Çarşamba 15 ŞUBAT 1950 rW»-’ 1 — No. 292 Başmuharririı Mümtaz Faik Fenik Denizeller Caddesi: 2 Posta Kutusu: 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: 15619 Yazı işleri, İdare 15315 Fiyatı her yerde 10 kuruştur. ZAFER [DEMOKRASİNİNDİR! * Sahaflar Çarşısı İstanbul 14 a.a. — Geçenlerde bir kısmı yanan 1 [j Beyazıtta’.ci Sahaflar Çarşısı istimlâk ve şehir imar j plânına uygun olarak Tür-.: üslûbunda yeniden inşa ı edilecektir. II i
Bütçe Müzakereleri İlerliyor
Ekspres sür'atile müzakereler
Adalet Bakanlığı bütçeşijconuşuldu Sirmen “Hükümet af kararlaştırırsa bu hususta bir af tasarısı getirecek,, dedi Basın Kanunu hakkındaki tartışmalar
ingilterede seçim
Rusya ile soğuk harp son bulmalı Eden, Muhafazakar lideri Çorçil'in
buna muvaffak olacağını söyliyor
Büyük Millet Meclisi dün sa - . Plânı ile temin edilen yardımın bah v& öğleden sonra toplanarak ] memleketin elektrik ve su işleri gi-1950 yılı bütçe kanun tasarısı üze bi ana dâvalarına sarfedilmesi lâ-rinde görüşmelere devam etmiştir. ' zımgelirken bununla bütçe açığı ka-Tasarımn tümü üzerinde konuşan pamanın doğru olmadığını, bu açı-Ahmet Tahtakılınç; Maliye Bakanı- ' 1 1"1
nın dün verdiği izahatın tatminkâr olmadığını, istihsalâtın arttırılama-chğını, dış ticaretimizin istenen seviyeye ulaştırılamadığını, Marşall
ğın tasarrufla sağlanabileceğini ifade ettikten sonra, dış ticarette yüzde 50 serbestiye gidilirken bununla muvazi olarak gümrük ve tarife kanunlarının hazırlanmamasına dik-
Seçim tarihinde anlaşmak lâzımdır
kati çekti ve hükümetin bütçe hakkında görüşünü bildirmesini istedi.
Maliye Bakanı, hükümetin bütçe hakkındaki görüşünün kadroladığı ödeneklerden ibaret bulunduğunu, bu itibarla hükümetin yeniden görüşünü bildirmesine lüzum olmadığını bir çok Avrupa memleketlerinde de böyle bir tekâmül olmadığını kaydederek, istihsalin az olmadığını, programlara bağlı olan bazı işlerden ümitli neticeler beklendiğini, ziraî istihsalin teknik vasıtalar yanında tabiat kuvvetlerine de bağlı bulunduğunu ifade etti ve gümrük kanunu için de hazırlıkların tamamlanmak üzere olduğunu sözlerine ilâve etti.
Kürsüye gelen Muammer Ala-kant da, bir serbest ticaret rejimine doğru giderken Maliye Bakanının aydınlatıcı malûmat vermediği’ ni, ithalâtın yüzde 50 serbest bira-
Dün Büyük Millet Meclisinden öğle tatilinö çıkan Milletvekillerinden bir grup
Kurtulanlar anlatıyor
"Edirne,, şilebi nasıl battı?
Adana vapuru ile gelen Edirne
şilebi mürettebatının anlattıkları
Londra, 14 a.a. (United Press) — Winston Churchill dün, 23 Şubatta yapılacak umumî seçimler sonunda iktidara geçtiği takdirde doğunun yaptığı soğuk harbi durduracak ve buna teşebbüs edebilecek yegâne dünya lideri olarak alkışlanmıştır. Muhafazakârların İkinci Lideri Antoni Churchill’in cesaretle harekete geçebileceğini ve Rusya ile Batılı devletler arasındaki soğuk harbi sona erdirebileceğini söylemiştir.
Bizzat Churchill de seçim nutkunda Parti Lideri olarak İngiliz seçmenlerini kuvvetli bir sosyalist devlet kurmak için girişilmiş meş’-um yoldan dönmeye dâvet etmiştir.
Başbakan Clement Attlee dün gece Edinburg’da komünistler tarafından sual yağmuruna tutulduktan sonra Franklin D. Rooşevelt’in ve onun «New Deal’ıpn 1930 da dünyayı İktisadî buhrandan kurtardığını ve İkinci Cihan Harbinde zaferi temin ettiğini bildirmiştir.
Çörçil seçim nutuklarından birini söylerken
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
propaganda faaliyeti dışında ayr( kılması kararına uyarken bunun . tochit cimdir irin im-' neticeleri üzerinde esaslı tetkikler
â kiidnr Partisinin seçimleri ll öne alacağı, artık yüzde yüz II anlaşılmış bulunmaktadır. C. H. P. si Divanmm Parti adaylarının trjbit edilme şekli hakkında verdi-4^karar, parti bütçesinin seçimlere göre ayarlanması, hepsi hepsi, Büyük Millet Meclisinin bütçe müzakerelerinden ve elde mevcut bulunan kanunlardan sonra feshedileceğini gösteren alâmetlerdir. Netekim Halk Partili milletvekilleri de artık ötede beride açıkça, seçimlerin yenileneceğinden bahsetmeğe ve seçim kabiliyeti az olanlar da başlarının çaresini aramağa başlamışlardır.
rıca adayları tesbit etmek için ka-, bul ettikleri kararlar ve usuller vardır. Kendilerini aday göstermek is-tiyenler hakkında muhtelif teşkilât kademelerinin de iştirakiyle yoklamalar yapılacaktır. Seçimlerin birdenbire, hattâ «eğer tabir caizse,
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
neticeleri üzerinde esaslı tetkikler yapılmadığını', - bunun tesirlerinin hesaplanmadığını etraflı bir şekilde izah ederek, küçük sanayiin daha şimdiden bundan büyük zararlar gördüğünü kaydetti. Ve sözlerine devamla : Bu gibi mühim meseleler
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Bugün herkesle şu kanaat yerleşmiştir ki, İktidar, seçimler için kendisine en muvafık olan zamanı intihap edecektir. Onun için en mu vafık olan zaman, kışın yollan kapadığı, köylerle muvasalanın temin edilemediği zamandır. Geçenlerde bir defa daha yazdık; Halk Partisi, adli teminatı vermeğe mecbur kalınca, şimdi, mevsim teminatını kendi lehinde işletmeğe bakmaktadır. Bu sene kışın şiddetli olması, hele Şark Vilâyetlerinde bir çok yolları, daha günlerce ve hattâ aylarca kapalı tutacaktır. Bu bölgede öyle yerler vardır ki, belki Mayıs sonuna kadar il merkezleriyle muvasalasız kalmağa mahkûmdur.
Ama, muhalefet için akla gelen bu zorluklar, Halk Partisi için yok mudur? Onlar, buralara Helikopter’le mi gideceklerdir?
Hayır, tertiplerini ona göre alacaklardır. Nihayet, telgraf ve jandarma telefonları emirlerindedir ve en ücra bucakta bile, listeleri daktilo makineleriyle teksir edebilmeleri, gereken direktifleri vermeleri, ve hattâ kızaklarla dahi, köyle ■ re mesajcı göndermeleri kabildir. Bundan daha mühimmi, seçimlerde sarfedilmek üzere külliyetli miktarda para tahsis etmek imkânlarına maliktirler. Bu bakımdan yolları açık olacak, Allah onlara -yürii ya kulum!, diyebilecektir.
Bunun dışında bir mesele daha vardır: Seçimlerin tarihi onlarca şimdiden malûm olduğundan, her türlü hazırlıklarını vaktiyle yapabileceklerdir. Daha şimdiden, adayların üzerinde esaslı münakaşalar olduğu hakkında kulaklarımıza kadar haberler gelmektedir. Her halde C. H. P. divanında tesbit edilen aday seçme şekli hakkında hazırlanacak bir talimatname, bugün yarın teşkilâta gönderilecek ve böy-lece esaslı bir surette harekete geçilmiş olacaktır. Bu vaziyette iktidar partisinin bütün hazırlıklarını tamamen bitirdikten sonra Meclisin feshine karar verip yeni seçimleri ilân edeceği muhakkaktır. Bu arada biz şunu söylemek mecburiyetindeyiz kİ bu şekilde hareket, muhalefetle ayni silâhlarla mücadeleyi kabul etmemek, ve iktidarın kendi lehine mühim bir avantaj ayırmak demektir.
Hatırlarda olduğu üzere, P ar t ile-
Geçenlerde bir apandisit ameliaytı geçken Arjantin Cumhur Balkanının karısı Bayan Pero hastahaneden çıkmış, ve bunun için Arjan-tinde büyük tören yapılmıştır. Bayan Peron’un ameliyat edildiği sırada Arjantinde bütün trenlerin on dakika durduğu malûmdur. Yukarıdaki resimde Bayan Peron’u hastahaneden çıkarken görüyorsunuz.
İzmir, 14 (Arkadaşımız Feyylaz Eronat telefonla bildiriyor) — Türk limanlarından yüklediği 5200 ton küsbe ile Danimarkaya giderken, Manş denizinde kayalara çarparak batan Edirne şilebinin mürettebatını hamil bulunan Adana vapuru bu sabah saat £ de İzmir limanına gelmiştir.
Saat yediden itibaren rıhtımda bekliyen gazetecilere Edirne gemisi mürettebatı tarafından her hangi bir malûmat verilmemesi için îzmir-de bulunan Denizyolları tahkik heyetince Trabzon gemisinin telsizi ile Adana vapuruna emir yollanmış olduğundan gemi rıhtıma yanaştığı zaman içeri girdiğimizde, Edirne mürettebatından hiç kimsenin malû ■ir (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Havuzdaki gemilerimiz İstanbul, 14 a.a. — Bir müddet-tenberi havuzda bulunmakta olan Kastamonu şilebinin önümüzdeki hafta içinde sefere çıkacağı öğrenilmiştir.
Diğer taraftan Tırhan ve Ordu vapurlarının tamir işi de 15 Marta doğru bitecek ve bu gemiler de sefere çıkacaklardır.
Hindıçinîdeki komünist Lider Hoşiminh
Hindiçinideki
komünist lider
Hoşiminh de Stalinle
göıüşmeğe gidiyormuş I
Paris, 14 (a.a.) (Afp) — Dün birinci sahifesinde Saygonun iyi ha-
Haşmet Orbay Çankırı’da
İstanbul, 14 (Telefonla) — Malı | kûmiyetini geçirmek üzere îmralı cezaevine sevkedilmiş bulunan ve oradan da Üsküdar cezaevine nakledilen Dr. Naci Arzani öldüren sanıklardan Haşmet Orbay bu defa Adalet Bakanlığınca görülen lüzum üzerine Çankırı cezaevine gönderilmiştir.
ber alan çevrelerinde dolaşan bazı rivayetleri yayınlayan Figaro gazetesi büyük harflerle şunları yaz-
maktadır:
.Vietminh başkanı Hoşiminh, Stalinle görüşmek için yakında Mosko-vaya giderektir.-
Gazete, Vietminh kaynaklı söylentilere göre, Hoşiminhin şimdi Çinde bulunduğunu bildirmektedir.
Figaro. yaptığı tefsirde, bu Moskova seyahatinin, esrar perdesinin bir kısmını kaldıracağını yazmaktadır.
r------------------)
Yeni Büyük Tefrikamız
Halen bütün dünya sinemalarında gösterilen filmi için münekkitlerin 20 sene-denberi eşi görülmemiş eser diye Vasıflandırdıkları ro-
İngilterede aday bolluğu!
Düne kadar 1866 kişi adaylığını koydu
Londra, 14 (a.a.) (Reuter) — On gün sonra yapılacak olan İngiliz umumi seçimleri için namzetliğini koyanların sayısı bir rekor teşkil etmektedir. 150 sterlin depozito vererek namzed listesine adlarını kay dettirenlerin sayısı dün akşam 1866 yı bulmuştur.
Bilindiği gibi saylavların sayısı 625 dir. Geçen defa avam kamarasındaki 640 yer için 1677 müracaat kaydedilmişti.
Seçimlerde mühim bir rol oynamaları muhtemel olan liberaller 470 namzet göstermişlerdir.
Winston Churchill, yirmiden fazla eski bakanın dahil olduğu bir nam zet listesinin başında bulunmaktadır
İşçi partisi 619 namzed göstermektedir. Halbuki muhafazakâr ve ta-rafdarlarının aday yekûnu 615 dür.
Liberal Ortodoksların kesin namzet sayısı 472, komünistlein ise 100 dür.
Esrarengiz bir hâdise
Soygunculuk mu yoksa kumar mı ?
Mahiyeti karanlık bir hâdisede dört kişinin tevkifine karar verildi
İstanbul, 14 (Telefonla) — Mahi- oturan ve. tanınmış doktorlardan bi-yeti çok karanlık bir kumarbazlık «s»n.
ve tehdit hâdisesi Adliyeye intikal etmiştir. Hâdisenin alâkalıları Istan bulun tanınmış şahsiyetleridir. İkinci Sulh Ceza yargıcı tarafından bu akşam yapılan sorgularını müteakip ı her dört sanık ta tevkif edilmiştir. 1 Sorguları esnasında verilen ifade lere göre hâdise şöyle geçmiştir:
Galatada yazıhanesi bulunan Aleko adında bir tüccar kiralık daire gösterilmek maksadlyle Harbiyede
rinin zevcesi Sezaverin evine götürülmüştür. Evi gezecekleri sırada Ali Ün, Burhan Algafı ve emniyet ikinci şube memurlarından Hicri Akbaşlı isimlerinde üç kişi Aleko-yu tabanca ile tehdit etmişler ve üzerinde buldukları 200 lirayı aldıktan başka 2000 liralık ta bir bono imzalatmışlardır. Ertesi günü Aleko Emniyet Müdürlüğüne giderek vaziyeti anlatmış ve memurlar tarafından
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Pakistan a dair bir konferans
Türkiye - Pakistan dostluk cemiyeti üyelerinden Avukat Sıtkı Oğuzbevoğlu tarafından dün saat 11,31 da Halkevi salonlarında bir konferans verilmiştir. Pakistan hakkımla verilen bu konferansta büyük bir dinleyici kütlesi hazır bulunmuştur. Yukardaki resim dünkü toplantı sırasında alınmıştır.
Bâlâkaymakamı ve Gemalmaz’ın mektupları
Bâlâ kaymakamından ve bu ilçede Ali Gemalmaz’dan aldığımız mektupları aşağı aynen koyuyoruz:
Gazetenizin 11 Şubat 1950 tarihli nüshasının birinci sahifesi ve yedinci sütununda (Bâlâ kaymakamı parti işleriyle fazla meşgûl) başlığı altında ve adım zikredilmek suretiyle intişar etmiş bir yazıda:
Benimle Belediye başkanı Meh met Genç ve C. H. P. başkanı Hüseyin İmirzalı oğlunun Ali Gemalmaz’ı yanımıza alarak Ankara’ya geldiğimiz ve burada bazı makamların da yardımı ile adı geçeni D. P. den istifa ettirmeye uğraştığımız ve aynca Derekışla köylülerine türlü vaidler-de bulunarak D. P. ye intisap ettiklerini Ulus gazetesinde tekzip ettirmek için büyük gayret gösterdiğimiz bildirilmektedir ki, bu havadis tamamen asılsızdır.
Ben ilçemizin kasaba ve köylerinin ihtiyaçları ve bu yıl bu sahada yapılacak işler hakkında il makamı ve diğer alâkalı dairelerle görüşmek üzere Ankaraya geldim. Ne-★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
İzmir Valisi değişmiyormuş
İçişleri Bakanlığından dün şu yazıyı aldık:
.14 Şubat 1953 tarihli Zafer gazetesinin birinci sayfasının yedinci sütununda intişar eden İzmir Valisi Osman Sabri Adal’ın yerinin değiştirileceği hakkındaki haberin aslı ve esası yoktur..
AKINTIYA
I____KÜREK
Örnek ve denk bütçe!
Halk Partisi Genel Başkan-vekili Hilmi Uran, Manisa-daki nutkunda 1950 bütçesinin denk bir bütçe, örnek bir bütçe olduğunu söyledi ve son-
— Biz ne yaparız, onlar ne
Bir de baktık ki, bütçede 174 milyon lira açık var. Hem gelirler de tam tahsil edilirse!..
Hani örnekti?.. Evet, örnektir zahir!.. Hepsi iktidarın şimdiye kadar açık bütçelerinin örneği!.. Patron malûm olunca, üzerine göre kes örnek al...
Ya «denk» kelimesine ne diyeceksiniz?
O da doğru! Çünkü ıbütçe, denktir, diye »denk» le sunuldu! — YEDEKÇİ
ZAFER
GÜN GEÇERKEN.
" Battal çark „
fa dnıuı Menderes'in, Denıok-rat Parti adına, bütçe üzerinde derin bir tahkik, tahlil ve bilgi mahsulü olan beyanatını o-kuduktan sonra, İnsanın uzun u-zun düşünmesi lâzım geliyor. Bu memleketin realitesine taıban tabana zıt bir zihniyet içinde hazırlanmış bütçeyi Meclis huzuru, na getiren Maliye Vekili Rüştü Aksal'ın deVamlı bir sırıtış teşhir etmeğe itina ederek kabul ettirmek istediği ve ettireceği emrivâ-ki'in iktidarda tutunabllmeye bir medar olup olmıyacağını tartışmak gerek.
Bir memleketin Maliye Vekilliğine ulaşaıbilmek, mevki İhtirası taşıyanlar için, gerçekten paha biçilmez bir eriştir. Ama insan odur ki, eline geçen imkânı, bir ideal uğrunda kullanmayı bilir. Büyük şatafatlarla o mevkie erişen Rüştü Aksal, ilk hızda, büyük işler başaracak, ıbizi iktisadi ve malî çıkmazlardan kurtaracak maliyeci bir münci gibi görünmek İstemişti. Kendinden emin bir devlet adamı halinde durmadan tebessüm ediyor, bütün çıkmazlan bir çırpıda halledecek bir iktisat dâhisi pozunu takınıyor ve netekim, ilk ağızda herkese : «Bekllyellm, belki bir İş var» dedirten birtakım valdler
Muhip DIRANAS
ve lâkırdılar ediyordu.
Ama şimdi, 1950 nln, öküze ben. zemek ihtirasiyle şişmeğe yeltenmiş bir kurbağa tavrlyle, Meclise gelen 'bütçesini gördükten sonra, İnsan anlıyor kİ, bu İşler, pek o-kadar kolay işler değildir ve mesele dönüp dolaşıp, yine Adnan Menderes'in pek isabetle bulduğu çarka dayanır. İşte her şey meydanda: Rüştü Aksallı, Nihat Erimli, Banguoğlulu bir hükümet dahi, ne etse, ne eylese, «zamanla battal çarkın hareketine intibaktan, kendini kurtaramıyor.
Mâliyeyi düzene koymak iddi-asiyle ortaya çıkmış genç adamın hali bu mu olmalıydı? Hayali rakamlarla ıbu gelir, bu gider demenin ve kaşla göz arasında bütçeyi şu kadar milyon artırmanın yükünü, gerçekten, hangi o-muzlar çekecek? Bu milletin o-muzları değil mİ? O halde İşin, memleket hesabına, Adnan Menderes rasyonallzasyon iliyor, biz amiyane belirtelim, akllleşmekle ne alâkası var?
Neticede, bir defa daha ortaya çıkıyor kİ dâva ve mücadele, şahıslarla değil, çarkladır; Adnan Menderes’in işaret ettiği battal çarkla. Hem o kadar kİ, bu çark-la bizzat Rüştü Aksal ve arkadaşları da mücadeleye mecbur!
15 - 2 . 1950
İstanbulda yeni bir sergi
Aldığımız malûmata göre önümüz deki günlerde İstanbulda yeni bir sergi açılacak ve buna yabancı firmalar da iştirak edecektir.
İstanbul valiliğinin müracaatı üzerine hariçten gelecek ve sergide teşhir edilecek malların geçici kabu) rejimine tabi tutulmasına karar verilmiştir.
Geclci kabul rejimine göre hariçten getirtilecek mallardan gümrük ahnmıyacak ve bunlar altı ay içinde tekrar aynı yere gönderilecektir. Bu mallar altı ay içinde Tüıkiyeden çıkmadığı yahut satılmadığı tak -dirde gümrük alınacaktır.
KAVGA EDERKEN ÇUKURA
DÜŞEN SARHOŞLAR
Atıfbey mahallesinde oturan Ahmet Tunçbilek isminde bir kundura tamircisi ile Mustafa Akın ismindeki arkadaşı sarhoşluk saikasiyla kavga ederken her ikisi de bayırdan aşağı yuvarlanmışlardır.
Her iki sarhoş ta düşme neticesinde muhtelif yerlerinden yaralanmışlar ve tedavi edilmek üzere hastaneye kaldırılmışlardır.
İKİ YANGIN BAŞLANGICI
Dün şehrimizde iki yangın başlangıcı olmuş ve Altındağ mahallesinde oturan ve Emine isminde bir kadının sobanın arkasına bıraktığı odunlar ateş almıştır.
İkinci yangın da Kurşunlu cami karşısında çıkmış ve Hüseyin Fr-can isminde bir şahsın sobanın ü-zerine koyduğu odunlar tutuşarak yangın başlangıcına sebebiyet vermiştir.
Her iki yangın da söndürülmüş ve tahkikata başlanmıştır.
Genel sayıma hazırlık
1950 yılında yapılacak genel nüfus sayımı hazırlıkları hayli ilerlemiş bulunmaktadır. Belediye hudutları içinde numarataj işlerinin bu ay nihayetinde bitmesi için çalışılmaktadır.
