18
Cumartesi
MART 1950
Başmuharriri! Mömtaz Faik Fenik
Denlseller Caddesi: 1 Posta Kotan: 191 — ANKARA Telgraf: Kafer Gaıetesi Ankara Başmuharrir tel:........ 15*19
¥an İşleri, İdare ....... İMİ*
Fiyatı her yerde İt karuştar.
(DEMOKRASİNİNDİR)
HER GÛN BİR HÂDİSE
Yüz yaşına basan bir genç kız!..
— Tazısı 3 üncü sayfada —
Celâl Bayar şehrimizde
Karadenizden gelen telgraf...
Başkan Gaziantebe gidecek
Eskşehir 17 (Telefonla) — Seylâp mıntakasını görmek maksa-diyle şehrimize gelen Celâl Bayar, dün geceyi Demokrat Parti İl başkanı Muhtar Başkurt’un evinde geçirmiş ve bu sabah saat dokuzdan itibaren yanında Eskişehir Milletvekillerinden Haşan Polatkan, Abidin Potuoğlu, İsmail Hakkı Çevik ve parti müfettişi Salih Keçeci, gazeteciler ve parti mensupları olduğu halde felâketzedelerin iskân edildikleri yerleri birer birer dolaşarak felâketzede vatandaşlarla temas etmiştir.
Bayar evvelâ Yıldıztepe mev-kiindeki eski askerî hastahanede Akarbaşı camiinde, Odun Pazarındaki Demokrat Parti ve Millet Partisi lokallerinde, Kurşunlu, Orta ve Akcamilerde iskân edilmiş felâketzede vatandaşlarımızı ziyaret etmiş ve bunların durumu ile yakından alâkalan-mıştır.
Şehrin yukarı kısmından son-
Celâl Bayar
ra aşağı inilmiş ve büyük bir a-partmanla Halkevinde bulunan felâketzedelerle temas edilmştir. Halkevinden doğruca vilâyete gidilmiş ve Vali Ahmet Kınık makamında ziyaret edilmiştir. Bayar, bu gezilerinin intibaını anlatmış ve vaziyeti şayanı şükran bulduğunu, yalnız camilerde iskân edilenlerin durumlarının iyi olmadığını söylemiştir.
Valinin izahatı
Vali, işaret edilen husular hakkında not almış ve Bayar'a izahat bererek ezcümle demiştir ki:
— «İskân durumları kötü şartta olanları daha evvel boşaltacağız, hamdolsun gelen malzeme çok. Yavaş yavaş dağıtıyoruz. Bir iki gün belki geç kalıyoruz ama, iyi iş yapmak istiyoruz. Hasara uğrayan binaların tamiri işine bugün üç koldan başlıyoruz. Bugüne kadar 2567 evin hasar durumu tesbit edilmişti-.
★ (Devamı Sa: 6 Şü: 5 de)
Hiç yok yere böbürlenme !
Zonguldakta
Günün meselesi
A. FENİK
20000 amele
Ordu halki mısır tevziatı için seçimleribekliyor!..
Bu işin politika mevzuu edilmesi umumî bir teessür meydana getirdi
e hikmettir bilinmez, bazı-1 lanmız fert olarak, hükümet olarak, olduğumuzdan fazla veyahut olduğumuzun tamamen aksine görünmek gibi garip ıbir itiyada sahibizdir. Paramız yoktur; zenginlik taslarız. Zenginizdir, meteliksiz görünmeğe çalışırız. İstihsal azdır, çok gösteririz. Çoktur, az deriz!
İktisadî hareketlerin çoğunda, bayındırlık işlerinde, hattâ iç ve dış siyaset vaziyetlerimizi olduğundan başka türlü göstermek istiyen devlet adamlarımız az mıdır?
Size en son bir misal arzetmek için, Devlet Bakanı ve şimdiki halde Başbakan Yardımcısı vekili Cemil Sait Barlas’ın Deutsche Zeitung gazetesinin bir muhabirine ziraî kalkınmamız hakkındaki beyanatını göstermek mümkündür.
Devlet Bakanımız, ziraî mahsullerimizde bir kalkınmadan bahsetmiştir. Fakat hangi kalkınma? Bunu kavramağa imkân yoktur. Mar-shall plânı yardımiyle memlekete bir yığın traktör, biçer - döğer makinesi vesaire geldiyse, bununla hemen ziraî kalkınmadan bahsetmek mümkün müdür traktörle iş bitmez
Son Eskişehir felâketiyle bir defa daha gördük ki her nevi sel âfetlerine, kuraklıklara karşı tedbir almak lâzımdır. Henüz bir sulama ve kurutma plânımız yoktur. Her hangi bir su baskınında, on binlerce hektar arazi sular altında kalmak-
ını pamuk ekilecektir? Sun’i gübre kullanılacak da bundan sonra daha iyi mi mahsul alınacaktır? İstihsali artırmak için rasyonel bir usul mü bulunmuştur? Hayır, bunların hiç birinden bahis yoktur. Yalnız Devlet Bakanımız, öyle söylüyor. Mademki o söylüyor, o halde bunların hepsinin tahakkuk edeceğine inanalım!
Peki ama, şimdiye kadar nerede idiler? Niçin istihsali yüzde 30 arttırıp maliyeti yüzde 30 azaltmadılar? Bu usul bilinmiyor muydu? Bugün mü meydana çıktı veya öğrenildi?
Senelerdenberi pamuk mahsullerimiz, yeşil kurt, kırmızı kurt denklen mahlûklar elinde esirdi. Sel gelir mahsulü götürür, kurak olur, pamukları kurutur, rüzgâr gelir, ' "Akala» yı savurur; ve mahsul a- 1 şağı yukan her sene aynı miktarı ■ muhafaza ederdi.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de) |
reyini nasıl kullanacak?
Ordu, 17 (Fevzi Boztepe bildiri -yor) __ Demokrasinin Karadenizde
zafer kalesi olarak anılan Ordu vilâyetinde seçim kampanyası açılmıştır. Filhakika şu günlerde Ordulular en mesut ve müstesna günleri yaşamaktadır. Son hafta zarfında uzun İsa merkez bucaklarile Perşembe ve merkez ilçelerinin kongreleri köy lü şehirli binlerce vatandaşın işti-rakile yapılmıştır. Coşkun bir insan seli halinde kongrelere katılan vatandaşlar, at araba ve otomobil ile davul vesair çalgılarla gelmekte ve emsalsiz tezahürat arasında söz alan bir çok hatipler günün manâ ve ehemmiyetini belirterek ve türlü o-layların iç yüzünü vukuflu bir şekilde izah etmekte, iktidar partisinin liyakatsiz, beceriksiz ellerde çöküntü halinde bulunduğunu, iktisadi ve İçtimaî sefaletin tahammül fersa olduğunu, açık bir lisanla haykırmışlardır. Millet ve memleketin selâmeti için Demokrat Partinin mutlak kazanması lâzım geldiğini ve bunun zaruret olduğunu izah etmişlerdir.
Bu muazzam kongreler sonunda aralarında belediye, ticaret odası ve sair C. H. P. kurullarında bulunan bir çok vatandaşlar olduğu halde Ünye, Fatsa, Perşembe, Gölköy, Mesudiye ve merkez kazada yer yer yüzlerce vatandaş, Halk Partisinden ayrılmakta ve Demokrat Partiye geçmektedir.
Ayrıca 22 Mart Çarşamba günü yapılacak Ordu il kongresine çok büyük ehemmiyet verilmektedir. De -mokrat Parti genel merkezinden Refik Koraltan, Kâraosmartöğlu, ince-alemdaroğlu ile Adviye Fenik, Mu-★ (Devamı Sa: 6 Sü:l de)
Zonguldak, (Hususi) — Burada günün mevzuu 20.000 işçinin reyini nasıl kulanacağıdır.
Seçim Kanununun 11 inci maddesi hükmüne göre bir mahalde en az üç ay oturmayan seçim kütüğüne kaydedilemez. Daha kısa bir zaman oturanlar için bir kayıt yoktur.
Kanun yapılırken münavebeli ve kısa müddetli çalışan işçi için bir kayıt konmamıştır. Bilhassa Zongul dak kömür maden ocaklarında çalış makta olan bu kabil işçinin durumu hiç göz önüne alınmamıştır. 20 bin işçi kitlesinin bir varlık olduğu kabili inkâr değildir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
“ZAFER,, Afganistan’da :9
tadır. Bir taraftan yapılıp bir taraftan bozulan ibir ziraat sistemi
veya sistemsizliği içinde nasıl olur da bir kalkınmadan bahsedilebilir?
Devlet Bakanımız Cemil Sait Barlas, sağ olsun, bu sene hububatı yanm milyonla bir milyon arasında arttıracağımızı söylüyor! Evet, belki artabilir. Fakat bunun için mesnedi nedir? Tohumlarımız ıslah e-dilmiş midir? Daha bu sene buğday için Kanadaya milyonlarca altın ö-dedik. Hayvanlarımız için arpayı bile Suriyeden getirtebilmek çarelerini aı-ıyoruz. Memleket, bugünkü plânsız ve programsız iktidarın elinde, bir ziraat memleketi olmak vasfını bile kaybetmiştir. Buna rağmen, Cemil Sait Barlas, hububatı arttıracağını söylüyor. Nereden böyle bir artışa ceffelkalem hükmedebiliyor?
Yine Devlet Bakanımıza göre, pamukta maliyet yüzde 30 ucuzlatılacak, istihsal yüzde 30 fazlalaştın-lacaknuş! Aman ne güzel söz!... Fakat acaba nasıl? Onun hakkında henüz hiç bir delil yoktur. Pamuğun maliyeti nasıl ucuzlar? Tarla fiatlan mı düşürülecektir? Pamuk fidanları mı ucuza maledilecektir? -Pamuk tarlalarında çapa yapan, koza toplayan işçilerin mi yevmiyeleri azaltılacaktır?
İstihsali arttırmak için de neler yapılacaktır? Daha geniş sahalara
Tatlı yiyelim
Tatlı konuşalım
Ayşe Mebrure
Afganistanda düğünler o kadar büyük bir nezaketli hislc yapılır ki, bu günlük hâdise, şümullü bir bayram halini alır. -Aheste beril ... Yavaş git, yavaş git...
Yerde kar, dalda çiçek... Afganlı kızlar bu mevsimde gelin olurlar... ı
(Yazısı 2 nci sayfada).
Ordu Demokrat Parti İl İdare Heyeti
l Refik Koraltan'ın j Artvinde h'tabesi
Seçim Kanununa aykırı hareket eden bir muhtar
Artvin, (Hususi) — Refik Koraltan ile birlikte sabahın karanlığında çok sayıda kamyon ve otobüslerle Artvine doğru yollandık yol boyunca sıralanmış köylerden geçerken gösterilen sevgi tezahürleri insanı coşturuyordu. Aı-tvinden gelen ikinci otobüs kafilesi Koraltanı şehrin alt ucunda karşıladı, şehre binlerce Artvinlinin yaşa, varol sesleri arasında girildi. Bütün şehir halkı Ko-raltanı karşılamak için toplanmıştı, parti binasının önüne geldiğimiz zaman çok çirkin bir manzara ile kar şılaştık: Şehrin biricik meydanı o-lan ve Demokrat Parti binasının ö-
Kalaba köyü muhtarı Halil Uyaran seçim listelerini Seçim Kanununun 19 uncu maddesine aykırı bir şekilde Halkodasının içine astığı iddiasiyle aleyhinde dâva açılan Kalaba köyü muhtarı Halil Uyuran ve arkadaşlarının duruşmasına suç üstü hükümleri gereğince dün beşinci asliye ceza mahkemesinde başlanmıştır.
Duruşma saat tam 14.30 da başladı. Sanıklar isalona alındıktan sonra hüviyetlerinin tesbitine geçildi.
Bu sırada C. H. P. li bazı avukatlar dâvaya müdahil olarak iştirak edeceklerini bildirdiler.
Hâkim evvelâ, Kalaba köyü muh tarı Halil Uyurana hâdise hakkında bildiklerini sordu. Sanık da:
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Sanıklar mahkemede, soldan sağa sıra ile: Kalaba köyü muhtarı Halil Uyuran, üyeleri İsmail Üvey, Mehmet Ekiııoğlu, Mehmet Üleşen, Veli Gezen
Meksiko üzerinde
Alevler saçan bir Uçan daire görüldü
Bunların telsizle idare olunan uçaklar olduğu zannediliyor
mal dahilinde bulunduğunu söylemişlerdir.
Pilotlar, son zamanlarda Meksika göklerinde görülen garip cisimlerin tekrar görülmesi halinde derhal havalanabilmek için bir uçağı ve te-lobjekttfli fotoftrnf mfakineleirini hazır bulunduruyorlardı. Daireler evvelki akşam ortalık kararırken görülmüştür. Pilotlar 10.000 metre kadar yükseklikteki uçan daireye en fazla ne kadar mümkünse o kadar yaklaştıklarım ve 6600 metre yüksekliğe kadar çıktıklarını bildirmişlerdir.
Pilotlar, uçan dairenin çapını 30 metre kadar tahmin etmişler ve bunun kesif madenden yapılmış olup arkasında kıvılcımlar ve alevler çıkan bir eksoz borusu bulunduğunu teyid etmişlerdir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 da)
Mexico, 17 (a.a.) (Afp) — Melesi-! ka sivil havacılık idaresine mensup 4 pilot, başkent civarı üzerinde bir uçan daireyi ilk defa takip etmeye |
I ve yaklaşmaya muvafak olmuşlar ve uçan dairelerin telsiz ile idare edilen ufkî ve şakulî baş döndürücü sürate malik uçaklar olmasının ihti-
Çanakkale Zaferi
Aziz Şehitlerimiz için bugün
bir anma töreni yapılacak
Çanakakle zaferinin 35 inci yıldö- : Halkevinde de bir anma töreni ya-nümü münasebetiyle bütün yurtta pılacaktır.
olduğu gibi şehrimizde de bir tören ..................... J1_
yapılacak ve aziz şehitlerimiz anılacaktır.
Bu münasebetle Atatürk'ün mu-
vakkat kabrine çelenk konacak ve
Diğer taraftan Ankara Üniversitesi Talebe Birliğinin müştereken hazırladıkları 18 Mart Çanakkale Şehitleri İhtifali münasebetiyle * (Devamı Sa: 6 Sü?2 de)
nüne isabet eden Cumhuriyet meydanına birer metre ara ile derin çukurlar kazılmıştı. Meydanda boş yer bırakılmamıştı, buna rağmen halk meydanı hınca hınç doldurmuştu. Hal kın coşkun tezahüratı arasında balkona çıkan Koraltan Demokrat Partinin gayesini niçin ve ne şekilde kurulduğunu veciz bir şekilde ifa de ettikten sonra şunları söylemiştir: «— Hemşehrilerim çok mukaddes bir dâva peşindeyiz kurtuluş gününün arifesindeyiz muvaffak ola-
cağız, yarın güneş doğacaktır.!
Koraltan buradan Borçka ve Mur-gula uğramak üzere hareket etmiş, binlerce Artvinlinin içten gelen gös
ferileriyle uğurlanmıştır.
C.H.P. den istifa edip D.P. ye geçen vatandaşlar
Bunlorın adedi iki günde 85 i buldu
Son günlerde C. H. P. den ayrılıp Demokrat Partiye geçenler çoğalmaktadır. Bunların adedi iki gün zarfında 85 kişiyi bulmuştur. Arzularına binaen bunların isimlerini bildiriyoruz.’
Cebeci bucağına bağlı Araplar o-cağına C. H. P. den istifa etmek ve yeniden kaydolunmak suretiyle iltihak eden vatandaşlar:
★ (Devamı Sa: 6 Sibl de)
AKINTIYA---1
I KÜREK
Özlediğimiz Adalet!
U epiniz, hepimiz tanırız; İstanbul Ticaret Odasının beş kişilik sevimli bir ailesi vardır. İyidir, boştur! Yalnız çeneleri hiç durmaz!
Bakın yine bu aile neler yumurtlamış! İstatistiklere göre, Şubat ayında hayat pahası, O-cak ayına nazaran yüzde 1,5 - 2 yükselmişmiş!
Nasıl olur, devlet adamları- , mız, hayatın ucuzladığını tekrar tekrar söylemiyorlar mıydı?
Yalan efendim yalan, hepsi iftira!
Bence, bu gibi vatan, millet, haysiyet ve şeref düşkünlerini susturmalıdır!
Hem ıbu iftira mademki basın yoluyla yapılmıştır; Ticaret O-dasınm bu düşkün «aile» sini derhal mahkemeye vermeli ve ondan bir an evvel kurtulmalıdır! — Yedekçirçin YEDEĞİ
ZAFER
18-3-1850
____-
Sayfa. 2
GÜN GEÇERKEN -
And ve Ümit
Bir hırsız 6 sene 5 aya
İç Mes’eleler

Tasarruf zihniyeti
ES lıgün Çanakkale şehitlerinin ® anıldığı gündür. Dünya yüzünde bu kadar kan içmiş bir toprak parçası daha var mıdır bilmem. Din kitabı, kıyamet günü, ölülerin mezarlarından doğ-rulacaklarını söyler. Çanakkale dolaylarındaki mezarsız ölüler a-yağa kalktıkları zaman, orada Allahın huzuruna, balta girmemiş bir şehitler ormanı sunacaklardır. Ve kara parçalarına sığ-mayıp denizlere doğru taşacaklardır. Bu vatan, Çanakkaledekl öylesine bir şahadetin bahasına bizimdir.
