Celâl
ayarın Kırşehirdeki nutku
BİR NUTUK
VESİLESİYLE...
Kayseri nutku bize bir kere daha anlatıyor ki, ne 35 ler ortada kalmıştır, ne de dâvaları
Yazan:
Adnan Menderes
A Demokrat Parti-(( nin 7 Ocak toplanıl tısı münasebetiyle | ( yayınladığı beyan-
) nameye hâkim o-I ( lan ruh ve endişe,
J) şüphe yoktur ki; girmekte ol-’ a doğumuz seçim devresin -de her türlü tahriklerden ’A kaçınılmak suretiyle memle-i ( kette siyasî huzur ve emniyetin A tesisine yol açmaktan ibarettir.
( ( Bu beyanname hakkında U-l) lus gazetesi baş sütununda bu
I ( gibi hallerde alışılmış olan a-

ğır tenkitlere rastlanmamakta-dır. Başka taraflardan da esas* lı tariz ve tenkitler yapılmadı. Denilebilir ki, Demokrat Partinin bu beyannamesi umumiyetle iktidar çevrelerinde sükûnet ve anlayışla karşılanmıştır. Bu müşahedemizi iyi ıbir başlangıcın delili olarak
memnunlukla kaydetmekteyiz. Ancak umumi efkâra Kayseriden hitap eden bir ses çıktı ki; yalnız o,
bu iyi başlangıçtan sinirlenmiş görünüyor. Kayseride söylediklerine bakarak, bu zatın partiler ve vatandaşlar arasında karşılıklı saygı ve itimadın ve memlekette siyasî huzur ve emniyetin hâkim olması ihtimallerinin belirmiş bulunma-
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Kayseri nutkunun mahiyeti: 1
Nihad Erim ’in düştüğü tezatlar
Yazan: Mümtaz Faik FENİK
Kıbrıs için
Celâl Bayar, tarihî nutuklarından birini verirken
Seçimlere fesat ve hile karışırsa
Celâl Bayar " Bu takdirde seçimlere girmiyebiliriz „ dedi
“Haksızlığa göz yummak, bizzat haksızlık irtikâp etmek demektir,, Demokrat Parti Başkanı Celâl Ba*- fienim size söylemek istediğim şey-, yarın Kırşehir Demokrat Parti kon-, İeri siz millet namına ifade etmek-gresinde, büyük tezahürat arasında leşiniz, bundan hakikî bir zevk ve bir nutuk irat ettiğini dün yazmış iftihar duydum. Bu da gösteriyor ki, ve bu nutkun etraflı bir hulâsasını arkadaşlarla karşılıklı anlaşmışız, bugün vereceğimizi bildirmiştik. ı Bu güzel topluluk, bu mütesanit
Kongrede Demokrat Parti delege-; arkadaşlar bize isbat ediyor ki, Deleri, çok mühim mevzulara temas mokrat Parti milletin ruhuna gir-etmişler ve Bayar, Demokrat vatan- miş ve orada yaşamaktadır. Demok-daşların millet dâvasını kavrayışın- j rat Parti milletinden ilham almak da gösterdikleri isabeti büyük bir suretiyle vazifesini yapmaktadır, takdirde karşılıyarak söze şöyle Bana bu yoldaki görüşümü, siz bir başlamıştır. ! defa daha teyit ettiniz. Onun için
— Kongrenize davet edildiğim za- size sureti mahsusada teşekkür ede-man, bunu bu soğuk havaya rağmen [ rim.
memnunlukla kabul ettim. Şimdi 1 Bayar, bundan sonra, Demokrat anlıyorum ki, hayatımda en isabetli ■ Parti kongresine bir vazife yapmak işlerden birini bu kongreye gelmek- için geldiğini söylemiş, ve bir dele-le yapmışım. Buraya geldiğim za- genin Orta Anadolunun ihmale uğ-man ve şimdi sizi dinlediğim zaman radığı hakkında söylediği sözlere te* intihalarım çok müsbet olmuştur. I ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
on zamanlarda iktidarda çok garip bir zihniyet görülmeğe başladı. Muhalefet rsa, ne karar alırsa, bunun cevabını, Halk Partisi değil de doğ-
rudan .doğruya hükümet veriyor. Ve hele Demokrat Partinin bütün sözlerine sadece hükümet kendisini muhatap tutuyor. Halbuki bizim 'bildiğimiz, hükümet erkânı gerçi partiye mensupturlar ama, hükümetin ismi, sadece -Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti» dir. Ve bundan dolayıdır ki, icra mevkiinde bulunan kimselerin, fiilî parti mücade-lelerjnden kendilerini çekip bu işi mes’pl particilere bırakmaları, ve öbür tarafta âmmenin menfaati ile,
Tabiî, eder. Fakat bu mücadele demokrasinin hâkim olduğu yerlerde sadece programın tatbikindedir. Yoksa hükümet erkânının, bir parti organı gibi hareket ettiği, ve işi gücü bir tarafa bırakıp doğrudan doğruya parti mücadelesine hu ver diği hiç bir yerde görülmemiştir.
Hükümet, ancak iyi eserleriyle, kanunların tatbikinde gösterdiği hassasiyetle, muhalif, muvafık bütün vatandaşlara karşı eşit muamele tatbik etmekle mücadelesini
yapar. Yoksa Nihat Erim’in Kayseri, kongresinde söylediği nutuk gibi, muhalif partinin kongrelerini, ka-
rarlarını bir dedikodu mevzuu ha-
yani partili partisiz, muvafık muhalif bütün vatandaşlara ait işlerle meşgul olmaları gerektir.
Hayır, bu böyle olmuyor! Ve hükümet erkânı, vazife ve salâhiyetlerini bir tarafa bırakıp doğrudan doğruya partilere ait mücadelelerde mevki alarak, taarruza geçiyorlar... Bu, iktidar partisinin, umumi işlerde tarafsız olması lâzımgelen icra kuvvetine dayanarak, muhalefete karşı yapmak istediği baskının yeni bir delilidir. Çünkü hükümet nüfuzundan' faydalanarak par- . ti propagandasında rol almak, partiler arasındaki eşit mücadele imkânlarını bir kalemde yok ederek, bir tarafın lehine teraziye dara atmak demektir. Bu da hiç bir zaman nüfuzu iyiye kullanmak şeklinde tefsir edilemez. Çünkiü bu karşılıklı düelloda eğer tâbir caizse, silâhlar müsavi değildir; birindeki kılıç, öbüründeki kılıçtan hem uzun ve hem daha sivridir!
Bırakınız partiler, partilerle mücadele etsin, ve hükümet kendi işine baksın! Hayır, muhalefetle doğrudan doğruya hükümet karşı karşıyadır. Onu susturmak, onu sindirmek, onu yıpratmak, onu korkutmak vazifeli, doğrudan doğruya hükümete verilmiştir.
Bir iktidar partisinin hükümeti muhalefetle mücadele etmez mi?
line sokup, bu şekilde bir münakaşa kapısı açarak bizzat hem kendisinin, hem de vatandaşlar arasın-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 4 de)
mitingi
Aldığımız malûmata göre, evvelki gün toplanan Ankara Üniversitesi Ta lebe Birliği Kı'orısta yap-lan Plebisit ve Atina Üniversitesinin Kıbrıs için yaptığı nümayişleri protesto etmek in: -scdiyle bugün saat 11 30 da U-ius Meydanında bir ınlı.ng yapmaya karar vermiştir.
Talebe Birliği yapılacak olan miting için AnkaralIlara aşağıdaki be-yanameyi neşretmiştir:
Aziz Yurttaş.
Kızıl zehirini Kıbrısa da akıtmağa çalışan komünistler nihayet or-todokas kilisesini de saflarına geçir ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 7 de)
Reşat Aydınlı tekrar tahliye talebinde bulundu rededildi
Dünkü muhakemenin tam tafsilâtı
Aydınlı Başbakanla yaptığı konuşmayı ihtiva eden plakların aslını dinlemekte ısrar etti, bu talebi müdahil avukatları da desteklediler
Ticaret Bakanlığında dünkü Basın toplantısı
Ticarî muvazenemiz üzerinde izahat
veren Munis F. Ozansoy, aleyhte farkın 32 milyon liradan ibaret olduğunu ve telâfi edileceğini söyledi
Dün haftalık basın toplantısını yapan Ticaret Bakanlığı Dış Ticaret Dairesi Reisi Munis Faik Ozansoy, 149 milyon lira olarak görülen ti
caret muvazenesi farkı mevzuu üze
rinde konuşmuş ve ezcümle demiştir:
şöyle
• 1949 yılının Kasım ayı sonundaki
istatistik rakamlarına göre fiilî it-
inektedir. Binaenaleyh arada 149.588.701 liralık aleyhde bir fark mevcut bulunmaktadır. Bu fark ge-;en yılın aynı tarihindeki açığı İ13.965.000 lira olduğuna göre bu /il lehimize büyük bir fark meyda-ıa gelmiştir. Ancak, mukayesemizi ★ (Devamı Sa: 5 gü: 5 de)
halâtımız 741.035.055 lira, ihracatı mız da 591.446.354 lira olafak görü
Şair Yjıhya Kemal’in doğumunun G5 inci yıldönümü münasebetiyle Pakis^üıda da bîr torcu yapılmıştır. Yukarıdaki roslınde Karaşl’de ya-
pılan bu törene iştirak edenler görülmektedir,
Resmî nakil vasıtalarına ait eski tamim tekid edildi
Bütün devlet dairelerinde olduğu gibi, Ankara belediyesinde de hizmet arabalarının hususi işlerde kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır.
İstanbul milletvekili Senihi Yürütenin bu hususta Meclise bir takrir vermesi üzerine belediye derhal faaliyete geçmiş ve bundan üç sene evvel eski Vali İzzettin Çağpar tarafından belediye dairelerine gönderilen bir tamimi hatırlatmak mecburiyetinde kalmıştır.
Eski tamimde aynen şöyle denilmektedir:
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 5 de)
Suikast ihbarı iftirasından sanık Denizli milletvekili Reşat Aydınlı aleyhine açılna dâvaya dün de saat 14.30 dan itibaren Birini Asliye Ceza Mahkemesinde devam edildi.
Aydınlının salona alınmasını müteakip duruşmaya başlandı. Hikmet Bayur imzası ile Reşat Aydınlının inzibat meçlislne sevjcine dair Millet Partisi Parti Grupuna yazılan tezkere ve yine Aydınlının Yenido-ğon Parti Ocağında yaptığını iddia ettiği konuşmaya dair bir gazetede yayınlanan yazı okundu Bundan sonra Reşat Aydınlı ile Başbakan a-rasında geçen konuşmaları ihtiva eden plâklardan 1. 2. ve 3. sünün kopyeleri, müteakiben de Osman Bölükbaşı ve Fuat Arna’nın savcılıkta alınan ifadeleri okundu. Bu ifadelerde Bölükbaşı, Reşat Aydınlı yı iki taraflı olarak vasıflandırıyor kendisini Aydınlı ile beraber sokakta yürümek küçüklüğünden kurtardığını ifade ediyor ve Aydınlının şahsına karşı hücumlarda bulunarak Aldoğanın evinde bu mevzu üzerin- -de bir toplantı yapılmadığını ifade ediyordu.
Yargıcın bu ifadeleri ve plâklara dair bir diyeceği olup olmadığını sorması üzerine Aydınlı «sesi ilk tes bit eden plâğın okunmasını istlyo-
—Plâğa geçen sözler hakkında ne diyorsunuz?
—Plâğı dinlemek isterim.
— Başbakanla konuştunuz mu?
— Evet.
— Okunan sözler Başbakanla ara- | nızda geçti mi?
— Evet veya hayır demek için I ■k (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Aydınlı, dünkü duruşmasında Savcıya: «Allahtan kork» diye bağırırken
Baro Genel Kurul toplantısı
Avukatlık Kanununun 5 nci maddesinin ilgası için teşebbüse karar verildi Bu mevzuda pek çok avukat söz aldı
fliinkii baro toplonlııından blı* görünüş
* Bugün Ankara adalet binasında »Ağır Ceza Mahkemesi salonunda ^Ankara Bölge Barosu Genel Kurulu olağanüstü bir toplantı yaparak a-vukatlık kanununun 5 inci madde-( sinin ilgası yolunda Baro Yönetim Kurulu karariyle ayrılan biriheyetin yaptığı teşebbüsün tasvip edilip e-dilmiyeceği meselesini konuşmuştur.
Böyle bir teşebbüsün Genel Kurulun reyi alınmadan yapılıp yapıla-mıyacağı ve bu maddenin avukat-Ilık mesleği bakımından taşıdığı mâna üzerinde bir çok avukatlar söz almışlardır. Yönelim Kurulu adına da gerekli açıklamada bulunulmuş • ve neticede Avukatlık Kanununun i 5 inci maddesinin yürürlüğe girme-Isine Genel Kurulun taraftar olduğu B ★ (Devamı Sn: 5 Sü: 3 de)
Halkevi ve | f Halkodaları ; masrafları 1 - —
1 II Genel Meclisinde
)1 D. P. üyelerinin itirazlarına \ı rağmen yeniden 20 hin liralık tahsisat ayrıldı
İl genel meclisi dünkü toplantısını Vilâyet binasındaki salonda yaptı. Gündemde bulunan rapor ve önergeler alâkalı komisyonlara havale edildikten sonra Kırıkkaleye bağlı Kılıçlar köyünün Elmadağ bucağına bağlanması hakkındaki müzakerelerde söz alan Demokrat üyelerden ilamdı Bulgurlu, Abdullah Gedikoğlu, Hafız Yaşar Gün-oğlu ve Fehmi Yağcı, komisyon ka-
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 5 de)
AKINTIYA
I____KÜREK
Limon - Limuzin !
f* iîyük Millet Meclisinde Senihi Yürüten resmî otomobillerin nasıl suiistimal edildik-
lerini anlatmış!
Derken Barlas Bakanımız of-sayitteıı bir ses yükselmez mi?!.
— Kanun otomobili Bakanın
emrine vermiştir. İsterse limon da taşıtır!...
Hayret! Halbuki Senihi Yürüten, Bakan hanımlarının kocalarını otomobille karşılamağa git-
tiklerinden şikâyet ediyormuş; hu arada sulu sulu limondan bahsetmenin sırası mı?

Ama Barlas Bakanımızın da hakkı var... Elbette kİ Union da taşırlar .. Sonra işkembe çorbasında terbiye eksik kalmaz mı?... — YEDEKÇİ
S2yfû :
ZAFER
181-1930
GGN GEl
Et sıkıntısı
İnönü Armağanı
Muhip DIRANAS
SŞ ir İııöııii armağanı var, bili-*®vorsuııuz; fan armağan, yılda faiı- defa, ilim, fen. zanaat, san’at gibi çeşitli kollarda insan zekâsını, emeğini, yaraücıhğuıı, gerek maddi -az bite olsa- gerek mânevi bakımdan takdir ve teşvik etme gibi güzel, medeni maksatla kurulmuş bir tesistir: hem dc bütün Türkiyede bir huıecik -Garp memleketlerinde düzüııclerle vardır-. ' ine biliyorsunuz, geçen yıl. ilki. -y )»uız san’at koluııdakileri hatırlayabiliyorum- şiirde Yahya Kemal'e, müzikle Alınıct Adnan Sa.v guıı'a, tiyatroda Cevat Fehmi Baş-kut'a verilmişti. Âlâ, glüzel. Bu vıl du merakla bekliyprduk kimler kazanacak diye. Tekrar edelim ki, madd) yönünden çok, mânevi tarafı ilgi çekiyor.
Boşuna beklemişiz. B11 yıl bir takını ufak tefek icatlar dışında, hiç bir san’at koluna armağan ve-rilmçdi. Neden verilmedi? Acaba, üç bin liralık teşvike değer 'bir san’at eseri mi bulunamadı; 11e müzikte, ne şiirde, ne tiyatroda, ne resimde? Oysa ki bu memlekette en çok teşrike muhtaç olan san ittir, yine bu memleketle en fakir, eı) a-lâkn görnıiyen, hattâ hor görülen adam san’atkârdır. Üstelik, tuhaftır ııuuı, en ileri olan sev de yine san’attır.
. Fakat işin bir de -niçin» ini ara inak var. Bu armağan, kollarının jürileri pek garip tarzda kurulmuş, pek garip tarzda «»alışır jürilerdir, Mesela san’at kolunu alalım; Başkan Celâl Esat Arseven. Asli üyeler: Yayha Kemal Beyatlı; Ahmet Adnan Saygun. Muhsin Ertnğrı/ı. Bunlar bir araya gelirler, o yıl kime mükâfat verileceğini inceler, sonra hükümlerini verirler. Fakal meselâ, şiir dalı tetkik ediliyor, değil mi? Bu alanda jürinin tek o-toritesi olan Yalıav Kemal, toplantıyı terkeder, çünkü kendisi de namzetler arasındadır. O, salonu terketiikten sonra bir kompozitör, bir aktör, bir de san'atın hangi koluna mensup olduğu bilinmez bir başkan, otururlar. Şiirleri ve şairleri tetkik eder, hükümlerini verirler. Bıldır, mükâfatı Yahya Kemal Beyatlı’ya leveih etm!.şlerdi.
Müzik eserlerinin tetkikine mi sıra geldi! Müzikten tek anlayabilecek otorite yine salonu terkeder ve Garp müziğinden anladıkları yani işin inceliği, tekniği; san’atı bakımından- su götürür diğer üyeler, şair, aktör, san’at tarihçisi o-
tururlar, ınüzik eserlerini değerlendirir ve mükâfatı tevcih ederler. Yine Bıldır müzik mükâfatını Adıtaıı Saygını kazandıydı.
Geldi mi sıra meselâ tiyatro ko İtina. Eh lıu sefer aktör namzetler arasında olmadığı için -bereket versin- salonu terketıııedi. E11 isabetlisi de bu. Nitekim tiyatro mükâfatını aktöılün zevkine en uygun, yahut en beğendiği tiyatro e-seçi, haklı olarak aldı.
İmdi bu yıl ayııı jüri, demek ki. İnönü armağanının 3 bin liralık teşvik.11e dahi lâyık san’at eseri bulamamış. Demek ki, Adnan Saygım kendisinden gayrı kompozitör. Yahya Kemal kendisinden başka şair, Muhsin Evtuğrul, -Küçük Şehir.. den gayrı tiyatro eseri tanımıyor. Olabilir. Bütün bunlar dar ve küçiik de olsa, insani duygulardır. Ama orta yerde bir de şahısların, şahsi duyguların dışında tu- ! ■ viması gereken bir armağan ine- ! selesi vardır. Sonra, tevazu denen ve çoğu zaman günahlarımızı, küçüklüklerimizi affettiren, bağışlatan fazilet de vardır. ..Bizden son ralliler diye yiııe kendi kendine /mask '.-i’kün küçümseyerek de olsa, hiç değilse .san'atın haysiyeti adına armağan verilecek meselâ mûsikide bir Necil Kâzını, bir Ulvi Cemal, bir Cemal Reşit: şiirde, bir Calıit Sıtkı, bir Fazıl Hüsn|ü, bir Cahit Kiilcbi. bir Orhau Veli, bir Melih, bir Oktay, ne bileyim şu bu bir takım san’atkârlar bulunabilirdi.
Dahası var. Peyami Safa’ııın son zamanlarda Matmazel Noralya’nın Koltuğu- adımla bir romanı çıktı. Bu eser, kendini yalnız kalemiyle geçindirmiş bir öuırün, bir emeğin mahsulüdür. Etrafında, lehde olsun, aleylıde olsun, ama alâka denen bahtiyar hâdiseyi uyandırmıştır. Peyami Safa adlı bir romancının, belki boyu beraber eserlerinin üzerine, hem de bu yıl i^nde, yeniden koyduğu böyle bir esere, bir İnönü armağanı verilmez de, neye ve kime verilirdi, sorabilir miyim? Eser kuvvetli bile olmasa, -kuvevtli değildir demek istemiyorum- tanınmış bir romancı adına da mı verilmezdi? Yafaya Kemalin mükâfat alan tek şiiri, eser olarak mı mükâfat kazanmıştı? Haydi e-fendim. Ya Sait Faik, ya öteki bir çok romancı ve hikâyeciler?...
Sonra, biz geriyiz deyince lâf o-lııyor. Sade geri değil, küçüğüz de, küçük.
şiddetle devam ediyor
Her sene olduğu gibi bu sene de | kış, mevsiminin başlııınasiyld bir et i abranı başgöstermiştir.
Kasapların her müracaatı üzerine kiloda 10 kuruş zam yupıldığı halde şehirde bir kilo et bulmak imkânsız bir hale gelmiştir.
Bu arada dün mezbahada 300 koyun 60 sığır 63 dana ve 55 keçi kesilmiştir. Bütün kesilen hayvanlar Ankara nüfusuna taksim edilecek olursa nüfus başına bir ilâ bir bu-' çok gıunı et isabet etmektedir. I
Vaziyet böyle iken belediye halka balık yemelerini tavsiye etmekte-dit.
Et buhranının sebebi aşikar olduğu halde belediye komisyonu bugün bir toplantı yaparak et fiyatlarına yeniden bir zam yapacak vc fiyatlara zam yapılmasiyle et buhranı izale edilince bu da belediyenin bir icralı olarak gösterilecektir.
GÜNÜN MEVZULARI
I