1950 yılında yapılacak tarım sayımına hazırlık olmak üzere 1948 yılında takriben 35 bin köyde yapılan sayımın tasnifi bitmiş olup neticeleri de matbaaya verilmiştir.
1949 yılında bu iş üzerindeki çalışmalarda 30 kacfar istatistikçi ile tarım mühendisi köyleri gezerek İn celemeler yapmışlar ve bu incelemelerin neticelerini merkeze bildirmişlerdir. Bu sayımın tasnifindeki esaslar üzerinde Amerikan uzmanları ile mutabakat hasıl olmuştur.
Meclis köşesi:
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYAYRO’da 20 Şubat Pazartesi akşamı saat 21 de Kapehnan Yaylı Sazlar Kuarteti Üçüncü konseri Her yer 50 kuruş
Biletleri satılmaktadır Telefon: 10370
DAVET
Adalet Komisyonu:
Orman Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10.30 da;
Anayasa Komisyonu:
Samsun milletvekili Hüsnü Çakır m dilekçe komisyonunun 1^/2/ 1948 tarihli haftalık karar cetvelindeki 1861 sayılı kararın Kamutayda görüşülmesine dair önergesini gö -rüşmek üzere bugün saat 15 de;
Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Millî Eğitim Komisyonu:
1 — Muğla milletvekili Nuri Öz-sanın, ilk okul öğretmenlerinin almakta oldukları aylık dereceleri hak kındaki 5242 sayılı kanunun 1 inci maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifini,
2 — Mesleki ve teknik okullar a-çılması ve mevcutların büyütülmesi hakkındaki 4304 sayılı kanuna ek-kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ulaştırma Komisyonu:
Posta kanunu tasarısını ı görüşmek üzere bugün saat 10 da;
11 numaralı geçici dilekçe korniş-
Bugün saat 10 da geçici dilekçe komisyonunda toplanacaklardır.
^■ı Koyun Ycğurdu Satışına Başlandı ■■ I Sayın müşterilerimizden gördüğümüz rağbet ve teşvik üzerine
Buısa’dan getirtmekte olduğumuz turfanda koyun sütünden yoğurt yaparak, Anafartalar No. 94 Bursa Pazarı ile, Yenişehir Ulus Sineması karşısında Abdülserbest Mağazalarında satışa arzettiğimizi ve başka dükkânlarla seyyar satıcılara verilmediğini saygı ile müşterilerimize arzederiz. ABDÜRRAHİM SÜTER
(288) Balık Pazarı.Sekercileı^o^Jo^/f
Müfettiş Namzedi Alınacak
Türkiye Kızılay Derneği Başkanlığından
Genel Merkezimiz kadrosunda açık bulunan 345 lira maaşlı Müfettişliğe, altı aylık staj desresinde Derneğimiz teftiş özelliklerini kavramış olanlar aslî kadroya alınmak üzere, Siyasal Bilgiler Okulu, Hukuk ve İktisat Fakülteleri ve Yüksek Ticaret mektebi mezunlarından aşağıdaki şartları haiz bulunanlar müsabaka ile aday olarak alınacaktır.
1— Türk olmak,
2— Yabancı ile evli olmamak,
3— Fiilî askerlik ödevini yapmış bulunmak,
4— Vücutça sağlam ve teftişçilik yolculuklarına dayanaklı olduğu tam teşekküllü bir Hastahane Sağlık Kurulunca muayene neticesinde sabit olmak,
5— Müracaat tarihinde yaşı kırktan yukarı bulunmamak,
Yukarıda yazılı şartları haiz bulunanların en geç 24/2/1950 Cuma günü saat 18 e kadar dilekçelerine bağlıyacakları nüfus cüzdanı aslı veya sureti, askerlik terhis belgesi, Yüksek Okul veya Fakülte diploması asıl veya tasdikli sureti 4,5X6 ebadında altı adet vesikalık fotoğraf lan ve haklannda malûmat alınacak beş zatın açık adreslerin! bildirmek suretiyle Genel Merkezimize müracaaltarı.
Kızılay teftişçlliği için gerekli vasıfları haiz ve referansları İyi olan taliplere müsabaka günü ve yeri adreslerine bildirileceği ilân olunur.
, (250)
Polise hakaret edendörtgenç yakalandı
Sinemadan çıkan dört genç dün gece bir polise tecavüz etmişlerdir.
Hâdise şöyle olmuştur:
Gece sinemadan çıkan ve Cebeci-semtindeki evlerine gitmekte olan Yiğit Köker, Demir Güvenç, Bediî Eren ve Yılmaz Beydağ İsmindeki gençler eski orman genel müdürlü günün önlerine gelinceye kadar vük-sek sesle şarkı söylemişler. Müteaki ben de Maarif Kolejinin arka tarafındaki sokaklarda da şarkılarına devam etmişlerdir.
Bu sırada Satılmış isminde bir polis memuru fidanlık içinden geçerek dört gencifı önüne çıkmış ve yüksek sesle gece yarısından sonra şarkı söylemenin yasak olduğunu, binaenaleyh seslerini kesmelerini söylemiş. Fakat gençler işi daha faz lalaştırmışlar ve bunun üzerine de polis hepsini karakola davet etmiştir .
Gençlerden Yiğit Köker polisin üzerine yürüyerek: «Benim babam Büyük Millet Meclisi daire müdürüdür. Ben seninle gitmeye tenezzül etmem. Şerefli insansan bizi karakola götür, şeklinde tehditler sa-vurmuştur. Polis dört gencin üzerine yürüdüğünü görünce geri geri 40 • 50 metre gitmiş ve bu arada da yardım düdüğü çalmağa başlamıştır. Yardıma gelen polis ve bekçilere de «Biz bu polisle karakola gitmeyiz. Bizi karakola götürmek istiyorsanız bir otomobil tutun o zaman istediğiniz yere gideriz, demişler.
Neticede iş suç üstü mahkemesine intikal etmiş ve sanıklardan Yiğit Köker ile Demir Güvenç’a hakaret ve taarruzları sabit olduğundan birer ay hapis ve 150 lira para cezasına diğer iki sanığın da 3 er lira para cezasına hüküm verilmiştir. Hâkim sanıklar hakkında bu kararı tecil etmiştir.
Karısını vurmak istiyen adam
Dün şehrimizde bir makine ustası karısını tabanca ile vurmak istemiş ise de kurşun isabet etmediğinden kadın muhakkak bir ölümden kurtulmuştur.
Bu usta başı evli olduğu halde bir kadınla münasebet peyda etmiş ve bunu haber alan karısı ile arası a-çılmıştır.
Adamla karısı dün de aynı sebepten kavgaya tutuşmuşlar ve sini ■ rlne hâkim olamıyan erkek üzerinde taşıdığı tabanca ile karısının üze rine ateş etmiştir.
Adam ilk sorgusun^ müteakip sav cılığa teslim edilmiş ve tahkikata başlanmıştır.
Feci bir otomobil kozası oldu
Dün sabah saat sekiz buçuk sıralarında İkinci Anafartalar caddesinde bir otomobil kazası olmuştur.
Sabah işine gitmekte olan bir kadın İkinci Ortaokul yanındaki polis noktası tarafından karşıya geçmek isterken gelmekte olan 3395 plâkalı şoför Alinin idaresindeki o-■tomobil, kadının âni çıkışı karşısında direksiyonu sola kıvırmak İstemişse de otomobilin ön tamponu kadına çarpmış ve yaralanmasına sebep olmuştur.
Yaralı kadın Nümune hastanesine kaldırılmış ve saıfik şoför de yakalanarak hakkında takibata başlanmıştır.
KALESPOR MÜSAMERSİ
Öğrendiğimize göre, Kaleşpor gençlik klübü tarafından 17 Şubat Cuma gecesi saat 21 de Yeni Sinemada bir müsamere verilecektir.
Ses sanatkârlarından Müzeyyen Senar Işıl ve Sabite Tur ile bazı radyo okuyucu ve sazcılarının da İştiraki sağlanan gecede, radyoevi temsil kolu sanatkârlarından Oğuz Boranın refakatiyle taklitçi Cevat Kurtuluşun imitasyon gösterileri de yer alacaktır.
HAYIRSEVER BİR VATANDAŞ
Ankara Gazi Lisesinin eski öğrencilerinden tüccar Zühtü Şenyu-va, mezkûr lisenin fakir öğrencilerine 30 çift ayakkabı hediye etmiş-tif. Kendisine yardım gören öğrenciler adına, Gazi Lisesi Yardım Kolu tarafından teşekkür edilmektedir.
BANKA İDARE KURULLA-
RINDA YENİ TAYİNLâli
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası idare kurulunda açık bulunan Tarım Bakanlığı üyeliğine, Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Umum Müdürü Atıf Güray, Etibank idare kurulunda açık bulunan hükümet üyeliğine, eski Basın ve Yayın U-mum Müdürlüğü teftiş kurulu başkanı İzzettin Tuğrul işbay tayin e-dilmiştir.
İSRAİL İLE HAVA ANLAŞMASI
Aldığımız malûmata göre, İsrail hükümeti ile hünûmetjmiz arasında bir hava anlaşması imzalanacaktır.
Anlaşmayı müteakip Türkiye ile İsrail arasında hava seferlerine başlanacaktır.
Demokrat Parti adına
Adnan Menderes'in yaptığı bütçe tenkidi
Bu çok mühim konuşmanın son kısmını
da bugün aşağıda aynen neşrediyoruz
[Yeni bütçe dolayısiyle Demokrat Parti adına Adnan Menderes’in Büyük Millet Meclisinde yap -tığı çok dikkate değer bir tenkidin ilk kısmını dünkü sayımızda neşretmiştlk. Bugün de son kısımlarım aşağıda okuyacaksınız.]
1950 bütçesinin mühim artış görülen diğer bir faBİı da yatırımlardır.
Bu fasıl geçen yıl bütçesinde 176 milyon lira iken bu sene 245 milyon liraya yükselmiştir. Doğrudan doğruya veya dolayısiyle İktisadî ge Üşmemize aranacak tahsisatı ihtlva-etmesi lâzım gelen bu atırımlar faslının yükselmesini memnunlukla karşılamak icabeder. Ancak bu fasılda yer alan tahsisatın hakikaten yatırımlar tabirinin çerçevesi içine girebilecek işlere ve yerlere tevzii şarttır. Halbuki bu fasılda görülen masraflardan bir kısmının istihsali
arttırmaya masruf olmayıp daha çok mevcudun idamesine yarar neviden oldukarı sathî bir tetkik ile
anlaşılıyor. Alelade tamirler İktisadî olmıyan yapılar ve tesisler hattâ istihsal gayesi ile hiç alâkası olmıyan İstimlâkler bu fasla sokulmuş bulunmaktadır. Bir kısım yol tamir ve bakım masrafları bile bu fasılda yer almıştır.
Dikate değer olan cihet başka yıllarda yatırımlar faslında hiç de yer almıyacak neviden olan masrafların son yıllar bütçelerinde bu fasla ithaline çalışılarak bu faslın mümkün olduğu kadar kabarık gösterilmek istenmesidir. Bunun bir sebebi ol-
mak lâzımdır.
Bir zamanlar açık bütçelere denk bütçe demek âdet olmuştu. Sonraları bilhassa muhalefetin doğması ile millî mürakabenin az çok tesirli surette başlaması üzerine açık bütçelere denk bütçe demek imkânı kalmamış ve bu defa endişeyi mucip açıklan ve borçlanmaları mazur ve tabiî gösterebilmek için bu yatırımlar tabirinden faydalanmak ciheti münasip görülmüş olacak!... Bu yılki bütçede bu faslın büsbütün genişletilmesi yolundh sarfedilen gayretler ise, daha mahalıdır. Çünkü büsbütün artan bütçe açığının kapatılması ancak Marşal yardımı ile mümkün olabiliyor. Fevkalâde kalkınma teşebbüslerine tahsisi i-cabeden dış yardımlardan mühim bir kısmının bu suretle bütçenin a-lelâde masrafları içinde eriyip gitmesini umumî efkârın dikkatinden uzak tutmak endişesinin hâkim olduğunu kabul etmekte hatâ yoktur. Bunun içindir ki açığın, Marşal yardımı ile kapatılması tertibini, ya tınmlar faslının gölgesinde gizlemenin uygun görülmüş olduğu anlatılıyor.
Hakikat şudur ki, yatırımlar faslında yer alan masrafların mühim bir kısmını, hattâ yekûnunu bu fasla girmesi zaruri masraflar olarak kabul etsek bile bunların mutlaka istikrazlarla kapatılmasını mazur görmek icabetmez. Çünkü normal bütçelerde daima % 15-20 nisbetin-de bu neviden doğrudan doğruya veya dolayısiyle iktisaî maksatlara ve istihsale yarar tahsisat kabulü gayet tabiîdir. Nitekim eski yıllar bütçelerinde ortalama olarak % 20 nin üstünde nisbetlerde tahsisat ko nulagelmiş ve bu yapılırken, bunlara bir fevkalâdelik atfedilerek borç lanmalara sebep diye kullanmak ha tı ra gelmemiştir.
Özlük haklar ve yatırımlar fasıllarının dışında diğer bazı fasıllarda artışlar vardır ki bunların yekûnu bir milyon civarında olduğu için ü-zerinde durmıyacağız.
Şu halde yatırımlarla özlük haklar fasıllarındaki 110 milyon lira tutan artışa bu fasıllar dışında kalan takriben bir milyon liralık artışı da ilâve edersek yekûn 11 milyon liraya yükselmektedir. Halbuki bu yıl bütçesindeki artış yekûnu 93 milyon liradan ibaret olduğuna göre diğer fasıllarda eksilişler bulunduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu eksilişlere gelince; bunların ye kûnu 17 milyon lira civarındadır ki; bunun 8 milyonu daire hizmetleri, 9 milyonu da yardım fasıllarından görülmektedir.
Şayet bu fasıllarda görülen azalışlar, hakikî tasarruflardan ileri gelmiş olsaydı, miktor çok az dahi olsa, bunu memnunlukla kaydedecektik. Ancak bu indirmeler daire hizmetleri meyanında bulunan mütemadi tamirat vesaire gibi masrafların yatırımlar faslına nakli ve bir de Devlet Hava Yollarına yapılan ve evvelki yıllarda yardımlar faslında görülen yardımın, bu yıl o fasıldan çıkarılarak Bayındırlık bütçesine nakledilmiş olmasından İleri gelmektedir.
Marshall Yardımı kullanış şekli
Arkadaşlar; bariz hatlarını böy-lece belirttikten sonra şimdi, 1950 yılı bütçesinin esaslı bir hususiyeti olan açıkların dış yardımlarla kapatılması münasebetiyle Marşal Plâ
nı ve bu plâna göre temin
edilen
yardımın kullanış şekli üzerindeki görüşlerimizi kısaca açıklamak is-
tiyoruz.
Yurt İçinde vatandaş hürriyetlerini ve millî hakimiyet esaslarını ve dış tecavüzlere karşı da istiklâllerini sonuna kadar müdafaaya azmetmiş milletleri, kendi aralarında birleşmek suretiyle sulhu korumak ve kin,'esaret ve tecavüz âlemine karşı korunmak gayelerinde teçhiz etmek ve milletlerarası, işbirliği e-saslarını tahakkuk ettirmek maksadına dayanan Marşal plânının, dünya tarihinde eşine rastlanması müm kün olmıyan bir azamet arzetmek-te olduğunu kaydederken bu plân ve yardımın dayandığı güzel, ileri ve insanca fikirleri öğmekten büyük bir haz duymaktayız.
Memleketmizin de insanca ya-.
şamak istiyen milletler camiasına katılabilmek vasıflarına sahip bulunması hepimizin müşterek gururumuzdur. Elbette milletimizin yük sek vasıfları, öğünülecek bir kemal
ve olgunluk manzarası arzetmesey-di, bu güzel neticeden mahrumiyet mukadder olurdu. Koskoca bir millet. hürriyet ve istiklâl davasını ele alarak bu kadar azimle harekete geç memiş olsaydı; Türk milletinin vakar, ciddiyet ve vatanperverliğine uygun bir anlayışla haricî siyasetimizi bir millî siyaset haline getirmemiş bulunsaydık elbetteki millet lerarası itibarımız gölgelenmiş o-lurdu.
Memleketimizin arzetmekte olduğu bu çok müsait manzaraya rağ men milletlerarası işbirliğinde lâyık olduğumuz ehemmiyetle yer a-lamamış olmamız, yardımlardan faydalandırılmaca gecikmemiz, ve bu yardımların memleketimizin ihtiyaç ve ehemmiyeti ile mütenasip olmaması bu mevzuda bize üzüntü
veren vakıalardır. Bundan başka bu yardımların kuüanılışındaki hatâlara da işaret etmek mecburiyetinde oluşumuzu teessürle kaydederiz.
Filhakika İktisadî ve malî yardım’ ların mühim bir kısmı yukarıda ar zettiğimiz alelâde hizmetler bütçesinin açıklarını kapamakta kullanıl mıştır. Bunun sebebi yıllarca takip edilen kısırlaştiMcı bir malî ve ik-1 tısadî politikanın neticemi olarak bütçenin artık kapatılmayacak açık lar veren duruma düşürülmüş olma sidir. Hal böyle olunca Marşal yardımı olmasaydı, acaba elimizdeki şu bütçe ne şekil alırdı suali isteme den akla gelmektedir. Buna karşı denilebilir ki Marşal yardımını yok farzederek mütalealar yürütmeğe neden lüzum görülüyor? Cevap vere lim: Ötedenberi devletin malî ve ik tisadî siyaseti elbetteki Marşal yar dımına göre ayarlanmış değildi. Binaenaleyh iktidara bugünkü dünya şartlarının bir neticesi olan Marşal yardımı bahis mevzuu olmasaydı, memleketin İktisadî ve malî politikasını nasıl yürütecektiniz? sualini I
tevcih etmek kadar tabiî bir şey olamaz. Kaldı ki Marşal yardımı i-ki sene sonra mevcut olmıyacaktır; hattâ önümüzdeki yıl bu yardımdan ne miktarda faydalanacağımız da-. hi malûm değildir. |
Gelelim yukarıdaki akla gelen su-1 ale; Bu suali cevaplandırmağa çalışmak hakikî durumun açıklanması. bakımından da faydalı olacaktır.
Gerçekten, bütçede 170 milyon liralık açığın hemen tamamı Marşal yardımı ile kapatılmak istendi-, ğine göre bu yardım olmasaydı, a-çık ya istikrazlarla kapatılmak istenecek veya emisyona başvurulacak veyahut da yeni vergiler ihdası' yoluna gidilecekti. Son bir ihtimal ] olarak da masraflarda indirmelerdir. |
Açığı istikrazlarla kapatmak me selesinin az çok zorlaşmış olduğunu kabul etmek zaruridir. Çünkü borçlar yekûna yeni rakamların ilâvesi artık âti için tehlikeli bir hal almış bulunuyor. Gerek bu, gerek diğer sebeplerle istikraz imkânlarının çok azalmış olduğunu unutamayız. Nitekim geçen sene bütçe açığının 80 milvon lirası Emekli sandığına el atılmak suretiyle temin edilmek mecburiyetinde kalınmıştı. Bir kanunla Emekli sandığına el atmanın ne kadar doğru olabileceğini a-raştıracak değiliz; ancak bu, sonu gelen işlerden değildir. Yine geçen sene açığını kapatmak maksadiyle bu 80 milyon liradan başka geri ka lan açığı karşılamak üzere 40 milyon liralık bir iç istikraz akdine ve bu maksatla hazine tahvili çıkarılmasına teşebbüs olundu. Bu teşebbüsten alınan neticenin bizi artık iç istikrazlardan hiç olmazsa bir müddet İçin, fazla ümit beslemenin doğru olmıyacağına inandırmış olması icabeder. Çünkü 1949 yılı içinde çıkarılan 20 milyon liralık tahvilin hakikî şahıslara ve şlrketleer ancak 8 milyon liralığı satılabilmiştir. Geri kalan 12 milyonluk kısmına gelince, bunun tamamının bankalara pilâse edilmesine imkân
bulunamamış olacak ki 5 milyon liralığa yakın miktar da tahvilin a-mortisman sandığına devri mecburiyeti hasıl olmuştur.
Bütçe açığını emisyonla kapatmak yolu ise asla hatıra getirilmemelidir. Bir taraftan tasarrufa riayet etmek, diğer taraftan normal gehr kaynakları ile ikifa etmeğe çalışmak yolu tutulacağına vaktiyle en kolay ve fakat çok hatalı bir politika olarak bütçe açıklarının emisyonla kapatılması pek zararlı olmuştur. Bu yüzden hayat pahalılığı artarak büyük halk kitleleri için de izdiraplar doğurmuş, maliyetlerimiz alabildiğine yükselerek dünya pazarları ile münasebetlerimiz güç leşmiştir. Türk parasına olan itimat ve malî istikrar büsbütün sarsılmak tehlikesine maruz kalmıştır. Bunların önüne geçmek için emisyonun kati surette durdurulması icabettiğine sanırız ki hepimiz kanaat getirmiş bulunuyoruz.
Bütçe açığının vergileri arttırma veya yeni vergiler ihdas etmek suretiyle kapatılmasına gidilemiye-ceği de aşikârdır. Çünkü İktisadî bünye vergi yolu ile haddinden fazla zorlanmış görünüyor. İktisadî gelişme yolunda duraklamış bulunmamız bunun bir neticesi sayılabilir.
