SALI
14
i ŞUBAT 1950
^■ılıl—No. 2!)1
Başmuharriri: Mümtaz FaiV Fenik
Denizciler Caddesi: z
Posta Kutusu: 193 — ANKARA
Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel: .........16619
Yazı işleri, idare .......15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
Huyun ü mi sahifede
SAN'AT ÂLEM'NOE
SAHNE ve SALON
Bütçe Müzakereleri Dün Başladı
Dün Büyük Millet Meclisinde Demokrat Parti adına bütçe tenkidini yapan Adnan Menderes
Maliye Bakanı bütçe ve iktisadı vaziyetimizi izah etti
A. Menderes Demokrat Parti adına
bütçenin esaslı bir tenkidini yaptı
Bütçe açığını tasarrufla kapatmağa çalışmak lâzımdır
Bu değirmen böyle dönmez!
Yazan : Mümtaz Faik FENİE
(■ 950 yılı bütçe müzakereleri 11 başlamış bulunuyor. Dün de M işaret etiğimiz gibi, bütçenin bariz karakteri yine 174 milyon açık arzetmesi, vc bilhassa tasarruf fikrine asla riayet olunmamasıdır.
—' Bn cihet, bütçenin umumi heyeti üzerinde Demokrat Partinin görüşünü izah eden Adnan Menderesin yaptığı vukuflu konuşmada etraflı bir şekilde tenkid edilmiştir.
Xİçimiz sızlayarak söyliyelim ki, yeni yıl bütçesi, yarınını hiç düşünmeyen bir mirasyedinin har vurup harman savuran halini pek andırmaktadır.
Memleketin iktisadi karakteri nedir? Umumi istihsali arttırmak, hayat seviyesini yükseltmek için, nasıl rasyonel bir çalışmaya ihtiyacımız vardır? Bunların hiç birisi göz-önüne alınmamış, ve yeni bütçe, mevcut sıkıntıları daha da arttırmak için neler lâzımsa hiç birisini ihmal etmemiştir. Sanki bu değirmenin suyu borçlarla devamlı suret te takviye olunacak, ve böyle sür git işler idare edilecekmiş gibi bir zihniyet bütçenin ürerinde daima kâbus gibi yerleşmiş bulunmaktadır.
İşin dikkate değer tarafı şudur ki. bizde bütçe müzakerelerinin başladığı sırada, İngilterede de Muhafaza kâr Parti Lideri Çörçil’in bir mesa-jı çıkmıştır. Çörçil bunda, Ingilte-reyi refaha ve saadete götürecek bir hükümetin karakterini anlatmakta ve bilhassa şunları söylemek tedir i
— Bu hükümet istihsali arttır mak, ve hayatı ucuzlatmak gayesiyle pratik tedbirler almalıdır.
— Hükümete ait masrafların ve her türlü israfların önüne geçilmelidir.
— Milleti tasarrufa teşvik etmek için vergileri indirmelidir.
— Çiftçiye daha çok yiyecek maddesi temin etmekle, onları daha çok yiyecek istihsal edecek bir seviyeye ulaştırmaiıdır.
Çörçil’in İngiltere hakkında söylemiş olduğu bu sözler, aynen Tür kiyemiz-ı için de variddir. Halbuki, Ingilteredeki bugünkü refah seviyesi, istihsali bizden de kat kat üstündür. Hayat pahası, 1938 e nisbetle, bizde olduğu gibi yüzde 460 değil, bunun yansına bile yükselmemlştir. Buna rağmen İngilterenin sıkıntısı yine büyüktür. Yine bu işi düzeltmek için «pratik çareler» aranmaktadır. Bizim bugünkü iktidar, senelerin tecrübesiyle söylenen bu haki katlerin acaba hangisine itibar göstermiştir? Hiç birisine!..
Bilâkis, Adnan Menderesin dünkü bütçe tenkidinde çok güzel izah ettiği gibi, ziraî istihsal harpten sonra da 103» yılına nazaran hayli düşmüştür.
Senelerden beri, milli kalkınmamız için bir devlet plânı hazırlanmamıştır. İktisadî faliyetimizin ka. rakteri çizilmemiştir. Borç para ile süslenen kadınlan ayıplarız da, borç para ile ihtiyaçlar dışında şehirlerimizi süslediğimiz zaman, asla fütur etmeyiz!
Halbuki Çörçil’in tenkid ettiği İngilterede, bütçede tasarruf temin etmek için, yeni mektep, yeni hasta-hane inşası bile durdurulmuştur. Buna karşılık biz, yeni Büyük Millet Meclisi inşası için milyonlar sar-federlz.
Malî ve iktisadı vaziyetimiz derin bir zaaf arzediyor
Büyük Millet Meclisi, dün bütçe müzakerelerine başlamıştır. Müzakereler umumiyetle çok sakin biı hava içinde cereyan etmiştir. Evvelâ Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal yeni bütçenin umumî hatları ve malî ve İktisadî durumumuz hakkında bir konuşma yapmıştır. İsmail Rüştü Aksal, konuşmasının sonunda demiştir ki :
-Bu izahatı vermekten maksadım, ■karşılaştığımız malî güçlükleri inkâr ve vatandaşları hadden aşırı bir nikbinliğe sevketmek değildir. Bu izahatımı dinleyenler ifadelerimin içinde yersiz ve lüzumsuz bir nikbinliğin izine rastlamıyacaklar-dır.»
Memleketin iktisadi ve malî vaziyeti hakkında iktidar partisinin gö-
bütçede tasarrufa asla riayet olunmadığını, rasyonel çalışmanın hâlâ kurulamadığını delilleriyle izah etmiştir. Adnan Menderes Marshall plâniyle bütçe açığının kapatılması keyfiyeti hakkında da çok esaslı ten-kidler yapmıştır. Bu mühim konuşmayı da bugün altıncı sayfamızda neşrediyoruz. Ahmet Oğuz da Millet Partisinin bütçe tenkidini yapmıştır. Bundan sonra’ milletvekilleri de söz almışlar ve kilitçe etrafında konuşmuşlardır. Bütçe müzakerelerine bugün de devam edilecektir.
Sultar hamamda
Memlekette yol dâvası diye bir dâva vardır. Değil köylerin, bazı kasabaların bile il merkezleriyle, u____________________,
muvasalelerî yok gibidir. Memleke- 1 rüşünü aksettiren bu beyanatı ay-timi7dp bîr enk madenler oldutıı nen bugün altıncı sayfamızda neşre başlıyoruz.
Demokrat Partinin görüşünü de Adnan Menderes çok güzel ve vuzuhtu bir şekilde izah etmiş, ve
timizde bir çok madenler olduğu gibi durmaktadır. Harpten ezilmiş bir halde çıkan Polonya bize 16 kuruştan demir teklif ettiği halde, bjz-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Topalyan Hanı yandı
İstanbul, 14 (Telefonla) — Bugün saat 21.50 de Sultanhamam semtinde büyük bir yangın çıkmış ve neticede eski Topalyan hanı ve yeni ismiyle Hamdiye pasajı tamamen yanmıştır.
Handa bulunan 40 dan fazla yazıhanenin hepsi de sigortalı idi. Yangının bir manifatura balyasının tutuşmasından çıktığı tahmin edilmektedir.
Zararın şimdilik bir milyon lirayı aştığı tesbit edilmiş ve tahkikata başlanmıştır.
Mustafa Muğlalı ve diğer arkadaşlarını muhakeme etlen Mahkeme Heyeti
Fetih yıldönümü
Kurşuna dizilen 32 vatandaş
Dün sanıkların vekilleri
müdafaalarına başladılar
Mustafa Muğlalının vekili dosyayı tetkik edip müdafaasını gelecek celsede yapacağını bildirdi
İstanbul, 13 (Telefonla) — İstan-bulun beşyüzüncü fetih yılını kutlama demeği bugün Eminönü hal-kevinde, heykeltraş profesör, tarihçi vesair kimselerin de iştirakiyle mühim bir toplantı yapmıştır.
Vali ve Belediye Reisinin de bulunduğu bu toplantıda kutlama programı etrafında konuşulmuş ve ondan sonra muazzam bir program hazırlanmasına karar vermiştir.
Aynı zamanda Birleşmiş Milletlerde ancak bugün bahis konusu olabilen -İnsan Hakları, dâvasını, fs-tanbulu fethettikten sonra BizanslIlara gösterdiği insaniyetperver hareketlerle bundan 500 sene evvel ilk defa Türklerin ortaya attığını, misaller ve vesikalarla anlatma kararı alınmıştır.
1943 yılında Özalp ilçesinin Koç-kıran deresinde 32 vatandaşın öldü rülmesi hâdisesinden sanık emekli Orgeneral Mustafa Muğlalı, Tümgeneral Rasim Saltuk, jandarma albayı Şükrü Tüter, Yüzbaşı Vahdet
Vaizler vasıtasile propaganda I
İstanbul, 13 (Telefonla) — Şehrimizde kuvvetle söylendiğine göre Halk Partisi seçim propagandasında vaizlerden istifadeye karar vermiş ve bu maksatla memleketin muhtelif şehir ve kasabalarına 35 kadar vaiz göndermiştir. Hocaların halka vereceği seçim vaizlerinin bir hayli dikkate değer olacağı tah min edilmekte ve neler söyliyecek-Ieri merak edilmektedir.
Yüzgeç ile yedek teğmen Necdet Bilgez ve Bilâl Bali’nin muhakemele rine dün de sabah saat 10 dan itibaren Genelkurmay Başkanlığı askeri mahkemesinde devam edilmiş-
Orgeneral Hakkı Akoğuzun başkanlığında toplanan mahkemede sanık ve müdahil avukatları da hazır bulunmuşlardır.
Mahkeme açıldığı zaman Hâmit Şevket İnce ile Haşan Tibet'in, Muğ lalı’nın vekâletini deruhte ettiklerine dair vekâletnameleri ile Osman Şevki Çiçekdağın vekâletnamesi o-kundu. Çiçekdağın müracaatı mak
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Italyan güreşçileri Istanbula geliyor
İstanbul, 13 (a.a.) — Şehrimizde
Filistin'den tersine hicret boşladı
İstanbul, 13 (Telefonla) — Bu sabah limanımıza gelen Hızır Motoru ile Filistinden 20 Musevi daha gelmiştir. Gelenlerin söylediğine göre daha bir kaç yüz Musevi gelecektir.
”—7--------
Yeni Büyük Tefrikamız
Halen bütün dünya sine malarında gösterilen filmi için münekkitlerin 20 sene-denberi eşi görülmemiş eser diye Vasıflandırdıkları ro
Ordulararası Spor Konseyine iştirâk eden subaylar
Geçen yıl Ordulararası spor konseyine katılan Türk delegeleri Kurmay Albay Ziya Komut, Yarbay Hüsamettin Güreli, Kurmay Binbaşı Nuri Gücüyener ile Paris Ataşemilite-rimiz Kurmay Albay Arif Hikmet Uçar’a Türk ve Fransız orduları arasındaki dostluğu sağ-lamlaştırmıya çalıştıklarından dolayı, Fransız
Genel Kurmayınca verilmiş olan madalyalar dün öğleden sonra Gerçel Kurmay Başkanlığında Fransız Ataşemiliteri Albay Taton tarafından subaylarımıza törenle tevzi edilmiştir. Yukarıdaki resimde törende bulunanlardan bazılarını görüyorsunuz.
Ziraat Bankası
istikraz tahvilleri
Tahvil geliri uzun vadeli ziraî istikraza tahsis edilecektir
Ziraat Bankası tarafından ihracı mukarrer bulunan 10 milyon liralık istikraz tahvillerinin 15 Şubat 1950 tarihinden itibaren satışa arzı dolayısiyle banka umum müdürü
Erzincan'ın
iki Greko - Romen karşılaşma ya- söylenmiştir, pacak olan İtalyan güreşçileri Perşembe günü şehrimize geleceklerdir.
İlk müsabakayı önümüzdeki Cumartesi akşamı lzmirle takviyeli İstanbul takımı, Pazar günü de Ankara takımı yapacaktır.
kurtuluşu
Erzincan, 13 (a.a.) — Erzincanın 33 üncü kurtuluş yıldönümü bugün çok parlak bir şekilde kutlanmıştır. Millî kıyafetler giyinmiş olan yüz lerce atlı istasyon mahallesinden a na cadde istikametinde, şehire gi rerek Erzincanın kurtuluşunu tem sil etmişler ve caddede birikmiş o lan büyük bir halk kalabalığı tara fından şiddetle alkışlanmışlardır Bundan sonra İnönü âbidesi önünde büyük bir resmi geçit yapılmış ve günün önemini belirten nutuklar
Kurtuluş münasebetile akjam halkevinde, belediye ve halkevi başkanlığı tarafından eğlenceler tertip edilmiş, ayrıca Çocuk Esirgeme Ku rumu menfaatine bir balo verilmiştir. ____________
İzmir Valisi

M

::W

14: W ®

Giinlerdenberi devam eden şiddetli soğuklardan sonra havalar ısınmağa başlamış, ve hararet Ankarada sıfırın üstüne çıkmıştır.Dün sabah yağan yağmur karların erimesine yardım etmiş, öğleden sonra hava açılmıştır. Yukarıdaki resimde, kuruyan asfalt üzerinde dolaşan bir ihtiyar nineyi görüyorsunuz.
Hâmit Pekcanla bir görüşme yapan gazetecilere umum müdür aşağıdaki izahatı vermiştir:
—Memleket zirai kredi ihtiyacının karşılanması bakımından çok mü -him sayılması gereken büyük bir hamlenin arifesinde bulunuyoruz. Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 5389 sayılı kanunun verdiği salâhiyete dayanılarak % 7 faiz li 10 milyon liralık istikraz tahvillerimizi Şubatın 15 inden itibaren satışa arzediyoruz.
it (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
değişiyor mu?
İzmir 13 (Telefonla)— Bir müddet önce İçişleri Bakanlığı tarafından alelâcele Ankaraya çağırılan İzmir valisi Osman Sabri Adalın İzmir valiliğinden alınarak Bursaya naklen tayin edileceğ ısrarla söylenmektedir.
Nakil keyfiyetinin C. H. P. si ma-hafilinin arzularına uyularak yapılacağı ve bunun C. H. P. si Genel-başkan vekili Hilmi Uran'm son İzmir seyahati esnasında İzmir C. H. P. si idarecileri tarafından ehemmiyetle üzerinde durularak, İzmir valisi Osman Sabri Adâlın .muhalefete karşı kendi istedikleri gibi, hareket etmemesi ve il genel meclisinin kapanış oturumunda bütün se ne zarfında gösterdiği bitaraflıktan dolayı valiyi tebrik eden Demokrat Parti üyelerine valinin- verdiği cevap yüzünden ileri geldiği söylenmektedir.
Muhalefetin hizmeti
1 946 dan bu yana, muhalefetin
■ memleket hayatında yarattığı hayırlı ve müsbet işlerin mikdan pek çoktur. Serbest münakaşa ve murakabenin, âdeta bir radar cihazı gibi devlet sefinesinin kaptan köprü sünü işgal edenlere faydab olduğunu neden inkâr etmeli?.. Dün, vatan-
gördükten sonra, Demokrat Partiye daha fazla sarıldık, ortaya Demok-★ (Dcvanu 2 inci sayfada)
daş, hışma uğramaktan korkarak, dertlerini bile açıklamaktan çekinirdi... Bugün ıztıraplarının mahiyetini bütün açıklığı ile hükümetin gözleri önüne koyuyor. Bu suretle dertleri teşhis imkânı kolaylaşıyor...
Dikkat ediniz! Artık eskisi gibi, su iistimal haberlerine, nüfuz ihtikârı dedikodularına sık sık rastgeliyo-sunuz... Matbuatın murakabesi, ve serbest münakaşa, birtakım maddî ve mânevi suçları işliyecek insanları sindirmiş bulunuyor... Bir kelime ile suçlu korkuyor. .. Halbuki dün, suçludan, şirretten, namuslu vatandaş çekinir, ve başını korkarak çıkarmazdı.
Bazı Demokrat köylülerle konu-guyorum : .Hükümet, size çok yardım etti, dedim. Buğday verdi, tohumluk verdi, halen buğdayınızı yük sek fiyatla satın alıyor... Elbet bu sefer reyinizi Halk Partisine verirsiniz..
Köylüler güldüler... .Bilâkis dediler... Biz, hükümetten bu yardımı
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Imom bildiğ:ni okur !
I ngiitere'ye seçimlerin nasıl
* yapıldığını tetkik etmek üzere bir çok memleketlerden heyetler gelecekmiş!
Dostum Muhip Dıranas da, bugün bu mevzuu almış, bizden de muhtelif partilere mensup (bir heyet gidip bu işi yerinde görse, çok iyi olur diyor.
Bence partilere lüzum yok. Yalnız Halk Partisinden bir heyet yollamak kâfidir.
Ama korkarını, bu heyet de seçimde yüzde M iktidar partisi lehine iştirak nasıl temin olunur, diye Atlee hükümetine ders vermeğe kalkar! — YEDEKÇİ
ayfa: 4
Z A F F R
Muhip DIRANAS
Ingiltere seçimleri üzerine
Bir teklif
duk ama, bu hep, İyi bir kanuna sahip olmamıza rağmen, Iblzim seçimlerin demokratik bir zihniyetle yapılıp yapılmıyacağından hâlâ şüphe ettiğimizden ileri geliyor. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer derler. Hakkımız da yok değil. Kanunlar, asla, tek başlarına birer müeyyide olaınaz-lar.Onları ruhuna göre tatbik ge rektir.Sade bu da değil; ruhuna gö re, ve zamanında, sırasında tatbik. Seçimler gibi politikanın en hayatî dönüm noktasında, sen kanunu çek çevir; her İş hallolduktan sonra da, mağdur hakkını aramaya koyulsun. Geçti Borun pazarı. Bir kanunu, yeııl bir kanunla öldürmenin de mİ kolayı yoktur?
Evet, İngiltere seçimleri diyorduk.. Demokrasinin bu mihrakından, seçim zamanında, alacağımız dersler pek çoktur, tekrar ediyoruz. Fakat bu dersi alıp almamak bizim iylniyet derecemize bağlıdır. İşte görüyoruz, adamlar minder üstünde centilmen pehlivanlar gtbl güreşiyorlar. Kanun, kanun-luktan çıkmış, âdab ve teamül haline gelmiş. Sırtı yere gelen, zamanın şampiyonu da olsa, (Yani iktidar partisi) hakemin düdüğiy-le beraber ayağa kalktı mı, hemen rakibinin elini sıkıyor. Bizse, işi. 946 malum, bir gladyatör güreşi haline soktuk, yahut sokabiliriz.
Neyse, uzun önsözlere lüzum yok, gazetelerde gözüme ilişti,
seçimlerin nasıl yapıldığını görmek üzere, bazı milletler, İngllte-reye heyetler gönderlyorlarmış. Bu, ibiziın cidden üzerinde durmamız gereken bir meseledir. Şimdilik, hele seçim kanununun hazırlanışmda ve kabulünde göster dikleri anlayış ve müsamahadan sonra İktidar partisinin iyi niyetine inanmak istiyoruz. Onun için hatırımıza geldi, acaba, diye dü şündük, İngil teredeki seçimlerin yapılış şeklini yakından takip et-inek ve sonunda etraflı bir rapor hazırlamak üzere, İngil tereye,
hem de vakit geçirmeden, ya tamamen tarafsız, yahut doğrudan doğruya partiler arası bir müşahit heyet gönderemez miyi2?
Bu heyetin vereceği rapor, sanırız, bizim 30 Nisanda yapılacağı söylenen seçimlere İyi ıbir kılavuz vazifesi görebilir. Dünya milletlerinin seçim kanunlarını toplayan Pembe Kitaptan, işin nazariyat ve formülleri bakımından, faydalandıksa eğer, tatbikatı bakımından da böyle i'ir «yakından müşahede» yi, hele fırsat gelmişken, kaçırmamalıyız. Masrafından iir-kecek bir tarafı da yok. Dış memleketlere, öyle işler için, öyle vesilelerle öyle tetkik heyetleri gönderiyoruz kİ, onlara harcanan para yanında, bu işe gidecek döviz devede kulak kabilinden kalır.
Evet, her halde ve her bakımdan, İngiltere seçimlerine yakın bir ilgi gösterelim? Eğer ■ işin 1 çlnde iş. yoksa.
Muhalefetin hizmeti

