PAZARTESİ
İDARE YERİ
YENİ SABAH
GÜNLÜK 8İYASİ HALK GAZETESİ
ABONE 9ARTLARI TOrkiya Ecnsbi &00 Kr. Seneliği 2400 Kr. 500 Kr. 6 aylığı 1250 Kr. 260 Kr. î aylığı 650 Kr. 90 Kr. 1 aylığı 350 Kr. Po.ta ittihadıaa firmemif m.«. leketlsr Içia 20, 14, 7.8 4 lira HER YERDE ’ 3 KURUŞ

Alman Gazetelerinin Mütalaaları
Yazan: Hüaeytn Cahid YALÇIN Alman gazeteleri İngilizlerle yapılan anlaşmaların samimiyetine inanmıyorlar. Bunların sulh için aktedildlğl ilân olunduğu halde İngiliz - Leh anlaşması münhasıran Almanya aleyhinde, tnglliz-Türk anlaşması da münhasıran İ-talya aleyhinde İmiş.
Dünyanın bu gün bulunduğu velvele ve buhran içinde, bu kabil yanlış anlaşmaları tabiî görmek iktiza eder. Biz, dün İngilizlerle imzalanan misak hakkında mütalea-mızı söylerken böyle bir telâkkinin • ve iğbirarın pek muhtemel ol-’ duğunu tahmin ediyorduk. Zaten ı milletler arasında makul ve mantıkî surette konuşabilmek kabil olsaydı bu günkü vaziyet tahaddüs etmezdi ki. Fakat Alman dostlanmı-,on meseleleri neden yalnız bir ta-ı raflı muhakeme ettiklerini bir türlü anlıyamıyoruz. Dünyada yalnız i kendüerinin mi yaşamağa haklan vardır? Dünyada yalnız onlar mı hâkim olacaklar ve başka milletler hep onlara hizmetkâr mı olacak ?
Eğer Almanlara ötedenberi hâkim olan, fakat nasyonal - sosyalizmin tahta çıkmasından sonra bütün bütün müfrit, inhisarcı ve mütehak-kim bir şekil alan ırkçılık cereyanlarını bilmeseydik bu suallerin karşısında gerçekten hayretlere düşecektik. Alman siyasileri politika gürültülerinde resmen ileriye sürmezlerse de onların kalbinde tutuşan bir iman, onlann bütün hattıhareketle-rini bir noktaya tevcih eden bir ideoloji vardır ki dünyada yegâne üstün kavim olarak şimal kavmini kabul eder ve bunların içinde de en mümtaz mevkii Almanlara verir. Dünyada bütün medeniyet onlardan ıkmıştır; bütün büyijc işleri onlar kurmuşlardır. Dünyayı idare kabiliyet hakkını Allah yalnız onlara vermiştir. İşte ırkçılık propagandası sayesinde onlann tahteşşuurlarına kadar giren bu iman dolayısiledir ki dünyayı yukanda işaret ettiğimiz gayrimantıkî ve manasız bir sual karşısında bırakıyorlar. Evet, başka bir milleti himayeleri ve esaretleri altına almak tenezzülünde bulunduktan zaman o kavim tarafından bu nimetin reddedilmesi Almanların zihnine gerçekten sığmıyor.
Bir müdafaa tedbiri bile onlara fena görünüyor. Çünkü akıl ve man tık ile hareket etmekten, söz söyle-1 mekten vazgeçmişlerdir. Kendilerine yalnız hissiyat, yalnız gayrişuur, yalnız ihtiras ve sevkitabiî hâkim gibi görünüyor. Maatteessüf, ayrı ayrı lisanlar konuşuyoruz. Biz her milletin yaşamak, çalışmak, hür ve müstakil "kalmak hakkından bahsediyoruz. Onlar bu hakları yalnız Alınanlarda ve Almanların da nas-yonal-sosyalizm imanında buluyorlar.
Telâkkiler böyle çarpışınca, zihinlerde itidal ve sükûn avdet edinceye kadar münakaşadan vazgeçmekten ve beklemekten başka yapılacak münasip bir şey yoktur zannediyoruz. Çünkü mihver devletleri, karşısında bütün teşebbüslerin yalnız sulh gayesini temine matuf olduğunu görmemek için gerçekten mahsus böyle davranmağa azmetmiş kimselere lüzum vardır.
Başka bir Alman gazetesi Al-manyayı çember içine almak için tngilterenln siyasetine Türk devlet adamlarını sevkeden eebeplerin ne olduğunu merak ediyor ve bunları anlıyamıyor. Bu sebeplerin pek açık olduğunu biz bir kere daha onlara İlân edelim.
Türk devlet adamlarını ta/iJk lerle ittifaka Almanlar sevketmiş-terdlr. Çekoslovakyayı mahveden,
Hüseyin Cahid YALÇIN
Mussolini’ninJMutku
Italyan Başvekiline Göre Ver say Sisteminden Sonra Garantiler
Sistemi de Yıkılacakmış
İTALYA HARP İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?
Musso'ini nutuk söylerken
Dobrucada Ceryan Eden Kanlı Hâdise
20 Bulgar Komitecisinin Öldürülüşünü Bulgarlar Nasıl Anlatıyorlar ?
Sofya, 14 (A.A.) —Bulgar Ajansı) 9 mayısta Dobrice’deki Belitza bildiriyor: I (Yazısı 3 üncü sayfamızda)
r~~ ... \
Yeni iki Tefrikamız:
1 - Bir Eski İstanbul Polis Müdürünün Hatıratı
Eski İstanbul Polis Müdürü Emekli Tüm-bayHalil Âşıroğlunun hatıratı
Umumi Harp nihayetinde ve mütareke devrinde cereyan edip şimdiye kadar gizil kalmış bir çok meraklı, tarihi hâdiselerin İçyüzünü aydınlatıyoruz.
B. Halilin ozımanki resmi
2-Çakırcalı Efe
YAZAN: MURAD SER TOĞLU
Pek Yakında Neşre Başlıvacağız
Danzig İçin Plebisit kabul edilmiyor
Fransız Gazeteleri: “önce Pragda Plebisit Yapılmalı,, Diyor
Torino, 14 (A.A.) — Mussolini saat 10,30 da hususî ternle mükellef bir şekilde süslenmiş otan Porta Nova gelmiş ve başta Kont de Tu-rin olduğu halde mahallî yükaek memurlar tarafından karşılanmıştır.
Kont de Turin Mussolini’ye mumaileyhin 1923 ve 1932 senelerinde ziyaret ettiği Torino şehrinin ilk selâmını iblâğ etmiştir.
Mussollninin refakatinde nazırlar*. ' dan Starance, Alfieri, Bottai olduğu halde ihtiram kıt’asını ve dün To-rino’ya gelen 120 silâhşorunu teftiş ettikten sonra şehrin meydanına çıkmış ve büyük bir halk kütlesi tarafından şiddetle alkışlanmıştır.
Mussolini’yi hamil olan otomobil arkasında diğer otomobiller bulunduğu halde halkın alkışları arasında San Carlo meydanına gelmiştir. Mussolini oradan Vittorio Veneto meydanına gitmiş ve isminin ilk harfini teşkil eden «M» harfi şeklinde yapılmış olan büyük podium-un pek yüksek otan tepesinde göründüğü zaman meydanı dolduran takriben 120.000 kişilik bir halk kütlesi tarafından alkışlanmıştır.
Mussolini aşağıdaki nutku söylemiştir:
(— Sadık ve çalışkan Torino hal-(Sonu 7 inci sayfada)
Türk - İngiliz Paktı Etrafında Mutalealar
Budapeşte, 14 (A. A.) — Yarı resmî Pester Lloyd gazetesi lngiliz-Türk anlaşmasının totaliter devletlerinin bu anlaşmaya atfettikleri, mahiyeti yeni bir çemberleme mahiyetini hakikaten haiz olduğunu iddia etmektedir. Buna binaen bu gazete, anlaşmamn Avrupa emniyet ve barışma hâdim olmaktan uzak olduğu kanaatindedir.
Türk - İngiliz anlaşması etrafında
Londra, 14 JA.A.) — Pazar gazeteleri İngiliz - Türk anlşmasmdan dolayı müttehiden memnuniyet göstermekte ve Türkiyenin taarruza (Sonu 3 üncü sayfada.)
Suriye Kabinesi İstifa Etti
Beyrut, 14 (A.A.) — Suriye başvekili Lukhari, Fransız fevkalâde komiseri Puauxnun geçenlerde Fran sanın Suriye siyaseti hakkında yaptığı beyanatın Suriye hükümetinin programına uymadîginı söyliyerek reisicümhura kabinenin istifasını vermiştir.
Reisicümhur, Fransız fevkalâde komiserinin Şama muvasalatına ve bazı tasrihatta bulunmasına intiza-ren kabinenin iş başında kalmasını ric etmiştir.
Fevkalâde komiser Puaux, Fransız hükümetinin dost ve müttefik Suriyeyi istiklâline kavuşturmak hususundaki taahhüdüne sadık bulunduğunu söylemiş ve fakat memleketin müdafaasını temin için Fran sız kuvvetlerinin Suriyede kalmaları lüzumunu ehemmiyetle kaydeyle-miştir.
Suriye makamatı vilâyet idarelerinin rejimi ve dahilî asayişin Fran sız ordusu tarafından temini hususlarında yavzihat beklemektedir.
Danzigde tahşit edildiği bildirilen Alman askerleri bir geçit resminde
Paris, 14 (A.A.) — Gazete tef-siratı:
Bu sabahki gazeteler Dantzig meselesi ve Almanyanm bir plebisit hazırlamakta olduğu hakkındaki şayialarla meşgul oluyorlar.
Figaro gazetesinde Dormesson yazıyor:
«Hitler tekniği, Dantzig meselesini artık cepheden yani doğrudan doğruya yapılacak bir hareketle değil -ki bu harekete esasen İtalya da I
muarızdır- her vasıtaya baş vurarak Polonyaya karşı Dantzigdeki galeyanı ve Almanyadaki umumî gerginliği arttırmak suretile halle matuf bulunmaktadır. Bu kabil manevralar karşısında bir tek hareket tarzı mümkündür: Beck tarafından teklif edilen normal usul haricinde, mevcut nizamı bozmak için bir taraflı olarak doğrudan doğruya veya bilvasıta her türlü teşebbüs harbe (Sonu 3 üncü sayfada»
Vefa Beşiktaşla 3-3
Berabere Kaldı
Fenerbahçe İzmir de Yenildi
Beşiktaş - Vefa maçından bir eatantene
(Yazısı s ncl sayfada)
HER SABAH
YANLIŞ BİR TEFSİR
Bir Alman gazetesi Türk - İngiliz anlaşmasından bahsederken:
«Hakikatte Ingiltere - Polonya paktı münhasıran Almanya aleyhine müteveccihtir vo İngiltere üe Türkiye arasındaki pakt ta münhasıran İtalya aleyhine müteveccihtir.» demektedir.
Berlinli meslekdaşımız yanılıyor. Türkiye - İngiltere anlaşması şu veya bu devletin aleyhine aktedilmiş bir pakt değildir. Sayın Başvekilimiz Refik Saydamın büyük bir vuzuhta söyledikleri gibi münhasıran
sulh cephesini kuvvetlendirmek ve yurdumuzun menfaatlerini korumak için başvurulmuş bir tedbirdir.
Türkiye hükümet reisi: «Bu şartlar içinde hükümetimiz milleti harp bâdiresinden azamî imkânlarla u-zsk bulundurmanın en müesair çaresini yine sulh için birleşen memleketlerle, harbi göze alarak, sulh gayesinde teşriki mesai etmekte bulmuştur.» demişti.
Alman gazetesi Başvekilimizin bu sözlerine inanabilir.
A. CEMALEDDlN SARAÇOĞLU
4.
TENİSABAH
15 MAYIS 1939
a\jK HATIRA v* İTİRAFLARI
Tefrik» No 91
Yazan : M. SİFIR
“Sait Molla Tanıdığın Adamlara Benzemez,,
“ Bu Adam, Ne Kadar Lâin ise O Derecede De Kurnazdır „
dişahına hizmet etmek için girdiğini ve o günlerde yapılmasını beklediği büyük bir sevkiyatı saraya haber vereceğini de ilâve eylemişti.
Molla, Hoca Bekirin karşısında aptallaşmış, yüzüne bakakalmıştı. Hoca Bekir, Mollanın şaşkınlığından I istifade yolunu bulmuş artsız arasız I söylüyor, söylüyordu. Artık Molla-' nm da şaşkınlığı ve belki de şüphe 1 ve tereddüdü zail olmuştu. Hoca Be-kiri dinliyor ve tatlı tatlı da gülüm -1 süyordu. Nihayet o da dillenmişti. i Söylemiş, söylemiş ve nihayet güler- j yüzünü bana çevirmişti ve:
— Mehmet ağa, arkadaşı çok beğendim. Bu adamcağız da bağrı yanıklardanmış meğer gördün mü ?. I Tam benim aradığım bir adam. I
Demiş, tekrar Hoca Bekire dön-; müştü ve memnunlukla:
— Tanıştığımıza cidden memnun oldum iki gözüm. Artık sarayi-1 hümayunu tacize lüzum yok değil mi?.. Söylediğin sevkiyatın kararı verilince hemen gelip bana bildirirsin. Tabiî bu gibi işler de avaitsiz olmaz değil mi?.. Bunun için, hiç şüphesiz bir dileğin Olacak. Hiç sıkılmadan şunun bana miktarını söy leyi ver bakayım.
Kurnaz Bekiri bir görmeliydiniz o sırada, öyle bir manevra çevirdi ki, beni de, Mollayı da şaşırtmıştı doğrusu. Sözlerile yalnız tokgözlülü-ğünü .göstermekle kalmamış, Mollaya da ibretli bir ders vermişti ve sonunda:
— Efendi hazretleri, demişti.1 Ben bunu bir hizmet edinerek yapacağım. Hiç memleket işlerinde avait beklenir mi?..
Molla, hiç- te kızmamış ve fakat çok kızarmıştı. Avait teklifini güzelce tevil edecek sözler söyledikten1' sonra, gururla:
— Elbette, demişti. Beklenilen ! hizmetler büyükler tarafından bir mükâfatla karşılanır. Kasdım bunu söylemekti.
Bekir de bu sözün altında kalmamış, kendinden hiç te umulmıyan bir nezaketle:
— Bendeniz yanlış anlamışım o halde efendim. Mademki kasdınız mükâfattır. Mükâfatın da miktarını büyükler takdir eder. Bizim gibi küçükler de gördüğü l»tfa teşekkür e-der.
Cevabını vermiş ve Mollanın yüzüne bir mahcubiyet damgası daha yamamıştı. Bir saat süren yarenlik, Hoca Bekirin avucuna sıkışan dol-^ gunca bir dünyalık üe nihayetten-( mişti. Bekir Mollanın elini öperek,' ben de her vakitki gibi eteğine eğite-l rek ayrümış, kan ter içinde kendi-mizi sokağa atmıştık.
Köşeyi kıvmlırfcen, Hoca Bekir , yüzüme bakmış ve: »
Nasıl Kara Mehmet, demişti. Molla beyi kafesliyebildim mi ?..
Söyliyecek söz yoktu ki, söyli-yeyim. Yalnız sırtını okşamış ve gönlünü hoşlamıştım.
(Devamı var)
— Affedersiniz Molla Bey, demiştim, doğrusunu isterseniz biz bu a-
( damları kimseye sormağa cesaret edemedik. Malûmu âliniz, insan oğlu çiy süt emmiştir. "Kim olursa olsun dediklerine inanıp ta iyi dediğimizin kötü çıkması ihtimalinden korktuk ve bu adamlar hakkmda sizin tahkikat yaptırmanızı daha münasip bulduk.
— Pek güzel bir düşünce... Fakat siz bu adamları eskiden tanımıyor musunuz?.
— Aman beyim, tanıdık olmasa böyle bir şey açabilir miydik hiç?.. Biz ikisini de senelerdenberi biliriz ve iyi adamlar olarak tanırız. Amma' ne de olsa sizin de bir defa bunları soruşturtmanız, haklarında bir fikir edinmeniz daha iyi değil mi?..
Molla bu teklifim karşısında bir hayli düşünmüştü. Ve sonra da:
— Haklısınız, demişti. Bu adamlar hakkında poliste tahkikat yap-tırtsak elbette ki gelecek cevap a-leyhlerine olacaktır. Şu halde, bunlar yakınlarından bulunacak adamlara sorulsa., bilmem ki....
Mollanın sözünü birden kesmiş
— Efendim, demiştim. Bizden getirmek.^Jst tarafı size ait bir mesele. Madem ki, bu akşam görmek ve görüşmek istiyorsunuz, izin veriniz de biz gecikmeden gidelim.
Molla, biraz daha düşündükten sonra, o gece yatsı vaktine kadar bekliyeceğini ve adamların her halde bulunup getirilmesini tekrar tekrar tenbih ile bize yol vermişti. Tabiî söylemeğe lüzum yok ki, Hoca Bekirle Hemşinli Nuri bizi kalafat yerinde, Top ömerin kahvesinde bekliyorlardı. Fakat, kendilerini o akşam Mollaya götürmek niyetinde değildik. Onu verdiğimiz ümitle baş başa bırakıp bir iyice üzmek istiyor-luk. Nitekim de öyle yapmıştık. O fece Mollaya Mipavrili îbrahimle, a lamların bulunamadığı haberini s. İmiş, sonra da keyfimize dalmıştı!.
Ertesi günü öğleden sonra Hoca Bekirle kahvede birleşmiştik Yusuf beyin evvelce verdiği tenbihlere göre, Molla ile yapılacak görüşme üzerinde Hoca Bekirle bir hayli çekiştikten sonra yola düzülmüş ve biraz sonra da Babıâli yokuşunu bul muştuk. O sırada tenbihleri yine tekrara başlamıştım:
— Aman Bekir, göreyim seni. Sakın bir pot kırma emi ?..
— Merak etme Kara Mehmet sen.
— Sonra şunu da bil ki, Sait Molla senin tanıdığın hocalara hiç benzemiyen bir adam. Çok kurnaz bir afacan.
— Olsun be Kara Mehmet. Biz de abdal değiliz ya.
