmadığını da görüyorum. Bizler, Türkler, çoğumuz böyleyiz. Mil letimizin (bir karakteri midir bu, gelip geçici bir maraz mıdır, ben anlayamadım gitti? Bildiğim, yaşamaktan bezmiş, neş’eden korkan, dışına yayılmaktansa, İçine büzülmeğe, hazır bir topluluk olduğu-muzdur.
Nereden başladım, nereye geldim! Fakat, kabahat her halde (benim değil; kalemin bir huysuzluğu var bugün.
GAZETELERDEN
HA GAYRET!
Cumhuriyette Nadir Nadi «Ha Gayret» başlığı altında seçim kanunu müzakerelerine temas ederek iliyor ki:
« Dört yıl tartıştıktan sonra uygun
aykırı bütün vatandaşlar su gerçek üzerinde inanç birliğine erdiler: bu memleketle sahici bir iıall^idaresi kurulmak isteniyorsa, vatandaşa güven sagltyacak, yüreklerden şüpheleri silecek ve kötü niyetleri susturacak bir seçim kanununa ihtiyaç vardır. Bu «artı yerine getirmedikçe ne yapılsa bostur. Jlalkın inanmadığı bir sistem, ne kadar ustalıklı bir propaganda ile savunulsa da memlekete faydalı olamıyor; bu sisteme dayanarak işbaşına gelen hükümetlerden is çıkmıyor. İktidar, ya bir zümreden, yahud da halk çoğunluğundan kuvvet alır. Her İki halde de bnsarının birinci şartı açıklıktır. samimiyettir. Zümre hükümeti taraflıları «Biz demokrasiye İnanmıyoruz. Memleketi kendi kafamıza göre dilediğimiz gibi İdare edeceğiz.» diyebilirler. Bu takdirde seçime meçime lüzum kalmaz. Bir formül bulunur, ona göre amel olunur. Kimblllr. belki de iyi netice alı-
Zararlı ve çirkin usul bir yandan zümre saltanatını yaşatmıya gayret ederken, beriyandan bunu demokratik bir maki-yajla gizlcmlye" özenmektlr.
İçte, dört yıldır memleketi yerinde say dıran halkı bezdirip adeta canından bıktıran dedikodulu mücadeleler sonunda bu gerçek artık İyice öğrenilmiştir.»
Müteakiben Seçim Kanunu tasarısının muhtelif kademelerden geçtikçe budana bu dana bir garip hâle düşürüldüğünü zikrederek 120 ve 43 üncü maddeler üzerinde duruyor Ve söz, yazı ve oy hürriyetlerine temas ettikten sonra şu sözlerle yazısını bitlriyorj
«Bütün temennimiz, milli kaderimizi 1-ylye ve ileriye doğru ayndınlatacak olan sağlam görücün zaferidir. Artık Udi kaçınıra bağlıya» au seçim davasını bu defa da müsbet bir seklide çözemezsek halimize acımaktan bagka yapacak ne isimiz kalacaktır?
Halbuki seçim, sadece bir başlangıçtır. Halk idaresinin sonsuz gayretler istiyen yorucu islerine ancak ondan sonra sıra gelecektir.
B Millet Meclisimle münakaşalar
Yeni Sabah’ın »Büyük Millet Mec tisinde münakaşalar» başlıklı yazısında, yine seçim kanunu tasarısı müzakerelerindeki sür’atli temponun delâlet ettiği «lâkaydî» havasına temas edildikten sonra deniliyor kİ:
«Seçim Kanunu projesinin. Mecliste görüşülmeğe bağladığı zamandanberi siyaset havası günde bir kaç defa değişmektedir. Sabahleyin sakin ve iyimserliğe müsait olan durum öğleden sonra birden bire fırtınalı oluyor ve kötümserliğe müsait bir manzara gösteriyor. Hükümetin Meclise sevkcttlğl metin üzerinde, çoğunluk parlsi mensupları, bazan seçim emniyetini şüpheye düşürecek tadiller yap-mıya kalkışıyorlar. Halbuki çeyrek asırlık Halk Partili itiyat, hükümetin formül
ve tekliflerine hlc dokunmamak ve ol ptlrmemek İdi. Hangi kanun layihası sunulsa, alkışlarla kabul olunurdu. Yalnız bu defa secim emniyetini sağlamak üzere CUnaltay kabinesinin hazırladığı ve
komisyonun da kabul eylediği metinler üzerinde münakaşa oluyor ve hatta metinler. seçim emniyeti aleyhinde değiştiriliyor. dikkat edilecek olursa bu nevi ha-reektler daha ziyade partinin müfrit de-
nilen kanadı, mensupları tarafından yapı-
blr seçimden hiç hayır ve ümit bekletnl-yenler olduğu fazla yanılmaksızın söylenebilir.»
Bundan sonra er ve subayların seçime iştiraki konusunda Meclis’te koparılan vâveylâlann «mübalâğalı» olduğuna işaret ediliyor ve demokratik hakların verilişi ile yüksek se çim kuruluna ait ve bu kurula tah-klksalâhiycti verilmesine mütedair maddeden bahsedildikten sonra, yazar şunları söylüyor:
«Halk Partisinin belli zümresi, sanki müstahkem bir toptancılık kalesinin son mevzilerini adım adım müdafaa ederken çekilmek istiyen bir hal arzcdlyor. Halbuki. bütün memleket halkı, parti farkı gözetmeksizin, seçim emniyeti bekliyor. I 1946 mazisi Halk Partisi tarafından yara- ' tılmamıg olsa İdi belki umumi efkâr, bu
Tohumluk ve hayvan yemi durumu nedir!
Abidin Pofuoğlunun
sual takriri
Demokrat Parti Milletvekillerinden Eskişehir Milletvekili Abidin Potu-oğlu aşağıdaki sual takririni Meclis Başkanlığına vermiştir.
.İlkbahar tohum ekimi zamanının yaklaşmakta olması ve kış mevsiminin de bütün şiddetiyle devam etmekte bulunması dolayıslyle yazlık arpa ve buğday tohumluğu ile hayvan yemi temini çiftçiler için büyük bir ihtiyaç halinde belirmiş bulunmaktadır. 1949 yılındaki kuraklık dolay isiyle çeşitli hububatın çok az istihsal edilmiş olması yüzünden halen çiftçinin elinde ekebileceği yazlık tohumluğu bulunmadığı gibi devam eden kış karşısında arpa, ot, saman gibi hayvan yemi de kalmamıştır. Çiftçinin bu müşkül durumu ile ilgili bulunan aşağıdaki suallerimin Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını rica ederim.
1— Çiftçiye yazlık e'^m için aynen arpa ve buğday tohumluğu verilmesi hakkında hazırlık yapılmış mıdır?.
2— Hazırlık yapılmış ise dağıtılacak tohumluk nasıl temin olacaktır. Miktarı nedir ve nasıl tevzi olunacaktır?
3— Hayvan yemi temini hususunda hükümet ne düşünmektedir. Çiftçiye hayvan yemi dağıtılmak için miktarı nedir ve nasıl temin olunacaktır?.»
KAMANDA SOYULAN BİR KADIN!
Evvelki gün bir kadın Hamamö-nünde bulunan ve Mehmet Gülgez adında birisine ait Karacabey ha • marnına gitmiş, fakat yıkandıktan sonra dışarı çıktığında pardösüsü ile ayakkabısından başka diğer bütün giyeceklerinin çalınmış oldu • ğunu görmüştür.
Hamam sahibine yaptığı müracaat neticesiz kalmış ve sağdan soldan derleme bir iki giyecekle evine dönmek mecburiyetinde kalan kadın bilâhare polise müracaat etmek zorunda kalmıştır.
Haber aldığımıza göre çalınan giyecekler henüz bulunamamıştır.
Tahkikata devam olunmaktadır.
Bir muhokeme dolayısiyle izah
Geçen gün yazdığımız bir muhakeme dolayısiyle şu izahı aldık:
9/2/1950 tarihli nüshanızda, »İki küçük sevgilinin maceraları, kızın babası delikanlıdan para alamayınca kızı kaçırdı diye ihbar etti, başlıklı yazınızı şu şekilde tavzih ederim:
Kızım Tayyibe Öner, 19 Ağustos 949 tarihinde evden kaçmıştır. Bunun üzerine derhal savcılığa müracaat ettim. Bir netice alamayınca 20/9/1949 tarihinde kızımın iadesi ve İsmail Güneykayanın yakalanması için tekrar savcılığa müracaat ettim. İlk gündenberi, o adamdan para fa-lân istemiş vğ almış ve bu sebepten İhbarda bulunmuş değilim.
Keyfiyetin tavzihini rica ederim.
Ali Öner
Emi re Tokat
i 1 e
Suat Nazif Baydur
Nişanlandılar