Tasarrufla açığı önlemek lâzımdır
Görülüyor kİ bütçe açığını istikraz, emisyon veya vergileri arttırmak suretiyle kapatmağa imkân kalmamış gibidir. O halde geriye bütçe açığını tasarrufla önlemek yolu kalıyor.
Marşal yardımı olmasaydı tasarruf yolu ile bütçe açığının önlenme si mümkün ve münasip olur muydu?
Fikıimizce içinde bulunduğumuz şartlara göre basiretli bir malî politikanın icapları elbette bu olmalıydı. Kabul edelim ki istikraz gayri mümkündür, emisyon büyük teh hkeler arzedlyor, vergileri artırmak kısa bir zamanda kaynakların daha ziyade kurumasını intaç edecektir; bu takdirde tasarruf gayri mümkündür diye devlet hayatına son mu verilecektir? Elbette hayır... Böyle bir hal karşısında zaruri olarak elbette tasarruf yoluna gidilir.
Demek oluyor ki sıkışıldığı takdirde ister istemez tasarruf yoluna gidilir ve bu her zaman mümkündür. Mesele bu zaruret ve icabın tak dirindedir. Şayet böyle bir zaruret ve ihtiyaç senelerden beri takdir o-lunmuş bulunsaydı, bugün vaziyetimiz çok daha müsait olurdu. Bu itibarla bir buçuk milyara yakın bir bütçe getirilerek ve her yıl olduğu gibi bunda tasarruf mümkün değildir iddiasiyle ortaya çıkmak varit olamaz. Böyle bir iddia, bir hakikatin İfadesi olmaktan ziyade, bu iddia da bulunanların kendi bütçe, idare ve memleket görüşlerinin bir ifadesinden ibaret kalır.
Hakikat şudur ki bütçesi her bakımdan lşbaa gelen takatten düşmüş bir memlekette muayyen bir hadden sonra yeniden meselâ 50 veya 100 milyon lira elde etmeğe çalışmak bu rakamların ifade ettiği ehemmiyetin çok üstünde tahripkâr tesirler yapar. Diğer tarafından yerine sarfolunduğu takdirde ise çok defa küçüksenen 50 veya 100 milyonlarla üstün neticeler istihsal etmek mümkündür.
Tasarrufun nerelerden temin olunabileceği bahsinde ardı arkası gel-miyen münakaşalara girişmekten sakınmak için bu kadarla iktifa etmek İstiyoruz. Çünkü bundan evvelki bütçe müzakerelerinde vesaLr vesilelerle bu bahis üzerinde kâfi derece durmuş bulunuyoruz. Kısaca diyelim ki, bu bir zihniyet, tutum ve takdir meselesidir. Malî ve İktisadî vaziyetimizin arzetmekte olduğu manzara, şimdiye kadar bütçelerin tanziminde hâkim olan zihniyetin ve tutumun memleket ihtiyaçlarına uygun olup olmadığını ve takdirlerin kullanılışında isabet bulun madiğini açıkça göstermektedir.
Bu bahiste son bir nokta olarak tasarruf zaruret halini aldığı takdirde bütçedeki envestisman tahsisatından vazgeçilebileceği yolunda komisyonda selâhiyetli ağızlar tarafından ileri sürülmüş olan bir mü-taleaya dokunmak isteriz.
Bu mütalea tasarruf bahsinde mu ayyen bir zihniyeti açığa vurmaktadır. Bilhassa bütçe darlığı içinde israf mahiyetinde telâkki olunabilecek mevzularda ve yapıcı masraflarda tasarruf temin etmek yerine verimli sahalara yapılan tahsisleri kaldırmıya gitmek yarının imkânlarını peşinen harcamak olur. Zaten bugün karşılaşmakta olduğumuz va zlyet, böyle bir gidişin neticesi olarak önümüzdedir.
Envestismanları fevkalâde telâkki etmek bir bakımdan bunları zarurî telâkki etmemek manasına mı geliyor ki tasarruf bahis mevzuu o- | lunca ilk akla gelen bunlar oluyor?
* (Devamı Sa. 3 Sü. 5 de) 1
PULSUZ İSTİDA
Yardımcının
yardımı!
D aşbakan Yardımcısı
gün Mülkiye Mektebine giderek Kaymakamlık kursunu takip eden gençlerimize bir konferans vermiş.
Mevzu malûm, demokrasinin yerleşmesi ve seçimler esnasında İdarecilerin salâhiyeti....
Efendim, idarecilere, seçimlerde büyük ve mühim vazifeler düşüyormuş. Bunlar da, seçim esnasın, da, bilhassa seçim günü vatandaşların tam huzur, emniyet ve sükûn içinde haklarını kulllaanibil-melerl, evinden çıkıp sandığın başına gidecek ve oradan tekrar evine veya dilediği yere dönecek vatandaşların hiç bir suretle rahatsız edilmemelerini temin etmek imiş!
Evet, ladre âmirlerinin vazife^ ' ■ bu kadar İmiş! Bu, konuşmayı o- 1 kuduğumuz vakit, memlekette asayişsizlik mi var?
Sokakları, birtakım eli silâhlı, başı külâhlı zorbalar mı İstilâ etti? diye uzun uzun düşündük! Fakat, her gün yurdun dört köşesiyle daimî ıblr irtibat halinde olmamız dolayısiyle bu gibi vakaların olduğuna dair en küçük bir haberi bile hatırlayamadık.
Esasen, seçim günü de olmasa, İdare âmirlerinin vazifesi, vatan- I daşlann hür ve serbest olarak gez ' meşini temin etmek, kimsenin' kimseye tecavüz etmesine mâni f olmak değil midir? O halde, bu sözlere ne hacet? Fakat, madem ki, kürsüye çıkılmıştır, bir şevler ; söylemek ve zamanı gelmiş (bulunan seçimlerden de bahsetmek ve iktidarın idare âmirlerine bitaraflık tavsiye ettiği zehabını uyandırmak lâzımdır.
Bize göre, bu nutkun veya hu konferansın yeri Mülkiye Mektebindeki kaymakamlık kursu değil, içişleri Bakanlığındaki gizli valiler toplantısıdır.
Üçü gelip, beşi giden, gelişleri gidişleri türlü tefsirlere sebep o-lan ve her halde sıkı bir ketûmi-yet muhafaza edilen bazı valileri mizin muhterem yardımcı tarafından aydınlatılmasını çok arzu ederdik.
Sonra, konferanstaki çok mühim bir noksanlığın mevcut oldu, ğuııu da kendilerine h-»t'r«-’*ımk is tivoruz. Seçim -ünü Idar«* Am(Heri-nin vazifesi yalnız sandık ıbaşına gidip gelmeyi kolaylaştırmak mıdır? Tasnif esnasında hiç bir işe karışmamak, bitaraf davranmak mecburiyetinde değiller midir? Bize kalırsa, evvelâ bundan bahsetmek lâzımdı. Çünkü senelerce dedikodusu süren 9-16 seçimleri sırasında bile sandık başına gidip • lenlerin rahatsız edildiklerini, va. tandaşlann ıbu hakkına tecavüz edildiğini duymadık. Buna mukabil duyduklarımız b^ikm «-Avîni rahat rahat kullandıktan sonraki zamanlara ait idaresizliklerdir.
Tekrar ediyoruz, asıl söylenecek, tavsiye edilecek veya hatırlatılacak şey budur ve bu konferansın yeri de kaymakamlık kursu değildir!
Hikmel YAZICIOĞLU
ORTA OKUL ÖĞRETMENLERİ NİN B. M. MECLİSİNE müracaat!
5242 sayılı kanunla ilk okullarda müfettişhklerde ve köy enstitüleri öğretmenliklerinde asgari 15 sene çalışan kimseler için birer üst dereceye terfi hakkı tanımakta fakat okul öğretmenleri bu kanundan istifade edememektedirler.
Bunun üzerine orta okul öğret -menleri Büyük Millet Mechsine müracaat ederek kendilerinin de aynı kanundan istifade ettirilmelerini istemişlerdir.
T. C.
ZİRAAT BANKASI
SERMAYESİ : 300.000.000 T. L
Kuruluş tarihi: 18G3
“A7
Faizli
10.000.000 Liralık
1 inci tertip İstikraz Tahvilleri her keseye elverişli
20-100-500-1000
Liralık kupürler hâlindeki HÂMİLİNE AİT TAHVİLLER 15.2.950-28.2.950
Tarihleri içinde T. C. Ziraat
Bankası gişelerinde satılacaktır. Devlet Tahvilleri gibi.
Gelir vergisinden ve diğer her tUrlü vergi ve resimden muaftır
Yurdun her yerindeki T. C.
Ziraat Bankası gişelerinden
f
savıa; .■) şayia: .5
’ADYO* TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
Kızıl tehlikeye karşı
Telâş devri
Sovyet Rusya topraklarında vukubulan Atom infilâkları-Amerikan âletleri kaydettiği
gündenberi bir telâştır başladı. En salâhiyetli şahsiyetlerden alelâde vatandaşa kadar herkeste bu telâsın âsin göründü. Herkes kendi sahasında ve kendi zaviyesinden iehlikeııin azametini ölçmeğe koyuldu. Kaç atom bombasiyle kaç yüz (bin kişinin öldüriilebilcceği; Atom bombasının kalabalık şehirlerde yapacağı tahribatın, yayğm ve dağınık şehirlerdekine nazaran yüzde nisbeti hesaplandı. Velhasıl, bir ölüm riyaziyesi bütün zihinlere yerleşti. Bu arada ıbittabi, milletler, hemen hemen her zamanki gibi yaşamağa devam ediyorlardı. Yani, yine herkesin kendine göre zevki ve elemi vardı. Herkes, kendine göre endişeler ve ümitlerle günlünü gün etmekle meşguldü. Çocuklar yine oynıyorlar, gençler sevişiyorlar ve ihtiyarlar, gençleri ayıplıyorlardı: Hayat...
Atom bombası, Alaska bölgesinden, Amerikan topraklarına ve mü-tekabilen Amerikan topraklarından Rusyaya uçakla beş dakikada atlanabilecek olan Ibu korkunç tehlike, insanların ve ailelerin hayatı üzerinde sallanıp duruyordu ve hâlâ da sallanıp durmaktadır. Bıına rağmen insanların hâlâ yaşamakta, hiç ölmiyecekmiş gibi yaşayıp çalışmalarında muhakkak ki gönlü ferahlatan bir şey vardır. Bundan başka alınacak bir ders de vardır: Hiroşima’ya atılan Atom bombası saniyenin pek küçtük ıbir cüzünde 200 bin kişinin radyo aktif resimlerini a-yakta kalan duvarlara bırakıverdi. 200 bin kişi, anne, baba, kardeş, karı ve sevgili ile birlikte lâhzada yok oldu. Bu, esir kampları, toplama kampları, karlar içinde kan kaybederek cephe gerisinde düşman uçaklarının mahmuzlamakta olduğu evin, karının, çocuğun hayaliyle perişan ölünen muharebe meydanlarının ölümünden iyidir.
Kutupta büyük ve gizli manevralar
Müttefiklerin Atlantik ve Akdeniz filoları da takviye ediliyor
Nevyork, 14 (Nafen) — Sovyetle-rin sinir harbini şiddetlendirdikleri şu sırada batılılar zincirleme em- J niyet manevralarına tam bir hızla devam etmektedirler. İlgili çevre- ’ lerde belirtildiğine göre, dünyamn tehlikeli addedilecek bir çok nokta- , larında şu anda müşterek askerî manevralar yapılmaktadır. Bunların bir kısmına kara ve hava diğer bir , kısmına da hava ve deniz birlikleri I iştirak etmektedir.
Sovyetlerin kuzey kutbu üzerin- ' den yapabilecekleri bir taarruza j karşı Yukon bölgesinde Kanada ve Amerikan kuvvetleri tarafından müştereken hazırlanan manevralar iki gündür devam etmektedir. Bu manevralarda hedef, kuzey kutbundan gelerek Fairbansk’da bazı üsleri ele geçirmiş ve böylelikle bütün Kanadayı ve Birleşik Ameri-
kayı tehdit eden bir düşmanı geri atmaktır. Bu manevralara iştirak etmekte olan kuvvetler gayet soğuk havalarda ilk defa kullanılan elbiseler, silâhlar ve gıda maddeleri tecrübe etmektedirler. Bu bölgedeki mühim manevraların 10 gün devam edeceği de ilâve edilmektedir.
Diğer taraftan Atlantik filosuna mensup Amerikan birlikleri ile hava ve kara kuvvetleri Karaib denizinde çıkartma ameliyelerine girişmişler ve bu manevralara batı Avrupa birliğine mensup deniz kuvvetleri de iştirak etmişlerdir.
Ayrıca Akdenizdeki Amerikan ve İngiliz donanmalarının da yakında mühim manevralar yapacakları ve şimdiki halde bunlara hazırlandıkları bildirilmektedir.
Volkanik hâdise !
uydunuz mu? Hayret ettim doğrusu! Uludağda zelzele oluyormuş. Koskoca dağ, beş altı defa yerinden oynamış da, kayakçıların ötleri patlamış!
Âlimler sebebini araştıradur-sunlar; bence sebep Tekel İdaresidir.
Kırk yıllık -Mebus» sigarasının ismini değiştirip -Uludağ» diye adlandırmanın sırası mı idi?
İşte 1950 -Mebus» seçimlerinin sarsıntısı «Uludağ» a vurdu! — A. F.
Demokrat Parti a d ı n a
Adnan Menderes’in
yaptığı bütçe tenkidi
Fransız komünist partisi çöküyor
Şimal denizinde savunma hazırlığı
Devrimizin insanı, yakınlariyle birlikte, azap, sefalet ve ıstırap çekmeden ölmeyi kabul edecek derecede sosyal tir mertebeye erişmiş bulunmaktadır. Bu insan, aksini iddia eden bir çok nazariyelere rağ-Hâlıi denebilecek insancıl ıbir rTismlşffr. En küçük, en zavallı vatandaşın müfekkeresinde kendilerinden mesul bulunduğu insanların hayatı ve mematı vasamak-^\»r.
"" Hal böyle olunca, kimse kimseyi öldürmese olmaz mı? denebilir. Lâkin, bu, insafsız bir talep olur. Her gün ferdi münasebetlerimizle birbirimizi öldürmüyor muyuz? Her gün bir sözle, bir bakışla, bir imza ile biribirimizi zehirlemiyor muyuz? Hattâ en kaba misali ile söyliyelim: Düello denen başa baş döğüşme önleninceye kadar kaç yıl, hattâ kaç asır geçti?
Bununla beraber, bütfün bunlar ferdî münasebetler çerçevesinde kalmağa ve toplulukların hayatını ilgilendirmemeğe mahkûm misallerdir. İnsan toplulukları, fert psikolojisinden büsbütün başka türlü kaide ve nizamlara- tâbidir. Bu ba -kımdan, zaman zaman, şuurlu bir ferdin yapamıyacağı menfur hareketleri kalabalığın yaptığı vâki olduğu gibi; ferdin önleyemiyeceği tehlikeleri de kütlenin bertaraf ettiği görülmüştür.
Thorez Moskovanın hışmına uğramış
Paris, 14 (Nafen) — Fransız komünist partisi içinde başlamış olan siyasî temizliğin şimdi sendikalarda da yapıldığı bildirilmektedir. Son grev hareketlerinden bazılarını kızılların istedikleri şekilde idare etmemiş olanlar azledilmişlerdir. Fakat komünist partisinden kendiliğinden çekilen ve komünist aleyhtarı sendikalara üye olan kimselerin a-dedi daha fazladır.
Fransanın muhtelif merkezlerinden gelen haberlere göre, komünist partisinde umumî bir çöküntü mevcuttur. Fakat kızıllar ellerine dolamış oldukları .yevmiye, işi ile işçileri kandırmaya ve umumî grevlere sürüklemeye çalışmaktadır.
Fransada pazar günü cereyan etmiş olan kanlı hadiseler komünist-, lerin yeni teşebbüslere girişmek niyetinde olduklarını göstermiştir. Fakat bu kanlı hadiseler esnasında komünistlerin bekledikleri neticeleri elde edememiş olmaları da parçalanmakta oldukları hakkındaki haberleri teyid etmektedir.
Muhabirler, komünist partisi liderlerinin, parti içindeki bozguncu luğu durdurmak ve üyeleri tek vücut halinde toparlıyabilmek maksa-diyle geniş ölçüde temizliğe giriştiklerini zannetmektedirler. Son grevlerde ve nümdyiı/ıerde kızılların beklenilen neticelere varamamaları kızıl başkanları Thorez'i de müşkül bir mevkiç - düşürmüştür. Esasen Thorez uzun müddetten beri Moskovanın gözünde .temizlemeye layik adam, olarak tanınmaktadır.
Danizaltılara karşı müdafa plânı konuşuldu
Vaşington, 14 a.a. — Bugün Va-şington’da, Birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, Kanada, Portekiz, I Belçika ve Hollanda delegelerinin ' iştirakiyle yapılan Atlantik Paktı ' deniz komitesi müzakerelerinin gizli cereyan etmesine rağmen, yetkili1 Amerikan çevrelerinden bildirildiğine göre, uzmanlar, kafilenin teşkili, sahillerin muhafazası, Schnor-kel âleti ile mücehhez denizaltı gemileriyle mücadelede kullanılacak taktik ve nihayet harp esnasında müttefik komuta teşkilâtının alacağı şekil üzerinde incelemelerde bulunmuşlardır.
Diğer taraftan, Fransız bahriyesi-ne verilecek harp gemilerinin ve bu arada 10.000 tonluk bir uçak ge mjsinin teslimi mesçlesinin. muhtemel olarak görüşmelere mevzu teşkil etmiyeceği ilâve edilmektedir.
Stokholm. 14 (a.a.) — İsveç, Norveç ve Danimarka başbakanlarının pazartesi günü İsveç'in güneyinde küçük bir şehir olan Halmstadt’ta bir görüşme yaptıkları bildirilmektedir.
Kanada da halâ
casus varmış
Roma Radyosu, 14 (Basın . Yayın) — Kanada adalet bakanı yaptığı bir açıklamada Kanada’da yabancı ajan ve casusların mevcut ol duğunu ve bunların faaliyette bulunduğunu söylemiş; fakat memlekette güvenliğin korunması için gerekli tedbirlerin alınmış olduğunu bildirmiştir.
Fin parlâmentosunda bir infilâk oldu
Londra Radyosu, 14 (Basın - Yayın) — Bu sabahın erken saatlerinde Helsinki’deki Finlandiya parlamentosunda bir infilâk vuku bulmuştur. Fin parlamentosu bugün, önümüzdeki altı sene için bir başkan seçmek için toplanacaktı.
Arjantinde de
★ (Baştarafı 2 ncide) Halbuki bir buçuk milyara yaklaşan masraflar arasında % 16 nispetinde bu neviden masraflara yer vermemek demek, memlekette devlet eliyle bir çivi çakmamak, kırılan bu makineyi tamirsiz bırakmak bir bozulan yolu ve yıkılmıya yüz tutan binayı yüzüstü bırakmak demek olur.
Muhterem arkadaşlar;
On bir saat devam etmiş olan görüşmenin mevzuu hakkında üç İskandinav devleti başşehrinde tam bir ketumiyet muhafaza edilmektedir.
işkence mi var ?
Lake Success, 14 (a.a.) — Ekonomik Sosyal Konsey huzurunda Arjantin insan haklarını ihlâl etmekle itham olunmuştur. Bu ithamı, insan hakları milletlerarası birliği yapmıştır. Birlik, geçen kasım ayında insan hakları komisyonuna verdiği mufassal raporda, işçi partisi eski başkan yardımcısı Veveraggi’-nin beyanlarını ele alarak, bu şahsın Peron'a karşı yapılan komploya •katıldığını itiraf ettirmek için işkenceye maruz kaldığını ileri sürmektedir.
Amerika'daki kasırganuı bilânçosu
Nevyork, 14 (a.a.) — Birleşik A-merikanın birçok eyaletlerinde geçen hafta sonunda patlak veren kasırga 47 kişinin ölümüne ve 200 kişinin de yaralanmasına -sebep olmuştur.
Zararın 360.000 dolar olduğu tahmin edilmektedir.
Michigan gölündeki balıkçılar fır tınanın balıkçı gemi ve teçhizatında 250.000 dolarlık hasara sebep olduğunu bildirmişlerdir.
Marşal Yardımı olmasaydı bütçe açığı nasıl kapatılacak ve elimizde kî bütçe ne şekil alacaktı? Bahsini yukarıda münakaşa etmiş bulunuyoruz. Şimdi de, bu yardımın yok luğu iktisadi hayatımız üzerinde ne akisler yapardı' mevzuunda kısaca duracağız.
Marşal yardımının bütçe açıklarını kapatmak; bütçemizde yatırımlar adı altında az çok İktisadî maksatlara tevcih olunmuş tahsisatın kabulünü mümkün kılmak gibi büyük faydalar temin ettiği malûmdur.
Bu yardımın ayrıca iktisadi kalkınmamız için devlete ve İktisadî müesseselerimize ehemmiyetli miktarlarda fonlar ayrılabilmesine yaradığını da kaydetmek yerinde olur.
Bunlardan başka şimdi asıl üzerinde durmak istediğimiz, Marşal yardımının memleketimize bir yıl içinde yüz milyon doları aşan bir dış iştira kuvveti temin etmiş olmasıdır. Bunun ehemmiyeti çok büyüktür. Çünkü bu yardımın bize temin ettiği dış tediye kudreti olmasaydı, İktisadî cihazlanmamız bakımından sonsuz denecek kadar çok olan ihiyaçlarımızın yabancı memleketlerden temini nasıl mümkün olurdu? Hattâ hariçten alınması zarurî istihlâk maddelerini kar-şılıyarack dövizin mühim bir kısmının tedarikinde dahi çok zorluk çekilirdi.