Biraz sonra Sait Mollanın karşısında, tâbiri marufile tilki divanında idik, na taraf tTbirbfrini birkaç saniye içinde süzmüş ve sanki, yüreklerinin içini görmüştü. Hoca Bekir, çok ağır başlı, görgülü bir adam tav nnı takınmıştı. Mollanın sözlerini, hiç te kendinden umulmıyacak bir dikkatle, dinliyor, cevaplarını da o nisbette düşünerek veriyordu. On dakikada bizim Hoca Bekir Mollayı avucunun içine almıştı. Muhatabını sıkmıyacak bir şekilde kısaca mazisinden bahsetmiş, Fatih Kurşunlu medresesinde yanda kalan tahsilini, askere alınmak auretUe İttihatçılara atfetmek ustalığını göstermişti. Sözü evire çevire o zamana intikal ettirerek, millî cereyan ve hareketler aleyhine, o da Dürrüzade fetvasını vermişti ve YozgatlI Ahmet efendinin yanına da, sırf pa-
/•---------------------------—
Okuyucularımız Diyor ki ı Belediye kooperatifi hesabıma maaşlarının tamamı kesilen memurlar
Üsküdar tephirhane memurlarından Bay Ömer Sabrı Esen Uysaldan aldığımız bir mektupta:
«— Belediye kooperatifinin hissedarıyım ve Üsküdar Tephirhanesinin 24 senelik emektar bir memuruyum. Ortaklarımızdan birisinin maaşından her ay 37,5 lira kesildiğine dair olan şikâyetini görünce, ayni muameleye maruz kalan ve bu yüzden elim bir sefalete düşen bendenizle arkadaşlarımın vaziyetini size bildirip muhterem Belediye reisimizin nazan dikkatine arza karar verdim:
Okuduğum şikâyet sahibi ortağın maaşından her ay 37,5 lira kesen kooperatif idaresi, benim ve isimlerini aşağıda kaydettiğim arkadaşların aylıklarımızın tamamını tevkif ettirmekte ve bu muamele tamam beş aydır tekerrür etmektedir.
Yani beş aydanberi; ne ben, ve ne de mevzubahs arkadaşlarım maaşımızdan bir kuruş bile alamadığımız gibi iaşesile mükellef olduğumuz ailelerimizi geçindirmek i-çin tam tabirile gırtlağa kadar borç içine batmış bulunmaktayız. 24 senedenberi bütün bir emek ve hayat verdiğim işimin başına gitmek için bazan son eşyalarımı satarak vapur parası bulabiliyorum.
Benim gibi arkadaşlarımdan Üsküdar Tephirhanesi idare memuru Salâhattin ve birinci sınıf memuru Ali Pirim, İstanbul Tephirhanesinden memur Seyfi de ayni elîm vaziyet içinde bulunmakta, kooperatif tarafından her ay maaşlarının tamamı kesilmektedir ve kanunen maaşın dörtte birinden fazlası kesilemiveceği, binaenaleyh bu yanlış muamelenin düzeltilmesi 1-çin yaptığım bütün teşebbüsler semeresiz kalmış, hata düzeltilme-miştlr.
Ben de vaziyetimi muhterem Be-' tediye Reisimizin nazarı dikkatine arzediyor ve hiç olmazsa bundan sonra hatanın düzeltilerek temadii sefaletimize meydan verilmemesini I hürmetle rica ediyorum.»

Afyoncular Ankaraya Bir Hey’et Daha Gönderdiler
Toprak Mahsulleri Ofisinin tüccar ve müstahsilin elinde bulunan eski afyonları bedeli 5 senede verilmek üzere almıya karar vermesi üzerine bir çok tüccarlar buna itiraz ederek mallarını satmaktan istinkâf ettiklerini yazmıştık. Afyonculardan mürekkep bir heyetin Ankaraya giderek Ticaret Vekâleti nezdinde yaptıkları teşebbüsler müsbet bir netice vermiş ve vekâlet' bu işi bir mütehassısa havale etmişti. Fakat, aradan bir müddet geçtiği halde O-fis yine ayni şekilde mal toplamıya devam etmektedir. Bu sebeple büyük ziyanlara gireceklerini ileri süren bazı tüccarlardan mürekkep bir heyet, daha dün Ankara’ya gitmiştir. Bu heyet, Ankarada vekâletlerle temaslarda bulunacak ve yeni bir şekil bulunmasını istiyeceklerdir.
Mekteplerde Müsamereler
Jün Dağcılık klfibünde küçük çocuk1 ar bir müsamere vermişlerdir.Yeni Nesil mektebide İstanbul i [Kız lisesinde bir müsamere vermişlerdir. Resimler bu müsamerelerde rol alan küçükleri gösta.mektedir.I
Yeni Bir Dolandırıcılık
Hâdisesi Keşfedildi
Topkapıda Kızılay m iane Makbuz larını Halka Dağıtarak Para Toplıyan Bir Sabıkalı Tutuldu
TÜRKİYE
KIZILAY CEMİYETİ
YAÇKtZ KURUŞLUK
makbuzlardan biri
Sabıkalımn dağıttığı
Kızılayın iane toplamak maksa-ile tertip ettfği makbuz şeklindeki ^artlar şehrin her tarafında idarenin memurları tarafından halka dağıtılmaktadır.
FaRat son günlerde şehrin bir çok yerlerinde bazı açıkgözler bu asil hareketi yolsuz bir kazanç şekline getirmişler ve bu makbuzların sahtelerini tabettirerek halkı soymağa başlamışlardır. Dün Topkapı civarındaki kahvelerden birinde mu harrirlerimizden biri bu kabil bir hâdise ile karşılaşmıştır.
Elinde çantası bulunan temiz kıyafetli bir zat kahveye girerek elindeki makbuzları ötekine berikine dağıtarak paralarını tahsil ederken bir tane de muharririmize bırakmıştır.
Makbuzun üzerinde hiç bir imza ve mühür görmiyen arkadaşımız vaziyetten şüphelenerek bu zattan hüviyetini göstermesini rica etmiştir. Bunun üzerine kendisine memur süsü veren zat işi örtbas etmek is-tiyerek kahveden savuşmak çaresini ararken tesadüfen o sırada kahvede bulunan Kızılay memurlarından biri zabıtaya haber vermiş ve cüretkâr dolandırrcı yakalanmıştır. Karakolda yapılan ilk sorguda bu şahsın eskiden Kasımpaşada dilencileri bir şirket halinde çalıştıran
MAHKEMELERDE :
Yenişehirdeki yıkı an apartmanın sahipleri mahkemeye verildiler
On bir kişinin ölümile neticelenen Yenişehirdeki çöküntü hâdisesinin tahkikatı müddeiumumilik tarafından tâmamlanmış bulunuyor.
Yıkılan apartmanın yerinde yapılan keşifler, yapının daha evvelden sakat olduğunu göstermiş bulunduğu için müddeiumumilik binanın sahipleri olan Yani Raka, Aleko ve Madam Efyana aleyhinde dava açmış ve dosyaları sorgu hâkimliğine vermiştir.
meşhur sabıkalılardan biri olduğu anlaşılmıştır.
Üstünde yapılan aramada üç blok daha bulunmuştur. 83101 den 83193 numaraya kadar olandan 92 adet, 83701 den 83800 e kadar olan dan 2 ve 86201-86300 numaralı blok tan da 62 adet satüdığı görülmüştür. Bu makbuzların tutarı olan 1560 kuruşa mukabil sabıkalının ü-zerinde 320 kuruş ve iki bıçak bulunmuştur.
Sabıkalı bu makbuzları Kızılay-da tanıdığı bir azadan aldığını söylemiş ve bilâhare bu ifadesini değiştirmiştir.
Zabıta tahkikata başlamıştır. Fakat işin asıl düşünülecek ciheti bu adamların makbuzları nereden ele geçirdikleridir. Kızday idaresinin halkın seve seve bir vatan borcunu ifa ederek paralarmı enzıiyet ettikleri memurların eline muhakkak bir hüviyet varakası verdiği kanaatindeyiz. Bu şekildeki makbuzların ü-zerinde idarenin bir mührü olması icap etmektedir.
Son günlerde şehirde bu şekilde mühürsüz makbuz salısının Dek ziyade arttığı nazarı dikkate alınırsa bir dolandırıcılık şefc&kesi karşısında kalındığı zannı Kuvvetleniyor. Kızılay idaresi ile zabıtamızın bu halin önüne geçmesi beklenmektedir.
Banliye trenlerinin yeni tarifeleri
Devlet Demiryolları banliyö trenlerinin yeni tarifelerinin tatbikine dünden itibaren başlanmıştır. Dün, eski tarifeye nazaran beş atfet fazla tren tahri kedilmiştir. Yeni tarifelerin halkın ihtiyacını tamamen karşılayacağı söylenmektedir. Dün bütün trenler Floryaya kadar gitmiş ve halk sahillere fevkalâde rağbet etmiştir. Önümüzdeki haftalar zarfında tarife halkın ihtiyacını karşılayamazsa tarife harici ilâve seferler de yapılacaktır.
POLİTİKA
Japonya ve Alman-İtalyan askerî ittifakı
Mihver siyasetinin fiilî bir vaziyeti, askerî bir ittifak esaslarını tes-bit ederek resmî bir mahiyete dökmeleri üzerine, kendilerine komin-tem aleyhtarı misak ile bağlanan Japonyanın müstakbel hareketi göz önünde tutulmağa başladı.
Filhakika eskiden Uzakşark mü vazenesinde bir koz olarak tutulan, ve Çarlık Rusyasının karşısında ah-zimevki eden Japonya, Büyük Britanya ile müttefikti ve harpte de ayni vasfı muhafaza etmiş, düveli itüâfiye arasında harekette bulunmuştu. Fakat son senelerin yetiştirdiği yeni bir siyasî prensip tesirinde, îngiltereden ayrılmış ve Uzak-şarkta bir müvazenesizlik âmili olmuştu. Tabiatile bu vaziyette de Almanya ve ltalyaya dönerek, komin-tem aleyhtarı misak ile bağlanmıştı.
Tokyo, bu yeni vaziyet karşısın-de henüz resmî tavrını göstermemiş. ve yalnız komintern aleyhtarı misakın akdme âmil olan ruhun derin köklere malik bulunduğunu ve bu bağlılığın istikbalde daha başka şekillerde tezahür ve inkişaf seyrini takip edebileceğini ihsas etmiştir.
Şimdiki halde Japon resmî ma-hafili, bu misaktaki hükümlerin, Almanya ve İtalya ile askerî bir ittifakın mevcudiyetini tazammun edip etmiyeceği hakkında sükûtu ihtiyar etmektedir ve bütün kuvveti eski misaka vermektedir. Japon Hariciye Nazırı M. Arita, geçenlerde irat etmiş olduğu bir nutukta komintern aleyhtarı misakmı takviyenin zarurî olduğunu söylemiş ve Fransa ile Ingilterenin Almanya ve ltalyaya karşı giriştikleri siyasete temas etmiştir.
Fakat Tokyo daha ziyade İngiltere üe Sovyet Rusya arasında yapılan ve ilerliyen anlaşma ile alâkadar olmakta ve Japonlar, bu temasların, Uzakşarkı alâkadar edip etmediklerini nazara almıyarak, sırf umumî bakımdan seyrini dikkatle takip etmektedirler.
Tokyo, İngiliz - Rus anlaşmasın dan ziyadesile kuşkulanmaktadıı. Hattâ bu sebepten dolayıdır ki Lon-draya karşı Japonlar, İngilizlerle Rusların Uzakşarka müteallik bir ittifakın veya daha yakın bir bağlılığın kendilerini kat’î olarak Almanya ve İtalya tarafına atarak sıkı bir teşriki mesaiye girişeceklerini ihsas etmişlerdir. Fakat bu vazıyet karşısında İngiltere henüz son sözünü söylemiş değildir. O daha ziyade Av-rupada ve Akdenızde sulhü korumak ve müşterek emniyet prensibi, harbe man iolacak şekude inkirşaf âmillerini aramakta ve buna yavaş yavaş, fakat kat’î olarak muvaffak olmaktadır.
Ve yine bu istikamette Birleşik vmerika da Japonyanın hareketile, son askerî ittifak yüzünden, dikkatle alâkadar olmaktadır. Amerikalı» İr, bu noktadan, Japon efkârıumumiyesine, Berlin - Roma mihverine kat’î iltihak fikrinin yerleşmesi takdirinde kendilerinin beynelmilel ihtilâf sahasında faal bir rol oynamak mecburiyetinde bulunacaklarını katî olarak akıllarına koymuşlardır.
Bunun içindir ki Vaşington, Pasifik ve Atlantikte tehlike yarata-büecek bir birleşmenin mühtemel inkişafı hâdisesile meşgul olmakta ve bu takdirde Avrupadaki müşterek emniyet bolkunun sulhe yarıya-cağı kanaatini beslemektedir.
Dr. Reşad SAGAY
1$ ihtilâfları nizamnamesi
İf verenlerle işçiler arasında çıkacak olan ihtilâfları halletmek ü-zere hazırlanan nizamnamenin tat-bikına 15 hazirandan itibaren başlanacaktır. Şehrimizdeki iş müessese-lerlnden bir çoğunda işçi mümessil-ı Peri seçilerek İş dairesine blldiril-fniştlıs
Tramvay çarptr
Vatman Haşanın idaresindeki 437 rçumaralı tramvay, Tünel caddesinden geçerken caddenin bir tarafından diğer tarafına geçen Aşmalı mescitte 10 numaralı hanede oturan Dursun» çarparak muhtelif yerlerinden yaralamıştır. Zabıta tahkikata abşlamıştır. . • ~
İS MAYI8 İHK',
YENİSABAH
(«rfaı 3
SON HABERLER
İsveçin Aldığı Yeni Müdafaa Tedbirleri
Millî Müdafaa Bütçesi Takviye ve Askerlik Müddeti Uzatıldı
Stokholm, 14 (A.A.) — Parlâmento bugün hükümetin aşağıdaki tekliflerde alâkadar millî müdafaa meselelerini müzakere etmiştir.
1 — Bahriyede fiilî hizmetin 200 den 340 güne çıkarılması.
2 — Piyade alaylarında imdad müfrezeleri teşkili.
3 — İhtiyatların 30 ı âinlük bir talim devresine tâbi tutulması.
4 — Hava müdafaası için hususî müfrezeler teşkili.
5 — Ordu kadrolarının arttırılması.
Daha şimdiden talim görmek üzere 1935 sınıfını silâh altına çağıran hükümet, gelecek sene 1936 sınıfını da çağırmak tasavvurundadır.
Ordu Encümeni, hükümetin projelerini tasvip etmiş ve 1934 sınıfının da silâh altına davet edilmesine knarr vermişse de ihtiyatlardan 7 sınıfın silâh altına alınması ve askerî hizmet müddetinin 175 günden
Dobricada Ceryan Eden Kanlı Hadise
(Baş tarafı 1 inci sayfada) köyü sakinlerinden 22 Bulgar katle-dilmitir..Bükreş’den muhtelif ajanslar tarafından gönderilen telgraflarda bu Bulgarların casusluk veya şerirlik maksadile Bulgaristandaıı gelen komiteciler olduğu bildirilmekte ise de hakikat bambaşkada-: Rumanya’daki son seferberlik esnasında Belitza köyünden 60 kadar Bulgar. Bulgar topraklarına iltica »tmişlerdir. Bunu nüzerine bunların karılan kız kardeşleri ve kızlan jan-I darma karakoluna götürülerek ken-l dilerine menfur bir şekilde tecavüz-' 'de bulunulmuştur.
1 15 nisanda 100 asker köye giderek
ayni harekette ve yağmada bulunmuştur.
7 mayısta tnceköy ormanlannda Rumanya jandarmaları ayni köyden bir Bulgan kurşunla öldürmüşlerdir.
9 mayısta evvelden hazırlanan bir listede isimleri yazılı 25 Bulgar tevkif edilmiş ve kendilerine metni o-kutturulmadan bir beyanname imza ettirilmiştir.
Bu 25 Bulgar geceyi dizlerine kadar su içinde bir mahzende geçirmişlerdir.
10 mayısta 25 Bulgar elleri bağlı olduğu halde mltralyözle mücehhez kuvvetli bir jandarma muhafazası altında tnceköy ormanlarına sevke-'dllmlş ve yolda Jandarmalardan biri uzaklaşarak bir el silâh atmıştır. Bu katliam İşareti üzerine mitral-^yözler lşlemtye başlamış ve 25 klşi-
“ Yeni Sabah „ Ailesinin Tenezzülü
balta sevâiH ° bafta birinci nlını doldurması üzerine
X BmUra «»-»«i bir çok t.brikleî
Şükranlarımızı alenen yn "TaP TermeJe imkân olmadığından Jükranlanmm aienen sunmayı bi, r.sif. biliriz.
N.dld?Lmd » t )*İd’ ,b“ hâ,U"yl d°“ Topk.pıd.
I 7’lî 7’ gÜ“‘ b'r ta° ««imde
L,1.7 ■•bibini misafirler r. galel.m|llo Urtlp „ tahr(,
•tlerl arasında görüyorıunuz.
240 güne çıkarılmasına dair muhafazakârlar tarafından verilen takriri reddetmiştir. Parlâmento heyeti u-mumiyesinde bir nutuk söyliyen Müdafaa Nazırı «Nilsson», tsveçe karşı münferid bir tecavüz vukubu-lacağını zannetmediğini, fakat umumî bir ihtilâf zuhurunda ortaya çıkacak tehlikelerin nazarı itibara a-lmması lâzım geldiğini beyan etmiştir. Bununla beraber umumî bir ihtilâf halinde tsveçin bîtaraflığını muhafaza etmive muvaffak olacağı ümit edilmektedir.
Hükümet tevdi ettiği projelerle tsveçin bîtaraflığını ihlâl için yapılacak teşebbüslere mani olacak ve müdafaa silâhlarını çoğaltacak tedbirler alınmasını istihdaf etmektedir. tsveçin bu sene silâhlanmak için yaptığı masraflar. 350 kurona baliğ olmaktadır. Gecen sene tsveçin silâhlanma masrafları 288 milyon raddesinde idi.
Türk - Ingiliz Paktı Etrafında Mutatçalar
(Baştarafı 1 inci sayfamızda) karşı mukavemetteki hayatî ehem miyetini bilhassa kaydetmektedirler.
Observer gazetesinde Garvin diyor ki:
«Emniyet meselesinde mutlak mütekabillik esası üzerine Sovyet^ teşriki mesaisini temin etmemek delilik olur.
İngiliz hükümetinin de Paris ve Moskova gibi bu hakikati teslim ettiğini zannediyoruz.»
Zorluklar, aklıselim sayesinde yenilmelidir.»