0
ı
★ (Baş tarafı birinci de) ratlar çıkmamış olsaydılar... Yirmi beş sene nasıl ihmal içinde geçtiyse, yine öyle, yanımıza kimse uğramadan, seneler geçecekti.... Biz bütün bu iyilikleri, Halk Partisine değil, Demokrat Partiye medyunuz.-
Demokrasinin fazileti, şu yu-kaıdaki izahın içinde gizli değil midir?.. Partiler, millî refah ve kalkınma için birer vasıta olunca, karşılıklı rekabetten vatandaş istifade ediyor. İşte muhalefetin bir hizmeti daha... Memlekette çalışma rekabetini, hizmet etme ihtirasını hızlandırmış bulunuyor.
Muhalefet, Meclisteki sorulariyle, binnefis, iktidar partisine hizmet etmiş onun görmediği yetişemediği yer lere, o sokulmuş, ve murakabe yolu ile memlekete hizmet etmiştir. Dikkat ediniz!... Artık vatandaş, birbl-riyle dertleşirken, «Acaba beni dinliyorlar mı?- diye sağına soluna bakmıyor. O korku ahlâkı seviyesinden, «hür*vatandaş. seviyesine ulaşmak yolundadır.
Bunlar muhalefetin memlekete kazandırdığı mânevî servetlerdir.
Muhalefet ortaya çıkınca, iskân kanunu derhal değişti, polis vazife ve salâhiyet kanunu, uzun mücadelelerden sonra tadil edildi; ve nihayet demokratik bir rejimin kilidi olan seçim kanunu da, değişmiş bulunuyor. Bazı eksikliklerine ve kusurlarına rağmen, bu kanunu Millet Partisinin fikriyatçısı olan sayın Profesör Vasfi Raşit Sevig bile dünkü yazdığı bir fıkrada beğeniyor.
Bu saydıklarım da, anti demokratik bağların çözülmesi mevzuunda, muhalefetin yaptığı hizmetlerdir.
1946 da bu memlekette günde ancak 200.000 gazete basılırdı, aradan dört sene geçtikten sonra, bu miktar bir misli arttı... Halbuki, Cumhuriyeti ilân ettiğimiz 1923 den 1946 senesine kadar, biz, 150 bin baskının üzerine çıkamamıştık... Görülüyor ki bugün muhalefet sayesinde mevcut olan nisbı basın hürriyeti, Tür-kiyenin kültür seviyesini gösteren ibreyi dört senede, 200 binden 400 bine çıkarmak gibi bir mucizeyi de meydana getirmiştir. Bunlar yine farkına varmadan sosyal bünyenin kuvvetlendiğine İşaret eden alâmetler değil midir?
Türkiye, dün, bütün dünyanın gözünde bir diktatörlük idaresi idi... Bütün diktatörlük idarelerinde olduğu gibi, şatafat, muazzam geçit resimleri, büyük beton binalar, yalnız onu yaptıranın gurur ve kibrini okşamaktan ileri gidemiyordu... Biz, bugün, diktatörlük rejimi altında yaşayan nadir bir iki devletin halkına değil, yukardan aşağıya acıyarak bakıyorsak, mutantan nutuklara, Meclisten çıkan ittifaklı kararlara ve müntehibi sanili seçimlerde tek elden doldurulan oy sandıklarından çıkan % 90 h iştirâklere, ve Millî Şefe karşı gösterilen, ve aşağılık duygusunun ifadesi olan riyakârane tabasbuslara, ve Millî Şefe, tabasbus yoliyle sokulanların, ondan aldıkları kuvvetle etraflarına
Bir uçağı soyanlar
Ankara garında bir vagondaki uçağı sökerken yakalandı
Dün şehrimizde en büyüğü 20 yaşında olan dört kişiden mürekkep bir soyguncular grupu Eskişehirden Kayseriye tamir olmak üzere vagonla götürülen bir tayyarenin parçalarını çalarlarken yakalanmışlardır.
Tayyare hırsızlığı hâdisesi söyle olmuştur:
Necati Ulutuna, Fevzi Yurtlak, Mevlût Ulupınar ve hakkı Ulutuna isimlerinde dört çocuk Ankara istas yonu civarını daimi kontrol altında bulundurmaya başlamışlardır.
Dün de bu mıntakayı kontrol etmekte olan dört kafadar bundan bir müddet evvel Eskişehirde düşen bir uçağın tamir edilmek üzere Ankara garından geçeceğini öğrenmişler.
Evvelâ kimsenin nazarı dikkatini çekmemek için etrafı kolaçan etmeğe başlamışlar, müteakiben de a-çık bulunan vagona yanaşmışlardır. Sanıklar yükte hafif pahada ağır o-lanları tercih ettiklerinden uçağın uleminyuın kısımlarını sökmeğe baş lamışlardır.
Her dört sanık bir miktar alemin yum elde ettikten sonra uçağın kanat kısımlarının aleminyumlarını da sökmüşlerdir.
Uçak hırsızlarının bu faaliyetini gören bekçiler soyguncuları yakalamışlardır.
Uçak hırsızlığına diğer bazı ço • cukların da gözcülük ettiği iddia e-dllmlşse de bunların da bu çeteye dahil oldukları tesblt edilememiştir.
Çalınan uçak akşamı sekiz ila on bin lirâ kıvmetindedir.
Dört sanık hakkında kanuni muamele tamamlanarak suç üstü mah-kemesin^sevkedilmişlerdir.
KÖMÜRDEN ZEHİRLENME
Atıfbey mahallesinde oturan 60 yaş larında Hayriye Metin isminde bir kadınla 15 yaşındaki torunu Erol Çakar hurda ve eski bir soba içinde yakılan sobada ısınırken intişar eden gazla zehirlenmişlerdir.
Kömürden zehirlenen büyük anne ile torunu hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınmışlardır.
Sahne ve Salon
Geçen ayın son haftasının günlerinden biri Küçük Tiyatroda Modern Frensiz yazarların, dan Jean Anouilh’nin (Antigone) nile Moliere'in (Scapinin Dolapları) piyesleri temsil edilmektedir. Kimin için? Tablatlle başkentin tiyatro I severleri için. Fakat üzülerek, hatta I biraz da kızarak söylemek zorundayız ki, Başkent gibi kocaman bir kentte, Küçük Tiyatro gibi küçücük bir tiyatroda, 750 kişilik bir seyirci kitlesinin hasretini çeken bir salonda her akşam 80 - 100 kişinin karşısında oyun oynamak hiçte zevkli bir şey değil. 80 . 100 rakamlarının sınırları İçine giren sayın seyircilerin bu sözden alınmamalarını bilhassa rica ederiz. Maksadımız onları azımsamak veya küçümsemek değil, sahne ile salon arasındaki denk-sizliğin acılarından, hüzünlerinden dert yanmaktır.
Sahne ile salonu bir terazinin ke felerine benzetmek pekâlâ mümkündür. İstenen tartının, yani neticenin elde edilebilmesi için, her iki kefeye konan ağırlıkların denk olması gerektir değil mi? Tiyatromuzun dirhem kefesi, yani sahne, öbür kefeden, yani salondan daima ağır basmaktadır. Bunun (Nedenini her iki tarafta aramak daha doğru olur. İlkin birinci kefeye, yani

sahneye bakalım. Oynanan ve oynanmakta olan eserler, her ne kadar yüzde yüz oynanması gereken eserler değilse de, oynandıkları takdirde bazı kazançlar elde edilmesi mümkün olan eserlerdir. Mantık, ihtiyaç sahiplerinin bu imkândan, daha doğrusu bu kadarcık imkândan faydalanacaklarını, faydalanmalarının zaruri olduğunu emreder. Buna göre, medenî bir dünyanın medenî bir ülkesinin medenî bir şehrinde yaşayan bunca insanın medeni ihtiyaçlarından biri de, tiyatroya gidip kendisi için hazırlanmış bir temsili seyretmektir değil mi?
Şimdi bir de terazinin öbür kefesine, yani salona bakalım.
Ankara gibi koca bir şehirde iki tanecik sahne var. Haftanın altı gecesi perdelerini ünütle, heyecanla açan bu sahneler, ne ümitlerinin, ne de heyecanlarının karşılıklarını hakça alamıyorlar. Birkaç sıralık seyirci ile bir salonluk seyirci karşısında oynanan oyunlar arasında kalite bakımından ne gibi farklar olduğunu kimse aktör kadar bile-
Meclis köşesi:
DAVET
hışım saçmalarına rağmen, bize de dışardan, bizim istibdat altında yaşayan milletlere baktığımız gözle bakıyorlardı. Bugün, normale doğru giden, parti faaliyetleri dolayı-siyle, yapılan münakaşalarda, birbirini kıran veya tenkid eden insanların sert ve bazan yersiz sözleri, hattâ bu sözlerin kabaları dahi, Türk milletinin itibarım, menşeini dalkavukluktan ve riyadan alan, parlak ve nazik sözlerden çok daha fazla artırmıyor mu?
Yernide mİ yapıldı, yanlış mı oldu bilmiyorum? Fakat eğer ortaya muhalefet çıkmasaydı, acaba, Erzin-canda iplik fabrikası kurulur mu idi? Acaba, Erzurumda et kombinası yapılabilir mi idi? Acaba, bir çok kazaların ihtiyaçları üzerinde bu kadar esaslı olarak durulur, elektrik, su dertleriyle bu derece yakından meşgul olunur mu idi?
Bilmiyorum, eğer muhalefet olmasaydı, işçileri alâkadar eden bir takım sosyal kanunlar çıkar mı idi?

İktidarın hazımsızlığına, boş münakaşalarla, mnasız temerrüd-lerle çok lüzumsuz vakitler geçirmiş olmamıza rağmen, memlekete muhalefetin kazandırdıkları büyüktür. Onun için muhalefet payidar olmalıdır. Payidar olmak için de önümüz- ' deki seçimlerde iktidara geçmeli, ve ___„
Halk Partisi, kendisini, Demokrat gan _______ ____„ ___r _____
Parti gibi halka dayanan normal bir mak istemiştir, parti haline sokabilmek için, önü- | Yatak ve yorganının çalındığını müzdekl devrede memleketteki ten- haber alan ev sahibi derhal polise kid ve murakabe vazifesini üzerine haber vermiş ve Recep çaldığı eşya-almakla iktifa etmelidir. I yı satarken yakalanmıştır. Sanık
Clhad BABAN Recep adalete teslim edilmiştir.
HAMAMDA HIRSIZLIK
Dışkapı semtindeki Taksim hamamında bir hırsızlik hâdisesi ol -muş ve 19 yaşlarında Nuriye Özkan isminde bir kadın- hamamın aynı odasında soyunan Sevim Bıgün ismindeki bir kadının manto entari ve göğüs iğnesini çalıp götürürken suçüstü yakalanmıştır.
Hırsız kadın ilk sorgusunu müteakip tevkif edilmiştir.
EV SAHİBİNİN YATAK,
YORGANINI ÇALAN MİSAFİR
Recep Özdemir isminde bir şahıs misafir olduğu bir arkadaşının yatak ve yorganlarını çalıp satarken yakalanmıştır.
Hâdise şöyle olmuştur:
Uzun müddettenberi Recebin işsiz kalmasına acıyan arkadaşı bir müddet yanında kalması için müsaade etmiştir. Recep bir müddet de burada kaldıktan sonra yine bir iş bulamamıştır.
Nihayet Recep son çareye baş vurmuş ve arkadaşına ait yatak, yor-ne varsa alıp habersizce sat-
Adalet Komisyonu:
Orman Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10.30 da;
Çalışma Komisyonu?
Zonguldak milletvekili Emin Eri-şirsil ve Sabri Koçerin, işçilere hafta tatilinde gündelik ödenmesi hakkında kanun teklifini görüşmek ü-zere bugün saat 10 da;
Millî Eğitim Komisyonu:
1 — Millî Eğitim Bakanlığı kuruluş kadrolariyle merkez kuruluş ve görevleri hakkındaki 2287 sayılı kanunda değişiklik yapılmasına dair 4926 sayılı kanuna bağlı 1 sayılı cetvele bazı kadrolar eklenmesi hakkında kanun tasarısını,
2 — Muğla milletvekili Nuri Öz-sanın, ilkokul öğretmenlerinin al -makta oldukları aylık dereceleri hakkındaki 5242 sayılı kanunun 1 inci maddesinin değiştjnilm^sine dafr kanun teklifini,
3 — Meslekî ve teknik okullar a-çılması ve mevcutların büyütülmesi hakkındaki 4304 sayılı kanuna ek kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonu:
1 — İskân ve Toprak işleri Genel Müdürlüklerinin birleştirilmesi hak kında kanun tasarısını,
2 — Çorum milletvekili Hasene Ilgazın hemşireler ve hastabakıcılar hakkında kanun teklifini,
3 — 5181 sayılı kanunla onanan Nevyork protokoli ile hükümleri değişen Cenevre anlaşmasında zikre dilmiyen bazı ilâçların milletlerarası kontrolâ tabi tutulması hakkında-ki Paris protokolünün onanmasına dair kanun tasarısını görüşmek ü-zere bugün saat 10.30 da;
Tanm Komisyonu:
Türk tütünleri ortaklığı kanunu tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ulaştırma komisyonu?
Posta Kanunu tasarısını görüşmek üzere 15/2/1950 Çarşamba günü
Pakistana gidecek atletlerimiz
Şubatın 24, 25 ve 26 inci günleri Lahorda yapılacak olan atletizm müsabakalarına iştirak etmek üzere atletizm federasyonu balkanı Naili Moran’ın başkanlığında dört kişilik bir Türk ekibi 18 Şubatta is-tanbulda hareket edecektir.
Ekip, 20 Şubatta Karaşiye ve ertesi gün Lahora varacak ve müsabakalar bittikten sonra memlekete dönecektir.
Ekip şu atletlerden müteşekkil -dir:
Halil Zıraman (cirit), Balcı Ta -mer (çekiç), Osman Coşkül (5000 ve 10000 metre), Cahit Önel (800 ve 1500) metre).
D, Partiden dâvetler
D. P. 1 Numaralı Bucak Başkanlığından:
Bucağımız karma toplantısı bu akşam saat 20 de Yeniyol ocak binasında yapılacaktır.
Arkadaşlarımızın Yeniyol ocak binasına teşrifleri rica olunur.
D. P. 1 No. lu Bucak Başkanlığı ¥
Demokrat Parti Çankaya İlçe İdare Kurulundan :
15.2.1950 Çarşamba günü saat 19 da Yeşilırmak sokağı No: 8/3 deki ilçe Merkezinde yapılacak karma toplan, tıya Çankaya İlçesine bağlı ocak, bucak idare kurullariyle üyelerinin gelmeleri rica olunur.
saat 10 da;
1 numaralı geçici dilekçe korniş-
Bugün saat 10 da geçici dilekçe komisyonunda;
IV numaralı geçici dilekçe ko -misyonu:
Bugün saat 10 da kitaplık iç salonunda;
V numaralı geçici dilekçe komisyonu:
Bugün saat 10 da kitaplıkta toplanacaklardır.
mez. Yorgunluğunun, tahammülünün ve heyecanının hiç değilse yarı yarıya öğrendiğini göremiyen aktörün ruh kırgınlığını da gene kimse bilemez. Sahnedeki aktör, boş bir salonun duvarlarına çarpıp tekrar kendisine gelen hıçkırığını veya kahkahasını duymayı, emin olun, bir hafta hasta yatmıya tercih etmez. Eserinin birkaç sıralık bir seyirci karşısında terlediğini gören bir piyes yazar da, olsa olsa bundan ancak pişman olur. Siz bu pişmanlığı ister o yazarın eserini yazdığına, ister oynattığına yorun; ikisi de ayni kapıya çıkar. Kısaca, perdesini az seyircili bir salona açan bir sahne, boş yerlerin ölçüsü nisbetinde, taratma heyecanından kaybeder. Bu kayıbın yarı sorumlusu yazarla oyuncu ise, yan sorumlusu da hiç şüphesiz seyircidir. Neden? diyeceksiniz. Şunun için?
1 — Tiyatro, sinemadan pahalı değil,
2‘ — Tiyatro, maçtan daha az faydalı değil,
3 — Tiyatro, at yarışlanndan daha az kazançlı değil.
Buna rağmen tiyatroya gelmeyen; sinamaya, stadyuma, hipodroma koşa koşa gittiği halde tiyatroya nazü niyazla gelen seyirci elbette hem sanata, hem de sanatçıya karşı sorumludur.
Sanat, fikir, kültür, ahlâk konularında otoritik adı altında şurada burada söylemediğimiz kalmıyor. O kadar ki, kendimizi kötülemeyi adeta huy edindik. Bu ise, nefsimize karşı beslemek zorunda olduğumuz güveni sarsması bakımından zararlı, zararlı olduğu kadar da tehlikeli bir huy. Aşağılık duygusunun bir nevi tezahüründen baş.ta birşey ol-mıyan bu huyda nkurtulmanın çaresi, müsbet işlere karşı ilgilerimizi arttırmaya çaldışmaktır. Bu da sanatça, fikirce, kültürce, ahlâhça kalkınmada gerçek ihtiyaçlarımızın neler olduğunu bilmekle mümkündür.
750 kişilik salonu doldurmaya, üşüşen seyirci, 10,000 kişilik stadyumu, duvarlarını çatlatacak derecede dolduruyor; Sahne üzerinde yapılan, insanlığın iyi ve kötü kuvvetleri arasındaki yarışmayı sayredip iyinin zaferini alkışlıyaca kyerde, hipodromdaki atları alkışlamak acaba daha mı doğru? Kanaatimce ifratla tefrit, bir huzursuzluğun âraz-larından başka bir şey değildir.
Seyirci sayısını arttırmak için, Devlet Tiyatrosu, kendine düşeni fazlasiyle yaptğı ve daima yapmıya çalıştığı halde, emeklerinin umulan semereyi vermemesi cidden çak acıdır. İtiraf etmek zorundayız ki, bunun yandan çoğu seyircilerin il-gizizliğinden, tiyatroyu gerektiği ölçüde değerlendirmemelerinden doğmaktadır, ikinci dünya savaşının yıkık Almaûyası, ateş kes emri verilir verilmez, ilk iş olarak tapı-naklarile tiyatrolarını onarmıya girişmiştir. Çünkü, ruhunu ve idrakini ancak buralarda dinlendirebile-ceğine inanmış bir kere. Bir Alman veya bir Fransız seyirci için ekmek kamesile tiyatro bileti ayni değerdedir. Bizde ise, bir çifte bahis bileti bir tiyatro biletinden kat kat üstündür! Bir de dev aynasındaki büyüklüğümüzün gururu İle, ileri -likte ve mükemmellikte kimselere söz düşürmeyiz. Bilge ne güzel söylemiş: .KENDİNİ BİL., diye. İşte, büyüklük vehmi içinde tavus kuşu gururu ile, yaşayanları ürküten ve ürperten emir budur. «KENDİNİ BİL!.... Kendini bilmenin en kestirme yollarından biri de tiyatrodan geçer.
ffitEIEEiEn
Teker teker aflar!
I nsanlar hatadan salim değillerdir. Yaşayan elbette günün birinde, belki de elinde olrnij; yarak ufak tefek veya büyük suç- " lar işliyeblllr ve kanun pençesine düşebilir.
Bu vaziyet, mahkûm olan o ada. mın fevkalâde fena tabiatlı, ahlâksız bir adam olmasını İcabettir-mez. Bunlar içinde öyleleri vardır ki, fena bir alın yazısının, kötü bir talihin, bir saniye için bütün benliğine hâkim oiuvermesiyle, suçlu mevkiine girmiş, bir tek saniye süren düşüncesizliklerinin cezasını, çoluğiyle, çocuğuyla ömürleri (boyunca çekmiş, sürünmüşlerdir. Cezaevlerinde bu gibi talihsizlerden binlerce bulmak kabildir.
Hal böyle olunca, başlarına, düşüncesizlik veya fazla gayretkeş lik yüzünden kaza gelen bazı ha. tırlı zevatın zaman zaman Büyük Millet Meclisine başvurarak af talebinde bulundukları ve ekserisinin de, isteklerine kavuştukları görülmektedir.
Hatırlardadır; Diyarbakır Hasta-haneslnde vazife görmekte iken, bir kaç kuruşa tamah ederek bir zavallı İhtiyarı ameliyat eden ve ölümüne sebep olan bir doktor bile, bu yola sapmağa, yani affedilmesini İstemeğe cüret edebilmiş, fakat Meclis bu talebi reddetmişti.
Buna mukabil, meşhur Edremit Belediye Reisi, suçunun ağırlğına filân bakılmadan, affa uğramış, ve i bunu evvelki gün, haksız yere bir kaç vatandaşı hapsederek kanun- | lan hiçe sayan KaraisalI Kayma, kamı takip etmiştir.
Milletvekillerinden Fahri Kara-kaya her ne kadar, devletin, milletin kendilerine verdiği, mevkii, nüfuzu, ve kanunun bahşettiği salâhiyetleri suiistimal ederek vatandaşa zulüm edenler, dövenler, şovenler, hakaret edenler ve bu arada vatandaşı hapis ve tazyik edenlerin, yann vali olacağı ve iller idaresi kanunundaki salâhiyetlerin |
eline geçeceği düşünülecek olursa, '
«Vay milletin haline!» demekten başka çare yoktur, demiş ise de; j nihayet ekseriyetin hissiyatı bu l kaymakamın affedilmesine karar verilmesine sebep olmuştur.
Karar, karardır. Hele Millet ! Meclisi tarafından alınmış olursa, kimsenin bir diyeceği yoktur. Lâ- | kin, karardan sonra Millî Eğitim i Bakanı Tahsin Banguoğlu'nun bu I af dolayısiyle Maarif ailesinin şükranlarını ifade ederek teşekkürde bulunması bizleri hayrete düşür- ı müştür.
Muhterem Bakanın söylediğine göre, suç memleket İrfanına hizmet gayesiyle işlenmiştir. Bu sebeple maarif ailesi de müteessirdir! Ya, haksız yere hapsedilmiş ıbulu--nan vatandaşların hakkı ne old^ cak?
En ufak bir işte, İki satır yazı uğruna mahkûm olanların, meşru ve kanuni mazeretleri yüzünden adalet mercileri karariyle İnfaz e-dilemlyen mahkûmiyetleri hakkın, da destan gibi sual takriri veren miiletvekillerimlzin, bu ağır suç hakkındaki mahkûmiyetin bugüne kadar neden İnfaz edilmediği hakkında da, daha evvel bir kaç lâf etmelerini ne kadar arzu ederdik! Fakat, her nedense, bundan bugüne kadar hiç bahsedilmemiş ve so-nunda maarif ailesini mesrur eden karar alınmıştır. Buna mukabil, adalet ailesi ile Karalsahdakl mağdur vatandaşlarımızın müteessir olduklarına da hiç şüphe yoktur!
t
Hikmet YAZICIOĞLU
üyük - Britanyanın her şehir, kasaba ve köyünde şimdi erkek ve kadın vatandaşlar milli seçimlerde oylarını ne yolda kullanacaklarım kararlaştırmaktadırlar. 23 Şubatta, 34,500,000 insan, vatandaşın en büyük şahsî yetkisini, parlâmanter oy haklarını kullanacaklardır.
Bütün siyasî partilere mensup adaylar seçim günü bu oyları kazanabilmek için şimdiden muazzam gayretlere girişmişlerdir. Ve İngil-terede teşrii bünye ve mer’î seçim kanunu gereğince, her hangi bir aday veya partinin, muhalif tarafa karşı girişebileceği yegâne hareket bu şahsî propaganda gayretidir. Demokrat İngilterede seçim mücadelesi en sıkı kanunlara göre cereyan eder. Bu kampanyada bir aday ve taraftarlarının servet ve nüfuzlarını muhalefete karşı ezici bir kuvvet şeklinde kullanmaları veya kullan-,
| GÜNÜN MESELELERİ
Büyük Britanya Genel Seçimleri yaklaşırken
23 Şubatta 34.OOO.OOO seçmen yeni bir parlâmento kuracaklardır
Üç başlı inek
Çankırıkapı Değirmen arkasında oturan Ahmet Usta ile Fahri Uçar’a ait bir inek dün üç başlı altı gözlü üç dilli bir yavru doğurmuştur.
Bu anormal hayvan kısa bir müddet yaşadıktan sonra ölmüştür.
şe.uınae Kunanmaıarı veya Kuııan- .
mağa kalkışmaları kafiyen yasak heyecan edilmiştir. Vatandaş için oyunu kul- 1 lanma mecburiyeti veya seçime İştirak etmiyenler için ceza olmadığı cihetle, bütün partilere mensup hatip, seçim ajanı ve yazarları, seçmenlere oy hakkı imtiyazlarını kullanmanın önemini anlatmağa azamî gayret sarfederler. Bu kampanya seçmen kitlesi üzerinde icra edilen yegâne nüfuzdur.
Yolsuzluklar ve irtlşaa karşı ga.
rantiler:
Sosyal adalet ve dürüstlük zihniyetine dayanan İngiliz seçim kanun, larında, rüşvet, yolsuzluk, irtişa ve sindirme usullerine karşı şiddetli ceza müeyyideler bulunmaktadır. Umumiyetle seçim mıntıkalarındaki ı w wjıa seç-nu uuuuAutuuıa güre ma uıı uıger oeıecuye saıonıunnaa uu ışıer için Kunanuan otomoou ve-mücgdele, adaylar listesinin İlânı değişir. Şehirlerdeki seçim mıntıka- yapılacak olursa, mahallî makam- ya otobüslerin, tanıdık veya taraf-gününden haftalarca evvel başlar, | lan için kanunen tesblt edilmiş aza- 11ar bu yerleri tahsis etmekte siya- , tartardan ödünç alınması şarttır.