Çünkü yabancı memleketlerden ithalât yapabilmek imkânlarımız ih tiyaçlarımıza nisbetle çok zayıflamıştır. O kadar ki, bu yıl muhtaç olduğumuz buğdayın bir kısmının bile bedelini ödiyebikmek için normal kaynaklarımızdan döviz teminine imkân bulunamamış, bunun i-çin altın stoklarımızdan bir miktar daha eritilmek mecburiyetinde ka-
mış olduğu cevabı ile karşılaşırlarsa ne söyliyebilirler?
Nohut ve fasulye nevinden memleket zirai istihsal yekûnunda miktarları üzerinde durulamıyacak kadar ehemmiyetsiz olan bazı maddelerde, daha evvelki yıllara nazaran fazlalık gösteren rekolteleri ele alarak ve bunu teşmil ederek ziraî istihsalinin artmakta olduğunu bizi yalanlamak maksadiyle ve resmiyetin inandırıcı tesirinden faydalanmak suretiyle beyana kalkışan-
yukarıda rakkamlara dayanaıan ifa de ettiğimiz hakikatlan teyit eder mahiyettedir. İhracatımız, 1932 yılından ikinci cihan harbinin başlan gıcına kadar bir milyon tonun çok üstünde seyretmiş, bu devrede hattâ bir milyon 640 bin tona kadr.r yükseldiği yıllar olmuştur. 1949 yılı ihracatı 997 bin ton olduğuna göre meselâ 1934 yılındaki ihracat seviyesine erişebilmek için daha 640 om ton fazla ihracat yapmamız ica-beder.
lanmaK suretiyle beyana kalkışan- . ucue|.
lara cevap vermek güç değildir. Bu ■ Yukarıdan beri izahlarımızdan an
■ • ’ .............. laşılıyor ki istihsalimiz artmamak-
ta, ihracatımız on beş sene evveline nazaran bile çokazalmış bulunmaktadır. Çünkü istihsal şartlarımız çok geridir. Milli ekonomimiz ci-hazlanmak imkânlarından mahrum bırakılmıştır. Ve memleket isabetsiz bir malî ve İktisadî politikanın ve ağır bir devlet yükünün devletçilik namı altında türlü devlet müdahalelerinin menfî tesirleri altındadır. Sanayi istihsalinde uzun yıllar fiyatları tesbit eden devlet olmuştur. Sanayide büyük işletmeci yine devlettir. Büyük münakale va sıtaları ve tarifelerin tanzimi devletin elindedir.
İthalât ve ihracat rejimlerini, gümrük tarifelerini tayin yolların-j dan memleket ekonomisinin yöneleceği istikameti tesbit etmek onun elindedir. Bankalar onun elindedir. Demir, kömür onun elindedir. Bu sebeplerle bugünkü ekonomik durumun iyi veya kötü olmasında dev letçe takip olunan politikanın başlıca âmil olduğu muhakkaktır.
Muhterem arkadaşlar;
Bu izahlarımızla, belirtmek iste diğimiz gibi, malî ve İktisadî vazi-
gibi beyanların resmilik ciddiyeti ve mesuliyet duygusu ile kabili telif olmadığını ilk önce söylemek is-
Ziraî istihsalde düşüklük
Resmi çevrelerin bu iddiaları hilâfına olarak ana istihsal kaynağımız olan ziraatin uzun bir duraklama devresinde olduğunu söylemekte hatâ yoktur. Çünkü ziraî istihsalimiz yekûnu 1938 de 100 itibar edilecek olursa 1939 da: 95, 1940 da: 98. 1941 de: 82. 1942 de: 100, 1943 de; 92,1944 de: 72, 1945 de: 51, 1946 da: 96, 1947 de: 79. 1948 de 114, 1949 da: 89 dur.
Görülüyor ki zirai istihsalimiz 1938 e nazaran son 10 sene zarfında daima düşük bir seyir takip etmiş,1 ancak bir yıla mâhsus olmak üzere 1938 seviyesini bir az aşmıştır. Kaldı ki ele aldığımız bu on yıllık devreden evvelki yıllarda bu miktarların üstünde bir çok istihsal yılları olmuştur. 1938 ve bilhassa ondan evvelki yıllardan bu yana memlekette nufusun bir hayli artmış olmasına rağmen ziraî istihsalimizde bir artıştan bahsetmeğe imkân yok-. tur.
Hayvan servetimizdeki vaziyette , bu merkezdedir. 1936 da 21 milyona 1 yaklaşan koyun mevcudumuz, 1939, ve 1940 yıllarında 25 ve 23 ,
geçmişken 1945 den sonra 18 ve 17 milyona düşmüştür. Diğer cinsten hayvan miktarlarındaki artış ve ek silişlerde aynen bu seyri takip etmektedirler.
Sınaî istihsale gelince; burada va-
I yet derin bir zaaf manzarası arzet-' mektedir. Ancak, memleketimizin _ | her sahada geniş imkânlara malik olduğuna ve Türk milletinin yük-9Rlw,i’ı««nı. I sek hasletleriyle çalışma kudretinin y .-'fevzine inanıyoruz. Bu itibarla, dik-
feyzine inanıyoruz. Bu itibarla, dikkat edilecek olursa, tenkitlerimiz muayyen bir memleket görüşüne ve iktidarın hatâları çoktan meydana çıkmış İktisadî politika anlayışına tevcih edilmiş bulunuyor.
Denilebilir ki, hakikatta iki ayrı po
Toplantı sonunda hiç bir tebliğ yayınlanmamıştır.
Amerikan askerî
Ahtapotlara karşı umumî savaş
lınmıştır.
Şayet ithal ettiğimiz buğdayın mühim bir kısmı Marşal yardımı ile temin edilmemiş olsaydı vazivet daha müşkül olurdu.
Bunlara bakarak Marşal yardımının millî ekonomimizin bütün bü-
ziyet, lehe bir inkişaf kaydediyor. j jka ve memleket görüşü çar-Ancak bunun sebebi, harp ve har-1 parlaktadır. Bunlardan birine mut bi takip eden yıllar içinde kâfi de- . laka kötümserlik veya karamsarlık recede mal ithal edememiş olma- ] atfı icabediyoısa, bunun, asıl mem
mızın fiyatları alabildiğine yükselt leketin içinde bulunduğu zaafları, mesidir. Son bir iki sene zarfında ( kendi hatâlarına, hamledecek yerde
Dün, Einstein'in söylediği gibi, silâhlanma, bilhassa Atom silâhlanması sahasındaki yarış, insanlığı topyekûn harabi'ye götürmektedir. Hangi harabi? Biz, şahsen isteriz ki, ileri ıbir tekniğe dayanan üstün silâhlar durmadan tekâmül etsinler (zaten bu tekâmülü durdurmağa imkn yoktur). Tekâmül etsin ki, insan, ğücünü ve mukavemetini a-şan vasıtaların karşısında ve bu vasıtaların sonsuz inkişaf imkânları karşısında aczini anlayabilsin. Ve .ihsanlık şartlarına —pek zayıf bir ihtimal dahi olsa— tekrar kavuşa-
Keşmir ihtilâfı sürüncemede
Londra Radyosu, 14 (Basın - Yayın) — Pakistan dışişleri bakanı Lake Success’te gazetecilere verdiği bir demeçte, Birleşmiş Milletlerin müdahalesi olmasaydı Hindistan’ın Keşmir’i tamamiyle işgal etmiş olacağını iddia etmiştir. Dışişleri bakanı Pakistan umumî efkârının Keşmir’deki plebisitin gecikmesinden endişeye düştüğünü ve Pakistan hükümetinin efkârı umumiyeyi Keşmir'de tarafsız ve hür bir plebisitin yapılacağına ikna etmekte zorluk çektiğini açıklamıştır.
Bakan, Hindistan'ın Keşmir’i tamamiyle silâhsızlandırmak ve bu şekilde plebisit Hindistan'ın askeri işgali altında ve kendi menfaatine
yardımı
Vaşington, 14 (a.a.) — Umumiyetle iyi haber alan bir kaynaktan bildirildiğine göre, askerî yardım plânı faslından verilen askerî malzemenin gemilere yüklenen ilk kısmı martın ilk haftasında Batı Avrupa limanlarına müteveccihen yola çıkacaktır.
Bu malzemenin mahiyeti hakkında yetkili çevreler herhangi bir surette malûmat vermemektedirler. Mal zemenin memleketler arasındaki tak simi keyfiyeti de güvenlik mülâha-zalariyle açıklanmamaktadır.
Londra, 14 (Nafen) — İngiliz balıkçıları balıkları bırakıp şimdi ahtapotlar ile meşgul olmıva başlamışlardır. Bu balıkçıların tahminlerine göre, Fransız sahillerinden hicret etmiş olan bu ahtapotlar balıkları, midyeleri, İstakozları imha etmektedirler. Şimdi balıkçılık uzmanları «ahtapotlara karşı umumî
tün felce uğramamasını temin yolunda ifade ettiği ehemmiyeti lâyr kiyle kavramak kolay olur. Önceden hesap ve tasavuru mümkün olmadığına göre âdeta bir baht işi gibi mazhar olduğumuz bu yardımın bir an için yokluğunu farzetmek, basiretsiz bir politikanın İktisadî ve mali durumumuzu nasıl bir çıkmaza ve çöküntüye götürmekte bulunmuş olduğunu açıkça görmek mümkündür.
İktisadî durum
savaşın, açıldığını bildirmektedirler. Bu sahillerdeki bütün ahtapot-
ların ortadan kaldırılması işinin ne kadar süreceği şimdiden tahmin e-dilememektedir.
Muhterem arkadaşlar;
Şimdi memleketin iktisadi durumuna kısaca bir göz atmak sırası gelmiş bulunuyor.
Rusyanın büyük şehirlerinden birine, yahut Nevyorkun göbeğine a-tılacak bir bomba, bunun idrojen bombası olduğunu kabul etsek, bir kaç milyon insanı öldürür. Bir kaç milyon insan tarihte bir nokta bile değildir. Asıl mesele ölenlerin ardında kalacaklar tarafından gösterilecek reaksiyondadır.
Telâş ediliyor. Çıkacak bir can için bu kadar telâş çoktur, demîye-lim. Telâş eden milletler değildir. Fertler vc aileler değildir. Milletleri ve fertleri telâşa düşürenler, zaten bu duruma düşürenler, idare etmek iddiasında olanlardır.
Milletleri idare edenlerin idare ve
kontrol edemiyecekleri kudret ve cesamette bir bombanın, ıbir silâhın icadını bekliyoruz. Ancak o zaman mutavassıtlar, mfütevelli ve mülte-
zimler izharı aczedip çekilecek ve milletler birbirleriyle konuşacaklardır.
Atom bombasından
ve bundan
daha kuvvetli silâhlardan korkma-
mak lâzımdır: Yeni bir insaniyet
hazırlanıyor.
Mücahit TOPALAK
ise sanayiimizin esaslı bir buhrana maruz bulunduğu meydana çıkmıştır. Dış tearette serbestiye doğru gidişe ve dünya piyasalarına intibak zaruretinin iyiden iyiye belirmiş olmasına bakarak bu buhranın daha ciddî bir safhaya gireceğine hükmetmek hatâlı olmaz. Bu itibaıla sınai istihsalin gelecekte ayni inki şaf seyrini takip edebileceği şüpheli görülmek icap eder. Bazı sınaî istihsal maddelerinde şimdiden bazı düşüklükler görülmeğe başlanmış-
Mamul maddeler stok vaziyetleri de teşvik edici değildir. Diğer taraftan sanayi istihsalimizin yekûnu millî gelirin ancak % 18 ini teşkil etmektedir. Bunun da büyük kısmı devlet sektörüne aittir. Bu bakımlardan sınaî istihsalimizde görülen inkişafı devamlı ve millî gelir yekûnu üzerinde esaslı bir tesiri haiz saymıya mahal yoktur.
Orman istihsalimizde hiç bir terakki mevcut olmadığını kayda lüzum bile görmüyoruz.
Dış ticaret hacmimizin sevri de,
bunları memleket bünyesine isnat ederek, sanki bu zaaflar ve güçlükler değiştirilemez zarurî neticelermiş gibi göstermek istiyen tarafa ait olmak icabeder.
Hakikatte iktidarın böyle fatalist bir zihniyete sahip olduğunu ve bugünkü zaafların memleket imkânlarının darlığından ileri geldiği kanaatine saplanmış bulunduğunu zennetmiyoruz.
İktidar tarafından zaman zaman böyle bir zihniyet ve kanaate delâlet edecek açık veya zımnî fikirler ortaya atılıyorsa, bunu olsa olsa, bugüne kadar takip edilen hatâlı politikanın müdafaası yolunda ihtiyar olunmuş bir taktikten ibaret saymak icabeder.
Bize gelince, bugüne kadar gidilen hatalı yollar terkedildiği tak dirde, vaziyetin süratle iyiye döneceğinden ve memleketimizin geniş imkânları ile mütenasip bir kalkınma devrine girileceğinden hiç şüphe etmiyoruz. Bu ise, tamamiyle iyimser bir görüş ve inanışın ifadesidir.
Bütçenin iktisadi ve mali bünye üzerindeki tesir ve akisleri bir tetkike tâbi tutulmıyacak olursa bütçenin hakiki mahiyeti kavranmamış
İngiltere'de işsizlik
Londra, 1 (a.a.) .— İşçi hükümeti dün gece işsizlerin sayısının 5 Aralık 1949 dan 16 Ocak 1950 ye kadar 42 bin kişi arttığını bildirmiştir. Bu haber, başlıca mesnedi herkese iş
Yeni bütçe yılına girerken iktisadı ve mali vaziyetimiz hakkında söyliyeceklerimiz maalesef iktidar çevrelerinin görüşlerine uymıyacak
temin etmek olan seçim mücadelesi esnasında verilmiştir. Bu habere göre, 16 Ocakta iş için kaydedilmiş olan işsizler 5 Aralıktakinden 42 ucguu, »aaaı uuiLuuuuu j •• o. bin fazla olarak 372.330 u bulmuş-müslüman olan bu memleketin böy- ' tur. Ordudakiler de dahil olmak ü-le bir karar alabileceğine inanmanın zere bütün çalışanların sayısı Aralık makûl olmıyacağını işaret etmiştir. ayındanberî 66 bin kişi azalmıştır.
hizmet eder bir şekilde yapmak istediğini söylemiş, Pakistan'ın hür bir plebisitte Hindistan’a bağlanmayı Keşmir'in kabul etmesine itiraz edeceğini, fakat nüfusunun yüzde 77 si
tır. Bu çevreler Avrupa memleketlerinde, ezcümle İtalya ve Fransa'-
da işsizlik, sıkıntı, grevler olduğunu; iktisadi nizamın henüz istikrar
bulmadığını ve halkın halinden gay
ri memnun olduğunu ileri sürüyorlar. Bu arada halkımızın ve köylü-
müzün müreffeh olduğunu belirt-
mek için sinemalardan, seyahatlar-dan, otomobillerden ve düğünlerden
Serbest Fıkra :
Borç yiğidin kamçısıdır
AA aliye Bakanımız İsmail Rüştü Aksal’ın pek borçtan filân korktuğu yoktur! Kendi verdiği rakamlara göre, 2 milyar 148 milyon lira borç, bu da bir şey mi?
Ne yapalım, deveci ile konu şan kapısını büyük açar; hem bakın Maliye Bakanı ne diyor : Amerikanın da bütçesindeki borçlarının yekûnu 259 milyar dolarmış. Bu 259 milyar dolar da, Amerikan bütçesinin 7 misli imiş...
Nihat Erim, yakında küçük bir Amerika olacağız, dememiş mi idi? Ha gayret, yaklaşıyoruz! Şunun şurasında 8 milyar kadar bir şey kaldı. Bu kadar para daha
Sarıçizmeli
borçlanırsak, olduk bir Amerika!... Marifet, borç bakımından bütçenin 7 mislini bulabilmektir. Sağ olsun bizim İktidar! Elbet sayesinde o da olur!..
Ben şimdi bütçenin neden bir buçuk milyarı bulduğunu daha iyi anlıyorum. Çünkü bütçe ne kadar kabarırsa, borçların yekûnu da nisbet itibariyle o kadar küçük görülür. Maliye Bakanımız hele bütçemizi iki, iki buçuk milyara çıkarsaydı, o zaman borçlarımızın yekûnu da bütçemizin bir misli olur, daha da küçülürdü!..
Şimdi ben kendi derdimizi u-nuttum, Amerikanın haline acımağa başladım! Demek deveden büyük fil de varmış! Filci ile konuşan, kapısını deveci ile konuşandan daha büyük açmak gerek!..
Ama orası Amerika diyeceksiniz! 1918 Ocak ayından 1949 Ekimine kadar yani 9 ayda, sade Av-rupaya yapılan Marshall yardımı, 7 milyar, 8 milyon, 869 bin doları bulmaktadır.
Olsun ne çıkar? Biz de bütçeden halkevleri diye Halk Partisine 1 milyon 290 bin lira yardım yaptık... Karınca kaderince! Al. lah bana, ben sana! Hem atalar sözünü bilirsiniz: Borçlunun duacısı alacaklıdır!
Zaten bizim İktidar, alacaklıların duaslyle ayakta duruyor!
bahsediyorlar.

Halbuki uzun zamandır devam e-degelen isabetsiz bir malî politikanın memleketin iktisadi bünyesini takatsiz düşüren ve memleketi u-zun bir duraklama devresine sü-rükliyen kötü tesirleri devam etmektedir. Bu hakikati istihsalimizin bir türlü gelişememesinde dış ticaret hacmimizin genişliyememesinde, istihsal şartları ile maliyetlerin dün ya gidişinden çok geri ve uzak olmakta devam etmesinde, altın ve döviz mevcudumuzun azalmasında müşahede etmek mümkündür. Bütün bunların neticesi olarak vatandaşlar hayat pahalılığı ve geçim zorluğu denilen afetin pençesinde kıvranmakta, memlekette hayat standardı çok geri ve düşük bir seviyede kalmaktadır.
10 sene evvel köylümüzün çıplak şimdi ise giyimi geçimi yerinde olduğunu cesaretle söyliyenler hangi r kkamlara dayanmaktadırlar bilinemez. Köylünün çıplak olduğundan bahsedenler şayet biz olsaydık, bize karamsar diyeceklerdi, ".e daha kim bilir neler söyliyeceklerdi? Köylümüzün 10 sene evvel çıplak olduğunu kabul ettiklerine göre bu günkü iktidarın o zaman köylüyü o hale getirmiş veya o halde bırak-
Nevşehir Demokratları bir toplantı yaptılar
Nevşehir, (Hususî) — Şehrimizde C. H. P. den sık sık ve toplu istifa-laı- olduğu halde bu vatandaşlara ' Halk Partisinin aleti olanlar tarafın- ' dan bas -.1 yapılması hesabile isimlerini burada yazamamaktayız, fakat yine de Halk Partisinden istifa eden müstakil vatandaşlarımızı bir -birlerile tanıştırmak, vatandaş -lar arasında s ımimiyet ve dostluk kurmak, dip -r bazı memleket meseleleri hakkında hasbıhallerde bulun I mak üzere bir toplantı yapılmış ve misafirlere çay ikram edilmiştir. Müteakiben partili ve müstakil vatandaşlar partiye teberrülerde bulunmuşlardır. Partimize atıldığı dâva da muvaffakiyetler temennisile toplantıya son verilmiştir. Maddî manevi her türlü yardımları esirgemiyen vatandaşlarımıza gazeteniz yolile
teşekkürlerini sunmayı ilçe idare kurulu bir borç bilir. Diğer taraftan Ürgüp'ten gelen sayın Dr. Raif
Yesari Demokrat Parti Merkezinde , hasta vatandaşları meccanen muayene etmektedir Bu suretle partimi- I
zin sosyal vardım kolu da vatandaşlarımıza kucağını açmış bulunmaktadır.
D. Parti Boyabat İlçe Kongresi
Boyabat, (Hususî) — Havanın şiddetli muhalefetine, köy yollarını kaplayan karlara rağmen haber sa-lınabilen elli köyün 100 delegesinden 72 si kongreye iştirak etmiştir.
Kongre ilçe başkanı yüksek mimar Mahmut Pınarın kısa bir nutku ile açılmış ve müteakiben Atatür kün aziz hatırasına hürmeten 3 dakikalık sükûttan sonra kongre divanı seçilmiştir. Yapılan seçimde asil üyeliklere yüksek mimar Mahmut Pınar, çiftçi Hüsnü Kocaman, çiftçi İsmail Kayma!, tüccar Sıtkı Gölet, bakkal Rüştü Saka, çiftçi Murtaza Ayrancı, Tacir Veysel U-zun. Ve yedek üyeliklere de terzi Ömer Önder, Mustafa İskilipli, Cemal Bostancı, Asım Bozkurt, Haşan Aparan, Şükrü Bağlıca, Ömer Yılmaz seçilmişlerdir.
Sayfa: 4
ZAFER
i
ZUHURİ danişmâFh
|
Maiyet alayı Velakerna sarayına dahil olduktan sonra İmparator Hassa Kumandanına şu emri verdi :
— Bu delikanlıyı iyi muhafaza ediniz. Tevkif edilen bütün Türklerin de buraya getirilmesini istiyorum.
— 92 —
Maliye Bakanı Rüştü Aksal a göre Yurdun iktisadi durumu ve yeni bütçenin karakteri
Hassa kumandanının dizlerinin bağı çözüldü. Mahvolmuştu. Bütün BizanslIların önünde rezil olacaktı. Bu rezaletten kurtulmak için yanındaki bir zabite emir verdi:
— Gidiniz, şu budalayı tevkif e-diniz!..
