Cumartesi
18
ŞUBAT 1950
Vıl : 1 — No. »s
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Deniseller Caddesi: t
Posta Kutusu: 193 — ANKARA
Telgraf: Zafer Gatetesl Ankara
Başmuharrir tel: .........15619
Yazı işleri, İdare .......15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
şayia:
tiııyürı 2 nci sayfada
MALİ BAHİSLER
Malî Reform ve mükellef psikolojisi
r
Dünkü Bütçe müzakereleri
Artık hiç bir yerden borç alacak_yaziyettejieğiliz Borçlar faslının görüşülmesinde A.
Potuoğlu durumu vuzuhile belirtti Potuoğlu "Bütün menbalar kurumuştur, istikraz, dahilî tahvilleri dahi satılmamaktadır, borç gırtlaktadır,, dedi
Abidin Potuoğlu
Meclisin öğleden evvelki toplantısında başlıyan ve Halkevleri üzerinde tafsilâtını diğer sütunlarımızda okuyacağınız uzun münakaşalar cereyan eden Maliye Bakanlığı bütçesini müteakip öğleden sonraki oturumda devlet borçları görüşülürken söz alan Abidin Potuoğlu şunları söylemiştir:
— «Muhterem arkadaşlar; devlet borçları üzerindeki görüşmemizi u-mumî bütçe tenkitlerimizde belirttiğimiz için burada fazla vaktinizi almıyacağım. Yalnız bir iki nokta üzerinde duracağım.
Sayın Maliye Bakanının bizim bütçe tenkitlerimize verdikleri cevaplarda borçlar üzerinde bir meseleye temas ettiler ve dediler ki: Borçlarımız artmıyor, eksiliyor, diğeri ise boçların millî bünye üze-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Yeni Seçim Kanunu
Halkevleri için tahsisat bu
yılda zorla temin edildi
Dün Mecliste Kemal Özçobanın yaptığı şiddetli ve haklı itirazlar
“Halk Partisi, Halkevlerinin varis-i mutlakı halini almıştır. Halkevlerini ölmeden öldürmüşler, mirasına konmuşlardır. Milletin parasına yazıktır,,