Sunday Times diyor ki:
«Avrupayı iki ideolojik kampa ajııracak ve İngiltere ile Portekiz, İspanya ve Polonya değilse bile Yugoslavya arasındaki münasebetlere tesir edebilecek olan kat’î bir ittifak müstesna olmak üzere, her türlü Sovyet teklifi Londrada en büyük sempati ile karşılanacaktır.
İngiltere Moskova ile bir anlaşmaya varmak arzusundadır ve Po-temkin muhakkak surette Londra-ya davet edilecektir.
Bu gazeteye göre, anlaşmayı mü teakip Sovyetler Birliğine bir askerî heyet gönderilecektir.»
den ancak üç kişi kurtulabilmiştir ki, bunlar da yaralı ve bitkin bir halde ormanda iki gece kaldıktan sonra Bulgaristana geçebilmişlerdir.
Bu vak’anın hikâyesi, hudut halkını dehşet içinde bırakmış ve Bulgar efkârı umumiyesinde derin bir heyecan uyandırmıştır.
Alman
Gazetelerinin Mütaleaları
(Baştarafı 1 inci sayfamızda) Rumanyayı tehdit eden ve Italya-nın Balkan yarımadasını istilâya başlamasına müzaheret gösteren Almanya; bu günkü millî hudutları i-cine sığamadığını, etrafında kendile rine hayat sahası aradığını söyliyen Almaııyaya karşı, Türkler son dakikaya kadar sakin, fakat müteyakkız ve bitaraf durdular. Almanyanın beynelmilel münasebetlerde hiçbir hak tanımadığını, fırsat bulur bulmaz küçük devletleri istilâ ettiğini, onları İktisadî esaret altına aldığım fiilen gösterdiği ve «Hayat sahası» tabirile bu siyasetini takip ve teşmil etmek niyetini ilân ettiği zamandır ki bir ihtiyat tedbiri ittihaz etmek lüzumunu duydular.
Alman devletinin etrafında yeni bir çember vücude getirilmek istenümi-yor. Bu çember çoktan teessüs etmiştir. Fakat Alman hudutları etrafında değü, Almanların tefekkürlerinin etrafında. Onlar kendi kendilerini okadar dar bir muhakemeye mahkûm etmişlerdir ki etrafında çemberden başka bir şey görmüyorlar. Yalnız nasyonal - sosyalizm pro pagandası içinde mahsur kalmayıp biraz da objektif bir nazarla dünyayı görebilmek imkânım bulsalardı bu çemberden kurtulurlar ve eğer hakikaten içlerinde bir endişe varsa bunun bir vehim ve hayalden ibaret olduğunu anlarlardı.
Biz, tngiltereden fenalık görmüşüz, îngilizler İslâm milletlerini aldatmışlar, binaenaleyfFşimdi onlarla birleşmemiz garip olurmuş sözleri de var. Dünyada hangi millet bütün tarih devresince hep dost yahut hep düşman kalmıştır? Osmanlı imparatorluğu hangi Avrupa devletinden hayır görmüştür? HeF devlet, sırf kendi menfaati icap ettiği takdirde zaman zaman, OsmanTı imparatorluğuna müzaheret göstermiştir. Binaenaleyh umumî harpte çarpışan Türklerle îngilizlerin bugün birleşmelerinde hayret edilecek bir şey yoktur. Bunu aralarında vekayiin tesis ettiği karşılıklı bir emniyet ve j menfaat iştirakinde aramak lâzımdır. Biz umumî harbe Almanların yanında girmekle kendimizi ne Alınanlara sattık, ne ilelebet onların hizmetkârı olmayı taahhüt ettik. O. zaman Almanlarla ittifakı menfaa-* timize muvafık görmüştük, öyle yap tık. Abnanlar dünyayı tehdide kalk-masalârdı bu günkü ihtiyat tedbirlerinin hiç birine lüzum görülmezdi..
Hüseyin Cnin m ,
Danzig için Plebisit Kabul Edilmiyor
(Baş tarafı 1 inci sayfada) tahrik mahiyette telâkki edilmelidir ve öyle de telâkki edilecektir.»
Epoqe gazetesinden:
«Lehler plebisini kabul etmiye-ceklerini bildirmiş bulunuyorlar. Fransa ve Ingiltere de Polonyaya müzaheret edeceklerinin gizlememiş lerdir. Bu vaziyette Almanlara (A-teşle oynamayınız) veyahut ta bir Leh gazetesinin söylediği gibi (Bohemya ve Moravyada da plebisit yapınız) demekten Başka bir şey yapılamaz.»
Oeuvre gazetesinde Tabouiş nikbindir ve diyor ki:
«Berlindeki yabancı müşahitler Führerin Dantzig meselesindeki zor luklardan vahim sıkıntıları göze almadan sıyrılmak için bir tarzı hal bulmak istediğini hissetmektedirler. Bu müşahitler bütün Alman tehditlerine rağmen bu gün Dantzigde tezahürattan fazla bir şey olmıyaca-cağını zannediyorlar.»
Ordre gazetesinde Vivders yazıyor:
«Dantızigde bir plebisit mi? Her halde Pragda bir plebisit yapılmadan olamaz. Her şey sıra ile yapılır. Bohemya ve Moravya ahalisinin reylerine müracaat ettiğiniz zaman belki Dantzig halkının da reyine müracaat edebilirsiniz. O zamana kadar Leh gazetelerinin haklı olarak tavsif ettikleri gibi plebisit komedyanıza seyirci Bulmanız İhtimali yok tur.»
Zamana Göre:
“Me»lek hayatı elli yılı Q)çmış doktorlarımızın “ JUblla „ «I münasebetll» ASKERÎ TIBBİYE
Bugünkü tarihten tam yüz sene evvel ikinci Sultan Mahmut şimdiki Galatasaray lisesi binasında bir nutuk irad etmişti. O zamanlar Beyoğ lunda Enderun ağalarına mahsus olan bu binaya padişah maiyeti erkânı ile gelerek; tıbhane ve cerrah-hane müdavimlerinden olan talebeye hitaben:
Çocuklar;
İşbu ebniyei âliyeyi mektebi tıbbiye olmak üzere teşkil ve tertip e-derek (Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahane) tesmiye ettim. Ve burada be-kayi sıhhati beşeriye hizmeti azize-sine müvazibet olunacağından bu mektebi sair mekteplere tercih ve takdim eyledim.
Bunda Fransızca olarak fenni tıbbı tahsil edeceksiniz. Bu makamda şimdi sizin için bir sual varid olduğunu ve bu sual dahi bizim lisa-nunızda ve bizim kitaplarımızda fenni tıp yok mudur ki; ecnebi lisanı üzere okumaklığı ihtiyar edelim, kavlinden ibaret bulunduğunu bilirim ve burasını tasdik ile beraber yine sizin tarafınızdan mevkii cevapta olarak şimdilik mevcut olan müşkülât ve mahaziri beyan ile şu halin dahi kari ben izalesini memul ve temenni ederim.
Vakıa bizde fenni tıbba dair pek çok kitap mevcut olup iptida Avru-palular dahi tababeti bu kitapların tercüme ve taallümile ahzı telâkki eylediler. Lâkin işbu kitapların esası Arapça yazılmış ve bir zaman-danberi Ulemayi islâmiye taraflarından mütaleasına ve tederrüs ve tedrisine rağbet .ve itina olunmadığından ve refte refte ıstılahatı fenni lâyıkile bilen adamlar dahi azaldığı cihetle bu kitaplar metruk hükmünde kalmış olduğundan anların mütaleasile uğraşıp fenni tıbbı ta-mamile asıl lisanımız olan Türkçeye nakletmek şimdi hem bir çok te-kellüfat ihtiyarına ve hem de uzun zamanlara muhtaçtır.
Avrupalular ise bu fennî kütübü Arabiyeden lisanlarına naklettikten sonra yüz seneden ziyadedir bunda tefennün ve terakki ile uğraşmakta olduklarından zavabit ve kavaidi tahsiliyesini teshil eylemişler ve mu ahharan biraz şeyler dahi bulup kendi kitaplarına ilâve eylemişlerdir. Şimdi anlara nisbetle Arapça tıp kitapları bazı mertebe nakıs gibi görünür.
Maamafih işbu noksanın yekdi-ğerinden ikmalini göze alsak dahi vehlei ulâda Türkçeye nakil mümkün olamayıp lâakal on sene kadar lisanı Arabinin ve sonra hiç olmazsa beş, altı sene dahi fenni tıbbın tahsilde uğraşmağa tevakkuf eder.
Bizim ise gerek asakiri şahane ve gerek memaliki mahrusamız için etıbbayı hazika yetiştirip hidematı lâzimede istihdam ve diğer taraftan dahi fenni tıbbı kamilen lisanımıza alıp kütübü lâzımesini Türkçe tedvine sâyı ikdam etmeliyiz.
Sizlere Fransızca okutmaktan benim muradım Fransızca lisanı tahsil ettirmek değildir. Ancak fenni tıbbı öğredtıp refte, refte kendi lisanımıza almaktır. Ve andan sonra; memaliki mahrusai şahanemin her bir tarafına Türkçe olmak üzere neşreylemektir.
Bu adamı ( Doktor Bernarı göstererek) sizin için mahsus celbet tim. Kendisi gayet müstait bir a-damdır. Avrupanın birinci derecedeki hükemasındandır. işte bu a-damdan vesair hocalarınızdan ilmi tıbbı tahsile çalışın ve tedricen Türk çeye alıp lisanımız üzere tedavülüne sâyeyleyin, zira etibba sıfatile memaliki ecnebiyeden bir takım meç-hulülâhval eşhasın gelmesinden ve şuraya buraya sokulmasından hoşnut ve memnun değilim. Inşaallahü-taâlâ ikmali fenle şahadetname aldıktan sonra Rütebi azîmeye nail olacağınız muhakkak olduktan başka...
«Mektepte bulunduğunuz müddetçe dahi kâffei havayicinizi mükemmel surette tertip eyledim ve et’amenizde sıcaklık kebaba ve soğukluk çileğe kadar vardır. Sairleri dahi bu kıyas iledir ve alâmeti üu-
tiyaziyeniz olmak üzere yaptırdığım nişanlarınızı dahi bu hafta göndereceğim. Hemen sizler muradı şahanem veçhile sâyı gayret edin. Talep sizden ve vermek bendendir.
Cenabıhak feyz ve muvaffakiyet ihsan eyliye âmini.
Diye dua ve muvaffakiyet temenni sile Askeri tıbbiye mektebini «Tıbbi-Adliyei Şahane» unvanile açmıştı. Doktor Bernar o zamanlar Viyana-dan yeni gelmiş şöhretli bir muallim di. Nazır Abdülhak Molla ile birlikte padişahın teveccüh ve itimadını taşıyordu. Çok çalışkan ve idareci bir zattı. Mektebi askerî ve leylî olarak yeni baştan tanzim etti. Dershaneler ; yatakhaneler; yemekhaneler hep intizam ve temizlik içince idi. Her talebeye ayda yirmi beş kuruş -Gümüş para ile- maaş veriliyordu. Her sınıf geçtikçe bu maaşa on beş kuruş zammediliyordu. Son sınıfta talebenin eline beş mecidiye geçiyordu.
Mektebin dahilî idaresine mahsus bir nizamname yapıldı. Ders-ve teneffüs zamanları ayrıldı. Ders zamanı iki saat, teneffüs zamanı yarım saat olarak tesbit edildi. Sabahleyin güneş doğduktan iki saat sonra dersler başlıyor,’ guruptan iki saat evvel bitiyordu. Mektebin hamamı bizzat doktor Bernar tarafından nezaret altında bulunduruluyordu. Ders ve paydos zamanları (tram pet) çaldırılmak suretile ilân ediliyordu. Bu usul bir çok zaman devam etmiş ve bilâhare trampet yerine boru kaim olmuştu.
Talebenin giydiği elbisenin yakası ve kolları kadife ve yakalarında yılan resmi vardı. Bu suretle ilk a-| çılışında Askeri Tıbbiye Mektebi Avrupadaki emsaline benzer bir şe-küde göze çarpmağa başladı.
Mevcut talebeyi muallim Bernar bizzat imtihandan geçirdi. Tıbhane talebesinden evvelce ders görmüş o-lanlan ayırdı ve bu yeni mektebin programını takip edemiyecek seviyede olanlar için iki sınıf açtı. Bunlar eczacı ve cerrah olarak yetiştiler. Hepsi de orduya veriliyordu. Üç sene içinde teşrih; cerrahî, hayvanat, nebatat ve tıp müfredatı o-kuyarak yetiştirildiler. Bunların ho cası meşhur hekim İsmail paşa idi. Bu zat cerrahhanenin ilk talebesin-dendi. Avrupada tıb tahsil etmişti. Eczacı sınıflarına da «Mösyö Kalya» namında bir zat ders veriyordu. Bu da bir kimyagerdi. Eczacı talebeye amelî eczacılık ta gösteriliyordu. Tabip sınıfları altı seneden ibaretti.
Bu altı senelik tahsil devresinde muvaffak olanlara tabip diploması veriliyordu.
Mektep bilâhare dokuz sınıfa çıkarıldı. Dört sınıfı idadî ve beş siniri âh tahsil görmeğe başladı.
(Emrazı Dahiliye ve Seririyatı Dahiliye ve Hariciye Nazır ve muallimi) unvanını kazanmış olan (Doktor Bernar) 1261 tarihinde hastalanarak vefat etti.
(Bursa kaplıcalarının menafi ve fevaidi tıbbiyesi), (Düsturu Edvi-ye), (İlmi nebatat), (El ve kulak ile muayene usulleri) namlarile basılmış kitapları vardır. Bu zatın vefatından sonra 1262 tarihinde (Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahane Muallimi Evveli) unvanile doktor «Spiçel» celbedildi. Ve bundan sonra idadî sınıfları tamamen ayrılarak bir (Mektebi ldadii Tıbbî) teşkil o-lundu.
Tıb sınıfından diploma alıp ilk neşet eden talebenin üç tanesi mi-ralaylık rütbesile müstesna olarak taltif edilmişlerdi.
Bundan sonra binbaşı, kolağası, yüzbaşı olarak çıkmağa başladılar.
Bu gün meslek hayatlarının ellinci senelerini ikmal etmiş bahtiyar meslekdaşlarımız hakkında yapılan «Jübile» yi bu kısa tarihçe ile anmak bütün doktorlar için bir mes lek borcudur.
Aralarında: Profesör Besim ö-mer Akalın, Operatör Cemil Topuz, Şükrü, Hazım gibi tanınmış şöhretler ve üstadlar bulunan bu on kişilik güzide ve mümtaz hocalarımıza

Bir Hayat Faciası
Bir arkadaşım söyledi; inanmadım. Sonra bizzat kendim gittim ve gördüm. Meğer hakikatmiş!
Hâdise şu :
Beyoğlundaki Londra barında, yedi, sekiz yaşlarında bir kızcağız, gece saat 1 de yan sarhoş bir sürü adamın önünde Fransızların Frenç-kankan denilen dansını oynuyor ve Fransızca açık saçık şarkılar söylüyor.
Bu, haizin bir manzara idi.
Çok boyalı ve çok dekolte kadınlarla birlikte bu zavallı çocukcağızın insanları eğlendirmek için çırpınışı, durmadan zıplayışı ve bir kuş sesi kadar kuvvetsiz sesile manasını anlamadığı açık saçık şarkılar söy leyişi kadar acıklı ne olabilir? Hele Frençkankan oynarken iki kuş butu gibi zayıf ve ince baldırlarını teşhir etmesi yalnız hazin değil, ayni zamanda feci bir manzara idi de.
Buna nasıl müsaade edildiğini havsalam almıyor. Ayni barda artist olduklarını öğrendiğim bu çocukcağızın ana ve babasının bu cina yeti nasıl işledikleri meselesi üzerinde duracak değilim. Yalnız bunlara Türkiyede çocukları himaye eden ve böyle feci manzaralara müsaade etmiyen bir kanun olduğu niçin öğ-retilmemiştir.
Fabrikalarda bile 14-15 yaşlarındaki çocukların çalıştırılması memnu olan memleketimizde, bir barda, kesif tütün ve içki kokulan arasında gecenin böyle çok ilerlemiş bir saatinde sekiz yaşında bir çocuğun açık saçık danslar etmesini ve açık saçıl? şarkılar söylemesini seyretmeğe ve dinlemeğe tahammül edemeyiz.
Alâkadar makamın şiddetle na-zan dikkatim ceîHederim.
Şimdilik bu kadar!
__________MURAD SERTOĞLU
Yeni Denizaltı Gemilerimiz
Atılay Cuma günü denize indirilecek
Haliçteki tezgâhlarda Türk işçisi tarafından yapılmakta olan Ay sınıfı denizalt ıgemilerimizden Atı-lay önümüzdeki cumartesi günü saat 12 de merasimle denize indirilecektir. Ayni gün, bundan bir müddet evvel limanımıza gelen «Saldı-ray» denizaltı gemimize de merasimle Türk sancağı çekilecektir. Almanya’nın Kiyel limanında yapılmakta olan Batıray’m inşaatı da bitmek üzeredir. Tecrübe iyi neticelendikten sonra Alamnyadan hareket edecektir. Kendi tersanemizde inşa edilen denizaltılarımız bize birçok cepheden mühim kazançlar yaratmıştır. Yakın bir istikbalde kuracağımız büyük tersanemiz için birçok teknisyen ve eleman yetişmesine bu inşaat son derecede yardım etmiştir.
Samsuna şiddetli dolu düştü
Samsun, 14" (A. A.) — Dün akşam saat 19 da bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru fındık büyüklüğünde dolu takip etmiştir. 15 dakika devam eden dolu fırtınasından kasaba civarındaki tarlalar ve tütün fideleri büyük zarar görmüştür.
bir asırlık ömür temenni ederiz.
Bu temenni ayni zamanda meslekî bir idealin tahakkuku için de lâzımdır. 1
Bizim için cidden kıymetli birer birer İlmî mevcudiyet olan bu zevattan yüz yaşına erişebilmiş olanlar bir (Rekor) kırmış olacaktır. Herkes iyi hekim olmasaydı yüz sene yaşıyabilir miydi?..
Diyecek..
Hekimlerini yüz sene yaşatmağa muvaffak olan bir millet... için ilelebet ölüm yoktur.