Fakat Kostantin ısrar etti:
— Hayır Leon... Bizzat siz gidip tevki fediniz!.
Hassa kumandanının beyninde bütün dünya döndü. Bir an hiç bir şey göremez oldu. Falcı kızının evindeki mücadele gözünün önünde canlandı.
(Aman Allahım... Ey İsa!... Ey Meryem!. Bana imdat ediniz!.) I
Diye mırıldanarak bir kaç adım ' attı.
Haşan, kendine doğru ilerliyen bu adamı görür görmez:
(Dur bakalım... ben seni tanıyorum yahu., vakıa çul değişmişsin ama., yine de o adamsın. Sensen o hani bir akşam bir evde rast geldiğim adam değil misin?. Ha... Söylesene ki.. Sen o pısırık herif değil misin?)
Hassa kumandanı artık bir şey işitmiyordu. Başı dönüyor, kendini kurtaracak bir bahane arıyordu. İmparator da Leon’un hareketlerindeki tereddüdü farketmişti. Hayret etti. Ne oluyordu?Yiğit olarak tanıdığı Leon’a ne olmuştu?
Leon ilerledi. Dudaklarından şu sözler döküldü:
(Delikanlı.. İmparatorun emrile seni... tevkif... ediyorum...)
Haşan, etrafı çınlatan bir kahkaha attı:
(Sahi mi? hele bir daha söyle bakalım. Şeni tevkif etmemi mi istiyorsun? İşte bu tuhaf... Sen kimsin Allah aşkına? Böyle ikide bir de karşıma çıkıyorsun.)
Leon, artık bir şey söylemiyordu. Fakat Kostantin emir verdi:
—Kılıcını al Leon...
Leon, gayrı ihtiyarî geri dönerek:
— Vermez ki Heşmetmeap...
Dedi. İmparator hayretten dona kaldı:
— Vermez mi? Vermezse zorla alırsın Leon... Bu nasıl söz?
Leon da söylediği sözden mahcup olmuştu:
— Hakkınız! var Haşmetmeap... Zorla almalıyım.
Sonra ona hitap etti:
— Kılıcını ver!.
— İşte budalaca bir söz. Bir Türk ölmedikçe kılıcını vermez dememiş mi idik?
— Fakat onu zorla almak mecburiyetinde kalacağım.
— Hele şükür. Ben de onu bekliyorum zaten... Buyur bakalım.
. Leon mecburen kılıcını çekti.Ha-sanın keyfine payan yoktu.
— Aferin çorbacı... Bak şimdi seni beyendim. Hamle et görelim. Çünkü bizde hamle kâfirin hakkıdır.
Leon son olarak bir daha ve adeta yalvardı:
— Ne olur silâhını teslim et de kan dökülmesin...
— Benden yana hava hoş... Dökülecek kan benimki olmadıktan sonra... Yalnız sen kendini düşün. Derin biraz kalınca mı bari? ,
Leon bu şen ve avare delikanlının hakaretlerinden bunalmıştı. Ne olursa olsun çarpışmaya karar vererek saldırdı. Fakat Haşan onun hücumlarını gayet kolaylıkla def ediyor, adeta onunla alay ediyordu. Durmadan saldıran Leon’un bütün hamleleri boşa gidiyor ve Haşan hiç yerinden kımıldamıyordu.
— E... Müsaadenle bir iki hamle de ben yapayım...
Diyen Haşan, yırtıcı bir hal alıvermişti. Üst üste öyle müthiş darbeler indirdi ki, Leon köşe bucak kaçıyor, ölümden kurtulmak için çare arıyordu.
İmparator, en iyi bir silâhşor olarak tanıdığı Leon’un bu aciz ve zavallı vaziyeti karşısında hayretten donakaldı:
(Tuhaf şey... Leon gerilesin ha... Acaba bu delikanlı hakikaten bu kadar usta bir silhşör mü?)
Etrafındakilere bunları söyledikten sonra arkasındaki zabitlerinden birisine emir verdi:
— Leona yardım ediniz!.
Zabit, isteksiz bir halde meydana çıktı. Haşan, insanı iliklerine kadar donduran alaylı bir kahkaha atarak:
— Az gelir imparator hazretleri dedi... Topu birden gelse...
İsparator dudaklarını ısırdı. Kendi kendine:
(Allah için müthiş bir yiğit... Bizansta şöyle bin tane askerim olsa...)
Diye de düşündü.
Haşan, ortalığı allak bullak ediyordu. İmparator bir müddet bu harikulâde manzarayı seyrettik-tikten sonra:
— Durunuz, kâfi... diye bağırdı. Leon geniş bir nefes alarak âdeta bir külçe gibi geriye çekildi. Haşan hâlâ dimdik ortada duruyor-
du:
(Oldu mu bu ya?. Tam iş kıvamına gelmişken..-
İmparator, Haşana hitap etti:
— Delikanlı... Kılıcın sende kalsın. Belli ki ölmedikçe onu teslim etmiyeceksin.
Haşan memnun olmuştu:
— İşte imparatorca söz buna derler. Ne çabuk anladınız. Vallahi aşkolsun..
İmparator sözüne devam etti:
(Kılıcın sende kalsın. Benimle beraber gel, seninle görüşmek istiyorum.)
(Bu fena değil. Talihimiz de hep hükümdarlarla konuşmaktan açıldı demek. Vakıa bu, ötekine benzemez ama, ne de olsa adı imparatordur..)
Kostantin bu sözlerden bir şey anlamamakla beraber Haşanın hal ve tavrı hoşuna gitmişti.
Bu müddet zarfında Bizansta ne kadar Türk varsa hepsi de bin bir müşkülâtla tevkif edilmişti. İmparator ve maiyeti erkânı Ve. lakerna sarayına döndü. Haşan da, Hassa Kumandanı (Leon) un yanında idi. Leon, iki defadır kendisini rezil ve rüsvay eden bu acayip delikanlıya yan gözle bakıyor, elinden gelse kıskıvrak bağlamak istiyordu. Fakat bu dakikada bunu yapamazdı. Çünkü İmparatorun Haşana karşı olan teveccühünü görmüştü.
Maiyet alayı Velakerna Sarayına dahil olduktan sonra İmparator Hassa Kumandanına şu emri verdi :
— Bu delikanlıyı iyi muhafaza ediniz. Tevkif edilen bütün Türklerin de buraya gelmesini istiyo-
Leon, İmparatorun bu emrinden fevkalâde memnun oldu. (İyi muhafaza ediniz) demek, aşağı yukarı (Tevkif ediniz) demekti. Leon’un sevinmeğe hakkı vardı. Çünkü, Maiyet Alayı Velakerna sarayının geniş avlusuna girmiş, ve sarayın büyük demir kapıları kapanmıştı. Artık Haşan, kafese girmişti.
Leon, tuhaf bir intikam hissine kapılarak Haşanın yanına geldi. Arkasında yirmi, otuz tane mü-sellâh hassa askerleri vardı. Şimdi vaziyete tamamen Leon hâkimdi. Gurur ve azametle Haşana şunları söyledi :
— Yürü bakalım, palavracı başı!..
Haşan, bu beklemediği sözler karşısında acı acı gülerek Leon’a baktı.
— Sana ne oluyor be.. Diye çıkıştı. Ben buraya İmparatorla konuşmak üzere geldim.
— Saçmalama..
Ve sonra, Hassa askerlerine dönerek :
— Mukavemet edecek olursa bağlayınız.
Emrini verdi. Haşan :
— Bu, düpe düz tevkif edilmektir, diye haykırdı.
— Ne zannettindi ya..
Haşan, şahane bir gururla göğsünü gerdi ve dudaklarım bükerek, sarayın muhteşem merdivenlerini çıkmak üzere olan İmparatorun da işitebileceği bir sesle :
— Desenize bir kahbeliğe kurban gittik. Bir İmparatorun da böyle âdi vasıtalara başvurması ne kadar bayağı bir şey..
(Devamı var)
Maliye Bakanının Mecliste yaptığı konuşma
Harp yıllarının birikmiş ithalât ihtiyacını karşılamak zarureti dola-yısiyle 1948 yılında 219 milyon liraya kadar yükselen ticaret muvazenesi açığımız 1949 yılında 118 milyon liraya inmiştir, ithalâtımız meya-nında yardım ve kredilerle elde edilen emtia da dahil bulunduğundan bu 118 milyonluk açık ayni miktarda bir altın veya döviz kaybını intaç etmemiştir. Hububat ithaline rağmen bu yıl zarfındaki altın kaybımız 22,7 milyon liradan ibarettir. Döviz mevcudumuzda ise geçen yıla nazaran bir azalma değil, hafif bir yükselme hasıl olmuştur
Dış ödeme imkânlarımız bakımından 1950 yılına çok daha müsait şartlarla girildiğine de bu meyanda işaret etmek isterim. Filhakika, Av-rupalılararası ticarette vaki gelişmeler, bazı memleketlerin dünya pazarlarına tekrar girmeleri ve elde ettiğimiz tiraj hakları, tazyiki henüz zail olmamış bulunan dolar sıkıntımıza rağmen, bizi muhtaç bulunduğumuz malları ithal etmeğe yeter miktarda dış tediye imkânına malik İtilmiştir.
Fiyatlarımız:
Arızî bazı sebepler yüzünden Eylül 1948 tarihinden itibaren fiyatlarımızda bir yükselme olduğu malûmdur. Bu yükselme temayyülü Mart 1949 tarihine kadar devam etmiş ve fakat Marttan sonra fiyatlarımız diğer Avrupa memleketlerinde olduğu gibi düşmeğe başlamıştır. Fiyatlarımızdaki normale doğru bu gerileme halen devam ettiği gibi, 1950 yılında da dünya fiyat hareketlerini takip ederek devam edeceğe benzemektedir.
Eylül 1949 tarihinde sterlin ve o-nu takiben 27 memleket parası düşürülmüştü. Milletlerarası para fonunun nezaret ve murakabesi altında paraları hakikî değerlerine biraz daha fazla yaklaştırarak sürevalüe paraların milletlerarası ticarette sebep olduğu müşkülleri kısmen olsun izaleyi ve dolar sahasına daha fazla ihracat imkânı elde ederek dolar açıklarının azaltılmasını istihaf e-den bu umumî mahiyetteki devalüasyona, hükümetimiz uzun incelemeler neticesinde, iştirâk etmemeyi ve Türk parası değerini olduğu gibi muhafaza etmeyi memleket menfaatlerine daha uygun bulmuştu. Aradan geçen zaman zarfında dış ticaret ve fiyatlarımızın arzettiği durumun, bu kararın isabetini meydana koyduğuna işaret etmek iste-
Tedavül hacmi ve mevduat hareketlerimiz:
1949 yılında merkez bankasının tedavüldeki bankonot miktarı 42 milyon lira raddesinde azalmış, madenî para ise 2 milyon raddesinde artmıştır. Bu yıl zarfında bankonot dışında kalan ve umumiyetle enfi-lâsyoncu tesirleri olan para ve kredi hareketlerinden mümkün mertebe içtinap edildiğini ve 1950 yılında da bu hususa azamî derecede dikkat edileceğini arzedebilirim.
Geçen yıl zarfında mevduat - ve banka kiredilerine hükümetimiz tarafından dikkatle takibedilen bazı şayanı kayıt hareketler vuku bulmuştu. Halen bu hareketlerin lehte bir istikâmet aldığına kısaca işaret eyledikten sonra, hususî teşebbüsle-
Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal'ın yeni yıl bütçesi dolayısiyle Büyük Millet Meclisinde söylediğin nutkun ilk kısımlarını dün neşretmiştik. Bugün de İktidar Partisinin görüşünü aksettiren bu nutkun son kısımlarını neşre devam ediyoruz.
rin yurdun kalkınmasında faal bir rol oynamalarını teminen yapılan çalışmalara temas edeceğim.
Bu teşebbüslerin hariçten bulacakları kredilere hâzinece kefalet edilmesine mütedair bir kanun tasarısı hazırlanmış ve yüksek meclise sunulmuş bulunmaktadır. Bu tasarı kabul buyurulduğu takdirde, bir taraftan yabancı sermayenin memlekete gelmesi teşvik edilmiş olacak, diğer taraftan da özel teşebbüslerin memleket ekonomisinde daha faal bir rol oynamaları sağlanmış bulunacaktır.
Bundan ayrı olarak yurtta uzun vadeli özel teşebbüs yatırımlarını sağlıyacak bir kredi müessesesi kurulması üzerinde milletlerarası imar ve kalkınma bankasile görüş birliğine verilmiştir. Kurulacak bu mü-essesenin malî imkânları, yarısından fazlası dolar olmak üzere takriben elli milyon lira civarında bir rakamla ifade edilebilecektir.
Muhterem arkadaşlar,
Arkada bıraktığımız 1949 yılının ekonomik ve malî cephesini böylece ve kısaca belirttikten sonra 1950 bütçesinin umumî izahına geçeceğim. Fakat daha evvel bu yıl, bütçenin şekil ve tertip bakımından arzettiği değişikliğe işaret etmeliyim.
Bütçenin vuzuyuna müessir olduğundan dolayı şekil meselesinin hakikatte bir esas mesele olduğu yüksek malûmnuzdur.
Cumhuriyet bütçelerinin gittikçe artan bir vuzuha doğru yıldan yıla kaydettikleri gelişmeyi bu yıl mümkün olduğu kadar ileri götürmeğe ça lıştık. Gerekçeyi geniş ve elde edebileceğimiz rakamlarla teçhiz ettik. Bu gerekçenin islâha ve tamamlanmağa muhtaç bir çok tarafları bulunmakla beraber, bu yolda girişilen ilk tecrübe olmak bakımından taşıdığı manayı belirtmek isterim.
Bütçede bütün giderler yedi kısımda mütalâa edilmiş, bölümlerin numaralanmasından desimâl sisteme gidilmiş ve bu sayede bütçe kanunî bir hüviyeti olmadığı için gerekçe içinde yer almış bulunan • bir hizmet bütçesi, vücuda getiril-
Masrafların tahlili ve 1950 bütçesinin karekteri
Muhterem arkadaşlarım, 1950 yılı devlet bütçesinin hükümetinizce hazırlanmış bulunan şekilde giderler toplamı 1,467,330,043 lira, gelir toplamı da 1,312,381,043 lira olup bütçe a-çığı 154,949,000 liradan ibaret idi. Bu suretle 1949 yılının Jnisyâl bütçe rakamlarına nazaran gider fazlası 95,954,416 liraya baliğ oluyordu. Bütçe komisyonunuzca hükümetinizin de iştirak ve muvafakatile yapılan ve en mühim kalemleri sermaye teşkiline ve kalkınma işlerimize taallûk eden bu bütçenin yapısı karakterini daha da arttımış olan değişikliklerden sonra 1950 bütçesi giderleri yekûnu 1,487,218,563 liraya baliğ olmaktadır.
1950 yılı devlet bütçesi masraflarının büyük hizmet grupları itibarile
derlerimizde esaslı bir indirme yapmak mümkün olamamıştır. Ancak, millî savanamızın yeniden teşkilât lanması ve mensuplarının kanunî kadrolara bağlanması yolunda aldı-
gözden geçirmeden ve bu suretle bütçenin karakterini tebarüz ettirmeden önce burada kanaatımca çok ehemmiyetli olan ve B. M. Meclisi ile beraber umumî efkârı yakından alâkalandıran bir noktaya temas e-deceğim. Bu nokta maliye bakanı sıfatile bütçenin tanziminde daima gözönünde bulundurmaklığım zaruri olan tasarruf mevzuudur.
Muhterem arkadaşlarım, filhakika 1950 yılı bütçe giderlerini 1949 yılı giderlerine nazaran fazla tespit ederek huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Fakat giderlerde görülen bu fazlalık, tetkikinden de anlaşılacağı üzere bütçenin hazırlanışında tasarruf tedbirlerinin ihmalinden veya bu husustaki gayretlerin noksanından ileri gelmemiş, bilâkis biraz sonra izah edeceğim veçhile memleketin doğrudan doğruya ve dolayısiy-le istihsal kabiliyetini arttırıcı mahiyetteki ehemmiyetli işlerin bir an önce tahakkuk ettirilmesi arzu ve iradesinden doğmuştur. Bu bakımdan mücerred devlet bütçesi giderleri yekûnünün artmış olmasını bütçenin hüviyeti ve bünyesini tetkik etmeden israf telâkki eden mütalaaların isabetsizliğini belirtmekte fayda vardır.
1950 büt(?esinin hazırlanmasında göz önünde tutulan esaslar:
1950 bütçesinin hazırlanışında daima göz önünde bulundurulan vuzuh ve samimiyet endişeleri yanında şu esaslar hakim rol oynamışlardır:
1) Normal âmme hizmetlerinin aksamadan yümesini sağlamak,
2) Milletlerarası siyasî durumun icabı olarak millî savunma hizmetlerimize gerekli imkân vermek,
3) Bütçemizin bünyevî bakımdan arzettiği hareket kabiliyeti nisbetin-de, bütün imkânları doğrudan doğruya veya dolayısiyle memleketin istihsal gücünü arttıracak istikâmetlere tevcih etmek.
Birinci esasın tatbikatı devlet hizmetlerinin 1950 yılında da 1949 filî kadrolariyle görülmesi göz önünde tutulmuş zarurî mahiyette addedilebilecek haricinde hizmet genişlemelerine yer verilmemiştir.
İkinci esasın tatbikatı olarak millî savunmamızca geçen yıldan pek az farklı olmak üzere gerekli ödenek ayrılmış bulunmaktadır. Filhakika ikinci cihan harbinin çıkması üzerine bütçelerimizin bazı yıllarda yüzde 59,34 nü beleden millî savunma giderlerimiz bu sene bütçemizin yüzde 35,41 ı gibi büyük bir kısmını teşkil etmektedir. Bu nisbetlerin, diğer bazı memleketlerdeki nisbetlerle mukayesesi katlandığımız fedakârlığı daha müşahhas şekilde belirtecektir. 1949 da Fransa bütçesinin yüzde 28 i, İngiltere bütçesinin yüzde 23 ü, İtalya bütçesinin yüzde 21 i, Hollanda bütçesinin yüzde 18 i, Danimarka bütçesinin yüzde 14 ü, Belçika bütçesinin yüzde 7 si, millî savunma hizmetlerine ayrılmış bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz ve hepimizin malûmu olan dünya şartları icabı olarak millî savunma gi-
ğımız ve almakta olduğumuz tedbirlerin, bugünkü şartların devam ettiği müddetçe ödenek yekûnu bakımından kayda değer bir azalma arzetmesi bile ordumuzun harp gücünü artırdığından ve ileride daha da arttıracağından şüphe edilmemek lâzımdır.
Burada ikinci cihan harbi sırasın-
da ve harbin fiilen sona ermesinden
sonra millî savunmamızın bütçelerimize tahmil ettiği külfetleri rakamlara dayanarak kısaca belirtmekte fayda vardır.
İkinci cihan harbi ve muhasema-
tın sona ermesini takibeden yılların şartları, memleketimizi millî savunma hizmetleri için 1939 dan 1949 sonuna kadar 10 senelik bir devre zar-
fında ceman 4 milyar 842 milyon lira harcamak zorunda bırakmıştır. Bu miktar, bu devre zarfında 10 milyar 465 milyon lirayı bulan bütçe sarfiyatımızın ortalama yüzde 46, 49 udur. Bu yüksek nisbetle harpten önceki bütçelerimizin millî savunmaya ayırdığı ortalama yüzde 32, 11 nisbeti karşılaştıracak olursa 1939 dan beri harpten öncesine nazaran ne büyük ölçüde, millî savunma masraflarına katlanmak zorunda kalındığı kolaylıkla anlaşılır.
1950 bütçesinin karakteri:
Üçüncü esasın tatbikatı aynı zamanda 1950 bütçesinin karakterini belirtmek bakımından hususî bir
ehemmiyet arzeder.
Bütçe bir taraftan milli savunmanın ağır masraflarna katlanmakta devam ederken diğer taraftan yurdun maddî ve manevî kalkınması için sarfettiği gayretleri takati nis-betinde arttırmaktan geri kalmamıştır.
Geçen yıl başında yol işlerimiz olmak üzere limanlar, su işleri, hava meydanları gibi bayındırlık hizmetlerine ayrılan ödenek 107 milyon lira iken bu yıl 132 milyon liraya çıkarılmıştır.
Tarım hizmetleri için 9 milyon, sağlık işleri için 6.5 milyon, milli eğitim işleri için 12 milyon lira ve emekli, dul ve yetim aylıklarının arttırılması dolayısiyle de 27 milyon lira fazla ödenek konmuştur. Bu suretle, 1950 bütçesinin bu hizmetlere ayırdığı ödenek, tarımda 45 milyona, sağlık işlerinde 57 milyona, millî eğitim işlerinde üniversitelerimizde yapılan hazine yardımiyle birlikte, 200 milyona baliğ olmuştur. Emekli, dul ve yetim aylıkları için bütçenin katlandığı fedakârlığın da 80 milyon lirayı aştığını belirtmek isterim.
Ayrıca Etibank’a her yıl sermayesine mahsuben verilmekte olan 3 milyon lira bu yıl, bu müessesenin Marshall plânından elde ettiği yardımları kullanarak yurd kalkınmasında başta gelen işlerden olan ma den kömürü, linyit, enerji istihsalâ-tını artırabilmesi ve gerekli tesisleri kurabilmesi için 30 milyon liraya çıkarılmıştır.
