A. A
icraatı
hey’et halinde toplandı
Nisanda Brezilyada bir köprünün çökmesiyle feci bir tren kazası olduğunu yüzlerce insanın
öldüğünü bildirmiştik. Yukarıdaki resim bu feci kazayı tesbit etmektedir
Hepsi denemeleri kazanamıyan eski mebuslardan ibaret olan ve yüzde 30 ları ihtiva eden aday listesi tesbit ve İnönünün tasvibine arzedildi
Yüzde otuzları tesbit etmek üzere bugün toplanacağı bildirilen ı divan,- diin bir heyet halinde içti-1 ma etmiş ve son kati listeyi tesbit,
| etmiştir. Toplantıda Başbakan, Saraçoğlu Şükrü, Hilmi Uran, Nihat Erim ve Ahmet Barutçu bulunmuş hazırlanan Jiste C. H, P. Genel Baş-
Başbakanın yerden göğe kadar hakkı var
Adviye FENİK
Uç Yargıtay âzası daha D. Parti
girdi
Şefkati OzkııtluErzurum,MesutGüney Çoruh, Galip Kıroğlu Antep adayları
Sivas Demokrat Parti aday listesi de belli oldu
ayın Başbakan'ın son pro-paganda gezisinde söyledi-ği nutuklar, matbuatımız da hemen hemen hiç bir akis yapmadan geçti. İktidar partisi gazetelerinde de az alâka gördü. Biz de, Sayın Günaltay’ın fikirlerini değer-.lendirecek imkân ve fırsat bulamadık.
Bir bakıma, bu alâkasızlığın sebebi olarak, Sayın İnönü'nün ilk defa ortaya attığı meseleleri Baş bakanın bir defa daha tekrarlamış olması âmil olarak gösterilebilir.
Bir memleket idaresini elinde bulunduran kimselerde hakikate ı büyük bir bilgi ve geniş bir dünya görüşü bulunması lâzımgeldiğinc Sayın Başbakanın Kastamonuda söylediği nutku okuduktan sonra bir defa daha kani olduk. Devlet adamı denilen kimselerin particiliği taassup derecesine getirip hâdiseleri mütemadiyen aynı zaviyeden görmelerinin hatalı olduğuna tekrar inandık. Behemahal partisinin vc bağlı olduğu kimselerin pro pagandasın! yapmak için, herkesçe malûm hakikatlerin üzerine kalın bir perde çekmenin iyi bir devlet idaresinin sırrı olmadığına bir kere daha kanaat getirdik.
Sayın Başbakanın Kastamonu nutkunda temas ettikleri mevzua girmeden evvel, bu seyahatin dış görünüşüne dair bir iki söz söylemekten kendimizi alamıyoruz:
Sayın Başbakanımız, bu seçim hengâmesinde hususi bir trenle Çankırı, Zonguldağı dolaşmış ve bi aralık yoldan Kastamonu'ya kada uzanmak imkânını bulmuştur. Hu susi tren ne zaman kullanılır; kimler kullanır, bunu biz, bir dcf.ı daha belirtecek değiliz. Hem bu mevzuda halkın hissiyatına ne kadar tercüman olsak beyhudedir. Bize, bütçede har vurup harman savurmadığını, tasarrufa pek çok I riayet ettiğini bir defa da, galiba 1 - Jİk,1*sar^a söylemiş olan Sayın ’emsettin Günaltay’a bu meseleyi he kadar tekrar etsek faydasızdır; esefle görüyoruz ki, o da bu lükse alışmış bulunmaktadır. Partisi için seçim propagandası da yapmağı çıksa, yine bir emirle hususî treni tahrik edecek ve bize yine Akhi-sardaki sözlerini tekrarlayacaktır.
Fakat bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz nokta bu değildir; bir, daha çok, seçmenlere fazilet, bilgi, dirayet dersi vermek istiyen Sayın Günaltay'ın şu Amerikan yardımı hakkında söylediği sözler üzerinde duracağız. Diyorlar ki:
■ Türk milletini temsil eden Cum-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
kanı İnönü’ye arzedilmiştir.
Haber aldığımıza göre, yüzde tuzların tesbitinde denemelerde ka-zanamıyan eski mebuslar tekrar listeye alınmaları prensibi gözönün-de bulundurularak hareket edilmiş tir. Bu suretle C. H. P. teşkilâtın seçmediği bütün müfritleri tekrar listesinde toplamış olacaktır.
Bu vaziyet karşısında yüzde o-tuzlaı- arasında yeni hiç bir isme ve simaya tesadüf edilmiyeceği muhakkak görülmektedir. Falih Rıfkı Atayın Ankaradan gösterilecek yüz de otuzlar arasında bulunduğu keza, Muhittin Baha Pars, Ekrem Uran, gibi müfritlerin eski intihab dairelerinde olmasa bile, başka bölgelerden kati listede yer alacakları kuvvetle muhtemeldir. Bu suretle Nurettin Artam, Naşit Hakkı Uluş, Feridun Osman Menteşoğlu'nun listede yer alacağı ümit edilmektedir.
Diğer taraftan haber aldığımıza göre Zonguldaktan yüzde 30 tara Falih Rıfkı Atay, Kars Milletvekili A-kif îyidoğan ve Dr. Operatör Necati Rızeden Necati Topçuoğlu, Muğ-ladan Şükrü Kaya merkezce milletvekili adayı gösterilmişlerdir.
Dünkü savımızda Yargıtay Başkanı Halil Ozyörükün müstakil İzmir ve İstanbul milletvekili adayı olarak D. P. listesinde yer alacağını bildirmiştik.
K diyetle önlendiğimize göre, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Reisi Şefkati Ozkutlu da Demokrat Par-Erzurum teşkilâtı tarafından gösterilerek denemelere işti etmiş D. P. adayı liste -girm.ştir. Bundan başka iki Yargıtay üyesi daha Demokrat Parti şkilâtı tarafından denemeleri ka nmr. bulunmaktadırlar. Bunların Yargıtay âzalarından Mesut Güney Çoruhtan. Galip Kınoğlu da Gaziantepten Demokrat Parti aday Jarı arasında yer alacaklardır.
Sivas D. P. adayları
Sivas. 15 (Telefonla) — Sivas De-okrat Parti milletvekili adayları belli olmuştur, isimlerini hildiriyo
Tokat Ağır Ceza Reisi İlhan Dizdar, Hafik Hâkimi Nurettin Ertürk, Yüksek Mühendis İbrahim Duygun, Nümune Hastanesi hekimlerinden Operatör Bahattin Tamer. Demokrat Parti il başkanı Avukat Rıfat Öçte, Avukat Ercüment Damalı, Hakikat Gazetesi sahibi Eczacı Nâzım Ağacıkoğlu. Avukat Şevki E-cevit. Avukat Mahir Türkay, Divriki Demokrat Parti Başkanı Tücar Hüseyin Yüksel.
ir (Devamı Sa. 6 Sü. 4 de)
Fuat Arna dün akşam tevkif edildikten sonra Turan Lokantasından çıkarılarak 2 ııci Şubeye götürülürken
Millet Partisi ileri gelenlerinden
Belediye 1
Reisinin
Seçime kadar icra takibatı yapılmıyacak
İnanılır bir kaynaktan öğrendiğimize göre, Belediye Başkanı B. Fuat Börekçi hem şerileı- lehine ilk emirlerini vermiş bulunmaktadır. Bu emir temizlik, imar, su v sağlık işleri müdürlüğüne rilmiş değildir. Bu emir lediye İcra Memurluğuna rilmiştir. Emirde kaydedildiğin göre bir, bir buçuk ay' müddetle belediye resim veya vergilerini ödemedikleri için haklarında icra takibatına geçilmiş hemşerileTe ‘ait dosyaların muamelesi durdurulmaktadır. Muameleli dosyalar durdurulduğu gibi aynı müddet içinde yeniden icra takip dojşyaşL açılmıyacaktır.
★ (Devamı Sa. G Sü. 2 de)
Yeni Doğanda bir cinayet
Dün g?ce 20 yoşındo bir genç, ar’-adaşı tarafından öldü ü'dü
Fuat Ama Ankarada
dün tevkif edildi
“İbret,, gazetesinde çıkan bir yazıdan dolayı hakkında takibata geçilen Arna o sırada lokantada akşam yemeğini yiyordu. Hâdiseyi tafsilâtile veriyoruz..
Ihsan Soyak acele Merkeze çağırıldı
AKINTIYA
Kabineyi kurdu
Milli Efıtlm Bakanlığı 11 İnci Devlet Besi Heykel Sergisi dün saat 12 de açılmıştır. Resimde İngiliz Elçisi tabloları tetkik ederken görülmektedir.
Zonguldak C. H. P.
Teşkilâtı çöküyor
Zonguldak, 15 (Telefonla) — A-day yoklamalarında yaptıkları siyaset oyunları neticesinde hiziplere bölünen şehrimiz C. H. P. ileri gelenleri, Zonguldak'ta başladıkları çekişmelere şimdi Ankarada da devam ediyorlar.
Öğrendiğime göre Başbakanın nutkunda da zımni tarizlere uğrayan Ereğli Kömürleri İşletmesi U-Müdürü İhsan Soyak alelacele An-karaya çağırılmıştır. Buna da sebep, Bay Soyakın seçim yoklama-Sa. C Sii. 6 da)
Dün gece saat 21.30 sıralarında Yenidoğan mahallesi Erzurum kahvesi yanında feci bir cinayet işlenmiş ve 18 yaşlarında Hacı Kopal isminde bir genç 20 yaşlarındaki arkadaşı Muzaffer Göçeroğlu ismindeki arkadaşını 12 bıçak darbesiyl yaralıyarak öldürmüştür.
Yaptığımız tahkikata göre hadis şöyle olmuştur:
Yenidoğfen mahallesinde oturan ve kadın ticareti yapan Hacı i$ minde sabıkalı bir genç yine ayn mahallede oturan Muzaffer ismin deki arkadaşı ile zaman zaman kev ga etmektedir.
Dün de bir hayli içmiş olan Genç ler Erzurum kahvesi önünde birbir lerine rastlamışlar ve ağız kavgası aa tutuşmuşlardır.
Bu sırada ağır lâflarla birbirine hakaret eden gençlerden I-Iacı, derhal evine koşarak büyükçe bir bıçak almış ve tekrar Muzafferin bulun-G Sü. 5 de)
Aynı suçtan Ulus hakkında da
takibat mı açıldı ?
Millet Partisi Genel İdare Kurulu âzalarından, eski Akçakoca kay-I makamı Fuat Arna, dün akşam 1 saat 20.30 da Millet Partisi ileri gelenlerinden Yusuf Kemal Tengir-şek, Osman Nuri Koni, Enis Akay-gen, Dr. Mustafa Kentli ve Nured-din Ardıçoğlu ile birlikte Turan lokantasında yemek yemekte olduğu esnada tevkif edilmiştir.
Sa. 6 Sü. G da)
General Plastıras
Yeni Hükümet Başkanı F'astiras diin gece Kral sarayında yemin etti
Atina, 15 (Ap) — Yeni Yunan Başbakanı General Plastiras ■merkezi koalisyon hükümetinin başkanı. olarak bu gece Kral sayarında yemin etmiştir.
Mina, 15 (Ap) — Yunanlstanın ye Başbakanı General Plastiras bu-n yeni -meıkezi hükümet- kabi-listesini, bu gece Krala takdim
edeceğini söylemiştir.
Plastiras, yeni bakanların, yo bu gece veya yarın sabah yemin edecek leıini b'ldirmiştlr Plastiras bundan başka, istifa eden liberal Başbakan Sofokles Venizelos'un da yeni hükümete iştirak etmeyi, prensip itibariyle, kabul ettiğini bildirmiştir.
Bağımsızlar !
D ağımsı/ adaylar listelerini hiç tetkik ettiniz mi? İçlerinde bir Darülacezeden aday, bir de pehlivan var!
Darülâcezedekiııe neyse, ona sözüm yok! Fakat pehlivana ne buyrulur?
Bu takdirde bir (le hakemlerden aday istemez mi?
Hem belki de pehlivan aday iktidarı minder zannetmiştir de C. II. P. nin sırtım yere getireyim diye düşünüyordur!
Fakat bana kalırsa, karşısında pehlivan değil, köşe minderi bulacaktır! —
Yedekçiniıı YEDEĞİ
Z A FF R
Sayfa: 2
ZAFER
-
İC - 4 -1950
Bir ayda 291 kaçak vakası
I
| Hâdiseler - Düşünceler |
PULSUZ İSTİDA
Yarenlikten yarenliğe
Muhip DİRANAS
Ö ıratan, günlük politikanın a ” yaklar altından, çamurlar, çirkefler içinden duyulmağa başlayan lıayı huyu devanı edeılnr-sıın. Bu seviyesizlik memleket çapulda hiç bir mânâ taşımaz. Ezikler, sapıklar, çıkara tapanlar, yahut kat, makam düşkünleri, dün yauııı her memleketinde, her top-lıımunda böyle davranır, böyle faydalanmaya bakarlar. Sonlan hüsrandır. Siz, ille politikanın da bir memleket, medeniyet ve seviye ölçüsü olduğunda haklı olarak ısrar ediyor ve bu bakımdan, bu oyunlara ve .şirretliklere hüzünle bakıyorsanız, bu aldanıştan kurtulmanız için size, bu dönen dolapların, bu isterik çığlıkların politika sayılamıyacağını dahi müjdelemek isterim. Hemen başınızı çevirip bir de bu yana bakın. Bu yanda, memleket dâvaları üzerine ciddiyetle eğilmiş, gürültüye pa-puç bırakmıyan, vekannı, ağırbaşlılığını, sükûn ve olgunluğunu titizlikle koruyan partilerimiz de vardır. Hangi partiden söz etmek istediğimi anlıyorsunuz tabiî. İşte bu kadar! Çünkü, siyaset konumuz dışı! Velev konumuz içinde de olsa! O zaman ben sizi daha berilere, daha derinlere doğru davet etmek isterini: Sizi tâ köylere kadar; çobaniyle, ırgadlyle bugün artık demokrasinin tartışıldığı ücra köylere kadar götürmek isterim. Ne zannediliyor? Politika, sadece büyük şehirlerin, bilemediniz kasabaların malı olmaktan çıkalı, pek çok değil ama, üç dört yıl var. Buna bir «Rönesans» dense yeridir; evet, tenkit ve politika rulıu köylere ve köylülere kadar çok şükür, yayılmış, genişlemiştir.
Buna üzülmeyin, sevinin. Köy ler gezerseniz, yine köyler gezer seııiz ve kendinizi köylüye sevdir, giivendirirseniz; o da kendini şöyle bir kapıp koyuverir, tarladan, tevekten, aldı verdiden, devletten, milletten, politikadan sizinle bir yârenliğe başlarsa; dar lûgatçası-na ne atalar sözü, ne nükteler, ne gerçekler katarak ne aydın - üstü
politika yaptığını görür de parmak ısırırsınız.
Siyaseti mahalle kahvesinde beyhude dedikoduya indirenler, salonda ağız dalaşma, sokakta yumruk atlıya düşürenler bizle-riz. Siz, vatandaşın vatandaşa gûya düşman olacağı endişesini yayanlara kulak asmayın. Vatandaş beş on şehir külhanbeyi değildir, o zaten ne olsa lıır çıkarmaktan zevk alır. Siz Anadoluya batan. Binlerce yıllık medeniyetin varisi köylülerimiz, bir İngiliz soğukkanlılığı, zarifliği ve anlayı şiyle tartışıyorlar. Seçim günü, ayrı ayı-ı partiden olanlar, inanın, reylerini kolkola ve güle oynaşa gidip sandığa atacaklardır. Yeter ki onlara, ayrı partilerden olanların kolkola gezmelerinin günah ve kanuna aykırı olduğu telkinini yapmak kötülüğünü göstermeyin. Öıılan şu yahut bu şekilde evhamlara düşürmeyin.
Dalıa bu sefer, bir Şimal Ana dolusu kasabasında, her zaman oıı birde on Ucide kapanan lokantaları, içkili yerleri kaymakam dokuzda kapattırır olmuştu. Seçim Kanununun yürürlükte olması sebebile mi, kim bilir, böyle bir fevkalâdelik tedbiri almıştı. Sokakta makineli tabanca taşıyan devriyeler dolaşıyor, durmadan düdükler ötüyor; kapanması bes dakika geciken lokantalara adeta baskınlar oluyordu. Ne deııir? Fakat kasabaya ineıı köyliitar evham ve kuşkuya düşüyor, »ne var, ne oluyoruz» diye telaşlanıyor, sonra içlerine kapanıp kasabadan uzaklaşıyorlardı. O sakin, uysal ve güzel kazanın üstüne bu huzursuzluk bulutunu germenin sebebi uedlr?
Evet, bırakın günlük politikayı diye söze haşladım; kelime kelimeyi sürükledi, bakın nereye geldik? Nihayet demek istediğim, biz münevverler ve idareciler ve politikacılar bu memleketin asıl derinliğine bir türlü nüfuz edemiyor, hep onun toz toprak içinde kalmış kaymak tabakasiyle ıığ raşıp duruyoruz.
Oldu mu bu Pazar yarenliği şimdi?
Girlj ve çıkış olarak bir aylık tam bîlânçoyu veriyoruz
Gümrük muhafaza genel komutanlığından bildiriliyor:
1950 Mart ayı içinde yurdumuzun kıyı, sınır ve karasuları bölgesinde faaliyette bulunan gümrük muhafaza kara ve deniz teşkilleri, 76 cilayı silâhlı kaçakçılarla çarpışaralc, 215 olayı da çarpışmasız olmak üzere 291 kaçak vak'ası ile karşılaşmıştır.
Bu olaylarda 272 kaçakçı yakalanmış, suç âleti olarak taşıdıkları 16 adet muhtelif cins tüfek ve tabanca, 161 adet mermi ile, ayrıca kaçak taşıt aracı olarak da 6 deve, 25 at ve ester, 47 merkep ele geçi-, rilmiştlr.
Bu kaçak hareketlerinin çoğu ve silâhlı çarpışmaların_ hepsi Güney sınırlarımızda vukubulmuştur.