Dr. Esat Kemal Hekimcğlu
T t H 1 S A ■ A H
K MAYIS 1939
Matbaa İşçileri Birliğinin Senelik Kongresi
Matbaa işçileri birliğinin senelik kongresi, dün Eminönü Halkevi salonunda yapılmıştır. Kongreyi Birlik başkanı Selim Tanyeli açmış ve riyaset raporunu okumuştur. Kongre riyasetine Mümtaz Apaydın, ve kongre kâtipliklerine Mustafa Giner ve Hulûsi seçilmişlerdir.
Kongre açılınca büyük ve Ebedi Şefimiz Atatürk’ün hatırasına hürmeten üç dakika ayakta ihtiram sükûtu yapılmış ve verilen bir takrir üzerine Cümhurreisimiz İsmet İnönü, Başvekil Refik Saydam, Maarif Vekili Haşan Âli Yücel ve Parti Genel Sekreterliğine birer tazim telgrafı çekilmesine ittifakla karar verilmiş ve telgraflar çekilmiştir. Ay rıca Birliğimize kıymetli hizmetleri bulunan meslekdaşımız ve Ankara Mebusu Ahmet Ulusun Birliğin daimî fahrî reisliğine intihabı teklif e-dilmiş, bu teklif umumî heyetçe ittifakla kabul olunmuştur. Bundan sonra idare heyetinin senelik raporu ve kongreden istediği dilekleri o-kundu. İdare heyetinin raporu ve di lekleri üzerine bir hesap, nizamname tadili ve bir de dilekler encümeni intihap edilmiş ve encümenlerin faaliyetlerinden sonra umumî münakaşa açılmıştır. Umumî heyet, idare heyetinin bir senelik mesaisini fevkalâde büyük bir memnuniyet ve şükranla karşılamış ve sabık idare heyetini ibra eylemiştir. Bundan başka idare heyetinin heyeti umu-miyeden talep eylediği bütün dilekler umumî heyetçe müttefikan kabul ve tasvip olunmuştur. Bilâhare yeni idare heyeti intihabına geçilerek Selim Tanyeli, Ethem Onan, Vedat Turgay, Münür Dizer, Dr. H. Cemal, Şeref Hivel, Bedri Ataman, Sabri Şenkartal, Osman Taşkın, Ali Gerali, Hikmet Heper. Mustafa Giner, Nail, Mehmet Boyana, Sami E-riş, Natık Erenkara aslî azalıklara Ve Faik, Simon, Tevfik, İsmet, Sa-îm, İbrahim, Aziz, Halit yedek aza-îıklara intihap edilmişlerdir.
Bu seneki kongre karariyle Matbaa İşçileri Birliğinin ismi «Türk Matbuat Teknisiyenleri Birliği» ne çevrilmiş ve bir kooperatif yapılması, teavün sandığı kurulması, matbaa işçileri için bir kurs açılması, iş talimatnamesi yapılarak, işçilerin birlikten alınması, bir mecmua neşri gibi çok mühim mevzular etrafında kararlar verilmiş, matbaa işçiliği mesleğinin terakki ve inkişafı için çok mühim adımlar atılmıştır.
Büyük bir nezahet içinde ve meslekî münakaşalarla açılan kongre, tam bir sükûn ve intizam içinde cereyan etmiştir.
Bilhassa Kongre reisi Mümtaz A-paydının dürüst ve bîtarafane ve çok intizamlı bir şekilde kongreyi idare etmesi umumun takdir ve memnuniyetini celbeylemiştir. Yeni idare heyetine muvaffakiyetler dileriz.
Haşanla Kara Vezirin Ordusu Arasında Harp
Haşan, inanılmayacak Bir Çeviklikle Kara Vezirin Dört Oğlunu da Yere Sermişti
— 38 —
Bunu düşünmeğe vakit bulamamıştı ki Kara Vezirin ikinci oğlu elinde gürzünü sallıyarak bir canavar gibi yetişti. Benli Hatun şimdi gözünü kırpmadan önünde cereyan eden manzarayı seyrediyordu.
Haşan, bir tazı çevikliği ile iki adım gerilemiş, sonra elinde tuttuğu gürzü savurarak Kara Vezir zadenin gürzünü karşılamıştı.
iki gürz okadar şiddetle çarpıştı ki aralarından ateş çıktı ve bu sademenin tesirile Kara Vezirzade atından uçtu.
At gürültüden ürkmüş, alabildiğine koşuyor ve ayağını üzengiden kurtaraınıyan Kara Vezirzadeyi de birlikte süriiklüyordu.
Aradan bir dakika geçmeden Kara Vezirin diğer iki oğlu birlikte yetiştiler. Biri sağından biri solundan Haşana hücum ettiler. Haşan, vaziyeti anladığından ileri atılmış, böylelikle arada ezilmekten kurtulmuştu.
Şimdi Haşan koşuyor, atlılar kendisini kovalıyordu. Benli Hatun içinden:
— Artık bitti, imkânı yok kaçamaz! diye düşünürken Haşan birdenbire yere yüzükoyun yattı. Ayni anda atlar da kendisine yetiştiler. Fakat atlar insanı ezmedikleri için üstünden atladılar. Haşanın Bu manevrası okadar âni olmuştu ki, Kara Vezirza-deler davranıp ellerindeki kılıçlan yere yapışır gibi yatan Haşana yetiştiremediler.
Kara Vezirzadeler ileri fırladıktan sonra atlarının dizginlerini kasarak yavaşlamak istediler. Maksatları geri dönüp tekrar hamle etmekti.
Fakat geç kaldılar. Zira Haşan bir yay gibi yerden fırlamış ve onların atlannı yavaşlatmalarından bilistifade kendilerine yetişmiş ve atlardan birinin sağrısına atlamıştı. Bu darbeyi aklına getirmiyen Kara Vezir zadenin üçüncü oğlu bir anda müvazene-sini kaybederek yere düştü. Şimdi Haşan Kara Vezir zadenin dördüncü oğlu ile yalnız kalmıştı ve at üstünde idi.
Hal bulu Haşan, asıl at üstünde iyi dövüşmesini bilirdi. Nitekim buradaki mahSfreuni de çok çabuk gösteriverdi. Kara Vezir zadenin dördüncü oğlu bu şeytan gibi adamın önünden kaçmaktan başka çare bulamadı.
Fakat bu çareyi de tatbik edemedi. O sırada kuş olsa Haşanın elinden kurtulamazdı. Haşan bir şimşek gibi kendisine yetişmiş ve bir topuz sevura-rak onu atından yere uçurmuştu.
Benli Hatun o çelimsiz görünen zayıf delikanlı-
nın bu akla hayale sığmaz kahramanlığını görünce şaşırdı.
Fakat bu da bir şey ifade etmezdi. Vakıa dört zalim kardeşi yerde yaralı yatıyorlar, debeleniyorlardı. Lâkin arkadan koca bir ordu da geliyordu. Haşan, bu sayısı 2000 e varan askerle imkânı yok başa çıkamazdı. Nitekim daha terini silmeden askerlerin en önde bulunanları yetişmişti. Haşan yine bir kurnazlık yaptı. Birdenbire atını ileriye doğru sürdü. Şimdi Haşan önde, diğer atlılar arkada müthiş bir ölüm yarışına çıkmışlardı. Haşan mahsustan atını bütün hızile sürmüyordu.
Böylelikle askerler ha yakaladık, ha yakatıyaca-ğız diye ümitleniyorlardı. Zaman zaman bu atlılardan biri atını malımuzlıyarak süratleniyor ve Haşana yaklaşıyordu. Haşan o zaman elinde tuttuğu u-zun kılıcı şöyle bir savuruyordu.
Bu hareketi askerin vurulmasına ve yere düşmesine kâfi geliyordu.
Böylece Haşan önde ve askerler arkada oldukları halde yamaçtan ovaya indiler. Haşan mahsustan atım en kötü yerlere sürCyoTSu ve o atını bir kuş hafifliğile hendeklerden atlatır, çitlerden aşırırken kendisini takip eüenîerûen oîr kaçı mutlaka düşüyorlardı.
Daha arkadan gelmiş olan Kara Vezir ise, oğullarının yanında sakalını yoluyor:
— Kim bu habisi öldürürse bin altın, diri diri yakalarsa iki bin altın var!
Diye barbar bağırıyordu.
Fakat nerede? Bu adama yetişmek imkân haricinde idi. Bu heyecanlı kovalama herkesi meşgul ettiğinden Benli Hatunu unutmuşlardı. Benli Hatun kendisine bir ağacı siper etmiş, bütün bu akıl durdurucu şeyleri sonsuz bir heyecanla takip ediyordu.
Kara Vezir, vâdettiği mükâfatlan iki misli artırdı. Askerler yeni bir hızla ileri atıldılar. Şimdi, kendisine ok ta atıyorlardı. Haşan bu tenlikeden karanmak için atım biraz daha hızlı sürdü. Kendisini takip edenlerden biraz uzaklaştı.
Fakat ne de olsa altındaki at yorulmağa başlamıştı. Haşan düpedüz bir istikamet tutup gitmediği ve koca ovada kovalamaca oynar gibi hareket ettiği için bir kısım askerler atlannı dinlendiriyorlar, Böylece Haşan peşinde daima yorgun olmıyan atlar buluyordu.
Haşan daima bir hedefe doğru koşsa, ellerinden mutlaka kurtulabilirdi. Fakat bu takdirde Benli Hatunu bırakması lâzımgeliyordu. Halbuki o, buna asla yanaşmıyordu.
(Devamı var)
Ankarada 19 Mayısa Hazırlık
VEFAT
îş Bankası Bursa şubesi müdürü Bay Salâhattin Güvendiren kıza Esinin yapılan bütün ihtimamlara rağmen uzun zamandanberi duçar olduğu rahatsızlıktan kurtulamıyarak dört yaşında hayata gözlerini kapamış olduğu teessürle haber alınmıştır. Ana ve babasına ve bütün ailesi erkânına taziyetler eder, sabırlar dileriz.
SAMSUN YERLİ MALLAR
SERGİSİ
19 Mayıs 939 da başlıya eak beşinci Samsun yerli mallar sergisine iştirak sanayicilerimizin vazifesidir
gg gg gg
Yeni içtimai ahlâk yerli malı pullanmağı emrediyor.
Yurttaş;
Daima yerli malı kullan.
Ulusal Ekonomi
ve
Arttırma Kurumu
(----------------------\
Güzel Kamelyayı Neden Vurdular?
*- — s — .. ..—
“ Güzel Kamelyayı Öldüren Hakikatte Zekiye Sultandır „
Aakarada 19 May» gençlik bayramına hazırlık provaları yapılmıştır. Bayram buseno fevkalâde bir şekilde yapılacak, tes’it edilecektir. Yukarıdaki relim gençlik bayramının kutlnlanacağı atadyomun geçen seneki halini göstermektedir.
Paşa, Kamelyanın kim olduğunu ve nerede oturduğunu öğrendikten sonra sarayda istihdam ettiği bahçıvan Alekoyu Kamelyaya göndermiş ve kendisine Taksimde mükellef bir ev tefriş edeceğini, onu ha -kikî bir sultan gibi yaşatacağını vadetmiş. Kamelya, bu muhteşem hayatın yaldızları karşısında göz -leri kamaşmış, teklifi pek kolaylıkla kabul etmiş. Paşa, Taksimdeki evi kiraladıktan sonra Kamelya o-raya geçti. Kardeşim o zamanlar ne kadar ağladı. Ben de ondan işittiklerimle müteessir olur, bu dünya güzelini hem sever, hem kardeşimin aşkını çiğnediği için bazan da kızardım.
Paşa, Kamelyayı Taksimdeki eve getirdikten sonra ona sultanlardan süslü elbiseler giydirdi. O kadar mutantan bir hayat kurdu ‘ki, Zekiye Sultan bile ona cariye olacak bir mevkide kaldı. Kamelyayı daha yüksek bir hayata çıkarmak, daha kibar âlemlere sokmak için her şeyine ayrıca itina ederdi. Eve bir piyano, kendisine ders vermek için de Abdülhamidin piyanocusu Fra-telli Paşanın kızı Martmazel Fra-telliyi muallime tuttu. Kamelyanın güzel, pamuk elleri piyano üstünde dolaştıkça, Paşa, bu güzel ellerin sehhar hareketlerine meclûp olur, onu- saatlerce öper, öperdi.
Paşa, bu hareketlerini âlemin nazarından, bilhassa saraydan sakla -mak için Yankoyu vesile ittihaz e-der, parayı ona verir, eve lâzım o -lanları o alır, Kamelya gûya onun metresi olarak yaşardı. Paşa, Ka -melyanın yanına gizli, mümkün mertebe kendisini nazarlardan sak-lıyarak gelirdi. Fakat ağızdan ağıza Kamelyanın Nurettin Paşanın metresi olduğunu herkes bilirdi.
Alekonun hikâyesini hepimiz derin bir merakla dinliyorduk.
O halde, Kamelyayı Nurettin Paşa mı.öldürdü? Dedim..
— Hayır, hayır., o güzelin katili başkasıdır. Beni dinle. Kırık bir çalgının ’ teline bastın, çıkaracağı acı sadaları şimdin dinle., kalbimde bir zehir gibi beni boğan bu sırrı çıkaracağım.
— Güzel Kamelyanın bu gönlü parçalıyan faciasını içime gömdükçe katra katra eriyorum. Siz de öğrenin, dünya da öğrensin, evet, işte bağırıyorum, Kamelyayı ne uşak, ne paşa, öldürmedi... Kamelyanın katili Zekiye Sultandır.
Bu müthiş itirafın karşıısnda hepimiz donduk. Aleko, artık kendinden geçmişti. Sesini kısmayı akıl edecek kadar bile kendine hükmede-miyordu.
Hafızla beraber onu yerine oturttuk yüzü pancar gibi kızarmıştı. | Elleri asabiyetten titriyordu. Fa -I kat biz, bir daha bu fırsatı ele ge -çirmek mümkün olmadığı için kendisini söyletmek istiyorduk. O elini kalbine vurdu:
— îçim zehir dolu, dedi, boşanmadıkça kurtulmıyacağım. Aleko biraz dinlendi. Sanki bir parça sükûn bulmuş gibiydi.
— Ben sarayda, paşadan ziyade Zekiye Sultanın maiyetindeyim.. diye devam etti:
Zekiye Sultan sarayda herkesten ziyade hâkimdir. Abdülharpidin ü-zerinde o kadar büyük bir nüfuzu var ki onun ««evet» dediğine sarayda kimse «hayır» diyemez. Hattâ Abdülhamit bile onun arzularına mümanaat edemezmiş. Bir gün Zekiye Sultan dairesine girdi. Bir gelin gibi süslendi. Üzerine beyaz, gözleri kamaştıran sırmalı, İncili bir maşlah giydi. Başına beyaz bürümcükten bir hotoz taktı. Dışarı çıktığı zaman hepimiz bu süslü sultana bakıyor, nereye gideceğimizi merak ediyorduk. Sarayın önünde, iki atlı bir saray arabası bizi bekliyordu. Sultan, saray arabasına gir-1 di. Sırmalı elbiselerde arabacı, arabanın önüne, ben de iç oğlanı kıya-fetile arabacının yanına oturdum. Ellerimi çaprastladım, araba hareket etti. Tabiî ben, nereye gideceği-
mizi sormıya cesaret edemiyordum. Yolda herkes bizim arabaya bakı -yordu. Kulaktan kulağa, gözden göze fısıldıyorlardı. «Sultan geçi -yor, Sultan Hanım geçiyor». Ben, herkesin mes’ut nazarları karşısında koltuklarımı biraz daha kabar -tarak kurum atıyordum. Doğru Yıldız sarayına gittik. Araba, harem dairesinin önünde durdu. Ben, her zamanki gibi indim, kapıyı açtım. Sultan indi, hareme girdi. Biz arabacı ile dışarıda çıkmasını bekliyorduk. Bir saat sonra, ismini bilmediğim bir haremağası geldi, beni aldı, içeri girdik. Ben dehşetli bir merak içinde idim. Acaba beni niçin istiyorlar?.. Benimle ne yapacaklar?.. Bu merakım çok sürmedi. Harema-ğası beni doğru Tüfekçibaşı Tahir Paşanın yanına götürdü. Ben bu defa, meraktan ziyade korku içinde idim. Tahir Paşa, tüfekçilerden birini çağırttı.
Gelen adama:
— Oğlanı al, dedi. Kamelya hakkında ne biliyorsa dinle. Efendimizin iradesi mucibince bu işe seni memur ettim.
Tüfekçi bana dönerek yüksek sesle emir verdi:
— Önüme düş! dedi.
Ben heyecandan titriyor, ayaklarım birbirine dolaşıyordu. Aşağıda bir odaya indik:
— Kamelya hakkında ne biliyorsun? Söyle bakalım, dedi.
— Hangi Kamelya? Efendim, dedim. Ben Kamelya isminde kimseyi tanımıyorum.
Tüfekçi gözlerini açtı, elindeki kamçıyı salladı:
— Bana bak, dedi. Bana Arnavut tüfekçi derler, şimdi senin kafanı patlatırım. Beni bir dakika bile bekletemezsin, hemen ne biliyorsan çabuk söyle.
— Efendim, sizin öğrenmek istediğiniz hangi Kamelyadır, ben ne bileyim. Benim saraydan dışarı çıktığım yok ki. Ben böyle bir kadın tanımıyorum.
Tüfekçi tekrar ağzımı açmama müsaade etmedi. Elindeki kamçı ile üzerime öyle hücum etti ki ben ömrümde bu kadar ıztıraplı bir dakikamı tasavvur edemiyorum, öyle hırsla vuruyordu ki, etlerimden kan fışkırıyor, o, yine kudurmuş gibi darbelerinde devam ediyordu. Ben ıztırabımdan bağırıyor, yalvarıyordum : «Allah için bana acıyınız, vurmayınız» diyordum. Kalbine zerre kadar merhamet gelmedi. Vurdu, vurdu, vurdu. Ben nihayet bayılıp düşmüşüm. Kendime geldiğim zaman yanımda bir harem ağası yüzüme su serpiyordu. Gözlerimi açtım, tüfekçi elinde kamçisile beni bekliyordu. Artık onun söylemesine meydan vermeden:
— Beni Sultanımın yanma götürün, ona söyliyeceklerim var, dedim.
Tüfekçi beni götürmelerini işaret etti. Ben harem ağasının maiyetinde Sultanın yanma girdim. Zekiye Sultan harem dairesinde süslü bir kraliçe gibi koltuğuna yaslanmış, asabi bir halde sigarasını içiyordu. Harem ağası cereyan eden vakayı anlattı. Sultan her tarafımdan akan kanlara merhametli bir nazarla Baktı:
— Zavallı Aleko, ne hallere gelmişsin dedi, hâlâ bildiklerini söyle-miyecek misin?..