Harpten daima nefret elmiş bir adamım; tâ çocukluğındanberl. Babam ben iki yaşında var yokmuşum Balkan harbine gitmiş. Arkasından Çanakkale. Harp patladığı zaman, Çanakkalcde doğan kız kardeşimle birlikte bizi, hayal meyal hatırlarım anama katıp bir vapurun anbannda İstaııbula aşı-rışı var. Biz dört yıl öyle bekledik. Babamın kâh Çanakkaleden, kâh Karkaslardan, kâh çöllerden beş on mektubu ya geldi, ya gelmedi. Arkasından Kurtuluş Savaşı. Bu memleketin son yarım asırlık anaları ya lam dul, ya böyle yarım dul yaşayıp gltmşlerdir.
Fakat biz onların hu yarım dulluğu, babalarımızın bu kanlı yolculukları, çocuklarımızın bu ök-
Muhip DIRANAS
sözlükleri ve nihayet mahşer günü, topraklarımızın üzerinden or manlar gibi fışkıracak şehit ölüleri yüzü suyu hürmetine böyle hür ve bağımsız yaşıyoruz. Bugüne kadar yaptığımız İliç bir dö-ğüşten pişman ve suçlu değiliz. Hürriyet ve bağımsızlık bu dünyada insanların en kfltsal hakkı o-larak kaldığı müddetçe de, ne Çanakkale şehitlerine acınacağız; nc başka Çanakkalelere mecbur kalırsak, evlâtlarımızı aynı şekilde sebil etmekten kaçınacağız. Bu vatanda doğan bu vatan için ölür. Bizim harpten nefretimiz, saldırganlığa göredir. Vatan savunması harplerinden bilâkis şeref ve gurur duyuyoruz. Esasen vatan müdafaasını harp saymıyoruz.
Kocatepc, Arıburnu, Soğanlıde-rede yatan milyonlarca şehit bizim vatan üstünde ikinci bir vatanımız olmuştur. Biz bu topraklar kadar, bu toprakların aziz ö-lüleriııl de, gerekirse canımız bahasına koruyacağımıza, her zamar için and içeriz.
Ama, insanlıktan, insanlığın e-bedi kardeşliğinden de umut kesmedik. Çanakknlede, Türk ve İngiliz ölüleri yanyana yatıyor. Ve onların üzerlerinde yükselen iki anıt bugünden, insanlığın en büyük ümidini selâmlıyor: Kardeşlik vc ebedî barış ümidini.
mahkûm oldu
Bundan bir müddet evvel muhtelif hırsızlıklar yapmaktan sanık Mustafa Özhanın duruşmasına dün de üçüncü asliye ceza mahkemesinde devam olunmuş ve neticeye bağlanmıştır.
Dünkü duruşmada sanık suçlarını inkâr etmişse de dinlenen tanıklar ve elde edilen delillere göre Mustafanın suçu sabit görüldüğünden beş sene 17 ay yirmi beş gün hapsine karar verilmiş ve tevkifhaneye gönderilmiştir.
Su felâketleri
“ZAFER,, Afganistan’da
Çubuk ormanlarındaki silâhlı müsademe dâvası
Çubuk kazasının ormanlık bölgesinde Orman Kanununa aykırı bir. şekilde odun kaçırırlarken orman koruyucuları tarafından yakalandıkları sırada memurlarla müsademeye girişen ve neticede bir vatandaşın ölmesiyle neticelen hâdisenin duruşmasına dün ikinci ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir.
Dünkü duruşmada suçun hafif hapsi müstelzim olması hasebiyle du ruşmanın gayri mevkuf olarak yapılmasına karar verilmiştir.
Diğer taraftan bir köylü' vatandaşın ölümüne sebep olan orman koruyucusunun duruşması yapıla -mamıştır.
Sanık aleyhine dâva açılabilmesi için Çubuk İlçe idare kurulundan lüzumu muhakeme karan alınmak üzere ve Çubuk ilçe idare kurulun -dan gelecek cevaba göre dâvanın açı lıp açılmaması hakkında karar veri lecektir.
ON yıllarda su taşmaları, sel basmaları gittikçe sıklaşmıya başladı. Gediz, Menderes, Susurluğun M. Kemalpaşa, Seyhan, Trabzonun heyelânı, Porsuğun Eskişehir felâketleri birbirini â- 1 deta kovaladı. Yurdun iklimi mi değişti? Hayır, buna ihtimal verilemez. Herşeyi o mahut tevekkülümüzle kadere mi bağlama! ıyız? Buna İnanmak da çılgınlık olur. Bütün bunların kanser gibi için için gelişen vo ekseriya gözden kaçan sinsi ana bir sebebi var. Orman azalması ve Türkiye’nin tedricen çöle kay
Zaten hangi tabiat afeti vardır ki ormanla ilişiği bulunmasın? Kurak lık çaresi orman, su basması çaresi orman, bataklık hal şekli ağaç, cü-mudiye ve çığa karşı kurtuluş orman yetiştirmek, eksibeye karşı tah kimat yine orman. Sonuncusuna şuracıkta bir misal verelim. Bir zamanlar Fransa’nın Gaskonya körfezi kıyılarında »Fena yer - Maııvaise
niçin artıyor?
, I Selçuk Çakıroğlu 1
1, I Yüksek Mühendis [,
damın biri, oturmakta olduğu otelin sahibine müracaat ederek, kendisinin bir iki gün için köylerde tetklkatta bulunmağa gideceğini, bu sebeple üzerinde fazla para taşımak istemediğini söylemiş; emanet olarak bir udet bin liralığı bırakmış. Adanı gitmiş, biraz sonra otelin müdürü gelmiş, kasaba olan 1080 liralık borcun
Her memlekette olduğu gibi Afga-1 nistanda evlenmeye niyet etmiş | erkekler vardır. Fakat bu erkekler, j beğendikleri veya beğeneceklerini zannettikleri kıza sahip olmak için, bir hayli karışık merasimi sineye çekmek zorundadırlar. Bu, çok zor1 ve nazik bir meseledir. Evvelâ, kr . zın evine, erkek tarafından bir ha-. mm gönderilir. Bu hanımın mümkün mertebe şık, yaşlı ve şayanı [ hürmet olmas lâzımdır. Onun yanında, aileden daha başka genç ve yaşlı1 bayanların bulunması şayanı te-' mermidir. Fakat bu ilk ziyarette, I sebebi ziyaret katiyen açılmaz. Mi-, safirliğe gelinmiş gibi bir hal takı-1 nılır. Bu, görülmeye değer bir sa-______ ___ ______
fiyette ve güzellikte bir komedidir. J giyinmiştir. Beyaz duvağı daima ör-Ve AfganlI hanımlar, bile bile, bu tülüdür. Önünde bir ayna, bir Kuı-oyunu oynamakta, bir kız isteme- an ve bir tabak tatlı bulunur. Bir nin nezaketini idrak etmekte çok ara, damat/ kadınlarla, dolu olan ustadırlar. düğün evine bir bomba gibi düşer.
îlk ziyaretten bir kaç gün sonra, Gelir, gelinin yanına oturur tatlı-istenecek kızın evine bir kere daha dan'bir kaşık alıp gelinin ağzına ve-gidilir. Ve bu sefer kız resmen is- j rir. Sonra, gelinin elini eline (ılır. tenir. Bunun üzerine, Hız tarafı:; Kına koymak ister. Gelin reddeder, «Erkeklerimize danışalım da...« der,' fakat damat zorla kınayı kor. Bu 1 jestte ilk teslimiyet ifadesi vardır.
Aheste Bürü
Nihayet, kızın artık ana baba evini bırakıp yeni evine gitmesi zamanı gelmiştir. O zaman, düğünün en hazin, en dokunaklı kısmı başlar. Gelin, aile kadınlarının gözyaşları arasında ayağa kalkar. En yakın arkadaşları kollarına girerler. Başının üstüne bir Kur’an koyarlar. Ge-lin ağır ağır yürür. Çalgı aheste bürü.... türküsünü çalmıya başla-
mahallî farklar müstesna, aynı, tarzda yapılıyor.
Düğünde, kadınlar kız evinde, erkekler oğlan evinde eğleniyorlar. Çalgı kü;ük bir telli saz ile bizimkilerden daha iri ve zilsiz bir teften ibarettir. Çalgıcılar umumiyetle er-| kektir. Yurt şarkıları söyleyip çalarla. Bununla beı.ıber, bu iptidai müzik aletlerinin kendilerinden hiç beklenemeyecek bir takım hünerleri vardır. Müzik bazan insanı ağlatacak derecede hazin, bazan da oynatacak kadar neşeli ve çılgındır.
Düğün için, eskiden bizde de olduğu gibi, Perşembe ve Cuma günlerini tercih ediyorlar. Gelin yüksek bir yerde oturuyor. Beyazlar
Lise mezunları hakkında bir karar
Milli Eğitim Bakanlığı lise mezun larının öğretmen okulu diploması alabilmesi için yeni bir karar almıştır.
Bu karara göre öğretmen okullarına gündüzlü olarak devam etmek isteyen lise mezunlarının okula öğrenci olarak kaydedilerek okulca imkân sağlandığı takdirde birinci i-kinci ve üçüncü sınıfların farklı ders lerine devam ettirilmeleri bu jmkân sağlanmadığı takdirde son sınıfın bütün derslerine devam ettirilmeleri ve yıl sonunda her üç sınıfta okunan farklı derslerden imtihan e-dilerek başardıkları takdirde kendilerine öğretmen okulu diploması düzenlenmesi uygun görülmüştür.
D. P. 1 No. lu bucağın yarınki toplan! sı
Demokrat Parti 1 numaralı Bucak başkanlığından:
Yenidoğan Çinçin bağları semtinde Belhizar kahvesinde yarın saat 11 de bir toplantı tertip edilmiştir.
Sayın partililerin mezkûr gün ve saatte teşrifleri rica olunur.
Bucak İdare Kurulu
YENİ BİR D. P. OCAĞI
AÇILIYOR
19/3/1950 Pazar günü saat 10 da Balkehriz Bağlan Şehitlik önünde D. P. Şehitlik ocağı açılacaktır.
Bir düzeltme
Dünkü sayımızda Altındağ 2 numaralı muhtarın seçim listeleririin hazırlanması sırasında D. P. li müşahitleri kabul etmediği yolunda biı- haber neşredilmiştir.
Hâdiseye sebebiyet veren muhtarın 2 No. lu olmayıp 8 No. lu muhtar olduğunu düzeltiriz.
• Erkeklerimiz sizinkilerle konuş-1. sunlar..., inşaallah bu işde hayır vardır...» !
Filhakika, iki tarafın erkekleri1 bir araya gelerek meseleyi inceden inceye müzakere ederler. Mutabakat hasıl olunca, erkek tarafından en yaşlı aile efradı önlerine bir imam katarak kız evine gider. Beraberle rinde muazzam bir sini vardır ve bu sininin içinde tepeleme badem şekeri... Bundan başka, bir nevi kel- j le şekerleri de sinide arzı endam et-i mektedir. Yaln.z, bunlar el kadar. a v 5 ’ m b'r “y
, , , , , . . .. , . rılık türklısıidılr .Ynvnc vnvae «it.
kırılıb muntazam bir vazıyette renk
i i kâğıtlara sarılmıştır.
Yenişehir Lisesini Bitirenler Dejneğinin toplantısı
T. E. D. Yenişehir Lisesini Bitirenler Derneği’nin kuruluşunun 5 inci yıldönümünü kutlamak ve ü-yelerini bu mutlu günde bir araya toplamak maksadiyle 19 Mart 1950 Pazar günü Harita Mahfelinde bir toplantı tertip edilmiştir.
Kürek yüzünden kavga
Atlıspor Kulübü yanında oturan iki aile soba küreği yüzünden bir -birlerini dövmüşler ve her iki taraf hakkında tahkikata başlanmıştır.
rılık türküsüdür. «Yavaş yavaş git. manasına gelir. Düğün evinde bulunan her kes, gülerek ağlıyarak bu türküyü söyler. Gelin, adım adım dc ğil de santim santim yürümektedir. Saadete doğru atılan bu ihtiyatlı a* dımlara kız tarafından hiç kimse | refakat edemez. Erkek tarafı ise, ka dinli erkekli, oğlan evine dökülür. —2-, ------------pişen pilâv,
ıi-' gelen giden, her kese dağıtılmakta-öz kesmeye geldik..... Bu- dır.
uouaıı u)u, n.vlle Afganlılar, yeni bir hayat vade-ikiye ayırıverir. den düğünlerinde ve bir hayatın sön t, kırılan şeker ( düğünü bldiren cenazelerinde pek
Büyük teklif
Toplantıya gelenler, aralarında eksik kimse bulunmadığını anladık- j tan sonra konuşmıya başlarlar. İçlerinden biri: -Bu gün burada niçin ................... K
toplandık?. diye sorar. Bir diğeri Bu arada, kazanlarla cevap verir: «Falan ve falanın ni-' ’
şanı iin söz kesmeye geldik....Bu .
nun üzerine, hazırundan biri, kelle' şekerini ortadan il Bu, nişandır. Fakat, )(______,_____ ________________„___p(sıt
olduğu yerde bırakılmaz. Onu alıp çok pilâv ve para harcıyorlar.
nu-ı-jt - ı ’- — ı — ı Yakında bu adetlerin yasak edileceği söyleniyor.
Gelecek yazımda Bayramlardan bahsedeceğim.
götürürler. Çünkü o kırık şeker I parçası, olmuş bitmiş bir işin, iki ayn hayatın girdikleri taahhüdün nişanesidir.
Diğer şekerler, dağıtılır ve yenir.
Nikâh ve düğün
Nikâh eski tarz. Yani, imam tarafından kıyılıyor. Merasimde yalnız erkekler bulunuyor ve evlenecek olan kızı yakınlarından bir erkek temsil ediyor. Medenî Kanunun kabulünden evvel, ve şüphesiz, gençlerimizin hatırlayamıyacaklan bir devirde, bizde de bu tarz nikâhlar kıydırdı. Ben bir tanesinde hazır bulunmuştum. Kapı komşumuzun kızı Hayriye abla evleniyordu. Hayriye abla dahil, bütün kadınlar, bir odaya kapanmışlardı. Dışarıda yalnız erkekler dolaşıyor, bir takım kâğıtlar tanzipı ediyor ve yüksek sesle konuşuyorlardı. Hayriye ablam, çok sevdiğim kestane renkli saçlarını usulen omuzlarına dökmüş, ağlıyordu. Ama kederinden değil. Heye-nındfjn... Diğer kadınlar da gözlerini kurulamakla meşgullerdi. Nihayet kapının arkasından, Hayriye ablamın vekilliğini yapan büyük babamın sesi gürlemişti: «Kızım Hayriye hanım, beni vekilliğe kabul e-diyor musun?» (Ses yok.) Büyük babanı bir daha, bir daha sordu ve nihayet üçüncü soruşda, usule uygun olarak «evet» cevabı alındı ve bunun üzerine gerekli muamele ya-pıldıydı. Burada da nikâhlar, ufak
Terfi edecek öğretmenler
Millî Eğitim Bakanlığı bütün vilâyetlere gönderdiği bir tamimle öğretmenlerin kendi sahalarında kendilerini yetiştirerek çalışmalarını ve terfilerinde bu başarı göz önüne a-lınarak yapılacağını bildirmiştir.
İl Seçim Kurulu bugün toplanıyor
11 seçim kurulu bugün Emin Dazır 1 oğlunun başkanlığında toplanacak -tır. I
Seçim kurulu bu toplantısında PolatlI Millet Partisi temsilcilinin müddeti içinde bildirmemekten hasıl olan durumu inceliyecektir. I
Koyun tüccarının 400 lirasını dolandırmış
Bir kaç gün evvel Çiçekdağdan Ankaraya gelen Ali Demir isminde bir koyun tüccarı sonradan tanıştığı meçhul bir şahısla hamama gitmiş ve üzerinde bulunan 400 lirayı da hamamın kasasına bırakmıştır.
Meçhul şahıs koyun tüccarından daha evvel ççıkarak kasadaki parayı almış ve ortadan kaybolmuştur.
Koyun tüccarını dolandıran meçhul •yıhıs hakkında tahkikata başlanmıştır.
Kimsesiz çocuklar için yuva açılacak Aldığımız malûmata göre, il cuk Koruma Kurumu Zirkaya yünde bir çocuk yuvası açılmasına karar vermiştir.
Çocuk yurdu yakında açılacak ve Ankarada bulunan kimsesiz çocuklar l burada barındınlacaktır. |
Ço-kö-
Teşekkür
T. E. D. Yenişehir Lisesini Bitirenler Derneği Yönetim Kurulundan?
Derneğimiz adına çok muvaf-vakıyetll bir konser vermek lût funda bulunan Devlet Konser-vatuvarı Necdet Remzi Atak Keman Ekolünün genç ve kıymetli üyelerinden Gülen Sunar, Halûk Onarır, Sermet Abaoğlu, Erol Aygün ve Hüsnü Özbeya-zıt'a ve piyanoda akompanye e-den Erfuz Edgüer ile Ferit Tü-zün’e teşekkür etmeyi unutulmaz bir borç biliriz. (499)
gı göstermekle bugünkü hale geldiler. İtalya’da Po ovasının kurtuluşu, Apenin’lerin iki yanındaki arazinin verimli bir şekle getirilişi hep teraslı bir şekile ağaçlandırma sayesindedir. Roosevelt'in en büyük e-\ seri diye dedikodusu yapılan ve 15 milyon insanın istikbalini kurtaran Tenesse vadisinin Islâhı işinin ilk yılında 7.750.000 fidan dikllirnesi de ayni prensibe sadakatin nişanesidir.