Seçim Kanununda
D.P. nin zaferi
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
eni Seçim Kanunu, artık ' sırf kendi mücadelesiyle elde eden
..k Millet Meclisinden j blr partinin düşünceleri ve kanaat-im. jeriyie iktidar partisinin birleşmiş
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
» eni Se'
W Büyük ------------
!■ çıkmış bulunuyor. Bu kanuna Demokrat Parti mensupları da beyaz oy vermişler ve böylece tasarının son şeklini tasvip ettiklerini göstermişlerdir. Bu suretle a-şağı yukarı dört senedenberi kanun bakımından emniyetli seçim mevzuunda devam eden münakaşalar da son bulmuş olmaktadır.
Bu kanunun, vatandaşlara emniyet verecek bir şekil almasında, vaidli teminatı ihtiva etmesinde Demokrat Partinin yapıcı çalışmalarının büyük bir tesiri olduğu muhakkaktır. Nitekim İlmî Heyet dahi, Demokrat Parti tarafından verilen Seçim Kanunu tasarısını esas olarak almış ve hazırladığı projede bundan hayli faydalanmıştır. Kanunun son şeklinde bazı eksiklikler bulunmadığı iddia edilemez. Fakat heyeti umumiyesiyle son şekil, eskisine göre, çok ileri bir merhale ve gelecek seçimler için mühim bir teminattır.
Kanunun bariz karakteri idare mekanizmasını seçimlerden uzaklaştırması ve onun yerine hâkimlerin murakabesini kabul etmesidir. Bu suretle malımızın, canımızın, ırzımızın ve şerefimizin korunmasını adalete nasıl tam bir emniyetle bırakıyorsak, oylarımızın dokun-mazlığını da ıbu cihaza teslim etmiş oluyoruz.
Demokrat Partinin, Seçim Kanunu mevzuunda iktidar partisi ile beraber bir neticeye varmasını yine bir muvazaa şeklinde tefsir e-denler bulunacaktır. Fakat bu meselede tayin ettiği kanunî ve hukukî hedeflerin mühim bir kısmını
Kanunun kabulü ve izmirdeki müsbet akisler
İzmir, 17 (Telefonla) — îç politikada daima anlaşmazlık mevzuu teşkil eden Seçim Kanununun ittifaka yakın bir ekseriyetle B. M. Meolisinde kabuÜ edilmesi İzmirde büyük bir memnunlukla karşılanmış Millet Partisi üyelerinin muvazaa feryatlarına rağmen gönüllerde ferahlık uyandırmıştır.
Bu hususta kendileri ile görüştüğüm D. Parti ve C. H. Partisi idarecileri memnuniyetlerini izhar etmektedirler.
Millet Partisi kurucularından İzmir il başkanı Dr. Mustafa Kentli de bu hususta şunları söylemektedir: (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Kemal Özçoban
Dün Maliye Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında 627. bölümde Halkevlerine ait olan 1 milyon 250 bin liralık tahsisat hakkında Afyon milletvekili Kemal Özçoban söz aldı ve dedi ki:
,— Bundan evvel kabul ettiğiniz 210 bin liralık tahsisatta da itiraz etmiştim. Şimdi aynı
sebepleri 1950 bütçesinin konuşulduğu şu sırada da dermeyan ediyorum.
Halkevleri iddia edildiği gibi kültür vasıtası olmaktan çıkmış Halk Partisinin, propagandasını yaptığı yerler haline gelmiştir.
Esasen hükmî şahsiyeti haiz bulunmadığı için temsil edecek bir organı da yoktur. Yıllardan
beri verdiğimiz milyonlarca lira / hep C. H. P. nin siyasî gayeleri \ , uğruna sarf edilmiştir. Bu bir ( hakikattir, bu bir vakıadır. Bi- ) | naenaleyh vereceğim bir önerge- ' min kabulünü ve hiç olmazsa şu \\ son günlerinizde böyle yersiz bir il parayı vermemenizi rica ederim.. )ı
Özçobandan sonra Halk Par- (( iç (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de) ))
Kızıl metodlu yeni bir duruşma
Macaristan da casuslukla itham edilen bir Amerikalı ve İngiliz
Sanıklar yine itiraf ediyorlar
Büyük Tefrika
3 îJNC'ü ADAM
işgal altındaki Viyana’da geçen bin bir entrika
GRAHAM GREENE’İN MA CERA, İHTİRAS, AŞK VE CİNAYET DOLU BU MÜS TESNA ESERİNİ BUGÜN TEFRİKAYA BAŞLADIK
2 ncide okuyunuz.
Zonguldakta DP. seçim kampanyası
11 idare Kurulu topyekûn faaliyete geçti, İlçelerde toplantılar yapılıyor
Zonguldak, (Hususî) — Zonguldak Demokrat Parti seçim kampanyası ilçeler toplantıısıyle açılmış bulunmaktadır. 11 idare kuru'u baş kan ve üyeleriy’e Zonguldak rneı-kez ilçesi ve Bartın, Devrek, Ereğli, Çaycuma, Safranbolu, Karabük, U-lus ilçe idare kurulları 1 Şubatta Çaycuma ilçeside toplanarak mü -him kararlar almışlardır. Dört saat fasılasız devam eden bu toplantılarda, Bartın teşkilâtı fikir ve hareket birliği yapmış seçime ait esaslı ted birler tesbit etmiştir.
Bu toplantıdan sonra heyet toplu bir halde ve geceleyin otobüslerle Devrek’e giderek ora ilce kongresin de de hazır bulunulmuştur. Yüzü I mütecaviz delege ve binlerce üye-
nin katıldığı bu kongrede, halk caddelere taşmıştır. Kongre başkan lığına, Bartın ilçe başkanı Hüseyin Balık, ikinci başkanlığa da Dr. Beh zat Sıvışoğlu seçilmişler ve başkanlık divanı seçimini müteakip okunan ilçe faaliyet raporu heyecanlı tartışmalara vesile olmuştur.
Mikrofon başında demokrasi dâvasında olan sadakat ve bağlılıklarını ifade eden bir çok köylü vatan daşlar Devrekte C. H. P. diye bir kuvvetin mevcut olmadığını belirtmişlerdir. Konuşmalardan sonra ya pılan seçimde, ilçe idare kuruluna Rıfat Sıvışoğlu, Abdullah Akın. Meh met Kök, Arif Çağlı, Naci Altuğ, Nafiz Tuğcu getirilmişlerdir. Mütea -A- (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
İlk Mektep Öğretmenleri için bir karar
Bakanlık 1 numaralı cetveli değiştiriyor
Aldığımız malûmata göre ilk ckul öğretmenlerinin aylık kadrolariyle ilgili 5283 sayılı kanuna bağlı 1 numaralı cetvelde değişiklik yapılmasına Millî Eğitim Bakanlığınca karar verilmiştir.
Bakanlık 4598 sayılı kanun gereğince halen iki üst dereceden maaş almakta olan ilk' okul öğretmenlerinin sayısının artmakta olduğunu bunların terfi işlemleri tekemmül et miş olduğu halde terfi farklarını a-lamadıklarını ve bu yüzden :nağ -dur olduklarını nazarı itibare alarak bir numaralı cetvelde bazı değişiklikler yapmaya karar vermişti.
İlk okul öğetmenleri kadro sayı
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 2 de)
Orta okul ve
Budapeşte, 17 (a. a.) — «United Press»: Birleşik Amerika.ile İngiltere hesabına casusluk yapmaktan sanık Amerikan iş adamı Robert Vogeler ile diğer altı kişinin muhakemesi bugün başlamıştır. Bunlardan biri bir İngiliz iş adamı, diğerleri de Macardır. Mahkemeye, geçen yıl Kardinal Mindszenty’yi müebbet hapse mahkûm eden yargıç başkanlık etmekteydi. Savcılık makamında, önce Mindzszenty ve dah sonra da Rajk dâvalarında kendini göstermiş olan savcı Alapi bulunmaktaydı.
Vogeler'in Doğu Avrupa bölgesi işleri müdürü bulunduğu Amerikan kumpanyası .İntemational Te-lephoneand Telegraph» ın memurlarından îmre Geger ile devlet me-
muru Zoltan Rado oturumun başlangıcında, İngiltere ile Birleşik Amerika hesabına casusluk ettiklerini kabul ederek suçlu olduklarını bildirmişlerdir.
Geger, faaliyeti hakkında izahat vererek, 1946 danberi Amerikan a-janı olduğunu ve 1949 danberi de Vogeler’e malûmat temin ettiğini söylemiştir. Geger, hizmetine karşılık Macar parası olarak bazı meblâğ aldığını bildirmiştir. Fakat asıl mükâfatın kendisini Birleşik Ame-rikada beklediğini ilâve etmiştir. Sanık sözlerine devamla, Viyana-daki Amerikan elçiliği tarafından firarının hazırlandığını ve hududu aşacağı sırada tevkif edilmemiş olsaydı ailesiyle birlikte kaçacağını
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
I. Akoğlunun katli dâvası
Ayşe Nazireyi ve İbrahim Akoğ-lunu öldürmekten sanık Sabri Po-latın duruşmasına dün de ikinci ağır ceza mahkemesinde devam olunmuş-
tur.
Dün bu duruşmada Akoğlunun karısı Asiye dinlenmek istenmişse de Kıbrısa gittiği için dinlenememiş-
dinamitle adam öldürmek istemiş!
Dinamitle adam öldürmek istediği iddia edilen ve dün tevkif olunan Mehmet Keçeci, adiiyeden çıkarılırken (Yazısı 6 nci sayfada)
lise bitirme imtihanlerı tadil edilecek
Şimdiye kadar yürürlükte olan Orta okul ve Lise bitirme imtahan-
ları üzerinde Milli Eğitim Bakan-
lığı esaslı tadilat yapmak için Talim Terbiye Dairesine geniş selâhi-yet vermiştir.
Haber aldığımıza göre Talim ve Terbiye Dairesi eski imtihan yönet-
menliğiyle elde edilen semereleri
inceledikten sonra şu neticeye var-
Orta okul ve Lise bitirme imta-
hanlarına giren devamlı talebeler ve hariçten bu imtahanlara girenler yeni bir imtihan yönetmeliğine tâbi tutulacaklardır. Buna göre talebe-
ler muayyen ders adedi nazarı iti-
bara alınmamak suretiyle ve zaman
meselesi bahis mevzuu
olmadan
serbest bir şekilde imtihana girebilecekler ve basarı gösterilen dersleı bir hak olarak kalacaktır.
Talim ve Terbiye Dairesi varmış mış olduğu bu neticeyi en kısa bir zamanda Bakanlığa bildirecektir.
Enternasyonal Fuarlar Birliği için çalışmalar
Uviçrede bir sergi açılması için teşebbüslere geçildi
İzmir Fuarı için hazırlıklar başladı
Fuarlar için Ticaret Bakanlığında yapılan toplantı
1950 İzmir Enternasyonal Fuarının geçen yıllardan daha iyi olabilmesi için şimdiden faaliyete geçilmiş bulunulmaktadır.
Bir haftadanberi Ankarada bulunan Fuar Müdürü Ferruh Örel bu
hususta ilgili Bakanlıklarla temas ederek 19 uncu Enternasyonal İzmir Fuarında yapılacak yeniliklere dair plân ve projeler üzerinde açıklamaları yapmıştır.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 3 de)
tir.
• Müteakiben istinabe sureti ile alınan ifadeler okunmuş ve bu arada Ayşe Nazirenin kızı Haticenin ifadesi okunmuştur.
Hatice bu ifadesinde Sabri Pola-
tı tanımadığını fakat evlerine sık sık geldiğini annesinden işittiğini ve katilin de Sabri Polat olduğunun büyük ihtimal dahilinde olduğunu söy lemistir.
Duruşma Akoğlunun eski karısı Asiyenin dinlenmesine ve gelmiyen şahitler hakkında ihzar müzekkeresi çıkartılmasına duruşmanın da başka bir güne bırakılmasına karar verilmiştir.
Bir kamyon 25 metre uçuruma uçtu Samsun, 17 (a.a.) — Dün Samsundan Bafraya gitmekte olan 183 plâka numaralı kamyon, Samsun Fener istikametinde rot çıkmasından dolayı 25 metre derinlikte bir uçurumdan denize yuvarlanmıştır. Kamyon şoförü de dahil olmak ü-zere yedi yolcu ağır surette yaralanmıştır. Yaralılar, hemen memleket hastahanesine kaldırılmışlardır. Şoför muavini Kâmil Yılmaz aldığı yarlardan hemen ölmüştür.
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Medih haftası !
İki taşıl Tasarruf ve Yerli Mali haftası varsa, nasıl Kızılay haftası, Veremle Savaş haftası, Havacılık haftası varsa, Ahmet Emin Yalmanın da bir medih haftası vardır:
Son hafta da iktidar partisi erkânını methetti; Demokrat Partide biraz durdu, ondan sonra çevirdi, Millet Partisi ileri gelenlerini methetti...
Ve nihayet partiler de dama, dedi mi diyeceksiniz?
Hayır şimdi sıra Millî Kalkınma Partisine geliyor. Yakında bu vesile ile kuzulan da methetmeğe başlarsa şaşmayınız!. Hıdrellez de yaklaşıyor. —
YEDEKÇİ
| GÜN GEÇERKEN.
Yeni Gümrük
Pupa yelken
E vet, artık demokrasinin hür " kıyılarına doğru pupa yelken. Gemimizin ıher şeyi tamamdı; kaptanı, tayfası her şeysi. Ama bir tür lü yol alamıyor, suyun üzerinde bocalayıp duruyorduk, çünkü her şeysi tamam olan geminin İyi niyetten dokunma yelkenleri eksikti. Şimdi, bu yelkenler açılmışa benziyor. Rüzgâr da müsait: Nitekim ilk merhaleyi kat'ettik: Seçim Kanunu tamam. Artık engine doğru açılabiliriz.
D. P. nin haklılığı
işte, bir defa daha görüldü ki, Demokrat Parti, körü körüne muhalefet yanan bir parti değildr. Memleket hayrına olan lıer işde o-nu yapan kim, hangi taraf olursa olsun, onunla beraberdir. Ve bunu, fırsat düştükçe, -ki maalesef nadimidir belirtmekle şunu da ispat et iniş oluyor ki; Demokrat Partinin bugüne kadar yaptığı tenkitlerde, ikazlarda, gösterdiği yollarda yerden göğe kadar haklıdır.
Ve tastiki
Sayın Başbakan, iktidar partisi hayatında gerçekten bir dönüm noktası ifade etmesi iâzımgeleıı nutkunda, çok güzel bir deyişle: «Türk milletinin olgunluğuna emin oimak gerekliğini» belirtiyor. Fakat Demokrat Parti, salahiyetli a-ğızlanndaıı, kaç senedir bu hakikati bağırıp durmuyor muydu? Ve kaç senedir, bugün Başbakanın nutkunda nihayet iyi niyete kavuşmuş görünen iktidar partisi değil miydi, aşağı yukarı, «memleket mukaddcratmı ayağı çarıklı halkın eline bırakamayız» diyen, huysuz-
Kojjıtilii'nlhı htkikati
Sayın l'uat Köprülü'nün parti koagrelerüun bîrinde söylediği
Tarife Kanunu
Gümrük ve Tekel Bakanlığınca hazırlanmakta olan yeni tarife kanunu üzerindeki çalışmalar sona ermiştir.
Yeni Gümrük ve Tarife Kanununa göre hazırlanacak listelerle hangi cins mallardan ne miktar güm ıük alınacağı ve bir maldan güm -rük alınacağı zaman ne gibi esasların nazarı itibara alınacağı tesbit edilmiştir.
Tasarı Büyük Millet Meclisine sevkedilmek üzere Başbakanlığa gönderilmiştir.
Yeni tarife kanununun mükellef lere bir çok kolaylıklar saylığacağı tahmin edilmektedir.
HACCA GİDENLER İÇİN
TALİMATNAME HAZIRLANACAK
Hacca giden vatandaşların şimdiye kadar karşılaştıkları zoruklar nazarı İtibara alınarak Dışişleri Ba kanlığmca bir talimatname hazırlanmasına karar verilmiştir.
Hacca gideceklerin durumunu tes bit edecek talimatname Dışişleri Bakanlığında toplanacak olan bir komisyon tarafından hazırlanacaktır.
Komisyon önümüzdeki günlerde ilk toplantısını yapacak ve talimat namenin hazırlanması için çalışmalara başlıyacaktır.
BİR AMERİKAN ÜNİVESİTESİ POLATLI'DA KAZI YAPACAK
nun OU ışwre iu.» ucB..u... , Amerika Pensilvanya Üniversitesi
kanun iki tiirlü hayat yaşar. Biri Millî Eğitim Bakanlığımıza müra kitabın içindeki hayatı; beyhude, mesnetsiz ve passif; öteki müeyyidelerinde ve tatbikindeki hayatı. Elbette Seçim Kanununu bu ikinci hayata namzet kanun diye kabul e-diyoruz ve umuyoruz ki, kanunun getirdiği zihniyet, seçim günlerindeki tatbikat zihniyetinin aynı ol-
Ve emin olun o kadar güç iş değil bu! Biraz cesaret, bir o kadar İyi niyet, her şeyi halleder gider. Bu memleketin (bahtiyar olması için bundan başka çare ve çıkar yol yoktur.
Muhip DIRANAS
İliç unutıılınıyacak, tarihe geçebilecek kuvvet ve gerçeklikte bir sözünü hatırlatayım: «Bizler, bu memlekette münevver geçinenler, bu hal kııı ahlâkiyle ahlâklaşmak mecburiyetindeyiz». Evet, biz halkı ne zannediyorduk bu güne kadar. Bu halkın ahlâkını, bu milletin büyük sağduyusunu anlayabilmek için bile, dört yıl boyunca tartışmak, çırpınmak lâzınıgeldi.
Senet
Başbakanın dünkü nutkunu seçimler için ve ondan sonraki demokratik hayatımız İçin bir senet olarak hıfzetnıeliyiz. İyiye, güzele ve doğruya doğru en hayırhah vâ-idlerle dolu görünen bu nutkun çizdiği yollardan şayet inhiraf etmeğe kalkışırsa, onu iktidar partisinin, tarih ve dünya Önünde yüzüne çarpmak İçin.
Saklı tehlikeler
Seçim kanununun kabulünde iktidar partisiyle oybirliği eden Demokrat Partinin sözcüsü Sayın Adnan Menderes, gelecek tatbik günlerinin nezaket ve tehlikelerine ( işaret etmesini pek güzel bilmiştir. Çünkü elbette tek başına kanun bu işlere kâfi değildir. Bu '
caat ederek Polatlmın «Gordiyom» mevkiinde kazı yapmak istediklerini bildirmişlerdir.
Bakanlar Kurulu da Pensilvanya Üniversitesinin bu talebini kabul e-derek aynı yerde kazı yapılmasına karar vermiştir.
’ Heyet Mart ayında memleketimize gelecek ve .Gordiyom. mevkiinde kazılara bağlıyacaktır.
Kazı neticesinde çok mühim tarihi eserler bulunacağı ve Firik ta rihinin aydınlanacağı tahmin edil -mektedir.
ANADOLU
E BANKASI A S
Milli müesseselerimizin en kıymetlilerinden olan Türkiye Iş Bankası, şehrimiz ihtiyacını gözönlünde bulundurarak Cebecide yeni bir şube açmıştır. Yukarıdaki resim memleketin ticari hayatında büyük rolü olan bu kıymetli bankanın dünkü açılış töreninde bulunan misafirleri, Ajans Müdürünün teşyi ettiğini göstermektedir.
İSPARTA GÜLYAĞI FABRİKALARI BELEDİYEYE DEVREDİLECEK
İsparta milletvekili Kemal Turan Tekel Bakanlığına ait olan gülyağı fabrikasının İsparta belediyesine devri hususunda bir kanun teklifi yapmıştır.
Fabrikanın belediyieye devrine dair olan tasarı Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.
Diğer taraftan bazı şahıslar da fabrikanın kendilerine devredilmesini istemişlerdir ve böylelikle Türk, gülyağcılığını kalkındıracaklarını bildirmişlerdir.
TİCARET BAKANLIĞI YARDIMLAŞMA
DERNEĞİNİN TOPLANTISI
Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı Me mur ve Hizmetlileri Yardımlaşma Derneği dün saat 16 da Bakanlık binasında toplanmıştır.
ı Bu toplantıda bilhassa memur ihtiyaçları üzerinde durulmuş ve Dernek statüsünde bulunan bazı mad-
' delerin tâdili yapılmıştır.
Bakanlık memur ve hizmetlilerin den büyük bir çoğunluğun hazır ' bulunduğu toplantı hararetli tartış malara vesile olmuştur.
Bununla Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı Memur ve Hizmetlileri Yardımlaşma Derneği statüsü kesinleşmiş ve Dernek faaliyetlere başla -mıştır.
YÜKSEK ÖĞRENCİ YURTLARI
VE AŞEVLERİ KANUNU
Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan yüksek öğrenci yurtları ve
DOĞUMEVİNDEKİ HAKARET DÂVASI
Doğumevi Başhekimi Zekai Bu-
rak ile Şekip Engineri arasındaki .... ______ _o . ________ )x.
hakaret dâvasına ait evvelki sayı- aşevlerine dair 1575 sayılı kanun ü-mızda, tanık Mehmet Karabacağın ............
Şahap isminde bir arkadaşı ile ko- I nuşurken Doğumevi Başhemşiresi- | Kanun bakanlıkların tetkikinden nin yalancı şahadette bulunduğunu sonra Büyük Millet Meclisine sev arkadaşından öğrendiğini ve du- kedilecek ruşmanın Mehmet Karabacak ile , müzakeresine başlanacaktır.
zerindeki çalışmalar sona ermiştir.
ve önümüzdeki günlerde
MALÎ BAHİSLER
PULSUZ İSTİDA
Kalafathk idare
Malî Reform ve
mükellef psikolojisi
âl Oca
II lüğe
™ gi k(
âl Ocak 1950 den beri yürür-I lüğe girmiş bulunan dört ver-“ gi kanunu, malî hayatımızın pek mühim bir dönüm noktasını teşkil edecektir. Memleketimizde ilk ■ defa olarak vergi sistemi, muasır ( maliye anlayışına göre tanzim e - j dilmektedir. Bu intikal devrinin, gerek maliye teşkilâtında ve gerek ] mükellef üzerindeki geçici tesir ve ( baskısından sonra, memleketimizin ( medeni seviyesine göre bir şahsiyet f çerçevesinde yeni mali nizamımız kurulmuş bulunacaktır.
Toptan, vergi reformu diye isim lendirdiğimiz gelir, kurumlar, esna ve vergi usul kanunlarının dayan dığı temel kayde, malî nizam ve veı gi anlayışının en ideal ana prensip leridir. Bu arada, memleketimizir de karakteristik hususiyetlerine u yan cezri hüküm ve toleranslarl: tatbik kabiliyetlerine daha geni: bir ferahlık sağlanmasına çalışıl mıştır. Fakat en ideal kayde ve ka nunların dahi o seviyeye varamamı; olan bir zihniyetle tatbik sahasın? çıkarılmaları hemen daima muvaf fakiyetsizlik doğurur. Bu itibarla bir taraftan pek geniş bir mükel tefler sınıfının, diğer taraftan bü tün maliye teşkilâtının azami itina dikkat ve elbirliğiyle çalışmaların icabettiren reform kanunlarınır muvaffakiyet derecesi, tatbikatta ki ahenk ve anlayışla çok sıkı bir surette muvazenelidir.
Vergi nizamı ve malî zihniyeti mizdeki bu yeniliklerin bu sahada ki her türlü güçlük ve tıkanıklıktır halledeceğini sanmak fazlaca haya le kapılmak olacatır. Çünkü ilk dört; kanun hakikî reformun ancak baş langıcıdır. Bunlardan başka hazırlık, laıı bitmiş bulunan Muamele Ve.-gisi ile damga resmi, gümrük resmi hayvanlar, arazı ve diğer münferit! istihlâk vergilerinin de avni sevi ve ye çıkarılarak modern maliye ni zammın icaplarına göre değiştiril mesi iktiza eder. Vergi reformumu zun muvaffakiyetle başarılması şan sı, kanunları tatbik edecek olan mı Üye teşkilâtı ile vergi mükellefleri nin, davanın mahiyet ve ehemmi yetini lâikiyle anlamış bulunmala rina bağlıdır. Bu mecburiyetle, ma liye teşkilâtı k,anun karşısında re sen hareket mevkiinde olan bir çok memur ve uzmanlarını hususi kurs lara tabi tutmuştur. İkinci derecede ve mahallî hazırlıklarında tamamlanmış olmaları ve tatbikattaki tı kanıklıkların önlenmeleri temen niye şayan olmakla beraber, vergi kanunlarının cemiyet hayatmdak sonsuz inhikasları ile nerelere kadar tesir edeceğinde kcstirilemiyece-ği tabiîdir. Tatbiki reform ve yeniliklerin çeşitli muvaffakiyet şartlarının başında, İlmî ve akademik bir vergi müessesesinin kurulmuş olması gelir. Gelir Vergisi kanunlarının meı’iyeti ile beraber açılmış bulunan maliye Enstitüsünün bu yeri tutacağı muhakkaktır. Ancak bu temenninin gerçekleşmesi, nazarî ve ilmi kuvvetin pratik ve tat- ]
--- Yazan — ■
Sami ÖCAL
biki hayatla bağdaşabilmesine bağlıdır. Vergi kanunlarının en ideal cemiyetlerdeki muvaffakiyetleri da hi pek çeşitli faktörlerin sebep ve tesirlerine bağlıdır. Mükellef sınıfının mukavemeti ise bütün bu men fi kuvvetlerin başında gelir. Bizde, /ergi karşısındaki mükellefin psikolojik durumu, üzerinde ehemmi-/etle durulacak çok mühim bir mealedir.
Vergi mükellefinin psikolojik du-umu, memleketin malî nizam ölçülündeki muvaffakiyeti ve vergide ıdaletin sağlanması gibi pek mühim lk şartların tahakkuku ile alâkalı-lır. Vergi mefhumunun lâiki ile ınlaşılması ve amme masraflarına ştirak hissinin mükellefçe benim--.enmesi en medenî memleketler için lahi hasretle beklenilen temenniler lir. Buna rağmen, (kazançlara göre ideyiniz) düsturuna dayanan adil /ergi sistemlerini kurup kanunlaş-’ırabilmiş olan bazı memleketlerde naliye ile mükellef arasında vergi mevzuu bir nevi carî hesap halini ılımaktadır. İngiltere’deki bu mükellef olgunluğu 1/3 vergi ödeme abiliyetini bulmuştur. Halbuk: Fransa, İtalya ve diğer Avrupa mem ebetlerinde vergi nisbeti 1/4 ü bu-unca mükellef artık tahammül edememektedir. Bizde vergi mükelle-'inin psikolojik durumunu ve sebeplerini tetkik etmek imkânları ■)ek zayıftır. Efkârı umumiyenin ‘emenni ve temayüllerini anlamak bakımından çok mühim olan anket ve monografiler bizde yapılamamıştır. Bu gibi formüller ve İlmî yol arla derece ve şümulü tesbit edi-ebilen bir vergi aleyhtarlığı yoksa la, mükellefin ruhî durumunun menfi olduğu da büyük bir gerçek halinde meydandadır. Bunun sebep-'eri pek çeşitlidir. Bir defa müker efin maliye şubelerinde karşılaştığı durum ve güç’.vklerin menfi te sirleri hiç küçümsenemez. Bu aksak ıkların ortadan kaldırılması maliye teşkilâtına düşer ve hiç de güç bir iş değildir. Vergi itilâflarının halli /ollarının da daha rasyonel bir me kanizma halinde işlemesi çareleri düşünülmelidir. Hele yeni vergi reformumuzun muvaffakiyet Şartlarının başında bulunan «malî kaza. meselesinin mutlaka halledilmiş olması lâzımdır. Tamamiyle müstakil bir -malî kaza, kuvvetinin kurulup işletilmesi şimdilik güç ve imkân dışında ise, ihtisaslaşmış bir şekilde adli kaza içerisinde kendisine bir yer verilmesinin daha doğru olacağı düşünülebilir.
Gelir Vergisinin bizdeki tatbik imkânlarının münakaşaları sırasında aleyhte olan fikirlerinde, mükellef psikolojisinin menfi bir tezahür göstermesinde tesiri vardır. Esasen mükellef, her türlü yeni ni-
zamların aleyhindedir. O alışmış olduğu kanunların değişmesini istemez. Yeni usul ve vergi kanunları ne kadar adil ve istikrarlı olursa olsun, mükellef derhal bir cephe a* lacaktır. (1) Fakat tatbikatta bu menfi intikal devri uzun sürmez. Bu itibarla mahsurları devamlı değildir. Kanunların tatbik sahasına çıkmaları ile başlıyacak izah ve pro pagandalarla bu aleyhtarlığı gidermek mümkündür. Vergi ahlâkının düşüklüğü, üzerinde ehemmiyetle du rulacak bir meseledir. Mükellef ü-zerindeki eski dinî baskı ve devlet asraflarına iştirak hissi hayli zayıflamıştır. Bu halin çeşitli ve çok girift sebeplerinin arasında, içtimai, siyasî ve İktisadî buhran ve değişikliklerin tesirleri mühimdir. Bunlardan başka vergi kanunlarının cemiyete intibak hususunda aksaması, malî adaletsizlik ve masrafların mükellefi tatmin etmiyen bir seyir gütmesi gibi sebeplerde, vergi ahlâkını bozan ehemmiyetli âmillerdir. Ayrıca varlık vergisi devrinin malî baskı ve hatâlarının mükellef üzerindeki menfi tesiri kendisini hâlâ hissettiren mühim bir aksaklık ve pasif bir mukavemet yaratmıştır. Mükellefin muhtelif sebeplerle içinde bulunduğu vergi aleyhindeki ruhi haletin, vergi kaçakçılığı şeklinde tezahür etmesi, pasif endişelerin maddî tedbir ve tatmin yollarına sapması demektir ki. bu hal doğrudan doğruya ahlâkî bir meseledir. Ahlâk seviyesi yüksek olan cemiyetlerde re'sen kaçak çılığı hedef tutan malî kombinazon-ların büyük bir tatbik sahası bula-mıyacağı muhakkaktır. Fakat mükellefin ödeme gücünü çok aşan ma lî baskı ve mecburiyetlerin kaçakçılığı yaşatan mühim âmillerden olduğu da muhakkaktır. O kadar ki bu mükellefiyetin devamlı baskısını kaçakçılık yollarından hafifletmeğe çalışan kimselerin, nihayet iş ve ka zanç mevzuunu da değiştirmiye mecbur oldukları vakidir. Vergi kanunlarının bu cepheden muvaffa-kiyetsizlikleri çok defa gelir kaynaklarının zamanla ortadan kalkması gibi çok fecî neticeler doğurabilir. Malî tarihimizin en büyük ye nilik ve ıslah hamlesi olmak istidadındaki vergi reformu davamızın tam muvaffakiyeti için maliye ile mükellefin karşılıklı anlayış ve işbirliğine geniş ölçüde ihtiyaç vardır. Her malî yenilik ve yeni vergi sistemi karşısındaki mükellefin psikolojik durumunu etrafı ile görüp anlıyarak hazırlıklı bulunmak, bu intikal devirlerinin muvaffakiyetle atlatılmasının ilk şadlarındandır. Türk vergi mükellefinin, ödeme gücündeki yükselişi ile beraber, memleketimizde istikrarlı bir vergi ahlâkının da kurulmasını temenni e-deriz.
D ir zamanlar, Dcnizbank namında bir teşekkülümüz vardı. Bu banka, modem bir şeklh^». kurulmuştu ve kısa zamanda «U. yük işler başaracak bir duruma
girmişti. Her iş zaptırapt altına a-lınmış, rrtüessese saat gibi muntazam işler bir hale konulmuştu.
Denizbank, ilk İş olarak muhtelif memleketlerdeki inşaat tezgâhları arasında bir münakaşa açmış ve yurda faydalı bir şekilde siparişler yapmıştı.
İşbaşında bulunanlar, feragatle ve büyük bir azimle çalışırlarken, bilinmiyen sebeplerden ötürü bu müessese lâğv ve her şey eski Sey-risefain zamanında olduğu şekle ifrağ edildi, yapılan gemi siparişleri iptal olundu.
Aradan pek uzun bir zaman geçmeden ikinci dünya harbi patladı ve işte o zaman bu müesseseyi lâğvetmenin acılarını tatdık.
Vapursuzluk yüzünden, bir ta raftan bir tarafa gidemez, hiç bir şeyimizi taşıyamaz, yiyecek, giyeceğimizi bile hariçten getirtemez olmuştuk. Çünkü, normal zamanda bize bu ihtiyaçlarımızı taşıyan vapurlar, harp dolayısiyle asker, malzeme, mühimmat taşımak vazifelerine başlamışlardı. Eğer o zaman elimizde gemi bulunsaydı, hem sıkıntı çekmez, hem de hariçte iş alarak yurda yekûnu milyon - . lara varan bir döviz stoku temin etmiş olacaktık.
Olmıyacak hacıyı, deve üstünde yılan sokarmış, derler. Bizim de şansımız mı, talihimiz mi? Neyimiz eksildi bilinmez! Olmadı, gitti i-di...
Neyse, sonradan, düşündük taşındık, aklımız yerine geldi ve başladık harıl harıl gemi siparişine .. Dedikodu oldu. Tahkikatlar oldu. Hasılı ne olduysa oldu. Fakat eski siparişler yanında hiç mesabesinde olsa bile, beş on gemi tedarik ettik. Bu sebeple bir parça da ferahlamış olduk...
Fakat, kötü talih yine yetişti ve iyi bir şilep olan Edime, Manş denizinde tutulduğu bir fırt/n-rllan kurtulamıyarak sulara gömüldü gitti. Bunun bu kadarla kalmasına, bu gibi kazaların tekrar başımıza gelmemesine dua etmekten başka çaremiz yoktur. Lâkin, bu işte de, bizim meşhur ihmalcilik hastalığımızın rol oynadığını duymakla teessürümüz bir kat daha artmıştır.
Havadis ?u- Geminin k^aya. o-tumıasından bir müddet sonra sandallarla sahile varmağa çalışan mürettebat, tekrar ölüm tehlikesi geçirmişlerdir. Çünkü 27 kişinin, bulunduğu bir filika su almağa başlamış ve güçlükle sahile vara-bilmişdir.
Bizi asıl üzen hâdise de budur: Ötekine haydi kaza, alın yazısı diyelim! Fakat sandalın su almasına ne diyelim?
İTHALİ MENEDİLEN
MALLAR
Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı yurdumuza ithal edilmekte olan A listesinde tesbit edilen bazı maddele rin gümrük tarifeleri üzerinde bir takım kayıtlamalar yapmış bulunmaktadır.
Haber aldığımıza göre bu kararla A listesindeki maddelerden bir kıs minin ithali tamamiyle menedilmiş diğer bir kısmı için de muayyen senelik kontenjanlar tayin edilmiştir.
Bu kayıtlamalara tabi tutulanlar bilhassa demir ve bazı demir mamû-lü maddelerdir.