Ben Sultanın eteklerine atıldım:
— Sultanım, bana acıyınız, ben efendimizin arzusunu yerine getirmek istemez miyim? Ben böyle bir kadm tanımıyorum.
Sultan asabiyetle ellerimden çekip beni kaldırdı, haremağasma dışarı çıkmasını işaret etti, beni yanma oturttu:
— Aleko, niçin söylemekten çekiniyorsun dedi. Ben senin Kamelyayı tanıdığını biliyorum. Bu Kamelyanın nasıl bir kadm olduğunu öğrenmek istiyorum, niçin benden saklıyorsun?..
(Devamı var)
15 MAYIS 1939
YENİSABAH
Sayfa ı 8
Vefa Beşiktaşla 3-3 Berabere Kaldı
Fenerbahçe İzmirde Mağlûp Oldu
Millî küme maçlarına bu gün Şeref stadında, Beşiktaş - Vefa karşı-laşmasile devam edildi. Stadda 2000 den fazla bir seyirci kalabalığı vardı. Beşiktaşlılar bu maça şu kadro ile çıktılar:
Mehmet Ali; Naci, Hüsnü; Ahmet, Bediî, Hüseyin; Hayati, Rıdvan, Hakkı, Şeref, İbrahim.
Vefalılar da şu kadro ile oynuyorlardı :
Safa-; Vahid, Süleyman; Lûtfi, Hakkı, Şükrü; Necip, Muhteşem, Sulhi, Gaızi, Mehmed.
Hakem: Suphi Batul.
Oyun çok seri olarak başladı. İki takım da çok canlı oynuyordu. Beşiktaşlıların vaziyete derhal hâkim olmaları ve farklı bir netice temin edecek müessir oyunu göstermeleri beklenirken Vefalılar yavaş yavaş daha ağır basmağa başİadılr. Beşik-tş müdafaasının çoksert mukabelesi Vefa muhacimlerinin atak ve azimkar oyununu bozamıyor. Mehmet Ali, Muhteşemin üstüste iki sıkı şü-tünü güçlükle kurtarabildi.
Beşiktaşın hücum hattında bu gün bir durgunluk var. Beşiktaşlı Hakkı, sert çıkışlarla aşırmak istediği topu Vefalı Hakkının enerjik müdahalesi yüzünden bir türlü geçiremiyor. Bu da hakemin ceza kararlarını davet eden sinirlilik tezahüratına vesile oldu.
Vefalılar 28 inci dakikada Necibin ayağile ilk sayılarını çıkardılar. Muhteşemin attığı *ir şüt kale direğine çarparak geri dönmüş ve Necip ikinci bir vuruşla topu ağlara takmıştır.
Beşiktaşlılar bu golden sonra biraz şaşaladılar. Vefalılar bu fırsatı kaçırmadılar ve Sulhi 32 inci dakikada, Vefa müdafaasından zor-’a geçirdiği topu ağlara takmak su-retile ikinci golü de yaptı.
Devrenin müteakip kısmı çetin bir mücadele halinde geçti ve Vefalılar birinci haftaymı 2/0 bitirdiler.
İkîhci devrede Vefayı ayni canlı ve müessir oyunla vaziyete hâkim görüyoruz. Beşiktaşlılar birinci devredeki uyuşukluktan sıyrılamamış bir hâlde. Maamafih yavaş yavaş Vefanın tazyikinin gevşediğini ve oyunun müsavi bir cereyana doğru yürüdüğünü görüyoruz. Hakkı, 20 inci dakikada, Süleymanın sebebiyet verdiği bir penaltıdan ikinci Beşiktaş golünü çıkardı. Dört dakika sonra da yine Hakkı sıkı bir şüt-le topu Vefa ağlarına takıyor ve beraberliği tesis ediyorefit
İki gol farkla galip vaziyette o-lan Vefa, dört dakika içinde bu a-vantajını kaybetmiş ve maçın neticesi şüpheli bir hale girmişti.
‘ Sert bir didişme halinde cereyan eden oyunun bu beraberliği takip e-den ilk hâdisesi, Şerefin enfee bir
. Vıf. «..çından lülecini, bir kurUrıjı
Ankaragûcîi Fenerbahçe FeşîHaş GemirspSK’ Vefa ( I)oğ3Ilspor'' Ateespor
GâTâtftsarajj
şüte 32 inci dakikada kaydettiği ü-çüncü Beşiktaş golü oldu. Bu gol sertliği ve maça hâkim olan asabî havayı arttırdı. 40 mcı dakikada Vefalılar, Beşiktaşlıların itirazına uğrıyan bir penaltı kazandılar. Hakkı bunu gole tahvil etmek suretile beraberliği temin etti ve n^aç ta 3/3 beraberlikle bitti.
Fenerbahçe Izmirde 1-0 Mağlûp
İzmir, 14 (A.A.) — Bugün İzmir’de Fenerle Doğanspor arasında yapılan millî küme maçını sıfıra karşı bir sayı ile Doğanspor kazanmıştır. Fener dünkü Ateşspor maçını zorlukla kazanmış olduğundan bugünkü maç için İstanbul’dan tayyare ile Ali Rıza ve Mehmet Reşad’ı celbet-mişti.
Doğanspor maçın yegâne golünü .devrenin 18 inci dakikasında penaltıdan yaptı. Fener’den Muzaffer’in sebebiyet verdiği bu penaltıyı Do-ğanspordan Fuad gole çevirdi.
İkinci devrede Fenerliler tamamen hâkim oynadılar. Fakat evvelâ Basri, onu takiben Semih iki muhakkak golü kaçırdılar, son dakikada da Naci beraberliği temin edebilecek bir fırsatı öldürdü.
Bu maçtan evvel Üçokla İzmir Demirsporu arasında yapılan maçı 6-0 Üçok kazanmıştır.
İlkbahar at koşular!
Ankara, 14 (A.A.) — İlkbahar at koşularının İkincisi, bugün şehir hipodromunda büyük ve zarif bir kalabalık önünde yapılmıştır. Toplantıyı Yarış ve Islah Encümeninin hâmisi Millî Şefimiz İsmet İnönü de şereflendirmiş ve resmî tribünde bir çok vekillerimiz, mebusljarımız ve ayni zamanda kordiplomatik azası koşuları seyretmiştir.
Koşuların neticeleri şudur:
l-üç ve daha yukarı yaştaki halis kan İngiliz at ve kısraklara mahsus 2000 metrelik Çankaya koşusu:
1 inci Halim Sait Sun, And Air (66,5) ganyan 125.
2 nci: Osman Çırpan, Dandi (68).
3 üncü: Tevhide Çırpan, Şipka (54).
2 — Üç yaşındaki halis kan Arab erkek ve dişi taylara mahsus 1000 metrelik İncesu koşusu:
1 inci: Hamit, Gazel, ganyan 265, plâse 125.
2 nci: Böke, Aşkın, plâse 110.
3 üncü: Dince], Dinç.
Plâse almıyanlar: Bora, örnek, İ-kili bahis: 550.
3 — Dört ve daha yukarı yaştaki halis kan Arab at ve kısraklara mah-■us 1800 metrelik Handikap:
1 inci: İnak, Yüksel (58) Ganyan 335, plâse 155.
2 nci: Özgan, Yıldız (51) plâse 160.
3 üncü: Simsaroğlu, Çelenk, (42) -plâse 270.
4 — Üç yaşındaki yerli yarım kan İngiliz erkek ve dişi taylara mahsus 1200 metrelik tay deneme koşusu:
1 inci: Halim Sait, İbni Radyo, ganyan 135, plâse 115.
2 inci: Emeç, Tunca, plâse 310.
3 üncü: Kahyaoğlu, Yılmaz.
Plâse almıyanlar: Nirvana.
Üçüncü ve dördüncü koşular arasındaki çifte bahis 630.
5 — Dört ve daha yukarı yaşta yarış kazanmamış yerli yarım kan İngiliz at ve kısraklara mahsus 2000 metrelik kapgrine handikap koşusu:
1 inci: Alıoğlu, Alceylân (55) ganyan 880, plâse 340.
2 inci: Celâl Bayar, Bintepe (59).
3 üncü: Ali Sade, Mesut (42).
Plâse almıyanlar: Frig, Uğur.
Galatasaray ; 2 . Şişil: 1
Taksim stadında sabah saat 10,30 da Galatasaray - Şişli takımları kar-
BejiVtı» - Vefa maçından baçlca bir g8rilna, çılaşmış ve oyun çok zevkli olmuştur.
Hakem Tarık Özerengin’in idaresinde iki takım şu şekilde sahaya çıkmıştır:
Galatasaray — Osman; Faruk, Adnan; Musa, Yusuf, Celâl; Bedi, Salâ-hattin, Cemil, Buduri, Sarafim.
Şişli — Armanak; Ruhi, Martı-yan; Arşevir, Pançen, İbrahim; Sul-dur, Hıraç, Nubar, Mikro, Diran.
Oyuna GalatasaraylIlar bir antrenman maçı havası içinde başladılar. Fakat Şişlinin maçı ciddiye alması, iki takımı da harekete getirdi. İlk anlarda kolaylıkla Galatasa-rayı sıkıştıran Şişlilller yavaş yavaş hâkimiyeti Galatasaraya terkettiler. Devrenin ortasına doğru Cemili hatalı bir şekilde durduran Şişli oyuncularını hakem penaltı ile cezalandırdı. Penaltıyı Salâhattin dışarı attı. Her İki tarafın da muhakkak kaçan gollerinden sonra devre 0-0 berabere bitti. W
ikinci devre — Galatasaray, daha hâkim oynamıya başladı ve bu hâkimiyet^ de Buduri ve Salâhattin vasıtasile yaptıkları İki golle netice verdi. Galatasaray’ın müteaddit gol
Puvan
M.
11
8
/ 8
t 8 j «
10
6
Beşiktaş forvetleri Vefa kalesinin önünde
fırsatlarının kaçırması Şişli takımının enerjisini toplamasına yardım ediyordu. Nitekim oyunun sonlarına doğru Diran vasıtasile yegâne şeref sayılarını yapmıya muvaffak oldu-ve maç ta biraz sonra 2-1 Galatasaray’ın galibiyetile bitti. Matbuat takımı mağlûp
Dün, Bakırköyünde Matbuat ta-kımile Bakırköy tekaütleri karşılaştı. Matbuat takımı en iyi oyuncuları qlan Ulvi ve Şazi’den mahrum olarak sahaay çıktılar. Bakırköy ta
kımında birçok Hanınmış ve genç oyuncular oynuyordu. Hakem Ahmet ihsanın idaresi altında başlı-yan maçın ilk devresi 1-1 berabere bitti. İkinci devrede daha iyi oynı-yan ve yeni elemanlarla takviye e-dilen Bakırköylüler iki gol daha attılar ve maçı 3-1 kazandılar.
Halkevleri turnuvası
Dün Bakırköyündeki Barutgücü sahasında Matbuat takımı, Bakırköy tekaütleri maçından sonra Halkevleri turnuvasına devam edildi.
Şişli ile Fatih Halkevleri arasında yapılan maç, çok enteresan olmuştur.
Hakem Ahmet Ademin idaresinde, iki takım sahaya şu şekilde çıkmıştır.
Şişli Halkevi — Fuat; Ferruh, Ali; Tarık, Halil, Metin: Danyal, Salâ-hadtin, Nuri, Bülend, Sabrl.
Fatih Halkevi — Saim; Faruk, Co-vat; Mustafa, Seyfi, Enis; Mustafa, Osman, Nevzat, Mükerrem, Hikmet.
Oyunun ilk devresi daha çok Şişli Halkevlnin hâkiimyet'l altında oynandı. ilk golü Şişliden Nuri atti. Buna bir korner atışında Faruğun yaptığı bir golle cevap veren Fatih-
--------- b güne cevap veren ratın-
Vaziyeti
B.
0
1
1
1
l j
0
M.
2
3
2
4
4
liler, oyunu 1-1 berabere vaziyete soktularsa da devrenin sonuna doğru Şişli takımı bülend vasıtasile bir gol daha yaparak devreyi 1-2 galib bitirdiler. -
ikinci devre baştan aşağıya Fatihin hâkimiyeti altında devam etti. Fatih for hattının talisizliği ve beceriksizliği, buna mukabil Şişli Halkevi kalecisi Fuadın güzel oyunu muhakkak bir çok goller olmamasına sebep oluyordu.
Anî bir hücumla Fatih kalesi ö-nüıie inen Bülend, devrenin sonuna doğru bir gol daha atarak Şişli Halk-evinin galibiyetini sigortaladı ve o-yun da biraz sonra Şişlinin 3-1 ga-lebesile bitti.
Bölge kupası
Şeref stadında yapılan Bölge kupası maçlarında Kadıköyspor Boz-kurt' takımını 1-3, Demirspor da Galata gençleri 2-3 yenmiştir.
Beden terbiyesi kupası
Pera - İstanbulspor muhtelitile Kasımpaşa - Gala.taspor muhteliti Taksim stadında karşılaştılar.
Pera - İstanbulspor muhteliti Pera takımından başka birşey değildi. Takımda bir tek İstanbulsporlu oynamıyordu. Buna mukabil Kasımpaşa - Galataspor muhteliti sahaya 9 kişi çıktı, ilk devre 1-0 Kasımpaşa-Galataspor muhtelitinin galibiyetile bitti. İkinci devre, Pera takımı daha güzel oynıyarak üstüste yaptıkları iki golle galibiyeti elde ederek maçın nihayetinde de 2-4 Pera takımı galip geldi.
Bu maçtan sonra Hilâl - Kurtuluş muhtelitile Beykoz - Kurtuluş muhteliti karşılaşmış, her iki takım-da üçer gol yaparak maç 3-3 berabere bitmiştir.
19 Mayısta yapılacak atletizm müsabakaları
19 mayıs mektepler bayramı şen likleri münasSBgtile Kadıköy sahasında İstanbul, Ankara, İzmir atletlerinin iştırakile üç şehir atletizm müsabakası yapılacaktır.
Ayni gün îstanbulun iki genç takımı biri Bursada ve diğeri de Balıkeslrde olmak üzere iki atletizm karşılaşması daha yapacaktır.
Galatasaray - Şişli maçından bir estantene
Dün yapılan atletizm müsabakaları
28 mayısta Kollej sahasında yapv lacak olan atletizm müsabakalarının finaline kalacak atletlerimizin seçme müsabakaları dün yapıldı. Müsabakalar neticesinde finale kalanlar şunlardır:
100 metrede: Cihat, Reyhan, Nazmi, Vedat İrfan.
200: irfan, Muzaffer, Füruzan, Raif.
400: Zare, Cemal, Hama, Gören.
800: Galip, Recep, İbrahim, Cemal, Vlâdmir, Kâzım, Hüseyin, Hama.
150u: Hüseyin, İbrahim, Cevdet, İshak.
3000: Doğrudan doğruya finali yapılacaktır.
110 Manialı: Vasfi, Faik, Yavru, Nevzat, Hrisofopulos.
Gülle: Veysi, Ateş İbrahim, A rad, Bülent, Sabahattin, Şerif.
Disk: Veysi, Yususf, Arad, Bülent, Balcis, Sabahattin.
Cirit: Şerif, Varak, Parkep, Kemal, Balcis.
Sırık: Sudi, Münir, Şerif, Halit, Viçapulos, Muhittin.
Yüksek: Pulât, Jerfi, Süreyya, Hrisofopulos, Vladmir.
Uzun atlama: Muzaffer, Şahap, Çaroğlu, Raif.
Üç adım: Yavru, Süreyya, üçtek, Bisiklet Müsabakası
Ankara, 14 (A.A.) — Bölgeler arası bisiklet yarışı bugün yapılmıştır.
Sabah saat 7 de başlıyan ve 10 bölge bisikletçisinin iştirak ettiği bu yarış 145 kilometre üzerinde yapılmış ve şiddetli rüzgâra rağmen 100 üncü kilometreye bütün bisikletçiler hep beraber gelebilmişlerdir. Şehrin muhtelif semtlerinden ve yokuşlu mıntakalarından geçen bu yarışın neticesine 45 kilometre kalındığı zaman, muhtelif bölgelere mensu 9 koşucu diğerlerini arkada bırakarak öne geçmiş bulunuyorlardı.
Yarışın favurisi olan Orhan Suda, evvelki gün geçirmiş olduğu hasta-lığin tesirile 100 üncü kilometredf yarışı terkettl. »
(Sonu 7 inci sayfada)
Sayfa ı »)■
Tl
15 MAYIS 1939
Muradın Kaderi
Yazan: NUzhet ERTUĞ
— Ana., ben kahveye gidiyorum.. şöyle bir iki arkadaş görüp dertleşeyim.
— A., oğul., hamdolsun dert edilecek şükür Allaha bir şeyciğimiz yok ki...
— Yok., yok ana., bu akşam içerimde bir sıkıntı var., hem bugün tarlada çok yoruldum. Şöyle çardağın altında bir kahve içeyim., sen beni bekleme., yat olur mu anacığım.
Murat, köyünün ağırbaşlı, mert delikanlısı idi. Köyde herkes onu sever ve hatırtnı sayardı. Bir anasından başka dünyada kimsesi yoktu. ölen babasından kalan tarlalardan, kendi çalışkanlığı sayesinde mahsullerini gayet iyi alıyor, kimselere muhtaç olmıyacak derecede rahat bir şekilde yaşıyorlardı, ihtiyar anası Muradın böyle çok çalışmasına üzülüyor, Cenabı Haktan sıhhat ile günlerinin mes’ut bir şekilde geçmesini diliyordu.
Murat ta, her genç gibi, seviyordu. Şimdi, anasından başka bir varlık onun ruhunu sarmıştı. Zehravı ilk defa harman yerinde görüp göz göze geldikleri zaman birden kalbinde genç kıza karşı şiddetli bir his uyandı. Zehra da, günler ilerledikçe, Muradın hislerine karşı yabancı kalmadığını gösterdi. Gizli gizli buluştukları pınar başın-*da birbirlerinin dertlerini göz yaşlan ile teselli ederek avunuyorlardı.
Murat, kahveye gelince, onu seven bütün arkadaşları, etrafım alarak bu ay yapılacak köyün panayırındaki at koşusunda geçen seneki gibi Muradın atının, Muhtuarın oğlu Ahmedin kısrağını yarı yolda yine nasıl bırakacağını güle güle anlatıyorlardı. Bir kaç masa ileride oturan muhtarın Ahmet bu sözleri duyunca birden asabileşti. Muradın yüzüne çok kızgın bir şekilde baktı. Murat bunu hiç benimsemedi.