Objektifi yurdumuza çevirecek o-tursak durum tamamen tersinedir. Orman tahribatı, ayni hızla devam ediyor. Şimdilik dikmekten çok yıkıyoruz. Unutmlyalım ki azalan her ağaç bizi diğer memleketlerden daha korkunç bir akibete götürür. Çün ki Türkiye’de arazinin morfolojik yapısı çok daha gayri müsaittir. Bir defa ortası bir plato halinde olmak üzere yurdun kuzey kısmından tutarak Toroslara kadar dört çevresi yüksek dağlarla çevrilmiştir. Bü tün sularımızın hemen ekseriyetinin ve bunların kollarının kaynaklan bu dağlardadır. Buralar ise ormanlarla kaplıdır. Diğer taraftan suların çıkış noktası ile dökülüş noktası arasında büyük bir kot farkı çıplak ve sarp bir arazi alıyor. Zaten sığ olan toprak da yağışlar neticesin de şiddetli bir eroziyonla taşınıyor. Yağan karsa havaların ısınması ile erime ormandaki gibi tedricen değil ani ve çabuk oluyor. Bundan sonrası malûm; Suların anî kabarması, su kitlelerinin önüne ne katarsa götürmesi, düzlüklerde sık sık yatak dolmaları ve yatak değiştirmeleri, ziraat arazisinin kum, çakıl, moloz yığınları ile mahvedilmesl, kayan köyler, su altında kalan kasaba ve şehirler...
Ya ne yapmalı? Cevap hasittir: Diğer milletlerin yaptıklarını. Çok dedik zararı yok yine diyelim ve sı ralıyalım:
1 — îlk önce mevcudu kurtarmak lâzımdır. Su havzalarındaki orman tahribatına şiddetle mani olmalıyız. Bu tedbir bizi beterin beterinden korur.
2 — Su havzalarındaki hayvan ot lamalarını tahdit etmek, ziraat yaptırmak, meraları düzenlemek.
3 — İane sisteminden vazgeçerek memleket çapında tatbik edilecek küçük teferuntına kadar lesblt edT lecek bir «orman — su plânı» hazırla mak bu plânın tatbikini ehliyetli su mütehassısı, orman ve ziraat mühendisi, inşaat mühendisi gibi kimselere bırakmak.
4 — Geniş ağaçlandırma faaliyetine geçmek, sarp yerlerde tesviye münhanilerine uygun, terasalar halinde dikim yapmak. Bu ağaçlandır mayı besler şekilde havzayı kül halinde ele aîaıak büyük barajlardan ziyade çok sayıda münasip yerlere bentçikler ve setler inşa etmek.
5 — Devletçe, fertçe el ele yürümek. Ağaç sevgisini artırmak. Tarsus'un vasi Karabucak bataklığının yerine gümrah bir okaliptüs ormanı kuran iradeyi bütün yurt ça pında göstererek yarının yeşil Tüı kiyesini kurmak.
Fransızlaı- «Ormanlar insanların öncüleri onlara da halef çöller oldular.» derler. Biz bu söze hiç kulak vermeden balta ve hızarı muttasıl işlettik. Ormanlarımızı bozuk bir para gibi harcadık. Bunun kefaretini artık ödemeğe başlamış ^ulunuyoruz. Bu tahribata bir son vermez sek felâketler günlük hadiseler a-rasına girecektir.
Yıllarca evvel Agnar Bartlı şöyle demişti: «Bırakın ormanların varlığını müdafaa edelim. Zira onların hayatı bizimki ile birdir.» Ne kadar doğru söz. Hâlâ orman derken niçin kendi mukadderatımızdan bahsettiğimizin farkında değiliz? Bu mem-
terre» diye adlandırılan bir Lan-1 des mıntakası vardı. Bordeaux ve ci | varının bağları ve bahçeleri bile ek sibe dalgalarının tehdidi altında idi. Fransız ormancılığı savaşa çabuk büyüyen «sahil çamı — Pinus-maritima» ile başladı. Yardımcı inşaat ta buna yardım etti. Bu suretle Düılya ormancılığının en muazzam şahikası meydana getirildi. Vasi kum yığınlarının yerini 750 bin hektar tutarında ormanlar, bağlar, şohir ve kasabalar aldı. Uzağa gitmeğe lüzum yok, Florya ağaçlandır ması bunun küçük bir şeklidir. Bozkır şehri Ankara’yı toz bulutları yıl dan yıla daha az tehdit ediyorsa bunu büyüyen şehrin ağaçlandırılmasına yormalıyız.
Bizim şu yazımızdaki maksat, mümkün mertebe uzun teknik malûmattan kaçınarak mevzuumuz o-lan orman — su münasebeti üzerinde kısaca durmak ve bu hususta bazı anahtarlar vermektir.
Orman ve su ikiz kardeş gibidir. Susuz orman olamıyacağı gibi, ormansız nizamlı akan bir su da tasav vur edilemez. Bir akar su orman a-ııanın bağrından çıkt'ğı nisbette uysal, hayırlı bir evlât olur. Halbuki sel çıplaklığın gayri meşru çocuğudur. Ormanların su düzenine sağladığı faydalar pek çoktur: Ağaçların yaprak ve dalları ile yağmurun zararlı yağışını kesmesi, ümüs örtüsünün suyu bir sünger gibi yavaş yavaş çekmesi, ağaçların fazla suyun bir kısmını kendi ihtiyaçlarına sarfetmesi, ormanın toprağı sıkıca tutarak kaymalara ve ereziyonlara mani olması, ağaçların kök ve göv deleri ile yer altı ve yer üstü akıntılarını kesmesi v.s. Kısaca ormanlar bir memleketin su düzeninin nazımıdır. Bu düzen, ormanlar a-zaldıkça memleket aleyhine bozulmuş, ormanlar çoğaldıkça da mcmle ket leyhine gelişmiş olur.
Binaenaleyh suları ıslâh gayesini güden her faaliyet, ormanların en bü yük tabii su regülâtör ve rezervuarları olduklarını gözden uzak tutamaz. Aksi takdirde faaliyet yarım ve semeresiz kalmıya mahkûmdur. Baraj, set, beton duvar, derin yatak bugün artık orman denen tabii barajların ancak tamamlayıcı cüzleri halindedir. Orman ve su el ele yürümek'zorundadır. Bu realiteyi en büvük bir anlayışla kavrr yan İsviçre, Avusturya. İtalya, 1 ıan sa. Almansa ve bir dereceye kadar da Amerika B. D. nde hemen hemen su ve sel basmaları ortadan kalkmış gibidir. Fransa’da su ve orman mühendisliği ünvanları bir şahısda toplanır ki boşuna değildir. Paris te dahil Fransanın münbit kuzey 0-valarını çamur deryası haline getiren Seine nehri yılanının başı yuvasında ezilmişti.. Yıllarca ümidini beton tahkimata bağlıyan Fransızlar yanıldıklarını anlıyarak nihayet sis temi ağaç ve orman temeline oturt-I tular. Gerek Seine'in ve gerek kollarının su havzalarındaki orman tah ribatı şiddetle menedildi ve hum-, malı ağaç dikimine başlandı ve suni tesisler de bunu tamamladı. Nihayet haşarı nehrin eli ayağı bağlandı. Fransa bu iş için 420 milyonu ağaçlandırmıya, 22 milyonu, diğer teknik tesislere olmak üzere cem'an 442 milyon frank sarfetmiştir ki burada faaliyetin sıklet merkezini a-! ğaçlandırma teşkil ettiği açıkça görülüyor.
Alplerin en çapraşık yerlerinde sı kışıp kalmış olan ve arazilerinin 2/3 si sel ve çığ basmalarına maruz kalan Avusturya, İsviçre gibi memle- __________________________
ketler, ağaçlandırma ve ormana say I lekette zaten hazin olan da budur.
ödenmediği takdirde akşam otelin eksiz kalacağını bildirmiş.
Otelci, düşünmüş ve emanet bin likten istifadeye karar vermiş ve bıı parayla kasabın alacağını ödemiş. Kasap parayı alınca eczacıya olan borcu aklına gelmiş, derhal gitmiş ve hesap istemiş. Eczacı, defteri açmış borcun tam bin Ura olduğunu söylemiş, kasap da hesabını temizlemiş.
Eczacı bu İşe çok sevinmiş, çünkü onun da doktora borcu varmış. Hem de tam bin lira. . Hemen gitmiş o da borcunu ödemiş.
Akşam olmuş, doktor, otele yemek yemeğe gelmiş. Yemekten sonra hesap istemiş ve eski bir borcum da vardı, onu da getirin demiş. Pusula gelmiş tam bin lira . Doktor da eczacıdan aldığını ona vermiş, borçtan kurtulmuş.
Otelci, sabah verdiği binliği tekrar ele geçirmiş ve müşteri nam ve hesabına saklamış. Ertesi gün müşteri gelmiş, akşam gideceğini söylemiş, borcunu sormuş, ödemiş, tam giderken otelci:
— Efendim, bende emanet bin İranız var... Buyurun! diye parayı vermiş. Adam, gayet lâkayd:
— Ha evet, unutmuştum, çünkü bu para sahte İdi! demiş vc banknotu aldığı gibi yırtmış at-
Bıı hikâye, zaman zaman anlatılır ve sonunda «kimin kârlı olduğu- sorularak zekâlar tecrübe e-dillr.
Biz, bu suali sorup sîzleri yoracak değiliz. Buna mukabil, paranın saklanmayıp daima tedavüldeki yerini muhafaza etmesinin işleri düzelteceği kanaatinde olduğumuzu ve bunun için de, tasarrufa, yani eldeki az veya çok miktarı milli bankalara yatırmanın lüzumuna İşaret edeceğiz.
Bizde, tasarruf fikri, yani bankalara para yatırma fikri, yeni yeni teessüs etmektedir. Bu mesele için, millî bankalarımız elden geldiği kadar hüsnüniyetle çalışmaktadırlar ve bunu cazip bir hale getirmek için, çeşit çeşit ikramiyeler vâdetmektedirler.
Bizce, tamamen doğru olan hareket tarzı, geçenlerde Bü -yük Millet Meclisine kadar
yaptıkları gavel’fn çalışr tiirlü Tefsirlere uğramıştı.
Bankalar, yukarıdaııberi anlat-'*
mağa çalıştığımız düşüncelerle bu işi yapmakta ve vatandaşın para biriktirmesine vesile hazırlamak-
tadırlar.
Halbuki, bugünlerde çeşit çeşit ticarî mevzularda da, ikramiye u-sulünün alıp yürüdüğünü görmekteyiz. Bizce, bu, vatandaşın iktisadi vaziyetinin bozukluğunu istismar ederek, kâr temini gayesinden başka bir şey değildir.
Bankaların, masum gayelerle yaptığı ikramiye işini bahis mevzuu edenlerden rica ediyoruz, ticari gaye takip eden ve her tarafı İstilâ eden bu ikramiye meselesiyle alâkadar olarak vatandaşın beyhude yere istismarına sebebiyet verenlerin zapturapt altına alınmasını temin ets'nler!
Hikmet YAZICIOGLU
CEMİYETTE
— Sizin, hadiseyi gözleriyle gör müş deıtğiniz zat ta tahkikat esnasında hiç oralı olmadı. Eğer kaza kaza idiyse, lâzım gelen bütün şahitleri dinledik. Üçüncü bir şahidi, şimdi ne diye işe karıştır-mah. Belki adamcağız karısından habersiz bir gezintiye çıkmıştı. Yahut izin almadan daireden sıvışmış bir memurdu. Viyana’da böyle bir çok çapkın tipleri vardır. Gözgöre bir kazada lüzumundan fazla şahide de lüzum yoktur.
— İş sizin dediğiniz kadar basit değil. Bana kazanın tafsilâtını veren adamı öldürdüler.
— Ha, şimdi anlaşıldı. Bahsetti ğlniz adam Koeh’tu demek!
— Evet.
— Şu halde onıı en son gören adam sîzsiniz.
Ozaman kendisine, daha evvel yazmış olduğum şeyi, yani, Koch-un evine giderken, yahut ordan dönüşte benim yanımdan daha usta bir şahsın kendisini gizlice takip ettiğinin farkında olup olmadığını sordum:
— Avusturya Polisi, dedim, bu cinayeti size yüklemekte tereddüt etmiyecektlr. Koch’un karısı komiserlikte, kocasının sizin ziya-
retinizden sonra pek endişeli bir hale düştüğünü söyledi. Bu ziyaretinizi başka bilen var mı?
Martins heyecanla;
— Cooler’e bahsetmiştim, dedi, belki ben yanından aynlır ayrılmaz bunu telefonla bir başkasına anlatmıştır; başkasına dediğim, yâııi üçüncü adama. Koch’un ağzını kapamak zorunda kaldılar.
— Siz Cooler’le konuşurken Koch, çoktan öldürülmüş bulunuyordu. O gece, bir gürültü işitiyor, yatağından kalkıp, aşağı iniyor...
— O halde ben aradan çıktını. O anlarda ben Sacher otelinde idim.
— Fakat Koch o gece çok erken yatmış. Siz ayrıldıktan sonra ba-şağrısı tutmuş. Gürültü işitip yatağından kalkmış dediğim saat 9 raddeleri, nalbuki siz Saciıer'e saat 9.30 da döndünüz, Aradaki
— 29 —
zaman zarfında neredeydiniz?
— Hiç, şöyle bir tur yaptım. Ha diseleri kafamda aydınlatmak isliyordum.
— Dolaştığınıza dair bir delil, bir şahidiniz var mı?
— Hayır!
Oysa ki peşinde adım adım giden ajanım vardı. Maksadım, sade ce Martins’i biraz korkutmaktı. Koch’un gırtlağını kesenin o olmadığını biliyordum. Bıuıunla beraber, kendisinin dediği kadar masum olduğundan da şüphe ediyordum. Asıl cânı her zaman bıçağın sahibi değildir.
— Bir cigara İçebilir iniyim?
— Evet.
— Benim Koch’un evine gittiğimi nereden biliyorsunuz? diye sordu. Beni, bunun için mi buraya getirttiniz?
— Cooler siz evinden çıkar çıkmaz bana telefon etti.
— Tamam, onun dalıli yok bu işde. Eğer suç ortağı olsaydı, bu işi size katiyen açamazdı, Yâni Koch’u ziyaretim meselesini'.
— Aksi de varid olabilir. Koch’un ölümünü Öğrendiğiniz zaman olup bitenleri gelip bana anlatmak akıllılığını göstereceğinizi hesap etmiş olabilir. Nasıl öğren diniz?
Hiç tereddüt etmeden hikâyeyi olduğu gibi anlattı. Doğruyu söylediğine emindim. Ve o andan itibaren de bütün anlattıklaruıın hakikat olduğuna kaani oldum.
— Cooler’in bu İşte parmağı o-lacağına katiyen ihtimal vermiyo nım, dedi. Namuslu bir adam olduğuna, kalıbımı basanm. Cooler vazife duygusu taşıyan Amerikalı tiplerden biri.
— Evet, diye cevap verdim. Ba
na telefon ederken kendisi de böy le söyledi. Vazife duygusu. Hattâ özür de diledi. Fakat ben Size ha ber vereyim ki bu Cooler, sağlam ayakkabı değildir. Pek tabiî, kendisi hangi haşaratla düşüp kalktığından bol bol haberim olduğunun farkında değil.
— O halde, demek, o da karaborsa çetesine dahil, öyle mi?
— Evet, ama onunkisi pek o ka Har muhizn değil. O, cebine bir 25.000 dohır koydu mu, soluğu dünyanın öbür ucunda alır.
Martins düşünceli düşünceli de di ki:
— O da Harry*nin yaptığı işi mİ yapıyor?
— Hayır, onun karaborsacılığı Harry'ninkinin yanında çok masum kalır.
— Biliyor musunuz, dedi, Koclı-un ölümü beni çok sarstı. Belki Harry hakikaten İğrenç bir takım işlere karışmıştı diye düşünüyorum, doğrudur; ama sonra sıyrılmak istedi ve belki de bu yüzden onu öldürdüler.
— Yahut ta vurguuda hissesine düşen para mlktannuı artırılması üzerinde aralarında ihtilâf çık tı. Çünkü bunlar bu yüzden daima çekişirler. (Devamı var)
I I
EĞLENCE YERLERİ Btiyik (158I1) I Bedeli* Ankara (23432) : Aak
Dlua (222*4) 1 Havana'da feellval Yeni (14048) : Uçuruma Doftru Park (111*1) ; Uçuruma Doğru S&mer (14*72) ; Maskeli süvari.
Şeytanın pençesi
Su (14*71) ; Uçuruma DoRtu Cebeci (18846) : Saygon
NÖBETÇİ ECZANE l. En
Halk, Çankaya, Yeni
__| TAKVİM L_
nicri: 1369 — C. Evvel: 29 ' Rumî: 1366 — Mart: 5
18 MART 1950 CUMARTESİ
Vasati Ezani
Sabah 6.0? 11.49
öğ-lo 12:22 6.03
İkindi 15.46 9.27
Aksam 18.19 12.00
Yatsı 19.49 1.31
İmsak 4.28 10.09
ZAFER
Sayfa: J
18 ■ 3 -1»5«
4


İngilterenin müdafaası
HER GÜN BİR HÂDİSE:
Üçüncü Leopold
C on haberlere göre, Belçika Kralı, tahtına dönüp dönmemek hususumda verilecek karan parlâmentoya terketıniş.
