Süslenmiş salonlarımızı geziniz
Bcuiii, Norge, Mielo Çamaşır Makineleri
Veli Candar ve oğlu
A
Ankara’nın tanınmış möble mağarası
Bursa Mobilya Pazarı
Anafarialar Cad. No. 146 — Telofon: 14671
t
(Yeni çeşit tül mo3a ve yer muşambalarımızı bir defa
görmeniz menfaatiniz icabıdır. Anafarialar cad. No. 198
Tel: 14091
Yı!: 2 — No. 589
Jelgraf adresi : Zafer Ga zetesi — Ankara ★
13 Aralık/]950 Çarşamba * Fiyatı Her Yerde 10 Kuruş
Telefon: 15315, 15619 ve 16882 * Denizciler Caddesi: 2 * Posta Kutusu : 193


Ti


Birinci B.M. Meclisi binasının
X

â
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, dün Kızılay Merkezini ziyaret etmiş ve İdare Kurulu içtimaindi! hazır bulunmuştur. İdare Kurulu, Dr. Nihat Reşat Belgcr’in başka nlığında. Bedri Nedim Gökcil, Ali ilana Tarhan, Etem Vassaf Akan, İsmail Hakkı Akyüz vc Kemal Zaim Sunel’in iştirakiyle toplanmıştır. İçişleri Bakanı R ükneddin Nasuhioğlu da bu lop (anlıda hazır bulunuyordu. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, göçmen lcre yapılacak yardım hakkında ki görüşmelere işlirâk ederek no ktai nazarlarını belirtmişlerdir.
Resimde Cumhurbaşkanımız bu toplantıda görülüyor.
bu yıkıcılığa son vermeli!
KOREYE ASKER GÖNDERMEMİZ
tapusu hâzineye intikal etti
Başbakanlık hesabından C.H.P. genel başkanlığına muhtelif tarihlerde 10.5 milyon lira verilmiş
D. P. Grupunda Adnan Menderes’in izahatı
Mümtaz Faik FENİK
Muhalefetin Demokrat Parti dukları delillerin hiç de yerin-iktidarı karşısında tâkibeitiği de olmadığı görüldü. Ve bizzat metodun, tamamiyle yıkıcı bir kendileri toplantının daha ilk esastan mülhem olduğu artık hiç şüphe götürmez bir hakikattir. Evvelki gün Büyük Mil- şudur: let Meclisindeki gensoru müza- günden beri, kereleri esnasında muhalefetI işi kendi lehleri: adına konuşan kimselerin, ikti- f darın cn hukukî, en müdellel ; cevapları" karşısında bile, suya ı düşmüş tuz gibi eriyen iddialarında hâlâ inatla ısrar etmeleri, , bunların muayyen bir prensipe ; bağlı olmaktan çok daha ziyade, her ne pahasına olursa oi- ) sun Demokrat Parti iktidarını haksız yere yıpratmak gayesi- ; ni gütmekte olduklarını bir de- ■ fa daha isbat eder sanırız. ]
Gerek Başbakan, gerek Dışişleri Bakam, bir çok hukukî ve ; mantıkî deliller ortaya koymuşlar, fakat buna mukabil, hele takrir sahipleri bu fırsattan faydalanarak kendilerini gûya bir kahraman gibi ortaya atmak için ellerinden gelen her türlü kışkırtmayı yapmaktan asla çekinmemişlerdir.
Hele Halk Partisi sözcülerinin vc bu arada bazı Halk Partili milletvekillerinin, ikide bir, homurdanarak, diş gıcırdatarak ayağa kalkıp ulu orta bağırmaları ve ağır bir münakaşa zemini ramağa kalkmaları, eski iktidardan veraset tarikiyle kanlarında kalan hiddet, gazap mikroplarının demokrasi penisilinine rağmen hâlâ yaşadığını ve böylece zaman zaman sıtma nöbetlerine yol açtığını ne de bâriz bir şekilde gösteriyordu!
Onlar bu gensoru ile, sade Demokrat Parti hükümetini değil, belki bütün Demokrat Parti iktidarını gûya fena bir mevkie sokacaklarını sanmışlardı. Fakat kullandıkları silâh tersine işledi; hukukçularının bul-
Kızıl Ukrayna da bu işe muhalif
rr.vundunda nakavt oldular.
İşin dikkate değer olan tarafı Kore hâdisesi çıktığı mütemadiyen bu ine sömürmek için ellerinden geleni arkalarına koymıyan, köylere kadar adamlar, daha doğrusu ajanlar salarak, bizzat kendileri şehir şehir, kasaba kasaba dolaşarak, bir yığın menfi propaganda yapan muhaliflerin, şimdi bir baş ka iaktike başvuracaklarına asla şüphe edilemez. Esasen hayli zamandan beri Kore'deki zayiatımızın daima merkezden telâfi edileceğini ve böylece vatan evlâtlarının Kore harbinin kanlı çarhları içinde heder olunacağını işaa etmişler, hattâ bunu gensoru dolayısiyle Büyük Millet Meclisinde yapılan (Sonu Sa. 4 Sü- 4 te)
Demokrat Parti Meclis Gru-pu dün saat 15 te Fuat Hulûsi Demirelli’nin başkanlığında top lanmıştır. Haber aldığımıza göre, toplantı açılır açılmaz, Kırr şehir Milletvekili Amiral Rifat Özdeş’in bir takriri okunmuştur. Bu takrirde Amiral, Büyük Millet Meclisinde Kore meselesi hakkında açık oy kullanılırken bir Milletvekilinin çekimser oy verdiğini zikrediyor; eğer bu zat Demokrat Partiden ise, Parti disiplinine aykırı hareket ettiği ve bu itibarla hakkında gereken muamelenin yapılmasını istiyordu.
Öğrendiğimize göre, bu zat, evvelce, Büyük Millet Meclisinin toplanması için takrire imza toplayan Niğde Milletvekili Necip Bilge’dir. Bu mevzula D, P. Meclis Grupu İdare Kurulu meşgul olacak ve tüzük gereğince icabeden kararı ala-( aktır.
Bundan sonra, Muammer Alakant’ın bir teklifi okunmuştur. Alakant bu teklifinde Kore’de şehit düşenler için bir (Sonu Sa. 4 Sü. 5 te)
Köylerde
merkezlen
Siyasi komisyonda deleyemiz S. Sarper yereken cevabı verdi
Lake Success, 12 a.a. (Reu-ter) — Yunan temsilcisi Kyru, Birleşmiş Milletler siyasî korniş yonunda verdiği beyanatta ezcümle şunları söylemiştir: \.
— Vichınsky, Kore’de1 savaşan Çin kıtalarının gönüllü" olduğundan bahsetmektedir. Bunları duyarken, Hitler’in bahsettiği Alman «seyyahlarını» hatır lamamak kabil değil. Ancak j ne Himmler ne de Heidrich her tarafa yüzbinlerce seyyah göndermeyi hayallerinden bile ge-çirmemişlerdir.»
Ukrayna temsilcisi profesör Baranovsky, Yunan, Türk vo Avustralya kıtalarının Kore’de çarpışmasını «ayıp» tabiriyle vasıflandırmış ve ne Yunanistan’ın ne de Türkiye’nin Kore’ (Sonu Sa. 4 Sü- 4 te)
Birleşmiş Milletlerde başdelegc-miz Selim Sarper

I
Sivasfa bir C.H.P. marifeti
Küçük bina nasıl değiştirilmiş
Büyük vali konağı C. H. P. ye verilmiş, küçük C.H.P. binası da vali konağı oluvermiş!
Bütün vilâyetlerde vali konağı olarak yapılan binalar çok mükellef olduğu halde, neden Sivas’taki vali konağı küçüktür; kalorifersizdir ve orta halli bir ailenin oturacağı kadardır.
"D. P.!Halkavun
Bucak Kongresi
Cumhurbaşkanının dünkü kabulleri
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar dün Çankaya'da Diyarbakır Valisi Emin Nihat Sözeri’yi kabul etmiş ve öğle yemeğine alıkoymuştur.
Cumhurbaşkanı dün İnegöl Belediye Başkanı Nuri Doğrul vc İnegöl Kaymakamı Celâl Ünscl'i kabul etmiştir.
Sivas’a gidenler ve konağını ziyaret edenler her halde bunu hayli merak etmiş-
Şimdi sebebini size biz kısaca açıklıyalım:
Sivas'ta da çok evvel, büyük mükellef bir vali konağı yapılmış, ve sonra bunu yapan müteahhide şöyle bir teklifte bulunulmuştur:
— Eh işte büyük bir iş yaptın! Bu arada Halk “ de
Partisine kendiliğinden bir teberru (Sonu Sa. 4 Sü. 3 te)
Komünist memurlar
İl İdare Kurulu. Merkez İlce İdare Kurulu, Belediye Meclisi ve Genel Meclis üyeleri ile be-bağlı otuz
ede bulun
Evvelki gün Ankara Demokrat Parti Halkavun bucağının kongresi büyük bir kalabalık tauzuriyle yapılmıştır. Bu kon-
İsviçrede de derhal tasfiyeye karar verildi Bern, 12 (T.H.A.) — Konsey
federal aşın cereyanlara tabi omurlar meselesinde güven na aöre harekete ka-ermiştir. Filhakika iş par-Jmı taşıyan komünist par-kanun dışı sayılmadığından memurlara kanununun 13 üncü maddesi hükümleri tatbik edilemiyordu. Bu madde, memurun kanun d.şı gayeler güden, kanun dışı vasıtalgr kullanan yahut devlet için Jfhlikeli olan bir
Sağlık Bakam İstanbulda. geniş izahat verdi
İstanbul, 12 (Hususî) Bir kaç gündenboeıi şeh mizde bulunan Sağlık
Sosyal Yardım Bakanı Dr. Ekrem Hayıi Üstündağ bugün saat 17 de İstanbul Gazeteciler Cemiyetinde tCTtihOdilen’îıashl toplantı-" sında bulunmuş ve gazetecilerin sordukları muhtelif mevzular etrafında beyanatta bulunmuştur.
Sağlık Bakanı koruyucu ve tedavi edici hekimlik mevzularında ileri memleketlerde bir iş bölümü yapıldığını, koruyucu hekimliği devletin üzerine aldığını, hasta olanları tedavi etmek üzere hastahane açmak vazifesini ise belediyelerin ve hususî teşebbüslerin deruhte ettiklerini i-zah etmiş; fakat memleketin bugünkü durumu ve hususî icapları bizim bu kaideye intibak etmemize müsait olmadığını söylemiş, sözlerine şöyle devam etmiştir:
— Size en son bir misâl vereyim: Sağlık Bakanlığının 1950 yılı bütçesinde koruyucu tababet işlerine 2.266.000 lira ayrılabilmiş na karşı tedavi edi-(Sonu Sa- 4 Sü. 7 de)
Ankara'daki ailesinden haber alamıyan ve merak bulunan Rizeli Gedikli Başçavuş Kemal Bingöl, Kore'den gazetemize bir mektup göndererek eşinden ve çocuklarından bir haber istemişti. Bunun üzerine bir muharririmiz, bu kahraman Gediklinin ailesini bularak kendileriyle görüşmüş ve radyonun Kore saatinde" Kemal Bingöl'e hitaben bir mesaj gönderilmişti.
Dün, bu kahraman Gedikli çavuşun ailesi matbaamızı ziyaret ederek memnunluğunu bildirmiş, eşinin gönderdiği bütün mektupları aldığını ilâve etmiştir.
Yukardaki resimde Kemal Bingöl'ün eşi Fatma Bingöl ile çocukları Yavuz ve Engin bir arada görülmektedir.

Kore’de barış için teşebbüs
13 devlet temsilcisinin hazırladığı plân Birleşmiş milletlere verild’
Lake Success, 12 (a.a.) (United Press) — Asya ve Arab devletleri bloku Korede ateş kesil meşini ve Uzak Doğu meselelerinin müzakeresi için bir barış konferansı toplanmasını bugün resmen teklif etmek hususunda mutabık kalmışlardır.
Tecavüz hareketini 38 inci I arz dairesinde durdurmasını geçen hafta komünist Çine tek I lif eden 13 Asya ve Arap dev-1
İleti, ateş kesilmesi hususundaki karar suretini ittifakla kabul etmişlerdir.
I (Sonu Sa. 4 Sü. 2 de)
tarihli
Gensoru mevzuunda
Muvazaalı muhalefetin
kitapları
Genel Merkez Kurulu toplantı sındıı
lanıp Meclise verilmiş olan bu önergenin Halk Partisi erkânının da iştirakiyle hazırlandığı (Sonu Sa. 6 Sü. 3 de)
H.K.da tensikat
C. Kerim İncedayı’nm başkanlığında toplanan Genel Kurul buna karar verdi înccdayı- ı Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Muzaffer Göksçnin ve fîeıttl Merkez Kurulu üyeleri ha-
Türk Hava Kurumu Genel ' tısını Cevdet Kerim Merkez Kurulu, dün saat 11 de nın başkanlığında yapmıştır. Genel Merkez binası toplantı sa- Toplantıda; Türk Hava Kuru-
uğradığı hezimet
Yazan: Hakkı Gedik
Kore'yc silâhlı bir savaş birliği gönderilmesi hakkındaki hükümet kararının, Anayasa vo Birleşmiş Milletler andlaşması hükümlerine aykırı olduğu iddi-asiyle, Başbakana tevcih edilen gensoru önergesi Büyük Millet Meclisinin 11/12/1950 ......
birleşiminde konuşuldu.
Millet Partisinin Meclisteki tek mümessili tarafında
Basımı serbest bırakılan kitaplar hakkında bir tebliğ yayınlandı
Milli Eğitim Bakanlığından bildirilmiştir:
1 — 1950—51 öğretim yılından itibaren serbest basıma bırakılan okul ders kitaplarına i-lâve olarak 1951—52 öğretim yılından başlamak üzere serbest bas.ma bırakılması kararlaştırılan okul ders kitaplarının isimleri
AKINTIYA KÜREK
Nerdesin Taşlıktaki j
gazetemizde I’artisinin Sihir takas mu-i okuyacaksınız!
Mükellef bir vali evi inşa ettirilmiş, soııra Halk Partisi müteahhitten bir küçük ev hediye almış. Derken vali evini Halk Partisine, küçük evi vali emrine verip bir değiş tokuş yapıvermişler!
Ali’nin külâhı Veli’ye, Ve-li'nin külâhı Aliye!.
Üç kâğıt değil, iki kâğıt! Papazı bulan lir
— YEDEKÇİ
Sayfa: 2
ZAFER
13/12/1950
Bağlılık
Bir arkadaşımdan bir mektup aldım. Selâm I sonra: «İnsanı insan nu bitkilerden ayıran şey varsa, bunların bağlılık duygusu gelir, diyor. Kalpten gelen en ince duygu, belki de budur. Güzel ve iyi şeylerin hangisine olursa olsun, bağlılık, medenî insan olmamızın, hattâ yahut sadece insan olmamızın baş şartıdır. İnsan, hiç şüphe yok ki, ilkin, en yakınlarına, meselâ ana babasına, eşe, kardeşe, dosta, yavrularına bağlı oluyor. Oysa ki, insan için, bu varlıklara bağlanmak o kadar büyük bir mâna, bir değer, ifade etmez. Olağan, kendiliğinden bir şeydir bu. Her gün rastladığımız kediler, köpekler, havnlarda, gün boyu uçtuktan sonra akşamüstleri gagalariyle yuvalarına, yavrularına nasip taşıyan kuşlar bile, — yuvalarına ev-bark denirse eğer — evlerine barklarına bizim gibi düşkündürler. »Köpekler ana olmasın» sözü boşuna söylenmemiştir. Bir köpeğin yavrularını korumaktaki dehşeti, bizim, insanca duygularımızdan asla a-şağı değildir. Nerde kaldı ki
kelâmdan ı bir kaç
Muhip Dıranas
bizler, insan oğulları, kendimizi köpeklerden fersah fersuh ötede bellemişizdir.
-Eh, sana bu mektubu yazan adam, arkadaşın, asıl bu köpekçe bağlılıklardan tiksiniyor ve onun için kalemi eline aldı. Benim anamı babamı, soyumu sopumu, çoluğumu çocuğumu, sülâlemi sevmemden ne çıkar! Ben, yaşım hayli ileridedir, yavrularını köpek sadakatiyle emziren anaların, ölüm çağına geldikleri halde çoluk çocuklarına servet bırakmak için, insanlık adına son kalan neleri varsa onları bile harcamaktan çekinmeyenlerin nefreti içindeyim. Bağlılık, ilk plânda, bir şevki tabiî ile bağlanmak lâzım gelen şeylerden sıynlındı-ğı anda başlıyan bir şey olmalı! Bağlılık mücerret bir şey olmalı: İdeal, vatan, merhamet, düşünme, dostluk, çalışma, sanat gibi.
Bağlılığın ilk mektebi belki ailedir. Amma sonu, soy sop menfaatine varan aile bağlılıklarından nefret ediyorum. Ferde bağlanmaktan da nefret ediyorum. Çünkü neticede hepsi insanı bir menfaate götürüyor: Menfaatle bağlılık. Tuh!»
BELEDİYE MECLİSİ
1951 yılı bütçesi müzakerelerine başlandı
Ankara Belediye Meclisi dün sabah saat 10 da Belediye Başkam Atıf Benderlioğlunun riyasetinde olağanüstü toplantılarına başlamıştır.
Dünkü toplantıda bütçe korniş yonu tarafından hazırlanan 1951 yılı belediye müesseseleri tasa-