. ve faaliyet temposu sür*atla yükselir. Her seçim mıntıkasında, adayların işelriyle meşgul birer seçim ajanları bulunur. Bu ajanlar, adayın giriştiği kampanyanın seçim kanunlarına harfiyen uygun olmasına dikkat ederler ve yapılan bütün seçim masraflarının mufassal bir muhasebesini tutarlar. Zira aday ister, yeniden seçilmek peşinde bir bakan veya ister politika aleminde tanınmamış bir vatandaş olsun, her adayın, seçim kampanyası , için yapabileceği masraflar kanunen tahdit edilmiştir.
. . | nuayıaı uıusıuuu, ııltuıttııı uıpjuıı-
Kenunla tahdit edilen masraflar: tı salonlarını kiralamak bahsında bü-
_ sî gruplar arasında hiç bir İstisnaî E n  Iz/lT’C* I muamele gözetmez ve gözetemezler.
rnyillS UA V | Büyük merkezlerdeki belediye bi-
nalarında ekseriyetle, muhafazakârlar binanın bir katında toplantı yaparlarken, işçi partisi ayni kat salonunda toplandıkları vakidir. Fakaı bütün kampanya sırasında, fabrikaların çıkış kapılan önünde verilen demeçlerle çok önem atfedilir, her I seçim mıntıkasının her tarafında I açık hava mitingleri tertiplenir. I Adaylar hesabına kampanya mekanizmasını tertipleyen taraftarlar, seçim günü, seçmenlerin evlerinden veya iş mahallerinden sandık başla-
mî sarfiyat haddi 450 sterlindir. Buna ilâveten seçmenler listesindeki kayıtlı her bir isim için 3 penslik münzam bir masraf yapabilir. Taşra seçim mıntıkaları için azamî masraf 450 sterlin olmakla beraber, beher seçmen için kabul edilen münzam tahsis 2 penstir.
Har hangi bir tefrik veya İstisna
, kabul edilmez:
j Adaylar arasında, mahalli taplan-
YILDIZ ECE
Çocuk Piyesi
Küçük Tiyatroda çocuklar için temsil edilmekte olan (Yıldız Ece) adındaki çocuk piyesini bugüne kadar 15.000 e yakın çocuk alâka ile seyretmiş bulunmaktadır.
Çocukların çok sevdikleri bu piyesin temsiline az bir zaman için devam olunmaktadır.
Kira ile tutulmaları yasaktır. Adayların seçim kampanyaları sırasında kullanabilecekleri otomobil sayısı da kanunen tehdit edilmiştir.
Seçim istasyonları, mıntıkasına göre, okullar, köy odalarında veya her hangi bir umumî binada kurulabilir. Sandıklar sabahın 7 sinden akşamın 9 una kadar açıktır. Sandık-başına gelen seçmenin evvelâ hüvı. yeti tesbıt edilir ve seçmenler derte-rindeki kayıtla karşılaştır br.
Gerek Birleşik Krallık silâhlı kuvvetleri ve gerek ticaret donan masında hizmet edip seçim günü hariçte bulunan vatandaşlar, bir akrabaları veya dostlan vasıtabiy-le oylarım vekâleten kullanabilirler. Büyüi; - 3ritanyada iKâmet etmekte olup, muhtelif ve meşru sebepler dolayısJyle şahsen sandık başına gidemiytcek vatandaşlar için de kolaylıklar mevcuttu. Eu durumda olanlar oylannı posta ile gönderebilirler.
Sandıklar kapandıktan sonra oylar sayım memurları tarafından, bütün ilgili partiler adayları veya ajanları huzurunda tasnif edilir ve sayılır. Pusulalar en büyük bir ihtimamla kontrol edilir ve adaylardan her hangi birinin lüzum göstermesi halinde tekrar tekrar sayılır. Neticeler ilân edilir ve en fazla oy elde eden aday o mıntıkanın galibi sayılır. Umumiyetle neticenin ilânı-. nı müteakip mağlûp olan aday yeni parlâmento üyesinin elini sıkar ve kendisine iyi temennilerde bulunur. Bu demokratik seçim usulü sayesinde, şahsî hayal sükûtları ne olursa olsun, 34.500.000 seçmen seçim mücadelesinin dürüst ve şerefli bir çekişme olduğundan tamamlyle emindirler.
I
Bir adayın seçim kampanyası için yük bir rekabet olur. Propaganda rina rahatça gidebilmeleri için ta-yapabileceği azamî sarfiyat, şehir toplantıları okul binaları veya umu- ‘ ‘ '
ve taşra seçim mıntıkalarına göre ma ait diğer belediye salonlarında
şıt vasıtaları temin ederler. Ancak bu işler İçin kullanılan otomobil ve-
Kapelman Yaylı Sazlar Kuarteti üçüncü konseri
Birinci Keman Enver Kapelman, ikinci keman Kemal Şener, viyola Zeki Berküren ve viyolonsel Enver, -r— Rakıcıdan müteşekkil (Kapelman Yaylı Sazlar Kuarteti) üçüncü konserini Büyük Tiyatroda 20 Şubat 1950 Pazartesi akşamı saat 21 de verecektir.
Bu konserin hususiyetlerinden birisi Ekrem Zeki Üngörün Mevlâna-ya ithaf etmiş olduğu yeni, eserinin Türkiyede ilk defa olarak çalınması olacaktır.
Programda bundan başka Mendels sonhn’un Yaylı Sazlar Kuarteti ile klârnetist Hayrullah Duygunun iş- ‘ tiraki ile Mozart’ın La majör klâr- ■ netli kentlti vardır. Biletlerin satışına başlanmıştır.
J TAKVİM |
Hicrî: 1369 — Rebiül’âhır: 26
Rumî: 1366 — Şubat? 1
14 ŞUBAT 1950 SALI
Ezani
Sabah
öftlo
İktndi
Aksam Yatsı
İmsak
Vasati
ıı.:

II 2 1950
ZAFER

•T ■ aV . «■ *3 M ) 1 ViR’jBT’j
I
I
HERGÜN BİR HÂDİSE .
Son ihtar
0 angkok Konferansının toplan-”tı halinde bulunduğu bugün, lerde, iki kıtadan birden iki ihtar, görünüşte sessiz, fakat hâdiseleri takip edenler için canhıraş bir çığlık halinde yükselmiştir. Bunlardan biri, Federal Batı Almanya Başbakanı Adenauer'in beyanatı, diğeri de Hindiçinideki komünist hükümet başkanı Ho Şi Minh’in sözcüsü tarafından ileri sürülen fikir ve iddialardır.
Bilindiği gibi, Amerikan diplomatları Bangkok'da toplanarak, Asyada komünizmin nasıl önlenebileceğini mütalâa ve müzakereye başlamışlardır. Bu, dün de işaret ettiğimiz gibi, Asyada komünizmin nasıl önleneceğini değil, ne dere ceye kadar müsamaha ve hangi şartlar dahilinde tanınmasını tayine matuf bir konuşmadır. Ve, görünüşte, komünizmi önlemek için seçilen bölgeden, yani Hindiçiniden yükselen (bir ses, konferans müzakerelerini bastırmıştır. Hindi Çini’nln beşte üçüne hükmeden komünist Hoşi Minh, hükümetinin hiç bir zaman peyk bir devlet haline gelmiyeceğini; yalnız, batıklarla iyi münasebetle, rin tesisi için bütün Fransız kuvvetlerinin Hindi Çini’yi terketmeleri lâzım geldiğini söylemiştir. Ho Şi Minh, bu ihtariyle, Asya komünizmini aşağı yukarı aydınlatmış ve hattâ bir dereceye kadar Çin komünist lideri Mao Çe Tung’un durumunu da kurtarmıştır, denebilir.
Diğer taraftan, batıklara karşı halis niyetinden her zaman şüphe etmiş olduğumuz Federal Batı Almanya Hükümet Başkanı Adenauer de ayni gün bir demeçte bulunarak, Doğu Almanya ile birleşmenin, Batı Almanya için en büyük gaye olduğunu belirtmiştir. Bununla beraber, Adenauer, bu birleşme için, Doğu Almanyada reyi âmma daya nan bir hükümetin teessüsünü şart koşmuştur.
Aslında bu iki şart biribirinin aynıdır, denebikr. Çünkü, Doğu Almanyada Sovyet nüfuzunu yok etmeğe bugün için imkân olmadığı gibi, Hindi Çini’de de Fransız kuvvetlerinin çekilmesi ile komünizmin şu veya bu istikamette ilerlemesine o derece imkân yoktur. Biri Avru-pada, biri Asyada, ayni zamanda üâki olan bu beyanat, maalesef, Ba-n/ı devletlere birer ihtardan başka bir şey değildir. Adenauer, Av-rupada çok kuvvetli olan komünizme dayanarak Alman birliğini kur-a çalışırken, Asyada Hoşi Minh, ünizmin son manevrasını çe-lekte ve, âdeta -bizi rahat hırsanız, Sovyet peyki olmayız...» rek, Amerikanın komünist As-hakkında vereceği kararı tacil
Komünist Çinliler arasında
Bir yandan istilâ bir yandan tenkil
Komünist ordular Hainan’ı almağa dahilde isyan dirilmesi için bir çare araştırılmasını ileri sürmüştür.
İsyan korkusu
Hong - Kong, 13 a.a. (Afp- — Chi-na Mail gazetesi tarafından bu sabah yayınlanan ve teyid edilmemiş ı haberlere göre, komünist Çin parti-1 sinde çoğunluğu teşkil eden «Sov-
hazırlanırken,
Londra Radyosu, 13 (Basın - Yayın) — Komünist Çin ktı’aları Cenubi Çin’de toplanmaktadırlar. Bu toplanan kıt’aların yakında milliyetçilerin elindeki Hainan adasına taarruza geçecekleri tahmin edilmektedir. Milliyetçi kıtalar adanın mü-1 dafaasını kuvvetlendirmekte ve' , „
milliyetçi harp gemileri bu adayı yet taraftarı zümre» emrinde bulu-Çin’e bağlayan boğazda devriye do- j nan bazı ordular, Yangtse'nin güne-laşmaktadırlar. Şanghay'da bir Çin yinde yerleşmiş bulunan Çeu'yi ko-......................... i mutasındaki üçüncü komünist ordusunun muhtemel bir isyanını önlemek maksadiyle doğu Çin'e hareket ı etmiştir.
komünist lideri Formaza’nın işgal edilmesi için daha sıkı gayrette bulunulmasını ve konünist hava ve deniz kuvvetlerinin daha kuvvetlen-
Top yekûn yok olmıya gidiyoruz
Murotlarına erecekler !
D ir kısım türbelerin açılması " hakkındaki kanun lâyihası, Milli Eğitim Encümeninden çıkmış; yakında ruznameye alınıp kanunlaşacakmış.
Doğrusu tam zamanında yetişecek demektir: Yoksa bir kısım adaylar muradlannı kime adayacaklardı?
Yalnız bu arada mum ve iplik sanayiimizi de arttırmağa bakmalıyız.
Hani sade adamak için değil ipliği pazara çıkanlar derdine yananlar ila çok olacaktır.—A.F.
Dünya Basınından Hulâsalar
13.2.950 __
Büyük başların büyük ağrıları var
Bana kâğıt, kalem ve yüzbin saat vakit verin: yeni bir dünya yaparım.
Amerikanın Gerek Almanyada gerekse Asyada metin bir siyaset takip edememiş olmasının sebeplerinden biri de, diğer müstem-lekeci devletler gibi kendisini yüzde yüz haklı hissetmemesi ve yabancı ellerde rahatsızlık duymasıdır. Hürriyetin, insan ve millet haklarının şampiyonu, başlıca müdafii olan A-merika, hattâ dışardan gelen tesirler ve müdahalelerle dahi kurulmuş olsa, sırf bir memleketin iç meselesidir mülâhazasiyle, muayyen haklara dokunmaktan eziyet duymaktadır. Bu hal en çok Çinde zahir olmuştur. Filhakika Amerika senelerce Çankayşey’e yardım etmiştir, fakat bu yardıma, her zaman, bir isyan hareketini bastırmak zorunda kalan bir müttefik devlete gösterilen müzaheret rengi verilmiştir.
Bununla beraber, Amerikanın hak ve hakikat duygusuna hâdiseler de geniş ölçüde yardım etmemiştir, denemez.
Eğer Çankayşek idaresi mütefessih bir idare olmasa ve gördüğü yardımdan faydalanmasını bilseydi, (bugün bütün Asyada, Bao Dai hükümeti gibi bir sürü kukla faşist hükümet ler mantar gbi yerden fışkırmış bulu nurlardı. Ama, işler ters gitti. Bu yalnız mukadderat icâbı değil, küt lelerin şuur altı inhimaklerinin tecellilerinden biridir. Bu vaziyet dahilinde Amerikanın Asyada olsun, Almanyada olsun, daha uzun zaman oynayabileceği bir rol kalmamıştır, Amerika, peşinden diğer müstemle-keci devletleri de sürükleyerek memleketine çekilecek ve, iş’an âhi-reye kadar, iyi dostluk münasebetleri sağlamağa çalışacaktır. Yapılacak iş bundan ibarettir. Ve dünkü iki ihtar da bu bakımdan mütalâa edilmelidir. Dünya devletlerinin mukadderatını ne kızıl, ne beyaz, tek bir devlet tayin edemez.
Mücahit TOPALAK
Komünistler askerlerin çekilmesini istiyorlar Siyam’daki Ho - Chi - Mina temsilcisi yabancı gazetelere verdiği bir demeçte, Ho - Chi - Min'in Vi-yetman’ı bir Moskova peyki haline getireceği hakkındaki ithamların hiç bir esasa dayanmadığını söylemiştir. Sözcü, memleketinin, millî egemenlikle kabili telif olmayan her türlü desteklemeyi reddedeceğini sözlerine ilâve etmiştir.
Fransa ile olan münesebetlere gelince, Ho - Chi . Minhıin temsilcisi, Viyetnam'dan Fransız kuvvetleri çekilmedikçe her hangi bir müzakerede bulunmanın imkânsız olduğunu söylemiştir.
Peorson falcılığa devam ediyor
Nevyork, 13 (a.a.) — Amerikan radyo tefsircisi Drew Pearson dün akşamki konuşmasında Birleşik A-merika federal teşkilâtında vazifeli iki yüksek memur pek yakında Sov yet Rusya’ya bazı malûmat vermiş olmak suçuyla federal tahkikat büromu tarafından tevkif olunacaklardır, demiştir.
Pearson'a göre bu mesele, geçenlerde yalan şahadetten 5 yıl hapse mahkûm edilen Alger Hiss hâdisesinden daha fazla alâka uyandıra-
Drew Pearson konuşmasına devamla Mac Çe Tung'un Mançurya-yı Sovyet Rusya'ya terke razı olana kadar göz hapsinde tutulacağını söylemiştir.
Amerikada Atoma karşı savunma
Michigan, 13 a.a. — ilk atom tehlike işareti dün Selfridge hava üssünde verilmiştir. Mefruz bir atom bombasının civarda bir yere düşmesi üzerine bütün memurlara yerlerini terketmek emri verilmiştir. Hopalörler hakikî ve dehşetli bir infilâk gürültüsünü nakletmişlerdir. Bu ses, 1945 de yeni Meksika çöllerindeki Los Alamosda yapılan ilk tecrübe esnasında çekilen filmden alınmıştır.
Yedek tayyareciler de dahil olmak üzere bütün vazifeli kimseler özel sığınaklarda kalmışlardır. Daha sonra. Geiger araştırma aleti ile mücehhez teknisyenler, tehlikeli radyo aktif unsurdan salim bulunan çıkış yollarını araştırmışlardır.
Hindistan’da kargaşalık devam ediyor
İsviçre Radyosu, 13 (Basın - Yayın) — Kalküta'da ve diğer dört şehirde dört gündenberi kargaşalıklar devam etmektedir. Sıkı yönetim Kalkütadan başka diğer bölgelerde de ilân edilmiştir. Kuvvetli polis müfrezeleri buralarda emniyeti sağ lamağa çalışmaktadır.
Einsfein silâhlanma yar şını iyi bulmuyor Roma Radyosu, 13 (Basın - Yayın) — Dün akşam Nevyork'ta demeçte bulunan profesör Einstein Hidrojen bombasının medeniyeti yıkabilecek kudrette olduğunu açıklamıştır. Eistein, silâhlanmıya dayanan güvenlik fikrinin korkunç ve yıkıcı bir hayale dayandığını söyliyerek dünya güvenliğine taallûk eden me seleler hakkında karar verecek milletlerarası bir kurulun ihdasını teklif etmiş ve «bütün milletler bu milletlerarası kurul ile gerçekten işbirliği yapmıya razı olsalar, yakın bir harp tehlikesi bir hayli azalmış olacaktır,» demiştir.
İngilterede seçim kampanyası
Londra Radyosu, 13 (Basın - Yayın) — İngiltere’de 23 Şubatta yapılacak olan genel seçimlerde adaylığını koymak istiyenlerin, adlarını resmi listelere yazdırmak için az vakitleri kalmıştır. Bu müddet yarın öğleden sonra bitmektedir. Bunu müteakip mahallî seçim memurları seçim listelerini resmen ilân edeceklerdir.
Şimdiye kadar 625 yer için 1559 kişi adaylığını koymuştur. Bu miktar yarına kadar tahminen 1800 e kadar yükselecektir. Takriben 100 kadın aday kaydedilmiştir. Bu miktar İngiltere için bir rekordur.
Adaylardan ekserisi işçi muhafazakâr ve liberal partilerindir. Komünistler ise 100 aday göstermektedir. Ayrıca bir çok bağımsızlar ve bir takım küçük gruplar da vardır.
Genel seçimleri incelemek üzere İngiltere’ye gelen bir çok yabancılar arasında, Batı» Almanya parlâmentosunun üyeleri ve daha bazı Almanlar da vardır. Bunlardan mü teşekkil bir gurup dün İçişleri Bakanlığında verilen izahatı dinlemişlerdir. Bu ayın 23 ne kadar Almanlar muhtelif intihap dairelerini gezecekler ve sonra Londra’da oyların atılmasını ve sayılmasını seyredeceklerdir.
İngiliz basını:
Bu sabahki İngiliz gazeteleri iç meselelere olduğu kadar milletler arası olaylara da sütunlarında büyük bir yer ayırmışlardır.
Bağımsız Times gazetesi, İngiltere ve Birleşik Amerika’nın Fransız Hindiçinisinde Viyetman Kamboç ve Laos devletlerini tanımış olmalarını memnuniyetle karşılamaktadır. Times’e göre, bu üç devletin iki büyük demokrat devlet tarafından tanınmış olması, batı demokrasisinin güney doğu komünistlerine karşı göstermiş olduğu güzel bir tesanüd örneğidir. Yine Times’e göre bu suretle İngiltere ve Amerika, Fransız Hindiçinisinde, Fransanın takip etmiş olduğu siyeseti tasvip etmiş olduklarını göstermişlerdir.
Muhafazakâr Daily Telegraph gazetesi, Çin komünist lideri Mao -Tse - Tung’un Moskova’da ikametinin uzamış olmasını ele almakta ve «şayet işler Çin liderinin dilediği gibi bitmiş olsaydı, kendisinin iki aydanberi Sovyet başkentinde bulunmasına lüzum kalmazdı.» demektedir.
Muhafazakâr gazeteye göre Çin komünist lideri kendisine bir peyk devlet mümessiline yapılan muameleyi yaptırmıyor. Stalin bilhassa Asya kıtasının komünistleştirilmesi işine önem vermektedir. Ve bu arada Hindistan ile Pakistan arasında mevcut Keşmir anlaşmazlığından komünist Çin’in faydalanmak istemesi akla gelen şeylerdendir.
Fransız basını:
Bugünkü Fransız basını, çeşitli konular üzerinde durmaktadır.
General De Gaulle’ün söylevini inceleyen Parisien Libere gazetesi:
• Artan milletlerarası gerginlik karşısında De Gaulle, millî birliğin, milletlerarası tesanüdünün gerçekleşmesini ve kuvvetli bir hükümetin iktidara geçmesini istemektedir.» Diyor.
Ce Malin le Pays gazetesi ise, general De Gaulle’ün, bağımsız ve kuvvetli bir Fransa kurması için, Fransızları millî birliği teşkilâtlandırmağa davet ettiğine işaret etmektedir.
Kanada şehirlerini Geyikler başlı
Ottawa, 13 (Nafen) — Kanadanın dağlık nuntakalannda soğuklar yü zünden geyikler yiyecek bulamadıklarından dağların eteklerindeki şehirlere ve kasabalara inmişlerdir. Yi ne soğukların tesiriyle kurt ve antiloplar sürü halinde şehirlere inmişlerdir. Bunlar şehirler içinde halka dokunmadan gezmektedirler. Birçok büyük geyikler Canmore şehrinde sürü halinde gezmekte ve etraftaki çiftliklere giderek yiyecek teminine çalışmaktadırlar.
Kuş uçtuktan sonra...
Londra, 13 (a.a.) — Daily Tele-
graph gazetesine göre, fizik ve atom sahasında veya gizli herhangi bir araştırma yapan bilginlere ait birçok dosya, İngiliz Harbiye Bakanlığı 2 nci şubesi tarafından İncelenmektedir.
Aslen yabancı olan İngiliz bilgin-
leri hakkında. Amerikan emniyet
idaresinin
verdiği malûmattan baş
ka, İngiliz makamları Scotland Yard
tarafından gönderilen raporlardan da faydalanmaktadırlar. Bu arada, bazı kimselerin tabiyeti, esaslı bir
incelemiye mevzu teşkil etmektedir.
Churchill'in en ferah saatleri paleti . _------------ —,—-------------„----
meğe muvaffak olamıyan bu siyaset adamı, tablolarında, dünyayı dilediği Einstein : Atomdan yıldızlara kadar giden bütün mevcelerin bu küçük
tuvali ile haşhaşa kaldığı saatir. İnsanları istediği gibi değiştir* gibi tasvir edebiliyor mu? başlarda olduğuna kaani
Dünyanın çehresini, insanların kabasını değiştiren, tarihe yeni yollar çizen, âlim, mütefekkir, devlet a-damı gibi müstesna şahsiyetlerin hepsi kend lerine göre bir hayot tarzı tut' turmuşlardır. Bu programda en küçük bir aksoma çok kere, bütün ilham ve fikir perilerini ürkütmeye kâfidir. Bunlardan bir kaçının adet ve meraklarını, karakteristik huylarını aşağıda nakledi-
Yunanistan - Arnavutluk bir noktada daha ayrıldılar
Brazaville Radyosu, 13 (Basın -Yayın) — Yunanistan Vietnam’daki Bao Dai rejimini ve diğer iki Hin-diçini memleketindeki milliyetçi re jimleri tanımıştır. Buna mukabil Arnavutluk'ta Hindiçini’deki komünist Ho-Şi-Hing rejimiyle diplomatik münasebet tesisine karar vermiştir.
Güney Afrika’da yaşıyan Hintliler
Londra Radyosu, 13 (Basın - Yayın) — Güney Afrika’da yaşamakta olan Hintlilerin istikbali hakkında bir üçlü toplantı yapılması meselesini görüşmek ve bu yolda imkânları hazırlamak maksadiyle Kap şehrinde toplanan Hindistan Pakistan ve Güney Afrika temsilcileri bir anlaşmıya varmışlardır. Bu memleketler arasında münasebetlerin düzelmiye doğru gittiği ve bilhassa konuşmalar başlamadan Pakistan’ın Güney Afrika ile tekrar ticarete baslıyacağı bildirilmektedir.
yoruz.
Her yiğitin bir yoğurt yiyişi vardır, derler. Yiğit, bizde, kıymetli, cesur, işe yarıyan adama atfedilen bir vasıftır. Ve yiğit adam, başkalarında kusur sayılabilecek bazı hareketlerde bulunsa bile, bu, kusur ve kabahat sayılmaz. O hareket, yiğitin yoğurt yiyişidir. İnsanlar, oldum bittim, yiğitle rin yoğurt yiyişine hayrandırlar. Hat tâ çok kere kendi sıcak sütlerinin dökülmesi pahasına... Napolyon ken di tarziyle yoğurt yemek istedi. Koca Fransayı mahvetti. Hitler de, ke za çok orijinal bir tarzda yoğurt yiyenlerdendi. Netice malûm. Bu misalleri tarihin ilk sahifelerine kadar ilânihaye uzatmak mümkün, fa kat, biz daha ziyade bugünkü yiğit lerin yoğurt yiyiş tarzlarından, yani başkalarınkine benzemıyen âdet ve itiyatlarından bahsedeceğiz. Ve daha çok, başkalarının sütünü dökmeden yoğurt yiyenlerin, insanlığa faydalı olan yiğit kişilerin itiyatlarını ve hayatlarının alâka verici safhalarını anlatacağız.
sıfatiyle âmirinn , tavsiyesine riayet etmiş. O gün bugün, maşallah, Chur-chillde katiyen sıtma araz.ı görülmemiş.
Eski Başbakan, bilhassa çalışırken ve mühim evrakı imzalarken içer. Hattâ bu münasebetle, güzel bir esprisini, naklederler: Afrika ha rekâtı başlamış. Montgomery, Rom-mel ordularını kovalıyor. Bu arada, İngiliz kumandanının çok takdir ettiği bir Alman generali esir düşüyor: General Thomas. Montgomery, sudan başka bir şey içmiyen çok perhizkâr bir adamdır. Düşman olmakla beraber, tâkdir ettiği Alman generalini, sade bir çadır altında, sade bir öğle yemeğine davet ediyor. Haber Londrada duyulunca bir kızılca kıyamettir kopuyor. Vay e-fendim, Afrika orduları Başkomutanı nasıl olurmuş da menfur, canavar Alman ordusunun bir generali ile karşı karşıya oturup bir masada yemek yemiş... Mesele dallanıp budaklanıyor. Hattâ, Montgomery’-nin derhal azledilmesi için meclise takrirler veriliyor. İş, Churchill’e kadar aksediyor. Başbakanın cevabı gayet basit: Kim o Alman generali? Thomas mı?... Ah zavallı Thomas... Ben de bir kere Montgomery ile yemek yemek felâketine uğramış tim. Sofrasında sudan başka bir şey yoktu... Oh olmuş Thomas'ya... Cezasını bulmuş...
Bu sözler ağızdan kulağa yayılarak bütün Londrada bir kahkaha dalgası yaratıyor ve Thomas hâdisesi de böylece kapanıp gidiyor.
Müşterek bir nasip
Churchill’in babası oldukça varlıklı bir adamdı. Malikânesi civarın dâ fakir, orta halli, hattâ zengin çiftçiler otururlardı. Küçük Winston Churchill, ele avuca sığmaz çocuklardan biriydi. Çocukluğunda ağaçlardan atlar, derelere dalarken müteaddit defalar kemiklerini kırdığını bizzat söyler. Yine böyle bir yaramazlık buhranı sırasında Wins-ton bir dereye düştü. Boğuluyordu. Küçük bir köylü çocuğu, vaziyeti görünce derhal suya atlayıp, senelerce sonra lngiltereye bir zafer kazandıracak olan çocuğu kurtardı. Kurtaran çocuğun adı Flemming’di. Aynı Flemming'i, neden sonra, Afrika harekâtı sırasında hastalanan büyük harp lideri Churchill'in 6aş ucunda buluyoruz.
Flemrning, çocukken, Churchill'i dereden çekip çıkarmak suıetile-yaramaz oğlanın hayatım kurtardıktan sonra, Churchill'in babasının yardımile tıp tahsil etti ve bilin diği gibi, bilhassa zatürreeye karşı kurtarıcı bir ilâç olan penisilini buldu. Alim, ilâcını yeni tecrübeye baş ladığı sıralarda, Churchill'in Afri-kada zatürreeye tutulduğunu duyun ca, yakınlarının şahadetine göre, • Yine bana iş düştü. Başım belâda benim bu haylaz çocukla... • diyerek tayyareye atladı ve Churchill'in yaşında olanları, hele içki içenleri hiç affetmiyen kötü bir zatürreeyi ön-liyerek, İngilterenin zaferi borçlu bulunduğu adamı ikinci defa ölümden kurtardı.(Devanu Sa. 5 Sü. 1 de)
D. P. Adana Merkez
İlçe kongresi toplandı

Serbest Fıkra :
Ömrü vefa etmedi!
I ondra Halkevi açıldığı za-men, neler, neler vâdetme-mişti!
İngilterede kültürümüzü o ya-
Sarıçizmeli
yacak, propagandamızı çaktı! Şimdiye kadar,
o sağlaya dünyanın
bizi tanımayışına sebep, hep o-nun yokluğuydu!
El işlerimiz orada teşhir edilecek, mallarımız orada müşteri bulacak, Türk İngiliz dostluğu o rada kaynaşacaktı!
Londra’da tahsilde bulunan gençlerimiz, memurlarımız, artık Anavatan hasreti çekmiyecekler, kendilerini daima Londra’nın için de, TüYk vatanında sayacaklardı! İlâh.
Nitekim, az çok bu işlerde kendini göstermedi değil! Genç kız
larıınızın Avrupayı ve Amerikayı hayran bırakan elişleri bile Londra Halkevinde isim yaptı, son ra da, Atlantiği geçerek Ameri kayı boyladı.
Daha da iyi işliyebilir, daha da verimli olabilirdi; ne yazık ki ömrü vefa etmedi!.
Biz onu, İstanbul ve Ankarada-ki Amerikan ve İngiliz kültür müesseseleri gibi gelişecek, Paris-te ve Romada eşleri açılacak diye beklerken, kapatılıverdi!
Çünkü, açılış gayesinde kültür ve propaganda gibi para ile alâkası olmıyan yüksek mefhumlar
varken, önüne masraf gibi akar sular dikildi!
Vakıa, Halkevlerine ayrılan milyonlarca lira tahsisat içinde o-nun da hissesi vardır. Fakat ne bilirsiniz ki ne Barbakan, ne de Bakanlar Londraya bir kere olsun, gidip il kongrelerinde bulunamadılar! Saatlerce propaganda nutukları söylemediler!
O halde, ne demeğe boşu boşuna masraf edecektik!
Hiç olmazsa Londra Halkevini kapar, onun tahsisatını içerdeki-lere ekliyebilirdik! Böylece, Tür-kiyede bütün Halkevi ve odalarını ayakta tut »bilirdik!
Tevekkeli dememişler; sürüden ayrılan kuzuyu kurt kanar diye!
İşte Londra Halkevi de böyle oldu; besleyemedik öldü!
Ch“rchill içkiye ne zaman alıştı?
İngilterenin cesur ve müdebbir harp lideri ve bugün iktidarı işçilerin elinden almıya hazırlanan muhafazakâr partinin şefi olan Churchill, sigarından ve kadehinden ay-nlamıyan biç adamdır. O kadar ki, büyük ve mühim konferanslara giderken kendisini takip eden iki yardımcısının arka ceplerinde daima hazır vaziyette, hayır tabanca değil, yassı birer viski şişesi bulunurmuş. Roosevelt’in oğlu Eliot Roose veli, babası ile birlikte iştirak ettikleri konferansları anlatırken, Chur-chill’in bu itiyadı üzerinde ısrarla duruyor, ve ıngiliz Devlet adamının, bir kaç kadeh içtikten sonra da ha atak, daha dikkatli ve daha ma-hirane idarei kelâm ettiğini iddia ediyor.
Denebilir ki, Fransanın 939 da yıkılışından sonra, İngiltere’nin, Nazi Almanyasına karşı tek başına dayanabilmiş olmasında viskinin de rolü ve hissesi vardır.
Churchill hatıratında, çok genç yaşından beri içmekte olduğunu iti ' f ediyor. Dostlarının herkesçe malûm olan şakasına göre. Churchill genç yaşta Hindistan'a gittiği zaman, gûya, orada eskiden beri bu lunan bir albay, kendisine, sıtma-ı a karşı en iyi korunma çaresinin viski olduğunu söylemiş. Churchill de bittabi şerefli bir İngiliz olmak
Adana, 13 (Hususi) — Demokrat Parti Adana merkez ilçe kongresi, partinin malı olan Ünal Sinemasında yapılmıştır. Gerek Adana halkı, gerek komşu şehirlerdeki Demokart Partililer tarafından büyük alâka gören kongrbye Mersin, Tarsus, KaraisalI Bahçe, Kadirli, Ceyhan ve Osmaniyeden samiin olarak büyük kafileler gelmiştir.
Kongre başkanlığına Mersinden doktor Tahsin Soylu, ikinci başkan lığa Adanadan avukat Aziz Ocak-çıoğlu, kâtipliklere de Zahid Akdağ, Necip Etli, avukat Said Nil seçil mişlerdir.
İdare heyetinin çalışma raporu ü-zerinde başlıyan tenkitler sert münakaşalara yol açmışsa da, samimiyete, iyiniyete dayanan bu tenkitlerle partinin, dolayısiyle milletin menfaatleri müdafaa edilmiştir. Kongre âzasından söz alan hatipler arasında günün en şayanı dikkat tenkitlerini bilhassa Aziz Ocakçı- , oğlu, Yusuf Avh ın. Said Aksu vap- ' mışlardır.
İdare heyeti adına tenkitlere cevap verilirken, keza, büyük bir anlayış ve tarn bir samimiyet göste rilmiştir. Denilebilir ki. kongre iler bir zihniyet ve akademik bir hava içinde geçmiş, netice itibarle de tak dir ve hayranlığı mucip olmuştur.
Yeni idare heyetine Mahmut Ki baroğlu, Zeynel Milli, lstmet Uslu, Ömer Göçmen. Şevket Kapılı, Zeki Direk, Ilamid Salih Asyalı seçilmiş-lerd’r. Kongre 1 '.uz saat sürmüş-
tür. Böylece Seyhan vilâyeti ilçe kongreleri sona ermiş bulunmakta-
C.H.P. Karsda da çözülüyor!
C. H. P. Göle İlce İdare Kurulu üyelerinden Sabri Budak aşağıdaki istifanameyi telle. C. H. P. Kars İl | Başkanlığına göndermiştir :
• Halk Partisinin memleket idaresinde öteden beri gösterdiği tahakküm zihniyetini müşahede ederek müteessir olmakta ve elimden geldiği kadar bu zehniyetin değiş-| meşine çalışmakta idim. Fakat bütün gayretlerim semeresiz kaldı. Halk Partisi halkın istemediği kimseleri milletvekili yapmağa, uğraş-I makta ve bu maksatla ocak, bucak ve ilçelerde parti konularına mü-' dahale ederek yukardan verilen e-mirlerle idare heyetleri seçtirmek-tedir. Bu vaziyet karşısında Halk Partisinden ve Göle ilce idare kurulu üyeliğinden istifa ederek milli hâkimiyet prensibini samimiyetle müdafaa eden Demokrat Partiye intisap ve bu parti saflarında memlekete hizmet etmek kararını verdim. Saygı ile bildiririm.»
ı Sabri Budak'ın istifasını daha bir çok istifalar takip edeceği muhakkaktır.