Bilindiği gibi, ikinci dünya savaşında Almanlara teslim olan Leopold, halen Lsviçrede yaşamaktadır. Kendisinin tekrar taç giyip giyemi-yeceği meselesi üzerinde bir referandum yapılıhış ve 12 Mart’ta oyu- ! nu veren millet, pek büyük olma- ( makla beraber, küçümsenemiyecek J bir çoğunlukla Kralı tekrar tah - ‘ tına davet etmiştir. Bu neticenin 1 istihsalini müteakip Kralla konuş- ' malar (ki zaten daha evvel de yan ( resmî bir şekilde cereyan ediyordu) ( bu sefer resmî olarak başlamıştır. 1 Kralın son kararı, öyle anlaşılıyor ki, mukadderatın tayinini parla- ( mentoya terketmek merkezindedir. ı Lâkin, bu hal tarzının kıymet ve ( mahiyeti de kabili münakaşadır. 1 Zira, son hâdjseler anlatmıştır ki, ı Leopold’un memlekete Kral sıfa- ı tiyle dönün dönmemesi meselesin- I de vasıtasız olarak umumî efkâr- I dan ziyade partiler ve daha çok I idare mekanizması ihtilâf halinde- i dir. '
Parlâmento çevrelerinde sosya- )ş Jistlerle liberaller, Kralın avdetine ı muarızdırlar. Bunlar, sabık ve muh- ı temel hükümdara karşı hayli ciddî ve vahim tenkitler savurmaktadırlar. Bu tenkitleri şöyle hulâsa etmek mümkündür:
Kral, Almanyanın BelÇikaya tecavüzünden evvel memleketi totaliter kaidelere müsteniden idareye teşebbüs etmiştir. Bu hükümdarın yüreğinde mutlakiyete dayanan bir idare tarzı ve bir müstebit yatmaktadır. Harpten evvel güttüğü bütün icraatta Leopold’un bu temayülü se-zilmiştir. Bundan başka, Kral Leopold, ikinci dünya harbinin büyük mağlûbiyetinden sonra, Almanlara teslim olmuş ve her hangi hür bir memlekete kaçarak bir mukavemet hükümeti kurmamıştır. Nihayet Leopold, Alman çizmeleri altında ezilen tebaasının feryadını duyma-mazlıktan gelerek Hitler'e misafirliğe gitmiş ve Belçikanın en kötü günlerinde, yapılacak başka bir iş yokmuş gibi, kendi şahsi saadetini her şeyden üstün tutarak, alelâde bir kadınla evlenmiştir. Ve zaten bu evlenme de Anayasa hükümlerine aykırı olduğu cihetle, Leo-r'old'nn hükümdarlık haklarından, „ '■'”«'ecmiş olduğuna ir karine mevcuttur.
Bu tenkit ve ithamlara karşı Jtffal ve kilise taraftarları, kolaylıkla tasavvur olunabilecek mukabil iddiaları serdediyorlar ki, bir bakıma onlara da hak vermemek elden gelmiyor. Zira, istibdat ve totaliterlik gibi müphem iddiaları bir tarafa bırakıp, sosyalistlerle liberallerin en çok üzerinde durdukları iddiayı ele alacak olursak; bir hükümdarın, kötü günlerde, esir düşmek pahasına, tebaasının başında kalmayı göze alabilmesi ayıp sayılabilir mi? Bu hükümdar, düşmana teslim oldaysa eğer, çaresizlikten teslim olmuştur; fakat çaresiz kaldığı için firar etmekten vazgeçmiş değildir. Leopold da istemiş olsaydı, Londraya kaçar, orada bir mukavemet» hükümeti kurabilirdi. Bunu yapmadı. Hitler’le birlikte yemek yemiş olması da ayıplana-maz, çünkü o tarihte, artık yenecek hiç bir şey kalmamıştı. Kral, belki son bir gayretle milletini daha büyük felâketlerden siyanet etmeğe uğraşıyordu. Bu hususta çabuk bir karara varmak mümkün değildir.
Sosyalistlerle liberallerin Krala karsı ileri sürdükleri diğer bir itham da. hükümdarın en felâketli günlerde evlenmiş olmasıdır. Bu, tamamiyle hususi hayata müteallik bir işdir, fakat düşünülecek olursa, bir milletin mukadderatını zayıf omuzlarında taşıdığı kanaatiyle perişan düşmüş bir insanın da, hattâ Kral da olsa, bir kadın şefkatine ihtiyacı olabilir. Buna hiç kimsenin karışmaya hakkı yoktur.
Hulâsaten belirtmek lâzım gelirse, bugün Belçika Kralı Üçüncü Leopold’a karşı serdedilen ithamlar, hissi ve şahsî olmaktan ileri gidemiyor. Yalnız bir fikir var ki, o, herkesi düşündürecek mahiyette: «Kralın gelmesi kızıllan üzerimize sal-dırtmaz mı?» diyorlar.
Bu da meselenin ayn bir veçhesidir.
Ingiltere askerî kuvvetini arttırıyor
Attlee Avam Kamarasında savunma plânı hakkında izahat verdi
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Dün gece İngiliz Avam kamarasında yapılan müzakereler sırasında söz alan Başbakan Attlee ile Savunma Bakanı Shinweld İngiltere’nin savunma plânları hakkında izahat vermişlerdir. Muhalefet lideri Churchill'in tenkitlerine cevap olarak Başbakan Attlee şu açıklamayı yapmıştır:
«Batı Almanya’nın iştiraki olmadan Batı Avrupa savunmasının mümkün olamıyacağı yolunda Chur-chill tarafından ileri sürülen tenkitler yersizdir. Yurd dışı bölgelere uçak göndermekle yurdiçi savunmamızın zayıf düşeceği yolundaki görüşler de doğru değildir. Dünya barışı doğrudan doğruya atom bom bası ile değil, fakat barışın gerçekten idamesini hedef tutan bir idare ile devam ettirilebilir. Bu arada kendi • askerî kudretimizin mümkün olduğu kadar arttırılmasına devam olunacaktır.
Londra Radyosu, 17 (Basın - Ya-
Bjf tokmok daha ! emil Sait Barlas, meğer Halk Partisine, umdesinde devletçilik var diye, girmişmiş! Ee... Devlet Bakanına, devletçilik yaraşmaz da kime yaraşır! Bereket versin, müşarünileyhin sözlerini ciddiye alıp limon gibi sıkmağa hacet yoktur! Bakın, ıbizzat ne diyor!
— «Bizim köylü davul zurnadan anlıyor; eğer köye davul zurna götürmek icap ediyorsa, bunu da devletçilik icabı sayarak götüreceğim!»
Anlaşıldı, anlaşıldı! Davul zurna misal olunca, geri yanını söylemeğe hacet yok! Şikâyetler mevzuunda «kös» dinli-yenlere şaşmamalı! — A. F.
yın) — Amerikan Dışişleri Bakanı Acheson’un demeci İngiliz basının-' da geniş akisler yaratmıştır.
Muhafazakâr Daily Telegraph gazetesi «Acheson’a göre barışa doğru ilerlemenin en büyük engelini Sov yetler Birliği teşkil etmektedir» diyor.
Yorkshir Post gazetesi de şunları yazıyor:
«Amerika Dışişleri Bakanına göre, Amerika’nın dış politikasında tu tulmak istenilen yol, Sovyetler Birliği ile Amerika arasında barışçı bir işbirliği kurmaktır. Fakat mesele, Amerikalıların, Sovyetleri içişlerine müdahale etmek istemediklerine inandırmaktadır. Mevcut du- ......
rum, bu konuda pek ümit verici de- ' dir _____„---------------------
ğildir. Rusların, Acheson’un şartla- ihtimal dahilinde görülmektedir, rını kabul etmeleri ihti:.. ” _ ’ J tur. Görünüşe göre, Sovyetler Acheson’un tekliflerini kabul etmedikleri takdirde, devam edecek olan ger gin duruma Amerika tahammül ede cek durumdadır.»
Kuzey Çinde büyük bir açlık
Hon Kong, 16 (Nafen) — Kızıl Çin Cumhuriyetinin başbakan yardımcılarından biri Kuzey Çinde gayet tehlikeli bir açlık dalgasının başlamış olduğunu itiraf etmiştir. Bu başbakan yardımcısına göre, 7 milyona yakın Çinli aç bir halde-" ve vaziyetin daha da bozulması
Yüz yaşına basan
O kadar güzel konuşuyordu kİ
Belçika Kralının tahtı meselesi
Achesonun verdiği
Leopold meclisin vereceği kararı bekliyor Paris Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Belçika Kralı Üçüncü Leopold Cenevre’de Belçika Başbakanı ve1 Meclis başkanlariyle görüştükten sonra tahta geçip geçmiyeceği hakkında bir karara varmak işini meclise bırakmıştır. Böylece son karar parlamentonun elinde bulunmaktadır. Meclisin Salı günü toplanacağı sanılmaktadır. Başbakan ve diğer Bakanlar Belçika’ya dönmüşlerdir. Dün durum hakkında ilk görüş teatisinde bulunmuş olan Liberaller, bugün öğleden sonra da toplanarak kralla görüşmüş olan Liberal delegelerini dinleyeceklerdir.
Belçika Sosyalist partisi icra komitesi. Kralın dönmesine karşı mukavemeti desteklemeğe karar vermiştir. İcra Komitesi aynı zamanda Pazar günü için Sosyalist partiyi bir kongre akdine davet etmiştir.
Vatikan'ın Prağdakl temsilcisi kovuldu
Ingilferede tamamen tasvip ediyor
Markiz d'Harcourt 82 yıl evvel ve buğun...
ona hemen âşık oldum!
Bugün yüz yaşında bulunan Markiz d'Harcourt, bundan 82 yıl evvel ilk defa baloya gidişini an-
ihtimali yok- j Şimdiki halde Pekin radyosundan Aehe- alınan haberler hükümetin bu bölge halklarına yardım için çırpındığını fakat bir netice elde edemediğini göstermektedir. Diğer taraftan müteaddit taleplere rağmen komünist Çin Sovyet Rusyadan bir şey alamamıştır.
Yunanistondo genel af ilân edilemiyor
Atina Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Solcu Demokrat Cephesi ileri gelenleri başbakanlığa verdikleri bir muhtırada İdarî hükümetin çekilmeden evvel genel af ilân etmesini
Paris Radyosu, 17 (Basın - Yayın) (istemişlerdir.
— Amerikan Dışişleri Bakanı Dean Başbakan Theotokis dün kendile-Acheson’un milletlerarası duruma rine verdiği cevapta, idari kabine-dair söylevinden sonra, Londra’nın nin ancak seçimleri yapmakla, va-yetkili çevrelerinde İngiltere'nin bu bulunduğunu, genel af ilân et-
söylevi tamamiyle tasvib ettiği be-, bulunmadığını b.ld.r
lirtilmektedir. Bu çevreler Ameri- ( mektedir. Başbakan, halen Yunanis-kan Dışişleri Bakan,nm bu açikla-, 50? ,azla Se‘T=in‘n £“'?’
masında Birleşik Amerika’m» Sov- yet hal,nde olduğuna ve Arnavutluk-yetler Birliği ile incelemeğe hazır la Bulgaristan’da 8-10 bin çetecinin , , , - ... memlekete saldırmak için hazır bu-
bulunduğu bir modus vıvendının e , . . ,
-i i * „ ıvr«- lunduğuna işaretle genel affın ilanı
sası goruknekte ve bu söylevin Mo-1 , , « .
, . ,, .____. - (nc- sorumluluğunu idari kabinenin u-
lotof un son demecine bir cevap teş , ° _
zenne alamıyacagını ilave etmekte-kil ettiği kabul edilmektedir. Ame- j dir
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Çekoslovak hükümeti Vatikan'ın Prag’daki temsilcisinden üç gün (çinde memleketi terketmesini istemiştir.
Muhabirler bu hareketi Çekoslovakya’da kilise ile devlet arasındaki mücadelenin vahim devreye girdiğine işaret sayıyorlar.
Bilindiği gibi, geçen sene Hazi-ran’da Vatikan’ın Pragdak-i temsilcisi Çek Polisi tarafından tevkif e-dilmiş ve memleket dışına çıkmağa zorlanmıştı. O zamandan beri Vatikan temsilciliğinin sekreteri işleri tedvir etmekte idi.
rikan Dışişleri Bakanının Pekin Hükümetine karşı göstermiş olduğu realizm Londra’da memnuniyetle be-Urtilmekte ve söylevin Amerikan halkçyunu, Mao Tsetung Hükümetinin Amerika tarafından tanınmasına hazırlamakta olduğuna işaret edilmektedir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı uzmanlığı, Amerikan Dışişleri Bakanı tarafından ele alınan noktalann, 5 Nisan veya Mayıs başında Avrupa’da toplanacak olan Üçler konferansında inceleneceğini tahmin etmektedir.
Romanya süratle Ruslaştırılıyor
Londra, 16 (Nafen) — Bükreş’ten gelen haberlere göre, Rumanyanın Ruslaştırılmasına şiddetle tedbirlerle devam edilmektedir. Ordu üniformaları ile diğer yerlerde mevcut bulunan «Rumen kartalı» kaldırılmış ve bunun yerine Kazıl yıldız konulmuştur.
Muhabirler, Rumanyanın baskı altında tutularak zorla Ruslaştırıl-masının gayet fena tepkiler yarattığını ve memleket içindeki memnuniyetsizliğin durmadan arttığını belirtmektedirler.
Bu hal, Rumanyadaki Tito’cula-e rın sür'atle artmasına da yol açmıştır. Bunların çoğalması üzerine Rumen komünist partisi bütün şubelerine tebligatta bulunmuş ve de-
Libya'nın istiklâli
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Birleşmiş Milletlerin Libya’ya mahsus komiseri dün akşam Lake Success’den Trablusgarba hareket etmiştir. Komiserin refakatin de 7 memur vardır.
Komiser Trablus'a muvasalatında, Libya’nın gelecek seneye kadar bağırışız bir devlet haline sokulma-. sı için icabeden tedbirler üzerinde vamlı surette tasfiye hareketlerine çalışmaya başlıyacaktır. | girişilmesini emretmiştir.
3 Sene sahibini arayan otomobil
Londra, 17 (Nafen) — Bundan 3 sene evvel Bristol’lu George Law otomobilini kaybetmiş, devamlı araştırmalara rağmen bu otomobil bulunamamıştı. Şimdi polis 3 sene evvel çalınmış olan otomobili bulmaya muvaffak olmuştur. Fakat otomobilin karosörisi değiştirilmiş, motörii yenilenmiş olduğundan bunun Lawa ^ut olup olmadığını tespit etmek gayet güç olmuş. Nihayet George Law, benzin borusunda bir delik açıldığım bunu kapatmak için ağzındaki sakızı kullandığını hatırlamış; bu sakız boru deliğinde bulunmuş ve böylelikle otomobilin kime ait olduğu anlaşılmıştır.
Denizaltı gemilerine karşı alınacak tedbirler
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Amerika Birleşik Devletleri bahriyesi denizaltı gemilerine karşı alınacak tedbirlerle meşgul o-lacaktır. Deniz kuvvetleri hava harekât şefi muavini kongrenin bir komitesinde düşman denizaltı tehdidinin Amerika Birleşik Devletlerinin tekmil denizcilik programlarına tesir ettiğini ve 1951 yılı tahsisatında nazarı itibara alınması lâzım gelen acil ihtiyaçlar bulunduğunu söylemiştir.
Mücahit TOPALAK
Tarihin en eski mahkeme zabfı
Nevyork, 17 (Nafen) — Irak'da Nipur’da Amerikalı arkeologlar tarafından ele geçirilen tarihin en eski mahkeme zabtı hakkında şu tafsilât verilmektedir:
. «Zabıt^)undan 3800 sene evvel işlenmiş o.an bir cinayete aittir. Cinayeti işleyenler üç kişidir, bunlar bir papazı öldürmüşler ve hadiseden papazın karısını haberdar etmişlerdir. Fakat kadın resmî ma kamlara şikâyet etmemiştir. Şüphelenen Kral Ür derhal tahkikat açtırmış ve 3 katil ile papazın karısı bir halk mahkemesi tarafından muhakeme edilmişlerdir. Kadın suçsuz ilân edilmiş fakat diğer üç kişi idam edilmişlerdir.»
Serbest Fıkra
Kör sokak!
C izlere bir kere daha sokacağımdan bahsetmiştim. İl gün sokağında oturuyorum. Pek mü-tevazidir, övünemem. Gözünüze ilişti mi bilmem, Uçar sokaktan aynlan incecik bir yoldur. Bir u-cu, Devlet Matbaasına dayanır ve çıkmaz gibi görünür de, kıvrılınca Necatibeye kavuşuverir!
Yenişehirde dir; ama üç dört ay evevline kadar ve yine de zengin bir çöplüktür! Konu komşu, Altındağ halkı gibi kendi sokağını süpürüp temiz tutmaz; aksine, ne kadar emireri ve aşçıbaşı varsa, tavuğunu, beşli hindisini gelir, sokağımızda kurban eder! Tüylerini de adak diye İlgime bırakır! Sokakta oynıyan küçük çocuklar için eğlencelidir; karpuz ve portakal kabuklarının yanından onları alırlar, hindi tüylerinden yelken, kabuklardan da kayık yaparlar, gölcüklerede yüz-
I——— Yuan .
Sarıçizmeli I
dürürler... Pisttir ama, hareketlidir bizim sokak! Âşıklar da, tenha diye sapıp dört dönerler!...