’~~~
Türkiye Iş'Bankası A. Ş. den
CEBECİ AJANSIMIZIN
(1) Gelir Vergisi Kanunlarının yürürlüğe girmesinden sonra b'rçok ticaret ve sınai müesseselerin hukukî durumlarında yenilik ve değişiklikler olmuştur. Münferit yazıhaneler şeklinde çalışan bir gurup tüccarın kollektif şirketler halinde bir lestlkleri görülüyor. Bunlar mükellefin kanun karşısındaki seyyal durumuna misal olabilir.
Malı, canı ve millî serveti yegâne koruvacak şeyin -Bakım, olduğunu bilelim ve inceden inceye her yerini tetkik etmeden, hiç bir geminin yola çıkmasına müsaade et miyellm!
Zaten evvelden alınmış kararla, ticaret filomuzun gelişimine klît vurmuştuk, şimdi de ihmalcilik yüzünden, bir de denizcilerimizin kaybolmalarına sebebiyet verml-yellm!
Hikmet YAZICIOĞLU
Başhemşirenin yüzleşmesi için başka bir güne bırakıldığını yazmıştık. Tertip hâtası dolayısiyle bu yazımızı açlklıyarak düzeltiyoruz.
15 Şubatta dördüncü asliye ceza Yargıçlığında görülen bu dâvada dinlenen tanık Mehmet Karabacak, Zerüıi Burak tarafından gösterile-—/.ç~evvelce dinlenmiş olan Başhemşire Mahmure Esin’in bir gün daireye raportör Şahabın yanına geldiğini ve hakaret dâvası konuşulurken Şahabın Başhemşireye kimseden çekinmeden hakikati söylemesi hususunda ikaz ve nasihatte bulunduğunu, yalan yere şahadetin cezası vardır diye kanunu gösterdiğini ve onun da gülerek şimdiye kadar kim ceza görmüş kİ (5îye cevap verdiğini söyledi.
Açıldım sayın müşterilerimize bildiririz
(296)
İSVEÇ İÇİN PERMİ MÜSAADESİ VERİLECEK
Bazı yabancı memleketlerden yapılan İthallere ait permi müsaadelerinin verilmesi hususunda Ticaret Bakanlığı tarafından vaki çalışma I ve incelemeler tamamlanmak üzere-ı dir.
Bu meyanda İsveç için 6 milyon kuronluk ithalât permisi takarrür etmiştir.
Permi müsaadesi bir kaç gün i-I çinde çıkacaktır.
Bir izah
Sanık vekili ilk duruşmada dinlenen tanıklardan Doğumevi hademesi Süleymanın da hakikati söyli-yemiyerek yalancı şahadette bulunduğunu itiraf ettiğine dair iki tanık ismi daha verdi.
Yeni gösterilen tanıklarla Başhemşirenin tekrar dinlenmesine karar verilerek mahkeme başka güne bırakıldı. (
Bir darbenin ne zaman ineceği hiç belli olmaz. Rollo Martins’le ilk karşılaşmamdan sonra polis dosyasındaki takip fişine şunlan kaydettim: .Normal hallerde, şen bir adam. Pek açıkgöz değ 1. Çok içiyor, içince tatsızlık çıkarabilir. Bir kadın geçti mi gözlerini kaldırıp ille bir dikkat ediyor. Ama bana kalırsa, gerçekte sakin, kaygu-suz yaşamak istiyen bir adam. İliç bir zaman tam ergin olamamış. İhtimal bu, Lim’i tapınır gibi sev meşinden». Fişe »Normal hallerde , diye yazışım onunla ilk, Lim gömülürken karşılaşmamdan. Aylar dan Şubat; Viyanaıun merkez mezarlığı. Toprak öyle donmuş ki, mezarcılar çukuru açabilmek için elektrik kazması kullandılar.
Toprağın bile vargücile Lim’i kabul etmek istemediğini düşüneceği geliyordu insanın. Fakat, cesedin çukura indirildiğini, son ra üzerine toprağın tuğla gibi katı, tekrar örtüldüğünü gözlerimizle gördük. Mezar kapandıktan sonra Rollo Martins hızla uzaklaştı: Uzun, tirtir bacakları koşar adıma özeniyordu. Bir yandan da otuz beşlik yanaklarından oluk gibi çocuk gözyaşları iniyordu.
Yozan : Groham Greene
Rollo Martins dostluğa inanmış bir adamdı. Sonradan 'karşılaştığı olayın onun üzerinde, sizin veya benim üzerimizdekinden çok daha sert bir inme tesiri yapması bu yüzdendir. (Çünkü siz bu olaya bir kuruntu, bir hayal derdiniz; ben, yanlış bile çıksa, kafamda onu hemen akla uygun bir tefsire bağlardım). Şu var kİ, eğer Rollo Martins, bana vaktinde gelip açılsaydı, sonradan bir sürü çıkmaza, belâya girmekten kurtulurduk.
Bu garip, oldukça da hazitn macerayı anlıyabilmek için, içinde geçtiği dekor hakkında iyi kötü bir fikir edinmemiz lâzımdır; Şehir; dört işgal kuvvetince Rus, İngiliz, Amerikan, Fransız alelade bir yazılı lehvayla dört Yölgeye ayrılmış harabe halindeki neşesiz, suspus Viyana; sonra şehrin

Çeviren : Kırdonoğlu
tam merkezinde, Ring'in iç kıs mında büyük yapıları, heykelle ri, anıtlanile Inner Stadh. Bir vakitler o kadar kibar göza-lıcı olan Inner Stadh dört devletin hep birden kontrolü altındaydı. Bunlar, ayda bir sırayla, tabir yerinde ise «başkanlığı» ele alıp emniyet ve asayişi sağlıyorlardı. Şayet bir akşam, her han gi İçkili bir yerde, bir harda A vusturya şilinlerinizi kaptırmağa gitır(ek şaşkınlığı gösterirseniz lıer biri bir işgal kuvvetine mcıı sup dört kişiden mürekkep bu as |keri devriyelere rastlamamanız kabil değildi. İki harp arası VI yanasım görmedim. Eski zamanların, Strauss’ın o yapmacık, kolayca güzel valslerinin Viyana’sııı-dan bir hatıram alacak kadar da
yaşlı değilim. Benim için bu şehir, bu Şubat ayında karla örtülü birer büyük Aysberg haline gelmiş yakışıksız harabelerden ya -pılma bir şehirden başka bir şfey değil. Tuna nehri ta ötelerde bozbulanık, dümdüz çamurlu akıp gidiyor. Atlı karıncaları büyük çarkları, salıncakları, caııbazha-neleri, binbir eğlencesile o eski ünlü Prater, Rus bölgesinde şimdi ezik, yıkık, mahzun, yabani ot fışkıları içinde, metruk yatıyor. O-rada burada tank, kamyon ölüleri, demir yığınları. Yelesi kadar hayal gücüm de yok ki, oturup bu şehri eski günlerin kılığı içinde . göreyim. Sacher otelini ben bugün, İngiliz subaylarının transit olarak konup göçtüğü bir misa-firyaneden başka bir yer olarak nasıl hayal edebilirim. Yahut meş hur Kaertncstrassenin bir zaman-
lar en lüks, en zarif mağazalarla kaplı bir cadde olduğuna nasıl i-nanabilirim. Omuzunda tüfek, kara kalpaklı bir Rus askeri geçiyor. Old Vienna’ın cemekâm arkasında üç beş kişi, paltolu, pardösülü, oturmuş ağır yudumlarla erzatz kahvelerini içiyor. Geçen yıl 7 Şubatta Rollo Martins’in geldiği Viyana aşağı yukan işte bu. Hikâyeyi bir yandan kendi fişlerime, bir yandan Martins’in anlattıklarına dayanarak elimden geldiği kadar derk toplu yazmaya, düzenle kurmaya çalıştım. Mümkünü kadar aslına uygundur. Konuş malarımızın tek satırına bile do-Ikunulmamışlır. Ama Martâns'hı naklettiği kısımlar için fazla bir şey diyemem. Nihayet bir hafızayı yüzde yüz temin edemem. Eğer içinden genç kadını çıkarırsanız bu hikâye murdar, kirli bir hikâyedir; hele İngiliz kültür münasebetleri konferansçısının abes menkıbesi de bulunmasa, bu macera, hüznünü hiç bir şeyin gide-remiyeceği uğursuz, içler acısı bir .serüven» den başka bir şey olamaz.
Aynı mevzu üzerinde İpek Fikri ismindeki zattan da mealinin anlaşılması güç bir mektup aldık. Kanun bize bunu dahi neşretmek mecburiyetini tahmil etmektedir. Bu mektup aynen ve hiç bir kelime ve hattâ harfine dokunulmadan aşağıya a-lınmıştır.
.10/2/950 tarihli gazetenizin 2 nci sayfa üçüncü sütununda Kızılcahamam faşlıklı yazınızda Millet Partisinden istifam ile Demokrat Partiye kaydolduğum yolundaki yazının tahkik ve tetkik edilmeden mümey. yiz bulunmıyan mütalâadan arî ve siyasi hayata malik bulunmıyan Kı zılcahamam ilçe başkanı İsmail Se-zen’in oğlu Zeki tarafından ve bir kaç D. P. li üyenin indel mütaleasile benim Demokrat Partiye kaydedildiğim tamamiyle hilâfı hakikattir.
Millet Partisinden istifam keyfiyetine gelince bazı sebeplerden dolayı millet dâvasında mes’ul kalma mam için istifa ettim, hiç bir partiye mensup olmadığım gibi olmak kararında da değilim.
Bu bakımdan efkârı umumiyeye karşı gazetenizde çıkan bu yazının ayni sütun, ayni başlıkta Matbuat Kanunu gereğince hiç bir suretle yazım tadilâta uğramadan neşri i-cap ettiğinden keyfiyetin efkârı u-mumiyeye aydınlanmasını saygı ile rica ederim. (15/2/950).
Kızılcahamam Millet Partisi Sabık Başkan Vekili İpek Fikri.»
Alenî teşekkür
Ulus Gazetesine açık teşekkür
Gazeteler bayii kökü’nün cenaze
Bekir Kaya-merasitninde
gösterdiğiniz alâkaya teşekkür e-
(Devamı var)
deriz.
Ailesi
1 k’
ADYO»TELEFON»TELGRAF HABERLERİ
Dördüncü madde etrafında
Westerling
ıi tâbi-
HERGÜN BİR HADİSE :
Harbin en meraklı
45 milyonluk tahsisat ayrıldı
seçimler yaklaşıyor, beyaz ekmek, beyaz oy meselesi, diyenler var!
Fakat bana kalıras, bu sadece, Hayvanlan Himaye Cemiyetinin bir başarısıdır!
Baksanız a... Aylardır, 100 kilo buğdaydan çıkan 20 kilo kepeğin yansını bile onlardan esirgemişiz de, hep zavallıların hakkını yemişiz! Ağızları dilleri yok diye, bu tamahkârlık yakışır mıydı bize?
Ama artık, Mart içinde kepek istihkakımızı büsbütün sahiplerine bırakırsak, belki onlar da, bir alacak meselesi çıkanp dâ-vacı olmazlar!
firar macerası
Cenubî Hint adaları, yeni tâbiriyle Endonezya, Hollanda Kraliçesi Juliana’nın 14 Aralık 1949 da imzaladığı bir kanunla, 16 devletten müteşekkil bağımsız bir federasyon haline geldiği glin, başındaki Orange hanedanının tacını attı, fakat bu ağır tacın bıraktığı baş ağrısından bir tünlü kurtulamadı. Zaten, bu 70 milyonluk adalar ülkesi, 1814 tenberi hükmü altında yaşadığı Hollanda tacının an- ' cak ve anek baş ağrısı veren sikle, tinden başka bir şey taşımamış ve bir asır müddetle insafsızcasına sö-mürülmüştür. Şimdi de, yeni ku-rulmuş olan genç hükümet Wes-terling adında ve »Türk, lâkabiyle • anılan bir adamın tehdidi altındadır. j
Hatırlarda olduğu gibi, anasının , Türk, babasının HollandalI ve ken- ■ dişinin Müslüman olduğunu iddia , eden bu Hollanda zabiti, üç hafta evvel Cavanın Güneyinde mühim bir merkezi basmış ve son riva- , yetlere göre, en zengin erkeklerle en güzel kadınları rehine olarak a-lıp götürmüştür. Yine bu rivayet -'V’ere göre, Westerling, gerek bede-
kâsı sayesinde, Müslümanlar ve gayri Müslimler nezdinde Endonezya hudutlarını aşan bir şöh -ret ve itibara sahiptir ve kendisine yeni bir peygamber nazariyle bakılmaktadır. Bu adam, bütün bir gece, sabaha kadar içtikten ve seviştikten sonra, sabahleyin başlayan bir savaşta yirmi kişiye tek , başına meydan okur ve kazanırmış, j
VVesterling hâdisesinin patlak i verdiği gündenberi, biz, şahsi bir , tecessüsle, bu zat hakkında veri- f len bütün haberlerin mahrecini ve kaynağını kemali itina ile kaydet-miş bulunuyoruz. VVesterling’in hüviyet ve şahsiyetini esrarlı bir hava ile sarmağa yeltenen haberlerin • hemen hepsi, İngilizler, Hollanda- 1 lılar ve ikinci derecede olarak ‘ Fransızlar tarafından verilmiş haberlerdir. Bu üç milletin Güney Asya’daki menfaat ve münasebetle- 2 ri gözönünde tutulacak olursa, bizim müşahede ve kayıtlarımızın l her türlü mânâ ve kıymetten m ah- • rum bulunmadığı anlaşılır.
M’esterh'ng, hiç şüphesiz bir Hollanda ajanıdır. Hollanda, hâdiselerin zoruyla Endonezyaya istiklâl . vermek mecburiyetinde kalmış, fa- ı .kat, zamanı gelince işe müdahale ; ^takanlarını muhafaza etmek mak- ( asdiyle tVesterling’i bırakmıştır. , Westerling’in İngiliz İntelligence ’ Service’i ile de sıkı bir surette münasebette bulunduğu malûmdur. Hattâ, Hollanda ile Endonezya arasındaki ihtilâfa 1945 ten sonra İngiltere ntiidahalede bulunduğu zaman Amiral Mountbatten’in Wes-terling ile bizzat görüşmüş olduğu ve Westerling’e, o zamanlar ilânı istiklâl azminde bulunan EndonezyalI bir şefin öldürülmesi için talimat verildiği ve bu emrin bir Japon kılıcı ile yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
Eğer, bu muhterem «Türk» bir Hollanda ajanı değil idiyse, niçin Japonyanın tesliminden iki gün sonra, bugünkü Başikan Soekama ile birlikte veya ona muvazi olarak ilânı istiklâl etmedi de, bugün istiklâlini kazanmış olan (bir millete karşı mücadele ediyor? Maksadı dini esaslara müstenit bir hükümet kurmaksa, tekabbül etmiş olduğu İslâm dininin başlıca kaidesi olan Ululemre itaat nerede kalıyor? Şarap istimali ve türlü sefahat, zina ve cinayet mi matlûp Müslüman Hükümetinin temellerini atacak?
Sömürgeci devletlerin din esasına dayanan bu köhne numaralarını artık hiç kimse yutmamaktadır. Biz birinci cihan harbinde, bir İslâm imparatorluğu vâdedilerek Arapların nasıl üstümüze yürütüldüğünü, hattâ daha hazini, Araplara nasıl arkamızdan bıçaklandırdığımızı ha tırlarız. O zaman biz de emperyalist bir devlettik. Zayıftık Yenildik. Fa kat bıraktığımız topraklara Wes-terling'ler serpmek lüzumunu duy-mıyacak kadar gözümüz ve gönlümüz toktu. Merttik. Halbuki Ibu-gün eski sömürgelere istiklâl tanımak zorunda kalan emperyalistler, terkettikleri memleketlerde, o meşhur «tarihî vazifelen inin nedense halle imkân bırakmamış olduğu muazzam meseleleri de bırakıp çekiliyorlar. Hindistan’a dominyon statüsü tanıyan İngiltere Mecusiler-le Müslümanları birbirine katan bir Keşmir meselesi bırakıyor. Fran sa, Ilindiçini’de Bao - Dai namındaki imparator taslâğının idaresi altında kukla bir hükümet kurup çekiliyor ve memleketin dörtte ü-qüne hükmeden Ho Şi Minh idaresinin mecburen Moskovaya yanaşmasına sebep oluyor. Hollanda, kurulmasına (lütfen) izin vermiş olduğu Endonezya federal hükümetinin başına VVesterling şarlatanını sarık edip gidiyor.
Anlaşılan bütün Ibu sömürgecilerin bıraktıkları yerlere avdet etmek ümitleri var. Fakat boşuna, çünkü onlardan evvel başka bir kuvvet azimet edecek: Komünizm. O zaman buyurun cenaze namazına...
Mücahil TOPALAK
î
s
S
a
. v'tıe 5V»v, o----
ın nî kuvveti, gerekse cesaret
i
U
i