ZAFER
14 2 1950
Sayfa: 4
{^V^zon; ZUMURİ DANIŞMAN—)MBamrrf'TWil
Haşan neş'eli bir kahkaha attı. Adeta katılıyordu.
— Şu söylediğini sen de beğenmiyorsun ya... Budalalığın lüzumu var mı? Siz hiç bir Türk'ün, ölmeden silâhlarını çıkardığını gördünüz mü?
— 91 —
Ya o falcı!... Bir de o var. Ne de güzel şeydi. Sanki adamın içini o-kuyordu. Adam sen de... Güzel olmuş, çirkin olmuş, bana ne... Hem de topu topu adî bir falcı... İyi a-ma bana da çok yakınlık göstermişti. Sanki halilemizmiş gibi... Acaba bu memleketin bütün ka_ dınlarının huyu böyle mi?
Acaba onu bir kere daha görsek mi? Yok canım... Görüp ne-ya-pacağım. Ama... Belki de görmek iyi olur.
Hoppala... Dolap beygiri gibi dönüp dolaşıp aynı mevzua geliyorum. Yoksa o kıza tutuldum mu?.)
Delikanlı bir müddet dalgın dalgın yürüdükten sonra birdenbire durdu ve asabî bir eda ile:
(Haydi Haşan... Yürü var git i-şine... Bunlar seni yolundan alıkoyacak şeyler değildir. Bir falcı kızı değil mi? Benim gibisine bin falcı kızı bulunur. Ben Osmanlı padişahı ile sohbet etmiş adamım. Bu gece istirahat edelim de, yarın in-şaallah padişahımıza kavuşuruz.)
Okuyanlar anlamıştır ki, bu a-vare delikanlı Ulubatlı Hasandır. Haşan, bir müddet daha dolaştıktan sonra gece yansı yatmağa gitti.
Bizansta kıyamet kopuyor
Haşan, ertesi sabah kalkmış, E-dirnekapıya doğru yola çıkmıştı. Edirnekapı muhafızlarına atını e-manet ettiğini hatırlamıştı.
(Gidip atımızı alalım..)
Diye düşünüyordu. Fakat daha ikinci veya üçüncü sokağı geçmeden etrafta, her vakitkine benze-miyen bir gürültünün farkına varır-gibi oldu. Gelip geçenler kendisine daha başka türlü bakıyorlar ve bağırmıyorlardı:
(İşte bir Türk... Bu bir Türk-
Bir aralık sinirlendi:
(Benim Türk olduğumu bilmek için kehanete lüzum yok... Tajjiî Türküm ya..)
Geri dönüp şöyle bir göğsünü gerdi ve iki adım attı. Etrafına toplanmakta olan beş on kişi, bu dağ gibi delikanlının meydan okuyuşu karşısında geriledi:
(Türk... Türk'tür... Meydan o-kuyuşundan belli... Askerlere haber verelim. İmparatora haber verilsin!..)
Haşan, bu kuru kalabalığın korkaklığına güldü.
— Ne tabansız şeyler Yarabbi!... Haydi kavga edeyim, nafile... Bir yumrukta on tanesi yere serilecek.. Kavganın tadı çıkmaz kı\..)
Yine yoluna devam etti. Fakat arkasını takip eden kalabalık gittikçe artıyordu. Bazan gülüyor, ba-zan sinirleniyor, fakat her dakika tetikte duruyordu. Çünkü anlamadığı bir fevkalâdeliğin mevcut olduğunu tahmin ediyordu.
Böylece bugünkü Aksaray semtine kadar geldi. Tam meydana geldiği sırada karşıdan dört tane Bizans askeri gördü. Fazla ehemmiyet vermeden yoluna devam etmek istedi. Fakat askerlerin vaziyetini görünce durdu. Çünkü bu askerler ona doğru geliyorlar ve tehdit eder gibi görünüyorlardı. İki ayağını açarak ve göğsünü gererek dimdik durdu. Sabit ve hiddetli gözlerle askerlere bakmağa başladı.
Yaklaşan askerlerden biri ona Rumca bir şey söyledi. Haşan:
— Ben Rum değilim, Türküm. Türkçe söyle ki maksadını anlıya-îım..
Diye cevap verdi. Askerlerden biri Türkçe biliyordu:
— Türk müsün?.
— Elbette ya... Şu duruşuma bir baksana... Bizansta böyle adam gördün mü ?
Asker, söylediklerini tercüme e-dince halk arasında garip bir kaynaşma oldu. Bir kısmı:
(Ne duruyorsunuz, yakalasanı-za...-
Diye bağırıyor, bir kısmı da:
(Ne yiğit adam... Bin kişiye meydan okuyor.)
(Eğer bütün Türkler böyle ise..)
Asker yaklaştı:
— Silâhlarını çıkar. İmparatorun emriyle seni tevkif ediyoruz.
Haşan, neş’eli bir kahkaha attı. Adetâ katılıyordu.
— Şu söylediğini sen de beğenmiyorsun ya... Budalalığın lüzumu var mı? Siz hiç bir Türk’ün, ölmeden silâhlarını çıkardığını gör dünüz mü? Silâh, bizim namusumuzdur be...
- — Uzun etme... Silâhlarını teslim et...
Haşan bir daha güldü:
— Gel alsana...
Ve derhal palasını çekti. Dört asker, tek başına bir adamın böyle bir delilik yapacağını tahmin etmedikleri için boş bulunmuşlardı. Derhal geriye sıçradılar. Haşan bağırıyordu:
— Haydi bakalım. Şu seyircileri de nafile bekletmiyelim. Canları sıkılıyor. Biraz eğlendirelim onları... Çekiniz kılıçlarınızı!.
Halk arasında müthiş bir kaynaşma oldu. Derhal meydan açıldı. Haşan bir kaplan gibi en öndeki
askerin üzerine atıldı. Bu asker da-daha kılıcını çekmeğe vakit bulamamıştı. Omuzuna yediği bir darbe ile bağırarak yere serildi. Bu sırada diğer üç asker kılıçlarını çekmişlerdi. Fakat üçünde de bir ürkeklik vardı. Böyle bir deliye rastgelmemişlerdi.
Haşan, durmadan söyleniyor ve hücum ediyordu:
— Ne korkuyorsunuz? Üçe karşı bir... Vakıa utanıyorum ama, ne yapalım... Kısmetimize bu kadar düştü. Şöyle bir, iki düzüne olmalıydınız ki... Cünbüş dediğin o vakit görülürdü.
Haşan, üç askerin arasında fırıl fırıl dönüyordu. Birini süratle halkın üzerine doğru sürdükten sonra, yıldırım gibi arkasına dönüyor, İkincisinin kılıç darbesini savuşturup üçüncüsüne hamle ediyordu.
Haşan bir aralık:
— Dikkat!...
Diye bağırdıktan sonra, askerin birisinin elindeki kılıcı düşürttü. Sonra gözle farkedilemiyecek kadar müthiş bir süratle bu askeri belinden kavrayıp havaya kaldırdı ve bir boş çuval gibi kalabalığın ta ortasına fırlattı. Ve akabinde ge ri dönerek iki askere hücum etti.
Toplanan halk şaşkına dönmüştü. Bu acaip delikanlının hareketlerini gözle bile takip etmek müşküldü. Şimdi iki asker, Haşanı ya-aklamak için değil de, canlarını kurtarmak için savaşıyorlardı. Birini kalabalığın üzerine sürdükten sonra ötekine hücum ediyor, onu kalabalığa attıktan sonra diğerine dönüyordu.
Nihayet üçüncü asker de yediği bir darbeden sonra yere yıkıldı. Dördüncü asker şaşkın bir halde i-ken, birdenbire müthiş bir çığlık koptu:
— İmparator!.. İsparator!...
Meydan birdenbire açıldı. Asker kurtulmuştu. Haşan, ortada dimdik kalakalmıştı. O, daha imparatorun geldiğini farketmemişti; kahkahalarla gülerek bağırıyordu:
— Ne oldu? Yahu şu sünepeler bir anda buz gibi eriyiverdiler. Daha yok mu? Yazık... Pek kısa sürdü. Şu seyircilerden utandım.
Bu sırada Haşan da gelenleri gördü. Sırmalara garkolmuş bir halde önde imparator olmak üzere en az otuz kır tane hassa askeri görünmüştü.
Haşan şöyle bir gerildikten sonra:
(Bu da kim?.)
Dedi. Etraftan hâlâ (İmparator!. İmparator!.) sesleri geliyordu. O vakit farkına vardı.
(Vay canına... İmparatormuş demek... Şunu dünya gözüyle iyice bir göreyim bari. Belki bir gün lâzım olur...)
İmparator at üzerinde idi. Hassa askerleri ise yaya idiler. Kostantin yanında bulunan hassa kumandanı (Leon) a bir şeyler söyledi. Hassa kumandanının halinde bir aca-iplik vardı. Haşanı tanımıştı. Onu, falcı kızının evinde görmüş, payını almıştı.
Hassa kumandanının rengi sarardı. imparator da bunun farkına varmış, fakat sebebini anlayamamıştı.
— Ne oluyor Leon?
Diye sordu.
— Bir şey yok haşmetpenah... Bu, her halde delinin biri.
— Git ,onu tevkif et...
(Devamı var)
— Bizi istediğiniz gibi kullanınız, dedi. Emirleriniz ne olursa olsun canla başla yerine getirmeğe hazırız.
Boröver, bunlara bir setliye tadar ciddî bir nazarla bakarak Fransua’ya döndü:
— Söyleyiniz, efendim, fikriniz nedir?... ne buyuracaksınız?.. Dedi.
Son derece mütehassis ve müte-heyyiç olan Fransua bağırdı:
— Diyeceğim şu: İşte iki mert ve kahraman!... daha iyisi, iki büyük kalpli insan!
İki zabit, ayni derecede asil bir arkadaşlarına teşekkür eden asilzadeler gibi Fransua’nın önünde hürmetle eğildiler. Sonra, Borö-ver'e döndüler ve önünde (hazırol) veziyetini aldılar.
Boröver tatlı bir eda ile:
— Efendiler, sîzler vadettiğiniz-den çok fazlasını, yapmıyacağınız-daha ziyadesini yaptınız. Şimdi, size minnet borçlu olan biri varsa o da benim. Sırası elbette gelir ve o zaman Şövalye Dö Boröver’in size olan borcunu nasıl ödeyeceğini görürsünüz. Artık verecek hiç bir emrim yoktur. Eğer maksadınız, zannettiğim gibi şu gördüğüm serserilere hak ettikleri cezayı vermekse ben bu hususta sîzlerden emir almayı kendimce büyük bir şeref sayarım. Sözlerini söyledi.
Bu nâzikâne sözler söylenildiği sırada, Protestanlar grupu, muharebe nizamında olarak yaklaşmıştı. Kulenin bir tarafında Protestanlar ve diğer tarafında da Giyyom Pan-tekot’la çetesi duruyorlardı.
Çarpışmaya henüz başlanmama-
I
İ şte iki mısra ki, hem fertler I için, hem de cemiyetler için düsturuülâmel olabilir. İki satırlık bir yazı ki, her ömre kabili tatbiktir.
Bu iki mısraı nereden buldun diye
Bir vecize olan-baştaki iki mısra’ın
uu hm misi aı ncıcuvn uuııaunuıjt Bır vecize olan DaşıaKi iki mısra ın bana sormak hatırınıza gelebilir bel- | manasına göre bir hadde kadar yük ki... Daha evvel ben söyliyeyim. Bu. selme devam eder ve sonra iniş, yı-iki mısraı berceste, uzun ve pek a- kılış başlar. Zaten insan ömrü de cıklı olan Endülüs mersiyesinin ilk öyle değil midir ki, cemiyetler ve iki mısraıdır. Aslı arapçadır ve şöy- | devletler bundan müstesna olsun!... (Likülli şey’in iza matemme noksanu Felâ yağurru bitıbilayşi insanu...)
Aslındaki mananın derinliği, tercümesinde aynen muhafaza edilmiş, hattâ bana kalırsa aslından ziyade muvaffak olunmuştur. Mersiyeyi nazmen tercüme eden Filibeli Nizami beydir.
Kitapları karıştırırken elime bir Endülüs tarihi geçiverdi. Bilmem kaçıncı defa okudum. Yalnız şu iki mısra beni saatlerce düşündürdü.
Mersiyenin kim tarafından ve ne münasebetle yazıldığım izah edeyim.
Mersiye, Endülüs Emevilerinin son hükümdarlarından biri tarafından Osmanlı hükümetine gönderilmiştir.
O Endülüs hükümeti ki, tam yedi sekiz asır İspanyada şan ve şöhret içinde yaşamış, Avrupa âlemini ilim nurlariyle aydınlatmış, zenginlik, lüks, refah ve saadet içinde yaşıya-rak bütün dünyanın gıptasını celbet-mişti. Medinetüzzehra, Elhamra onların eseridir ki, tezyinatının ihtişamı, bugün bile on binlerce seyyah celbetmektedir.
Sonra ne oldu? O muhteşem saraylar içinde yarından gafil, lüks ve refaha müstağrak olarak yaşıyanlar, o dolu hazineler, o şan ve şöhret, o kuvvet ve kudret ne oldu?
Hepsi, göz yaşları ile yazılan acıklı bir mersiyenin satırları arasında eridi gitti.
Hepinizin bildiği, fakat ne kadar tekrarlanırsa insana o kadar fazla tesir eden bir hutbeden bahsedeceğim. Meşhur Arap hatibi Kassubni Sâide’nin Ukâz panayırında söylediği nutuktan... Fânî bir âlem için yır tınan, bir dakikalık refah için her fenalığı yapan insan oğluna ne güzel bir nasihattir bu...
«Ey nas! Geliniz, dinleyiniz!... İbret alınız! Yaşıyan ölür, ölen kaybolup gider. Vakaların ardı arası ke silmez. Kulak veriniz! Gökte habeı var, yerde ibret alınacak çok şeyler var.
Gelen gider, giden bir daha gelmez. Acaba vardıkları yerden memnun oldukları için mi kalırlar, yoksa orada ebedî uykuya mı dalarlar?
Ey insanlar!... Hani Firavunlar, Nemrutlar?!... Hani onların gurur ve azametleri? Hani, içinde ebedî yaşıyacaklarmış gibi yükselttikleri kâşaneler?!... Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı... Sakın onların gittiği yolda gitmeyin. Her şey geçicidir. Bâkî olan ancak Cenabı Hak’tır.
Ölüm ırmağının girecek yeri var, fakat çıkacak yeri yoktur...)
Ukâz panayırında bin üç yüz küsur sene evvel söylenen hutbenin bir parçası budur. Endülüs hükümeti de azametin, iktidarın en yüksek mertebelerini görmüştü. Kimbilir gurura kapılarak herşeyi küçük mü gördü, ne oldu? Bilinemez...
İster evliya, ister enbiya olsun, hangi insan oğlu var ki zekâ ve kuvvetinin en yüksek kademesi olan elli altmış yaşından sonra ihtiyarlığın önüne geçebilsin... Ve ebedî yıkılışa mani olabilsin!
O koca Endülüs devleti de işte bu
tabii kanuna tâbi oldu. Yedi sekiz asır bir meşale gibi parladıktan, refahın ve azametin her şek.lini gördükten sonra çötü.
Ne acıdır onun çöküşü!
İslâm medeniyetinin batıda son kalesi olan, devrin en güzel mimarî eserlerini, medeniyet abidelerini göğ sünde barındıran o güzel Gırnata şeh rinin son hükümdarı (Abdullah Sa-gir - Küçük Abdullah), payitahtını düşmana teslim ederek Afrlkaya çe-
İBUNLARI BİLİYOR MUSUNUzj
Hayat yetmişinde başlar
Kant( feylesof) 74 yaşında «anropo-loji» sini, «âdetlerin metafiziği» ni, «memleketlerin çatışmasını yazdı.
Tintoretto (ressam) 74 yaşında 10 metre boyu ve iki metre yirmi santim enindeki muazzam eseri «cennet» i yaptı.
Verdi (kompozitör) 74 yaşında şaheser operesi «Othello.yu, 80 yaşında «Faltaff» operasını, 85yaşında da- Ave Miiria» yı, «Stabat Mater» i ve «Tedeum.u besteledi.
Lamarck (Tabiat bilgini) 78 yaşında büyük Zoolojik eseri «bel kemiksiz hayvanların tabiî tarihi»ni ta-mamlıyarak Darvin’den önce tekâmül nazariyesinin temelini atmış oldu.
Cato (Romalı devlet adamı) 80 yaşında Grekçe öğrenmiye başladı.
Goethe (şair feylesof) 80 yaşında «Faust»u tamamladı.
Tizian (Ressam) 98 yaşında meşhur tasviri «Lepantov muharebesini yaptı. (Das Beste) den
Avrupanın Atom ateşiyle ısıtılması
Malûmdur ki, Avrupanın Kuzey Batı sahilleri, ta Kuzey Kap’a ve Yeni Semlia’ya kadar Golf - Stirim denilen sıcak su akıntısı sayesinde kışın buz tutmaz halbuki ayni arz derecesi üstünde bulunan Labradar daimi buzlar altındadır. Golf - Stirim olmasaydı Batı ve Orta Avrupa kışları 2 . 3 ay daha uzun sürer ve ortalama soğuk derecesi 24 olurdu.
Yalnız Golf - Stirim Meksika körfezinden Avrupa kıyılarına kadar 24' derece hararet kaydetmektedir. Bu mühim kaybın 8 . 14 derecesi ise sırf Aysbergler yüzünden olmaktadır. Aysbergler henüz kendisine ulaşmadan eriyecek olsa, sıcak akıntının yaladığı sahiller ta Kuzay Kap’a kadar Riviera iklimine kavuşurdu. Şimdilik Kont Soltikovv’-un hayali «Thules kıraliçesinin esrarı» romanında konu teşkil eden bu fikir çok geçmeden pekâlâ hakikat olabilir. Soltikow'a göre bunun için küçük çapta atom bombaları imal edip bunları bir nöbetçi filonun hizmetine vermekten başka yapılacak şey yoktur; akıntıya yak-
laşan bütün Aysberler bunlarla avlanıp yok edilecektir. Avrupa bitki aleminin bu sayede ne büyük bir zenginliğe kavuşacağı düşünülürse, küçük atom bombalariyle yapılacak masrafın ne kadar önemsiz olacağı derhal anlaşılır: Birkaç aylık yumuşak bir kış, herşeyi erken büyüten bereketli bir ilkbahar, sıcak bir yaz, uzun ve tatlı bir sonbahar Av-rupanın ekonomisini kökten değiştirmez miydi? Bütün bu nimetlerin birkaç derece fazla akıntı sıcaklı-ğiyle elde edileceği ise muhakkaktır.
Gerçi bu Golfstirim projesi Solti-kovv’un romanından bşaka bir yerde henüz görülmemişse de, dava ele alındığı takdirde romancının teklif ettiğinden daha pratik, daha u-cuz bir usul de bulunabilir. Meselâ akıntının içinde sıcaklık doğrudan atom kalıpları gömülür ki, bunlar Aysbrglerin çaldığı birkaç derecelik sıcaklığı suya geri verir. O zaman kıtamızın «tabiî» sıcak su ile ısıtma sistemi «sun’i» bir hale gelmiş olur. (News Europa) dan
Alaskada yeni bir Altına hiicum
Geniş yeni altın sahalarının bulunması yüzünden, 1949 un yeni bir altın sarhoşluğuna sebep olacağını daha önceden haber vermiştik. Bu tahminimizin 25 Ekim tarihli United - Press haberiyle teyit edilmiştir. Alaska’da Fairbanks şehrinden bildirildiğine göre Yukon nehrinde nohut kadar iri altın taneleri bulunmuştur. Yıldırım sür’atiyle dünyaya yayılan bu haber ilgili çevrelerde, ancak 1898 de, Kanada’da Yu-ko’nun bir kolu olan Klondike’ye doğru yapılan tarihi üşüşmeyi hatırlatan bir heyecan yarattı. Hem bu seferki altın avcıları uçaklarla geliyorlar. Eksperlerin sözlerine bakılırsa Alaska’nın öteki nehirlerinde ve Kanada’nın uç bölgelerindeki birçok vadilerin rüsup tabakaları içinde çok zengin yeni buluntular olması beklenir.
Birleşik Amerika günden güne artan bu altın heyecanının en yüksek noktasına ancak bastığımız 1950 ortalarında ulaşacağı söylenmektedir. (News Europa) dan
PAPAZ ÇAYIRI
"—— Yazanı Misel Ze/ako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı ■ 85 ■■ 1
sının sebebi ne olduğu hatıra gelebilir. Bu sebep, Pantekot'ün tereddüdü idi. Serseri, vakıa adetçe fazlalık kendi tarafında olduğunu görüyordu amma, Protestanların zırhlı gömlek giymiş olduklarım da görüyordu. Bu, kılıçla çarpışmada çok mühim bîr fayda sağlıyordu. Pantekot, ayni zamanda, beraber sürükleyip getirdiği haşaratın cesaret vereceklerini de an lamıştı. Adam öldürmek, yağmacılık etmek için eşleri bulunmayan bu haydutlar, karşılarında şu Protestanlar gibi mükemmel surette teçhiz edilmiş ve her şeye karar vermiş adamları görünce içlerinden üçte ikisinin tavşanlar gibi tabanları kaldıracaklarını biliyordu.
meydana çıkmışlardı. Artık lâmi cimi yoktu. Sıvışmak da mümkün değildi. Çünki, Rospinyak’ın çatı pençeresinden burası ıı gözeltmek-te olduğunu ve kendisine verilen bir vazifeyi başarmak için akıllara hayret verecek bir kahramanlık yaratmadığını asla affetmiyece-ğini biliyordu. Bu sebeplt, hemen çarpışma için tertibat aldı.
Protestan asilzadeleri, bö. le ipten kazıktan kurtulmuş âdi haydut makulesi adamlarla çarpışmadı zül addediyorlardı.
Bunlardan biri ilerliyerek azametli bir tavırla bağırdı:
— Hey! serseri dilenci herifler,
canınızın cehenneme gitmesini is-
Bu sebeple, yalnız bunların ara-
sında bulunan kendi
adamlarına
güvenebiliyordu; bunlardan emindi. O vakit de kendisi ekalliyette kalıyordu ve muhakkat mağlûp olacağına inanıyordu.
Giyyom Pantekot bütün bunları lıesabetmişti. Bu sebeple, kendini kuvvetli hissetmediği için, çarpışmadan vaz geçip ihtiyatla ricat (jt-ınesi ve melun Protestanlar çekilir çekilmez yine buraya koşup gelmesi muhtemeldi.
Lâkin, o bu kararı tam alacağı sırada Boröver'le Kon Dö Luvr
temiyorsanız defolup gidin buradan.
Bu sözler, müthiş bir küfür ve hakaret yaylımı ile karşılandı ve müteakiben:
— Gebersin Protestanlar! ateşe atılsın zındıklar! gebert! gebert! zındıklara hücum!... naraları başladı.
Bu, Protestanları hiddetlendirmek için en iyi bir çare idi.
Onlar da:
— Kahrolsun! gebersin Papacı-lar!... diye mukabelede bulundular.
Ve çarpışma hemen başladı.
i
kiliyordu. Fakat, bin bir füsünlu â-lemin hülyasını taşıyan güzel şehrine dönüp bir kere bakmaktan ken dini alamadı.
Abdullah, Gırnata’nın cenubunda bir tepe üzerinde idi. Ve o tepeyi aş-ı tıktan sonra, ebediyen o hülya ve medeniyet şehrini, güzel Gırnata’yı | bir daha göremiyecekti.
Dayanamadı, geri döndü, içi yana yana terkettiği şehre baktı. Heyhat! ” Gırnata şehri alevler içinde yanıyor du. Bütün mazisi, bütün medeniyeti ile yanıyordu.
Abdullah, eliyle düşmana teslim ettiği güzel yurdunun bu fecî ve yü rekler acısı hali karşısında tahammül edemedi, hıçkıra hıçkıra ağla-mıya başladı. Yanında annesi de var dı. O azimkar kadın, bir, yanan me deniyet şehrine, bir de aciz içinde kıvranan oğluna baktı, baktı... Sonra, ânî bir hiddetle bağırdı:
(Ağla hain ağla!... Erkekler gibi müdafaa edemediğin memleketinin karşısında, şimdi sana kadınlar gibi ağlamak yaraşır!)
Ve, bir ışık söndü, bir medeniyet ışığı söndü... Asırlık bir medeniyet mahvoldu. Bir azamet ve iktidar böylece tarihe karıştı....
Her fâni gibi...
Garpta, en yüksek günlerini tamamladığı için yıkılan bu devlete mukabil, şarkta yeni bir devlet, yeni bir Türk devleti yükselmekte idi, Osmanlı devleti...
Biri mukadder ömrünü tamamlamıştı, öteki medeniyet âlemine yeni doğuyordu.
Son bir ümit... Acaba Endülüs hü kümeti yıkılıştan kurtulabilir miydi? Gittikçe kuvvetlenen Osmanlı devleti onu kurtarabilir miydi?
İşte çok uzun ve çok ibret verici vecizelerle dolu olan Endülüs mersiyesi bu arzunun bir neticesiydi.
Yürekler parçalayan bu mersiye, Endülüs'ün son günlerinde Osmanlı hükümetine gönderilmişti. Bu bir feryatname idi. Öyle bir feryatname ki, daha ilk mısralarında bir hayat felsefesi ile başlıyordu:
(Likülli Şey’in iza ma temme noksa-nu...)
Yani (hangi şey ki en yüksek noktasına varır, artık onun için gerilemek mukadderdir.) (*)
Bu satırların arasında şu manalar da gizli olsa gerektir:
(Madem ki en yüksek noktaya va ran geriler, biz de bir zamanlar dün yanın en kudretli devleti idik. Gurur ve azamet içinde yaşadık. Şimdi yıkılma devrine girdik.)
Sonra ikinci mısra geliyor:
(Felâ yağurru Bitıbül’ayşü insanu..)
Manası: (İnsan güzel geçen günlere gururlanmamalıdır.)
Yani (Siz dç ey Osmanlı hükümdarları! Bugünkü kuvvet ve iktidarınıza fazla güvenmeyiniz. Siz de bir gün, bu güzel günlerinizin akabinde bizim gibi zaafın, aczin, çaresizliğin ve yıkılışın acısını çekecek-
İşte bu kadar... Ne yazık ki, hiç bir tarihî misal, hiç bir facia bize fâniliğimizi hatırlatamamaktadır. İ-çimizdeki ihtiras şeytanı, sanki ebedî imişiz gibi, bizi fenalıkların dehliz lerinde dolaştırmaktadır...
Döle gazetesi.
RADYOSU
14 ŞUBAT 1950 SALI
İSTANBUL RADYOSU
14 ŞUBAT 1950 SALI
19.00
19.15
19.20
Fa
y Te-