rısı okunmuş, bütçenin tümü kabul edilmiş ve maddelere geçil-
Bundan



söz alan üyeler, elektrik, hava gazı ve otobüs isletme müesse-sesi kadroları üzerinde müzakerelerde bulunmuşlardır.
Bu sabah do saat 10 da toplanmak üzere saat 13 de müzakerelere son verilmiştir.
Belediye Meclisi bugünkü top lantısında da bütçe tasarısını
müzakere edecektir.
İktisadî mes’eleler
Ders Kitapları
edilen kitapların öğretimde kaldığı süre içinde üzerlerinde yapılacak ilâve ve tashihlerin Ba-
kanlıkça bilinmesine ihtiyaç var-
Gazi Lisesinden yetişenlerin kongresi
Gazi Lisesinde Yetişenler Derneğinin yıllık genel kurulu 17 aralık pazar günü saat 10 da Gazi lisesinde toplanacaktır. Bütün üyelerin ve bu sene lisemizden mezun olanların iştirakleri rica edilmektedir.
Gündemde Kongre başkan ve kâtiplerinin seçilmesi, yıllık faaliyet raporunun ve denetçi raporunun okunması, yeni Yönetim Kurulunun, Denetim Kurulunun ve haysiyet divanının seçilmesi ve dilekler vardır.
dır. Bu bakımdan
kitaplarında
değişiklik veya tashih yapanla-
rın bunları Millî Eğitim Bakanlığı-
na bildirmeleri ve yopılan değişiklik ve tashih Bakanlıkça uy-
gun bulunduğu takdirde kitaplarım tadili olarak öğretime ar-
zetmeleri lâzımdır. Aksi takdir-
de bundan doğacak
mesuliyet,
geçen
zarar ve ziyan kitabı basana ait olacaktır.
Yerli petrole acele
ihti
yacımız
var
Buradaki
Üzengi Ağaları
Belki yüzbinlerce defa söylenmiştir. Pek eskimiş piiskümüş fıkralar arasına karıştı. Fakat taze nesiller he-
(Ba$ tarafı 1 incide) 6 II 1950 tarih ve 615 sayıl, tebliğler dergisinde ilân edilmiştir.
Okul kitaplarında aranacak genel vasıflar da 26 Aralık 1949 tarihli ve 570 sayılı tebliğler der gisinde ve ayrıca da broşür hailinde yay^nlanm«tır. Kitaplar hakkındaki genel vasıflan gösterir broşürlerden edinmek isteyenlerin içine 15 kuruşluk posta pulu konulmuş bir mektupla Bakanlık Yayım Müdürlüğüne başvurmaları lâzımdır.
2 — Yukarıda bahsi
tebliğlere göre, okul kitabı hazırlamış olan müellif ve kitapçıların kitaplarım bir an önce tetkik edilip kendilerine cevap verilebilmek için en geç kabul tarih1 olan 15 Mart 1951 tarihini beklemeden bir dilekçe ile Bakanlığa göndermeğe başlamaları lâzımdır. Bu tarihe kadar gön derilmiş olan kitaplar 1951—52 ders yılı kitap listesine konmak üzere Bakanlıkça incelenecektir.
3 — Bu suretle Bakanlığa gön derilecek ders kitaplarının iki nüsha olması, kitap müsvedde halinde ise bunlardan bir İanesinin resimli ve şekilli olması gerekir. (Resim ve şekiller, metinde yerleri işaret edilmek ve metin sayfası boyunda kâğıtlara yapıştırılmak şartiyle bu işaretli sahifelerin yanma da konabilir.)
Bakanlığa gönderilecek her iki nüsha seyrejk ısahr, daktilo ile yazılmış olacaktır. Bunlardan birinci nüshanın mutlaka beyaz kâğıda yazılmış olması lâzımda.
Bu şekilde makine ile yazılmamış olan kitaplar tetkik edilmeden geri gönderilir.
4 — Ders kitabı olarak kabul edilecek kitaplar hemen bastırılacak ve basılmış iki nüsha Bakanlığa gönderilmek üzeıre en geç 15 Temmuz tarihine kadar Istonbulda ^Aillî Eği»:m Basımevi Müdürlüğüne, Ankarada Yayım müdürlüğüne, diğer vilâyetlerde millî eğitim müdürlüklerine teslim edilecektir. Kitapların milli eğitim basımevine veya millî e-ğitim müdürlüklerine bir dilekçe ile birlikte verilmesi ve dilekçede baskı sayısının, baskı ve kâğıt masraflarının, kitaba konmak istenen fiyatın belirtilmesi
5 — 15 Temmuz tarihinde Bakanlığa gelecek kitapların, evvelce tetkik edilmiş me.tne ve verilen direktiflere uygun olarak basıldıkla^ saptandıktan sonra teklif edilen fiyatlar Bakanlıkça usulürte göre incelenir ve teklif uygun bulunduğu takdirde nüshaların biri, kapak baskısı yapılmak üzere, sahibine geri gön derilmekle beraber kitap okul kitapları listesine alınır. Teklif edilen fiyat uygun bulunmazsa Bakanlıkça tesbit edilecek fiyat, kitap sahibine bildirilir. Kitag sahibi bunu kabul ettiğini Bakan lığa yazar yazmaz kitabı listeye alınır. Listeye giren kitaplardan 10 ar nüshanın, satışa çıkarıldığı şekilde, Bakanlığa gönderilmesi lâzımdır;
7 — Ders kitabı olarak kabul edilip listeye alınan kitapların okulların açıldığı torihte memleketin her tarafındaki satıcılara ihtiyacı karşılıyacak nisbette dağıtılmış olması lâzımdır.
Sinasi Devrin’in askerlik durumu
Eski Adalet Bakanlarından S)-hasî Devrin’in askerlik yapıp yapmadığı hususundaki tetkikler sona ermiştir. Yapılan tetkikler sonunda Sinasi Devrin’in askerlikle hiç bir ilişiği olmadığı anlaşılmış ve bu hususta olman karar Millî Savunma Bakanlığınca kendisine tebliğ edilmiştir.
145 izci lideri diploma aldı
Yeniden beynelmilel izcilik teş kilâtı esaslarına göre, organize edilmekte olan izcilik teşkilâtımıza lüzumlu liderleri yetiştirmek üzere beynelmilel bir mütehassısın nezaretinde İstanbul, Ankara ve İzmir şehirlerinde açılan kurslarda 145 izci lideri diploma
önümüzdeki yaz aylarında bu liderlerden bir kısmı bir üst diploma almak üzere Yunanistân da açılacak beynelmilel kurslara davet edilmiştir.
«Selime lâf dinletemiyorum artık., diye yazıyordu. Seni görmek., seninle bir kere daha konuşmak istiyor ve ne olursa olsun gidip Seviye Teyzeye derdimi anlatacağım. Belki Gülşenle aramızı o bulur..» diyor. Ona senin şimdilik sükûna, istirahate ihtiyacın olduğunu., hiç olmazsa bir zaman daha kendi kendini din lemen lâzım geldiğini söylüyorum.. Ama dediğim gibi artık ona imkânı yok lâf dinle-
0 gün Seviye Teyzenin günü olduğu, ve zavallı Teyze-annecik daha odasından çıkmadığı halde Gülşen koşa koşa ona gitti.
Teyze pencerenin önünde, öyle sessiz sedasız oturuyor, dalmış dışarıya bakıyordu. Arkadan vuran ışıkla, yüzünün gölgesi perdeye vurmuş ve iri bir resim gibi, oraya a-sılnıış kalmıştı.
Gülşenin odaya girdiğini galiba fark bile etmedi. O kadar kendi iç âlemine dalmıştı ki..
Genç kız, koşarak onun yanına gitti. Ayaklarının dibine diz çökerek, dizlerini kucakladı.
«Teyze anneciğim, dedi.. Yengeden bir mektup aldım bugün,. Sizinle beraber İzmire gitmekten vazgeçmemi söylüyor... Neye karar vereceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Halbuki bütün hayatım boyunca hep sizinle beraber olmak... sizin gibi yaşamak istiyordum ben..
Seviye Teyzenin perdede
Millet Partisinden bir istifa
Büyük Millet Meclisinin dünkü tarihî celsesinde Kırşehir milletvekili Osman Bölükbaşı’nın Ko-reye asker şevki hususunda hükümetin verdiği karan M. P. nin esasından tasvip etmediği hakkındaki beyanatı; aziz mi letimin ve memleketimin yüksek menfaatlerini her türlü parti mülâhazası üstünde Birleşmiş Milletler idealine bağlı gören içtihadıma uymadığından M. P. den ayrılıyorum.
Keyfiyetin sayın gazeteniz fle neşrini saygı ile rica ederim.
Samanpazan Müteşebbis
Heyeti Başkanı Süreyya Oral
İktisadî bünyemizde ehemmiyetli rolü bulunan bir mesele, tesirlerini yavaş yavaş artırmak üzere bu günden kendini göstermiş bulunuyor.
İkinci dünx» harbinin neticesi olarak milletlerarası mübadele sisteminde vukua gelen değişiklikler, memleketimizi bilhassa Amerikadan mühim miktarda mal ithal etmeye meebuı bırakmıştır. Çalışmalarımızı verimli bir hale getirmek için her sahada hissedilen makineleşme ihtiyacı, ithal mevzularımızı çeşitli makineler üzerinde teksif etmiştir. Bu arada Marşal yardımı gibi fevkalâde hareketler de bu işi teşvik etmiş ve memleket, kuvvetli bir cereyanın tesiri altında tesislerinden mühim bir kısmını Amerikan malzemesi ile teçhiz etmekten başka çare bulamamıştır.
Bu suretle ithal ve tesis edilen makinelerin hepsi, tabiî yenidir. En eskilerinin bile daha bir kaç serte verimli bir halde çalışmaları mümkündür. Ancak, makine denen mefhumun hayatını devam ettirmek için lüzumlu olan şartların birincisi yedek parçaların vaktinde temin edilmeleri keyfiyetidir.
Amerikadan gelen makinelerin yedek parçalarının da Amerikadan gelmesi bir zarurettir Şu halde, ne şekilde temin edilirse edilsin, bir taraftan yeniden ithal edilen, diğer taraftan da faaliyete geçmelerini müteakip yedek parçaya ihtiyaç gösteren makinelerin bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere getirtilen ve getirtilecek olan malzemenin bedellerini ödemek için mühim miktarda Amerikan parasına, Dolara ihtiyaç hissedileceği ta-, biîdir.
Dış ticaret yolu ile memleketimize giren Dolar miktarı senede otuz milyon civarındadır. Bu paranın bahsettiğimiz cihaz ve yedeklere tahsisi şüphesiz ki çok isabetli olur ve bu malzemenin temininde herhangi bir güçlüğün meydana gelmesi önlenilmiş olurdu. Maalesef bu husus mümkün değildir.
Elimize geçen bütün Dolarlar, hayatî ehemmiyeti olan bir işe tahsis edilmek zorundadır, ithal ettiğimiz akar yakıt, nereden gelirse gelsin, bedelinirt mutlaka Dolarla ödenmesi gerekmek-
Hâlen, iç istihlâkimizde kullanılan akar yakıtların bugünkü rayiçlerle Dolar olarak tutarı yirmlaltı milyonu aşkındır, istihlâkteki artışın normal temposu ile 1953 senesinde bu miktarın 38 milyonu bulacağı anlaşılıyor. Şu halde, Dolar üzerine yaptığımız ihracatın senede biı
nüz bilmedikleri için daha bir defacık olsun tekrarlanması faydalı olur.
-------Yazan--------------------
Cemal KIPÇAK
«Zonguldak Milletvekili»
milyon Dolarlık bir artış göster mesi halinde bile temin edilecek paralar, ancak ithal edeceğimiz akar yakıtların bedellerini ödemeye kâfi gelecektir. Halbuki, ihracatımızın gösterdiği seyir, Dolar gelirinin azalmasını daha kuvvetli bir ihtimal halinde belirttiğine göre, önümüzdeki senelerde, hattâ ihtiyacımız bulunan akar yakıtı dphi temin etmekte bazı güçlüklere rastlanacağı tahmin edilebilir. Memlekette tesis edilmiş bulunan makineler, ziınatte, sanayide, münakalede ve daha bir çok işlerde artık bu bünyenin malı olan bir hüviyetle çalıştırılmakta ve bir taraftan Türk işçiBİ bu tip makineler. üzerinde çalışa çalışa bunlara intibak öderken, diğer taraftan organizasyon formları itibariyle de bu tesislerin ihti -yaçlaı-ına uygun olan sistemler benimsenmekte, mamul bakımın dan da ihtiyaç piyasalarına muayyen mal tipleri yayılmaktadır. Bu suretle memlekete yerleşmiş bulunan Amerikan tipi makinelerin yedek ihtiyacı belir dikçe, bunların nasıl ve ne suretle temininin mümkün olabileceğini şimdiden düşünmezsek yakın bir gelecekte sanayiimiz, ziraatimiz, münakale durumumuz ve hattâ millî müdafaa sistemlerimiz büyük skmtllara maruz kalabilir.
Evet, memlekette, Amerika-dan başka yerlerden de getirilmiş tesisler de vardır. Fakat bugünkü inkişaf hamlesi içinde bunları emniyet faslına ayrılan 1 ihtîyat vdrlıkları halinde mütalâa ediyoruz, bunların bulunulması ile mevzu, büyük ehemmiyetinden hiç bir şey kaybede-
Belirtmek istediğimiz sıkıntı, bugün kendini hafifçe hissettirmekle beraber çok ciddî bir mahiyet göstermiyor. Bunun sebebi, mevcut makinelerin henüz yeni olmaları ve tesisleri sırasında getirilmiş olan yedeklerinin bulunması, Marşal yardımı ve bu gibi yardımlar dolayısiy-le, Dolarla karşılanmasına zaruret bulunmadan memlekete malzeme girmesinin mümkün olması ve bir de akar yakıt bedellerinin büyük payı çekmelerine rağmen ihracat yolu ile temin edilen Dolardan küçük bir kısmının bu işe tahsisine imkân bulunmasıdır.
Bu üç faslın her biri, belirttiğimiz meselenin- aleyhine çalışmaktadır. Makineler, gittikçe
aşınarak yedek parça istemekte, yardımlar, yedek paıça temininden ziyade yeni tesislere matuf bulunmakta ve temin edilen Dolarlar da akar yakıt ihtiyacının artması yüzünden, hattâ bu ihtiyacı bile tamamen karşılaya-mıyacak bir duruma girmektedir.
Bu vaziyet karşısında işin büyük ehemmiyeti ile mütenasip bazı tedbirlerin alınması gereklidir. Bu tedbirlerin en başında akar yakıt meselesinin halli gelir. istihlâk miktarı seneden seneye artan bu madde artık u-mumî hayatın en nıübrem ihtiyacı hâline gelmiştir. Fertlerin gıdâlanma, . giyinme, ısınma vesaire gibi bütün zarurî ihtiyaçları yâ doğrudan doğruya veya bilvasıta akar yakıtın kullanılması ile temin ediliyor, bunun yanında millî müdafaanın hattâ harp vasıtalarından evvel gelen ihtiyacı yine bu maddedir. Şu halde ne yapacağız?
Temin edebildiğimiz dolarları akar yakıt ihtiyacına tahsis ederek makinelerden mi vazgeçelim, yoksa başka bir çare mi bulalım.
Bir çök kimselerin kanaatlerinin aksine olarak biz memleketimizde büyük hacımda petrol bulunduğuna inanıyor ve Ramanda başlayan tesbit kampanyasının daha bir çok yerlerde verimli neticelere götürülebileceğini tahmin ediyoruz.
Şimdiki halde ilk plânda Raman işletmesinin ele alınması, yakın istikbal hesabına en ümit verici bir keyfiyettir. Bu işletmede açılmış bulunan kuyuların günde 300 Tondan fazla ham petrol vermeleri mümkündür. Memleket ihtiyacının mühim bir kısmına cevap verebilecek olan bu petroller, tasfiyehanelerin kurulamamış olmaları yüzünden bulundukları yerde kalıyorlar. Tasfiye makinelerinin henüz etütleri de yapılmamış bulunduğuna göre petrollerimizden istifade imkânlarının ancak birkaç sene sonra hasıl olabileceğini düşünmekle üzüntü içinde kalı-
Formailtelerle uğraşacak zamanda değiliz, durum çok büyük bir ehemmiyet ve nezaket gösteriyor. Dünyadaki hareketlere uyarak motorize hale gelmemiz yaşama icaplaı-ındandır. Bu icap lan yerine getirirken iktisadi bünyemizi çıkmazlara sokan for müllerden kaçınmamız gerekirdi, hâdiseler buna imkân ver-
medi. Dünyaya bir iyilik halinde yayıklı Amerikan dimi, istikbal hesabır tiği ladı.
yarına ifade etçik mazlık formülüne rağ-memleketimizi de kucak-
Şimdi, çıkmazdan kurtulmanın esas çaresi Türk petrolünün çok acele olarak iç piyasaya akması imkânlarının teminidir. Bu iş için lüzumlu olan tesis-lelerin yalnız Amerikadan temin edilebileceğini düşünmek yanlıştır. Alman mamullerinin bazı bakımlardan Amerikan sistemlerine faikıyetleri bulunduğu gibi teslimat bakımından da ehem miyetli teklifler göstermeleri mümkündür. Bu işi uzun muhaberelere dökmeden halletmek çarelerini aramalıyız.
Bahsettiğimiz meseleye nazaran ikinci plânda kalan bir çok hususlar için dış memleketlere bir çok heyetler gönderdik. Bu iş için de mesele işletmeler bakanının salahiyetli kimselerle beraber kısa bir turneye çıkmasını çok - yerinde görürüz. Bu suretle kazanılması temin edilecek olan her gün bize yalnız aka.- yakıt bedeli olarak ilk plânda 15 - 20 bin lira kazandıracaktır. Bu kazancın pek kısa .''ir zamanda 100 bin dolara kadar yükselmesi mümkündür.
Bu valörün sağlayacağı İktisadî genişliği de ayrıca mütalâa edecek olursak Devletin senelik bütçesinin asgarî yansın, kurtaran bir tasarruf kaynağı ile karşılaştığımızı anlamış oluruz. İktisadî durumumuzu tehdit eden bir çıkmazın karşısında, bir an evvel bu ferahlatıcı yola girmek çarelerini, her şeye başvurarak aramak zorundayız.
Raman petrolü İktisadî varlığımızın en kıymetli kaynağıdır, çabuk istifade edelim...
Matbuat Teknisyenleri Sendikasının bir tavzihi
Ankara Matbuat Teknisyenleri Sendikasından:
Sendikamızla alâkası olmı-yan bazı kimselerin üye arkadaşlarımıza davetiye dağıtarak 17/12/1950 pazar günü saat 14 te Halkevinde toplantıya çağırdıkları görülmektedir.
Bu şahısların ve tasarladıkları toplantının Sendikamızla hiç bir alâkası olmadığına üyelerimizin dikkatini çekeriz.
Matbuat Teknisyenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Hakkı Sinçil
Eskiden bir vezir varmış. Kendini son derece beğenmiş-lerdenmiş. Bir dediğinin iki ol-
nun kelâmı mübareki iki. Karşı fikir yürütmek kimin had-
dine imiş. Yıllarca Bağdat ve havalisi genel valiliğinde sal-
tanat sürmüş. Astığı astık,
aşamadığı kestikmiş. Bir debdebe, bir saltanat, bir ferman-
fermalık ki deme gitsinmiş.
Nihayet bir gün padişahın canına tak eder de (Atın şu veziri Bağdattan, gözüm görmesin artık!) diye ferman eyler. Çavuşbaşılar, Tomruk Ağaları, Asesler koşarlar, günlerden bir gün Bağdadn
varıp vezirin sırtından sırmalı kaftanını, başından püsküllü, boncuklu kavuğunu çekip
Etrafında binlerce maiyet
efradının, bendegânmın elpen-çe divan durmasına alışan vezir bir tek emektar ağasiyle cascavlak kalır. İki beygir kiralayıp Dersaadet yoluna re-
Debdebeye alışan, eski vezir kervansaraya varınca eski u-
• aya bağırırmış:
— tııin ağalar inin!
Ve ertesi günü yola koyulur
ken ağa ikinci


mış:
— Binin ağalar binin!
Fakat Bağdat yolu bu. Biter tükenir mi? Ağanın canı sıkılır. Hanın birinde geceleyin kalkar, vezirin beygirindeki iki üzengiden birini çözüp saklar. Ertesi günü 'hareket zamanı yine ağa haykırır:
— Binin ağalar, binfn!
Vezir de binmek için sol a-yağını kaldırınca bakar ki ü-zengi yok! Hiddetle sorar:
— Ağa! Üzengiye ne olmuş? Ağa dişini sıkıp cevabı ve-
Aman vezirim, sultanım
efendim! Mutlaka birisi çalmıştır. Fakat şu koskoca ordugâh içinde kimin aldığını ne
bileyim?
— Ne orduluğu be adam? Baksana etrafımda hiç kimse-
Ağa tekrar celâlenip der ki:
— A benim

dim! Öyledir de beni her gün ne diye bağırtırsın?
Buradaki üzengi ağalarının feryatlarını da yakında işiti-
riz...
Aka GÜNDÜZ

P.T.T. nin bir tavzihi
GEN( Kil KAILBİ
Selim salona girdiği zaman
Gülşen yalnızdı.
Genç adam, âdeta koşarak onun yanına vardı. Benzinde kan namına bir şey kalmamıştı. Heyecandan sanki dili tu-
tulmuş gibi idi.
Hiç bir şey demeden genç kızı kucakladı. Sıkı sıkı göğ-
dadı.. Deril ykudan uyan
dirilmiş gibi kendini daldığı âlemden güçlükle çekerek:
— Benim gibi yaşamak mı istiyordun yavrum?., dedi.. Neler söylüyorsun sen; ben yaşadım mı ki bu dünyada?..
Gülşen başını onun dizlerine dayayarak:
— Yaşayan duyar Teyzeanneciğim.. dedi. Yaşamamış olsaydın hiç bu kadar ıstırap çeker mi idin?.,
— Evet, çocuğum, yaşayın adam ıstırap da çeker.. Bazan hayal sukutuna da uğrar... Ama yaşayan adamın ıstırabı da normal., verimli., sağlam
Bir zaman sustu, yine dalmıştı. Sonra:
— Ben hayatımı kuramadım kızım... diye devam etti. Kaderimde böyle yazılıymış herhalde.. Sen de hayatını benimki gibi kırma.. Yaşamadan ölenlerin... daha doğrusu ölü olarak yaşayanların neler çektiklerini bilmezsin sen... Allahım o acıyı hiç bir kuluna tat-
Böyle derken sesinde öyle sonsuz bir ıstırap vardı ki. teselli kabul etmez bir acı..
Gözleri
Nakleden: Ş. TAYLAN elinden kaçan bütün saadetinin matemi vardı bu seste.. Belki de, hayatta her şeye rağ men, yine de bulabileceği zevk lerden kendini mahrum etmeğe mahkûm etmiş olmanın verdiği bir teessür de gizli idi
Gülşen ona verecek cevap bulamadı... Kalbini saygıya çok benziyen bir merhamet hissi kaplamıştı.
Teyzeanne gözüne hiç bugünkü *kadar yorgun, bu kadar bitkin görünmemişti. O-nun etrafını saran her şey de kendisi gibi kapnnık, onun gibi yaşlı idi. Her şey sanki o-nun kısır hayatının zavallılığını ifade ediyordu.
Gülşen birden kendini onun yerine koydu. Neşeden nasibi olmıyan bir hayatı sürükledikten sonra, ihtiyar ve yorgun haliyle, kendini şu köşedeki iskemlede, Teyzeannesi-nin yerinde oturuyor sandı. Ve onun sesini duyar gibi oldu:
«Ben yaşadım mı ki bu dün-
Diyordu. Sonra:
«Ölü olarak yaşayanların neler çektiklerini bilmezsin
lahım o acıyı hiç bir kuluna tattırmasın..»
Gülşen iliklerine kadar Ürperdiğini hissetti. Birşeyden korunmak ister gibi kollarını göğsünde sıkı sıkı kavuşturdu.
Sonra, birden Teyzeanneniıı kucağında, cansız gibi duran ellerini yakalayarak dudaklarına götürdü, öptü, öptü. Candan kopan bir sesle:
— Teyzeanneciğim.. Sizi ğy-le seviyorum ki... diye söylendi.
Seviye Teyzenin dudaklarında gayetle tatlı bir gülümseme belirdi. Bu gülüşle yüzii aydınlanmıştı sanki..
— Beni sevdiğini biliyorum çocuğum., dedi. Fakat sen »Sizi öyle seviyorum ki..» derken yultız bana hitap etmiyordun.. Kalbinden başka birine daha hitap ediyordun.. öyle değil mi?..
Genç kız, âdeta üşüyordu. İçinin titrediğini duyuyordu. . Bir solukta:
— Hakkın var Teyzennne... dedi. Ona da hitabediyordum..
Ve çabuk çabuk:
— Hislerimi tahlile yardım ettiğin için sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum
Tefrika No. 52
dınlattığın için de sana minnettarım.
Kalbi hakikaten minnetle doluydu.. Yaşlı teyzesi de., şu evin içindeki bütün o eski eşyalar da.. Her tarafı dolduran bütün o hatıralar da onu Selimi sevmeğe sevkediyor.. Onıı sevmesi için kendisini hep teşvik ediyorlardı.
Fakat kendisini asıl onlarfı dilinden anlamağa zorlayan, bütün mukavemetini yenen, o-na bir çok şeyleri affetmeği öğreten düşüncelerini, saplandıkları o kısır hayal âleminden kurtararak, akşıı yönelten, hayatının yolunu, her normal kadına müyesser olan zevce ve ana olmak istikametine çeviren o büyük kuvvetin yine «Aşk» olduğunu da lıissediyor-
luğunu Seti adaklarını
bebeği kucağı o kadar derinde ki...
Teyzeannesiııi kucaklayarak, onu tekrar tekrar öptü., öptü:
— Bu sene de İzmire yalnız gideceksin öyle ise teyzeciğlm,

bastırdı. Dudaklariyle,
onun dudaklarını bile aramıyordu. Kuvvetli kollariyle sımsıkı onun incecik omuzlarına sarmış, yüzünü saçlarına göm-
Sonra bir taşan saadeti
solukta, içinden ve sevgiyi ifade
eden bir sesle, sadece:
— Öyle mesudum ki... diye mırıldandı.
Onun içini saran saadetin azametini Gülşen, sesinden anlamıştı. Kendisi de mesuttu.. Mesuttular... Fakat genç kız.
şu
anda bile bu saadetlerinin
muvakkat olabileceğini düşü-
nüyor.. Onun tahlil ettiği tam saadetten farklı olduğuna ak-
lı eriyor.. Yrarım, zavallı, beşerî bir şey olduğunu.. Istırabın ve Ölümün onu gözleyerek.
ileride üzerine atılmağa hazırlandıklarını da idrâk ediyordu.. Fakat her şeye rağmen, bu saadetlerinin yine de az bulunur, eşsiz bir şey olduğunu da kabul çelerek onun değerini de takdir ediyor ve hayatı pa-hasna da olsa onu Cide etmek istiyeceğinden şüphe etmiyordu..
Gayetle yavaş ve ancak işi (ilebilecek gibi: |
— Öyle mesuduın ki Selim...
»Gazetenizin 26/11/1950 talihli sayısında Aka’dan fıkralar sütununda çıkan .Kore için i-kinci teklif» başlıklı yazıda sayın Aka Gündüz tarafından Kore’deki birliğimiz mensuplarına hediye olarak tütün ve sigara gönderilmesinde kolaylık sağlanması için bazı tedbirler tavsiye edilmekte olduğu görülmüş-
Halen memleketimizle ve diğer memleketlerle Kore arasında koli muamelesi mevcut olmadığından Kore’ye koli postasiy-le hediyelik eşya ve bu arada tütün ve sigara gönderilmesi mümkün değildir. Kore'deki birliğimiz mensuplarına ancak küçük paketler içinde tütün veya sigara yollanabilir.
Kutular içinde satılan sigaraların bir kâğıda sarılmak ve sağ lam sicimle bağlanmak suretiyle postaya verilmesi ve kâğıt ambalajlı tütün ve sigaraların da ayrıca mukavva ve kutuya yerleştirilip bu kutunun ikinci bir kâğıda sarılarak bunların dağılmadan yerlerine ulaşmaları müm (Sonu 6 inci sayfada)
TAKVİM
13 Aralık 1950 — Çarşamba
Rumî: 1366 — Kasım 30
Hicri: 1370 — R. Evvel 3
İmsak
NÖBETÇİ ECZAHANELER
13/12 1950
ZAFER
Sayfa: 3
Bugünkü vahim vaziyet karşışında