r
Kabul edilen kanun geri kalmış bölgelere gardım sağlıgor yolu ile Vaşingtona gelmiştir. Harriman ayan ve meclis dışişleri korniş yonuna önümüzdeki malî sene zar -fında İktisadî işbirliğine verilecek kredi hakkında izahatta bulunacaktır.
| Bu münasebetle basına beyanatta bulunan Harriman ezcümle demiştir ki:
• Bir Amerikalı sıfatiyle iyi bir plâsman yaptığımızı sÖyliyebilirim. Malî sene sonunda İktisadî işbirliğine 10 milyon dolar hasretmiş olacağız. Yardım programını iyi bir sonuca götürmek için bu paranın yarısı kadar daha sarfetmek lâzımdır. Bana kalırsa bu işte ümidin fevkinde terakki kaydettik.»
Vaşington, 17 (a.a.) — Parlâmento dışişleri komisyonu Perşembe günü Amerikan teknik yardımı için ayrılan 45.000.000 dolarlık tahsisatı tasdik etmiştir.
Kanun, Cumhurbaşkanına Lâtin Amerika yolu ile Afrika memleket-1 lerine Amerikan teknik uzmanları göndermek salâhiyetini vermektedir.
Vaşington, 17 (a.a.) — Meclis dış işleri komisyonu dün geri kalmış bölgelere yardımı tazammun eden Truman programının dördüncü mad desinin tatbikini tasvib etmiştir.
Harriman Amerikada
Nevyork, 17 (a.a.) — Marshall
yardımı büyükelçisi Harriman hava
I
Meclis köşesi;
Bevin tehdit
savuruyor
Çin - Sovyet gizli anlaşması
Amerikan pilotları bir atlama tahtası altından nasıl kaçtılar?
“Churchill bizlerden daha büyük değildir,,
Londra, 17 (a.a.) — Dün akşam verdiği iki seçim nutkunda Bevin İngiltere ve Birleşik Amerikanın Sovyet Rusya ile anlaşmak için mümkün olan her türlü gayreti sar fettiklerini ve en son hadde kadar geldiklerini söylemiş ve şunları ilâve etmiştir:
«Bu değişiklik olmadığı takdirde yapacağımız yegâne şey İngiliz dominyonları, Atlantik paktı ve Avrupa birliği devletlerde birleşmektir.
Sovyetler Birliği ile bir anlaşma zemini bulamayan Bevin’e bir hatip «İngiliz milleti Churchill”e döndüğü takdirde onu nankörlükle ittiham edip etmiyeceğini» sormuş, Bevin de şu cevabı vermiştir:
•Churchill’in benden, ve bu anlaşma arzusunda bulunan Truman, Acheson ve Fransız devlet adamlarından daha mı kuvvetli olduğunu zannediyorsunuz? Siz belki Chur -chillin bizim hepimizden daha büyük olduğunu farzedebilirsiniz. Ben o fikirde değilim.
Harp esnasında Moskova, Yalta ve Tahramda verilmiş bir çok kararlar var ki bugün onları müdafaa etmem.
Dışişleri Bakanlan konseyinden istifade etmemiz ve onların da bilâhare mensup bulundukları hükümet lere malûmat vermeleri usulü zan-nımca sulhü korumak için en iyi va-' sıtadir.»
Amerikalılor gizli maddeler olduğuna kani
Nevyork, 17 (a.a.) — Nevyork Times gazetesi bugün Paris mahreçli bir haberinde Parise Sovyet - Çin anlaşmasının gizli ekleri de olduğunu bildiren haberler geldiğini ya zıyor. Bu ekler şu noktaları ihtiva etmektedir:
Çin’den Sibirya’ya muvakkat bir zaman için büyük bir işçi kafilesinin gönderilmesi. (Bu işçilerden tak riben 300 bini yola çıkarılmıştır.) Çin ordusunda gizli polisinde ve ko münist partisinde sovyet. müşavirlerine» iyi makamlar verilmesi ve bir harp vukuunda yedi Çin limanının Rus kontrolü altına konması.
DAVET
Adalet komisyonum
1 — Malatya milletvekili Mahmut Nedim Zapcı’nın Ticaret Kanununun 502 inci maddesinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifini,
2 — Bingöl milletvekili Feridun Fikri Düşünselin avukatlık kanununun baiı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Millî Eğitim Komisyonu:
Özel teşebbüs müstahdemleri hak-kındaki kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
VIII numaralı geçici dilekçe komisyonu:
Bugün saat 10 da Maliye komisyonunda toplanacaklardır.
L“..-
Çin’e ray gönderiliyor
Vaşington, 17 (a.a.) — Batı Almanya Dpa Ajansına göre Almanya’daki yüksek müttefik komisyonu, federal Cumhuriyet idaresini, komünist Çin hükümeti tarafından verilen 100 bin tonluk ray siparişini ifaya mezun kılmıştır. Dpa ajansının istihbaratına göre, komisyon bu malzemeyi stratejik mahiyette telâkki etmemektedir.
New - York’da ışıklar sönüyor
Londra Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Nevyork eyaletinde kömürün vesika ile tevziine ve elektrik ekonomisi maksadiyle kısmî karartma yapılmasına karar verilmiştir. Buna sebep uzun zamandanberi grev halinde bulunan 400 bin kömür işçisinin, şefleri John Lewis’in ve Hükümetin emrine rağmen hâlâ iş-. lerine advet etmemeleridir.
Hindistan - Nepal münasebetleri
Kanada Meclisi açıldı
Ottowa, 17 a. a. (Afp) — Kanada parlâmentosu dün kralın nutkunu okuyan Kanada genel valisi Vikont Alexander de Tunis tarafından açılmıştır. Vikont Alexander nutkunda, Kanadanın gümrük duvarlarını bertaraf etmek için sarfettiğj gayretlere devam edeceğini söylemiş ve İçtimaî sigortaların temin ettiği menfaatlerin genişletilmesini heder tutan yeni kanunlar üzerinde durmuştur.
Vali nutkunda, savunma hazırlıkları için yapılacak ve milletin mukavemet kudretini tehdit etmekle neticelenecek aşırı masraflardan sakınılmasını da tavsiye etmektedir.
Vikont Alexander’in memuriyeti Nisan ayında sona ermektedir.
Yeni Delhi, 17 a.a. — Hindistan hükümeti, Nepal’le, İngiltere ile Nepal arasında mevcut pakta benzer bir anlaşma akdetmiye çalışmaktadır.
Müzakerelere derhal başlanacağı sanılmaktadır.
Bir Iran heyeti Almanyada
Bonn, 17 (a.a.) — Batı Almanya-daki üç müttefik yüksek komiseri îran diplomatik heyetini genel karargâhlarında kabul etmişlerdir.
Heyet şefi Abdullah İntizam, itimatnamesini merasimle takdim etmiş ve yüksek komiserlerin şerefine verdikleri öğle yemeğinde hazır bulunmuştur. Abdullah İntizam ev velce İran'ın Stuttgart Başkonsolosu idi.
Serbest Fıkra
Hulâsalar
17/2/950
İngiliz basını :
Bu sabahki başmakalesinde bağımsız Times gazetesi, Bulgaristan-da Kolarof'un ölümünden sonra vuku bulan siyasi olayları ve bu arada yeni Başbakan Çervenkof’un iktidarı ele almak için sarfettiği gayretleri ele almakta ve yeni başbakanın ne suretle Başbakanlık sandalyesine yerleştiğini izah etmektedir. Times gazetesine göre, küçük bir ekalliyet teşkil etmelerine rağmen, Bulgar komünistleri, Sovyet-lerin yardımları sayesinde, sözde bir koalisyon hükümeti kurmağa muvaffak olmuşlardır. Times, yazısına şöyle devam etmektedir:
Bidayette. Bulgar kabinesine komünist olmayan kimseler de alınmıştır. Fakat, herkesin bildiği gibi, bu şahıslar, çok geçmeden, birer bi rer kabineden atılmışlardır. Komünist olmıyan Bakanların, kabineden atılmalarını komünist partisinin müfrit iki cenahı arasında baş-lıyan bir mücadele takibetmiştir. Bu iki cenahı teşkil edenler şu fikirleri taşıyan şahsiyetlerdir:
Birinci gruba dahil olanlar, Sovyet hâkimiyetine rağmen Bulgaristan’ın istiklâlinin muhafaza edilmesini istiyorlardı. İkinci gruba dahil olanlar ise, Bulgaristan’ı Sovyet mekanizmasına dahil etmiye ha zır bulunan kimselerdi.
Times gazetesi Kolarof’un ölümünden sonraki olayları da bu münasebetle ele almakta ve Bulgar ko münist partisi içinde Çervenkof’tan daha evvel ve daha nüfuzlu olan Yu-gof ve Terpeşef’in Bulgaristan'ın menfaatlerini daha iyi korumıya mü temayil olmaları dolayısiyle Çer-venkof tarafından tertibedilen siya-şî oyunlar sonunda kabineden ihraç edildiklerini kaydetmektedir. Times, Çervenkof’un küçük bir diktatör olduğunu yazdıktan sonra, şu hususları da ayrıca belirtmektedir: Bütün diğer peyk memleketlerde hiçbir lider, Çervenkof kadar bütün devlet işlerinde, geniş ve hudutsuz salâhiyete malik değildir.
Times gazetesi yazısına son verirken Stalin ihtilâli ile Çervenkof ihtilâli arasında bir benzerlik olduğunu kaydetmekte ve bu arada Çervenkof’un istikbalde asla tereddüt etmeden Rusya’yı takibedece-ğini yazmaktadır.
Sebep kim ve ne ?
ün akşam Büyük Sinemada Türk - İtalyan boksörlerinin karşılaşmasına giden seyircilere geçmiş olsun! Çünkü bunlardan mühim bir kısmı yaralı veyahut suçlu haline gelebilirlerdi! Verilmiş sadakaları varmış da herkes çektiği eziyetle kaldı!
Bu vaziyet bir defa daha anlatıyor ki, biraz normalin üstü ne çıkan bir seyirci karşısında i-dari makamların elleri böğürle, rinde kalıyor ve derhal işlemez bir hal alıyorlar...
Onun için ben, sinema idarecileri kadar, şehrin a.şayiş ve inzibatını teminle mükellef olanların da böyle hâdiselerde hisselerinin mevcut olduğuna inanıyorum.
Düşünün bir kere: Maçın başlamasına beş on dakika kala, sinemanın önü mahşer gibi kalaba, lıktı. Halk, bileti elinde olduğu
| “sarıçizmeli |
halde salona giremiyor ve sokakta birikiyordu. Neden? Çünkü sinemanın üç kapısı da kapalıydı! Bu yüzden bir çok kadın, çocuk ve ecnebi, halkın şuursuzca dalgalanan tazyikinden korktular ve selâmeti evlerine dönmekte buldular.
Nihayet, sisli ve rutubetli bir a yazda bekleyenlere gün doğdu! Fakat, üç kapıdan ancak bir teki açıldı! Hadi Halk, hürra!... Ondan sonra da, anafora tutulmuş bir yaprak halinde huniden geçercesine kapıya hücum başladı. Bağıranın, çağıranın, düğmesi, cebi kopanın feryadına kim bakar? Canını kurtardığı yetmiyor mu?
Bu hengâme içinde kapıdan ge.
çebileııler, muazzam bir cam kırığı ile döşeli antrelerden geçip numaralı yerlerinin peşine düştüler. İşte asıl ana baba günü bundan sonra başladı! Sizin anlayacağınız, salonun ve balkonun bütün geçit ve merdiven yerleri iğne atıp diişmemecesine mahalekallah do-luydu?Sigara içenler, haykıranlar, kavga edenler. . Fakat börçket versin; şu anlaşıldı; Büyük Sinema sağlam bir bina imiş!.
Fakat acaba Ankara gibi bir şc. Iıirde, sinema idaresinin bir stadyum dolusu halka bilet kesmesine mâni olacak bir makam yok mudur? »İstiap haddi» diye bir ölçüyü sinema idarecileri düşünmezlerse, başıboşluk böylece alıp nereye kadar varacaktır?
Bir de halka, taşkınlık yaptı, canı kapı kırdı derler; fakat acaba, sebep kim ve ne? Bunu düşü-
Atlama beygirinin altında açılan tünel kamp dışına kadar uzatılıyordu girin karnına sabanmış bir vaziyette sahaya çıkıyor, ve beygir yerine oturtulunca toprağı kazmı-ya başlıyorlardı.

Çalışma tarzı
Açılan tünelden çıkan topraklar torbalarla beygirin içine asılıyor ve tüneli açanlar da, keza, beygirin kamına sığmıyorlardı. Bu faaliyet, tam on iki ay sürdü. Almanlar, İngilizlerin bu spor terbiyesi karşısında | kahkahalar atıyorlardı. Toprağı kazanların tırnakları sökülmüştü. Toprağı doldurmak için çuval yoktu, sonra da bu toprağın nereye döküleceği bi-linemiyordu. Bu felâketlerin baş gösterdiği bir sırada, kamp içinde bir kısa pantalon modası alıp.yürüdü. Herkes pantalonunun paçalarını kesip, kazılan toprağı doldurmak için torba yapıyor ve «bey gir» in kanunda gelen torba torba toprak, açılan döşemelerden, temellere boşaltılıyordu.
Nihayet yaz geldi. Açılan tünel içinde çalışanların işi büsbütün güçleşti. Şimdi artık varagele ile çalışıyorlardı. Yani, toprağı kazan onu bir kutuya doldurup, iple tünelin başında bulunan arkadaşına gönderiyordu. Almanlar İngilizlerin sporculuğuna hâlâ gü lüyorlardı. Çünkü, son zamanlarda beygir, günde iki üç defa mey-
Kampta müthiş bir spor başlamıştı. Her gün beygiri büyük merasimle çıkarılıyor ve Almanların alaylı tebessümleri altında idmana devam olu*
merakı
atlama
nuyordu.
Gelecek nesillere ibret olsun diye bugün bir film çevrili-
yor. Bu film, yalnız îngil-terede iki yüz bin nüsha satan bir kitaptan alınmıştır.
Hikâye, 1943 yılının ilkbaharında başlıyor. Bu arada Almanlar, esirler veya arzu edilmiyen kimseler için toplama kampları kurmuşlar. Bir çok insanların inledikleri bu kamplardan biri de, İngiliz ve Amerikan tayyarecilere ayrılmıştır. Silezya’da bulunan bu kampın bütün öteki kamplar gibi, etrafı telörgü ile çevrilidir. On beş metrede bir nöbetçi kuleleri yükselmektedir. Bu kulelerdeki nöbetçiler, projektörlerle ve makineli tüfeklerle mücehhezdirler.
Bununla beraber, bu kampa her nasılsa düşmüş olan bir topçu subayı Gardener, istiklâl ve hürriyet ten başka bir şey istemeyen bu yüzlerce esirin arasına düşünce, hürriyete nasıl kavrulabileceğini düşünmiye başladı.

Küçük bir kâğıt parçası
Gardener, günün birinde, küçük bir kâğıt parçasının uçarak, kampı çevreliyen telörgüleri aştığını gördü. Bu kâğıt parçası üzerinde düşünceye daldı. Kamptan nasıl kaçılabileceğini hesapladı. Plânını arkadaşlarına da anlattı. Yalnız, sırrın hakiki bir sır halinde kalabilmesi için, üç kişiden fazla insana açılmaması gerekiyordu. Bununla beraber, plânın tatbikatı için en az üç kişiye ihtiyaç vardı. Gardener, bu üç kişiyi tayyareciler arasından seçti.

Plân meselesi
dana çıkmıya başlamıştı.

On sekizinci ay...
Onsekizinci ayda tünel tamam landı. Tüneli kazmış olan üç kişi evvelâ, sonradan da ötekiler kaçacaklardı. O akşam, beygir yerinden kaldırılıp götürülürken, bir takım taze toprak izleri Almanların dikkat nazarını çektiyse de kimse hatırına böyle bir firar teşebbüsünü getirmedi. Gece, üç kişi, sürüne sürüne tünelden geçip tel örgülerin dışına çıktılar. Fakat burada da nöbetçilerle karşılaşmak mukadderdi. Bu da evvelden düşünülmüştü. Firarilerin kamp dışında oldukları anlaşılır anlaşılmaz, kampın içinde müthiş bir velvele başladı. Herkes eline geçen her şeyi birbirine vurmakla ve avaz avaz haykırmakla meşgul dü. Bu, dikkati kampın içine çekmek ve tünelden çıkanlara yardım etmek içindi. Almanlar, bunu da di nî bir bayram zannettiler ve kendilerine has kahkahalariyle gülüp geçtiler.