GÜNÜN MESELELERİ
Zengin bir Milletin yoksulluk sebepleri
Bir memleketin kalkınma ve taaliye matuf bir durum ar-zetınesinin sebepleri, millî gelirinin kullanılmasında toplanır.
Millî gelirin kullanılması da, memleketin tabiî servetleri ile, milletin çalışma kabiliyet ve enerjisi, carî mevzuatın verimli olup olmaması ve idare adamlarının sevk ve idare kudretleri diye lsimlendirebile-ceğimiz üç temele istinat eder.
Çalışkan bir milletin, gerek memleket içindeki fertler arasında ve gerek hükümet ile olan münesebetle-rinl İyi ayarlıyabilen ahkâmı ihtiva edecek mevzuat, aynı zamanda memleket dışı münesebetleri de, millî menfaatleri mahfuz tutmak suretiyle, yabancı mevzuatla çatışmı- ( yacak halde tanzim edebilir ve bu ■ ahkâmı tatbik edenler muvaffak!- ! yet gösteren insanlar olursa, millî gelir mutlak olarak çoğalır ve mem- I leketi refah ve saadete götürür.
Memleket ekonomisinin teâli sebeplerinden biri de, İktisadî I
programın iç politika rüzgârlarına kafiyen maruz bulundurul- I
mamasıdır. u
Yazan : Fiiruzan Tekil-------------------1
Başka bir ifade ile İzah etmek gerekirse, millî servetin rasyonel bir şekilde istismarı, vergileri ağır gös-termlyecek, aynı zamanda denk bir bütçe tanzimine medar olacak ve ayrıca dış ticarette alıştan ziyade satış yapmak suretiyle memleketi daima ihtiyaçları tatmin edilmiş halde tutacaktır.
Aksi takdirde, yani memleket ne kadar verimli, millet ne kadar çalışkan olursa olsun, ortaya konulacak enerji portansiyel'i, normâl İnsan kudretini ne kadar aşarsa aşsın, isabetli mevzuat ve idare olmadığı takdirde, millet bu isabetsizliklerin sırtına yükllyeceği ağır yük altında ezilerek randımandan düşe-
Çekilen öldürücü ıstıraplardan sonra
Millet olarak kararımız katidir
PULSUZ İSTİDA^
bahiste bu derece hassas olmazdı. Amma madem kİ çoğunluğun halâsı neticesi bu duyarlık uyanmıştır. Şimdi onun önüne geçecek ufak tefek maniler koymıya uğraşmamalı ve kabine şefinin vOdeyledlfti tam ve kâmil emniyeti pazarlıksız, mü-cadcleslz vermelidir.
Çoğunluk partisi mensupları, seçim em-
niyeti bahsinde alacakları adımlan muhalefetin zoru veya matbuatın baskiBi İle Istemlyerck atmış gibi görünmekle hiç de bir «oy kazanmaz, bilakis çok- ıjey kay-
Lg iç bir partiden lütuf ve İhsan
1 istemek zilletini asla irtikâp etmiyeceğiz. Yıllardanberi tekâpu, dalkavukluk ile mevki kazananlardan artık lânet ve nefret etmiş bulunuyoruz. İmanımız sağlam, irademizi tarihlere, asırlara malolmuş cesur karakterimizle dünyaya her bakımdan göstermiş bulunuyoruz.
Millî dâvalardaki hassasiyetimiz büyüktür, kuvvetlidir. Mefküremiz millet ve memleket meseleleri olduk ça bundan inhiraf etmiyecek, şahsî menfaatlerini gözetmeden kendisini vaketmiş fertlerin, memleketin temiz nasiyeleri Türk milletinin müşfik bağrında ve kalbinde yaşıyacaktır.
Kadirşinas, bütün hizmetleri en ince teferrüatına kadar takip ve takdir etmesini bilen Türk milleti dürüst ve mert mesai sahiplerini hürmetle takdis eder.
Yirmi altı yıldanberi iktdar partisi dediğimiz Halk Partisinin muhterem mensuplan, bilmiyorlar; ve düşünmüyorlar ki Türk milleti 1950 yılında kendilerine? iltifat etmiyecek, onların adaylarına rey vermiyecek-tir. Bu «realiteyi, hâlâ takdir edememiş, görememiş, gözleri ihtiras dumaniyle kapanmış olan bugünkü Halk Partisinin idarecileri beyhude yere çırpınıyorlar.
Hiç bir millet} bilhassa Türk milleti - vesayet altında yaşama^, idare edilmek istemez. Aczimizin, cehlin boyunduruğu altında ezilmek, inlemek cehaletini ve küçüklüğünü ne pahasına olursa olsun yıkmağa, bu zihniyeti mazinin karanlıklarına gömmeğe mecbur bulunduğumuz artık daha vazıh bir şekilde anlamış bulunuyoruz.
Bu haleti ruhiye, millî bünyemizin en karakteristik vasfı olduğuna göre, neden mecburuz ki, Halk Partisini Türk milleti ilânihaye başında tutsun?...
En ağır, en geri bir zihniyet ifadesiyle, millet ve memleket işlerine bilhassa iktisadi, İçtimaî ve siyasî bünyemizi sarsan hat ve hareketleriyle ferdî varlığımızı bugün sıfıra müncer etmiş olan iktidar partisine millet artık itimat ederek sempati göstermiş olsun?
Ha.dkatler, tecrübeler dün oldu. Yarınların ufukları yeni demokrasi hamleleriyle, çalışmalariyle nurlan-mıştır. Zulmetten nura kavuşmak arzu ve emelinde olan Türk milleti I siyasî hüviyetini, istiklâlini ve hür-
înceölemdarcğlu
Zonguldak Milletvekili
riyetini medenî varlığını iktisap etmek mâksadiyle bu mücadeleden a-tılmış bulunmaktadır. Bunu istisgar etmek, kıymet vermemek, memleket efkârına küçük nazarlarla bakmak salâhiyeti kimsenin elinde değildir. Bu haleti ruhiye içinde yaşıyanların bedbaht ve talihsiz insanlar olduğunu kabul etmek iktiza eder.
Türk köylüsünün, Türk vatandaşlarının devlete ödediği (vergiler ve paralarla kurulmuş olan İktisadî devlet teşekküllerinin fecî, perişan hali malûmdur. Milyonlarca liranın yıllârdanberi bu ve bunun gibi devlet işletmelerinin bugüne kadar devlete verdiği zararların yükü ve ağırlığı altından millet nasıl çıkacaktır? Demiryolları, Denizyolları ve Ereğli kömürleri işletmelerinin millete tahmil ettiği ıstırap çok büyüktür. Bu rakamlar milletimizi kıvrandırmaktadır.
Halk Partisinin bünyesinden doğmuş olan hükümetlerin aynı zihniyet, aynı haleti ruhiyenin tesirleriyle idare ettikleri millet bütünlüğü mânen ve maddeten yıpranmış, millet fakir ve perişan duruma düşmüştür. İktidar partisi bu yönden de millet huzurunda sorumludur.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde Maraş Milletvekili Emin Soysal’ın sözlerini Türk efkârı u-mumiyesinin dikkatle ve hassasiyetle okuması lâzımdır. Dün bağımsız olan bu Sayın arkadaşımız Türk milletini en ağır kelime ve cümlelerle itham etmiştir. İşte bu zihniyet, bu ruhla ve bu politikanın zebunu olan Halk Partisinden Türk milleti ebediyen kurtulmak azmindedir. Baskılar, tehditler, türlü o-yunların yapılmasını tasavvur edenler varsa akıllarından geçirecekleri her hangi bir fiilî teşebbüsü yapmak isterlerse akıbet onlar için cidden iyi olmıyacaktır.
Türk milleti yılların verdiği ıstırapların perişanlığı içinde kınanmıştır. Bu hamle, bu nefret yeni seçimle milletin iradesiyle bertaraf edilecektir. Propagandaların lütuf ve ihsan diye tavsif ettikler, imar ve kalkınma yardımlariyle milleti elde etmeğe muvaffak olamamışlar ve olamıyacaklardır.
cek, dolayısiyle bütçeyi tahakkuk ettirecek vergileri ağır bulacak, bunun inikâsı da birbiri ile olan alış verişte görülerek, milletçe bir huzursuzluk baş gösterecektir.
Şu kısa izahattan da pek bedihi I olarak anlaşılır ki, bir memleketin 1 İyi idaresi evvelemirde iktisadi bir program tanzimi ile başlar.
Bu program yapılırken, sadece ezbere bir takım mutâlara bel bağlamak değil, fakat umumî prensipleri reer zaruretlerle telif ederek, daha doğrusu bu zaruretleri o prensiplere bağlıyarak hareket etmek lâzımdır.
Bu zaruretleri müşahede edebilmek için her şeyden önce o memleket ile o milleti, ekonomik sahada ele alınacak vasıfları itibariyle iyi tanımak icabeder.
İşçinin, çifçinin, nizamları tatbik edecek memurun, tacirin ayn ayrı taşıdıkları zihniyetleri, birbirileriy-le münasebet noktalarını arayıp, bunları birer kilit ve anahtar halinde kullanmasını bilmek, hasılı o memleket insanını muhtelif rollerde, taşıyacağı ruh ve zihniyet itibariyle iyi tanımak, ayrıca o memleket servetini teş.cil eden maddelerin dünya ekonomik manzumesi içinde taşıyabileceği kiymetleri, pek tabiî olarak yine o memleketin jeopolitik durumunu iyice mütalâa ederek, vakıfa-ne surette bilmek ve anlamak şarttır.
İdare adamları ancak bu gibi bilgilerle mücehhez olduktan sonradır ■ki, bu mutaların, esas teşkil edeceği bir İktisadî plân hazırlamak ve onu artık esaslapı değişmez surette tatbik etmek icabeder vekil ve kabine değişiklikleri bu gibi plânlara tesir etmemeli, nöbet değiştiren elemanlar o zümrenin plânını ancak daha faydalı şekilde tatbik edebilmek iddiasında bulunmalıdırlar.
Milletten fedakârlık, kanunlara karşı tam anlayış istemek, evvelemirde idare edenlerin bu şekilde belli bir plân dairesinde mutlak olarak hareket etmelerine vabestedir.
Millet, bu plânın, günlük parti taktikleri elinde bir oyuncak haline gelmediğini ve iç poliktianın girdabına kapılmadan tatbik edildiğini görüp anladığı zamandır ki, gerçekten anlayış ve fedakârlık gösterecek, bu suretle idare edenlerle edilenler arasında tam bir işbirliği ve güveni teessüs edecektir.
Şu varki, bu gibi plânların tatbiki sırasında, her hangi bir imtiyaz illeti, yahut bir iltimas zihniyeti, yahut bu plânın herhangi bir noktasının aksamasına müsamaha etmek, bütün bir programı altüst eder ve tamiri, iş işten geçtikten sonra imkânsız hale geleceği için hata hatayı doğurmak suretiyle içinden çıkılmaz bir durum baş gösterir.
Bu durum neticede milletin de itiraz ve tepkileri ile, memleket içinde kaotik, yani karışık, anlaşılmaz bir sosyal uğultu halinde tecelli edecektir.
Hasılı idare edilenler, idare edenlerin bir taraftan bilgi bir taraftan da sarsılmaz bir seciye ile mücehhez olduklarına inanmalıdırlar.
Dış politika ve adalet nozmanı, nasıl, iç politika tesirlerinden ayn tutulmak icabederse, İktisadî sistem de iç politka rüzgârlarına asla maruz bulunmamalıdır. İç politikanın çok defa ihtiras halinde estirdiği fırtınaların İktisadî plânla hiç bir ilgisi yoktur. İktisadî plân, belki bazı züm releri haksız menfaatlerinden mahrum edecek ve onlar tarafından yapılacak bir takım hamlelere sebep ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Tekzip hastalığı
rtalığa yayılan bir haber, doğru İse ve İktidarın hakikî maksadını açıklıyorsa, muhakkak, tekzip edilmektedir. Fakat, bir müddet sonra İş meydana çıkar ve tekzibin de kıymeti kalmaz. Biz, oldum olası, ıbunu böyle görmüşüz ve böyle bilmekteyiz.
Son günlerde bu yalanlama hastalığının, şehrimize akın akın, yurdun dört köşesinden valilerin yaptıkları toplantıya dair olan haber üzerine nüksettiğine şahit olmaktayız.
iktidarın İstanbul organlığı vazifesini yaptığına kani bulunan o-kunmaz bir gazete de, vazifesi icabı bu husustaki tefsirleri aklısıra yalanlamak yolunu tumuş ve valilerle görüşmüştür. Yazdığına göre, bu zevat Ankaraya sırf vilâyetlerine alt bütçeler üzerinde görüşmeğe gelmişlermiş!
Bula, bula bulduğu bu mazerete bilmem kendisinden başka inanacak adam bulabilecek midir?
Halbuki, resmen İlân edilmemiş olmasına rağmen seçimlerin öne alınacağı artık bir hakikat olarak meydana çıktığına ve 1946 daki tecrübelerimize nazaran bu zevatın, merkeze gelip toplanmalarının, vilâyet bütçesi mevzuundan tama-mlyle başka olduğunu ifade etmektedir.
Evvelden de böyle olmuştu. Bütçe, Nafıa işleri ve sair maksatlarla şehrimizde toplanmalarının sonu demokrasi namına hiç de iyi neticeler vermiyen hâdiseler! doğurmuştu.
Bize öyle geliyor ki, İktidar e-llndeklnl kolay kolay bırakmamak hastalığından henüz kurtulamamıştır ve bu suretle gayriresmî surette seçimlere hazırianmakta-dır.
Zamanı gelin, her şey tamam olduktan sonra, seçim tarihi İlân e-dildlği vakit, rakiplerinin kendisi kadar teşkilâtlı bulunmamasının yegâne düşünceleri olduğu belli olmaktadır. Düşündüğümüze göre, toplantıdan asıl maksat da budur.
Fakat, diyeceksiniz ki, İdare mekanizmasını teşkil edenler, valiler, kaymakamlar, bucak müdürleri, memurlar, siyasetle iştigal edemezler.
Evet kitapta öyle yazar, fakat her kitapta yazılı olanın aynen tatbik edildiği var mıdır?
Eğer öyle olsaydı, memlekette A nayasayı hâkim kılacağız diye lâflar olmaz ve bu yüzden bu kadar münakaşa da olmazdı!
Bu sebeple, valiler toplantısını, bütçe meselesi diye kamufle etmek sevdasına düşen muhabir arkadaşa, selâm ederim, kusura bak-masın, düşündüğü ve yazdığı mazeretle maalesef lnanamıyacağız’.
Hikmet YAZICIOĞI.U
Fecî bir otomobil kazası oldu
Dün sabah Memurlar Kooperatifi önünde küçük bir çocuğun ezilmesi ile neticelenen bir taşıt kazası olmuştur.
1175 plâkalı Ziraî Kombinalara ait bir kamyonet Memurlar Koopera tif önüne geldiği sırada âni olarak durmak istemiştir. Yerler yaş ol • duğundan zincir de takmadığından kamyonet kaymış ve bu sırada orada durmakta olan 3815 numaralı taksiye çarpmıştır. Bu anda Ahmet Tuncay isminde küçük bir çocuk âni kayış vaziyetinden şaşırarak iki otomobil arasında kalarak ezilmiştir. Yaralı çocuk hastaneye kaldırılmış ve sanık şoför de yakalanarak hakkında takibata girişilmiştir.
DİĞER KAZALAR
★ Haymana 22 numaralı Halit Derkenin idaresindeki yolcu otobüsü Akköprü civarındaki virajdan dönmekte olan 484 numaralı İbrahim Karadağın idaresindeki kamyonete çarpmıştır.
Sanık Halit yakalanarak tahkikata başlanmıştır.
— Bana bak... dedi. Birşey soracağım... ama doğru cevap ver... — sustu. Konuştuğu zaman sesi biraz daha kısılmıştı. — Sen hiç... bir kadın veya kızla... anlıyorsun değil mi? Onları... şey... hiç öptün mü?
— Hayır. Bu hususta o kadar tecrübesizim ki...
— Ben de öyle tahmin etmiştim zaten. Ama yemin et!...
— Bilirsin ki yemin etmem!
— Evet, doğru-. Ama benim hatırım için yemin et!
— Ayni şeyi ben sana sorabilirdim.
— Sormana hacet kalmadan ben s^na bir bir anlatacağım, dedi. Sen yemin et!
Yemin ettim ve o, elleri ayakladı zincirli bir insanın, zincirlerini kopartan bir kuvve.tjş üzerime a tıldı. Az kalsın .ikimiz birden suya yuvarlanacaktık.
IV
Ifır pür bitti. . t
Eğer bu dünyada, ölünceye kadar mesut olduklarını söyliyen ev İller gelip geçmişse, bizim de onlar gibi olacağımıza aklım 'yattı. Benim serkeşliğim, askımı kabul ettirinceye kadardı. Ettikten sonra serkeşlik merkeşlik kalmadı.
ZAFERİN TELİF ASK VE MACERA ROMANI
rNUM ARACI
----Yazan : N. A.-Tefrika No: 23-'
Bende. Kuzu gibi oldum.
Yemekten sonra onu bahçeye çı kardım. Kurduğum plânların ırak sat ve mahiyetini izah ettim. Hesap kitap tanımıyan açık sözlülü-güm onu ihya etti. Bir çocuk gibi seviniyordu. Tahminimde aldanmamışım; dolambaçlı biı yo'un ö-nünde düpedüz uzandığını görmek, buriti benim ağzımdan işitmek onu çılgına döndürdü. Kaybolmuş sandığı cennetini bulmakta^ bahtiyar, şaşkın ve âşıktı.
— Ben seni kendimi bildim bileli, şu kadarcıktanberi bekledim! dedi.
— Ben de seni bekledim. Çok çek tin, değil mi?
— Evet, çok çektirdin.
— Ama sana çektirirken ben de çektim.
— Bunlara lüzum yoktu gibime
geliyor.
— Nasıl yoktu? dedim. O, ara yerde çekilen sıkıntılar, kavgalar gürültüler olmasaydı; şimdi bu kadar sevinebilir miydik?
Kolunu omzuma atarak, beni kendine doğru çekerken:
— Seni gidi küçük canavar şeni... dedi. Seni gidi numaracı seni!
Ve sonra ciddî bir halde:
— Galiba, galiba sen halelisin., dedi.
— Sen beni yıllarca bekledin. Fakat ben, seninle beraber senden bu sözü bekledim.
Devam etti:
— Ben, aklım sıra seni adam edeceğimi sanıyorken... bizzat senin tarafından adam ediliyormu-şum. Aşkın içine kıskançlık, kavga, nefret, ihtiras ve daha bilmem
neler koyarak onu eksiksiz bir şekilde, tam olarak bana veriyorsun...
— Bunlar bir şikâyet olmasın sa kın?
Gülümsiyerek:
— Değili dedi.
Gece yarısından sonraya kadar dolaştık durduk. Neler konuştuğumuzu ' hatırlıyamıyacak kadar heyecanlı idik. Düşünceler, kanat lanan hislerin ardından yetişmiyor. Bastığımız yerin toprak olduğundan bile habersiz, bir rüya iklimine doğru uçtuk.
Talihimle beraber kendime de teşekkür ediyorum. İlk aşk gecem, nasıl geçmesini istediysem öyle geçti. Atıf tereddütlü bir â-şıktı, hararetli bir erkek ve kollarının arasına giren kıza hayran bir koca oldu. Benden ruh ve vü-
cut bekâretini beraber aldı. Ona. kendimi, bazan beceriksizliğe kaçan bir sabırsızlıkla verdim ve karşılığında saygısını aldım.
Başka kızlar gelin olurken, onlara bir çok kimseler, hiç değilse hayatta en yakınları yardım etmiş tir. Benim yardımcın yoktu. Son tuvaletimi, heyecan ve telâştan titriyen parmaklarımla kendim tamamladım. Ve yatağında mışıl mı şıl uyuyacak kadar gafil «kocam.ın odasına çıplak ayaklarla süzülünce kendi cesaretimden kendim ürktüm. Kaçmak için dayanılmaz bir arzu duydum. Fakat, kendi kendime: »Bunu sakın yapma!» dedim. Zaten, tâ... çocukluğumdan beri, aklıma bir kere koyduğumu her ne bahasına olursa olsun yapmak huyunu terkedeme.-dim. Ne yapayım, elimde değil! • Öyle yaratılmışım ve öyle kalacağım.
Karyolasında doğrulmuş, şaşkın ve hayran gözlerle beni seyreden Atıf a
— Burada misafir kabul ediliyor mu?
Diye sordum.
— N O S —
★ Büyük postane önünde 3087 numaralı şoför Mustafa Koç idaresindeki taksi, karşısına âni olarak çıkan bir ere çarpmamak için direksiyonu sağ tarafa çevirdiği vakit önünde bulunan bir kamyonete çarpmıştır.
Şoför Mustafa yakalanıp adalete sevkedilmişse de kabahati olmadığı için serbest bırakılmıştır.
★ HamamÖnü semtinde 4415 numaralı şoför Süleyman Duralın idaresindeki taksi 3143 numaralı taksiye çarpmıştır.
Şoför Süleyman yakalanarak suç üstü mahkemesine sevkedilmiş ve suçu sabit görüldüğünden üç gün hapsine karar verilerek cezaevine gönderilmiştir.
Haldeki donmuş meyvalar yüzünden zarar edenler
Dünkü nüshamızda donmuş mey-va ve sebzeler hakkında çıkan bir havadis arasında, bazı komisyoncuların, belediyenin almış olduğu «donmuş mevv» ve sebzeleri imha» kararını müstahsil aleyhine istismara kalkıştıkları da yazılmıştı.
Soğuk yüzünden büyük zararlara uğrayan bu vatandaşlar arasında bu yola sapanların asla bulunmaa.ğını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.

s
12 - 2 - 19500

Almanyaya borç pa r a veril ece k

Soğuk hava
D ir ay kadar var ki, Amerika-” nın ve diğer batılı devletlerin Almanya muvacehesindeki siyasetlerinde ve mütekabil münasebetlerde hissedilir derecede soğuk bir hava hâkim olmaya başlamıştır. Aslında, Batı Almanya hükümetinin oldukça garip bir hareket tarzı takip etmesi yüzünden, bu hükümetin kurulduğu ilk günlerde baş göstermiş olan bu soğukluk, bir ay kadar evvel patlak veren Sarre meselesi ile büsbütün bariz bir hal almış; Almanların niyetlerini ve hangi parti ve meslekten olurlarsa olsun lar, mizaçlarının hiç değişmiyen bir veçhesini batılı müttefiklere bir kere daha iyice anlatmıştır. Almanların hiç değişmiyen bu temayül ve inhimâkleri, dahili meselelerin hallini daima hariçte aramaktır. Nitekim, Bonn hükümeti de iktidara gelişinden altı ay kadar sonra, bir nevi toprak metalibelerine dalmış. Amerikan yardımı ile dahi bir türlü dü" zelememiş veya düzelmemiş gösterilen dahili durumuna çare olarak Sarre’ı ilhak etmek emellerini açığa vurmuştur. Fransa ile çıkan bir ihtilâf, Alman Hristiyan Demokratlarının mahiyetleri hakkında Ame* rikaya kâfi fikir vermiş ve görünüşe göre Amerika, büyük fedakârlıklar pahasına ayakta tuttuğu bu devlet namzedinin bu münasebetsizliklerinden hazetmemiştir. Almanyadaki Amerikan yüksek komiseri Mc Cloy’un bu hâdiselerin cereyan ettiği bir sırada Vaşington’a gidişi bundandır. Anlaşıldığına göre, Bonn hükümet adamlarının koyu milli -yetçi temayüller göstermeleri, hattâ 914 ve 939 harplerinin sorumunu Frahsaya yükliyerek, Almanyadaki Fransız yüksek komiseri Poncet'nin protestosuna maruz kalıncaya kadar ileri gitmeleri Vaşingtonda hiç de iyi karşılanmamış ve Mc Cloy’un yanıldığı, Almanya hakkında yanlış rapor verdiği zehabı hasıl olmuş -tur. Esasen Mc Cloy ile Dışişleri Bakanı Acheşon arasında eskidenberi görüş ayrılığı bulunduğu ve bir maliyeci olan Mc Cloy’un, işin geniş siyaset tpmfını kavrıy*am)yacağı hususunun Dışişleri Bakanlığı çevrelerinde sık sık tekrarlandığı malûmdu. Bununla beraber, Amerikan yüksek komiseri hatasında ısrar et mediği gibi, Vaşington da işe zahiri bir ahenk manzarası vermeği muvafık bulmuş ve Başkan Truman otoritesini istimal ederek, bundan böyle Almanya meselesinde çok sert ve metin bir siyaset takip edileceğini açıklamıştır. Esas itibarile Doğu Almanyadaki komünist tahrik lerine niatuf olan bu ihtardan Federal Batı Almanya hükümetinin hiç hissesi yoktur denemez. Nitekim tehlikeyi sezen Adenauer, Sarre meselesini unutur gibi görünmüş ve kabinesindeki iki hakanın taşkın beyanatını tasvip etmediğini zım -nen anlatmıştır. Fakat mesele ortadan tamamen kalkmamış, sadece bir müddet için örtbas edilmiştir. Müttefikler şimdi Alman umumî efkârının ve Alman hükümetinin nabzını daha büyük bir dikkatle yoklamaktadırlar. Ve bu hususta sarfedileıı dikkat arttıkça, vaktinde ehemmiyet verilmemiş olan bazı ârâz da yavaş yavaş mânasını ve şümulünü kazanmaktadır. Meselâ, bir müşahidin işaret ettiği gibi, Batı Almanyanm Atlantik paktına alınması ve silâhlan-dınlması bahis konusu olduğu zaman Almanlar bunu niçin reddetmiş lerdir. Bunun sebebi elbette ki sadece üstüste kaybedilen iki harbin verdiği bezginlikten ibaret değildir. Batı Almanya ne pahasına olursa ol sun Doğu Almanya ile birleşmek azmindedir. Bunu silâhla yapamıya-cağını pekâlâ bilmektedir, ve geçenlerde Mayence piskoposunun ağzın i dan kaçırmış olduğu gib, hattâ kı zil da olsa, birleşik bir Almanya bölünmüş bir Almanyadan evlâdır. Almanlar bu konuda Ruslardan pek çok taviz beklemektedirler.
Daha evvel de bir yazımızda işaret etmiş olduğumuz gibi, işte batı âlemi kızıllara karşı bu ve buna benzer hükümetlerle bir mânı kurmaya çalışmaktadır.
Mücahit TOPALAK