2 İSTİD

Kıbrıs
'’N Hürriyet, Başmakalesinde Kıbrıs . dâvasını şu suretle müdafaa ediyor;
«Utanmadan Türk dostluğundan bahsetmek cesaretini gösteren Yunanlılar, dünya çapında bir çıban basını meydana çıkardılar. Kıbrıs adasındaki Runılar, bir plebisit yaparak rey topluyorlar. Ki min tegvlki ile yapıldığını pek iyi bildiğimiz bu plebisite Adanın bugünkü hakimleri her nedense mâni olmak istemediler ve Ada garnizonunu bir kaç yüz askerle takviye etmekte İktifa ettiler.
İS çığırında İken Yunanlılara hatırlatmak isteriz kb Kıbrıs adası meselesi, Girit adası meselesine İliç benzemez. Hele karsılarındaki Türkiye o zamanki Tür-kiyö hiç değildir.
Bu?ün Kıbrıs meselesinf TÜrlder Ijlr milli dttva olarak cllerlno almış .bulunuyorlar. Dün miting yapan Türk gençlerinin sesini işitmiş olanlar. Türk Kıbrıs için İstanbul'un kubbesini nasıl cınlat-tıklarım gördüler. Kıbrıs davpsı artık bizim davamızdır, bizden ayrılnıasuıa imkân olmıyan bir dftva. Bu milli dûvu bizim benliğimizle o kadar birleşmiştir ki, bunu ayıracak, ve kıracak bir kuvvet .tasavvur edomiyoruz. Dün geuçlpri-mızln dedikleri gibi. Kıbrıs'ı müdafaa için his bir. va&ıtu olmasa Anamur'dan yüzerek Âdâya geçebiliriz ve Kıbrıs'ı kı zil palikaryalara terkcdemeylz.
Kıbrıs meselesini küçümseyenlere İhtar ediyoruz v.a diyoruz ki:
Kalbimizi bağladığını)*; bu loprakUm yiıtnl milyon Türkün gönülleri kenetlen mistir. Bu ada uğruna yalnız Yunan dost luğunu değil, onlara mümasat edeceklerin dostluğunu (la silip süpürebiliriz.
Biz artık Kıbrıs meselesi -diye bir mcMİoniıı ortaya ulılnıasıııı İslemiyoruz. KıbriB olduğu gibi kalacaktır, ve plebisit, ne netice verirse versin, vaziyet değiomlyaecktir. Bunu, önüne goçileml-yccek faâdiselerin zuhurundan çekindiğimle için iBtiyoruz.
Türkiye için Kıbrıs iik mi-IohI diye biı meseli' yoktur. Bb Türk Kıbrıs vardır
Kıbrıs
Yeni Sabalı'dn UluıiHy da fıkrasını 'Kıbrıs davasına hasretmiş. Mu harrir, bıı tarihî İjatâyı jk‘k yerin de olarak düzelterek diyor ki:
Dün Türk gençliği. Türle Kıims içiıı Kür sesini yükm.'lıU Kıbi'is TUrklür Türk kakmaktır'.- ana vatıma (u)ğnı ko-
Hâkimler Kanunu ve
Millî irade mefhumu
Bir kariimiz bize, millî irade mefhumunu tahlil eden çok dikkate değer bir yazı göndermiştir. Bu yazıda «Mi.iî irade mef- | humunun tatbikatta Cumhurbaşkanının kararı mânâsına alınmış bulunduğunu bu gün demokrasinin inkişaf ettiği bir devrede bu mânânın hatalı olduğunu kaydet- ; mektedir.
Muharrire göre, bugün Cumhurbaşkanı
-----------------—------ YAZAN
Faik Muzaffer AMAÇ
nın kararlarına millî irade nazariyle bakmanın mümkün olamıyacağı aşikârdır. Bu sebeple Hâkimler Kanununun maddelerinde geçen millî irade kelimelerinin ya doğru olarak tatbik edilmesi, yani karar ların Büyük Millet Meclisinin kararı ile tekemmül etmesi, ycıhut bu tâbirin Hâkimler Kanunundan kaldırılması ileri sürülmektedir.
GENERAL FİKRİ TİR KES ALEYHİNDEKİ DÂVA
Hâkimler kanundan bahis açılınca hemen Anayasamızın bilhassa 8 inçi ve 51 üncü maddelerinde be-| lirlilcn, (Mahkemelerin istiklâli) Büyük Millet Meclisinin geçen se-1 mefhumu akla geliyor; Muhtelif
neki müzakereleri sırasında Vatan tarihlerde bir çok maddeleri ve bu gazetesi Ankara muhabiri Afşin Ok- 1 arada son haftalarda ela 29 maddesi taya fiilen hakaret ettiği için alny j değiştirilen hâkimler milletvekili General ~ .
haklcıpdaki duruşmaya dün İkinci Şulb Hukuk Mahkemesinde başlan-1 mıştır.
Dünkü duruşmada Cumhuriyet ga zetesi Ankara muhabiri İlhan Çevik ve. ’ılür. gazetesi Ankara muhabiri şahit olaı-nk dinlenmiş- I
lerdir.
Her ilci şahit de Fikri Tiridin sc bepsiz olarak Afşin Okluya hakaret etliğini bu hâdiseye sebep ol» rai' da başka bij gazeteci tarafından Fikri Tirkeşin Meclis müzakereleri sı a-sjndu uyuduğu hakkında neşriyat )a İltimasından .generalin gazeteciler*.-muğber olduğu ve ilk karşısına çıkan Afşml taıla ki adı ğını söylemişlerdıı
NeAicede Uazu. hususllarm sorulması için duruşmanın başka bir güne talikine karar verilmiştir.
- - - - | —«,-r---- -—...»u: kanununun
açılan Sivas (Mahkemelerin istiklâli) mefhumu ^'•V’i De dereceye kadar uzaklaşabile-
' ceğini düşünmekten insan kendini alamıyor.
Fakat biz, bu yazıda, hâkimler I kanunu’nu bu bakımdan tetkik ede-1 pek değiliz. Sadece, (Millî irade) kelimesinin, hâkimler kanununda ye-| rinde kullanılmadığına dikkati çek-
mek istiyoruz.
Gerek hâkimler kanununda, gerek bu kanunun bazı maddelerini değiştiren 14/12/1949 tarihli ve 5457 saydı kanunda (Cumhurbaşkanının kararı) kelimeleri yerine (Mdlî irade) tabiri kullanılmış bulunmak tadır. Meselâ hâkimler kanununun GG 'ıncı maddesi şöyledir:
Madde: 66 — Temyiz birinci reisi, baş müddeiumumi ile temyiz ikinci reisleri arasından icra vekilleri heyetince intihap ve milli iradeye arz* olunur.
Aynı kanunun 5457 sayılı kanunla değişen 56 inci maddesinde dc deniyor ki;
Etibank Gene! Müdürlüğünden :
TÜCCAR DERNEĞİNİN AYLIK TOPLANTISI
niellük iddiası tamamen bogtur.
Kıbrıs'ın fethi lebi müverrih geçinenlerden bazıları adanın fethini — Avrupa tarihlerinde sarhos diye lAkaplanan — 1-kinci SeUm'in şaraba iptilûsı yüzünden olduğunu yazarlar.
Bu iddia hem yalan, hem de yanlıktır. Kıbrıs'ın fethini intaç eden (Kazüa Belli) Mısır beylerbeyi tarafından. İkinci Selim e lıediye edilen atları getiren gemilerin Kıbrıs’ta tahassür eden ,Venedikli korsanlar tarafından zaptcdilmesi-ıib'. O zaman böyle bir tecavüz uukayu Kelınead». Derhal u.ö.u.yu asker gönderilin: Lala Mustafa Pasa saraakor tayin o, lupdu ve adu fethedildi. (Sene 1660). O halde’ Kıbrıs 390 sene yâni dört. a(ır Türk adası olarak kalmıştır. Haydi bu müverrih toslaklurııun iddialarını da kabul edelim: Kıbrıs'ın aarubj güzel .olduğu için fcthetıniB olalım. Bunun Türkün bir kudret tezahürü olduğunu inkût
_____________________
i
İstanbul, 17 — Tüccar Derneğinin 21 inci aylık toplantısı yarın saat , jarı 16.30 da Liman Lokantasında yapılacaktır. Vali ve Belediye Başkanı F. K. Gökayın da hazır bulunacağı toplantının gündemini.
1 ,— Memleket sanayiinin korun -ması bakımından ithalât nasıl önlenmelidir?
2 — İstanbulun iktisadi mesele -leri nelerdir ve bunlar nasıl halledil melidir. Mevzuları teşkil etmektedir.
Ayrıca toplantıda, Derneğin Al -many^ alacaklıları komitesi taralından, işgalden evvel Almanyaya mal ısmarlamış ve bedellerine mahsuben % 25 avans ödemiş bulunan tacirlerin durumları üzerinde yapılan tetkik ve varılan neticeler de görüşülecektir.
SİGARALAR
Yeni tip birinci nevi sigaralar, ambalaj ve tütün kalitesi bakımından ıslah edilmiş bir şekilde dûndan itibaren satışa çıkarılmıştır.
1 — Divriği Demir İşletmemizin Gürek’de yeni sitede yapılacak lojman binası inşaatı kapalı zarf usulü ile vahit fiat esasile eksiltmeye konulmuştur’.
2 —inşaatın tahmini bedeli (121.174,84) lira ve muvakkat teminatı (7.308,74) liradır.
3 — Eksiltme dosyası Ankarada Etibank inşaat Şubesinde, Divriği Demir İşletmesinde görülebilir ve (20) lira bedeli karşılığında satın alınabilir.
4 — istekliler eksiltme şartnamesinin 8 inci maddesindeki vesika eksiltme gününden en geç (10) gün evvel Etibank inşaat Şubesine
i vermeleri ve eksiltme tarihinden en geç (3) gün evvel oradan eksiltme . ye girmeye mahsus bir fenni ehliyet vesjkası almaları lâzımdır.
5 — Eksiltme 16/2/1950 Perşembe günü saat (.16) da Ankarada Etibank Genel Müdürlüğü binasında yapılacaktır. Teklif zarfları eksiltme şartnamesine göre tanzim edilmiş olarak ihale günü saat (15) e kadar makbuz mukabilinde Etibank İnşaat Şubesi Müdürlüğüne teslim edilmiş olacaktır.
Postada vaki olacak gecikmeler nazarı itibara alınmaz.
6 — Banka ihaleyi yapmakta serbesttir. (373) (32)
Belediye Başkanlığından
Kavaklıdere Polonya Elçiliği yanındaki meydanda evvelce Çarşamba günleri kurulması tensip edilen pazarın bu defa haftanın Pazar gün leri kurulması uygun görüldüğünden 22/1/1950 tarihine müsadif Pazar gününden itibaren sözü edilen yerde pazar kurulacağı sayın halka ve ilgililere ilân olunur. (365) - (31)
Bursa İli Daim! Komisyonu
Başkanlıâından
tamamiyle masum hissettiğim i-çin suçlu olduğuma dâir itirafta bulunmayı reddediyorum. Fakat aynı zamanda, bir kere olsun vicdanım hilâfına büyük bir cezaya çarptırılmak tehdidi ve yahut da Sovyetler Birliğinin büyük kudreti karşısında boyun eğecek o-lursam bu kudretin bir kölesi 0-lacağımı biliyorum. Böyle yapmakla, yalnız manen memleketimi temsil etmek hakkını kaybetmekle kalmıyacağım fakat aynı zamanda muhtemel bir Sovyet Polonya müzakerelerinde parte-ner sıfatiyle bütün kıymetimi de kaybedeceğim.
«Unutmayınız ki bir köle e-fendisi için her türlü alçaklığı yapmağa hazırdır, fakat onun sırtına bir hançer batırmak ve ihanet etmek için de ilk fırsattan fay dalanmayı ihmal etmez. Günün birinde memleketime dönecek o-lursam, Polonya - Sovyet anlaşmasını halen felce uğratmakta o-lan engelleri' yenmeğe çalışabilmek için hiç değilse vicdanıma karşı kendimi hür hissetmek istiyorum.
Beraatimi Lalep ediyorum.»
Bu son kelimeler büyük bir ses sizlik içinde çınladı. Bu Sükût, Pruszkow'daki son görüşmemizde bana, siyasî dügınanun olduğunu söyleyen Köylü Partisi başkanı Baginski tarafından ihlâl c-dildi. Muhafızına ve mahkemcyo hiç aldırmayarak, beni büyük bir dostlukla kucaklamak için yerinden kalktı. Benimkinden, çok fark
Kurtarıcı arıyoruz
üııiiıı siyasi mevzuları dışın-da konuşulan pahalılık derdinden sonra, üzerinde en çok durulan mesele ahlâk durumumuz-dtır.
İkinci dünva harbinden sonra, sulh i- inde yasamış olmamıza mu-kuinl umumi ahlâkın bizde hissedilir derecede bir düşüş kaydettiği 11. d unvz, şüphe götürmez
bir hakikattir.
Cinayetlerin, hırsızlıkların, çeşit çeşit sahtekârlıkların eskiye nazaran ne kadar arttığı ortadadır. Bundan başka bilhassa ırz düşmanlarının fazlalaştığına, güpegündüz, nerede olursa olsun, mevki gözetmeden şuna buna sarkın-tıhl etliklerine ait haberleri de her gün okumakta, duymakta hattâ bazan da gözlerimizle şahit olmaktayız
Vakıa, alâkadar makamlar bu gibi vakalar üzerinde hassasiyetle durmakla ve bu işlere cesaret e-dcnleri çok sıkı takip etmekte ise- ■ 1er d( bazan hu çalışmaların kâfi gelmediği anlaşılmaktadır. Bu vaziyetle j'iıliin vatandaşların bu işleri düzeltmeğe uğraşanlara yardım etmesi onlara kolaylık göstermesi işop eder.
Bunu, nazarı dikkate almış olmaları lâzım gelen bir takım vatan-ıl r.i u'in harekele geçtiklerini ve AhfâJ-.î Korama» ismi altın-d. nır .1. (icnıek kurduklarını dün elim /. '.i çen bir mektuptan se-
vinçle öğrenmiş bulunuyoruz.
Mektup aynen şudur:
Zafer Gazetgsi Yazı İşleri Müdürlüğüne
Ankara
Madde. 56 — 66 inci madde hükmü ayrık olmak iizere yargıç ve sav- j cı ve yardımcıları ile yargıçlık mesleğindeki icra memurlarının bu kanun hükmü dairesinde ve kadro tahsisi sureti ile tayinleri ve yükseltilmeleri Adalet Bakanlığının teklifi üzerine millî irade ile olur.
Bu iki maddede geçen (Milli iradeye arzolunur.) (Milli irade ile | olur.) cümlelerine balonca insan, hakimlerin tayin ve terfilerinin B. M. Meclisinin kararı ile tekemmül | edeceğini sanıyor. Zira milletin bı , ricik ve hakikî mümessilinin B. M. 1 Meclisi olduğu Anayasamızın dördüncü maddesinde tasrih edilmiş bu Ilınmaktadır. Anayasamızın bu sarahatinden. hangi makamda bulunur-I sa bulunsun, hiç bir ferdin milleti I temsil edemiyeceği açıkça anlaşılmaklar ir. Milletin biricik ve hakiki I mümessili B. M. Meclisi olduğuna gö rfe, bizzat milletin iradesini tesbite I imkân olmıyan ahvalde, onun mümessili olan B. M. Meclisinin ka-i rarlarını (Millî irade) diye tavsif 1 etmek hatalı bir hareket olmıya-caktır.
1 işte, Hâkimler Kanununun sözü | geçen 56 ve 66 ncı maddelerine A-nayasamızm dördüncü maddesinden hareketle elde edilen bu neti-, ceye göre manâ verildiği takdirde ! hâkimlerin, B. M. Meclisinin | kararı ile tayin edildikleri ka-: naatına va.rmış oluruz. Halbuki ma ' lûm olduğu veçhile tatbikat büsbü-| tün başka bir şekilde tecelli etmektedir. Tatbikatta hâkimlerin tayinleri, B. M. Meclisinin değil Cum-hurbaşkfijıının karan ile tekemmül etmektedir. (İ)
Demek oluyor ki kanundaki (mil ti irade) kelimesi, tatbikatta (Cum-1 hur başmanının kararı) manasını al-. iniş ..bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanına, Milli Şef den diği devirlerde onun kararma da Milli İrade demek belki hatalı bir hareket sayılmıyabıjlirdL Fakat De-[ mokrasi rejimini kabul ettiğimizi 1 her fırsatta söylediğimiz bu günde i dahi Cumhurbaşkanının kararlarına millî irade nazarile bakmanın mümkün olamıyacağı aşikârdır.
Bu sebeple Hâkimler Kanununun bu maddelerinde geçen (Milli İrade) kelimelerini ya doğru olarak tatbik edelim. Yani Hâkimlerin tayinini B. M. Meclisinin kararı ile tekemmül ettirelim. Yahut ta, hâkimlerin tayini (Millî İrade ile 0-
Bu sebeple Hâkimler Kanununun dan kaldıralım.


Bursa Sarıabdullah mahallesi Ünlü caddede, üst katta üç oda. alt katta iki dükkân bir yazıhaneyi muhtevi 25000 lira muhammen kıymet
mUkemmel li Özel İdareye ait bina satışı ihalesi 7/2/1950 Salı günü saat 15 de Ko-Venedlkli-1 misyonumuzda yapılmak üzere kapalı zarf suretiyle arttırmaya konul muştur. Şartnamesi komisyon kaleminde görülür. İsteklilerin 2490 sayılı kanunun hükümlerine göre hazırlıyacakları teklif mektupları ile 1875 liralık teminat makbuzlarını havi kapalı zarflarını ihale saatinden bir saat evveline kadar komisyona vermeleri lâzımdır.
Postada vukubulacak gecikmeler kabul edilmez.

(1) Burada yalnız adliye mahkeme leriıün (yâni umumi mahkemelerin) hâkimlerinden bahsediyoruz. İdari bir mahkeme oian Danıştay'ın, reisi, daire reisleri ve azalan (Yani İdari Mahkemenin bütün hâkimleri) Devlet Şurası Kanununun ikinci maddesi muribinec B. M. Meclisince
ı seçilirler.
■içkili ve içkisiz matinelerinde.
Yenişehir Bomonti Saz salonunda,
yaşları henüz 6 ile 8 olan iki kız çocuğu dudak ve yanakları boyatılarak sahneye çıkartılmaktadır. Hakikî çehreleri, daha bu yaşta
üzerlerine sürülen boyalarla tama-
miyle birer tezat teşkil eden yarının anaları olacak olan bu çocuklar, ticaret maksadiyle istismar e-
dilmektedir. Sahnede (Paracuk ve-
rursen) diye şarkı söylettirilen bu küçücük yavrucakların, çirkin olduğu kadar âbadı umumiyeye de aykırı bulunan ef'al ve hareketle-
rini her matinede görmek mümkündür.
Sosyal bünyemizde tezahür eden ve çok vahim addedilmesinde bir mahzur bulunmıyan bu çeşit o-yunlaıa bunları âlet edenlerin takibine sayın gazetenizin delâletini Dernek adına en derin saygılarımla rica ederim.»
Türk Milli Ahlâkını Koruma Derneği Başkanı
M. Kemal OZBUCAK
İşte bir misal ki, insanın tüylerini ürpertecek dereceye varan İçtimaî facialarm, bugün nereye ve ne irtifaa yükseldiğini göstermektedir.
Ana ve baba kucağında, mektep çağında ve ailenin daimi kontrolü
altında henüz neşvünema halinde
bulunan bu iki yavrucak, demek ki bugün, «para» kelimesinin ifade ettiği sefil ve kirli medfaatler uğruna ortaya birer et posası gibi fırlatılmışlardır.
Yine bu iki yavrucak mezkûr saz salonunun sahnesinde mecbur tutulduktan raks ve terennüm işkencesini müteakip masalarda tüneyen bir kaç müşteri dimağının içkili, bulanık ve sisli oluşundan istifade edilerek cep istismarında ■birer ökse olarak istimal edilmektedir.
' . — ~ Ruslar Mahkûm etmek islediklerini nasıl söyletirler ?
Rus usulü itiraflar
Yazan : Stypulkovsky (Polonya Millî Partisi Gizli Konsey Başkanı 0. 31
1.— —ri
lı siyasi görüşleri olan diğer bir arkadaşımız da Baginski’nin-bu hareketini tekrarladı.
Moskova «avukatlarının» müda faşları benimkinden ne kadar farklı idi! İçlerinden en meşhuru, Braudc, Gizli Hükümetin bakanları olan iki meslektaşımı müdafaa ediyordu. Bütün delillerini, müşterilerinin suçlarını itiraf etmiş olmalarına ye samimi bir pişmanlık duyduklarına.- istinat et.tiriyor.d14., Mahkemeden, bunun nazarı itibare alınmasını ve kendilerine kaı-şı azami alicenaplıkla hareket edilmesini istedi.
Kızıl Ordu Genel Savcısı Afan-siev, söylevini, Sovyet savcılarına has heyecan ve cümle tekerlemeleri ile okudu. İşte bunlardan bir örnek :
-Sanıklar turdun• kura şayfala-rtndu ye» alacaklardır. İsimleri ugağılılt ve alçaklığın bir ifadesi m teşkil edecektir. Bunlar, ne biçim Bakan, 11e biçim başkan ve .no* biçim, nskeri ..şeflerdir? - Rıın
lar birer devlet adamı değil bir caniler çetesidir. Bunlar, birer cani, müfteri, tahrikçi, gasıp ve insan haklarının tehlikeli birer düş marndırlar!».
İddianamenin başlıca tezi, Polonya’nın coğrafi durumunun ken dişini ya Sovyetler Birliğinin dostu olmağa ve yahut da Almanya ile ittifaka mecbur ettiği esasına dayanıyordu. Bu tek çıkar yoldur ve bundan başka çıkar yol da olamaz. Savcıya göre, tamamiyle mülteci hükümetin emri altında bulunan Polonya mukavemet ha reketri, Almanya ile işbirliğini seçmiştir.
XIV. — Cehennem -Çenberi
Bir çok saat süren bu ı söyleyin en kayde değer lusKUİorı- Rusya-yu hasredildi. Savcıyı dinlerken, bu heyecanlı iddianamesinin komünist ideolojisinden ziyade Rus milletine mensup olmanın verdiği gurıırn-dayandığı - intibaı - ııyam
yordu.
Ezcümle, şanlı savaşlar sıra-suıda Sovyet milleti Hitler Almanya’sına karşı askeri, siyasi, iktisadi ve ideolojik bir zafer kazanmıştır, diye bağırdı. Memleketimiz harbten Öncekinden daha kuvvetli ve daha kudretli olarak çıkmıştır.»
Bu olay muvacehesinde, Afan-siev, mahkemeden, aleyhimize ö-lüm cezası vermemesini isteyebileceği kanaatini izhar ediyordu.
O şu sonuca vardı :
-Yüksek Mahkeme hâkimleri Yoldaşlar, milletimiz ve bütün dünya vereceğiniz kararı beklemektedir. I-Iakiki adaletin sesini işittirmiş olacaksınız. Bu, aynı zamanda Sovyetler Birliğinin bütün düşmanlarına, Sovyet ve Polonya milletlerinin dostluğunu bozmak isteyen her kese hitap eden bir ihtar olacaktır.»
Rudenko bu iddianameye fazla bir gey ilâve etmedi. Bu arada, herkesin-hayretini -.mucib- olan-
şimdiye kadar alışılmadık mutedil bir lisanla benim «suç teşkil eden hareketlerimi» tahlil etti. Hattâ söylevine, «buna hürmet e-diyoryz...» kelimelerini bile karıştırdı ve nihayet bir kaç ay ha- ' pis cezası istedi.
Savcıların birbirlerine - hitap e-derken kullandıkları ve Sovyetler Birliğinde kabul edilen ûsulü karakterize eden tabirler hayretimi mucip oldu. Meselâ Rudenko meslektaşına «Kızıl Ordunun sayın Genel Savcısı General Afan-siev Yoldaş diye hitap ediyordu. Afansiev’de her defasında Rudenko’dan bahsederken bütün sıfatlarını sayıyor ve pek tabii olarak »yoldaş» kelimesini de ihmal etmiyordu. Ne kadar .mürteci-se de Polonya'da böyle âdetlere hiç biı: zaman yer verilmemiştir.
Mahkeme üç gün sürdü. Nihayet di)rdüpcü günü Sovyetler Birliği ’l'üksek mahkemesi kararını verdi. Sabahın saat dört buçuğu idi. General Okulicki, Başkan vekili Jnnkpıvski ile Bakan Bien ve Jusiukowicz'in, Polonya mukavemet hareketinin teşkilâtlandırıcı- I lan ve balkanları sıfatiyle Kızıl Ordunun -gerilerinde düşmanca fa uliyellerde bulunmak suçunu iş- | lemiş oldukları kabul edildi. Malı , keme onların, harfe Avrupa'da so- ) na erince, Rusya’ya taarruzu hedef tutan bir Alman - Polonya . askeri bloku plânı hazırlamış olduklarını isbat-edilmiş telâkki et- i tı.