Kurtuluş
Tünelden geçmek suretiyle kurtulanların ikisi Norveç’e gitti. Biri Cenuba sarktı. Sonunda üçü de kurtuldu ve ondan sonra da. Alman toplama kamplarında, âletli spor menedildi.
Vatandaş arasında dostluğu bu beyanname mi takviye edecek?
Evvelâ, bir atlama beygiri inşa etmek lâzım geldi. Sporcuların tabiriyle, beygir denen bu âlet, atlama için yapılmış, ve resimde göründüğü gibi içi boş bir sandıktır.
Kampın esirleri, gecelerce çalışarak bu «beygir* i imal ettiler. Bu nun bir kısmı Kızılayın gönderdiği paketlerin tahtalarından, bir kısmı da, gece aşırılan tahtalardan müteşekkildi.
Beygir tamamlanınca, bütün kamp, dehşetli bir spor hevesine kapılır gibi oldu. Her gün, beygir çıkarılıyor, aynı yere yerleştiriliyor ve atlamalara başlanıyordu. Almanlar, bu içi boş sandığın hep ayni yere, yani tel örgülerden on beş metre mesafeye yerleştirilmesinden sinirlenmiyorlardı. Bilâkis, İngilizlerin garip bir millet olduğunu söyliyerek gülüşüyorlardı. Esir tngililzerin bir çoğu, -beygir den atlıyabilmek için uzun pan talonlarının paçalarını keserek şort haline getirmişlerdi. İş yürüyordu. Çünkü, içi boş olan beygir le beraber, her gün iki kişi, bey-
Malatya (Hususi) — Gün geçtikçe çalışmalarına hız veren, vatandaşların sevgi ve itimatlarını kazanarak taraflarım artıran D. P. nin; karşılarında yıkılmaz bir kale gibi dimdik durduğunu gören C. H. P. liler bu sevgiyi sarsmak ve D. P. nin halk üzerinde nüfuzunu kırmak e-meliyle iftiralara, şunun bunun şerefiyle oynamıya başlamışlardır.
Bugün C. H. P. il idare kurulu ta rafından bir beyanname dağıtılmıştır. Bu beyannamede yine bir çok çirkin isnatlar ileri sürülmekte, şeh timizin en güzide ailelerinden iki kişiye leke sürülmek istenmektedir.
Beyanname şöyle devam etmektedir:
«Muhalif partilerin gözü bir iktidar hırsiyle kararmış, yıkıcı bir kin ve fesat yuvası haline gelmekte, va tandaşlar arasında husumet ve mü-naferet doğurmıya çalışmakta ve hat tâ daha ileri giderek bu husumeti Reisicumhur tnönüye küstahça dil uzatmaktadır.»
Beyannamede D. P. il idare kuruluna mensup Avukat Mehmet İlhanın Ankara’daki kongrelerinde İnönü’nün Malatya’dan milletvekili seçilmeğe lâyık olmadığını, .Malatya | milletvekilliğine adaylığını koysa kazanamaz, dediğinden ve yine D. P il idare kurulundan Avukat Sab ri Özbek’in D. P. il ikinci başkanı Mustafa Saltoğlunun yazıhanesinde, D. P. nin ilk fırsatta lnönünün heykelini kırarak yerine Kadir Kıt-» lık isminde bir nclnmınkini dikece-
ğini söylemiş olduğundan bahsederek D. P. nin ve bu sevilen şahısların nüfuzunu sarsmak istemektedirler.
Mehmet İlham ile Sabri Özbek’in şehrimizde temiz ahlâk sahibi olarak tanınmış olmaları bu beyannamenin tamamen yalan ve iftira olduğunu açıklamıştır.
C. H. P. lilerin gûya millet menfaatine çalıştıklarını göstermek e-meliyle, boş durmadıklarım anlatmak isteyen beyanname, şehrimizde büyük bir infial uyandırmış ve kcn di beyannamelfl-i kendi aleyhlerinde not vermeğe âmil olmuştur.
Yakın zaman içinde ilimiz D. P. il idare kurulu tarafından bu beyannameye bir cevap verilerek bu çirkcf iftiralarının halk nazarında açıklanacağı söylenmektedir.
Göynük’te D. P. gelişmeleri
Göynük (Hususi) — İlçemizin D. P. teşkilâtı, ekim ayında yapılan büyük mitingden sonra birdenbire inkişaf etmiş, bitaraf vatandaşlardan pek çokları D. P. saflarında yer almış 11ar ve yeniden köylerde yirmi ocak ı açılmıştı...
Aralık ayı sonlarında yapılan D. ı P. ilçe kongresinden sonra da bu par tide yeni gelişmeler başlamıştır. Bu . cümleden olarak ilçe merkezinde 13, Dcğirmenözü köyünde 62 ve İbrahi-mözü köyünde de 87 vatandaş D. P. ye yeniden yazılmışlardır.
Sayfa: 4
ZAFER
18.2 -1951
Mim i
lS)aiM—4~Vt.2aW; ZUHURİ DANIŞMAN ttırTOBM»
— Kaçoyım mı? Nereye? Ve hem neden kaçayım. Ben daha İmparatorla konuşacağım. Zaten onu bek- I liyorum. Öyle olmasaydı çoktan bu menhus yerden çıkar giderdim.
— K —
(Tamam diye söylendi. İşte İm-parator geliyor.)
Kapı açıldı. İnce, narin bir vücut içeriye süzüldü. Haşanın gözleri fal taşı gibi açıldı:
(Vallahi rüya görüyorum galiba... Senin burada ne İşin var?.. Sen., sen şu meşhur falcı kızı değil misin?
Bu gelen, hakikaten falcı kızı Margarit idi. Biraz evvel- çığlığı koparan da o idi. Haşanın bu yaygarasına karşı elini dudaklarına götürerek:
— Sus!..
Dedi. Haşan:
— Ne var? Neden susacak mı-şım?
— Sus... Allah aşkına susu...
— Peki... Sebep ne?
Margarit, müthiş bir telaş içinde idi. Gözlerinde korkunun bariz parıltıları vardı. Adım adım Haşana yaklaştı. Sonra insanı ürküten bir sesle:
— Kaçınız!..
Dedi. Haşan hayretle Margarite baktı:
— Kaçayım mı? Nereye? Ve hem neden kaçayım. Ben daha İmparatorla konuşacağım. Zaten onu bekliyorum. Öyle olmasaydı çok- • tan bu menhus yerden çıkar giderdim.
Margarit bu pervasız delikanlıya hayranlıkla baktı. Ne mert, ne avare, ne cesur bir insandı bu Haşan:
— İmparator gelmiyecek...
Haşan irkildi.
— Hoppala., hükümdarlar da yalan söylerler mi? Bana geleceğini ve benimle konuşmak istediğini kendisi söyledi.
— Hükümdar gelmiyecek...
— O halde...
— Kaçmanız lâzım.
— Buradaki diğer Türkler ne o-lacak?
— Onları düşünmeyiniz.
— Boşuna laf., ben Türkleri düşünmem de kimi düşünürüm.
— Onları da bir düşünen olur, elbet....
— Peki ama, ben neden kaçacak mışım! Bir kere onu anlat.. Bana kalırsa ikimiz de burada oturup tatlı tatlı konuşalım daha iyi...
Margarit yine ona hayran hayran baktı:
— Ne iyi olurdu asilzadem dedi, fakat mümkün değil... Çünkü vakit gecikiyor. Ve her geçen dakika felâketi biraz daha yakınlaştırıyor.
— Bu dediğin felâket nedir?
— İzah edemem. Edemiyeceğim. Bana fazla bir şey sorma...
— Yokkkk... bunu öğrenmeden bir adım öteye gitmem...
Margarit ona biraz daha yaklaştı. Yavaş yavaş iradesini kaybediyordu. Bu temiz ve asil delikanlıya karşı sonsuz bir zaaf hissetmeye başlamıştı. Haşan da onu o-muzlarmdan yakalayarak gözlerinin içine baktı:
— Söyle Falcı kızı... Neden kaçacak mışım...
— Çünkü., çünkü İmparator seni kazığa vurmaya mahkûm etti. Bütün Türkleri kazığa vurmaya karar verdi.
Haşanın çehresinde müthiş bir hiddet dalgalandı:
— Bunu yapamaz.
Margarit boynunu bükerek:
— Belki sen bir kaç rumun canına kıyarsın. Fakat sonunda...
— Ancak., bir hükümdarın alçak olması çok fena...
— Hakkın var asilzadem. Hem senin kaçman da başka bir cihetten zururidir.
— O da neden?
— Bir an evvel Sultana koş.. Vaziyeti anlat... Eğer acele edersen buradaki Türkleri kurtarmak mümkün olur. Türklerin kurtarılması senin elindedir asilzadem.
Bu fikir Haşana mülayim görünmüştü. Biraz düşündü:
— Hakkın var falcı kızı., galiba hakkın var. Hemen gitmeliyim.
— Dur biraz, acele etme. Kapıda iki muhafız var.
Haşan güldü:
— Merak etme, ikisini de bellerinden birer elimle yakalayıp havaya kaldırır, beraberimde götürürüm.
— Bunu yapacağına eminim. Fakat sarayı velveleye vermiş olursun. Ve maksatda hasıl olmaz. Ben daha evvel başka bir çare buldum.
— Nedir?
— Kapıdaki muhafızlara, seni bir büyük adamın istediğini söyledim. Beraberce çıkarız...
— Sen çok akıllı bir şeysin.
Kız bu iltifat karşısında başını eğdi. Yanakları penbeleşmişti. Haşana minnettar gözlerle baktı. Sonra ikisi birden dışarıya çıktılar. İki muhafız, küçük bir tereddütten sonra müsaade ettiler.
Kız, Haşanı dar ve loş koridorlardan dolaştıra dolaştıra evvela bahçeye, sonra sokağa çıkardı.
— Beni daha fazla seninle görmemeleri lâzımdır.
Dedi. Ve sonra acele acele ilâve etti:
— Mümkün olduğu kadar çabuk
gidiniz ve sultanı olup bitenler -den haberdar ediniz. Belki vatandaşlarınızı kurtarmak mümkün o-lur.
Haşan, bu kızın kendisine neden bu kadar alâkadar olduğunu düşünmeye vakit bulamamaksızın hareket etti. Dönüp geriye baktığı vakit Margarit çoktan gözden kay bölmüştü. Hafifçe içini çekti.
— Güzel bir kızdı. Falcı olduğuna yazık etmiş. Ama ne ise.. Artık bir daha da göreceğimiz yok ya... Yolcu yerinde gerek...
Sert ve acele adımlarla Edime-kapıya doğru yürüdü. Bir türlü gitmek istemiyordu. Geride kalan Türkleri merak etmekte idi. Ya onlara bir şey olursa... Onları ö-lüme terk ederek çıkıp gitmeyi bir türlü mertliğine yediremiyor, fakat sonra düşünüyor, falcı kızının sözlerine hak veriyordu.
Haşan, kapıların kapandığından haberdar değildi. Halbuki kapılardan kuş uçmuyordu. Ne kimse i-çeriye almıyor, ne de kimse dışarıya çıkabiliyordu. O yine bir şarkı tutturarak Edirnekapıya geldi. Kapının muhafızları uzaktan onu görünce harekete geçtiler. Haşan hâlâ hiç bir şeyin farkında olmadan sallana sallana gidiyordu.
— Dur!..
Diye bir ses geldi. Haşan, kapıdaki muhafızların kendisine karşı vaziyet aldıklarının o vakit farkına vardı.
— E... Ne olacak?
— Kimsin?
— Kim olduğum anlaşılmıyor mu?
— Kim olduğunu söyle.
— Bir Türküm.
Muhafızlarda bir fısıldaşma oldu.
— Bütün Türklerin tevkif olduğundan heberin yok mu!
— Bana göre değil. Kapıdan çekiliniz de çıkayım. Çünkü çok acele işim var.
Muhafızlar gülüştüler:
— Sen bu kapıdan çıkabileceğini mi sanıyorsun?
— Tabiî ya... Hem ben buraya bir at bırakmıştım. Emaneten bir at bırakmıştım. Onu güzelce muhafaza ettiniz ya...
— Fazla konuşuyorsun...
Böyle söyliyerek Haşam yakalamak istediler. Fakat Haşan derhal kılıcına sarıldı. O vakit elinde garip bir şey bulunduğunun farkına vardı. Bu, bir tomar kâğıda benziyordu. Şöyle yuvarlanmış bir kâğıt...
Bir an onun ne olduğunu düşündü; hatırlıyamadı, fırlatıp atmak üzere iken, muhafızlardan birisi sordu:
— O elindeki ne?
— Al da gör...
Kılıcını kulanmasına mâni olacak olan bu tomarı muhafızın suratına fırlattı. Muhafız acele acele kâğıdı açtı. Fakat açar açmaz da bütün muhafızların vaziyeti değişti.
Haşan da bu değişikliğin farkına varmıştı. Fakat kerametin kâğıt tomarında olduğunun farkında değildi ha...
— Eh... diye bağırdı, kapıdan çekilecek misiniz? Vaktimin dar olduğunu söylemiştim.
(Devamı var)
Bu kapıda evvelâ, nöbetçi zabiti ile konuşmak lâzımdı. Kız, söyli-yeceği şeyi hazırlamıştı: Akrabası olan Kont Dö Luvr’dan Kralın oda hizmetçisi Mösyö Grifon,a son derecede mühim bir haber getirmiş ve bu sebeple o zatı göreceğini söyliyecekti. Herhalde, böyle bir şey evvelce Fransua tarafından derpiş edilmiş olacak ki zabit, bu iki ismi duyar duymaz kızı bizzat saray müdürünün yanma götürdü ve ona, genç kızın arzusunu söyledi.
Saray müdürü ve oda hizmetçisi kelimelerini, zamanımızda bunlara verilen mana ile anlamak bir
hata olur. Çünki, Luvr sarayının müdürü o devirde mühim bir şahıs idi, saray asilzadesi idi. Fakat, nezaketine rağmen, zabit gibi uysal görünmedi. İlk sözleri şu oldu:
Kazakistan gençliği ve komünizm
Moskova basını acı acı şikâyet ediyor tokholm (Hususi) — Mosko-'^^va’dan alman en son haber-]ere göre Sovyetler Birliğinin bazı cumhuriyetlerinde ve bilhassa Kazakistan Cumhuriyetinde gençler arasında Komünizme kargı husumet alâmetleri başgöstermek-tedir.
Moskova'dan alınan gazetelerin neşriyatına göre, geeçnlerde Kazakistan'da Alma Ata'da Kazakistan Komsomol teşkilâtının Merkez Komitesi fevkalâde bir toplantı akte-derek şu kararnameyi neşretmiştir:
« Son zamanlarda Kazakistan Komsomol Teşkilâtı propaganda daireleri yeni üyelerin iltihakını te min etmekte bariz bir kayıtsızlık göstermişlerdir. Mart 1949 dan itibaren teşkilâtımızın merkezinde ve bütün şubelerinde üye sayısı bir hayli azalmış ve azalmıya devam etmektedir. Meselâ 1949 senesinde genç işçilerimizden yalnız yüzde onu ve kollektif çiftliklerde çalışan gençlerimizden yalnız yüzde onse-kizi Komsomol teşkilâtına girmişlerdir. Kazakistan topraklarında birçok Komsomol şubeleri faaliyet lerini büsbütün tatil etmişlerdir. Bu gevşeklik ve tehlikeli kayıtsızlık bilhassa Ğuref, Aktyubinsk ve Şimal Kazakistan eyaletlerinde müşahede olunmuştur. Kızıl Ordu, Alma Ata ve Akmolinsk eyaletlerinde de Komsomol idarecileri ve propagandacıları pasif hareketlere müracaat etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Bu kayıtsızlık Komsomol teşkilâtının bütün dairelerine sirayet etmiştir. Merkez Komitesinin hayatî ehemmiyette olan talimat ve direktifleri hiçe sayılmıştır.
Komsomol teşkilâtının birçok liderleri gençleri ilgilendiren meselelerle katiyen meşgul olmamaktadırlar. Bu gençleri, kendilerini ilgilendiren meselelerin hallini Komsomol faaliyetlerinin çerçevesi dahilinde aramıya teşvik etmek için Komsomol liderleri en ufak bile bulunmamaktadırlar.
Komsomol teşkilâtının Merkez Komitesi bütün merkez ve şubelere hitaben şu esaslı noktalara derhal ehemmiyet verilmesini karar altına almıştır;
Bundan böyle mazideki bütün ku sur ve gevşekliklerin tamiri için hummalı bir faaliyete girişilecektir.
Kazakistan gençliğinin büyük ek seriyetinin Komsomol teşkilâtına girmesi elzemdir. Komsomol idarecileri bütün şehir ve köylerde fab rika ve kooperatiflerle temas ederek teşkilâtımıza girmemiş olan gençlerin soruşturulmasını ve bir an evvel Komünist Gençlik Teşkilâtına yazılmalarını temin etmelidirler. Bütün merkez ve şubeler en az ayda bir defa faaliyetleri hakkında mufassal bir raporu Merkez Komitesine göndermek mecburiyeti altındadırlar. Bu önemli Komünist vazifelerinin ifasında gevşeklik göstermeğe devam eden idareci ve propagandacılar inzibatî cezalara çarptırılacaklardır.»
Stokholm’da Sovyetler Birliği hak kında iyi malûmat alan çevrelerde işaret edildiğine göre Kazakistan Gençlik Teşkilâtı tarafından neşrolunan bu kararname önemli bir mahiyet taşımaktadır. Zira son zamanlarda alınan haberlere göre, Sovyetler Birliğinin Rus aslından olmıyan halk ve milletlerle meskûn
Politika hâdiseleri üzerinde tetkikler
U. Doğu hercümerci ve Hong Kong dâvâsı
imdi bir komünist hükümeti kurulup devletlerden bazıla-rı tarafından tanınmış ve milliyetçi hükümet Formoza'ya çekilmiş bulunduğuna göre, halen Çin,in . komünist hakimiyeti altındaki muazzam kitlesinin dışındaki yegâne parçası olan Hongkong’a dair birkaç olayı inceleme zamanı gelmiş tir. Çin’ Avrupa ile Orta - Doğudan hayli uzak olabilir; fakat yeryüzünde doğan her 5 çocuktan birinin Çinli olduğu göz önünde tutulursa bu memleketin dünyadaki mevkiinin önemi bârizdir.
Güney - Doğu Çin sahili açıklarındaki İngiliz kolonisi Hongkong adası, 100 yıldan az bir devre zarfında bir korsan yatağı ve balıkçı köyünden milletlerarası ticaretin en büyük merkezlerinden biri haline sokulmuştur. Adanın zenginliği, coğrafî faktörler, serbest ticaret ve İngiliz idaresinin sağladığı güvenlikten ileri gelmekte olup, bu durumun gerek Çin ve gerek Batı devletlerine büyük faydalar sağladığı şüphesizdir. Buna ilâveten Hongkong, bir kültür merkezi olmuştur. Üniversitesinde Çin’in her tarafından ve diğer yabancı memleketlerinden gelme talebeler yetişmektedir.
1&39 da Büyük - Britanya ile Çin arasında harp patlak vermiş ve «Afyon Harbi» denilen bu savaş hakikatte her iki taraf arasındaki umumî şartlardan doğan karşılıklı kırgınlıklar ve Çin’in anlaşmazlıkları hal için diplomatik kanallarla uzlaşmaya çalışmaktan kaçınmasından ileri gelmiştir. Çinliler mağlûp olmuşlar ve harp 1841 de sona ermiştir. İki devlet arasında akte dilen Nankin andlaşmasiyle İngi-lizler, o devirde çorak, kayalıklı bir bölge olan Hongkong’un kendilerine devrini temin etmişlerdir. Ada, İngiliz donanması ve askerî harekâtı için esasen harp sırasında üs olarak kullanılmıştı. 1860 da Çin kıtası üzerindeki Kovvloon yarımadası, savunma gayeleri için Hongkong sömürgesine ilâve edilmiştir. Bu yanm ada Büyük - Britanya ile Fransa’nın Çin’e karşı giriştikleri bir askerî harekât neticesinde elde edilmiş ve Çin, Kovvloon’u İngiltereye terkettikten başka bütün milletlere mensup yabancı tüccarlara bazı haklar tanımıştır.
1898 de Almanların Kiaoshao’yu ve Rusların Port Arthur’ü ele geçirmeleri üzerine İngiliz hükümeti, o tarihtenberi «Yeni Bölgeler» adı verilen Çin kıtasının daha büyük bir bölümünü istemiş ve 99 yıl kira ile elde etmiştir. Bu bölge, Hongkong kolonisine 27 ilâ 30 kilometre derinlikte bir hinteıland sağlamaktadır. Civar adalardan bazılariyle körfezin bitişiğindeki kara suları bu bölgeye dahildir.
Nankin andlaşmasını bir asırlık hemen hemen fasılasız bir barışçı gelişme devresi takip etmiştir. 1941 yılının Noel günü Hongkong Ja-ponlar tarafından işgal edilmiş ve Ingiliz deniz kuvvetleri tarafından kurtarıldığı 1945 Ağustosuna kadar •Taponlarda kalmıştır.
olan Cumhuriyetlerde milliyetçilik prensibine dayanan muhalefet alâmetleri çoğalmak temayülünü göstermektedir. Gençliğin Komünizme karşı beliren bu muhalefette bir rol oynamasının Kremlin zimmandarla-rını ziyadesiyle düşündürmesi tabiî addolunmaktadır.
Hongkong adası 17 kilometre uzunluğunda ve 3 ilâ 7 kilometre genişliğindedir. Adaya dik yamaçlı azamî 600 metre irtifalı, çıplak tepelerden müteşekkil bir silsile hakimdir. Başkent Viktoria şehridir. Kow-loon yarımadası arızasız ve düz olup, burada sayfiyelik bir banliyö ve asıl endüstri bölgesi kâindir. Yeni bölgeler arızalı ve çıplak olup, bir kesimde 1000 metre irtifalı bir dağ yükselmektedir. İklim sübtropikal olup, mevsim rüzgârları önemli bir rol oynamaktadır. Kış umumiyetle serin ve kuru, yaz sıcak ve rutubetlidir.
İngilizler tarafından dünyanın en güzel limanlarından biri haline sokulan körfez Hongkong adaşiyle Kıta arasında uzanmaktadır. İki ilâ 4 kilometre genişliğinde olan liman hemen hemen tamamiyle kapalıdır. Yerli nüfuzun ezici çoğunluğu Çinlilerden müteşekkildir. 1941 de yapılan gayri resmî sayımda Hongkong’un nüfusu 1,600,000 olarak tes-bit edilmiştir. Takriben 7,000 İngiliz vardır. Nüfus yekûnunun şimdi 2 milyona yükseldiği tahmin edilmektedir.
Hongkong bir vali tarafından idare edilir. Valiye müşavirlik eden bir icra konseyi ve yine valinin baş. kanlığında bir teşriî konsey vardır. Her iki konseyin üyeleri Çinli ve İngilizdir. Teşriî meclise bağlı maliye, hukuk ve bayındırlık komisyonları mevcuttur. Arada sırada konsey bazı muayyen konuları incelemek üzere geçici komisyonlar kurar. Ayrıca, umumî sıhhat, sosyal işler gibi bazı konularla ilgili olarak ara kanunlar yapmak yetkisini haiz bir şehir konseyi de vardır. 1947 Temmuzunda, İngiltere sömürgeler bakanlığı tarafından onaylanan ve Hongkong halkına iç konularda müstakil idare sağlayan yeni biranayasa mer’iyete girmiştir.
İngiliz mâliyesi 1946, 956 devresi zarfında tatbiki göz önünde tutulan sosyal ve ekonomik gelişme tasarıları için Hongkong sömürgesine yılda takriben 11 milyon lira tahsisat vermektedir. Paranın sarf şeklini tanzimle mükellef bir komisyon kurulmuştur.
İngiliz idaresi altında Hongkong Güney Çin ticaretinin en mühim kısmının antreposu olmuştur. Öte-denberi «serbest liman» dır. Alkollü, içkiler, tütün ve benzn hariç vergi yoktur. Harbi hemen takip eden müşkül devirlerde bile ticaret tahditleri asgarî seviyede tutulmuştur. İkinci dünya harbinden evvelki yıllarda sömürgede son derece faal bir gemi inşaat ve tamir endüstrisi mevcuttu. Sömürgenin esasen yegâne ağır ensdüstrileri bunlardır. Hafif endüstriler meyanında dokuma, kauçuk, düğmecilik, dericilik, sigara, kibrit, bira, manifatura eşyası, konservecilik, cam ve boya zikredilebilir. Bu endüstriler hemen hemen tamamiyle Çinlilerin elinde olup, fabrikaların ekserisi Çinlilerin malı ve Çinliler tarafından idare edilmektedir.
Güney Çin ticaretinin antreposu olduğu cihetle Hongkong son derecede önemli bir bankacılık merkezidir. Bu itibarla sömürgedeki bankaların ekserisi dış ticaret bankalarıdır.
1945 Ağustosunun sonunda Hongkong ekonomik hayat bakımından tamamiyle ölü idi. Nüfus geniş öl-
PAPAZ ÇAYIRI
——— Yazanı Mİ$«I Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı ———89———
— Kralın itimadım kazanmış bir oda hizmetçisi olan Mösyö Grifon’u rahatsız etmek... öyle âdi, küçük bir iş değildir!., evvelâ bilmek lâzım.
Ve bu sözleri müteakip, alelusul sorguya başladı.
Sabırsızlıkla titreyen Fiyorinda,
beraberinde getirdiği altınların, bu senyöriin nazarında hiç bir ehemmiyeti olmıyacağını anlayınca, şahsı hakkında sorulan suallere ce-
vap vermeğe mecbur oldu. Fakat, saray müdürü, işi daha ileri vardırarak tanımıyor gibi göründüğü Kont Dö Luvr hakkında malûmat almak ve kendisine tevdi edilen şifahî haberin ne olduğunu anlamak isteyince, kız, katî bir lisanla:
— O haberi bizzat Mösyö Gri-fon’a bildirmekliğimi emrettiler. Bu emre itaat ettiğimden ve bana
gösterilmek lûtfunda bulunulan itimada karşı ihanet etmek istemediğimden dolayı beni hoş görünüz efendim. Yalnız şunu söyli-yeyim ki, getirdiğim haber dola-yısiyle Mösyö Grifon, rahatsız olmak şöyle dursun, kendisine haber vermekte gösterdiğiniz isticâl sebe biyle size çok teşekkür edecektir.
Görülüyor ki Fiyorinda telaşsız bir emniyetle yalan söylüyordu.
Bu emniyet de kendisine, Borö-ver’e olan büyük itimadından ileri geliyordu: Boröver, nasıl vahim bir vaziyette olduklarını öğrenecek olan Mösyö Grifon’un muhakkak kendilerine imdat kuvveti göndereceğini temin ettiği cihetle kız, bu işin mutlak böyle olacağına tamamiyle kani bulunuyordu. Yalanlarına gelince, bu da keyfiyeti Mösyö Grifon’a bizzat haber vermek kararını kendi insiyatifiyle almış olması idi. Bu suretle hareket etmiş olmasından dolayı, ne derece alıngan ve seriütteessür olduğunu bildiği Boröver,in vakitsiz ve lüzumsuz addettiği böyle bir müdahaleyi sağlamaya teşebbüs ettiği için kendisini azarlamıyacağına da emin değildi.
Onu tereddüde düşüren yegâne korku bu idi. Fakat, kendi yüzünden düştüğü ölüm tehlikesinden kurtarmak suretiyle Şövalyeye karşı minnettarlığım izhar etmek
arzusu onu bu, başından büyük işe cüret ettirmişti. O, bu meselede yalnız Boröver'i düşünüyordu. Daima merakını mucip olan ve hakikî hüviyetinden şüphelenmeğe başladığı Kont Dö Luvr, vakıa kendisine karşı iyi muamele ediyordu amma, onunla, sadece Boröver tarafından kendisine gösterilen fevkalâde alâka dolayısiyle meşgûi olmakta idi.
Bütün bunlardan çıkan netice: Meseleyi kendisine anlatınca Grifon denilen bu adam tarafından iyi kabul edileceğine Fiyorinda’nın hiç şüphesi olmaması idi.
İş, bir kere onun yanına gidebilmekti. Amma, bu iş öyle sanıldığı kadar pek kolay değildi. Bununla beraber güçlükle karşılaşacağını umuyordu. Onu endişeye düşüren şey böyle boşu boşuna kaybettiği zaman idi. Çünki, imdatlarına koşmak istediği kimselere tam vaktinde yetişememek ihtimali vardı.
Fakat, çok meraklı ve müvesvis bir adam olan saray müdürünün söylediği:
— Pekala, şimdi Mösyö Grifon’u çağırtacağım... amma şunu da söy-liyeyim ki eğer ona söylemek istediğiniz şey öyle dediğiniz derecede mühim değilse pek fena bir duruma düşersiniz.
Sözlerini işitince hem ferahladı v« hem sevindi.
çüde azalmış, umumî servisler aksak bir durumda idi, yiyecek, gemi nakliyatı, endüstri ve ticaret yoktu. Çalışkan ve mütehammil olan Hongkong halkiyle birlikte İngiliz askerî idaresi, sömürgeyi kalkındırmak ve Uzak - Doğunun ticaret hayatındaki eski mevkiini kazandırmak için derhal işe koyuldu. 195 Kasımında özel ticaret tekrar canlanmıştı. 1946 iptidalarında ticaret, yekûn itibariyle harpten önceki seviyesini aşmış ve yıl sonunda bu seviyeyi üçte bir nisbette geçmişti.
Dünyanın en güzel tabiî limanlarından birine sahip olan Hongkong, ikinci dünya harbi patlak verdiği zaman Uzak - Doğunun en önemli bir hava kavuşak noktası idi. Harp-tenberi yolcu ve yük nakliyatı yeniden artmıştır. Hongkong ayni zamanda Güney Çinin demiryolu tamir üssüdür. Hongkong’u Kanton’a ve diğer komşu Çin eyaletlerine bağlayan nehir taşıt servisleri de vardır. Sömürgedeki iç nakliyat şebekesi mükemmel olup, yollar mebzuldür ve gayet iyi kurulmuş otobüs servisleri vardır. Bu servisleri Japon işgalinden evvelki durumlarına yeniden ulaştırmak bir hayli güç olmuştur.
Hongkong’un istihsal ettiği başlıca gıda maddesi balıktır. Balıkçılara bir hükümet tasarısı mucibince, yardım edilmektedir. Balıkçılık endüstrisi şimdi tamamiyle canlanmış ve Japon işgali sırasında çok kötü duruma düşen balıkçılar yeniden kalkınmışlardır.
Memleketin dağlık ve kısmen çorak oluşu tarımı tahdit etmektedir. Harpten evvel nüfusunun onda biri yerli ziraî mahsulle geçinir ve sömürgenin takriben % 20 si ekilidir. Başlıca mahsulleri pirinç, muhtelif cins sebze ve meyvedir. Tavukçuluk ve hayvancılığa da önem verilmekte olup, şimdi süt mamulleri endüstrisi oldukça verimli bir durumdadır. 1945 te, Japon işgalinin biı neticesi olan müşküllerle uğraşmak üzere bir tarım bakanlığı kurulmuştur.
Japon işgalini müteakip muazzam güçlükler arzeden sosyal yardım ve bakım meseleleri şimdi teş-kilâtlandırılmıştır. Bu servislerden halkın mühim bir kısmı faydalanmakta, fakir halk tabakalarına yiyecek, giyecek temin edilmekte ve iskân kolaylıkları sağlanmaktadır. 1948 de, gönüllü yardım cemiyetleriyle işbirliği halinde çalışan bir sosyal bakım servisi kurulmuştur. Bu büro umumî muavenet, çocuk bakımı gibi konulardan sorumludur.
Mevcut işçilik kanunları fabrikaların kayıt ve teftişini sağlamakta olduğu gibi, kadın ve çocukların endüstride çalıştırılmalarını nizam-lamakta, ücretlerle çalışma saatla-rmı tesbit etmektedir. İşçi birlikleri ve uzlaştırma teşkilâtı mevcuttur. İşçilere sigorta, iş kazası ve hastalık primleri ve yardımları sağlıyacak kanun tasarıları incelemektedir.
Hongkong’un istikbaldeki refah ve huzuru İngiltere ile Çin arasındaki dostluğa bağlıdır; zira her iki memleketin birbirlerine yardim etmek menfaatları iktizasındandır. Şimdi Çin’de komünist hükümeti kurulmuş olduğuna göre, Hongkong’un yakın gelecekteki durumu büyük bir ilgi ile takip edilmektedir. z
ANKARA RADYOSU 18 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
7.30 ‘
7.45
8.00
8.15
8.25
8.30
9.00
12.30
i 12.30
00
15
30
45
00
M. S. Ayarı. -a
Müzik: Hafif parçalar (Pl). Haberler ve hava râporu. Müzik: Şarkılar (Pl).
Müzik: Film melodileri (Pl). Günün Programı.
Müzik: Çeşitli müzik (Pl). Kapanış.
Açılış ve program.
M. S. Ayarı.
Müzik: (Radyo Salon Orkestrası):
1. Dellbes: Menba - Bale Süiti;
2. Johann Strauss: Rltter Pasma operasından Vals;
8. Gerlıard TOlnkler: Donna
Haberler.
Müzik: Saz eserleri. Öğle gazetesi.
Müzik: Şarkılar.
Müzik: Cumhurbaşkanlığı Armoni
1.
2.
Şlklta-
13.40
1.55
1.00
14
15
Izlkası:
Brun: Küçük Resmlgcçlt (marş) De Falla: Esrarlı aşk; Radeglia: Oryantal Rapsodi; Vcllones; Prelüd ve Hint Dansı Korsakoff: Antar.
Müzik: Çigan havalan (Pl). Konuşma (Spor haberleri).
Kayıp mektupları, Akşam programı. hava raporu ve kapanış.
M. S. Ayarı.
Çocuk saati.
Müzik: Dans müziği (Pl).
Müzik: Şarkılar.
M. S. Ayan ve haberler. Geçmişte bugün.
Müzik: (Yurttan sesler) Müzik: Çeşitli sololar (Pl).
Radyo gazatesl.
Serbest saat.
Mtlzlk: tnce saz (Mahur faslı) Müzik: Normun Cloutler Orkestrası ve Karen Kcmple'den melodiler (pl) Konuşma.
Müzik: .Şarkı, divan ve koşma. M. S. Ayarı ve haberler.
Müzik: Dans parçaları (Pl). Program ve kapanış.
22.ı
22.:
22.
23.1
23.1 _ . _______...
İSTANBUL RADYOSU 18 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
12.57 Açılış ve programlar.
13.00 Haberler
13.15 Dans müziği (Pl).
13.30 Haftanın filmleri.
Konuşan: Sezai Solelll.
1^.40 Dans müziğinin devamı (Pl).
14.00 Yurdun her köşesinden deyişler ve söyleyişler. Tertip ve idare eden: Nedim Otyam.
14.30 Haftanın programı.
14.45 Memleket havalan.
15.00 Atom bombası hakkında konuşma Konuşan: Ord. Prof. S. Murat Uz-dllek.
15.15 Saz eserleri, şarkı ve türküler. 16.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar
18.00 Caz müziği (Pl). , r
18.30 Necdet Koyutürk Orkestrasından dans müziği.
19.00 Haberler
19.15 Hafif ara müziği (Pl).
19.25 Keman soloları.
Çalan: Viyolonist Ali Sezin. Piyanoda: Erglcon Saydam.
19.45 Şarkılar ve türküler.
20.15 Radyo Salon orkestrası konseri.
1. Ketelbey: «Bir gark pazarında» lntermezzo.
2. Ernst Glllet: «îlk İtiraf».
3. Lehar: «PaganinI» operetinden selectlon.
20.45 Çeşitli hafif müzik.
21.15 Fosil heyeti konseri.
22.00 Dans müziği (Pl).
22.45 Haberler.
23.00 Karışık hafif müzik (Pl)
23.30 Dans müziği (Pl).
CEMİYETTE
Ayni kanaat ve fütursuzlukla ce-vep verdi:
— Bu hususta hiç bir korkum yoktur. Rica ederim, efendin, iş son derece aceledir, vakit kaybetmeyiniz. Ne kadar acele ederseniz Mösyö Grifon da size o derecede minnettar kalır.
Saray müdürü dışarı çıktı ve sürgüyü de sürüp kapıyı kapadı.
Şimdi, genç kız tam manasiy-le mahpus kalmıştı.
O, bundan müteessir görünmedi. Gidip bir sıranın üstüne oturdu ve itimatla bekledi. Fakat, vaktin geçmekte olduğunu gördükçe sabırsızlığı artmakta idi.
Katerin Dö Mediçi’nin tedbirleri
Şimdi, Fiyorinda’nın kendisine acele etmesi için ettiği ricaya saray müdürünün ne derece riayet ettiniğini, ne derece ehemmiyet
verdiğini görelim.
Salak bir uşağa icabeden talimatı verdi. Bu uşak, gerçi ahmak tavırlı görünüyordu amma onun bu alıklık haline pek de itimat caiz değildi; çünki, şöyle bir iki bakıştan hilekâr, fettan bir herif olduğu da seziliyordu.
Bu uşak, Kralın dairesine doğru gitti. Gayet lakayıt bir tavırla ve pek ağır yürüyordu. Geçmesi lâzım gelen şeref avlusunda heran, kâh bir süvariyi seyretmek ve kâh bir atın eşkâline bakmak için
duruyordu.
Eğer Fiyorinda, onun öyle alık alık herşeye baktığım görmüş olsaydı, onun bu avluyu geçemiye-ceğini büyük bir teessürle düşünüldü.
Saray müdürü de başka bir istikâmette gitmişti. Biz, şimdi biraz onu tâkip edeceğiz. Uşakta, kaplumbağadan daha ağır yürümek hususunda söz vermiş bir adam hali görülmesine mukabil saray müdürü âdeta ana kraliçe Katerin Dö Mediçi’nin dairesine doğru uçuyordu.
İçinde Kıraliçenin bir kaç nedimesi bulunan bir odadan, sağa ve sola tebessümler ederek, reveranslar yaparak geçti. Böylece boş bir odaya vardı ve bir pençerenin ağır diybâ perdelerinin arkasına gizlendi.
Saray müdürü perdenin arkasına henüz gizlenmişti ki bir genç kız göründü. Bu, saray müdürünün reveranslar yaparak geçtiği odada bulunan kızlardan biriydi.
İşmini -müdürün ismini söylemek istemediğimiz gibi- söylemi-yeceğimiz bu geiç kız doğruca perdeye geldi ve saray müdürünün yanına sokuldu. Aralarında gayet yavaş sesle şu sözler cereyan etti:
— Birisi geldi, Kont Dö Luvr hazretleri namına Mösyö Grifon ile görüşmek istiyor... galiba iş pek acele...
— Kimmiş o gelen?
— Fiyorinda isminde bir genç kız.
— Şu falcı kız mı?
— Ta kendisi.
— Grifon’u neye istiyormuş?
(Devamı var)
LÜZUMLU TELEFONLAR
Yangın 00
Sıhhi imdat 91
Trenler 12028
Hava Yollan 14881
Yataklı vagonlar 11566
Su ftrıza 21573
Elektrik 24846
Havagazı 24846
Başkent Taksi 22222
Yeni Güven Taksi 22333
Sizin Taksi 22333
Merkez Taksi 11111
Ersan Taksi 21111
*
SİNEMALAR VE
EĞLENCE YERLERİ
BÜYÜK ANKARA ULUS YENİ P.VRK SÜMER
SUS CEBECİ
(15031) j Yaratılan adam
(28432) : Mösyö Verdu
(22294) : Kocam
öldürmedi
(14040) iHarrov Kumarbazı (11181) : Zehirli şüphe (14072) : Cehennemde bir
Melek, öldüren bu
(14071) : Zehirli şüphe (13846) : Balıkçının sevgilisi