Bu ay içinde giriş kaçağı olarak:
342 kilo ipekli, 125 kilo yünlü, 65 kilo pamuklu mensucat, 584 kilo eski elbise, 88 kilo çay ve kahve, 184G adet çakmak, 346.681 adet çakmak taşı, 36.987 defter sigara kâğıdı, 828 kilo hububat, 84 kilo kına, G85 kilo ve aynca 2.254 adet çeşitli gümrük eşyası yakalanmıştır.
Çıkış kaçağı olarak da:
389 kilo çeşitli yiyecek maddeleri, 402 baş kesim hayvanı, 608 kilo tütün, 62 kilo uyuşturucu madde, 169 kilo ve ayrıca 9 adet çeşitli gümrük eşyası, 186 kilo ve 343 adet Tekel maddesiyle, 31 lira değerinde Türk ve yabancı parası yakalanmış, kaçakçılar adalete, kaçak eşyalar da ilgili idarelere teslim edilmişlerdir.
Dört Bar artisti birbirine girdi
Dedikodu yüzünden dört bar artisti birbirine girmiştir.
Tabarin barda çalışan Fikriye Kaya, Nezahat Oktaş, Selma Koş-kan ve Asuman Gürdül isminde dört bar artisti dedikodu yüzünden önce ağız kavgasına başlamışlar, sonra da birbirlerini terlik ve süpürgelerle dövmüşlerdir.
Kavgacı kadınlardan yaralı olanlar tedavi altına alınmış hâdiseye sebebiyet verenler hakkında da tah kikata başlanmıştır.
ve politika
Hayıflandığımız şey
Son Posta’da Selim Ragıp Emeç .Hayıflandığımız şey» isimli başmakalesinde Mareşalin ölümü ile hâsıl olan hâdiseleri mevzubahs e-derek şöyle demektedir:
Üniversitenin muhtelif şubelerin den otuza yakın ilim talibi genç bugün cezaevindedir. Niçin?
Çünlçü bir Türk Mareşalinin vefatı münasebetiyle resmî otoritenin vaktinde ve gerektiği gibi merasim hazırlıklariyle kayıtlanmadığını gör mekten doğan bir teessürle kendilerini onun yerine ikame etmek ve onun vazifesini görmek istemişlerdir de ondan.
Her güzele müteveccih ve her kadirbilir gençlik ve halk hareketi kadar takdire lâyık bir şey tasavvur edilemez, halkın ve gençlerin ihtiyar ve muhterem Mareşalin vefatı karşısında duydukları tahassüsün de bu neviden bir jest olduğu şüphe götürmez.
CEMİYETTE
LÜZUMLU TELEFONU Yangın .......
Sıhhî imdat ..
Trenler ......
Hata Yolları . . . Yataklı vagonlar Su ârıza .....
Elektrik .
Havagazı ... Başkent Taksi Yeni Güven Taksi Merkez Taksi .
SİNEMA
Büyük Ankara Ulus Yeni
Park Sümer Sus Cebeci
Değirmenin suyu nereden geliyor?
I ktidar partisi, yeni bir tekzip I neşretti. Marshall yardımından yirmi milyon liranın seçimlere serfedlleceği hakkındaki haberler yalandır! dedi. Eh, kırk yılda bir de olsa, bu tekzibin doğruluğuna biz de şahadet ederiz. Çünkü, A merikan yardımının bu işe sari ve tahsis edilmesine aklımız yat-
Fakat, diğer taraftan, köy, kaza ve şehirlerde, gelin başına pa-
• ra serper gibi harcananlar, nereden geliyor? diye aklıma bir sual gelmektedir.
Halkımızın, bütün iddialar hilâfına büyük bir aklıselime malik olduğu bu vesile ile de meydana çıkmaktadır. Çünkü kanunî mevzuatı bilmekte ve aynca C. H. P. nin vaziyetine de agâh bulunmaktadır. Gözünün önünde oluk gibi akıtılan paranın menbam-merak etmekte ve bunu aramak j. lüzumunu duymaktadır.
Bütçenin, devlet hizmetleri için okluğunu düşünen ve başka bir yerde bulamıyan halkın, son zamanlarda dillere dolanan ve herkesin akimdan türlü türlü şekil-
• lerde kalan Marshall yardımını ö-ııe sürmesi kadar tabiî bir şey o-lamaz.
Muhalefete küfürbazlık isnat eden sayın iktidar partisinin bunun üzerine ağzını bozarak «südü bozuklar» tâbirini kullanması da, üzerinde ayrıca durulacak lıir mevzudur.
Bu vatanın hakiki evlâtlarına karşı, bu yersiz sözü söyliyenler bilmelidirler ki, bu topraklarda, o çeşit insan yaşamamaktadır.
Bu rivayet olsa, olsa, mekanız mayı bilmemekten ileri gelme bir yanlışlıktır. Bu vaziyete göre, biz de soruyoruz:
— Mademki, seçimler için harcanan paralar, Marshall yardımından değildir! O halde, değirmenin suyu nereden gelmektedir?
Herkese, südü bozuklar denileceği yerde, meşhur tekzipte, bu cihet belirtilseydi, her halde daha iyi olacaktı!
Hikmet YAZICIOĞLU
başka bir şey düşünmiyen gençlerin hareketleri belki hoşa gitmiyen birtakım hâdiselere sebep olmuştur. Fakat derhal ilâve edelim ki, koskoca bir şehrin açık cadde ve meydanlarında, kontrolü güç bir mahiyet taşıyan geçişlerde, elbet ve elbettir ki hariçten şu veya bu mak şatta bulunan kimselerin karışmaları mümkündür. İstenmiyen hadiselerin failleri de gençliğin arasına sızan bu kimselerdendir. Bununla beraber, neticeye değil, sebebe bakmak icabeder.
Şu halde, inkılâp kanunlarının çiğnenmesine, millî mefahir ve mu kaddesat ananesinin çöküntüye sürüklenmesine kadar varan bu yersiz hareketlerin mesuliyeti millet iradesinin azamet ve kudretini^ politikaya feda edenlerde aramak lâzım gelir.
Zaman zaman millî birlikten, şiddet politikasından bahsediliyor. Tenkidin hakikatleri inkâr olduğu ve bunun şiddet politikasını doğura cağı söyleniyor! İktidar Partisinin, ölüm gibi hayırla yadolunması ica-beden hazin bir vakıa muvace. besinde düştüğü hata, fena tohumların ekilmesine saik olacaktır. Eğer ileriye çıplak gözle bakılacak olursa, bu tohumlardan neler biçi-leceğini görmek pekâlâ mümkündür... Zevahiri kurtarmak için söylenen sözleri, aradan çok geçmeden hâdiselerin nasıl tekzip ettiğini bilmiyoruz, görmeyen var mı?
■) u haftanın başından beri îs-tanbulda müstesna günler yaşadık. Büyük Atatürk’ün en vefakâr arkadaşlarından biri olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın fâni hayata gözlerini yumduğu dakikadan itibaren İstanbulu kaplayan matem . havası, hiç şüphe yoktur ki, bir anda bütün memlekete yayıldı.. Ni- ' hayet sınırlarımızı aşan bu teessür dünyanın her tarafında derin akisler yarattı...
Ömrünü vatan ve millet uğruna harcayan, yarını asır ordu saflarında ve kumanda mevkilerinde bin bir fedakârlık ve feragatle cepheden cepheye koşan ve en karanlık günlerde durmadan, dinlenmeden vatanın hürriyet ve istiklâle ve millî bütünlüğe kavuşması için dö-ğüşen bu asîl kumandana ne kadar acınsa elbetteki yeri idi... Askerlikte üstün kudreti kadar; tevazuu, ahlâkî salâbeti, fazileti, umman kadar her sahadaki bilgisi, yorulmak bilmez çalışkanlığı ile gelecek nesillere gerçek örnek olması bakımından «Büyük Adam» vasfını nefsinde toplayan Mareşal Fevzi Çakmak, her fâniye nasip olmıyan bir cûş’u-huruş içinde ebediyete göçtü gitti.
İşte biz, bu tarihî günlerde kadirşinas Türk milletinin büyüklerine karşı taşıdığı sevgi ve saygı tezahürlerine bir kere daha yakından şahit olduk. Kim ne söylerse söylesin, milletimiz, bölünmez ve sarsılmaz bir ruh asaletine sahip bulunduğunu, mukaddesat etrafında, her türlü şahsî histen sıyrılmasını bildiğini isbat etti.
Bu tarihî hâdiseyi, İstanbulda yaşıyanlar gözleri ile görüp heyecanına fiilen iştirak etmişler; hariçte bulunanlar ise gazetelerde okuyarak idrâkleri ile benliklerinde duymuşlardır. Bu fiilî ve hissî işti-râk millî topluluğun inan birliğini meydana getirmiş; her türlü şiddet bu ruh birliğinin akışını durdura-mamıştıf.
İşte, bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz mühim bir hâdise de budur. Mümtaz vasfı ve üstün değeri dünyaca malûm olan bir Türk büyüğünün ölümü ve son vazifemizi teşkil eden cenazesinin kal dirilişi dolayısiyle hissî saiklerin şevki Re yaratılan bazı nahoş hâdiseler vatandaşlarımızın teessrünü bir l|at daha arttırmıştır. Milyonlarca memleket çocuğunun kanlan pahasına kazanılan inkılâplara i-nanları da, ister istemez endişeye düşürmüştür!..
Okuyucularımız öğrenmişlerdir ki, milletçe şahsiyeti etrafında ittifak edilen Mareşal Fevzi Çakmağın vefatı ânından itibaren, İstanbul caddeleri bazı protesto nümayişlerine şaline olmuş; hattâ zabıtanın müdahalesi vukubulmuştur. Gazetelerde çıkan resimlerde görülen çatışmalar, sanki batı memleketlerinde tesadüf ettiğimiz komünist nümayişlerinin dağıtılması hissini vermiyor mu? Ölüm gibi sükûnet, ihtiram ve vakar havası isteyen bir hâdisede bu hareketler nereden çıkıyor? Bir büyüğümüzün cenazesi neden böyle vaveyla içinde kaldırılıyor?... Gibi sualleri sıralamak mümkündür.
Evet, bunların hepsi olmuş; ikti-, darın inadı, idarenin aciz ve zaafı ’ karşısında iz’an sahibi herkes hayret içinde kalmıştır!..
Aradan bir kaç gün geçtikten; merhumun maddî varlığı toprağa ebedî mevkiine tevdi edildikten sonra bu meselenin münakaşasını yapmak istedik.
Bu milletin gıpta edilen hasletleri arasında -Mefahire, mukaddesata, büyüklere hürmet» terbiyesi büyük bir yer tutmaktadır. Bu terbiye millî birliğin başlıca unsurunu teşkil ettiği içindir ki, idare eden lere düşen vazife bu unsuru takviye etmektir. Mefahir ve mukaddesat asla politika mevzuu olamıya cağı gibi; hissî düşünce ve şahsî temayüllere de feda edilemez.
I Hal böyleyken Mareşal Fevzi Çakmak gibi milletin müşterek malı olan bir adamın vefatı haberi âdeta küçümsenir bir anlayışla kar şılanır görülmüştür. Nitekim aradan saatler geçtiği halde radyolarımız haberi verdikten sonra bir ihtiram vakfesine bile lüzum görmeden bozuk düzen normal neşriyatlarına devam etmiştir. Atatürk’ün memleketin yarınını ellerine ema- j net ettiği Türk gençliği, bu lâkaydi karşısında derin teessüre kapılan halkın hassasiyetine tercüman olarak alâkalılara müracaatta bulunmuştur. Gülünç bir esbabı mucibe seklinde .Programların -sanki bir , Mar
nassı katı imiş gibi— değişmezli- bırakacağı
ği; bunun bir hükümet meselesi ol- | duğu» ileri sürülmüştür. İcabında
ı . . . ı----- «-y- D. d . -- ---------
r mak için dinî politikaya alet ede-!r 1 rek, Atatürk inkılâbını baltalayıcı ‘ bir takım ipsiz sapsız vaidlerde mi bulunmaktadır?
D. Partinin dört yıllık çaçlışma-larını yakından takip etmiş olanların buna ihtimal vermiyecekleri ta-
/etelerinin kırmızı başlıkla çıkmamaları için gençler tarafından tazyik edildiklerini yayma garabetini göstermişlerdir.
Bu yanlış haberle hem gençlik 1 töhmet altında bırakılmış; hem de İstânbul matbuatı imansızlıkla itti-ham edilmişir. Falan zatın beyanındaki bir kelimenin yaıilış geçtiğini iddia edenler, sütun sütun cevap verdikleri ve hattâ mahkemelere müracaat ettikleri halde; bu kadar fahiş yanlışlıkları düzeltmek lüzumunu bile hissetmemişlerdir. Komşu dost memleketler radyolarının saygı sükûtlarına mukabil ken di radyolarımızın tuttukları yol, Mareşalin parti mülâhazalarına karıştırıldığına işaret teşkil etmez
Alelacele yapılan cenaze merasimi programında umumun arzusunun gözönünde tutulmaması ikinci bir hata olmuş; on binlerce halkın içten gelen akışı önünde, basmakalıp ve en ufak bir tedbirden mahrum program ortadan kaybolup git
Ananevi terbiyenin şevki ile ancak ve ancak hürmet ve sevgi hissi taşıdıkları Mareşalin cenazesini şanına lâyik bir şekilde kaldırmaktan
Tetkikler
Dini politikaya âlet eden hangi partidir?
münasebetiyle —
I
Mahkemenin sükûnetini ihlâl etmiş
Belediye zabıtası memurlarından Salâhaddin Akbulut 4 üncü Asliye Ceza1 mahkemesinde devanı eden duruşma sırasında şoför Veliye7 hakaret -----’
kû netini ______________
mahkemesine sevkedilmiştir.
Ankarada hararet 23 dereceye kadar çıktı
Devle Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre son 24 saat içinde yurdumuzda hava, bütün bölgelerde az bulutlu geçmiştir.
Yağış olmamıştır.
Günün en düşük sıcaklığı sıfırın altında Vanda 3, en yüksek sıcaklık sıfırın üstünde Bandırma, Balıkesir-de 2, Akhisar ve Bursada 24 derecedir.
Dün Ankarada saat 14 deki sıcaklık sıfırın üstünde 23 derece idi.
Genç bir Köy Öğretmeninin yaşından ve kültüründen umulmayacak bir kavrayış ve üslûpla kaleme aldığı .Bizim ; Köy» isimli kitap, aydınlarımızı _ . ________ ________,
adeta şaşkına çevirdi. Eserin methi- 1 kitaplar dağıttıran parti C. H. P. yesini yapmıyan tek yazar kalmadı 1 si... Mekteplere din dersi koydu-dense, yeridir. Hakikaten de, Mah-|ran; imam ve hatip kurslarını ih-I mut Makal, bu muvaffak eseriyle das eden hükümetin başvekiliyim-köylü vatandaşlarımıza iyiliklerin divo tvtoz»i:o: i—
en büyüğünü yapmış durumdadır. ] ı Çünkü, bu kitapla Köy, maddî v’e I manevî tekmil taraflariyle ilk plân- ( da ele alınması elzem bir dava ha- ; ünde vatanperver Türk aydınlarının malı olmak vasfını kazanmış- 1 tır. Gerçi, Türk Köylüsünün maddi : yokluklar içinde kıvrandığını hc- ; men, hemen bilmiyenimiz. yok gi- : bidir. Lâkin, dâvayı cesaretle, en ince teferruatına kadar didikliye-rek; büyük bir vuzuhla ortaya seren, M. Makaktan, çok şey öğrenmiş olduğumuzu itiraf etmeliyiz.
Biz, eserin heyeti umumiyesi üzerinde tetkiklerde bulunanların fikirlerine iştirakle, yalnız bir nokta üzerinde duracağız:
Makal,körü körüne dini inançların, cahil köylüyü amansız kara kuvvetlerin nasıl esiri haline getirmiş olduğunu anlatırken; muhalefete karşı adeta hücum edercesine şöyle bir ifade kullanıyor:
.— İmanım demirkıratlar siz her dediğinizi tutturuyorsunuz. Bu sene din dersini koydular mı gelecek sene de kendileri çıkar başa. Esas öteki müslüman yazısıynan fesi getirirler gine. Atalar şu dinini...nin şapkasını filân. Görüyorsunuz ya muhalifler için ilerleme ve tutunma yolu neymiş. Zaten epiy istifade ettiler bu yoldan. Din dersinden başkasını yasak edeceklerini söylerlerse iktidarın yolunu bir hamlede açmış olurlar, kendilerine..
M. Makal, mektepten çıktıktan sonra, iki senelik zaman içinde, fır. sat şeklinde eline geçirebildiği bütün zamanlarını (kendi ifadesinden anlıyoruz bunu) edebî eserlere hasretmiş; binaenaleyh, memleket siyasiyatı ile yakından alâkadar olamamış, çok genç bir köylü çocuğu olduğu için, bu yanlış görüşünü büyük bir kusur addetmeye lüzum da yoktur. Yalnız, kitabın bu pasajı ile münakaşası elzem bir mevzuun zuhur ettiği aşikârdır.
Acaba Türk köylüsü, Demokrat Partiyi laikliğe nihayet verecek hükümet olarak iktidarda yer alacağı; bilfarz, geri zihniyetin bir sem-I bolü halini alan fes ve çarşafı ser-_______________ğına güven beslediği nu sevmektedir? Yahut, acaba, D. P. köylüye, teveccühünü kazan-
buna tevessül edeceklere meydan bırakmıyan bir fren ve mania vazifesini de yapmıştır.
I İnönü'yü peygamber edip, C. H. P, lehine ayet ve hadisler uydurup,
ve mahkemenin sü -ihlâl ettiğinden suçüstü
Fakat kütlenin hissine ve maneviyatını alâkadar eden topluluk ha reketlerinin idaresi ziyadesiyle nazik ve güçtür.
Yüksek tahsil gençliğinin tertip edip te içine yamalanan her nevi karıştırıcı unsurların tahriki ile hakikî mahiyetini kaybeden ve bir sokak tezahürü halini alan cenaze alayında da, ayni şey görülmüştür.