Rusyada kalan esirler
Birleşmiş Milletler tahkikat yapacak
Lake Success, 12 (a.a.) — (United Press) — İkinci Dünya Harbi esnasında ortadan* kaybolan bir buçuk milyon harp esirinin âkıbetini tesbit etmek maksadiy-le bir tahkikat komisyonunun ihdasına Birleşmiş Milletler dün kahir bir ekseriyetle karar miştir.
Birleşik Amerika, kısmı âzami Alman ve Japon olan bu harp esirlerinin Sovyet Rusyada mecburî iş kamplarında çalıştırıldıklarım söylemektedir.
Sovyet Rusya ise Uzakdoğu ve Afrika'daki kurtuluş halk ha reketlerine mani olmak ve bu bölgelerde askeri tesisler kur nıak maksadiyle batılı devletlerin yüz binlerce esiri kullandıklarım iddia etmektedir.
Birleşmiş Milletler içti insani komisyonu, bir komisyonunun kurulması halif ve 8 müstenkife karşı oyla karar vermiştir.
Aleyhte oy veren Sovyet blo-ku, harp esirleri meselesinin büyük devletlerce halledilmesi gereken bir iş olduğunu ve Birleşmiş Milletlerin buna karışmaması gerektiğini iddia etmiştir. )
Kızılhaç milletlerarası komitesince seçilecek 3 bitaraf şahıstan teşekkül edecek bu komisyon, 30 Nisan 1951 tarihinden sonra çalışmağa başlıyacakhr.
Hâlâ vatanlarına iade edilmemiş bulunan harp esirleri hakkın da büyük devleter 30 Nisan 1951 tarihine kadar Birleşmiş Millet lere elraflı malûmat vermedikleri takdirde komisyon vazifesine başlıyacakhr.
Hindistan, Irak, Afganistan, Suudi Arabistan, Guatemala, Ve nc-zuella ve Meksika müstenkif kalmışlardır.
Kabul edilen karar metni, her hükümetin bu komisyona memlekete giriş hakkı tanınmasını derpiş etmektedir.
Bu keyfiyeti Sovyet Rusya da-hc şimdiden katî surette reddetmiş vaziyettedir.
Hindistan’da yeni bir konferans toplanıyor
Çinliler bütün meselelerin genel olarak incelenmesini istiyorlar
Yeni çıkan şarkılar!
Muhalefet yapıyoruz, edasiyle, her türlü bozgunculuğu mübah görenler, dün bir kere daha hezimete uğramışlar ve g.ünlerdenberi hazırlattıkları plânlarının suya düşmesini görmekle perişan olmuşlardır.
Bundan ders alıp, bâdema yalnız memleket menfaatini alâkadar eden ana mevzularda yapıcı ve samimî ierfkidler yapacakları yerde, hemen, gensorunun mürekkebi kurumadan, yeni bir taktiğe başvurmuş oldukları anlaşılmaktadır.
Bu yeni taktik basittir. Hükümet başında bulunanları. Demokrat Parti âzalanna jurnal etmek... Onların, kibre, gurura kapıldıklarını. Milletvekillerini hiçe saydıklarını buna boyun eğmemek lâzımgeldiğini ballandıra ballandıra anlatmaktadırlar.
Bu suretle, partiyi içinden anarşiyâ sürükliyerek, evvelâ. Başbakana karşı muhalif bir hava yaratmak, ve hava yaratıldıktan sonra da, hükümeti devirmek... ve bu yolda devam etmek.
Evet, maksatları aşikârdır. Demokrat hükümetleri birbiri peşine düşürmek ve bu suretle meydana gelecek, umumî keşmekeşten istifade etmek...
Fakat, merak etmesinler, halk onların on iki senelik seyyiatlannı unutmuş değildir. Ve sırası gelince, lâyık oldukları cevabı vermekte tereddüt gösiermiyecektir.
Hikmet YAZICIOĞLÛ
Pleven’in Amerika
Dünya* nın aynası:
Çok yaşamak isteyenlere bir kaç yiyecek reçetesi
tâbirleri hiç işittiniz mi: Takviyeli süt-takviyeliyoğurt-takviyeli ekmek
Baron Rothschild'in tertip ettiği bir kokteyl partite, «Amerikalıların midelerinin diktatörü» tesmiye edilen Dr. Gayelord Hauserd’ı tanımıyan kalmadı.
Bundan onbeş sene kadar evvel, Tüberküloz hastalığına yakalanan doktor, tedavi için Is-viçreye gitmişti. Orada, kendisine çok sıkı bir rejim tatbik ederek iyi eden bir doktora rastladı. Amerikaya döndüğünde, bütün hayatım «iyi yiyecek» tedrisine vakfetmeyi ahdetti. Bu gün için, 600 den fazla Amerikan gazetelerinde sütunu vardır ve «genç kalınız - çok yaşayınz» adlı bir eser nesretmiştir. Bu kitabında, insanların iyi bir şekilde beslenmesi için bir hayli enteresan ve foydalı bilgiler bulunmaktadır.
Bununla beraberli- Dr. Gaye-lord’un nasihatleri çok basittir. O, proteinli moddejeri ihtiva e-den «süt, yumurta, balık, peynir gibi» bir yiyecek rejimi tavsiye eder. Buna muvazi olarak ta, sebze, hububat ve meyve, çok yaşamak için çizdiği programının beş yiyeçek - anahtarı şunlardır.- Bira mayası, kaymaklı süt, yoğurt, buğday tanesi, melas (şekerin tasfiyesinden sonra kalan ham şurup). Muvaffakiyet, -ae bilhassa aşkı muvaffakiyet -dinamizmden ziyade güzelliğe bağlıdır, diyor. Güzellik ise, kendisinin tavsiye ettiği yiyecek rejiminin bir fonksiyonudur.
Hauser, Vindsor düşesinin Gre ta Garbonun, Marlen Ditrih'in, Yugoslav Ana - Kraliçesinin, güzellik doktorluğunu da yapmaktadır. Vasati konsültasyon fiyatı 1.000 dolardır. Dr. Gayelord'un reçetelerinden bir kaçım size tekdim ediyoruz:
«TAKVİYELİ» SOT
Bir litrelik bir kap içine iki tas taze süt dökünüz. Ona, toz halinde yarım tas kaymaklı süt ilâve ediniz. Kuvvetle çalkalayınız ve iki tas daha taze süt dökünüz. Böylelikle 2 litreye muadil kuvvette bir süt elde edersiniz. Buna bal veya melaş ta ilâve edebilirsiniz. Fakat sakın çikolata karıştırmayın.
kap içinde, iki buçuk tas, safi buğday ununu, 3 kaşık buğday İanesini, üç kaşık fasulye unu, 4 kaşık kaymaklı süt tozu, 2 kaşık kavrulmuş şeker kahvesini, bir buçuk kaşık, iyotlu nebat tuzunu iyice karıştırınız. Bir tas ılık suda, biraz ekmek mayasını çalkalayarak, hazırlamış oldu-
üzerinde bırakınız. Bu iş bittikten sonra, hamuru ekmek şeklinde ayırarak, fırında pişiriniz. (Bu reçetelerdeki kaşıklar, çorba kaşığıdır.)
Dr. Gayelord’un, gıda rejimleri üzerinde daha bir çok reçeteleri vardır. Meselâ, takviyeli elma, takviyeli balık, takviyeli peynir v. s....
Tatbik ettiği usûl ve reçeteleri bir hayli rağbet gördüğü gibi, iyi neticeler de alınmıştır.
N. Nihad OLKEKUL
Fevkalâde
ı kahlırılıııası hakkındaki kanun kUfJnl -görüşmek (jzere,
SAĞLIK v,e SOSYAL YARDIM İSYONU — Bugün
Meclis Komisyonları
r
ADALET KOMİSYONU — B
TİCARET KOMİSYONU
ÇALIŞMA KOMİSYONU — Bugü
Koredeki
MALİYE KOMİSYONU
ilanı
gönüllüler
BÜTÇE KOMİSYONU 50
DİLEKÇE KOMİSYONU — Bu gün saat 10 da.
GÜMRÜK ve TEKEL KOMİSYONU — 14/12/1950
degisti-
1 hakkındaki .5020 sarılı ka-
TavasSyt işini üze almış gibi görünen Hindistan Başbakanı Pandit Nehru, istiklâli te yit eden anayasayı imzalarken
Paris Radyosu, (Basın - Yayın) — Londra’da resmî olmayan Hint çevrelerinde dolaşan şayialara göre, Pandit Nelıru, yakında Delhi’de, Amerikan, Fransız, Sovyet, İngiliz ve Komünist Çin temsilcilerinden müteşekkil bir konferans toplamak niyetindedir.
Mao-Tse-Tung, böyle bir kon feransta genel olarak bütün Uzakdoğu meselelerinin görüşülmesi lâzım geldiğini bildirmiştir. Bu söylentiler hakkında fikri sorulan İngiliz Dışişleri Bakanlığının bir sözcüsü, böyle bir konferanstan haberdar olmadığını söylemiştir. Bu arada Vaşington’da ve Tokyo’daki
Amerikan Çevrelerinde Birleşik Amerika’nın kendi arzusu ile Kore’deki kuvvetlerini çekmek üzere olduğuna dair dolaşan söylentiler kesin olarak yalanlanmakta bilâkis diplomatik bir hal çaresi bulunmasına intizaren, bu kuvvetlerin takviye edileceğine işaret edilmektedir.
Bir askerî şahsiyet, bu hususta şunları söylemiştir:
«İlk darbe ve ilk sürprizden sonra, Çin kuvvetleri, Hattâ bizimkilerden çok daha üstün sayıda olsalar bile, çevrilmiş bulunan kuvvetlerimizi imha etmek için gerekli kudrete sahip değillerdir.»


Sonra 1 kaşık margarin ilâve ederek karıştırınız. 20 dakika kadar ateş üzerinde iken karıştırınız ve 1,5 saat kadar ateş
Yrnişehirde basılan ev değil klüpmüş
Muzaffer Sevüktekin imzasiyle aldığımız mektupta şöyle deni-
«S'ayıp gazetenizin 11 Aralık 1950 günlü ve 587 sayılı nüshasının birinci sâhifesinin ikinci sütununda (Yeişehirde basılan bir kumarhanede 18 kişi yakalandı) başlığı altındaki yazıda, Yeni-
şehirde
marada
İzmir caddesinde 4 nu-kâin ve bana ait evin
kumarhane olarak işletildiği ya-
nlı bulunmakta 4 üncü sahifenin
inçi sütununda ise yakında du
ruşmaya başlanacağı kaydedilmiş bulunmaktadır.
Her ne kadar İzmir caddesinde kâin ve dairelere münkasem ev bana ait ise de, bu evin bir dairesi 2/12, 1950 gününde tarafımdan Yenişehir Kulübüne kiralanmış ve aynı günde Kulüp ana tüzüğünü vilâyete takdim sure-tile resmen teşekkül etmiş bulunmaktadır.
Karısından
yılan bir boksör!
İngiliz mahkemesi dâvâcı boksörü ayıpladı
se i
Paris Radyosu, (Basın - Yayın) — Attlee’den sonra Fransız Başbakanı Rene Pleven de yılbaşında Vaşington’a gidecektir. Bu seyahatin ocak ayının ortalarına doğru yapılması beklenmektedir.
Paris’te Pleven’in bu seyahatinin, siyasî ve bütçe meseleleri ile ilgili olduğuna işaret edilmektedir.
Diğer taraftan, Fransa ile Hindiçini arasında irtibatı teminle görevli Fransız Bakanı Le Tourneau’nun, yakında Hindiçini’ye yapacağı seyahatin, Fransız Başbakanına Vi-yetnam’ın ve Fransız seferi kuvvetlerinin ihtiyaçları hakkında tam bir fikir vereceği belirtilmektedir.
Çin Hisdistanı'nın tam istiklâline doğru
Londra, 12 a.a. — (LPS): Londra’nın resmî mahfilleri, Fransa'nın Çin Hindistanınm üç devletine, yani Tonkin, Laos ve Kamboc’a daha büyük bir hürriyet vermek hususundaki kararını memnuniyetle karşılamaktadırlar. Böyle bİT karar Fransa’nın kendisini kuvvetli hissettiğini göstermektedir. Zira bu hürriyeti askerî durumun müşkül ol/luğu bir zamanda vermektedir.
Vietnam resmî mahfilleri de bu karardan çok memnunluk duymuş ve Vietnam devleti başkanı Bao-Dai, «Artık kimsenin Vietnam’ın hürriyetinden şüphe edenıiyeceğini, zira bu devletin kanunen ve fiilen mukadderatına sahip olduğunu, söylemiştir.
Milliyetçi Çin murahha mm dikkati çeken beyanatı
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletler siyasî komitesi, komünist Çinlilerin askerlerini Koreden çekmelerini talep eden 6 devlet takriri üzerindeki görüşmesini bugüne te-
Yunan delegesi Tiru, Sovyet-lerin, Koredeki Çin askerlerinin gönüllülerden ibaret olduğu hak kındaki İkinci Dünya Savaşından evvel Hitler'in Alman seyyahları hakkındaki sözlerini hatırlatmakladır» demiştir. Tiru meydan o-kuyan totaliter bir tecavüze karşı koymanın Birleşmiş Milletlerin vazifesi olduğunu söylemiştir. Ukrayna delegesi profesör Baraneski'nin Yunan ve Türk askerlerinin Kore çarpışmalarına iştiraki hakkındaki sözlerine cevap veren Türk delegesi Selim Sarper, Türkiyenin Birleşmiş Milletlere yardım etmekten iftihar duyduğunu söylemiştir.
Başkan Truman bu konuda istişarelerine devam ediyor Londra Radyosu, 12 (Bası
Yayın) — Başkan Truman memlekette fevkalâde halin ilânım müzakere etmek için yarın Beyaz Sarayda bir toplantı maya karar vermiştir.
yap-
Toplantıya çağırılanlar aı sında her iki partinin Kongre derleri de vardır.
Ispanya Cebelüttarık'ı istiyor
Vaşington, 12 a.a. — (AFP): Ispanya'nın Cebelüttank üzerinde yeniden hak iddia etmesi, Vaşington hükümet çevrelerinde hayli nahoş karşılanmış ve A-meıika hükümetine mensup yüksek şahsiyetler Ispanya’nın takındığı bu tavrın esef edilecek
bir tavır ve bilhassa bütün batı, dünyası vahim tehlikelere maruz bulunduğu bu sırada mevsimsiz olduğunu söylemekten çekinme
Fevkalâde halin ilânı, ile Başkan Truman’a geçen savaşın nunda terkettiği bazı özel lâhiyetler iade edilecektir.
Cumhuriyetçilerle müzakere
Başkan Truman, Amerikan milletine, Koredeki durumun neticelerini bildirmek ve hükümet tarafından, iktisadi sahada alınması derpiş edilen tedbirlerin şümulü hakkında izahat Vermek için radyo ile bir söylev verecektir.
Truman, dün, demokrat partinin İleri gelen 4 üyesi ve İktisadî müşavirlerile ilân edilmesi düşünülen fevkalâde durumun şortlarını ve doğuracağı tesirleri incelemiştir.
Başkan Truman istişarelerine, Cumhuriyetçi parlâmento üyeleri ile devanı edecektir.
so-
MİLLÎ EĞİTİM KOMİSYONU — Bugün saat 10 da.
1 — Bursa milletvekili Hulûs! Köyıııen ile Edirne milletvekili Cemal Köprülü ve Bolu milletvekili lıırı aylıklarının tevhit ve teadülü-rje dair olan 3656 sayılı kanuna ek 4644 sayılı kanunun 11 inci maddesine bir fıkra eklenmesi hakkında kanun tekliflerini,
2 — Edirne milletvekili Cemal Köprülü ve Bolu milletvekili Zuhu-ri Dnnışman'm, ilkokul öğretmenlerinin hizmet müddetleri ve aylık dereceleri hakkındaki kanun teklif-
kımiaki kanun tasarısını,
4 — Trabzon milletvekili Mustafa Reıjlt Tarakcıoglu'nuıı, maarif teşkilatına dair olan 789 sayılı kanu-
Amerika Fransa ya bir uçak gemisi verdi Vaşington, 12 a.a. — (AFP): Birleşik Amerikanın 45 avcı u-çağı taşıyabilen 13,000 tonluk Langby uçak gemisinin askerî yardım programı gereğince Fransa’ya vereceğini yetkili kaynaklar teyidetmektedir.
Dünya açlık rekoru kırıldı
Buenos Aires. 12 a.a. (AFP): Hindli fakir Mink Fuıık, 55 gün kristal bir tabutta zehirli yılanlarla beraber kapalı olarak dünya açlık rekorunu kırmıştır.
Son günlerde fakir Burumum aynı tecrübeyi Paris'te yapmış ve 54 gün dayanabilmişti.
(Şişmanlamak için) BAL MAHLULU
Takviyeli süt içine bir kaşık bal ve bir kaşık melas koyunuz. Biı çatal ile bunu çırpınız. Sonra, yemek aralarında veya yatmadan evvel bundan alınız.
(Zayıflamak için) TAKVİYELİ SOT
Kalorinin ekserisi sütün
Türk Ceza Kanununun 567 inci maddesi sarahati dairesinde umuma mahsus veya umuma a-çık yerlerde kumar oynatmak veya oynamak suçtur. Kulüplere ancak üyeleri ve nihayet bu üyelerin misafirleri girebileceğin den bu nevi mahaller umuma mahsus ve umuma açık sayılmazlar ve dolayısiyle kulüplerde oyun oynamak ve oynatmak kumar sayılmaz.
Keyfiyetin Basın Kanunu sarahati dairesinde gazetenizin ilk çıkacak nüshasında ve aynı sütunlarda tekzibini rica ederim.»

Demokrat Parti Ankara İl İdare Kurulunun
Büyük Balosu
Önümüzdeki Cumartesi günü akşamı Ankara Palas salonlarında verilecektir Bilet Satış yerleri :
Bankalar caddesinde: İpek İş mağazaları. Bankalar caddesi: Tüccar Terzi Kemal Milâslı. Anafarialar caddesi: No. 137 Yalım Ticarethanesi. Anafartalar caddesi: No. 237 Altan kundura iicaretevi. Zincirli Cami sırasında: Bulgurlu Hamdi ticarethanesi. Yenişehir: Rıza Sevinç Billûriye mağazası.
«- —
c'
İmtiyaz Sahibi:
üneş Matbaacılık T.A.O. ndınu Başmuharrir
MÜMTAZ FAİK FENİK
Yugoslavya'ya 50 milyon dolar yardım
Vaşington, 12 a.a. — (AFP): Ayan Meclisi Yugoslavya’ya gıda maddeleri gönderilmesini sağlamak üzere 50 milyon dolar kredi açılmasına matuf kanun tasarısını dün tasvip ederek tem silcileı- Meclisine sevketmiştir.
12
DEKORASYON
MÛESSÇSESİ
“’J■

Bıı Nüshada Yazı İşlerini Fiilen İdare Eden
Fatin Fuad
Basıldığı Yer: Güneş Matbaası — Ankara
Vatandaşl
Göçmenlere yardım için Kızılay makbuzu ile sana başvuracak yardım ekiplerini boş çevirme.
SALONLARIN TEZYİNATI İÇİN
TABLOLAR-GDAVÜRLER MOBİLYALIK KUMAŞLAR «TÜLLER
BtvoĞLU İ/TİKLÂL CAD N«353 Tel: 403(r5
kay-mağındadır. Kaymağı kaldırsa-nız bile gene bir yağ tabakası kalır. $u halde, siz gene sütçünüzden kaymaklı süt isteyiniz. Bu takdirde iki katlı protein, kalsiyum, B vitamini elde etmiş o-lursunuz. Kaymaklı veya takviyeli süt iştahayı yatıştırır ve çok yemiş gibi bir his uycûıdınr. Günde bir litre bu sütten içiniz, göreceksiniz, ne çabuk zayıflayacaksınız.
TAKVİYELİ YOĞURT
Eğer ömrünüzü uzatmak istiyorsanız, bunun için en elverişli yiyecek, muakkak ki, yoğurttur. Her yerde bu böyle bilinir. Hele, takviyeli bir yoğurt yemek, daha memnuniyet verici bir şey olur. Takviyeli yoğurt reçetesini merak ediyorsanız, söyliyelim:
Bir litre taze süte, toz halinde kaymaklı sütten bir tas ilâve e-diniz ve çalkalayınız. Bunu biraz çokça çalkalamak lâzımdır.
Bu karışımı ısılınız. Fakat yanmasın. (Bunu anlamak için tırnağınız üzerine bir iki damla dökerek bakınız. Bu karışımın içine, karıştıra - karıştıra üç kaşık dolusu yoğurt koyunuz. Süt kabım, sıcak su İle dolu bir başka kaba koyarak üzerini kumaşlp örtünüz. -Beş saat sonra, gayet leziz ve takviyeli bir litre yoğurta sahip olmuş olursunuz. Sonra, firljidere koyarak muhafaza ediniz. Unutmayınız ki, takip edeceğiniz rejim için, günde yarım kilo yoğurt kâfi gelecektir.
EKMEĞİNİZİ TAKVİYE EDİNİZ
İşte size, yapılması kolay, protein dolu ve leziz bir ekmek: TAKVİYELİ EKMEK. Büyükçe bir
Londra, 12 (a.a.) (Lps) — Dün Londradaki mahkemelerden biri, karısı tarafından hırpalanan ve karısının elinden kurtulmak için annesinin evine sığınmak mecburiyetinde kalan bir boksörün açtığı boşanma dâvasına bakmıştır.
Yargıç şunları söylemiştir./ ^Profesyonel genç bir boksörün kendisini karışma karşı müdafaa etmesi için mahkemeden yardım
Şampiyonun karısına mağlûp olmasını intaç eden hâdise bir şapka yüzünden çıkmıştır. Boksörün karısı şapkayı 2 Ingiliz li-rpsına satın aldığım söylemiş, fakat sonradan boksör bunun iki değil 20 Ingiliz lirası olduğunu öğrenerek karısı ile münakaşa etmiş ve neticede evden koyulmuştur.
Mahkeme dâvayı reddetmiştir.
Van üniversitesi
Van vilâyetinde bir üniversite ipsası hakkındaki teşebbüsler fiiliyat sahasına intikal etmiştir.
Demokrat Parti hükümeti bu
hususta derhal harekete geçerek 1951 y.lı bütçesinin imkân verdiği nisbetde Vandaki üniversite-