NÖBETÇİ ECZANBltli
Çankaya, Cebeci, Sebat
| TAKVİM |__
Hicri: 1369 — Cemaziyel’evvel: 1
1 Runü: 1366 — Şubat: 5
18 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
; Vasati Ezani
Sabah * 6.53 1-07
öğle 12.28 6.42
ikindi 15.24 9-38
Akşam 17.46 12-°°
Yatsı 19.16 l-33
imsak 5.13 U.37
18-2-1050
ZAFER
1
EN RAHAT SEYAHAT
Şirketimizin yeni getirttiği Son Model Buick Otomobilleri ile kabildir
*
GALATASARAY BALOSU -»
w.2.mo
Ankara Palas
SALONLARINDA
Müzeyyen Senar Işıl baloya leberrüken iştirak edecektir. Los Amigos Cazı baloda çalacaktır.
Zengin dekorasyon ve muhtelif eğlence ve sürprizler arka salon pavyon haline getirilmiştir. Pavyon balo emrindedir. Davetiyeler: Birke Mağazasından, Çankaya Eczanesinden ve Klüp Lokalinden temin edilebilir. (304)
TUNGSRAM
Ucuz alınan eşya ekseriyetle çabuk bozulur. Hele ucuz ampul almak için, fenasına katlanmak büsbütün fena bir tasarruftur. Bunların hem ziyası kötü, hem ömrü kısadır...
Halbuki TUNGSRAM ampullerini almaklo güneş gibi parlak bir ışığa kavuşacaksınız. Hususi bir suretle imâl edilen TUNGSRAM ampulleri, emsalinden çok daha 02 cereyan sarfeder.
BOR’A
İlân
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun gereğince 1. ci parti olarak hemşehrilere - tevzi tahsis edilmiş olan Akköprü civarındaki ucuz arsa sahiplerinden
ve
bir kısmının muayyen müddet zarfında sözleşmelerini yaptırmadıkla-Sn dolayı hakları düşerek arsaları Belediyeye intikal etmişti. Bu ann Belediye Meclisinin prensip karan içinde 1. ci partide dahil ıduklan halde tercih sebepleri gözönüne alınarak kendilerine arsa verilememiş olan evli, çocuksuz ve bekâr vatandaşlara verilmesi takarrür etmiş ve bunlar arasında 15/2/950 tarihinde Belediye Komisyonunda ve Noter huzurunda kur’a çekilerek isabet eden şahıslara ait ada, parsel numaralannı ihtiva eden listesi Belediye kapısına asılmış.-tır. Kendisine arsa isabet eden bu vatandaşların 31/3/950 tarihine kadar sözleşmelerini yaptırmak ve ilk taksitlerini yatırmak üzere Belediye Emlâk Şubesine müracaatları ve mezkûr tarihe kadar sözleşmesini tastik ettirmeyen ve ilk taksidini vermiyenlerin haklarının sukut etmiş addiyle kendilerine tahsis edilen işbu arsaların diğer vatandaşlara verileceği ilân olunur. (1063) (113)
' EMNİYET SANDIĞI’nın ,
Tasarruf hesapları ikramiyesinin 1950 yılı birinci çekilişi
1 NİSAN Tarihindedir
Bu çekilişin ikramiye tutarı:
1 TANE 5000
2 » 2500
3 » 1000
4 » 500
5 » 200
20 » 100
40 » 50 liralık olmak üzere
20.000 Liradır
l/Mart/950 tarihine kadar vadeli veya vadesiz olarak en az 50 lira I yatıranlar veya o tarihte hesaplarında en aşağı bu miktar parası bulunanlar çekilişe katılırlar. Hesaplarında 550 lira ve daha fazla parası bulunanlar paralarının her 5o lirası için bir ve her 500 lirası için de ayrı bir kur’a numarası alarak isabet ihtimalini fazlalaştır-, mış olurlar.
Hem taliinizi denemek, hem de paranıza vadeye göre yüzde 6 1/2 I kadar yükselen faiz almak isterseniz hemen bir tasarruf hesabı açtırınız veya hesabınız varsa miktarını- çoğaltınız.
AVDTCA 2000 ADET EŞİT HAKLI
A/ Kil A TESELLİ İKRAMİYELERİ
EMLÂK BANKASI
ŞUBE ve AJANSLARI:
Merkez Müdürlüğü (Cağaloğlu).
Ankara, Bursa.
Eminönü, Beşikte, Kadıköy, Fatih, Pangalı, (1055) . ()]0)
Büyük fırsat
Naklihane dolayısiyle Yenişehir Meşrutiyet caddesinde gayet işlek bir bakkal dükkânı devredilecektir. Hergün 9 ile 12 arasında 21611 telefondan şartlar öğrenilebilir.
İstanbul'da Bir Villa
Bir Gömlek ile sahip olacaksınız
Ankara Askerlik Şubesi
Başkanlığından 1956
Şubemizce kısa hizmetli, tam ehliyetli olarak askerliğine karar alınan Yedek Subay adaylarının sevkedilmek üzere 22 Şubat 1950 günü nü fus hüviyet cüzdanları ile beraber Şubeye başvurmaları ilân olunur.
(1036) (109)
KODIN
VİKODIN
VÎKODİN
RUTUBETLİ HAVALARDA KULLANINIZ.
(10024)
Belediye Başkanlığından
Belediye Veteriner Müdürlüğü Anafartalar caddesi Anafartalar Polis Karakoluna ayrılan köşede Orman Çiftliği üzerindeki binaya nakledilmiştir.
İlân olunur. (1093) (113)
Ankara Telefon Müdürlüğünden:
Sayın Abonelere
1 — l/Mart/950 tarihinden sonra telefon paraları tahsildarlar eliyle alınmıyacaktır.
2 — Kendilerine ihbarname gönderilen veya telefon edilen abone-
lerin borçlarını P. T. T. merkezlerinden birine veya telefon müdürlüğü vaznesine vaktinde yatırmaları rica olunur. (103) (976)
Ankara Valiliğinden
Devair ve müessesatça 4751 sayılı kanun gereğince memur ve hizmetlilerin 1950 yılı yol vergisi Mart ve Ekim aylarında kesileceği ve memur olmıyan diğer yol vergisi ödevlilerinden de Mayıs ve Eylül aylarında tahsil edileceği ilân olunnur. (1062) - (111)
Ayrıca- 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Miiessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir. SÜRPRİZ Poplin gömlek Hatlarımızı takdim ediyoruz
750, 780, 840, 990, 1075,
1200, 1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Kr.
Sayfa: 6
ZAFER
19.2- 1950
Dünkü Bütçe müzakereleri
B
İr
P
34
:u
,eı )a
)e
il
:o
a:
51
I
ir
İt ıh sİ
D ,k
■n rı k
i
n M
*
t ıc
ir (Baş tarafı birinci de) rinde müsbet tesirleri bulunduğu mealindeki beyanatları üzerinde kısaca duracağım.
Sayın arkadaşlar, gerek Maliye Bakanlığının, raportör sıfatiyle bize verdiği ve gerekse 950 bütçe tasarısında gösterdiği borçlarda 290 milyon liralık bir azalma görülüyor, halbuki borçlarda hakikî bir azalma yoktur.
Azalmış gösterilen bu 290 milyon lira azalmanın 90 milyon lirası İtfa bedellerine yani evrakı nakdiye itfa bedellerinden, 150 milyon lirası da doğrudan doğruya İngilizlerin yapmış olduğu bir para ayarlamasından ileri geliyor. Bir kısmı da geçen sene borçlar meyanında gösterilen bu kısım borçlardan ileri geliyor.
Bu bütçe samimiyetine uygun değildir
Geçen sene Sayın Maliye Bakanının 21 Şubat 949 tarihinde Meclis kürsüsünde verdiği beyanatta; 1948 sonunda umumî muvazeneye ait borçların 1 milyar 632 milyon lira ve katma bütçelerin de 405 milyon lira olduğunu ifade buyurmuşlardı. Buna nazaran bizim; umumî muvazeneye dahil ve mülhak bütçelerimizin borçlar yekûnu iki milyar 37 milyon lira olarak göstermişlerdi. aHlbuki bu seneki borç, bütçe tasarısı münasebetiyle verdikleri rakamlara göre 2 milyar 105 milyon lira olarak gösteriliyor. Arada 6S milyon liralık bir borç eksik gösterilmiş bulunmaktadır.
Şimdi burada iki vaziyet hasıl o-luyor. Ya geçen sene bütçesinde bir kısım borçlar gösterilmemiştir, veyahut bu sene bazı borçlar fazla gösterilmek suretiyle borçlar bu sene azalmış gibi gösteriliyor. Bu her iki noktadan da bütçe tekniğine ve bütçe samimiyetine uygun olmıyan şayanı dikkat bir şeydir.
Binaenaleyh, arzettiğim gibi ya geçen sene bu borç gösterilmemiştir veyahut da bu sene borçların indiğini göstermek için gösterilmiş bulunmaktadır. Bu ciheti aydınlatmalarını rica ederim.
Borçlar çok ağırlaşmış vaziyettedir..
Sonra, borçlarımız acaba çok mu, az mı? Borç iyi mi, kötü mü? Bu: nun üzerinde de bir parça duracağım.
Arkadaşlar, hakikaten borçlarımız çok ağırlaşmış bir vaziyettedir. Biliyorsrunuz, Mâliyenin resmen verdiği kayıtlara nazaran, halen 2 milyar 148 milyon lira borcumuz vardır; toprak mahsullerine olan 25 müyon ve Adana anlaşmasiyle İn-gilizlere henüz miktarı malûm ol-mıyan ve Yollardan, Demiryolların dan, şunlardan bunlardan geçici yıllara sari borçlarımız aynı zamanda bu sene belki de aldık ve yılbaşına kadar Emekli Sandığından almağa mecbur olduğumuz 80 milyon lira ile amortisman sandığına verilecek 20 milyon liralık tahvillerle beraber borçlarımız iki buçuk milyara varmış ve hattâ belki de geçmiş bulunmaktadır.
Arkadaşlar; 2,5 milyar liralık borç bize az mıdır, çok mudur? Biraz bunun üzerinde duralım. Sayın Maliye Bakanı, diğer devletlere nazaran bizim borcumuzun az olduğunu, millî gelirimizin % 25 . 30 a-rasında olduğunu söylediler. Diğer devletlerde bu nisbet % 40 - 50 arasında tehalüf. ettiğini ifade buyurdular.
Arkadaşlar, vaziyet bu nisbetler-le ölçülemez. Bir memleketin borçları, serveti, gelirleri ve hayat stanadrdı ile ölçülür. İngilterenin , borcu, millî gelirin % 50 si kadar ( olabilir. Fakat bizde % 10 nisbeti bile çoktur.
Şunu arzedeyim ki, bir insanın yüz lira bir geliri olursa, bunun 10 lirasiyle borcunu ödemesi zordur. Bu gelirinin % 10 unu vermesi demektir, çünkü, 100 lira esasen o adamın kendi ihtiyacını karşılayacak vaziyette değildir. Halbuki bir
adamın bin lira geliri olursa, bu % 20 üzerinden pekâlâ 200 lira ödeyebilir ve kendisine geride 800 lira kalıyor demektir. Bu sekte yüz lira ile az çok ihtiyacını tatmin edecek vaziyettedir.
Onun için kendi millî servetimizi, millî gelirimizi ölçmeden, hesap etmeden, borçlarımızı diğer devletlerle mukayese edip yüzde üzerinden ifade etmek; azdır, çoktur diye bir neticeye varmak, her halde bizi salim bir neticeye isal etmez.
Vergiler ve altın stokumuz
Biliyorsunuz ki, arkadaşlar, bizim vergilerimiz bugünkü hayat standartlarına göre yüksektir. Vergilerin, daha fazla yükseltilmesi kabiliyeti kalmamıştır. Hayat standartları düşmüştür. Altın ve döviz mevcudumuz azalmıştır. 1945 de 213 ton olan altın stokumuz, bugün 137 tona inmiştir.
Yine o tarihlerde 150 - 180 milyon olan dövizimiz erimiş ve hattâ bugün aleyhimize olarak 30 . 40 milyon açık vermektedir. Hulâsa bu malî vaziyetler karşısında bizim borçlarımızı az görmek, azımsamak doğru değildir. Bunu her sene mütemadiyen arttırmamak, kabartmamak ve borçlarımızı düşünmek zaruret ve mecburiyetindeyiz. Borçlarımız her sene artmıştır ve bu sene de artmaktadır. Biliyorsunuz bu sene borçlarına 20 milyon istikrazı dahilî koyduk. Diğer taraftan Ame-•ikalılardan Marshall yardımından aldığımız 35 milyon dolarlık kredi de nihayet bir borçtur. Bu vaziyet karşısında bizim borçlarımız ferah verici ve emniyet verici değildir. Bilâkis endişe verici mahiyet almaktadır. Bunu burada arzetmek isterim.
Sonra borçlarımızın bir hususiyeti de bir taraftan mütemadiyen se-nelerdenberi dalgalı borçları azaltalım derken, bu borçlar da endişe verici bir mahiyet arzetmektedir.
İstikraz tahvilleri dahi satılmıyor
Şunu da belirteyim ki, artık membalarımız kurumuştur, başka yerden borç alacak vaziyette değiliz. Çünkü, bize şu da gösteriyor ki, çıkardığımız istikrazı dahilî tahvilinin ancak 963 bin liralığı satılmış ve dört milyon liralığı da amortisman sandığına devredilmek zarureti hasıl olmuştur, arkadaşlar.
Demek ki, artık bizim borçlarımız son merhalesine vasıl olmuştur. Ama, Sayın Maliye Vekilimiz borçların faydalı işlere sarfedildi-ğinden dolayı millî bünye üzerinde müsbet tesiri olduğunu ve endişe edilmiyeceğini söylediler. Bu bir noktai nazardır. Şunu da ilâve ede yim ki; bir zamanlar Maliye Nazırı Cavit Bey de bütçe açıklarının fazileti terbiyetkârisi vardır, diye ifade etmişlerdi. Beliki bizim Maliye Vekilimiz de bilmem buraya kadar varacaklar mı? Artık yüksek takdirinize bırakıyorum.»
Maliye Bakanı konuşuyor
Bundan sonra Maliye Bakanı: «Potuoğlu arkadaşım nedense Maliye Bakanlığının sahih rakamlar vermediği şeklinde bir endişe altındadır. Ve bu endişesini zaman zaman ifade etmektedir# diye söze başladı. Potuoğlunun görüşünde çok samimî olduğunu belirtmekle beraber bu noktail nazarın Mâliyeyi Jsühtan altında bıraktığından bahisle açıklamalarda bulunacağını söyledi.
Aksal şöyle devam etti:
— «Maliye Bakanlığında mevcut borç yekûnu kayıtlara müstenittir. Saklamağa imkân yoktur. Saraha-ı ten söyliyeyim ki jıe gösteriliyor ı sa ondan ibarettir. Haricinde gerçi bazı şeyler varsa da meselâ Adana mülâkatinde İngilizlerden aldığımız malzemenin bedeli meselesi gibi henüz mahiyeti taayyün etmemiş işlerdir..
Tahviller meselesi
Bakan, îmar ve Kalkınma Bankası ile muameleler bakımından dış borçlar yekûnunun toplanması
dolayısiyle bu yıl belediye ve mülhak bütçelere ait dış borçların da tabloya alındığını, farkın bundan ileri geldiğini anlattı. Maliye Bakanı istikrazlar bahsinde de faizli tahvilâtın rağbet görmekte olduğunu belirtmekle beraber ikrami-yeli tahvillerin rağben görmediğini ifade etti.
Abidin Potuoğlu tekrar kürsüde
Bakanın izahatinı müteakip tekrar söz alan Abidin Potuoğlu dedi ki:
— «Efendim bendeniz bir noktaya işaret edeceğim. Geçen sene gösterilmeyen borcun bu sene gösteril meşinin Maliye Bakanı müev • i velen itiraf buyurdukları için raporun şu yerinde yazılmış bulunmasının üzerinde bir şey söyli-yecek değilim.
Yalnız dediler ki biz borç yaptık, fakat memlektl imar ettik. Yani i-mar işlerine envertismanına sarfet-tik. Bendeniz bu cihetin üzerinde durmak İstiyorum.
939 senesinde beş yüz küsur milyon lira olan devlet borcu bugün 2,5 milyar liraya yükselmiştir. Yani on sene zarfında iki milyon lira daha borç yapmış oluyoruz.
On senelik bütçelerimize bakarsak, Meclis binası, Opera binası, şu ve bu inşaatı hepsi içerisinde olduğu halde biz envestismana, imara ve inşaata bu kadar para sarfetme-mişizdir. Yani şu neticeye varıyor ki, eğer biz borç yapmasaydık milletten, memleketten aldığımız vergilerle bir çivi dahi çakamıyacak-tık. Demek oluyor ki, biz bu borcu memleketin imarı için değil, bütçe açığını kapamak için yapm' şızdır.»
Sırrı Day, geçmiş Düyunu Umumiye vaziyetimizle bugünkü vaziyeti misalUyerek intibalarını anlattı.
Millî Eğitim bütçesinin müzakeresi
Borçlar bütçesinin kabulünden sonra Millî Eğitim bütçesi üzerinde görüşmelere başlandı.
Aynı bütçe ile birlikte Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve Ankara Üniversitesi bütçelerinin tümü üzerinde müzakereler açıldı.
Musuafa Reşit Tarakçıoğlu, muhtelif mevzulardaki mütaleaları arasında bilhassa mekteplere ahlâk dersi konmasını işaret etti. Meclisin 8 jnci dönemini Millî Eğitim devresi diye vasıflandıran Tarak-çıoğlu, sağlık işlerine ehemmiyet verilmesi ve teknik tedrisatın daha geniş ölçüde yapılması mevzuunda da görüşlerini^ ifade etti.
Nazım Poroy, eski eserler bahsinde mütalealarda bulunduktan sonra dildeki karışıklığı ele alarak hattâ İlim Heyeti gibi yüksek bir kurulun dahi seçim tasarısı dolayı-siyle regionalist, fonksion, operasyon, fizion gibi hepsinin tam Türkçe karşılığı olan kelimeler kullanmasını uygun bulmadı.
Tezer Taşkıran, nakil işleri yapılırken yaşı ilerlemiş olanların dikkate alınması lâzımgeldiğini, İstan-bulda Muallim Mektebinin kapatılmasının doğru olmadığını söyledi.
Adnan Adıvar, liselere bir sene zam yapılmakla yabancı dil için de bir fayda düşünülüp düşünülmediğini sordu. Ve ezcümle dedi ki: Opera için yapılan dekorları muhafaza edecek bir depo bulunmadığından büyük zararlar olmaktadır. Bütün Avrupa memleketlerinde bu dekorlar bir defaya mahsus olmak üzere yapılır ve tekrar o piyesi oynamak icap edince evvelce kullanılmış olan dekorlar bir daha kullanılır. Meselâ bizde Karmen operası için dekor masrafı olarak 65 bin lira verilmiştir. Şimdi bunları muhafaza edecek bir yer olmazsa harap olup gidecekler, yazıktır, mütevazı bir depo yapılmalıdır.»
Millî Eğitim bütçesi tümü üzerinde söz alan daha bazı Milletvekilleri olduğundan bu mevzuda görüşmelere yarın devam edilecektir.
Zonguldakta D.P. seçim kampanyası
★ (Baş tarafı birinci de) kiben Zonguldak il kongresine gidecek 21 delegenin seçimi yapılmıştır.
Delegelerin dilek ve temenniler bahsindeki konuşmalarından sonra kongre başkanmın daveti üzerine mikrofon başına gelen Zonguldak ili ikinci başkanı H. Hilâlci, merkez ilçe si başkanı Avukat İsmail Delikurt, Ereğli ilçe başkanı Kadri Erel ve il idare kurulundan Suat Başal heye canlı birer hitabede bulunmuşlardır.
Heyet geceyi Devrekte geçirdikten sonra ertesi gün Bartına hareket etmiş ve toplantıya orada da devam edilmiştir. Bartın Demokrat Parti merkezi salonlarına sığamıyan binlerce insan, konuşmaları caddelerden dinlenmek zorunda kalmıştır.
Başkan Hüseyin Balık, misafirleri halka takdim ettikten sonra mik rofon başına gelen Demokrat Partili Hakkı Hilâlci, îsmail Delikurt, Kadri Erel. Suat Başal halkın coşkun tezahüratiyle karşılanan heyecanlı konuşmalar yapmışlardır.
Gündüz saat 15 de yapılan bu konuşmalar halkın ısrarları ile geceleyin de devam etmiş salonda ve caddelerde biriken partili partisiz binlerce kimsenin alkışları arasında ve saat 22 de toplantıya son verilmiştir.
ilk mektep öğretmenleri için bir karar
★ (Baş tarafı birinci de) sına halel gelmemek üzere 20 liralık kadrodan 150 kişiyi 25 liralık kadrodan 100 kişi 30 liralık kadrodan 50 kişi düşülecektir. Buna mukabil 35 liralık kadrolar 150 kişi 40 liralık kadrolara 100 kişi 50 liralık kadralara 50 kişi ilâve edilecektir.
Diğer taraftan 1100 ilk okul öğret meni iki üst dereceden maaş almakta olduğu için ve 300 kadronun yukarıya doğru kaydırılmasiyle bütçede 330.000 liralık bir tahsisat ayrılmasını icab ettirmektedir.
Bir numaralı cetvel üzerindeki çalışmalar sona erdikten sonra iki üst dereceden maaş almakta olan ilk okul öğretmenlerinin terfihleri yapılacaktır.
İSTANBUL TAYYARE POSTASI SİS YÜZÜNDEN MEYDANA İNEMEDİ
Dün İstanbuldan Ankaraya gel -mesi icap eden uçak sis yüzünden gelememiştir.
Haber aldığımıza göre İstanbul-Ankara posta uçağı Ankaraya ka -dar gelmişse de havanın fazla sisli olması sebebiyle geri dönmüş ve Afyona gitmiştir.
Enternasyonal Fuarlar
★ (Baş tarafı birinci de)
Diğer taraftan muhtelif il ve Bakanlıklardan gelen temsilciler Enternasyonal Fuarlar Birliği mevzuunu görüşmek üzere bir toplantı yap mışlardır.
Bu toplantıya Ticaret Bakanlığı dış ticaret dairesi reisi Munis Faik Ozansoy başkanlık etmiştiı. Müzakerelerde Enternasyonal Fuar için Ticaret Bakanlığında bir komisyon kurulması ve bu arada Strazburg, Budapeşte, Prag ve diğer Avrupa devletlerinin sergileri bahis mevzuu olmuştur, tsviçredeki talebelerimizden bir kısmı Ticaret Bakanlığına müracaat ederek İsviçrede bir sergi açmak istediklerini bu hususta Ticaret Bakanlığının yardımlarını talep ettiklerini bildirmişlerdir. Komisyon İsviçrede bir sergi açılmasının iyi bir hareket olacağını bunun la beraber Isvçredeki fuarların enternasyonal olmadığı İsviçrelilerin kendilerine has bir fuar şekli kabul ettiklerinden taleblilerin istedikleri serginin hazırlanması ve bu suretle Türkiyenin bir ticaret memleketi olan sviçrede iyi olarak tanınmasına vesile olacağı ileri sürülmüştür.
Neticede diğer Avrupa ve Amerika enetrnasyonal fuarları da göz önüne alınmış ve bunlar üzerinde de mütalealar ileri sürülerek toplantıya son verilmiştir.
I Başmakaleden devam :
Seçim Kanununda D.P. nin zaferi
olması, asla bir taviz sayılamaz. Nitekim Seçim Kanununda erişilen netice, Demokrat Partinin behemehal körü körüne muhalefet yapmak için kurulmuş bir parti olmadığını, memleketin menfaatine olan işlere daima müzaheret gösterdiğini ve göstereceğini umumî efkâr önünde açık bir surette Islbat etmiştir.
Eğer iktidar partisi, Seçim Kanunu mevzuunda Demokrat Partinin ileri sürdüğü fikirlerin mühim bir kısmını kabul etmeğe mecbur kalmışsa, bu, Demokrat Parti bakımından bir taviz değil, belki kazanılmış hakikî bir zaferdir; ve mücadelenin bu neticeyi almasında, aynı zamanda millî iradenin tam tezahürü için yapılan gayretlerle muzaffer olmuştur.
Hatırlarda olduğu üzere, iki parti arasındaki anlaşmazlıkların çok had bir şekil almasının aşağı yukarı başlıca sebebi, seçim emniyetsizliği idi. Çünkü vatandaş verdiği reyin sandıktan nasıl çıkacağını bilmiyordu. 1946 seçimlerinin doğurduğu umumî huzursuzluk devam edip gidiyordu. Demokrat Parti ilk mücadele mevzuu olarak, emniyetli seçimi hedef aldı. Fakat ilk zamanlarda iktidara dert anlatmanın imkânı yoktu. Hattâ o sıralarda hükümette bulunanlar, eldeki Seçim Kanunu hakkında kasideler okuyorlar ve Haşan Saka gibi:
____ Ben bu kanunla Ingilteredc bile seçim yapanm, diyen devlet a-damlarma rastlanıyordu.
Demokrat Parti, adli teminatı ilk ortaya attığı zaman şiddetli hücumlara maruz kaldı. Seçimin siyasî bir mevzu olduğunu, buna hâkimlerin iştirak etmesinin doğru bulunmadığı ileri sürüldü, iktidar partisi gazetelerinde bu talebe karşı ateş püsküren yazılar çıktı. Fakat Demokrat Partinin adlî teminat ü-zerinde yaptığı esaslı telkinler ve çalışmalar, iktidarda bulunanları nihayet doğru yola gelmeğe mecbur bıraktı. Hele seçim tutanaklarına yapılan itirazların yüksek bir seçim kurulu tarafından tetkik ve tahkik edilmesinin kabul edilmesi, doğrudan doğruya Demokrat Partinin ıbir eseridir.
İktidar partisi gayet açık bir şekilde görmüştür ki, eğer memlekette emniyetli bir seçim mekanizması kurulmazsa, memleket efkârını tatmin etmeğe imkân yoktur. Ve illâ idarede yine tek parti usulü devam edip gidecek ve demokratik hayat tam bir inıhilâle uğrayacaktır. Gerçi iktidar partisini bu anlayışa getirmek pek kolay olmamıştır. O bütün bu mücadele içinde bugün idareyi elinde tutanlar için ne gibi faydalan mahfuz bulundurmak lâzımsa hepsini düşünmüş ve her çareye başvurmuştur. Fakat sonunda görmüştür ki, Demokrat Parti, bu İşi öyle oluruna bağlamak niyetinde değildir. Nitekim, bunun için kanun üzerinde yapılan ufak bir tadille ara seçimlerine bile girmeği kabul etmemiştir.
Çünkü millî irade bir kül’dür; bir kaç Milletvekilinin seçilme şekli ile, bir Meclisin seçilme şekli arasında hiç bir fark olmamalıdır. E-ğer eski kanunla ara seçimlere girilecek olursa, bu, tfüyük seçimler için de bir yol olacaktır. İşte bu' düşünceler üzerinedir ki, Demokrat Parti emniyetli seçim mevzuu üzerinde mücadelesini şiddetlendirmiş, ve nihayet bugünkü müsbet neticeyi elde edebilmiştir.
Bunda hâlâ bir muvazaa aramak istiyenler, hiç şüphesiz, kendilerinden başkaları tarafından gelecek her iyi hareketi behemehal götü görmeği itiyat haline getironlerdir. Halbuki, muhalefet olarak Demokrat Parti, bu işde yapıcı bir şeklide faaliyette bulunmuştur. Elbette kİ, muhalefeti, körü körüne bir şeyin tersini iddia etmek z'annedenler bunu da kötülemeğe çalışacaklardır. Çünkü huyluyu huyundan vazgeçirmenin imkânı yoktur.
Kendilerine şunu söyliyelim ki, Demokrat Parti dış politika mevzuunda da iktidar partisiyle tam bir mutabakat halindedir. Çünkü memleketin yüksek menfaati bunu icap ettirmektedir. Halbuki Seçim Kanununda evvelden bir mutabakat da değil, esaslı bir çalışma ile iktidar partisini nihayet yola getirmiş olmak bahis mevzuudur.
Fakat şunu da ilâve etmek lâzımdır: Bu kanunla da iş bitmiş değildir. İktidar partisinin bu kanunu ne gibi bir anlayışla tatbik edeceğini de beklemek lâzımdır.
Mümtaz Faik FENİK