Başmuharrir yazısına devamla prensip itibariyle gençliğin bu asıl hareketini tasvip ettiğini, fakat neticesi kestirilemiyen bu gibi tezahürata daha itinalı hareket edilmesini kaydederek yazısını şöyle bitirmektedir:
• Gençlik bugün, böyle bir duruma düşmüşse, bunun sebebi ortada duruyor. O; kendisinden evvel va-zifedar olanların bu gibi ahvalde göstermeleri lâzım gelen harekete intizar etmiş; intizarının beylıude-liğini görüncedir ki teşebbüsü eline ve üzerine almıştır.
Yani meseleyi hangi zaviyeden mütalâa ve müşahede ederseniz, ediniz; esas hatanın dönüp dolaşıp yine resmî otoriteye teveccüh ettiği görülüyor. İnsanı bilhassa hayıflandıran da bu oluyor.»
Kasap dükkânları Pazar günleri öğleye kadar açık kalacak
Ankara Kasaplar Derneğinden bildirildiğine göre 5620 sayılı kanun gereğince kasap dükkânları Pazar günleri sabahtan saat 13 e kadar a-çık kalacaktır.
Nakledilecek öğretmenler
Aldığımız malûmata göre ilk, orta ve lise öğretmenlerinin nakil muamelelerine bu sene tatili müteakip başlanacak ve derslere başlanmadan tamamlanacaktır.
Millî Eğitim Bakanlığı bu sene yapılacak nakillerde öğıetmenlerm durumlarını nazarı itibare alarak her hangi bir şikâyete meydan vermemeğe çalışacaktır.
leşine kitabında yer ,bile vermezdi' | belki.
Pilâvoğlu ve müritlerinin C. H. P. ye kayıtlı olduklarını işitiyoruz. Bu fikrimizi, bu adamların flisebilil- ı lâh müdafiliğini üzerine alan avu- | katların C. H. P. sine mensup kim- | seler oluşları ve bu parti gazete-lerinin adeta adliyede tarikatçıların ; yaptıkları nümayiş hadisesi mev- 1 cud değilmişçesine sükût edişleri de | teyid etmektedir. Bütün bunların, 1950 seçimlerinde Ticanî tarikatın- I da olanları kazanmak endişesiyle yapıldığı, söz götürmez bir gerçek-
Ve zaten bütün bu olanlar bir ( yana, köylünün bu derece cahil j kalmasına; birtakım softa geçinen ı düzenbazların oyuncağı haline düş- : meşine sebep, 20 küsûr yıllık ic- I raatlarile C. H. P. hükümetleri de- | ğil midir? Yalnız bir nokta vari Mahmut Makalın yanıldığı bîr nok- ' ta. Lâiklik, din işlerile devlet işle- ; rinin ayrılığım tazammun eden bir . prensiptir. Yoksa, laiklik din düş- ' manlığı demek değildir.
Şüphesiz her vatandaş, ibadet e-dip etmemekte hürdür. Amma, bir köy öğretmeni olarak, koyu müteas-sıp ve mürteci bir camia içine giren bir insanın; iyi, kötü bu kabil inançlara hotbehot cephe alması, hiç de ustaca bir tarzı hareket sayılamaz. Dîni, jandarma ve hatta ordudan da müthiş bir kuvvet te- I lâkki eden, köy öğretmeninin, köylünün itimadım kazanmak için olsun, dine saygılı görünmesi elzem değil midir?
Köylünün dinî bir takım sebebler dolayısiyle D. P. ye alâka beslediğini iddia ise, vatandaşın siyasî rüştünü diğer bir deyişle bizzat demokrasimizi inkâr etmek demektir.
C. H. P. Hükümetlerinin beceriksiz icraatları altında inliyen köylü, biraz refaha ve asırlardır hasretini çektiği hürriyete kavuşmak azmi ile muhalefet saflarındadır.
D. P. yi din aleyhtarı bir parti gibi göstermiye çalışan sinsi propa-ğandalrın ve Ramazanda oruç yiyor diye Bayarın fotoğraflarım neşir organlarının birinci sahifelerine basan insafsız partilerin mevcudiyetine rağmen Köylü, D. P. nin güttüğü davaları samimiyetle benimsemiş bir halde; hâlâ dört yıl evvelki gibi, onun iktidara geleceği günü iştiyakla beklemektedir.
Demokrat Partiyi dinsizlikle itham veya dini politikaya alet ettiğini iddia veyahut da köylü vatan-daşları, D. P. yi mürteci bir parti ı olduğu için benimsiyor telakki edip i demokrasi ve hürriyet haıeketlerile ı! yani davanın esasatı ile alâkadar
diye Millet Meclisi kürsüsünden bağırarak, bulanık kafalarda sempa- 1 ti balığı avlamaya çıkan Günaltay da, ayni partinin en sahibi selâhi-yeti rüknüdür.
Aldıkları emerlerle C. H. P. lehine vaizlerde bulunup da vatandaş, ların ikazları üzerine Adalet huzu- . runa sevkedilen hocaların hikâyeleri henüz unutulmamıştır.
Günaltay, Anadolu seyahatlerinde söylemiş olduğu nutuK’arında din meselesini her fırsatta ele almış ve bir hoca ve softa edasiyle konuşmaktan geri durmamıştır.
Millet Partisinden Osman Nuri Koninin Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğu «Günaltay gezdiği yerlerde dinî müsahabelerde bulunmak suretile partimizin propagandasını yapıyor, kendisine teşekkür borçluyuz» mealindeki malûm konuşması, iki hakikatjn tebellürüne imkân hazırlamıştır.
Birincisi, C. H. P. nin vatandaşların dine olan bağlılıklarını kamçılamak suretile, rey avcılığını, hem de hükümet başkanı vasıtasile yaptığı ikinci hakikat ise Millet Partisinin, yobazları sevince gaşye-decek bir propagandayı, hem de bir iftihar vesilesi addedecek kadar çekinmeden, vatanın en ücra köşelerine varıncayadek yaydığıdır.
Halbuki, D. P. ileri gelenlerinin, bu araçta parti başkanı Celâl Ba-yar'ın en geri muhitlerde söylemiş oldukları da dahil yüzlerce nutkundan bir tanesini olsun, dinin politikaya alet edildiği görülmemiştir. O, daima laisizme dört elle bağlı bir inkilâp adamı sıfatile sadece ve sedece vicdan hürriyetine partisinin beslediği alakâyı ifade etmekle yetinmiş ve bu hareketleri, çok zaman D. P. nin din ile alâkası olmadığı ve hatta din aleyhinde bulunduğu yolunda gizli ve sinsi propagandaların husulüne de sebep olmuştur.
Mamafih fazla uzaklara gitmeye ne hacet. M. Makalın iki köyde şubesi bulunduğunu söylediği Mehmet efendinin tarikatı, daha geniş, şekliyle, Pjlâvoğlu isimli zatın ön-
■ derliğinde, Ticanî tarikatı ismi al-i tında hem de merkezi hükümette: ) Ankarada var kuvvetiyle yaşamaktadır.
Pirlerine ait otomobilin teker-
1 teklerini yalayacak kadar kendin-i den geçen; icabında mahkemeyi, hakimi ile katibi ile birlikte talaıı et-
- meye amade, adalet saygısını unu-
■ tacak kadar iz’anını kaybeden bu
- zavallı vatandaşları, B. Mahmut
- görse veya duysa idi, uzun uzunL-... ---------------------— —
, üzerinde durduğu «köyde din» meşe- görmemek ayıp ve günahtır.
L A R
00
91
12028
14881
11566
21575
24846
24846
22222
22333
11111
E
Demokrasi muvazenedir
V
EĞLENCE YERLERİ
(UM1) : Sefiller (23432) : Yıldızlar Bu.-ı (22214) 7-«fer«
(14444) : Yeni GUnea (11131) I-ük»
(14072) : Kanlı Hayalet
(14471) : talka Hayat
Oi.cO
LAK
ECZAHANELER
Derman, Bayer, Ulus,
I TAKVİM I.
Hicri: 1369 — Cemaziyel’âhir 28
Rumî: 1366 — Nisan 3
16 Nisan 1950 — Pazar
Vasati
Cumhuriyet gazetesinde )(Demok rasi Muvazenedir» başlıklı yazıda, bazı hürriyet tiryakilerinin, hürriyeti kanunsuzluk ve nizamsızlık mânasına almalarının doğru olmadığına işaret edilmekte ve şöyle den inektedir:
• Bir demokrat memleketinde iki kuvvet vardır: Birisi muntazam hükümet otoritesi, öteki gümrah millet kuvveti.
Bunların ikisinin de kendine göre vazifeleri vardır. Hattâ bu vazifeler normal olur, veya olağanüstü olur.
Bir hükümet alelâde hallerde nor mal vasıtalarla çalışır. Memleketi normal kanunlarla idare eder. Lâkin gün gelir, harb olur, karışıklık olur. Hastalık, zelzele, su baskını gibi âfetler memleket dirliğini bozar. O zaman hükümet fevkalâde tertibden vazife görür. Hali harb, sıkıyönetim, seferberlik, sıhhî sefer berlik velhasıl olağanüstü tedbirler ilân eder, gene öyle salâhiyetleri alır ve kullanır.'
Millet de öyledir. Kendi mümessillerinin yaptığı kanunlara itaat e-der, vazifesini bilir, hakkını arar. Böylece normal bir şekilde vatan-dnçlık Vazifesini görüp dururken hakkına ilişirler, hürriyetini kaldır mak isterler, dışarıdan, içeriden hak ların'a ve mütaıddesatma el uzatan olur. O zaman millet olağanüstü kuvvetini kullanır.»
Terfi edemiyen öğretmenler
Şimdiye kadar iki üst dereceden maaş alıp ta terfi edemeyen öğretmenlerin durumu yeniden ele alınmış bulunmaktadır.
Bir çok vilâyetlerden bu durumda olan öğretmenlerin isimleri bi-j rer liste halinde Millî Eğitim Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık hu listeleri yeniden tetkik ederek bu kabil öğretmenlere kadro temin etmeğe çalışacaktır.
İktisadî İşbirliğinin iki müfettişi geldi
İktisadî İşbirliğinin Türkiye teşkilâtını teftiş etmek üzere Mr. Bar-roy, Mr. Pitts adında iki müfettiş dün uçakla İstanbuldan şehrimize gelmiştir.
İktisadî İşbirliğinin müfettişleri bir müddet şehrimizde kalacak ve teşkilâtın çalışmalarını teftiş edecektir.
Kömür tevziatı dün sona erdi
Aldığımız malûmata göre 1949 -1950 kok kömürü tevziatı kampanyası sona erdiğinden dünden itibaren kömür tevziatına son verilmiştir.
Evlendiler
I
Gönül Alkiıı ile Sermet Buldanlıoğlıı
14/4/1950
duğu» ----------------)—
1 bir saatte on kanun çıkaran; bir ,
günde en uzak köşelere kadar pro~ pağanda seyahatine uçup gidenler maalesef bu müracaatları savsaklamışlardır.
Üstelik gençlerin gazetelere vâ-
ki masumane müracaatları, mahalli
idare tarafından merkeze bir baskı .................. — - — .
şeklinde aksettirilmiş; programını biidir. Hatta denilebilir ki, dinî po-bozamıyan radyolar(!) İstanbul ga« litikaya âlet etmek şöyle dursun,
ZAFER
Sayfa: 3
16 - 4 -1950
İkiler ve üçler
toplantısı
nümüzdeki ay Paris ve Londra da cereyan edecek olan ikili ve üçlü toplantıların gündemini, bir Amerikalı gazeteci -sanki bir marifetmiş gibi- ele geçirip bütün dünya efkârına yaydı. Amerikan, İngiliz ve Fransız Dışişleri Bakanlarının yapacakları bu toplantının gündemi çalınmağa değmiyecek kadar basitti: Yani bütün dünya meseleleri. Nitekim gazetecinin madde madde yaptığı ifşaat da hemen bütün dünya meselelerine şamil bulunmaktadır.
Bize kalırsa, dün de işaret etmeğe çalıştığımız gibi, bu ikili ve üçlü konferanslar, Amerikanın bidayettenken müdafaa ettiği Birleşmiş Milletler prensibine aykırı-_ ( r. Halbuki Amerika, dün en salâ-/îiyetli bir Büyükelçisi ile Milletlerarası esasa bağlı kalacağını bir kere dalıa ifade etmiş ve artık, yine bizim kanaatimizce, Asya ve AsyalI devletlerle alâkası kalmadığını, bunların temsili hükümetleriyle mümkün olan normal münasebetleri kurmağa çalışacağını bildirmiş bulunmaktadır.
Yani bu bir demeğe, yardım ve müdahale siyasetinin sonudur.
İkinci dünya harbinden sonra, gerek muharebe meydanlarında artan malzeme, gerekse harp gayretiyle işletilmeğe devam edilen fabrikaların aşırı istihsali karşısında; Amerika birdenbire sulha kavuşunca, İktisadî bünyeyi mahvetmek istidadını gösteren bu fazla istihsal, bir askeri yardım, veya bu istihsalin henüz mayası halinde bulunan sermayeyi iktisadi yardım şeklinde bütün dünya milletlerine dağıtmağa karar vermiştir. Halbuki bugün, yani beş yıl sonra, yapılan askeri ve iktisadi yardımın, ihtilâfları büsbütün vahim bir şekle soktuktan başka, Amerikan iktisadiyatının da bu yüzden sarsılmakta olduğu görülmüştür. Amerikada bugün, eski hesaplara müstenit a-şın bir istihsal başgöstermiştir. Yalnız bir misal vermek için söy-liyelim, Amerika, bağlanmış olduğu altın esasını ancak kanunla muhafaza edebiliyor.
Buna mukabil, dolar borçlusu memleektler bir türlü bellerini doğ-rultanıamışlardır. Harp hasarı, içtimai karışıklık ve nihayet Amerı-l*hnın ezici rekabeti buna meydan vermemiştir. Halbuki, harbin sonunda tanzim olunan ideal programa göre, AvrupalI memleketler, Amerikadan gördükleri yardımla yine Amcrikaya bol bol mal satacak, dolar açıklarını kapatacak ev nihayet milletler ve kıt’alar arası muvazeneli bir mübadele ve ticaretin esaslarını kuracaklardı.
Maalesef bu güzel ideale ulaşılamadı. Bunun teknik ve siyasî sebeplerini burada şerhetmeğe elbette salâhiyetimiz yoktur. Yalnız bir noktaya işaret edebiliriz kı, Amerika, bütün hüsnüniyetine rağmen, bugünkü istihsal bolluğu ve ucuzluğu içinde, diğer memleketlerden mal alamadı. Buna kimisi gümrük mânıası dedi, kimisi kabahati muvazeneli bir ticaret siyasetinin ademi mevcudiyetinde buldu. Bunların belki hepsi doğru idi ama asıl doğru olan bir nokta vardı ve o nokta bugün bütün sarahati ve be-lagati ile ortaya çıkmıştır: Her horoz kendi çöplüğünde öter.
Bu, mutlaka kapalı bir iktisat sitemine gidilmesi lüzumunu âmir bir formül değildir. Bu, bütün horozların evvelâ kendi çöplüklerinde en iyi horoz olmaları, ve başkalarına satacak şeyleri varsa onu da yine kümesin nef’ine satmaları lâ zım geldiğini ifade eder.
Bir devletin müdahalesi ile dünyanın ne siyasî ne de İktisadî bakımdan salâha gidemiyeceğinî bir kere daha anlamış bulunuyoruz.
En kaba hatlariyle anlatmağa çalıştığımız bugünkü durum içinde, Amerika, Fransız ve Ingiliz Dışişleri Bakanlariyle ne konuşa çaktır? Basit. Bu konferanslar, dünya meselelerini halletmek için tertiplenmiş görüşmeler değildir. Bunların gayesi, tâbir caizse, pazarlık ve pazarlıkta muvaffak olunama dığı takdirde ayrılıktır. Çünkü, A-merika, bu atom devrinde, artık Avrupaya karşı daha çok angaje olmak niyetinde değildir. Amerika, Ingiliz ve Fransızlardan ve onlar vasıtasiyle Batı Birliği memleketlerinden büyük ölçüde fedakârlık işenecektir. Bu fedakârlığın sadece «ktisadî mahiyette mi olacağı, yoksa bir takım askerî taahhütleri de mi ihtiva edeceği şimdilik malûm değildir.
Biliııeh bir şey varsı, ikiler, ve “der konferansının, belki de Ame rıkanın eski infirat siyasetine avdet etmesi için bir merhale teşkil edebileceğidir.
Mücıahit TOPALAK
Londra, 15 (Nafen) — Bazı siyasi çevrelerde hakim olan kanaat, Sovyet Rusyanın şimdiki sulh taarruzu ile gayet mühim addettiği kozlardan birini oynamakta olduğudur. Krem-linin emri ile komünistlei' tarafından Stokholm’de hazırlanmış olan sulh kongresinde» alınan kararlar şimdi devamlı bir surette Sovyet propaganda şebekesi ile bütün Peyk radyo ve basınları tarafından verilmektedir.
Bu siyasî çevrelerin belirttiklerine göre, Sovyet propaganda cihazı şimdi bütün kuvvetini bu »sulh taarruzuna. vermiş bulunmakta dır. Şimdiye kadar yapmış oldukları sulh taarruzları gibi bunun da feci bir şekile akamete uğramasına çalı-
8. M. Genel Sekreteri Moskovaya da gidecek
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletler teşkilâtı genel sekreteri Trigvie Lie, basına verdiği bir demeçte, bu ay sonunda Avrupa'da yapmayı tasarladığı tetkik gezisi esnasında, dünya teşkilâtı çıkmazı ile ilgili ve önemi haiz bazı meseleleri Rus şahsiyetleri ile görüşmek üzere Moskova’yı da ziyaret etmek istediğini ve bu arzusunu Paris'teki Rus büyük elçisine bildireceğini açıklamıştır. Bununla beraber genel sekreter üç hafta sürecek bu seyahati esnasında Sovyet başşehrini ziyaret hususunda henüz kati bir karar almadığını da ilâve etmiştir. Moskova'ya gidebildiği takdirde orada ne gibi meseleleri görüşeceği hakkında gazetecilerin suallerine cevap veren Trigvie Lie, Birleşmiş Milletlere Çin'in temsili meselesi hakkındaki ihtilâfı, güvenlik konseyi delegelerinin muayyen zamanlarda toplanıp görüşmeleri, Atom enerjisi ve hidrojen bombası hakkında bir anlaşmaya varmak için sarfedilen gayretler ve yirmi yıllık bir barış plânı meselesini ele alacağını söylemiştir.