Bu, yalnız Ankarada falan veya filan saz salonuna da münhasır kalmamakta, memlekette gittikçe umumileşmekte, henüz bebek oy-nıyacak çağdaki Türk yavrulan bazı açıkgözlere kazanç mevzuu olmaktadır. Nitekim yolu arasıra İstanbula düşen okuyucularımız da, Kadıköy, Haydarpaşa vapurlarında, korka korka şarkı söyleyen, hem kendilerine kasten ve bilhassa en müstehçenleri söyletilen 6 ilâ 10 yaşlarındaki çocuklara hemen her sefer rastlamışlardır.
Velhasıl bir kurtancı arıyoruz: Makam mı olur, teşkilât mı olur, şahıs nıı olur? Her ne ise, fakat mutlaka ve mutlaka bir kurtarıcıya bir İçtimaî kurtarıcıya süratle ihtiyacımız vardır. Yoksa insan etrafına baktıkça çaresizliğe, nevmi-diye kapılmaktan kendini alamıyor.
Hikmet YAZICIOĞIU
Teşekkür
Modern tıp ihıtinin bütün im-kanlni'ına baş vurarak eşimi çok güç bü doğumdan ve muhakkak bir tehlikeden, eıı ufak bir arr ınya ■dalıi meydan vermeden üstün bir hazakatle kurtaran ve yanrınnia birlikle bana bağaşlı-vaıı Keynep Kami! H.ısıanesi öaşn₺kiıui Eyüp Aksoy’a minnet ve şüki'anlarımı, aynı hastanenin doktoru Fuat Gataay’a, L’oktoı- Peıizat Selçukkan’a, A-siBtau Burhan Hüşküner'e, Ebe Belki» ve Ebe Fevzive Hızvere-ııe te^dkkcrlerimf ibiuğa muh terem gazetenizin tavassutunu
Tekel Müfettişi Hüseyin Bozkır
Yeni bir Atom bombasından evvel
Tefrika No: 47
Yazan: A. S. Exup6ry
Amerikanın son
Uzakdoğuda
bir teşebbüsü
ADYO-TELEFON-TELGRAF HABERLER




I
Rusya
D aşkan Truınan. Fomoza’nın Amerikalılar tarafından müdafaa edilemiyeceğini bildirdiği gün, Uzakdoğu işlerini tedvire memur Büyükelçi Jessup, o zamanlar Mac Artlıur’a mülâki olmak üzere gitmiş bulunduğu Tokyo’da demeç vermiş ve Amerikanın, Çin de dahil olduğu halde, Asyalı memleketlerden hiç birini terketmiyeceğini söylemişti. Bu iki yetkili şahsiyetin birbirine aykırı beyanatı, kongredeki Demokrat ve Cumhuriyetçi üyelerin birbirini tutmıyan müta-Lealarinin yarduniyle, vaziyeti hayli karıştırmış bulunuyordu. Bugün, denebilir ki, durum, bir dereceye kadar tevazzuh etmiştir. Çünkü, . Jessup, milliyetçi Çin hükümetinin sığınmış olduğu Formoza adasını da | ziyaret ettikten sonra Manilla’ya müteveccihen hareket etmiştir. Jessup, adadan ayrılırken, intibalarını »oran gazetecilere: «Ç
yükelçinin bu beyanatı ve bu beyanat akabinde hareket ederek Fili-pinlere gitmesi, Amerika bakımından Çin meselesinin artık şek ve şüpheye mahal vermiyecek bir katiyetle kapanmış olduğuna delildir. Çünkü, Çinin müdafaası ve Çine yardım hususunda şimdiye kadar direnmiş olan Jessup da bu işden fayda mülâhaza edilemiyeceğini anlamış ve askeri komutanların müdafaa plânlarını hazırlamakla meşgul bulundukları Filipin'lere gitmiştir. Ve bu suretle de, Amerikanın Pasifik hudutları aşağı yukarı katiyetle çizilmiştir.
Şimdi, meselenin ikinci safhası j kalmıştır. Yani, Amerikanın, komünist Çini tanıması bahis mevzuudur.
Son günlerde gelen bazı Amerikan kaynaklı haberlerden anlaşıldığına göre, Amerikada, Mao Çe ! Tung’u tanımak yolunda bir cereyan başgöstermiş gibidir. Hattâ, komünist Çin lideri, Tito gibi hareket edecek olursa, yani Moskovaya körü körüne bağlı bir rejim olmaktan kurtulursa, bu tanımanın kolaylaşacağı ve komünist Çinle normal münasebetler tesis edileceği ihsas olunmuştur.
Bütün bu teşebbüs ve temayüllere müvazi olarak, Sovyet Rusya-nın harekete geçmemesine elbette ki imkân yoktu. Çünkü Titovari bir Çin konrünizminin kurulması ve böyle bir rejimin Amerika ile normal münasebetler tesis etmesi, Sov-yetlerin bütün Uzakdoğu siyasetinin iflâsı demek olur. Sovyetler, kendilerine fecî olabilecek bu neticeyi önlemek için teşebbüsü ele almışlardır.
Bilindiği gibi, Çinin komünist lideri Mao Çe Tııng, Moskovadaki ziyaretini, böyle buhranlı bir zamana hiç de yakışmıyacak bir tarzda uzatmaktadır. Merkezi Çinde 140.000 kadar esir, alınır, komünistler Hai-nan'a veya Formozaya çıkmağa hazırlanırken, yani düşmana son darbenin vurulacağı ve düşmanın da son bir mukavemet göstereceği sırada, Mao'nun Moskovada bu kadar uzun zaman kalması normal değildir. Bunun gibi, bu zamana kadar girdikleri her yerde gerek yerli halka, gerekse ecnebilere karşı, dünyayı hayrete düşüren bir sükûnet ve mülâyemetle hareket etmiş olan komünist Çinli askerlerin, Amerikada müsait bir cereyan uyandığı bir zamanda. Pekindeki Amerikan konsoloshanesini basmak gibi bir beceriksizlik yapmaları da, hiç şüphensz Moskovanın plânları ve tahrikleri neticesidir.
Bundan başka, bugün gelen haberlerden anlaşıldığına göre, Molo-tof, Sovyet Rusyanın Uzakdoğu işlerini tedvire memur edilecekmiş.
Durum, hayli sarihtir. Amerikanın, Uzakdoğuda siyasetini bir esasa raptetmiş olması, Sovyet Rusya-yj telâşlandırmıştır.
Şimdi, beklenecek olan neticelerden bilhassa bir tanesi enteresan olabilir. O da, bugün yarın, Sovyet Rusyanın, Japonya ile ak-tedilecek sulh meselesinde yeni bir teklif ile ortaya çıkmasıdır. Sovyetler bu reaksiyonu gösterecek o-lurlarsa, bizim bütün bu tahminlerimize kısmen doğru nazariyle bakılabilir.

.en, ınııuuıaruu I —----------- - . ’ ‘ ---- —
.Çok güzel bir ı defa daha Y«Ksek bır silah yapmak fa etmiştir. Bü- 1 sorumluluğunu kabul etmeden önce,
gazeıecuere; «yun gıueı un ■
demekle iktifa etmiştir. Bü- sorumluluğunu
- - ■ • ■--- kütle halinde imha
| kontrolü hususunda görüşmelere girişmesi dir.«
Mücahit TOPALAK
silâhlarının milletlerarası kanaatinde-
Amerika ordusunda renk tarkı son buldu
Vaşhington. 17 a.a. — Amerika ordu komutanlığı dün yayınladığı bir emirde, subay sınıflarında ve birliklerde bütün ırk ve din manialarının kaldırıldığını bildirmiştir. Bu prensip kararı daha önce yayın- I lanmıştı. Dün ordu bakanı Gordon Gray tarafından bildirilen emir bu j kararın yeniden tayiddir. •'
Gray ın açıkladığına göre, bundan sonra ilerleme imkânları, ırk, din, ve renk gözetmeden herkes için ayni olacaktır. Bu karar askeri birliklerde beyazlarla zenciler ayrı bölükler için teşkili usulüne son vermektedir.
Yüktek subaylar komisyonu, emirnamenin tatbikiyle vezifelen-dürilmi^tir