Bütçe komisyonunuz hükümetiniz le mutabık olarak memleketin en büyük ziraî kredi müessesesi olan Ziraat Bankasının çalışma imkânla-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
15 ŞUBAT 1950 ÇARŞAMBA
12.30 Müzik: Sarkıla
Çiftçileri.
t... ..ı ı:
GİRİ '
20.00 Müzik
20.15 Radyı
20.30 Serbe
22.45 M. S. Aj
İSTANBUL
15 ŞUBAT 1950 ÇARŞAMBA
Saniyen, Fransua da, kendi başına mükemmel surette çalıştığına kani olmuştu. Halbuki hakikatte o, kendisini istedikleri gibi tahrik ederek istedikleri yerlere sevk eyliyen ve en az bir tehlikeye maruz kılmak suretiyle muvaffakiyet kazanması için evvelemirde bizzat hazırladıkları zayıf yerlerde onun serbestçe döğüşmesine müsaade eden Trenkmay, Bura-kan, Strapafor ve Korpodibal'in ne amma esiri idi. Onlar bu suretle hareket etmekle Kralın izzeti nefsini de korumuş oluyorlardı.
Pek kısa bir zaamn zarfında, i-)çi tarafın ölü ve yaralıları yerlere serilmişlerdi. Çünkü, Protestanların pek çetin döğüşmelerine ve gözlerini budaktan sakınmamalarına mukabil, karşı taraf da kendilerini adamakıllı müdafaa e-diyorlar ve iyi döğüşüyorlardı. Bu serseri herifler cesur adamlardı ve kendilerini seçen, emri altında bulunduran Rospinyak da onlara tamamiyle güvenebilirdi; çünkü içlerinden hiç biri kaçmamıştı.
XXVIII YAKALANMA
Pantekot, çarpışmanın neticesi hakkında hayale kapılmıyordu. Talihin fevkalâde bir lütfü olmazsa, Boröver'le Kont dö Luvr'un öl dürülmesinden ibaret olan asıl maksadın husul bulamıyacağını anlamıştı. Bununla beraber, istenilen neticeyi elde etmek için imkânın fevkinde çalışmaktan vaz geçmemişti. Kendisi ve adamları döğüşmeğe devam ediyorlardı.
PAPAZ ÇAYIRI
———— Yazan» Misel Ze/ako - Çeviren, Ragıp Rıfk» . 86 —
Fakat, Pantekot, vücutlarını i-zale etmek emrini aldığı iki adamı öldürebileceğini sanmadığı gibi, kendisini bekliyen tam bir hezimete uğrayabileceğini de aklına getirmiyordu;
Tatbik ettiği meydan kavgası manevrasının ilk anda muvaffak olması lâzımdı; aksi takdirde, kati bir muvaffakiyetsizlik muhakkaktı. İşte Pantekot bunu da anladı amma, iş işten geçtikten son-
Üoröver, Protestanların büyük kısmından ayrf düşmüş olduğunun farkında değildi. Çarpışmanın heyecan ve gazabı onu kendinden ge çirmişti. Tek bir düşüncesi vardı : Kendisine, heyecanlı kahramanlık hayatının en müşkil dakikalarını yaşatan bu serserilerden bir çoğunu gebertmek...
Burakan’dan, elindeki demir parçasını almış ve hasımlarının i-çine dalmıştı. Ferriyer'le iki Protestan zabit, kılıçları ile ve hançerleri ile rastgele vurarak onu takip etmişlerdi.
Boröver, elindeki kocaman demiri havada sallıyarak çılgın bir hal almış ve yıldırım süratiyle sağa, sola, ileri ve geri gidip gelmi-ye başlamıştı. Kolu durmadan kal kıp iniyordu ve her defasında, o
müthiş demir bir adamı yere seriyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar tek başına işin yarısını görüver-mişti. Onun bu hareketi arkadaşlarının takdir naraları ile ve düşmanlarının korku avazeleri ile karşılaşmıştı.
Ferriyer, Fransua ve dört muhafızı, iki Protestan zabit ona ce-suıane surette yardım ediyorlardı. Daha şimdiden, artık kendilerini döğüş meydanına hâkim far-zedebilirlerdi.
Rospinyak’ın serseri uşakları mağlup olmuşlardı. O vakte kadar bu, âdi bir mağlûbiyetti... Fakat, bu bozgfınluk panik, müthiş bir hezimet halini aldı.
Adetçe daha fazla ve daha mükemmel silâhlanmış olan Protes-tanlar, Pantekot tarafından, kendisince en mühim çarpışmanın vukua geleceği yerden kendilerini uzaklaştırmak için karşılarına çıkarılan haşarat güruhunu çabucak haklamışlardı.
Artık karşılarında kimse kalmadığı için döndüler ve Boröver’ in karşısında çarpışamkta olan haşarat güruhuna arkadan hücum ettiler.
Muhakkak olan bir şey varsa o da, bu güruhun durumlarının pek
fena olması idi. O ana kadar hayli şeriri yere seren Boröver vurmaktan biran bile hali kalmıya-rak karşısındakileri amansız surette tepeliyordu. Amma, heriflerin bu dakikaya kadar mertçe dö-ğüşmüş olmalarına bakılırsa, re-zilâne bir tarzda kaçmaktansa şerefle çekilmeyi ihtiyar etmeleri u-mulurdu.
Bu sırada ise bu da, yalnız Boröver tarafından farkedilen bir surette husule geldi.
Protestanların, Pantekot gru-puna tam arkadan hücum ettikleri anda birden bire Busi sokağından tiz bir düdük sesi işitildi. Bunun bir işaret olduğu muhakkaktı; çünkü, Pantekot da buna, yine bir düdük öttürmekle cevap verdi.
Giyyom Pantekot, düdüğünü çalar çalmaz, adamlariyle meşgul olmaksızın hemen tabanları kaldırdı ve Buşeri sokağına doğru bacaklarının bütün kuvvetiyle kaçmaya başladı. Henüz sağ kalmış olan arkadaşları da kaçıştılar ve, hiç birinin geçmediği Busi sokağından gayri muhtelif istikametlere dağıldılar.
Çarpışmanın husule getirdiği tehavvür ve galeyana kapılan, en
menfur bir surette tazyik edilen insanlarda uyanan tabii intikam hisleriyle cesaretlenen Protestan-lar katiyen merhamet etmemeğe karar vererek hemen kaçanların peşlerine düştüler.
Boröver ve arkadaşları, Papaz teşhir kulesinden bir kaç adım ö-tede yalnız başlarına kavga meydanına hâkim oldular. Monterrak ile Liverdak da onlarla beraberdiler.
Fransua, sevinçle :
— Muzaffer olduk!... diye bağırdı. Tam bir zafer kazandık!... hem de ne çarpışma, ne döğüş!... İmanım hakkı için hakiki bir meydan döğüşü!... bakınız hele, Şövalye...
Sözünü tamamlayamadı. Gözleri Boröver’e ilişti ve kahraman muhafızının hali, sevincini izale etti ve bu sevinç biran içinde ü-züntüye munkalib oldu.
Kendisi gibi sevinen arkadaşları da, tarifi müşkil bir endişeye düşerek oldukları yerde dona kaldılar.
A!... o Boröver zaferden bahsetmiyordu!...
Mosmor kesilmiş, saçları dimdik olmuş, gözleri yuvalarından fırlamış, müthiş bir hâl almıştı. Gazap ve ümitsizliğin bir timsali gibi görünüyordu.
Kançanağına dönen gözlerini Busi sokağına diktiği için hepsi de o tarafa döndüler, baktılar ve dinlediler.
(Devam» var)
SUS CEBECİ
BÜYÜK ANKARA ULUS YENİ PARK SÜMER
YERLERİ
SİNEMALAR EĞLENCE
(15081)
(23433)
(22294)
(14040) |:u (11131) : Zehirli aüph (14072) : Cehennemde
Melek, öldü kadını
(14071) : Zehirli süph (13846) : Balıkçı

NÖBETÇİ ECZANELER
Güray, Merkez, Gülhane
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
b Maliye Bakanı Rüştü Aksal'a göre
’ Yurdun iktisadi durumu


w»"*5
İzahat ve tecrübe için müracaat yeri :
Jeep
' Sayfa: t)
Mİ'
kamyonet
TÜRK-ITALYAN
Boks Maçları
6 ÇEKİLİŞ 6 EV 6 DÜKKÂN
Ve Çeşitli Para İkramiyeleri..
Önümüzdeki Çekilişler
V
J
14 Şubat Salı gününden itibaren Büyük Sinema gişelerinde başlanacaktır.
Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığından:
Ankara Boks Karina takımı İle İtalyan boksörleri arasında yapılacak maçların bilet fiyatları. 10- 6- 4 3 -2 “ ----
Loca 16 lira ola
rak tesbit edilmiştir. Tamamen numaralı olan biletlerin satışına
'yeni bütçenin karakteri

o i
A (Baştarafı 4 üncüde) rını artırarak müstahsilin muhtaç olduğu krediyi daha geniş ölçüde de alsa yardımlarına evamını mümkün kılmak umumî kalkınma program \e faaliyetlerimizin yanma ve bu programlara inzimamen yurdun doğu bölgelerine gösterilen ihtimamı daha da artırmak maksadiyle hükümet teklifine 20 milyona yakın bir ilâve yapmıştır
Bütçe komisyonunuz yaptığı bu ilâvelerle 1950 bütçesinin Ziraat Bankasına olan muhtelif yardımlarını 8 milyon liradan 16 milyon liraya, Emlâk Bankasına verilen sermayeyi 1 milyon liradan 5 milyon liraya, doğu İlleri/ kalkınmasına ait olan 10 milyon lirayı 13 milyon liraya çlkarmak suretiyle bütçenin yapıcı ve kalkındıncı karakterini daha da arttırmış bulunmaktadır.
Yatırımlarımız:
1950 bütçesi giderlerini büyük hizmet gruplan itibariyle kısaca gözden geçirdikten sonra yatırımlar mevzuuna da temas etmekte, bütçemizin daima mevcut imkânlarla mukayyet olarak, yapıcı ve kalkın-dıncı karakterini belirtmek bakımın dan fayda vardır.
Hükümet tasarısında, Avrupa İktisadî işbirliği teşkilâtınca tesbit e-dilmiş olan standardlara göre yatırım mahiyetini haiz bulunan, yani memleket servetinin artış ve idamesine yararlı olan giderler yekûnu 226 milyon lira idi. Büdçe Korniş-yonunuzca yapılan değişikliklerden sonra 243 milyon liraya yükselmiştir.
Katma bütçelerin 138 milyon liraya baliğ olan yatırımları da nazara alındığı takdirde bu miktar 381 milyona baliğ olur ki devlet bütçesi ve katma bütçeler yekûnuna nazaran yüzde 20 gibi bir nisbetle kabili ifadedir.
Bunun haricinde, İktisadî Devlet Teşekkküllerinin gerek Marshall Yardım Plânı çerçevesi dahilinde ve gerek kendi kaynaklariyle yapacak lan yatırımların yekûnu 250 milyon Türk lirasına baliğ olmakta ve bu suretle 1950 yılında devlet sektörün de yapılacak yatırımların yekûnu 250 milyon Türk Lirasına baliğ olmakta ve bu suretle 1950 yılında devlet sektöründe yapılacak yatırım
l ların yekûnu 630 milyon lirayı aş-' )■TTürtrtsdır. Hiç bir mübalâğa payı
* olmaksan iddia edilebilir ki. mem
► ’ • J”- ..................................
noktayı sarahatla ifade etmek isterim. Bu izahatı vermekten maksadım, karşılaştığımız ve daha bir müddet karşılaşacağımız malî güçlükleri inkâr, vatandaşları hadden aşırı bir nikbinlik havası içinde rehavete sevketnıek değildir. Bu iza-hatimı, dikkatte dinliyenler, ifadelerimin içinde yersiz ve lüzumsuz bir nikbinlik izine rastlamıyacaklar dlr. Memleket meselelerinin gözden geçirilmesinde, hadden aşırı bir nik binliğe kapılmak ne kadar yanlış bir hareket ise, lüzumsuz bir bedbinlik de o kadar tehlikeli bir hareket olur? Hadiseler mevcut şart ve imkânlar içinde mütalâa edilmeli ve hüküm ona göre verilmelidir.
Memleketin İktisadî ve malî durumunu daha iyileştirmek için, muh telif sahalarda bir takım tedbirler alınmış ve alınmaktadır. Bu sahalarda alınması zarurî daha bir takım cezri tedbirlerin mevcudiyeti de muhakkaktır. Bununla beraber, ted birlerimiz ne kadar noksan ve tedbirleri almaktaki kusurlarımız ne kadar çok olursa olsun tutulan istikamet müsbettir ve istikbale emniyette bakmak için kuvvetli sebeplerimiz vardır.
• hassa belirtmek isterim.
: Muhterem arkadaşlar, bu kanun-
2 1ar, Kifayetsizliği anlaşılmış olan j vergi sistejnimizde yapılmakta olan s ıslahatın bir başlangıcı olmuştur, j Vatandaşlarımızın amme masrafla-. rina iştirak paylarının ödeme güç-j teriyle mütenasip bir hadde getiril-. inesi için İslâhatın vasıtalı ve vasr r tasız bütün vergilerimize teşmili icap etmektedir. Bu sahadaki çalış-
, malarımız da bir hayli ilerlemiştir, l Devlet gelirleri arasında çok e-■ hemmiyetli bir yer işgal eden mua . mele vergisi üezrindeki çalışma ve . tetkiklerimiz bitmiştir. Muamele ver 1 gimizin alacağı yeni şekil ve ihtiva [ edeceği esasları gösteren ihtisas ko . misyonu raporu tab ve tevzi edil , miştir. Bir taraftan da kanun pro-i jesini hazırlıyoruz. Yakında İktisadî hayatımızda mühim rolü olan bu vergiye ait yeni tasarıyı yükseh Mec . lisinize takdim edeceğiz.
i 20 yıl evvel yürürlüğe konmuş o-. lan umumî gümrük tarifemiz de bugünün İktisadî ve malî şartlar.-
, na intibak edememektedir. Teşkil ettiğimiz bakanlıklararası komisyon yeni gümrük tarifesini hazırla-mıya çalışmaktadır. Beş altı ay için de bu çalışmaların neticelerinin v lınacağını ümit ediyorum.
Alelûmum harçlarla devletin yap tığı hizmetlerden doğrudan doğruya faydalananlardan bu hizmetler karşılığında alınacak ücret mevzuu da ele alınmış bulunmaktadır. Madenler rermi ile veraset ve intikal vergisi de bu meyandadır. Islâha muhtaç olan damga resmi kanunu Mec lis komisyonlarında tetkik edilmek tedir.
Vergi tahsil usullerimizi İslaha yardım edecek olan kamu alacaklarını tahsil kanunu tasarısını, geçen yıl kabul buyurduğunuz vergi usûl I kanunu ile telif etmek üzere tekrar Büyük Meclise sunacağız. Vergi ci- | bayet teşkilâtımızı kurulmakta olan yeni vergi sistemimizi yürütecek surette yeniden tertipliyoruz.
Buna ait kanun tasarısını yakında huzurunuza getireceğiz. Bu çalışmalar sonunda memleketimizin âdil bir vergi sistemine kavuşacağı ve artan devlet ihtiyaçlarının âdil ve verimli bir teklif usulü ile karşılamak imkânlarının sağlanabileceğini ümit ediyoruz.
Mahallî idarelere gelince: 1949 yılında kabul buyurduğunuz belediye gelirleri kanunu seme relerini vermeğe başlamıştır. Özel idarelere bırakılan amme hizmetlerinin yürütülebilmesini sağlamak i-çin bu idarelerin malî imkânlarının genişletilmesi zaruretiyle karşı karşıca bulunuyoruz. Bunu temin edecek tasan halen yüksek Mecliste komisyonlarca tetkik ve müzakere edilmektedir.
Borçlarımız:
1949 yılı içinde devlet borçların da vuku bulan hareketlere de temas etmeliyim:
Genel bütçe, diğer bütçeler, devlet ekonomi kurumlannın hazine ke faletini haiz borçlan da dahil iç ve dış konsolide ve dalgalı bütün borçlarımızın toplamı 1948 yılı nihayetinde 2 milyar 439 milyon lira j iken 1949 yılı nihayetinde 2 milyar , 148 milyon liraya düşmüştür.
Gerek bu rakamların, gerekse a-radaki lehte farkı teşkil eden 291 milyon liranın arzettiği hususiyetleri şöylece belirtebilirim.
Merkez Bankasındaki banknot kar şılığı cüzdanının, kabul buyurduğunuz bir kanuna tevfikan tasfiyesi iç borçlarımızda 90 milyon liralık bir azalma hasıl etmiştir.
Sterlin ve onu takiben bazı yaban cı memleket aralarının devalüasyonu neticesinde ise, dış borçlarımızın resülmalinde 151 milyon liralık bir inme vaki olmuştur.
Ancak, 1949 bütçe kanununun verdiği yetkiye dayanılarak önümüz- • deki günler zarfında aktedilecek 80 1 milyon liralık istikrazı da şimdiden ' hesaba katmak ve borçlarımızın ye kûnunu bu miktarı nazara alarak mütalea eylemek yerinde olacaktır.
Geçen senelerde, borç cedvelteri-ne devlet ekonomi kurumlannın ha zlne kefaletini haiz bonoları ithal edilmediği halde bu yıl bu borçlar da cedvellere sokulmuştur. Zira sek len dalgalı borç manzarasını arze-den bu borçların hakikatte büyük bir kısmı itibariyle uzun vadeli işlere sarf ve tahsis edilmesinden doğan mahzurları izale ve bunların enflasyoncu tesirlerini muayyen bir hadde durdurmak için yapılmakta olan bazı çalışmalarımız müvacehe-sinde. bu tarzı hareketin daha uygun olduğu düşünülmüştür.
Muhterem arkadaşlarım;
1950 bütçesini yüksek Meclisin tetkik ve tasvibine arz vesilesiyle, İktisadî ve malî bazı mevzular hakkında umumî mahiyetteki görüş ve intihalarımızı açıklamak, bütçenin taşıdığı hüviyeti belirtmek maksa-diyle vermiye çalıştığım izahat burada sona ermektedir. Hiçbir tered düde mahal kalmamak üzere, bir
Kimyager aranmaktadır
İngilizceyi iyi bilmesi lâzımdır. Petrol Ofisin Selânik caddesi 60 numaradaki merkezine şahsen veya yaziyle müracaatı rica (274)

■■■■■—■ DOKTOR ———■■■
Hoyrünn'sa AKaN
Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını Pazardan maada her gün kabule başlamıştır.
Hamamönü, İnönü Bulvarı No. 203. Daire 8.
Çift Oiferansiyelli
Çift Oiferansiyelli bir tonluk Pick - up Kamyonetleri her türlü Yol,
Tarla ve Arazi için eşsiz bir vasıtadır. Her hususta tecrübe geçirmiş ve imtihan kazanmış meşhur JeeP motoru ile mücehhez bulunan bu Kamyonet en zor şartlar altında hedefine ulaşmak için inşa edilmiştir.
VVILLYS-OVERLAND EXPORT CORP., TOLEDO, OHIO, U.S.A.
Toplantı
Demeğimizin yıllık Genel Kurul toplantısı 17/2/950 cuma günü saat 12.30 da Atatürk Bulvarı üzerindeki Ziraî Kombinalar Reisliği binasında yapılacaktır. Sayın ortakların teşriflerini rica ederiz.
1 — Yönetim ve denetleme kurulları raporlarının okunması,
2 — Bilânçonun okunması v ki Yönetim Kurulunun ibrası,
3 — Yeni yönetim ve denetleme kurullarının seçilmesi,
4 — Tüzüğün 1 inci maddesindeki • Ziraî Kombinalar Mensupları, ibaresinin «Devlet Üretme Çiftlikleri» olarak değiştirilmesi,
5 — Tüzüğün 8 inci maddesinin D fıkrasının ilgası teklifleri.
Z. Kombinalar Mensuplan Yardımlaşma ve Para biriktirme derneği. (287)

leketimizde şimdiye kadar kalkınma işlerimiz için bu ölçüde bir yatırım faaliyeti mevcut olmamıştır. Bu enlş kalkınma faaliyetinin müs-et neticelerini önümüzdeki yıllarda göreceğimizden eminim.
Muhterem arkadaşlar;
Devlet gelirleri, bütçe encümeninizin titiz ve bilgili tetkiklerinden geçecek ve 1949 yılının tahsilât rakamları gözönünde tutularak 1.313. 269:563 lira olmak üzere tesbit edilmiştir. Buna nazaran 1950 bütçesinin açığı 173,9 milyon liradır.
Ne şekilde karşılanacağı hükümet gerekçesi ve bütçe komisyonu raporufîd? İzah edilmiş bulunan bu açıklar, yatırımlara tahsis edilen meballğ mukayese buyurulacak o-lursa, yatırımların bütçe açığından çok daha fazla olduğu görülür.
Bu maruzatım ayni zamanda 1950 yılı bütçesinin karakterini rakamlara dayanarak belirtmektedir. Filhakika bu karakteri bütçenin arzet-tiğı bünyevî hareket kabiliyeti nis-betinde bayındırlık, maden, tanm, »ağlık, millî eğitim ve sosyal emniyet hizmetlerini alâkalandıran başlıca ahi sahada bundan evvelki bütçelere nazaran daha geniş ölçüde ö-denok tahsis edilmiş olması ve kalkınma işlerimize imkânlarımız dairesinde yeni bir hız verilmiş bulunması şeklinde ifade etmek doğru olur kanaatindeyim.