Avrupa seyahatinde Trigvie Lie’nin, Moskova'ya da uğraması ihtimali karşısında bu yolculukta kendisine yardım edebilmesi mülâhazası ile güvenlik konseyi işleri ile görevli Rus genel sekreter yardımcısı Konstantin Zinçenko refakat edecektir.
Adenauer Pazara Berline gidiyor
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Alman başbakanı Adenauer, üç gün kalmak üzere bakanları ile birlikte Pazar günü Berlin'e gelecektir.
. Geçen Eylül ayındanberi Berlin’e yapacağı bu ilk ziyaret esnasında, Adenauer, Üç Müttefik komutanı ile Batı bölgesinin İktisadî meselelerini görüşecektir.
Bevin'iın sıhhî durumu iyi
Londra Radyosu, (Basın - Yayın)
Londra’da bir hastâhanede ameliyat olan Bevin’in sıhhî durumu iyidir.
I
Rusların yeni bir
sulh taarruzu
Rus propaganda cihazı bütün kuvvetini bu noktada topladı
şan Sovyet propagandacılar üçler konferansının taplanmasına kısa bir müddet kala faaliyetlerini arttırmışlardır.
Yalnız ehemmiyetle belirtilen bir nokta, hür memleketlerde bu sulh propagandasının şimdiye kadar tutmuş olması Kremlin’i daha çok demir perde gerisinde şiddetle harekete sevketmiştir. Sovyetler her ne kadar yabancı dillerle yaptıkları propagandalarda bu «sulh taarruzundan» bahsediyorlarsa da asıl yer li halklarına bunu aşılamaya çalışmaktadırlar. Bu mesele üzerinde bu kadar israsla durmaları da, Sovyet ve Peyk halklarının dahi bu .sulh oyununa» inanmadığını göstermektedir.
T. Lie’nin
Avrupa seyahati
Dışişleri Bakanları toplantısı
Görüş teatileri devam ediyor
Paris Radyosu, 15 (Basın - Yayın) — Üç dışişleri bakanının Mayısta Londra'da yapacakları toplantı etrafında Londra, Paris, Vaşing-ton arasındaki görüş teatileri devam etmektedir. Fakat bu arada ya. pılan müzakereler başlıca Hindi Çini meselesi üzerinde cereyan etmektedir. Fransa ile Amerika arasında Hindi Çini'ye Amerikan yardımı meselesi üzerinde cereyan eden görüşmeler lehde bir şekilde gelişmektedir.
Alınan bazı malûmatlara göre, ilk Amerikan malzemesinin Hindi Çi-ni’ye teslimine bir aya kadar başlanmış olacaktır. Avrupa İktisadî yardım çerçevesi içinde Fransa’ya 8 milyon 250 bin dolarlık bir kredi açılmıştır. Bundan başka 500 bin dolarlık bir kredi de Kuzey Afrika ve denizaşırı Fransa topraklarına tahsis edilmiştir.
Amerika - Çek münasebatı gergin
Londra Radyosu, 15 (Basın - Yayın) — Amerika dışişleri bakanlığı, dün gece Vaşington’da yayınladığı bir demeçte Çekoslovak hükümetini, Çekoslovakyadaki Amerikan haberler servisine karşı kasden plânlanmış propaganda hücumunda bulunmakla itham etmiştir. Demeç, Perşembe günü Prag'da Amerikan haberler servisinin sabık iki Çekoslovak: memurunun • aasusluk
suçu ile mahkûm edilmesi ile ilgilidir.
Dün daha önce Çekoslovakyadaki Amerikan elçisi, Pıağ,da Amerikan elçiliğinde çalışan Çekoslovak memurlarını kendi hükümetlerine karşı Amerikanın casusluk ve propaganda için kullanmakta olduğuna dair yapılan ithamları şiddetle reddeden bir demeç yayınlamıştır. Amerikan elçisi Çekoslovak hükümetinin bu ithamlarının asılsız ve yanlış olduğundan tamamile haberdar bulunduğunu ilâve etmiştir. Amerikan sefiri Prag duruşmasından elde edilen bu sözde itirafların Çekoslovak polisi tarafından temin olunduğunu söylemiştir.
17 Nisan Pazartesinden itibaren Türk
Filmciliğinin yarattığı ilk büyük harika
Ateşten Gömlek
Halide Ed p Adıvar Rejisör : Vedat Örfi Bengü
100 lerce Sanatkâr, 1000 lerce Figüran — Vatan uğrunda çarpışanların, ölenlerin des tanı — Türkün İstiklâl mücadelesi — Canlanan bir tarih — Her sahnesi göz yaşları döktürecek eşsiz Millî bir zafer
Bilanço !
azetelerde okudum:
İstanbulda inzibat ve asayişi çok iyi temin ettiği için İstanbul Polis Müdürüne beş maaş nisbetinde nakdî ikramiye verilmesi kararlaştırılmış... Bilmiyorum, bu ikramiye, İstanbul hâdiselerinden evvel, sayrn müdürün eline ulaştı mı, dersiniz?
Çünkü, bir taraftan da harcırah kâğıdının hazırlandığı rivayeti dolaşıyor!
Sakın, zimmet, matlûp denk gelmesin! — A. F.
Dünya Basınındoı Hulâsalar
14 - 4 - 1950 —„
İngiliz gazetelerinden News Chro-nicle, bu sabahki baş yazısında Atlantik Paktının plânlandınlması lâzım geldiği mütalâasında bulunmakta ve bu işin şimdiye kadar geciktirilmiş olmasının hata teşkil ey lediğini kaydetmektedir. Gazeteye göre Atlantik Paktının mükemmel bir şekilde işleyebilmesi için millet lerin egemenlik haklarından bazılarından vazgeçmeleri lâzım geldiğini çünkü bir çok kimselerin hayatına mal olabilecek bir ısrar yüzünden, çok güzel esaslara dayanan bir plânın zayıflamasına hiç kimsenin gönlü razı olmıyacağını yazmaktadır.
Daily Herad gazetesi, bir Amerikan uçağının düşürülmesiyle neticelenen son hâdiseye temasla Sov yetlerin belli başlı bir maksat takip ettiklerini ve bu şekilde peyk memleketlerinde kendi siyasî itibarlarının hâlâ sarsılmadığını göstermek istediklerini kaydetmektedir. Gazete, Sovyetlerin son hareketleriyle milletlerarası alanda bütün antipatiyi kendi üzerlerine çekmiş olduklarını ve bunun iyi bir şey olmadığını kaydetmektedir.
Tibet hükümetinin
yeni tedbirleri
Londra, 15 (Nafen) —Tibet hükümetinin komünist bir taarruza karşı yeni tedbirler almakta olduğu bildirilmektedir. Tibet ordusunun 12.000 den 100.000 e çıkarılacağı ve Tibet tarihinde görülmedik askerî bir bütçe hazırlanacağı kaydedilmektedir.
Tibet üzerindeki tehlikeyi arttıran ve Sovyetlerin Güney Doğu As-yaya doğru inmek hususundaki e-melerini açığa vuran diğer bir hadise de: Tibet’in Kuzey Batı hudud-larında bazl kalelerin ve hava alanların komünist Çinliler tarafından Sovyet kuvvetlerine devredilmiş olmasıdır. Sovyet askerî uzmanların bu kadar Güneye inmiş olmaları ilk defa müşahede edilmektedir.
Hidrojen bomLaıı
Sydney, 15 (Nafen) — Sydney üniversitesi profesörlerinden ellisi yayınladıkları bir beyannamede Kembriç Üniversitesi profesörleri ile hem fikir olmadıklarını ve Hidrojen bombasının imalini lüzumlu gördüklerini açıklamışlardır. Kembriç üniversitesi profesörleri Hidro jen bombasının imalini istememişlerdir.
Sydney profesörlerinin belirtiklerine göre, yeryüzünde bütün milletlerin sulh istedikleri tebeyyün etti, ği gün ve bunların yapabilecekleri gizli silâhlar kontrole tabi tutu-labijdiği vakit Hidrojen bombasından vazgeçileceğini belirtmişlerdir.
Ballıkta kaybolan Amerikan ıçt ğı
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Avrupa’daki Amerikan kuvvetleri komutanı dün akşam verdiği bir demeçte, Baltık bölgesinde kaybolan Amerikan uçağının bulunması için araştırmalara devam edileceğini açıklamıştır. Araştırmalara bugüne kadar iştirak etmiş uçaklardan yalnız onu bu göreve devam e-decek, diğerleri üslerine dönecektir. Bir Amerikan sözcüsü uçağın kaybolduğu tekmil bölgenin dört defa tarandığını, kaybolduğu kesimde de yirmi defa araştırma yapıldığını söylemiştir.
Mühendis veya Fen Memuru aranıyor
Yol işlerinde çalışmış Aplikasyon ve Nivelman yapacak ve makina ile yol inşaatında çadırda yatıp kalkabilecek bir mühendis veya fen memuruna ihtiyaç vardır. İsteklilerin Garanti İnşaat Şirketi Müdürlerinden Y. Müh. Daniş Koper’e müracaatları. (706)
Kiralık 2 daire
3 büyük oda, bir salon ve müş temilâtı ve yine 3 odadan ibaret iki daire, su ve elektrik mevcut.
Müracaat: Cebeci Dikimevi üstü, harta nirengi noktası karşısı. Taylanlar Ap. Daire 3.
ilmin sonu yok!
Büyük kaşık - Bekleki bahtın açılsın - ilim Çinde de olsa!
_____ YAZAN _____
Yedekçinin Yedeği |
ÂŞIK GAZELİ
Büyük kaşık!
E ayın Başbakanımız, bu se ** çimler arifesinde seçmenle-
— Seçeceğiniz insanlar yüksek feragat sahibi insanlar olmalıdır. Memleket menfaatlerini her şeyin üstünde tutmalıdır, demek için, kalktı hususi bir trenle, eski tabiri ile «Treni mahsusla» seyahate çıktı!...
Treni mahsus da nedir diyecek siniz? Anlatalım: Lokantalı vagon, salonlu vagon, yatak salonlu vagon, maiyet vagonu, davetliler vagonu v.s., v.s....
Bir kömür masrafı mı var; diyeceksiniz? Ayol Zongoldağa gidiyor! Kömürün lâfımı olur? Hiç insan Kayseriye giderken pastırmayı düşünür mü?..
Evet, seçeceğimiz insanlar yüksek feragat sahibi insanlar olmalıdır. Memleket menfaatlerini her şeyin üstünde tutmalıdırlar ve bilhassa parti propagandası için hususî trenleri rayların üstünde bulundurmalıdırlar!..
Çok söylenmiştir ama, Nasrettin Hocanın hoşaf hikâyesini nasıl hatırlamazsınız?
Şu büyük kaşığı biraz da bize veriniz de biraz da biz ölelim!..
Evet, biraz da bu sayede biz yüksek feragat sahibi insanlar o-lalım, ve memleket menfaatlerini her şeyin üstünde tutalım!...
★
Bekleki bahtın açılsın!
E azılı muhterem, sayın Başta kanımız, Zonguldak'ta söylediği bir nutukta, yine iki meclis usulünü ortaya atmış! Meğer bu seçeceğimiz meclis, bir nevi Kurucu Meclis olacakmış! Neyi kuracakmış, diyeceksiniz, âyam efendim, âyanı!...
Başbakanımızın verdiği izahlara göre, ikinci meslisi, yani âyaııı, memlekette senelerce mahkemei temyiz âzahğı yapmış, generallik vazifelerinde bulunmuş, profesörlük vazifesi ifa etmiş zevat teşkil edebilirmiş..
Şimdi anlaşıldı. Halk Partisinin yoklama listesinden bazı paşa ların, temyiz âzalıklarınm neden atladığı...
Hiç üzülme Fikri Tirkeş Paşa! İktidar seni ayan yapacak, ayan! Ya İhsan Özgü’ye ne dersiniz? Eski Temyiz başkanınm da âyaıı da yeri hazır!...
Hani bazı milletvekillerimizin, yoklamalarda açıkta kaldılar diye sakın merakları kalkmasın:
Bir kapuyı bend ederse bir kapu eyler küşat!
Hazreti Allah efendim,
fatihül ebvaptır!
Fakat bana kalsa, sade Avam Kamarası, Lordlar Kamarası kâfi değil, bir üçüncü orta burjuva kamarası da kurmalı... Falih Rıfkı Atay’ı, Ahmet Ulus.u, Fazıl Ah med'i Nâzım Poroy’u ne yapacağız?.. Genç, diye Millet Mclisine, ihtiyar, diye Âyan Meclisine alamazsınız.. Sonra temyiz âzası değil, general değil, profesör değil!... Bekle ki bahtın açılsın!
Muhtaç çocukları olan mil etlere yardım
Nevyork Radyosu, 15 (Basın - Yayın) — Muhtaç çocukları olan milletlere teknik yardım yapılması hakkında uzun vadeli bir programın kabulünü ileri süren Birleşmiş Milletler sosyal komisyonundaki A-merikan delegesi, bugün Amerika -nın teklif ettiği programın çocukların gıda, sağlık ve eğitim standard-larını yükselteceğini söylemiştir.
Gelecek hafta komisyon tarafından müzakere edilecek olan program, harp sonrası şartları ile uğraşmak üzere 1946 yılında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Milletlerarası Çocuk yardım fonu’nun yerine geçecektir.
Japonya - Arjantin ticareti başladı
Londra Radyosu, 15 (Basın . Yayın) — Buenos Aires’ten alınan haberlere göre 2 nci dünya savaşından beri durmuş olan Japonya - Arjantin ticareti dün yeniden başlamış ve ilk olarak on bin ton tutarında Arjantin buğdayı vapurla. Yokoha-maya müteveccihen yola çıkarılmıştır.
— Fuzulî gibi — Gümüş baston, mölon şapka otur bilmez seker âşık! Adaylıktan bunaldı bitti gün günden beter âşık!
★
Neden Taksimi atlatmış şu Bingölden felek bilmem, Bakan dönmüş sınavlardan ama tam not diler âşık!
★
Görürsün kim ne mehtaptır Mayıs ondördü bir olsun Ayın ondördüne birden oğul âşık peder âşık!
★
Sorun Galip Gürandan gâye neymiş Cer hususunda Hususî bir trenle eylemiş ikbali cer âşık!
★ Neden bilmem Recaiye keder geidi oturmaktan? O morfinden de vazgeçmiş çeker şimdi eter âşık!
★
Muzaffer Canbulattan öğren ey seçmen Kurum ilmin O beslerken çekirdekle çocuk ister şeker âşık!
★
Diyorlar Fazıl Ahmet de açıklarda livâ olmuş, Dönermiş Babıâliye elinde bir teber âşık!
★
Hapislerde Yedekçi’nin Yedek'te kaldı hicranı Ekerken hicvedip dünyaya tuz büber âşık!
Yedekçi’nin (Son) YEDELİ
Ha bakın profesör dedim de aklıma geldi; mademki profesörler de sayın Başbakanımıza göre A-yaııa gireceklermiş, acaba bizzat kendileri Sivas Milletvekilliğinden vazgeçin Ayanı mı bckliye-cckler!?...
O aşbakanımızın Çankırı'da :-rad buyurdukları nutuktan ' öğreniyoruz ki, Milâttan 4.000 se- I ne evvel Çankında Protohattiler oturmuşlar. Binaenaleyh, Çankı-nlar da onlar gibi —yâni söz tem- I sili Protohattiler gibi— çalışkan, 1 dürbin insanlarmış!... ve dolayı- | sıyla da, yine söz temsili, bugün iş I başında bulunanlara reylerini ver- I ineli imişler!...
UNLARI
Besler Kuvvet verir
Şen İzmir Nakliyat Anbarı
Ankara - İstanbul - İzmir Tel. 13367 Tel. 23561 Tel. 3608
Kendi vesaitleriyle eşy*yı ticariye ev eşyası, ■ür’ai, ucuzluk ve emniyetle nakleder.
(404)
■ I—
Bilmem ki, bu nevi tarihçiliğin ismi, materyalizm midir?..
Evet, Allahtan protohattiler Milâttan dört bin sene evvel Çan-kırıda oturdular da Yanyalı Ab-dülhalik Renda şimdi Çanktrıdaıı milletvekili çıkabiliyro! Ya maazallah başkaları otursa idi!
Milâttan 4000 sene evvel Bur-sada Frikyalılar oturdu; ver reyini Halk Partisine!
İzmirde Sümer'ler oturdu, ver reyini Halk Partisine!
Manisa’da Eti'ler oturdu, ver reyini Halk Partisine!
Edirne'de Umay’lar vardı, ver reyini Halk Partisine!
Adana'ıla Hattiler vardı, reyini Ilalk Partisine!
Milâttan 2000 sene sonra da koltukta Günaltaylılar oturuyordu; ver reyini Halk Partisine!...
İlinin sonu gelir mi?..
Z A F F R
Sayfa: 4
105(1
Nereden çıktığını bilmediğim bir delikanlı birdenbire ortaya atıldı. Ömrümde öyle bir kahraman yiğit görmedim.
Kıskançlar
Bellamy CinayetTJ
— ZAFER’İN POLİS TEFRİKASI
Yazan: Frances Noyes Hart Çeviren: S. Yazıcıoğlu
— 2 —
— 139 —
Dur bakalım. Evvelâ köyümüzden çıkmıştık. Bu iyi, hatırlıyorum. Sonra İzmit taraflarında bir köyde ilk macerayı geçirdik. Ama hâlâ içimde bir yaradır o.. Ne güzel bir köy kızına rastlamıştım. Ooo.. Pek fazla üzerinde durmı-yalım. Az daha abayı yakacaktım. Bereket versin bizim aldığımız terbiyeye yakışmaz da.. Yoksa, ne derin, ne manalı, ne can alıcı bir bakışları vardı. Keşki onun yanında kalsaydım. Her ne ise.. Cilan oldu. Istanbula geldik. Padişah hazretlerine mülâki olduk. Ben de az adam değilim. Koca bir padişahla konuştum. Bu, her kula müyesser mi?. Bunu da geçelim.. Talih bizi Istanbulun içine soktu. Hay girmez olaydım.)
Haşan bir an durdu. Heyecanlandığı belli idi. Bizansta geçirdiği
' maceralar birdenbire zihnine hü-
cum edivermişti.