Atom enerjisinin kontrolü için Huşlara bir teklif daha yapılacak Nevyork, 17 a.a. — Nevyork Times gazetesi siyasi muhabirinin Wşhing-ton’dan bildirdiğine göre, başkan Truman'dan yeni hidrojenli atom bombası yapılması hususunda bir karara varılması önce, atom silâhları kontrolü hakkında Sovyet | hükümeti ile bir anlaşmaya ulaş- 1 masını sağlamak üzere son biı- te-şebbüste bulunması ısrarla rice edil- : inektedir.
Muhabir diyor ki: «Amerika yüksek memurları, atom enerjisi komisyonu başkanı Lilienthal dahil, Birleşik Amerikan’ın, tahrip kudreti malûm atom bombasından bin
ilim adamları dün kongreye verdikleri bir raporda Rusların uzun menzilli borbardıman uçakları yapmak ve müstakbel atom harbine hazırlanmak için çok çalıştıklarını bildirmişlerdir.
Bu rapora göre. Ruslar ses sür’-
1 atinde uçakların tecrübelerine başlamak üzeredirler. Amerika, atom bombası işinde bugün çok ilerile bulunduğuna güvenmemelidir. A-tom infilâkı yapmaya muvaffak olan bir memleket hiç şüphe yok- ı ki bombayı uzak mesafelere taşıya- | cak sür’atli ve emniyetli uçaklar imal etmek için de çalışacaktır.
Bu rapor ayni zamanda Amerikan havacılık komitesinin mütekâmil askeri uçak tipi üzerindeki çalışmasını da kaydetmektedir. Ko-: mitenin başkanı Hjeron Hunsaker, | Amerika'nın hava üstünlüğünü muhafaza için ses süratinden daha ı hızlı uçaklara sahip olması lâzım-1 geldiğin söylemiştir.
Fena haberler
Vaşhington, 17 a.a. — Amerikan 1
Amerika Doğu hududunu çiziyor
Serbest Fıkra
| çişleri Bakanı Balıkesire, içme suyunu açmağa gitti! Fakat kongrede de içecek suyu varmış! Nitekim tesadüfen Balıkesir C. H. P. il kongresinin açılış merasiminde de bulundu! Yine tesadüfen, orada D. D. Y. hareket müfettişinin delege olarak bulunduğunu gözleriyle gördü ve bu devlet memurunun:
— Demokratlar bu gidişle sehpaya gidecekler!
Sözünü de tesadüfen kulakla-riyle duydu! ..
Fakat bu memur delegenin sözleri İçişleri Bakanına iyi tesir etmiş olacak! Ankaraya gelir gelmez. asayiş bakımından b_zı tedbirler aldığını da Meoiiste açıklar gibi oldu:
Dolar-Sterling münasebetleri
Vaziyetin sabaha doğru gittiği belirtiliyor
Londra Radyosu. 17 (Basın - Yayın) — Avrupa ile dolar bölgesi a-rasmdaki ticarette iyiliğe doğru e-saslı bir gelişme olduğu bildirilmektedir: Bu gelişme geçen senenin son 3 ayı zarfında yani davalü-asyön hareketi ticarete tesir etmeden evvel husule gelmiştir. Bu tafsilâtı veren Birleşmiş Milletler Avrupa iktisat komisyonu, müşahede edilen terakkinin beklenmedik bir şey olmadıöını bildirmiştir. Avrupa nın Amerika’dan yaptığı ithalât sıkı surette tahdit olunmuş, buna mu kabil bazı memleketler ve bu meyan da İngiltere Birleşik Amerikaya ihra çatını arttırmıştır. İngiltere’nin Avrupa piyasalarından yaptığı ithalâtı arttırması manidardır. Doğu Avrupa arasındaki ticaret ise 200 milyon dolar nisbetinde azalmıştır.
Diğer taraftan..
Vaşington, 17 a.a. — Demokrat temsilci Gossett mecliste Amerikan petrol sanayiini korumağa matuf bir kanun tasarısı vermiştir. Bu tasarıya göre, ithal malı yabancı ham petrol ile petrol mahsulleri gümrük resmi arttırılmaktadır.
Çelik istihsali
Nevyork, 17 a.a. — 1949 nisanm-danberi çelik istihsali bu hafta en yüksek seviyesine varmıştır. Bu haf tanın çelik istihsali 1-810.300 tondur.
Şimdi FrlipirJer ele alınmak üzere
Manila, 17 a.a. — Yetkili bü- kay- I naktan öğrenildiğine göre. Amerika- i nın savunma hattı üzerinde Filipin-' lerin rolüne dair ehemmiyetli askerî meseleler halen Filipin hükümeti ile Birleşik Amerika askerî ve diplomatik temsilcileri arasında İncelenmektedir. Diplomatik çevrelerden bildirildiğine göre, bu görüş menin maksadı, Filipinlerdeki Ame rikan deniz üslerinin pekiştirilmesine ait programın incelenmesidir.
Taipeh. 17 a.a. — Amerika'nın fevkalâde büyük elçisi Philip Jes-sup, Mareşal Çang Kay- Şek ve diğer miliyetçi Çin ileri gelenleri ile gizli görüşmelerde bulunduktan sonra bugün uçakla Honkong'a hareket etmiştir.
Jessup Çankayşek'le, malikânesinde bir saat kadar konuşmuştur. Müşahitler bu görüşmenin 1947 den beri Amerika ile Çin arasında yapılan en önemli müzakere olduğunu ileri sürmektedirler. Bilindiği gibi 1947 de General Marshall hususî bir vazife ile Çin’e gelmişti.
Jessup - Çankayşek görüşmeleri hakkınca resmî miç bir bilgi edi-nilememiş olmakla beraber, bilhassa Güney - Doğu Asya, Formoza, Japonya. Çin ve Kore dahil olmak üzere bütün Asya siyasetinin mev-zuubahis olduğu anlaşılmaktadır.
İnanılır bir kaynaktan verilen bir habere göre, ne Jessup ne de Çankayşek hiç bir teklif ve vaidde bulunmamıştır.
Jessup, uçak alanında kendisine sorulan suallere cevap vermemiş, sadece: «Formoza çok güzel bir a da» demiştir.
Hava alanında başbakan Yen Şi Şan, generaller ve Amerikan maslahatgüzarı ile Amerikalılar büyük elçiyi uğurlamalardır.
Dempsey ile Jöe Louis film çevirecekler
Hollywood, 17 â.a. — Eski iki dünya boks şampiyonu olan Jack Dempsey ve Joe Louis «Asrın ma-çı) adlı bir filmde 10 ravuntluk bir ____
müsabaka yapmayı kabul etmişler- ı yaşında idi. Dr. Gustav Krupp’ı dir. Filmin mevzuu bu maç etrafın- v----- .ı,.- _— —
da geçmektedir.
Filmin çevrilmesine yakında başlanacaktır.
Spaak'a göre
Londra, 17 a.a. — Daily Telegraph gazetesinin bugünkü sayısında yayınladığı bir yazıda, Belçika eski Dışişleri Bakanı Spaak: «İngiltere’nin güdeceği tek sağ lam politika, Avrupa kıtasında faal bir rol oynamak ve Batı Birliği tasarısını tahakkuk ettirmek üzere Avrupa hareketinin başına geçmektir» diyor.
Spaak bilindiği gibi, Avrupa kon şeyi meclisi başkamdir.
Krupp öldü
Londra, Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Ruhr'daki eski meşhur Krupp fabrikalarının kurucusu Dr. Gustav Krupp ölmüştür. Krupp 70 ~ _./un oğlu Alfred Krupp iki sene evvel bir Amerikan askeri mahkemesi ta-I rafından 12 yıl hapse mahkûm edil-I miş ve mallarına el konulmuştu.
r“— Yazan: — ■■
Sançizmeli |
— Kaymakamlara ve jandarma komutanlarına birer jeep otomo bili tahsis edeceğim!
Jeep acentası, Türkiyede kim ılir, yahut kimlerdir, bilmiyoruz, fakat seçim sırasında bir cep bolluğu göreceğimiz aşikârdır.
Bakana bakılırsa, bu gibi motorlu vasıtalnru pek kat’i bir zaruret vardır!
Kaymakam, mıntıkası dahilin-deki köylere yayan mı gitsin? Jandarma komutanı atla mı dolaşsın.'. Anıp, Ankarada, Çankaya kaymakamı, İstanbulda Beyoğlu
Hallaçlara iş çıktı I
İki gün Mecliste makam nobilierinin masrafla bahsetJ.lirken İçişleri Bakanı, şöylece içini dökmüş!
— Balıkesir Valisinin beş se-’ııelik eski bir otomobilde dolaştık! Soğuktan, onun arkasın da battaniye, benim sırtımda da yorgan vardı!
Balıkesir Valisinin eşhedübil-lah bu işte kabahati var!
Bir yorgan yerine, iki. hattâ üç yorgan tedarik etseydi! .
Etseydi de Bakanı üşütmesey di...
Fakat. İçişleri Bakanının soğuğa karşı pek hassas olduğunu hattâ Ağustosta bile Gar Gazinosuna resmi otomobilde pardösü getirttiğini nereden bilsin? Otomobilde de bir yorgan az gelmiş
Tevekkeli dememişler: Dâva yorganın başına patlar diye!
A. F.
Meclis köşesi
DAVET
Bayındırlık Komisyonu:
1 — Maraş milletvekili Emin Soysal’ın köylerin içme sulan ve küçük sulama işleri hakkında kanun teklifini;
2 — Gümüşhane milletvekili Şükrü Sökmensüer ve Kars milletvekili Akif Eyidoğanın köylere yardım fonu tesisi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Çalışma Komiskonu:
Zonguldak milletvekili Emin Erı-şırgil ve Sabri Koçer’in işçilere hafta tatilinde gündelik ödenmesi hak-I kında kanun tekifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu: Bugün saat 10 da;
Geçici Komisyon:
Milletvekilleri Seçimi Kanunu tasarısını incelemek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 10 da Kitaplıkta;
İçişleri Komisyonu:
1 — Giresun milletvekili İsmail Sabuncunun Belediye Gelirleri Kanununun 30 uncu maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini;
2 — Samsun milletvekili Yakup Kalgay’ın Memurin Kanununun mü-zeyyel maddesine bir fıkra eklenmesine dair kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Millî Eğitim Komisyonu.
1 — Çorum milletvekili Hasene İlgaz ve iki arkadaşının, 3803, 4274 ve 4459 sayılı kanunların köy oku lu, öğretmen evi, köy sağlık memurları ve ebeleri evleri inşa ettirilmesi ile ilgili maddelerinin değiş-tirilmes ve 5012 ye 5082 sayılı kanunların kaldırılması hakkındaki 5210 sayılı kanuna bir madde eklenmesine dair kanun teklifi;
2 — Kars milletvekili Tezer Taş-kıran ve Urfa milletvekili Suut Ke mal Yetkinin, köy enstitüleri kanununun 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının değiştirilmesine dair kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Sayıştay Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Ticaret Komisyonu:
Bugün saat 10 da toplanacaklardır.
İmtihanlara hiyle katmışlar
Milâno, 17 a.a. — Zabıta, Roma üniversitesinin 11 öğrencisi ile profesörlerini imtihanlara hile katmakla itham etmiştir. Polisin iddiasına göre, üniversite sekreterliği içinde imtihan veremiyen öğrencilere diploma satan bir şebeke vardır. Bunlann kütle halinde mayısta yargılanmaları muhtemeldir’
İki aydan beri devam eden polis tahkikatı neticesine göre, üniversite kayıtlarında muvaffak olamamış pek çok talebe, olmuş gibi gösterilerek üniversiyete kaydedilmişlerdir.
kuyuıakaıuı şelıiı* içinde otobüsten, kaptıkaçtıdan, dolmuştan, tünelden. vapurdan pekâlâ istifade edebilirlermiş! Hayır mademki bugüne bugün kaymakamdırlar, jeep otomobJleri olacak ve gidecekleri yere jeep’lerine atlayıp gi ileceklerdir!.
Şimdi sayın okuyucularını, Tür-kiyede aşağı yukarı 600 kaymakam ve (belki bundan çok fazla da jandarma komutanı vardır. Beher jeep’in tanesi 9000 liradır. Garajı, ivin, zıvırı, benzini hesap edince, şöyle bir ıo - 12 milyonluk bir masra f k:ı rşısmda yız! .
Ne yapalım diyeceklerdir. Em-niyetli seçim, dürüst demokrasi bedava olmuyor!.
YerleGök Arasında Dü
________Tefrika No: 47 _ ■"
Arap bize sadece şöyle bir bak- 1 tı. Ellerini omuzlarımıza koydu, ' bastırdı. İtaat ettik. Kumun üze- 1 rine uzandık .
Burada artık ne ırk var. ne | dil... Ne de aldın veremedin davası... Burada yalnız, peygamber; eli gibi şifalı ellerini omuzlarımı- : za koyan bu fakir bedevi var. ' Başımız kumda, bir zaman bekledik. Şimdi, yüzü koyun yatmış . su içiyoruz. Başımızı, danalar gi- | bi suya sokarak durmadan su içi- I yoruz. Bu telâşımızdan. bedevi, | zaman zaman meraklanıyor. Tu- I tup omuzlarımızdan kaldırıyor, i dudaklarımızın su ile olan tema- | sini kesiyor. Fakat bırakır bırak- | maz, yine yüzümüzü suya daldırıyoruz.
Su...
Su, sen ki lezzetsiz, kokusuz ve renksizsin, sen, anlatılamazsın, Su, sen anlatılamadan, tarif edilemeden, bilinmeden içilen, tadı-lansın. Su, sen hayat için lüzumlu olan bir şey değil, sen hayatsın. Sen bize, duyuların anlatamıya-cağı kadar derin ve büyük bir hazla nüfuz edersin. Seninle beraber bizde, vazgeçtiğimiz, ümit kestiğimiz bütün kuvvet ve kudretler doğar. Senin sayende açılır, fışkırır gönlümüzün bütün kaynakları...
Su... Sen dünyanın en büyük serveti, en büyük varlığısın. Büyüklüğün kadar da rakik ve na -ziksin. Sen, dünyamızın kamın- ! dan tertemiz doğmuşsun. Sen o kadar nazik, o kadar safsın ki, insan manganezli bir menbaın yanı başında, tuzlu bir göle iki adım mesafede susuzluktan ölebilir. Sen, hileyi, mahlûtu. gıllıgışı asla ne her hangi bir madde karıştı diye insanlardan yüz çevirirsin. Sen, hileyi, mahlûtu, kıllığişi asla affetmezsin, kabul etmezsin. Sen çök alıngan bir ilâhsın...
Amma, bizde, sonsuz derecede basit bir saadet doğuruyorsun...
Sana gelince, sen ey, biiz kurtaran Libyalı bedevi... Sana gelince, sen hiç şüphesiz, hafızamdan ebediyyen silineceksin. Yüzünü hiç bir zaman hatırlamıyacağım. Sen insansın ve bana bütün insanların simasile görünüyorsun. Nitekim sen de yüzümüze bakmadan bizim insan olduğumuzu anladın. Sen, kardeşsin. Sevgili kar deşsin. Ve sen kardeşimi ben, gördüğüm, göreceğim bütün insanlarda teşhis edeceğim. Seni bütün insanlarda göreceğim, Libyalı fakir bedevi...
Sen, Libyalı fakir bedevi... Bir asalet, bir hayırhahlık halesi i-çinde görünüyorsun. Sen o kadar büyük, o kadar kadir bir efendi-1 sin ki, istersen insanlara su verebilirsin. Sen bana doğru ilerlerken, sende bütün dostlarımın, çehresi de bana doğru geliyor. Ve Libyalı fakir bedevi, senin sayende anlıyorum ki, bu dünya yüzünde benim bir tek düşmanım yok.
VIH İNSANLAlt
I
Bir kere daha, anlamadığım bir hakikatin yanından geçtim. Bir kere daha kendimi mahvolmuş zannettim, yeis denen çukurun dibini bulduğumu sandım ve yaşa maktan vaz geçince, o acaip, o derin sükûnun lezeztini tattım. İnsan, böyle anlarda, kendi kendisini bulduğu, keşfettiği intihamı ediniyor. İnsan böyle anlarda ken di kendisinin dostu oluyor. Bilmem nasıl bir dolgunluk, bir kendi kendine yeterlik hissi insanda nasıl, ne gibi bir ihtiyacı tatmin eder gibi oluyor. Arkadaşlarımdan Bonnafous da muhakkak rüzgâr altında bunu tatmıştır. Belki Guillaumet de karlar içinde aynı duygu ile yürümeye çalışmıştır. Ben bile, kendimi kumlara gömüp rüzgârla sarsılan bir yıldız âlemini seyrederken, kendimi bir pelerin altında imişim gibi müsterih ve rahat hissetmedim mi? Susuzluğun, beni yavaş gıdaklamakta olduğu dakikalarda biı- kendi kendime yeterlik bir dolgunluk duymadın mı?
Bu kurtuluş, bu sökülüş hissim insanda nasıl körüklemeli? İnsan ki, malûm, her şeyi abuk sabuk-tur. Abuk sabuktur, çünkü, kalkar birinin ekmeğini temin edersiniz. Haydi bir şeyler yap artık, dersiniz. Herif yatıp uyur. Bel bağla dığınız kahraman, muzaffer kahraman, alicenap, sağlam, dâvâlı İnsan, paranm yüzünü görünce salıverin kendini. Siyasî doktrinler bizim neyimize? İnsanı inkişaf ettirmek. yükseltmek iddiasını güden bütün bu kaidelerin ne ehem-miyeti var? Ne ehemmiyeti var bütün bunların, hangi tip, nasıl, ne çapta insanı inkişaf ettirmeye teşebbüs ettiklerini bilmedikten sonra... Bütün bu işlerden, çalışmalardan sonra doğacak olan kimdir0 Nihayet, besiye yatırılmış kasaplık hayvun değiliz ki biz.... Bir gün gelir, meselâ, bir fakir Pascal, çıkar da binlerce isimsiz zenginin nam ve şanını nabud eder..
İşin esasını anlıyanuyoruz. buki, her birimiz, hiç beklemediği miz zamanlarda, hiç beklemediğimiz şeylerden ılık hazlar alınışız dır Bu hazlar bize öyle bir daüssıla duygusu bırakmıştır ki, Kimi Zaman bu sarhoşluktan sejalet İçinde tanığımı? halde, o zevke im
Hül-
... ___________ I İngiliz basını:
Çeviren: Mücahit TOPALAK
Times gazetesi bugunkı başyazısında Adenauer le Schuman'ın Sar-' re havzası hakkındaki miizalcefele rini harp sonrası dünyasmırf dostluk tezahürlerinden bir olarak vasıflandırmakta ve Schumap ve Adenauer. Fransız - Alman müna-'■-ebetlerı tarihinde, Houllard ve Freseland'dan beri memleketlerinin menfaatlerini gören Fransız - Alman münasebetlerine büyük yar-iımda bulunan yegâne devlet a-lamları olarak vasıflandırmakta-'ir Fakat bu iki dirayetli devlet adamının ilk buluşmalarında Sarre neselesi gibi zor bir meselenin zuhur etmesi şayanı teessüftür. Time-harbin hitamından beri Sarre siya-1 setinin tenkit edilebilecek bir veçhe arzettiğini fakat bu siyasetin hiç almazsa açık bir siyaset olduğunu ilâve etmektedir. Fransa’nın Sarre siyaset alanına attığından bahseden ’ mesele Bonn anayasasında bahis ' mevzuu edilmediğine göre, bu mın-’ tıkanın Alınanlardan ayrılması kabul edilmiştir- demektedir. Şimdi iki şeyin Sarre meşelerini gene siyaset alaına attığından bahseden c Times, birincisinin Sarre halkının, hayat şartlarının düzelmesi ihtima-’ tiyle Fransa ile birleşmeyi ister- ’ ken şimdi yeniden Alnlan oldukla-c tını hatırlamaları, İkincisinin de Al-1 man sanayinin yeniden canlanma-siyle, Almanya’ya olan itimadın 1 yeniden teessüs etmesi olduğunu ileri sürmektedir. Alman hükümeti bu sebeplerden dolayı Schuman Bonn’a gelince Almanya ile Sarre meselesini müzakere edeceğini zannetmişti. Halbuki Schuman'ın Sarre meselesinin halledilmemiş olduğunu ve Almanya'yı alâkadar etmediğini ileri sürmesi Aiman’ların ümitlerini suya düşürmüştür Daily Herald gazetesi ise seçimlere temasla dün İngiliz seçim mücadelesinin ilk adımının atılmış olduğunu yazmaktadır. Morisson dünkü seçim nutkunda Ingiltere’de hayat şartlarının İşçi Partisi iktidara geçtiğinden beri iyileştiğini İddi-a etmiştir Muhafazakâr Daily Telegraph gazetesi Streechy’nin nutkunda ortaya atılan rakamların doğru olmadığını söylemekte ve dolar mıntıkasından satın alınan yiyecek maddelerinin azaldığını işaretle İngiltere’nin yiyecek kadar şiddetli ihtiyocı olduğu şeyler hâlâ dolar mıntıkasından temin ettiğini hatırlatmaktadır.
kân veren sefaletimizi ararız. Meselâ, hangimiz, eski arkadaşları eski dostları bulduğumuz zaman o dost ve arkadaşlarla geçirilen se falet günlerini anmaktan zevk duymamışızdır?
Bildiğimiz nedir? Ne biliyoruz0 Bizi fiizlendiren, bizi yeni hayat lara ve yeni ihsaslara can verecek hale koyan esrarlı şartlar hakkın da bildiklerimiz neden ibarettir? İnsanın, insan olmak haysiyetile hüviyetinde taşıdığı ve ya taşımak zorunda olduğuna inandığı hakikat
Hakikat.... Hayır, bu, isb^t edi lebilen bir şev değildir. Eğer bu toprakta değil de şu toprakta por takal ağaçlan çiçek açıyor ve köklerini sağlamca derinlere salıyorlarsa, demek ki portakalların haki katı bu topraktadır. Eğer bu din, bu kültür, bu kıymet ölçüsü bu faaliyet tarzı insanda bir dolgun; luk, bir olgunluk temin ediyorsa eğer başka ölçüler değil, bu ölçüler ve kıymetler, insanda uyuyan kendisinin de meçhulü o büyük efendiyi uyandırabiliyorsa, de -mek bunlar, bunların tamamı, insanın hakikatidir. Ya mantık? diyeceksiniz. Ne yapalım? Mantık da hayata uyabilmek için başının çaresine baksın.
(Devamı var)
Almavo don topl ma kampları kapatılıyor
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Sovyet makamlarının bildirdiklerine göre, Doğu Almanya'da Rus kontrolünde bulunan bütün temerküz kampları kapatılacaktır. Bu kamplarda bulunan 15 bin mevkuf derhal serbest bırakılacaktır. Askerî mahkemeler tarafından mahkûm edildikleri söylenen 10 ilâ 11 bin kişi Doğu Almanya’daki ceza kamplarına nakledilecektir. 3500 kişide haklarında tahkikat yapılmak üzer» Doğu Alman makamlarına teslim edilecektir. Sovyetler birliği aleyhinde suç işledikleri iddia olunan 650 kişi ise Rus makamlarının elinde kalacaktır.
Kutup seferindeki Fransız heyeti
Paris, 17 a.a. — Liotard’ın idaresinde «Commandant Chârcot- gemisiyle Adalie arazisine varan Fran-stz Antarktik seferi ilk kutup bularına 30 Aralıkta rastlamıştı. (re-mi, bu ayın başmdanberi, buz dağları içinde kendine yol bulmıya çalışmaktadır. Görüş şartlarının elverişsiz olması yüzünden, heyetin uçağı ancak bir defa havalanabilmiş ve 138 ilâ 142 derece arasında, 60 kilometre derinliğinde bir buz maniası tesbit edebilmiştir. Nisbe-ten Müsait hava, buzdağının parçalanmasını kolaylaştırdığından «Com mandant CharcoL 14 Ocakta dar ka nala girebümiş ve ayın 15 inde hile 20 kilometre yaklaşmıştır.
TuzlııhanBucağıBelediye
Seçimini D. P. Kazandı
Telaşa düşen C. Kalk Partisi seçimi bozdurmak için çalışıyor
Akşehir, (Hususi) — Akşehir ilçe- ıa nihayet 8/1/950 tarihine rastlıyan sine bağlı Tuzlukcu bucağında ye- pazar günü yapılmasına karar verilin teşekkül edecek olan belediyeye mişti. ait seçimleri aylarca intizardan son-
C. H P. ilçe münfesihleri seçimden iki gün evvel lâzım olan propa-I ğanda ve hazırlıklarını yapmak için emirlerindeki iki jip ve bir kaptl-j kaçtı ile ilçeye 30-35 kilometre me-, safedeki seçim mahalline hareket ' etmişler, muvasalatlarından itiba» ı ren seçim sonuna kadar devam et-1 mek üzere gece gündüz jiplerle kap-pı, kapı dolaşarak propagandalarına devam etmişler, D. P. münteşipleri de seçimden bir gün evvel bir otobüsle on arkadaştan mürekkep biı heyetle gitmişlerdir.
Seçim 8/1/950 pazar günü sabah I saat (8) de başlamış, mebdeinden so-. nuna kadar hararetle devam etmiştir.
C. H. P. İllerin günlerce yaptıkla-u Li opağandalara, emirlerindeki iki koınyan, bir kaptıkaçtı, iki jip .bir otobüsle çalışmalarına rağmen seçimi ekseriyetle D. P. kazanmıştır.
Bu netice ilçenin her tarafında bü-vuk sevinçle karşılanmıştır.
D P. merin bu muvaffakiyeti C H. P. lileri telaşe düşürmüştür, Şimdi seçimi bozdurmak için çalışmaktadırlar.
Pazarcık D. Parti Kongresi
Pazarcık, (Hususî) — Günlerden-beri beklenmekte olan Pazarcık Demokrat Parti ilçe kongresi havanın muhalefetine karşı büyük bir kalabalık kütlesi huzurunda yapılmıştır. Yoklama yapıldığı vakit 58 delegenin hazır olduğu görülmüş, kongre başkanlığına il başkanı İsmail Aşkın, ikiAd başkanlığa avukat İbrahim, kâtipliğe Hüsnü Çevik ve Kır | dir Şen seçilerek mesaisine başla , mıştır. ilçe teşkilâtının senelik faa-1 liyet raporu ilçe idare kurulundan j Emin Eıraetin tarafından okunarak ve rapor hakkında delegeler tarafın dan bazı noktaları tenkit edilerek, ittifakla kabul edilmiş gündem gereğince dilekler faslında merkez delegesi Hüsnü Çevik Pazarcığın dok-torsuzluk ve Orman Kanunlarının tadilâtından, bazı delegeler de söz alarak Seçim vt- Orman Kanunların dan şikâyet etmişlerdir Bilâhare seçimlere geçilmiş, gizli oyla yapılan tasnif, neticesinde Mehmet He-kimuğlu, Emin Erinçtin, Ahmet Armağan. Keınal Gümüş Mehmet Ak-german, Ali Eser. Mehmet O.- Demir cinin seçildikleri .anlaşılmışın.

Dünya Basınınd
Hulâsalar
„ 17/1/95
Uranium’a hücum başladı
Vaşihgton, 17 a.a. — Michıgan eyaletinin kuzey bölgesinde «uranyuma akın» başlamış, Birleşik A-merika'nm her bucağından gelen arayıcılar Anse kasabası yalının da Huran nehri boyunu doldurmuşlardır.
Meydana yeni çıkarılan Urani -ura deposu ehemmiyetli bir damardır. Bu bölge sık ağaçlık ve iki bin nüfuslu küçük kasaba dışı hemen hemen ıssız olduğundan maden arayıcıları barakalar yapamk. ayı eti yemek zorundadırlar.
ı-ak eden İsmail Aşkın, oradaki o-lavları etraflı surette izah ederek •sözü avukat ibçahime bırakmış. o da domukraai hakkında güzel bir konuşma yapmışın-. Kongre bunu rnütea-
9ayu i J
W Â *■ *