Vakit oldukça ilerlemiş olduğundan kahvede birkaç kişi kalmışta. Bu güzel havanın verdiği sessizlik İçinde Zehrasının çehresini hülyasında canlandırıyordu. Gözleri kapalı, sanki onunla berabermiş gibi ruhu müsterih bir şekilde idi. O -muzuna dokunan hafif bir el dar-besile rüyasından uyandı. Arkadaşının eli idi bu:
Murat., haydi kardeşlik., vakit geç oldu., var gidelim, diyordu.
Sen git Yusuf., benim daha gidesim yok.
— Öyleyse hoşça kaL. Murat
— Hoşça kal.. Yusuf...
Bir müddet daha oturdu. Aksi gibi bu akşam da uyku onunla inat ediyordu.
Son bir kahve daha içerek ceketini omuzuna aldı, hafif hafif bir koy şarkısı soyliyerek köyün içeririne doğru yürüdü; her taraf ses-»lz, yalnız köy köpeklerinin havlamasından başka ses yok. Birden bir tabanca sesi ve bir bağırma: Yandım anam., ölüyorum.
Olduğu yerde kam donmuş gibi kaldı. Ne yapacağını şaşırdı. Silâhın geldiği tarafa doğru gitmek is-tedL Birden kendini topladı, koşar-casma eve doğru gitti, anası çoktan uyumuştu. Muradın geldiğini duv-madı bile...
Çok heyecanlı idi. Hemen soyun-İU, yatağa girdi. Fakat bir türlü u-yuyamıyordu.
• Fikrini şimdi düşünceler kurcalıyordu.
- Acaba vurulan kim? Neden yar duna koşmadım., diye sabaah kadar yatağın içinde kıvrandj durdu.
— Kız, Ayşe., bu gece Aliyi vur- ' muşlar.
— A., neden olsa kL. acaba vu -ran kim?
| ~ SöyIedt Vuran. bizim
Paklzenın Muratmış.
, B“nu *»«“* Mdrak, yUdmımla vurulanım- gibi olduğu yer. yıkıl-mamak İçin kendisini zor zaptetti Böyle bir iftiraya kurban gideceğini aklına bile getirmiyordu. Kaderine ’ küserek, heyecandan ağlıyamıya -rak olduğu yare düştü. 1
I İki jandarma arasında elleri ke -' lepçeli salondan içeri giren Murata 1 herkes acıklı bir vaziyette gözyaşlarını zor tutuyorlardı. Etrafta de-' rin bir sükût vardı. Herkes, sabırsızlıkla reisin vereceği kararı bekliyordu. Reisin müteaddit olan suallerine Murat cevap vermek kuvvetini kendinde bulamadığından her sorulan sual cevapsız kalıyordu.
Birden, salonun içerisinden ağlı-yan bir kadın hıçkırığı duyuldu. Muradın gözleri gayriihtiyarî o tarafa kaydı. Bir köşeye büzülmüş, ağlamaktan perişan bir hale gelen Zehrası idi bu. Birden damarlarındaki kan ateşlendi. Bağırmak, is -yan etmek istiyen bir hareket aldı. Sonra yine cansız ve bîtâb halde boynu önüne düştü.
Reisin son sözünü güçlükle işitebildi:
— Bir diyeceğin var mı?
— ... Hayır., yok...
— Sen., köyünüzdeki Aliyi hiç bir sebep yokken yaraladığından, iki sene hapiste yatacaksın..
Daha fazla duymak istemedi. Gözleri birden karardı. Boğazı su -suzluktan kuruyup, bağırmak, imdat istemek için kuvvet bulmıyan çöl yolcuları gibi bitâb haled idi, dudaklarından yalnız iki kelime çıktı: Kaderimmiş., ne yapalım Zeh-ram.
Diyerek olduğu yere bir külçe gibi yığıldı, kaldı...
Ankara Halkevinde
Ankara, ( Hususî ) — Ankara Halkevi temsil kolundan bir grup Adana, Tarsus ve Mersindeki kardeş Halkevlerini ziyaret edip temsiller verirken, Ankarada kalan ikinci bir grup ta B. Bedri Yıldırımın idaresi altında Veda d Ürfinin yazdığı «Kanun Adamı» adlı iki perdelik piyesle, Mahmut Yesarinin yazdığf bir perdelik «Tavsiye Mektubu» adlı' komediyi sahneye koyarak muvaffakiyetle temsil etmişlerdir. ) Eserde rol alanlar, rollerini ellerinden geldiği kadar başarmaya çalışmışlar ve muvaffak ta olmuşlardır.
Değerli sanatkârlarımızdan ve Ankara Halkevinin kıymetli rejisörü B. Ercünient Behzat Lav Molie-rin dünyaca tanınmış olan «Meraki* adlı eserini sahneye koymak üzere provalarına başlamıştır. Eser çok yakında temsil edilecektir.
Ankarada Jimnastik Şenliklerine Hazırlık
Ankara (Hususî) — Türkiyenin her tarafında olduğu gibi 19 mayrs-ta yapılacak jimnastik şenliklerine, Ankara mekteplerinden de 1200 U kız, 1800 ü erkek olmak üzere 3000 talebe haftanın muayyen günlerinde yaptıkları provalarla muntazam bir şekilde hazırlanmaktadırlar ve provalar çok iyi neticeler vermektedir. I
tlhami KILIÇTAY Halkevi Spor kolunuıı tertip ettiği cirit oyunları
Sarıkamış, (Hususî) — Halkevi spor kolu tarafından talimatına uygun şekilde hazılradığı cirit oyunlarına iki haftadanberi başlanmıştır. Köylerimizden de gelen atlılarla sayısı 30 u bulan oyuncularımızın teknik çalışmaları halk üzerinde derin bir sevgi bırakmakla beraber bu millî sporumuzun ihyası bakımından da ayrıca bir değer kazanmaktadır.
AĞAÇ DİKME GÜNÜ
8 mayış gününü kazamız Ağaç dikme günü olarak tesbit etmiş ve kasabanın bir çok yerlerine ağaç dikmiştir. Bu günün önemine orta okul da ayrıca koşular tertip etmiştir.
A. Rıza Sekban
Kay seride Ümran Faaliyeti Devamda
İncesu Gitgide Büyük Ve Modern Bir Kasaba Oluyor
Incısuda yapılan modern belediye binan
Kayseri. (Hususî) — Kayseriye otuz beş kilometre uzaklıkta Niğde-Ankara demiryolu üzerinde bulunan İncesu kaza merkezi her gün yeni yeni terakki hatve ve hamleleri ile ilerlemekte, tamamen bir "dere 1-çine sıkışmış olan bu kasaba yavaş yavaş yanı başından istasyona yakm bir yamaca doğru genişlemek tedir. Bu yamacın üzerinde inşasına başlanılmış olan hükümet konağı bu ay sonuna kadar ikmal edilmiş olacaktır. Hükümet konağı civarında memurların ikametlerine mahsus belediye tarafından küçük tip modern evler yaptırılmağa başlanmıştır, îdarei hususiye tarafından da ayni mevkide bir kaymakam konağı inşası kararlaştırılmış, inşaat eksiltmeye konulmuştur. Hükümet mahallesi üe kasabanın arasındaki dere üzerinde idare! hususiyece mü- [ kemmel bir beton köprü inşa edilmiş olup gerek hükümet konağının gerekse köprünün haziran iptidalarında açılma törenlerinin yapılması mukarrerdir. Geçen sene zarfında bu cadde üzerinde çok zarif ve mükemmel bir belediye dairesi inşa e-dilmiş ve alt katı Ziraat bankası o-larak ittihaz edilmiştir. Son zamana kadar kasabada ziraat bankası şubesi bulunmadığı için şubenin a-çümasını teminen belediye bu daireyi bilâbedeli icar banka emrine tahsis etmiştir. Ahiren belediye hükümet caddesinin de tecdiden inşasına başlamıştır. Spor alanının tanzi-
Çanakkalede İlk resim sergisi açıldı
Çanakkale (Hususî) — Çanakkale Halkevinde ilk defa olarak 15 gün müddetle ^evaın edecek olan 140 eserli bir resim sergisi müstahkem mevkiin bandosunun çaldığı İstiklâl marşı ve valimiz Atıf Ulusoğ-lunün kanatın cemiyet hay atandaki hizmeti» ni tebarüz ettiren güzel bir söylevi ile açılmıştır.
Ebedî Şefimiz Atatürk’ün 1937 yılında söylediği (Şimdiye kadar başını sokamıyacâjî bir kulübe bula-mıyan Türk sanatkârlarına kendi evini hediye elmişu îT~Vecizesi Cüm huriyet devrinde TüıîTSîinatkâriarı-nın hakikî bir evi olmuştur. Türk sanatkârları sanatlarile her zaman övünebilir.
Küşat resmine müstahkem mev ki komutanı General Ali Risza Ar-tunkal, hükümet erkanı ve kalabalık bir halk kitlesi Halkevinin dar mermer salonunu doldurmuştu. 1
Kırmızı beyaz kurdelâ ile gayet itinalı bir şekilde bağlanmış olan Halkevinin resim sergisi salonunun kapısındaki RurdeH valinin elile kesilince muştaul şeklinde olan dar salonun duvarlarına asılı genç sanatkâr Hikmet Dihnaç’ın etütleri a
Kayserinin yapıcı başarıcı Valili B. Adli L ayman
mine, etrafında ihata duvarı ile çev rilmesine başlanmış ve ağaç garsi-yatı yapılmıştır. Şehrin en mühim ve hayatî bir meselesi olan fennî, sıhhî su tesisatı yapılmak üzere gerekli etüdlere başlanmıştır. Bu yıl içinde su tesisatı da yapıldıktan sonra kasaba büsbütün bir ümran göstermiş olacaktır. Vali Adli Bayman încesunun bayındırlığı ile şahsan ve yakinen alâkadar olmakta sık sık mahalline gelerek gerekli direktifleri vermektedir.
C. ARIM,İN
rasında en ziyade göze çarpan Natürmortlan seyirciler tarafından tak dirle karşılanmıştır.
Yine sıra ile ve muntazam bir şekilde asılmış olan Kâzım Demiras-lanın peyzaşlan arasında bilhassa cami içi çinileri ve revakları, orman peyzajı, Çanakkale orta okul resim öğretmeni bayan Efser Tutand’ın Natürmortlan ve Biya ortaokul resim öğretmeni K. Çizerin kadın e-tütleri de beğenilmiş ve Dimetoka mektebi muallimi Besim Ozanın yap tığı Karikatürleri beğenilmiş ve Sa-ide Gölgenin çiçek resimleri halk tarafından takdirle karşılanmıştır.
İlk defa açılmış olan bu sergiyi Çanak kalede ziyaret etmîyen hiç bir kimse kalmamış ve genç sanatkârlarımız her gelen seyircinin takdiri-’ ne mallar olmuştur "ve Hattâ kazalardan ve köylerden de bu sergiyi görmeğe gelenler olmuştur. Halke-vinin dar salonu Ker gun seyircilerle dolup boşalmaktadır. :
Çanakkalede böyle ilk defa olarak resim sergisi açan ve memleketimizde büyük bir varlık vücude getiren genç sanatkârlarımızdan Hikmet Dilmaçı ve Kâızım Demiraalanla diğer sanatkârları memleket namına
r---------------------
Sultan Aziz Devri Başpehlivanları -Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir-
- - YAZAN SAMİ KARAYEL ,
Kündeci Hüseyin De Sırtüstü Düşmüştü
Bekir Yerden Doğrulup Galibiyet Temennasını Çaktı
Hüseyin; başına geleceği anla-ı mıştı. Başka türlü bir ma/.ıevra ile de hasmını tongaya düşüremezdi.
Nihayet; zor oyunu ile karşı ı karşıya gelmişti. Kim daha kuvvetli ise partiyi o kazanacaktı.
Çünkü; kazık oyununa mukabil' oyun yok gibidir. Eğer, hasmm kazığı baskın ve kuvvetli ise; olduğun yerde çakılı kalmaktan başka çare kalmaz.
Hasmın paçalarından tutup kalmak.. kazığı, tek paça, tek budayış-la manevraya getirip kalmak, öne balık gibi fırlayıp hasmm kolunu kırmak, veyahut boşaltmak hünerleri zorlu ve baskııFKiı* kazık oyunu karşısında hep hiçe müncer hareketlerden ibarettir.
Hüseyin, bütün bu saydığım manevraları ve mukabil oyunları bütün kuvvetile teçrübe etti.
Lâkin, Bekirin kazağını yerinden sökmek değil, kıpırdatmak bile mümkün olmadığını anlamıştı.
Hilâfsız tam on dakika kazığa takılı kalan ve hasmından mütemadiyen gırtlak oyunu ve hareketi yiyen Hüseyin mosmor olmuştu.
Nihayet; güreşin on beşinci dakikasında son bir gırtlak oyunile; Kündeci Hüseyin sırtüstü yere u-zanmıştı.
Bekir; olduğu yerden doğruldu ve galibiyet temennasını attı.
Ben, olduğum yerden nasıl fırladığımı bilmiyorum. Seyirciler de hep birden ayağa kalkmışlardı.
Hüseyin, morarmış, kızarmış bir halde olduğu yerden kalktı. Sessiz sadasız meydandan uzaklaştı.
Hiç ıınııtmam: Kazıkçı, Hüseyin giderken arkasından şöyle bağırdı:
— Hüseyin!.. Yorgunluğun geç-medıyse bir güreş daha tutalım!.
İşte; sana meraklı bir güreş hikâyesi 1:: Gözlerime inanamamıştım.
Beş dakikada hasmını bastırmış tı. Kazığı taktı. Nihayet; on beş dakikada sırtını yere vurdu.
KazfRçı; Sultan Mecit devri pehlivanlarının en seçiklerinden biri idi.
Her tarafı pehlivandı. Hele tabi-ati, ahlakı, ağır başlılığı hürmete değer derecede idî.
O, kendisini sevdirirdi. Hürmet et tirmesini bilirdi. Hasmına göre güreş yapardı. ,
— Ben, Pelli güreşinden sonra; yolda giderken kendisine sormuştum:
— Usta; neden bu herifi kazıkla yendin?
Bana, öyle bir cevap verdi ki; ustasına bile ders teşkil edebilecek mahiyette idi. Bak ne dedi:
— Oğlum Murat... Hasma göre güreş yapılır.. Hüseyin çok usta ve oynak bir pehlivandır. Böyle heriflere künde filân oyunları yapmak ne de olsa tehlikelidir. Bunları manevraya gelmiyen zor oyunlara getirerek mağlûp etmek daha muvafıktır. îşte; ben de Hiiseyine bu yolda hareket ettim.
Araboğlu; Kazık çının bu sözlerine kulak misafiri olmuştu. Ben küçük yaşta tekirin ne demek istediğini anlamıştım. Lâkin, Araboğlu çırağına tek bir mukabelede bulunmadı. Yalnız; takdirkâr bir lisanla:
— Aferin oğlum, dedi.
Kazıkçı çok kuvvetli ve usta bir
tebrik etmeyi bir borç biliriz.
Yukarıdaki resim "sergiden bir köşeyi ve genç sanatkar Hikmet Dilmaçı göstermektedir.
' Kadir AYTAÇ
güreşirdi. Ben B fIyade kafasi!e «ok istifadeler ettmı ' ‘"““■““dan derecesine gelinceye kad^™''™ önünde onu or-ek tu^' Güreşlerimde kuvv.fi 7 tutardım. dırırdım. ®*etını vucuüan-
^~X‘.bO2ar’dairaak“-««^d'e^lit bM--”” SMllaa 'eri şimdiye kadar SÜre^
^d'Marnndan ibare^^"--»» eski peh-n.'a!ûmauÇLhak^da b^ 'arın badikleri de t fturler- Eluı-Sundan bundan n t.Uİ,akta“ kaP“a '«rden ibarettir. ’ükâye-
hemen, hemen Ve pebhvauhir™‘sın ■"uMuzafianyokgi^' Cİhet'* larunda malûmatı “ konuSma-b,rt)Wui
,htj)'arlıklara^,^d“ ba2U'u‘‘”m. isimleri bile riî. ■
maz... Ben bu tut-
■nam otj»-fan. ta. P® hasbıhallerimde^ yapt1'
ce tarafkirlikt.. n Ediğim neti-*)«'deheX Ve «ü)" u'duk'an rek hiç bir * î.?U’.gİbİ barettir. ? bümediklerinden i-
“®an görürsünüz
-kii^ "eanlarımmlt^dev'rpeh-kişiden dinhyeıek bir
yorum... yazmış bulunmu-
PehlivanIaOrlaZb^basenedİr b‘r Ç°k lerimi hakikate’ 1^* Verip
™Ş bulunuyorum *’*''* tOp,a-'*bb™XfaSXada^“an bu ~»-yan cahüC^
rile Sultan Hamit . Pehlivanlardı t)-eçmuzH™tb„a"’l1 '»'divanla-ötekim berikin^^'-'d» Çekinmezler efmekten de
»Herde ancak ort. en 0 de-‘“betini taşıyıp suraj a )*nklam '«■«kuyS^Tda bufada çöp-devirdelenıhlTr^e ç^dtt^”"'2 rek sanki eski h Ckldüze^ vere-lan meyanmda bu]^ ba^Pehlivan-h'h'rçLnüa^tZ^^-Ahimizi tahriri “ 6 ada spor u-h" oldukları iXnWrkT'Cr "Ca-
U’evamı var)
1T MAYIS 1W»
Y £ N t S A B A R'

Doğuda Maarif Va ziyeti Ne Halde?
Doğu illerinde maarif işlerimize, (yi gidiyor, denemez. İlk tedrisatın ^yn, orta tedrisatın ayrı öyle büyük dertleri vardır ki, bunları temizlemek ve doğunun muhtaç olduğu kül türe onu kavuşturmak büyük bir Kizmet olaüaktır. Yurdun en imara knuhtaç kısmı nasıl şark bölgesi ise, fcugün hızla ilerliyen kültür savacında da en ziyade üzerinde durul-fcnıya değer memleket bölgesi yine doğudur.
Bir taraftan istibdat idaresinin ve bir taraftan da düşman istilâsının acılarına göğüs geren şark, maalesef memleketin her tarafından Saha geridir. Ve her yerden fazla İme ve maarife muhtaçtır.