Dört ay evvel, nasılsa paket kaldırım yüzü gördü! Hikâyesi, onun da ayrıdır, geçeyim! Fakat bazı insanlar gibi sokaklann da çilesi uzundur, bitmez! Bir zaman kanalizasyon dendi, ıbir zaman terkos dendi, yine altı üstüne geçti ve aylarca çöpçü arabası girmez oldu! Bizim sokaktır bu! Elbette ki otomobil de giremez!..
Bir kaç gün evvel, temizlenir gibi olmuştu; yüzü gözü açılmıştı. Fakat dedim ya, ya onun, ya bizim çilemizdir, bitmez diye! Şimdi de Devlet Matbaasının ö-nüne bostan kuyusu gibi bir çu-
kur açılması münasip görüldü! Necatibeyden yana gelen tek a-rabalık yol da böylece kapandı! Uçaridan gelen sokak başı var diye teselli buluyorduk, fakat o-rada da nufuzlu bir zatın resmî otomobili gece gündüz yolu tıkar oldu!...
Ne diyeceksiniz? Bu sokakta hasta olmaz, lohusa olmaz, yolcu olmaz! Bacağınızda kuvvet varsa yürür gidersiniz! Yoksa birisinin sırtında da olsa işinizi görmeğe bakın!

Bu kör sokak, bir misaldir...
Halk yürüdüğü yolda muhak kak ya kazılmış bir çukurla veyahut nüfuzlu bir zatın resmî hüviyetiyle her zaman karşı kar şıyadır! Geç geçebilirsen!... Çünkü bazaıı bacağındaki kuvvet, kafandaki kudret de kâfi gel-
harpentier Galerisinde, teşhir edilen yüzlerce kadın portresi arasında, beyzî bir çerçeve içine alınmış olan bir tanesi-vardır ki, seyirciler, bu resmin önünde u-zun zaman hayal ederler. Bu resim, 1868 de, yani, resmini gördüğünüz ihtiyar kadın, 18 yaşında, ilk balosuna gitmiye hazırlanırken, o zaman ona delice âşık, fakat aşkını söyliyemiyecek kadar âşık bir ressam tarafından çizilmiştir. O ressam da bugün ölmüş bulunduğu cihetle ismini söylemek mahzurlu değil: Fantin - Latour...
O zamanlar, Harcourt Markizi a-dını taşıyan bu ihtiyar kadın henüz kendisine asalet unvanı verebilecek
Her o—» — —
sunun hazırlığı ve heyecanı ile meş güldü. Ve nihayet o ilk balo gecesi gelip çattı. Bugün, hâlâ, Fransa’da, en ihtiyar Markiz olmakla övünen Marguerite d’Harcourt, Seksen iki sene evvel, gitmiş olduğu baloda, Paris'in en güzel kadını unvanını kolaylıkla elde edivermişti.
O kadar güzel konuşuyordu ki...
Markiz, yüzüncü doğum yıldönümü münasebetiyle kabul etmiş olduğu gazetecilerden birine, ilk ve son kocasını çok methetmiş. O gün, nedense bir coşkunluğu varmış. Demiş ki:
Her genç kız gibi, ben de 1868 de ilk defa olarak baloya giderken yüreğimde bir burkuntu vardı. Mutlaka bir erkeğe âşık olacağımı biliyordum...
— Oldunuz mu Markiz?
Markiz d’Harcourt, torunlarının çocukları tarafından hediye edilen örtüyü dizleri üzerine biraz daha çe kerek devam etti:
— Oldum. Kocamı o akşam sevdim. Uzun boylu, incecik, sinirli bir adamdı. Zannederim o zamanlar o-tuz yaşlarında vardı. Ben on seki-zimdeydim. Dansettikten sonra bana dedi ki: «Madmazel, bütün bu-bunaklar beni sıkıyor. Biraz balkona «.ikalım mı?...» Nasıl reddedebilirdim. Büyülenmiş gibiydim. Paris'in en güzel kadını unvanını bir kaç saat içinde kazanmış olan ben. ha-; yatımın yep yeni, bambaşka bir yola girmekte olduğunu hissediyordum...
Markiz d’Harcourt, bu gün yüz yaşındadır. Anlattığı maceranın tize rinden tam seksen iki sene geçmiştir. Buna rağmen, «o» geceyi hatır
• lıyan Markiz’in ihtiyar gözleri pırıl pırıl. Sonradan, kendisine bir
• çok evlât, torun ve torun evlâdı ka-
■ zandıracak olan adama nasıl râm al-ı duğunu, seksen iki seneye rağmen
■ taze kalmış bir heyecanla anlatıyor:
Beni o zamanlar çok güzel bul-
• duklannı, şımarmayım diye ola-- cak, sonradan söylediler. Meğerse, . Jean da, yani, bana kur yapan delikanlı da çok güzel sayılırmış. Gençlik bu... Kimin güzel, kimin çirkin olduğu bilinmiyor ki...
Her ne hal ise, Jean beni, nezaketle kolumdan tutarak balkona gö türdü. Çok güzel, ama çok güzel konuşuyordu. Ben hayatımda o akşamki kadar güzel mehtab görmedim. Bana Musset’den şiirler okudu, sonra...
— Evet Markiz...
— Öptü beni...
— Sonra Markiz?...
Yüz yaşındaki Markiz’in dudakları, ilk defa öpülen bir genç kızın dudakları gibi titremiye başlamıştı.
— Sonra mı? diye devam etti... Sonra ne olacak? O zamanki erkek ler, hakikaten arzu ettikleri kadınları öperlerdi. Jean da bana dedi ki: Eğer çok mühim bir işleri yoksa, yarın anne ve babanızı ziyaret etmek isterim. Ben, ertesi gün böyle bir ziyaret haberini anneme verirken heyecanımdan ağlıyordum. Annem: Böyle bir şey benim de başımdan geçti kızım, dedi. Biraz sükûn buldum.
Markiz d'Harcourt, titreyen elleriyle bir sigara yakmıya uğraşıyor, ve macerasını, tadını çıkara çıkara anlatmıya çalışıyor:
«Jean’ın öğleden sonra gelmesi lâzımdı. Ben o gün ne kahvaltı edebildim, ne de öğle yemeği yedim. Evin içinde, hizmetçilere kadar herkes meseleyi öğrenmişti. Kendime rezil olmuş nazariyle bakıyordum...
Hiç unutmam, üçe doğru Jean, babası ve annesi geldiler. Ben tavan arasına kaçtım. Emektar bir hizmetçi, beni zorla indirdi ve «Bilsen
asıl erkeği tanımamıştı, genç kız gibi, ilk balo-
kadar tatlı bir şeydir, dedi. «Kocan çok hoş... Vahşilik edip ürkütme sakın...»
Markiz d’Harcourt battaniyesini dizlerine çekip saçını başını şöyle bir yokladıktan sonra devam etti:

•Ürkütmedim şükür... Bilâkis, ba na öylesine alıştı ki, tam dokuz tane çocuk yaptık.
Markiz’in gözleri yine doldu.
•Eh, dedi, ben de sayılı güzeller dendim...»
Her Sabah Saat 7 de
Yataklı Vagonlar Şirketi
Ankaradan-Samsuna
Taksi ile dolmuş seferleri başlamıştır. Samsuna varış akşam saat 19 dadır.
1 KİŞİ 35 LİRADIR
Telefon: 11565/11572 ye müracaat
^1
Samsundan Ankaraya Hareket Yeri:
Cumhuriyet Meydanı Hacı Ali Bakım Garajı, Telefon: 22 Samsun Ambarile alâkamızı kestik. (488)
J
Ankara Belediye Başkanlığından
1 — Ankarada Belediyeye ait Buz Fabrikası ile Soğuk Hava Deposu üç sene müddetle kiraya verilecektir.
2 — Bir aylık kirası 800 lira olup Millî Korunma Kanunu gereğince % 50 zammı ile beraber 1200 liradır.
3 — Üç senelik kira bedeli 43200 liradır.
4 — Teminatı 3240 liradır.
5 — Şartnamesi her gün Belediye Tutanak Müdürlüğü kaleminde
görülebilir. i
6 — Teminat Belediye veznesine yatırılacaktır.
7 — İhalesi 31/3/1950 Cuma günü saat 16 da Belediyede toplanan komisyonda yapılacaktyır.
8 — İstekli birden fazla olduğu takdirde ihalesi kura usulü ile yapılacaktır.
9 — İsteklilerin belli gün ve saatte Belediye komisyonuna mü -
racaatları. (1502) - (152)
İzolatör Satın alınacakdır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletmeleri Müessesesinden
1 — Teklif verme usulü ile 10.000 adet No. 80 tipinde porselen izolatör satın alınacaktır.
2 — Alâkalıların tekliflerini en geç 25/3/1950 gününe kadar birer
nümune ile birlikte, Müessese Umum Müdürlüğüne göndermeleri ilân olunur. (1540) - (155)
B. C.G. Verem Aşısı
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak lstiyenlerln her gün saat 9 - 12 arasında müracaat etmeleri rica olunur.
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği ________ merkez binası
I
Sayfa: 4
£AFIR
^^-^azan; ZUHURİ ..........ıf*
■""■"i Sürpriz Marka Bir Gömlek
BİR VİLLA KAZANDIRIR
Ayrıca bol ve zengin hediyeler 7.5 - 23.50 lira arasında her keseye elverişli 20 çeşidi vardır.
En iyi gıda
— Haşmetpenah... Ben zavallı bir falcıyım.
—■ Fakat çok şeyler biliyorsunuz.
— İnsanlar hep böyledir. Bosit şeylerin karşında hcyrete düşebilirler.
— 121 —
— Ve siz buradan bağırıp çağırarak çıkarsınız. Her tarafı velveleye verirsiniz. Bu geceki yolculuk geri bırakılırsa, yarın işler dü -zelebilir. Şehzade Anadoluya gön-derilmemelidir kumandan...
Margarit, şehazedey dönerek tatlı bir tebessümle ona:
— Muvafık mıdır asaletmeap... Dedi. Şehzade bu kızın zekâsına, aynı zamanda güzelliğine hayrandı:
— Bence muvafıktır. Vatan haini olmak istemiyorum.
— Hakkınız var. Bunu biliyordum. Şimdi hani gizli yoldan sa-, rayın altındaki mahzenlere ineceksiniz. Ben sizin ellerinizi bağlarım. Nihayet yirmi dört saat sıkıntı çekeceksiniz. Yirmi dört saat sonra ben sizi almağa gelirim.
Sonra Leona döndü:
— Tamam değil mi?
— Galiba tamam... Fakat...
— Ne var kumandan?
Leon Margariti bir kenara çekerek kulağına:
— Fakat... Ben sizinle ne vakit yalnız kalacağım?
— Bu işi neticelendirelim. Ondan sonra benim evime gelirsiniz.
— Söz veriyor musunuz?
— Sizi bekliyeceğim.
— Ve ben virmi dört saat yanınızda kalacağım.
— Hatta kırk sekiz saat...
— O halde ben bağırıp çağırmağa başlıyorum.
— Bir dakika sabret... Biz şehzade ile buradan çıkalım...
Margarit, şehzadenin kolundan yakalıyarak onu sürükledi. Bir dakika sonra Leon odada yalnız kalmıştı. Derahl dışarıya ' fırladı ve danalar gibi bağırmağa başladı. Bir anda saray altüst oldu. Herkes birbirine girmişti. Leon, hakikî surette hiddetlenmiş görünebiliyordu.
Her taraf arandı. Şehzade yoktu. Nihayet Leon; vak’ayı anlatmak üzere Velakenrna sarayına koştu.
Haber, sarayda top gibi patladı. İmparatorun hiddetine payan yok. Bir kaç kere Leonun gırtlağına bile sarıldı. Sonra bizzat araştırmayı kendisi yapmak üzere Bukaleon sarayına koştu.
Sabah olmak üzere idi. Daha sarayın içi boşluğunu muhafaza e-diyordu. Uzun mızraklı muhafızlar bir gölge gibi imparatorun arkasından takip ediyorlar, sarayın her odasını ayrı ayrı arıyorlardı.
Fakat her şey nafile... Şehzadeden eser yoktu.
İmparator, bütün sahil muhafızlarına emirler gönderdi. Mar-maraya bir kaç gemi çıkarıldı. Ka-radenizde hummalı bir araştırına ( devam ediyordu.
Öğle vakti olmuştu. Hâlâ şehzadeden bir haber yoktu. Yorulan, elindeki yegâne kozu kaçırdığı i-çin sonsuz bir üzüntüye kapılan imparator şimdi derin derin düşünüyor, elleri arkasında yapayalnız salonlarda, koridorlarda geziniyordu.
Birdenbire durdu. Sütun-lu salonun tâ öbür başındaki sahanlıkta acaip kıyafetli bir kadın gördü. Onun, bahçeye bakan bir sütuna başım dayıyarak duruşu tuhafına gitti. Yavaş yavaş, gayriihtiyarî bir arzuya kapılarak o tarafa doğru yürüdü.
Kadın hâlâ kımıldamıyor, kendinden geçmiş bir halde uzaklara bakıyordu.
İmparator yaklaştıkta kadını daha iyi göremeğe başladı. O vakit hakikaten heyecanlandı. Bu, meşhur falcı Margarit’ti.
Yanına yaklaşınca elini onun omuzuna koydu. Kız hâlâ dalgın görünüyor, omuzuna konulan elin farkında değil gibi duruyordu. Kostantin elini omuzunda biraz dalıa bastırdı ve eğilip yüzüne baktı.
O vakit Margarit kendine gelir gibi oldu. Kostantinin yüzüne, mânâsı anlaşılamıyan esrarlı bakışlarla baktı. Sanki Kostantini tanımamıştı. İmparator, karşısındaki adî bir falcı olduğu halde i-çinden ona karşı tuhaf bir saygı hissediyordu.
— Bir şeyiniz mi var?
Diye hafifçe sordu. Margarit o vakit farkına varmış gibi:
— Affınızı dilerim ■ haşmetpe-nah...
Diye fısıldadı.
— Sizi bu kadar dalgın olmağa sevkeden sebep nedir?
— Bilmiyorum haşmetpenah...
Kostantin sustu. Bu esrarengiz kız, her vakit onun üzerinde kuvvetli bir tesir yapıyordu. Fakat birdenbire hatırına bir şey geldi. Heyecanla sordu:
— Size bir şey sormak istiyorum.
— Haşmetpenah... Ben zavallı bir falcıyım.
— Fakat çok şeyler, biliyorsunuz.
— İnsanlar hep böyledir. Basit şeylerin karşısında hayrete düşebi- , lirler.
— Sizin söyledikleriniz basit değil.
— Belki mânâsızdır bile...
— Öyle de olsa...
Sustular. Nihayet Kostantin dayanamadı:
— Mamaimi ne demektir ?
Margarit sanki eline kızgın bir tuğla yapıştırılmış gibi irkildi.
— Şimdi ondan bahsetmiyelim haşmetpenah...
— Bilâkis, bu kelime hiç hatırımdan çıkmıyor.
— Belki de hiç bir mânâsı yoktur.
— Siz bildiğinizi söyleyiniz.
— İmparator hazretleri beni af-buyursunlar. Daha bu kelimenin mânâsını öğrenemedim. Ama söz vermiştim, öğreneceğim.
— Beni aldatıyorsunuz.
— Asla haşmetbenah...
— Peki, ne vakit söyliyeceksi-niz o halde?
Margarit düşündü. Derin bir düşünceye daldı. İçinde onun da bir fırtına esiyordu. Bilmiyerek bu kelimenin sihrine kapılmıştı. Hiç bir şey düşünmeksizin dudaklarından şu kelimeler döküldü:
— İlkbaharda haşmetpenah...
— Çok uzak...
— Bana bir gün tayin ediniz. Mevsim değil...
Falcı Margarit, yine kendinden geçmişti. Gözlerinde sanki hayatından eser yoktu. Bir fısıltı halinde;
— Mayıs ayının son günü...
Dedi.
— Neden o gün?.
— Bilmiyorum. Bana bir şey sormayınız. Bir Sah günü bu kelimenin mânâsını söyliyebilirim.
— Ne kadar esrarlı şeyler söylüyorsunuz.
— Bana inanınız haşmetpenah... Ne için böyle söylediğimi bilmiyorum. İçimden gelenleri olduğu gibi söylüyorum.
Kostantin, bu kızdan daha fazla bir malûmat alamıyacağını anlamıştı. Bu bahsi burada bırakmaktan başka çare yoktu. Bir müddet yine ikisi de sustu. Sonra Kostantin başka bir mevzua geçti:
— Bu geceki vak’adan haberdar mısınız?
— İşittim haşmetpenah...
— Yegâne ümidimi kaybettim.
— Arayınız.
— Aradık.
— Yine arayınz.
— Artık aranacak bir yer kalmadı.
— Halbuki aramak, bulmak demektir.
— Siz bulabilir misiniz?
(Devamı var)
Ankarada satış yerleri
ORTAÇ
ANAFARTALAR CAD. No. 224
ERKÜT
Anafartalar Cad. No. 234
ERGİ
Bankalar Cad.
1. ERLER
Ulus Meydanı
VEHBİ ALMAÇ
Anafartalar Cad. 118
Gömlekle beraber kuponları ısrarla isteyiniz.
SATIŞ İLÂNI
Soğukkuyuda eski Atlıspor klü-büniin bulunduğu yerde Yarış Atları Yetiştiricileri ve Sahipleri Cemiyetine ait muhtelif eşya: (masalar, iskemleler, koltuklar, dolaplar, Amerikan büfe ve takımı, sobalar, hurda demir ve tahta akşamı vesaire) 19 Mart 1950 Pazar günü saat 10 dan itibaren açık arttırma suretiyle satılacaktır. (458)
Azerbaycan Kültür Derneğinden
18 Mart 1950 Cumartesi günü saat 16 da Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi konferans salonunda bay Vahap Yurtsever tarafından:
Meşhur Azerbaycan Edibi
«Fethali Ahundzade’nin hayatı ve eserleri» konulu bir konferans verilecektir.