Anlaşmanın Almanyayı Batı camiasına sokacağı ümit ediliyor
Vaşington, 11 (a.a.) — İktisadı işbirliği teşkilâtı idaresi Paul Hoff-man ile Federal Almanya başbakan yardımcısı Franz Bluecher arasında dün yapılan uzun görüşmeden sonra Hoffman basına verdiği beyanatta, İktisadî işbirliği idaresinin Almanya’ya, en âcil İktisadî meselelerini halledebilmesi için yardımda bulunacağını söylemiştir.
İktisadî işbirliği idarecisinin belirttiğine göre, bu yardım, Marshal plânı malzemesi karşılığının mark o larak Almanya emrine verilmesi su retinde ve bilhassa Alman mesken inşaat programına para tahsis etmek şeklinde yapılacaktır. Çarşamba günü federal parlamento tarafından tasdik edilen, İktisadî işbirliği programının Almanyadaki tatbikatı cümlesinden olan iki taraflı anlaşmalar hakkında Hoffman, daha önce askerî işgal makamları tarafından taşınan mesuliyetin aynen Almanlara intikal edeceğini bildir-
Çin komünistleri
Mao Moskovada
iken bir darbe
Soğuklar yüzünden Araplarda zatürree çoğalıyor
Vaşhington, 11 a.a. — Amerika Kızılhaçı büyük soğuklarla karın sebebiyet verdiği bir çok zarürree vakasına karşı önleme tedbiri olarak İsrail ve Ürdün'e 6 milyar ünite penisilin gönderdiğini bildirmiştir.
Repkli asfalt yapılıyor
Londra, 11 Nafen — Bundan sonra asfaltların renkli olacağı bildirilmektedir. Renkler üzerinde yapılan tecrübeler sona erdiğinden bu hususta tatbikat safhasına geçilecektir. Şimdiki halde en fazla dayanan ren-
gin yeşil olduğu görülmüştür. Diğer
• , renkler bozulmuş veya renklerini ' kaybetmişlerdir.
bekleniyor
Londra, 11 a.a. — İngiliz resmî ga zetelerinin elde ettiği malûmat, Peiping rejimi idarecileri arasında ayrılıklar baş gösterdiği yolundadır. Mao-Tse-Tung’la dışişleri bakanı Şu-En-Lai Moskova’ya gittiğin-i denberi Başbakan Yardımcısı Liu -Şao-Si, gittikçe daha fazla ehemmiyet kesbeden bir sima halinde belir mektedir.
Moskova ve Peipingden gelen haberleri inceliyen siyasî uzmanların kanaatince Moskova’da bulunan Mao ve Şu ile Peiping'de bulunan Liu arasında anlaşmazlık mevcut bulunduğundan yakın bir istikbalde Mao ile Şu'ya karşı bir ayaklanma olması kuvvetle muhtemeldir.
Times gazetesi Honkong muhabirinin bildirdiğine göre, Çin Komünist partisi dahilinde milletlerarası bir komünizm fikrini destekliyen grupla, millî hisleri daha kuvvetli diğer grup arasında mevcut görüş farkı gitgide artmaktadır.
Şimdi herkesin gözü başbakan yardımcısı Liu Sao Si’ye çevrilmiş bulunmaktadır. Liu Sao Si Haziran ayında Moskova’ya gitmişti.
Şanghay bombalanıyor
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Fransa ve İngiltere de dahil olmak üzere 17 millet tebaaları temsilcilerini içine alan Şanghay Yabancı Ticaret Kolonisini? bir heyeti, dün, Birleşmiş Milletlere müracaatla, şehrin, milliyetçi Çin hava kuvvetleri tarafından bombalanmasına mâni olmak için müdahalede bulunulmasını istemiştir.
Amerika protesto etti
Londra Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Birleşik Amerika Hükümeti Şanghay’daki Amerikan emlâkinin bombalanmasını milliyetçi Çin hükümeti nezdinde protesto etmiştir.
Notada bu hücumların kasten A merikan emlâkine tevcih edildiği kaydedilmekte ve ayrıca bu gibi taarruzların tekerrür etmiyeceğine dair teminat istenmektedir.
Bir Amerikan uçak gemisi Hankong’da
Honkong, 11 a.a. (Lps) — Amerikan uçak gemisi «Boxer» Honkong'a gelmiştir. Gemide bulunmakta olan Amiral Boon, Honkong valisiyle gö rüşecektir. Bu uçak gemisi, Amerika’nın Pasifik filosuna katılmak ü-zere yola çıkmış bulunmaktadır.
Asyada komünizm nasıl önlenecek
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Başkan Trumanın Asyadaki özel büyükelçisi Philipp Jessup dün Bankok’a varmıştır. Pazartesi günü Güney Doğu Asya’daki Amerikan diplomatları konferansına başkanlık edecek olan Jussep, bu sabah Sey-land Naibi ile ve Başbakanı ile görüşecektir.
İsrail kabinesinde anlaşmazlık çıktı
Paris Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Kudüs’ten bildirildiğine göre, İsrail kabinesinde bir buhran baş göstermiştir. Dinî bloklara mensup üç İsrail bakanı mülteci kamplarında dinî tedrisatın azalmasını protesto etmek maksadile kabine'nin dünkü olağanüstü toplantısına iştirak etmemişlerdir. Bu üç bakan, hükümet koalisyonunu terkedecekleri tehdidinde bulunmaktadırlar.
Batı Almanyaya yardım
Hoffman, bu anlaşmaların, Almanya’ya, batı camiasında tekrar e-hemmiyetli bir memleket olmak fır satı verdiğini ilâve ederek sözlerine son vermiştir.
Doğu Almanya müşkül durumda
Berlin, 11 a.a. — İngiliz kontrolü altındaki Berlin Radyosunun bildirdiğine göre, Doğu Almanya dış ticaret bakanı Orlapp federal hükümet mensuplariyle. geçenlerde durdurulan çelik sevkiyatma yeniden başlanması mevzuunu görüşmek ü-zere gelecek hafta Batı Almanyaya gidecektir.
Bu seyahat, dün olağanüstü bir o-turum yapan doğu Almanya bakanlar kurulunda kararlaştırılmıştır.
Bakanlar kurulu toplantısına sebep de Sovyet kontrol komisyonunun ne Sovyet Rusya ve ne de halk demokrasilerinin Sovyet bölgesinin çelik ihtiyacını temin edecek durumda bulunmadığını bildirmesidir.
Ingiliz - Amerikan petrol meselesi
Amerika İngiltere'nin tedbirlerinden
memnun değil
Londra Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — İleri gelen 8 Amerikan petrol kumpanyasının temsilcileri dün Vaşington'^a Amerika Dışişleri Bakanlığı memurları ile yaptıkları bir toplantıda, dolar bölgesinden mahdut petrol ithalâtı yapması hakkında İngiltere’nin bildirdiği yeni bir teklifi görüşmüşlerdir.
Toplantıdan sonra basma demeçte bulunan Amerikan Dışişleri Bakanlığının bir sözcüsü, bu İngiliz teklifinden Amerika petrol kum-panfâlannın memnun kalmadıklarını söylemiştir.
Amerikan kumpanyaları İngiliz teklifini bir defa daha tetkik ettikten sonra her kumpanya gelecek hafta Vaşington’da İngiliz temsilcileriyle ayrı ayrı temasa geçeceklerdir.
Sovyet delegesinin yeni bir müdahalesi
Londra Radyosu, 11 (Basın - Yayın) Birleşmiş milletler nezdindeki Sovyet delegesi Malik, Amerika-da casuslukla yargılanan Valantin Kuybişef için dün ilk defa müdahe-lede bulunmuştur.
Malik, birleşmiş milletler genel sekreterine gönderdiği bir mektupta, Amerikan federal istihbarat bürosunu, kanuni olmıyan metotlarla birleşmiş milletler memurları hakkında malûmat toplamakla itham etmiş ve Kuybişefin diplomatik masumiyete sahip bir Sovyet diplomatı olduğunu ileri sürmüştür.
Muhabirlere göre Malikin bu iddiası, birleşmiş milletler nezdindeki Sovyet vatandaşlarının durumu ile ilgili yeni bir mesele ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Amerika'da komünistliğe korşı yeni tedbirler alınıyor
Vaşhington, H a.a. — Birleşik A-merika dışişleri bakanlığı sözcüsü dün verdiği beyanatta, dışişleri bakanlığında çalışan her hangi bir me-mer, komünist partisi üyeleriyle temas ederse «işine derhal nihayet verileceğini» bildirmiştir.
Sözcü, cumhuriyetçi ayan üyesi Joseph Mc Arth’ın iddiasını reddetmek maksadiyle bu açıklamada bulunmuştur.
Mac Arth, dün verdiği beyanatta dışişleri bakanı Dean Asheson’un 205 komünistin dışişleri bakanlığında çalıştığından haberdar olduğunu söylemiş bulunuyordu.
Atom infilâkı saçları döküyor
Nevyork, 11 a.a. — Yale Üniversitesi mensuplarından doktor Averell Liebovv dün atom infilâkinden sonra yaşayanların saçlarının muvakkaten döküleceğini fakat saçların aynı renkte yeniden uzayacağını söylemiştir. Tıp Fakültesine mensup olan Liebovv Hiroşima ve Negasaki-deki atom inkilâkinden sağ kalan 14,000 erkek ve kadını tetkik eden doktorlardan biridir.
LiebowJun ilâve ettiğine göre, atom infilâkinden sağ kurtulanların saçları infilâkten iki hafta sonra dökülmekte ve altı hafta sonra aynı renkte ve aynı miktarda yeniden uzamağa başlamaktadır. Doktorun söylediğine göre yüzdeki ve vücuttaki kıllar atom infilâkine mukavemet etmektedir.
Kitaba uymıyan hesop !
araş milletvekillerinden E-min Soysal, Mecliste köylünün bilgisizliğinden bahsetmiş de:
— Reisicumhur diye Saracoğ-
lunu bilen, milletvekili mecmuu-nun 12 ve hattâ 2 olduğun zanneden köylüler gördüm, demiş.
Yazık! Demek bu kadar nutuklar, geziler, emekler hep boşuna gitmiş! Halbuki bu köylülerin bağlı olduğu Maraş vilâyeti seçimlere % 95 nisbetinde iştirak etmişlerdi! — A. F.
Meclis köşesi
Enflasyon I
D A V E T
Adalet Komisyonu:'
Orman Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere 13/2/950 Pazartesi günü saat 13.30 da;
Dilekçe Komisyonu:
15/2/950 Pazaresi günü saat 10 (fa;
Gümrük ve Tekel Komisyonu:
İsparta Milletvekli Kemal Turan ve 4 arkadaşının Gülyağı fabrikasının Tekel İdaresince İsparta Belediyesine devri hakkında kanun tek lifini görüşmek üzere 13/2/950 Pa zartesi günü saat 10 da;
Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonu:
1— İskân ve Toprak İşleri Genel Müdürlüklerinin birleştirlmesi hakkında kanun tasarısı,
2— Çorum Milletvekili Hasene Ilgazın Hamşireler ve Hastabakıcılar hakkında kanun teklifini,
3— 5181 sayılı kanunla onanan Nev - York protokolü ile hükümleri değişen Cenevre Anlaşmasında zik-redilmiyen bazı ilâçların Milletlerarası kontrole tâbi tutulması hakkında Paris protokolünün onanmasına dair kanun tasarısını görüşmek üzere 14/2/950 Salı günü saat 10.30 da.
111 Numaralı Geçici Dilekçe Ko misyonuı
13/2/950 Pazartesi günü saat 10 da Gejçişi Dilekçe Komisyonunda;
Tarım Komisyonu:
ürk Tütünleri Ortaklığı kanunu tasarısını görüşmek üzere 13/2/950 Pazartesi günü saat 10 da;
Çalışma Komisyonu
Erişirgil ve Sabri Koçer’in işçilere hafta tatilinde gündelik ödenmesi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere 13/2/1950 Pazartesi günü saat 10 da toplanacaklardır.
Dünya Basınından Hulâsalar
I — 11 - 2 - 1950 ——
Fransız basını:
Bugünkü Fransız basını, milletlerarası konular alanında Amerikan dıişleri bakanı Dean Asheson’un son demecini yorumlamaktadır:
Figaro gazetesi bu hususta şunları yazıyor:
«Dean Asheson muhakkak ki A-merikan hükümetinin görüşünü belirtmiştir. Eğer başkan, Amerikan dışişleri bakanının demecini otoritesi ile desteklemek ihtiyacını hissetmişse, bunun için şüphesiz, hiç bir ikiliğe mahal bırakmadan bütün açıklığile Amerikan’ın resmî durumunu teyid etmek için yapmıştır. Bu demeç Avrupa’da bazı akisler uyandırmıştır. Ve eski Kıt'a memleketleri için tarafsızlık istiyenlerin tezini takviye etmişe benzemektedir. Hakikatta ise bu çok garip bir tezdir, zira 1914 ve 1939 da tarafsızlıklarını iddia eden memleketlerin ne vaziyete düştüklerini herkes çok iyi görmüştür. Silâhsız bir tarafsızlık boş bir şeydir; bilhassa Fransa ve İtalya gibi bir beşinci Stalin koluna karşıkoymak zorunda olan memleketler için.
Atlântik Paktı her türlü taarruza karşı bir müdafaa silâhı olarak hazırlanmıştır. Bunun hakikaten tesirli olması lâzımdır. Birleşik Amerika kudretten bahsettiği zaman ona göre hareket etmelidir.»
İngiliz basını:
İngiliz gazetelerinden Times bugünkü başyazısında, Belçika Kralı Leopold’ün memlekete dönüp dönmemesi hususunda Belçika’da yapılacak referandum ile meşgul olmakta ve bu iş için en münasip hareketin, Kralın istifa etmesi olacağını kaydederek:
«Aksi takdirde Belçika halkoyu ikiye ayrılacaktır. Bu hâl ise, Belçika tarihinin şimdiye kadar kaydetmediği kadar kötü neticeler doğurabilir.» Demektedir.
Muhafazakâr Daily Telegraf gazetesi de İtalya’ya Somali üzerinde verilen vesayete temasla çıkacak güçlüklerden bahsetmekte ve şöyle yazmaktadır:
• Italyan komünistleri üç sene evvel, birçok meselelerde kendi fikirlerinin memleketin nıenfaatlarına uygun olacağı mülâhazasile ortaya çıkmışlardı. Son zamanlarda ise bunların aksine hareket ederek Italyan parlâmentosunda güçlükler çıkarmaktadırlar. Bir taraftan da Ha-beşistin bu meselede çok hassas davranıyor. Bunun yine bir milletlerarası anlaşmalığa yol açacağı muhakkaktır.»
Hafta sonu notları
Enflasyon - Emniyet sandığı - Satıyorum saaat ...tim! - Baykuş - Lüks hayat
D üyük Millet Meclisinde Seçim Kanunu müzakere edilirken, bazı Milletvekilleri, seçimlere itiraz yapabilmek için, itirazcıların mühim ıbir para depozito etmelerini istemişler.
Meselenin esası şu: İtirazlar tetkik edilecek, eğer yapılan şikâyet ya doğru çıkamzsa,o zaman, depozito diye yatırılan para da yanacak!..
Sonradan paranın miktan ne olsun, diye düşünmüşler! Birisi çıkmış: ı
— 1000 lira! demiş...
Öte yandan Necmettin Sahir Sılan atılmış:
— 1000 lira da nedir ki, herkes ve rebilir. Bunu 5000 lira yapmalı ki bir şeye benzesin! Eh, varlığa darlık olmaz. Öyle ya, 1000 lirayı herkes verebilir memur da verir, daktilo da verir, şoför de verir, tez-zâhtar da verir. Bin lira para değil, kürdan! Beş bin lira yapmalı ki bir hayıra yarasın!..
Hem bir Milletvekili bir devrede aşağı yukan 50 bin lira aldığına göre, 5000 lira arttırma ve eksiltme kanunundaki teminata da tam uygundur I
«İtiraz edecekler, yüzde on teminat akçesini müstashiben hale günü Yüksek Seçim Kuruluna mü-racat etsinler!.»
Biri 50.000 lira kaybederse, itiraz eden 5 bin lira kaybetmiş mu?...
Teminat değil, iktidarla kâh ta mihri Muaccel!..

ni-

Emniyet sandığı!
üşünüyorum, ya geçen defa 21 Temmuz seçimlerinde, itirazlar için 5000 lira istenmiş olsaydı ne olurdu?
Malûm ya o zaman, bir çok mazbataya itiraz vaki oldu: Hafızam .beni aladtmıyorsa, galiba itirazın miktan 200 ü geçiyordu. Çarp 200 ü 5000 e! Etti mi sana bir milyon! İşte havadan bir kazanç!.
Bu da kendi çapında bir Mar-
Atom sırrı
konferansı
Üç devletin iştirak ettiği konuşmalar esrar içinde cereyan ediyor
Nevyork Radyosu, 11 (Basın - Yayın) — Amerikan, İngiliz ve KanadalI atom bilginlerinin iştirak ettiği konferans, İngiltere’nin en büyük atom enerjisi merkezinde devam etmektedir. Çalışmalar çok gizli tutulmaktadır. Konferans çalışmalarını emniyet altına almak için olağanüstü tedbirler alınmıştır. Toplantı binası etrafında üç sıra polis kordanu bulunmaktadır.
Diğer taraftan konferans salonu âlimler tarafından temizlendikten sonra, masa üzerinde bulunan veya sepete atılmış olan bütün kâğıtların yakılması emredilmiştir. Tahmin edildiğine göre bu konferansta, atom enerjisi sırlarının hangilerinin başka memleketlere bildirileceği tesbit edilecektir.
Endonezyaya ypılaacak yardım kararlaştırıldı Vaşhington, 11 a.a. — Birleşik A-merika Endonezya’ya yapacağı yardımı kararlaştırmıştır. Yüz milyon dolarlık krediyi bu memleket sanayi aletleri ve iktisadının kalkınması için alacağı levazıma tahsis etmiştir. İkraz, Export - İmport bankası tarafından, Endonezya bunu talep ettiği zaman ve kullanacağı yer tayin edilmek suretiyle yapılacaktır.
Birleşik Amerika'nın son bir kaç aydanberi yaptığı en mühim yardım budur. Bankanın müdürü Herbert Gaston verdiği beyanatta vagon, kamyon ve diğer taşıt vasıtalarına tahsis edilen kredilerin birkaç hafta içinde verileceğini, fakat ağır sanayi makineleri gibi diğer levazımın satın alınması için verilecek kredinin tediyesinin daha uzun zamana muhtaç olduğunu belirtmiştir.
Endoyezya, Export - İmport bankasından çekeceği meblâğa yüzde 3,5 faiz verecek ve ana parayı 20 senede ödeyecektir. Ödeme, krediler kullanıldıktan beş sene sonra başlıya , çaktır.
_____ YAZAN _____ Yedekçi
shall plânıdır. Maksat hâzineye yardım! Hiç olmazsa bu şekilde Halkevlerine yapılan yardımların üçte ikisi çıkar!
Beş bin liraya bir -hayır?, dünyada hiç bir itiraz, hiç ibir Veto bu kadar pahalı olmamıştır! Ama ne yapacaksın? Paran yoksa evini ipotek et! Bankadan para kaldır! Ço-1 uğunun çocuğunun yiyeceğini kes! Evdeki eşyanı, karının mücevherlerini rehin et! Tek, emniyetli seçim olsun!...
Buna sandık temniyeti değil, Emniyet Sandığı seçimi derler!...

Satıyorum saaat...tım!
D ereket versin, Mecliste mad-de kabul edilmemiş. Fakat müzakereler sırasında Ekrem Oran bağırmış: ;
— Bari beş yüz olsnu!...
— Olmaz, çok...
Derken bir eksiltme başlamış... Ekrem Oran tekrar bağırmış:
— 25 liraya kadar indiriyorum. Tam o sırada birisi:
— Var mı taliplisi?... diyecekken müzakere kâfi görülmüş, ve tiraz-lann maliyeti üzerine, yani bedavasına hesap kesilmiş!...
Ne oluyor? İtiraz dediğiniz şey top atan tüccarın mallan mı ki bu kadar ucuzlatılıyor?...
Evet, itirazlarda hile ve fesatla seçildiği anlaşılan bir Milletvekilinin mazbatası elinden alındığı zaman, kimin gürül gürül top attığı görülecektir!