başlamlmasma ka-
rar vermiştir. Buna göre 1951 yılı
iptidalarında üniversite temelinin atılmasına başlanacaktır. Bütün
ipşaatın ne zaman biteceği he-
nüz belli değildir.
f
Sayfa: 4
ZAFER
13/12/1950
[LÂlElSÜITAK
Yazan : Zuhuri DANIŞMAN
Tefrika No: 62
Bu gece dağılırsak ne olacak!.. Yarın yakalanıp derimiz yüzülecek
Gürültü fazlalaştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bu arada umumileşen korkular dolayısiyle geride kalanlardan birçoğu da yan sokaklara dağılmış bulunuyordu.
Sarayda Padişah ve Veziriazam eşkiyanın hücumundan tir tir titrer ve ne yapacağını bilemez bir hale geldiği sırada, eşkiya da sarayın kendilerine hücumundan korkuyordu. Eğer o dokikada on beş yirmi kişilik bir saray kuvveti uzaktan göı-ünseydi.. âsiler çil yavrusu gibi dağılacaklardı. Esasen böyle bir kuvvet görmeden bile dağılmışlar, Patronanın etrafında akıbetlerinin fecaatinden korkan kırk elli kişi kalmıştı.
Bozgun son raddesine geldiği sırada Patrona Halil son bir gayret saıfetti. Çünkü bu sırada Patronanın en yakın kadeh arkadaşları dahi caq kaygısı ile sağa sola dağılmak üzere idiler.
Patrona Halil, bu dağılmak üzere olan yaranının önüne a-tıldı. Palasını çıkarmış, saç ve sakalı dimdik olmuş, gözleri kan çanağına dönmüştü.
(Bre Ağalar!., diye haykırdı. Can kaygısında olanlar birer birer evlerine dağıldı. Bizim bu nevi kesan ile ne alâkamız var?!.. Biz koca bjr al Osman devletine karşı baş kaldırırken onların fikir ve düşüncelerini mi hesaba kattık!.. Biz, bütün memleket açlık ve sefalet içinde kıvranırken, devlet adamlarının Kâğıthanede, Üsküdar yalılarında, Boğaziçi köşklerinde zevk-u sefa ile, Çııağaıı sefalariyle meşgul olmalarına karşı ayaklanmadık mı? Âkil olan kişi, bir isyanın âkıbetini peşin düşünmek gerektir. Şimdi kimlerin devlete karşı geldiğini sarayın bilmediğini mi samısınız?.. Eğer bu gece dağılır, hanelerimize kapanırsak, bu ateş söndükten sonra Sadrazam İbrahim Paşanın bizi sığındığımız deliklerden birer birer çıkaracağını hiç düşünmez misiniz?
Arkadaşlar!. Gün akşamlıdır. Gece ise gebedir. Bir kere meydanı kazaya düşen bir dahi geri dönmemek gerektir. Ne kaçmak, ne de saklanmak gayri kâr etmez. Mademki Ö-lüm nasıl olsa mukadderdir, bırakınız kaçıp âleme rezil olmaktansa, sonuna kadar dayanıp mertçe ölmek yekdir.
Bu gece dağılırsak ne olacak!.. Yarın birer birer yakalanıp derimiz yüzülecektir. Halbuki sabaha kadar dağılmazsak, yarın sabah bizim bu azim ve cesaretimiz karşısında bütün İstanbul bizimle bile, olacak, belki de hükümet cesaretimiz önünde baş eğecektir..
Diye onu iltifat etti.
Artık karar verilmişti. Ne olursa olsun sabaha kadar bekliyecekler, sabahleyin bir daha halkı harekete getirmeğe çalışacaklardı.
BİR İŞIK GÖRÜNÜYOR
Topkapı Sarayının Halice bakan tarafında bir asma bah-
Babilin asına bahçelerini andıran bu somaki mermerden yapılmış geniş teıasada, OsmanlI tarihinin en garip sahneleri geçmiştir.
Başmakaleden devam:
Şimdi bu muhteşem terasta ne ses var, ne şada.. Bir za-
manlar Dördüncü Muradın,
Sultan
İbıahimin ihtiraslarına
de bu gece bir ölü sükûtu var.
Çitlenbikleıin, sarmaşıkların arasından Halicin durgun su-
larında sayıklayan mehtabın
esrarlı ışıkları görünüyor.
Muayede günlerinde tarihin en muhteşem merasimi yapılan Hünkâr sofası, gecenin bu
saatinde garip bir sessizliğe
boğulmuş, uyuyor.
(Devam edecek)
Kore meselesi
(Başı 1 inci sayfada)
Bir barış konferansının toplanmasını derpiş eden diğer karar sureti ise on üç devletin on ikisi tarafından tasvip edilmiş-
Yalnız Filipin temsilcisi General Carlos Romulo, bu husus-
ta evvelâ hükümeti ile istişare etmesi gerektiğini ileri sürerek müstenkif kalmıştır.
Birleşmiş Milletlerde dün bü
tün gün devam eden hararetli müzakereleri müteakip Hint başmurahhası Benegal Rau her iki karar suretinin kabul edildi-
ğini bildirmiştir.
13 devlet grupu dün üç u-zun toplantı yapmıştır.
Benegal Rau, dün öğleden son ra delegeler locasında Amerikan murahhası Ernest Grass, İn giliz temsilcisi John Carlson, ve Fransız murahhası Jean Chau-
vel ile 90 dakika görüşmüştür. Bundan başka, Nevyorktan, İd-
lcwild hava meydanından Londra’ya hareket eden İngiltere Başbakanı ile görüşen İngiliz
murahhasları Kenneth Youn-
ger’le Gladwynn Jebb, derhal Rau’ye haber göndererek kendisi ile 15 dakika müzakere et-
mişlerdir.
Kablıl edilen bu iki karar sureti bu sabah Birleşmiş Milletler siyasî komisyonuna verilecektir.
Arkadaşlar!.. Böyle olursa ne olacak!.. İstanbulun hâkimi olacağız!.. İstanbul bizim olacak.. Kuvvet ve kudret bizim olacak.. Emir ve nehi bizim olacak.. Kimi istersek asacak, kimi istersek keseceğiz!..
Vay bize karşı geleceklerin
Lâle bahçeleri de, Çıı-ağan sefaları da, köşkler, yalılar da, mal ve mülk de, nakit ve dinar da bizim olacak.. Her biriniz Karun-u zaman olacaksınız..
Yarına kadar..)
Patrona Halilin boğazı kurumuştu. Söyledikçe şahlanıyor, gözünü ikbal hırsı bürüyor, ve artık ne söylediğini bilmi-
Patıonanın bu garip ve korkunç hali, etrafında kalmış o-lan arkadaşlarının kuvvei mâ-neviyeleıini yavaş yavaş arttırmıştı. Patrona Halil, bu şiddetli nutkunu iradettıkten son-
ra sustu, etrafına bakındı. İhtilâl, cşn çekişiyordu!. Ya ihtilâl muvaffak olacak ve İstanbul kana boyanacak, yahut da on iki senede devam


Lâle devri devam ede-
Çınar Ahmet söze karıştı: (Dediğin doğrudur. Sabah o-la hayır ola!..)
Bu sırada Küçük Muslu da: (Patrona'nın hakkı var, dedi, nasıl olsa ölüm arifesinde at
koşturuyoruz.)
Patrona, memnun bir tavırla ona döndü:
(Yarın muvaffak olursak yerin bu yer değildir Muslu..)
luyla ric’at olduğunu söylenıek-
Kuzey Doğudaki iki Güney Kore tümeninin durumu açıklanmamıştır:
Binlerce Koreli sivil ahali ellerine geçirebildikleri her türlü vasıta ile Güneye doğru all/n akın hicret etmektedir.
Bugün aşağı yukarı hiç
çarpışma
bildirilmemiştir.
bir
General Mac Aı-thur, bugün neşrettiği tebliğinde, komünist Çinlerin çok yavaş ilerlediklerini ve muhtemelen Birleşmiş Mil letleıin Savunma hattı bulun-
madığı yarımadanın merkezine doğru ilerlediklerini bildirmektedir.
Genel karargâhtan bildirildiğine göre, cephede kış harbine alışık Moğol süvari tümenleri görülmüştür.
Bu süvari tümenlerinin kuvr veti 4 ile 7000 arası tahmin edilmektedir. Böylece Koredeki Çin kuvvetlerinin yekûnu 270.000 i bulmaktadır.
Halihazırda, siyasî komisyonda, altı batılı devletin sunduğu ve Çin komünistlerinin kuvvetlerini derhal Kore’den çekmelerini derpiş eden teklifle, bütün yabancı kuvvetlerin Kore’den çekilmesini isteyen Sovyet teklifi mevcuttur.
Tasarlanan barış konferansına Çin'i temsil eden Pekin komünist rejimi delegeleri dahil olmak üzere beş büyük devletin ve ayrıca Hindistan’la Mısır’ın iştiraki düşünülmektedir.
Bununla beraber, Amerikan siyasetinin kuvvetli destekleyicilerinden olan Filipinler temsilcisi General Carlos Romulo bu şekilde bir konferans toplan masına muhaliftir. Romulo, 13 devletin tavsiye ettiği müzakerelerin ancak Kore’ye münhasır kalması gerektiği, ve komünist Çin’in Birleşmiş Milletlere kabulü ile Formoza gibi girift meselelerin ele alınmaması icap ettiği hususunda ısrar etmektedir.
Birleşik Amerika’nın takındığı tavır da budur.
İngiltere ile Birleşik Amerika arasında mevcut ve geçen hafta cereyan eden Truman -Attlee müzakerelerinde beliren başlıca görüş ayrılıklarından bi ri de işte bu noktadır.
Kore’de «ateş kesilmesini» derpiş eden karar sureti, üç kişilik bir Birleşmiş Milletler komisyonunun bu meseleyi alâka lı taraflarla görüşerek bir karara varılmasını tavsiye etmektedir. Bu üç kişilik komisyon, Genel Kurul Başkanı ve İran temsilcisi Nasrullah İntizam ile onun tayin edeceği iki kişiden mürekkep olacaktır.
Amerikan sözcüsü, bu iki karar suretinin dün gece Birleşik Amerika Dışişleri Bakanlığına gönderildiğini bildirmiştir.
Tokya, 12 (AP) — Aşağı yukarı bütün Kuzey Kore, Çinlilerle Kuzey Koreli komünistlere bırakılmıştır.
Batıda, Sekizinci ordunun ana kısmı 38’inci arzdairesine, Kuzey - Doğu bölgesinde, ise Onuncu Kolordunun büyük bir kısmı, Hamhung sahil bölgesine çekilmiş bulunmaktadır.
Associated Press muhabiri Don Whitehead, bundan sonraki en mantıkî hareketin deniz yo-
Plân kabul edildi
Lake Success, 12 a.a. — (United Press): Birleşmiş Milletler Özel Siyasî Komisyonu, 38 inci arz dairesinde .Ateş kes. emri verilmesi hakknda 13 memleket tarafından yapılan teklifin öncelikle müzakeresine karar vermiştir. Bu karar 4 çekimser, 5. muhalife karşı 48 oyla alınmıştır.
Rusya «Yabancı kuvvetlerin Kore'yi terketmeleıine. dair talebinin müzakeresinden önce, (Ateş kes) teklifi üzerinde oya müracaat edilmesine itiraz etmiş tir.
Bu yıkıcılığa son vermeli!
konuşmalarda dahi anlatmağa çalışmışlardı.
Onlar da pekâlâ biliyor ki, yapılan askerî yardım miktarı muayyendir; Birleşmiş Milletlere karşı •leahhüllerimiz muayyendir; esasen hiç bir memleket, gönderdiği kuvvet yardımından bir miktar eksildikçe onu takviye etmek ve yerine yenilerini göndermeği ieahhüi altına almamıştır.
Meselâ Yunanistan beş nakli-yo uçağı gönderdiyse, bunlardan ikisi düşse yerine yenilerini sevkeimiyecokiir. Hattâ sade kara kuvveti ile değil, belki ilâç yardımı ile Birleşmiş Milletlerle işbirliği yapan memleketler bile, bu yardımların miktarını tahdit etmişlerdir. Bu cümleden olmak üzere Danimarka şu kadar ilâç göndereceğini bildirmiştir; ondan başka ilâç göndereceği yoktur.
Güvenlik Konseyinin üye devletlere yaptığı müracaat ve aldığı cevaplar meydandadır. Bunların hiç birisinden böyle bir mâna çıkarmağa imkân tasavvur edilemez. Ama bizim muhaliflerimiz, bu ciheti pek iyi bildikleri halde, yine el altından köylere varıncaya kadar, Kore'de eksilen birliğin mütemadiyen ana vatandan takviye edileceğini işaa etmekten çekinmemişlerdir.
Bizzat Halk Partisi, geçen gün Kore birliğine verilecek tahsisat kanunu dolayısiyle yapılan müzakereler esnasında, hükümetin mütemadiyen Koreye asker göndereceği zannını uyandıracak şekilde konuşma-Jar yapmış, ve bu yanlış ihtimali, bu uydurma ihtimali bir delil olarak eline alıp, bu kanunu bile kabul etmemiştir.
Ertesi gün gazetelerinde bu müzakereler dolayısiyle yazdıkları yazılara «Hükümete açık bono verildi!» diye bir do manşet koymuşlardır.
Bunun sebebi gayet açıktır: Her tarafta bu şekilde yaptıkları propagandaları gûya bu müzakereler vesilesiyle merkezden takviye etmek!
Bütün bunlar gösteriyor ki, tuttukları yol normal değildir. Bu şekilde tahripçi, yıkıcı, ve doğrudan doğruya yalan üzerine müesses bir muhalefet hiç bir zaman memleketin hayrına bir iş görmüş olamaz.
Ama ne yazık ki, bu zevat, bu silâhlarının da bugün rinden düştüğünü görür
ve ı
D.P. Grupunda
(Başı 1 nci sayfada) âbide kurulmasını vc Kore savaşları hakkında yazılan bütün yazıların bir araya toplanmasını istiyordu. Millî Savunma Bakanı Refik Şevket İnce buna cevap vermiş, Kore işleriyle meşgul olmak üzere Bakanlık-] ta bir komisyon kurulduğunu ve bu komisyonun bu nevi eser-
leri de yazıları da topladığını, âbide meselesinin de ayrıca tetkik^ edileceğini söylemiştir.
Bundan sonra Niğde Milletvekili Halil Yurdakul’un, Birinci Büyük Millet Meclisi binasının bir Atatürk müzesi haline konması hakkındaki takriri o-kunmuş, ve buna Maliye Bakanı Halil Ayan cevap vermiştir.
Halil Ayan, 1336 senesinde İttihat ve Terakki’nin lağvından sonra hâzineye intikal eden bu binaya Halk Partisinin nasıl sahip çıktığını anlatmıştır.
Karilerimiz, bu hususta geçenlerde gazetemizde çıkan tafsilâtı çok iyi hatırlarlar. Büyük Millet Meclisi 1926 da, bugün bulunduğu binaya taşındığı sırada Halk Partisi de eski Meclis binasını derhal kabullenmiş ve oraya yerleşmiştir. Sonradan Meclis arkasındaki kendisine ait bir arsayı bütün Meclis ar-salariyle, eski Meclis binasiylc, yeni Meclis binasiyle şuyulan-dırmış, ve böylece evvelce yerleştiği binadan çıkmaamk imkânlarını bulmuştu.
Şimdi yeni iktidar bu mevzuu esaslı bir surette tetkik et-
de
Komünist
H. Kurumunda
hepsini tabiî hesap etmek, bulmak hayli zor olacaktır.
Halk Partisinin çektiği para yalnız bu da değildir. Ayrıca Başbakanlığa ait bir paradan 10 buçuk milyon lira miktarında bir para da muhtelif tarih-' lerde C.H.P. Genel Başkanlığı emrine verilmiştir. Bu paranın da hakiki miktarı tesbit adil-
tirmiş, şuyuu izale ettirmiş ve Maliye Bakanının verdiği izahlara göre Halk Partisinin işgal ettiği binanın tapusu da bir kaç gün evvel tekrar sahibi aslîsi olan hâzineye intikal etmiştir.
Bu vaziyette Halk Partisinin bu binayı tahliye etmesi icap etmektedir. Tahliye etmediği takdirde elbette ecri misille kendisinden lâzım gelen kira tahsil olunacaktır.
Bina tamamiyle hâzineye geçtiğine göre, burada bir Atatürk müzesi yapmak ve bazı kısımlardan da sonra Meclis ko-’misyonları için faydalanmak mümkün olacaktır.
Bundan sonra takrir sahibi Halil Yurdakul bu bina hak-
memurlar
tensikat
Amerika plânı desiekliyecek
Lake Success, 12 a.a. (Reu-ter) — Birleşik Amerika «Kore-de ateş kes» emri verilmesi hak kında 13 devlet tarafından hazırlanacak olan bir tasarıyı des-tekliyeceğini bildirmiştir.
Birleşik Amerika murahhası V. Austin bu tasarının başlıca muharriri olan Hindistan baş cdelegesi Bengal Rau’nun talebi ire siyasî komisyonun günde minde birinci plânda görüşül -mesi hususunda sunulacak bir karar suretine oy vereceğini söylemiş, fakat ateş kes emrinin esasları kurulmadan başka teşebbüslere geçilemiyeceğini belirtmiştir.
elle-
ır.ez, bu sefer tezvir ve yalan sahasında yeni hafriyatta bulunacaklar, ve yeni antikalar bul-mağ çalışacaklardır.
Mümtaz Faik FENİK
Sivasta C.H.P. marifeti
(Başı 1 inci sayfada) yapmaz mısın?..
Müteahhit düşünmüş, taşınmış ve nihayet kendi oturduğu binayı Halk Partisine teberru etmeğe mecbur kalmıştır.
Fakat teberru edilen bina küçüktür. Buraya Halk Partisi sığ maz! O halde ne yapmalı? Valilik binasını Halk Partisine vermeli, Halk Partisinin teberru suretiyle elde ettiği binayı da valiye tahsis etmeli... Bir mülk mukabilinde başka bir mülk değiştiriliyor. Buna kimin ne demeğe hakkı vardır?
İşte böylece Halk Partisi büyük binaya, hâzine de küçük binaya sahip olmuştur.
Orada işi anlıyanların söylediğine göre eskiden vali konağı olarak yapılan ve bugün Halk Partisinin tasarrufunda bulunan bina o zamanın parasiyle 120 bin İmaya çıkmıştır. Bugün valinin ikamet ettiği bina ise, bugünün parasiyle ancak 25 -30 bin lira eder.
İşte Halk Partisinin bir marifeti daha!
Koreye asker göndermemiz (Baş tarafı I incide) den pay çıkartamıyacaklarını belirtmiştir.
Bunun üzerine söz alan Türkiye murahhası Selim Sarper, hakikatin fecî bir şekilde tahrif edildiğini söylemiş ve Türki ye’nin Birleşmiş Milletler kuvvetlerine Kore’ye müftehir
Moskova Radyosunun bir yalanı daha
Vaşington, 12 (a.a.) (Usis) —• Amerikanın Sesi Radyosunun Seul'dc bulunan muhabiri Barry Zorthian'ın gönderdiği telgraflara göre, «Türk tugayının Sinan-Ju'yu müdafaası askerî tarihte en yüksek mevkii alacaktır.»
Zorthian'a göre, «Türk birliklerinin Sinan-Ju’yu 27 Kasımdan 29 Kasıma kadar tutmaları sekizinci Amerikan ordusunun mun tazaman çekilmesini mümkün kıl-m.ş ve bu sayede Birleşmiş Milletler kumandanlığımr takdirini kazanmıştır.»
Bilâhare komünist Cin çemberini yararak geri çekilen Türk birliği, halen geride teşkilâtlan masını tamamlamış ve yeniden harbe girnlek için hazır, beklemektedir.
Moskova Radyosunun, general Tahsin Yazıcı'nm intihar etliğini söylediği gün generalle ye -mek yiyen Zorthian generalin «gayet canlı, birliğile müftehir ve Birleşmiş Milletler tarafından kendisine verilecek her hangi bir yeni vazifeyi deruhteye hazır» olduğunu bildirmekte ve «Sinan-Ju muharebesine tarihi ehemmiyet kazandıran diğer bir nokta da, Türk askerlerinin Birleşmiş Milletler ideali için kanlarım ve hayatlarım ilk defa bu-
kında uzun izahat vermiş ve burasının Atatürk’ün eşyalariy-lç bir Atatürk müzesi haline konması tezini müdafaa etmiştir. Halil Yurdakul, Atatürk’ün hemşiresi tarafından kendisine emaneten verilen bazı eşyaları da Grup’ta milletvekillerine göstermiştir.
Müteakiben bir kaç milletvekili daha söz almış ve nihayet kürsüye Başbakan Adnan Menderes gelerek bir hukuk devleti nizamına intibak etmek zaruretinde bulunan Halk Partisinin vaktiyle nasıl haksız mal iktisap ettiğini ve bunların hakikî sahibi olan devlete iade-
ır.cktedir. Yakında daha etraflı malûmat verilmesi mümkün olacaktır.
Öğrendiğimize göre, Adnan Menderes, halkevlerinin mevcut emlâki hakkında da malûmat vermiştir. Bu emlâk aşağı yukarı 800 parçayı bulmaktadır. Bunların tapu kaydı 3 buçuk milyon lira tutarındadır. Bu n.alların az kıymette gösterilmesinin sebebi tapu harçlarından kaçmaktır. Elbette ki, bu 800 parça emlâkin kıymeti, bu miktarın çok, lıem de ço’t üstündedir.
Meselâ Halk Partisinin yaln z İzmir bölgesinde 50 küsur parça mülkü vardır. Bunların mecmu kıymeti 105 bin lira olarak tescil ettirilmiştir. Halbuki, yalnız İzmir'de Kordonboyu'ndaki Halk Partisi binasının kıymeti *50 - 160 bin lira arasında tahmin olunmaktadır.
Adnan Menderes, bundan son ra halkevlerinin haksız iktisap ettikleri mallara dair çok daha geniş izahat vermiş, Türkocak-larından bahsetmiş ve devlet mallariyle parti mallarının nasıl değiştirildiğine dair tipik misaller vermiştir.
Sivas Halk Partisi binası ile vali konağının mübadelesi bu cephedendir. Bu hususta diğer sütunlarımızda kâfi izahat bulacaksınız.
Başbakan ayrıca Halk Partisinin Cemiyetler Kanununun 17 nci maddesindeki sarahate rağmen gayeleri dışında bina kullandıklarını, bunları kiraya verdiklerini, işlettiklerini söylemiş, ve eski iktidarın bunu temin etmek için nasıl Cemiyetler Kanununa muvakkat bir madde koyduğunu anlatmıştır.
Bu muvakkat maddeye göre, 1938 de kurulmuş bulunan Cemiyetler, 17 inci maddeden istisna edilmiştir. Yani Halk Partisi hem gayesi dışındaki mevcut mallarını .mülklerini muhafaza, edebilecek, hem de, o tarihten sonra da istediği kadar mülk edinebilecektir. Fakat yeni kurulan herhangi bir cemiyete veyahut partiye bu hak tanınmamıştır.
Başbakan Adnan Menderes, böyle paraca nâmütenahi imkânlara malik olan bu partinin, bu haklar kendisinde bulunmı-
yan bir parti ile mücadelede normal bir şekilde mücadele e-demiyeceğini bilhassa tebarüz ettirmiştir.
si lâzımgeldiğini etraflı bir şe-
kilde izah etmiştir. Adnan Menderes,
evvelâ cs-
Nitekim daha evvelki kong-
releri zamanında
dahi, gelen
âzaya tahsis edilmek üzere halk
k: Meclis binasını nasıl ellerine
geçirdiklerini anlatmış ve şimdi tapu hâzineye intikal edince,
burasının tahliyesi icap edece-
evlerine ayrılan paradan 500 bin lira kongre emrine verilmiştir.
ğini söylemiştir. Milletvekilleri bu sırada binanın süratle tahli-
yardım etmek için asker göndermekle olduğunu beyan et-