Giriş serbesttir. (493)
Yalanın hatırası.. Katerin onu
silmek için cesaretini topladı. Bunu hatırlarsa her şey bitmişti. Pierre uzaklaştığı andan iberi, bu hayal, aşkının yenilendiği, kıskançlığının can bulduğu memba olmuştu.
Fakat hatırasında, bu kadar yıkıcı olmayan başka yalanlar, kirli ve hile dolu bir ömrün daha muğlâk yalanları da vardı.
Pierre ııe zaman yalan söylemeğe başlamıştı? Daha başlangıçta, ona sorulmadan, gençlik hatıralarını itiraf ettiği zaman mı? Nişanın hemen akabinde mi? Hiç bir zaman böyle sevmemiş olduğunu söylediği anlarda mı? Katerin hamile ve çirkinleşmiş, Paris’te Doude’un doğmasını bek liyerek yaşadıkları o zor haftalarda mı? Yahut Hedıvidge’i villâlarında kışı geçirmek üzere Katerin’in davet etmek aptallığında bulunduğu zaman mı? Daima yalan söylememişmiydi? Yalan söylememeğe kudreti var-mıydı? Bugün bile, onu daima sevmiş olduğunu yemin ederken yalan söylemiyormuydu? Halbuki onu ilk defa gördüğü zaman Katerin’e tesir eden Pier-re’in sesindeki tatlılık değil samimiyet idi.
Birbirlerine Lausanne’da bir ahbabın evinde tesadüf etmişlerdi: Yaşlı bir Madanım evi idi ve yaşlı Madam edebiyata fakat yalnız ciddî edebiyata meraklıydı ve orada şiirler okun muştu, Pierre’in içi sıkılmıştı. Yaşlı Madam, ona bir manzume okumasını rica etmişti ve Pierrç kabul etmemişti. Zaten Pierre’de, bir salonda, kalabalık önünde kalkıp şiir okuyacak bir insanın hâli yoktu. Bunun üzerine, onun da konuşmasını muhakkak iste-
yen ev sahibi, Pierre’e aşk hakkında sualler sormuştu ve o bu mevzuu üzerinde öyle ihtirasla konuşmuştu ki, Miss Jackson ziyaretlerine gelmesi için onu davet etmişti, esasen komşu sayılırlardı, Vinzel’in mülkü Arma-
jon şatosundan bir kaç fersah ö-
tede id. Bundan sonra, gizli ni-
’ şanın, gezmelerin, gelebildiği akşamlar, verdiği işaretin bekleme devresi başlamıştı. Bu, aşklarının doğduğu ay olmuştu... Acaba söylediği sözlerle, kalbini açmağa başladığı o ay zarfında
zeytindir
Bir kilosu
110 kuruş
Hurma Zeytin ancak
Yozgat Pazarında bulunur
Yeni hıfl No. 13 Tel: 12766
(489)
18 - 3 - 10M
7.30
7.31
"Normal hassas terazi,, ve
“normal hektolitre,, satın
alınacak
Toprak Mahsulleri Ofisi Müdürlüğünden
İşyerlerimizde kullanılan terazileri ile hububat
Genel
analiz --------- — ...----- muayene aletlerinin (hektolitrelerin) hassasiyet derecelerini kontrola ve ayarlamağa mahsus birer adet «normal terazi», ve «normal hektolitre» satın. alınacaktır.
Aletlerin evsaf ve hususiyetlerini belirten şartlaşmalar, fotoğraflarla birlikte. Ankara’da Genel Müdürlük Malzeme Müdürlüğünden, İstanbulda Beşiktaşta Afyon ve Malzeme İşletmemizde 1,— lira mukabilinde temin edilebilir.
Bu aletlerin yerli olarak yapıla-mıyacağı anlaşıldığından dış memleketlerde benzeri hassas aletlerin imalinde ihtifeas ve şöhret kazanmış fabrikalardan şartlaşma esaslarına uygun şekilde getirilecek tekliflerin en geç 1/5/1950 tarihine kadar Genel Müdürlük Malzeme Müdürlüğüne vaya belirli tarihte ayni adreste bulunmak üzere postalanması lüzumu ilân olunur.
Ofis, 2490 sayılı kanuna tabi olmadığından siparişi dilediğine verip vermemekte serbesttir. (1629) - (161)
r-Ankara Palas —)
PAViYON
20 Mart 1950 Pazartesi akşamı fevkalâde program
Meşhur Akrobat Komik Atraksiyonu "TRİO AMADORL Fransız Ballet dansözü“Franca Maraldı,, Jazz Şarkıcısı "Vera Madriz,,
LOSAMIGOS Orkestrası
Telefon : 10400
Yazan : B. Valmer
Çeviren : NUSAT
bile mi hilekârlığa başlamış, onu aldatmıştı? Bunu düşünmekten kendini men etmişti, bunu, bu hakiki saadeti hatıralarında saklamıştı ve hattâ bu saadeti daha ileriye götürmüşü: Neden Pierre aşklarının tesiri ile değişmiş olmasın?
Tam ve lekesiz olan bu saadetin, Doude’un dünyaya geleceğini bildikleri buhranlı devreye kadar devam etmiş olmasını istiyordu. Halbuki bu bir inkisar olmuştu.
Daha ilk günlerde, hemen -ilk günü değil, fakat samimiyetleri tok sözlerin Katerin’i artık .şaşır-mıyacak kadar ilerlemiş olduğu zaman Pierre ona şöyle sormuştu: «Bir çocuğumuzun olmasını isti .musunuz, yoksa sevdiğiniz aliliz ben miyim?.. Tereddüt eU.emişti: «Yalnız sîzsiniz». Bir çocuk... bebekle hiç oynamamıştı, küçük kız iken kayaların üstünde keçileri kovalar ve tehlikeli yerlerde meryemi taklit e-derdi. Kendinden küçüklere karşı hiç bir zaman sevgisi olmamıştı. Katerin’de kafiyen annelik hissyatı yoktu ve sonra tama-mile kadın olduğu bu günler zarfında, o ki dalıa genç kız iken dinç vücudunu severdi, Pierre’in taptığı bu vücuda perestiş etmeğe başlamıştı. Birleşmeleri oka-dar mükemmeldi ki, daha iyi olmasına imkân yoktu ve Katerin Pierre ile yalnız kalabilmek için çocuk istemiyordu.
onlardan ayrılmaya acele ediyordu. İkinci aydan itibaren, devanı edeıı, sevişme değil ayrılığın başlangıcı idi. Gebeliğin mahzurları hasta Katerin’den Pierre’i uzaklaştırıyordu ve hâlâ ince olan kalçalarına bakan Katerin onların kalınlaştığını, genişlediğini zannederek, zihninde çirkinliğinin hayalini kuruyordu.
Çocuk istemiyorlardı, uzun sevişmelerine ara
vermek
istemiyorlardı; lâkin tedbirsiz-
lik işlendikten ve alışkanlık hayal sükutunu tahfif ettikten son-
ra, Katerin içinde olan canlı yükün sevişmelerine ara vereceği yerde uzattığını anlar gibi olmuştu ve Pierre de ayni şeyi hissetmişti. Fakat lıer ikisi içiıı de bu duygu geçici olmuş ve çabuk tükenmişti, sanki gelen çocuk
Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından
Unvanı: Osman Yenigün
Sicil No. 3080
Ankara’da Anafartalar semtinde Öztürk mahallesinde Kutlu soka-
ğında 6 numaralı evde oturan, Ana-1 fartalar semtinde Hükümet cadde-
sinde Ticaret han 2 No.lu mahalli ticarî ikametgâh ittihaz ve tüccar terzilik ticaretiyle iştigal eden, Ticaret Odasının, 1? - 284 numarasında kayıtlı T. C. tebaasından Osman Yenigün’ün yukarda yazılı ticaret unvaniyle noterlikten tasdikli imzası şeklinin ticaret kanunum ahkâmına uyarak 15/3/1950 tarihinde tescil edildiği duyurulur. 505 ,
ANKARA RADYOSU
18 MART 1950 CUMARTESİ
"M. S. Ayarı
Müzik: Vals, Polka ve Paso Dol.d/^ ler (Pl). t.
Haberler ve hava raporu.
Müzik: 10 dakika plano (Pl). Günün programı.
Müzik: Karışık melodiler (Pp.
Açılış vo paroğram.
M. S. Ayarı.
Müzik: (Radyo Salon Orkestrası) Haberler.
Müzik: Saz eserleri. öftlİB gazotcsl.
Müzik: Cumlıurbaıfkanlıftı Armoni Muzıkaaı
Müzik: Film melodileri (Pl). Konuşma: (Spor haberleri) Kayıp mektupları. Akşam progra-
Açılış ve program.
M. S. Ayarı.
Çocuk saati.
Müzik: Dans müziği (Pl).
Müzik: Şarkılar.
M. S. Ayarı vc haberler. Geçmişte bugün.
Müzik: (Yurttan sesler) Radyo gazetesi.
Serbest Saat. *
Müzik: Hafif şarkılar (Pl).
Müzik: İnce saz (Muhayyer faslı) Müzik: Salon orkestrası çalıyor (Pl)
Müzik: Karışık şarkılar.
M. S. Ayarı ve haberler. Müzik: Caz parçaları (Pl). Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYOSU 18 MART 1950 CUMARTESİ 12.57 Açılış ve programlar
13.00 Haberler
13.15 Daııs müziği (Pl).
13.30 Sinema saati
14.00 Yurdun her köşesinden deyişler ve 13.40 Dans müziği (Pl).
14.30 Haftanın programı x
14.45 Memleket türküleri
15.00 Atom Enerjisi hakkında
Konuşan: Ord. ProJ. Salih Murat •Ucdilek ....
~ rlerl - Şadttje türküler
Açılış ve programlar
Caz müziği (Pl)..
Serbest saat
Dans müziği (Pl)
Haberler
Ara müziği (Pl).
Dans müziği
Şarkı ve türküler
Radyo Salon Orkestrası konseri Varyete müziği ve kabare şarkıları (Pl).
21.14» Şarkı ve türküler
22.00 Dans orkestraları geçidi (Pl).
22.45 Haberler
23.00 Çeşitli hafif müzik
IS.Jf» Sa-Z
16.00.- Programlar re
17 f ■ ■
18
İS
19
19
19
19
20
20
15
45
Ve birdenbire Katerin, istemediği halde içinde vücut bulan, kalım ve etin bu eserine karşı ikrah duymuştu. Kendinde bir yük vardı ve bu yük için nefreti ve husumeti vardı.
Bir gece, Pierre’e, onu saran ve her gebe kadının taşıdığı ağır yükten kurtulmak için duyduğu arzuyu, söylemişti. Pierre’in bu sözler karşısında saklıyamadığı sevinçten, onun da şeklini kaybetmiş vücudunun bu eserine husumeti olduğunu anlatmıştı.
Paris’e gidilmiş ve bu işi başarabilecek şüpheli hekim aranmıştı, fakat birdenbire ıbu hekimin karşısında Katerin kendinde, oiıu kurtarmaya gelen cinsinin şevki tabiisini hissetmişti. Her şey hazırlanmıştı red etti.
Red etti çünkü Pierre korkuyordu, çünkü karısını tavsiyelere boğuyor, ketum olması için yalvarıyordu, red etti çünkü hekim korkuyor, Miss Jackson’dan, hizmetçilerden, herkesten çekiniyordu, ret etti çünkü yalan dolu bir muhit onu kirletiyordu, «İsteniyorum» demişti ve Pierre hiddetlendiği için o da hiddctlen-mişti: »Hayır! istemiyorum, hayır!» demişti ve ilk defa olarak birbirlerine darılmışlardı.
Mamafih şimdi bunu düşünürken, Pierre’in bir oğlu olmasını istemesini beğeniyordu, bu
belki Katerin’i gebelikte çirkinleşmiş görmemek için yapılmış bir hareket idi, ona aşkının büyüklüğünü bıı suretle ifade et-
memişmiydi?
Katerin sakilleşmişti, yanakları şişmişti, göğsünde lekeler peyda olmuştu ve karnı... Pierre’e odasına girmeği men etmişti. Evvelâ onu uzaklaştıran kendisi olmuştu ve sonra Pierre’in onun yanında kalması için İsrar etmesini arzu etmişti. Fakat belki o zaman bile başkaları ile münasebeti vardı. Halbuki Katerin, günleri sayarak tekrar güzelliğini elde edip Pierre’in sevgisini kazanmak ümidi ile yaşıyordu ve her halde Pierre daha zaman sevgisini adi kızlara veriyordu.
Şimdi Katerinin düşünmek istediği o kızlardı, Pierre’in kolları arasında görmek istediği on-lardı. Onları görerek, beklediği puselerden nefret edebilmek i -
Lohusalığını müteakip, Katerin Pierre’i kendisinden uzaklaştıran ona karşı arzularını unutturan çirkinliğine karşı mücadele ederek onu fetehtmeğe mecbur kalmıştı. Ve kendisini güzelleşmiş hisseder, etmez, yine arzu uyandırmıştı. Tecrübesiz, sevmenin öğretildiği bir sevgili iken, öğrendiği dersleri tatbik eden ve arzuyu kamçılıyan ibir aşık olmuştu. Ve Pierre şöyle demişti: «Seni kaybetmek tehlikesini geçirdiğimdeuberi seni daha çok seviyorum, senin de beni daha çok sevdiğini zannediyorum.»
Bunlan söylemişti, çünkü üzerine eğildiği Katerin’in vücudu yalnız şehvetti.
Katerin sukut etmediği için vücudunu seviyordu. Karnındaki ufak çizginin kaybolmasından bile endişe ediyordu. O ise güzel vücudunu muhafaza etmişti ve Katerin onu öpüyor, daha zevkli okşayışlara cesaret cdyordu. Ve şimdi, bu okşayışları, Pierre’in oiıu ihmal edip kızlarla aldatıldığı zamanlar alıştığı bu okşayışları hatırlıyordu...
Denizin hışırtısını dinleyen Katerin, artık uzun kuçaklaşma-Iarı düşünmüyordu, fakat taklit ettiği adi kızların okşayışlarını tasavvur ediyordu., ve birdenbire dehşetli bir bedbinliğin oiıu sardığını hissetti.
Elleri ile yüzünü kapadı ve şehvetin can verip, izdırabm doğduğu bir hıçkırık göğsünü sarstı..
(Devamı var)
-----:--------) "■ ■
Ekonomik, Sağlam, Konforlu ve'”” Her Arazide Kullanışa Elverişli STUDEBAKER
OTO ve Kamyonları
Ankara ve Havalisi Mümessili
RECEP GÜLLÜ
Ankara Çankırı Caddesi No. 97/99 Telefon : 11137
İLÂN
İçişleri Bakanlığından
Bakanlığımız tetkik kurulu başkanlığında açık bulunan 230 lira aylık ücretli dil bilir Daktiloluğa bir münasibi alınacaktır.
Taliplerin Memurin Kanununun 4 üncü maddesindeki vasıf ve şartları haiz olması, İngilizce veya Fransızca bilmesi ve daktilo ile yazması şarttır. (Yüksek tahsilli veya devlet dil imtihanını kazanmış olanlar tercih edilir.)
Bu vasıfları haiz isteklilerin 1/4/1950 günü Bakanlığımızda yapılacak sınavda bulunmak üzere müsbit evraklariyle Özlük îşleri Genel Müdürlüğüne müracaatları ilân olunur. (1487) - (150)
DAKTİLOGRAFİ KURSLARI
ANKARA TİCARET LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN :
Okulumuzun Akşam Daktilografi Kurslarına Öğrenci yazımı başlamıştır. (1450)
DİKKAT oRTAÇ'*a
■ Nylon Çorap Fiatlan:
Balı Marka
535 krş.
Hakiki Minyon
550 krş.
Gül Marka
525 krş.

ORTAÇ :
Anafartalar Caddesi No. 224 Adliye karşısı Köşe Mağaza Ankara
Tel: 11135 Ankara
Ses Kraliçesi Hamiyet YUCESES
ANKARA VEFA Gençlik Kulübü yararına
22 Mart Çarşamba Gecesi Saat 21 de
Kıymetli Ses Sanatkârı
İştirakiyle
BlleUeı\ClustaFilory
A/İMOSUMDA
ZAYİ
Dersleri
Telefon: 15315
Seyahat programınızı yapma-: dan evvel, size büyük kolaylıklar temin edebilecek olan Denizyolları Akdeniz seterleri^ programlarını tetkik ediniz. *
15190
Tel : 12603
KULLANINIZ
'! I ' '
Kiraya verilecek reklâm sütunlar
Ankara Atatürk Lisesi Okul
Kirölık Daire
Saraçoğlu Mah. kargısınd Jandarma Polis Enstitüsü yanında, .Koçak ap. da 4 oda bir hol konforlu, manzaralı daire.
Tel: 24985. (507)
YUMUŞAK SAKALA 006%
POKER PLAY
DEVLET DENİZYOLLARI
AK DENİZ DE , .