(Sirkte koca bir İstanbul halkına meydan okuduk. Bunların hepsi boş şeyler.. Ya o kız!. O falcı kızı.. Ömrümde o kadar büyülü bakışlar görmedim. Her halde bü-
yücü idi o.. Sakın beni efsunlamasın?!.. Hiç hatırımdan çıkmıyor ki.. Ama Kim?.. Ne iş görüyor, maksadı ne? Kime hizmet ediyor? Valiah anlayamadım. Yalnız bildiğim bir şey varsa benimle çok
yakından aıaKadar olduğudur. A-cana neaen?.. imparatora mı hizmet eaıyor. şenzaae Ornana mı?, Yoksa lurme.e mı? beuı degıı kı.. u,srar Kupu., ner şeyi Diliyor, hernesı suyıeuyur, la^aı mç Dır şey soyıeuııyor.
Ya şımuı yanımda bulunan kız ne oıacaK? ney zuıamın., la dun
yaaaxı Dutun kaaın manıuku güzel.. Yahut da Dana lıep güzelleri rastgeiıyor. Ömrümde bu kadar saf, temiz, asil bir insan görmedim. Hır melek de bu kadar temiz olabilir her halde.. Yeni müslü-man oldu. Öyle ama müslüman-lıkta hepimize taş çıkartır vallahi. Onun yüzünü de fazla görmemeliyim. Kendimi kaybediyorum.)
Yavaş yavaş Haşanın gözleri kapanıyordu. Son kelimeleri bir sayıklama halinde idi. Uyudu..
Ertesi sabah erkenden uyandı. Basit bir kahvaltı yaptıktan sonra kıza haber gönderdi.
— Yola çıkalım, dedi, ne olur ne olmaz.. Buraları pek tekin olmasa gerek. Bir an evvel yerimi ze varmalıyız. Ata binmek seni çok yoruyor mu?
Kız, pembeleşen yanaklarını başındaki örtünün altında saklayarak cevap verdi:
— Hayır.. Ben bir yorgunluk hissetmiyorum.
— Ya..
— Hayatımdan memnunum.
— Vakıa ben de memnunum ama..
Tam kapının önünde ev sahibi ile konuşurken uzaktan yorgun argın bir kadının eve doğru geldiği görüldü. Haşan dönüp baktı, fakat fazla alâkadar olmadı. Yeni müslüman olmuş olan Bizanslı kızı atının terkisine alarak uzaklaştı.
O, ağaçlıklar arasında uzaklaşırken, yorgun kadın da evin önüne gelmişti.
Bu, genç bir kızdı. Yorgunluktan bitkindi. Dizlerinde derman kalmamıştı. Rengi soluk ve halsizdi. Hemen oradaki bir taşın üzerine çöküverdi. Ev sahibi karısını çağırdı. Kadın yabancıya sordu:
— Nereden geliyorsun kızım?
— Çok uzaklardan teyze..
— Böyle karışık bir zamanda nasıl olup da yalnız yollara çıktın?
— Sormayın.. Bunu ben de bilmiyorum.
— Nereye gidiyorsun?
Kız içini çekti. Gözleri yaşardı.
— Bilmiyorum.
Köylü kadın hayretle onun yüzüne baktı: e
— Bilmiyor musun?
— Bilmiyorum teyze.. Birisini arıyorum.
— Baban mı, anan mı? Kardeşin mi? Kim bu aradığın?
Kızın yanaklarına kan hücum etti. Kıpkırmızı olmuştu. Baygın ve manalı gözlerle köylüye baktı. Uzun kirpiklerinin gölgesi gözlerinin içinde yanan hasreti saklıyordu. Bir daha içini çekti.
— Hiç birisi değil.. Kim olduğunu ben de bilmiyorum.
— Ne tuhaf şeyler söylüyorsun? Peki ne yapmak istiyorsun?
— Arayacağım.
— Kim olduğunu bana anlat bakalım..
— Biraz dinleneyim de.. Çok uzaklardan geliyorum.
Hakikaten çok yorgundu. Nerede ise bayılacaktı. Köylü kadın onu içeriye aldı. Bir müddet dinlendikten sonra tekrar konuşmağa başladılar.
— Anlat bakalım.. Ne kadar da güzelsin!..
Kız başını önüne eğdi. Tertemiz bir çehresi vardı.
— Bu aradığın kimdir?
— Size daha evvel söylemiştim. Kim olduğunu bilmiyorum. Bir akşam üzeri ben ormanda su destisini doldururken üzerime bir kaç haydut hücum etmişti. Beni dağa kaldıracaklardı. Kurtulmaya imkân yoktu. Nereden çıktığını bilmediğim bir delikanlı birdenbire ortaya atıldı. Ömrümde öyle bir kahraman yiğit görmedim. Beş altı kişiyi bir dakikada darmadağın etti. Sonra beni de evimin yanına kadar götürüp bıraktı.
— Sonra..
— İşte bu kadar. O günden beri o delikanlıyı hatırımdan çıkaramıyorum. Günler, aylar geçti. Gecelerim gündüzlerime karıştı. Artık tahammülüm kalmadı. Onu aramak üzere yollara düştüm. Belki bu yollarda bir gün düşüp ölürüm.
— Adını biliyor musun?
— Ah.. Onunla konuşamadım ki.. Adını da bilmiyorum.
— Zor bir işe başlamışsın.. Bari tarif edebüir misin?
— Söyle böyle.. Uzun boylu idi. Geniş bir göğsü vardı. Başı daima dikti. Mert, cesur bir adamdı. Esmer çehreli idi. Bakışlarında bir fevkalâdelik vardı. Neşeli, zeki. atak bir delikanlı idi.
— Hoş bir delikanlı imiş.
— Bana öyle geldi.
— Fakat.. Dur bakalım.. Hatırıma bir şey geliyor.
Kız heyecandan sarsıldı.
— Çabuk söyleyiniz, Allahaşkı-
— Ama kati bir şey söyliyemem ki.. Dün akşam bize aynen senin söylediğin gibi bir delikanlı gelmişti. Bu gece bizde misafir oldu.
Kız, yerinden sıçradı, köylü kadının ellerine sarıldı.
— Nerede! Şimdi nerede! Belki odur!..
— Acele etme kızım. Ben bunu lâf olsun diye söyledim.
— Hayır, hayır, muhakkak o-dur.. Şimid nerede?
— Sabahleyin sen buraya gelirken kapının önünde bir adam vardı ya...
— Evet..
— Bana öyle geliyor ki..
Kız bir ah çekti.. Gözlerinden şeffaf ve temiz yaşlar döküldü.
— Odur.. Muhakkak o idi.. Yarabbi, acaba nereye gitti?
— Hiç bilmiyorum.
— Yanında kimse var mı idi?
Köylü kadın boş bulundu:
— Güzel bir kız vardı.
Zavallı kız, bir külçe gibi yere yığılıverdi. Elleriyle yüzünü kapadı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
(Devamı var)
Oktay Rifatla Melih Cevdetin ortaklaşa yazdıkları bu piyese dair bir kaç söz..
üçük Tiyatroda dört haftadır
Öt (Kıskançlar) adında tatlı bir vodvil oynanıyor. Oktay Ri-fat’la Melih Cevdet ortaklaşa yaymışlar; iyi düşünmüşler, iyi kurmuşlar, iyi de yazmışlar. Bu benim kanaatim. Bu kanaatta olmıyanlar da var. Netekim biri dedi ki:
— Yazarların ikisi de sevdiğim kişilerdir; şiirlerini, yazılarını arar, bulur, okur, beğenirim. Ama, şu (Kıskançlar)ı yozmasalardı acada ne kaybederdik?
— Bir defa, sahnemiz en azından bir eser; aktörlerimiz olgun bir oyun en sonra da seyircilerimiz 25 - 30 gecelik gülüp eğlenme fırsatını, dedim.
Cevabımı beğenmedi.
— Siz işi çok üstünkörü ele alıyorsunuz, dedi. Sorarım size: (Kıskançlar) bize ne getirdi?
— Kıskançlığın saçmalığını, gülünçlüğünü..
— Nasıl getirdi?
— Nasıl getirecek, basbayağı..
— Gördünüz mü, az önceki kanaatimizle şimdiki sözleriniz nasıl birbirini yıkıyor?
— Anlamadım?
— Dünya kurulduğundanberi işlene işlene cıcığı çıkmış alelâde bir duyguyu basbayağı bir şekilde ortaya getirmek, hiç te övülecek ve övünülecek bir olmasa gerek. Ha anlarım, eğer bu duygu yeni bir görüş ve yepyeni bir şekilde ele alınır da toplumun veya insanın karanlık köşelerinden biri daha aydınlatılabilirse, o zaman gerçekten övülmeye de, övünülmeye de değer.
— Belki doğru düşünüyor, doğru da söylüyorsunuz ama, mesele sizin dışarıdan gördüğünüz kadar sade ve tehlikesiz değil. Bunların hepsi olacak, olacak ama., ne bileyim, henüz iş o kerteye...
— Ah şu mazeretler! Henüz, lâkin, fakat, ne çare ki, gelgelelim: bu lâflar yok mu, bu kahrolası lâflar: işte canımıza okuyan hep bunlardır. Mazeretli ve mazeretle sanat olmaz. İşte size yemin ediyorum: Vallahi de olmaz, tallahi de olmaz!
— Olmaz ama, gelgelelim...
— Bırak Allahaşkına! Gelgelelim-le bu iş yürümez. Ya Susalım, ya da konuyu değiştirelim: konuştukça kızıyor insan.. Biliyorum, kabahat ne yazarlarda, ne oynıyanlarda, ne de gülüp alkışlıyanlarda; kabahat... Neyse, geçelim.
Şimdi biz de bu konuşmayı burada bırakalım da sözü (Kıskançlar) eserine ve oyununa getirelim.
İki kıskanç komşu (Ali Cin - Salih Canar), (Nuri Sekmez - Ragıp Haykır) karılarını birbirlerinden kıskanmaktadırlar. Karıları ise CAli Çin’in karısı Masume - Ner-min Elgül). (Nuri Sekmez’in karısı Nuran - Yıldız Kenter) kocalarının kıskançlıklarını kamçılıyacak hiçbir harekette bulunmazlar. Üstelik te, kıskançlığın huysuzlaştırdı-ğı kocalarına o derecede sadıktırlar
Yazan:
Suat T A ŞER |
ki, insanın zaman zaman: eee, bu kadarı da fazla! diyesi gelir. Kocalar birbirlerini suçüstü yakalamak için vehimlerinin zoru ile türlü plânlar kurmakta iken zavallı kadınlar da işkence içinde gün geçirirler. Nuri Sekmez’in bir uşağı var, külhan Ahmet. Ali Çin’in de bir hizmetçisi var, fıkırdak Sevim; işi çoktan pişirmişler. Sevim, ni-kâhlanalım diye zorlayıp duruyor, Ahmet’de «Hele dur bakalım,) diye boyuna savsaklıyor. Derken Sevim (Macide Birmeç). bu gece mutfak kapısında kendisini bekliyeceğini, bu meseleyi bir kere daha konuşmaları gerektiğini bildiren tatlı dilli bir mektup yazıyor ve bahçeden Ahmet’e işaret vererek mektubu duvarın tütene bırakıp çekiliyor. Fakat aksilik bu ya, daima pusuda bekliyen Nuri Sekmez mektubu Ahmet’ten evvel ele geçiriyor. Böylece, bütün şüphelerini ve sezgilerini haklı çıkaracak kat’i bir delili de nihayet bulmuş oluyor. Ortalık birbirine giriyor; bağırmalar, çağırmalar, gözyaşları, bayılmalar gırla.. Bir yanda Ali Çin'le karısı, öte yanda Nuri Sekmez'le suç delili mektup ve karısı, bunların ö'tesinde de Sevim'le Ahmet: herkes kendi canının ve namusunun telâşında. Korku, öfk»\ şaşkınlık son keryeti buluyor. Nihayet kadınlar mektubun Sevim tarafından Atmet’e yazıldığını anlıyorlar. Evde bulunmayan kocalarından bunun acısını t çıkarmak için hemen
DİLEKLER ——)—-■
Burs Ücreti
Kız Teknik Öğretmen Okulu kız öğrencileri namile dün şu mektubu aldık:
•Meccani yatılı okullarda devlet hesabına okuyan öğrencilere okul haricinde geçirecekleri müd detlere tekabül etmek üzere burs namile bir ücret verilmesi son defa çıkan bir kanunla kabul edilmiş ve bütün mümasil okullarda tatbikata geçilmiştir.
Ankana Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri bu sarih haktan sebepsiz mahrum edilmiş -lerdir.
Öğrenciler tarafından yapılan soruşturmalara da «bugün, yarın. sözü ile oyalama usullerile cevap verilmektedir.
Bu işi düzene koyacak yetkili makamın dikkatine arzedilmek üzere bu üzüntümüzün aynen neşredilmesini rica ederiz.
Kız Teknik Öğretmen Okulu Kız Öğrencileri
ayaküstü bir plân kuryorlar ve Sevim’in ağzından ilkin Nuri Sek-mez’e, karısı Nuran’ın efendisi Ali Çin'le, sonra da Ali Çin'e, hanımı Masume'nin Nuri Sekmez'le birkaç dakikaya kadar evde buluşacaklarını telefonla haber verdiriyorlar. Fitili alan kocalaı* soluk soluğa eve damlıyorlar ve birbirlerinden habersiz birer köşeye siniyorlar. Sevim, işi, hanımlarının plânı gereğince ve ustalıkla yürütüyor; Ahmet’in kendisini sıkıştırdığı bir anda efendilerine sinyal olarak bir çığlık basıyor; bunun üzerine bocalar, hainleri suçüstü yakalamak hırsile içeri giriyorlar, hanımlar da içeriki odadan çıkıp geliyorlar ve düğümler de böylece çözülmüş oluyor. Fakat bu arada okkanın altına giden biri var, o da Ahmet. Çünkü Sevim'le çaresiz nikâhlanmak zorunda kalıyor.
îşte, (Kıskanç)ların üç perdelik macerası kısaca bundan ibaret
Başta da söylediğimiz gibi, iyi düşünülmüş, iyi kurulmuş, iyi de yazılmış. Karakterler sade ve canlı; vak’anın gelişme şekli tabii; zorlama tesadüflere düşülmemiş; dil temiz; esprilerde bayağılık yok. Seyredenin ilgisi, sonuna kadar gittikçe yükselen bir grafikle devam edebiliyor.
Oyun ise, tek kelime ile mükemmeldi. Salih Canar’in Ali Çin’ini, Ragıp Haykır'ın Nuri Sekmez'ini, Haşim Hekimoğlu’nun Ahmet'ini, böyle sanıyorum ki, unutmak kolay olmıyacaktır. Masume Nermin Elgül, Sevim Macide Birmeç ve Nuran Yıldız Kenter de, nasıl söyliye-yim, imrenilecek kadar güzel oynadılar. Üçüncü perde kapandıktan sonna, insanda ayni oyunu bir kere daha gelip görmek arzusu uyanıyor.
Mahir Canova da eseri sahneye ne güzel yaymış! Cephe kapıları ve yan merdivenler öyle iş görüyor ki.. Oyuncuların hareketleri, yani gidiş gelişleri, dolaşmaları, o-turup kalkmaları da vak’anın ve karakterlerin psikolojik atmosferini pek güzel belirtiyor.
Turgut Zaimin dekorları da sadelik ve güzelliği ile ilk bakışta görünüyor.
Oyundan çıkarken iki kişinin (biri kadın, biri erkek) şöyle konuştuklarını işittim:
Kadın — Çok hoşlandım.. Gülmekten şuralarım ağrıdı.
Erkek — Güzel oynuyorlar. Yalnız, Nuri Sekmez’in karısı fazla genç değil mi? Pek körpe..
Kadın — Evet ama, olamaz mı?
Erkek — Karısından ziyade kızı gibi görünüyor.
Kadın — Canım, ya küçük yaşta evlendiyse?..
Erkek — Otobüste yer bulamıyo-cağız sonra, yürüyelim.
Konuşma belki otobüste de devem edecekti ama, ne yazık ki onlar I Bahçelievler yolcusu imişler.
Uzun boylu, zayıf düz burunlu, hafif kır saçlı, gümüşî gözlü, zeki bakışlı bir delikanlıydı. Yüzünde, gülümsemedikçe iste nilen tesiri bırakan, müthiş müs-tezhi ve dünyayı bir pula satmış bir insan ifadesi vardı. Oldukça eski bir spor kostüm giymiş, benekli bir kıravat takmıştı. Elinde üç adet sipsivri yontulmuş kurşun kalem, koluna sıkıştırıp göğsüne bastırdığı kocaman bir zımbalı telgraf defteri vardı. Her halde bir muhabir olmalıydı.. Hakikî bir muhabir. Kızıl saçlı kız, cazip bir surette gülümsemeğe çalışarak deri kaplı defteriyle, altın kalemini saklamağa çalıştı.
Yanında bir mabut tavrıyla oturan adam, lütfen,
— Nevyork gazetelerinden birine mi mensupsunuz? diye sordu.
— Hayır.. Kızıl saçlı kız müte-vaziyane, Filâdelfiya gazetelerinden birine.. Planet’e diye cevap verdi.
— Hım.. Spherc.. Röportaj mı yapıyorsunuz?
— Yapabileceğimi ümit ediyorum. Kızıl saçlı kız öyle korkak, öyle perişan bir bakışla baktı ki, muhabir biraz şaşırır gibi oldu.
— Hayır, yâni röportaja benziyc-cek mi, benzemiyecek mi bilmiyorum da.. Ben hakikî bir muhabir değilim de..
— Değil misiniz? Eğer sormak ayıp olmazsa, veya müthiş bir sır değilse, ııe olduğunuzu söyler misiniz? Parmak izi mütehassısı mı?
Kızıl saçlı kız, fena halde şaşırmıştı; fakat vakur bir tavırla,
— Ben mi.. Ben muharririm, dedi. Bu benim ilk... ilk vazifem.. İnsanın en istemediği zaman böyle kekelemesi ne fecî şeydi.