LÜZUMLU TELEFONLAR
(*) Şiirler kelime kelime tercüme edilmiş değildir.
Yangın ...........
Sıhhî imdat ......
Trenler ..........
Hava Yolları.....
Yataklı vagonlar Su ârıza .........
Elektrik .........
Havagazı .........
Başkent Taksi Yeni Güven Taksi Sizin Taksi ......
Merkez Taksi .....
Ersan Taksi.......
00
91 12028 14881 11566 21575 24846 24846 22222 22333 22333 11111 21111
A
Giyyom Pantekot’ün aklına gelen şey hemen vuku buldu: kendisine iltihak eden korkak haydutlar çetesi, kahir bir kuvveti karşısında bulunduğunu görünce birden bire ortadan kayboluverdiler. Ancak on serseri kalmıştı yanında.
Pantekot, kaçan haydutlarla alâkadar olmıyarak yalnız kendi a-damlarına güvenmek gibi âkilâne bir karar verdi.
Askerler gibi hareket eden Protestanlar hemen üç grupa ayrılmışlardı. Bu üç gruptan her biri, naralar atarak, ağaca sokulan üç demir kama gibi, çetenin içine atıldı.
Giyyom Pantekot’da çetesini iki kısma ayırmıştı. Bunun birinci grupu, hücum edenlerin büyük kısmına karşı koyacak. Bu kısım, derhal yerini terketti, Busi ve Bu-şeri sokakları istikametinde ğ)ori çekildi.
Maharetle yapılmış olan bu ri-rat, hakikatte, bir manvreden ibaretti. Maksat da, Protestanları teşhir kulesinden uzaklaştırmak ve ayrıca bir grup teşkil eden Borö-ver’le arkadaşlarını tecridetmekti. Bu grupa, iki Protestan zabit de iltihak etmişti.
En iyi adamlarının onbeşinden teşekkül eden ve bizzat Pantekot
tarafından kumanda edilen ikinci grup, toplu bir halde Boröver’in üzerine atılacak ve diğerleriyle alâkadar olmaksızın Şövalyeyi ve Kont Dö Luvr’u öldürecekti. Bundan sonra, Pantekot’ün çalacağı bir düdük üzerine bütün çete derhal kaçıp gidecekti. Kendisine vade-dilen paraya mukabil yapılacak o-lan iş tamamlanmış olduğundan artık enayice kendilerini Protes' tanlara öldürtmekte ne fayda vardı?
İşler tamamiyle değilse de kısmen, Pantekot’ün tertip ettiği şekilde cereyan etti.
Yani, Boröver grupu tecride-dildi. Amma, hepsi bu kadar.
Boröver, evvelâ Fransua’yı kendi dört arkadaşına emanet etmişti ve onlar da hemen kralın etrafını kuşattılar. Onu harekâtında tamamiyle serbest bıraktılar. Dö-ğüşmekte bile serbestti. Onlar sadece ona nezaret ediyorlar ve düş inanlara hücum etmekten ziyade ona indirilecek kılıç darbelerini çelmekle meşgul oluyorlardı. Amma, bunu da Fransua’ya sezdirmemek için gayet maharetle hareket ederek onu, en az tehlikeli olduğunu anladıkları yerlere sevk ediyorlardı.
Bu tertibattan da şu neticeler husule geldi : Evvelâ, her şeyin fevkinde gayet mühim addettiği Kralın hayatını bu suretle emniyet altına almış olduğundan dolayı artık kalben müsterih olan Boröver, kendini tamamiyle hücuma hasretmiş ve bu işi de bermutat yıldırım süratiyle yapmıştı.
(Devamı var)
SİNEMALAR EĞLENCE
V E YERLERİ
BÜYÜK
ANKARA
ULUS
YENİ PARK SÜMER
SUS CEBECİ
(15031)
(23433)
(22294)
(14040) » Hanrof Kun
(11131)
(14072)
(14071)
(18848)
Yaratılan adam Mösyö Verdu Kocam öldürmedi rbazı
Zehirli şüphe Cehennemde bir Melek, öldüren bu kadını Zehirli şüphe Balıkçının sevgilisi

NÖBETÇİ ECZANELER
Üniversite, Çankaya, Hayat
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
12 aylık ............. 28 I
Memleket dışı
12 aylık ..............
6 » ..................
3 » ..............
ZAFER’in İlân Şartları
Başlık ..................... 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm.... 4 »
4. cü sayfada Sm........... 3 )
5. ve 6. cı sayfada Sm..... 2 )
Doğum, Nlkfth, Nişan, ölüm ve Mevlût İlanları 5 santimi geçmemek ) şartlyle 15 lira.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
3
Tanımadığımız bir kış sporu
Türkiye İş Bankası
Linyit kömürleri
her nevi kömür
EUI HOKEYİ
Tasarruf Hesapları 1950 İkramiyelerinden faydalanınız
Ve Çeşitli Para İkramiyeleri..
Önümüzdeki Çekilişler
21 Nisan (Çocuk hesapları için), 1 Haziran, 25 Ağustos, 31 Ekim, 29 Aralık
1 Haziran çekilişinde büyük İkramiyeler
Büyükada’da Köşk, Ankara’da Dükkân.
Dikkat
EV ve DÜKKÂNLARIN İntikal ve
Sobasında üstten yakılmak suretile kokusuz ve dumansız yanar.
Bu kömür odundan üç defa daha ucuz ve üç defa daha kuvvetlidir.
linyit evin en tasarrufIu yakıt vasıtasıdır
ETİBANK
V
r
(959) - (96)
ÇİZME SATIŞI BAŞLADI
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol et Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 29 No.ya kadar 700 Krş.

Qoadrat çizmelerinin fiyatları
20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krg.
Bu resim: Kanada ve Birleşik Ame.ika takımları ar-sınua yapılan bir Karşılaşmada kritik bir anı tesbit etmektedir.
TÜRK-ITALYAN
Boks Maçları
Ankara Valiliğinden
Güven Kundura Mağazası Çık-
Telefon : 11919
YEMİ NEŞRİYATı
iiratle kaleye akan muhacimin, kalecinin bütün gayre-tine rağmen sert kauçuk topu âğls m taknııya muvaffak olduğunu gö-rüyorsunuz.
I
I
4
e
l s
5
elikten yapılmış kızak ayaklarını takmış ceviz cinsinden _ bir ağaçtan yapılmış bir bu-^uk metre uzunluğundaki sopalarla mücehhez altışar kişilik iki takımın oyuncuları bu oyunda sert bir lâstik yuvarlağı takip ederler. Bu sert lâstik yuvarlağı paslaşarak gö tüıen iki takım oyuncularının gayeleri, bunu hasım tarafın kalesine atabilmektir. Buz üzerinde oynanan hokey oyununu ilk defa seyre giden bir kimse, ileriye geriye kayan bu oyuncuları ellerindeki sopalarla adetâ birbirlerini dövmiye kalkıştıklarına zahip olabilir.
Buz üzerinde hokey muhakkak ki dünyanın en seri sporudur. Bu oyunda başarı gösterebilmek için elzem olan en önemli şey muhakkak ki sürattir. Çünkü buz üzerinde ya vaş hareket etmek imkânsızdır. Bilhassa böyle bir sahnede biri, sizde bulunan birşeyi almıya gayret gös-
terdigi takdirde ister istemez süratle harekete geçmek meoburiyeti başgösterir ve başka türlü hareket etmeğe de imkân ve ihtmal yoktur.
Takım şöyle teşekkül etmektedir: Kaleci, iki müdafi, bir orta ve iki açık, hücum hattı bir orta ve iki açıktan ibarettir. Müdafiler de topu kalelerinden uzaklaştırmıya gayret ederler.
Buz üzerinde oynanan hokeyde süratten sonra aranması lâzım gelen en büyük meziyet, gol yapmak te-şebbüsiyle ilerlerken sert yuvarlak lâstiği takım arkadaşına geçirmek hususunda gösterilecek maharettir. Halbuki, müdafi oyuncularında baş ka hususiyetler aranmaktadır. Müdafaa oyuncusunun, hasım muhaciminin topla kaleye ilerlediğini görür görmez hesaplı bir çıkışla o oyuncunun yanına kadar kaydıktan sonra nizamî bir şarjla o oyuncuyu yere düşürüp topu kontrolü altına
alması lâzımdır.
Hokey oyununda çok önemli yaralanmalar husule gelmez. Oyuncuların giyinme tarzları ve kullandıkları gayet ağır eldivenlerle bu gibi nâhoş durumların önüne geçilmekte ise de pek tabiî olarak iki pro-fesyönel takım arasında yapılacak bir maçta el veya ayak kırılmaları beklenmiyecek şeyler değildir.
Birleşik Amerika’da buz üzerin-I de hokey çok rağbet görmektedir. Mevsimi başlayınca hemen hemen her gece bir çok maçlar yapılır. Bu maçlarda bir çok defalar düşülür, kalkılır ve şiddetli şarjlar yapılır. Ve ekseriya kazalar eksik olmaz.
Fakat seyircilerin bu oyundan pek çok zevk duyduklarından asla şüphe edilemez. Çünkü, son yirmi yıl-danberi Birleşik Amerikada oynanmakta olan bu oyun gayet mühim bir yer işgal etmektedir ve maçları yüzbinlerce meraklı seyretmektedir.

HERGÜN BİR HÂDİSE :

Büyük başların büyük ağrıları var
r
I
Ar (Baştarafı 3 üncüde)
Flemming hiç içmez. Fakat bu bahiste, çocukluk arkadaşıh Chur-chill ile kavga ettiğini de gören olmamıştır. Çünkü, iki arkadaşı daha vardır ki, onlar, Winston'un üzerine varma... Doktorsan doktorsun, ne yapalım yani? demişlerdir. Ve bu lâfları Büyüyenler yabana atılacak adamlar olmadığı için bizim ünlü tabip de, -Ne haliniz varsa görün» der gibi susmuştur. Bu iki arkadaşın biri sosyal sigortanın esaslarını atan Beveridge, diğeri de insanların şimdiye kadar yaptıkları bütün hesapların yanlış olduğunu meydana çıkaran Einstein’dir.

-
Dört Silâhşörler
Flemming, Churchill’in _________
nın sayesinde tıp tahsil etmeye başlayınca, evvelâ ilk sınıflarda Be-verldge ile ahbap oldu. Beveridge tıp yapmaya niyetli olmadığı halde, sırf kendi hevesile fizik ve kimya derslerine devam ediyordu. İki genç birbirlerine çabuk alıştılar. Yalnız, Flemming, bir köylü çocuğu olmak hasebilo» kıralcı ve muhafazakârdı. Beveridge ise azgın bir sosyalist ruhu taşıyordu. Bu korkunç farka rağmen, iki genç kafada da parlâ-yan zekâ, iki delikanlıyı çabuk bağdaştırdı. Sonra, Flemming kal-
babası-
kıp Almanyaya gitti. O zamanlar tıbbın ve biyolojik kimya ilminin vatanı sayılan Almanyada tahsilini ikmal edecekti. Beveridge ise sosyal ilimler mevzuuna atıldı ve bilindiği gibi, sosyal sigortanın esaslarını kurdu ve bugün îngllterede iktidarda olan işçi hükümetin programında en büyük boşluğu tek başına doldurdu.
Beveridge, Churchill’in aksine o-larak, çalışma saatlerinden sonra çok İçer. En büyük merakı da, karısına yardım bahanesile, mutfakta patates ayıklamaktır. Lâkin, bunun, düşünmek İçin bir bahane olduğu o kadar bellidir ki, komşular, Be-veridge’lere çuvallarla patates taşındığını gördükçe «işte Beverid-ge’ln kitapları gidiyor» diye birbir-lerile şakalaşırlar. Filhakika, âlim, bir oturuşta sekiz on kilo patates soymaktadır.
Dördüncü silâhşor : Einstein
Flemming Almanyada iken, genç bir Yahudi talebe ile tanışmış ve ahbap olmuştur: Einstein... Bugün nazariyelerile bütün dünyaya altüst eden bu bilginin, bu dört kişilik takıma katılması ne kadar garip değil mi?
Einstein. Yahudi olduğu için Nazi Almanyasından sürüldü. Amerikalılar bidayette, nisbiyet nazariyesl-
nin kahramanını mütereddit karşıladılar. Fakat Einstein, yeni vatanına gider gitmez işe başladı ve bir kaç ay içinde mayi esasına istinad eden bir objektif icad ediverdi. Bunun üzerine, Flemming’in dostunu Princeton üniversitesine yekleştirdiler, fakat ders vermek için değil, düşünmek için...
Einstein içemiyor. Sebebi gayet basit, çünkü vakti yok. Günde yirmi saat çalışan bu adamın, yıldızlarla atomlar arasında mekik dokuyuşu, bir iki defa görüşmüş olduğu dostunun dostu Churchill’in içine dokunmuş olacak ki, Einstein'e bir kaç ay evvel Ingiltereden bir sandık viski gelmiş. Winston Churchill tarafından...
Fakat, büyük bilgin, kafasında olanlardan gayrı her şey gibi bu bir sandık viskiyi de unutmuş. Talebeleri içmişler. Ve Einstein, bu sarhoşluk yüzünden, bilhassa, tam de yıl geri kalındığını iddia etmiş.
«Bana kâğıt, kalem ve yüz bin saatlik bir zaman verin. Size yeni bir dünya inşa edeyim.» Bu sözler Einstein’indlr.
İnsanları, yaşatmaya, kurtarmaya ve değiştirmeye uğraşan ve kısmen muvaffak olan bu insanların mukadderatı arasındaki birlik ve ayrılık calibi dikkat değil mİ?
Veraset Vergileri Bankamız tarafından ödenmektedir
ERCİŞ HAMAMI
Havaların soğukluğunu düşünmemeli, ERCİŞ HAMAMINDA hususi kaloriferli din)enme odaları mevcuttur.
Temizliğini ve rahatım düşünen sayın müşterilerinin emrine âmadedir.
İtfaiye Meydanı: Kosova soka k — ANKARA. Tel: 15319
(267;
1 — Ankara Arkeoloji Müzesinin tasnif ve depo salonuna dört a-det demir kapı yaptırılması işi açık eksiltmeye konulmuştur.
2 — Bu işin tutarı 6078 lira olup, geçici güvenlik akçesi 455 lira 85 kuruştur.
3 — Bu işe ait keşif ve şartnameler her gün çalışma saatlerinde Arkeoloji Müzesinde görülebilir.
Madde 4 — İsteklilerin bu gibi işlere dair ehliyet vesikaları ve yeterlik belgeleri ile 15/Şubat/950 Çarşamba günü saat 14.30 da Ankara Arkeoloji müzesinde toplanacak komisyona başvurmaları bildirilir. (642)
TAVZİH :
31/1 5-10/2/950 tarihlerinde Zafer gazetesinde 642 sayı ile ilân edilen Arkeoloji müzesinin İlânında dördüncü ” ' ' *" ""
bat/950 çarşamba günü saat 14.30 da Ankara toplanacak komisyona başvurmaları ..........
Düzeltiriz.
maddesinin 15/Şu-
_______ Arkeoloji müzesinde bildirilir ibaresi konulmuştur.
Ankara Telefon Müdürlüğünden:
Sayın Abonelere
1 — l/Mart/950 tarihinden sonra telefon paraları tahsildar-r eliyle alınmıyacaktır.
2 — Kendilerine ihbarname gönderilen veya telefon edilen abone-
lerin borçlarını P. T. T. merkezlerinden birine veya telefon müdürlüğü vaznesine vaktinde yatırmaları rica olunur. (103) (976)
lar
Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüs
İşletme Müessesesinden:
Sayın havagazı abonelerine
Çok şiddetli soğuklar dolayısiyle havagazı iç tesisatında ve dış hatta geçici tıkanmalar olmakta ve bazan bu tıkanmalar kendiliğinden zail olmaktadır.
Bu gibi ahvalde yanmakta olan bir ocak veya cihazın havagazı kendiliğinden kesileceğinden, tıkanmanın izalesiyle tekrar gelecek havagazı, musluklar açık bırakıldığı takdirde, yanmadan geçebilecektir. Bu münasebetle, havagazının sönmesi halinde muslukların behemehâl kapatılması, ocak ve cihazların işlemesinde uyanık bulunulması lüzumu, umumî emniyet bakımından, ilân olunur. (866) (91)
Ankara Belediye Başkanlığından:
Belediye sınırları içinde vukubulan çocuk ölümlerinde bazı hemşehrilerin çocuk ölülerini muayene ettirmek ve defin ruhsatı almak için , kucakta veya genel nakil vasıtaları ile merkez veya şube doktorlarına getirdikleri görülmektedir.
Ölüm vakalarında sari hastahklann da olabileceği tabiî bulunacağından ve cenaze nakillerinin münhasıran Belediyece tahsis edilen vasıtalarla yapılması Umumi Hıfzıssıha Kanunu icaplarından bulundu-1 ğu cihetle aksine hareketin cezayı icabettireceğl sayın halka ilân olunur. J (955) - (97) 1

Adrese dikkat! ŞABAN KULAK.
rıkçılar Yokuşu, Saraçlar Çatşışı No. 107
16 Şubat Perşembe Gecesi Saat 21 de
BÜYÜK SİNEMADA
Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığından :
Ankara Boks Karina takımı ile İtalyan boksörleri arasında yapılacak maçların bilet fiyatları. 10-6-4-3-2 ve Loca 16 lira olarak tesbit edilmiştir. Tamamen numaralı olan biletlerin satışına 14 Şubat Salı gününden itibaren Büyük Sinema gişelerinde başlanacaktır.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanlığından
Ana tüzük gereğince demeğimiz genel kurul toplantısı 26/Şubat/1950 tarihli pazar günü saat 15 de Ankara’da Halkevi salonunda yapılacaktır. Toplantı ruznamesi aşağıya yazılmıştır.
Derneğe kayıtlı sayın üyelerin o gün muayyen saatte toplantıya şeref vermelerini rica ederiz.
Yönetim Kurulu
1 — Toplantı Demek Başkam veya vekili tarafından açılacaktır.
2 — Kongreye bir Genel Başkan iki sekreter seçilecek.
3 — Derneğin yıllık çalışma raporu, blânço ve denetçiler raporu okunacak eski yönetim kurulunun ibrası yapılacak.
4 — Üyelerin teklifleri ve dilekleri görüşülecek.
5 — Yeni yönetim Kurulu ve denetleme kurulu seçimi yapılacaktır.
(252)
LİMAN
Genç şairlerimizden Halil Soyuer, muhtelif dergilerde yayımlanmış bulunan şiirlerini «Liman» adlı küçük bir kitapta toplamış bulunmaktadır.
Bilhassa, hece vezniyle ve halk edebiyatı tarzında muvaffak dene-1 meler taşıyan ve 125 kuruş fiyatla satışa çıkarılan kitabı okuyucularımıza tavsiye ederiz.

