PAZAR
19
Bajmuharrirlı Mümtaz Faik Fenik
Denizeller Caddesi. 1 Posta Kutusu: 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: ........15619
Yazı işleri, idare ......15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
M. Eğitim Bütçesi
Izmirde
I
Bugün 2 nci sayfada
HUKUKÎ BAHİSLER
Tedavi edılemiyen hastalar öldürülebilir mi?
dün bitirilemedi
Fuat Hulûsinin Demokrat Parti adına yaptığı tenkidler
Demirelli mektep programlarından bahsetti, muallimlerin zaruret olmadıkça yerlerinde bırakılmalarını istedi.
dilimizin bugünkü keşmekeşine de temas etti
Raif Karadenizin başkanlığında toplanan Büyük Millet Mecisli dün Milli Eğitim bütçesinin tümü üzerindeki müzakereler^ devam etti. İlk sözü alan Osman Ocak, Diyarr bakınn acıklı durumunu, okul ve öğretmen noksanlığını izah etti.
Bundan sonra söz alan Fuat Hulûsi Demirelli şu konuşmayı yaptı:
«— Muhterem arkadaşlarım, malumunuzdur ki millî talim ve terbiyenin gayesi memleket çocukları nı hayırlı vatandaş, vatan ve millete faydalı vatandaş olarak yetiştirmektir.
Demokrat memleketlerde bu hedefe onları hür insanlar olarak cemiyet hayatına hazırlamak ve tuta -cakları işlerde, sülük edecekleri
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin dünkü müzakeresinde mühim ve yapıcı tenkitlerde bulunan Demokrat Partiye mensup iki Milletvekili: Sağda Fuat Hulûsi Demrelli (İstanbul), solda Salih İnankıır (İçel
Halkevlerini
nasıl kurtaracağız
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
ugün Halkevleri bayramıdır. Garip Ibir tesadüf olarak, bu bayramla, Halkevleri için bütçede aynlan bir milyon 250 bin lira tahsisatın kabul e-dilmesi arasmda hemen iki günlük bir fasıla oldu ve böylece Halk Partisi iki bayramı birden kutlamak fırsatını buldu!
Biz, Ibu yazımızda son senelere gelinceye kadar Halkevlerinin kültür hayatımıza yaptığı hizmetleri inkâr edecek değiliz. Yalnız, bu a-rada Halk Partisinin de Halkevle-rinden kendi propagandası için a-zamî fayda temin ettiğini inkâr etmemesi lâzımdır. İktidar partisi erkânı, gizli toplantılarını orada yaparlar; oraya gelen gençleri kendi propagandalarında kullanmak çarelerini ararlar, ve hele seçim kampanyasına geçildiği zaman, Halkevleri tamamen Halk Partisinin en mühim faaliyet merkezlerinden biri olursa, artık partinin bundan faydalanmadığını iddia etmesi çok abes kaçar.
Evet, eğer Halkevleri, Halk Partisinin dışında bir tesis olsaydı, buna kimse ses çıkaramazdı; ama bütçeden bu kadar mühim bir meblâğı ayıracağız, Maliye ıbu parayı tutup Halk Partisine verecek ve makbuzu dahi ondan alacak!. Bu, anlaşılır dâva değildir, çünkü verilen bu para içinde bütün muvafıkı, muhalifi, bağımsızı dahil, memleketteki bütüfı mükelleflerin “vergi hissesi vardır.
Kaç defa Halkevlerinin Halk Par-tislndan ayrılacağı söylendi; bu hususta C. H. P. Genel Sekreterliği sarih taahhütlerde bulundu; fakat hâlâ Halkevleriyle, Halk Partisi sarmaş dolaştır! Birbirinin içine geçmiştir. Teşkilâtı, iç düzeni, insanları tamamiyle birbirine bağlıdır. Hattâ hesapları dahi, muhasebe bakımından ayn ayn gösterilse de yine birdir.
Acaba, hangi Halkevi salonu, meselâ Demokrat Partinin bir toplantısı için açılmıştır? Hangi Halke-vinin başkanı muhalif partiye mensuptur; veya bağımsızdır. Halkevlerinin sadece (bir kültür müessesesi olduğunu iddia edenler, bu hususta bizi tatmin edecek izahat verebilirler mi?.
C. H. P. GeneLsekreter Yardımcısı, Cevat Dursunoğlu, Büyük Millet Meclisindeki beyanatında, Halkevlerine aynlan paralann tamamiyle Halkevlerine sarfedildiğini, ve bundan partinin asla faydalanmadığını söylemektedir. Fakat acaba, Genelsekreter Yardımcısı, millet parasından faydalanan Halkev-Ierinden, Halk Partisinin faydalanmadığını iddia edebilir mi?
Bir misal olmak üzere şunu söy-liyelim: Halkevlerinin meselâ köycülük kollan vardır. Bu kola mensup kimseler köy köy dolaşırlar Bunların hemen hepsi. Halk Partisine mensup kimselerdir. Bu köy
ziyaretleri için, otomobiller, otobüsler tutulur. Parası Halkevlerin-den ödenir, fakat propagandası, Halk Partisi hesabına kaydolunur. Çünkü bunlar bindikleri vasıtaları Altıoklu bayraklarla süslerler ve her gittikleri yerde de mükemmel surette partileri için propaganda yaparlar...
Şimdi seçimlerin yaklaştığı şu sı-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
seçime hazırlık
İl teşkilâtına direktif verildi
İzmir Vâlisi, Kanuna rioyet edeceğim ve ettireceğim diyor İzmir, 18 (Telefonla) — j
Yeni Seçim Kanunu tasarısının B. M. Meclisinde kabul edilmesinden sonra, ilimizde partilerin çeşitli propaganda faaliyetlerine muvazi olarak idari makamlarca da vilâyet dahilinde bütün teşkilât yeni Seçim Kanunu gereğince ilk önce yapılması icabeden hazırlık lar için hemen faaliyete geçilmesi hakkında gerekli emirler verilmiştir. Bu verilen emirler hakkında kendisi ile konuştuğumuz Vali Osman Sabri Adal İzmirde-ki seçim hazırlıkları hakkında şu beyanatta bulunmuştur:
(— Seçim defterlerinin tanzimi işinde kanuna muhalif hareket eden her muhtar, her belediye reisi ve her memur hakkında derhal •A- (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
*
Her türlü muntazam yoldan ve medenî nakil vasıtasından mahrum kabuğuna çekilmiş Karadeniz vilâyetlerinden güzel Ordu’da hâlâ kullanılmakta olan 1928 model bir otomobil
Karadeniz bölgesindeki
sefalet ve sebepleri
Yersiz kararların Ordu bölgesi halkını çok güç durumlara düşürdüğü haber veriliyor
Ordu, 18 (Fevzi Boztepe bildiri -yor) — Karadeniz halkının iktisadı sefaletini bazan tekzip, bazan te-yid eden iktidar, ıstırap içinde kıvranan halkın gözünden ve gönlünden düşmektedir. Zira Karadenize ve Orduya bol miktarda mısır sev-kedildiği ve kilosu 26 kuruştan ve-
riliği bildirilmektedir. Fakat Ordu köylüsü 16 kuruştan dahi peşin para ile mısır alacak kudrete malik değildir. Bizzarur açlıktan kurtulmak için tüccardan 40 kuruşa al -maktadır. İktidar bu suretle halkla alay edercesine nutuklar ve beyanlar verirken nflillet hayret ve
Amerikanın Uzakdoğu
için yem siyaseti
Truman ve Acheson müspet kararlar arifesinde, Trumana gizli ve çok mühim bir rapor verildi
Ti
w'
Dün haksız kararlara kurban gi derek mağlûp olan güreşçilerimiz bundan evvelki temaslardan birinde
Italyan hakemlerinin şimdiye kadar güreş
minderlerinde görülmemiş tarafgirliği ile
İstanbul güreşçileri
İtalyanlara yenildi
Hücumlarile kasımlarını bezdiren Nasuh, M. Oktav, Muharrem mağlûp sapıldılar İstanbul - İzmir karması ile İtal- .
yan Greko - Romen güreş müsaba- j kalarını seyretmek üzere büyük bir meraklı kitlesi Spor ve Sergi Sarayını hıncahınç doldurmuştu, j İtalyanlar mavi eşafmanlariyle ringe çıktılar. Arkadan bir alkış tufanı arasında önde Ali Yücel ve Na-şuh Akar olduğu halde İstanbul ve İzmir karması ringin kenarında göründü.