Açık söylemek lâzımdır ki, devlet henüz, konfor merkezlerde şark bölgesi arasındaki mesafeyi yene -Vek şarka lâzım olan ilim adamlarını yollıyamamıştır. Geçen yaz Erzurum lisesinde dört beş ay, haftada 11 o saat münhal ders bulunduğu ^u söylersem, vaziyeti rakamla da göstermiş olurum.
1937 senesinde lisenin son sınıfından mezun olan gençler, felsefe derli girmemiştir, buna mukabil, olguncuk imtihanına tâbi olarak muvaf-lakıyelsizliğe uğramışlardır. Talebe geçen sene beş aya yakın edebiyat hocası görmemiştir.
Trabzon lisesinde de, Kars lise -rinde de ayni dertlerle karşılaşılmışım Birtakım boş dersler yardımcı »ğretmenler tarafından doldurul -■nuştur. Artık sabit olmuştur ki, ramama tedrisat ve yamama hocalarla. ne gençler Üniversiteye iste-Hiğimiz gibi hazırlanıyorlar, ne de fcsgarî lise tahsilinden aranan ga -Veye ulaşabiliyorlar.
Kahvede bilârdo oynıyan lise me-tunlarile görüştüm:
— Devlet kapısında iş bulamadık, Istanbulda tahsilimize devama patamız olmadığı için imkân göremiyoruz. Üniversitelilere mahsus bir talebe yurduna şiddetle ihtiyacımız blduğu halde, beş senedenberi Üniversitenin başında bulunan rektör tizi düşünmüyor. Biz de âli tahsillinizi yapamıyoruz., dediler.
Hiç şüphe yok ki, bu vaziyet dün çok daha fena idi. Bugün Üniversite talebe yurdunu bir ihtiyaç olarak hisseden bir genç buluyoruz. Dün bu da yok idi.
Dün okumayı haram telâkki eden köylü, günlerce uzaktan taş Çekerek mektep binasını kendisi yapı -yor.
Liselerde öyle talebeler var ki, »yarın memlekete müfit olabilmek iiçin, karda kışta ayaklarında çarıkla, günde gidip gelme iki saat yol katederek lise tahsillerini yapıyorlar.
Daima daha iyiye ulaşabilmek 1-çin mukayeselerimizi dün ile, yani fena İle değil, yarın ile yapmıya mecburuz ve onun için diyoruz ki, doğudaki kültür durumu, memle -ketin yükselme savaşma ayak uyduracak insanlar yetiştirmekten u-zaktır. Doğu bölgesinin Ankaraya ve İstanbula uzak bulunuşu, gerek keyfiyet, gerek kemmiyet bakımından muallimlerin oralardan gifmesi-•ne mani oluyor. Vekâlet te evvelâ •belki de haklı olarak, muallimlerini ■.büyük merkezlere gönderiyor. O -’raların kadrolarını ikmal ettiriyor. Buna mukabil şarklı gençler de yine haklı olarak müteessir oluyor -lar;
j — Bizim garp vilâyetlerindeki arkadaşlarımızdan ne farkımız var, diyorlar. Vanda, Karsta, Artvinde doğmuş ve buradan ayrılamamış bulunmak, cezayı müstelzim bir hareket midir ki, devletin ayni ilfm müesseselerinden, mezun olduğu -muz halde, her bakımdan oradaki arkadaşlarımızdan geri kalmış olalım?
Şurad, muHddor Wr cevaba da söyliyeceklerimizi ilâve edelim:
Hiç jüphe yok okuma talebini hoca arzı karşıl,yamamaktadır. Artık her yedi yaşma gelen çocuk mektep istiyor. Vekâlet, bütçe sı -kıntısî içinde, tatlı bir ıztırap çekiyor. Elden gelen her feyi de yapı-yor; fazlaaı olmuyor.
Bunun İçin ortaya atılan bir tik-

ri burada tekrar hatırlatmayı yersiz bulmuyoruz. Üniversite gençlerinden ve elleri ayakları tutan mütekaitlerden köy muallimi cğarak iztifa-de etmek...
Bulgaristanda olduğu gibi leri mecburî mükellefiyete tutmak ve mütekaitlere de onlan köyde çalıştırmak.
genç-tâbi arazi
Eğer şark bölgesini kalkındırmak İstiyorsak orada mutlaka sanayi hareketi yaratmak lâzımgelmekte -dir. Senenin yedi sekiz ayında karla mestur olan bir diyarda başka yola gitmenin doğru olmadığı kanaati hâkimdir. Doğu vilâyetlerinin sanayileşmesi için her imkân mevcuttur. Evvelâ İğdır pamuklarını iplik haline kalbetmek lâzımdır. Kars hayvancılığını tek alıcı Rus -yanın inhisarından kurtarmak ve hayvan satışını iç pazarlara yapmak için, et ve et müştakatı sanayiini kurmak mümkündür. Şarkın, şeker fabrikasına olan ihtiyacı da gayrikabili inkârdır. Şu halde şark bölgelerinde sun’î sanayii yükseltmek zarurîdir.
Halbuki mektepler, şarkın bu ileri durumu hiç nazarı dikkate a -lınmadan kurulmuştur. Mütemadiyen müstehlik insanlar yetiştir -inektedir.
Bütün şark bölgesinde sanayi mektebi namına hiç bir şey yok -tur. Ancak Erzurumda silâh fabrikasının yıkık odalarında, fabrikaya usta amele yetiştirmek ve vatan -perver hocaları fahrî olarak çalıştırmak suretile bir mektep kurulmuştur. Geçen seneler zarfında vâki o-lan bütün müracaatlere rağmen bu san'at yuvasına vilâyet hiç yardım etmemiş, Meclisi Umumî de istediği halde nedense bütçeye bu mek -tep için 500 liradan fazla tahsisat koyamıyarak, böyle bir yuvanın gelişmesine hizmet edememiştir. Dolayısile lise mezunu olan genç -ler de bilardo oynamaktadırlar.
Eğer Van Üniversitesi kurulacak ise, buralardan o Üniversiteye talebe temin etmek için mükemmel liseler açmak lâzımdır. Erzurumda 7-8 senedir inşa edilmekte olan ve devletin başına bir milyondan fazlaya patlıyan lise binası hâlâ işe yaramamaktadır. öğrendiğime göre, bina işinde müteahhit aslında haksız, şartnameye göre haklı imiş. Vekâlet, binayı tesellüm etmemekte haklı, inşaatı kontrol etmemekten dolayı haksız imiş.
Şark bölgesindeki kültür işleri Maarif Vekilinin bir tetkik seya -hatirrt bekliyor. C. B.
SPOR Bisiklet Müsabakası
(Battarafı 5 inci »avfada)
Yarışın bitmesine iki kiltjftetre kalındığı zaman 9 kişilik grup birinciliği. almak için vasatî 45 kilometre ile koşmıya başladılar ve va-rfş noktasına 200 (metrb kalındığı vakit yaptığı kuvvetli bir atakla Ko-caeli’den İbrahim 4 saat 22 dakikada birinci, tekerlek farkıyle Eskişehir den Zekeriyya ikin, Konyadan Ahmet üçüncü, Eskişehiden Osman dördüncü, Bursadan Hikmet beşinci, îstanbuldan Lambo altıncı, Eski-şehirden Faruk yedinci ve Faik sekizinci, Ankaradan Nuri Kuş da dokuzuncu gelmişlerdir.
İkinci plâtonu bir buçuk dakika sonra Ali, Osman ve Sabri, Bayram, bunlardan sonra da Narmi ve Haşan bitirmişlerdir.
Kumanyada orduya tebarruat
Bükreş, 14 (A.A.) — Rador a-jansı bildiriyor:
Kral Karol, ordu teçhizatı listesine beş milyon, Veliaht ta yarım milyon teberrü etmiştir.
Kral bu münasebetle gönderdiği mektupta en fakir halkın dahi yurdun silâhlanması için teberruda gösterdiği miisaraattan çok mütehassis olduğunu bildirmiştir.
Veliaht, Rumanya ordusunun takviyesine bütün kalbile hiamet et( tiğini kaydetmektedir.
Mussolininin Nutku
(Baharatı t İnci aayfada)
kı arkadaşlar;
Yedi sene evvel huzurunuzda i-rad etmiş olduğum nutukta söylediğim aon sözleri hatırlıyor musunuz? «Halk, evet, diye bağırmıştır.» Yürümek, inşa etmek ve icabederse çarpışmak ve kazanmak... Aranızda bulunmak saadetini ve zevkini duyduğum şu sırada geçen yedi seneye bakarken size soruyorum:
(İtalyan milleti bu parolaya sadık kalmış mıdır? «Halk, evet, diye bağırmıştır». İtalyan milleti bu prensibe sadık kalmıya hazır mıdır?) «Halk, tekrar evet, diye bağırmıştır.»
Filhakika İtalyan milleti yürümüş, çarpışmıştır.
İtalyan milleti, Afrikada AvrupalI askerî mütehassısların yenilmez addettikleri düşmanla çarpışmış ve muzaffer olmuştur. Bazı garantilerin ebediyen muvaffak olacağını iddia edenler vardı «Halk, uzun bir ıslık çalmıştır» ît'alyan milleti zecrî tedbirler koalisyonu ile de çarpışmış ve onu mağlûp etmiştir. Bu koalisyon, şimdi Leman gölünün kenarında mermerden yapılan o büyük türbeye arkasından ağlıyan kimsesi olmadığı halde gömülen Milletler Cemiyeti tarafından vücude getiril-inişti. Italyan milleti, İspanyada Franco’nun kahraman kıtaatile yan-yana çarpışmış «Halk, Franko ismini muttariden tekrar etmiştir» ve bu mücadele tamamile ezilen de-mo-bolşevisit koalisyonuna galebe çalmıştır.
Geçen yedi senenin tahlili şudur: İmparatorluğun fethi, Arnavutluk Krallığının İtalya Krallığile birleşmesi ve her sahada kuvvetimizin artması (şiddetli alkışlar). Size hitap ettiğim şu esnada dünyanın her tarafından milyonlarca insan, belki de yüz milyonlarca insan nikbinlik ve bedbinlik içinde çalkanarak şu suali soruyorlar: Sulha doğru mu gidiyoruz, yoksa harbe doğru mu? Bu sual herkes için, fakat bilhassa karar vermek mes’uliyetinl bir a-ralık yüklenmiş olanlar için vahimdir. Bu istifhama ben vaziyetin objektif ve soğukkanlılıkla tetkikinden sonra hali hazırda Avrupa’da, bu kıt’ada başlayıp bütün dünyaya yayılması zarurî olan bir harbi muhik gösterecek bir vüsatte ve ehemmiyette meseleler mevcut olmadığı şeklinde bir cevapla mukabele ederim. Avrupa siyasetindeki düğümler belki de kılıç kullanmıya hacet kalmadan kesilebilir. Bununla beraber bu düğümlerin kat’î surette çözülmesi lâzımdır. Çünkü bazan a-cı bir hakikat uzun bir kararsızlığa tercih edilir. Yalnız îtalyanın değil, Almanyanın da ve binaenaleyh mihverin de kanaati budur. «Halk bu sözleri sürekle alkışlamış ve Hitler ismini mut'tariden 'tekrarlamıştır.»
Mihver, uzun seneler iki rejimin ve iki ihtilâlin muvazi bir hareketinden ibaret kaldıktan sonra «Mi-lan» paktı ve bu ay Berlin’de imza edilecek olan askerî ittifakla iki devleti ve iki milleti biribirinden a-yıramıvacak şekilde birleştirecektir «Alkışlar ve Duçe sesleri». Her sabah ellerinde bir dürbünle belki de muhtemel bir çatlak arayanlar, şimdi mahcup olacaklar ve küçük düşeceklerdir.
Kimse hülya bakiyelerde geçin-miye kalkmasın, kimse faydasız ü-mitler beslemesin, çünkü faşizm’in sarih bir doktrini, benim de sarsılmaz bir iradem vardır. Bütün milletlerin derin arzusu olan adalet dairesinde bir sulh istediğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için eskisi gibi ve eskisinden daha iyi bir şekilde Almanya ile beraber yürümiye devam edeceğiz. Büyük demokrasilerin polemikçilerini bu noktai nazar hakkında mümkünse âdilâne bir hüküm vermiye davet ediyorum. Biz sulhu herkesçe malûm olan dahilî variyetimizin kötülüğünden dolayı istemiyoruz. «Halk, bu müstehzi-yane cümleyi handelerle karşılamıştır». On yedi senedenberi düşmanlarımız boş yere başımıza bir felâket gelmesini beklemişlerdir. Daha çok bekleyeceklerdir. Cesaretsizlik yüzünden de harpten korkmuyoruz. Esasen korku hissi bize tamamile yabancıdır. Yakın bir hududun öbür tarafında bazı fuzulî sev-
külceyş mütehassısları ovada bir gezinti yapmanın kolay olduğuna dair bazı saçma sözler söylüyorlar. Fakat birinci François İle sekizinci Charles devirleri geçmiştir. Artık bu şekilde bir harp yapmak imkânı yoktur. Alplerin arkasında bugünkü gibi 45 milyonluk mühim bir kütle mevcut olmadığı zamanlarda bile ecnebi müstevliler Talamone’dan Fomovo’ya kaadr ttalyada uzun bir muvaffakiyet kazanamamışlardır. Piemonte’liler şerefle dolu askerî tarihinizde İtalyan topraklarında bir gezinti yapmanın pek sıhhî birşey olmadığını gösteren unutulmaz safhalar vardır. Fakat totaliter devletlerin gösterdiği samimî sulh arzusuna büyük demokrasiler de ayni samimî sulh arzusile mi mukabele e-diyorlar? «Halk, hayır, diye bağırmıştır.» Bu sualin cevabını siz verdiniz, ben sade hali hazırdaki şerait İçinde bu arzudan şüphe etmenin meşru olduğunu söylemekle iktifa' edeceğim.
Son zamanlarda dünyanın üç kıtasının haritası değişmiştir. Bununla beraber Japonya, Almanya ve î-talya büyük demokrasilerden ne bir tek metre murabbaı arazi, ne de bir tek adam almışlardır. O halde demokrasilerin hiddetini nasıl izah edelim? Bu hiddetin ahlâkî endişelerden neşet ettiğine mi bizi inandırmak istiyorlar? Onların imparatorluklarını nasıl kurduklarını ve hangi metotlarla idame ettirdiklerini bilmediğimizi mi zannediyorlar? Fakat mevzuubahsolan arazi meselesi değil, büsbütün başka birşeydir.
Versailles’da bir sistem, Almanya’ya ve İtalya’ya karşı tabancaları çevirmek sistemi ihdas edilmişti. Şimdi bu sistem tamir edilemiyecek surette yıkılmış olduğu için onun yerine az çok taleb edilen az çok tek taraflı garantiler ikamesine uğraşılmaktadır. Demokrasilerin samimi-^ yetle sulh davasına bağlı bulunmadıkları itiraz götürmez bir vakıa ile fepat edilmiştir. Demokrasiler beyaz harp ismi verilebilecek olan bir harbe daha şimdiden başlamışlardır.
Bu harp, İktisadî sahada yapılmaktadır. Onlar bizi zayıflatmak hülyasına kapılmılşardır. Fakat harpler yalnız altınla kazanılmaz. Azim, altından daha mühim ve cesaret elzemdir. Süratle çoğalan ve Baltık denizinden Hind Okyanusuna kadar uzanan 150 milyonluk müthiş bir insan kütlesi ezilemez. Yapılacak her türlü hücum en kat’î bir kararla reddedilecektir. Tabancalar sisteminden sonra garantiler sistemi de yıkılacaktır. Arkadaşlar, bunu size söylemek vazifemdi. Çünkü etrafa fazla ümitler ve aldatıcı hülyalar saçmak faşizmin şiarı değildir. İtalyan milleti gibi kuvvetli bir millet, hakikat ve şeniyeti sever. Sulhu muhafaza etmek ve bizi tehdit edecek olan her türlü tecavüzü her an tardetmek i-çin silâhlarımızın kuvvetini arttırıyoruz.
Arkadaşlar, dahilî mahiyette meşelerden bahsetmeyi ihmal ede-miyeceğim. Bütün bu meseleler, bir tek cümle içine sığdırılabilir. Millet ve rejim, İtalya’da biribirinden ayrılmaz bir blok teşkil etmektedir. İçtimaî sahada şimdiye kadar takip etmiş olduğumuz prensiplere tamamile sadık bulunuyor, yeni nesli yetiştirirken gerek ahlâkî, gerekse bedenî bakımdan yeni İtalyan tipini yaratıyoruz. Denizaşırı topraklarımızı kıymetlendirmek suretile halkın hayat şartlarını ıslah etmek istiyoruz. Fakat bu işler ciddî bir disiplin, gayret birliği ve irademizin misli görülmemiş bir şekilde geril-mesile başarılabilir. Faşist devrinin İtalyanları böyle şeylerden korkmazlar. Doksan sene evvel küçük Piemonte asırlık bir imparatorluğa, meydan okumuştu. Bu hareket', o zaman bir cinnet addedildi, fakat ayni zamanda bir iman hareketi 1-di. Bu iman tarihin üzerlerinde mevcut idi. O zaman ittihat hareketine başlıyan bütün vatandaşlar, Pi-emonte’ve çağırıldılar. Torinolular, o zamanı hatırlatmak ve 184R deki İtalya ile faşizmin 17 nci senesindeki ttalyanlar arasında bir mukayese yapmak için bu orijinal, simimi, derin ve meşru bir fırsat teşkil eder. Bu doksan sene içinde kuvvetli bir köprü kurulmuştur. İstikbalimizden kim şüphe edebilir! Arkadaşlar, size
POLİSTE: * |
Denize atlarken kayaya çarptı
Kocamustafapaşa İpekçi çıkmaz )okağı 5 numarada oturan 12 yaşında Yusuf, dün Kumkapı sahilinde denize atlamış ve başını kayalara çarptığı için ağırca yaralanmıştır. Yusuf, berayi tedavi hastaneye kaldırılmıştır.
Kıskançlık yüzünden dövüştüler
Halıcıoğlu Dere sokak 2 numarada otuarn Anna ve Sultana dün bir kıskançlık yüzünden kavga etmişler ve yekdiğerini cerhettiklerinden zabıta tarafından yakalanmışlardır.