Gelirlerimizi
Muhterem arkadaşlarım, geçen yıl kabul buyurmuş olduğunuz gelir, kurumlar, esnaf vergileri ile ver gi usul kanununun 1 ocak 1950 tarihinde yürürlüğe girmesi devlet ı gelirler sahasında bu yılın en mü-mm hâdisesini teşkil etmiştir. Va 6itasız vergilerimiz arasına giren İyeni vergi kanunlarının anza ve sar eıntıya uğramaksızın tatbik edilebilmesini temin için Maliye Bakanlığınız programlı ve geniş hazırlıklar yapmıştır. Yeni vergi kanunlarını tatbik edecek olan elemanlar yetiştirmek ve mükellefleri tenvir etmek maksadını güden hazırlık ve çalışmalarında her vasıtadan istifade edilmiş, kurslar, konferanslar tertip edilmiş Izahnameler ve broşürler neşredilmiştir. Bu çalışmalarımızın semeresini bugünden müşahede ediyoruz. Yeni vergilere alt esasların lâyıkiyle kavranmaması yüzünden başlangıçta bazı mükelleflerde hasıl olan ürkeklik ve endişe bu çalışmalar sayesinde mühim nisbette zail olmuştur. Bugün edindiğimiz intibalar mükelleflerimizin yeni vergi kanunlarını umumiyetle iyi karşıladıkları merkezindedir. Bu vakıayı huzurunuzda bil-
4^-
—ser
* gör

I

I
I

l

Türkiye İş Bankası
Ackara icra Dairesi
İflâs Memurluğundan
Ankaraîda Saraçlar Çarşısında, 92 numarada Mehmet Hilmi Karal-lı'nın ticaret mahkemesince iflâsına ve iflâsın 14/12/949 günü saat 14 ten itibaren açılmasına karar verildiği ilân olunur. (289)
Büyük fırsat
Naklihane dolayısiyle Yenişehir Meşrutiyet caddesinde gayet işlek bir bakkal dükkânı devredilecektir. Hergün 9 İle 12 arasında 21611 telefondan şartlar öğrenilebilir.
ZAYİ
16 Şubat Perşembe Gecesi Saat 21 de
BÜYÜK SİNEMADA
Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığından:
Ankara Boks Karina takımı ile İtalyan boksörleri arasında yapılacak maçların bilet fiyatları. 10 - 6 4 3 - 2 ve Loca 16 lira ola rak tesbit edilmiştir. Tamamen numaralı olan biletlerin satışına 14 Şubat Salı gününden itibaren Büyük Sinema gişelerinde başla nacaktır.

Tasarruf Hesapları 1950 İkramiyelerinden faydalanınız
Polatlı Nüfus idaresinden adığım Nüfus cüzdanımı kaybettim. Yenisini aldığımdan eskisinin hükmü yok tur.
Tahsin Cavbozar
(289)
.Memleket dışı
ZAFER'in Hân Şartlan
MevIÛt İlanları Sortiyle 10 lira.
Devamlı ilânlar için hususi tarife tatbik edilir.
ZAFER'ln Abone Şartlan Memleket içi
21 Nisan (Çocuk hesapları için), 1 Haziran, 25 Ağustos, 31 Ekim, 29 Aralık
1 Haziran çekilişinde büyük İkramiyek r
Büyükada’da Köşk. Ankara’da Dükkân.
Dikkat
EV ve DÜKKÂNLARIN İntikal ve
Veraset Vergileri Bankamız tarafından ödenmektedir
(27a)
Türkiye Ziraî Donatım Kurumu Ankara Deposu Müdürlüğünden
Depomuzda mevcut 6755 adet İngiltere mamulâtı çelik uç demiri ite Üreten marka 75 adet elektrikli ve gazlı Kuluçka makinesi 27/2/1950 Pazartesi günü 14 te toplanacak olan bir komisyon huzurunda toptan açık arttırma suretiyle satılacaktır.
2 — Komisyon bu malları kısmen veya tamamen ihale yapıp yapmamakta serbesttir.
3 — Satış yapıldığı takdirde mallar vaziyet hazıralariyle depodan teslim alınacaktır.
4 — Fazla izahat almak, malları görmek istiyenler Türkiye Zirai
Donatım Kurumu Ankara Deposu Müdürlüğü Ankara Orman Çiftliği adresine mektupla veya Donatım Orman Çiftliği adresine telle müracaatları ilân olunur. Telefon: 31121 (104) (963)
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ortaç Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir Gömlek ile sahip olacaksınız.
Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir.
SÜRPRİZ Poplin gömlek hatlarımızı takdim ediyoruz 1200,
750, 780, 840, 990, 1075,
1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Kr.
İL
k
ZAFER
15 - 2 .1950
Sayfa: 6
Bütçe Müzakereleri Devam Ediyor
★ (Baş tarafı birinci de) burada görüşülürken alâkalı bakan, ların hazır bulunmamasına dikkati çekti ve ezcümle dedi ki :
«Marşall yardımı ilk defa ortaya atıldığı zaman, iyi hesap yapılmaması, istenen malûmatı verememeleri yüzünden elimiz boş dönüyorduk. Bunun tek sebebi hükümetin muntazam plânlar yapmamış olması, uygun taleplerle gitmemesidir..
Bunu müteakip tasarının bölümlerine geçildi.
Büyük Millet Meclisinin bütçesi üzerinde söz alan Tahtakılınç, Meclis ödeneklerinin bir seneye şamil olması lâzımgeldiği halde bunun M aya çıkarılmasının anayasaya uygun düşmediğini söyledi.
Muammer Alakant, Meclis çalışmalarının aksaklıklarına işaret ederek kifayeti müzakere ve umumi müzakereler hakkında yürütülmek istenen usulün doğru olmadığını i-zah etti ve bu hususta bir çok medenî memleketler parlâmentolarından misaller verdi.
Maddelere geçilince söz alan Abi-din Potuoğlu, bu seneki Meclis bütçesinde 2.404.000 liralık fazla bir ö-deneği ihtiva ettiğini kaydederek ezcümle şunları söyledi :
• Bu 2,5 milyon liraya yakın para, eski milletvekillerine bir senelik ve yeni seçileceklere de 14 aylık tahsisat konmasından ileri gelmektedir. Bu Meclisin kanunî miadı 31 Ekimde nihayet bulacaktır. Halbuki konan ödenekle bizler Mart ayına kadar maaş alacağız. Kendi yaptığımız bir kanunla böyle fazla bir parayı almamız bilmem ne dereceye kadar doğrudur. Bu hususun takdirini yüksek vicdanlarınıza bırakıyorum. Bir senelik Meclis faaliyetimiz için 16 aylık ücret veriliyor. Yeni gelecek milletvekilleri ise iki defa bu ücreti alacaklardır. Tasarruf diye bar bar bağırırken, bütçemiz a-çık verirken bendeniz böyle bir ö-denek konmasına taraftar değilim. Bu mütalâamı bütçe komisyonunda şöyle müdafaa ettiler «Anayasa Mec lis tahsisatlarını bir senelik olarak tesbit etmiştir.»
Anayasanın bu hükmü 1 Kasımdan 1 Kasıma kadardır. Hal böyle iken bütçe kanununu Martta çıkarmaktan istifade ederek bunu 4 ay daha uzatmağı yersiz görüyorum. Bu hususun reddi için de bir takrir veriyorm.»
Komisyon sözcüsü Muammer Eriş, tahsis edilen ödeneklerin Anayasaya uygun olduğunu söyledi ve maddenin müdafaasını yaptı.
Abidin Potuoğlunun bu makul takririnin reddini müteakip Büyük Millet Meclisi bütçesi aynen kabul edildi.
Cumhur Başkanlığı bütçesinin müzakeresi sırasında söz alan Tahta -kılınç, geçen seneki bütçe müzakerelerinde hükümet adına Nihat Erimin, Anayasanın hükmüne uyarak hususî bir kanun getirileceğini söylediği halde bunun neden getirilmediğini sordu ve bu tahsisatın Anayasaya aykırı verildiğini söyledi.
Başbakan Yardımcısı bu hususta, ezcümle dedi ki :
«Filhakika Anayasanın 43 üncü maddesi Cumhur Başkanlığına ait tahsisatın hususî bir kanunla verilmesini âmirdir. Hükümet bu mevzu üzerinde çok durmuştur. Bir çok memleketlerin bu hususlardaki kanunları tetkik edilmiştir. Neticede bu ödeneğin birçoğunda bizden fazla olduğu görüldüğünden, yeni bir kanun hazırlayarak bunu artırmak veya sabit tutmak istemedik. Bunu hukukî bir iddia olarak ileri siir-miyorum. Politik bir noktai nazara dayanarak böyle bir kanunu getiren hükümet olmak istemedik.
Tekrar söz alan Tahtakılınç, Anayasanın bu sarih hükmüne karşı bu şekilde hareket edilmesini korkunç diye vasıflandırdı.
Bunun üzerine Nihat Erim de, A-nayasanın hükümete kanun teklif yapması için bir mükellefiyet yüklemediğini, arzu ettiği takdirde kendisinin böyle bir teklif yapmasının mümkün olduğunu söyledi.
Cumhur Başkanlığı bütçesinin kabulünü müteakip Başbakanlık bütçesine geçildi. Başbakanlık İktisadî iş teşkilâtı, danıştay, sayıştay, basın yayın ve turizm umum müdürlüğü, istattstik, ve meteoroloji u-mum müdürlükleri bütçeleri mü-zakeresiz kabul edildi.
Diyanet Reisliği bütçesinde Feridun Fikri söz alarak, müftü ve vaizlerin durumunu ıslah etmek lâzım-geldiğini, bu vazifede 20 - 30 sene çalışan bir çok kimselerin hâlâ 20 lira maaş almakta olduklarını bildirerek din adamlarının terfihi için hükümetin hazırlamakta olduğu kanunu ne zaman getireceğini sordu.
General Naci Tınaz, Feridun Fikrinin söylediklerini tekrarladıktan sonra Maliye Bakanına bu hususta yazdığı bir mektuba cevap alamamasını ileri sürerek Maliye Bakanının şahsı hakkında tarizlerde bulundu.
General Vehbi Kocagüney de, din adamlarının terfihi lâzım geldiğini, bu husustaki teşkilât kanununun biran önce getirilmesi lâzımgeldiği-ni söyledi.
Osman Nuri Koni, Diyanet işleri bütçesinin, resmî devlet bütçesi ile birlikte Meclise getirilmesinin lâiklik prensibi ile muhalif olduğunu kaydettikten sonra, bu işin cemaatlere bırakılması lâzım geldiği noktası üzerinde durdu ve sözlerine devam ederek Diyanet işleri Reisinin zaman zaman C. H. P. nin tesiriyle
politika işlerine karıştırıldığını söyledi.
Koni, bu müessesede çalışanların durumlarının kötü olduğuna dikkati çekti ve bu halin düzeltilmesini istedi.
Sinan Tekeli ve Fahrettin Altay da bu mevzuda söz alarak müftülerin ve Ramazan hocalarının feci bir vaziyette olduklarını söylediler.
Yapılan tenkitlere cevap vermek için kürsüye gelen Başbakan Şem-seddin Günaltay, Millet Partisi adına konuşanların talepleri ile noktai nazarları arasında tevafık görmediğini, Diyanet İşlerini memleketimizde mevcut eaklliyetler teşkilâtı ile mukayese etmenin yerinde olmadığını, çünkü bizde daha Cumhuriyet idaresine kadar bu müessesenin Devlete bağlı bulunduğunu, bunun için devlet himayesini birden bire kaldırmanın mümkün olamıyacağını bununla beraber bu itiyadı yavaş yavaş kaldırmak için çalışıldığını belirtti ve ezcümle şunları söyledi: «Köyündeki müslüman camiinin imam maaşını hükümetten beklemektedir. Büyük şehirlerdeki müs-lümanların kendi camilerini kendilerinin idare etmeleri yoluna gitmeleri lâzımdır. Hükümetiniz yarın varılması istenen hedefe varmak için şimdiden zemini hazırlamaktadır. Mevzuu bahs teşkilât tasan bu günlerde Meclise gelecektir. Diyanet işleri Reisliği din bakımından hükümetin emrinde değildir. İstediği dini vaızları yapmakta tamamen serbesttir. Hükümet din adamlarının siyasetle uğraşmasına asla taraftar değildir.»
Kemal Zeytinoğlu aynen şunları 6öyledi: «Lâiklik rejiminde din mü-essesesi muhterem ve mukaddes bir müessesedir. Milliyetçilik prensibi de din müessesesine büyük bir kıymet ve ehemmiyet verir. Binaena -leyh bu ulvî müessesede başlıca hizmet gören hademei hayratın imam, hatip, vaiz ve müftilerin ifa ettikleri mühim vazifeleriyle mütenasip ve diğer devlet memurlarına muvazi olarak refahlı ve şerefli bir seviyesi içerisinde bulunmalarının temini iktiza eder. Başka dinlerin erkânı ile bizim din erkânını geçim bakımından mukayese edeecek o-lursak kendilerinin ne kadar sıkıntı içinde bulunduklarını kolayca müşa-hade edebiliriz.
Sayın Başbakanı dikkatle dinledim fakat hatırladığıma göre bu me 6ele geçen serçe de bütçe müzakereleri sırasında mevzubahs edilmiş o zaman da bir sistem değişikliğinin lüzumu ileri sürülmüştür. 23/2/1949 tarihli ellinci birleşim zabıtlarından Başbakan yardımcısının bir konuşmasını aynen okuyorum:
Diyanet işleri teşkilâtının bugünkünden daha iyi bir hale getirilmesi temennisini hüsnü telâkki etmemeğe imkân yoktur. Bizden önceki hükümet bu lüzumu takdir ederek bir yeni teşkilât kanunu üzerinde çalışmağa başlamıştır. Biz de bu kanunu ele aldık. Son tetkikleri hükümetçe yapılmaktadır, ilâh. Hazırlık yapıyoruz demek kanaatimce şifa verici bir cevap değildir. Hazırlık devam e-derken yarayı da sarmak ve derde deva olmak lâzımdır. Müftü ve vaiz lerin icazetnamelerinin bir çokları maarif vekâleti talim ve terbiye dairesince tasdik ve yüksek tahsil muadili olarak kabul edilmesine rağmen bunlara on beş, yirmi lira gibi cüzi ve kifayetsiz maaşlar verilmektedir. Terfileri ise kadro mazeretleri ileri sürülerek hemen hemen hiç yapılamamaktadır.
Diyanet işleri başkanlığındaki bütçe artışı gezici vaizlerin sayısının arttırılmasından münbaistir. Yoksa terfi ettirilmiş olmalarından dolayı değülerdir. Kira ödenekleri de ihtiyacın çok dunundadır. Nitekim müftiler evlerinin bir odalarını daire ittihaz etmek suretiyle vazifelerini yapabilmektedirler. Bir kısmı da kabili iskân olmayan yerlerde barın mak zorunda kalmaktadırlar. % 95 i müslüman olan bir memlekette diyanet işlerine devletçe icabeden yardımın yapılması lüzumuna hükümetin kanaat getirmesi lâzımdır (C. H. P. sıralarından camiye camiye sesleri).
Sayın Başbakan diyanet işleri reisinin dini vazifelerini ve bu arada vaizler vermekle serbest olduğunu ifade ettiler. Haddi zatında bu serbestlik mevcut olmakla beraber diyanet işleri reisliğinin faaliyetlerinin Başbakanlığın murakabası altın dadır. Binaenaleyh, bu vaızlarda ve hareketlerde diyanet işleri erkânı ■ nın veya vazifelilerinin her hangi bir parti politikasına doğrudan doğ rüya veya dolayısiyle, iştirakleri halinde hükümetin bunları önlemesi 'icabeder. Bu cümleden olmak üzere iki misal arzedeceğim. Geçen sene gazetelerde okuduğumuza göre diyanet işleri reisi Ege mıntakasında yaptığı bir seyahatte vaizde bulunmuş ve siyaset işlerini devletini büyükleri yapar, halkın kendi işleri ve güçleri ile meşgul olması lâzımdır, diyerek bütün demokratik rejimlerde olduğu gibi halkımızın da devlet ve memleket işlerinde göstermekte olduğu yakın ve şayanı şükran alâkayı bertaraf edici mahiyette telkinlerde bulunmuştur.
Dünkü gazetelerde de Halk Partisinin îstanbuldan vaizler angaje ederek propaganda yaptırmak üzere memleket içerisine göndermek üzere bulunduğu bahsediliyor, ne dereceye kadar doğrudur, bunu bir gazete hhvadisl olarak ar:/jdiyn' rum. (Yalan yalan sesleri).
Fotoğrafı elimdedir.
Burdurdan gönderilen şu fotoğraf ta da müftülük binası balkonunda
altı oklu Halk Partisi bayrağının a-6ildığı Rasih Kaplan (Antalya) — Anayasanın maddesidir o.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — asıldığı görülüyor ve her hafta bu bayrağın Pazar günleri merasimle talik edildiği bildiriliyor. Şu arzet-tiğim misaller muvacehesinde Başba kanın benden evvelki beyanatı da diyanet işleri reisliği tarafından dahi dinin siyasete âlet edilmesine mü saade ve müsamaha etmiyeceği yolundaki teminatını ehemmiyetle kay dediyorum. Bunu Büyük Millet Meö lisine verilmiş bir taahhüt saymaktayım.»
Kemal Zeytinoğlunun konuşmasını müteakip Diyanet işleri bütçesi kabul edilerek Adalet Bakanlığı but çesinin müzakeresine geçildi.
Bundan sonra söz alan Fuat Hu-lûsi Demirelli hâlâ 109 ilçemizde Asliye mahkemeleri olmadığını söylemiş. hâlen meşhut suçların keşfine ve tahkikatına yetecek tahsisat olmadığını bildirmiş ve İstanbulda bir adliye sarayının tesis edildiğim anlatmıştır. . .
Hatip bundan sonra hakimlerin istiklâlleri nasıl teminata muhtaç ise, iddia makamlarının da adalet bakımından istiklâllerinin teminata lüzum gösterdiğini söylemiştir.
Hatip bundan sonra demşitir ki:
• Bugünkü adalet Bakanlığı basın yayın suçları için diğer medenî memleketlerde kabul edilen jüri u-sulünü teklif ve terviç edecek yerde şimdiki kanuna rahmet okutacak bir proje hazırlamış ve umumî protestolar karşısında hükümet bunu geri alıp yeni bir tasarı hazırlamak lüzumunu hissetmiş bulunuyor. Bu da Bakanlığın İktidar partisinin ifratçılarına uymak mecburiyetinden kendini kurtaramamakta olduğuna delâlet eden hallerdendir. Biz ise Adalet Bakanlığını mahkemelerimiz derecesinde bitaraf olamasa da oldukça fikir istiklâline malik ve insaflı görmek isterdik.»
Haşan Dinçer (M. P.) Adalet tev-ziinde vazife alanların her türlü tesirden masun olarak çalışmaları lâzım geldiğini ifade ederek mevcut kanunlar ve bilhassa son zamanlarda çıkarılan bir çok kanunlarla bunun imkânsız bir hale getirildiğini anlattı. Söz alan Kâmil Boran ve İzzettin Çalışlar bazı temennilerde bulundular.
Osman Nuri Koni, hava hukuku ve tapu işleri hakkında ne düşünüldüğünü sordu ve yeni seçim kanunu ile Adalet Bakanının seçim ordusu başkumandanlığına getirilmiş olduğunu söyledi.
Sinan Tekelioğlu Adli cihazın her türlü tesirden azade ve müstakil o-labilmesi için Adalet Bakanını bizzat Meclisin seçmesi lâzımgeldiğini ifade etti ve medenî kanunun bilhassa boşanmaya ait hükümlerinin ağırlığı üzerinde durarak bu cihetin değiştirilmesi icabettiğini kaydetti.
Konuşan bazı milletvekilleri de tapu ve kadastro işlerinin aksaklıkları üzerinde durdular.
Komisyon adına Kemal Turan, tapulama kanununun hazırlandığını, bugünlerde Meclise verileceğini bildirdi.
Adalet bütçesinin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra kürsüye gelen Adalet Bakanı ileri sürülen ten-kid ve mütalâalara cevap mahiyetinde izahatta bulundu.
Bakan bu izahatı sırasında İstinaf mahkemeleri kurulması için Bakanlıkça hazırlanan rapora, İstanbul Üniversitesi profesörlerinin taraftar olmadıklarını, buna mukabil Ankara Üniversitesi ile İstanbul Barosunun rapor lehinde bulunduklarını, İstinaf Mahkemelerinin kurulabilmesi için 18 milyon liraya ihtiyaç olduğunu, yalnız sulh hâkimi bulunan kaza adedinin 97 olduğunu, iki mübaşir meselesi ile, kâtiplerin maaşı işinin halledilmesine imkân bulunmadığını belirttikten sonra, Bakanlıkça hazırlanarak Meclise verilen ve verilecek olan tasarıdan bahsederek Adlî teminatın var olduğunu iddia etti.
Adalet Bakanı konuşmasını bitirirken Basın Kanununa temas etti ve bu hususta hazırlanan tasarının eskisine rahmet okutacak vaziyette olmadığını ifade ile bütün Basın mensuplarına karşı istihfafkârane bir ifade kullandı.
Bakan, Basın kanunu tasarısı için İstanbul Basın Birliğine vâki dâvet üzerine gelen heyetin bu mevzu etrafında tetkike dayanmıyan mesnetsiz iddialar ileri sürdükleri mealinde sözler söyledi ve Fuat Hulûsi Demirelli’nin politika yaparak konuştuğunu iddia etti. z
Enver Kök’ün umumî af hakkında sorduğu suale karşılık Bakan:
«Hükümet af kararlaştırırsa huzurunuza bir kanun tasarısı getirecektir» dedi.