Ne ki lâzımsa benden istersiniz. Hisarın inşasında hiç bir suretle ihmal ve teseyyüp istemem. En kısa zamonda bu Hisar tamamlanacaktır I. Lala!.. Büyük kulenin temeline ilk taşı sen koyocoksın...
— 64 —
—- Hakkın var. Bu görünen parlak kubbeler nedir'’
— Galiba Velâkerna sarayının damıdu*-
Hükümdar içini çekti. Sonra bir mırıltı halinde
(Velâkerna sarayı. Ayasofya... Ayötiri... Hayır lala Artık bu isimler değişmelidir.)
-t- Cenabı Hak onu da nasip eder inşaallah...
Yine atları sürdüler. Şimdi. Kâğıthane deresinin arka tarafını dolaşıyorlar. İnişli, çıkışlı vadilerden geçerek Boğaza doğru ilerliyorlar. Nihayet bu ateşli süvariler Rumeli sahilinin tepelerinden aşağıya doğru yıldırım gibi indiler. Sahilde kaynaşan kalabalık, bu garip süvari alayını görünce işlerini bıraktı.
Biraz daha yaklaşınca Sultan Mehjnedin beysz atı belli oldu. O vakit on bin insanın ağzından birden (Aleyke avnullah!.) sadası yükseldi. Boğaz inledi, sahillerde derin bir uğultu dalga da ga yayıldı.
Sultan Mehmet beyaz atmın ü-ze rinde bir heykel gibi dikilerek kalabalığa karşı bağırdı:
— Cenabı Hak işin zi rastgetir-sin... Bu iş sizi yoruyor mu’
Kalabalı .tan bir uğultu halinde sesler yükseliyor.
— Hayır şevketlû hünkâr!..
;— Ne istersiz?
—Senin sağlığmdan başka bir şej' istemeyiz şevketlû hünkâr...
Sultan Mehmedin yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Sonra atından inerek işçilerin arasına girdi. Hepsine ayrı ayrı iltifat etti. Sonra yanındaki paşalara dönerek:
— Lala, dedi, şu bastığım yerde Hisarın en büyük kulesi yapılacaktır. Muhammed kelimesinin (M) harfine rastlıyan bu kulenin adını (Halil paşa burcu) koyuyorum. Lala!.. Bu kulenin yapılmasını senden beklerim.
Sonra yürüdü. Bir noktada tekrar durdu:
»— Zağanos!... dedi, buraya yapılacak kuleye şen nezaret edeceksin. Saroca paşa!.. Sen de şu karşıki sırta yapılacak kuleye memulsun. Karaca Bey! Sen şu iki kuleyi birbirine bağlayacak olan duvarla meşgul olacaksın.
Biraz durdu ve gezindi:
— Ne ki lâzımsa benden istersiniz Hisarın inşasında hiç bir suretle ihmal ve teseyyüp istemem. En kısa zamanda bu Hisar tamamlanacaktır!... Lala!. Büyük kulenin temeline ilk taşı sen koyacaksın,..
keşki asil olsaydı. Onu Bizans ir»-paratoıiçcsi olarak görmeği ne kadar da istiyordum. Vasilisya... Va-silisya olmağa ondan daha lâyık kim var bu Bizansta?!. ..)
Düşünüyor ve tatlı hülyalara da-
(Margarit imiş... Falcı kızının adı da Margarit imiş. Ne güzel i-sinı bu!... Eleııi.. Margarit... İsa beni affetsin... Hangisi daha güzel bunların!’. Meryem hakkı için ikisi de güzel. Neden falcı kızı Vasilisya olmasın?!. Vaktiyle bir ayıcının kızı imparatoriçe olmamış mıydı'.’ Bir ayıcının kızı imparatoriçe olsun da, neden §uh ve fettan bir falcı kızı olmastn?!... No fena şey bu an’aneler... Saray an’aneleri...)
Kalktı ve seslendi.
— Bana Grand Domestik Teofili çağırınız!.
Kısa bir müddet sonra mabeyin müşiri geldi
Mubevin müşiri Teofil, impara-
Son deniz faciasına ait ilk resimler
Serbest sütun
Halil paşa, padişahının emrini alır almaz plâna göre temel noktasını buldu. Ustabaşılarını toplayarak yüzlerce amele ile bir anda derin bir hendek açtırdı. Sonra, i-ri bir taş alarak hendeğe girdi. Padişah, vezirler, beyler, ustalar ve ameleler heyecan içinde bu muhteşem manzarayı seyrediyor-
Halil paşa dindarane bir vaz'ı tavır ile:
(Bismillahirrahmanirrahim...) Dedikten sonra:
(Yarabbi!. Bu Hisarın inşasında bize kuvvet ve kudret ver!. , Şevketlû Padişahımızın din ve devlet uğrundaki mesaisini müsmir ey leJ... Ankarlp Ümmeti İslâmiyeyi r^usreti îlâhiyenle mansur ve muzaffer eyle!...)
Ve sonra taşı yerine koydu.
Sultan Mehmet:
— İlk günün şerefine hep beraber çalışalım.
Dedi. Bunun üzerine bütün paşalar. beyler, ağalar soyundu, padişah da kürkünü çıkardı. Kırk elli-okka ağırlığındaki kayaları o-müzlarında taşıyarak duvar inşasına başladı. O gün akşama kadar Halil, Zağanos ve Saroca paşalar, padişahla birlikte taş taşıdılar, şjva yaptılar.
Sultan Mehmedin alnından iri
nedıktcn sonra:
— Teofil, dedi, son günlerde sevgili BizanslIlarımızı istedikleri g bi eğlendiremiyoruz değil mi?
Teofil cevap verdi:
— Bilâkis haşmetmeap... Sevgili tebaanız diledikleri gibi eğleniyorlar.
— Ama, bir kaç ay var ki sirk eğlenceleri yapılmıyor. Arslanların çrpıştığını göremiyorlar. İki tekerlekli araba koşuları yapılmıyor. BizanslIların en çok hoşlandıkları bunlar değil midir?
— Öyledir haşmetlû...
— O halde... Derhal ilân ediniz, yarın sirkte hayvanlar boğazlaşa-c*k. Hipodromda koşular yapılacak. Bütün BizanslIlara bu havadis bugün duyurulmalıdır.
— Emir haşmetpenahmdır.
Mabeyin müşiri çıktı. Muhafız kumandanı Leon geldi. Kostantin ona da şu emri verdi:
— Leoi)!... Senirile beraber gittiğimiz evi biliyorsun.
Leonun yüreği çar-pp. Esasen Leon da günlerdir falcı kızını düşünüyordu.
— Evet haşmetpenah. dedi .
— Oraya gideceksin. Ve ona diyeceksin ki yarın sirk oyunları ve Hipodromda koşular yapılacaktır. Onun da bulunmasını istiyorum. İçi kırmızı; dışı yeşil bir manto giysin... Başında penbe bir tül olmasını da istiyorum.
— Emir haşmetpenahındır.
Leon ayrılmak üzere idi ki bir mabeyinci geldi ve:
— Haşmetpenah, Franzes huzura girmek istiyor, dedi.
Kostantin yüzünü buruşturdu:
— Sırası değil şimdi. Meşgul olduğumu söyle.
— Fakat haşmetpenah, çok acele ediyor.
— Franzes de daima dertlidir. Bütün işleri de acele olur. Yine ne imiş sor bakalım.
Biraz sonra geri gelen adam:
— Çok mühim diyor. Derhal görmeliymiş.
— Gelsin bakalım.
Mabeyinci Franzes, rengi sapsarı kesilmiş olarak içeri girdi. Hükümdarı etekledi.
(Devamı var)
(1) Grand Domestik, mabeyin müşiri demektir.
lıueulcııt denizaltısmı batıran Diviti ı isimli İsveç gemisinin burnunda açılan derin ralıııe
Bu memlekette halkın halk tarafından idaresi bir emrivakidir. Demokrasi artık istesenizde geri itilemez
Sayın Başkan;
Zafer Gazetesinde tefrika edilen tekzip yazınızı dikkatle takip edip okudum. Üç ay evvel neşredilmiş o-lan, Muş Belediyesini tenkid yollu yazımın bir örneği de Dicle Kaynağı gazetesinde ve Zafer'den önce çıktığı için tarafımdan kaleme alındığını biliyorsunuz. Zafer'ln Muştaki resmi mümessili Sayın arkadaşım Ferit Kılıçlar’la birlikte hazırlayıp gönderdiğimiz o yazıdan te-vellüd edecek bilûmum mesuliyetlerde Ferit arkadaşımla müşterek olduğumuz gibi cevap ve savunma bahsinde de ayni haklara sahip bulunduğumuzu takdir buyurursunuz. Binaenaleyh Matbuat Kanununun bahşettiği yetkiye davanarak Zafer idarehanesinden, tekzibin tavzihi ma biyelindeki bu mektubumu neşretmeleri ricasında bulunacağım.
Büyük zahmetlere katlanarak, ağlebi ihtimal mü cellef bir ziyafet mukabili yazdırdığınız o uzun tekzip yazısı üslûn, eda ve muhteva bakımından bir savunmadan ilya-! de, mensup bulunduğunuz Partinin I müptelâ olduğu bir hastalığa, hakı-' kütlerin üstüne kalın bir kılıf geçirip, ıstıraplara arka çevirerek, a-hu eninleri işitmemezlikten gelmek, en ufa; itirazlara tahammül edemi ycıek yerinde tenkitleri vesile ittihaz edip şahıs ve teşekküleri kötülemek illetine sizin de musap olduğunuza canlı bir burhan teşkil etmektedir.
| Yazınızı okuduktan sonra, bıyık i altından gülüp geçmek mi, yoksa kaleme sarılın r.yni malzeme ile mu kabele mi etı ıek gerektiği hususun-
1 da nefsimle mücadeleye koyuldum. I Hasmın sitemini anlamamak gibi e-fendice bir mukabelenin sizce eseri zaaf, sayılacağım kuvvetle (âhmin ' ettiğim için cevap, vermek zarure-I tine hükmettim. Fakat sizin ihti-| yar ettiğiniz tarzda değil, .TÜFkçe-nin en açık ve her türlü telmih ve tarizlerden an. saf kelimeleriyle i konuşmıya gayret edeceğim.
Biz bir tenkid yazısı neşrettirmiş-tik sayın hemşehrim- Bizim yalana, vahi ayallerle hâdiseleri ağrandize etmiye ihtiyacımız olmadığını bilirsiniz. O yazıyı elinize alıp rasgel-diğiniz, topluluklarda, partili partisiz bütün insaf sahibi Muşlulara o-kuyup fikir sormak zahmetine kat-lansaydınız anlardınız ki; gayet objektif ve doğruluktan kıl kadar inhirafa tenezzül etmeyen bir ruh haleti ile yazılmıştır. Belki o zaman tekzip yazdırmak için bu kadar zarara girmezdiniz. Muş muhitinde, bizim yazımızı okuyan hiç bir insana raslamadım ki; (Çok noksan yazılmış. Belediyenin eksik tarafları bunlardan ibaret değildir) demesin.
Siz istediğini kadar değiştirmiye çalışın, hakikatler bütün çıplaklığı ile tecessüm edip duracaklardır.
Yazımızda cevaplandırılacak bir kaç nokta mevcuttur. Ve cevaplandıracağım. Ancak esasa geçmeden evvel çok enteresan bulduğum ve derhal yıkılması icabeder ’ ' ' ' zihniyetin, lâvüs’ellik fikri sabiti-nin parlak ifadesi telâkki ettiğim şu aşağıdaki cümleniz hakkında bir iki söz etmek isterim:
Yazan: Sait Çelikoğlu
• Belediye kanuni vazifelerini ve kendi durumunu müdriktir. Bu hususta şunun bunun ikazına ihtiyacım yoktur.»
Bunlar ne biçim lâkırdılar bay Başkan? Amme hizmeti ifa etmekle mükellef bir makamı ifa etmek-nizl, Demokratik bir devirde yaşadığımızı, Demokrasi rejimlerinde ise mevkii ve kademesi ne olursa olsun her şahsın ve her makamın, değil basın ailesine fertlere dahi hesap vermek mecburiyetinde olduğunu unutmuş gözüküvorsu -nuz. Üstelik Halk Partisi İl Başkanlığı vazifesini de deruhte etmiş bulunuyorsunuz. Siyasi olgunluğunuza bu şekil nakiseleri yakıştıramadım. Lâkin biraz düşününce sizi haklı buldum. Çünkü senelerdir böyle gördünüz ve böyle alıştınız... Anlaşılan girdiğimiz Millî hâkimiyet mücadelesi devrinde de, bazı ümitler sizden bir köşeye çekilip hadiseleri objektif zaviyeden tetkik ederek salim kararlara varmak lırsatı-nı selbediyor. Ülkeyi ve halk yığınlarını hâlâ kendi demode olmuş göz lüklerinizle seyretmek, değişen şartlardan bihaber kendi âleminizde yaşamak istiyorsunuz...
Size bir şeyler haber vereyim, muhterem ve çok sempatik belediye başkanımız. Eski çamlar bardak oldu. Hayat yürüyor, hem de baş döndürücü bir sür'atle... Bu memlekette halkın halk tarafından idaresi prensibinin tahakkuku bir emri vak id ir. Demokrasi geri itilemez. Mürakabesiz, kontrolsuz, mutlak diktatoryanın tekrar canlanaca-ği vahlmesini dimağlardan silmeli, adımları yeni devrin icaplarına uydurup, her işten dolayı her kese hesap vermek mecburiyetine inanmalı. İkazlara, irşatlara hattâ en a-ğır tenkidlere göğüs germiye nefisleri alıştırtnalı. Belki Belediye işlerinde ihtisasınıza güvenerek ikaz ve irşattan kendinizi müstağni sayabilirsiniz. Fakat siyasî bir adam olafak başka sahalarda bu gibi otoriter hareketlerden tevakki etmenizi tavsiye ederim.
Şimdi tekzip yazınızda külliyen red ve inkâr ettiğimiz Muş Belediyesinin durumuna ve halkın hayatî e-hemmiyetteki dert ve ihtiyaçlarından et, ekmek meselelerine, şehrin temizlik işine, pazar yeri ve mezbaha mevzulanna geçiyorum:
Ekmek meselesi sık sık nükseden ve Muş halkını bizar bırakan müz-mia bir hastalık şeklinde ve maalesef elân halledilmemiş dertlerden birisidir. Halkın fırınların önüne birikip saatlerce birbirini itip kalkarak bekledikten sonra ihtiyacın dûnunda bir miktar simsiyah bir maddeyi güç belâ temin ettiğini siz görmemiş olsanız bile bütün Muş halkı ve bir müddet Vali Vekilliği yapan Bay Rifat Bingöl bu hususta şahidimizdir. Matbuata gönderilen resimler, ekmek nümuneleri ve yazılar Muş’taki ekmek sıkıntısının ve kalite düşüklüğünün isbatına
ANKARA RADYOSU 18 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
7.30 M. S. Ayarı — 7.31 Müzik: (Pl) — 7.45 Haberler ve hava raporu — 8.00 Müzik: Türküler (Pl) —8.15 Müzik: (Pl) — 8.25 Günün programı — 8.30 Müzik: (Pl)
— 9.00 Kapanıe.
12.28 Açılıq ve program — 12.30 Müzik: Şarkılar — 13.00 Haberlor — 13.15 Müzik: (Pl) _ 13.30 öftle gazetem — 13.46 Müzik: (Pl) — i4.oo Akıjam programı, hava raporu ve kapanış.
17.58 Açılı? ve program — 18.00 M. 6. Müzik: Halk Türküleri — 18.30 Konuıj-Ayarı — 18.00 Müzik: Şarkılar — 18.15 Müzik: Halk Türküleri. — 18.30 Konulma: (Çiftçilerle Bagbaga) — 18.45 Müzik: (Pl) — 19.00 M. S. Ayarı ve haberler
— 19.15 Geçmişte bugün — 19.20 Müzik: (Pl) — 20.00 Müzik: Sarkılır — 20.15 Radyo gazetesi — 20.30 Serbest saat — 20.35 Müzik: (Tarihi Türk MUzl&i) — 21.15 Konuşma — 21.30 Müzik: (Pl) — 22.00 Konuşma: B. M. M. Saati — 22.18 Müzik: (Pl) — 22.45 M. S. Ayarı ve haberler — 23.00 Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYOSU
18 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
12.57 Açılış ve programlar — 13.00 Haberler — 13.15 Erkek seslerinden sapkı ve türküler (Pl) — 13.30 Çeşitli hafif müzik (Pl) — 13.50 Şarkı ve türküler O-kuyanlar: Hatice Yüzgeç, Müzeyyen Tamer. Abdullah özman, Nlzamettln Tünebil — 14.80 Serbest saat — 14.45 Dana müziği (Pl) — 15.00 Programlar ve kapanış-
17.57 Açılış ve programlar — 18.00 Gitar Kuartetinden hafif melodiler — 18.20 Serbest sat — 18.30 Karışık hafif müzik (Pl) — 18.45 Şarkı ve türküler (Pl) 19.00 Haberler — 19.15 Hafif ara müziği (Pl) — 19.20 İstanbul konsorvatuvarı Türk musikisi İcra heyeti konseri — 20.00 Piyano soloları (Pl) — 20.15 Radyo solon orkestrası konseri — 20.45 Dinleyici İstekleri
— 21.15 Şarkı ve türküler «İleri Türk Musikisi — 21.45 Opepada bir saat — 22.00 Ha berler — 23.00 Dans müziği (Pl) — 23.15 Karışık hafif gece müziği (Pl) — 23.30 Programlar ve kapanış-
CEMİYETTE]
LÜZÜMLÜTELEFONLAR
Yangın .................. 00
Sıhhi imdat ............. 91
Trenler .............. 12020
Hava Yollan .......... 14881
Yataklı vagonlar ..... 11360
Su ârıza ........... 21573
Elektrik ............. 24640
Havagazı ............. 24840
Başkent taksi ........ 22222
Yeni Güven Taksi ..... 22333
Sizin Taksi .......... 23333
Merkeı Taksi ....... 11111
EĞLENCE YERLERİ
Büyük
(15031) : Ölümden kuvvetli (23432: Berlin Ekspresi (22294): İstiklâl fedaileri (14040): İhtiras kurbanla.'/ı (11131): Bir yabancı (14072): Kendi kurşuna ile kaplan pen* çesi
(14071): Bir yabancı

NÖBETÇİ ECZANELER
Güray, Derman, îsmetpaşa
| TAKVİM |
tor. daneleri dökülüyordu. Yaşlı Halil paşa ise, yaşından umulmr yğcak bir azim ile durmadan çalışıyordu. Akşam olduğu vakit kulenin temeli çoktan sona ermiş, toprak seviyesinden bir metreye yakın yukarıya çıkmıştı.
, -Bizzat padişahın çalışması, a-meleyi çılgına çevirmişti. Zaman zaman uğultu halinde sesler yük-
(Şevketlû hünkâr yorulmasın... hu işi bize bıraksın. Onun istediği zafnandan evvel bu Hisar tamamlanacaktır!..)
Hükümdar bu samimi temennileri işitiyor, gülüyor ve:
(Sevgili tebaamız, bu iste bü -tün milletin beraber olduğunu bilmelidir. Din uğrunda padişahlarının da çalışıcağına inanmalıdır. Ben onların şevklerini gördükçe yorgunluk hissetmiyorum!...)
Ve hummalı çalışmalar devam ediyor.
Kostantin uykusundun uyanıyor
Kostantin yavaş yavaş yatağından kalktı Hâla geceyi berabeı geçirdiği Eleni’yi düşünüyordu.
(Jfihmi Neve ırsil rlAflU Ah,
Geniş merdiven, ikinci kattan itibaren darlaşıyor ve dikleşiycjr-du; bu sebeple Şövalye önde olmak üzere birbirinin arkasından çıkıyorlardı. Fransua, Boröver’in böyle hareket etmesinin sebebini anlıyarak gülümsemekle iktifa etti.
Sahanlığa ayağı basan Borö-ver'in ilk sözü şu oldu :
— Tuhaf şey!... Bu sahanlıkta bir tek kapı var!...
Fransua gülerek .’
— Aldanmak tehlikesine maruz kalmıyacağız, dedi.
Fakat, Boröver gülmüyordu. Sapsarı kesilmişti. Çünkü; Fransua unutmuş veya dikkat etmemişse, kendisi pek iyi hatırlıyordu : Kendilerini aramaya gelen kadın Fiyorinda ile aynı sahanlık üzerinde oturduğunu söylemiş ti. Bu sebeple, sahanlıkta bir kapı bulunduğuna göre, kocakarının yalan söylediği anlaşılıyordu.
Acaba neye yalan söylemişti ?
Bunun cevabı gayet aşikâr idi: Bir tuzağa düşürülmüşlerdi. Felâketin büyüğü de, Kralı kendisi ile beraber getirmiş olmasıydı. Vakıa onu istemiyeıek getirmişti amma, işte burada... ve tehlikeye maruz bulunuyordu.
Simdi sen bir karar almak ge ıekiyordu. Bunun için de bu tehlikenin ne gibi bir şey olduğunu, mahiyetini ve nereye saklanmış olduğunu bilmek lâzımdı. Acaba. bu kapının gerisinde, küçük dikiz penceresinden şüpheli bir bakışla kendilerini mi gözlüyorlardı?
Bıı düşünce w bunu benzer di
PAPAZ ÇAYIRI
Yazan
Mişel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıflcı
ğerleri Boröver’in zihninden bir şimşek süratiyle geçtiler.
Mevcudiyetlerini gizlemeyi düşünmeksizin, yani ayaklarının u-cuna basarak ve gayet yavaş sesle konuşarak yürümeksizin bu sahanlığa gelmişlerdi. Acaba kapının öte tarafından bunların geldikleri işitilmiş miydi?... Oradan yalnız bir kişi mi vardı? Kimdi oradak acaba?
Boröver, manidar bir hareket ve işaretle Fransua'ya yerinden kımıldamamasını ve susmasını tavsiye etti. Fena bir hâlin zuhura gelmek üzere olduğunu an-lıyan Fransua, hayret ve taaccüp etmekle beraber bilâitiraz İtaat etti, Bu Fransa Kralıdır, niçin sezdiği bu felâketli hâdisenin önünü derhal almıyor denilecek. Evet, doğru amma, bu Kral henüz on sekiz yaşında bir çocuktu ve müthiş bir felâketle, bir facia ile neticelenebilecek bir maceraya isteyerek atılmış bulunuyordu. Boröver onun için, mii-rebbi gibi bir şeydi ve kendi arzusu ile giriştiği tehlikeli maceralarda ona itaate mecburdu; Boröver, onun hayatını korumakla mükellefti. Gerçi kendisi Kraldı amma, Boröver olmazsa, böyle vahim bir vartadan, Kral oldu
ğunu meydana koymaksızın kurtulmaya muktedir olamıyacafı-nı pe|c iyi biliyordu. Pek maceraperest bir genç olduğu için, hüviyetini açıklamayı asla istemiyordu ve bunda da haklı idi.
Boröver, sessizce hafif bir sıçrayışta kapının yanına gitti, bir koku almak istiyormuş gibi dinledi... Onun iki adım gerisinde duran Fransua, dikkatle bakıyordu.
Boröver, uzun müddet tetkike vakit bulamadan kapı birden bire aidına kadar açıldı.
Kapı ardına kadar açılınca Giy yom Pantekot meydana çıktı ve müstehzi tavrı ile :
— Lütfen içeri buyurunuz muh terem şanlı senyörler... dedi. Boröver, cümlenin sonunu beklemeksizin yumruğunu kaldırdı ve bütün kuvvetiyle ve şimşek süratiyle serserinin suratına indirmek istedi, amma boşa gitti; kendisi de sendeledi... Eğer kapı sö-vesine tutunmasaydı yere kapanacaktı.
Giyyom Pantekot, kafasına inecek yumruğu sezmiş olduğundan daha Boröver yumruğunu kaldırırken hemen eğilivenniş ve sırıtarak :
- Biz bil yumruğu pek iyi hi
liriz... Ondan nasıl korunacağını da öğrendik... deyip Şövalyenin kolundan geçti. Doğruldu ve :
— Hey, sîzler!... koşunuz!... Hücum ediniz!... diye bağırdı.
Apartman dairesinin içinde birden bire bir kapı açıldı. Bir itişme kakışma oldu; sesler işitildi, yalnız bir hücum kalmıştı; o da oldu işte. Küfürler, lânetler savruldu... amma, birden bire kapanan kapının önünde bütün bu hücum ve taşkınlıklar boşa çıktı...
Bu kapıyı kendine doğru çeken Boröver’di. Yumruğu bir çelik kerpeten gibi kapı mandalının l;abzasını sıkmış ve içeridekiler hırsla kendilerine doğru çekmelerine rağmen, o tek başına bütün adaleleri gerilmiş olarak kapıyı kapalı tutuyordu.
Ve içinden ;
-Bir kaç saniye bile olsa vakit kazanmak lâzım... belki bu suretle vakit kazanmış olurum, diyordu.
Zira, bu vahim anda yalnız Kralı düşünüyordu. Giyyom Pan-tekot Boröver’le meşgul olmuyordu; adamlarının onun hakkından geleceklerine emindi. Düşündüğü yalnız bir şey vardı : Kendisine pek korkunç görünmiyen ve kuvvetli pençelerine pek hafif
gelecek o küçük asilzadeyi öteki dünyaya yollamak... sonra, Boröver’in de hesabı görülürdü.
Ve vaktini boş geçirmemişti. Doğrulup ta arkadaşlarını çağırır çağırmaz hançerini çekmiş ve elini havaya kaldırarak Fran-sua’nın üstüne atılmıştı. Bu hareket, Boröver tarafından kapı kapandığı sırada yapılmıştı. Zira, bütün bunlar biran içinde ve akla hayret veren bir süratle cer-yan ediyordu.
Ve, Boröver’le Fransua arasında kalan ve yüzü Krala dönük bulunan Pantekot, tabii, Şövalyenin ne yaptığını göremiyordu.
Hançer, bir şimşek süratiyle Fransua’ya indirildi. Fakat, bu indiriliş ne kadar seri olursa olsun, Fransua bunu görmüş ve kendisini hemen yana atarak darbeyi boşa çıkarmıştı. Pantekot de bu sefer, hançer, uzun ve sağlam btı- kılıcın namlusuna çarptı hançerini bir daha kaldırdı ise ve kılıcın ucu da boğazına battı.
Müthiç bir küfür savurarak geriledi ve hemen kılıcını çekti.
Fakat, gerilemesi, onu, kendisi ile alâkadar olmadığı Boröver’e yaklaştırmıştı. İki eliyle mandal kabzasını sımsıkı tutan Boröver, başını çevirmiş, tam vaktinde mü dahaleye hazır bir halde, arkasında ceryan eden hâdiseye bakıyordu. İşte, beklediği vaktin geldiğine hükmetti; gözleri Fransua’nın gözlerine ilişti ve bu gözler ona :
•Siz şöyle bir kenara çekiliniz, dedi.
M lira
80 »
15 »
ZAFER’İn İlin Şartlan Bağlık .....................— 16 Ura
2 re 8 Öncü tayfada cm. ...... 4 »
4 OncO tayfada ım......... 8 »
6. ve 8. cı tayfada ım, ......... a » Doğum, Nlkfth, Nloan. ölOm. ve Movlût ilânları 5 tantlmJ »eçmemek •artlyie 15 lira.
Devamlı ilânlar için huntd tarife tatbik edilir
Bu nüshada yazıişlerini fiilen îdare eden: Hikmet YAZICIOĞLU
Rasıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI

18-1-1950
ZAFER
İJT» : S
Kayseri Nutkunun Mahiyeti: 1

I
I Al 9 ■# 1*911“ ■ ■ | Kayseri Nutkunun 11
Celal Bayar ın Kırşehir deki nutku im.
■ir (Baştarafı Birincili, mas ederek: Hakikaten Ol ta Anadolu ile fazla meşgul olmağa ihtiyacımız olduğunu bildirmiş, ve demiştir ki:
— Bu, sureli mah&usada Orta A-nadoluya refah, ve servet getirecek meseleleri tetkik etmek ve plânlaş-t ırmakla kabildir. Böyle hareket e-dılmczsc her şey tabiata terkedilmiş demektir. Ve o zaman Orta Anado-iunun fedakâr çocukları, bu memlekete maliyle, caniyle hizmet edenler. kendi hallerinde bırakılmış o-lur.»
Demokrat Parti Başkanı bundan sonra. Orta Anadolunun iktisadi meselelerine ve kongre âzaları tarafından deşilen iktisadi dertlere temas etmiştir.
Celâl Bayar müteakiben: İktidarın D. P. nin çalışmaları karşısında gerek köy mektepleri meselesinde ve gerek Orman Kanununda nasıl ricat ettiğini anlatmış ve sonra ha-zırlanmakta olan Seçim Kanunu mevzuuna girerek bu kamunun şimdiye kadar geçirdiği safhaları, ufak bir tadille ara seçimlere girilmesi için yapılan ısrarı izah etmiş ve demiştir ki:
— Hepiniz bilirsiniz ki, Seçim Kanunu partiler için yapılmaz. Seçim Kanunu milletin malıdır. Millet o kanunla reyini izhar edecek, dilediği partiyi iktidara geçirecek, ve dilediğini alaşağı edeecktir. Bu yol sadece kanun yoludur.
Biz Demokrat Parti iktidara geçsek bile, sakat bir kanunla bura-
ya ilânihaye yerleşmek istemiyoruz. Eğer kanunda eksik taraflar kalacak plursa, o zaman bunları tamamlamak da vazifemiz olacaktır.
Bayar. bundan sonra Demokrat Partinin ilim Heyetine verdiği seçim kanunu tasarısından bahsetimş, ve bu tasarının İlim Heyeti çalışmalarında ne kadar iyi bir rol oynadığını söylemiş ve kanunun son şekli üzerindeki konuşmalardan bahsederek demiştir ki:
Şimdiye kadar geçen maddeler ü-zerinde esaslı bir şikâyetimiz yoktur. Seçim Kanunu eğer İlmî Heyetin verdiği esaslar dahilinde çıkarsa kanunun mevcuda göre ileri bir kanun sayılacağına şüphem yoktur.
Bayar. seçimleri bir kanun mev zuu olarak, bir de tatbikat olarak mütalea etmiş, ve seçimlerin emniyetle yapılması üzerinde de esaslı bir surette durmuş, ve iktidarın 21 Temmuzdaki usullere başvurmaması lâzımgeldiğini bir daha hatırlatmıştır.
Bayar, bundan sonra demiştir ki:
— Bu kanuna rağmen baskıya başvurmıyacaklar mıdır? Elbette fır sat bulurlarsa baskı yapacaklardır. Fakat bunu kanun menedecektir; sîzlerin teyakkuz ve basiretiniz, ve Demokrasi dâvasında olan bağlılığınız önleyecektir.
Bayar. müteakiben ıstışari kongreden sonra çıkarılan tebliğ hakkında delegeleri etraflı bir şekilde tenvir etmiş ve demiştir ki:
— Eğer seçimlere fesat karıştırılacak olursa, eğer hiyle yapılacak
olursa, seçimlere girmiyebiliriz. E-ğcr seçimlere girdikten sonra da seçimlerin fesatla yapıldığına kanaat getirirsek Meclise girmiyebiliriz. Bunu tabii görmek lâzımdır. Biz hakkımızı Cumhuriyet kanunlarının | esasları dahilinde arıyoruz ve ara- | yacağız. Milletin dürüst bir seçim 1 yapıldığına inanması lâzımdır. Bir çok defalar tekrar ettik. Seçimler, dürüst yapılsın, milletin iradesi ha- I kiki şekilde tecelli etsin, o zaman 1 biz Mecliste bir tek sandalya kazan- j masak bile kendimizi bahtiyar ad- | dederiz. O zaman yine istikbalde ka- | zanmak için çahşu-ız; kendimizi 1 milletimize, iktidarın hakikî sahibi- 1 ne beğendirmeğe uğraşırız. Bundan başka çıkar yol yoktur arakadaşlar. I
Evet, hakkımızı koruyacağız. Ka- | nunlann bize verdiği haklar daire- i sinde haksızlığa göz yummıyacağız. Çünkü haksızlığa göz yummak de-mek bizzat haksızlık irtikâp etmek demektir.
Bayar, bundan sonra iktidarın yeni seçimlere doğru gittiğini, kendi- 1 leri için en müsait gördükleri bir anda seçim yapmak istiyeceklerini ve her halde muhit ve iklim şartları itibariyle halkın seçimlere iştirakine mâni olabilecek bir mevsimi seçmek gafletinde bulunmayacaklarım söylemiş ve seçimler için şimdiden hazırlanmalarını tavsiye çtmiş-tir.
Delegeler ve toplantıda bulunan büyük bir Demokrat kitlesi Baya-n uzun uzun alkışlamıştır.
R. Aydınlı tahliye talebinde bulundıi
ir (Baştarafı Birincide) j ran hilâfına olarak, Kılıçlar közünün 201 seçmeni olduğunu ve bu nun 178 zinin köylerinin Elmadağ | bucağına bağlanmasını istediklerini, l 'kendi menfaatlerini daha iyi gören | bir köy halkının ekseriyeti hilafı- , „ ___________________
na komisyonun kârar vermesinin nin dünyanın hiç bir _________________, o_
, | doğru olmadığını müdafaa etmişler, rülmediğinl, bu itibarla konulmak i Bunun üzerine idari tahkikata de- I ‘ ‘ ............... " ~
vam olunmak için e.vrak vilâyet [ makamına gönderilmiştir.
Bunu müteakip 950 yılı sağlık büt-mahrumdur. işte bunun içindir ki, | ‘/esinin müzaketâşİPft başlanmış ve Demokrat Partinin son istişarî kon- bu arada konuşan Üyelerden Hamdı gresinde alınan kararlan münakaşa ' Bulgurlu ile Abd'âllah Gedikoğlu, , etmek. küçümsemek vazifesini, ( hast» Kayseri kongresinde Nihat EriTn doğrudan doğruya kendi' üzerine almıştır. Fakat son zamanlarda diı- , ha çok sivrilmek için çırpınan, di- , dinen Nihat Erim. Kayseri nutkunda da vine tezattan tezada'düşmüş, üzerindeki bütün icra kuvvetine ve son zamanlarda politikacılıkta iktisap ettiği hünerlere 1 rağmen partisini içine yuvarlandığı çukurdan kurtaramamıştır. Bu ne-
| tice, hem J.laik Partisi hesabına. Ihem1--------------------------------- .
de Nihat Erim hesabına çok hazin- ( hemmiyetle belirterek istemişlerdir.
1 Çeltikçi bucağında frengili * vatandaşların tam bir muayene ve tedaviye geçen seneki izahlarına râğ-, men, tâbi tutulmadığını ve oraya I gönderilen sihhî ekibin
tıkları tarama ile iktifa __________
döndüklerini tenkit etmişlerdir.
. Toplantının en münakaşalı kıs-[ mı. Vali Avni Doğana hususî mu-I hasebe bütçesinden verilen bin lira tahsisatla Halkevi ve odalarına ayrılan 20 bin liralık tahsisat üze-
■ düştüğü tezatlar
dakî müsavilik prensiplerinin , .
' ranmasınn, hırpalanmasına vesile | 1 vermez.
: Fakat ne yaparsınız ki. galiba I iktidar partisinin elinde, hükümet- J
1 tekilerden ve bilhassa Nihat Erim- I den başka bu iş için kullanacağı damı yoktur. Veyahut hükümet
I baskısı olmayınca, ikna yoluyla va-[ taııdaşlara hitan etmek imkânından , mahrumdur. İşte bunun içindir ki, Demokrat Partinin son iı "
yıp-
dilmiyeçeğıni, konulan bu tahsisatın mevcut kanunlara tamamen Aykırı bulûnduğunu. Valinin husıısı muhasebenin binasında senelik 300 lira İle kiracı bulunduğu halde bir kiracıya kirasının çok fevkinde 7 bin lira gibi bir yardım yapılması-’ *' yerinde gö-

istenen 7 bin lira tahsisatın olduğu gibi kaldırılmasını istemişlerse de ekseriyeti teşkil eden Halk Partili üyelerin reyleriyle bu tahsisat aynen kabul edilmiş ve bundan sonra yine bu üyelerin Halk ve Odala-| rina konulması istenen 20 bin liralık tahsisat için de, bu Ev ve Oda-rinde çalıştıklarını, menafli umu- j ' ların tamamen Hal'.: Partisinin em-_ daha miyeye hadım hükmi şahsiyeti ha-
buna benzer yolları olmıyan bir çok ig yardım cemiyetlerine ancak hu-bucak ve köklerimizin hiç bir suretle susî muhasebe bütçesinden tahsisat bundan istifade ettirilmediğini, hal- , ayrılabileceğini, halbuki Halkevle-hııkî RpnZnîn iîn movcimindp iwra. ! rînin hiç bir hükmî şahsiyeti olma-J.ğ.... ve ancak Halk Partisinin sî-, yası gayelerine âlet edildiğini, kül!-I tür yuvası olarak gösterilen bu yerlerden br iki misal vereceğini, ; ezcümle Ankarada Kalaba köyün-■ deki Halk Odası binasının bir kıs-I mı Halk Partisi olarak kullanıldı-I ğı, diğer bir kısmının da kahveha-; ne olarak kiraya verilip orada tav-la ve iskambil oynandığım ve Çu-........................... vazifesini | buk ilçesinin Sirkeli bucağı Halk yapmadan üç beş köyde yap- Odasına tahsis edilen 100 liradan 65 ederek j lirasının Halk Partisini teftişe gelen erkânına verilen ziyafete sar-........................................................... — ■ • - ş ve
dalarına tahsis edilmiyerek köy, mektep ve inşaatına ayrılan tahsisata ilâve olunmasını istemişlerse de yine ekseriyeti teşkil eden Halk Partili üyelerin reyleri ile Halkevi ve Odalarına her sene olduğu gı-
sta muayene Pziabalarının yalnız şose üzerindeki .nahiyelere uğradığını halbuki /Şerefli Koçhisarın Panlı, Kalecii^n Sulakyurt ve J-*--
buki, senenin ,üç mevsiminde bura- .
lara da /ıasta muayene arabalarının dığını gidebileceklerini söylemişler ve 950 v yılın.da bu bucak ve köylerimizin ’ de, hasta muayene arabalarından istifade ettirilebilmesinin teminini e-
M.
İr (Baştarafı Birincide plâğı dinlemek isterim.
—- Neden dinlemek istiyorsuhuz .
— Benim konuşmadığım bazı nok talar var.
— Anladığıma göre teknik sebeplerle dinlenmesine imkân yokmuş.
— Bertaraf etmek kelimesi geçti I
— Bu kelimeler plâkların heyeti umumiyesi içinde geçen kelimelerden biridir. Plâkları dinlemeden | bir şey söybyemem
Bundan sonra savcı Emin Akyu zun sözlrıne cevap vermek istedi fakat Reşat Aydınlı -Ben aoylıve | yün de saveı hepsine bn Jen cevap ı verem- diyerek -oze hırladı ve plâkların radyoevınde dinlenmesin’ ' istedi. Bundan sonra savcı plâkların mahkeme salonunda dinlenmesine imkân olmadığım ancak radyo evin | de dinlenebileceği için sanığın da i mevkuf bulunması hsoCbıyle bu keş | fe iştirak cdemiveceğim üvledı I
Bu sırada Aydınlı .nağ:. :alka - | rak: -İşgal ettiğiniz makam Allaha ı en yakın makamdır. Bu plâğ n din- | lcıımesı çok mühimdir. Rı.. edı rum; istirham ediyorum- diye niyaz kâr bir eda ile konuştu ve: -Bana at- I fen yazılanları kabul mü edeyipri. Ya rın memleketin adaleti altiisı olur. Herkes birbirine atfen mektup yazar, dedi.
Bundan soma söz alan müdahil vekili Nihat Akpınar plâkların ınah keme salonunda dinlenmesinde ısrar etti ve icabeden masrafın da kendileri tarafından verilebileceğini söyledi. Bunun üzerine savcı ile Ak-pınar arasında uzun bir tartışma oldu. Müteakiben Emin Akyüz uzun bir konuşma yaptı ve tahliye talebinde bulunarak şunları söyledi: Memleketimizde «Zabıta teşkilâtı 3201 sayılı kanuna göre kurulmuştur. Umumi ve hususî olmak üzere iki kısımdır.
Ummi zabıta, polis ve jandarma dır. Hususi zabıta ise, umumî zabıta haricinde kalan ve mahsus kanunlarına göre teşekkül edip muayyen vazifeleri gören zabıta kuvvetleridir.
Bu itibarla:
«Millî Emniyet hizmeti teşkilâtı-, hangi hususî kanunla teşekkül etmiş ve görevlendirilmiştir; kanunî vazife ve salâhiyetleri neden ibarettir?.
Bu hususun, savcı tarafından ay-dınlatihnasını ve aydırdatılamadığı takdirde, müzakere ile alâkalı merciinden mahkemece sorulmasını bilvekâle rice ediyoruz.
Reşat Aydınlı Vekili Avukat
Mehmet Emin Akyüz
Ankara savcılığı, «delilleri yok et mek gayretini güreceği.ni ileri sürerek 2/12/1949 tarihli yazı ile, müvekkilimiz Reşad Aydınlının tevkifini istemiştir.
Sorgusu yapılan müvekkilimiz, o tarihte, 3 üncü Sulh Ceza yargıcı tarafından «Kaçma şüphesi bulunduğu. sebebine binaen tevkif edinmiştir.
6/12/1949 tarihli dilekçe ile bu karara tarafımızdan itiraz olunmuş ve mezkûr kararın kaldırılması is-tenmiştü-
Bu talebimiz, 7/12/1949 tarihli kararınızla: ««Tasvir ve isnad olunan fiilin mahiyetine ve C. savcılığının 2/12/1&49 tarihli yazısında belirtilen sebeplere ve henüz du ruşmaya başlanmamış olmasına nazaran. denilerek, reddolunmuştur
Mucip sebepler arasında -Duruşmaya başlanmamış olması- zikre-dildiğine ve bugün de duruşmaya başlanmış bulunduğunu göre, tahliye talebimizi tekrar etmek mecburi yetini duymaktayız.
Bu talebimizi muhik go .tercn sc-bcpleı aşağıda zikredilmiştir.
1 — Müvekkilimiz evlidir. . roda - ikametgâh ■ sahibidir Mil
•ı ı miı ve aynı zamanda avukattır.^»} fii masuniyeti refolunduktan sonı|aı kendiliğinden savcılığa müracaat et miş bulunan müvekkilimizin avcılığa müracat etmiş bulunan müv^k' kilimizin kaçması ihtimali varid ola ma2. Esasen, suh yargıcı kararında kaçma şüphesinin ne gibi vakıa ve-1 dedi ve
dir.
Fikirlerimizi izah edelim:
Nihat Erim evvelâ, yeni bıazır-lanmakta olan Seçim KanuD.unun iyiliğinden, mükemmelliğinden bahsetmiştir ki. esasen bunun hakkında şimdiye kadar muhalefetin bir tek söz söylediği yoktur. Eğer Seçim Kanunu, İlmi Heyetin hazırladığı esaslar dairesinde çıkacak o-I lursa. Seçimler kanunun temi -natı altına alınmış olacaktır. Demokrat Parti mahfilleri de bu fik- __________ _ «««-
rin aksini iddia etmemişlerdir; çün- , nnde geçmiştir.
kü İlim Heyeti Demokrat Partinin Demokrat Parti üyelerden Ham-ı tasarısında ileri sürülen bir çok de- , di Bulgurlu ile Abdulah Gedlkoğlu
| ten erkânına verilen ziyafete
I fedildiğini etraflıca izah etmiş bu 20 bin liranın Halkevleri ve
mitingi
ir (Baştarafı Birincide) meğe muvaffak olmuşlardır. Böylece bir komediden ibaret neticesiz plebisit yapılmıştır. Bu vaziyet hem kilise hçm de bütün Yunan gençliği tarafından desteklenmektedir. Yunan Üniversiteleri neticeyi ve hakikati düşünmeden mitingler yapmak'
Üniversiteliler, Meslek Okulları. Genç Liseliler, Anneler, Babalar. Kardeşler.
Bütün bunlara cevap olnıbk üzere bir miting tertip etmiş bulunuyoruz. Kıbns hasreti artık dayanü -mıyacak kadar yüreğimizi sızlatmak tadır. Kıbrıs'a sevgimizi Atina gençliğine teessüfümüzü ve dünyaya hak kımızı bildirmek üzere sen de bu mitinge katıl'.
Biz Türk gençliği olarak Kıbrısa komünistlerin yerleşmesine asla müsaade etmiyeceğiz.. ,(ı,
Atatürk diyor ki:
-Komünizm her görüldüğü yeyde ezilmelidir.»
Arkadaş senin de kalbjn bu iman la çarpıyor. Senin de damarlarında Kıbrısta şehit olan dedelerinin kanı dolaşıyor. Kıbrısa bağlılığını belirtmek için 18/1/1950 Çarşamba günü 11.30 da Zafer Meydanına gel... Sesini. hakka dayanan sesini dünyaya duyur!...
Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin, Dönersek kabbey7z, Kıbns yolunda bir azimetten. Tertip Heyeti .
Bir nutuk vesilesile
ir (Baştarafı Birincide) srndan adeta ürkmüş ve endişeye kapılmış olduğuna hükmetmek za« rurî oluyor. Bundan teessür duymakla beraber; gürültü, kavga ve kargaşalıkların Halk Partisi içinde kimler tarafından arzu edildiğini hepimize öğretmiş olması bakımından, Kayseri nutku, faydalı olmuştur denilebilir. Çünkü bir marazın tedavisinde teşhis esastır; ve Kay-seride konuşulanlar partiler arasında nîfak yaratan hüviyetin teşhisini kolaylaştırmış bulunmaktadır,
Bu netice karşısında her iki partinin seçim devresini huzur İçinde geçirmeyi candan istiyen unsurları simdi mücadele hedeflerini tayinde birleşmekte zorluk çekmiyecekler-dir.
Biz kendi kendimize soruyoruz: Şayet; bir aralık zannolunduğu gibi 35 Iîk bir gruplaşma oldu îdiyse, ve şayet bu grupun Halk Partisi i-ç-indeki rolü muhalefeti yok etmek maksadiyle girişilen baskı ve şiddet politikasını tenkit ve tadil etmek içliyse; o halde, vaktiyle bu grupun başında görünenler, neden şimdi o zamanki hükümetçe düşülen ağır hataları benimsemekte bu kadar tehalük gösteriyorlar?
O zamanki hükümeti bir dereceye kadar mazur görmek mümkündür. Çünkü onlar ömürlerini tek parti içinde yaşamışlar, siyasî hüviyetlerini tek parti sistemi içinde edinmişlerdir. Onları bölye bir siyâsî mazi ve mektebin adamları olarak mütalea etmek ve bir dereceye kadar mazur görmek mümkündür. Kaldı ki: hatta Bay Recep Peker dahi bugün eski mevkiinde olsaydı, kanaatimizce, o zamanki hareket tarzını ihtiyar etmezdi. Çünkü o günden bugüne aradan seneler geçmiş, memleketimizde mühim gelişmeler, esaslı zihniyet değişiklikleri yer bulmuştur.
O halde, mazinin mesuliyetlerinde hisseleri bulunmadığını iddia e-derek ortaya çıkan bu 35 terden bazılarına şimdi ne oluypr?
Bütün dâva, mes'uliyetlerine iştirak etmedikleri ve fakat varlıkların dan faydalanmaktan da geri kalmadıkları Halk Partisinin kuvvetleriyle ikbale erişmekten mi iba-retti?
Kayseri nutku bize brr kere daha anlatıyor kİ ne 35 1er ortada kalmıştır, ne de dâvaları...
Bu nutuktan çıkan diğer bir mânâ da şudur: Anlaşılan bunlar Halk Partisinin seçimlerde kazanmasnnn ancak Demokrat Partiy'i mümkün olduğu kadar kötülemekle ve şiddetli tahriklerde bulunmak suretiyle Demokrat Partiyi hatalara sev-ketmeklc mümkün olacağını zannediyorlar. Yahut da; Halk Partisi 1-çinde maziyi devam ettirmek zihniyetinde olanların ekseriyeti teşkil ettiğine kani olarak şimdi de bunların öncülüğünü yapmak suretiyle taraftar kazanmayı, ekseriyet elde etmeği düşünmekte, bu yoldan daha yüksek mevkilere gelmeyi ümit etmektedirler. ,
Fakat acaba, giriştikleri bu şahsi ikbal mücadelesinin bedelini ve bahasını memlekete ödetmek yolunfla olduklarının farkına x almıyorlar mı? Veya herhesin bunun farkında olduğunu anlamıyorlar mı?
Adnan MENDERES
ı mokratik esasları aynen kendi tasa- Vali Avni Doğanın hususî muhase- ’bi hususî muhasebe bütçesinden 20 nsına da almıştır. . ye ajt bulunan binada kireci oldu- j bin liralık tahsisat ayrılmıştır-
I Nihat Erim bu kanunun methi- ğunu ve kira bedeli de senelik 300 | Bundan sonra Halk Sandığına, yesini yapıyor. Ve yeni konun ka- .ih-0 bulunduğunu, buna rağmen bütçe komisyonu tarafından veril-ı x..ı «hükümetin döşeme ve demirbaş tamiri için 500, mesi teklif edilen bin lira, Demok-
rat üyelerin istekleri üzerine on bin liraya çıkarılmıştır.
Gündemde müzakere edilecek başka bir mevzu kalmadığından Cumartesi saât 10.30 da toplanmak üzere toplantıya son verilmiştir .
suallerini
Emniyetin verdi. Ve da: «Tev d ir. Ancak undaki gö-
tahliye talebinin reddini is- umitbal^t»; fakat bu sözler aynı* ki*
kilinin her iki istek ve cevaplandırarak Milli rpâhiyetine dair izahat
tahliye talebine karşılık ,kif; tedbir ve takdir işit biz sanığın tevkifi hyl-.k rüşümüzü daha evvel
bul edildikten sonra „„_____ ____
iktidarın seçim ve oy işleri üzeriu- , aydınlatma için 1500, de doğrudan doğruya ne bir tesiri, . -cı-vc ne de bir yetkisi kalmıyacaktır» di- , nağı müstahdeminine iaşe yur. Bu sözler güzeldir. Caziptir, —’- *r-1:-----:-----)- J —
ısıtma için
1500. te'efnn için 1500 ve Vali Ko-___X- —'—,e bedeli olarak Vali emrine nakden 2000 lira ' i cem’an 7 bin lira tahsisat ko-
- x«n.nı, mu ajuı ki ceman « Din ura iansısat k
delillerden çıkanldıgı, kanunen tedı. Bu ırada Reşn( Aydınlı ye- Mmandj, n« seçimlerindeki kanun- nulmasınm hic bir suretle tecviz aneforilmplc l:(nm "Pİirken hıı hır rınrtpn fırlıvnrak AH .1. ırk I _____: ... • )_• ___J. -
gösterilmek lâzım gelirken, bu hu- I rinden fırlıyarak Allah’tan kork- j ja seçjm’ susta tek bir vakıa veya delil göste- | diye bağırdı. ! -
rilmemiştir.
2 — Davacının delili olmak üzere iddianamede gösterilen şey. Milli 1 Emniyet Başkanı Naci Perke’ın şa hadetı ve Başbakanla görüşmeyi tes bit ettiği bildirilen plâklardır
Naci Perkel’in bu husustaki bilgi leri muhtelif yazı ve rfadekrrie tes bit olunmuştur Kendisi aavada bir , ,abtddcn ziyade, ifade ve yaz/laıı nin sıhhatlini iddia zaruretinde
i bulunmaktadır. Müvekkilimizin bu j zata «teair- eiınesi ihtimali kabul e-dlemez.
Başbakanla konuşmayı tesbit e -den plâklar ise. orijinaller, kopyaları... Tamamen hükümetin elinde-
I diı Bunların, müvekkilimiz tara , fından herhangi bir suretle ortadan kaldırılması aklen mümkinattan değildir.
Şayet, dosyada adları geçen zat-] ların şahadetlerine tesir ihtimali düşünülecek olursa, bunların bir , |nyşıu uuuu 1?1VC11 Xilıvı,ltl kısmı, müvekkilimiz aleyhinde dâ- | titriyerek mikrofonu kapadı..