ye ettirilmesini istemişlerdir.
Başbakan bundan sonra Halk Partisinin, bütçeden, hususî idarelerden, belediyeden ve hat tâ köy bütçelerinden halkevlerine yardım namı altında alınan paraların bir hesabını yap-
Halkevleri bir şahsiyeti hükmiye olmadığına göre, bunlara teberru yapılamaz. Ayrıca bu teberrulardan bir kısmı halkevlerine sarfedilmemiş, Halk Partisinin elinde kalmıştır. Yapılan hesaplara göre, 6 milyon liradan fazla bir parayı halkevlerine de vermemiştir. Maliye müfettişleri bütün hesapları çıkarmaktadırlar. Çok yakında bunun tafsilâtı Büyük Millet Meclisine arzedilecektir. Şimdilik bulunan miktar, belediyelerden ve özel idarelerden 25 milyon, ve bütçeden’de 25 milyon olmak üzere 50 milyondur. Köy bütçelerinden ayrılan paraların
rada vermiş olmalarıdır»
demek
tedir.
Türk birliğini ziyaret eden Zorthian, «Türkler Müslümanlık-
larrnı unutmamışlar, katiyen domuz eti yemiyorlar, sekizinci ordu ahçıları da onlara her gün pilav pişiriyor.» demiş ve şunları ilâve etmiştir:
«Kahramanca bir savaş vermiş olduklarım bilen Türklerin ma-
neviyatı gayet yüksek, istirahat zamanlarından azamî istifade
etmesini
biliyorlar. Muharebe
üniformaları hâlâ şatlarındadır.
Zorthian, tugayda dostluk, bağ lılık ve disiplin havasım överek sözlerine son vermiştir.
Adnan Menderes, hukuk devleti nizamına intibak etmek isteyen partinin evvelâ, böylece haksız şekilde iktisap ettiği malları kendisinin tasfiye etmesi lâzımgeldiğini belirtmiştir. Başbakan bu hususta gerek halkevleri, gerek Türkocağı mc selesi hakkında müzakerelerde bulunan komisyonun çalışmalarını da anlatmıştır.
Bundan sonra, Celâl Yardımcı söz almış ve Halk Partisinin bu haksız mal iktisabı karşısında nasıl bocaladığını gayet beliğ bir lisanla anlatmış ve bunun bir kanun mevzuu olduğunu izah etmiştir.
Bundan sonra Salâhattin Adil konuşmuş, devri sabık yaratmamak meselesi üzerinde fikir lerini söylemiştir.
Başbakan tekrar söz almış, çok etraflı izahlarda bulunmuş meselenin bir haksız mal iktisabını düzeltmek, hakkı ve adaleti yerine getirmek olduğunu, hattâ Halk Partisinin dahi tam ve istisnasız bir parti olmak vasfını kazanmak için buna bizzat talip olması lâzım geldiğini çok müdellel bir şekilde izah etmiştir.
Grup içtimai akşam üstü geç vakit nihayet bulmuştur.
Attlee Londrada Londra, 12 (Ap) — Vaşington dan dönen Başbakan Attlee, bugün Avam Kamarasında kendisini alkışllyan bir kalabalık karşısında şunları söylemiştir:
«— Birleşmiş Milletler kuvvet terinin Korede tutunabilecekle-rinden oldukça ümitliyim.» Muhalefet lideri Churchill’in
(Bas tarafı 1 incide) birliğe girmesini yasak etmektedir.
Konsey Federalin derhal yürür lüğe konulan talimatı aynen şöy ledir:
1 — Devlet emrindeki memurlar, müstahdemler, işçiler arasında siyasî faaliyetleri dolayısıyla vazifelerinin ifası için gereken güvene dair olmıyanlar açığa çıkarılacaktır. Memlekete sarsılmaz bir sadakat beslediğin den, devletin menfaatlerine uygun her şeyi yapacağından devlere zarar verecek işlerden ka-ç. nacağından emin olunmıyan kimseler güvene lâyık değildir.
2 — Açığa çıkarılma şu suret-e olacakt.r:
Memurlar vazifelerine yeniden seçilmiyecek, ötekilerle olan iş münasebetleri kesilecektir; açığa çıkarılma, mümkün olduğu kadar çabuk tatbik edilecektir.
3 — Pek emin sayılrmyan, ancak birinci madde hükümlerince açığa çıkarılmaları için kâfi sebep gösterilemiyen memurlar, devlet hizmetinde al.konulabilirse de konturatolan daima feshedilebilecek birer müstahdem, yahut birer işçi olarak alıkonulurlar.
4 — 3 üncü maddede söyle nen kategoriye mensup kimseler, hususî bir güvene ihtiyaç gösteren mevkilere tayin edilemezler. Öyle mevkilerde iseler, icabında kendileri için daha uygun görülecek mevkilere nakledilirler.
Köylerde sağlık merkezleri
il
(Başı 1 inci sayfada) ci tababet için 15.000.000 lifol.k ödenek harcanmıştır. Hal böyle iken hayli münevverlerimiz dehil, bir çok kimseler bütün memleket hastahanelerinin tedavi edici tababet hesabına Sağlık Bakanlığına devrini istemektedir. Ben şahsen bunun çıkar bir yol ve memleket jçin hızlı bir gidiş olduğuna inanamıyorum. Bu kanaatimin sebeplerini izah edeyim: Sağlık Bakanlığının hâlâ idare etmekte olduğu her nevi hastahane, sanatoryum, çocuk bakım ve doğum evi ve sair olarak 71 hastaha-nede 10.110 yatak ve devlet bül'çesi d.şında kalan her çeşit belediye ve memleket hastahanelerinin sayısı 68 binada 4.902 yataktır Görülüyor ki bizde tedavi işinin en büyük kısmı devittin üzerindedir. Diğer taraftan devlet bütçesine konulacak tahsisatla hastahane ve yataklarım kâfi miktara çıkarmak imkânsızdır. Yukarda verdi -ğim yekûna hususî teşebbüsle meydana getirilen hastahane ve yatakları dahi ilâve edilince halen bütün memleket için elimizde ancak 22.081 yatak bulunmaktadır ki 1946 sayımına nazaran her 10.000 kişiye 10,5 yatak isabet etmektedir. Bu nisbeif İn-, gilterede 154, Danimarka-da 139, Yunanistanda 21, Mısırda, 15 dir. Biz şimdi Yunanistan derecesine varabilmek için mevcut hastahane ve yataklarımızı bir misli daha arttırmak lâzım gelecektir. Bu nisbet dahi anlaşılacağı gibi nüfusu -muz şükrana şayan derecede sürekli ve muntazam bir artış kaydettiğinden, özlediğimiz hedefe varmak mümkün olamıyacaktır.
Buna karşılık devlet bütçesine çok ağır bir yük yüklenmiş oluyor. Bu vaziyet karşısında medenî dün yanın gittiği yola gitmekten başka çare yoktur. İşte biz de imkânların müsa -adesi nisbelinde buna yönelmeğe çalışıyoruz. Nitekim Izmirdeki son tetkiklerim sırasında gördüğüm, belediyeye ait metruk, çok
bir sualini cevaplandıran Attlee atom bombası hakkında Başkan
Trumaam
görüşlerinden