ÜÇOTUZ PARA
Yine genç şairlerimizden Ayhan Hünalp serbest vezin tarzında yazılmış şiirlerini iki formalık bir kitap halinde yayınlamış bulunmaktadır.
50 kuruş fiyatla satılan bu küçük kitabı tavsiye ederiz.

Kiralık daire
İki oda bir hol ve müştemilâtı. Elektrik ve su mevcut.
Müracaat: Uzun Gemiciler so kak 19 no. lu Taylanlar Apart. Daire: 3- Cebeci.
Zayi
945 - 946 yılında Kuleli Askerî Lisesi 10. cu sınıfından aldığım tasdiknamemi kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur. Orhan Bıyıkhan
(285)
Kimyager aranmaktadır
İngilizceyi iyi bilmesi lâzımdır. Petrol Ofisin Selânlk caddesi 60 numaradaki merkezine şahsen veya yaziyle müracaatı rica (274)
ACELE
Satılık Ev Eşyası
Ispanya’da yaptırılmış zarif yemek ve yatak odası takımlariyle dİ ğer ev eşyası satılıktır. Müracaat: Yenişehir, Konur sokak No. 39 Saat 12 ile 14 arası.
(284)
—— DOKTOR ■——
Hoyrünn'sa AKaN
Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarım Pazardan maada her gün kabule başlamıştır.
Hamamönü, înönü Bulvarı
No. 203. Daire 8. (280)
ZA Yî
Birinci Orta Okuldan almış olduğum tasdiknamemi kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
Sami Gökdiııçer
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAfK FENİK Bu nüshada yazıişlerini fiîlen
Büyük fırsat
Naklihane dolayısiyle Yenişehir! — _ ’ ' varır ınftl n
Meşrutiyet caddesinde gayet işlek. Idare eden Hikmet YAZ1C1OGLU bir bakkal dükkânı devredilecektir. * c.
Hergün 9 İle 12 arasında 21611 te- GÜNEŞ MATBAASI
lefondan şartlar öğrenilebilir. '
15.000 Liralık İstanbul'da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
750, 780, 840, 990, 1075,
1300, 1380, 1440
□ ■ aKiuriz -ı l* ı ı Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir.
Bir GÖMLEK İle sahip olacaksınız. S0RPRIZ ' ■ llotlarımı„ tokdim .dl)orul
L
Pijamalar: 1050 Kr.