Vali kısa bir nutukla müsabakaları açtı, mutat seremoniden sonra karşılaşmalara geçildi.
İlk Müsabaka
i 52 kilo: (Ali Yücel - Figetti) (Or-I ta hakemi İtalyan» — Gongla be-1 raber Ali Yücel hasınım tartmaya başladı. Güreşe ayakta devam e-derken Ali İtalyanın kafasını koltuğunun altına aldı ve dışarıya savurdu. Ali tamamiyle hâkim vaziyette... litalyan çok çekingen, tutmuyor, âdetâ bekleyen bir hali var. Dakikalar geçiyor. Ali İtalyana bir oyun vermek için daima açık veriyor, fakat nafile...
4 üncü dakika... Ali birden hücuma geçti bir anda İtalyanı savurdu, fakat dışarıda ...
Bu bir kaç hücumdan sonra o-yun yine durur gibi oldu ve böylece ilk 6 dakika bitti. Hakemler berabere karar verdi.
Kur’a atıldı,, ve Ali alta düştü. İtalyan künde tatbik etmek istiyor, fakat boş... Aliyi yerinden kıpırdatmanın imkânı yok...
İtalyan bir ara karnından yokla-
■ir (Devamı Sa: 6 Sü? 5 de)
Haksız kararlarla ve halkın şiddetli protestosu önünde yüzde yüz galip geldikleri müsabakadan kaybeden iki kıymetli güreşçimiz: Sağda Mehmet Oktav, solda Muharrem Candaş
ibretle hâdiselerin hak ve halk lehine çevrileceği günü hasretle beklemekledirler. îş bdlmlyenlerin e-linde ve seçimlerin arifesinde, sırf parti gayreti ile bilerek veya bilmi yerek hareket edenlerin millete telâfisi müşkül büyük zararlar vermesi Ordulu hemşehrileri teessüre garketmektedir. Bütün dünyaca kıymeti takdir olunan Karadenizin ' ve Ordunun en mühim mahsullerin- I den bulunan fındık soya ve patates ziraatı, iptidai usullerle yapılmakta ve istihsal olunan mahsulün ihracı . . . .
da, beceriksizlikler yüzünden değeri mış sinema yıldızı Rita Hayworthun ile satılamamaktadır. Böylece Or- kocası Prens Ali Han bugün ?*“ — du halkı muazzam varlıklar içinde ' c,en sonra bir ski kazası geçirmiş olduğu halde süründürülmektedir. u—— 1 '
Bu aksaklıkların düzeltilmesi Karadeniz ve " “____
nın dindirilmesi çok kolay ve her an mümkündür. Bu hususta gün - !
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
I
Rita Hayvorth’un kocası bir ski kazası geçirdi
Ostard, İsviçre, 18 (Ap) — tanın-
Rusyada biiyiik bir suikast hareketi
İçlerinde Mareşallarında bulunduğu
200 şahsiyet gayelerine erişemeden yakalandı ve tevkif edildiler
Truman bir anlaşmanın imza töreninde (Yazısı 6
öğle--------------------------------------------------------ve bacağını üç yerinden kırmıştır. Ali .....İVtxIÜ Han ve Rita Hayworth, kış sporları Ordu halkının ıstırapları- ' yapmak için, Chalet’de bulunmakta-:_:t.= . dırlar.
Ali Han'ın doktoru prensin sağ i bacağındaki iki kemiğin de, kemiklerden biri iki yerinden olmak üzere kırıldığını söylemiş ve kendisinin üç ay yürüyemiyeceğini bildirmiştir.
Ali Han, Rita Hayworth ve kızları Yasemin, Mart ayı başında İngiliz Doğu Afrikasında Kenya'ya gitmek niyetinde idiler.
İki elektrikli
tren çarpıştı
Nevyork, 18 (a.a.) — Long Island-da Cuma akşamı vukubulan iki elek trikli trenin çarpışmasında ön vagonlarda bulunan 26 erkek ve 2 kadın yolcunun hepsi ölmüşlerdir, ıkinistten biri kazaya sebe irmekle ittıham edilmekte-
Berlin, 18 (a.a.) — Amerikan müsaadesi altında çıkan komünist aleyh tan Der Abend gazetesinin bugün açıkladığına göre, Rus lideri Stali-nin başkanlığındaki Sovyet rejimini düşürmek gayesini güden bir komplo meydana çıkarılmıştır.
Gazete bu haber Almanyadaki Sovyet kontrol komisyonu ile te -maşta olan çevrelere atfen vermekte dir.
Bu mevzuda başka kaynaklardan hiç bir haber alınamamıştır.
Aynı gazete bu komploya yüksek mevkilerde bulunan 200 şahsiyetin adlarının karışmış olduğunu ilâve etmektedir.
Gazete bu komplonun meydana çıkarılması neticesinde Rusların bal
talayıcı ve casuslara karşı ölüm cezasını yeniden kanunlaştıracakla -rını belirmektedir.
★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
I KÜREK
Yeni Seçim Kanunu dûn tasdik edildi
Kazaya uğrayan ti enlerdeki 1000 e yakın yolcudan 116 sı ağır yaralıdır. Doktorlar bunların üçünden ümidi kesmişlerdir.
Hastanelerdeki 78 yaralıdan bir i
çoğu aylarca yatakta kalacaklardır.' _______________,_____________
Yaraları hafif olan 38 kişi yakta te- tisinden çıkan Seçim Kanunu ay davi görmüşlerdir. I gece Meclis matbaasına .
Ezik ve sıyrık gibi hafif yaralar-' gereken tashihat yapıldıktan ______
la kurtulanların sayısı 856 yı bul -, dün saat 12 de tasdik için Cumhur-1 maktadır. başkanına arzolunmuştur. I
Kanun yarınki Resmî Gazetede neşir edilmek üzere Başbakanlığa geldik Perşembe günü Büyük Millet Moc-, Cmhurbaşkanı Seçim Kanununu! nur.;, aynı aynı gün tasdik ettikten sonra yayın /erilmiş ve' lanması için Başbakanlığa gönder -
Seçim Kanunu Pazartesi fiiinkü resmî gazete ile neşredilecektir.
Inad eder misin ?
D ütçede tasarruf tasarruf, derken kabak zavallı keçilerin, hem de Ankara keçilerinin başına patladı. Türkiye Tiftik Kurumuna her sene verilen 10 bin lira kesildi!.
Evet zavallı keçiler, şimdi artık himayesiz kaldılar. Demek, bundan sonra ipek gibi tüylerinin rengi solacak, boynuzları eskisi gibi kıvır kıvır o-lamıyacak, gözlerinin feri kaçacak!...
Biçare keçiler!...
Simdi artık bilmeceyi sorabiliriz:
Dağdan gelir, taştan gelir arkası açık eniştem gelir?,.. Nedir o- bil?...
Bilemiyecek ne var? Ankara keçisi...
Dâvanuı miihimmi şu: Onlar açığı nasıl kapayacaklar?
YEDEKÇİ
^5Sl£2Z2ÎZ2226
KARAMSAR
Muhip DIRANAS
Dün, çekinmeden «aydın» diyebileceğimiz kişilerden eski bir ahbabıma rastladım. Epey zamandır görmemiştim: Yüzü bana biraz yorgun, süzülmüş geldi. Dikkat ettim, omuzları da çökmüş. Üstü başı bayağı eski. Eski püskü. Hemen anladım: Ahbabım fakir düşmüş. Bir vakitler İşi iyi İdi. İşi iyi dediğim, âlâkiillihâl geçiniyordu. Bizim memlekette aydının zengin olması düşünülemez. Zengin ne kelime? Garp aydınına denli bir maddi rahatlıkta yaşaması da çözülmesi zor dâvalarımızdan Biridir. Anlaşılıyordu: İşsiz kalmış işsiz kalmış değil, yani açıkta bırakılmış. Kadro demişler, teşldlât demişler, kanun demişler; ama kimse hayat halikı, çoluk çocuk, Anayasa dememiş. Neyse bu bahis başka.