Otomobil çarptı
Beyoğlu Temizlik amelesinden Haşan, çöp arabası ile dün Tepeba-findan geçerken . o sırada oradan geçmekte olan Muğla 47 numaralı hususi otomobilin sademesine maruz kalmıştır. Çarpışma neticesinde Haşan muhtelif yarlerinden yaralanmış ve tedavi için hastaneye kal-* dırılmıştır. Otomobil hâdiseyi müteakip kaçtığı için zabıta tarafından a-ranmaktadır.
«oo liralık İğneyi çaldırdı
Maçka, Teşvikiye caddesi Varari apartımanmda oturmakta olan manifaturacı Marko ile karısı Klara, dün vapurla Köprüden Büyükada-ya giderlerken Klara’nın göğsünde bulunan 400 lira kıymetindeki iğneyi zayi etmişlerdir. Bunun üzerine zabıtaya müracaatta bulunmuşlardır. Zabıta vapurun gayet kalabalık olduğunu nazarı itibara alarak bir sirkat İhtimali karşısında tahkikata başlamıştır.
Blçak çekti
Sarıyerde oturan Nazif ve Şakir arasında dün bir kavga çıkmış ve Nazif, bıçak çekerek Şakiri yaralamak istemişse de etraftan yetişenler tarafından kazanın önüne geçilmiştir. Nazif yakalanmıştır.
Ortaklık bozulunca I
Taksimde Yenişehirde oturmakta olan Yani ve Feriköylü îstamat ve Vasil aralarında anlaşarak çalışmak için Büyükadaya gitmiştir. Fakat a-daya ayak bastıktan sonra aralarında bir anlaşmamazlık çıkmış ve kavga etmiye başlamışlardır. Hiddetle biribirine hücum eden ortaklardan Vasil, Yaninin kulağını ısırıp koparmıştır. Bunun üzerine hâdiseye zabıta müdahale etmiş ve suçlu Vasil yakalanmış, Yani de tedavi altına alınmıştır.
Rezalet çıkarmışlar
Beyoğlunda oturan Faik, Jirayr yanlarında Beyazıt'tan Mehmet isminde bir arkadaşları olduğu halde dün Çeşme sokağında Fahrinin meyhanesinde bir müddet rakı içmişlerdir. Fakat biraz sonra içtikleri rakının tesirile bulut gibi sarhoş olan kafadarlar, meyhanede ötekine, berikine sarkıntılık ederek kovga ve rezalet çıkarmıya başlamışlar ve zabıta tarafından yakalanmışlardır.
Bir fabrikada yangın çıktı
Balatta vapur iskelesi başında bulunan Sami’nin iplik fabrikasında dün elektriğin kontak yapması yüzünden yangın çıkmıştır. Bazı eşya ve malzeme yanmış ve itfaiye yetişerek ateşin büyümesine meydan vermeden söndürülmüştür.
kat’iyetle şunu söylemek isterim ki ne, olursa olsun bütün hedeflerimizi elde edeceğiz.»
Bu nutuk dakikalarca alkışlanmıştır.
Fransızların görüşü
Paris, 14 (A.A.) — Fransız siyasî mehafili, Mussolini’nin nutkunun i-tidalli olduğunu ehemmiyetle kaydediyorlar. Bilhassa Almanya ve î-talyanm sulh istediklerine dair Mus-. sollni’nin verdiği teminat nazan dikkati celbetmiştir.
Nutkun, demokrat memleketlerin tehdit edici variyeti hakkındaki parçasına çelince, Fransız siyasî meha-flli demokrat devletler tarafından kurulan garanti sisteminin münhasıran tahakküm teşebbüslerine karşı kovmayı istihdaf eylediğini tebarüz ettirmektedir. Eğer Mussolininin iddiası gibi mihver devletleri hiç bir tecavüz emeli beslemiyorlarsa, mez-1 kûr sistemin yıkılacağını söylemek mantıksız olur. Chamberlain ve Da-ladier’de ayrıca bu sistemin bütün sul'u milletler İçin açık bulundu-rulduğunü müteaddit defalar ilân etmişlerdi"
rap yo |
PAZARTESİ: 15/5/939
12.30 Program.
12.35 Türk müziği — PL 13,00 Memleket saat ayarı, a-
jans ve meteoroloji haberleri.
13,15-14 Müzik (Senfonik plâklar)
18.30 Program.
18.35 Müzik (Opera hakkında -Cevdet Memduh tarafından konuşma, Plâklarla misaller.)
19,00 Konuşma (Doktorun saati).
19,15.Türk müziği (Halk musikisi) Halk türküleri ve oyun havalan.
20,00 Memleket saat ayan, a-jans ve meteoroloji haberleri.
20.15 Türk müziği (Klâsik prog ram)
İdare eden: Mesut Cemil Ankara Radyo Küme Heyeti 21,00 Konuşma
21.15 Esham, tahvilât, kambiyo, nukut ve ziraat borsası (fiyat)
21,25 Neşeli plâklar - R.
21.30 Folklor (Halil Bedi Yönetken tarafından)
21,45 Müzik (Oda müziği-Beet-hoven - Trio si bemol majör)
Piyano - Ulvi Cemal Erkin Keman - Necdet Remzi Atak. Viyolonsel - Edip Sezen.
22,10 Müzik (Melodi - Pl.)
22.15 Müzik (Küçük orkestra • Şef: Necip Aşkın)
1 — Gibish - Çakır keyfim: Viyana şarkısı
2 — Glessmer - Sabah selâmı 1 Fantezi.
3 — Künneke - Ledi Hamilton operetinden potpuri.
4 — Künneke - Mavi elbiseli hemşireler operetinden, Morş - ar. final.
5 — Delibes - Kopelya balesinden bebek dansı - vals.
23,00 Son ajans haberleri ve yarınki program.
23.15 Müzik (Caz ban d - Pl.)
Tramvaydan düşerek yaralandı
Taksim Tarlabaşında oturan Yor-gi, dün Beşiktaşta Kemalin idaresindeki Bebek - Eminönü tramvayının arkasına atlamış, fakat yere i-nerken muvazenesini keybecfcrek yere düşmüş ve vücudüftün muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmıştır. Kendisi derhal Beyoğlu Belediye hastanesine kaldırılmıştır.
Taşla yaralama
Kasımpaşa, Samancı meydanında oturmakta olan Safiyenin 5 yaşındaki çocuğu Bekir, dün mahallede oynarlarken komşularından Vasfiye-nin 4 yaşındaki kızı Suzam başında ntaşla yaralamıştır.
İki hırsız yakalandı
Yusuf ve Sadık isminde iki hırsız, dün sabahleyin saat sekizde Sirkeci istasyonunda amelelerden Ekrem, Hâmit ve Mustafa’nın elbise ve a-yakkabilarını c3İa’“,v kaçarlarken yakayı ele vermişlerdir. v
Mütecaviz F ayinler
Kızıltoprak, 22 numaralı köşkte kiracı olarak oturan Sacide ve Zeynel karısı Saliha ayni köşkün sahibi bulunan Cevdetin dairesine hücum ederek cam ve çerçeve namına ne varsa aşağı indirmişler ve Cevdete hakarette bulunmuşlardır. Zabıta haklarında takibat yapmak için kendilerini yakalamıştır.
Pençereden düştü
Üsküdar Selâmi Ali caddesinde 51 numarada mukim Kâzım muvazenesini kaybederek pençereden sokağa düşerek sol kolu kırılmış ve vü-cudünün muhtelif yerlerinden yaralanmıştır. Tedavi için Hayadrpaşa numune hastanesine kaldırılmıştır.
Arkitekt (Mimar)
Bu derginin 97-98 nd sayılan, zengin bir münderecat ile çıkmıştır. (Arkitekt) bu sayı ile dokuzuncu intişar yılma girmektedir. Sekiz senedenberi, ^nütemadi ve muntazam bir neşriyat yapan ve bu suretle Türk mimarlığını yalnız memleketimizde değil, hariçte de iyi bir suretle ta-nıtmıva muvaffak olan (Arkitekt) 1 tavsiye ederiz.
Dr. İHSAN SAMİ mm GONOKOK AŞISI Belsoğukluğu ve İhtilâflarına karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Dlvanyolu Sullanmahmud türbesi No. 118
YENÎSABAH
'15 MAYIS 1939
Sayfa ı •
LUMSÂGO
3EL
i'
()
ve ARKA ROMA
F

x)
KAN ve DERMAN
TIZMA AĞRILARI

NİHAYET BULDU!
»iru-CNltMC Terkibinde bulunan kinin, çelik, arsenik ve BlOGhNlNb î acl nebatat hülâsalarile tababetin fevkalâde ehemmiyet verdiği şayanı hayret muvaffakiyetler temin ettiği biı devadır.
D î .. c Uzun ve kısa ateşli ve ateşsiz süren hastalık-
EiOGENllNE : lardan sonra görülen zafiyet, halsizlik, kan -sizlik hallerini mucize gibi pek kısa bir zamanda izale eder. Kandaki kırmızı yuvarlacıkları tazeler ve çoğaltır. Iştihayı açar, dermansızlığı giderir, vücude daima gençlik, dinçlik verir, cildin soluk rengini canlandırarak pembeleştirir.
I7NİMI7 Sinirlerin kıymetli ve sadık bir arkadaşıdır. DİL/GEIN’InE Z Sinirlere kuvvet verir. Hastayı ve muhitini usandıran bir çok asabi buhranları en çabuk bir zamanda şifalandırır. Hiç bir sinir ilâcı: Nevrasteni ve isteriye müptelâ olanlara (BİOGENİNE) kadar istifade temin edemez.
Gençlerde görülen ve çok defa nevrasteni -den mütevellit olan iktidarsızlık ve bel
gevşekliğinde pek mühim rol oynar.
Sıtmaya karşı fevkalâde koruyucu tesiri olduğu gibi sıtma nekahatlerinde de pek müessirdir.
RİOCFNltNP • Seker^ lıaP şeklindedir. Büyük ve küçükler kolaylıkla alabilirler. Sıhhat Vekâletinin müsaadesini haizdir. Her eczanede bulunur.



BİOGENİNE :
BİOGENİNE :
; MEŞHUR ALlCOCK’S VAKILAR!, AYNI
4 ŞEKİLDE İCRAYI TESİR ADAREK BÜTÜN TESKİN EDER
IN1ZI TEDAVİ VE
Lumbugo. Siyatik voya gögüa ır ALLCOCK S yakı
apıştırınız. I
vvotlı ağrılı
ALLCOCK 8
DAMANDA
AĞRILAR.’
Vapurların Haftalık Hareket Tarifesi ib Mayısdan 22 Mayısa kadar muhtelif hatlara kalkacak vapurların İsimleri, kalkış glln ve saatleri ve kalkacakları rıhtımlar.
— Salı 12 de (Ege), Perşenbe 12 de (Climhurt-yet), Pazar 16 da (Aksu). GaTafa rıhtımından. j — Sah 18 de (Antalya), Cumartesi 18 de (Ül-gen). Sirkeci rıhtımından.
— Sah, Perşenbe ve pazar 9,30 da (Uğur).
Tophane nhtLmmdan.
— Her gün 8,45 te (MarakaZT sistemi vapurlardan biri, Cumartesi aynca 13,30 da ve pazar 20 de (Trak). Galata rıhtımından.
— Pazartesi, çarşanba ve cuma 8,15 te (Trak), ayrıca çarşanba 20 de (Ülgen). cumartesi 20 de (Antalya). Tophane nhtımmdan.
— Salı ve cuma 19 da (Bursa). Tophane rıhtımından.
— Pazar saat 9 da (Tayyar). Tophane rıhtımından.
— Çarşanba 15 te (Saadet), cumartesi 15 to (Bartın). Sirkeci rıhtımından.
İzmir sürat hattına — Pazar 11 de (Ankara). Galata nhtımmdan. Mersin hattma
Karadeniz hattına
Bartın hattına
İzmit hattına
Mudanya hattına
ALLCOCK3
27 1/2 kuruştur.
ALLCOCK 8 y
ALLCOCK
Bandırma hattma
Karabiga hattma
İmroz hattına
Ayvalık hattma

— Salı 10 da (Çanakkale), cuma 10 da (Etrüsk). Sirkeci rıhtımından.
Not s
Vapur seferleri- 'hakkında her türlü malûmat tolefon numaraları yazılı Acentelerden öğrenilir.
Karaköy Acenteliği
Galata Acenteliği
aşağıda
' İstanbul Belediyesi Hânları
ALLCOCK’S POROUS PLASTERS
— Karaköy, Köprübaşı
— Galata, Deniz Ticareti Müd. binası altmda
— Sirkeci, Yolcu salonu
42362
40133
22740
SATİLIK FABRİKA
- Neft Sanayi anonim şirketinin bina buhran vergisinden ve Belediye sunumdan Belediyeye borcundan dolayı haciz altma alman A. Kava-ında Umıiryerinde eski 105, 107 yem 21/1 No. kârgir fabrikanın dört arafı duvarla çevrilmiş ve bir kârgir yazıhane ve yine kârgir kimyaha-ıe 21/1 alât ve edevatı sabite 18 adet muhtelif tonda tank ve tuğla ile vrili iki adet taktir kazanı, kârgir tuğlalarla çevrili iki buhar kazanı, r adet atölye derununda iki torna tezgâhı, bir makkap, bir motor, bir linamo bir buharla müteharrik istim makinesi ve diğer kârgir bina da-nilinde 5 adet buharla müteharrik bomba, ve bir adet hava makinesi ve İki adet kuyu ve bir adet tasfiye kazanı ve yine 21/1 No. da da ortadan bölünmüş bir kat ve üzeri galvaniz saçla kapalı kârgir depo tahsili emil kanununun 13 üncü maddesine göre muhammen bedeli olan yüz kırk bir bin beş yüz seksen 141580 lira bedelle tarihi ilândan itibaren 11 ğün müddetle Beykoz İdare heyetinden satılığa çıkarılmıştır. Şartnamesini görmek istiyen taliplerin bu müddet içinde Beykoz Belediye Tahsil haşmemurluğuna müracaatla her gün malûmat alabilecekleri ve muhammen bedelin %7,5 olan on bin altı yüz on dokuz lira elli kuruş 10619 lira 50 kuruş müzayededen evvel nakden veya muteber bir banka mektubu ile birlikte ihale günü olan 16/5/939 salı günü saat 10 da müracaatları ilân olunur.

TÜRK HAVA KURUMU
Büyük Piyangosu
İkinci Keşide: 11-Haziran-939 dadır.
Büyük İkramiye. 45.000 Liradır. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır. ..
Yeni tertipten bir bilet alarak İştirak etmeyi İhmal etmeyiniz. Siz de piyangonun meı'ud ve bahtiyarları arasına girmiş olursunuz...
ocakları müddetle
Sirkeci Acenteliği
Şehir hatları vapurları kahve l/Haziran/939 dan itibaren bir sene açık artlırma ile kiraya verilecektir.
Arttırma 18/5/939 saat 14 de Deniızbank Kamara servisinde yapılacaktır. (1500) liralık teminat lâzımdır. Şartlan öğrenmek için her gün mezkûr servise müracaat edilebilir.
Nafıa Vekâletinden
Emlâk ve Eytam Bankası İlânları
Eksiltmeye konulan iş :
1 — Büyük Menderes tâbilerinden Çürüksu üzerinde yapılacak regülâtörle Sarayköy ovasını sulamak üzere açılacak kanal hafriyat ve sınaî imalâtı keşif bedeli (446.579» liradır.
2 — Eksiltme 15/6/939 tarihine rastlıyarı perşembe günü saat 11 de Nafıa Vekâleti Sular Umum Müdürlüğü su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır.
3 — İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel şartnamesi, fennî şartname ve projeleri 22 lira 33 kuruş mukabilinde Sular Umum Müdürlüğünden alabilirler.
4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin «21.613» lira «16» kuruşluk muvakkat teminat vermesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulunan vesikalarla birlikte bir dilekçe ile Nafıa Vekâletine müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri şarttır.
Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmıyanlar eksiltmeye iştirak edemezler.
5 — İsteklilerin, teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar Sular Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilin-
de vermeleri lâzımdır. Postada olan gecikmeler kabul eânmez.
■1789» «3329»
Krem Balsam in
Kanzuk
Bütün dünyaca takdir edilmiş sıhhî güzellik kremleridir.
Gece için yağlı, gündüz için yağsız ve halis acıbadem çeşidleri hususî vazo ve tüp-lerce satılır.
İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL
,1
icra dosya No.______ Nevi Gayrimenkulun mahalli Hesap No.
Üsküdar Mamüştemilât bir bap Boğaziçi Beylerbeyi Havuzbaşı yalının 24 hissede 21 his- caddesi eski 12, 13, 14, 15 yeni
sesi- 17, 17, 20, 19, 19, 22 No. lu B. 16
Bankamıza ipotekli olup Üsküdar îcra memurluğunca yukarıda numarası yazjlı dosya ile 30/5/939 salı günü açık arttırma ile satılacak olan gayrimenkulu alanlar arzu ederlerse banka bu gayrimenkul mukabilinde kendilerine mevzuatı dahilinde para ikraz edebilir. «2688»
Bayanlara mahsus 14 ayar altın saatlerin, zencin çeşitleri gelmiştir.
3 Hra
İstanbul, ( Sirkeci naırııyar am -barları sırasında Lidan Hanı itti -şalinde Yelkenci ITan No. 8 saat 9 - 14 te müracaat.
TÜRKİYE İŞ BANKASI
I — Şartnamesi mucibince 250.000 metre düz beyaz kanaviçe kapalı zarf usulile eksiltmeye konmuştur.
II — Muhammen bedeli 38750, muvakkat teminatı 2906.25 liradır.
III — Eksiltme 30/V/939 salı günü saat 15 de Kabataşta Levazım Şubesi Müdiriyetindeki Alım komisyonunda yapılacaktır.
IV — Şartnameler her gün sözü geçen şube ile İzmir ve Ankara Başmüdürlüklerinden 194 kuruş bedel mukabilinde alınabileceği gibi nü-mune de görülebilir.
V — Mühürlü teklif mektubunu kanunî vesaik ile %7,5 güvenme parası makbuzu veya banka teminat mektubunu ihtiva edecek kapalı zarflarm eksiltme için tayin edilen günde eksiltme saatinden bir saat evveline kadar mezkûr komisyon Başkanlığına makbuz mukabilinde verilmesi lâzımdır.____________________________________«3240»___
Sahibi: Ahmet Cemaleddin SARAÇOĞLU
| Neşriyat müdürü: Macit ÇETİN Basıldığı yer: Matbaai Ebüzziya