Bilâhara müdahil vekili Nııred i tesiri yc yetkisi olduğunu da din Ardıçuğiu Aydınlr- â hii' U.iıl.:r da bulunarak Bir ölünün üzerine ı yürümek istemiyoruz. Kenais! bh'I akrep gibi intihar etmiştir. Ortalığı |
ı velveleye veren sanık kaçar h^ttâ lıudut haricine kaçar. Fakîrt delil-
I leri yok edebilecek istidatta değil-1
I dir. Tahliye talebihin reddini isterim- dedi, bu sırada Aydınlı ayağa kakllhtı ve ağlar gibi konuşmaya
I başladı. Mahkeme salonunu derin bir sükût ve merhamet hissi kaphr
| mıştı. Aydınlı: «Henüz sanık mev j kiindeyim. Halbuki Ardıçoğlu beni
I mahkûm olmuş gibi gösterdi. Gülerim. Akrep olsa olsa bunun dışında
I olanlardır. Kendileri gibi Türk ta rihine (Kızıl Sultanlar) diyenlerden değilim. Hatırlatırım. Fatihte bir
i Millet Partili (İnönü... Sen şusun...-' Bir gün seni Çankaya eteklerinde sehpa kurup asacağız) diye konuşmuştu ve bunu işiten Hikmet’ Bayur
vaya müdahale talebinde bulunmuşlardır.
Diğerleri ise, Naci Perkel’in maiyetinde olan üç zattan başka, bir milletvekili, bir eski Meclis başkanı, halen bir partinin Genel Başkanı o-lan eski bir Başbakanı ile bugürjkp Başbakan'dan ibarettir.
Müvelölimizin mevkufiyetini idame ettirirken ileri sürülmüş bq .sebepte ısrar, bu zatları, tesirlerle tfa-1 delerinden dönecek insanlar gibi ithama maruz bulundurmak olur. Biz, zihinlerde hasıl olan bu ithamın da devamına razı değiliz.
3 — Dâva, bir iftira Müvckilimizin, suçsuz bildiği bazı kimselerin bazı suçları işlediğini ihbar ettiği iddia oluntnak-tadır.
C. M. U. K. nun 151 mcı. madde-., «Suçlara dair ihbarların» ne şek*1 Ou yapılacağını tayin etmiştir. Bu hükme göre ihbarlar «Yazılı, veya «Şifahî» olur. -Şifahî ihbarlar üzerine zahit varalcpsı tutulur..
Konuşmayı tesbit ettiği iddia o* lunan plâklar ise, kanundaki zabıt varakası tabirine giremez. «Plâkların. zabıt varakası yerine konamı-yacağı husus, bizzat tarafınızdan ve sarahatle kabul buyurulmuş olduğundan. başkaca delil getirmeğe ihtiyamıcız kalmamıştır. Bu kabul keyfiyeti, plâkların tarafımızdan tetkiki talebimiz üzerine, savcılıkça verilen 9/12/1949 tarihli mütale-da ve tarafımızdan verilen 10/12/ 1949 tarihli red kararında sarahatle görülmektedir.
Hâdisemizde, «ihbar zabıt varakası- mevcut olmadığına ve -plâkların. da kanundaki «Evrak, veya Varaka, lardan sayılamıyacagı gerek yargıçlığınızın ve gerekse üst mercilerin içtihadile tebellür ettiğine göre, ortada şekil bakımından da -îhbar keyfiyeti mevcut değil dir. Mücerred bu hal, dâvanın esasından çürük bulunduğunu göster-ı meğe kifayet eder. Çürük bir dâva ile de bir şahsın hürriyeti tahdid o-lunamıyacağı, kanun'un sarih emir-lerindendir.
Bu itibarla, yukarıda sayılan sebeplerden dcjlayı, müveHilin^.zîn ı mağduriyetinin temadi etmemesi için bihakkın tahliyesine, olmadığı i takdirde kefâletle tahliyesine karar verilmesini bilvekâle ric.'i ederim.
Reşat Aydıplı Vekili Avukat
Mehmet Emin Akyüz - Ru-«ırada savcı söz aldı Sanık ve-
Bu sırada duruşmaya ara verildi. Ve 10 dakika sonra tekrar başlandı.
Ve tahliye talebinin reddine, Milli Emniyet Başkanı Naci Perkel’in şahit olarak dinlenmesine, diktafonun dinlenmesine ve duruşmanın 23 Ocak Pazartesi günü saat 14.30 a talikine karar verildi.
Orduda iki
dâvasıdır, olduklarını
r_ ve oy işleri üzerinde üiikû-1
■ metin, iktidarın doğrudan doğıruya biri nevi itiraftır. O 1U4R seçimleri ki,
: bugünlerde iik defa olarak, bir ta- | | raftan Devlet Bakanı Cemit Sait (
Barlas’m, diğer taraftan C. H. P. * (Baştarafı Birincide)
• Genel Sekreter Yardımcısı Cevat sadece istatistik rakamlarına göre ı Dursunoğluııun nutuklariyle gökle- j yaparak bu yılın rakamlarına tesir re çıkarılmış, ve iktidar -partisinin | | bu seçimlerle şeref kazandığı ilân
i olunmuştur!
Bu ilân gözönüntle bulunurken
1 2t Temmuzdan ağzı yanan vatandaşların. yeni kanunun tatbik şeklinden endişeye düşmemeleri kabil ı
1 olabilir mi?..
Hadi, bu, istikbale ait bir meşe- {
1 ledir, diyerek şimdiden münakaşa- , sini etmiyelim. Fakat Nihat Erim, *
1 iç politika meselelerinde izah yaparken doğrudan doğruya sözü, bu Seçim Kanunundan, iktidar mahfillerince «Millî husumet andı,, diye ad bandırılan büyük kongre kararına getiriyor. Ve oradan Demokrat Partiye taarruz zıpkıulannı batırmağa l/aşlıyor,. Ve bu karan, hakkına ra-' zı olmıyanJarın zihniyetine bir de-
lil olarak gösteriyor.
Halbuki, gayet açık bir hakikat-
1 tır ki, bu karar, hakkına razı ol-mıyanların değil, hakkını anyanla-
3 rın, hakka ve kanuna riayeti pren- , a sip halinde muhafazaya azmetmiş olan kimselerin zihniyetinin bir ifa-' ! (leşidir. Biz, bugün bu kısa maka-1 iemizde tekrar bu mevzua dönüp ı büyük kongrede alınan kararların ! münakaşasına girişecek değiliz. Fa-| kat Nihat Erimin, 22 Haziranda top-1 lanan büyük kongreden çok sonra ı hazu-lanan, Seçim Kanunu tasarısına dayanıp da böylece kongre ka-
T. Bakanlığında Basın toplantısı
tenzil edilecek yekûna ithal edilmeyen fakat normal zamanlafın ticaret muvazenesinde yer almıyacak olan hububat ithalâtına da işaret etmek gerçek ve normal muamelelerden mütevellit ticareti muvazenesi farkını tesbit için faydalı olur. Bu ithalâtın Türk lirası mukabili de 28 milyondur. O halde normal- fark 32 milyon gibi muvazeneye yakın, bir açık ifade edecek miktardâdır. diyerek sözlerini bitirmiştir.
Bu mukayese ve mütaleanın 949 Kasım ayı sonuna kadar olan rakam lara dayanmakta olduğunu nazara alan gazeteciler dış ticaret dairesi reisinden: -Bu açığın 12 inci ayın sonutıda büsbütün kapatılacağım limit edip etmediğini sormuşlardır.
Reis: Aralık ayının istatistik rakamları henüz elimizde bulunma makla beraber ihracat seyrimize bakarak bu farkın da ortadan kalkacağını tahmin ediyorum..
Geçen yılın Aralık ayındaki fiili, ihracatımızın 79 milyon liralık olmasına mukabil; ay*nı ay içinde verilen ihracat lisansları ve menşe şahadetnamelerine nazaran bu yılın ki’101 milyondur. Bunlardan bir kıs mı o ay İçinde tahakkuk etmese bile — ihtiyatlı olarak konuşmak rşar tiyle— 90 milyon liranın üstünde ih facat yaphıış olacağımız söylenebilir. Bu nevi az çok müavezeneye varan bir rakama ithalâtın tahdidi gibi kolay ve piyasayı tazyik eden bir tedbirle değil; ihracatın arttırılmâ-ı sı suretiyle varılpııştır. Meselâ bu yılın —mukayesemize esas ölhn— : Kasım sonundaki ithalâtı kıymet olarak 741 milyon lira; miktar olarak da 1.074.816 tondur. Geçen yılın 1948 senesinin 12 inci ayı sonunda; ı yani bu yıla nazaran bir ay fazla-siyle yıltfs durumu kıymet olarak 770 milyon lira: miktar olarak da 881.000 tpndur. İhracatta da bu yılın 11 aylık durumu kıymet olarak 591 milyon lira, miktar olarak da 896.000 tonuna mukabil, geçen yıla ait rakamlar sıraslylc 551 milyon li-ı ra ve 880.090 tondur.
iktidar ^partisinin | ecjen özel unsurları nazara almazsak ’ " vereceğimiz hüküm tam bir gerçe-
ğin ifadesi sayılamaz. Bu itibarla 149 milyonluk aleyhde farkı tevlid I eden ithalât miktarının üzerinde durarak bunu tahlil etmek ve içih-| de tediye muvazenesine aksetmiye-I cek unsurlar varsa bunları ayıkla mak icab eder. Bu yılın ithalât ra | kamları arasında bu neviden unsuı-I 1ar geniş nisbette yer almıştır. Bu | unsurlar şunlardır:
1 — Marshall yardımından ithal edilen malzeme.
2 — Tiraj haklarının Kasım ayı sonunda kulanılmış olan kısmıdır., dedikten sonrâ bu iki unsurun bir kısmı bizi döviz tediyesine mecbur etmemiş olan; bir kısmı mukabili ödenmemek üzere; bir kısmı da ü-zun vadeli ve taksitli tediyelerle ö-denecek olan ithalât olduğunu belirten Ozansoy sözlerine devamla:
«İstatistik rakamları; mem-ı leket^ gümrük beyannameleri üzerinden giren malları tesbit ettiğin-I den bütün bu ithalâtın kıymet tutan yukarıda söylediğim 741 mi.l-I yonluk ithalât rakamının içine girmiştir. Daha sarih olarak görülebilmesi için bunlann rakamlannı da ilâve edeyim: Marshall yardımından —mukayesemize esas olan tarihe kadar— gelen malzemenin Türk lirası olarak kıymet tutarı 64 milyon lirayı bulmaktadır. Yine o tarihe kadar kullanılmış olan tiraj hakları 13.272.000 dolardır. Bunun Türk lirası karşılığı da Uö milyon lira civarındadır. O halde istatistik rakamlarına göre tesbit ettiğimiz 149 milyon liralık açıktan bu iki rakamın toplamını, yani D9 milyon lirayı tenzil edersek 50 milyon lira olarak görebileceğimiz gergek ticaret muvazenesi farkını elde etmiş oluruz..
Burada mukabili döviz olarak ö-dendiği ve Marshall yardımı ve tiraj hakları ile bir arada etüdü, mahiyeti itibariye doğru bulunmadığı için
------------------------------
Resmi nakil vasıtaları

feci yengin
Sivas, 17 (Telefonla) - Aldığımız _________
naberlere göre Ordu vilayetinde rar]aruu çürütmeğe kalkması han-birbirinden feci iki yangın hâdisesi I gj markla izah edilebilir? Man-olmuştur. Bu yangınlarda dokuz hk siisiie^ni .bir t*afa bırakınız, kişi diri diri yanarak ölmüşlerdir. 1 evvela tarih silsilesine bakalım:
Aldığımız haberlere göre yangın Kongre kararı Haziran ayında a-faciası şu şekilde çıkmıştır; j lınmıştır. İlmi Heyet Seçim Kanu-
Dokuz Ocak gecesi Gurben köyün | nu hazırhğuıa 19 Eylülde başlamış-de Mesut Zarlık isminde bir köy : tır Tasarı şimdi, komisyonda mü-lünün evinden yangın çıkmış ve a* | .zakere edilmektedir. Kanun Büyük teş süratle etrafı sarmıştır. Bu müt- Minet Meclisinden çıkmamıştır. Fa-miş yangın esnasında evde bulunan kat Nihat Erim haIâ der ki: karı koca ve beş çocukları diri diri | . . - .
------— _ —„ a---------- | «Başından sonuna kadar daima yanmışlardır. Hiç kimse kurtulâma- ■ mahkemelerin veya yargıcın eksik-r.,;ş evle beraber İt— 2İmu;-2r_ır. I sjz murakabası altında tutulan bir seçjm işinde şu veya bu partinin, şu veya bu siyasî zümrenin şu veya bu zatın artık ayrıca bir takdir hakkı olabilir mi? Böyle bir hak iddia edenlerin iyi niyetinden şüphe etmek yersiz midir?..
| Şimdi, Nihat Erimin bu sualine
, karşı biz de şu suali soralım: Böyle bir kanun, tasarı halinde ı bile ortada yokken vatandaşların haklarını korumak, kanunlara riayeti esas kılmak için alınmış bir ' kararı, bu karar verildiği sırada, mevcut olmıyan ve hattâ düşünül-| miyen bir kanuna dayanarak kötü-' içmeğe çalışanların iyi niyetinden şüphe etmek yersiz midir? Görülüyor ki, Nihat Erimin nutku, ıbütün iç siyaset meselelerini i avucunun içinde göstermeğe çalışan bir politikacının çok acemi tak-I liginden başka bir şey değildir.
| Bu politikanın Demokrat Parti-| nin son Istişari kongresinden son-I ra yayınladığı tebliğ hakkındaki ma. 'garip sözlerini de yarın münakaşa
lerek Yönetim Kurulunca sözü ge | edeceğiz. O zaman iktidar partisı-çen maddenin kaldırılması veya bu nin sandalya pahasına hâlâ yanlış nun uygulanmasını geciktiren mu , T'41*’ ı.
vakkat maddenin temdidi yolunda |( alınmış bulunan teşebbüsler çoğun- [' lukla tasvip olunmuştur. I
mış evle beraber kül olmuşlardır. | Ayrıca 13 Ocak gecesi de yine Ordu vilâyetinin Uvubey nahiyesinin Çatak köyünde bir yangın çıkmış ve Adem Pamuk’un bir katlı e-vi tamamen yanmıştır. Bu yangında da iki çocuk kömür olmuştur. Bu iki yangın da Ordu muhitinde büyük , bir dehşet ve teessür uyandırmıştır. Yangınlarda bir kasıt bulunup bulunmadığı üzerinde savcılık tarafın dan tahkikat yapılmaktadır.
İki ailenin tamamen mahvolmasına sebep olan yangın hâdisesi hâlâ esrarını muhafaza etmektedir.
Baro Genel Kurul
★ (Baştarafı Birincide) ve bu temenninin B. M. Meclisi ile ilgili Bakanlıklara arzı için Baro Başkanının görevlendirilmesi hakkında bir karar alınmasına dair verilen takrir oy çokluğu ile ıeddedi-

yoldan ayrılmak istemediği ve bll-i etiğini okuduğu daha iyi aulaşıla-I çaktır.
Mümtaz Faik FENİK
ir (Baştarafı Birincide) I
Sayı 640 — 28/4/1947 Baş Müfettişliğe
Belediye teşkilâtına dahil baz:; şube müdür ve memurları hizmet kamyonetleri ile evlerine gidip geldiklerini görmekteyim.
Malûm olduğu üzere hizmet kam yonetleri sadece dairede hizmet yerinden daireye gidip gelecek ilgili memur ve hizmetlileri taşımaya mahsus bulunmaktadır.
Ancak başkan yardımcıları ile fen müdürü günün erken saatlerinden geç vakitlere kadar kendi sahalarına ayrılan işlerin kontrol ve yürütülmesi için daireye gelmek vc | diğer hizmet yerlerinde dolaşmak ve bu sebeple evleriyle daire ve hiz met yerleri arasında saatle gelip gitmek mecburiyetinde olduklarından hizmet kamyonetlerinden devamlı surette istifade etmelerine müsaade edilmiştir.
Diğer bütün şube müdürleri ile
I memurların resmi bir hizmet haricinde ev İle daire arasında hizmet kamyonetlerine binmemelerini ve | bu vasıtaların bahsedildiği şekilde kulanılmamasını da önemle rica ede rim. Vali ve Belediye Reisi
İzzettin Çağpar Bundan bir hafta evvel Belediye Reisi tarafından belediye müdürlük-, lerine gönderilen ve eski tamime , göre hareket edilmesini istiyen yeni bir tamimde de aynen şöyle denil-. mektedir:
Sayı:.
Tgrıb 16/1/1950
Zata Mahsustur. ... Müdürlüğüne
Hizmet arabalarından kimlerin devamlı surette istifade edecekleri tasdikli bir sureti ilişik 28/4/1947 gün ve Yazı İşleri Müdürlüğünün 640 sayılı tamiminde gösterilmiştir,.
Bu tamime göre gereğinin yapıl-. masını rica ederim.
Belediye Başkanı Dr. Ragıp Tüzün
Bu hale göre, sayın Belediye İte*; sinin resmî taşıt yasıtalanhuı nusûsi işlerde kullanıldığına kani olduğu meydana çıkmaktadır.
Buna mukabil Devlet Bakanı Ct’ nul Sait Barlas’uı evvelki gün Me( liste verdiği beyanatta, resmi balarda istenil ’ takdirde Umon almağa dair . ilebileceğin söyle-mesı bek iyenin gönderdiği tarp* min hiç bîı yd, umin etmiyeceğı kanaatini doğurmuştur.
zr
Sayfa r 6

ı

F || 81 I K A Y g n
Tam iki aydır gözleri sıkı sıkı sa-ı rılıydı. Doktorlar; onun bal rengi gözlerinde, çok ufak da olsa, bir güneş ışığının parlaması için bütün gayretlerini sarfediyorlardı.
Fahamet; çok zengin bir ailenin ilk ve son çocuğu idi. Sonsuz bir servetin yegâne sahibi olan bu nazlı mahlûk, feci bir kaza neticesinde ı gözlerini kaybetmişti. Onun; şaha- | ne gözlerini kaybedişi, uzak yakın I bütün tanıdıkların, hatta muhit) -1 rinin günlerce süren mevzuu olmu- I tur.
Genç kız hayattan bezmiş, bütün . ümitleri kırılmış, kendisine sarfe-dilen emeklere, görmeden garip ga- , rop gülümsüyordu. Kendisini tedavi . eden doktorlara:
— Ne oltır doktor... diyordu. Beni halime bırakın. Hayatımdan . memnunum, size ufak bir şikâyette • bile bulunmuyorum. Bilmiyorum ki j neden bu kadar emek sarfediyorsu- • nuz, yine bilmiyorum ki neden ba- j na, hayat denen o rüya dolu, ihti- , rasla, şehvetle hasılı bin bir türlü ; iğrenç şeylerle cilâlanmış tabloyu ) tekrar seyrettirmek istiyorsunuz? Yalvarırım size... Bırakın benim ] yakamı, açın şu gözlerimdeki sargı- ı lan.. Bundan sonra güneş ışığının, j baharın, laşm, yazın, bütün güzelliklerin, rengin, kokunun benim için ebediyen görülmeyecek şeyler olduğunu ben bilmiyor muyum sanki?., *
Zavallı Fahamet, bunları söylerken hiç de samimi değildi. Deli gi- ‘ bi.sevdiği sonbaharın solgun güzel- , liğini, hafif bir rüzgârla teker te- ‘ ker dökülen sarı yaprakların ölü- j şünü, gülleri ,solan dikenli bir dalda • dertli öten bülbülü seyretmemek, ‘ onun için ölümden de beterdi. Şüp- ? hesjz Ölüm; bundan çok daha iyi ve . insaflı hareket ediyordu. Hiç olmazsa ( pençesine taktığı varlığı, bir anda ruhsuzlaştırır, onun daha fazla kıvranmasına tahammül edemezdi.
Halbuki hayat...
Her saniyenin zehirini ayn ayrı ] tattırıyordu. i
Nihayet beklenen gün geldi ve sar ; gılar açhdı. Fahamet gözleri kapalı ( karanlık bir odada bulunuyordu. Biraz sonra kalın siyah perdeler açıl- ] dı ve müşfik bir el saçlarını okşadı:
— Aç gözlerini yavrum... (
Genç kız gözlerini açar açmaz acı ı acı haykırdı:
— Görmüyorum! Görmüyorum!... ;
Ve hayat onun için sonsuz bir geceden başka bir şey değildi artık.