İstanbul Valisinin sarhoşları has-tahaneye gönderterek iğne yaptırdığı hususunda sorulan bir suale de bakan «Böyle bir şeyden haberim yoktur. Ortada kanunsuz bir muamele varsa, icabına bakılacaktır» tarzında bir cevap verdi.
Adalet Bakanının ithamlarına cevap vermek için kürsüye gelen Fuat Hulûsi Demirelli, konuşmasının hiç bir şahsı istihdaf etmediğini bilhassa belirtmiş bulunduğunu kaydetti ve ezcümle şunları söyledi : «Ben halen hâkim değil, milletvekiliyim. İstinaf mahkemeleri mevzuunda tereddüttesiniz. D. P. bu mahkemeleri programına kurulur kurulmaz koymuş bulunuyor. M. P. de aynı esası kabul etti. C. H. P. de buna taraftardır.
Üç partinin de müttefik olduğu bir
I Başmakaleden devam :
Seçim tarihinde anlaşmak lâzımdır afücceten» ortaya çıkması üzerine bu yoklamaları, az ıbir zaman içine sığdırmak zarureti hasıl olacaktır. Bir çok yerlerle muvasalanın temin edilememesi, bu yoklamaları da âdeta imkânsız bir hale sokacaktır. Halbuki, yeni kanuna göre, adayların seçim gününden 20 gâin evvel ilân ediLmesi lâzımdır. Eğer Büyük Millet Meclisi, 15 Martta fesih karan alacak olursa, aşağı yukan 40 gün sonra seçimlerin yapılması, ve 20 gün içinde de bütün memlekette adayların tesbit ve ilân edilmesi lâzım gelecektir. Yukarıda saydığımız usuller ve zorluklar yüzünden her yerde 20 günde teşkilâtın nabzını yoklamak, neticeleri almak, karara bağlamak her halde kolay bir iş değildir.
Demek seçimlere ânî bir şekilde karar vemek muhalefet için iki bakımdan zorluk doğuracaktır:
1 — Propaganda zorluğu,
2 — Adaylan az bir zaman içinde tesbit etmek zorluğu.
Ve nihayet bunun dışında bir de seçimlerde parti temsilcilerini tayin edip zamanında yerli yerine gönderebilmek gibi ayrı Ibir zorluk daha vardır.
Seçim kanununun hazırlanmasında oldukça iyi niyetle hareket ettiği göriilen iktidar partisinin eğer hakikaten kendisinden bir şüphesi yoksa, ve yahut muhalefetin normal bir şekilde işlemesini, isliyorsa, şimdi bütün kolaylıkları kendisine hasredip, karşı tarafa bir zorluk çıkarmasını anlamağa imkân yoktur. Çünkü bundan netice itibariyle, vatandaş oylarının tam tezahür etmesi de müteessir olacaktır.
Başka memleketlerde seçimlerin tarihi, yalnız iktidar tarafından dikte edilmez. Bu hususta diğer partilerin de fikri alınır. İngilterede seçim tarihi, İşçi Partisiyle Muhafazakâr Partinin tam anlaşması neticesinde tesbit edilmiştir. Hattâ komşu Yunanistanda bile seçim tarihi, muhtelif partiler arasında tam mutabakattan şpnra ilân edilmektedir.
Demokrasiye hizmet eden bu ananenin yeni seçim kanuniyle beraber memleketimizde de teessfis etmesini İstemek hakkımızdır.
Mümtaz Faik FENİK

İtalyan boksörleri ile Ankara karması yarın karşılaşıyor
İtalyan boksörleri ile Ankara boks karma takımı arasında yarın saat 21 de Büyük sinemada özel bir karşılaşma yapılacaktır.
İtalyan boksörlerinin İstanbulda yapmış oldukları karşılaşmalarda aldıkları iyi neticelere bakılırsa kuvvetli bir takım oldukları bariz olarak anlaşılmaktadır.
Bunun için yarın akşam yapılacak olan karşılaşmaya Ankara karması formunda elde mevcut boksörler arasından seçilen kuvvetli bir kadro ile çıkacaklardır.
Bu kadroda 51 kiloda Sevindik Erciş, 54 kiloda Doğan Karaca, 58 kiloda Sadi Ertaş, 62 kiloda Mustafa inci, 67 kiloda Ali Melek, 73 kiloda Saim Saygılı, 80 kiloda Kâmil İçli dövüşecektir.
Müsabakaların orta hakemliği ile yan hakemliklerinden birini şehrimizde bulunan Amerikalılar tarafın dan idare edilmesi için gerekli te-
şebbüse geçilmiştir.
Italyan boksörleri bu akşam tstan buldan hareket ederek4 yarın sabah şehrimizde olacaklardır.
Şükrü ve Bülent
F. I. F A. tarafından cezalandırıldılar mı ?
Dünden beri Ankara’daki sporcu çevrelerde, Londra Olimpiyatları sırasında Türkiye - Yugoslavya millî maçında çıkan hadisede ilgisi bulunan Beşiktaşlı Şükrü ve Galatasa-ray’lı Bülent hakkında F. İ. F. A.’nın ceza verdiği yolunda bazı söylentiler dolaşmaktadır.
Futbol federasyonu nezdinde bu hususta yaptığımız tahkikatta, bu hususta malûmatları olmadığı, teknik bir heyet olmaları itibarile cezaî işlerle meşgûl bulunmadıkları beyan edilmiştir.
“Edirne,, şilebi nasıl battı
Polonyada casusluktan mahkûm olan Fransızlar
Stettin, 14 (a.a.) (Afp) — Polonya askerî mahkemesi Fransız konsolosluk memurlarından Andre Ro-bineau’ya 12 yıl ve Gaston Druez’e 13 yıl hapis cezası vermiştir.
Diğer suçlulardan Klimezak ölüme, Pielecki müebbet hapse, Blans* tein 15 yıl ve Rachtan 8 yıl hapse mahkûm edilmişlerdir.
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRO’da Kapelmaıı Yaylı Sazlar Kuarteti Üçüncü Konseri
20 Şubat Pazartesi saat 21 de Çalanlar:
Birinci Keman: Enver Kapelman İkinci Keman: Kemal Şener Viyola: Zeki Berküren Viyolonsel: Enver Kakıcı
1 — Ekrem Zeki Üngör (1908)
Birinci Yaylı Sazlar Kuarteti (Mevlttna’ya ithaf olunmuştur) «Türkiyede ilk çalıma»
2 — Fellx Mendelsaonhn Bartlıoldy
(1809 - 1847)
Re majör Yaylı Sazlar Kuarteti
[ a) Molto allegro vlvace
b) Menuetto-un poco allegretto
c) Ardaııtc espresslııo ma con moto
d) Presto Con brlo
Dinlenme
3 — Mozart (1756 - 1791) La majör klilr-
netll Kenteti
(Hayrullah Duygu’nun Jatirakile)
a) Allegro
b) Largetto
c) Mcnuetto
d) Allegretto Con Varlazioni.
★ (Baş tarafı birinci de) mat almak mümkün olamamıştır. Saatler geçince, gemi adamlarının ailelerine hâdiseyi şöyle anlattıklarını dinledim:
•— 28 Ocak Cumartesi günü olduk ça sakin bir havada Danimarkaya gidiyorduk Manş denizinde Fransız sahillerinden 5 - 6 mil açıkta idik. Gece başladı ve karanlıkla beraber çöken sis hepmizi müşkül vaziyete soktu. Fenerleri bile göremiyorduk. Saat 10 da geminin telsiz telefonu ile kısa dalga 24 metre üzerinden ailelerimize yaptığımız neşriyattan sonra vardiyada olmıyanlar kamaralarına çekildiler. Sis ve karanlıkla olan mücadelemiz ve radarın olmaması tehlikeyi her an arttırıyordu. Saat bir olmuştu, gemi birden bire müthiş bir gürültü ile sarsıldı. Sis ve karanlık ortalığı kapladığından nereye çarptığımızı göremiyor -duk. ilk feryat makine dairesinden yükseldi:
— Şaft yatağından su alıyoruz.
Derhal kapaklar kapatıldı ve teh like bir an için önlendi. Biraz sonra geminin dinamalarının bulunduğu kısımdan, bordodan yara aldığımız ve makine dairesine sular hücum ettiği bildirildi. Sular bele kadar yükselmişti. Dört numaralı anbar su ile dolmuş, dinamoları su bastığından, elektrikler sönmüş ve bütün gemi karanlıklara gömülmüştü, Bu arada süvari:
— Filikaları indirin, gemiyi ter-kedin.
Emrini verdi, Gayet soğukkanlılıkla filikalara bindik. En son olarak elinde seyir jurnali olduğu halde süvari gemiyi terketti. Fakat, mürettebattan iki eksik vardı, telsizci ve üçüncü kaptan. Bu fedakâr çocuklar, bütün tehlikeye rağmen imdat işaretini yayınlıyordu. Verdik leri işareti Atlantikte Çorum ve elliye yakın gemi ile, Ingiliz, Fransız tahlisiye istasyonları ve İstanbul Denizyolları telsizleri almış. Onları da sandala aldık ve açıldık. Kayalarına çarptığımız adaya çıktık. Burası gayrı meskûn, bizim Hayırsız ada kabilinden bir kayalıktı. Sabaha kadar ıslak elbiselerimizle sıfırın altında soğuk bir havada titredik. Güneş doğmuş sis hafifçe dağılmıştı. Gemiyi aradık gemi bıraktığımız gibi duruyordu. Etrafında da,
Esrarengiz
mevzuda politika yapmağa mahal yoktur.»
Basın tasarısının da bir talihlini yapan Demirelli bunun çok ağır hükümleri taşıdığını izah etti ve dünyanın bütün medenî memleketlerinde olduğu gibi Basın suçları için jüri usulüne Bakanın taraftar olup olmadığını sordu.
Sirmen «Basın kanunu konuşulsaydı bunu izah ederdim» şeklinde müphem bir cevap verdi.
Adalet Bakanlığı ve Tapu Genel Müdürlüğünün bütçesinin kabulünden sonra Millî Savunma Bütçesinin müzakeresine başlandı.
Tümü üzerinde General Vehbi Kocagüney ilk sözü aldı ve bazı temennilerde bulundu.
D. P. den Doktor Aziz Koksal, Or. dudaki verem meselesine temasla ezcümle dedi ki «Askerde iken vereme yakalanan bir kimseyi tebdil-hava için köyüne göndermek doğru olamaz. Biz köyde hastalananları şehire gönderirken bunu yapmak faydasız bir tedbirdir. Bu gibilerin bulundukları yerlerde tedavi edilmeleri için imkânlar aranmalıdır.»
Millî Savunma bütçesinin müzakeresine yarın da devam edilecektir.
★ (Baş tarafı birinci de) Alekonun yazıhanesinde alınan tertibat neticesinde 2000 liralık bonoyu tahsil etmeye gelen Burhan Algan yakalanmış ve bu suretle diğer arkadaşları da tesbit edilmiştir.
Emniyet memurları tarafından yapılan tahkikat devam ederken ortaya yeni bir isim daha çıkmıştır. Şehrimizin maruf iş adamlarından Celâl Nemli de bir ihbarda bulunarak bundan on gün kadar evvel aynı şahıslar tarafından Sezaverin evine götürülerek tehditle kendisinden
5 bin liralık bono alındığını iddia etmiştir. Bunun üzerine her ik.i iddia birleştirilmiş ve dosya adliyeye sevk edilmiştir.
Almanyada tahsil ettiğini halen kamyonları ile nakliyecilik yaptığını söyliyen sanıklardan Ali Ün hâdiseyi şu şekilde anlatmıştır:
«Ocak ayının 31 inci günü eskiden beri kumar oynadığımız Celâl Nemli Sezayerin evine geldi. Üç kişi i-dik, dördüncü bir şahsın daha oyuna dahil olması icabediyordu. Kimse gelmeyince bakaraya başladık. Önce fişlerle oynadığımız oyunda Celâl Nemli bana iki bin, Sezaver hanım da 3 bin lira borçlandı. Oyu-
Ingiliz ve Fransız tahlisiye gemileri dolaşıyorlardı. Aralarında fiddetli bir mücadele başladı. Ben kurtaracağım, sen kurtaracaksın., yani muazzam tahlisiye ücretini ben alacağım sen alacaksın, diye birbirlerine girdiler. Bir ara bir gemi de Edirneye yaklaştı. Yükte hafif pahada ağır ne buldu ise aldılar, gümüş çatal bıçakları kapıştılar.
Nihayet Köen Viktorya tahlisiye motörü adaya yanaştı ve 50 kişi olan bizleri alarak Ernsey şehri hastanesine götürdü. Ertesi günü hastanede haber aldığımıza göre Edirne kılavuzlar tarafından çekilirken 16 - 17 kulaç derinliğinde ve şehrin iki mil ilerisinde sulara gömülmüş.
Başta şehrin valisi olmak üzere bütün halk bize candan hüsnü kabul gösterdiler. Adeta çıplak olan hepimizi giydirdiler. Ayrılırken şeh rin valisi bizi bizzat teşyi etti.
tngilizler bu kadar alâka gösterirlerken, Türk konsolosluk memurları bizimle hiç bir şekilde alâkadar olmadılar. Bu hareket bizleri derin bir teessüre şevketti.
Bundan sonrası malûm, tayyare ile Marsilyaya geldik ve oradan da Adana vapuruna binerek memlekete döndük. Gerek kazadan evvel ve gerek kazadan sonra bütün gemi mürettebatı vazifelerini tam mâna-siyle yapmıştır. Yalnız yarayı aldık tan 30 saat 20 dakika sonra batan geminin beş mil ötede bulunan Fransız limanına çekilememesine inanamıyoruz. Daha doğrusu, tahlisiye parasını ben alacağım, sen alacak -sın kavgası güzelim Edirne gemisinin batmasına sebep oldu, gemi pekâla kurtarılabilir ve limana kadar çekilirdi. Allaha şükür ki, hiç birinlizin burnu dahi kanamadı. Yalnız geminin uğur köpeği Adana vapuru İzmire yaklaşırken merdiven den düştü ve galiba ayağı kırıldı.»
Adana vapuru saat 14.30 da Istan-bula hareket etmiştir. Tahkik heyeti yolda mürettebatı dinlemeğe devam edecektir. Heyet Izmirde bulunduğu sırada Edirne gemisinin rotasını tetkik etmiş ve sızan haberlere göre hatalı bulmuştur.
Ayrıca alâkadarlar, 2,5 milyon lira değerinde bir gemiye 30 - 40 bin lira sarfiyle bir radar konmamasını affedilmez bir hata olarak vasıflandırmaktadırlar.
bir hâdise
doğru değildir. Onunla kumar oynadık. iki bin lira borçlandı, bono verdi. Polis Hicri damadımın samimi arkadaşıdır. Geçen Cuma günü bize gelmişti. Oyunda dördüncü olması için ben kendisine çok ısrar ettim. Ve para verdim.» demiştir.
Emniyet memuru Hicri de Ali ile damadı Burhanı eskiden beri tanıdığını ayın onunda Sezaverin evine gittikleri zaman oyuna ısrarla işti-râk ettirildiğini ve sonunda Alekonun iki bin küsur lira ziyan ederek bono verdiğini söylemştir.
Sezaver ile Burhan da hâdiseyi ' aynı şekilde anlatmışlardır.
| Hâkim dört sanığı sorgularım mü-I teakip tevkif etmiştir.
na başlarken yanında bütün para olduğunu söyleyen Celâl Nemli bu defa kendisine itimat etmemizi bu-
nun için beş bin liralık bir bono
vereceğini söyledi, biz de kabul ettik. Ben Avrupaya gideceğim için
bonoyu alamadım. Burhan Alganm ismine yazdırdım. Celâl Nemli kumarda kaybettiği beş bin lirayı kur tarmak için Alekonun iddiasını fırsat bilerek bizi itham etmektedir.
Biz kimseyi tehdit etmiş değiliz.»
I Alekonun iddiasına gelince o da
Bâlâ kaymakamı ve Gemalmaz’ın mektupları
★ (Baş tarafı birinci de) tekim yaptığım temaslar neticesinde geçen seneler yapılanlara ilaveten ilçemizin kırkı mütecaviz kasaba ve köylerinin okulu, içme suyuna, makineli ziraat aletlerine kavuşacağım memnuniyetle öğrendim ve alâkalı resmi makamlara bu sahalarda gerekli izahatı verdim. Genel meclis üyesi olan Hüseyin İmirza-lı oğlu ile Belediye başkanı Mehmet Genç’in kasabayı ve genel meclis işlerini ilgilendiren bu mevzularda benimle beraber alâkadar olmaları ve takip etmeleri tabiî bir hareket olduğu kadar görevleri cümlesinden bulunduğu da şüphesizdir. Ali Gemalmaz’ın Ankara’ya bu sırada gelmiş olması ise, Ankara’ya gelmiş diğer bir çok Bâlâlı vatandaş lar gibi tabiî ve tesadüfi bir geliştir. Kendisi köylerini ve hatta diğer köyleri de ilgilendiren ve sütlerin zirai devlet işletmesince alınmasına devam edilmesi hakkında yetkili makamlar nezdinde delâlette bulunarak bu ihtiyaçlarının duy-rulmasını ilçenin kaymakamı sıfa-tiyle benden ricada bulunmuştur. Ali Gemalmaz ile aramda bunun dışında ve parti işleri de dahil olduğu halde başkaca hiç bir görüşme ve temas olmamıştır. Bundan başka De. rekışla köylülerinin D. P. yen intisap ettiklerinin tekzibi hususunda da bu köyden hiç bir kimse ile ne bir görüşme yapmış ve ne de bir va-itte bulunmuşumdur.
Binaenaleyh Bâlâ kaymakamı olan ben, mezkûr yazıda bildirildiği şekilde parti işleriyle değil, ilçemin ihtiyaçları ve resmi işleriyle meşgul bulunmaktayım. Hakikat bu iken umumi efkârda şüphe uyandıracak şekilde böyle asılsız bir yazının neşredilmiş olmasını teessürle karşıladım.
Bu tevzihimin gazetenizin ilk çıkacak nüshasında ayni sahife ve sütunda ayni puntularla neşrini rica ederim hürmetlerimle.
Bâlâ kaymakamı Ekmel Çetiner
Zafer Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne:
Ankara
Gazetenizin ll/Şubat/1950 gün ve 288 sayıl» nüshasınm birinci sahife, 7 inci sütununda (Bâlâ Kaymakamı parti işleri ile fazla meşgûl) başlığı altında çıkan ve adımın da karıştırıl dığını gördüğüm bir yazı okudum.
Bu yazıda benim hakkımda verilen malûmat tamamen hilâfı haki kattır. Çünkü ben Ankara’ya başkaları tarafından getirilmiş ve pafT ti işleriyle meşgul olmak üzere gelmiş değilim. Ankara’ya ticari münasebetim dolayısiyle her zaman gelirim. Kaymakamın ve diğer yazıda adları geçenlerin ayni otobüsle gelmiş olmaları bir çok defalar olduğu gibi sırf bir tesadüf eseridir. Burada köyümüzün sütlerinin geçen yıl-' lar gibi yine zirai ticaret işletmeleri tarafından satın alınması husu-
sunda teşebbüslerde bulunduğum için kendileri kazamızın kaymakamı, il genel meclisi üyesi ve belediye başkanı olmaları dolayısiyle bu şahıslan bularak mezkûr dileğimizin isafı hususunda delâlette bulunmalarını rica ettim. Bunun haricin-
de hiç bir resmi makam ve resmi şahıs ile gerek parti işleri ve ge-
rek başka mevzularda herhangi bir görüşme yapmadığım gibi bana da herhangi bir teklifte bulunulmamıştır.
Ben C. H. P. nin ötedenberi gönülden bağlı bir üyesiyim ve halen de üyesi bulunmaktayım. D. P. nin köyümüz ocak başkanı olmadığım gibi bu parti ile de bir ilgim yoktur. Esasen 475 nüfuslu olan köyümüzden 320 vatandaşın D. P. ye geçtiği hususu da asılsızdır.
Bu açıklamamın gazetenizin ilk çıkacak nüshasının ayni sütununda neşrini rica ederim.
Bâlânın Derekışla köyünden Ali Gemalmaz
ÇALIŞMA BAKANI
İSTANBULDA
İstanbul, 14 (a.a.) — Çalışma Bakanı, Reşad Şemsettin Sirer bu sabahki ekspresle Ankaradan şehrimize gelmiştir.
Ankara Belediye Başkanlığından
Halen kamyonların geliş ve gidişlerine kapalı tutulan istasyon caddesinin, İstasyon ile Müdafaai Hukuk Meydanı arasındaki mesafeye münhasır olmak suretiyle, bu taşıtlara da serbest bırakılması, 8/2/950 tarih ve 733 sayıla komisyonca karar altına alınmıştır. İlân olunur.
(990) - (105)
Bursa İl İdare Komisyonu
Başkanlığından:
Bursa, Sarıabdullah mahallesi, Ünlü caddede, üst katta üç oda, alt katta iki dükkân, bir yazıhaneyi muhtevi 25000 lira muhammen kıymetli, Özel İdareye ait bina satışı, 27/2/950 Pazartesi günü saat 15 te ihale edilmek üzere, bir ay içinde pazarlıkla yapılacaktır. Şartnamesi komisyon kaleminde görülür, isteklilerin 1875 liralık teminat makbuzları ile birlikte belli günde komisyona müracaatları. 1830
___ (952) (98)

Comments (0)