Baykuş
A man seçim kanunu müzakere-lerine dalıp da Barlas Bakanımızı ihmal etmiyelim! Malûm ya, kendileri mühim bir siyasî, değerli bir iktisatçı ve hele parti propagandasında, sade Cemil Sait değil de ekseriya Of Sait bir yamandır. Son günlerde Sinopta Hamsileri
D.P. Çivrili Homa Bucak Kongresi
Çivril, (Hususî) — İlçemize bağlı | fına seksen lira ücret aldıkları kay-inma n p bunak irnnoroci knvİAr- dediliyordu ve rapor ittifakla tasvi-bedildi.
İlçe kongresine delege olarak Osman Erol, Osman Altuntaş, Dede Çetin, İbrahim Koçkaya, Yusuf A-kar, Mustafa Karabulut, Mustafa Acar, Ali Avcı, Osman Demir, Mustafa Akyel, İbrahim Gülen, Osman Altundal, İbrahim Yaman, Haşan Mutlu, Mus'afa Uğurlu. İbrahim Kasal, İsmail Karakış seçildiler.
Bucak idare kuruluna seçilenler vazife taksimi yaptılar. Başkanlığa Mustafa Akyel, Başkan Vekilliğine Mustafa Üğurlu, muhasebeciliğe İsmail Tür, yazmanlığa İsmail Karakış üyeliklere de İbrahim Gülen, İbrahim Kasal, Haşan Aktürk seçildiler.
Kongrenin arzusu üzerine söz alan ilçe başkanı Nuri Balaban güzel bir konuşma yaptı ve kongre bir bayram havası içinde sona erdi.
Uşak Sıvaslı bucağında C. H. P. den çözülmeler
Uşak, (Hususi) — Uşak’ın SivaslI bucağında Demokrat Parti faaliyet ve hareketleri hızla gelişip yayılmaktadır. Yaklaşan umumî se çimler dolayısiyle son günlerde D. Partinin çalışmaları artmış, C. H. P. den yeni istifalar olmuştur. SivaslI bucağının büyük köylerinden birisi olan Kureyş’de aşağıda adları yazılı vatandaşlar C.H.P. den istifa ederek D. P. ye iltihak eylemişlerdir.
Yakın zamanda büyük bir topluluğun D. P. ye iltihak edeceği inanılır kaynakların ifadelerinden anlaşılmıştır.
İstifa edenler şunlardır
Mehmet Yıldırım, Rasim Alsat, Osman Tufan, Musa Zor, Mehmet Ali Coşkun, Ramazan Öztürk, Durmuş Topuk, Ömer Duman, Mustafa Atlı. H. Hüseyin Çalışkan, Mazhar
Homa D. P. bucak kongresi köylerden de iştirak eden binden fazla demokrat vatandaşın sevgi ve heyecan tezahürleri arasında yapıldı.
Bucak idare kurulu 329,5 lirayı gelecek yıla nakit olarak devrettiği an taşıldıktan sonra bir senelik faaliyet raporu okundu, bucak çevresindeki çalışma neticesi olarak C. H. P. den 94 ve yeniden 315 vatandaşın D. P. ye iltihakları alkışlarla karşılandı.
Raporda köylülerden satın alınan afyon bir kaç misli yüksek fiyatla harice satıldığı ve 40 kuruşa mal olan şekerin pancarını köylüden u-cuza satın alınarak müstahsil haklarının zayi olduğu devletden yardım gören Zirai Donatım Kurumu-nun ziraat âletlerini harp yıllarında ki fiyatlarından üç misli fazla fiyatla satmakta devam ettiği, Marshall yardımı ile Amerika'dan otuz sene vade ile alınan traktörlerin gümrük duvarları siper yapılarak maliyetinden bir misli fazlaya satıldığı için çiftçinin himayesi yerine Atatürk’ün ölümünden beri fabrika yapılmadığı, otuz kilometre mesafedeki süngülü köyüne getirilen doktorun otomobiline C. H. P. lilerin rayiç hilâ-
Maraşta C.H.P. de çöküntü başladı
Maraş, (Hususi) — Her tarafta olduğu gibi Maraşın Pazarcık kazasında da C. H. P. sinin çözülmek te ve hattâ çökmekte olduğunu, bu meyanda Belediye Başkanı Ahmet Bozdağ ile Belediye üyelerinin C. H. P. sinden istifa ederek Demokrat Partiye geçtikleri ve münferit veya kitle halinde istifaların devam etmekte olduğunu evvelce bildirmiştim. Son defa Eğrice bucağı C. H. P. si başkan ve üyeleri ...—
Ş. Top. S. Ağaç ve S. Gültekin ile ' Öztürk, Veli Öztürk. Şerif Durak, 122 arkadaşı C. H. P. sinden istifa Mehmet Yılmaz, Mustafa Durak, ederek Demokrat Partiye geçmiş- ' Mehmet Ali Çınar, Mehmet Alcı, ls-I lerdir. I mail Kanat.
ihya etmek, ve turnaları gözünden vurmak için tetkikatta bulunduktan sonra kalktı, Giresunda C. H. P. kongresine gitti. Giresun da hani güzel yerdir. Şarkısını bile bi-
Giresunda kayıkla,
Kızlâr finduk ayıklar Sevenler gece gündüz Sevdiğünü sayıklar!
Barlas Bakanımız da iktidarı pek sevdiği için, gece gündüz orada hep iktidardan bahsetti. Ve bu arada muhalefete sıra gelince, ona da Of Sald’den şüt çekmeyi unutmadı. Barlas Bakanımıza göre, iktidara hücum eden muhalifler baykuşmuş!...
İyi ama, baykuş nerede bulunur?
Harabede!...
Benim anlıyamadığım nokta şu: Bu harabeyi kim yaptı?