19 Mayıs stadı stadlıktan çıktı
Havanın müsait olmasına rağmen bu hafta da lig maçları tehir edildi
Bölge Futbol Ajanlığından a-İman bir tebliğe göre, 19 Mayıs Stadyumunun iç sahasında mev cut bulunan buzların sağlık noktai nazarından futbol oynanmasını imkânsız kılması, ve çimlerin de fazla bozulması yüzünden bugün ve yarın yapılacak olan lig maçları tehir edilmiştir.
Bir müdıjettenberi havaların ya -ğışlı olması sahayı zaman zaman kar tabakasile örtmüştü. Fakat sahada mevcut olan karların temizlenmesi hususunda stadyum idaresinin havaların düzelmesini beklemesi yüzünden, saha bugün oynan-mıyacak hale gelmiştir. Havaların ne zamana kadar düzeleceği biline-ediğine göre, bir müddet daha bu sahada maç yapılmaması ihtimali vardır.
Halbuki, futbol federasyonunun hazırlamış olduğu programda millî
I eğitim mükafatı müsabakalarının 4 Mart tarihinde başlaması icabedi-yor.
Son yapılan tehirler dolayısiyle, bu müsabakalara ancak Mart nihayetinde başlanabilecektir.
Geçen hafta yapılan maçlarda e-riyen karlar yüzünden saha bir göl haline gelmişti. Fakat hafta içinde sahanın temizliği hususunda yapılan çalışmalar verimli olmadığı i-çin geri kalmış oluyor. Şayet önü ■ müzdeki haftalarda saha buzlu olduğu takdirde demek ki maçlar yine oynanmıyacaktır.
Tedbirsizlik yüzünden sık sık maçların tehire uğraması futbol federasyonunun da çalışma programını aksatacağından, federasyon şimdiden gerekli teşebbüslere geçerek, maçların bir an evvel bitirilme si hususunda lüzumlu müdahalede bulunması lâzımdır.
Yeni Seçim Kanunu
★ (Baş tarafı birinci de),
•— Bizim istediğimiz kanun bu değildir. Muhalefetin ve iktidarın büyük kıs- ' mini az çok memnun ettiğine şüphe yok. Bu kanun i-çin kırmızı oy kullanmamız parti prensiplerine bağlılı- i ğımızı gösterir. Maamafih Seçim Kanunu bu vadide 1 atılmış bir adımdır.»
C. H. Partisi İzmir teşki- ' lâtı, yarın ilçe başkanlarının I iştirakiyle Seçim Kanununu tetkik etmek üzere bir toplantı tertip etmiştir.
Demokrat Parti de Anka- . radan Seçim Kanununun tam metnini istemiş ve me- ! tin "^dikten sonra seçimler , için bir plân hazırlama ka- * rarı almıştır.
İtalyanlarla bu akşam yapılacak güreşler
İstanbul, 17 (a.a.) — Italyan Gre-ko - Romen güreş takımı ilk müsabakasını yarın gece saat 21 de Spor ve Sergi Sarayında İstanbul tz -mir takımı ile yapacaktır.
Bize verilen malûmata göre yarın akfşamki karşılaşmaya iki takım şöyle çıkacaktır
52 kilo: Ali Yücel - Phighettı. 57 kilo: Nasuh Akar ‘ Lombardi, 62 kilo: Halil Kaya - Grozzini, 67 kilo: Mehmet Oktav - Gronaiola, 73 kilo: Ahmet Şenol - Ceochini, 79 kilo: Tahsin - Maffei, 87 kilo: Muhlis Tayfur - Gallegati, ağır: Muharrem Candaş ■ Fantoni.
Halkevleri için tahsisat
Kızıl metodlu yeni bir duruşma ir (Baş tarafı birinci de) açıklamıştır. Diğer taraftan Geger, arkadaşlariyle beraber, Budapeşte-deki -Standard Electric Company» nin emrinde bulunan sermayeyi a-zaltmak suretiyle, gerek malî ba kımdan ve gerekse istihsal bakımından sabotaj yaptığını söylemiştir.
Üçüncü bir sanık olan İngiliz iş adamı Edgar Sanders da suçu olduğunu diğer sanıklar gibi kabul etmiş ve çalışmalarının etrafında malûmat vermiştir.
Bugünkü oturuma Vogeler dinlenmeden son verilmiştir.
★ (Baş tarafı birinci de) tililer ve bütçe komisyonu sözcüsü cevaplar verdiler. Bilhassa Cevat Dursunoğlu ve îsmail Hakkı Balta-cıoğlu söz alarak yerlerine sarfedil-diğini, Halkevlerinin birer mektep olduğunu ve lüzumlu bulunduğunu, propaganda yapılmadığını söylediler.
Kemal Özçoban tekrar söz alarak Cevat Dursunoğluna: «Başka yollardan yürüyüp setir ederek, hakikat-ları kapatmasını tabiî bulurum» dedikten sonra, İsmail Hakkı Baltacı-oğluna cevap verdi:
(— Arkadaşlar. İsmail Hakkı Bal-tacıoğlunun bir cümlesi üzerine söz aldım. Aynen şöyle söylediler.
«Biz bu kadar akılsız, bilgisiz miyiz ki açıkça demokrat'ara rey vermeyin diyeceğiz, onların vatanperverliğinden şüphe edeceğiz, asla....-
Arkadaşlar; benim gibi siyasî hayatta tecrübesi, bilgisi az olanlar belki hisse kapılarak konuşabilirler. Fakat Baltacıoğlu gibi senelerden-beri milletvekili olan, hattâ öyle milletvekilleri vardır ki meslekleri birinci devredenberi milletvekilliği-dir.Birinci devredenberi milletvekili olup politikada pişmiş olan bir kim se hiç bir zaman böyle konuşmaz. Halkevlerinde konuşurken öyle a* çıktan açığa muhalefetin düşmanlığı politikasını yapmaz. Pek tabiî -dir ki propagandasını yaparken örtülü sözlerle, gizli kanallardan istifade ederek tecrübe ve bilgisinden istifade ederek bunu yapacaktır ve esasen Baltacıoğlu da bu suretle mü temadiyen bizi cımbızlamıştır. Şimdi bu zatın vicdanına hitap ediyorum. Afyöna geldiklerinde, Kütahya ve Eskişehire ve hattâ kazalarına gittiklerinde, halkevlerindeki konuşma ve konferanslarında, propaganda nutuklarında hangi zaman Demokrat Parti lehine ve Halk Partisi a-leyhine konuşmuştur. Kendisi her zaman en az Halk Partisinin adına ve lehine idareî kelamda bulunma -mış mıdır?»
, İsmail Hakkı Baltacıoğlu (Kırşehir) — «Daima muhalefetin lehine konuştum.»
Kemal Özçoban: (Devamla) «Elbette muhalefetin aleyhine söyliye-mezsiniz. Ve söylerseniz sizin demokratik hislerinizden ve bilginizden şüphe ederim. Elbette öyle ko-nuşmıyacaksmız. Siz, bilgi ve tecrübelerinizden istifade ederek muhalefeti methder süsü altında parti nizi göklere çıkardınız. Bunlar birer vakıadır. Hiç bir zaman konferanslarınızda demokratik hislerinizi izhar etmediniz beyefendi...
Afyon Karahisardaki nutuklarınız gazetelerde intişar etti. Vaktinizi israf etmemek için bunları okumıya-cağım.
Size samimiyetle söyliyeyim ki, halkevleri bugün Halk Partisinin malı haline gelmiştir. Size bu husus ta misaller verebilirim.
Binaları halk yapmıştır. Fakat C. H. P. namına ferağ edilmiştir. Meselâ: Afyonda, Duverde ve tstanbul-da, Fatihte halktan zorla alınan be şer, onar lira toplanarak binlerce liraya binalar yapılmıştır. Sonradan bu binalar Halk Partisi adına intikal ettirilmiştir. Tapuya raptolunmuş-tur. Bunun gibi vatandaşlar tarafın dan verilen paralarla yapılan belki yüzlerce binaların, halkodalarinın Halk Partisi adına çevrilmesi ve ta-pulandırılması içimizde hüzün yaratıyor. Bunla* tapu kayıtları ile sabittir.
Halbuki oiz halkevlerine milyonlarca lira -seriyoruz. Binaenaleyh söz söylerken realiteyi, vakıayı göz ö-nünde tutarak konuşmak lâzımdır. Belki ben sayın Baltacıoğlu gibi iyi söz söyliyemem. Kapalı bir tenkit yapamam. Fakat ben açıkça ve vicdanımın yolunda yürüyerek ısrarla söylüyorum ki C.H.P. halkevlerinin varisi mutlakı halini almıştır. Halkevlerini ölmeden öldürmüşler ve mi rashteı şimdiden konmuşlardır.
Onu biz de sizin kadar istiyoruz. Halkevleri bu memlekette kültür va sıtası olsun.. Ama halkevlerinin Atatürk zamanındaki, kuruluş günlerindeki faydalı faaliyetleri yoktur. Faaliyet olarak ara sıra yaptığı Halk Partisi lehine bir iki müsamereden başka bir şey değildir. Bir vatandaşım aynen şöyle söyledi:
— Halkevlerinden birinde bir piyes temsil ediliyordu, piyesin bir yerinde altı oklu bayrak teşhir edildi!... Kültür vasıtası bu mudur? Tiyatro sahnelerinde bile C. H. P. sinin propagandası yapılıyor. Binaenaleyh bunu Baltacıoğlunun anladığı mahiyette anlamamanızı rica e-derim. Bu memlekette kültürün gelişmesini istiyenlerden birisi de benim. Kültür sahasında ileri gitmek istiyorsak böyle gayesi politika olan propaganda yerlerinden vaz geçmeliyiz. Şiz her şeye kadirsiniz. Çoğunluğa dayanarak bu kanunu ve bu tahsisatı kabul edeceksiniz. Fakat her şeyden önce memleketin bir bütünü olarak menfaatlerini göz önün de bulundurmak mecburiyetindesi -niz. Burada iddiamızı kısa, kısa değil, uzun uzun yapacağız, gayemiz po litika hudutları dışında, vicdanımız dan gelen sese dayanarak hakikatle rin en samimi ve halisi olarak müdafaasıdır.
Nâzım Poroy — Tokat:
— Parasına dokunmayın da... Kemal Özçoban devamla — yerine mas ruf olmadıkça dokunuruz. Şunu da ilâve edeyim ki burada ağzımdan çıkanlar vicdanî kanaat ve duygu ■ larımdan başka bir şey değildir. Baltacıoğlunun sözleri ağırıma gitti. Bir taraftan kendisi şiddetli bir şekilde C. H. P. nin propagandasını aynı çatılar altında yapar, diğer taraftan da buraya gelir, yüzümüze güle güle bilgisine bürünerek çok ağır ithamlarda bulunur.
Yapmayın arkadaşlar, parayı yerine sarfedin burada arka arkaya süratli kanunlar çıkarıyorsunuz. Bir arkadaşım (Halk Partisi Kurultayını bekliyoruz, o karar vermedikçe yeni şekil veremeyiz) dedi. Kurultay kurultay olmaz. Parayı milleti miz veriyor. C.H.P. kurultayı direktif verecekmiş... Bu C.H.P. kurultayı bu hususta karar verecekmiş, o karar ve direktif üzerine de B. M. M. si hareket edecekmiş. Ben bunu B. M. M. nin yüksek varlığına bir tecavüz olarak telakki ederim. (Öyle değil sesleri) B. M. M. si ne benim, ne şunun ne bunun partisinden direktif alacak değildir. Yüksek bir varlık olarak ele alınmıştır. Binaenaleyh bugün bu halkevleri bahsinde iddia ve ısrar ediyoruz. Onlara hükmî şahsiyet verilmedikçe bu paralar verilmesin diyoruz. Sonra Türkocakları saçıldı, halkevlerine kıyas edelim. O manevî bir şahsiyet sahibidir. Niçin aynı gayeyi güden böyle bir müesseselere vermiyoruz da...
Fahri Karakaya (Elâzığ) — Hepimiz Türküz.
Kemal Özçoban (Devamla) — Bu
Dinamitle adam öldürmek istemiş
Bundan bir kaç gün evvel Ayaş Iİ ilçesinde dinamitle bir adam öldür- R me teşebbüsü hâdisesi olmuştur. L
Vaka şöyle cereyan etmiştir:
Mehmet Keçeci isminde topal bir 18 adamın köyün bekçisi ile araları a- 1 çılmıştır. x
Vaka günü, Mehmet Keçeci bckc.^k K £ nin geçeceği yolu kontrol etmeğe gf başlamış, müsait bir yer tayin ede- i ı rek dinamitleri yerleştirmiş ve mü- f.( teakiben de çekilip gitmiştir.
Fakat iyi bir tesadüf bekçinin di- j i namitli mıntakadan geçmesinden az I | bir zaman evvel dinamit patlamış I ■ ve bekçi de böylece muhakkak bir gJ ölümden kurtulmuştur. *
Dün birinci ağır ceza mahkemesi- ■ ne sevkedilen sanık kendisinin sa- ■ bıkalı olduğunu ve Ayaş savcısının S kendisine gaTezi olduğu için bu dinamit hâdisesini kendisinin üzeri- *■ ne attıklarını söylemiştir.
Savcı suçun ehemmiyetine binaen 'B sanığın duruşmasının mevkufen de M vam emesini talep etmiş ve mahke- *** me de savcının kararına uyarak sa- , E nığın tevkifine ve duruşmanın da başka bir güne bırakılmasına karar vermiştir.
------------------------------- «
İngrit Bergman ij doğum evinden fi çıktı
Roma. 17 (AF) — İngrid Bergman ve iki haftalık çocuğu bu sabah, T - 'k şafaktan önce doğumevinden sessiz 1 ce çıkmışlardır. Rosselini, Bergma-nın mavi Cadillac arabasında «v-dilerini beklemekte idi. Bergmanın, çocuğunun babası olduğunu söyleyen Rosselini, İngrid Bergman ve bebeği, beraberce İsveçli Parioli’deki dairesine gitmiş
Amerikada ise, Rosselini fından çevrilen ve İngrid Bergma-nın da baş rolünü oynadığı «Strom-boli» filmi, münekkitlerin hücumuna uğramaktadır. Tenkitler hakkında fikri sorulan Rosselini: «Münekkitler haklıdır, zira Hollyvood-daki RKO film kumpanyası, filmimi değiştirmiştir. Amerikan sinemalarında gösterile, benim filmimin