Mağrur bir adam; bir kelime bile söylemek istemedi: Ben kurcaladım ve sonunda, şüphesiz, kurcalayıp kurcalayacağıma pişman oldum. Duyan düşünen bir insan olarak ıstırap -yani ahbabımın ıstırabı- bir yana; dört beş nüfus, ayağı papuç, sırtı kumaş, midesi ekmek istiyen ailesini o-nıın omuzlarından nasıl çekip alabilirsiniz?
Sonra ayrıüp, o bir yana, beıı bir yana glttlğimlzdenberi hep düşünekoydum: Bu derece elinden iş gelir, kafası işler hem de öyle böyle İşler değil, mükemmel; Ibir adamın bu memlekette, bu memleketin bir yerinde, bir köşesinde, Ibir çalışma sahasında bir nasibi olmasın; bırakın aydındı şuydu, buydu, sadece insan olarak, her insan gibi bir nasibi olmasın! Toprağı etini otunu, «od» unu veren bir yer parçası üstünde kol kuvveti, kafa gücü yerinde bir adam •bırakın ki hasta olsa, dermansız olsa, çalışamaz olsa ne çıkar; insanlar toplu halde yaşıyor- akşam oldu mu biri mide İçin, biri de
BİR HAKARET DÂVASI
Devlet Konservatuvarının talebelerinden Heyecan Başaran ile Kimya Fakültesi talebelerinden Hamdi Çuhacıoğlu arasındaki hakaret dâvasına dün birinci sulh ceza mahkemesinde başlanmıştır.
Hâdise şöyle olmuştur:
Hamdi müteaddit defalar Heyecana izdivaç teklifinde bulunmuşsa da Heyecan bu teklifleri annesine yapmasını zira evlenmenin ancak »jipsinin muvafakati ile kabil olacağını söylemiştir.
Bunun üzerine Hamdinin ailesi kıza resmen dünür olarak oğullarına istemişlerdir. Kız tarafı da müsbet cevap vererek Hamdinin de şimdiden bir işe sahip olmasını şart koş muşlardır.
Bunun üzerine Heyecan ile Hamdinin arası açılmıştır.
Müteakiben Hamdi de Heyecana muhtelif mektuplar yazarak evvelâ bu dargınlığa bir son vermesini istemiş sonra da tehdit etmeğe başla-
Nihayet hâdise adUyeye intikal etmiş ve Heyecanın kızkardeşi ve babası tanık olarak dinlenmişlerdir.
Her iki tanık da Hamdi tarafından tehdit mektupları geldiğim Ham dinin ailesinin kıllarını istedikRe-rini fakat tahsil dolayısiyle red cevabı verdiklerini söylemişlerdir.
Son olarak dinlenen Heyecan Hamdiyi 4 - 5 senedenberi tanıdığını ve kendisine evlenmek teklifinde bulunduğunu fakat ailesinin talebe olması dolayısiyle vermek istemediğini sonradan Hamdinin tehdit mektupları göndermesi sebebiyle bu izdivaçtan kendisinin de vazgeç tlğini söylemiştir.
Duruşma bazı müdafaa şahitlerinin dinlenmesi için başka bir güne bırakılmıştır.
KEDİ YÜZÜNDEN
ÇIKAN KAVGA
Haber aldığımıza göre Gümüşha-nede vazlfedar bulunan İki adliyeci kadının mahkemeye düşmeleriyle neticelenen garip bir vaka olmuş • tur. Hâdise şudur:
Gümüşhane yargıçlarından Bayan Nadide Tezcan aşırı derecede kedi meraklısı olduğu için evinde tam 16 tane kedi beslemekte sokaktaki kedilere de sık sık ciğer dağıtmak tadır.
Öğrendiğimize göre aynı yerde avukatlık yapmakta olan Remziye Aksoy isminde bir kadın kedi meraklısı yargıç aleyhinde bir dâva açmış ve Remziye Aksoy bu kedilerden biri tarafından ısınldığını uzun zaman kuduz tedavisine maruz kaldığını ve elyevm de kedilerin bütün mahalleyi istilâ etmiş vaziyette bulunmaları dolayısiyle yeni bir vaka zuhurunun ihtimal dahilinde olduğunu ileri sürmüz ve tazminat talebinde bulunmuştur.
İki adliyeci bayanın evleri birbirlerine çok yakındır ve anlaşıldığına
lerine çok yakındır ve anlaşıldığına göre de yargıç bayanın kedilerinden 1 bütün mahalle halkı bizar bulun maktadır. Adalet Bakanlığına | intikal eden hâdisenin neticesi bütün Gümüşhane halkı tarafından merakla beklenmektedir. !
huzur İçin İki dilim ekmeğini bulamasın!
Nasıl bulamaz? Bulamaz olur mu? O nasip bir tarafta, bir çöplükte, bir karanlıkta küçük bir elmas taneciği gibi pırıl pırıl yanar olmalı. Yahut filân (buğday tarlasında biçilmiş bir demet sa- ------,-------------------------—
pın içinde kendisini bekler gerek- i mulaştırma değerinin tesbiti hak -nıeiL Kömürü, Zonguldağıa bir kında arazi sahiplerinin leyine ba-kuyusunda bir damara inen ibeş | zı yenilikleri ihtiva edecektir. Bu-on kazmadadır bekli. Kumaşı falan tezgâhta dokunuyordun Pa-pucunıın köselesi, belki Karakö-sedekl bir dananın derisindedir; bir avuç yer tutar. Ama gelgcle-llm, bir hayat böylece çllyavrusu gibi dağılmış; muhakkak pek sudan, hiçden, gülünecek, yahut ağlanacak sebepler yüzünden bir hayatı yapan bu güzel -buğday gibi- veya çirkin -kömür gibl-teferrüat bir türlü iblr araya gelemez, kısmetine yazıldıkları adamın ocağında ve sofrasında toplanamaz olmuşlardır; böylece de bu dilsiz nimetler, bilmeden en basitinden bir İnsan bahtiyarlığını en ağırından bir bedbahtlığa çevirmişlerdir.
Sebep? Sebebi derinlerde, kendi ruhlarımıza da oradan da kendi ruhlarımızın kaynaştığı cemiyet potasında aramalıyız. Benim ahbabım gibi sayısız. Âdem oğullan, bu bozuk düzen, toplum İçinde, Dantenin Cehennem’indeki günahkârlar gibi kıvranıp kaynaşıyorlar. Fakat bu beriki günahsızlar cehennemidir.
Yazım bugün pek mi karamsar oldu? Öyleyse okuyucularımın affını dilerim. Bakın, dışarıda hari-kuiâde bir gökyüzü var. Kapalı da olsa, açık da olsa, göky*üzü dalına harikuladedir. Gökyüzüne ' baktığınız zaman ızntaplannızın hafiflediğini, İçinizin iyiliğe döndüğünü hissedersiniz.
Oraya bakın; aşağısı biraz ka -
r anlık.
YORGAN HIRSIZI KADIN
Yenidoğan mahallesinde oturmak ta olan Hüseyin Koksal adında bir seyyar boyacı polise müracaat etmiş ve evine kiracı olark gelen ve eşyalarının henüz Istanbuldan gelmediğini söyliyen Halide Gülere e-maneten bir yorgan ve mantonun mezkûr şahıs tarafından alıp götürül düğünü iddia ve şikâyet etmiş ve Halide Güler yakalanarak adalete sevkedilmlştir.
r
Bütün Ankara halkına kolaylık
Subay, memur, esnaf, sanatkâr ve işçilere
PEŞİN FİATINA
Taksitle satış başladı
Bayanlar için her nevi (Fantezi İpekli kumaşlar
• » Yünlü manto tayyör ropluk
Baylara İngiliz ve yerli palto pardösü kostümlük kumaşlaı-
İPEKİŞİ - YÜNİŞI
Bankalar C, 23-25 Tel: 121S0
Bir adam İngiliz mİ, yahut İngiliz tebaası, yabancı memleketlerde sarfetmeme yasağile birlikte beş hıgiliz liraslle yola çıkmayı göze aldı mı, istediği diyara gitmekte serbesttir. Bununla beraber, Rollo Martin», cebinde Lim’iıı davet mektubu bulunmasa Avus-turjUya gitme müsaadesini Zor alırdı.