Hakiki muhabir, yanındakini ciddî bir bakışla süzdü,
— Muharrir, ha?.. Hem de mürekkepli kalemi, sonsuz bir kelime hâzinesi, parlak bir istikbali olan, yürüyen, gezen, tam mânasiyle, hakiki bir muharrir.. Doğrusu, üç dört gün sonra şu mermer salonlarda boy boy gezip, âleme bir gazete muharriri olduğunuzu ilân etmezseniz ben de bir şey bilmiyorum.
— Böyle bir şeye cesaret edebilir miyim? Siz hepiniz kendinize gazete muharirri ismini mi verirsiniz?
Muhabir, boğazını sıkmışlar gibi dehşetle kızın yüzüne baktı,
— Bak bir şey söyliyeyim, dedi. Ben kendime gazete muharriri isminin verilmesine razı olduğum gün siz bana,....... affedersi-
niz, öyle bir şey söyliyecektim ki, bir hanım efendinin, ağzına y.ı-kışmıyacaktı. Fakat bana şayet bir gün bir gazete muharriri diyecek olursanız, sadece gülümseyin, o kadar, ben de anlarım. Ve siz de kendinize bu ismin takılmasına katiyen müsaade etmiyeceği-nize dair bana söz verirseniz, ben de size bir şey öğretirim. Çünkü, anlaşılıyor ki, bir cinayet dâvasın dan başka yazacak mevzu bulamı yan, zavallı, toy, bir muharrir ö-zentisisiniz. Üstelik de kızıl saçlısınız. Bir iki şey öğrenmek ister misiniz?
Kızıl saçlı kız,
— İnsan bu kadar kötü sözler söylerken, bu kadar sevimli olabiliyor, demek, dedi. Ben her şeyi öğrenmek istiyorum. Kuzum ta baştan başlıyalım, diye yalvardı.
— Pekâlâ, şayet nerede olduğunuzu bilmiyorsanız, burası, büyük Nevyork şehrinden yirmi mil me safede Bellechester eyaletine tâbi Redfield şehrinin mahkeme salonudur. Dâvanın mevzuunu bilmiyorsanız, onu da söyliyeyim, asrımızın en büyük cinayet dâvası. Hemen her iki senede bir bu kadar mühim bir cinayet dâvası görülür. Bu seferki, Medekine Bellamy’yi bilerek, isteyerek, haincesine öldürmekten maznun Lu-san Eves ile Stephen Bellamy aleyhine açılmış bir âmme dâvasıdır.
Kızıl saçlı kız, fısıldar gibi,
— Bir cinayet dâvası, dedi. Bana kalırsa, dünya yüzünde bundan mühim ve müthiş bir şey olmamak lâzım gelir.
— Öyle mi?..
Muhabir, o dünyayı bir pula satmış görünmek gayretini unutmuş gibiydi.
— İsterseniz sizi yarın sabah tatlı uykunuzun arasında karanlıkta uyandırtayım da bakalım en mühim şey neymiş görürüz. Ama yazıktır, o kadar tatlı rüyaların arasında uyandırmağa doğrusu kı-yamam. Düııya yüzünde en mühim, en müthiş şey cinayet dâvalarıymış.. Allah Allah..
RADYO - BULMACA
O, bu eli avucunun içine alarak yüzük parmağına, üstünde gayet kıymettir bir şark İncisi takılmış bir altın halka geçirdi: Nişan yüzüğü... ve son derece tatlı bir sesle:
— Bu, annemin nişan yüzüğü idi... Onu, ölünceye kadar devam edecek şiddetli ve sadakatli bir aşkın teminatı olarak kabul ediniz, dedi.
Kız, yaşla boğulan gözleriyle bir an kadar bu senbolik halkaya baktı. Elini ağır ağır ağzına kadar kaldırdı ve incinin üzerine heyecanla bir sadakat busesi kondurdu. Sonra, Ferriyer'in önünde eğilerek onu ruhunun en derin yerlerine kadar nüfuz etmek suretiyle heyecana getiren ciddî, gayet tatlı, âhenkdar, çekici bir sesle, dinî bir yemin metnini tekrarlı-yormuş gibi:
— Mezardan daha ötesine kadar sadık kalacağım; işte benim de şiarım budur ve yemin ederim ki bundan asla ayrılmıyacağım... sözlerini söyledi.
İşte, lâtif bir Mayıs akşamı, gayet işlek bir sokağın hay huyu arasında, sadakat yeminini tescil ettikten sonra takdis eder gibi u-zun kollarını başlarının üstüne ge ren Trahuar haçının altında: Müs takbel Şanbli Kontu, Follenbre Baronu ve diğer bir çok yerlerin senyoru olan pek asil Vikont dö Ferriyer ile adsız, unvansız, ser-vetsiz, fakir halk kızı Falcı Fiyo-renda bu suretle nişanlandılar.
Elele tutuşarak, yanyana, ağır ağır, haller civarında bulunan ve yavaş yavaş gecenin karanlığına gömülen küçük sokakların içine dalıp gözden kayboldular.
Böylece tatlı hülyalar içinde geçen bir saat onlara bir dakika gibi gelmişti.
Hülya âleminden hakikat sahasına ilk evvel gelen Ferriyer oldu.
— Ortalık karardı, dedi, sokaklar emin değillerdir. Dikkat edi-
Yazan: Ml$EL ZEVAKO
— 2
niz, gündüzün geç vakte kadar de-vâm eden bu halk faaliyeti azalmışa benziyor; fakat, ben buna güvenemem. Yerlerimize dönmemiz lâzım. Artık bundan böyle sizi korumak vazifesiyle mükellef bulunuyorum. Bu son derece kıymettar ve tatlı bir vazifedir. Benim güzel meleğim, müsaade ediniz de size ikametgâhınızın kapısına kadar refakat edeyim.
Kız, lâtif bir tebessümle:
— Artık yerim yurdum yok benim, dedi. Mösyö Boröver’in hemşiresi güzel, âlicenap Mirta'nın, birlikte oturma teklifini kabul et mek mecburiyetinde kaldım. Bu sebeple başka bir yer buluncaya kadar Pötişan’daki küçük evde o-tuıuyorum.
Vikont, candan bir şefkatle, o-nun son sözünü:
— Hâkimi mutlakı olacağınız kocanız evine şeref geriteceğiniz güne kadar, diye tashih etti,
Zaten Pötişan sokağının yakınına gelmişlerdi: konuşa konuşa yürüdüler... Birbirlerine söyliyecek-leri hususî bir şey olmadığından ve Boröver’den, Kon dö Luvr*dan ve bir gün evvelki çarpışmalardan bahsettiler. Fakat, tavırlarında, hareketlerinde, en lâkayıt sözlerinde, bakışlarında, okşayıcı nağmeler halinde çıkan seslerinde aşklarının izleri beliriyordu.
Kapının önüne geldiler. Ferriyer nişanlısından ayrılırken gayet tabiî bir tavır ve eda ile:
— Hemen bu geceden itibaren, dedi, yatmadan evvel pederimle
Çeviren: RAGIP RIFKI
görüşeceğim ve ondan izdivacımızı takdis etmesini rica edeceğim.
Kız da ayni tabiî eda ile cevap verdi:
— Sizi bu dost evinde bekliye-ceğim. Vikont dö Ferriyer'in nişanlısı artık bundan sonra falcılık ederek sokaklarda dolaşmıya-caktır.
Vikont bu fikri başıyla tasvip etti. Elini, kapının ağır tokmağına uzattı. Nişanlısının bu küçük ve fakat kale gibi sağlam kârgir eve girmesini müteakip oradan uzaklaşmak istiyordu.
Kız, inci dişlerini gösteren güzel tebessümüyle nişansılının bu hareketine mâni olarak:
— Bırakınız. Monsenyör, sizin gittiğinizi görmek isterim, dedi
Pıestip edilen bir kimsenin kaprislerine nasıl tebessüm ile mukabele edilirse Vikont da öyle bir tebessümle:
— Hayır, dedi, böyle bir hareket büyük bir tedbirsizliktir... Sizi evinizde her türlü tecavüzden masun bulunduğunuzu bilerek daha müsterih gideceğim.
Kız, çapkınca bir tebessümle:
— Ya!... İyi ama, sokak benim değil mi?... dedi.
Vikont, gülerek:
— Evçt, dedi, siz bunu bana evvelce de söylemiştiniz!.. Fakat, artık o zamanlar geçti!
Ve, birdenbire içine üzüntülü şeyler doğmuş gibi ciddî bir tavırla:
— Hem, evinizde bile emniyet
altında bulunduğunuzu söyliyebi-lir miyiz? Daha dün ikametgâhınızın istilâ edildiğini görmediniz mi?
Kız, inatçı kafasını nazikâne bir eda ile salladı ve cesur bir kız tavrıyla:
— Ben korkak değilim ve hiç bir zaman korkak olmadım, dedi. Ve burada, hakikaten... hele etrafınıza bir bakınız, bizden başka canlı bir mahlûk yok.
Ferriyer etrafı gözden geçirdi. Kız doğru söylemişti: Etraflarında kimseler görünmüyordu. Sokak bomboştu. Bunda da bir fevkalâdelik yoktu; çünkü burası işlek bir sokak olmadığı gibi vakit de ilerlemişti. Ferriyer daha ziyade emin ve müsterih oldu.
Kız:
— Gidiniz, Monsenyör, dedi; Paris’i baştan başa geçmek zorundasınız. Bunu da, ortalık ta-mamiyle kararmadan yapmanız daha hayırlı olur. Allah sizi ko-
Bu sözleri müteakip, Fiyorenda alnını uzattı ve Vikont:
— Yarına, ruhum... diyerek ta-biatten kıvırcık, koyu kestane rengi ipek gibi saçlara yanan dudaklarını değdirdi.
Kız da, cevaben?
— Yarına, varlığımın hâkimi efendim... dedi.
Vikont oradan uzaklaştı, Haçı geçince dönük arkasına baktı. Her ikisi de ayni zamanda parmaklarını dudaklarına götürdüler ve bir-birbirine birer buse gönderdiler. Bu defa, Ferriyer tamamiyle müs terih olarak uzaklaştı, başını çevirmedi bir daha, Sent-Onore sokağına doğru gitti.
Fiyorenda, farkında olmaksızın, nişanlısını daha bir müddet görmek maksadiyle yolun ortasına ilerlemiş... arkasındaki kapıdan hemen üç adım kadar ötede durmuştu.
(Devamı var)
ANKARA RADYOSU PAZAR — 16/4/1950
8.30 M. S. Ayarı, Haberler ve Hava Raporu.
Müzik: Günaydın (Pl.)
Günün Programı.
Radyo ile İngilizce.
Müzik: (Sevilmiş Parçalar) (Pl.) Konuşma: Bu kelime nereden geliyor: Hüseyin Kuman.
Müzik: (Makamlardan Bir demet.) Temsil: Pazar Skeçi (Saatçinin Şapkası) Emil ve Gerardin'den Adapte Edenler: İlhan Akan, Be-lılç Fethi Başaran.
Müzik: (Salon Orkestrası.)
Müzik: Hep beraber Söyliyelim (Yurttan Sesler Korosu.) Müzik: Telden Tele.
Müzik: Oyun Havalan (încesaz Takımı.)
M. S. Ayarı ve Haberler.
Müzik: Dans Müziği (Pl.) öğle Gazetesi.
Müzik: Dans Müziği (Pl.)
Hava Raporu. Akşam Programı
Açılış ve Program.
M. S. Ayarı.
Müzik: înce Saz (Hüzzam Faslı.)
Geçmişte Bugün.
Müzik: Yarım Saat Dans (Pl.) Müzik: Akşamın Karma Müziği (Pl.) Radyo Ge
Müzik:
Müzik: Hafif Müzik (Pl.)
Müzik: Müzikle Ğe
Konuşma: Spc herleri.) Müzik: Dans Müziği (Pl.) M. S. Ayan vo Haberler. Program ve Kapanış.
25
05
13.00
13.15
13.30
13.45
14.00
15
45
00
etesl.
Sanat Heveslileri Saati.
zl (Pl.)
Saati (Günün Ila-
İSTANBUL RADYOSU PAZAR — 16/4/1950
12.57 Açılış ve Programlar.
13.00 Haberler.
13.15 Hafif Ara Müziği (Pl.)
12.25 Radyo Tango Orkestrası Konse-
ri.
İdare edep: Orhan Avaar.
Piyanist Bari Wild'den Çeşitli Pi-ano Eserleri (Pl.)
Saz Eserleri - Şarkı ve Türküler. Serbest Saat.
(Konuşma veya Müzik.)
Oyun Havalan.
Çalan: Zurnacı Emin Tanınmış.
Dans Müziği (Pl.)
Konserto (Pl.)
W. A. Mozart.. Flüt ve h.
Konserto ‘do majör'
Çalanlar: Marcel Moyse (Flüt) Llli Laskln (Arp) ve Plcro Cop-pola idaresinde Senfonik Orkes
15.00
içir
Programlar ve Kapama.
Tertip eden:
ûb.
6 — An. tttrab' ebe, yas 9 — Yalama, ya-kasab 11 — Zaya, kasaba.
bir
tersi: öfrren
Programlar.
Müzi&i (Pl.)
Çeşitli Hafif Şarkılar
19.00 Haberler. , , '
19.15 İstanbul Haberleri.
19.20 Hafif Ara Müziği
19.25 Saz Eserleri - Şarkı ve Türküler.
20.15 Dans Müzlfii.
Çalanlar: Wllly ve arkadaşları.
20.45 Perihan Altındağ Sözcri'den şarkılar (Pl.)
21.00 Spor Hasbıhalleri. Konuşan: Eşref Şefik.
21.15 Fasıl Heyeti KonserL «ŞADARABAN» 1 — Peşrev 2 — Ateşi aşkınla 3 — Kanlı yas dök-sem 4 — Ne zaman ol göğü mes-tane 5 — Gözümden gönlümden 6 — Taksim 7 — Badeyi vuslat İçilsin 8 — Gönlüm yine 9 görülmemiş devri Yusuftanberi 10 — Bahçelerde ağlama 11 — Saz semaisi.
22.00 Senfonik Müzik (Pl.)
Richard Strauss... “Also sprach Zarathuslra - Zerdüs dedi kİ". Çalan: Serj Kusevitskl ldaresind^ Boston Senfoni Orkestrası.
Takdim eden: Dr. Bülent Tarcan.
22.45 Haberler.
23.00 Filmlerden Şarkılar (Pi.)
23.15 Dans Müziği (Pl.)
23.45 Hafif Gece Müziği (Pl.) 24.00 Programlar ve Kapama
ZAFER
Sayfa: 5
16 - 4 1950
DİKKAT Ortaç'ta Yistra Emprime JorjetKrep Emprime Tual Keten Empirme Empirme Çamaşırlık ORTAÇ:
İr İli 11H ■ Büyük Sürpriz 500 krş. 260 krş. 290 krş. 375 krş. Tel: 11135 Ankara
Külliyetli miktarda muhtelif cins ve nevide hurda Otobüs parçaları, karoseriler ve sair malzeme satılacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Miiessesesinden
1 — Külliyetli miktarda aşağıda yazılı hurda otobüs malzemesi ve karoseriler ile sair hurda malzeme açık arttırma usulü ile satılacaktır.
a) Bu malzemenin grupları, tahmini sıklet ve satış bedelleri aşağıda gösterilmiştir.
b) Takriben 350-450 ton şasi, yanık diferansiyel, döküm piki demir saç, yarım komple makas, tek yaprak makas, jant, devriyaj baskıları, dişliler, arka uzun şaft, şaft mafsalı, devriyaj plâkaları, piston kol-J^f ı, baskılar eksantrik dişliler, krikolar ve sair çeşitli aksam. Mal-
“^vrıenin cins ve nevine göre beher kilosunun tahmini satış fiyatı bir ile on beş kuruştur.
e) 500 adet madeni yağ varili beherinin tahmini satış fiyatı üç lira.
d) Takriben 14-16 ton yanmış maden yağı beher kilosunun tahmini satış fiyatı 5 kuruş.
e) Takriben 7 ton döşemelik çelik yay ağaç, deri ve demir akşamı ile birlikte beher kilosunun tahmini satış fiyatı 5 kuruş.
f) 636 adet muhtelif ebatta otobüs dış lâstiği beherinin tahmini satış fiyatı 5 lira.
g) 429 adet muhtelif ebatta otobüs iç lâstiği beherinin talimini satış fiyatı 2 lira.
lı) 90 adet benzin deposu beherinin tahmini satış fiyatı 2.50 lira.
i) 47 adet kullanılmamış jant (ZİS marka) beherinin tahmini satış fiyatı 10 Ura.
j) 135 adet radyatör beherinin tahmini satış fiyatı 2 lira.
k) 31 adet Fargo ve Fort kare serileri beherinin tahmini satış fiyatı 50 liradan 700 liraya kadar.
l) 4 adet Zis kamyonu beherinin tahmini satış fiyatı 25 liradan 200 lira kadar.
m) 17-20 ton demir saç, boru silindir gömleği, hurda pirinç ve talaşı ve sair çeşitli demir aksam beher kilosunun tahmini satış fiyatı 5 kuruş.
2— Bu malzemenin listesi ve s; tış şartnamesi Müessese Alım Satım ve tesisat şubesinden parasız olarak alınabilir
3 — Talipler malzemeyi Otobüs İşletmesi Müdürlüğüne müracaatla mesai saatleri içinde lıer zaman görebilirler.