Lüküs hayat
D arlas Bakanımız iddilalıdır ki, ortalık gül gülüstandır. Denizde hamsi, karada mısır boldur. Memleketimiz maşaallah refah i-çindedir.
Ona göre, harpten sonra, Avru-pada bir kalkınma olduğunu söyleyenler demagoji yapıyorlarmış! Bugün Anadolulu, sinemaya gidiyormuş. Seyahat ediyormuş. Kızını evlendirirken daha fazla para sar-fediyormuş!.
Öyle ya, Anadolulu vatandaş, Rita Hayvort’la, Ingrid Bergmanın pek dostudur. Yaz aylarında, vapurla geziyor, kızını evlendirirken kırk gün kırk gece düğün yapıyor. Baklava önda! Börek onda! Kuzu püryan onda!...
Ankarada operayı beyhude mi yaptık?. Gelsinler de palyaço’yu görsünler! Köylü namusunu görsünler!... Senfoni Pastoral dinlesinler!
Anlaşılan, köylü deyince bizim Barlas Bakanımız’ın akima şurada burada para yiyen Hacıağalar geli-yo* *...
Bilmeyiz, Sayın Bakanımız, Ana-doluda tetkikattan mı yoksa, Muammer Karacanm Lüküs Hayat operetini seyirden mi geliyor?...
Ama, sen söyleyene bakma söyletene bak!...
Sayfa: 4
ZAFER
12 ■ 2 - 19500
FRANSA MEKTUPLARI
— Hayır Notaras, hayır.. Bu dilediğini yapmıya-cağıml. Bu zillete katlanmıyacağıml. Sultanın ayalarına koponmıyacağım I. artık bıktım .
— 89 —
— Öyle ya., bakalım Türkler geliyor mu? Peki, gelmiyorsa..
— Gelmiyorsa yapacak' çok şey vardır.
— Meselâ ne gibi?.
— Derhal Sultana bir heyet göndermeliyiz.
— Bu heyetin vazifesi ne olacak?
— Olan işten dolayı özür dili-yeceğiZ.
— Galiba hakkın var.
— Bir kere, hâdisenin aslını öğrenmeliyiz.
— Yine hakkın var Notaras..
Kostantin ümide kapılmıştı.Der-hal surların dışına bir kaç adam gönderildi. Onlar dönünceye kadar bir kaç saat Valâkerna sarayında öldürücü bir sükût hâkim oldu.
Kostantin:
— Saraydan ayrılmayınız. Yandaki odada bekleyiniz. Ben biraz yalnız kalmak istiyorum.
Dedi. Yalnız kalınca sedire kendini attı. Her şeyi unutabilmek için gözlerini kapadı ve bekledi...
Nihayet heber geldi.
Hâdisenin aslı öğrenilince Kostantin müthiş bir asabiyete kapıldı: (İsa hakkı için bu BizanslIların hepsini kılıçtan geçireceğim. Hepsini.. hepsini... Bin yıllık bir imparatorluk böyle bir saman yığını gibi çökecek^ mi idi sanıyorsunuz?. Hayır. Bu Yediilâhiye mevdu şehir, ebediyen rumların elinde kalacak, ve ebediyen onun başında Paleologlar icrayı saltanat edecektir!..)
Kostantin coşmuştu, ne söylediğini bilmiyordu. Dakikalarca bu çılgın nutuk devam etti. Dört saray adamı onu sabırla dinledi. Yavaş yavaş Kostantin sesinin tonunu indirdi.
— Demek boş bir lâf kalabalığı imiş ha...
Leon cevap verdi:
— Ben zaten öyle olduğunu anlamıştım.
Teofil:
— Ben de anlamıştım tabiî...
Dedi. Kostantin ikisinin de yüzüne tuhaf tuhaf baktı. Franzes sesini çıkarmadı. Notaras şu cevabı verdi:
— Vak’a; zannettiğimiz kadar küçük değildir.
— Sen her vakit böylesin Nota-râs.
— Hayır haşmetpenah... Vak’a ne kadar küçük olursa olsun, üç tane Türkün öldüğü muhakkaktır.
— On beş tane de Rum ölmüş.
— Şimdilik onların ehemmiyeti yok...
— Nasıl? Rumların ölmesinde hiç bir fevkalâdelik yok mu?
— Yoktur haşmetpenah... Mühim olan üç Türk’ün ölmesidir.
— Notaras... Ne söylemek istiyorsan çabuk söyle...
— Eğer Sultan isterse, bu üç Türkün ölümünü bahane edebilir.
— Yani ne yapar?
— Bize harp ilân eder. Kostantin irkildi:
— Bunu yapamaz!..
— Bizden mi korkar haşmetpenah?...
Bu acı söz Kostantini bir külçe haline getirdi. Verecek cevap bulamadı, düşünmeğe başladı. Notaras devam etti:
— O harekete geçmeden biz hareket etmeliyiz.
Kostantin hayretle ojıun yüzüne baktı:
— Yani biz mi ilânı harp edelim.
— Allah göstermesin haşmetpenah... Sultanın ayaklarına kapanarak af diliyelim...
Kostantin ikinci bir darbe yemişti. Bir hükümdara bundan büyük hakaret olamazdı. Bir iki saniye bu hakaretin altında ezildikten sonra Kostantin çılgınca bir hiddete kapılarak haykırdı:
mak benim hukuku hükümranim-den değil midir?
— Nazariye olarak öyledir.
— Sus Notaras!. Bu kadar hakarete tahammülüm yok...
— Beni affediniz şanlı hükümdarım. Ne söylediğimi biliniyorum. Fakat şehrin kapılarını kapamıya-lım.
— Bırakalım Türklerin ordusu rahat rahat girsin diye mi?.
— Hayır... Harp ilân etmiş olmamak için...
— Ben harp ilân etmiyorum. Surların kapısını kapıyorum.
— Bu, başka fiir mana ifade etmez.
Kostantin artık söz dinlemiyordu. Elile kapıyı göstererek:
— Leon!. Git, bir muhafız kıtası alarak surların bütün kapılarını kapat!..
Leon iki ayağının topuklarını şid detle birbirine vurarak hazır ol vaziyeti aldı ve derhal kapıya doğru yürüdü. Notaras, deli gibi kapının önüne gerildi. Adeta ağlıyarak:
— Yapmayınız Haşmetmeap.. bir dakika düşününüz!. Hiddetle vereceğiniz bir emrin fecî akıbetini düşününüz. Gitme Leon.. dur, gitme... sana dur diyorum.
Kostantin şiddetle emrini tekrarladı:
—Sana derhal git diyorum Leon. Şehrin kapıları kapanacaktır!.
Notaras bu defa kostantinin ayak larına kapandı:
— Beni dinleyiniz. Bu yaptığınız, telâfisi mümkün olmayan bir felâkete sebep olacaktır. Allah aşkına emrinizi geri alınız!.
— Bir Bizans Kayseri verdiği emri geri almaz.
Leon çoktan uzaklaşmıştı. Notaras duvara yaslandı. Büyük ve tarihî hata işlenmişti. Başı göğsü üstüne düştü. Derin ve acı bir düşünceye daldı.
Kostantin gittikçe asabileşiyordu. Notaras’ın önüne gelerek:
— Sade bu kadar değil Notaras dedi.
Notaras bitkin bir halde:
— Memleketi felâkete sürüklemek için daha ne yapabiliriz Haşmetmeap?..
Diye inledi.
— Yanlış düşünüyorsun. Hem memleketi,, hem şeref ve haysiyetimi kurtarmak için yapılacak bir şey daha var.
Notaras’ın gözleri açıldı. Acaba İmparator başka nasıl bir delilik yapacaktı? Türk Sultanının harp ilân etmesine sebep olabilmek için daha ne yapabilirdi?
— Bence yapılacak bir şey yok.
— Var Notaras... Şehirde bulunan, alış veriş için gelmiş olan bütün Türklerin tevkifini ve..
Notaras deli gibi bağırdı:
— Haşmetmeap... Haşmetmeap!.
— Evet tevkifini ve..
— Kâfi Haşmetmeap... Şaka etmeyiniz. Memleket işlerinin şakaya tahammülü yoktur.
— Kendine gel Notaras.. İmparatorunun karşısında olduğunu unut-
— Artık birşey düşünemiyorum.
— Tevkifini emredeceğim.
Franzese baktı. Franzes garip bir cesaretle:
— Hakkınız var Haşmetmeap... Madem ki zillet ve riya fayda vermedi. Artık cesaret lâzımdır. Sultan da, her şeyin bir haddi olduğunu bilmelidir.
(Devamı var)
/
Uçurumlar kâşifi N. Casteret Zafer'e anlatıyor
"446 Metre toprağın derinliğinde
ransa’nın en iftihar edebileceği isimlerden biri olan N. Casteret'yi, yanında bulunduğu müddetçe büyük bir alâka, heyecan ve takdirle dinledim. Nitekim, bu uçurumlar kâşifinin cümlelerinde, insan azminin nelere muktedir bulunduğunu bir kat daha iyi anlıyabilmek mümkündü:
.— La Henne • Morte — »(Ölen Kadın) adlı uçurumun, Pirene dağlarındaki ormanda, sis ve fırtına yüzünden yolunu kaybeden bir zavallı kadına mezar teşkil ettiğini bu kuyunun ağzında asılı kalmış a-yakkabıları sayesinde öğrendik. On sene sonra, arkadaşlarla, derinliği bizce bilinmiyen bu uçuruma girmeğe karar verdik; fakat yağan yağmurlar faaliyetimizin devamını imkânsız kılmıştı.»
Konuşmasına kısa bir aralık vererek devam etti:
«— İkinci tecrübemizde bir hamlede 15 metre katettik. Boşlukta sallanan vücutlarımız, ufak bir çıkıntı teşkil eden kaya parçasına za man zaman temasla, ayaklarımızın üstünde güçlükle duruyor, kayan taşlar karanlığın içinde yuvarlanıp korkunç sesler çıkararak altımızda devam eden derinliklerde kayboluyordu 30 metrelik yeni bir iniş yüzünden soğukluk tam 0 dereceye düşmüştü.»
— Uçuruma hangi mevsimde girmiştiniz?
Bu denemeyi yazın yaptıklarını açıkladıktan sonra, kadının kemiklerini bütün aramalara rağmen bulamadıklarına işaret eden N. Casteret:
«— Unutmayınız ki, bu dondurucu mezarlık içinde, bizim de hayatımız üç milimetre kutrundaki çelik merdivenlere bağlıydı» dedi. «Her şeye rağmen biz, inmek, daha derinlere inmek azmindeydik. Nihayet muhtelif gayretlerden sonra toprağın altında 80 metreye ulaştık. Burada muazzam bir kaya oldukça geniş bir balkon teşkil etmekteydi.»
— Demek ki yer altı yolculuğunuz burada bitmiyordu.
(— Hayır, uçurum sırlarını bu kadar kolay keşfettireceğe benzemiyordu. Üçüncü iniş tecrübemizde arkadaşım Loubens’in sevinçli sesi* bize yeni bir yol açtı. Kayalıklara çarparak akseden haykırışını hâlâ işitir gibi oluyorum: «Uçurum devam ediyor, evet devam ediyor!» Dikkat edince bu sesin yanında bulunan kısmın öte tarafından geldiğini anladım. Demek ki, arkadaşım bir geçitle başka bir kısma u-laşmıştı. Nitekim bir «Yılan insan» haline girerek küçük bir aralıktan sürüne sürüne Loubens’e ulaştım' İşte böylece, sonsuz derinliklerin altımızdaki karanlıklarda kaybolduğunu gördüm. Etraftan kayarak düşen taşlar tam üç buçuk saniye sonra dibe ulaşarak hemen hemen 45 metrenin daha bulunduğunu a-çıklıyordu. Böylece, 10 saat içinde kaldığımız bu uçurumu terkettik. Daha derinlere bir başka sefer inecektik.»
Gittikçe heyecanlanan maceralarına devam etmeden önce gözlüğünü çıkarttı ve bakışları adeta yeni bir hırsla doldu:
«— Dörüncü denemede La Henne - Morte uçurumunun Fransadakile-rin en derini bulunduğunu tesbit ettik: 1915 yılına kadar 300 metresi
& (jIE€IE
Par is’den Yazan: Hikmet SEVİG
ile Martel uçurumu bir rekor teşkil etmekteydi ki bunun dibine karımla beraber ulaşmıştım. Fakat P. Chevalier ekibi bu rekorumuzu altüst eden bir iniş yapmıştı. Bize ise, bütün hırs ve azmimizi Henne -Morte uçurumuna bağlamaktan baş ka çare kalmamıştı...
Beşinci ve altıncı ’ zi geçiyorum. ’ önemlidir. Zira ulaştım. Fakat vardığımıza ait bile rastlamıyorduk.»
Uğursuz gün...
.— 1943 yılı sabahı sekizde, ancak ertesi günü aynı saatte yeryüzüne çıkabileceğimizden habersiz, arkadaşlarla, alâkamızı gittikçe daha çok çeken La Henne - Morte’a girdik. Bu uğursuz gün bizim için çok fecî geçti; ölüm, ekibimizi arkadan vurmak arzusuyla sanki fır sat kollamaktaydı.
Nitekim öğrenemediğimiz bir sebep yüzünden ekibimizin en çevik genci: Maurel, 300 metre derinlikte kayarak boşluğa yuvarlandı, hem de başı üstüne! En korkunç bir şekilde ölebilecek olan bu arkadaşımızı başındaki miğfer ve bilhassa uçurumda bulunan bir göle düşmüş olması kurtardı. Onu, yardım ederek yukarıya çıkarmıya gayret ettiğimiz sırada ayağımla kaydırdığım bir kaya parçası aşağıya yuvarlandı. Derhal -dikkat!» diye hay kırdım; zira aşağıda arkadaşlar var dı. 18-20 kiloluk kütle uçurumun etrafına çarparak iniyordu. Birden acı bir haykırış ve arkasından derin bir sükût etrafa hakim oldu.»
— Felâketler sizi takip ediyormuş diye mırıldandım.
N- Casteret hüzünle ancak:
«— Laubens de aynı gün böylece yaralandı» diyebildi. «Dört kaburga kemiğinin kırıldığını sonra yaptığımız röntgen neticesinde öğrendik.»
— Demek ki La Henne - Morte u-çurumunda yalnız karanlıklar, soğuk ve derinliklerle değil, aynı zamanda su ile de mücadele etmeniz gerekiyordu.
.— Hem de, bazan metrelerce yük sekten dökülen, bazen de ufak bir göl teşkil eden 2 derece soğukluktaki dondurucu sularla. Fakat, genel olarak çalışmamıza engel teşkil e-en bu sular ikinci bir defa Laubensi ölümden kurtardı diyebilirim: Bu sefer dokuzuncu inişimizi yapmıştık. Loubens’in vücudu bir arkadaşın yanlış bir hareketi yüzünden - başı aşağıya doğru olmak üzere çelik merdivenlere takılmış sallanıyordu. Bu sırada belindeki asetilen lâm bası birden parladı: Uçurumun boşluklarında, kayalar arasında sallanan Loubens’in esvabı ateş almıştı. Fakat arkadaşım çevik bir hareketle kendisini, yukarıdan dökülen şelâlenin altına götürmesini bildi ve gene bir mucize eseri ölümden kur tuldu.
Onuncu denememizde, bir milyon metre küplük suyu boyayabilecek ■ fluoresccine.i şelâlelere döktük. Pirenelerde bütün sular aylarca tet kik edildi- Fakat La Henne - Morte en ufak bir iz bırakmamış ve boyayıcı eczayı adeta yutmuştu.»
___ denemelerim i-Yedincisi ise bence o gün 350 metreye uçurumun dibine en ufak bir alâmete
Muhtelif resimler üzerinde malûmat vermeyi ihmal etmiyerek:
.— Böylece yedi senelik bir zaman zarfında bu uçuruma on defa girdik» dedi. -Fakat Le Henne -Morte’a son bir defa, yalnız, dibine ulaşıncaya kadar içinde kalmak ü-zere inecektir.»
— Her şeye rağmen onun derinliği sizce meçhuldü değil mi?
»— Evet, karanlıklar için, titretici bir soğuk arasında, insan kuvvetini kesen dondurucu şelâleler altında biz bilinmez diyara doğru ineceğimizden başka bir şey bilmiyorduk. Yegâne arzumuz Le Henne Morte’un dibine ulaşmak, onu böy-lecek mağlûp etmekti.»
Unutulmaz gün...
N. Casteret anlatmasına devam et ti:
Gereken hazırlıklar yapılmıştı. 28 Ağustos 1947 gecesi, 22 arkadaş, bir tonluk eşya ile, tabiatın bu korkunç fakat celbedici uçurumuna iniyorduk. Şunu açıklamak isterim ki, ilk defa olarak telefon sayesinde dışarı ile irtibat tesis edilmişti. O günlük gayemiz 255 metre derinliğe inebilmekti. Orada bulunan u-fak gölün kıyısında çadırlarımızı kuracak ve dibe ulaşmak için gereken hazırlıkları yapacaktık. Nitekim, gece gündüz çalışmalara giriştik. Artık zaman mefhumunu u-nutmuştuk; yemek olarak, karın do yurmıyan fakat vitamin ve gıda ha zinesi teşkil eden Amerikan ma-mulâtı konserveler v.s. yiyorduk.»
— Diğer zamanlarınızda uçurum da ne yapıyordunuz?
.— Kayalarda yankılar yaratan çekiç sesleri, La Henne - Morte’u mağlûp edeceğimizi kendisine bağıran sesler! Kısaca, daha aşağıya i-nebilmek için muhtelif tertibatlar alıyorduk.»
Biraz durduktan sonra:
— Nihayet, hemen hemen kırk metre yükseklikten yanımızda bulunan göle dökülen şelâlerin çıkardığı gürültüler arasından bir dinî merasim yapıp bir hamlede 100 metre daha derinleşen bu uçuruma Loubens’le birlikte indim. Aynı mesafeyi kateden yeni bir şelâle — ki suları 2 derece idi — Bizi dondu-rurcasma ıslatmaktaydı.»
Yanılmamak için sordum:
— 350 metre derinlikte bulunuyordunuz değil mi?
.— Evet fakat La Henne - Morte’un dibine henüz ulaşmamıştık. Nitekim o günlük 400 metreye inmekle iktifa ettik. Zaten uçurum o-rada birden darlaşıyor ve sular çok dar bir aralıktan geçiyordu. Bizim de, yere yatarak, sürüne sürüne, karanlıkta kaybolan bu geçide girmemizden başka çare kalmamıştı.
İşte o anda kısaca mazimi hatırladım: 15 yaşında ilk defa olarak tek başıma bir uçuruma giriyorum. Bundan 35 yıl evvel, yani 1815 te ise karımla, 300 metrelik Martel u-çurumunun dibine ulaşmıştık. Fran şada ilk defa bu derinliğe ben varmıştım. Eşimin 300 metrelik inişi hâlâ bir dünya kadınlar rekoru teşkil etmektedir. Ne yazık ki o La Henne - Morte’da benimle beraber değildi. Kendisi bir başka uçurumda hayatını kaybetmeseydi eminim
. llllll
ki beni cesaretle burada da takip e-derdi.»
Derin bir iç çekmesinden sonra:
•— Birden hakikata döndüm» diyebildi.» Uçurumun dibine varmak, vakit kaybetmemek lâzımdı. Tam o sırada yeryüzünden fena bir haber aldık. Bize: Bütün ekip derhal dö nünüz, fırtına ve yağmur artmaktadır» denmekteydi. O anda Italyan u-çurumlar kâşifinin, aynı durumda, coşan şelâleler yüzünden boğularak öldüğünü hatırladım ve ekibin şefi bulunduğumdan bir karar vermek icabettiğini düşündüm Loubens'e dönerek: -kalıyoruz, La Henne -Morte’un dibine ulaşmamız lâzım, dedim.»
— Fakat bu 22 kişinin hayalını tehlikeye koymaktı.
«— Zannetmiyorum ki uçurumun muhtelif derinliklerinde, muhtelif ödevleri olan arkadaşlardan hiç biri o anda yeryüzüne çıkmıya razı olabilirdi. Nihayet, zaman zaman şelâleler altında boşlukta sallanarak, zaman zaman dar geçitlerde bir yol arıyarak, bazan ise ufak göllerin dondurucu sularında yüzerek daha aşağılara inmek çarelerine başvurduk. Böylece La Henne - Mor te’un 446 metre derinliğindeki dibine, akşamın onbirinde vardık. İşte o zaman hayatımda ilk defa larak dudaklarım bir uçurumun ğuk taşları üstüne dokundu. Bir se, şimdiye kadar çektiğimiz g lüklere bir cevap teşkil etmekteydi. Loubens omuzuna vurarak neyi devriyemi kutluyor ve ben ona -her şeyi unutmuştum; fal La Henne - Morte’u Fransa uçurum lar rekorunu kırarak mağlûp etmemiz benim için hakikî bir sevinç kaynağı oldu» diye cevap veriyordum.»
N. Casteret, aynı heyecanı tekrar duyar görünüyordu. Yalnız bakışı ansızın değişti:
«— Fakat kuvvetini tamamen kay betmiş Loubens ve beni yukarı çekemiyorlardı. Diğer arkadaşların da tahammülleri sona ermiş ve biz de bu korkunç derinliklerde şelâleler altında hareketsiz kalmıştık; bir an, doğduğum günde ölümle kar şılaştığımı sandım. Uçurumda, u-yumak ve donmak tehlikesi bizi bekliyordu. O andan itibaren en çetin anları yaşadık. Bir ara Lou-bens’e dönerek; -Büyük bir ihtiyatsızlık ettik dedim. Herkes suları kaynatmadan içti. Hastalanmış olmasınlar.» Alayla bana şöyle cevap verdi: «Merak edilecek bir şey yok. Uçurum o kadar derindi ki mikroplar yukardan düşmekle bin parça olurlar...»
N. Casteret hafifçe gülerek:
— En sonunda, tamamen unutul-madiğimizi öğrendik diye tamamladı. Üst katlardan, bizi çıkaracaklarına dair haber geldi. Nitekim 28 Ağustos gecesi girdiğimiz La Henne - Morte'tan 2 Eylülde, uçurumun içinde beş gün 6 gece kaldıktan sonra, gazetecilerin binbir sualleri, fotoğrafçıların gözlerimizi kamaştıran magnezyum ışıkları arasında çıktık. Fransa’nın uçurumlar rekoru 446 metre ile kırılmış ve muhtelif incelemeler yapan arkadaşlarım hepsi, çalışmalarından memnun geri dönmüşlerdi. Kısaca muhtelif ga yelerle oraya inen 22 kişilik grubumuz La Henne - Morte’u mağlûp et mişti.»
12 ŞUBAT 1950 PAZAR
12 ŞUBAT 1950 PAZAR
• Esre/ Se/i
Debussy «La M
■ ,.,l
jndziği (Ri) Çeşitli hafif
Konserto CP1
Peter Çaykovski: «Piyano k
No. 1. (si bemol minör
— Hayır Notaras, hayır.. Bu dilediğini yapmıyacağım!. Bu zillete katlanmıyacağıml. Sultanın ayaklarına kapanmıyacağım. Artık bıktım. Kulu, kölesi oldum onun.. topraklarım üzerinde hisarlar yaptı, ses çıkarmadım. Üstelik ona ve amelesine, askerlerine hediyeler gönderdim. Daha ne yapabilirim?!. Hayır, Notaras.. Artık bu yoldan vaz geçeceğim.
— Bilâkis Haşmetmeap...
Kostantin daha hırçın ve yırtıcı bir sesle devam etti:
— Bu tahtın sahibi benim. Bin yıllık bir imparatorluğun hükümdarıyım. Şehrimin kapılarını daha fazla açık bırakamam. Onları kapatacağım. Sultanın bir tek tebaası bile Bizansa girmiyecektir.
— Haşmetmeap.. Allah aşkına İyi düşününüz.
— Düşündüm Notaras ve kararımı verdim. Şehrin kapılarını kapatacağım.
Notaras perişan bir halde idi. Yalvarıyordu:
— Bunu yapmayınız Haşmetmeap... Bunu yapmayalım.
' — Hayır...
—Yapmıyalım Haşmetmeap.. Bu, harp ilânı demektir!.
—Şehrimin kapılarını istediğim vakit açıp, istediğim vakit kapa-
İyi amma, o bahçe duvarına varmak lâzım geliyordu. Aradaki mesafe de pek uzak değildi: bir kaç yüç kulaçtan ibaretti. Fakat, felâketin büyüğü yüz gösterdi: Pan-tekot’la çetesi koşa koşa üzerlerine geliyorlardı.
Onlalar da koşmaya başladılar. Ne yakından ve ne uzaktan karşı-larıne hiç bir düşman çıkmadığı cihetle Boröver bir daha tertibatını değiştir. Tehlike arkalarında olduğundan nerede ise kendilerine yetişeceğinden Fransua'yı, nereye gideceklerini bilen Strapafor ile Korpotiibal’e emanet ettikten sonra, arkaya geçti, bir tarafına Trenkmay’ı ve bir tarafına da demir çubuğu halâ bırakmamış olan Burakan’ı aldı.
Böylece bir müddet ilerlediler. Fakat, adımlarını, gittikçe yorulduğu görülen Fransua'nın yürüyüşüne uydurmak mecburiyetinde i-diler. Arkadan gelen haydutlar güruhu ise yaklaşıyorlardı ve bu gidişle kısa bir zaman sonra arkalarından bastırılacaklardı.
O vakit Boröver, Fransua’yı tutarak omuzlarının üstüne oturttu ve koşmaya başladı. Taşıdığı yük sanki ona hiç ağırlık vermiyordu. Ferriyer de onun yanında koşuyordu. Dört babayiğit arkadan geliyorlardı. Bunlar bahçe duvarına erişmek için lâzım gelen zamanı öndekilere kazandırmak için haydutlar çetesini durdurmak vazifesini üstlerine almışlardı.
Bu duvar Fur sokağı üzerinde ve tam Büşeri ve Sen-Sülpis (1) sokakları arasının ortasında kâin idi. Buşeri sokağı tarafında, yüz-
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
Ml$«l Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı
leri Fur sokağına bakan dört veya beş ev vardı. Sen-Sülpis sokağı tarafında da ancak o kadar ev bulunuyordu. Boröver, Papaz Teşhir kulesine vararak onu geçti.
Bu anda, Fut sokağının nihayetinde ve Sen-Sülpis sokağından bir koşuşma ve bağırma gürültüsü işitti. Ayak seselrinden, oralardan koşup gelmekte olan iki müfrezenin mevcudu aşağı yukarı arkalarından gelen çete mevcudu kadar olduğuna hükmetti.
İşin fenası da, bu yeni gelenlerden bir kaçının Sen-Sülpis sokağından çıkmış olması idi. Bu itibarla duvara erişmelerine imkân yoktu; çünki, sokaktan çıkanlar kendilerinden evvel duvara varmış olacaklardı. O gelenleı ne serseri, ne dilenci makulesi, ne de haydut kişilerdi. Hayır, onlarda, asilzade askerler kılığı ve tevrı vardı. Muharebeye gider gibi teçhiz edilmişlerdi: başlarında miğferleri, sırtlarında manda derisinden yapılmış zırh gömlekleri vardı.
Her adımda karşısına manialar ve tehlikeler çıkaran talihin uğursuzluğuna kızan Boröver:
— Hay Allah belâlarını versin! diye bağırdı, etrafına hışımla baktı.
Papaz teşhir kulesi ile aralarında iki adımlık bir mesafe vardı; bunu bir sıçrayışta geçti. Maksadı, arkasını duvara dayamak ve öldürebileceği kadarını öteki dünyaya gönderdikten sonra kendini öldürtmek,yani postunu pahalıya satmaktı.
Oraya yetişince bir kapı bulunduğunu gördü. Üstü kalın demir levhalarla kapalı ve iri çivilerle perkitilmiş sağlam meşe ağacından yapılmış olan bu kapı açıktı.
Aralıktan, bir sürü garip ve tuhaf eşya ile dolu meş'um yere lâ-kayıt bir betaetle biraz düzen vermeğe çalışan ve bu sırada bir sarhoş şarkısı mırıldanan-Pepezlar cellâdı veya bunun yamaklarından biri olan- bir adam görülüyordu.
Boröver hemen Fransua’yı omuzundan indirmiş, derin nefes almış ve hafifçe gülümsemişti.
Şövalye bu kapıyı görÜT görmez müthiş bir tekme ile onu arkasına kadar açtı. Hepsi de, yıldırım gibi içeri girdiler, kapıyı kapadılar ve kalın sürgülerini sürdüler.
Bu ani istilâ ka'rşısında, içeride sarhoş şarkısı mırıldanan adamın hayretten ağzı açık kalmıştı... Korku ile sağa sola bakıyordu.
83
Üstü başı kan içinde olan, abnla-rından ter akan, yalın kılıç, korkunç suratlı bu yırtık elbiseli yedi adamı görünce ömrünün son dakikası gelmiş olduğunu sandı ve korkudan dişleri birbirine çarparak merhamet istiyen bir tavırla ellerini bitiştirdi.
Boröver onun korkusunu yatıştırmak için:
— Eğer suşarsan sana bir fenalığımız dokunmaz, dedi..v Amma, ağzını açacak olursan...
Kanla kıpkırmızı kesilmiş olan hançerini öyle manalı bir hareketle gösterdi ki, bütün vücudu zangır zangır titriyen zavallı herif, ağzını katiyen açmıyacağını göstermek için iki eliyle dudaklarını kapadı.
Artık, susacağından tamamiyle emin olarak onunla meşgûl olmadılar. Kanter içinde idiler, solukları kesilmişti hepsinin. Ferri-yer ile Fransua bir döşeme taban direğinin üstüne oturdular ve terlerini sildiler.
Boröver, bir saniye kadar derin derin nefes aldı... işte, gerek kendi nefsine ve gerek dört sadık adamına karşı yaptığı müsamaha bu kadardı. Hemen işe başladılar. Yani, kapının önüne bir barikat yaptılar. Bu iş oldukça kolay ol»
muştu: Büyük bir kısmı direk ve kalaslardan ibaret olan malzeme burada bol bol vardı.
Boröver, faaliyetle çalışmakta iken:
— Meşum bir tesadüf neticesi olarak Sen - Sülpis sokağından çıkan bu askerler bize birşeyler söylediler galiba... onların bağırarak söylediklerini işiteniniz var mı? .. dedi.
Buna Fransua cevap verdi:
— Bize, kaçmamızı ve kendilerinin bizi aradıklarını söylediklerini işitir gibi oldum.
Boröver alaylı bir eda ile:
— Ya! dedi. Demek, bize meydan okuyorlar? Pekâlâ, öyle ise!.. herhalde, biraz müsavi şartlar dahilinde karşılaşacağımızı sanırım... O vakit, onların da ne derece cesur olduklarım görürürz.
Hemen bir dakika içinde yaptıkları harikada memnuniyetle baktılar. Zaten tam vaktinde bitirmişlerdi; zira, kulenin etrafında bağırıp çağırmalar başlamıştı. Artık kapıya vurulacak darbeleri bekliyorlardı. Boröver:
— Kapı dayanır... elveririn, evi havaya uçurmak için barut buldukları gibi burada da kapıyı kırmak, barikatı yıkmak için patlayıcı maddeler bulmasınlar. Kapıyı kırsalar bilç, iş onunla bitmiş olmaz; o zaman biz de yukarı çıkarız ve heriflerin başlarına belâ kesiliriz.
LÜZUMLU TELEFONLAR
Yangın ................. 00
Sıhhî imdat ............ 91
Trenler ............. 12028
Hava Yollan.......... 14881
Yataklı vagonlar .... 11566
Su ârıza ............ 21575
Elektrik ............ 24846
Havagazı ............ 24846
Başkent Taksi . 22222
Yeni Güven Taksi .... 22333
Sizin Taksi . .... 22333
Merkez Taksi ........ 11111
Ersan Taksi ......... 21111
*
SİNEMALAR VE
EĞLENCE YERLERİ
BÜYÜK ANKARA
ULUS YENİ PARK SÜMER
sus CEBECİ
(15031) : Istırap Çocu&u (23432) : Zamane kızı (22294) : Güzeller resmlgeçldl (14040) : Haydut askı (11131) : Kadın severse (14072) : Dolambaçlı yollar, Üstün uçarkaleler
(14071) : Kadın severse (13846) : Korsanlar

nöbetçi eczaneler
Sağlık, Üniversite, Ulus
TAKVİM [
Hicriı 1369 — Rebiül’âhır: 24
Rumî: 1366 — Ocak: 30
12 ŞUBAT 1950 PAZAR
Ezani
Vasati
(1) Bu sokak, sonraları Kamet sokağı oldu.
(Devamı var)
I
(108)
TÜRK-ITALYAN
I
Boks Maçları
r
A
Linyit kömürleri
her nevi kömür
YE^I NEŞRİYAT:
V
Linyit evin en tasarruflu yakıt vasıtasıdır
EUBANK
ERCİŞ HAMAMI
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bugün saat 11 de
YILDIZ ECE
Masal 6 Tablo Velilerle çocuklara
(959) ■ (96)
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
NOT: (Peer Gynt) teknik provaları dolayısiyle bugün matine yoktur. •
Bu akşam saat 20 de ANTİGONE ve
ŞCAPİN’in DOLAPLARI (Öğrencilere ve halka ucuz)
Satılık Yazıhane
Mühendis ve müteahhitlere elverişli büyük bir .yazıhane 13 Şubat Pazartesi günü saat 12.30 da müzayede salonunda satılıktır. (281)
KÜÇÜK TİYATRODA
Bugün saat 15 de ANTİGONE
ŞCAPİN’in DOLAPLARI (Yatılı öğrencilere ve halka)
Memleket dışı
U aylık ............„...
6 » ...................
8 » ..............„....
ZAFER’ln Abone Şartlan Memleket içi
12 aylık .................. 28 I
8 ) ...................... 16 :
3 » ................. 8 ı
ZAFER’ln hân Şartlan
Bağlık .................... 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm.... 4 )
4. cü sayfada Sm. ......... 8 )
6. ve 6. cı sayfada Sm..... 2 )
Doğum, Nikâh, Nisan, ölüm ve Mevlût İlânları 5 Ban t İmi göçmemek sarttyle 15 Ura.
GÜNÜN MES’ELELERİ
Zengin bir Milletin yoksulluk sebepleri
3 Mart Cuma Akşamı 21.30da
BÜYÜK SİNEMADA
Kıymotli ses sanatkârı
NECMI RIZA AHIZKAN
KONSERİ
1(1 lira taksitle elbise, palto dikilir
ADRES:
Yeni Sinema üstü No. 11
İsmail Altan
Tel: 11154 (282)
•fc (Baştarafı 2 ncide) olacaktır. Bu hamleler belki de iç-politikayı idare edenleri yoracaktır. Bu yorucu İşler yerine, o menfaat zümrelerini kolayca fakat haksız bir şekilde tatmin yoluna gidilecek yani bir nevi günlük iç politika muvaffakiyeti düşünülecek o-ursa, İktisadî plândan ne hayır, ne le eser kalır.
Buna mukabil, İktisadî programı yalnız İlmî zaviyeden, objektif olarak görüp tatbik eden insanlar, bir çok meşakkatli mücadeleler sonunda da olsa, muvaffak olup milleti refaha götüreceklerine göre, küçük menfaat zümrelerine sevimsiz de görünseler millet çapında bir sevgi ve İtimada mazhar olacaklardır. Bunun tersi, küçük zümreyi bir rey tamahkârlığı ile kazanıp, neticede millet itimadını kaybetmek şeklinde tecelli eder ki, hem vicdanî, hem de mantıkî bacımlardan caiz olmasa gerektir.