Çünkü Avusturya, hâlâ işgal altında bir yer sayılıyordu. Lim, Martins’e türlü milletten mültecilerin durumları üzerine inceleme yapıp bir şeyler yazmasını teklif etmiş, Martins de işi kendi tarzına uygun bulmamakla beraber, olur demişti. Bu seyahat ona bir dinlenme de olurdu. Dub-linde, Amsterdam’da başından geçenlerden sonra böyle bir başıboşluğa çok ihtiyacı vardı. O iki maceranın kadınlarını düşünce -sinden uzaklaştırabilmek için o-lup bitenlere «bir kazadır oldu» deyip geçiyordu. İsteği, iradesi dışında, tesadüfen başına gelmiş şeylerdi bunlar; hani sigorta a-janlarının «ez kaza zuhur» dedikleri. Fakat Vlyana’ya gelir gelmez ona bir hal ârız olmuştu, Sarılmış bir av hayvanı gibi tetik-
Arazi kıymeti yükselecek
Toprak dağıtımı münasebeti ile Tarım Bakanlığı bir tasarı hazırlamıştır.
4757 numaralı çiftçiyi topraklandırma kanununu tadil eden hükümet tasarısı Tarım, İçişleri, Maliye ve Adalet komisyonlarınca tetkik edildikten sonra bütçe komisyonuna tevdi edilmiş ve gündeme alınmıştır.
Yeni tasarı yürürlükte bulunan Toprak Kanununa göre bilhassa kamulaştırtacak kanun hususunda ka-
günkü kanuna nazaran arazi kıymet bareminin dört misline çıkarılacağı öğrenilmektedir. Aynı zamanda işletilen topraklarda beş bin dönüme kadar olan arazilerin de kamulaş -tırılmanın haricinde tutulacağı tasarının ihtiva ettiği hükümlerin mü-hlmlerindenir.
TOPRAK OFİS İLE TOPRAK VE İSKÂN UMUM MÜDÜRLERİ BİRLEŞİYOR
Haer aldığımıza göre Toprak Dağıtım Genel üdürlüğü yeni bir kanun tasarısı hazırlamaktadır.
Tasarıya göre, ayrı İki umum mü dürllik halinde çalışan Toprak tev zii Genel Müdürlüğü ile İskân Genel Müdürlüğü birleştirilecektir.
Bu birleşme kadrolarda tasarruf ve randımanlı iş yapmak gayesini taşımaktadır.
Bir genel müdürlük haline gelecek olan bu teşkilâtın ismi .Toprak ve İskân Genel Müdürlüğü, kılacaktır.
İSTANBUL, İZMİR VE ANKARA SANAYİCİLERİNİN TOPLANTISI İstanbul, İzmir ve Ankara sana-yicileri yarın şehrimizde bir toplantı yapacaklardır.
İstanbul bölge sanayi birliği tarafından gönderilen yeyet bugün şehrimizde olacak, bir heyet de tlzmir-den gelecek ve şemrimiz sanayicileriyle beraber Maliye Bakanlığına gideceklerdir.
Heyet Muamele Vergisi hakkında yaptıkları tetkiklerin sonucuna ait tanzim ettikleri raporu Maliye Bakanlığına sunacaklardır.
BURSLU ÖĞRENCİLER
Haber aldığımıza göre bundan böyle yüksek tahsil müesseselerlnde Millî Eğitim Bakanlığı hesabına okuyan öğrencilerin almakta oldukları burslara ait tahakkuk muameleleri Millî Eğitim Müdürlüğünce yapılacaktır.
Bu talebelerin tahsil durumları da Bakanlıkça sıkı bir murakabe ve kontrale tabi tutulacaktır.
Yazan : Graham
Greene
Çeviren : Kırdanoğlu
te, ikide bir başını omuzu gersl-ne çevirip yanını arkasını kolluyor, devamlı bir kuşku içinde dolaşıyordu. Bu halinin korkudan ileri geldiğini anladığım güne kadar Martins, gözümde şüpheli bir adam halinde kaldı. Sonradan anladım ki teker teker, en aşağı altı kişinin etrafında peyda oluver-diğinl görmekten gelen bir dehşet içindedir.
Rollo Martins’ln mutat işi, küçük kovboy romanları yazmaktı. Yağlı, kâğıttan ambalajlar altında görülen imzası Buck DeKter'dtf. Bu kitaplımı okuyucusu çok, fakat maddi getiri azdı. Nitekim, eğer Lim ona VI-yana’da geçireceği günlerin mas rafını bilmem hangi propaganda ödeneği üzerinden ödlyebilece-ğhıi temin etmemiş olsa, Mar-tlns’in Vlyana’ya gitmesine İmkân İhtimal yoktu. İşte Martins
Hukukî Bahisler
■Tedâvi edilemiyen
hastalar öldürülebilirmi
Ajanslann verdiği bir haber, bütün dünyada olduğu gibi, memleketimiz hukukçuları a-lasında da büyük akisler yapmış; ötedenberi münakaşa edilen bir hukukî meseleyi tekrar canlandırmıştır. Münakaşaya yol açan haber şudur:
Ingiltere'de Manchester’li Sander adında bir doktor, kansere müptelâ olan ve müthiş surette ıstırap çektiği halde tedavi edlletıiyen Bayan Boroto adındaki hastasını, damarlarına hava vermek suretiyle öldürmüştür. Doktor mahkemede yaptığı müdafaada, hastanın ümitsiz bir halde bulunduğunu, binae-naley onu ıstıraptan kurtarmak 1-çin öldürmek mecburiyetinde kaldığını bildirmiştir.
Bunun üzerine, tedavi edilemiyen ve ıstırap çeken hastaların, rızaları ile öldürülmesine taraftar olanlar, daha ileri gitmişler ve aralarsnda bir cemiyet kurarak bu usulün kabul edilmesini Birleşmiş Milletler kurulundan istemişlerdir. Aykırı kana-atta bulunanlar ise D. Sande’in bir kaatil olduğunu ileri sürerek .hayatın Allah tarafından verilip, Al-
MÜCEVHER HIRSIZI GAMSIZ
Suşehirli Arif Gamsız adında birisi Maltepede Fakıcıoğlu apartmanında oturan Nilüfer Kayaoğlunun evde bulunmadığı bir sırada kapıya anahtar uydurmuş ve eve girmiştir.
Hırsız altı tane gümüş iğne ve ebnas taşlı bir küpe çalarak kaçmış fakat bu eşyaları İtfaiye meydanında satarken ikinci şube memurları tarafından ele geçirilmiştir.
Arif Gamsız adalete teslim edilmiştir.
BOŞ EVE HIRSIZ GİRMİŞ
Bahri Yılmaz isminde bir sabıkalı Keçiören Çoraklık mevkiinde bulunan boş bir evin kapısını demirle kırarak içeride bulunan eşyaları çal mak istemiştir.
Mustafa Kaygıya ait olan evden yapılmak istenen bu hırsızlık hemen farkedilmiş ve kaçmak üzere bulunan Bahri Yılmaz bekçi tarafından yakalanmıştır.
Bahri suçüstü mahkemesine sev-kedilmiştir.
— 2 —
Viyanaya cebinde harcanması a-deta imkânsız beş İngiliz lirasın dan gayrı bir metelik olmadan, böyle geldi.
Londra uçağının bir saat mola vermek üzere inmiş olduğu Frankfort hava meydanında bir de tuhaf yadiseyie karşılaştı. Kantinde sosis yiyordu. Derken, gazeteci olduğu besbelli bir a-dam masasına doğru geldi.
— Mr. Dexter*le mi müşerref oluyorum? diye sordu.
Martins boş bulundu:
— Evet, diye cevap verili.
Adam:
— Fotoğraflarunzdaklnden dalıa genç görünüyorsunuz, dedi. Son ra: Bir beyanat vermez misiniz? diye İlâve etti: ben mahalli kuvvetler basın mtimessillyiuu
YAZAN
Hayrı ALPAR
lah tarafından alınabileceğini, söylemektedirler.
«Ölümlük bir hastanın, biran ev-! vel ıstırapsız bir hale getirilmesi için — velev kendi rızası dahi olsa — ona yardım etmeğe hukukan cevaz verilebilir mi, verilemez mİ?. • meselesi çok eskidir. Bununla bera-ı ber, hukuk sahasında henüz bir hal tarzı bulunamamış olduğu için, bu gibi hadiselerle mesele yenilenmek 'te ve ilmi münakaşalara mevzu teşkil etmektedir.