men tatmin olduğunu söylemiş
ve şunları ilâve etmiştir:
cSayın Avam Kamarası üyele-
rine şu noktayı temin etmek is-
terim ki, hayatî meseleler üzerinde Amerika ile aramızda bir görüş ayrılığı yoktur»
(Başı 1 inci sayfada zır bulunmuştur.
Genel Başkanın toplantıyı a-çış nutkunu müteakip; geçen toplantıya ait tutanak özeti; Merkez İdare Kurulunun altı aylık çalışma raporu ve Genel Merkez Kurulu denetçilerinin altı aylık raporu okunmuştur.
Raporlar üzerinde söz alan ü-yeleı-; Uçak Tamir ve İmal fabrikası ile makine atölyelerinin birleştirilerek 310 bin . liralık bütçeye sahip bir genel müdürlüğe bağlanması hakkındaki teklifi müsait karşılamışlar, fakat bu arada mecburî tensikata uğrayacak olan 136 memurun hangi müesseselere aktarma suretiyle gönderileceğini sormuşlardır. Üyeler İstanbul Hava Ku ruınunda bazı suiistimaller yapıldığı şayî olduğunu, bunun doğ ı-u olup olmadığı hususunun açık lanmasını ve bir Tüzük Tâlî Komisyonu kurularak derhal faaliyete geçirilmesini ve komisyonun tatminkâr olmadığı söylenen şimdiki tüzüğü gözden geçilerek .fazırlıyacağı raporu kongreye vermesini teklif etmişlerdir.
Bunun üzerine söz alan Genel Başkan; Hava Kurumunun 1950 yılı bütçesinin son aylarda çok daraldığını, bu sebeple geniş tensikat ve tasarını fyapmayı dü şündüklerini, tensikat yapıldığı takdirde bütçede 480 bin liralık bir tasarruf sağlanacağını, bütçedeki darlığın uçak siparişinin azalmasından ileri geldiğini söylemiş, İstanbul'daki suiistimal i-şine de temas ederek; İstanbul Hava Kurumunun hakikaten çalışamaz bir durumda olduğunu; bir kaçak benzin mübayaası yapıldığını Ve daha bazı suiistimaller olduğunu, bunun haberini İstanbul Valiliği kanaliyle aldıklarını ve lâzım gelen her türlü işlemin yapılmış olduğunu açıklamıştır.
Bu hususta başka söz alan olmadığından raporlar oya konulmuş ve fabrikaların birleştirilerek bir genel müdürlüğe bağlanması ve Türk Hava Kurumunda 136 kişilik bir tensikat cetveli hazırlanması kabul edilmiştir.
Bundan sonra; 1951 yılı bütçe kadı-olariyle, 30 Haziran 1950 yılı hesap durumu cetvellerinin onanmasına ait raporlar okunmuş ve oy birliğiyle tasdikine karar verilmiştir.
Müteakiben, İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin, İstanbul Ca-ğaloğlundaki Türk Hava Kuru-ıııuııa ait binayı 192,600 liraya satın almak kararı hakkındaki teklifi okunmuştur.
Söz alan Şükrü Sökmensüer ve Cevdet Kerim İncedayı bu teklifin kabul edilmemesini istemişlerdir.
Neticede; kararların merkeze bildirilmesine karar verilerek, Merkez İdare Kurulunda açılan bir başkan vekilliği ile iki asıl ve beş yedek üye seçimine geçilmiştir.
Yapılan Seçim sonunda; Sahil-Kuıutluoğlu başkan vekilliğine, Feridun Fikri Düşünsel ve Şefik Tugay asîl üyeliklere, Cevdet Kerim İncedayı, Şükrü Sökmensüer, Şükrü Koçak, Hikmet Işık ve Lûtfi Aksoy yedek üyeliklere seçilmişlerdir.
büyük, muntazam, mazbut yapılı iki binayı verem hastohanesi yapılmak üzere istedim. Belediye ile anlaştık. Binada lâzım gelen tadilât ve ıslahat için mem leketin zengin tüccarlarına müracaat ederek onların da kısmen yardımım temin ettim. Şimdi pavyonun biri .tamamen hazirfanmıv olduğundan tetkik ile servise koymak üzere buradan Izmire gideceğim. Her yerde her vesile ile dikkat ve gayretimizi bu istikamete tevcih etmek karann-
Bundan sonra Bdkan bir suale cevaben, memleketin her tarafına teşmil edilmek üzere sağlık merkezleri kurulmasına başlandığım, her 40 köye bir sağlık merkezi isabet ettiğini, bu merkezlerde bulunan seyyar röntgen cihazlarının haftada bir kere köylere giderek köylüyü muayene edeceğini, anî vakalarda bu merkezlerde hastaları
ameliyat
etmek imkânının
da sağlandığını söylemiştir.
Hemşireler hakkındaki bir suale de Bakan, bir kanun tasarısı hazırlandığım, hemşirelerin de bareme dahil olacaklarını vc 60-70 lira aslî maaşa kadar yükselebileceklerini açıklamış-
V
13/12/1950
ZAFER
Sayfa ı 5
Rita Hayvorth son filminde “Carmen,, in Pasodoblesinde
Beyaz perdenin ebedî güzeli esbak Rita Hayworih veya şimdiki ünvaniyle «Prenses Ali Han» son filmi «Carmenin Aşklarında» unutulmaz bir sahne de (Pasodoble) sini oynarken.
Sinema
TARİHÎ MUSAHABE
Çocuk ve
sinema
Devrin çocuk'ar üzerinde yaptığı tahripkâr tesirini sinemaya atf etmekle isabet etmiş olmayız
Kore gazileri
Çar bizzat Plevne önüne gelmişti. General Tutleben şöyle bağırdı: Bu orduya artık hücum edemeyiz. Bu kale hücumla alınamaz. Ancak üç muhasara hattı ile kuşatıp, açlık yüzünden feslim alabiliriz.
Simsiyah bir şeydi bu.. Ekmeğe benzer tarafı yoklu. Paşa bunu heyete gösterdi ve dedi ki:
anije’de Tiryaki ITasan Paşa.. Tameşvaı'da Koca Cafer Paşa.. Pilevne’de Gazi Os-
Destanlar diyarındayz. Bıı saflıklarım ne bir başlangıçtır, ne de bir son. Nasıl başlangıç olabilir ki daha evvel -Malaz* girtler vardır, Kosovalar vardır, Mııhaçlar vardır!.. O Malaz-giıttir ki, bir şahamet sahnesinin sonunda dize gelen Bizans imparatorunun hicap gözyaşlarına şahit olmuşuzdur..
Ve bu sahneler nasıl son olabilir ki, Milli Mücadelede Türk sınırları için kınından çıkan Türk kılıcı, şimdi Kore'de bu ölmez Türk milleti ile beraber insan idealinin tahakkuku için kızılların kaniyle bilenmektedir!..
Dünya sulbünü ve insanlığın huzurunu kundaklamak için kızılların Kore’de kopardığı çıban başını, bir yılan başı ezer gibi hurdahaş etmek de yine bu kah ı-amanların torunlarına nasip olmaktadır.
Kore'de savaş vaı!..
Fakat Kore'de Türk var.. Türk askeri vaı;..
İşittik ki, Kore'de bir Türk birliği, en tehlikeli anda geri çekilmeyi reddetmiş. Bir hamaset destanı olarak günlerdir dünya matbuatının sütunlarını dolduran bu haber bütün dünyayı hayran bırakmış ve şaşırtmış..
Bize gelince, bu haber bizi de hayran bıraktı, fakat asla şa-
Bir küçük hâtıra:
Bundan yüzlerce sene evvel Tameşvaı'da Türk ordusu, kon*, dişinden bir kaç misli fazlu düşman askeriyle sarılmış ve aylarca yardım alamamıştı. Ne harp malzemesi, ne de yiyecek kalmamıştı. Askerlerimiz yorgun ve bitkindi. Bu sırada genç düşman kumandanından, kalenin Türk kumandanı Cafer Paşaya bir heyet gelmişti. ' Bu heyet, dusmaıı kumandanının su teklifini de beraber getirmişti. Düşman kumandanı diyordu ki:
(Bütün yollar kesilmiştir. Yardım alabilmenize imkân yok tur. Ordunuzun halini biliyoruz. Yiyecek ekmeğiniz kalmamıştır. Daha fazla mukavemet, nafile kan dökülmesinden başka bir netice vermez. Bir kale müdafaasının ne demek olduğunu Paşadan öğrendik. Kendisini takdir ederiz. Fakat, mukavemetin delilik olduğu da artık bir hakikattir. Eğer kaleyi bize teslim ederseniz, bütün askerlerinizin rahatça çıkıp gitmesine müsaade eder, ve Paşaya da yol mas-
Bu teklifi alan seksenlik Koca Cafer Paşa ayağa kalktı ve yanındaki zabite:
— Bana bir ekmek getiriniz!.. Emrini verdi. Ekmek getirildi. Paşa bu ekmeği, düşman heyetinin önünde ikiye böldü.
• (Kumandanınız doğru söylüyor. Açız, yiyeceğimiz yok.. îş-
te yediğimiz ekmek bu çamur gibi halitadır. Yardım gelmiyc-ceğini biz de biliyoruz. Fakat neyliyeyim ki benden teslimini (Sonu 6 inci sayfada)
j Bugün bir çocuğun hayatında en fazla yer alan meşgale ne-
I dir diye anket yapılırsa, şüphe-| siz ki cevap sinema olacaktır.
, Cemiye lerin teşekkülâhna göre değişen kısa veya uzun hayal ve ideal yıllarında, evin dört duvarı dışında bütün ç.plaklığı ile sırıtan materyalizme karşı müessir bir silâh olan sinema her çocuğun sevgilisidir.
Hassas bir filim gibi, köşe baş lannda, bayır aralarında, plajlarda geçen aşk sahnelerini dimağına yerleştiren çocuk, plâtonik bir filmde zihnindeki bu enstantanelerin biribirine eklenerek mâna kesbettiğini görür ve zevk duyar.
Yeni çocuk neslinin malûmu olduğu ,bu zevk, Robenson Kruzoc bir Mercan adasını biraz daha yaşlanınca da Kaptan Grantın Çocuklarını okuma zevki bugün ancak sinemada tatmin olunabilir.
Tek başına evin masrafım ka-pafamayan babaya yardım için çalışan annesinden dinliyeme-diği Kül Kedisinin, Pamuk Prenses'ı, Çizmeli Kedinin hikâyele-rzamanımızın çocukları ancak sinemada görmek imkânım bulabilir.
Sanat daima devrin haleti ru-hiyesine uyar. Onun için, devrimizin çocuklar üzerinde yaptığı tahribkâr tesirini sinemaya atfetmekle isabet etmiş olmayız.
Bu meseleyi mevziî olarak ele al rsak, kendi ihmallerimizin, film âmillerinin hatalarından daha emiş yer tuttuğunu forkede-
Filmleri büyüklere mahsus çocuklara mahsus diye tasnif etmeyişimiz, çocuk filmlerini temin etmeğe gayret etmeyişimiz bu cümledendir.
I
Eşsiz Maurice Chcvalier'yi tekrar beyaz perdede seyrecedeğiz. Filmin ismi de Unutulmaz Şarkısından alınm:ş «Ma Pomme»
Güzel bir
Sürpriz
Hafta içinde Ankaradaki iyi kötü bütün filmleri seyrettikten
sonra, nihayet Cumarlcsi gecesi
en fenasını seyre sıra geldiğini biraz da korku ile müsehede ettim. Sıra bir yerli filme «Allah Kerime? oclmişti.
Yarı mütevekkil, yan kızgın Basın Yayın’ın s.kıcı şortunu beşinci defa, Demrrağ’ın Amerikan tekniği deyip berbat bir Mısır tekniksizliöjnin emareleri-
ni taşıyan fragmanlarım ik'nci defa seyrettikten sonra S’ra Allah Kerime? geldi.
O andan ilibaren, açıkça itiraf edebilirim ki, filmin sonuna kadar hayretten hayrete düştüm.
Zira «Allah Kerim? 20 sene evvel İstanbul sokaklar.m mü ea-kip filmciliğimizde başlayan bir inhitat devrinin sona erdiğine işdreltir;
Son zamanlarda Doğan Kardeş mecmuasının sırf çocuk filmleri gösteren sinemalar kiralama-I ; bu bakımdan şayanı tebriktir. | Fakat memleketimizde Walt -Cisncy'in son filmlerinin görülc-nıemesi, meşhur Çekoslovak çocuk filmlerinin bizce meçhul olması ve hattâ filmlerden evvel beş dakikal k b'r Carloon dahi gösterilmemesi sinemacılarımızın j kusurudur.
A. S.
Cyrano de
Bergerac
Bu şaheserin filmi bir haftadan beri Broadvvay’de gösterilmeye başladı
Edmond Rostand’ın ilk defa Paris’te 1897 de sahneye konan ve o tarihtenberi sahne klâsikleri arasına giren meşhur piyesi bu defa Stanley Kramer tarafından United Artist hesabına filme alındı.
Cyrano’nun geçen hafta Broadway’de verilen ilk galasına giden münekkitler filmin muvaffak olduğunu yazmakta ittifak ediyorlar.
Sabri Esat Siyavuşgil’in bir kaç sene evvel âdeta yeniden telif etmişçesine bir muvaffa -kiyetle tercüme ettiği ve Hüseyin Kemal’in unutulmaz bir muvaffakiyetle canlandırdığı Cyrano rolü Türkiye’de henüz pek tanınmıyan bir artist; Jose Fcrrer tarafından oynanıyor.
Münekkitlere göre gerek Fcrrer, gerekse diğer rolleri paylaşan Wiliiam Prince, Ralph Slanton ve Marris Carnovsky muvaffak oluyorlar. Tek ınuvaffakiyetsizliğe uğrayan Roxane rolündeki Mala Po-
Mala’yı bundan evvel «Ou-tıage» de seyretmiştik. O zaman bu genç yıldız istikbal i-çin bir şeyler vâdediyordu. Fakat Kramer, IIolywood’lu mes-
lektaşlarının pek çoğu gibi kabi liyet ve tecrübe arasındaki hududu hiçe saymış ve sarı bir perukanın her şeyi halledebi -leceğini zannetmiştir.
Roxane romantik bir Fransız kızının portresidir. Düşünüşü, hissedişi, konuşması ve hattâ tebessümü Fransızdır. Fransız-dan başka birisinin Roxane tipini canlandırabilmesi için
fevkalâde kültürlü, zeki ve artistlikte tecrübeli olması lâzımdır. Miss Power'in kültürsüz veya zekâ bakımından zayıf olduğunu söyliyemeyiz. Fakat şüphesiz ki tecrübesizdir.
Mamafih filmi görmeksizin bu mevzuda konuşmak yersiz olur. Onun için yazımıza burada son vermeyi doğru buluyo-
Babam gibi
Hâle EROĞLU
Pek çok kimselerin çocukluğu gibi ben de mesut bir çocukluk devresi geçirmiştim. Kana kana oynadığım günleri hâlâ unutmam. Küçük yaşımda en sevgili oyun arkadaşı olarak zihnime yerleştirdiğim bir. kaç isim var ki, bugün de hatırlıyabiliyorum.
îşle bir bulut gibi sıyrılan çocukluktan sonra gençlik başladı. O yaşta arkadaş kadar tatlı, sevilen hiç bir şey yoktur. Çünkü ufacık bir vakayı heyecanla anlatabilmek için ona ihtiyaç vardır. Sırasında arkadaşın ana, baba ve kardeşe tercih edildiğini bile itiraf gerekir.
Herkes gibi bana da o yaşta, tenıştığım her genç kız, her genç erkek memnunluk veriyordu. Hepimiz neşe içinde yüzüyorduk. Kederden öyle uzakta idik ki, bir gün içimizden herhangi birine o elin yapışıp kalacağını hiç düşünmedik.
İçlerinde en talihsiz alanı ben imişim ki, hayat bir fan-tcm. gibi karşıma dikiliverdi. Üst üste felâketlere uğradım. Kopan takvim yapraklariyle birlikte kahkahalarımın yerini soluk bir tebessüme terket-tim. Dost sandıklarımın hepsi birer ikişer uzaklaştılar. Tabiî heı- biri bir mazeret beyan ederek...
Artık hayat yolu önümde uçsuz, bucaksız uzanıyordu. Fakat bu yolda o kadar acemi idim ki adım atmağa korkuyordum. îş arıyordum. Bunu nerede bulur, nasıl çalışırdım, îş, iyi bir iş, münasip bir iş bu-labilseııı diye girip çıkmadığım müessese kalmadı. Hepsinde direktörlere kadar ricaya git-
tim. Kimi halime acıdı, fakat
acımasına rağmen bir şey yapamadı. Kimi küçümsedi, yüzüme gülüverdi. Her ikisi de ağırıma gidiyordu. îlkinde merhamet beni rikkate getiriyor, İkincisinde gururum çiğneniyordu. Bir müddet bu işten vazgeçtim. Akrabalarımın yanına sığındım. Bana her yer, her şey dağılan yuvamı aratıyordu. Ana ve baba şefkatini
hiçbir yerde bulamıyordum
hiçbir el beni onlar kadar tat-
lı okşıyamıyordu.
Tekrar iş aramıya başlamış-
tım. Bu sefer ilkinden daha ce-
sur davranıyordum.
Fakat gene de bir müessese-nin dar, karanlık koridorlarından geçmek icabediyorsa, . hemen kararımdan cayıyordum.
Bir gün hususî bir müesse-seye girmiş bulundum. Bütün işçiler tarafından şöyle bir sü-zülüverdim. Sonra müdürün odasına götürüldiim. Her yerde aynı ricayı tekrarlamamdan olacak cümleler ağzımdan dö-külüverdiler. Onu birden ba-
bama benzetmiştim. Teklifimi kabul edince oradaki kanapeye
düşmüşüm.
Kendime geldiğim
zurnan, onu saçlarımı okşar buldum. Mat yüzünde mânâlı ve halden anlıyan bakışları sıcak sıcaktı.
O gün onunla sessiz bir an laşma olmuştu, aramızda. İşimden memnundum. Hele direk-
törümü öyle seviyordum
Bazah ona koridorda tes
ki... adüf
ederdim. Bu tesadüfler, bana brbamın seyahatinden döndüğü zamanki halir. hatırlatırdı. Onun boynuna deli gibi sarılıp da, elindeki paketi çekip (Sonu 6 inci sayfada)
Sayfa: 6
ZAFER
13/12/1950
Kore gazileri
(Başı 5 inci sayfada) istediğiniz kale, benim değildir, milletimindir. Ben ancak bu kalenin muhafazasına memurum.) Bu sırada seksenlik Cafer Paşa, salonun bir başından diğer başına yürüdü. Topallıyordu. İhtiyar ve topaldı.
Birdenbire durdu, bir heykel gibi düşman heyetinin karşısına dikildi:
(Kumandanınıza söyleyiniz. İşte beni görüyorsunuz, ihtiyarım ve topalım. Kumandanınız ise genç ve sağlamdır. Eğer nafile kan dökülmesini istemiyorsa, iki ordunun ortasındaki mey danlığa çıkalım. Teke tek döğü-şelim. O beni öldürürse, kale sizin olsun, fakat ben onu öldürürsem, çekilip gidebilir misiniz? Şunu da kumandanınıza söyleyiniz ki zengin değilim, fakat hayatımda asla ıüşvfet almadım. Kumandanınızın vereceği paraya da ihtiyacım yok. Evlâtlarıma miras olarak bırakabileceğim yegâne servetim, kumandanınızın bu mektubu olacaktır..)
Düşman kumandanı, bu cevap karşısında şaşırdı.
Cafer Paşa teslim olmadı. Çünkü bu cevabı verirken, etrafını saran, yarı aç ve yorgun, fakat göğsündeki imanı, gözlerindeki parıltılardan anlaşılan Türk askerlerinin kahramanlığına dayanıyordu.
Bir küçük hâtıra daha..
Kore’deki süngü hücumu ile yarma mucizesi karşısında dünya bir kere daha şaşırdı. Bize gelince, yine şaşırmadık, fakat dünyanın, Türk kahramanlığını bir kere daha Türk süngüsünün ucunda tanıması karşısında gurur duyduk, sevinç ve gurur göz yaşı döktük. Çünkü mazimizde Pilevne’lerimiz vardı.
Nasıl Kore’de Türk Birliğinin bir kısmı sarılmış ise, Pilevne-de de Türk ordusu öyle sarılmıştı vaktiyle.. Fakat düşmanın her hücumu, umulmadık bir çıkış ile perişan ediliyordu. Bu. tarihin misli görülmemiş şecaat sahnesinin karşısında Ruslar şaşkın ve perişan kaçarken, bütün dünya o vakit de bu büyük milletin hamaset mucizesi karşısında hayran kalmıştı.
Toprak tabyalar arkasında savaşan bir avuç Türkün, muntazam ve mücehhez Rus ordusuna karşı gösterdiği üstünlük, Rusları bütün dünya önünde ha-cil bir vaziyete düşürmüştü, işte o vakit Ruslar, bu bir avuç aç ve mühimmatsız kahraman karşısına bütün ordularını ve kumandanlarını yığdılar. Balkanlardaki bütün askerlerini Pilevne önüne getirdikleri halde, artık hücuma cesaret edemiyorlardı. Rumen askerlerini de getirdiler. Hattâ Çarın hassa ordusunu bile alelacele Pilevne ö-nüne sürdüler.
Bütün kumandanlarını, hattâ Kafkas cephesi kumandanını, Çarın veliahtlerini, Kırım savaşının ihtiyar müdafii olan General Tutleben’i getirdiler. Nihayet Çar, bizzat Pilevne önüne geldi. Aralarında yaptıkları harp meclisinde Tutleben:
(Bu orduya artık hücum edemeyiz. Bu kale hücumla alınamaz. Ancak üç muhasara hattı ile kuşatıp, açlık yüzünden teslim alabiliriz!..)
Dedi. Bu fikir doğru idi. Çünkü Rus askerinin ve kumandanlarının o kadar gözü korkmuştu ki...
Ve sonra, tarihin o meşhur huruç ve yarma hareketi... Cihan, bir asırdır, harp tarihinin asla görmediği bu muhteşem yarma hareketinin destanı ile çalkandı..
Ve işte İkinci Pilevne.. Küredeki huruç hareketi.... Kendinden bir kaç misli fazla bir kuvvete karşı imanla gürleyen (Allah, Allah..) seslerinin İlâhi uğultusunu, bizler, ta buradan işitiyoruz.
Türk geliyor!..
İşitiyoruz ki şimdi Kore dolaylarından, ta Çinin Sarı Irmağı kenarlarına kadar yalnız, evet, yalnız bu (Türk geliyor!.) sesi çınlayormuş..
Sınıflarını, milletinin rahat ve selâmetini, iklimler aşırı diyarlarda koruyan Kore şehitleri!... Kore gazileri!.. Siz, bize, milletinize bütün dünyanın takdir ve hayranlığını verdiniz. Biz size ne verebiliriz!.. Ne versek sizin için az gelir..
Kore şehitleri!.. Kore gazile-
Biz size gönül verdik!.. Yirmi milyon Türkün gönlünü verdik... Yirmi milyon kalb sizin için çar pıyor. Nasıl vaktiyle Pilevne gazileri için memleketin her tarafında dualar edilir idi ise, bu gün de aziz şehitlerimiz için çarpan kalblerimizden fışkıran dualar göklere ulaşıyor.
Aziz gaziler!... Tanrı sizi de bu millete bağışlasın!..
aldığım za olurdu ki...
Hâdisesiz bi
İş hayatıma bağlanmışt şimdi eskisinden daha çok para alıyordum.
Bir gün direktörün çağırdığını haber verdiler. Odasına girdiğim zaman beni güler yüzle karşıladı. Hatırımı sorduktan sonra: «Senden çok hem de çok memnunum kızım» dedi. «Ancak sana daha fazla yardımda bulunamıyorum. İşçi vaziyetini görüyorsun. Bir ihtiyacın olursa bana söyliyebi-lirsiri. Seni bunun için çağırt-mıştım.»
Eve giderken söylediklerini birer birer tekrarlıyordum, «ihtiyacın olursa bana söyliye-bilirsin..» demişti.
Renksiz bir günün sabahında yatağımdan zor kalktım. Canım işe gitmek istemiyordu. Fakat mecburdum. Makine gürültülerine kulak vermeden ö-nümdeki işle bir kaç saattir meşguldüm. Bu sırada otuz sekiz numaralı işçinin «Direktör ağır hastaymış» diye bağırdığı duyuldu. Bütün işçiler ellerin-dekilerini bıraktılar.
O gün atölyede her zamankinden daha az konuşuldu. Konuşmak icabederse sesler fif hafif dalgalanıyordu, kadar işçi arasından ben hepsinden çok daha üzgündüm.
O gece uyuyamadım. Ondan iş istemeye gittiğim o gün, o-r.un yumuşak yumuşak saçlarımı okşıyan elinin hafifliği, mesleği ile ilgisi bulunmıyan apayrı bakışları, sesinin ahengi...
Evet direktörü seviyordum, Hem de fazlasile... Çünkü o benim hayatı tanıdıktan sonra kavuştuğum ikinci babamdı. Ertesi sabah erkenden işime değil, onun evine gittim. Kapının önünde, göğsümdeki tazyik bitinceye kadar beklemeyi düşündüm.
Fakat onun biteceği yoktu. Onu heyecanlandırmasın diye zile basmadım; kapıyı hafifçe vurdum.
Kuru yüzlü, dolgun bakışlı, zayıf mı zayıf bir kadın beni içeri aldı. Girdiğim yer salon olmalıydı. Kaç dakika yalnız bırakıldığımı bilmiyorum. Şu var ki, ben o salonda daha fazla kalamıyacaktım.
O muazzam portreler, her biri mezardan dirilmiş de karşıma gelip, oturmuş gibiydiler. Bu agrandizmanlardan biri beni hatırlatıyordu. Ona baktıkça fena oluyordum. Yüzümün bütün hatlarında onunla bir müşabehet vardı. Yalnız onun dudakları kalındı. Beklemek, yalnızlık ve salonun haşmeti beni sıkıyordu. Dışarı çıktım. Koridorun öteki başında bir kapı aralandı. Gene aynı kadın göründü ve bir baş işaretiyle buyrun dedi.
Direktör babamı, yorgun ve solgun beyaz yatağında buldum. Yanına yaklaştım. Ona çok şeyler söylemek istememe rağmen bir şey diyemedim.
Zorla uzattığı eliyle elimi yakaladı.
Ilık avucunda elim rahatça yatıyordu. Yanındaki etajere başını çevirdi. Baktığı yere ben de baktım. Orada bir kartpostal vardı ve işte gene aynı kalın dudaklı kız her ikimize tebessüm ediyordu.
Direktör döndü ve sanki o resmi bana tanıtmak ister gibi «Kızım» diye fısıldadı. Sonra elimi bıraktı, yorulmuştu. Gözlerini kapadı. Bu göz kapayışta bir rahatlık vardı ve ben de onun gibi aynı memnuniyeti duymuştum.
Çütıkü o beni ölen kızı gibi sevmişti. Ben de onu ölen babam kadar..
Hâle EROĞLU
ha-
Bu
P.T.T. nin bir
tavzihi
(Bas tarafı 2 ncide) bulunmaktadır.
Bu husus P.T.T. memurlarınca müracaat sahiplerine anlatılabileceği için ayrıca ilân yapılmasına lüzum yoktur.
Adresler için özel etiketler yaptırılması bahsine gelince:
Adresler, paketler için kullanılacak ambalaj kâğıtları üzerine yazılabileceği ve bunlarda (San Francisco) dan başka yabancı kelime bulunmadığı gibi Posta idarelerinin bu türlü kâğıtlar yaptırıp halka vermesi de müteamil olmadığından (San Francisco) kelimesini havi etiketler yaptırılmasına mahal gö-
K°yfiyeti saygı ile arzederim.» P.T.T. İşletme Genel Müdürü
Muvazaalı muhalefetin
uğradığı (Başı 1 inci sayfada) bunların, Mecliste müştereken ileri sürdükleri iddia ve mütalâalardan, gizleyemedikleıi iş bölümünden, birbirlerine karşı belirtikleri cemilekûr tavırlardan bir daha anlaşılmış bulunuyordu.
Demek ki, muhalefet, Demokrat Parti iktidarını hırpalamak zedelemek, halkın gözünden, sevgisinden düşürmek maksadında, ele alman mevzu ne olursa olsun, memleket menfaatlerini, prestijini ihlâl ve izrar eder mahiyette dahi olsa, birleşmiştir.
Demokrat Parti, Mecliste de delillerini veren bu anlaşma karşısında, şuurlu, çelik bir kule hüviyeti içinde vazifesini, akıl ve mantığın, vicdan kanaatinin emniyetli havasını bozmadan ve muvazaalı muhalefetin her çeşit tahriklerle, asabi hücumlarla, câlî heyecanlarla bu havayı ifsat etmek gayretini de dokuz saut devam eden sabır ve tahammül kudretiyle yenerek, ifa etti.
Mücadelenin başından sonuna kadar Demokrat Parti milletvekillerinin ve dinleyicilerin gözleri zarîlan, zaman Cumhuriyet Halk Partisi sıralarında o partinin Genelbaşkanı İsmet İnönü-yü arıyordu. Memleketin askerî, siyasî mahiyeti haiz mühim bir dâvası, meselesi Büyük Mil-, lüt Meclisinde müzakere edilirken bu mevzularda kendi taraftarlarınca bilgisi, mahareti üstün olduğu iddia edilen Malatya Milletvekili ismet İnönü’nün Mecliste hazır bulunmaması hayreti, teessür ve teessüfü mucip olmak ta idi. Böyle bir meydan muharebesinde İnönü’nün gizlenmesi, millet önüne çıkmaktan, millet huzurunda açıkça konuşmaktan I çekinmiş olması onun taşımış olduğu yüksek komutanlık, Millî Şeflik, Genelbaşkanlık sıfatla-ıiyle telif edilemiyordu.
Gensorunun mahiyeti herkesçe malûmdu. Akibeti de Meclis müzakereleriyle taayyün etti. Sayın Başbakan Adnan Menderes, gensoru tuzağı, barikadı arkasında iktidara müşterek silâhlar, paylaşılmış cephanelerle ateş eden muhalefetin ihtimamla kurduğu tuzaklara, barikatlara yalın kılıç hücum etti. Ele geçirdiği silâhların, cephanelerin markasını, sığmağın malzemesini ortaya döktü, mahiyetlerini teşhir etti. Bunların Türk topraklarında Türk milletine ve onun yüksek menfaatlerine karşı kullanılamıyacağını seyyal ze-kâsiyle, mazbut mantığiyle ifadelendirdi. Ne yazık ki, suçüstü yakalanan muhalefet, özene, bezene inşa ettiği barikatların, sığınakların enkazı üzerinde cehaletin, perişanlığın kaderine rıza göstermedi.
Sayın Hamdullah Suphi Tan-rıöver'in millî hisleri, duyguları alevlendiren, millî tarihi canlandıran muhteşem tablosu önün de eğilmesini bilmedi.
Bir avuç Türk erinin Kore’de medenî dünyayı hayretler içinde bırakan, onun büyük takdir ve minnetini sağlıyan kahramanlık destanını ve bunun derin hazzı ve gururu içinde çalkalanan, bayram yapan Türk milletinin berrak, şeffaf ruhunu demokratlar gibi rey sandığına beyaz çiçekler atarak taziz etmedi.
Türk milletinin tarihinde mesut bir dönüm noktasına mesnet teşkil eden Birleşmiş Milletleı ! emrine Türk savaş birliği tahsisi lıakkındaki hükümet kararını, muhalefet, yıkılan, hazin bir enkaz halini alan iddiası, kararın gayri meşru olduğu, Anayasaya ve Birleşmiş Milletler and-laşmasma aykırı bulunduğu mütalâası üzerinde ısrarla durarak, iddia ve mütalâasında hukukî vo siyasî deliller ve müeyyidelerle jfere serilmiş olmasına rağmen, millî vicdan mahkemesinde mak hur ve mahkûm olan politika ihtirasının, particilik zincirinin kızgın halkalarına yapışık kalmayı tercih ederek, tasvip etmedi.
Memleket menfaatlerini izrar, millî gururu, millî vicdanı, Koro şehitlerinin ruhunu tâğzip eden sahadan ayrılmamayı bir borç bildi. Kore'de Birleşmiş Milletler amacı, maksadı uğrunda çarpışan gazilerimizin meşru olını-yun, Anayasaya uymayan bir kararla cidale atılmış oldukları zehabını yaşatmakta ve böylece, bu çeşit komünist propagandasına hayretini değil yüzünü çevirmekte fayda mülâhaza etti.
Halbuki, bu memlekette muhalefetin tutması lâzım gelen yol bu arızalı ve çok tehlikeli yol olmamalıdır. Demokrat Paı*-ti iktidarını zayıf düşürmek maksadına, hedefine bu yoldan ulaşılamaz. Çünkü bu yol, kapkaranlık bir yoldur, iktidar, bu yolda mevzi alan muhalefetin
hezimet
ateşiyle yaralanamaz, yere serf-lemez. Bilâkis kuvvetlenir, çelikleşir. Muhalefet, iktidarı daha makul, miisbet vasıtalarla, memleket ve millet nef’ine neticeleı doğuracak sebepler, mevzular ortaya atmak suretiyle, ienkid etmelidir. Demokrat Partinin vo dayandığı umumî efkârın temennisi ve yegâne arzusu da budur.
Muhalefetin bu yolda yürümek istememesi ve yürüyeınemesi yolun normal ve sabırla, sükûnetle yürümeyi icabettlıen bir yol olmasıdır.
Şahsî menfaat ve mevki ihtirasının saltanat arabasında u-zun yıllar zevk içiiıde ömür sürmüş, bu hayata alışmış olanlaı 14 Mayfsta sadır olan millî ilâmın icaplarına, mâna ve mefhumuna, demokratik zihniyetimi bir türlü intibak edemedikleri, 14 Mayısta boşaltmak mecburiyetinde kaldıkları saltanat arabasının hâlâ hasretiyle yanıp tutuştukları için sabır ve tahammül istiyen, makul ve ınüsbet görüşlü, mütevazı olmayı istilzam eden, yalnız yüksek memleket menfaatlerinin, düşüncelerinin havasını taşıyan normal ve işlek yolda elbette yürüyemezler. Mütemadiyen sendelerler.
Ey Türk milleti!.. Uyanık ol... İsnatlara, iftiralara, tezvirlere, ifsatlara asla aldırma... Bu memleket senin... Onun mülkiyeti, binlerce senedir uğruna döktüğün, her taş ve toprak zerresine akıttığın kanlarla senin olmyş-
Şuuruna, akıl ve iz’anına hâkim, yurduna, yuvasına, millî menfaatlerine diğer milletlerin üstün takdirlerini, gıptalarını çeken eşsiz bir ruh asaletiyle bağlı bir milletsin. En büyük hamleleri, dünya çapında inkılâpları bu hâkimiyetin, bu bağlılığın icaplarına intibak ederek başardın... Medenî dünya sana hayran:.. Seni minnetle, şükranla anmakta ve alkışlamakta... Tarihin boyunca sıraladığın kahramanlık destanlarından bir yenisini yaratan yine sensin... Senin, Kore’de, insanlığın huzur ve emniyetini korumak için kükremiş aı-slanlar gibi çarpışan, ezelî düşmanın orada da karşısına çıkarak mukaddes bayrağımızı dalgalandıran, öz evlâtlarındır....
Türk milletinin yurt emniyetini, toprak bütünlüğünü, her sahada kalkınma imkânlarını sağlamak zaruretini medenî dünyaya tanıttıran, kabul ettiren on-laıdır. Diplomatların savsattıkları bu hakikatlere milletleri, dünya umumî efkârını inandı-
D.P. Bucak kongresi
(Bası 1 inci sayfada) köy ocağından gelen partililer hazır bulunmuşlardır.
Kongre, Halkavun ~ Başkanı ve Genel Meclis üyesi Mahmut Atamer'in kısa bir hitabesiyle açılmış ve Başkanın teklifiyle Kore'de şehit düşen aziz Mehmetçiklere ve büyük Atatürk'e üç dakikalık bir say-ğı duruşu yapılmıştır.
Ankara Miletvekili Abdullah Gedikoğlu'nun başkanlığında mesaisine devam eden kongrede bucağın idari ve mali raporu görüşülerek İdare Kurulunun ibrasına karar verilmiştir.
Dilekler faslında Ahmet Ars-lan, Mehmet Ası, Mehmet Orhan, Kâzım Canyurt, Kâmil Yılmaz, İbrahim Bitik, Ali öz-türk sırasiyle söz alarak çeşitli memleket meselelerine temas etmişlerdir. Ankara Milletvekillerinden Abdullah Gedikoğlu Hamdi Bulgurluoğlu, Salâh Adil Pat ile Avukat Bekir Turna birer konuşma yaparak izahatta bulunmuşlardır.
Kongçe geç vakte kadar samimî bir hava içinde geçmiş ve yeni İdare Kurulu ile bir üşt kongreye gidecek delegelerin seçimi yapılmıştır.
Halkavun bucağı yeni İdare Kurulu aşağıdaki zevattan teşekkül etmektedir:
Mahmut Atamer, Hacı Tok-demir, Rıza Ertürk, İbrahim Bitik, Dede Kocabaş, Kâmil Yılmaz, Ahmet Arslan.
Yedekler: Kâmil Kazanköylü Kâzım Canyürek, Mustafa Gençer, Rifat Gençer, Ömer Kamçı, Kâzım İskender, Ali
Bucağı
MEVLUT
Yeni halde Hazır Gıda Ticarefhanasinin sahibi Tevfik Karan'm vefatının senei devriyesi olan 15.12. 1950 cuma günü Hacı Bayram Camii şerifinde mevlût okulturulacakhr. Arkadaşlarının ve dindaşlarımızın teşrifini dilerim.
Devlet Orman İşletmesi I
V»WmXXXtXXXXtXXmXXXXXXXXtXlXXXXXXXXXXlXXXlXXXXXXXXXXV
Çam tomruğu satış ilânı
Devlet Orman İşletmesi Niksar Müdürlüğünden:
IZak Karan
6252
V.............. J
Toptan ve perakende
arsa satışı
Baraj asfaltı üzerindeki DINLIK EVLER mohallesi
1 — İşletmemize bağlı Niksar merkezi Ilıcakdere istif yerinde mevcut 141 adede denk 45.446 metreküp 30 santim v,e daha yukarı kuturda olmak üzere kalın tomruk, 191 adede denk 58.040 metreküp 30 santim kutrundan aşağı olmak üzere ince tomruk ki ceman 332 adede denk 84.086 metreküp çam tom-
ruğu 11/12/1950 tarihinden itibaren 10 gün müddetle ye açık artırma suretiyle iki parti halinde satışa çıkarılmıştır.
2 — Beher metreküp kalın kuturlu tomruğun muhammen bedeli 35, ince kuturlu tomruğun 31 liradır.
AY-
smda imarca parsellenmiş
dahilînde 250 - 500 M2 arasında
muhtelif büyüklükle 300 kadar müslakil parsel Kooperatiflere
ve şah.şiara toptan veya perakende olarak ehven fiyatla şahlıktır.
Müracaat yeri: İtfaiye Meydanı İller Bankası arkasında ANA-dolu GARAJI yazıhanesi.
Tel: 15349 ve 10082. 6254
3 — Artırma 22/12/1950 tarihine rastlıyan cuma günü saat 15 de Niksar Devlet Orman işletmesi Müdürlüğü binasında yapılacaktır.
4 — Muvakkat teminat 209 lira 14 kuruştur.
5 — Şartname Orman Genel Müdürlüğünde, İstanbul. An kara, Sivas, Tokat. Samsun Devlet Orman işletmeleri Müdür lüğünde. Çamiçi, Erbaa. Taşova Orman Bölge Şefliklerinde görülebilir.
İsteklilerin muayyen gün ve saatte işletme Merkezindeki Satış Komisyonuna müracaatları ilân olunur. (9074) 2681
Devlet Orman İşletmesi
Karabük Müdürlüğünden:
ran, mütekabil yardım paktını fiilen tahakkuk ettiren Kore şehitleridir. Onların isbat ettikleri, kanlariyle yazdıkları mukadderat birliği önünde diplomatlar huşu ile elbette diz çökeceklerdir.
14 Mayısta imzaladığın ilâmla işbaşına gelen Demokrat Parti, Kore'ye Türk savaş birjiği gönderilmesini karara bağlamak suretiyle sadece millî vazifesini yapmştır.
Demokrat Parti iktidarı yalnız Tiirk milletinin şerefini,, itibarını, menfaatini korumak vecibesini ifa etmekle mükelleftir. Şu veya bu gibi iç meselelerde ufak tefek hatalar işleyebilir. Bunları, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının yığın, yığın bıraktığı enkazı temizlemeğe çalışırken maruz kaldığı arızî, geçici hatalar, sendelemeler olarak kabul etmen senin şanın, uluvvü cenabın icabıdır...
Doktor
Ferid Şalıenk D. D. Yolları Hastanesi Dahiliye Mütehassısı ve Başhekimi Hastalarından Öğleden sonra saat 18.30 a kadar muaye-hanesinden ve ondan sonra da evinden aramalarını rica öder- ,
Muayenehane: Anafartalar Cad. San sokak No. 7. Telefon: 14255 — Ev: Yenişehir,. Necatibey Cad. No. 6‘ Tele-j fon: 24844. ıj
1 — işletmemizin Karatepe bölgesi emvalinden olup Cildi kısık istif yerinde mevcut 1950 yılı istihsalâtından 363 adede fenk 157.310 M1 çam tomrukları 5/12/1950 tarihinden itibaren '6 gün müddetle bir parti halinde ve açık arttırma suretiyle latışa çıkarılmıştır.
2 — Açık arttırma 21/12/1950 tarihine rastlıyan perşembe tünü saat 10 da Karabük İşletme Müdürlüğü binasında toplanacak komisyon önünde yapılacaktır.
Beher metreküpünün muhammen bedeli 49.55 liradır. % 7.5 hesabiyle geçici teminat alınır.
3 — Bu işe ait şartname Ankara Orman Genel Müdürlü '•ünde, Bartın, Gerede, Devrek, İstanbul işletmeleriyle işlet •nemizde ve Karatepe Bölge Şefliğinde görülebilir.
4 — isteklilerin belli gün ve saatte komisyona müracaatları. (9075) 2672
Devlet Orman İşletmesi Karabük Müdürlüğünden:
1 — işletmemizin Eskipazar kereste fabrikası istif yerinde mevcut 1950 yılı imali yeni normal 69.974 M3 çam kerestesi 4/12/1950 tarihinden itibaren bir parti halinde ve açık arttırma
Ankara Barosu Başkanlığından
9 12 1950 tarihinde Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi konferans salonunda içtima eden Genel Kurul, balotaja kalan asil ve yedek üyelerin seçilmesi ve Hay-
siyef Divanına aday seçim isini
tamamlaması
bütçeyi müza-
kere ve intaç etmesi için 16 12, 1950 Cumartesi saat 10 a bıra-
kılmasına karar vermiş olduğum dan islerin kaldığı yerden ta-
mamlanması için sayın arkadaşların teşrifleri rica olunur.
Baro Başkam (6256)
suı-etile satışa çıkarılmıştır.
2 — Açık artırma 20/12/1950 tarihine taslayan çarşamba günü saat 10 da Eskipazar bölge şefliği binasında toplanacak ko-
misyon önünde yapılacaktır.
Beher metrekübünün muhammen
bedeli 130 liradır.
Yüzde 7,5 hesabiyle geçici teminat alınır.
3 — Bu işe ait şartname Ankarada Orman Genel Müdürlüğünde, Bartın, Gerede, Devrek, stanbul işletmeleriyle İsletmemizde ve Eskipazar bölge şefliğinde görülebilir.
4 — İsteklilerin belli gün ve saatte komisyona müracaatları. (9078)—2666