Genç kız bütün günlerini bahçenin kapıya yakın bir köşesine koydurttuğu salıncaklı sandalyesinde geçiriyordu. Ara sıra gelen arkadaşları, bazan da hizmetçi kız ona roman okuyor, avutmıya çalışıyorlardı. Fakat o gözleri bakan, yürüyen, hareket eden, cansız bir ma-kina idi.
Bir gün kulaklarının dibinde beliren sıcak bir nefesle irkildi ve ileri doğru uzanan eli tıraşsız bir erkek yüzüne temas etti. Sanki gözleri görecekmiş gibi; bütün kuvveti -le o tarafa bakıyor, fakat karanlıkta uçuşan yıldızlardan başka bir şey göremiyordu. Ertesi gün yüzünıİ görmediği bu insan konuştu ve o-na geçmişten bir çok şeyler anlattı. Fahamet gün geçtikçe bu meçhul sesin kuvvetine kendisini kaptırmış yaşayıp gidiyordu. Artık renksiz yü zünde gelip geçici bir gülümseyiş dolaşıyor, her şeye o kadar hırçınlaşıp kızmıyordu.
Yine bir gün durmadan konuşan, sıcak sesiyle nükteler anlatan varlığın ellerini tutarak yalvardı:
— Ne olur bana anlatın... Siz kimsiniz? Neden benimle bu kadar çok meşgul oluyorsunuz? Hem siz benim içimde yaşayan şeyleri nereden bilip anlatıyorsunuz? Benim derdimi nasıl oluyor da içinizde hissediyorsunuz?
Yabancı adam uzun uzun güldü:
— Ben, muvakkaten, yani sizin gözleriniz açılıncaya kadar, sizi eğlendirmek için kiralanmış bir insanım. Aldığım paranın hakkını ö-demek için size yaptıklarım az bile... Yarın ücretimi alınca çekilip gideceğim. Uzakta da olsam Allaha daima dua edeceğim ki gözleriniz bir an evvel güneş ışıklariyle kamaşsın. Hem bilir misiniz? Hayatta körlükten fena, körlükten feci hiç bir şey yoktur. Neden diyeceksiniz... Bakın anlatayım... Meselâ: bir insan kötürüm olur, köşede oturur.
Fakirse penceresinden seyrettiği şeylerle kifayet eder. Ya zenginse... altına kendisini gezdirecek bir araba yaptırır. Biner üzerine istediği yere gider gelir. Sağırsa, hiç bir şey anlamıyorsa çekilir odasına, a-lır eline bir roman, kalbinin kulağı ile dinliyerek, duyarak okur avunur. Sonra daha sıkılırsa tabiatın r özellikleriyle başbaşa kalmak için ı ulara doğru gezmiye çıkar, etrafı seyreder, biran kederini unutur.
I 1 ör ulursa!... İşte iş o zaman değişir... Köşçye oturup penceresinden uzakları seyredemez, elleri tutar, ayakları yürür bir yere adım atamaz. Baharın yeşilliklerini, kışın fırtınasını borasını göremez. Şimdi siz söyleyin bakalım... Bu inşan, ne ile teselli bulsun?... Herkesin babası sizinki gibi zengin değil ki yavrusuna bir eğlence tutsun... Sizin ıstırabınız yine bir dereceye kadar azdır. Etrafınızda sizinle beraber kör olan, sizinle beraber ağlayan, gülen hasılı ıztırap çeken bir insan halkası var. Ya yalnız, kimsesiz olanlar... Bunları hiç düşündünüz mü?
O gün Fahamet yalnız kalınca hizmetçi kızın ellerinden tuttu, ay-lardanberi ilk defa gülerek konuştu:
— Çok yakında gözlerim açılırsa bu genci hiç bir yere yollamıyaca-ğım. Ah!... Gözlerim açık olsa da onu bir defa görebilseydim Fatma. Kimbilir yüzü nasıl sıcak hatlarla doludur. İnsan, sesiyle bu kadar teselli buluyor. Ya her dakika yanında bulunan bir insan olsaydım?... Biraz evvel gideceğini söylediği va kit... içimde bir şeyin burkulduğu-nu, kırıldığını zannettim. Babam çok fena yaptı. Keşki bana bu adamı tutmasaydı... Bu adam çekilir giderse ben ne yapacağım o zaman Fatma?...
— Neden bu kadar üstüne düşüyorsunuz küçük hanım? O, sizi eğlendirmek için para ile tutulmuş ve birkaç gün için de safaletten kurtarılmış bir zavallıdır. Tabii ölünceye' kadar »bizim yanımızda kalacak değil ya...
— Ben istersem babam onu bırakır Fatma...
— Hiç zannetmem küçük hanım. Çünkü o işe yarıyan bir insan de-Sil...
Fahamet ertesi günü iple çekti. Fakat giden avutucu bir daha gelmedi. Bunu üzüntülü bir çok günler daha takip etti. Nafile giden dönmüyordu. Yine ıztıraplı acı gün ler başlamıştı. Zengin baba her yerde adım adım o teselliyi aradı. Üc retini bile almadan kaybolan teselliyi bulmak mümkün olamadı.
Bir akşam Fahamet çok iyi tanıdığı br sesle kendine geldi. Bir ses, onun günlerdir aradığı ses acı acı inliyordu:
— Âmâya bir sadaka... Gören gözlerinizin başı için köre bir sadaka...
Genç kız deli gibi bağırdı:
— Fatma... Konuşan kim?
—’ Bir «hiç» küçük hanım... Zavallı bir kör...
— Bu «o» değil mi?
Fatma, hanımının dizlerine sokulan bir kedi uysallığı ile ona yaklaştı:
— Evet... O Fahamet... Ben bir gün size onun bir işe yaramadığını söylememiş miydim? Eğer o zaman söylemek istediklerimi anla-saydınız şimdi böyle olmazdınız. Si zin derdinizi ancak bir kör anlıya-bilirdi. Ben sizin acılarınızı nasıl bilirim Fahamet?... Dünyada acı çeken iki insandan başka birbirini anlıyan ne vardır ki...? O da sizin gib ibir kördür... O da sizin gibi hayatı gece olan bir zavallıdır Fahamet...
Kaybolan bir çift bal rengi gözün yatağa düşüremediği Fahamet’i bu ses yatağa düşürmüştü ve o ateşler içinde günlerce aynı şeyi sayıkla-mıştı:
— Âmâya bir sadaka... Gören gözlerinizin başı için köre bir sadaka...
O sıcak yatağında bunları sayıklarken, çok uzaklarda, üstü başı perişan, sakalları uzamış, gece gibi karanlık bakışlı bir genç de garip bir şeyler sayıklıyordu:
— Nasıl oluyor da bepim derdimi içinizde hissediyorsunuz? Benim körlüğümü nasıl dile getirerek anlatıyorsunuz?... Deli... Deli... Nereden bileceğim? Anlayamadm mı? Ben de bir körüm de oridart...
Gar Gazinosu
Üts kat salonunda her akşam
Meşhur İspanyol koro atraksiyonu
Solera De Espana
Endeluz bülbülü
PANJİTA SERRANO
ve
JOSE CASTRO
iştirakile
Her pazar saat 17 de matine
ISOSYAL KONULAR:
Çocuklara mahsus Adalet mekanizması
Kendine gazeteci süsü veren şahış
Rasim Tınaz adında biri hakkında yapılan tahkikat neticelenmiş, hazırlanan dosya Savcılığa verilmiştir.
Verilen malûmata güre, Rasim Tınaz, bundan bir müddet evvel «Türkiye Esnaf - Ticaret Dergisi, namiy-le bir imtiyaz almış, kendisine abone memuru süsü vererek Babaeski* de bazı vatandaşları abone kaydet -1 miştir. Rasim Tınaz, verdiği makbuzlara bazan «Celâl», başan da «Cemal. imzalarını atmıştır. Bu hareketinden dolayı Babaeski Asliye Ceza Mahkemesince bir ay 20 gün hapsine karar verilmiştir. Böyle bir suçtan dolayı gazete veya mecmua çıkarmak imtiyazı almaması icap ederken, Rasim Tınaz bu defa da «Türkiye Ticaret Gazetesi, adiyle yeni bir imtiyaz almıştır. Keyfiyet anlaşılmış, hilâfı hakikat beyanname vererek gazete imtiyazı almak suçundan dolayı Adliyeye verilmiştir^
Ankara Kulübünden
Kulübümüzün yıllık Genel Kurul toplantısı 22 Ocak 1950 Pazar günü saat 14 de Posta caddesindeki Ankara Ticaret Odası Salonunda yapılacaktır. Sayın üyelerin teşrifleri rica olunur.
Ankara 4. üncü İcra memurluğundan Satış İlânı
Bir borcun ödenmesi için haciz e-dilerek satışına karar verilen Ankara Yeni Hayat mahallesinde 459 ve 478 sayılı evlerin Ağazının birinci arttırması 8/2/1950 gününde saat 12.30 da ve muhammen kıymetinin % 75 ini bulmadığı takdirde ikinci arttırması 9/2/1950 tarihinde 1 inci arttırmada olduğu gibi mahallinde satılacağından taliplerinin orada hazır bulunmaları ilân olunur.
Kartal ve QUADRAT -)
Çizmelerini Tercih Ediniz.
Vatandaş! Rekabetten doğan ucuzluk işte böyle olur pahalılıkla mücadele ediyoruz. Çizme fiyatları
750 kuruştan değil 5 liradan başlar
Kartal çizmelerinin fiyatları Quadrat çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 25 No.ya kadar 700 Krş. 20 "N j.dan 26 No. ya kadar 500 Krş.
26 » 29 » 750 » 23 » 25 . » 750 »
30 » 32 » 850 » 26 . 29 » » 825 »
33 » 34 » 900 » 30 » 32 . » 1000 »
35 . 36 » 1250 » 33 ) 34 » » 1050 »
37 » 38 » 1400 » 35 . 36 » *» 1500 .
39 » 45 » 1900 » 37 . 38 » » 1550 ,
40 » 44 » » 2100 »
Adres: ŞABAN KULAK: Güve Kundura Mağazası
Çıkrıkçılar Yokuşu Saraçlar Çarşısı No. 107
Telefon 11919 (1519)
(T_____TABLET
Satılık EV
Yenişehir Meşrutiyeti caddesi Hatay sokak No..24 de muntazam va güzel bir bahçe içinde çok kullanışlı bir ev «atıhktır.
2 büyük salon, bir fümuarlı şömine, iki büyük yatak odası (bunlar merkezi teshinle ısınır), ayrıca iki oda.
Bahçede hizmetçi odası, kömürlük ve odunluk vardır. Ev boş teslim edilecektir.
Müracaat 24627 Basri Aktaş.
İlân
Ankara Askerlik Şubesi Başkanlığından:
(1843)
1031 Doğumluların yerli olanları ile bu doğumlu olup yabancı olanların şubemiz bölgesinde oturanların ilk yoklamaları 20 Ocak 1950 tarihinden itibaren başlanacaktır. Bu gibilerin iki fotoğraf, Nüfus Cüzdanı ve san'at veya memuriyetlerini bildirir mahalle muhtarlarından a-lacaklan ikametgâh ilmühaberlerile birlikte şubeye her haftanın Pazar tesi veya Cum^ günleri gelmeleri İlân olunur. (355) - (26)
İngilizce Mütercim alınacak
Deniz Kuvvetleri Komutanlığından
Merkezde çalıştırılmak üzere müsabaka ile İngilizce bilir bir mü -tercim alınacak ve sınavda göstereceği ehliyete göıe 70 liraya kadar asıl aylık verilecektir.
Memurin Kanununun 4 üncü maddesinde gösterilen nitelikleri haiz olan isteklilerin, 30 Ocak 1950 tarihinde yapılacak sınava girebilmeleri için ,21 Ocak 1950 tarihine kadar lüzumlu Belge, Haltercü -mesi ve .fotoğrafları bağlı dilekçeleri .ile M. Savunma Bakajibğı Deniz Kuvvetleri K. Personel Başkanlığına başvurmaları. (364) - (30)
Büyük - Britanya’nın, düşman işgali altında yaşamış diğer Avrupa memleketleriyle paylaşmakta olduğu İkinci Dünya Harbinin kötü miraslarından biri, gençler arasındaki cürüm ve cünhaların artışıdır. Bu, aile hayatının yıkılışının, ebeveyn disiplininin gevşemesi ve çocuk üzerinde daha yaşlı kardeşlerinin tashih edici tesirlerinin yokluğunun br neticesidir. Fakat şimdi barış avdet etmiş olduğu cihetle, meselenin azimle ele alınması lâzımdır, zira saflarında, cemiyet kanunlarına aykırı bu meylir ' lirmiş bulunduğu nesiller yarının Avrupa devletlerini teşkil edeceklerdir.
Büyük - Britanya'da genç suçlularla. yani 8 ilâ 17 yaş arasındaki çocuk ve gençlerle ilgilenen takriben 1.000 özel çocuk mahkemesi kurulmuştur. İngiliz kanunlarında, I cinai sorumluluk yaşı 8 olarak tes-bit edilmiştir. Bu itibarla «çocuk,» il yaşından küçük bir şahıs ve
• genç» 14 üne ulaşmış fakat 17 sinden küçük bir şahıs mânasında kul lanılır.
Çocuk mahkemelerindeki duruşmalarda dinleyici bulunmasında müsaade edilmez. Basın temsilcileri de ancak sanıkların adlarını veya teşhislerine yol açacak her han gi bir teferruatı vermeksizin, duruşma safhalarını nakletmeğe mezundurlar. Basın temsilcilerine teşmil edilen bu imtiyaz İngiliz Kanununun esas prensibine dayanmaktadır. Zira bu prensip gereğince,
• adaletin yalnız icra edilmesi kâfi, değil, adaletin yerine getirildiğinin açıkça ve şüphe bırakmıyacak bir tarzda görülmesi- de lâzımdır. Bu itibarla Basın, halkın gözleri ve kulakları vazifelerini görmektedir.
İngilterede çocuk mahkemeleri u-mumiyetle, basit döşeli, iyi tenvir edilmiş salonlardır. Bu mahkeme o-dasının bir ucunda dar bir kürsü bulunur. Bunun gerisinde 3 yargıç yer alır. Ekseriyetle bu yargıçlardan biri orta yaşlı ve anne tavırlı bir kadındır. Bu yargıçlar, genç suç lularla ilgili dâvalarda tecrübe e-dinmiş, özel evsafı haiz adliyeciler arasından ihtimamla seçilirler.
Bu çocuk mahkemelerinde cere-yen eden tipik bir dâvayı ele alalım : Yargıçların karşısında, hırsızlıktan sanık «Johnny. mevki almıştır. Ayakta durmaktadır. Arkasındaki banketlerde, duruşmada hazır bulunmağa davet edilmiş olan ve belki de o sırada heyecan ve a-sabiyetle kıvranan ebeveyni oturmaktadır. Mahkemenin zabıt kâtibi, mübaşir gibi diğer memurla-riyle polis mensupları, Johnny'nin göremiyeceği bir yerde, salonun arka köşelerinden birinde yer almışlardır.
Polis mensupları, bu gibi duruşmalarda, üniformalarını değil alelâ de sokak elbiselerini giyerler. Tıpkı mahkeme salonunda müzeyyen bir dekor bulunmadığı gibi, duruşmanın seyri de aynı tarzda basit, ve-karlı, fakat tumturaklı merasimden varestedir.
Johnny çaldığını inkâr etmiştir. Bu itibarla dâvasını, yeminli şeha-detler yardımiyle ispat etmek iddia makamına düşmektedir. Daha yüksek mahkemelerde cari aynı şe-hadet usulleri ve ispat sağlamlığı çocuk mahkemelerinde de tatbik e-dilmektedir; fakat her nokta, John-ny’nin aleyhindeki delilerin mahiyetini tamamiyle kavrıyabilmesi için basit bir lisanla izah edilir. Küçük sanık, ikame edilen şahitleri mukabil sorguya çekmiş ve yar gıçlardan aldığı cesaretle, hâdisenin kendine göre cereyan tarzını anlatmıştır.
Fakat Johnny’nin çalmış olduğundan artık herhangi bir şüphe kalmamıştır. Yargıçların cevaplandırmaları lâzım gelen soru şudur : Suçluya ne gibi bir muamele tatbik edilecek? Çocuk, o zamana kadar bu gibi suçlar işlememiş ve başı derde girmemiştir. Bu hareketi, kasdî bir kötülük veya öc alıcı bir fiil değil, fakat anî bir zaafın neticesidir. Yargıçlar için de önemli nokta budur. Zira ödevleri, Johnny’ nin bundan böyle hiç bir zaman mahkeme huzuruna yeniden çıkmamasını sağlamak, kendisine bu hususta yardım etmek ve yol göstermektir.
Karar vermeden önce, yargıçlar dâvayı 5 gün tâlik etmişlerdir. Bu müddet zarfında «Probation Officer» denilen tahkikat memuru, Johnny’nin aile hayatında, düşüp kalktığı muhit ve arkadaşlar arasında incelemeler yapmış, çocuğun boş zamanlarını nasıl geçirdiğini öğrenmiştir. Aynı tarzda okul kayıtları ve bir ruhiyat uzmanının verdiği rapor da incelenmiştir. Böyle-ce yargıçlar, Johnny’nin cezasını tâyin etmeden önce, küçük sanığın hayat ve karakteri hakkında tam bir malûmat edinmişlerdir.
Diğer dâvalarda umumiyetle olduğu gibi, bu dâvâda da yargıçlar, Johnny aleyhindeki iddianın ispat edilmiş olmasına rağmen, çocuğun daha ağır cezaları hakketmediğini karar altına almışlardır. Çocuk, kendisi üzerinde kötü bir tesir icra etmiş bazı eski arkadaşlariyle düşüp kalkmaması ve eğlence mahallerine sık sık devam etmemesi
şartiyle, bir yıl müddetle denemeye koyulmuştur. Bu tarzda, kendisini kötü hareketlere sürüklemesi melhuz, muhitlerden uzaklaştırılmıştır. Bu şefik karar sayesinde. Johnny aile yuvasına yeniden kavuşabilmiş ve İçtimaî hayatı balta-lanmamıştır. Çocuk bir yıl müddetle muntazam fasılalarla -Proba-tion Officer. e görünmek ve faaliyetleri hakkında rapor vermek mec buriyetindedir. Polisle her hangi bir ilgisi olmayan bu memur, ken-dişine, talep ettiği her türlü nasibe- 1 hat ve yardımı sağlıyacaktır.
Her halde verilecek karar ne o-lursa olsun (para cezası, nezaret, bir ıslahevi veya özel okulda mevkufluk) Çocuk Mahkemelerinin gayesi, çocuğa, kanunlara hürmet c-den bir vatandaş olmasına yardımdır.
İşte bu sebeple İngilteredeki Çocuk Mahkemeleri, cinai dâvalarla olduğu kadar hukuk dâvalariyle de ilgilenirler. Islah kabul etmeyen çocuklar, ebeveynin rızasiyje, mahkeme nezareti altına konulurlar. Aynı tarzda bakım veya himayeye muhtaç çocuk ve gençlere, bu çocuk mahkemeleri tarafından bakim ve himaye sağlanır.
İngilterede çocuk meseleleri, «bu çocuk ne yaptı?» dan ziyade «bu çocuğun ihtiyacı nedir?» prensibine göre ele alınır. Bu tarzda, yeni neslin yoldan ayrılmış çocukları, yarının iyi vatandaşları olmak üzere yetiştirilmektedir.
Şerbet Sütun :
Başkanının tekzibi
★ (Baştarafı 4 üncüde)
Bakın ne diyorsunuz:
•Bazan da fazla yağan karlarla yolların, köylerden merkeze hayvan gelmesine imkân vermiyecek derecede kapanması yüzünden-anormal bir durum hasıl olur. O.vakit,kb-sim de tabiatiyle, diğer •mevsim: ve aylara göre az yapılır.. Demek ki zaman zaman anormal bir durumun başgösterdiğini itiraf ediyorsunuz. İşte bizim de üzerinde durmakistp-diğimiz bu anormal durumdur. Amme işleri intizam ister, insicam ister, bir gün böyle, bir gün şöyle- vaziyetler topluluğun huzurunu ilılpl edici şeylerdir. Ve maalesef .(çaresizlik kelimesiyle ifadeye yeltendiğimiz mutlak bir yokluk zaman zaman kendini hissetirmiştir. Bunu ıs rarla iddia ediyoruz.
Pazar yeri işini sayın Vali ile de konuşmuştuk. Mumaileyh pazar yerinin zaruri olduğuna ve yakında bir pazar yeri tesis etmeyi düşündüğüne dair vaitte bulundulardı. Şu halde sizin yazınızda belirttiğim., imkânsızlıklar varit değildir.
Sokakların lâyıkl veçhile temizlenmediği ve lâğımların sokaklara aktığı bahsinde sizi mazuı- görürüm, sebebine gelince siz ancak o-turduğunuz sokakla, kültür mahallesini gezersiniz, oralan bilirsiniz. Şöyle bir Dere mahallesine, Kaleye, Muradiye taraflarına gidiniz, ondan şonra konulalım.
Mezbahanız olduğumuzu itiraf etmekle beraber hayvanların şehrin muhtelif yerlerinde ve açıkta kesildiği hususundaki sözlerimizi asılsızlıkla vasıflandırıyor ve yalanlıyorsunuz. Halbuki stadyomun sağ tarafında, Hacı İbrahim efendinin evi civarında yığınlarla hayvan kemiklerini gidip görmenizi rica ederim. Yeni ve fennî bir kesim yeri inşasına başlandığına dair hiç bir malûmata sahip değilim. Tebşir ettiğinize göre şimdiye kadar ikmal e-dilmesi lâzımdı. Çünkü kışa girince yarıda kalmıya ve yıkılmıya mahkûmdur.
Elektrik meselesine gelince: Motorun kuvvetini biz de biliyoruz. Bendin zaman zaman yıkıldığı hususu da doğrudur. Fakat af buyurun aziz başkanım; 50 kilovatlık bir dinamoya göre hareket edilmek, e-nerjiyi dağıtmamak ve rastgele cereyan vermemek bu suretle de u-mumî yerlerin, radyo sahiplerinin bugünkü güç vaziyete düşmemelerim sağlamak mümkün değil miydi?
Her ne hal ise, yazımızın -başından sonuna kadar o kadar iyimser davranıyor, olmamış şeyleri olmuş gibi göstererek dertler içinde kıvranan Muş’u mes’ut ve müreffeh gös-termiye gayret ediyorsunuz ki insanın şaşacağı geliyor. Temenni e e lim ki bütün bu saydıklarınız bundan sonra tahakuk etsin. Belde halkı hiç bir sıkıntıya maruz kalmasın.
Sizi, tatlı kuruntularınız ve muhayyel cennetinizle başbaşa bırakıyorum. Bize gelince: Bizim memleket çapında, milyonlar çapında muazzam davalarımız vardır. Beyhude münakaşalarla kaybedecek vaktimi, kalmamıştır. Derin saygılarıım-[ zın kabulünü rica ederim.
Salt Çelikoğlu

Comments (0)