Günün mühim bir hukukî meselesi olan bu mevzu etrafında yapılan münakaşaları kısaca gözden geçirmeyi faydalı buluyoruz.
Şifasız bir hastalık veya herhangi bir kaza yüzünden ağır ve tehlikeli bir durumda olan ve şuuruna sahip olup da vaziyeti müdrik bulunan bir kimse; biran evvel rahata kavuşmak için, rızası ile kendisinin öldürülmesini lstiyebilir mi? Lehte ve aleyhte mütalâada bulunanlar vardır.
Binding adında meşhur bir Alman ceza hukuku profesörü ie Hoche a-dında tanınmış bir Alman doktoru 1920 de Lelpzig’de müşterek İmza ile neşrettikleri «yaşamıya değeri olmıyan hayatın imhasına müsaade edilmesi, isimli çok enteresan bir eserde bu bahsi tahlil etmektedirler. Diyorlar ki:
•— Hayatlarında ümit bulunmı yan ve ölüm isitiyen hastaların rahat ölmelerine yardım edilmelidir. Bu yardımın bir suç teşkil etmemesi lâzımdır.......
Böyle rızası olan, hastayı kimin öldüreceğini de bu müellifler şu su retle tayin ediyorlar:
• Kendini bilen ve ölümü istiyen bir hastanın öldürülmesi hususunda bir takım kayıtlar ve şattlar kon malıdır. Şayet vaziyet bu şartlara uygun ise, hastanın doktoru ve ai leşi efradı onun öldürülmesini teshil edebilmelidirler.»
Gene Alman hukukçularından Jost, bunlardan daha evvel 1895 de «öldürme hakkı, adlı bir kitap neşretmiş ve bu zat da daha o zaman ölümü istiyen hastaların, öldürülmesini caiz görmüştür. Bu zata göre, hastanın iradesi esas teşkil etmektedir. Hayat, bazan bir insan için sıfu'dan aşağı bir kıymet arzeder. Meselâ: gayet az ömrü kalan ıstıraplı bir hastanın hayatının kıymeti, o İnsanın nazarında sıfırdan aşağıdır.
Jost, kitabının ikinci kısmında, bun farın tatbik usullerini de düşünmüştür. Ona göre, Devlet ya ümitsiz hastaların kolayca ve çabuk intihar edebilmeleri için kendilerine yardım etmeli; yahut da — intihara mâni olmak maksadiyle — Devlet, bii’ kaç mütehassıs doktorun ka ti fikrini ve hastanın reyini aldıktan sonra, onun öldürülmesine müsaade etmelidir.
Dr. E. Forgue isminde bir Fransız doktoru ise (La Revue de Paris) mecmuasının 1945 senesinde çıkan . 5 numaralı nüshasında «şifasız hastaların öldürülmesi «başlıklı yazdığı bir makalede, tamamen aksi fik-| ri müdafaa etmekte, şifasız hastaların öldürülmesinin cezasiz bırakılması ve bunun kanunî bir kaideye bağlanması halinde suiistimaller doğacağım ileri sürmekte ve esasen halen şifasız hastaların katiyetle • lara yol acar tesbitine fennen ve tıbben imkân ol- ’ '
madiğini bildirmektedir. Hattâ bu İddiasını şu misâl ile de desteklemektedir:
I Doktorun Paris’teki muayenehanesine bir gün bir hasta müracaat ediyor. Doktor uzun,ve ince bir muayene İle dikkatli bir röntgen mü- ha çalışacağız.
Frajıkfdrt hakkındaki ihtiraslarınız?
— Geleli dalıa on dakika oldu.
— Haklısınız. Amerikan romanları hakkındaki düşünceleriniz?
— Okumadım.
Gazeteci dudak büktü:
— Malûm nükte! dedi, soııra karşıda, bir ekmek parçasını kemirmeğe uğraşan kır saçlı, ufak tefek birini işaret ederek: Şu zat Carey midir acaba, biliyor musunuz? diye sordu.
— Tanımıyorum! Hangi rey?
— i. G. Carey, tabii.
— Adını ilk defa işitiyorum.
— Siz romancılar dünyanın bi le farkında değilsiniz galiba. Ben asıl onu aramıya gelmiştim.
Gazeteci döndü, «büyük» Çareye doğru yürüdü. Martins, Ca-rey’in elindeki tuzluğu yerine
Cır
gahedesi neticesinde hastanın mide kanserine müptelâ olduğu ve bir kaç aylık ömrü kaldığı neticesine varıyor.Bunu hastaya belli etmiyor. Kinin asprin kabilinden alelâde bir ilâç vererek hastayı tatyibe çalışı-
Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra bir seyahat esnasında doktor. Lyon istasyonunda tren beklerken yanına hiç tanımadığı sıhhatli bir şahıs geliyor. Hararetli teşekkürlerden sonra iki sene önce Paris'te muayene edildiğini ve verdiği ilâçların çok müessir olduğunu söylüyor ve teşekkürlerini tekrarlıyorl
Doktor, bu adamı müşkilâtla halı rlıyabiliyor. Kendisine Paris’e gel diği zaman muayenehanesine uğramasını rica ediyor. Bir müddet sonra ziyarete gelen hastayı muayene eden doktor midesinde evvelce gör müş olduğu, bütün alâmete nazaran kanser olduğunda şüphe etmediği urun, tamamen kaybolduğunu hayretle müşahede ediyor!...
Şayet, bu hastanın şifasız olduğuna hükmedilerek vaktiyle müsta-rlp anlarında öldürülmüş olsaydı ne olacaktı; bu hayatı kim telâfi edecekti?
Gürlüyor ki, tıpta ve fende bile hatâ ihtimâli daima mevcuttur. Bu kisve altında yapılacak kasdi hare ketleri tefrik ise daha güçtür.
Şifasız hastaların öldürülmesine taraftar olanlar, mucip sebep olarak merhamet hissini ve içtimai mü lâkazaları ileri sürmektedirler. l-Is-tâ ihtimâlinin çok az olduğunu ve bazı hallerde hatâ edilse bile zararı olmadığını, diğer taraftan binlerce kişinin ıstıraptan kurtulacağı kanaatini belirtmektedirler.
Çoğunluğu teşkil eden aksi tez taraftarları, bu mütalaları şiddetle reddetmektedirler.
Netice olarak diyebiliriz ki; insan hayatı üzerinde lâubali olmamak ve bir tek hayatın kıymetini azımsamamak lâzımdır. «Çıkmıyan canda ümit vardır, diyen atalarımız bu kanaati, binlerce tecrübeden sonr? edinmişlerdir, insanın mukaddes olan hayatına riayet etmek ve bunu herşeyden üstün tutmak herkes ve binnetice cemiyetin ihmâli caiz ol-mıyan vazifesidir. Ferdin hayatının kefil ve zamini olan devletin de. bu na müsaade etmemesi icabedeı*.
Her ne kadar ikinci ve üçüncü a-sırda yaşamış olan meşhur Roma hukukçularından Ulpianus: «Volont; Non Fit înjuria» «muvafakat haksızlığı kaldırır, kaidesini vazetmek te ise de; Roma hukukunun kuruluşu ve bütün bünyesi hak sahibi olan fertlerin haiz blundukları haklar üzerinde kayıtsız ve şartsız hakimiyet ve tasarruflarına dayanırdı. Mesnedini bu esasta bulan bir hukuk nizamında, yukarıdaki kaidenin manası bir hikmet ifade edebilir.
Halbuki bugünkü ceza hukukunda bu kaidenin tatbik sahası pe^ daraltılmıştır. Muasır medenî milletler ceza hukukunda «rıza cezay’ ortadan kaldırır, kaidesi değil • ortadan kaldırmaz, esası alınmıştır. Hiç bir milletin ceza hukukunda «mağdurun muvafakati suçu ka’ , dırır» tarzında umumî bir kaide yok tur. Bu prensibe hâkim olan de amme menfaati düşüncesidir.