Bu umumî mütalealan serdettik-ten sonra, bunların bir kısmını mem leketlmizde bulabileceğimiz misâllerle göstermeğe çalışalım.
İlk müşahedemiz şudur:
Bizde, Ticaret Vekâleti kadar, program değiştiren, daha doğrusu programsızlık içinde kalmış olan bir vekâlet yoktur.
Bilhassa harp bidayetinden bu âna kadar, bu vekâletin düştüğü ha talar, her zaman ânî olarak müşa hede edilebilir cinsten olmamakla beraber, hakikatle, millî gelir üzerinde, büyük çapta köstekleyici, hat tâ kısırlaştırıcı tesirler icra etmiştir.
Bunun başlıca sebebi, program-sızlıktır. Filhakika, Halk Partisi Hü kûmetleri, İktisadî program lüzum ve mefhumunu, bir türlü anlamak cihetine gitmemişlerdir. Gittikleri vakit de kendilerini sathî kalmaktan yahut timmediat tesirlere kapılmaktan kurtaçamamışlardır.
Bunun böyle tecelli etmesinde baş lıca sebeplerden biri, memlekette bir ikaz ve mürakaba müessesesinin pek yakın bir zamana kadar teessüs etmemiş olması, başka bir deyimle tek parti rahavetinin insanlara mesuliyetiz ve müeyyidesiz iş görme duygusunu, tedavi edilmez bir illet halinde aşılamış olmasıdır. Bu illet, yok dediğimiz bu mürakaba müesse-sesi vücut bulduktan sonra da baş-
ka bir şekilde tezahür etmiştir. Bir tepki halinde, her türlü ikazı bir takım kablî hükümler ve tevillerle karşılamış, gayrı samimî bir psikoloji şekline çevrilmiş ve obj ektik görüşe düşman kesilmiştir. Sebep basittir: alışılan rahavet ve mesuliyetsizlik duygusu keyiflerinden ay nlmak hususundaki marazî buh-
îktisadî düzenden mahrum kalmamızın bir sebebi programsızlık ise bir diğer sebebi de ehil olmıyan kimselere, barem kanunu gibi, kıy met ve liyakati tamamen reddeden bir sistem tatbiki sonunda, iş tevdi etmektir.
Bu âmiller de kâfi derecede mu-vaffakiyesizlik sebebidir.
Hele politik icaplarla bu muvaf-fakiyetsizlikler tevil edilmek ve zevahiri kurtarmak yolu tutulunca, millet vicdanında bir kuvvetli tepki hergün biraz daha kuvvet kazanmıştır.
Bu hâl, bir gün gelir kuvvetli bir tenkit müessesesi vücude getirir ki, her türlü işaret ve ikazda geniş halkalar yaparak yine millet vicdanında yayılıp yerleşmiştir.
Aslında ehliyetsiz olan idare mekanizmalarında buhran başgöster-miş, bu buhran, bir takım dedikoduların da tazyiki halinde çalışma mekanizmasını İş göremez hale getirmiştir.
Umumiyetle, neticede bu buhran millî gelire tesir eder, bütçenin tahakkuku. bu gelire bağlı olduğ i-çin müşkilleşir, imkânsız hale gelir ve Devlet bir takım vasıtalı vergiler, gümrük resimlerinde artışlar ihdas etmek yani doğrudan doğruya elini halkın kesesine sokmak mec buriyetlni duyar.
Ticarî sahada teşvik için yer aldığını unutarak, tacire hem rakip, hem de hakem olur. Bununla da kalmaz; köylüden beynelmilel piyasa fiyatları ile buğday alır, ona beynelmilel piyasa fiyatlarının üç dört mis li fiyatlarla ve inhisar halinde, şeker, kahve, manifatura vesaire ve-rir. |
Bu vaziyetler köylünün kalkınma sini değil, sadece ezilmesini muciptir. Bu vazyetler, aciz mahsulü ve memnuniyetsizlik sebepleridir.
işte millî gelir böyle azalır, kısır-' laşır, ve sonunda manasız bir hale gelmiye başlar.
Fahlre Fersan, Cevdet Çağla, Cevdet Kozanoğlu, Ömer Altuğ, Feyzi Arslaııgll ve arkadaşları refakatile
Konser yalnız bir geqedir. Biletler
gişede satılmaktadır.
Büyük Fırsat
Naklihane dolayısiyle Yenişehir Meşrutiyet caddesinde gayet işlek bir bakkal dükkânı devredilecektir. Hergün 9 ile 12 arasında 21811 telefondan şartlar öğrenilebilir.
Türkiye Garanti Bankası A. O
1950 ikramiye plânı
100.000 Lira
200.000 lira değerindeki büyük Garanti Apartmanının 3 dairesi
HER AY BİR KEŞİDE
ŞUBAT Çekilişinde:
2 Adet 1.000 Liralık
3
3
4
500
150
Aynca 100 lira İle 25 lira arasında değişen 33 adet muhtelif
PARA İKRAMİYELERİ
Her (100) liraya ayrı bir kur’a numarası verilir.
YILIN İKİNCİ ÇEKİLİŞİ 27 ŞUBAT 1950
Gar Gazinosu Üst kat salonunda her akşam Meşhur Ispanyol koro atraksiyonu Solera De Espana Enduluz Bülbülü
PAOUITA SERRANO
ve
JOSE CASTRO
Iştirakile
Her pazar saat 17 de matine
DOKTOR ——i
Hoyrünnsı AK-N
Çocuk hastalıktan mütehassısı Hastalarını Pazardan maada her gün kabule başlamıştır.
Hamamönü, İnönü Bulvarı No. 203. Daire 8. (280)
Kimyager aranmaktadır
İngilizceyi iyi bilmesi lâzımdır. Petrol Ofisin Selânik caddesi 60 numaradaki merkezine şahsen veya yaziyle müracaatı rica (274)
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRODA
Bu akşam saat 20 de
İKİ OPERA BİRDEN
P. Mascagni’nin KÖYLÜ NAMUSU (Cavalleria Rusticana) Opera 1 perde R. Leoncavallo’nun
PA LYA Ç O Pagallacci
Opera: 2 perde
Balya Tahtası Satışı
Maliye Bakanlığından:
Ankara Devlet Kâğıt Deposunda birikmiş ve birikecek olan balya kapak tahtaları mevcut şartnamesine göre arttırma ile satılacaktır.
İsteklilerin (150) lira geçici teminat akçesini Ankara Devlet Kâğıt Deposuna yatırarak alacakları makbuzla 27 Şubat 1950 Pazartesi günü saat 10 da Gümrük ve Tekel Bakanlığı binası içinde Devlet Kâğıt ve Basım Genel Müdürlüğüne müracaatları ilân olunur. ((892) - (93)
Matbuat Teknisyenleri ' toplantısı yapıldı syinkara Matbuat Teknisyenleri 7^50 yılı genel kurul toplantısı dün : saat 15 de Halkevinde yapılmıştır.
Eski yönetim kurulundan Bahti- 1 yar Ozbalta’nın başkanlığında yapılan toplantıda, bölge çalışma müdürü Fazıl Sağlam, çalışma genel müdürü Sezai Erkut da hazır bulunmuş lardır.
Yıllık çalışma raporunun okun -masını müteakip, dilekler bahsine geçilmiş, söz alan sendika mensupları muhtelif mevzulara temas et- ; mişlerdir.
Bu arada, bilhassa doktor ve ilâç 1 meseleleriyle işsiz ve hasta işçilere yardıma ait hususlar üzerinde karşılıklı fikir teatileri ve tartışmalar yapılmıştır.
Dileklerden sonra bölge çalışma * müdürü Fazıl Sağlam da söz alarak | doktor ve ilâç meselelerinde kendi- 1 lerine düşen vazifeyi yerine getir- 1 meye daima âmâde olduklarını ifade etmiştir.
Toplantıya on dakika ara verildik ten sonra yeni yıl çalışma faaliyeti- 1 ni idare edecek olan yönetim kurulu ' nun seçimi yapılmış ve yeni idare 1 heyetine şu zevat seçilmişlerdir. 1
Başkan Hakkı Sincil, üye Hüsamettin Özgün, Mustafa Işıksal, Bah- 5 tiyar Özbalkan, Yaşar Akyay. Emin Karagözoğlu, Doğan Torunoğlu, ts- ( mail Teber, Cihat Baydar. 2
Gündemdeki diğer maddeler de 1 görüşüldükten sonra geç vakit toplantıya son verilmiştir. t
YENİ VALİLER
Gaziantep vali vekili İhsan Ecemi?, Erzincan vali vekili Ahmet Koçak, Maraş vali vekili Nurettin l Özcebek ve Kocaeli vali vekili Şe- I kip Yurdakul’un bulundukları il va- t liliklerine 90 ar lira maaşla tayin- 1 leri; İçişleri Bakanlığının yazısı ü-zerine, Bakanlar Kurulu toplantısın 1 da kararlaşmıştır.
SAHTE ŞOFÖR VESİKA8I
Yaşar Kayser ile Cevdet Özülkü & isminde iki şahıs sahte mühürle şo- 5 för ehliyetnamesi tanzim ederek şo- r förlük yaparken yakalanmışlardır. $
Sahte şoförler savcılığa teslim e- . dilmişlerdir.
' Yûkıek Sihhaf Şûrası toplantısı
Yüksek Sağlık Şurası dün de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Kemali Bayezit’in başkanlığında toplanmış ve gündemindeki kanun ve tüzük tasarıları ile adlî ihtibar ve meslek hastalığı vakalarına ait gelen bütün evrakı neticelendirmiş ve ayrıca 1949 yılı başından şimdiye kadar yurdumuzda görülen bulaşıcı ve sosyal hastalıklar durumu ile, bu hususta alınmış olan bütün tedbirler ve yapılmış bulunan mesai yi yerinde bulmuş ve takdirle kar-şılıyarak çalışmalarına son vermiştir.
Aropça ezan okuyanlar
İstanbul, 11 (Telefonla) — Ethem adında biri, Bakırköyde, Kartalte-pe camiinde, namaz kılarken ayağa kalkarak Arapça ezan okumak istemiştir.
Ethem yakalanarak savcılığa teslim edilmiştir.
Bundan başka Beyoğlu sinemalarından birinde bir Mısır filmi oynatılırken, seyircilerden Muharrem adında biri birdenbire coşmuş, o da Arapça ezan okumaya başlamıştır.
Muharrem Bakırköy hastanesine sevkedilmiştir.
Hayati Hancı adında yaşlı bir a-dam da, Köprü vapur iskelesinde Arapça ezan okuduğu iddiasiyle yakalanmıştır.
Her üç ezancı hakkında kanunî takibata girişilmiştir.
BİR 8İNEMA YILDIZI
GEÇTİ _
İstanbul, 11 (Telefonla) — Meşhur sinema yıldızlarından Yvonne De Carlo, bu sabah transit olarak bir uçakla Yeşilköy den geçmiş ve İrana gitmiştir.
Mamak Gençlerinin halk türküleri ve millî oyunlar gösterisi
Öğrendiğimize göre 9 Şubat perşembe gecesi Mamak gençlerinin bü yük fedakârlıkla vücuda getirdiği millî oyunlar gösterisi 500 e yakın seçkin davetli huzurunda yapılmış, büyük takdir toplamıştır. Gençlik kulübü asbaşkanı Salih Even'in gençliğin gayesi ve çalışmaları hakkında yaptığı konuşma alâka ile din lenmlş, bundan sonraki çalışmalarını destekllyeceklerine dair söz vermişlerdir.
Mamak gençliğinin bu büyük ba şansı cidden diğer semtlere örnek olacak değerdedir.
16 Şubat Perşembe Gecesi Saat 21 de
BÜYÜK SİNEMADA
Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığından:
Ankara Boks Karma takımı ile İtalyan boksörleri arasında yapılacak maçların bilet fiyatları: 10-6-4-3-2 ve Loca 16 lira olarak tesbit edilmiştir. Tamamen numaralı olan biletlerin satışına 14 Şubat Salı gününden itibaren Büyük Sinema gişelerinde başlanacaktır.
Sobasında üstten yakılmak suretile kokusuz ve dumansız yanar.
SATILIK
Çocuk arabası, sepet, fınn, radyo yatak ve misafir odası takımları. Demlrtepe Menekşe sok. 38/5.
İstanbul Liselilere:
★ İstanbul Sultanisi ve onun devamı olan İstanbul Lisesinde hoca ve talebe olarak bulunmuş olup da Ankarada bulunanların bir cemiyet halinde toplanmaları için teşebbüse geçilmiştir. Uzun ve şerefli bir ananesi olan bu değerli kültür mües-sesesi mensuplarından Ankarada bulunanların tam bir listesini vücuda getirmek İçin çalışmağa başlıyan teşebbüs heyeti, İstanbul Lisesi mezunlarının 18 Şubat Cumartesi gününe kadar 12155 numaraya telefon Ta veya «Anafartalar caddesi Vakıf İş Hanı 119 numarada Emin Abdullah Ozerol. adresine yazı ile adlarını ve adreslerini bildirmelerini vasıtamızla rica etmektedir.
Ankara Veremle Savaş Derneği Başkanlığından
Derneğimizin yıllık Genel Kurul toplantısı 28 Şubat 1950 Salı günü saat 15 de Memurlar Kooperatifi arkasındaki Merkez Dispanserimizde yapılacaktır.
Sayın üyelerin teşrifleri. saygı ile rica olunur.' (12-15)
Bu kömür odundan üç defa daha ucuz ve üç defa daha kuvvetlidir.

Ceyhanda feci bir cinayet
Ceyhan (Hususî) — İlçeiz Hacı İbrahim mahallesinde oturan Tacirli aşiretlerinden Abidin adındaki şahsın 25 yaşlanndaki kızı Esmayı almak yüzünden Hüseyin oğlu Men-güş, Sadık Mengüş ve kayınbiraderi Satılmış ile Süleyman oğlu Kemal a-rasında bir münakaşa çıkmış ve neticede hepsi birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlar ve bu arada Kemal aldığı bıçak yarasiyle ölmüştür.
Malatyada soğuktan İlkokullar 6 gün tatil edildi
Malatya, (Hususi) — 10 günden beri şehrimizde hüküm sürmekte olan çok şiddetli soğuklar nakliyat işlerini kısmen inkıtaa uğratmakta ve bilhassa yokluk içinde çırpınan fakir ailelerin müşkilâtlarla karşılaşmalarına sebep olmaktadır.
İlkokul öğrencilerinde kabakulak, grip ve kızamık gibi mevsim hastalıklarına çokça tesadüf edildiğinden, bu durumun önlenebilmesi a-maciyle İlkokulların 6/2/950 Pazar tesl sabahından 12/2/950 pazar akşamına kadar bir hafta tatil edilmelerine il sağlık kurulu tarafından karar verilmiştir.
Tabldot
îçcebeci caddesi, Mülkiye karşısında Şakir Akkoyunlu Ap. alt katında çalışmakta olan aşe-vimiz ev'ere de yemek vermiye başlamıştır. Üç kap öğle ayrıca üç kap akşam olmak üzere 6 KAP YEMEK AYDA 50 LİRADIR. Yemeklerin biri et ve emsalidir. Tabldot salonunda yemek yiyeceklere bolca ekmek de verilir. (270)
Ankara Belediyesinden:
Belediye Zabıta Talimatnamesinin seyrüsefere müteallik muhtelif hükümlerinde, taşıtlar için, otobüs duraklarını işgal etmek, yolların ortasında veya tratuvardan uzak mesafede kenara çekilmeden durmak, taşıtları yol üzerinde karşılıklı olarak bırakmak ve saire ayn ayrı birer suç olarak gösterilmiştir.
Şoförlerin, mağdur olmamaları bakımından bu gibi hususlarda çok dikkat etmeleri lüzumu ilân olunur. (834) - (89)
YAĞMUR VE TOPRAK
Köy ve köylü meselelerin özentiye ve yapmacığa kaçmadan sağlam müşahede ve delillere dayanarak ele alan «Yağmur ve Toprak» dergisi.' köy konusunu yakından bilen gençlerimizin makale, inceleme, hikâye, şiir ve notlar halindeki özlü yazıla-riyle dolu olarak yayımına devam etmektedir. Son çıkan 19. uncu sayısında, «Köy - Şehir», «Köy ve Köylü Meselesi», «Motor ve Karasaban», «Köyden Notlar», «Basınımızdaki İlgisizlik» yazılariyle Samim Koca-göz’ün «Kuru Fasulye» hikâyesi, iki güzel şiir ve basınımızda köylü, o-landan bitenden sahifeleri vardır.
Yurdumuzun ve halkımızın gerçeklerini Yağmur ve Toprak’ın mü-tevazi sahifelerinden öğrenmeniz mümkündür. On aylık abone bedeli 100 kuruş. Adres: P. K. 55 Ankara.