SEYAHAT AASVSIAAI BAŞLIYOR
İP Mart 1950 Pazar günü saat 10 da okulda yapılacak olan veli toplantısına bütün velilerin tahriflerini önemle rica ederiz (1637)-(162) ( tün işçilere şamil, sendikanın ha-
BALLET KELLENROC Aynı programda Londra BBC. Rjdya Yıldızı SUNNY LESTER iranlı akrobatlar TRİO MaFFİ Endülüs Bülbülü PAÛUITA SERRANO ve atraksion tipik orkestrası SOLERA E5PANOL JOSE CASTRO Iştirakile Her pazar saat 17 de- matine bütün program Iştirakile
T I P
îş sahipleri ile İnşaat Müteahhitlerine I
inşaat İşleriniz İçin gereken kalfa ve ustalarınızı Posta Cad. Ahmet Erkmen Hanı, No. 24 deki (İnşaat Kalfa ve Ustaları) demeğinden temin edebilirsiniz.
Büyük Sinemada
Özel Müsamere
Türk yolcu gemil aradığınız bütün konfo ve temizlik, sür'at v( emniyet İçinde seyahat esebilirsiniz.
Kilometre başına en az masraflı
yırestone
T RA N S P O R “
Kamyon ve Otobüs Lâstikleri
Yeni bir parti lâstik gelmiştir. Bitmeden acele
ANKARA VE HAVALİSİ MÜMESSİLİ RECEP GÜLLÜ Ankara Çankırı Cad. No. 77/99 Telefon; 11137 (439)

BU ÇEKİLİŞE 10.4.1950 AKŞAMINA KADAR EN AZ 100 LİRA YATIRANLAR DAHİL OLURLAR
Ankara
Şoför Okulu’nda
YENİ DEVRE İÇİN KAYITLARA BAŞLANDI
1— Kurs Mart sonunda açılıyor, Müddet 2 aydır, Okulun ücreti motor dersleri arızalar ve direksiyon talimleri dahil 132.5 liradır.
4— Amatörler için yalnız direksiyon dersi verilir. Ücreti 30 liradır.
Müracaat saati 14 - 18 arası, ismet-paşa Cad. No. 4 - Telefon: 21649. I (508)
İNGİLİZCE ve FRANSIZCA
Demokrat Parti Mamak
Ocağından:
19/3/1950 Pazar günü saat 15 de İlçe İdare Kurulunun huzuriyle bir toplantı yapılacaktır. Ocağa kayıtlı üyelerin gelmeleri rica olunur.
Kiralık DeğiriT.t n
Etimesgut bucağındaki büyük değirmenin yarı hissesi kiralıktır. Tel: 14875
Otobüs pasomu kaybettim. Yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yoktur. (504)
S. B. O. No. 200
Mehmet Fındıkoğlu
Hamiyet YÜCESES
Ve
Necdet Cici’nin
18 Mart Cumartesi akşamından itibaren
Tanınmış Paris Revil Heyeti
Üstad HAKKI1 DERMAN
Hakkı Derman, Şerif İçli, Şükrü Tunar Refakatinde
Unutamıyacağınız bir Gece
Fevkalâde Zengin sürprizli program???
ası ile Büyük Sinemada .satılmaktadır
Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası Başkanlığından
Sendikamızın senelik normal Ge- zırladığı ücret bareminin müzake-nel Kurul toplantısı 4 Nisan Salı gü- re ve kabulü.
nü saat 15 de Ankara Halkevi kon-] 5 — Mesai saatleri ve İş elbisele-ferans salonunda yapılacaktır. Lo- rinin görüşülmesi.
kanta, Otel, Şekerci, Pastahane, I 6 — Ana Nizamnamenin bazı Han, Kahvehane, Gazino, Bar ve maddelerinin değiştirilmesi.
benzeri eğlence yerlerinde çalışan I 7 — Eski idare heyetinin İbrası bütün işçi arkadaşların bu büyük ile yeni idare heyetinin seçimi. Di-kongremize gelmelerini ehemmiyet- ’ ' ’ le rica ederim.
Lokanta, Otel ve Eğlence ferleri İşçileri Sendikası Başkanı
İsmail Araş
Gündem:
1 — Açılış ve kongre divanı seçimi
2 — Yönetim Kurulu ve Denetçilerin raporlarının okunması.
3 — 1949 bütçesinin müzakere ve ibrası İle 1950 bütçesinin müzakeresi.
4 — Lokanta, Kahve, Şekerci, Pas tahane, Han, Gazino, Bar ve benzeri eğlence yerlerinde çalışan bü-
lekler.
NOT:
Sendikanın yeni tip ehliyet ve kimlik cüzdanları 18/3/1950 den i-tibaren sendika merkezinde üyelere tevziata başlanılmıştır.
Sahibi:
Advtye FENİK
Yazıişlerinl fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Güneş Matbaası
HASTALIKLARDAN
/htûpzç ınzhMı,.'
Soğuk algınlığı hallerinde: İki ASPRO tabletim sıcak bir ıhlamur veya çay ile alınız, lüzumunu hisse-derseniz gece yatarken bunu tekrar ediniz. Ertesi sabah
iyileştiğinizin farkına varırsınız.
Hararetiniz varsa ; ASPRO'nun harareti düşürdüğü bir hakikattir. Her iki saatte bir, ikişer tablet emniyetle alınabilir
Romatizma ağrıları: Ağrının şiddetine göre her iki saatte bir ikişer tablet alabilirsiniz. Böylece ağrılarınızın zail olduğunu müşahede edersiniz.
Nevralji ve Lumbago : Tercihan yemeklerden sonra ikişer tablet alınız. Elde edeceğiniz netice sizi memnun edecektir
Boğaz ağrısı: İki ASPRO tabletim bir rdak su içinde eriterek gargara ediniz. Adi boğaz ağrıları böylelikle zail olur.
eaeos
Şehrin başlıca yerlerinde mevcut 10 adet reklâm sütunu senelik toptan kiraya verilecektir. Bunların her birinde alttan itibaren üçüncü sırada mevcut bir çerçeve müessesemize bırakılacak gerisi kirapı tarafından reklâm için kullanılacaktır. Sütunların tamiri, boyanması ve tenviri kiracıya aittir. Reklâmlar şehre güzellik verecek şekilde tanzim olunacaktır. İsteklilerin 31 Marta kadar tekliflerini müessesemize vermeleri ilân olunur. (1489) - (151)
Prof. Dr. Burhan URUS
Deri ve Tenasül Hastalıktan Mütehassısı
Hastalarını Anafartalar Toygar Apartmanı 1 inci Noter üstündeki muayenehanesinde her gün saat (16 - 19) arasında kabul etmektedir. Tel. 15151
BAHÇELİEVLER BÜYÜK FİDANLIĞA NAZIR
SATILIK ARSA
Çiftlik asfaltı üzerinde Bü • yük Fidanlığa karşı cephe 22, derinlik 38, elektrik, su, telefon, havagazı ve kanalizasyon tesisleri bulunan 2617 ada 11 parselde 852 metre arsa. Müracaat Tel: 14067 Eğe Bitiği Ticaretevi. Adliye civarı Şeker-iler sokak No. 24.
18 • 3 - 1954
ZAFER
C. H. P. den istifa edip D.P. ye geçen vatandaşlar
ir (Baş tarafı birinci de)
Lebibe Narin, Arif Toprak, Şahinde Toprak, Salih Toprak, Fatma Demir, Mustafa Demir, Mehmet Deliçırak, Ayşe Deliçırak, Ra-fet Gürleyik, Müzeyyen Gürleyik, Mustafa Helvacı, Nâzım Sarp, Kez-ban Sarp, Osman Dökmeci, Haşan Şarlayık, Bahri Şarlayık, Muslihit-tin Altın, Veyis Çetin, Mustafa Sa-rıoğlu, İbrahim Sarıoğlu, Ayşe Sa-rıoğlu, Osman Hemal, Havva Hem-al, Akkadın Adler, Kemal Aktepe, Hanife Aktepe, Feride Aktepe, Sa-dik Aktepe, Cemil Çetin, Mustafa Çiğdemlik, Seride Çiğdendik.
İncesu Cumhuriyet Halk Partisinden istifa edip Demokrat Partiye kaydolanlar:
İhsan Gökerkek, Emir Bağcılar, Fethi Beyhan, Revayi Reyhan, İhsan Bozoğlu, Şeydi Karaçavuş, Ali Galip Akman, Mihdat Köse, İbrahim Işık, Yusuf Küçük, Halil Pı-sıkoğlu, Doğan Üçgen, Osman De-mircioğlu, Osman Özel, Haşan Öksüz, Ali Öksüz, Hüseyin Uğraş, Ahmet Akdoğan, Nusret Alpaslan, Yakup Yeler, Kâmil Akten, Ziya Aruan, Kadir Göçmen, Celâl Göçmen, Mehmet Güner, Ömer Yaşar, İbrahim Kaplan, Memet Onurlu, Yaşar Taşpolat, Ömer Taşpolat, Nimet İsmet, Emin Ilgar, Recep Şimşek, Ayşe Ilıcalar, Ali Bölükbaşı, Sultan Bölükbaşı, İrfan Dallı, Nazik Dallı, Ahmet, Raif Yıldır, Nedim Yoruklu, Mehmet Gültepe, Himmet Güven, Mustafa Güneş, Salâhattin Başaran, Rıza Obaş, Hay \ rı Nura Göker, Mustafa Kınıs, İbrahim Göken, Selâmı Ayrancık, Muharrem Çeyrek, Ahmet Obab, Mehmet Düzgün, Fahri Tez.
Çanakkale Zaferi
Başmakaleden devam ı
Karadenizden gelen telgraf
★ (Baş tarafı birinci de) hip Dıranas, Müfide İlhan gibi bir çok gazetecilerin gelecekleri haberi Ördü Demokratlarım sevindirmektedir. Demokratların verimli ve a -mansız çalışmalariyle halkın sevgisine mazhar oluşları. Halk Partilileri ’ dehşetli ümitsizlik ve yeis içinde şaşkın hale düşürmüş bulunmaktadır. Bilhasa gazetemizde devamlı tenkit ve yazılarımızın tesiriyle aç ve muhtaç halka dağıtılmak üzere getirilen tonlarca mısırın kredi vesaire suretlerle verilmesi lâzım gelirken seçim gününün yaklaşması beklenmekte; bu işin politika mevzuu olarak ele alındığı milletin gözünden kaçmamakta ve teessürü davet etmektedir. Ne yazık ki, bu idaresizlikler, indî ve keyfi hareketler rhilleti üzüyor ve binnetice gıdasızlık dolayısiyle hasta ve veremli adedi günden güne artıyor.
Fransz - Ingiliz deniz manevraları
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Akdeniz’de yapılan müşterek Fransız ve İngiliz deniz manevralarını müteakip dün Cezair limanına 30 İngiliz harp gemisi vasıl olmuştur.
it (B.-ış tarafı birinci de) «Kahraman Mehmetçiği Anma Günü» bugün Küçük Tiyatro’da saat 15.30 da yapılacaktır.
Bugün de Çanakkalede ayaklarını kaybetmiş malûl gazi binbaşı İrfan Kemiksiz ile Ulus Meydanındaki Kara Fatma’nın yanında eli alnında duran asker heykelinin temsil ettiği Kahraman Gazi Haşan Çavuş hatıralarını nakledecekler, Kur. Alb. Tahsin Berkm.an günün önemini belirtecek, hazırlanan canlı tablolarla ihtifale son verilecektir.
Okuyucularımıza Çanakkale zaferi münasebetiyle hazırlanmış bir yazıyı sunuyoruz:
18 MART
Osmanlı Türkleri 1334 Milâdî senesinde iptida Boğazın Anadolu kıyılarını ele geçirmişler veburalara iyice yerleştikten yirmi iki sene sonra Şehzade Süleyman Paşa kırk kahraman arkadaşiyle Boğazı Çardak mevkinden sallarla Avrupa toprağına geçerek Bolayır iskelesi civarında Çimni Hisarını Rumlardan zaptetmişlerdir.
Çanakkale Boğazı hakkında harp tarihimizde iki esaslı hücum kaydeder: Birinci hücum: Dördüncü Sultan Mehmet zamanında; ikinci hücum da 1805 senesinde Üçüncü Sultan Süleyman zamanında vukua gelmiştir.
18 Mart hücumuna gelince: Tarihte mühim bir dönüm noktası teşkil eden bu muazzam hâdiseyi mahdut satırlar içine sığdırabilmenin ne kadar müşkül bir şey olduğunu muhterem okuyucular elbet te takdir ederler.
Çanakakleye taarruz fikri en evvel yüksek harp meclisinde o zaman Bahriye Nazırı olan Churchill tarafından ortaya atılmış ve bu fikir yavaş yavaş kuvvetlenmiştir. 1950 de Rusya İngiltereden Çanak-kaleyi açmasını isteyince iş büsbütün ciddileşti ve yüksek harp meclisi Boğazın sadece denizden zorlanmasına karar yerdi ve bu maksadın istihsali için İngilizler 14 ve Fran-sızlar 4 zırhlı tahsis ettiler. Bunlara ilâveten bir çok torpido, torpil arama ve denizaltı gemileri tayin ettiler. Düşürülecek tabyeleri işgal ve bu suretle donanmanın işini kolaylaştırma için de Mondros limanına bir Fransız ve bir İngiliz deniz tümeni gönderildi. *
İlk bombardıman: 11 «Teşrinievvel 1330 sabahı: 28 parçadan mürekkep bir karma filo Ertuğrul ve Or-haniye tabyelerini 17 dakika bombardıman ettlier. Tarafımızdan sadece dört mermi ile cevap verildi. Maatteessüf iki merminin isabetiyle Seddilbahir tabyesi berhava olmuş, fasılasız, ateşlerle Çanakkale ve Kilidülbahir kasabaları ateşler için de yanıyor ve tekmil telefon hatla- : n harap tabyelerle muhabere edi- ; lemiyor. Topların bir kısmı elden çıkmış veya toprağa gömülmüş, bir kısmının kamaları sıkışarak işle- ; mez bir hale gelmişti.
Bu sırada (Bove) zırhlısının bir torpile çarparak batması be aldığı tam isabetle bir torpidonun onu ta- ’ kip etmesi kahramanlarımızın mâ-neviyatı üzerinde büyük tesir hasıl etti. Hasıl olan bu sükûnetten hemen istifade edilerek top rayları temizlendi, kamaları yağlandı. Uğradıkları hasar dolayısiyle muharebe meydanını bırakmağa mecbur kalan (Şarlman, Sofren) zırhlılarının intizamsız çekilişleri tabyeler-deki kahramanlarımızın şevk ve
gayretini arttırdı. Saat 16 sıralarında (İrrezistible) zırhlısı tam isabetle yana yattı ve onu kurtarmağa giden (Oşin) zırhlısının da aynı akıbete uğradığı görüldü.
Düşman donanmasının belkemiğini teşkil eden Agamemnon zırhlısına bu arada bir kaç mermi isabet etmiş ve artık düşman azminin bariz bir surette sarsıldığı görülmüştü. Saat 18 de Fransız filosu daha fazla dayanamıyarak ortadan çekildi vp muharebe valnız tn-
Hiç yok yere böbürlenme!
Sayın Devlet Bakanımız vaziyeti yerinde etüd mü etmiştir? Pamukçuluktan anlar mı? Alakadarlan dinlemiş midir? Hayır, (bunlara lüzum yoktur. Devlet Bakanımız, yalnız politikadan anlar, bir yabancı gazeteci karşısına çıktı mı, ona
Seçim Kanununa aykırı haraket eden bir Muhtar
I
çekildi ve muharebe yalnız İn- kendimizi göstermek lâzımdır; gliz zırhlıları ile devam etti. Güne- nun ‘Çin o söyler!.
şin batmasına yakın ümidinin Boğazın mavi sularına battığını gören Amiral Dürubek muharebenin şan ve şerefini buna müstahak olan merhum Cevat Paşa ve onun kahraman arkadaşlarına terkedip çekildi ve düşman donanması artık | bu acı tecrübeden sonra bir daha Boğaza girmedi. Türklerin Boğazlar üzerindeki hâkimiyetleri ve bu uğurda döktükleri temiz kanla bir kere daha tesbit olundu.
Netice: Takriben 8 saat devam e-den bu muazzam muharebedeki insanca zayiatımız 4 subay, 40 er şehit ve 70 yaralı 8 topumuzun sakatlanmasından, bazı cephanelik ve kışlaların harap olmasından, Çanakkale ve Kilitbahir kasabalarının yanmasından ibarettir.
Karşı tarafın zayiatı: 3 zırhlı, 2 torpidosu batmış ve 3 zırhlısı da ağır yaraylar almıştır. Umumî olarak denebilir ki, malzemenin üstünlüğü ne olursa olsun mâneviyatını kuvvetli bulunduran tarafın muvaffak olacağına 18 Mart günü Türk çocukları güzel bir misal vermişlerdir.
Ragıp Akyavaş
Mısır, Rusya ile bir ticaret anlaşması imzaladı
Kahire, 17 (a.a.) (United Press) — Kahiredeki güvenilir ticari kaynaklara göre Mısır ile Sovyet Rusya arasında 3.500.000 Mısır lirası —takriben 10 milyon dolar— değerinde ticaret eşyası mübadele etmek üzere bir anlaşma imzalanmıştır.
Anlaşmaya göre Sovyet Rusya, Mısıra tonu 37.5 mısır lirasından 100.000 ton buğday, buna mukabil Mısır da Sovyet Rusyaya 10.000 ton uzun elyaflı pamuk verecektir.
ilân
Vefatile terekesine mahkemece el konulmuş olan Ali Rüştü Taşere ait ev eşyaları 28/3/1950 Salı saat 14 de Ankarada Turan mahallesi Öksüzce sokak 14 sayılı evin bahçesinde bilmüzayede satılacağından almak istiyenlerin mezkûr günde mahallinde hazır bulunmaları ve müteveffanın mirasçılarının dahi veraset ilâmı ile birlikte üç ay zarfında mahkemeye müracaatları aksi takdirde metrukâtın hâzineye devredileceği lüzumu ilân olunur. (506)
DOKTOR
Aziz Tevfik Yeginsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nizameddin apartmanı No. 2 — Tel: 15343
Yağlı nebatlar istihsaline gelince, Cemil Sait Barlas, açıkça şunu söylüyor:
«Ayçiçeğine büyük ümitler bağlamış bulunuyoruz!»