Satılık kürk Amerikalıya ait
İki adet kıymetli yeni kürk satılıktır. Taliplerin Perşembe satılık eşya i
günü saat 12.30 da belediye ) Mobilya, 8 ayak buz do- j
Müzayede salonuna müraca- ' labı, elektrikli dikiş maki- $
atlan. (6260) s nesi, havagazı ocağı, ça- |
DEVLET TİYATROSU ) maşır makinesi, marangoz ( ? âletleri, elbiseler ve daha (
Büyük Tiyatro'da Bu aksam saat 20.30 da 17 Aralık günleri saat 13 |
G. Verdi’nin ) den 18 e kadar Karanfil ı
RİGOLETTO
Opera 4 perde î S caaj edilmesi. 6255 1
Perşembe akşamı 20.30 da —
F. Schiller’in HİLE ve SEVGİ Müjde... Miijda
Dram 5 perte Sabırsızlıkla beklenilen 1951
(SON TEMSİLLERİ) yılı Teknik Cep Takvimi küçük
KÜÇÜK TİYATRO'da eb'adda çıktı. Mutlaka görünüz
Bu akşam saat 20.30 da Nâzım Kurşunlu'nun Vefat
Melekler ve Şeytanlar Devlet Demiryolları Ziraat
Piyes 3 Perde Müfettişi Celâl Soygun, Ekono-
(SON TEMSİLLERİ) mi ve Ticaret Bakanlığı Su
17 aralık pazar günü saat Ürünleri Müdürü Kemal Say-
11 de gun, Bakırköy hastanesi dok-
Mümtaz Zeki Taşkın’ın torlarından Cemal Saygun ve
KARA BONCUK Muazzez Löker’in kayın valide-
Müzikli çocuk komedisi 5 si, İstinaf reislerinden merhum
Tablo Müzikler: Nâzım Ülgen İbrahim Hidayet’in eşi
Sahneye koyan: Agâh Hün Ferhunde Saygun
(Bu haftanın biletleriyle 11/12/1950 günü vefat etmiş,
yeni çıkarılan 24 aralık pa- 12/12/1950 günü öğle namazını
" zar çocuk biletleri satılmak- müteakip Hacıbayram camiin-.
tadır.) de namazı kılındıktan sonra As
rî mezarlığa defnedilmiştir.
»
Türkiye Kızılay Derneği Genel Merkezinin himayesinde ve
Bulgaristan göçmenlerinin yararına
Üstad VASA PRİHODA’nın
Keman Konseri
Piyanoda: Prof. MARKOVİÇ
14/12/1950 Perşembe günü saat 21 de Ankara Halkevinde
Biletler: 5 — 3 — 2 — 1 liradır.
Bilet satış yerleri: Bankalar caddesindeki ve Yenişehir-
dek' Milli Piyango gişeleriyle Yenişehir’de Kızılay Genel
Merkezi. 3016

ı Satılık mükemmel bir matbaa
Büyük boy otomatik iki baskı makinesile, întertipe

dizme maki
nesinden
otomatik pedalla yazı ve çizgi takımlarından mürek kep, mükemmel ve işler bir vaziyette satılıktır. Talip o-lanların Zafer Gazetesi Mü-
dürlüğüne
müracaatları.
Kiralık daireler
Oç oda, bir hol, biri üst kat, biri bodrum kat.
On Cebeci Birinci Orta Okul arkası, Dilim sokak, Yeşil apartman No. 11 Telefon: 25561.
(6257)
ZAFER'in Abone Şartlan
Memleket İçi
12 aş lık ............28 Liri»
6 » ................ 16 »
8 » ............ . 8 »
Memleket Dışı
12 aylık ............. 66 Lira
6 » ................ 80 »
8 » ................ 16 »
yanlar neşredilsin edilmesin iade edilme*.
Devlet Orman İşletmesi Karabük Müdürlüğünden:
1 — İşletmemizin Ovacuma bölgesi emvalinden olup Keh-er köyü istif yerinde mevcut 30 kuturdan aşağı 1186 adede lenk 199.802 M3 köknar. 430 adede denk 70.178 M3 çam tomruk-’arı ile 30 kuturdan yukarı 91 adede denk 34.714 M3 köknar ve 27 adede denk 9.706 M3. çam tomrukları 9/12/1950 tarihinden tibaren 16 gün müddetle dört parti halinde ve açık arttırma süetiyle satışa çıkarılmıştır.
2 — Açık arttırma 25/12/1950 tarihine rastlıyan pazartesi iünü saat 10 da Karabük İşletme Müdürlüğü binasında toplana 'ak komisyon önünde yapılacaktır.
30 kuturdan aşağı köknar tomruklarının muahmmen bede-!i 26.15 lira 30 kuturdan yukarı köknar tomruklarının 34 lira 95 kuruş 30 kuturdan aşağı çam tomruklarının muhammen bede-■i 28.65 lira yukarı olanlarının ise 42.40 liradır.
Her parti için ayrı ayrı yüzde 7.5 hesabiyle geçici teminat alınır.
3 — Bu ise ait şartname Ankara’da Orman Genel Müdürlüğünde Bartın, Gerede, Devrek, İstanbul İşletmeleriyle İşletmenizde ve Ovacuma Bölge Şefliğinde görülebilir.
4 — İsteklilerin belli gün ve saatte komisyona müracaatları.
Devlet Orman İşletmesi Bartın Müdürlüğünden:
1 — Ulupınar istif yerinde mevcut üç partide 326.835 M3 köknar kerestesi 5/12/1950 tarihinden itibaren 15 gün müddet-'e metreküpü 108 liradan açık arttırmaya çıkarılmıştır.
2 — Arttırma 21/12/1950 perşembe günü saat 15 te, Ulus Bölge Şefliği binasında icra edilecektir.
3 — Her parti için yüzde 7.5 hesabı ile geçici teminat alınacaktır.
4 — Şartname Ankara’da Orman Genel Müdürlüğünde, K.n ■■abük, Devrek, İstanbul İşletmeleri ile İşletmemizde, Ulus, Ulu-omar bölge şefliklerinde görülebilir.
5 — İsteklilerin muayyen gün ve saatte ilk teminat belgeleri ile birlikte satış komisyonuna müracaatları. 9146—2697
Devlet Orman İşletmesi Edremit Müdürlüğünden:
Malın cinsi: Çam kalas, Bulunduğu mahal: Zeytinli, Satış fiyatı 65 lira, Miktarı: 1979.000 M3
1 — Yukarda bulunduğu mahal ve miktarı, satış fiyatı yazılı çam kalası (11) parti olarak pazarlıkla satılacaktır.
2 — Satışa çıkarılan bu kalaslar şose üzerinde ve Akçay iskelesine 5 kilometre mesafededir.
3 — Alıcılar satışa çıkarılan bu kalaslardan yüzde 25 kadar bozuk vasıflıları ayırabilirler.
4 — Taliplerin yüzde 7.5 muvakkat teminatlarile 18/12/950
’arihine rastlıyan pazartesi günü saat 15 te Müdürlüğümüzde ‘oplanacak komisyona müracaatları. (9153)—2698
İNCİ PARK
İÇKİSİZ AİLE SALONU
Bu akşamdan itibaren Arap Sinema âleminin meşhur Mısır Raks Yıldızı
EMEL MUHAMMET
Sevimli KARABÖCEKLER
Kıymetli Varyete Sanatkârları: LEYLÂ TÜMER ve SEVİM ŞEN Değerli Ses Sanatkârları HACER ATAK — KADRİYE
Dağşan idaresinde saz topluluğu ve ayrıca kahkaha tufanı
DUBARA — Komedi - Müzikal
imiz masalı ve numaralıdır. Biletler saat 10 dan itibaren gişemizde satılmaktadır. 6250

i

13/12 1950
ZAFER
Sayfa: 7
BÜYÜK Mağazada
Taksitle Satış Başladı
Sı bay ve Memurlara Kolaylık
Adres: Anafartalar Adliye Sarayı, yeni mağazalar karşısı
BÜYÜK Mağazanın
ZENGİN Kadın, Erkek, Çocuk, Bebe Tekmil GıYıM EŞYA Çeşitlerini
;; Mutlaka görünüz
No. 300 — Tel: 15149 — Hikmet Ünal vç Ortağı Kollektif Şirketi
| BÜYÜK Mağazanın
t İthal Ettiği Avrupa Kumaş
;vı- yerli kostümlükleri müşterilerini memnun edecek vasıftadır
) Garantili elbise diklir
1
i
l
i
BÜYÜK Mağazanın
Zengin Avrupa ve yerli kürk çeşitleri gelmiştir. Klirkçii Abdülkadir usta sipariş kabul etmektedir
r
aNKARA BERBERLERİ DERNEĞİ YARARINA
BÜYÜK MÜSAMERE

İstekler ülkesi’ne
İstekler Ülkesi ne
15 Aralık Cuma gecesi saat 21 de
Ankara Halkevi salonunda
Bu akşam saat 21.30 da Büyük Sinemada dört kıymetli ses sanatkârı tarafından EMSALSİZ MÜZİK GECESİ
Necati Tokyay. İsmail Tezelli ve arkadaşları tarafından zengin saz heyetinin iştirakiyle
Kıymetli Sanatkâr
Ahmet Üstün
Nevin Demirdöğen
V
HAMİYET YÜCESES
Ayrıca Kadriye Tunalı ve arkadaşları tarafından yeni program Bilet satışları yalnız Sinema gişesindedir.
ilet fiyatları: 7.50 — 5.00 — 3.0U — 2.50 — 200 Localar: 25 - 20 lira.
Nusrei Erse
Kitapçılar’a ve Tel: 25936 müracaat
(6231)
Çok kıymetli arsalar satılıktır
Bankalar cad. üzerinde ve O-pera meydanında Gençlik Parkı methali karşısında: BANKA. OTEL. TİYATRO, GAZİNO gibi büyük bina inşaatına elverişli geniş arsalar satılıktır.
Müracaat yeri: İtfaiye Mcyda-ıı İller Bankası arkasında ANADOLU GARAJI Yazıhanesi.
Tel: 15349 ve 10082.
6254
Gümrük Muhafaza Genel
Komutanlığından
Gümrük Muhafaza teşkilâtına 15 lira maaşlı erkek muhafaza memuru alınacaktır.
' Müsabaka imtihanı 9 şubat 1950 cunta günü saat (9) da yapılacaktır.
Aşağıda yazılı şartları haiz olanların müsabakanın yapılacağı günden evvel nüfus kâğıtları, iki tane belgelik fotoğraf, okul şahadetnamesi ve dilekçelerile Ankara’da Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığına ve İstanbul’da Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğüne başvurmaları,
A) Memurlar Kanununun 4. maddesinde yazılı şartları haiz bulunmak,
B)
C)
D)
E
dıkları taktirde 20 liralık kadro maaşla tayinleri yapılacaktır.
Orta okul mezunu olmak,
30 yaşından yukarı bulunmamak,
Boyu 1,64 den aşağı olmamak,
Lise mezunları müsabaka imtihanına iştirak edip kazan-ro bulunmaması dolayısile 15 lira (9006) — 2664
Patty lüstahzaratı
Patty Güzellik Enstitüsü İstanbul İstiklâl Caddesi No. 211 (Berber Willi) MADAM PATTY
Müessesenin tanınmış müstahzarlarını tecrübe ve ispat için 3 gün kalmak üzere SEZON YENİLİKLERİ İLE
Şehrimize gelmiştir
İstişarede bulunmak istiyen bütün sayın Bayanları davet eder
Ankara'da Atatürk Bulvarı 154 Pulevi ve Itriyat Mağazası Tel: 22633
YALNIZ 3 GÜN KALACAK
12/12/1950 gününden itibaren her gün saat 10 - 12.30 ve öğleden sonra 15 - 19 arasında ücretsiz olarak sayın bayanların hizmetlerine amadedir.
Müstahzarların Satış Yeri:
Yenişehir Atatürk Bulvarı 154 PULEVİ Tel: 22633 Ulus'ta yeni Birke Bankalar C. 11 Ticaret evi 6249
Veteriner Fakültesine Asistan alınacak
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanlığından:
Fakültemiz Zootekni Enstitüsü için bir asistan alınacaktır isteklilerin 18/Aralık/1950 pazartesi günü öğleye kadaı Fakülte Dekanlığına bir dilekçe ile müracaat etmeleri ve dilek çelerine,
1 — Memurlar Kanununun 4 üncü maddesinin a, b, c, h, v z fıkralarında yazılı şartları haiz olduklarını bildirir belgeleri,
2 — Veteriner Fakültesinden mezun olduklarını gösterer diplomalarını eklemeleri gerekmektedir.
İsteklilerin 33 yaşını geçmemiş olmaları icap etmekte vt yabancı bilim dillerinden (İngilizce, Fransızca, Almanca) birini; çalışacağı dalda bilimsel araştırmaları yapacak derecede bilmeleri ve dilekçelerinde hangi yabancı dilden imtihana gire çeklerini açıklamaları lâzım gelmektedir.
Yabancı dil imtihanı 20/Aralık/1950 çarşamba günü De kanlıkta yapılacaktır. Yabancı dilden muvaffak olanlar Asis tanlığa talip bulunduğu bilim şubesinden ayrıca imtihan edik çeklerdir, ilgililerin buna göre hareket etmeleri rica olunur.
(8815)—2589
Watherprooi
Bay ve Bayan trençkotlan en ucuz fiyatlarla Ortaçta bulabilirdiniz.
1 38 liradan 100 liraya
kadar
■ Çocuklar için zengin çeşitler
MİTHAT FENMEN
Piyano Resitali
Programda: Bach'ın 200 üncü yıldönümü münasebetiyle İngiliz Süiti, Beethoven, Chopin ve Schumann
s
Biletler: saat 9 dan itibaren Ulus Meydanı, Bankalar cadde si. Millî Piyango Gişesinde satılmaktadır. Tel. 11048 Fiyatlar: 300, 200, 150 ve öğrenci 50 kuruştur.
2995 Nüvit Beriker Konserleri

TAN-KOÇ"
İlhan Koçluoğlu Tanju Doğan
Radyo ve Elektrik cihazları tamir, imal ve satış mües-sesesi meşhur ERÎCSON radyolarını yalnız müessesemiz satar. Radyo almadan bir defa uğramanız kâfidir. j
TAMİR işleriniz için evvelden gün aldırınız. Radyola- I rınız tecrübeli mütehassıslar tarafından en kısa bir zamanda ve gününde teslim edilir.
Adres: Denizciler Cad. Zafer gazetesi karşısı No. 17 Tel: 15734. 6262
Bafra kaymakam! çından
5639 sayılı kanunun şümulü dışında kalıp devletin hükü
• t ı:.:ıiTUfu altında bulunan Bafra balık göllerinin üç yıllık av n ııa hakkı 45000 lira muhammen bedel üzerinden 4/12/195' gününden itibaren 15 gün müddetle yeniden açık arttırmaya çıkarılmıştır.
1 — Muhammen bedel 45000 lira olup % 7,5 geçici teminatı 3375 liradır.
2 — Açık artırma Bafra Malmüdürlüğü odasında miiteşek Y I komisyon huzurunda 18/12/1950 tarihine rastlıyan pazartesi ’ühü saat 15 de yapılacaktır.
IC33E£
r-2