Demokrat Parti adına
I Başmakaleden devam
Adnan Menderes'in yaptığı bütçe tenkidi
Bugüne kadar gidilen hatalı yollar terkedilirse
vaziyetin iyiye döneceğinden şüphe edilemez
1950 yılı bütçesi hakkında Demokrat Parti adına Kütahya milletvekili Adnan Menderes dün B. M. Mec-
lisinde şu konuşmayı yapmıştır:
Muhterem Arkadaşlar;
Malûmdur ki, bugünkü hükümet geçen sene, bütçe müzakerelerinin komisyonda sona erdiği ve bütçe tasarısının yüksek huzurunuza sevk edilmek üzere olduğu bir sırada iş başına gelmişti.
Bu hükümetin salahiyetli uzuvları bütçede ehemmiyetli tasarruflar yapılması lüzumuna şiddetle taraftar görünüyorlardı. Bu maksatla devlet hizmetlerini ve devlet bütçesini umumî ve esaslı bir revizyona tâbi tutmak lüzumundan ve rasiyo-nalizasyondan hararetle bahis etmekte idiler.
Bu görüşle iş başına gelen hükümet, dar vakitte bütçe giderlerinde 8 milyon liralık bir tasarruf teminine muvaffak olmuş, bundan başka bütçede 80 milyon liralık bir muvazene operasyonu da yapabilmişti.
İlk günlerdeki tutumuna bakarak, hükümetin, tatbik yılı içinde bütçede az çok tasarruflar temin ederek mevcut açığı azaltarak muvazeneye doğru götüreceğine ve bilhassa yeni bütçenin hazırlanmasında esaslı tasarruflar ve değişikliklerle huzurunuza geleceği ümidine kapılmıştık.
I fazlasının mesnetsiz olduğu anlaşılıyor.
Gelir yekûnunu bu suretle kabartıl masına mukabil masrafların az gös-1 terilmek istendiği bir hakikattir,. Meselâ P. T. T. idaresi ile Devlet Deniz yollarının sene içindeki açıkları, diğer mülhak bütçeli idarelerin açıklarında olduğu gibi, Devlet bütçesinden karşılanması icabederken, bunlar elimizde bulunan bütçeye sokulmamıştır. Halbuki bu iki idarenin açığı 40.7 milyon liraya baliğ olmaktadır.
O halde 20 milyon lira gelirde fazla gösterilmek 40.7 milyon liralık
bir açıkta bütçeye aksettirilmemek suretiyle ceman 60 milyon liralık bir fark husule getirilmiştir ki, hakikî ve samimî bir bütçe yapmak icabe-derse, açığın 60 milyon daha arttırılması ve 173 küsur milyondan 230 milyona yükseltilmesi zarurî olurdu.
GİDERLERDEKİ ARTIŞ
Muhterem arkadaşlar; şimdi giderlerdeki artışın tahliline gelelim.
Giderlerin bazı fasılarında cüzî
Fakat şimdi, esefle söyliyebiliriz ki bu ümitler tahakkuk etmemiştir. Geçen yıl bütçesinde tasarruf temin olunmadığı gibi, bu yıl bütçesi de artan masraf yekûnları ve bunun neticesi olarak 170 milyon liralık bir açıkla huzurunuza getirilmiştir. Anlaşılıyor ki; hükümet, zamanla battal çarkın hareketine intibaktan kendini kurtaramamış, ilk günlerin hamle ve heyecanları geçici bir heves gibi sönüp gitmiştir. Asıl hazin olan cihet ise, artık ne tasarruf, ne devlet hizmetlerinin
umumî revizyona tâbi tutulması lü-
zumundan ve ne de rasyonalizasyon-dan bahsedilmez oluşudur.
eksiltmeler, bazı fasıllarında da e-hemmiyetli yükselişler görülüyor. Netice ve muhassala olarak yekûn üzerinde geçen yıla nazaran 110 küsur milyon lira bir fark husule gelmiş oluyor. Giderlerdeki artış başlıca iki fasılda, özlük haklar ve ödenekler faslı ile yatırımlar faslında görülmektedir. Özlük haklar ve öde neklerdeki artış 60 milyonu geçiyor. Bu mühim artışın başlıca sebebi yeni Emekli Kanununun hâzineye yeni külfetler yüklemiş olmasıdır. Bunun rakamla ifadesi 33 rpilyon liradır.
Bununla beraber 1949 yılı bütçesinin tatbikatında, daha evvelki yıllarda olduğu gibi, bütçeyi alt üst eden ve mühim yekûnlara varan münakaleler ve ek ödenek talepleri ile karşılaşılmamış olmasını da memnunlukla kaydetmekteyiz. Mem nunlukla kaydedeceğimiz diğer bir noktada bütçenin şeklinde, tertip ve tanziminde tetkiki kolaylaştıracak bir takım yenilikler yapılmış olması ve yine bütçe tetkiklerinde faydalı olacak malûmat ve mucip sebeplerin, henüz mütekâmil bir halde olması dahi, yüksek meclisin ve komisyonun istifadesine arzedilmiş olmasıdır.
Arkadaşlar; 1950 yılı bütçesi hakkında görüşlerimizi arza başlamadan önce 1949 bütçesinin tatbikatını iki kelime ile hülâsa edelim. Bilindiği gibi bu bütçenin masraf kısmı 1. 371.000.000 milyon ve gelir kısmı da 1.251.000.000 milyon lira olarak kabul olunmuştu. Yıl sonunda masraflar 22 milyon lira fazlasiyle 1.393 küsur milyon liraya gelir kısmı ise 21 milyon lira fazlasiyle 1.273 milyon küsur liraya yükselmiş ve tatbikat sonunda ise gelirle masraf arasındaki fark 120 milyon lira olmuştur. Bu farkın 80 milyon lirası Emekli Sandığından, 20 milyon lirası amortisman sandığından geriye kalan 20 milyon lirası da piyasaya çıkarılan Devlet tahvilleri satışından temin olunmuştur.
YENİ YIL BÜTÇESİ
Kabulünüze sunulan 1950 bütçesine gelince; bu bütçede masraf yekûnu 1.487.218.563; gelir yekûnu ise 1.313.269.563 milyon lira olarak görülmektedir. Buna nazaran açık 179 milyon 949.000 liradır. Bu açığın 154 milyon 949.000 lirası Marşal yardımdan; 19 milyon lirası iç istikraz ile karşılanması düşünülmüştür.
1950 bütçesinin geçen seneki bütçe-■ ye nazaran gerek giderler gerekse gelir kısmında mühim artışlar olduğu görülüyor. Açık yekûnu da geçen senekine göre 54 milyon lira kadar artmıştır. Bundan anlaşılan; bir zamanlar denk bütçe adı altında sene sonunda açık veren ve bir kaç yıldan beri de açıkları, eksik dahi olsa, peşinen gösterilen açık bütçeler serisinin devam etmekte olmasıdır.
Ancak 1950 yılı bütçesinin hakikî açığının 174 milyon liradan fazla olduğu görülmektedir. Çünkü bir taraftan gelir yekûnları kabartılmış diğer taraftan açığa ilâvesi lâzım ge-, len bazı büyük rakamlar bütçeye a-lınmamıştır.
Filhakika geçen yıl gelir tahminlerine nazaran 20 milyon lira fazlalık elde edilmiş olması ileri sürülerek gelir kısmı tahminlerine 40 milyon lira ilâve olunmaktadır.
Geçen yıl artışın bu yıl da devam edeceğini kabul etsek bile gelirlerde ancak 20 milyon liralık fazla bir tahmin yapılması caiz görülebilirdi. Bu sebeple bütçenin gelir kısmında hiç değilse 20 milyon liralık tahmin
Hatırlardadır ki vaktiyle, yeni çıkarılacak emekli sandığı kanununun bütçeye yükleyeceği yeni külfetlere mukabil yine bu kanunun bazı hükümleri sayesinde, tekaüde sevk yolu ile kadrolarda azaltmalar yapmak imkânı hasıl olacağı ileri sürülüyor ve deniliyordu ki; yeni tekaüt kanunu yürürlüğe girdikten sonra hem emekliye ayrılmış olan memur larımız terfih edilmiş olacaklar, hem de Devlet Hâzinesi yeni külfetlere maruz kalmak şöyle dursun, bilâkis kadroların hafiflemesi suretiyle özlük haklar tahsisatında tenezzüller vukua gelecektir. Bugün görülüyor ki netice böyle tecelli etmemiş ve yeni Emekli kanununun verdiği imkânlarla kadroları hafifletme yoluna gidilmemiş netice ise . bütçede yalnız 33 milyon liralık bir artıştan ibaret kalmıştır. Buna mukabil emekli memurlarımız da lâyikiyle tatmin olunamamıştır.
Bundan başka 27 milyon liralık bir artışla beraber özlük haklar faslındaki artış 60 milyon liraya baliğ oluyor ki bunun mânası ve ehemmiyeti üzerinde tekrar dikkatle durmak icabeder. Çünkü her sene arta, arta özlük haklar yekûnu nihayet bugün 656 milyon lira gibi mühim bir yekûna varmıştır. Bu rakam bütçe giderler yekûnunun yüzde 44 ü-nü teşkil etmektedir. Bunun mânası bürokrasi çukuruna gittikçe daha ziyade gömülmekte olmamızdır.
Bürokrasinin bir memlekette umu mî hayatı ne kadar güçleştirdiği, bilhassa İktisadî hayatı nasıl ve ne suretlerle kayıtlar altına aldığı malûmdur. Teşebbüs insiyakını baltalayan, her şeyi Devletten beklemek meylini doğuran bürokrasinin aleyhinde bulunurken hatıra hiç bir zaman memur aleyhtarlığı gelmemelidir. Çünkü cılız bir bütçeye; ârız olan bürokrasi âfetinin başta gelen mağdurları memurlardır.
Bürokrasiye karşı mücadele silâhlarının en tesirlisi Devlet hizmetlerinin rasy.onalizasyonudur. Bu mevzuda partimizin mütemadi tenkid ve ikazlarına rağmen hiç bir netice elde edilemediği görülüyor. Tenkidle-rimiz karşısında her sene hükümet daima bu işin hem lüzumundan hem ehemmiyetinden bahsederek meselenin tetkik edilmekte olduğunu ileri süregelmiş ve yabancı mütehassıslar getiriliyor, getirilecekti; kanun hazırlanıyor, hazırlanacaktı diye yıllar geçirilmiş ve nihayet bir türlü tahakkuk etirilemiyen l.u vaidlerin bu yıl tekrarından çekinilerek artık meselenin meskût geçilmesi iltizam olunmuştur.
Bu vaziyet karşısında rasyonali-zasyondan ve kadro masraflarının azaltılmasından vazgeçtik; hiç değilse bakanlıklar kurmak, yeni teşkilât kanunları getirmek ve hâzineye yeniden yeniye ağır msaraflar yüklemek yoluna gidilmemiş olsaydı.
ı süratle kalkınma teşebbüslerine tahsisi icabeden büyük rakamlar nasıl elde edilecektir.
Her vesile ile bu haklı endişeleri-I mizi izhar ettikçe bizlerin, kafile, kafile, memur çıkarmak ve bu suretle bir İçtimaî ıztırap mevzuu yaratmak yolunda olduğumuz demagojik bir silâh olarak kullanıldı. Halbuki biz, bir taraftan Devlet hâzinesini korumak zaruretini duyarak hareket ederken, diğer taraftan memur vatandaşlarımızın vaziyetlerinin ıslahını da kendimize dert edin miş bulunuyoruz. Çünkü bilhassa son on yıllık devrede hatalı idareler yüzünden yurdumuzda alt üst olan geçim nizamı içinde aylıklı ve ücretli vatandaşlarımızın ne derecelerde sıkıntılara maruz bırakılmış olduklarını yakinen bilmekteyiz.
Esasen rasyonalizasyon hiç bir zaman kafilelerle memur çıkarmak değildir. Rasyonalizasyon, bir bakıma, muayyen bir sistem içinde ve senelere taksim suretiyle iş ve hizmetlere uğun olarak Devlet kadrolarının makul hadlere ircaı demektir. Bu işe ne kadar erken başlansa o kadar faydamız olurdu. Bu maksadın istihsalinde bir çok yılların kaybedilmiş olması teessür verici bir haldir.
Bürokrasi murakabesi bir idarenin tabiî neticelerinden biri olduğu kadar memlekette uzun zamanlar hâkim olan zihniyetin neticesi olarak da mütalâa olunabilir. Uzun seneler millete karşı hesap vermek mecburiyetinden âzâdelik, Devlet bütçesinde masraf kapılarınhn ardına kadar açılmasını intaç etmiştir. Yani tek parti sistemi zarurî olarak bürokrasiye müncer olmuştur. Münevver ve okumuş zümreyi müjn-kün olduğu kadar geniş ölçüde Devlet kapısına bağlamak, şuurlu hesaplı, olmasa bile, insiyaki olarak belirmiş bir temayüldür. Bu hal sistemin tabiî bir neticesidir. Devletçilikte ölçünün kaybedilmiş ve aşırı hudutlara gidilmiş olmasında da bu temayül ve insiyakın tesirlerini aramak yerinde olur. Devlet bu suretle yayıldıkça hususî teşebbüş sahasını daraltmış ve türlü müdahalelerle iş ve istisal hayatım ağır a-yıtlar altına almış bu da, yetişen nesilleri, geçimlerini Devlet kapısında aramak yoluna sevketmiştir.
(Devamını yarınki nüshamızın 2 inci sayfasında bulacaksınız)
Fındıklıda bir ev çöktü
İstanbul, 13 (Telefonla) — Fındıklıda Mollabaym çıkmazında 12 numaralı Ahmet’e ait ve Niyazi’nin kiracı bulunduğu ev bu sabaha karşı 3,20 de birdenbire çökmüştür. Bu sırada uyuyan Niyazi ve karısı Ayşe muhtelif yerlerinden yaralan mışlardır. Kızları Nevzat da enkaz altında kalmışsa da burnu bile ka-namamıştır. Evin ahşap ve harap bir halde bulunmasından dolayı çöktüğü anlaşılmıştır.
Adanadaki mensucat işçilerinin toplantısı
Adana, 13 (Telefonla) — Adana-daki mensucat sanayii işçileri sendikası halkevinde bugün bir toplantı yaparak grev meselesi üzerinde görüşmüşlerdir.
Söz alan sendika üyeleri grev lehinde konuşmuşlar ve işçinin bu hakkının tanınması üzerinde durmuşlardır. Neticede reye başvurulmuş ve halkevinin geniş salonunu dolduran işçiler lehte rey vermişlerdir.
Bundan sonra Çalışma Bakanına bir telgraf çekilerek işçinin grev hakkının tanınması temennisinde bulunulmuştur.
Bu gidişin nihayet bir çıkmaza va racağı ve hattâ bu sebeple şimdiden
nasıl zor dnruma düşülmüş olduğu aşikârdır. Haricî yardım olmasa, istikraz imkânlarından hemen hemen mahrum bulunan devlet bütçesinin
daha bugünden alelâde âmme hiz-
metlerini asgarî derecede olsun karşılamakta acze düştüğünü görüyoruz. Hal böyle olunca kalkınmamı-
za, İktisadî ve İçtimaî her sahada
geri kalmış olmamızın zarurî kıldığı
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYAYRO’da
20 Şubat Pazartesi akşamı , saat 21 de Kapelman Yaylı Sazlar Kuarteti Üçüncü konseri
Her yer 50 kuruş Biletleri satılmaktadır Telefon: 10370
TABLDOT
İç Cebeci caddesi Mülkiye karşısında Şakir Akkoyunlu Ap. alt katında çalışmakta olan aşevi-, miz evlere de yemek vermeye başlamıştır. Üç kap öğle ayrıca üç kap akşam olmak üzeı-e 6 kap yemek ayda 50 liradır. Yemeklerin biri et ve emsalidir. Tabldot salonunda yemek yiyeceklere bolca elemek de verilir.
(270)
Bu değirmen böyle dönmez!
de demir 48 kuruştur. Misalleri çok daha fazlalaştıralbiliriz. Fakat daha sarih olmak için şunu söyliyelim ki, devletçiliğinin hududunu çizmeğe ve ferdi teşebbüslere imkân vermeğe karar verdiğimiz bir sırada tutup ayrıca bir İşletmeler Bakan, lığı kurar, ve böylece bütçenin sırtına ağır bir yük daha ekleriz.
Tekel Umum Müdürlüğü diye bir teşekkül varken, bir Tekel Bakanlığına ne lüzum vardı? Gümrükleri de pekâlâ Mâliyeye bağlayarak, bu işi tanzim edemez miydik?
Ticaret ve Ekonomi Bakanlıklarını birleştirdik, fakat hâlâ bu Bakanlıklara ait teşkilâtı rasyonel bir usule bağlamış değiliz.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bugünkü iktidar, dertlere pratik hal çaresi bulmaktan âcizdir. Ve onun için işi oluruna bağlamaktadır.
Memleketin ıstırabına gelince, bunu da görmek niyetinde değildir. Şikâyetlerin hiç birisine kulak astığı yoktur. Hâlâ köylülerimiz sinemaya gidiyorlar diye öğünmek isteyen Devlet Bakanlarımız vardır. Ve yüz kişiyi refah içinde görürlerse, milyonlarca vatandaşın da ayni şekilde olduğunu zannedecek kadar gaflet içinde bulunanlar pek çoktur.
O halde ne yapmalı? yapılacak iş gayet basittir; mevcut malzemeyi ele almalı, bunu yeni baştan hal ve hamur ettikten sonra, daha sağlam işleyen, daha emniyetli ve daha ucuz bir idare makinesinin dişlilerini, silindirlerini dökmeli ve yeni bir montaj yapmalıdır.
Yoksa bu zihniyet devam ederse, bu şekilde milyarlık bütçelerle, milyarlık borçlarla ıstırap her yıl bir çığ gibi büyür ve vatandaşlar da bu ağır yükün altından asla kalkamazlar.. Biz bir mucize istemiyoruz. İşlerde sade bilgi ve pratik usuller hâkim olsun yeter!..
Mümtaz Faik FENİK
Maliye Bakanına göre
Yurdun İktisadî ve
malî durumu nedir ?
Maliye Bakanının dün Mecliste söylediği nutkunu iktidarın görüşünü aksettirdiğinden aynen neşrediyoruz
Büyük Millet Meclisinde söz alan Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal yeni yıl bütçesinin umumî hatları ile malî ve İktisadî durumumuz etrafında aşağıdaki açıklamayı yap -mıştır:
Muhterem arkadaşlarım,
1 Mart 1950 de başlıyacak olan malî yıla ait bütçe tasarısı, bütçe komisyonumuzun iki ay süren vukuflu çalışmalarından ve yaptığı isabetli değişikliklerden sonra yüksek tetkik ve tasvibinize sunulmuş bulunmaktadır.
Tasarının Büyük Meclisçe tesbit ve kabul buyurulacak nihaî durumu hiç şüphesiz memleket için en hayırlı şekil olacaktır. Devlet ihti-yaçlariyle imkânlarını memleket hayrına olarak en isabetli şekilde telif edebilmek için iki ayı bulan ve yorucu çalışmaları sırasında, bir taraftan haklı ve yerinde ten-kidleriyle bizleri ikaz ederken, diğer taraftan, kadirbilir teşviklerini bizden esirgemiyen bütçe komisyonunuza huzurunuzda şükranlarımı arzetmeyi bir borç bilirim.
Muhterem arkadaşlar, bütçenin malî ve İktisadî hâdiselerle sıkı ve yakından alâkası malûmdur. Bu bakımdan bütçemizin umumî hat-lariyle tahliline girmeden önce mem leketimiz ve Avrupa ekonomisinin 1949 yılında arzettiği manzarayı ve
Kurşuna dizilen 32 vatandaş
★ (Baş tarafı birinci de) tulerden 19 unun vekâleti ile müvek killeri namına onar bin liralık maddî ve manevî tazminat talebini taşımaktaydı ve bu müdahale isteği sanıklar tarafından da kabul edildiğinden mahkeme bu hususu müzakere etmek üzere oturuma ara verdi. Bir buçuk saat kadar süren müzakere sonunda verilen karara göre; müdahil avukatça verilen vekâletnamede suçtan zarar gördüğü iddia edilen kimselerden bazılarının ka -nunun gösterdiği hususlara uyma -ması sebebiyle bu kimselerce verilen vekâletin reddi diğerleri hakkın daki vekâlet talebinin kabulü uygun görülmüştür. Bundan başka mü dahil avukatça bu kimselere ait vekâletnamenin 27 Eylül 1949 tarihinde çıkartıldığı fakat mahkemeye geç verilmiş bulunduğundan dâvanın da zaten müdafaa safhasına gelmiş bulunması ve bitmek üzere olması düşünülerek reddedilen husus ların incelenmesinin dâvayı fazla uzatacağı da ileri sürülmüştür. Nihayet vaktin ilerlemesi dolayısiyle mahkeme öğleden sonra saat 14.30 a bırakılmıştır.
Öğleden sonraki oturumda ilk ön ce müdahil avukat Bekir Turna söz alarak Mustafa Muğlalı ve Rasim Saltuk’un bütün inkârlarına rağmen bu dâvada suçlu bulunduklarını, ha reketlerinin tahfif değil bilâkis şid det sebebi telâkki edilmesini, savcının görüsüne iştirak ettiğini cezalandırılmalarından başka müvekkil leri lehine tazminata hükmedilmesi-ni istedi.
Müteakiben yine müdahil avukatlardan Osman Şevki Çiçekdağ ko -nuştu. Mezkûr hâdisenin geniş ve teferrüatlı bir izahını yaptı. Yüzbaşı Vahdet Yüzgeç hariç diğer sanıkların fiile tam bir iştirak halinde olduklarını söyliyerek Askerî Ceza Ka nununun 109 uncu maddesi gözö-nünde tutularak Türk Ceza Kanununun 450 inci maddesi mucibince cezalandırılmalarını istedi. Tazminat hükmedilmesinde de ısrar etti.
Bundan sonra sanık Muğlalı vekili Hamit Şevket ince vekâletnameyi iki gün evvel almış bulunduğun -dan bahisle müdafaasını ilerde yapacağını söyledi. Avukat Cavit Oralı da kendisi için aynı mütaleada bulundu.
Rasim Saltukun müdafii avukat Galip Menteşe de savcının esas hak kındaki mütaleasında belirtilmesi gereken bir noktadan bahsetti ve bu izah olunmadan savunmasını yapamayacağını söyledi.
Mütaleası sorulan savcı: Müdalrl avukatın yeni dinlenmiş olması do layısiyle Muğlalı avukatlarının bilâhare müdafaa yapmak isteklerini yersiz buluyorum. Galip Menteşe ise esas hakkında rnütaleanıızı ser-dettiğimiz zaman mahkemede bu -lunsalardı durumun ne olduğunu anlamış olurlar ikinci bir izah talep etmezlerdi, diyerek cevap verdi.
Tekrar söz alan Hamit Şevket İnce ve Cavit Oralı da, bu taleplerinin mahkemeyi uzatmak gibi bir sayeye matuf bulunamıyacağını, fakat dosyayı tetkik etmeden de ceffelkalem müdafaa yapmalarına imkân bulunmadığını, binaenaleyh taleplerinin kabulü gerektiğini söylediler.
Bundan sonra söze başlıyan Galip Menteşe, müvekkilinin tecziyesi ta-
lep edilen maddede mevcut fıkra -lardan hangisine nazaran cezalandırılmaları istendiğini bilmeden savun masını yapamıyacağını söyledi ve: • Savcı bu açıklamayı yapmazsa ben de müdafaa yapmıyorum. diyerek sözlerini bitirdi.
Gereken kararın oturum sonunda verileceğini söyledi ve diğer sanık ların müdafaasına geçildi.
Yüzbaşı Vahdet Süzgeçin müdafii, avukat Bedri Boralı söz alarak, mü vekkilinin bu konuda ve delillerle mevsuk durumunu belirttikten sonra hâdise üzerinde bir takım tahlillerde bulundu ve müvekkilinin be-raetini talep ett/. Müteakiben biz -zat konuşan Yüzbaşı Süzgeç avukatının mütalea ve taleplerine iştirak ettiği beyanında bulundu.
Oturuma 10 dakikalık bir ara verildi ve müteakiben, yedek teğmen Seyit Bilâl Balinin avukatı Rıfat Taşkın; askerî ve sivil kanunlara ait yabancı ve yerli kaynaklardan misaller getirerek izahlarda bulundu ve ezcümle, genç ve tecrübesiz bir teğmen olan müvekkilinin hâdisedeki rolünün sadece verilen, hem de bir Orgeneral tarafından verilen emri madununa tatbik ettirmekten ibaret bulunduğunu, binaenaleyh bu mevzuda fiile iştirak halinin var-sayılamıyacağına göre müvekkilinin beraet ettirilmesi icab ettiğini söyledi.
Başkan Bilâl Baliden bir başka diyeceği olup olmadığını sordu. «Hiç bir diyeceğim yok. Masumum. Be-raetimi istiyorum. dedi.
Müteakiben, diğer sanık, yedek teğmen Necdet Bilgezin avukatı Saim Dora söz aldı ve müdahil vekillerinin temas ettikleri bazı nok taların tetkikine lüzum gördüğünden, müdafaasını bugün yapamıya-cağını söyledi.
Oturuma ara verildikten sonra ka rara geçildi.
Dâvaya konu olan hâdisenin tefrikine imkân bulunamıyacağı noktasından sanıklardan Yüzbaşı Süzge çin bu mahkemede sanık mevkiin -den çıkarılıp tanık olarak bulunmasını istiyen talebinin şimdilik tetkikine mahal olmadığına ve sanık Orgeneral Mustafa Muğlalı avukatları Hamit Şevket İnce, Haşan Tibet, ve Cavit Oralı’nm dosyayı incelemek ihtiyaçları kabule şayan görülerek gelecek celsede müdafaalarını yap malarına ve vaktin ilerlemiş bulun masına binaen dâvanın bir başka güne bırakılmasına karar verildi.
İdrojen Bombasının mühim kudreti
içinde bulunduğumuz 19» yılının ' zirai bazı mahsuller ve bilhassa hu muhtemel inkişaflarına kısaca te- bubat bakımından memleketimiz i-mas etmenin yerinde olacağını sa- çin talihsiz bir sene olduğu malum-nıyorum. | J— T’1- —’ —•....................
Harbin dünya ve bu meyanda Avrupa iktisadiyatında açtığı derin yaralar ve intaç eylediği karışıklıklar malûmunuzdur. Harbi takip eden yıllar zarfında Avrupa ekonomisini eski nizam ve istikrara kavuşturabilmek için sarfedilen milletlerarası gayretler de meçhulünüz değildir.
1949 yılı, Birleşik Amerika devletlerinin eşine tarih boyunca tesadüf etmeğe imkân bulunmayan büyük ve bilgili yardımı sayesinde, 19 Avrupa memleketinin ekonomik sahada yaptıkları işbirliğinin verimli bir devresi olmuştur.
Filhakika Marshall plânı ve Avru palılararası iktisadi işbirliği çerçevesi içinde Avrupa ekonomisi ilk hedefine, yani 1938 seviyesine u -laşma yolunda mühim ilerlemeler kaydetmiş. Bu yıl zarfında bir çok memleketlerde istihsal artmış, dış ticaret çsaslı gelişmelere mazhar olmuş, 1948 in ikinci nısfında başlayan fiat gerilemeleri mutedil bir tarzda devam eylemiştir.
Yine bu yıl içinde, işbirliğine dahil memleketler bir taraftan İktisadî ve malî sahada kalkınma faaliyet lerine hız verirken diğer taraftan kendi aralarındaki ticaret ve ödemelerin takyitlerden mümkün mertebe kurtarılması hususundaki çalışmalardan da geri kalmamışlar ve nihayet para ve maliye sahalarında esaslı gayretler sarfetmişlerdir.
Memleketimiz, Marshall yardımın dan istifade eden, Avrupalılararası İktisadî işbirliğinin bir üyesi sıfa-tiyle bu gayretlerin hepsine gücü ile İştirak etmiş bulunmaktadır.
İstihsal durumumuz:
Muhterem arkadaşlar, 1949 yılının
istikraz tahvilleri
★ (Baş tarafı birinci de)
Bugüne kadar memleketin zirai kredi ihtiyaçlarını en büyük ölçüde evvelâ kendi öz kaynaklarımızla, bunlara ilâveten bankacılık tekniğinin müsaadesi nisbetinde diğer kaynaklarla karşılamakta idik. Şimdi uzun vadeli zirai kredi ihtiyaçlarını daha geniş şekilde tatmin edebilmek için yeni bir kaynaktan faydalanmak teşebbüsüne girişmiş bulunu • yoruz.
Umum müdür bu izahatından son ra gazetecilerin kendisinden sorduğu sualleri cevaplandırmıştır:
— Tahvillerin teminatı ve tahvil sahiblerine sağlanan menfaatler hakkında biraz malûmat verir misiniz?
— Tahviller % 7 faiz getirmekte ve her türlü resim ve vergilerden muaf bulunmaktadır. Bu itibarla tahvillerimizin halkımız arasında yakın bir alâka göreceğinden şüphe etmiyoruz. Tahvillerimiz sahipleri için güzel bir mevzuu olacaktır. Bankanın bütün öz varlığı bu tahvillerin karşılığını teşkil ettiği gibi banka kanununun 10 uncu maddesine istinaden yaptığımız ikrazlardan mütevellit zirai alacaklarımız da tahvil sahiplerine rüçhan hakkı sağlayan munzam bir karşılık teşkil edecektir.
— Bu tahvillerin hasılları hangi işlerde kullanılacaktır?
— Tahvil satışlarından elde edeceğimiz paralar, ziratimizin bilhassa muhtaç olduğu ve şimdiye kadar yalnız kendi öz kaynaklarımızla tat mine çalıştığımız uzun vadeli zirai ikrazlarda kullanılacaktır. Bu su -retle çiftçilerimizi, arazi edinmek, ye ni tesisler meydana getirmek, topraklarını daha geniş ölçüde ıslah etmek ve verimlendirmek mevzularında biraz daha geniş kredilemek imkânları hasıl olacaktır. Ziraatimi-zin ilerlemesi hiç şüphesiz birinci derecede bu imkânların çoğaltılmasına bağlı olduğundan bu teşebbüsü müzün memleket ziraatı bakımından arzettiği ehemmiyet aşikârdır.
— Tahvil almak için müracaatlar çok mudur?
— Tahvillerimizi çiftçilerimizin ve köylülerimizin de satın alabilmeleri için yurt içinde halen 400 e yak laşan şube ve ajanslarımıza dağıtmış bulunmaktayız. Teşkilâtımız -dan aldığımız malûmat, tahvillerimize karşı memleketin her tarafında büyük bir alâka ve rekabetin mevcut olduğunu göstermektedir. Tahvillerimizi satın almak için şimdi -den talepler vukubulmaktadır. Birinci tertip 10 milyon liralık tahvillerimizin tamamen satılacağını kuvvetle umuyoruz. Her zaman memleket hizmetinde bir amme müessesesi şuuru ile çalışan bankamız bu işte
tasarruf plasman
Londra, 13 (a.a.) — Baş savcı Sir Hartley Shaıvcross Pazar günü verdiği bir beyanatta modern ilmin bütün dünyayı imha etmek kudretinde olduğunu ve bir idrojen bombasının 100 mil nısıf kuturlu bir daire içinde her şeyi imha edeceğini söylemiştir. Sözlerine devam eden Shavvcross 23 Şubatta iktidarı ele alacak partinin diğer devletlerle bir anlaşmaya varması lüzumu üzerinde ısrarla durmuştur. Baş savcı Manchester civarında atılacak bir idrojen bombasının Liverpoolu ve yüz millik bir mesafe dahilinde ,------------,—„— ---------------------...
her şeyi imha edeceğini ilâve et-1 de gördüğü alâkadan dolayı halkı-miştir. miza minnettardır.
| dur. Bir yıl evVel harpten önceki senelere nazaran hububatta yüzde 29 nisbetinde bir istihsal fazlası sağ landığı halde, 1949 yılında hariçten hububat ithali zaruretinde kalınmış tır. Buna mukabil pamuk, tütün, yağlı tohumlar ve her türlü meyva istihsali memnuniyet verici bir seviyeye doğru yükselmekte devam etmiştir.
1948 yılında, 1938 e nazaran 55,8 raddesinde bir artış kaydetmiş bulunan sınaî istihsal endeksimiz 1949 yılında da yükselmeğe devam ve aynı gelişmeler maden, şeker, elektrik. iplik, çimento gibi mühim sektörlerde de tecelli eylemiştir.
Yurdun kalkınma konusunda,-zun vadeli kalkınma semereleri iktitaf edecek bir devreye henüz gelmemiş bulunuyoruz. Bunun için programlarımızın ikmalini bekle • mek zarucetindeyiz. Fakat 1949 yılı içinde getirilen ziraat âlet ve makineleri Sonbahardan itibaren istihsal sahasına girmeğe başlamıştır.
Dış ticaretimiz:
1949 da bazı ziraî mahsulerimiz-deki noksanlığa mukabil diğer bazı mahsullerimizin iyi olması Avrupa-lılararası iktisadi işbirliğinin sağladığı müsait imkân ve şartlar ve nihayet Amerika Birleşik devletlerinin yardımı sayesinde, ihracatımız 693, ithalâtımız 812 milyon lira ile şimdiye kadar kaydedilmiyen yüksek bir seviyeye ulaşmıştır, ithalâtımızda istihsalimizi arttıracak yatı rım maddelerinin gittikçe büyüyen bir yer tuttuğuna da bilhassa işaret etmek lâzımdır. Bunun hayat seviyemiz, istihsalimiz ve dış ticaret ve tediye muvazenemiz bakımından hasıl edeceği müsbet tesirlerin önümüzdeki yıllar zarfında tecelli edeceğini kabul etmek lâzımdır.
(Devamını yarınki nüshamızın .4 üncü sayfasında bulacaksınız.)
Fransadö müthiş . bir fırtına
Paris, 13 (a.a.) (Afp) — Dün gece fırtına ve sağnaklar Fransayı kasıp kavurmuştur. Pariste rüzgâr saatte 75 kilometre süratle esmiştir. Kuzey sahillerinde fırtına kendini şiddetle hissetirmiş ve Dunkerk’te büyük zararara sebep olmuştur.
Ankara îcra Gayrimenkul Sat ş Memurluğundan:
Şuyuunun izalesi için sulh hukuk mahkemesince satılmasına karar verilen Ankaranın Solfasol köyünden Çevlik namı diğer Gülbostan mevkiinde tapunun 12/12/1947 tarih ve 42 numara ve 99/147 cilt sahife numarasında kayıtlı şarkan, garben, şi-malen kayalık cenuben Atiye bağı ile çevrili 3985 metrekare miktarın daki bağ aşağıda yazılı şartlar için de açık arttırma ile satışa çıkarılmıştır.
Durumu:
Meyilli bir arazi üzerinde tadan aşağı kuvvei inbatiyesi olan bağdır. İçinde takriben 200 asma çubuğu 10 aşısız fidan ve badeni 2 armut, 1 zerdali, ve kurumuş bir ağaç vardır. 500 lira kıymet tahmin edilmiştir.
Satış şartlan:
1 — Satış 8/3/1950 Çarşamba gir
çaktır. O gün istek bu değeri bulmaz sa son isteklinin yüklenmesi yerinde kalmal;şartjlel8/3/1950Cumarte si günü saat 10 dan 11.30 a kadar yapılacak ikinci arttırmada en çok arttırana satılacaktır.
2 — Arttırmaya girenler tahmin edilen değerin yüzde yedi buçuğunu güven akçası olarak vereceklerdir. Satış peşin para iledir, te I tenildiğinde yirmi gün kadar süre verilebilir. Dellâliye ve birikmiş ver giler satış parasından ödenecek ve | tapu harç giderisini alıcı verecektir.
3 — Satış parası zamanında öden mezse İcra Kanununun 133 üncü maddesi gereği yapılacak ve alıcı fiyat eksikliğinden sorumlu bulunacaktır.
4 — ipotek sahibi alacaklılarla ilgililerin bu mal üzerindeki haklarını faiz ve gideri hakkında ileri sür | düklerini belgelerde birlikte 15 gün , içinde daireye bildirmeleri gerek'; lidir. Bildirmezlerse satış parası- | nın üleştirilmesine giremiyecekler j dir.
5 — Şartlaşma bugünden başlıya’ ] ı-ak dairemizin 950/17 numaralı dos yasında görülebilir. İstekliler daha evvel satış şatlarını görmüş ve kabu1, etmiş sayılacaklardır. İlân olunur. .
(286)

sarfeı da p mali! açık kuluı
Buı vardı Şimdi türlü lecekl rın üı duğu dar h de C. aday nacak fin U lece e nıiş o Partisi feshin •lân e da biz deyiz lefeüe kabul lehine demek
Hatı

Comments (0)