VVANTED
A fast typist and file elerk for immediate employment American Firm in Ankara submit full partl-culars and employment record to P. K. 1015 Ankara. (279)
Kiralık daire
İki oda. bir hol ve müştemilâtı Elektrik ve su mevcut.
Müracaat:
Uzun Gemiciler sokak 19 No. Iu Taylanlar Ap. D. 3. Cebeci.
Havaların soğukluğunu düşünmemeli, ERCİŞ HAMAMINDA hususi kaloriferli din'enme odaları mevcuttur.
remizliğini ve rahatını düşünen sayın müşterilerinin emrine âmadedir.
İtfaiye Meydanı: Kosova sokak — ANKARA. Tel: 15319
(267)
Ankara Belediye Başkanlığından:
Belediye sınırları içinde vukubulan çocuk ölümlerinde bazı hemşehrilerin çocuk ölülerini muayene ettirmek ve defin ruhsatı almak için kucakta veya genel nakil vasıtaları ile merkez veya şube doktorlarına getirdikleri görülmektedir.
Ölüm vakalarında sari hastalıkların da olabileceği tabiî bulunacağından ve cenaze nakillerinin münhasıran Belediyece tahsis edilen vasıtalarla yapılması Umumi Hıfzıssıha Kanunu icaplarından bulunduğu cihetle aksine hareketin cezayı icabettireceği sayın halka ilân olunur. ‘ (955) - (97)
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazuşlerini fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOĞLÜ
Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
750, 780, 840, 990, 1075,
Pijamalar: 1050 Kr
Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir. SÜRPRİZ Poplin gömlek fiatlorımızı takdim ediyoruz
k Bir Gömlek ile sahip olacaksınız.
s
- —
!
M. Gücü-H. Okuluna
3-4 galip geldi
Muhafızgücü dün güzel bir oyun çıkardı,
Lig maçlarına dün de 19 Mayıs Stadyumunda devam edildi. Günün ilk karşılaşması Maltepe ile Atıfbey arasında yapıldı. Rakiplerine nazaran daha düzgün oynıyan Maltepe takımı maçı 3 - 0 kazanmaya muvaffak oldu.
Günün ikinoi karşılaşması hakem Faik Gökay idaresinde Muhafızgü-cü ile Harpokulu arasında yapıldı. Takımlar sahada aşağıdaki kadroları ile yer aldılar:
Muhafızgücü: Salâhattin, Yüncü, CeVat, Fikret, Mehmet, Mehmet, Doğan, Halil, Muhittin, Kâzım, Salim.
Ilarpokulu: Remzi, İsmet, Rıdvan, Mustafa, Selâmi, Nejat, Vasıf, K. Salâhattin, Hakkı, Sabahattin. Hüs-
Oyuna Harbiyenin vuruşu ile başlandı. İlk Harbiye akını Muhafızgü-cü müdafaasında kesildi. Mukabil hücuma geçen Muhafızlılar. Kalecinin topu elinden kaçırmasına rağ -men fırsattan faydalanmadılar.
5 inci dakikada soldan yapılan bir Harbiye akınında, top Hakkıdan, sağ iç Sabahattine, ondan da Vasıfa geçti. Vasıf da sıkı bir vuruşla ilk Harbiye golünü atmaya muvaffak oldu. Bu golden sonra derhal topla-n# Mu.hafızlılann soldan Salim va-sıtasiyle yaptıkları akınlar cidden tehlikeli oluyor.
Nitekim 10 uncu dakikada da sol açık Salimin yaptığı ortaya, Halil yatarak vurduğu kafa ile Muhafızgücünün birinci golünü yaptı. Şimdi vaziyet 1 - 1 berabere, oyuna devam ediliyor. Bu defa Harbiydiler hücuma geçtiler. Sağ açık Vasıfın kaleye yaptığı ortada, kaleci topu avta gidiyor diye tutmadı. Hakkı da yerinde bir kafa vuruşu ile Harbiyenin ikinci golünü yaptı. Karşılıklı yapılan bu gollerden son ra oyun zevkli bir hal aldı. Her iki taraf da çok dikkatli oynuyor. Bu arada Muhafızgücü kalecisinin bir kaç kurtarışı sık sık alkışlan^-. Harbiyenin sağdan, Muhafızgücünün de soldan yaptıları akınlar cidden tehlikeli oluyor. m
Oyunun 39 uncu dakikasında Harbiyenin sağdan Vasıf vasıtasiyle yaptığı akında top Hakkıya geldi. Hakkı da 3 üncü defa topu Muhafız-gücü kalesine sokmaya muvaffak oldu. Oyunun geri kalan kısmı da iki tarafın karşılıklı akınlan ile • geçti. Devre Harbiyenin 3 - 1 lehine bitti.
İkinci devre
maç sert bir hava içinde geçti
Fakat Muhafızgücü müdafaasının yerinde müdahaleleri ile bu çalışma bir netice vermedi. Maç da böy-lece 4 - 3 Muhafızgücünün galibiyeti ile sona erdi.
Dün Muhafızgücü takımı cidden güzel bir oyun oynadı. Başta Salim, Salâhattin olmak üzere bii»!î" nvun cular vazifelerini yaptılar. Harbiye takımı ise ikinci devre sinirli bir oyun çıkarmaları yüzünden maçı kaybettiler. Nitekim maçtan sonra,
\ Başmakaleden devam :
Cemil Barlas’ın
Haıbiyeden İsmetin Muhafızgüçlü bir oyuncuya yumruk vurması ve soynma odasına giderken de Muha-fızgücü oyuncuların hücum edilmesi cidden üzüntü ile karşılandı. Çün kü son maçlarına kadar centilmen hareketleri ile seyirciler üperinde i-yi intiba bırakan Harpokulu takımının mağlûbiyet halinde de aynı şekilde centilmence hareket etmesi lâzımdır.
Haydar Özakman
Gençler B.-A. Gücü bugün karşılaşıyor
Maçın şampiyonluk üzerine tesiri var
Bugün 19 Mayıs Stadında lig maç larına Demirspor - Hacettepe ve Gençlerbirliği - Ankaragücü arasında devam edilecektir.
Demirspor - Hacettepe maçını, Demirsporluların ikinciliği elden bı-
— Bugünkü — spor hareketleri LİG MAÇLARI
19 MAYIS STADI
Saat 12.30
Demirspor - Hacettepe Saat 14.15
Gençler B. ■ Ankaragücü Istanbulda Lig Maçı îstanbulspor - Emniyet Galatasaray - Vefa
rakmamak için kazanmaları icap e-der. Aksi halde ikinciliğin de el -den gitmesi muhtemeldir.
Gençlerbirliği - Ankaragücü maçına gelince, bu maçı Gençlerbirliği-nin şampiyonluğu sigortalaması için kazanmaları gerekiyor. Kaybettikleri takdirde ileride Demirsporla da karşılaşacakları için, birincilik durumu da tehlikeye girmiş olacaktır. Bu bakımdan Gençlerbirliğinin bu maçı kazanmak için çok dikkatli olması icap ediyor.
Ankaragücü ise, Harbiyenin Mu-hafızgücüne mağlûbiyetinden sonra hiç olmazsa üçüncülüğü elde etmek için, bu maçı kazanmak azmi ile oynayacaklardır. Maçı kazandıkları halde üçüncülük vaziyeti kuvvetlendiği gibi, ileride Demirsporun da mağlûbiyeti kendilerine ikincilik kapısını açacaktır. Bu şartlar dola-yısiyle bugünkü maçlar oldukça ö-nemli bir manzara arzetmektedir.
I
Bu devre Muhafızgücü oyuna sıkı bir tempo ile başladı. İlk dakikada yaptıkları bir akında Muhittin takımın ikinci golünü kaydetmeğe muvaffak oldu. Bu golen sonra açılan Muhafızgüçlüler ilk on beş dakika hafif bir üstünlük kurdular. Bilhassa soldan Salim vasıtasiyle yaptıkları her akın Harbiye kalesi için tehlike teşkil ediyor. Harbiye sağ be ki, İsmet de ancak sert çıkışlarla Salimi durdurmaya çalışıyor.
Oyunun 12 inci dakikasında Salimin soldan yaptığı ortada top Doğana kadar geldi. Zamanında topa kafa vuran Doğan Muhafızgücüne 3 üncü beraberlik golünü kazandırdı.
Muhafızgücünün ilk on beş dakika içerisinde yaptığı bu iki gol Harbiye takımını oldukça bozdu. Nitekim 3 üncü Muhafızgücü golü yapılmazdan önce İsmetin Salime tek me vurması bunu açıkça gösteriyordu. Galip durumu elden kaçıran Harbiye takımının bir gol kazanmak için çok çalıştıkları görülüyor. Sabahattin ve Mustafanın yakın mesafelerden kaçırdıkları fırsatlarla bu çalışmaları neticesiz kaldı.
26 inci dakikada bir Harbiye akı-nında Muhafızgücü kalecisi Sabahattin Hakkının ayaklarına yatarak muhakkak bir golü kurtardı.
31 inci dakikada Muhafızgücü yine Salim vasıtasiyle yaptıkları bir akında, top 3 üncü golde olduğu gibi Doğana geldi. Bu defa Doğan sıkı bir şütle takımına 4 üncü golü de kazandırdı. Artık oyunun daha heyecanlı bir hal aldı. 3 - 1 galip durumdan, 4 - 3 mağlûp vaziyete düşen Harbiydiler beraberliği kazanmak için çok çalıştılar.
Kır Koşusu
Dün 19 Mayıs Stadında 5.000 ve JO,QOO metne üzerinden bölge kır koşusu yapıldı.
Alınan teknik neticeler şunlardır: 5000 metre:
1— Naci Yıldırım (Ferdi) 19.081/10
2— Sabri Öztekin (G. B.) 19.48
3— Nurettin Boysal (Ferdi) 19.55
10.000 metre:
1— Ekrem Koçak (A.G) 33.25.5/10
2— Haydar Erturan (A.G.) 33.59.5/10
3— Nâzım İçli (A.G.) 36.25
20 kilometre olarak yapılan Maraton hazırlık koşusunda:
1— Mustafa Kaplan (D.S.) 1.12.58
2— Galip Darılmaz (D.S.) 1.16.49 ‘
3— A. Rıza Kasapoğlu (Ferddi) 1.21.15.
Istanbulda Lig maçları
İstanbul, 11 (a.a.) — Lig maçlarına bugün İnönü Stadında tahminen 5000 e yakın bir seyirci kütlesi önünde devam edildi.
İlk maç, Beşiktaş ile Beykoz a-rasında idi. İlk dakikada Beykozun sayılmayan golünden sonra hâkimiyeti ele alan Beşiktaşlılar 24 üncü ve 32 inci dakikalarda Şükrü va-sıtasiyle 2 gol yaptılar.
Hakem 35 inci dakikada sert oy-nıyan Beykozlu bir oyuncuyu dışarı çıkardı ve devre 2 - 0 bitti.
İkinci devreye yine Beşiktaş üstün bir tempo ile başladı. 3 üncü dakikada Fahrettin, 22 inci dakikada da Bülent birer gol yaptılar ve maç bu suretle 4 - 0 Beşiktaşın galibiyeti ile sona erdi.
Takımlar şu kadrolarla oynadılar:
Beşiktaş: Mehmet - Yavuz, Yani -Nusret, Maruli, Hüseyin - Süleyman, Eşref, Şükrü, Fahreddin, Bülent.
Beykoz: Feridun - Mehmet, Nurettin - Fikret, Refet, Fehmi - Hikmet, Sami, tdris, Orhan, Gazanfer.
İkinci maçı, Sulhi Garanın idaresinde Fenerbahçe ile Kasımpaşa yap tılar.
Oyun süratli başladı. Fakat sahanın çok çarmırlu olması, top kontrolünü güçleştiriyordu.
Fenerbahçeliler, devreyi baştan nihayete kadar hâkim oynamalarına rağmen gol çıkaramadılar ve devre 0 - 0 bitti.
İkinci devrenin hemen başında üstüste hücumlarla Kasımpaşa kalesini bastıran Fenerbahçeliler 3 üncü dakikada Mehme Ali, 7 inci dakikada Cemal vasıtasiyle 2 gol çıkardılar.
Oyunun bundan sonraki kısmı, Fenerbahçenin hücumları, Kasımpa-şanm da canlı müdafaası ile geçti ve maç 2 - 0 Fenerbahçenin galibiyeti ile neticelendi. Takımlar şöyle id:
Fenerbahçe: Cıhad * Hilmi, Ah -met - Müjdad, Kâmil, Nusret - Erol, Lefter, Cemal, Mehmet Ali, Halid.
Kasımpaşa: Mehmed - Ali, Cihad-Mustafa, Sabahattin, İsmet Zafer, Osman, Niyazi, Burhan, Necmi.
İtalyan meclisinde yasak kelimeler
Roma, 11 (Ap)—İtalyan parlâmen tosundaki münakaşalar esnasında, • tahkir edici sıfatlar, kullanılması yasak edilecektir. Mebuslar Meclisi Başkanı Giovanni Giocani’nin bildir diğine göre yasak edilecek sıfat ve kelimelerin bir listesi hazırlanmak-tadır. Bu listeye -Yasak kelimeler lügati, adı verilecektir. I
İstanbul'daki boks maçları
İstanbul, 11 (a.a.) — Şehrimizde misafir bulunmakta olan İtalyan Au-4- kulübü boksörleri ikinci karşılaşmalarını bu gece saat 21 de Spor ve Sergi Sarayında Galatasaray, Elektrik ve Boks İhtisas Klüb-leri karması ile yapmışlardır.
4000 e yakın bir seyirci kütlesinin zevk ve heyecanla takib ettiği kartlaşmaların teknik ne’^e’e-' şunlar dır:
Sinek siklet: Dewitt - İtalyan, Cevad - Elektrik, bu müsabakada 1-talyan boksör ittifakla galip geldi.
Horoz siklet: Bandinelli - İtalyan, Abdi - Boks İhtisas, mücadeleli geçen bir maçtan sonra her iki boksör de berabere kaldılar.
Tüy siklet: Glordanella - İtalyan, Hüsnü - Elektrik, bu müsabakada Hüsnü ittifakla galip geldi.
Hafif siklet: La Russo - İtalyan, Vural - Galatasaray, Vural üstün bir oyundan sonra itifakla galip geldi.
Yarı orta: Vescovi - İtalyan, Ak-tay - Elektrik, her iki boksör de berabere ilân edildiler.
Orta: Festucci - İtalyan, Tayyar ** Elektrik, Festuccinin ikinci ravund-da kaşı yarıklığından hakem maçı Tayyar lehine tatil etti.
Yarı ağır: Di Segni - İtalyan, Muammer - Galatasaray, Di Segni üstün bir oyunla maçı ittifakla kazandı.
Elmadağında feci bir cinayet
Elmadağ kazasının Ediz köyünde fecî bir cinayet işlenmiş ve iki kardeş koyun yüzünden bir genci çifte ile öldürmüşlerdir.
Ediz köyünde oturan Mehmet Yağ cı ile Osman Yağcı isminde iki kardeş 25 yaşlarında Ali İhsan isminde bir gence rastlamışlardır.
Ali İhsan eski bir hâdiseyi hatır-lıyarak Osmanla münakaşaya tutuşmuş ve daha evvel Osmanla Mehme-din kendisini rrçahkemeye verdiklerini hatırlatarak yalnız olduğunu zannettiği Osmanı sopa ile dövmek istemiştir.
Bunun üzerine Osman derhal bıçağını çekerek Ali İhsanın üzerine yürümüş fakat kendisinden daha kuvvetli olan Osman bıçağı eli ile tutarak kendişini müdafaa etmiştir.
Bu sırada arkadan gelmekte olan Mehmet, kardeşi ile Ali İhsanın bıçak ve sopalarla kavga ettiklerini görmüş ve kardeşini kurtarmak maksadiyle Ali İhsanın üzerine çifte ile ateş etmiştir.
Ali İhsan aldığı yaraların tesiriyle !
tuhaf iddiaları
ya ne diyelim? Memlekette bunun da mı kökü kurudu? Neden Alman-yadan 740 bin dolar kıymetinde 40 bin ton, İtalyadan 62 ıbln dolar kıymetinde 1920 ton çimento getiriyo-
Halbuki Karadeniz kıyılarında Perşembede, Mes'udiyede halk, mısırı almak için 25 kuruş bulamazken, çinlento cevherleri olduğu gibi durmaktadır!
İktisadî vaziyette refaha doğTu böyle mi gidiyoruz? Böyle ıbir iddiayı bir türlü anlamağa imkân yoktur.
Devlet Bakanımıza, İstanbul Ticaret Odasının Ocak 1950 de neşrettiği endekslerden örnekler verelim:
1938 de yüz lira hesap edilen hayat paftası, 1948 de 450,9 ve 1949 Kasım a-yında 461,8 olmuştur. Yani bu istatistiklere göre, gün günden beter bir hale gelmektedir.
Cemil Sait Barlas, bütün bu rakamlara bakmıyor, olanları görmüyordu ondan sonra nasıl kalkıp bizeı
.— 1938 yılma nisbetle -şeker ve sadeyağ hariç- gıda maddeleri endeksine göre refaha doğru bir gidiş vardır.» diyebiliyor?
İngilterede tereyağ 120 kuruş, harpten ezilmiş Almanyada 235 kuruş ve bizde 800 kuruştur!
Onlar sanayi memleketidir. Biz de ziraat memleketiyiz! Ve Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu da ıbüttin o heybetli çiftlikleriyle 3 milyon lira zarar eder!.
Bilmiyoruz; iktidardaki zievat, böyle akıllarına geleni istedikleri gibi söylemekle hangi gayeye hizmet ediyorlar?
Hele Barlas’ın »Anadoluda paranın kâfi gelmemesi, ıhayat seviyesinin yükselmiş olmasından ileri geliyor» demesi ve sonra buna delil olmak üzere; »Bugün Anadolulu sinemaya gidiyor; seyahat ediyor, kızını evlendirirken daha fazla sarfedi-yor» diye bir iddiada bulunması, hakikaten aklın havsalanın alacağı şey değildir.
Giresunda 150 kişilik belediye ziyafetlerinde nutuk çeken Sayın Bakan, anlaşılan, bazı Hacıağaları, bu memleket nüfusunun ekseriyeti sanıyor. Kendisine tavsiye ederiz: Kaloriferli odasından inip Cib'e binsin! Biraz da köylerde dolaşsın! O zaman yakacak gazyağı bile bulamayan, paltosuz, yiyeceksiz, mustarip köylümüzün durumunu çok daha iyi gö-
Nihat Erim, köylülerin ıstırabı karşısında ağladığını söylüyor, Cemil Sait Barlas, Anadolularm sinemaya gittiğini iddia ediyor. Hangisine inanalım?.
Mümtaz Faik FENİK
★ (Baş tarafı birinci de) rı bu vatandaşlar şunlardır: Osmaniye eski belediye başkanı Ahmet Palalı, Cevdetiyeli tüccar Ali Türkmen, Dr. İhsan Göknal, C. H. P. kurultay üyesi tüccar Salih Bahçeli, belediye meclisi üyesi Haşan Yargıcı, belediye meclisi üyesi tüccar Dede Çardak, belediye meclisi üyesi tüccar Kâzım Güntürkün, belediye meclisi üyesi ve Rızaiye mahallesi muhtarı çiftçi Halil Eroğlu, belediye meclisi üyesi tüccar Veli Okur, belediye meclisi üyesi tüccar Mahmut Ünal, C. H. P. ilçe idare heyeti üyesi Osman Ünal, Ticaret Odası Başkanı Hayrullah Özkan, tüccar Ahmet Eroğlu, tüccar Kalender Karadağ, tüccar Ahmet Soylu, muhtar Ali Çenet, tüccar Muhittin Çenet, tüccar Ökkeş Çonalı, çiftçi Mustafa îsisceli.
Osmaniyede ayrı ayrı birer şahsiyet ve otorite olan bu 19 vatandaş, C. H. P. Genelsekreterliğine gönderdikleri istifanamelerinde şöyle demişlerdir:
• Uzun zamandanberi Cumhuriyet Halk Partisinde fiilen çalıştık. Sebebi bizce malûm durumdan dolayı istifa ediyoruz. Halk Partisindeki kayıtlarımızın silinmesini rica ederiz.»
Bu hâdise üzerine Osmaniyeye bugün, yarın bir Bakanın gelmesi muh temel ise de, bu vatandaşların C. H. P. ye geri dönmelerine artık hiç bir suretle ihtimal verilememektedir.
Kadirli ilçesinde eski belediye başkanı ve vilâyet umumî meclisi üyesi Tevfik Coşkun da C. H. P. den istifa ederek Demokrat Partiye girmiş, C. H. P. nin faziletleri ifna ettiğini söylemiştir.
Kozan ilçesinde vilâyet umumî meclis üyesi Kâzım Öztürk C. H. P. den istifa etmek suretiyle D. P. ye geçmiş ve istifasının sebepleri hak-
kında bir beyanname yayınlamıştır. Adananın bu tarihî şehrinde C. H. P. ilçe idare heyeti başkanı Emin Kurdoğlu, idare heyetinden Fahrettin Manga, Mahmut Ongun bu vazifelerinden istifa ederek ayrılmışlardır. Kozan belediye meclisinde de samimî ve iz’aıjjı bir muhalefet başlamış, hepsi de C. II. P. li olan üyelerden Mes’ut Çulhacı, Yusuf Demir, Dede Akçalı, Ali Aliş, Hüseyin Çubuk, Nimet Dâniş, C. H. P. başkanlığından istifa eden Emin Kurt-oğlu belediye içindeki bazı usulsüz muamelelerle 18 bin liralık suiistimal hakkında sual sormuşlar, bu gibi hallere müsamaha edemiyecekle-rini, efkârı umumiyenin aydınlatılmasını istemişlerdir.
7 Şubatta Ceyhan Demokrat Partiye giren fabrikatör Haşan Yeşil, Avukat Memduh Bülbül, Dr. İsmail Tok'un bu hareketleri üzerine C. H. P. Ceyhan teşkilâtında hissedilir bir kriz hasıl olmuştur.
Adanada Demokrat Parti saflarına henüz geçen münevverler arasında röntgen mütehassısı Dr. Rasirn Dölek, diş doktoru Necati Mucurlu, eczacı Cevdet Özdilek, C. H. P. A-dana vilâyet idare heyeti eski üyelerinden tüccar Dâniş Arıkoğlu, tüccar Fikri Akkurt da bulunmaktadır.
C. H. P. Adana vilâyet idare heyeti'başkanı olarak 1946 da Adağa bölgesi seçimlerini idare etmiş olan Dr. Hilmi Yalçın’ın da Demokrat Partiye geçerek C. H. P. nin kangrene tutulmuş bir uzuv haline geldiğini söylemesi, C. H. P. nin burada çok nazik ve sayılı günler yaşadığına delâlet etmektedir. C. H. P. nin seçimi öne almak istemesinin hakikî sebeplerinden biri de, ilçeleriyle beraber Adana vilâyetinde bugünkü durumunun bütün yurtta umumî bir mahiyet almasından hasıl olan korkudur.
kararları
Yol kesen
orman
Fuhuşla mücadele
★ (Baş tarafı birinci de) çilmesinde devletlerce nazara alınmaktadır. Serbestiye tam olaralçtk-ğil merhale merhale yani % 5o' 60, 75 gibi nisbetlerle gidilmesi de bu gibi zaruretlerin neticesidir.
Serbestinin bir faydası da serbest ilân edilen maddelerin her zaman it hal edilmes mümkün olacak ve daima daha ucuza mal tedariki ihtimali karşısında lüzumsuz stoklarla para bağlanmasını bertaraf edecektr. Bu maddelerin miktarını hakiki ihtiyaç tayin edecektir..
Memleketimizin teklifi % 50 nis-beti dahilinde yapılmış ve serbest 1 bırakılacak maddeler buna göre tayin edilmişti. Son konsey toplantısında % 60 ve sene sonunda % 75 e ı çıkarılması uygun görüldüğüne göre bu nisbetlerin kabulü halinde ticaret hayatımız müteessir olacak mıdır? Sualine de Munis Faik Ozansoy 1 şu cevabı verdi:
■ 948 yılındaki tihalâtın % 5o si da- I hilinde serbesti kabul edilirken e-konomik bünyemizin şartları tetkik edilerek bu karara uyabileceğimiz anlaşılmış ve serbest bırakılacak ı maddeler de ona göre tesbit edil-mişti. Bu nisbetin % 60 veya % 75 e çıkarılması bahis mevzuu olunca durumun yeniden tetkik edileceği ve buna ne dereceye kadar uyabile-ceğimiz hususunun ayrıca tayin olu- I nacağı tabiidir. Avrupa İktisadî İş- 1 birliğine katılan devletler arasında normal ticaret şartlarının tahakkuk ! ku gayesine istinat etmekte ve h™ "* devletten ancak iktısaden yapabile- I ceği şeyleri istemektedir. İktisadî , şartları müsait olmayanların «re- i zerv. yapmaları mümkün bulundu- ' ğu gibi serbestiden zarar görecek I devletler için de teşkilât emrinde bir fon ayrılmıştır.
Bugün için memleketimiz ilk karara uyarak % 50 nisbetinde serbes- ı tiye katılma kararını -mukabil şart- • larının kabulüne bağlı olarak- vermiş bulunmaktadır. Ve henüz değişmiş bir vaziyet de yoktur. Ayrıca İ bu teklif şartlarımızın da uygun • karşılandığını söyliyebilirim.» • (
her f-... aile- T
k le
J
I
4
Dünkü Meclis
★ (Baş tarafı birinci de) Banguoğlu, bu teklif kabul edildiği takdirde, köy enstitülerine talebe almanın kolaylaşacağını belirterek, bu suretle Doğu ilerinde bulunan 59 köy enstitüsüne kolaylıkla talebe bulunacağını belirtmiştir. Bundan sonra tasarı tashihli olarak kabul e-dilmiştif.
Müteakiben işsizlik hakkında 2 numaralı Miletlerarası sözleşmenin onanması hakkında kanun tasarısı ve çalışma komisyonu raporu ile Milletlerarası denizde can emniyeti konferansı nihaî anlaşmasının (B) işaretli ekini teşkil eden .Denizde çatışmayı Önleme tüzüğü, nün onanmasına dair kanun tasarısı ve Dışişleri komisyon mütaleasiyle Ulaştırma komisyonu raporu ve Çoruh Milletvekili Dr. Cemal Kazancıoğlu ve üç arkadaşının, Yusufeli ilçesi merkezinin Öğdem'den Ahalt’a kaldırılması ve bu merkeze Yusufeli a-dı verilmesi hakkında konun teklifi ve içişleri komisyonu raporu okunmuş ve ivedilikle kabul edilmiştir.
Daha sonra 4353 sayılı kanunun geçici 1 inic maddesiyle 4659 sayılı ka nunda yazılı sürenin iki yıl uzatılması hakkındaki 5163 sayılı kanun hükmünün bir yıl uzatılmasına dair kanun tasarısı ve Maliye ve Adalet komisyonları raporları okunmuş, A-dalet Bakanı Fuat Sirmen bu temdidin kabul edilmesini istemiş ve tasarı kabul olunmuştşur.
Büyük Millet Meclisi bundan sonra KaraisalI ilçesi eski kaymakamı Süleymanoğlu İbrahim Argun’un hü kümlü olduğu cezanın affı hakkında Adalet komisyonu raporunu müzakere etmiştir.
İsparta milletvekili Sait Koksal, İz mir Miletvekili Ekrem Oran, Tokat Miletvekili Nazım Poray, bir okul inşası dolayısiyle, bir köyün muhtarı ile iki ihtiyar heyeti üyesini bir kaç saat hapsetmekten dolayı hükümlü olan eski KaraisalI katymaka-minin cezasının , affı lehinde konuşmuşlar, Elâzığ Milletvekili Fahri Ka rakaya ise affın aleyhinde sö|z söylemişti/.
Neticede rapor çoğunLukla1. kabul edilmiştir. Müteakiben kürsüye gelen Millî Eğitim Bakanı Tahsin. Banguoğlu, bir okul inşası yüzündeVı suç işliyen kaymakamın affedilmesinden dolayı Maarif ailesinin Meclise teşekkürlerini bildirmiştir.
Meclis Pazartesi günü saat 1? de toplanacak ve bütçe müzakerelerine başlıyacaktır.
bekçileri
Turhal, (Hususi), — İlçemizin Kımıza köyünden Osman Olsa namında bir vatandaş, ilçe merkezinden köyüne merkebiyle gitmekte i-ken mezbahane yanında dört orman koruma memuru önüne çıkmış: «sen odun sattın 50 kuruş vereceksin.» diye yolunu kesmişlerdir. Bunun üzerine,: .Ben odun falan satmadım» diyen Osman’a dördü birden hücum ederek sopa ve tokat vurmak suretiyle biçareyi yere düşürmüşler ve dövmüşlerdir. Yediği dayakla baygın bir hale gelen Osman'ın başındaki yara ağır ve altı yerinden yaralıdır. Doktor kendisine 16 günlük istirahat ve rapor da vermiştir.
Vak’adan bir gün sonra bu Ormancılardan iki tanesi vak’ada şahit olan ve fabrikada işçi bulunan Esat ismindeki adamın yolunu keserek: «Sen nasıl bizim aleyhimizde şahadet edebilirsin?» diye tahditte bulunmuşlardır. Hadiseye C. Savcısı elkoymuştur.
İstanbul Valisi gitti
Şehrimizde bulunan İstanbul vali ve belediye başkanı doktor Fah -rettin Kerim Gökay bu akşamki ekspresle İstanbula gitmiştir.
Şuhut’da deprem
Şuhut, 11 (a.a.) — İlçemizde gece saat 1 de orta şiddette bir deprem olmuştur. Hasar yoktur.
derhal ölmüş ve vak’a mahalline giden savcı yardımcısı Lemi Budak, hâdiseye elkoymuştur.
Ukrayna’da
★ (Baş tarafı birinci de) edilmiştir. Batı UkraynalIlar, eskiden hâkimiyeti altında bulundukları Polonya hükümetiyle daima çatışmışlarsa da Ruslar tarafından ilhak edilmeyi de hiç bir zaman büyük istekle düşünmemişlerdir. Sovyet Rusya,, Batı Ukrayna'yı tamamiyle boyun eğmeğe mecbur etmek için 400.000 erkek, kadın ve çocuğu Kuzey Kutup bölgesiyle Kamçatka’da muhtelif yerlere göndermiştir.
Batı Ukraynamn Kızılordu tarafından tekrar işgal edilmesindenberi kilise birliği kaldırılmış ve Moskova tarafından gönderilen ortodoks rahipler Ukrayna kiliselerine yerleştirilmiştir. Kaçmaya muvaffak olamı-yan bütün UkraynalI şefler ya tevkif edilmişler veya sürgüne gönderilmişlerdir. Bunların bir kaçı hariç, diğerleri kötü muameleler sonunda I ölmüştür.
Fakat Ukrayna köylüsü pek inatçıdır. Köylülerin durumu şimdi eskisinden pek daha kötüdür ve Moskova tarafından son zamanlarda zorla kabul ettirilen kollektifleştirme tedbirleri fiilî bir mukavemete yol açmıştır. Bu mukavemet Doğu Ukrayna ile Romanyaya da yayılmıştır. UkraynalI çeteler Kief ile Kafkasya arasında bir nevi mukavemet hareketi kurmuşlar ve Romanyada zaman zaman başgösteren millî mukavemetle temasa geçmişlerdir. Bu çeteler iyi bir teşkilâta sahip görünmektedirler. Çünkü içinde Alman esirlerinin bulunduğu Rus kamplarını ele geçirmişler, Rus muhafızlarını kurşuna dizmişler ve Alman e-sirlerini, kendi vasıtalariyle yuvalarına dönebilmeleri için, Almanya-daki Amerikan işgal bölgesinin mümkün öldüğü kadar yakınma götürüp bırakmışlardır.» yazdığına göre,
Istanbulda bine yakın randevu evi varmış İstanbul, 11 (Telefonla) — Fuhuşla mücadele nizamnamesinin tâdil olunması için şehrimizde yapılan tetkikler neticelenmiş ve hazırlanan rapor İçişleri Bakanlığına gönderil-
Bakanlık bu raporu kabul ettiği takdirde, nizamname fuhuşla mücadele bakımından şiddetli hükümler ihtiva etmektedir.
Istanbulda bine yakın randevu e-vi vardır. Buna mukabil genelev sayısı, sadece 71 dir. Ancak bunlardan da 15 kadarı vakit vakit kapanıp, tekrar açılmaktadır.
Bu suretle daima açık olan genel ev sayısı 58 e inmekte ve buralarda çalışan vesikalı kadınlar 490 ı aşmamaktadır.
Randevucuların nüfusu bir milyonu geçen ve taşralı vatandaşların da uğrağı olan bir şehir için bu rakamın azlığından istifade ettikleri anlaşılmaktadır.
Raporda mevcut tekliflere göre, randevu evi işletenlere çok şiddetli cezalar verilecektir.
Tescil edilen randevu evlerinde doktor bulundurulması mecburiyeti vazedilecek, buna rağmen hastalık müşâhade edilirse randevucu ile beraber doktor da mahkemeye sevkedilecektir.
Ayrıca genelev işleten ve evinde hastalık bulunduğu müşahade edilip mahkeme karariyle de hüküm gi -yenlerin fotoğraflarının gazetelerde teşhir edilmesi de teklif edilmektedir.
Hava raporu
Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre, son 24 saat zarfında yurdumuzda hava Trakya, Marmara ve Karadeniz kıyılariyle batı ve orta Anadoluda çok bulutlu ve yer yer yağışlı, diğer bölgelerde bulutlu geçmiştir.
Yağışlar Trakya, Marmara ve Karadeniz kıyılarında yağmr, orta A-nadoluda kar şeklinde olmuştur.
Son 24 saat zarfında yağışların metre kareye bıraktığı su miktarı Muğlada 21, Yeşilköy, Zonguldak ve Bodrumda 7, Floryada 6, Dikili ve Çorumda 4, Bursa, Bandırma ve Bi-lecikte 1 kilogramdır.
Kar kalınlıkları Rizede 100, Sı-vasta 93, Karakösede 81, Giresunda 73, Erzincanda 72, Karsta 60, Yoz-gatta 45, Boluda 40, Vanda 35. Siirt ve Artvinde 32, Kütahya, Trabzon ve Kastamonuda 28, Eskişehirde 27, Mardinde 18, Ulukışlada 14, Çan -kında 13, Kayseri ve Bilecikte 10, Niğdede 7, Kırşehirde 5 santimetredir.
En düşük sıcaklık sıfırın altında Karsta 32, en yüksek sıcaklık sıfırın üstünde Bodrum ve Feıhiyede 16 derecedir.
Dün Ankarada saat 14 deki sıcaklık sıfırın üstüne 1.6 derece idi.
GÖRÜNMEZ KAZA!
Zevk Lokantasında çalışan Feryat Acar isminde bir garson, lokantanın raflarını temizlerken muvazenesini kaybederek aşağıda ıspanak temizlemekte olan Osman Bulutun elin -deki bıçağın üzerine düşmüştür.
Bu garip ttesadüf netcesinde Osma-nin elindeki ıspanak bıçağı Ferha-tın bacağına saplanmış ve yaralanmasına sebep olmuştur.
Yaralı garson derhal hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınmıştır.
Sahte hâkim
★ (Baş tarafı birinci de) ' rinci sahifesinde (Sahte hâkim) | başlığı altında intişar eden yazı o- ! kundu.
Bu yazıda; sahte diploma tanzimi . suretiyle 2 sene hâkimlik ederek biri idam olmak üzere 70 karar ver ' diği gösterilen Çanakkale eski yar- ' gıç adayı İbrahim Kaya Günalp, em şali gibi adaylık için aranan vesika- | ları ve bu arada İstanbul Hukuk . Fakültesinden mezun olduğuna da-J ir yine noterden tasdikli diplo--^^ örneğini ibraz etmesi ve yargıcfâ , daylığına tayinini istemesi üzerine 1 19/10/946 tarihinde Çanakkale Yar gıç adaylığına tayin edilmiş ve 24/ 10/946 tarihinde mezkûr mahal mahkemesinde staja başlattırılmış
Adı geçenin 8/5/947 tarihinde vaki talebi üzerine istifası kabul e-dilm iştir.
Mumaileyh devam eden 6 ay 14 gün staj süresi içinde yargıçlık ve savcılık salâhiyeti ile vazifelendiril-mediği gibi vazifelendirilmesine de esasen kanunî mesağ bulunmamış söj ve iddia edildiği veçhile bir karara da iştirak ettirilmemiştir.
Bu itibarla ibraz ettiği diploma örneğinin sahte olduğu anlaşılmasından dolayı hakkında kovuşturma yapılmakta bulunan İbrahim Kaya Günalp’ın 2 sene Hâkimlik yaptığı ve bu devre içinde biri idam olmak üzere 70 karar verdiği yolundaki neşriyat hakikate uymamaktadır.
Basın Kanununun 48 inci maddesi gereğince keyfiyetin aynı sütunda aynı puntolu harflerle bu suretle neşir ve tavzihini rica ederim.
1 mi S
W
casusu
★ (Baş tarafı birinci de) Roosevelt'i Ingiliz atom bilgini De Klaus Fuchs’un Amerikanın atom sırlarını öğrenmesinde birinci derecede mesul tutmuştur.
Bilindiği gibi general Groves, harp sıralarında atom bombasının inkişl^“ fına vesile olan Manhattan merke zinin başkanı idi.
Atom sırlarını Sovyet Rusyaya ulaştırmaktan sanık olan Fuchs, sn lan ifşa etmek töhmetiyle muhakeme edilecektir.
Nevyork Post gazetesinin bildir diğine göre general Groves, komisyon k__________________
muştür;
ve
(e

"'i
huzurunda şu beyanatta bulun-
Başkan Roosevelt, 1943 Quebecl mİT konferansına atom bombası proje* dia) sine Ingilterenin iştirakine muhale* ı bif fet etmiş olsa idi Dr. Fuchs, Birleşik geftı Amerikaya sokulamazdı. Bana kai l ti| f saydı İngilterenin bu projeye işti1 tu n rakine müsaade etmezdim ve prog*| m ; ramı sadece Amerikan bilginlerine ili ,, inhisar ettirirdim. Esasen Ingiliz bil h;»e ginlerinin atom bombası imâlinde' n» fazla yardımları görülmemiştir. Bu| bi j işte diğer milletlere mensup bilgin I a lerin de rolü pek küçük olmuştur. «a
Aynı gazeteye bakılırsa General( Groves'un bu ithamları bilhasa â*| .
yan üyeci Mc Mahon ve komisyon * üyelerinden Henry Jackson’un şid || detli mukabelelerine maruz kalmış ^ » tır. Fakat General Groves, hücum* tt| laıında ısrar ederek atom bombas1 V nin her şeyden evvel aslen Ameüit^ kalı olan bilginlerin çalışmalar!T)wîıe[ mahsulü olduğunu söylemiştir. |
J

Comments (0)