Şu izahattan da anlaşılıyor ki: şifasız hastaların ve delilerin öldürü1 meşine hukukan cevaz vermiye ve bunu kanunî bir kaideve rap-; tetmeâe imkân yoktur. Bu, öv-le suiistimallere ve İçtimaî facia-ki. akisleri cemiyet’ sarsacak derecede büvük olur... An cak. bu gibi hallerde faili bu is? sevkeden âmiller gözönünde tutularak cezanın hafifletilmesi yolun? gidilebilir.
Meselenin Ceza kanunlarına göre I hâl şeklini, ikinci bir yazımızda iz?
koyarak, gazeteciyi sahte bir ak tör tebessümlyle karşıladığım gördü. Gazeteci oraya gerçekten, Dester için golmüş değflılL A-ma Martins, ne de olsa içinden bir böbürlenme duymadı değil. Bugüne kadar kimse ona sen romancısın dememişti. Nitekim, bu duygu, yani bir çeşit gurur, sonradan onun Lim’iıı, kendisini hava meydanında karşılamı-ya gelmemiş olmasından duyduğu can sıkıntısını epey hafifletti. Viyana üstüne ince, toz gibi ince bir kar yağıyordu. Martins, otokarın yanında bir müddet kımıldamadan manzarayı seyretti. O kadar ince ve tatlı kar yağıyordu ki, yıkıntılar aracındaki büyük boyaz yığıntılar, sanki bu tüy gibi yağısın neticesinde hasıl olmuş gibi değil do, ezel-denberl varmış, ebedî bir kar tabiatına aitmiş gibi görünüyorlar di. „
Oiokajrtm kcntdisinl bıraktı ğı Astor otelinde de Llm onu karşılamadı. En küçük bir haber dahi bırakmamıştı. Fakat tu ' haf, Crabbln isminde hiç tanıma dığı birinin, zarfının üstü «Mr. Dexter’e„ yazılı nnlaşılmaz bir (Devamı var)
Sözü işe uydurmak lâzımdır!
C enelerdenberl, memlekete bir ** tek çivi dahi çakılmadığı, İliç bir Işde muvaffak olunmadığı için midir, nedir?... Oldukça uzun bir zamandanberi, iktidar İstikbal 9igası kullanmağı âdet edin dİ.
Dikkat ederseniz, bütün nutuklar, beyanatlar, havadislerin sonu cek veya cak ile nihayetten-mektedir.
»Sinop’da balık endüstrisi kurulacak!», «Bilmem nerede Verem hastahanesl açılacak!», «Şu kadar sene sonra, şeker İstihsali yüzde bilmem ne kadar artacak...», «Hükümet bu işi düşünmüştür arkadaşlar, bütün noksanlar yakında tamamlanacak!...»
Hasılı bir sürü cak.. cak cak...
Muhalefet bıı hususta ne söylerse söylesin, isterse dünyanın en İdeal formülünü bulsun, derhal büyük bir şiddet ve gayretle ve iktidarın kendilerine verdiği gururla bu söz veya yazı sahipleri en büyük suçlarla İtham e-dılmekte ve bir lâkırdı kalabalığı arasında hakikatin üstüne örtü örtülmektedir.
Bunun ne zamana kadar devan,_“ edeceği, ve avutma siyasetinin^ ne vakit sona ereceği şimdilik kestirilememektedir. Bununla beraber, son Seçim Kanununun in-şaallah lâyıkı veçhlyle tatbikine imkân bulunduğu takdirde rahata kavuşulacağı zannedilmektedir.
Bütün bu cak’lı, cek’Ii vâidler-den başka iktisadi vaziyetin bozukluğu da, İktidarın parlak müjdelerine kimsenin kulak asmamasına sebep olmaktadır.
Halk, bu vâidler karşısında, ■Bugünkü tavuk, yarınki kazdan iyidir!» Düşüncesiyle içinde bulunduğu ıstıraplı halin kısa bir zamanda nihayet bulmasını İstemekte ve ileriyi pek düşünmemektedir. Zaten, aç karnına dolaşanlar, bilmem kaç sene sonra yoğurtun on beş kuruşa satılacağı vâdi karşısında, ne düşünebilirler?.
Hatırlarsınız, eski Başbakanlardan birisinin güven oyu kazanan programında bu gibi parlak vaizlerden belki beş yüz tanesi yer almıştı. Hazır elbise, yakalara takılan balina, karpuzları bile tenekelere koyup ihraç edecek konserve fabrikalarından tutun, akla I geldik, gelıpedik, her türlü ufak tefek fabrika, imalâthane, ile yollar, köprüler, limanlar vesaireyi-de yapacağını vâdetmlşti. Kaderin cilvesi mi nedir? Bunlardan hiç birisinin ıhâlâ nam ve nişanesi ortalıkta yoktıv.
Halk efkârında mühim bir mukayese delili olan bu ve bu gibi valdlerden sonra, meydana hiç bir İşin çıkmaması, ortaya atılan yeni vâidlerin tebessümle karşılanmasına sebep olmaktadır.
Bu gibi mevkilerde bulananlar,, on sekiz milyonun otuz altı milyon adet gözünün kendilerine dikildiğini ve aynı miktar kulağın sözlerini dinlediğini bilmeli ve kavillerini fiillerine uydurmağa bakmalıdır.
Aksi halde bugünkü kötü durumumuzu mumla arıyacak hale geliriz.
Hikmet YAZICIOĞLU
BAKIR HIRSIZI
ÇOCUKLAR
Denizciler caddesinde oturan Yaşar Can, Ahmet Güleden ve Ethem Bağdatlı isimli üç kafadar çocuk Büyük Millet Meclisi inşaat yerinden bakır levha çalıp kaçarlarken yaka tartmışlardır.
Üç hırsız çocuk hakkında gerekli takibata geçilmiştir.
AMERİKADA 12 TARIM
UZMANI GELECEK
Haber aldığımıza göre Marshall yardım plânı mucibince alınan göstermek maksadiyle Amerikalı ta rım uzmanlarından müteşekkil 12 kişilik bir kafile yakında şehrimize gelmiş olacaktır.
Bu uzmanlar Anadolunun çeşitli bölgelerine dağılacaklar traktör bakımı ile nasıl çalıştıkları hakkında ıraatçilerimizi tenvir edeceklerdir.
KİMSESİZ ÇOCUKLAR
5368 sayılı kanun gereğince Ankara ve İzmir şehirlerinde bulunan ve korunmaları gereken kimsesiz çocukların tesbiti Mart ayı imtidadın-da yapılacaktır.
| TAKVİM |_
Hicrî; 1369 — Cemazlyel’evvel; 2 Rumi: 1366 — Şubat: 6
19 ŞUBAT 1950 PAZAR
Vasati Ezani
Sabah- 6.52 1.04
öğle 12.28 6.41
İkindi 15.25 9.38
Akgam 17.47 12.00
YatBi 19.17 1.31
İmsak . 5.12 11.255
I 19 • 2 ~ 1950_________________________W_______________________________________
ZAFER
Sayfa: 3
ADYO-TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
I
Kızıl Çin liderleri
Mao Çe Tung Çine dönüyor
Rusyadanayrıldı
|Z omünist Çinin kızıl lideri Mao Çe Tung, iki buçuk aya yakın bir zaman Moskovada kaldıktan sonra nihayet Çine dönüyor.
Bilindiği gibi, Mao, komünist Ruslarla bir yardım ve ittifak and-laşması aktetmiştir. Sovyet radyosu tarafından yayınlanan bu and-laşma metnine, yayınlanmıyan diğer bazı hükümlerin de eklenmiş olduğu bildirilmektedir. Bu hususa şüphesiz nazariyle bakılabilir. Zira Mao’nun Moskovada pazarlığı bu kadar zaman uzatması, eski Ibir dâvanın halline matuftur. O da, iki Asya komünizmi, yani Rus ve Çin komünizmleri arasındaki bünye farkından ileri gelmektedir.