4 — Arttırmaya iştirak etmek istiyenlerin şartname esasları da-
DEVLET TİYATROSUNDA PÇÜNCÜ
Türk - İngiliz Müzik Festivali
ORKESTRA KONSERLERİ
ŞEF: NORM AN DEL MAR
SOLİSTLER: NANCY EVANS (Mezzo-soprauo) NECDET REMZİ ATAK (Keman)
İG Nisan Pazar 21 de:
Uvertür: «RuBslnıı ve Ludmilla» Giinka Senfonik Etüd Bn«twoo(l
Yaz «Gecelerinden Şarkılar Berlios (Solist NANCY EVANS)
Poeme en formo de Süite «Kara-G0z*
Cemal Reyit Rry
18 Nisan Salı 21 de:
20 Nisan Perşembe 21 de;
Acıklı Uvertür Brahma
Senfoni No. 100 (Askeri) Ilaydn
22 Nisan Cumartesi 15 de:
Senfoni No. 32 Mozart
Lledor eines Falırenden
Genellen Maliler
(Solist NANCY EVANS)
EVEREST
RESİTAL
NANCY EVANS (Mezzo soprono)
Piyanoda: MİTHAT FENMEN
19 Nisan Çarşamba 21 de
BACH, HANDEL, PURCELL, WOLF, BRITTEN, DELIUS, VAUGHAN, WILLIAMS, FİNZİ, WARLOCK. (694)
İşçi ve İşverenlere
İşçi Sigortaları Kurumu Ankara Şubesi Müdürlüğünden
1. Nisan 1960 tarihinde tatbikinebaşlanan İhtiyarlık Sigortası hak-kında 18.4.950 Salı günü saat (15) de işverenlerle ve saat (18) de Halkevi salonunda işçilerle bir konuşma yapılacaktır.
ihtiyarlık Sigortası Kanununun tatbik edildiği işyerlerinde çalışan işçilerle bu işyerleri işverenlerinin veya vekillerinin bu toplantıya gelme leri rica olunur. (712)
Ankara-Istanbul ve İstanbul - Ankara
Yolcularının Nazarı Dikkatine
Her gün karşılıklı Ankaradan istanbula ve İstanbuldan An-karaya Emniyet Koç Otobüs seferleri 15 Nisan 1950 Cumartesi sabahından itibaren başlıyacaktır.. Sayın yolcuların fazla tafsilât ‘Ç*n aşağıdaki yazıhanelerimize müracaatlarını rica ederiz.
Ankara: 11 Jandarma Komutanlığı yanında Emniyet Otoları Yazıhanesi, Tel: 12099.
İstanbul: Sirkeci, Orhaniye Caddesi Aşmalı Kahve bitişiğinde çorlu - Ankara Yazıhanesi Tel: 25705.
Toplantı
Ankara Liselerinde Yetişenler Birliğinin,
Olağanüstü ikinci Genel Kurul toplantısı 17 Nisan 1950 Pazartesi saat 17.30 da Gazi Lisesi binasınd? yapılacaktır. Üyelerin teşrifleri rica olunur. (714)
Yönetim Kurulu
Şark İnşaat Malzemesi Ticarethanesi
Telf. 13611 Şekerciler Sokak No. 9 Telgraf: Taşkın
Yuvarlak beton demiri, çivi, çinko, siyah ve galvanizli saç, beton teli, kazma, kürek, kurşun boru, galvaniz, siyah boru ve parçalan, fevkalâde temiz pik boru ve parçaları, Eskişehir Kiremitleri - Serbest Çimento -- İmrahorun Pişkin Tuğlası FİYATLAR PİYASANIN EN UCUZ FİYATIDIR
Şark Sabunları Piyasanın en üstün evsaftı sabunlandır.
(696)
İN|
Son Model Otomatik Tuşlu
Toplama, çıkarma, bölme ve çarpma dört amellyeyi birden yapan dünyaca tanınmış ve çoktaııberi beklenilen;
marka hesap makinalannuzdan pek yalanda bir miktar geleceğini sayın müşterilerimize arzederiz.
Arzu edenlerin şimdiden isimlerini mağazamıza kaydettirmeleri rica olunur.
Mümessili
Balıkçı Kardeşler Kollektif Şirketi
Posta Caddesi 31. Telefon: 15163 Telgraf? Balıkçı Ankara.
ı.ı.ıır.m..................................................... J
r.......n
50000 Ünite
Pennicillin Sulfan (Pomad)
Tarım Makinaları Yüksek Uzmanlık Okulu Öğrenci Derneği Başkanlığından
Tanın Makinaları Yüksek Uzmanlık Okulu Öğrenci Derneği Başkanlığından)
Derneğimiz genel kurulu 24/4/950 Pazartesi günü saat 17 de olağan üstü genel kurul toplantısı yapacağından, üyelerimizin, bu saatle okulda hazır bulunmalarını rica ederim.
Genel Kurul Başkanı A. Kadir Ertürk
(710)
Cilt, Göz, Çocuk, Kadın, Boğaz ve Burun hastalıkları tedavisinde kullanılır.
ECZANELERDEN İSTEYİNİZ
Uınuıni Satış Yeri: Ankara, Aııafartalar Tarko Han Kal 11 No. 2
P. K. 332 — Tel: 1G424 (698)
Sayın Doktorlara BİLHAS
N. Koronel
Alâtı cerrahiye Bilûmum hastane ve lâboratuvar levazımatı deposu
Ankara Şubesi
Anafartalar Cad. Vakıf İş Han. No. 209-2 - Tel: 16151
Kiralık garaj
iki otomobil alabilir, su e-lektrik mevcuttur. Müracaat: Yeni şehir Hanımeli Sokak No. 39/6. Tel: 24126, (713)
Düzeltme
14 Nisan 1950 tarihli gazetemizde neşredilen 8 Nisan 1950 Merkez Ban I kasının haftalık vaziyetinde Aktifte (Kasa: ufaklık) hizasındaki rakam 2.671.432,71 ile kasa genel toplamı | bir tertip hatası olarak yanlış dizilmiştir. Özül diler, 2.671.432,71 — I 224.370.069,17 olarak düzeltiriz. '
t LÂN
Her cins Yazı ve Dikiş Maklna-lan iyi fiyatla alınır.
Anafartalar Cad. İsabey Ap. No. 282 Adliye karşısı Tel: 14066.
Sahibi
Adviye FENİK Yivlilerini flilan Idara HİKMET YAZICIOGLU
Basıldığı yer :
Güneş Matbaam
Sayın Halka Türkiye Kömür ve Tevzi Miiessesesinden
Hava sıcaklık derecesinin arttığı gözönünde tutularak soba ve kaloriferlerde yakıt olarak kullanılmakta olan kok ve taş kömürlerinin satışının durdurulduğu ve linyit satışına devam edilmekte olduğu ilân olunur. (2360)
KUMAŞ
Her Ay Yeni Çeşit Yeni Desen
Vitrinlerde görmediğiniz piyasada bulamadığınız her çeşit kumaşı müessesemizde bulmak mümkündür. Bir defa teşrif ediniz her halde pişman olmıyaoaksınız.
TERZİ KUMAŞÇI IIASAN YÜCEL
Anafartalar, Evkaf İş Hanı kat 1 No. 103 - 104 — Tel: 11822
İlân
SULAR KESİLECEKTİR
Ankara Sular İdaresinden:
1 -- İstanbul caddesinde yeni döşenen 150 nım. lik ana borunun e-sas şebekeye raptı dolayısı ile 17/4/1950 Pazartesi günü sabah saat 8 den akşam 18 e kadar Ulus Matbaası ve civan ile Rüzgârlı sokağının sağ ve solunda bulunan abonelerimizin suları kesileceğinden ihtiyatlı bulunmaları ilân olunur. (2331)
f -...... —..................."
Eskişehir sel baskınından zarar görenler yararına Büyük Konser
16 Nisan 1950 Pazar akşamı
Klâsik Musiki Heyeti.
Fahire Fersan
Cevdet Çağla Hayri Tüme* Fahri Kopuz Halil Aksoy Sadi Hoşses Muzaffer Birtan
Nevin Demirdöven
saat 2J (le Yeni Sinemada
Halk Musiki Heyeti: San Recep Ahmet Yamacı Osman Özdekci Muzaffer Akgün Ali Can
Turhan Karabulut
Konsere giriş: Yeni Sinema gişelerinden alınacak 1 ve 2,5 liralık Kızılay makbuzlariyle olacaktır. Giriş makbuzları gişelerden şimdiden alınabilir.
1.200.000 Litre benzin ve 215.000 kilo mazot satın alınacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
1 — 1.200.000 litre benzin ile 215.000 kilo mazot teklif verme usulü ile satın alınacaktır.
2 — Şartnamesi parasız olarak Müessese Alım, Satım ve Tesisat Şubesinden alınabilir.
3 — İlgililerin şartname esasına göre tanzim edecekleri tekliflerini
en geç 27/Nisan/1950 tarihine kadar Müessese Umum Müdürlüğüne vermeleri ilân olunur. (2367)
f...ı ı ı
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezî İkinci Tertip
Kıymetli Eşya Piyangosu
a- Çekilişe az bir zaman kalmıştır. Bir liralık biletle şık bir ev, kamyon, taksi otomobil traktör, motosiklet, nadyo, saat, kumaş gibi 150.000 liralık 14.000 küsur parça hediyelerden birisini kazanmak sizin için bir talih işidir. Bu güzel vesile ile de yoksul çocuk dâvasına yardım etmiş olacaksınız. (700)
Kiralık Konforlu Daireler:
Bahçelievlerde Otobüse, ilk ve orta okula, çarşıya, postaneye, kulüb'e ve karakola ve eczaneye çok yakın mevkilerde üçüncü cadde ile 21 inci sokak üzerinde kâin 4, 5 ve 6 odalı kaloriferden maada her türlü konforu havi 6 daire (Yeni bina) kiralıktır.
Görmek istiyenlerin evlerin diğer dairelerinde oturanlara, fazla izahat almak istiyenlerin mesai saatleri dahilinde 10680 numaralı telefondan 58 numaraya müracaatları rica olunur. (2230)-(247)
Samsun - Bursa ve Konyaya
Taksi Seferleri
YENİ İZMİR UMUMİ NAKLİYAT ANBARI
Ankara - İstanbul arasında bilumum tüccar ve ev eşyası nakliyatı ile müşterilerine bir hizmet olmak üzere 1949 model yeni taksilerle Ankara - Samsun, Ankara - Bursa ve Ankara - Konya arasında her gün muntazam taksi seferleri yapmaktadır.
Ankara — Samsun
Ankara — Bursa Ankara — Konya
ADRES: Denizciler Cad.
...;r
25 Lira
20 .
15 .
No.
— Tel: 15590
7, A F F R
1 Başmakaleden devam ı
F. Bahçe - Galatasaray 0-0 berabere kaldılar
D. P. nin Antalyadai şansı çok kuvvetli
Beşiktaş da Vefayı güçlükle 2 -1 yenebildi
İstanbul, 15 — Millî Eğitim Kupası maçlarına bugün İnönü Stadında tahminen yirmi bine yakın bir seyirci kitlesi önünde devam e-dildi.
Günün ilk maçı Beşiktaşla Vefa arasında idi. İki takım muayyen saatte şöyle birer kadro ile sahaya çıktılar;
Beşiktaş: Fevzi - Maruli, Vedii -Saim, Ali İhsan, Hüseyin - Süley -man, Kemal, Bülend, Fahri, Rahmi.
Vefa: Şükrü _ Mustafa, Rahmi -Melih, Galip, Salâhattin - Hikmet, Karnik, Suphi, İsmet, Bülend. Hakem Feridun Kılıç.
Devrenin başlamasiyle hücuma geçen Beşiktaşlılar, üçüncü dakikada bir fırsat yakaladılar. Kaleci Şük rünün hatalı bir hareketi neticesi boş kalan kaleye Fahrinin yaptığı vuruş ı ile penaltıdan bir gol kazandılar. Bu golden sonra durgun ve tatsız bir şekil alan devre 1-0 bitti.
İkinci devrede hücum teşebbüsü daha ziyade Vefada idi. Beşiktaş kalesini bir hayli zorlayan Vefalılar, yirmi sekizinci dakikada Bölendin havadan bir şandelini Beşik taşlı kalecinin karşılayamamasından istifade eden Suphi ile Galip bera-
’ berlik golünü çıkardılar.
Devrenin bundan sonraki kısmının tamamen mütevazin bir cereyan takip etmesine rağmen oyunun neticesine yarım dakika kala Bölendin iki Vefalı müdafi, arasından çektiği şüt, Beşiktaşa ikinci golü kazandırdı ve maç 2-1 Beşiktaşın galibiyetile bitti.
Dünkü boks maçlarını takip edenlerden bir gö rünüş
Dünkü Bokslarda alınan neticeler
Galatasaray - Fenerbahçe
İkinci maçı Galatasarayla Fenerbahçe yaptılar. Takımlar şu kadrolarla sahaya çıkmışlardı:
Galatasaray: Turgay - Naci, Ruhi - Musa, Muzaffer, Doğan - İsfen-diyar, Muhtar, Reha, Gündüz, Gar-bis.
Fenerbahçe: Cihat - Hilmi, Ahmet - Samim, Kâmil, Müjdat - Turhan, Erol, M. Ali, Lefter, Halit. Hakem Sulhi Ganan.
Oyuna Fenerbahçe başladı. Galatasaray muavin hattında kesilen ilk Fener hücumundan sonra, oyun tedricî surette muvazeneli bir cere-yıftıa sürüklendi. İki takımın da gelişi güzel bir oyun oynadıkları göze çarpıyordu. İlk on beş dakikada Fenerbahçeliler iki fırsattan istifade edemediler. 18 inci dakikada da İsfendiyar boş kaleye gol atamadı. Yirminci dakikada başından yaralanan Reha oyundan çıktığından GalatasaraylIlar on beş dakika kadar on kişi oynamak zorunda kaldılar. O-tuzuncu dakikada Reha tekrar girdi ise de bütün oyun boyunca takımına pek fazla faydalı olamadı. Devre 0-0 bitti.
İkinci devrede de gelişi güzel tem po devam etti. Bilhassa iki takımın da hücum hatları, çok bozuktu.
Bu devrenin ilk yirmi dakikasında teşebbüs Galatasarayda idi. Yirminci dakikadan sonra da Fenerliler pek hafif bir şekilde hücum teşebbüsünü ele aldılar. Fakat bütün gayretle beraberliği bozhmadı ve maç 0-0 sona erdi.
Dün şehrimizde iki gün devam edecek olan boks maçlarına bağlanmıştır. Yapılan karşılaşmalar neticesinde Turan, Haşan Basriyi, A-
li Orhanı, Halim Fahrettini, Sadi Necdeti, Nejat Adnanı, İsmail Sali-hi, Yusuf Kâzımı, Erdoğan Aliyi, Necdet Süleymanı, Ahmet Nevzatı,
Mustafa Haşanı, Ali Saidi, Saim Kâzımı, Sadi Doğanı, Temel İsma-ili sayı ile mağlûp etmişlerdir.
Müsabakalara bugün de devam edilecektir.
İran Şahının kız kardeşi bütün hanedan haklarından
mahrum edildi
Tahran, 15 (Ap) — Bugün resmen tebliğ edildiğine göre İran Şahı, müsaade almadan evlenen 22 yaşındaki kızkardeşi Fatma’yı bütün hanedan haklarından mahrum et-
Dünya Futbol
Şampiyonasına
girmiyoruz
25 Haziranda Riyo’da başliyacak olan Dünya Kupası birinciliklerine millî futbol takımımızın katılmaması, hafta içinde Ankarada toplanan beden terbiyesi merkez istişare heyetince futbol federasyonunun raporuna müsteniden kararlaştırılmış tır.
Futbolcularımızın bugünkü formunu ve bütçe imkânlarını tetkik eden futbol federasyonu verdiği kararı merkez istişare heyetine tevdi etmiş ve beden terbiyesi teşkilâtı-hın en yüksek mercii de bu rapora müsteniden millî takımımızın Dünya Kupası maçlarından çekilmesini ittifakla tasvip etmiştir. Bu karar bugünlerde F. İ. F. Â.. ya bildirilecektir. Bu suretle aynı grupta bulu nan Avusturyadan sonra takımımız da DünyaKupası maçlarından çekilmiş bulunmaktadır.
vlillî Eği’im maçkr'ndo durum
O G B
Y
p
Beşiktaş Fenerbahçe
6
2
1
3
9
6
Belediye Reisinin icraatı
Prenses Fatma, Perşembe gecesi, İtalyan sahil kasabalarından Civita ■Vecchia’da Amerikalı bir sanat talebesi ile evlenmişti. Damat Cali-fornia’nın Los Banos şehrinden 25 yaşında Vincent Lee Hillyer’dir.
İranda bu evlenmeye dair haberler, bugüne kadar neşredilmemişti. Bu suretle halk haberi, Şahın sarayından neşredilen bir tebliğde öğrenmiş olmaktadır. Tebliğde haberin dış basın ve radyo vasıtasiyle öğrenildiği bildirilmektedir.
★ (Baş tarafı birinci de)
Yazılan emir bu tehirin iş*arı a-hire kadar devam edeceğini kaydet mektedir. Belediye tahsildarları da bu müddet zarfında sadece tabelâ re simleri dolayısiyle borçlu bulunan hemşerileri kemali nezaketle ziyaret edecekler ve verdikleri takdirde borçlarını tahsil edeceklerdir. Verilen emirde bu bir, bir buçuk aylık zaman zarfında bilhassa nazik hareket edilmesi üzerinde ısrar edilmektedir.
ist-nbjlda 15 kişi d -.ha tevkif edil d i
İstanbul, 15 (a.a.) — İlgili makamlardan öğrendiğimize göre, son hâdiseler esnasında Tecemmüat Kanununa aykırı hareket etmek ve zabıtanın vazifesine mani olmak suçlarından s/anık olarak, nezılret altına alınan şahıslardan bugün salahiyetli mahkemelerde 17 si daha sorguya çekilmiş ve bunlardan 15 ; tevkif edilmiştir.
Diğer taraftan aynı suçlardan dolayı bugün de 15 kişi nezaret altına alınmış bulunmaktadır.
Şükrü ve Bülend'ın cezaları
1948 Londra Olimpiyadında Türkiye - Yugoslavya maçında zuhur eden hâdiseler dolayısiyle Merkez Ceza Heyetince 6 ve 8 ay müddetle tecziye edilen GalatasaraylI Bülent’le Beşiktaşlı Şükrü’nün bu ce zaya yaptıkları itirazı Beden Terbiyesi İstişare Heyeti hafta içinde yaptığı toplantıda varit görmemiş tir. Bu suretle Şükrü ile Bülend’in cezaları kesbi kat’iyet etmiştir. Bu hale göre, bu iki futbolcu ancak milli maçlara Futbol Federasyonu, nutalebi ile ve Beden Terbiyesi U-mum Müdürünün müsaadesiyle girebileceklerdir.
Ingiltere Iskoçya'yı 1-0 yendi
Londra, 15 (Redyo) — Bugün yapılan İngiltere - İskoçya Millî takımları futbol maçında İngiltere Millî takımı 1—0 galip gelmiştir.