Anlıyamadık, yağlı maddeler istihsalinde sade ümidimiz ayçiçeğinde midir? Zeytin vaziyeti nedir? Neden zeytinyağı ihraç edemiyoruz? Yağlı tohumlardan istihsal o-lunan maddeleri memleket dahilinde işlemek mümkün değil midir?
Bütün bunların hepsini Sayın Bakanımız meskût geçmişlerdir.
Fakat bizce, işin en dikkate değer tarafı şudur:
Biz Marshall plâniyle yardım görüyoruz; bu yardımdan faydalanan memleketler arasında tiraj hakkı denilen bir şey vardır. Yani bizdeki istihsal fazlasını, biz başka memleketlere göndermek zorundayız; mukavelemiz böyledir. Şimdi bizde Marshall yardımlariyle meşgul ve meşhur olan bir Bakan, mühtelif istihsal bölgelerinde fazlalık olduğunu söylerse, yarınki vaziyetimiz ne olur? Elimizde olmıyan mahsulleri, istihsal edemiyeceğimiz miktarlarla reklâm edip, tiraj hakkına sahip memleketlere ümit vermenin sırası mıdır? Çünkü bu gibi iddiaların realitelere uyacak tarafı yoktur. Ne hububatımız, ne pamuklarımız artacaktır. O halde durup dururken ve hiç yok yere bir iftihar vesilesi çıkarmakta mânâ nedir?
Komşumuz Yunanistan, yok, yok, yok, diye haykırarak neler elde etti, biz var, var, var! diye böbürlenip duruyoruz!
Acaba niçin?
★ (Baş tarafı birinci de)
«Ben hdise günü bahçemde çalışıyordum. Öğleden sonra da şehire indim. Gitmeden evvel köy bekçisine yağmur veya fırtına olduğu takdirde listeyi halk odasının içine almasını tembih ettim. Ben gittikten sonra yağmur yağmış ve bekçi do listeyi içeri almış. Bu sırada da D. P. den bazı kimseler gelerek bir zabıt tutmuşlar. Benim bu işte bir kabahatim yoktur» demiştir.
Bu sırada Ankara avukatlarından Zafer Gökçer mahkemeye bir dilekçe vererek dâvaya mağdur sıfatı ile iştirak edeceğini bunun için de D. P. ilçe başkanı ile Genel Başkanı-nın kendisine D. P. adına vekâletname vermiş olduklarını bildirmiştir.
Savcı ve müdahil vekiller Zafer Gökçerin bu dâvada mağdur vekili olarak iştirak edemiyeceklerini, zira bu dâvanın bir amme dâvası olduğunu ve amme müdafii de savcı olduğunu söylemişlerdir.
Hâkim Reşat Bayramoğlu bu hususta bir karara varabilmek için duruşmaya beş dakika ara verdikten sonra Zafer Gökçerin mağdur vekili olarak dâvaya iştirak edemiyeceğine karar verilmiştir.
Müteakiben diğer sanık İsmail Ü-vey dinlenmiş ve demiştir ki:
«Ayın sekizinde biz defterleri astık. Listelerin halk odasının içine a-sıldığı sırada ben orada değildim. Çünkü işçi olduğum için çalışmaya gitmiştim. Akşam geldiğim zaman hâdiseyi öğrendim.»
Müteakiben Mehmet Ekiner dinlen miş ve ifadesinde hâdiseyi diğer sanıklar gibi öğrendiğini, fabrikada çalıştığı için gündüzleri bulunmadı-
ğını, listelerin ne zaman içeri, zaman dışarı çıkarıldığını " ğini söylemiştir.
Diğer sanık Behçet Üleşen ifadesinde kendisinin bahçede olduğunu yağmur yağması sebebiyle listenin içeri asıldığını sonradan gelen D. P. lilerin bir zabıt tuttuklarını söyle miştir.
Son olarak da Veli Gezeren ismindeki sanık dinlenmiş ve akşam eve geldiği zaman D. P. den gelen bazı kimseleri seçim listesinin içeri alındığı hususunda bir zabıt tuttuklarını işittiğini söylemiştir.
Duruşma havanın o gün yağışlı olup olmadığının meteoroloji genel müdürlüğünden sorulması, valiliğin muhtarlıklara seçim listelerinin başında adam bulundurması hususunda bir tamim yapıp yapmadığı, hâdise yerinde keşif yapılması ve bazı tanıkların da dinlenmesi için başka bir güne bırakılmıştır.
Tavzih
Cumhuriyet mahallesi 3 No. lu muhtardan aşağıdaki mektubu aldık:
«16 Mart 1950 tarihli gazetenizin birinci sayfasında yazılan (seçmen listelerinde görülen aksaklıklar) başlığı altındaki yazının tavzihine lüzum görülmüştür.
İçişleri Bakanı bay Emin Erişirgil ve eşinin 12 numaralı muhtarlığın (1559), (1560) sıra numarasında kayıtlı olduğunu bildirir ve bu tavzihin Matbuat Kanunu gereğince gazetenizin aynı sütununda neşrini rica ederim.
Cmhuriyet mahallesi 3No.lu Muhtarı Şerafettin Soysal»
. .. ne görmedi-
Millî Eğitim mükâfatı (
A. FENİK
günün meselesi
ir (Baş tarafı birinci de)
45 gün müddetle çalışıp bilâhare , yerini diğer münavebeli işçi arkadaşlarına terke mecbur olan ve ta-katden düştüğü için daha fazla çalışmasına imkân bulunmayan bu işçi grupları reyini nerede ve nasıl kullanacaktır? Yani bulunduğu iş mahallinde mi yoksa köyüne gidipte mi kullanacaktır?
Kanunun tayin etmiş olduğu üç aylık müddete göre münavebeli işçi ler iş mahallinde reylerini kullana mıyacaklardır. O takdirde seçim gü nü köylerine gitmeleri gerekmektedir. Amelenin avdetine kadar kö -mür ocaklarının istihsali durmuş o-lacaktır. Bu mahzuru düşünerek a-| meleye izin verilmemesi de hürriye tinden mahrum bırakıldığı için reylerini kullanamıyacaklar, ki bu şekilde doğru olmıyacaktır.
Henüz seçimlere daha vakit varken münavebeli 20 bin işçinin nerede ve nasıl rey vereceklerini ilgili makamların gerekenlere bilgi vermesi merakla beklenmektedir.
Türkiye Cümhuriyeti Merkez Bankası
11 Mart 1950 vaziyeti
Celâl Bayar şehrimizde
maçları
Millî Eğitim Mükâfatı maçları-1 nın ilk karılaşmaları bugün Istan-1 bulda Ankara takımlariyle İstan-bulun Beşiktaş ve Galatasaray takımları arasında yapılıyor.
Günün ilk karşılaşmasını Galatasa i rayla yapacak olan Demirsporlular bu maça soliçleri ve kaptanları Mustafa müstesna, tam kadrolariy-le çıkacaklardır. Buna mukabil G. Saraylıların cezalı bulunan santr-hafları Bülendi oynatamamalan ( muhtemeldir.
Bu vaziyete göre kuvvetler ara- j sında bir muvazene vardır. Ancak Sarı - Kırmızılıların avantajı alıştıklar bir sahada taraftarları önün- ! de oynıyacak olmalarıdır. Netice hakkında katî bir tahmin yürütülemez. Ancak son zamanlarda iki ta-, kim da formunda olduklarını gösterecek neticeler almışlardır. Demir-sporun bu ilk temasında îstanbulda j alacağı neticenin Millî Eğitim Mükâfatı üzerinde büyük bir rol oynı-yacağı aşikârdır. Bu vaziyeti takdir ederek oynadıkları takdirde Ankaranıft Mavi - Lâcivertlileri netice alabilirler.
Gençlerbirliği - Beşiktaş karşılaşmasına gelince, her iki takım da-^ canlı ve fırsatçı bir for hattına ma- F liktir. Fakat terazinin kefesini Be-şiktaşın kendi lehine bastırması beklenebilir.
Bununla beraber Gençlerin za- | man zaman kendilerine has cev- ı herli oyunlarından birini tutturdukları takdirde netice alabileceklerini de hesaba kalmak icap eder.
it (Baş tarafı birinci de) Bunlardan 1113 ev tamamen yıkılmış olup 529 ev kabili tamirdir ve geri kalan 925 ev de oturulacak bir haldedir.»
Bayar, vilâyetten ayrılarak doğruca belediye binasına gelmiş, belediye reisini ziyaret ederek, «Şehri siz temsil ediyorsunuz, felâket çok büyük. Geçmiş olsun. İnşallah bir daha böyle felâketler olmaz.» demiştir.
Belediyeden hareketle aşağı mahalle kısmında bulunan İhsaniye ve Hacı Alibey camilerindeki felâketzedeleri ziyaret eden Bayar, bundan sonra Devlet Demiryollarına giderek cer ve yol atölyelerinin yol kısmında barınan işçi ailelerinin durumları ile alâkadar olmuş, geçmiş olsun diyerek şikâyfet ve dertlerini dinlemiştir. 3.5 saat süren bu ziyaret gezisi esnasında Bayar felâkedzedelerle çok ya -kından meşgul olmuş, iaşe ve ibate durumları hakkında bizzat felâketzedeleri dinlemiştir.
Bayarın Eskişehirde felâketzedelerin vaziyeti ile çok yakın ve samimî alâkası şehrimizde buyuk bir memnuniyet uyandırmış ve Eskişehirliler Bayar’m felâket mınta-kasını ve iskân yerlerini saatlerce adım adım dolaşması karşısında çok mütehassis olmuşlardır.
Celâl Bayar’m beyanatı
Bayar, hareketinden evvel gazetecilerin sordukları suallere aşağıdaki cevapları vermştir:
«Sual — Seçimlerin zamanı ü-zerinde fikrinizi söyler misiniz?
Cevap — Seçimler meselesi üzerinde bizim sorduğumuz suale nazaran, hükümet bir emrivaki yap-mıyacağını bize söylemiştir. Meclisin konuşma tarzına bakılırsa bugünlerde yeni seçimlere gitme kararı vreceği anlaşılmaktadır. Bunan zaran seçimlerin Mayıs ortalarına rastlayan bir pazar günü yapılması lâzımgeliyor demektir. Partilerin adaylarını seçim gününden yirmi gün evvel ilân etmeleri lâzım geldiğine göre asıl faaliyet zamanı Nisan ayına rastlamaktadır. Halbuki bir çok vilâyetlerimizde, bilhassa Doğu illerinde kar ve çamurdan muvasalâ temini çok zor olacaktır. Seçim gününün Haziran iptidasına rastlayacak bir surette tesbitini istemekteyiz ve bunda da musırnz. Hükümet normal şartlar dahilinde seçim yapmak fikrinde i-se iyi niyetinin ilk delili olarak bu istediğimizi kabul edeceğinden emin olmak istiyoruz.
Sual — Bu seçimlerin dürüst yapılacağına emin misiniz?
Cevap — 1946 seçimlernde de şimdi olduğu'gibi dürüst seçim yapılacağına dair çok salâhiyetti ağızlardan, çok kuvvetli teminat veril mişti. Ben bu sualiniz üzerine dürüst bir seçim yapılacağına inanmak istiyorum. Fakat maziye bakarak fiilî neticeey intizarı daha ihtiyatlı buluyorum.
Sual — Koalisyon kabinesi ve bu hususta hükümetle görüştüğünüz söyleniyor?
Cevap — Koalisyon kabinesi hak »kında hükümetle benim aramda bir konuşma olmamıştır. Bir çok defalar söylediğimiz gibi, seçim devre sine münhasır olmak üzere bir koa-l'.syon kabinesi kurulursa, yani biz den- de kabineye eleman alınırsa se çimlerin dürüst yapılacağına ve dürüst yapıldığı hakkında kanaat da o derece kuvvetli ve umumî olur. Şu hale böyle bir şeyin,, emniyet bakımından büyük faydası vardır.
Sual — Yeni seçimlerde Demokrat Partinin şansını nasıl görüyorsunuz?
Cevap — Müteaddit defalar söyledim, kazanacağımıza eminiz.
Sual — Istanbulda mevcut olduğu söylenen ihtilâfın karşı ı parti tarafından istismar edildiği söyleniyor, buna ne dersiniz?
Cevap — İstanbuldaki ihtilâf denilen şey siyasî hasımlarımıza ümit verecek mahiyette değildir. Bunu seçimlerin neticesi de gösterecektir.' Biz de Halk Partisinin içerisinde küllenmeğe çalışılan derin ihtilâflar olduğunu işitiyoruz. Fakat, kom şulanmızın evi ile meşgul olmak âdetimiz bulunmadığı içindir ki, bunlardan bahsetmeye bile lüzum görmüyoruz.
Sual — Eskişehirde parti bakımından vaziveti nasıl görüyorsunuz?
Cevap — Parti bakımından Eski-şehirden hiç bir endişemiz yoktur. Her zaman için kuvvetliyiz. Fakat hepimizin müşahede ettiği gibi Eskişehir bugün büyük bir fcl&ket geçirmiştir. Bunun acısını bütün memleket duymakta ve buna iştirak etmektedir. Bu zararların müşterek mesai ile telâfi edileceğinden e-miniz.»
Bayan Eskişehir milletvekilleri gazeteciler ve parti idarecileri şeh -rin 15 kilometre uzağında bulunan Kanlı Pınar köyüne kadar uğurla-mışlardır.
Bayar yarın uğakla Gaziantepe gidecek ve Pazar günü yapılacak il kongresinde bulunacaktır.
Başkan Ankarada
Demokrat Parti Başkanı dün akşam otomobille Eskişehirden şehrimize gelmiştir.
Alevler saçan bir uçan daire görüldü
★ (Baş tarafı birinci de) Alevler saçan daire!
Uçan daire uçaklarının civarında müşterek merkezli daireler çizdikten sonra birdenbire son derece yüksek süratte alevler ve kıvılcım lar saçarak baş döndürücü bir hızla şakulî istikamette yükselerek bulutlar arasında gözden kaybolmuş -tur.
Hava tarassutlarına alışmış olan ve ciddiyetlerinden şüphe edilmeyen bu pilotlar, hiç bir bünye böyle bir sürat artışına tahammül edemiyece-ğinden uçan dairelerin insanlar tarafından kullanılmalarının pek az muhtemel olduğu fikrindedirler.
Buna mukabil pilotlar, uçan dairelerin, yer yüzünün bir noktasından havacılık üsleri ve bilhassa Meksika havacılığının elindeki metod ve vasıtalardan mükemmel surette haberdar insanlar tarafından idare e-dildiğinden hemen hemen emindirler.
Bir çok yabancı ataşemiliter, sivil havacılık idaresine, bu dört pilotun vereceği resmî raporun kendilerine de gönderilmesini istemiş -lerdir.
Memleketin her köşesinden Meksika göklerinde uçan esrarlı dairelerin görüldüğü haber verilmektedir.
Yeşil füzeler
Londra, 17 (Nafen) — Uçan dairelerden sonra şimdi yeşil füzeler peyda olmuştur. Bunların ilk defa olarak Ingiltere üzerinde görüldüğü bildirilmektedir. Saatte 3200 kilo metre süratle seyreden bu yeşil füzeler hakkında ilgili makamlar hiç bir izahat verememişlerdir. Yalnız bunların meteor olmadıkları tesbit edilmiştir. Belirtildiğine göre, meteorlar saniyede 32 kilometre katet-mektedirler. Halbuki görüldüğü bil dirilen yeşil füzeler 12 dakikada 640 kilometre mesafe katetmekte -ler.
— Bugünkü____________
spor hareketleri
19 MAYIS STADI
Lig maçları ANKARA’da Kalespor - Maltepe Saati 13.30 Havagücü - Emniyet Saat: 15.30
** İSTANBUL’da İnönü Stadında (Millî Eğitim Mükafatı)
G. Saray - Demirspor Beşiktaş - Gençler Birliği
i

ZAFER'in Hân Şartlan
1CQ »ayfada 8m. .. rtada Sm. ...........
cı »aylada 8m. ...
NlkAh, Nlıan,
Mevlût 11 Unlan 6 santimi geçmemek eartlyle 15 Ura.
Devamlı ilânlar için hususi tarife tatbik edilir.
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONl ORKESTRASI 12 inci Halk Konseri
18 Mart Cumartesi günü saat 15 de Şef: Ferid ALNAR
1 — Ulvi Cemal Erkin (1906)
1 inci Senfoni
a) Allegro Aperto
b) Adagio
c) Scherzo ç) Moderato
10 dakika ara
J. Haydn (1732 - 1809) Viyolonsel Konçertosu, Re ı
a) Allegro moderato
b) Adagio
c) Allegro
Çalan: Feyha Talay
3 —Ulvi Cemal Erkin (1906)
Köçekçe
2 —
gi
• majör a!
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Hanı kat
1. No. 115 - Tel: 16245.
(377)
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRO’da
Kapelman Yaylı Sazlar Kuarteti Dördüncü Konseri
27 Mart 1950 Pazartesi saat 21 de
MİTHAT FENMEN iştirakiyle Her yer (50) kuruş Biletleri satılmaktadır.

Comments (0)