Hatırlanacağı gibi, Rus komünizmi, esas itibariyle endüstri işçisine müsteniden ve, on dokuzuncu aşır sonlarında Avrupanm en az endüstriyel bir memleketinde doğmak ve gelişmek gibi garip bir talihe sahiptir. Bu komünizm bidayette Bolşevikler Meşnevik'lerin, sonra da Stalin’cilerler Troçki taraf-(arlarının mücadelesiyle inkişaf etmiştir. Yani, Rus komünist liderleri, bidayettenberi endüstri kuvvetine sahip bir proletaryanın hâkimiyetinin esas olduğunu ileri sürmüşler; sonra da, bir dünya ihtilâline başlamadan evvel kuvvetli bir Rusyanın ve kuvvetli bir kızıl ordunun şart olduğunu iddia etmişlerdir ki, ikinci dünya harbi ve ona tekaddüm eden günler, Stalin taraftarlarının haklı olduklarını
• göstermiştir.
Şimdi, öyle görünüyor ki, Mao Çe Tung ile Stalinin bu kadar uzun zaman çekişmelerine bu prensip meseleleri sebep olmuştur. Stalin, Maonun aksine olarak, komünist Çini büyük endüstri kuvvetleri ü-zerinde kurmak arzusundadır. Bundan birinci maksat, iki rejim arasında ahenk sağlayabilmek, İkincisi ise, komünist Çinin sanayileştiril-mesi bahanesiyle Çine nüfuz etmektir, denebilir. Yani, Sovyet Rusya, büyük endüstriye atılacak olan bir Çinin patronluğuna taliptir.
Mao-Çe-Tung veda nutkunda Çinin Moskovaya örnek olacağını bildirdi Sovyet ve Cin halkının samimî men faatlerine dayanan anlaşmadan bah
Londra, 18 (a.a.) — Moskova Radyosu, komünist Çin liderler1" Pe-kin'e gitmek üzere Moskova'dan ay-rıVhkllarını bildirmiştir. Komünist Çin liderleri garda, Molotov, Vişins-ki ve Gromyko da dahil olmak üzere bir çok yüksek Sovyet şahsiyetleri tarafından uğurlanrmşlardır. Her iki memleketin bayrakları asıl mış ve millî marşları çalınmıştır.
Veda nutkunda * Mao-Çe-Tung,
sederek, Moskova'da heyetile birlik te birçok fabrika ve kollektif çiftlikleri gezdiklerini bildirmiş ve e-konomik ve diğer sahalarda Sovyet Rusya tarafından elde edilen neticelerin, yeni Çin kuruluşu için örnek teşkil edeceğine kani olduklarını ilâve etmiştir.
Son pişmanlık !
jUjilli Eğitim Bakanlığı büt-■ ’ ■ çesi müzakere edilirken, dil meselesi de yine bütün «sakıncaları, takıncalan ve karın-calariyle» meydana çıkmış! Bir çok üyeler, şiddetli tenkitler yapmışlar, hattâ bu arada geçenlerde Halk Partisine geçen Maraş Miletvekili Emin Soysal da:
— Ulus’ta çıkan Ibazı makaleleri ben bile anlamıyorum, gibi bir lâf etmiş!
Demek muhterem Milletvekili anlamaya anlamıya Halk Partisine geçti! Ya anlasaydı, elbette olduğu yerde dururdu! — A F.
Sincabı Atomlar!
Sincabiye dayandık-Ne imiş kafamızın içi ? - Ya patlarsa? -Atomdan idrojene! - Sandık değil Atom kutusu!
Buna mukabil, Çin komünizmi, daha çok toprak reformuna Ibağlı
görünüyor. Zaten, bir köylü çocuğu olan Mao Çe Tung; bidayettenberi bütün gayretini toprak ıslahatına hasretmiş ve bilhassa ıbüyük endüstriden evvel, toprağm rasyonel SrSr tarzda taksim ve işletilmesine e-hemiyet vermiştir. Bunun böyle olması da tabiî idi, zira, muazzam topraklarına rağmen, Çin - Man-çurya hariç olmak üzere - brüyük .bir endüstriyi besleyebilecek ma-
denlerden ya mahrumdur, yahut
da, mevcut olsa bile, bu madenlerin
kalitesi .işletmelerin iktisadi bir
şekilde çalışabilmeleri için gerekli seviyeyi bulamamaktadır.
Bize öyle geliyor ki, Moskovada müzakerelerin bu kadar uzun sürmesi bu prensip üzerinde düşülen anlaşmazlıktır. Zira, Stalin, bütün gayretini toprak ıslâhatına
ve toprak mahsullerinin üretilmesine hasredecek bir Çinin eninde
sonunda Batıklara muhtaç olacağını ve Batıya kapılarını açacağını
biliyordu. Buna mukabil, Mao da,
büyük endüstri yoluna atılmanın, en az bugün için, Sovyet müdahalesini ve Sovyet nüfuzunu davet edeceğini, müdrikti. Gürültü bu noktada kopmuş ve nihayet, zahiren belirtildiği gibi mesele ortalama bir hal çaresine bağlanmıştır. Anlaşıldığına göre, Mançurya’da, Sovyetlere bir çok limanlardan faydalanmak imkâniyle beraber, bu bölgedeki fabrikaları işletmek imtiyazı da verilmiş ve bir Fransız gazetecinin iddia ettiği gilbi, bu endüstri bölgelerine, «Staj görmek, üzere bir buçuk milyon Çinli işçinin göndrilmesi kararlaştırılmıştır. Bu bir buçuk milyon işçinin çoğunun milliyetçi Çinlilerden alman e-sırler olduğunu iddia edenler de vardır.
Bütün bu haberler doğru ise, komünist Çin, Sovyet nüfuzundan bir dereceye kadar kurtulmuş sayılabilir. Fakat, daha evvel de işaret ettiğimiz gibi, Kuzey Çin eyaleti Sin ■ Kiag'dan bahsedilmemesi Hele Tibet meselesinde derin ve esrarlı bir sükût muhafaza edilmesi, Rus ve Çin komünistleri arasında henüz her şeyin esasmdan halledilmemiş olduğunu göstermektedir.
Mücahit TOPALAK
Fransada sabotaja karşı tedbirler
Paris, 18 (a.a.) — Komünistlerin demiryollarında ve kuzey kömür havzalarında yapmak istedikleri sabotajların önüne geçilmiştir. Hükümet limanda cereyan edecek komünist hareketlerine karşı hazırlıklı bu lunmaktadır. Amerikan yardım gemilerine yapılması muhtemel sabotajlara karşı hükümet limanları askeri birliklerle takviye etmiştir.
Askerî yardım antlaşması müna-sebetile yardım getirecek ilk gemi mart ayı başında beklenmektedir.
Komünistler dinî otoriteyi baltalıyor
Roma kotolik kilisesi kardinalinin emri
Nevyork Radyosu, 18 (Basın Yayın) — Avrupada mahallî ve dinî otoriteye gittikçe daha az yer veren komünist emirleri geniş mikyas ta memnuniyetsizlik yaratmaktadır. Berimdeki Roma katolik kilisesi kardinali Doğu Almanyadaki komünistlere hiç bir surette yardım etmemeleri hususunda papaslara emir vermiştir. Kardinal, sosyalist birlik partisini ve millî cephe teşkilâtını kilise mensuplarına yasak ilân etmiştir. Kardinal komünistleri Almanların birlik isteğinden istifade ederek ideolojilerini bütün Alman-yaya yaymıya çalışmakla itham et-
Güney Amerikada nehirler taşıyor
Nevyork, 18 a.a. — Birleşik Amerikanın güney bölgelerinde nehir ve ırmaklardan çoğunun seviyesi yük-selmiye devam etmektedir. 35.000 kişi meskensizdir. En ziyade zarar gören eyalet olan güney Louisiana-da 750.005 hektar sularla kaplıdır.
Mississipi. Arkansas, Missouri, Kentucky eyaletlerinde de su basmaları olmuştur.
Asker, çoğu çadırda yatan felâketzedelere yardım etmektedir.
Amerikan diplomatlorı toplantısı
Paris Radyosu, 17 (Basın - Yayın) — Vaşington’dan bildirildiğine göre, Doğu, Güney ve Ekuvator ile Afrika'daki Amerikan diplomatları 28 Şubat ilâ 2 Mart arasında Mozam-bik’de Lurenko Markez’de bir konferans aktedeceklerdir.