MÜJDE Temiz iş Ucuz dikiş
İstiyorsanız işte size firmamız olan gayretimizle aylardır pahalılıkla müc.hdele eden GAYRET TERZİEVİ para kuvvetiyle vitrin ye manken gösterisiyle değil bilfiil çalışmam-ladır.
Kadın ve Erkek kumaşlarımız mevcuttur. Uzun vâdeli taksitle muamelemiz vardır.
GAYRET TERZİEVİ
İZZET KÖROĞLU
Anafartalar Cad. Evkaf İş Hanı No. 410, Kat 4, Tel: 16041.
Toplantı
26/3/1950 tarihinde ekseriyet temin edilemediğinden kooperatifimizin ikinci toplantısı 30 Nisan Pazar günü saat 14 de .Helkevinde yapılacaktır. Ortaklarımızın teşrifini rica ederiz.
Gündem:
1 — İdare heyeti ye murakip raporlarının okunması.,
2 — Bilânço ve hesabatın tetkiki ve tasdiki.
3 — İdare heyetinin ibrası.
4 — İdare heyeti ve murakiplerin seçimi.
5 — Kadro ve bütçenin tanzimi.
6 — Dilekler.
Terziler Küçük Sanat Kooperatifi İdare Heyeti (703)
Üç Yargıtay âzası D. P. listesine girdi
★ (Baş tarafı birinci de)
Genel Merkez tarafından da Son Posta gazetesi sahibi Selim Ragıp Emeç ve Zara Demokrat Parti Başkanı Memduh Turhan’ın gösterileceği kuvvetle ihtimal dahilindedir.
Konya’ da
Konya, 15 (Telefonla) — Demokrat Parti aday listesi Konyada çok müsbet tesir yaratmıştır. Muhelif meslek erbabının temsil edilmesi iyi karşılanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi listesinde bazı ilçeler mümessillerinin aday listelerinin bulunmaması yüzünden hasıl olan ihtilâf ve istifalar birbirini takip etmektedir.
Demokrat Parti adayları 18 Nisanda toplanarak propaganda programını neşredeceklerdir.
hurbaşkanma olan itimat ve neticesidir ki Truman, Kongreye bizim için yardım plânını sunmuştur; İngiltere, mevcut ittifakımızı teyit et-mişir; Fransa yeniden müttefikimiz olmuştur; İtalya ile de son zamanda dostluk mukavelesi aktettik!»
Bu sözlerden bizim anladığımız şudur: Türkiye’nin kendisine mahsus bir dış politikası mevcut değildir; Dışişleri Bakanlığı beyhude kurulmuş bir teşekküldür. Coğrafî vaziyetimizin hiç bir ehemmiyeti yoktur. Bütün dış işlerdeki muvaffakiyetimizin sır ve hikmeti, dışa rıda Sayın Cumhurbaşkanına olan itimattır, o olmasa Tannanın Kongreye bizim için yardım plânı -ıı nacağı yoktur. İngiltere bizimle ittifak yapmıyacaktır. Fransa ittifakı yeııilemiyccektir Çünkü hepsi hepsi şahsan Cumhurbaşkanına o-lan itimattan doğmuştur!
Başbakan’m yukarıya ayııen aldığımız ifadelerinden biz bışka tüllü mânâ çıkaramadığımızı açıklamakta fayda görüyoruz.
Biz, biliyoruz ki, demokrasi ile idare edilen Türkiyede, bütün kuvvet Büyük Millet Meclisinde toplanır. Dış politikayı, iç politi -kayı tanzim hususunda lıer kararı Meclis verir. Cumhur -başkanınııı muahede aktetmeğe, müzakerelerde bulunmağa salâhiyeti yoktur. Devlet Başkanlığı vazifesi başka, hükümet işleri yine başkadır.
Kaldı ki, ortada bütün dünya barışını alâkadar eden bir Truman doktrini vardır. Bunun icabı olarak, Amerika, bir çok devletlere yardım yapmayı kabul etmiştir. İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya daha bir çok memleketler bıı yardım plânına dahildir. Amerika, bu devletlerde de bir tek ferde itimat ederek yardımlar yapmış değildir. Çünkü fertler hem fânidir; hem de daima değişebilir. Amerika, milletlere ve barışa itimat ederek bu yardımlarda bulunmaktadır. Madem ki dış politikada iktidar partisiyle muhalefet arasında tam bir görüş birliği vardır, İnönü, Cum -lıurbaşkanı olsa da, olmasa da bu yardım yapılacaktır. Dış politikamız daha becerikli ellerde bulunmuş olsa, belki de bu yardım daha vok ve daha mükemmel olacaktır. Çünkü Garp demokrasileri, Rusya-nın emperyalist emellerine karşı bir baraj kurmuşlardır. Türkiye, bu demokrasilerin ınüdafa sistemleri içine dahil olduğundan ismi geçen devletler, bizimle ittifak ak-tetmişlerdir. Coğrafi vaziyetimizden doğan politik zaruretler ve Türk milletinin demokrasiye olan kuvvetli bağlılığıdır ki bu ittifakları kuvvetlendirmektedir. Yoksa bu ittifakların hiç birisinin Sayın İnönü’nün yüksek şahsiyeti ile zerre kadar alâka ve irtibatı yoktur. Sayın İnönü bu mevkiden ayrılacak olursa, Türkiyenin dış politikası değişecek, Truman, yardımı kesecek, dostluklarımız kökünden yıkılacak değildir.
Bu cihet böylece herkes tarafından malûm olduktan sonra, Başbakanımızın bu şekilde niçin ve nasıl konuştuğuna hayret etmemek mümkün değildir. Bu itibarla, biz de Sayın Başbakanla beraber tekrar edebiliriz:
— Aziz vatandaşlarımız, hakikaten seçeceğiniz kimseler bilgili, vukuflu kimseler olmalıdır. Başbakanımızın yerden göğe kadar hakkı
Antalya, 15 (Hususi) — Antalya Demokrat Parti milletvekili adaylarından Akif Sarıoğlu, İbrahim Subaşı, Ahmet Tokuş beraberlerinde il idare kurulu arkadaşları olduğu halde bugün Halk Partisinin müfritlerinden Rasih Kaplanın memleketi Aksekiye geldiler. Meydanı dolduran binlerce demokratın huzurunda yaptıkları konuşmalar, coşkun tezahürata vesile olmuştur. Göğüslerinde Demokrat Parti rozeti taşıyan Aksekililerin bugünkü durumu burada halkın Demokrat Par tiye olan bağlılığına ve Demokrat Partinin zaferine bir alâmet teşkil etmekte idi. Toplantıyı ilçe başkanı Ahmet Yıldırım açtı. Akseki’de Demokrat Partinin 6 aylık bir mazisi olduğunu, beş kişilik bir kadro ile işe başlandığını, bugün Akseki halkının Demokrat Parti saflarında yer .aldığını ifade etti. Müteakiben konuşan Şadi Gebicili, 14 Mayıs seçim günü, Türk milletinin tarihinde bir bayram günü olarak kut-lulanacağını, tarihimizde eski bir devrin kapandığını, yeni bir devrin başlamış olduğunu, hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete intikal ettiğini. ilk defa olarak iki büyük part/nin kanun karşısında müsavi şartlar altında 14 Mayıs imtihanına gireceğini veciz bir ifade ile izah etti. i
ı Bundan sonra dinleyenlerin coşKj
■ kun tezahürat ve alkışlan arasınd/1’
• kürsüye gelen Akif Sarıoğlu çoîf'
• heyecanlı bir konuşma yaptı. Akif
ı Sarıoğlunun bu konuşması, zaman-bl zaman akan gözyaşlarına vesile oll—* du. Sarıoğlu muhtelif memleket melgJ ı selelerine temas etti; İstiklâl Mücal J delesinden, Kuvvayi Milliye ruhun|et(j dan ve tarihi hakikatlardan misallgirl ler verdi. Halk o kadar coşmuştu kilga • yaşa, varol- nidaları ve alkışla» tırl bütün Akseki’yi sarsıyordu. Akseki[or. li kadınlar bile evlerinin damımLjjj çıkmış bu ulvi ve heybetli manzaral]al yı seyrediyordu. Sanoğlundan sonlon ra konuşan Ahmet Tongay, çoliyn
• temiz bir ifade ile söze başlayarak,»an demokrasinin ne demek olduğunufrat
ı buna inanmıyanların Akseki'ye gen i lip milletin Demokrat Partiye kar.L
■ şı olan alâka ve sevgisini görmesini
. söyledi. Sözlerime devam eden Ton-Ma-; gay, zeki ve çalışkan Aksekilinin.lhlı demokrasinin mânasını kavramış olkim duğunu, 14 Mayısta sandık başında/ vatandaşın elini vicdanına koyarak] istediği partiye reyini vereceğini vehiş-ı buraya Demorat Parti için kimseden) rey istemeye gelmediklerini izah et.
Vakit hayli geçmişti son verilirken t ’ ’
ı hâkimiyet bilâ kaydı şart milletin, tır
• d ir» diyerek, heybetle bağırdılar, jgâ-bk-
K»
«•Irat
sin»
’onlla-lin.ihlı nl-Lim i
let-leçnıışti toplantıyaka-binlerce deme kratifik kaydı şart milletin, tır
m
Adviye FENİK
Yeni doğanda bir cinayat
★ (Baş tarafı birinci de) duğu yere gelmiştir. Muzaffer has-mının bıçakla geldiğini görünce hemen oradan eline geçirdiği bir testi parçasiyle Hacının karşısına çıkmış ve kendisini korumaya çalışmıştır.
Bu sırada Hacı elindeki bıçakla Muzafferin üzerine hücum ederek rastgele kalbine, göğsüne saplamış ve bu suretle eski arkadaşını cansız yere sermiştir.
Bundan sonra Haci elindeki kanlı bıçakla evine kaçmış ve arkasından gelen polis ve bekçilere komiser gel medikçe teslim olmıyacağını söylemiştir.
Müteakiben katilin evine giden Yenidoğan komiseri kendisini yakalamış ve yüzünün muhtelif yerlerin de bulunan hafif yaralar içinde Nü-mune hasthhanesine sevketfniştir.
Katil ilk tedaviyi müteakip tekrar karakola getirilmiş ve tahkikata başlanmıştır.
Zayi
İngiltereden Sut Kostik ithali i-çin İstanbul Kambiyo Müdürlüğün den alınan 3/9/1947 tarih ve 74085 sayılı 1980 İngiliz liralık perminin zayi ...............
edildiğini ilân ederiz.
O. Çakar, A. Öksüzyan, A. Mutafyan. İst. Balıkpazarı Maksudiye Han No. 21-22
Fuat Arna Ankarada diin
★ (Baş tarafı birinci de)
Derhal ve süratle şehrin her tarafına yayılan bu tevkif hâdisesinin teferrüatı aşağıdadır:
Hâdisenin teferrüatı
Mareşalin cenazesine iştirak etmek üzere İstanbula gitmiş bulunan Millet Partisi Genel İdare Kurulu âzalariyle birlikte Fuat Ama da dün tayvare ile Ankaraya gelmiş bulunmakta idi.
Parti Genel İdare Kurulu, milletvekili seçimlerinde merkezin göstereceği adayları tesbit için, dün öğleden sonra toplantılara başlamış ve bu toplantı akşama kadar devam etmiştir. Akşam geç vakit parti merkezinden ayrılan kurul â-zalarından Osman Nuri Koni, Yusuf Kemal, Mustafa Kentli, Enis Akaygen, beraberlerine Fuat Ar-nayı da alaraK yemek yemek üzere Turan lokantasına gelmişler ve Nureddin Ardıçoğlu da bu partili gruba lokantada iltihak etmiştir.
İstanbuldan gelen telgraf
Arna, yemekte bulunduğu esnada, 2 nci şube müdürü ve memurları da İstanbul savcılığından gelen anî bir telgraf ve tevkif müzekkeresi üzerine faaliyete geçmiş ve şehrin her tarafında Fuat Arnayı aramağa başlamışlardır.
Kısa süren taharriyatı müteakip Arna’nın Turan lokantasında olduğu öğrenilmiş ve bizzat 2 nci şube müdürü Adil Darıcalı tevkif müzekkeresini tebliğ ve karan infaz maksadiyle Turan lokantasına hareket etmiştir.
Turan lokantasında
Karardan evvelâ sofrada bulunan ve Fuat Arnanın avukatı olan Nureddin Ardıçoğlu haberdar edilmiştir. Ardıçoğlu vaziyeti öğrenir öğrenmez Fuat Arnayı sofradan kaldırmış ve bir kenara çekerek,
Zonguldak C. H. P. teşkilâtı çöküyor
★ (Baş tarafı birinci de) larında da delegelerin şiddetli itirazlarına rağmen oldu bitti sayılarak kazandırdığı C. H. P. aday listesinin uyandırdığı tepkidir.
Halen Zonguldakta C. H. P. nin seçim şansı yüzde ona düşmüştür. Tahir Karakuş. İsmail Ergener ve bilhassa C. H. P. Milletvekillerinden ve Parti Müfettişi Ahmet Gü-rel’in ağır bastığı bir diğer hizip, şimdi Ankarada bulunmaktadır. Yüzde otuza girmeğe veya listeyi bozdurup yeniden yoklama ve seçim yaptırmağı hedef ittihaz eden bu zatlar, dolaşan söylentilere göre durumu bizzat Cumhurbaşkanına da arzetmişlerdir.
Netice Zonguldakta merakla beklenmektedir.
Maraşta da tam bir çözüntü başladı
Maraş, (Hususî) — Seçimlerin a-rifesinde C. H. P. Maraş teşkilâtında tam bir çözüntü başlamıştır. Bu arada şehrimiz Halkevi Başkanı diş doktoru Turgut Kamer C. H. P. başkanlığına aşağıdaki mektubu göndererek partiden ayrıldığını bildirmiştir:
• C. H. P. Maraş İl İdare Kurulu Başkanhğına;
C. H. P. nin şimdiye kadar bağlı bulunduğu antidemokratik esaslardan hâlâ ayrılmamış bulunduğunu, ezcümle son defa yapılan denemenin, tüzüğe tamamiyle aykırı olduğunu görerek, ıslah kabul etmiyen bu partiden ayrılmak zorunda kaldığımı arzla cümlenize veda ede-
atı
kendisine, tevkif edileceğini poli-|bjj sin kendisini beklemekte olduğunu!^ haber vermiştir.
Yemek devam ediyor Ln Fuat Arna soğukkanlılığını mu-| hafazaya çalışarak tekrar masaya 1 dönmüş ve yemeğine devam etmiş-’ tir. Ortada bir mesele dönmekte ol-, duğuna kanaat getiren sofradaki-) •er de bilâhare durumu öğrenmiş, lerdir.
Osman Nuri Koni bu sırada Fu-P-.'" at Amaya dönerek:
• — Bunlar hep olacaktır, boş veri Arna..» demiştir.
Nureddin Ardıçoğlu tekrar kalk*Gn mış 2 nci şube müdürüne müraca-?1.’ atla Arnanın yemeğini bitirmesi içiıT§' müsaade verilmesini istemiş. zateı|_ son lokma yenmekte olduğundan bui müsaade de verilmiştir. 1
Aradan bir müddet geçtikten ve yemek faslı bittikten sonra şube müdürü tekrar masaya giderek Fuat Arnanın kalkmasını istemiş ve -beklemek maksadiyle de hemen yanıbaşmdaki sandalyaya oturmuştur.
Asabileşme alâmetleri
Bu vaziyet esasen sinirleri bozulmuş olan masadakileri büsbütün asabileştirmiş ve bu arada masa-nin yanına geldiğinden dolayı kendisine sarfedilen sözlere karşı, büyük bir soğukkanlılıkla ve sadece:
— «Vazifemi yapıyorum.» demek- -le iktifa eden şube müdürüne Yusuf Kemal Tengirşek bazı tarizlerde bulunmuş, Fuat Arna da nezaret _
haneye mi, yoksa cezaevine mi götürüleceğini sormuş, yatacak yer 1
yoksa yatak getirtmek çaresine başvuracağını söylemiştir. Akabin- ! de de kalkarak polise teslim olmuş ve Nureddin Ardıçoğlunun da refakatinde 2 inci Şubeye götürül- I. müştür. p
Tevkifin sebebi
Istanbulda iken anî olarak tayya P re ile Ankaraya hareket etmesi Tr zerine Istanbulda tevkifine imkân kalmıyan Fuat Arna’nın yakalan- ■
ması için Ankara polisine telgrafla müracaat edildiğini yazımızın başında bildirmiştik.
Öğrendiğimize göre tevkife, Fuat Arnanın bundan 2 gün evvelki «ibret» gazetesinde «Baykuşlar ötüyor, ^oı Köpekler uluyor! Viran olası külü- in bede evlâdı âyâl var diye susuyo- (a ruz» başlığı altında neşrettiği ma- fe kale sebep olmuştur. j^l
Nitekim dünkü «Ulus» gazetesi de lür bu hususta bir fıkra neşretmiş ve tevkife sebep olan kısmı aynen sütunlarına geçirdikten sonra altına da aynen şu mütaleayı eklemiştir;
• Evet biz de tamamiyle bu kanaatteyiz. Bu yazının altına rahat rahat imzamızı atabiliriz.»
Fuat Arnanın mezkûr yazıdan dolayı tevkif edildiğinin şehirde şüyuunu müteakip, aynı yazının, suç mahiyetinde olduğu anlaşılan kısmını tamamiyle iktibas edip altına da açık bir ifade ile «tasvip» ettiğini hattâ altına imzasını bile atabileceğini yazan Ulus gazetesinin mes’ulleri hakkında da Ankara Müddeiumumiliğince takibata geçildiğine dair bir rivayet çıkmışsa da, vaktin çok gecikmiş olması bu rivayetin sıhhatini tahkike imkân bırakmamıştır.
Bununla beraber suç olan bir makalenin iktibasının ve üstelik tasvibinin de açık bir suç teşkil e-deceği şüphe götürmiyecek kanunî bir icap olduğuna göre mezkûr rivayetin doğru olması tabiî telâkki edilmektedir.
Dün akşam 2 nci şube müdürlüğüne getirilen Fuat Arna bugün mahfuzen İstanbula gönderilecek ve İstanbul C. Savcılığına teslim edilecektir.
n
e
I
Comments (0)