maıannua gusıcure ucumu .. ijaye'
orijinal versiyonu değildir» demiş- ; Ga tir. /Halk
E
•mastı Çvetir f. Ev
RECEP PEKERİN DAMADI BAĞDADA GİDİYOR
Toprak Mahsulleri Ofisi buğday t. Ev mübayaası için harice göndereceği- Mki di ni haber aldığımız memurlara bir jnle I kişi daha ilâve edilmiştir.
Memleketimiz için Irakla da bir ^ıın buğday anlaşması yapılması düşü- • •
nülmüş ve bunun için de Bağdata gönderilecek mütehassıs memur o-larak Ofisin zat işleri müdürü Rauf Meleksoy tesbit edilmiştir.
Zat işleri müdürlüğünün müba-yaa işleri ile hiç bir ilgisi buluna -mıyacağı tabiî görülmekte olmasına rağmen Rauf Meleksoyun eski başbakanlardan Recep Pekerin damadı oluşu dolayısiyle böyle bir işe memur edildiği söylenmektedir.
RİZE ÇAY FABRİKASI
TEKELE DEVREDİLECEK
Aldığımız malûmata --------
çay fabrikasının 1 Mart 1950 tarihinden itibaren tekel genel müdürlüğüne devredilmesine Tarım ®a’ kanlığınca karar verilmiştir.
Çay fabrikasının tekele devrinden sonra daha verimli bir hale geleceği ve memleketimizin çay ihtiyacının mühim bir kısmının karşılanacağı söylenmekted'i.
Fabrikanın devri için lâzım gelen formaliteler tamamlanmam üzere -dir.
1

göre Rize 4ır?
rada Türklük falan mevzuu bahis değildir. Sizin için Türksün, Türk değilsin filan demedim ki... Türk ocaklarını misal verdim. Binaenaleyh, hukukî mahiyeti bulunmayan, hukukî varlık halinde olmıyan bir | teşekküle para veremezsiniz- Böyle gizli olarak değil tahsisatın adını de-j ı ğiştirerek (Halk Partisine yardım)| diye fasıllandırınız. Baltacm*n halkl | evlerindeki konu§mal°rını delil o-larak veriyorum.» «emal °2ÇObana daha bir çok hatipler cevap verdiler. Neticede Kemal Ozçobanın halk | evlerine ayrılan paraların tayyına' • dair olan önergesi reye konuldu. , Halk Partili milletvekillerinin reu)*-
i
G;
F(

m.
Hane rarıut ---------- ro4« t
lerile reddedildi ve tahsisat kabul. olundu.

Comments (0)