3 — Artırmaya iştirak edecek talipler, artırma saatincıer saat evvel geçici teminatlarını yatırmış olmaları lâzımdır.
4 — Bu işe ait şartname Samsun, İstanbul, Ankara ve rzmiı defterdarlıklariyle Bafra IVİalmüdürlüğünde mevcut olup talip'erin tetkikine amade tutulmaktadır.
İsteklilerin belli gün ve saatte teminat makbuzlariyle bir-I e komisyon nezdinde hazır bulunmaları lüzumu ilân olunur. (9091) 2680
s
BESLER
Bisküvi ve Çikolatalarını tecrübe edenler üstün nefasetini mutlaka tasdik ederler
Halk Pasta salon ve diğer pasta ve şekercilerle büyük bakkaliyelerden ısrarla BESLER mamullerini arayınız.
■■■HHMtBBanBSarMMaBEİKnEaBBEEMBSSROSSSitt OH
Kaplıca satılacak
Toprak Mahsulleri Ofisi Geni Müdürlüğünden:
(1368) tonu Tekirdağ, 99 tonü İstanbul teşkilâtımızın ambar larında bulunan kaplıcalar, bulundukları depolarda görülüp haliyle kabul edilmek kaydiyle ve kapalı zarfla teklif alınmak suretiyle toptan satışa çıkarılacaktır.
Kaplıcalara talip olanların teklif mektuplarını 29/12/195C cuma günü saat 15 te Ofisimiz idare Meclisi ve taliplerin huzu ru ile açılmak üzere 29/12/1950 cuma günü saat 14 de kadar Genel Müdürlüğümüz Ticaret İşleri Müdürlüğüne tevdi etme teri ve 10 bin liralık muvakkat teminatlarını nakit, Banka mek-
tubu veya Devlet tahvilâtı olarak Merkez Muhasebe Müdürlü ğümüze yatırarak alacakları makbuzları tekliflerine eklemeleri lâzımdır.
Bu stışa ait şartlaşma İstanbul, İzmir ve Seyhan Bölge Mü düdüklerimizle Genel Müdürlüğümüzün Ticaret işleri Müdür lüğünden bedelsiz alınabilir.
Ofis, 2490 sayılı kanuna tâbi olmadığından, yapılan teklifler müsait görülmediği takdirde ihaleyi yapıp yapmamakta ser besttir. (9124) 2691
M. S. Bakanlığından (1314)
Japonya’da Askerî Hastanelerde Birleşmiş Milletler Türk silâhlı kuvvetleri yaralılarının tedavilerinde istihdam edilmek üzere İngilizce bilen üç hemşire alınacaktır. Bu gibilere maaş
larından ayrı olarak diğer ordu mensupları gibi tazminat veri lecektir. İsteklilerin Memurin Kanununa uygun belgelerini ha
mil olarak M. S. Bakanlığı Kore Bürosuna müracaat etmeler
ilân olunur.
(9095) 2676
Ankara Yüksek Tahsil Talebe Birliği yararına
Operada
Büyük müsamere
ÇALANLAR:
Ferhunde Erkin — Necdet Remzi Atak — Hüsnü Özbayazı — Erdoğan Çaplı — Anionio Sardarelli
16 Aralık 1950 Cumartesi saat 15.30 da
Dâvetiyeler: OPERA Gişesinden temin edilebilir.
ETERİME
ETERNA
Saatları Türkiye Mümessil.
FEHİM AKAY
İstanbul
Tel: İstanbul: 28523. •
Acele satılık arsa
Büyük Millet Meclisinin arkasında Güney Matbaası yakınında asfalta yakın imarca parsellenmiş 760 metrekare fevkalâde bir arsa acele satılıktır.
Pazar günleri hariç her gün Tel: 13591 den görüşülebilir. 3013
Kiralık
İç Cebeci Dört yolundaki camekânlı otobüs durağı karsısın-
da üç oda, mutfak,
elektrik, hava gaz-.
banyo,
6244 I
Müracaat: Telefon: 11522.
(Renkli)
Baş Rollerde: Lana Turner - Gene Kelly - June AUyson -
Van Heflin - Angela Lansbury S
Seanslar: 14 — 16,15 — 18,30 — 21,15 j
Numaralı yerlerinizi evvelden aldırınız. I
Dikkat: Her gün saat 11 de DÜNYA SERBEST ve GREKO I ROMEN Revanş Müsabakası ile TÜRK İSRAİL MİLLİ I FUTBOL maçı ve ilâveler, salon 50, balkon 65 kuruş. I 14 - 16,15 - 18,30 - 21 de Konser |
Mantoluk
ve yünlü toplukların en güzel çeşitleri
Sizin için getiriyor
ORTAÇ’a
uğrayınız.
! Jarse yünlülerin en çengin [çeşit ve renkleri mevcuttur. Fanlazi faylar
Borsalino
ORTAÇ
Sümerbank Nazilli Basma Sanayii Müessese Müdürlüğünden
Müessesemiz ve I-Ialkapınar fabrikamız ambarlarında mev-■ut pamuk telefi, üstüpü, parçabez, döküntü ve hurda malzeme 18/12/1950 pazartesi günü saat 9 da. Nazilli’de müessesenıizde pazarlık suretiyle satılacaktır.
Buna ait şartname ve satışa çıkarılacak döküntülerin nevi ve miktarlarını gösterir listeler, İstanbul’da Sümerbank Alım ve T: t'm Müessesesinde İzmir’de Halkapınar Fabrikamızda, Anka-• ı Adana ve Konya Sümerbank Mağaza Müdürlüklerinde Kayseri Pamuklu Sanayii Müessesesinde ve Müdürlüğümüzde görülebilir.
Satılan malların 31/12/1950 akşamına kadar kaldırılması şarttır. (9044) 2633
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs işletmesi Müessesesinden
1 — Maaşlı ve yevmiyeli kadrolarımızda münhal yer kalındığından bundan böyle taliplerin müracaatları kabul edil-niyecektir.
2 — Biletçi ve şoförlük için verilen dilekçeler ihtiyaç hasıl ıldukçn nazara alınarak bunların sahipleri mektupla çağırılmak uı-et yle imtihana tâbi tu.ulmakta ve imtihanı kazananların
tayinleri yapılmaktadır. 9134 — 2694
Sular kesilecektir
Ankara Sular İdaresinden:
Su Süzgeci elektrik srntralındaki ana şalterin tamiri dola-•••■•.iyle 14/12/1950 perşembe günü şehrin suları saat 11 den 14 e kadar kesilecektir.
Sayın abonelerin ihtiyatlı bulunmaları ilân olunur.
Radyo tamircisi
Radyo tamiratını hnkkiyle yapabilecek ve bütün gün Ankara’da bir atölyede çalışacak eleman aranıyor. Talipleri, isledikleri ücretle, h: ! tercümelerini Ankara Posta kutusu 52 ve yazmaları. 3015
Satılık Matbaa makineleri
Eir adet İşler vaziyette Duplex tabı makinesiyle yem vaziyette bir adet otomatik 57 X 82 ve bir adet 70X100 König - Bauer diiz baskı makinesi ile komple mücellitlıane satılıktır.
Zafer gazetesi İdare Müdürlüğüne müracaat
Yolculuk dolayıs le satılık ev eşyası
Bir yalak odası takım . bir
misafir odası lakımı, bir yemek odası fak.mı, bir bisiklet, kürk
bir
portmanto
Adres: On Cebeci, Dilim sokak No. 35 A. Uğur Ap. müracaat. (6261)
ZAYİ — Kömür Tevzi Müessesesinden aldığım 16139 No.lu ordinonun kap-, çıkış pusulasını zayi ettim. Yenisini alacağın.dan eskisinin hükmü yoktur.
Sıddık Çelik
Çeıkeşliler kültür derneğinden
Derneğimiz tüzüğü hükümlerine uyularak Genel Kurul toplantısı 17 12/1950 Pazar günü saat 14.30 da ekseriyet hasıl olmadığı takdirde 24 12 1950 Pazar günü aynı saatte Halkevinde yapılacağından say n üyelerin teşrifleri rica olunur. Yönetim Kurulu
ZAYİ — Ankara Hukuk Fakültesinden aldığım 2956 numaralı rozetimi kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur. 3113 Haşan Acar
Robdeşambr
Robdçşnmhr, Gömlek, Kravat. Eşarp. Kazak, Çorap Eldiven ve yünlü çeşitlerimiz gelmiştir.
Annf .rtalar Caddesi No. 224
Adliye karşısı, kö,-e mağaza
ORTAÇ
Sayfa: 8
ZAFER
13/12/1950
TÜRKÜM, DOĞRUYUM. ÇALIŞKANIM. YASAM KÜÇÜKLERİMİ KORUMAK. BÜYÜKLERİMİ SAYMAK, YURDUMU. ULUSUMU ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEK; ÜLKÜM YÜKSELMEK, İLERİ GİTMEKTİR VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
Çocuklar Dünyası
Hikâye :
Binilir gece masallarından :
ANA SEVGİSİ
Ya aı : Mehmet Necati ÖNGA Y
Günlerden bir gün yo-.il çalılarla örtülü kayalar orasında bir dağ keçisi oluyordu. Onun az ilerisinde de süibeyaz bir oğlak yayılıyordu. Yukarıda uğultusu dinmiyen bir ormar aşağıda şırıltısı kcsilraiyen bi dere uzanıyordu. Bu manzarayı görenler, kendilerini din kitaplarının ballandıra ballandıra anlattığı Çenetten bir sanırdı gerçekten.
Öğle sıcağı çökmeğo başlamıştı. Bir gürültü, bir hışıltı oldu. Sanki koca bir bulut yere inmişti kara ç3d.r gibi! Şaşırdım. Bir de no göreyim! Ejderha gibi kara bir kartal; o ■nazlı oilıyan sütbeyaz oğlağın beline pençelerini batırmış, havaya kaldırıyordu.
Eyvah! dedim; kartal, oğlağı götürüyor.
Bu ıssız, yalçın kayalık! arasında sen ne geziyordun? diyecekler bulunur. Onlara hemen haber vereyim:
— Ben küçük bir kuzu banıydım, o zaman.
Kartal, oğlağı yerden bir metre kadar yükseğe ya dırmış, ya kaldırmamıştı görülmeğe değer, heyecanlı bir olay oldu. Bu olay hâlâ gözlerimin önünden gitmiyor.
Besili dağ keçisi bir yıldırım hızı ile kartalın üzerine atıldı. O zaman kartal, oğlağı bıraktı; keçiye saldırdı. Ana keçi ile kartal zorlu bir savaşa tutuştular. Kartal kesk'n, yırtıcı, pençelerini keçiye batırıp sıç-1 raya, sıçraya, keçi sivri boynuz-lariyle kartala tos vura vura öğleden ikindiye kadar döğüş- ı tüler. Keçinin de, kartalın da' her yeri delik deşik olmuş, dökülen kanlar yeşil otlar üzerinde koyu kırmızı şeritler çiz-. ardında. Sütbeyaz oğlak
Balıkçı ile Dev
Anlatan: HİRABLA
kal-
ki.
I .ola bakınırken, iki ufak yığın gördü. Bunlardan biri beyaz, tekisi siyahtı. Önce siyah yığının başına vardı. Ölmüş kara b’r kartal gördü. Beyaz yığına koştu. Annesini buldu. Sessiz, hareketsiz yatıyordu annesi. Gözlerine baktı; sönmüş gördü , annesinin gözlerini. Başucuna I çöktü. Yaladı, yaladı... Diline Süibeyaz oğlak neden sonra sıcaklığı değmedi annesinin, ■.öyle b’r bakındı ik’ tarafına. Annesinin öldüğünü anlayınca. I Annesi görünürlerde yoktu, kartala baktı, baktı... Üstüne Gözlerini karnından yana çe- ' ç ktı; çiğnedi, çiğnedi... virdi; kan gördü; kırmızı kan. Güze! diliyle bu kanlan yala-d ; sonra kalktı; yanık yanık meleyerek annesini koyuldu.
Gün batıyordu ır.or dağların
sağa,1 du.
Kartalın pençesinden kurlu len oğlak iso hâlâ yerinden kı-mıldıyamıyordu. Öyle korkmuş, öyle korkmuştu ki! Kendi başına gelen felâketin annesinin başına da geldiğinden habersiz, yan ö’ü bir durumda idi.
Aradan bir hafta geçmişti. Bir gün yaralı oğlağın ölüsünü çûial kayaların ortasındaki çu-
aramağa kurçja gördüm. Leşini akbaba-
ler, atmacalar didikliyor, kar-, lalların biri kalkıp, biri iniyor-,1 du.
4 No. lıı bulmacamızı doğru çözüp hediye kazananlar
| Biliyor muydunuz? [
1 — Lâtif Bı
Bilmece - Eulmaca
aşağıya:
artistlerin
★ B’r bilginin tespit ettiğine göre Ingiliz dilinde iki yüz elli bin kciimo bulunduğunu, fakat bu kelimelerden ancak elli bini-n'n kullanıldığım;
★ Dünyanın en büyük saaii-nin kuzey Afrika'da Johannes-burg şehrinde bulunduğunu, bu saatin kutrunun on bir, yelkova-n.mn be$, akrebinin de dört metre uzunlukta olduğunu;
Rex isminde bir güvercinin 'terenin 20 mil güneyinde bolmak üzere olan bir balıkçı
1 — Kahramanlarımızın cihana bir kere d&lıa nam saldıkları yer.
2 — Cici bir kız ismi
3 — Öz tiirkçesi Ulusal
4 — Her şeyin büyüğü ve kuvvetlisi. Vücudun bir parçası
1 — Bir musiki âleti
— Hıristiyanların jıeygam-
4 — Yap (emir)
Bilmece
bulmacayı hollzt-a;ağıdakî alh numaralı bilmece kuponiyle birlik,o b'zo gönderîrvz. Zarfın ü-zır n? da (Zafer Gazeîeıi Çocuk Sayfası Sekreteri ginc Ankara) diye yaz mz. Zarf n b’r llö.cs'nc de büyük harflerle işaret ef-
Icdcnlsr arasında çck’locck kura
) lojcs.ne de buyuk
Kuponu | BİLMECE NO: 7 diye is
( meyi unutmayınız. Doj
7
dan fazla cinsi olduğunu, bu tavşanların ya eli, ya derisi ve-yahulta tüyü için beslendiklerini, tüyü için beslenenler aras.n-da cn güzelinin Ankaramızın ismini laşıyan Ankara Tavşanı olduğunu;
* Hindislanda Minarçi mabedinin kapısının 1.800 mere karelik bir yer işgal ettiğini;
* Cem Sudan'ın aynı zamanda iyi bir şair olduğunu;
* Bir Italyan ve bir Portckiz-I. işçin n b’rliklc çal şarak 3.000 kibritten bir keman yaptıklarına, bu iş için iki buçuk aylarım harcadıklarını ve bir bıçak ve zamklan başla b’r şey kullanmadıklarını;
* ünlü yazar Bernaıd Shavv’a ilk piyesini yazdığı zaman: »Delikanlı, sen yazı yazmayı bırak ve kendine bir iş ara. Çünkü bu sahada hiç bir zaman muvaffak olamr/acaksın dpdiklc-
men küçülüvererek küpe girmiş, ihtiyarmış hem de çok ' Balıkçı da çabucak küpün kapağını örtüvermiş. Sonra da deve seslenmiş. .Şimdi seni tek-yapacağını bile- rar denize atacağım, bütün balıkçılara da küpü bulurlarsa kapağını açmamaları için tenbih bir şey edeceğim . demiş. Dev balıkçı-yaka- l ya yalvararak küpün kapağını açarsa onu zengin bir adam yapacağına söz vermiş. Balıkçı kapağı açınca dev küpü kaldırıp denize fırlatmış. Sonra da Balıkçıya: .Ağlarını al, benimle
gel.» demiş. Şehrin kenarından geçmişler, bir tepeyi aşmışlar, üç tepenin kenarında masmavi bir denizin kıyısına ulaşmışlar. Bu denizde balık varmış. Balıkçı ağını denize atmış. Üç balık yakalamış. Üçü de çok güzel balıklarmış. Biri kırmızı, biri I beyaz, biri altın sarısıymış. Dev, ■ Bu balıklan kirala götür, sana çok para verir.» demiş. Sonra da ayağiyle bir taşı itmiş, yerde kocaman bir delik açılıvcı-miş, bu delikten girerek gözden kaybolmuş.
Balıkçı balıkları kirala götürmüş. Kral ona bir çok altın vermiş. Balıkları da vezirine vererek aşçıbaşıya götürmesini tenbih etmiş. Aşçıbaşı balıkları tavaya koyup ateşte pişirmeğe başlamış. O anda duvar yarılıp içinden güzel bir kadın çıkmış. Balıklara, «Balıklar, balıklar vazifenizi yapıyor musunuz?» diye sormuş. Balıklar da tavadan başlarını kaldırıp, .Yapıyoruz vc çok mesuduz.» demişler. Kadın bunun üzerine tavayı ate-so devirmiş vc geldiği yerden gitmiş.
Kıral balıklar hazır mı diye aşçıbaşıya haber gönderince aşçıbaşı da olan şeyleri kirala anlatmış. Kıral tekrar balıkçıya haber gönderip balık getirmesini emretmiş. Balıkçı yine güzel balıklar getirip bir yığın altın daha almış. Bu sefer de balıklar pişerken ayni şeyler olmuş. Kı-ral bunun sebebini pek merak etmiş. Balıkçıyı çağırtarak bu balıkları nereden tuttuğunu sormuş. O da yerini göstermiş. Kııal, vezir ve balıkçı yola düşmüş üç dağın eteğindeki mavi denize varmışlar. Kııal Balıkçı ile vezirine: «Siz burada bekleyin de ben gidip şu tepenin ardında ne var bakayım.» demiş. Kııal tepeye tırmanmış. Tepenin öbür tarafında kırmızı taştan yapılmış kocaman bir ev görmüş. Kapıyı çalmış, içerde kimseler yokmuş. Evde güzel odalar, çiçeklerle dolu bahçeler varmış. Nihayet kocaman bir odada yatakta yatan bir genç bulmuş. Bu gencin iki bacağı da taş kesilmiş olduğundan yürü-yemiyormuş. Kirala hikâyesini anlatmış. «Vaktiyle bu üç tepenin yerinde kocaman bir şehir vardı. Bıı şehrin kıralı da benim babamdı, demiş. Babam ölünce bu şehrin kıralı ben oldum ve güzel bir kadınla evlendim. Bu kadın benim uşağımı sevdi, ben de kızarak uşağı öldürmek istedim, kadın da bacaklarımı taş yaptı. Şehri de üç tepe ile deniz haline koydu. İnsanları da balık yaptı, demiş. Şu bahçede küçük bir ev var uşağım da orada o-turuyor, karım da her gün onu görmeğe gider. Çünkü uzak da yürüyemiyor.» demiş.
Kıral gence çok acımış. Yapılan kötülükleri düzeltmek istemiş. Küçük eve giderek uşağı öldürmüş. Sonra da uşağın yerine kendisi yatmış. Biraz sonra kadın gelmiş. Kıralı uşak zannedip bir arzusu olup olmadığını sormuş. Kıral da: .Şu konaktaki genç kiralın ayaklarını iyileştir., demiş. Kadın hemen uşağın arzusunu yerine getir -mek için kiralın ayaklarını iyileştirmiş. Sonra yine kirala başka bir arzusu olup olmadığını sormuş. O da tepeleri şehir, balıkları da tekrar insan yapmasını istemiş. Kadın bunları da yapınca kıral kılıcını çekip bu büyücü kadını öldürüvermiş. Böylelikle genç kıral memleketine kavuşmuş, iler iki kıral da ihtiyar balıkçıya mükâfat olarak bir çok altın daha vermişler. İhtiyar balıkçı da çocukları
Vaktiyle fakir bir balıkçı varmış. Hem ihtiyarmış hem de çok fakirmiş. Üç çocuğiyle karışım uûH.iyccek kadar para kazanamadığından ne _
ez, üzülür, dururmuş.
Biı- gün balığa çıkmış. Ağını ııze atmış. Kocaman b‘ yakalamış. Meğer ağına
şey kocaman bir inek ö-imiş. İhtiyar balıkçı çok kızmış. Ağını tekrar denize atmış. Bu sefer de üç tane kırık çönlek çıkarmış. Çocuklarına yiyecek bir şey götüremiyeceği-ni düşünerek çok üzülmüş. Ağı son bir kere daha denize atmış. Beklemiş, beklemiş. Bu sefer de balık yerine altın bir küp çıkarmış. Küpün ağzı kapalı, üstünde de biı-şeyler yazılıymış. Balıkçı, kendi kendine, «Eh, demiş, bu küp para edeceğe benziyor. Pazarda bunu satar parasiyle y;yecek alırım.» Sonra da, «Aca-a içinde ne var, şunu hele bir çıp içine bakayım., diye düşün iüş. Küpün ağzını açar açmaz, içinden kocaman bir dev fırla-yıvcrmiş. Balıkçı çok korkmuş. Dev ona, .Seni şimdi öldüreceğim.. demiş. Zavallı balıkçı, • Beni neden öldürmek istiyorsun?» diye sormuş. «Küpü açtığın için seni öldüreceğim. Nasıl ölmek istiyorsan söyle, seni ellerimle mi öldüreyim, yoksa denize mi atayım?» demiş. Balıkçı, .Ama ben ölmek istemiyorum ki, sana ne yaptım da beni öldürmek istiyorsun?» Dev;
■ Sebebini anlatayım.» demiş.
■ Ben efendim olan Devler Kiralını kızdırdım, o da beni bu küpe kapattı. Çıkmayayım diye de üstüne ismini yazdı. Sonra da küpü denize attı. Küpün içinde iken kendi kendime, bu küpün kapağını açan adamı büyük bir kııal yapacağım, diye söz verdim. Yüz sene geçti, kimse açmadı, sonra, onu büyük bir kıral değil sadece bir kııal yapacağım, dedim, yüz sene geçti yine kimse küpü açmadı. Onu kıral değil, zengin Lir adam yapacağım, dedim. Üç yüz sene geçti yine kinişe küpün kapağını açmadı. Bu sefer çok fazdım, bu küpün kapağını kim açarsa onu öldüreceğim, dedim. Sen açtın, bunun için şimdi seni öldüreceğim, nasıl ölmek istersen söyle.» demiş.
Balıkçı da, »Sana bir şey sormak istiyorum, evvelâ ona cevap ver.» Dev de: «Çabuk sor da cevabını vereyim. Demiş. Balıkçı küpe bakarak, «Sen o kadar kocamansın ki bu küpe ancak bir ayağın sığabilir, sen bu küpün, içinde değildin, beni kandıramazsın.» demiş.
Dev bu söze pek kızmış, ile-
Eşeklerin kulakları niçin uzundur
Bildiğiniz gibi eşeklerin kulakları uzun olur. Atların ise kulakları kıs(7, gözleri keskindir.
Bakın bunun sebebi ne imiş: Atların ilk cedleri kumlu çöllerde veya yemyeşil ovalarda yaşıyorlarmış. Düşmanları yaklaştığı zaman ayak seslerini duymak mümkün değilmiş. Bu işi ancak çok uzağı gören gözleriyle yapabiliyorlarmış.
Halbuki eşekler dağlık yerlerde yaşıyorlarmış. Bu yüzden de düşmanlarını göremeyip, a-yak sesleri ile tanıyorlarmış.
Bugün için tabii böyle bir şey söylenemez. Eşekler uzun
Yazan: Ahmet Nedim
KUZUM
V/PENİZlEr KAPLANI
Kara Süleyman bu sözleri söyledikten sonra oğluna son bir defa daha baktı. Sonra da özlerini bir daha açmamak zere kapadı.
Kara gözlü b:r kuı Çayırlarda zıp zıp hop! Afacan mı afacandır... Bazan oynar, bazan otlar.
İpek gibi tüyleri Gözleri kudret sürmeli. Onu koşturup yormadan. Hırpalamadan sevmeli.
Yavru kuzum, melek kuzum. Onu no kader severim.. Yavruların içersinde En sevimlisidir derim.
Semiha TÜHKSEVER
En misafirper
Doğan ne yapacağı
işti. Su güverteyi de kapla-ıştı. Kara Süleyman birden yerinde doğruldu ve sert bir sesle:
— Haydi doğan, dediğimi yap. Beni bırakıp buradan çabucak ayrıl. Kurtulmama im-yok. Son anlarımı yaşıyo-. Yalnız dediklerimi hiçbir zaman aklından çıkarma. Yolun açık olsun. Türkün adını denizlerde unutturma.
Kutuplarda yaşıyan tarafına sallana sallar yen penguenler dünyanı kibar hayvanlarıdır. Ş kadar bulundukları bölgeleri gezmeye gelen seyyahları daima sevinçle, bağırarak karşılamışlar ve onlarla beraber dolaşmaktan âdeta büyük bir zevk duymuşlardır.
Penguenlerin misafirperverliği bütün diğer hayvanları gölgede bırakmaktadır.
Doğan bu sırada Haşan Ça-vuş’un sesini işitti. Sal kalyona yanaşmıştı. Doğan ümitsizlik içinde babasını orada bıraktıktan sonra, gözyaşlarını tutamı-yarak sala doğru ilerledi.
I-Isan Çavuş tehlikeyi unutmuş Epğan’ı teselli etmeye kalkışmıştı. Şöyle diyordu:
Bazı böcekler yavrularına nasıl gıda hazırlarlar ?
İnsanlar gibi böcekler de yav- j eşek arısı, karafatmayı rular na yiyecek sağlamak için ' görnıoz üzerine çeşitli çarelere başvururlar. Anne ler yavrularına süt, mama, tere-yeğ, bisküvi vc diğer yiyecek maddelerinden verirken böcekler yavrukmna yiyecek sağlamak için çeşitli «cinayetler» işlemekten çekinmezler.
Ömrünün büyük bir k smını böceklerin nasıl yaşadıklarım incelemeğe ayırmış olan tanınmış Frarfsız bilgini Fabre eşek ar:s nın yavrularına yiyecek sağlaması hususunda çok ilgi çeken şeyler anlatmaktadır. Bilgin Fabre diyor ki: «Eşek arısı savaşırken, eğer rakibi zayıf ise, sokacım rakibine sokmaz, doğrudan doğruya hayvancığın başını koparıp çiklet çiğner gibi çiğner. Fakat karşısında örümcek, veya insan gibi tehlikeli bir düşman görünce zehirli sokacım kınından çıkarıp rakibinin üzerine şimşek hıziyle sokar!»
Ana eşek ansı, akreb gibi. -.•umurY armı yuvasına bırak-îıkton 5?ra ölür. Bu bak.mdan eşek arış na no kadar acısak yeri var. Çünkü zavallı, yavrularının yumurtadan nasıl çıkt.k-larını, na: I büyüyüp geliştiklerini göremez. Ana eşek arısı galiba bunu bildiği için, yavru-laf na yiyecekbrini cvvclcl/en hazırlar. Yumurtadan çıkan küçük kurlçuklar da pek güç beğenir (müşkülpesent) şeylerdir. Cönkü cani: etten başka hiç bir şey yemezler. Bu kurtçukların taze e’e karşı büyük bir iştahları vardır. Fakat küçük oldukları için her hangi bir hayvan ı saldtrsalar derhal telef olacaklar, nı bilc.ı ana eşek ansına Tanrı öyle bir marifet veımiştir ki, insan hayrette kalır.
Simdi, ava çıkmış bir ana o-şek ansının peşine takılalım Kendisine şikâr olarak oldukça palaz (semiz) bir karafatma seç mistir. Karafatma, üzerindeki siyah ve kal n kabuğunu hiç bir iğnenin ddemiycceğinden emin bir şekild-J tarlada keyifli keyifli dolaşmaktadır. Fakat, havada
yıldırım gibi pike yapar ve karafatmaya şiddetle çarparak bunu arkası üstü devirdikten sonra hayvanın öndeki ilk iki çift ayağının tam ortasına, yani göğsüne, sivri ve zehirli sokacım üç defa saplar... Bu vuruş o kadar siddet'idir ki, karafatma gık demeden, beyninden vurulmuş gibi yerinde kalır.
bö-
Fakat karafatma tamamiyle ölmüş değildir. O yalnız baygın bir haldedir. Bacaklarım mecalsiz bir şekilde oynatmakta ve fakat iterden kalkamamaktadır. Ancak üç hafta gibi uzun bir zamandan sonra ölecektir. Bundan daa fecî ve daha şeytanî bir yiyecek hazırlama işlevi tasavvur edilebilir mi?
Simdi yine hep beraber ana eşek ar.smın yer altındaki yuvasına inelim: Bu yuvada öyle yan baygın bir çırçır
ceği yerde yatmaktadır. Ana e-sek ansı çırçır böceğinin üzerine yan saydam küçücük bir yumurta bırakır. İki gün sonra bu yumurtadan gayet küçük bir kurtçuk çıkar. Kurtçuk yumur tadan çıkar çıkmaz derhal başını yerde mecalsiz bir halde yat makta olan çırç r böceğinin vücuduna sokar.
İlk anlarda çırçır böceği hiç bir şey duymaz. Çünkü kurtçuk yemini hafiften hafife ısırır. E-sason ilk zamanlarda yediği yer de evvelce ana eşek ansı tarafın dan sokulmuş yer olduğu için orası uyuşuktur. Fakat, kurtçuk büyüdükçe ısırmaları da o nis-bette şiddetlenir ve zavallı çıi-çır böceği, ayaklariyle çeneklerinin bütün hareketlerine rağmen kendisinden çok daha küçük kurt çuk tarafından yenmesine engel olamaz.
Diğer biı tür eşek arısı daha vordır ki, bunlann tokaçları o kadar şiddetli olmamakla beraber, yavrularına yiyecek hazırlamak hususunda hakikaten takdire lây.k hayvanlardır. Cönkü yumurtadan çıkan küçük yavru-
Süleyman ancak ıcyata gözlerini bu şekilde kapatabilirdi. Onunla sayısız savaşlara girdim. Omuz omuza döğüştüm. Akdcnizi düşman gemilerine haram etmişti. İşte onun son zaferini sen de gördün. Üç koca kadırgayı içindeki yüzlerce kişiyle birlikte denizin dibine yolladı. Saatlerce kılıç salladığı halde, düşman onun tırnağını bile çizemedi-Bir kazaya kurban gitti. Fakat emin ol Doğan gözleri arkada gitmedi. Bir denizci için gemisiyle birlikte denize gömülmek en büyük şereftir.
Doğan yaşlı gözleriyle Kara Kalyon’u seyrediyordu. Gemi artık iyiden iyiye suya gömtfi-nıüştü.
Haşan Çavuş eline geçirdiği bir tahta parçasını gürek gibi kullanıyor, salı kalyondan u-zaklaştırıyordu. Çünkü anafora tutulmak imkânı vardı. Nitekim umduğu başına geldi.
(Arkası var)
BABAM
Babamı çok özledim. Onu çoktan görmedim. O, uzaklara gitti..
Rüyama geldi gördüm.
Koıede yaralanan kahramanlarımızdan Yüzbaşı Ramazan A-kmcı'nın küçük yavrusu Bekir Akıncı.
bu ana c;ek ansı yuvasına evvelâ içi boş bir kamış getirir.
Du kamışı yuvasında öy -lo bîr yere yerleşikler ki, karnışm bir ucu yuvan n tavanına, diğer ucu da evvelce bayıltıp getirmiş olduğu bir çok böceklerin üzerine gelir. Avladığı hayvanlar tomamiyle baygın bir halde değildirler. Hareket ederler ve fakat yerden kalınamazlar, başka bir yere gidemezle.', Fakat eJlerine küçjük eşek ansı kurtçuğunu geçirseler muhakkak öldürürler. Bunun i;in a-na Odynere yavrusuna bu kamışı getirmiştir. Kamışı yerleştirdikten sonra ana eşek arısı yumurtasını yaıpşkan bir sıvı a-rcciylc yuvanın tavanına yapıştırır. Kurtçuk yumurtadan çıkar çıkmaz, bir ucu favana yapışık olan kamışın içinden baş aşağı doğru iner. Kamışın diğer ucu baygın bir halde yerde yalan böceklerin üzerinde bulunduğu için doğruca bunlardan birinin üstüne gelir ve bir ağızlık yiyecek kapar kapmaz hemen yukarı kaçar. Kurtçuk büyüdükten vc kâfi derecede kuvvetlendikten sonra tamamiyle aşağıya iner vo yemeğini sonuna kadar yer.
Ana böceğin bu tedbirini tak dir mi etmeli, yoksa kötülemeli

Comments (0)