Konferans başlıca, Başkan Tru-man’ın iktisaden zayıf bölgelere yapılacak İktisadî yardımla ilgili programının 4 üncü noktasının Afrika-ya tatbiki meselesini inceliyecektir. Yıldırım Atom harbine karşı tedbirler
Nevyork Radyosu, 18 (Basın Yayın) — Amerikan saylavları, yıldırım atom harbine karşı anavatanın sivil savunması için çareler aramak tadırlar. Bu mesele ile uğraşan A-merikan senatosu atom enerjisi komisyonu dün çalışmalarına Vaşing-ton'da tekrar başlamıştır. Gizli olarak yapılacak bu toplantılarda evvelâ atom enerjisi komisyonunda âzâ bulunan şahsiyetlerin fikirlerine müracaat edilecektir.
Yeni tip enjeksiyon iğneleri bulundu
Nevyork, 18 (Nafen) — Deri altından yapılan enjeksiyanlar için kullanılan ve ampin denen yeni bir alet tatbikat sahasına çıkmıştır.
Bu ismi ampin denen alet otomatik yeni bir ekjeksiyan iğnesi olup içinde deri altına atılacak ilâcı da içinde bulunmaktadır.
Ampin şimdiye kadar doktorların kullanmakta oldukları enjeksi-son iğneleri gibi olup doğrudan doğruya deri veya adaleye saplan maktadır. Aynı zamanda da sterli-ze edilmiş olup kullanılmak için iğneyi kaynatmaya ihtiyaç yoktur.
İlk defa olarak bu tarzdaki iğneler İspanyol işçi harbi esnasında kullanılmış ve sonraları da Fransız laboratuvarlarında tecrübelere devam edilmiştir.
Bugüne kadar tatbik sahasında pek muvaffak olmasının sebebi ampul’ün cam kısmı imâl edilirken kullanılan helium'um da kana karışması idi.
Uzun müddet Amerikan tıp labo-ratuvarlarındaki çalışmalar netice-sende bu mahzur giderilmiştir
Acele vak'alar için yeni ampin iğnelerinden doktorlar çok istifade etmektedirler. Ne iğneleri kaynatmak ve ne de ilâcı iğnelere dol durmak zahmeti ortadan kalktığından tıp bu yeni ampinlerden çok istifade etmektedir.
Demirperdede mültecilere sert tedbirler
Firarların önlenmesi için çare aranıyor
Londra, 18 (Nafen) — Times muhabirinin Viyanadan bildirdiğine göre Macaristan, Çekoslovakya ve Rumanyadan siyasî mültecilerin kaçmaması için yeni sert tedbirler alınmaktadır.
Bu yeni tedbirler arasında Çekos-lovakyada hudut bölgelerine yakın mıntakalarda oturan ecnebiler bulundukları yerlerde geceyi geçirmek mecburiyetinde olurlarsa muhakkak polise haber vermek zorundadırlar.
Macaristanda ise polis hudut bölgelerinde askerî mıntaka addedilen yeni bir takım çevrelere girmeyi menetmiştir.
Bu mıntakalarda ancak elinde polisin vermiş olduğu hususî bir müsaade bulunması icap etmektedir.
Bükreşte ise hususî müsaadesi olmayan hiç bir kimse Tuna nehri üzerinde gemilere binemez. Rumen polisine Tuna üzerindeki limanlarda bulunan her hangi bir gemiyi aramak üzere müsaade verilmiştir.
Amerikada kömür stokları azaldı
Nevyork, 18 (a.a.) — Amerika-
nın birçok yerinde kömür stokları hiç bir zaman şimdi olduğu kadar azalmamıştır. Tren servisleri tahdit edilecek ve bazı fabrikalarda iş durdurulacaktır.
Virginie eyaletinde Vali parlâmentodan grev yüzünden durmuş olan madenleri işletme yetkisini al iniştir.
Yeni bir cihaz
Viyana, 18 (a.a.) — Viyana Üniversitesinden Dr. Nuecke ve Dr. Jantsch icad ettikeri bir cihaz sayesinde, omur iliğinde meydana gelen bir iltihap neticesinde teneffüs cihazı felce uğrıyan 15 yaşında bir oğlan çocuğunu yaşatmıya ve tedavi etmiye muvaffak olmuşlardır.
Bu cihazla hastanın vücudundan muayyen bir şekilde ayarlanmış bir elektrik cereyanı geçirilmektedir. Cereyan teneffüs cihazını harekete geçiren adaleler üzerine tesir ederek bunları vazifelerini ifaya sev-ketmektedir.
Tecrübe hakkında dün tıb cemiyetine bilgi verilmiştir.
Bir tren kazası
Nevyork, 18 (a.a.) — Nevyork varoşlarından Rockville’de dün akşam vukua gelen tren kazasında beş kişi ölmüş 50 kişi yaralanmıştır.
İki trenin çarpışmasına makasçının hatası sebep olduğu anlaşılmak tadır.
Saç dökülmesine çare aranıyor
Nevyork, 18 (Nafen) — Amerikalı ve Kanadalı uzmanlar saçların dökülmesine mani olmak üzere yeni çareler aramak üzer toplanmışlardır. Her ne kadar bu sahada yeni bir ilemleme mevcut ise de araştırmalar hararetle devam etmektedir.
Dr. F. O. Buchter.e göre saçların uzamasına amil olan ufak bir hücredir. Tahminen bu hücreler muayyen bir zaman yaşadıktan sonra öl inektedirler. Aranmakta olan nokta da saçların dökülmesine bu ölme hâdisesinin sebebiyet verip vermemesidir.
Bu hücreler belki de kendilerinin yaşayabilmesi için verilmiyen gıdalardan dolayı mı ölmektedirler?
Dr. Buchter’in yapmakta olduğu araştırmalara göre adrenal guddelerin çıkartılması ile saçların daha çabuk uzadıklar tesbit edilmektedir. Bu tecrübe hayvanlar üzerinde müsbet neticeler vermiştir. Fakat her ne kadar bu adrenal guddeleri çıkarıldıktan sonra saçlar uza makta iseler de bu uzama hâdisesinin guddelerin ifrazatından ileri gel mesi muhtemeldir. Hormonlar saçların uzamasına yardım ettiğinden tecrübeler bu sahada yapılmaktadır.
a Basınından Hulâsalar
18/2/1950 ___|
Bu sabahki İnigiliz basını Churchill’in seçim nutkunda, Sovyetler Birliği ile yeni bir yakınlaşma aran masını tavsiye eden sözleri ile meşgdl olmaktadır.
Muhafazakâr basın, işçi partisi gazetelerinin, bu sözlerin bir seçim propagandası için sarfedilmiş gellişi güzel sözler olduğu hakkındaki yazılarını reddetmektedir.
Daily Mail şöyle diyor:
Hidrojen bombası meselesini ele alalım. Acaba Churchill, bu bombanın müthiş kudretini anlatmakla tek bir oy sağlayabilmiş midir?
Yorkshir şöyle diyor:
Churchill.in sözlerinde hükümeti müşkül durumda bırakacak her hangi bir iddia mevcut değildir. Churchill’in sözlerini ucuz propaganda ve lâf olarak vasıflandıran ancak sosyalist liderlerdir.
Times şöyle diyor:
İşçi partisi liderlerinin, demeçlerinde daha çekingen olmalarına karşı Churchill, biraz daha açık konuşmuştur. Churchill’in sözlerini, İngiliz seçmenleri hangi partiyi seçerlerse seçsinler, dikkat nazarından uzak tutmak icabedelr.
Manchester Guardian şöyle diyor:
Sovyet propagandası, İngiliz seçimlerini parmağına dolamıştır. Sovyetler, İngiliz partilerinin proğ-ramlarınij Siyam ikizleri kadar birbirine benzer olarak vasıflandırmaktadır. Ruslara göre, her üç İngiliz partisi de kapitalist reljimini desteklemekte, Sovyetler Birliğine ve diğer halk demokrasilerine karşı cephe almakta, Amerikan emperyalist grupunda rol oynamağı kabule devam etmekte ve nihayet gene bu üç parti, yaklaşan buhranın mesuliyetini işçilerin sırtına yüklemektedir. Rus propagandası, işsizliğin arttığını da kaydetmektedir. ( İşçilerin hayat seviyesi düşmüş, hatta sendika liderleri bile sosyalizme ihanet etmişlerdir.» demektedir.
Gazete şöyle devam ediyor:
Bunlar malûm Sovyet metotlarının tekrarından ibarettir. Sovyet propagandası, objektif veya hakikate uygun olmaktan ziyade, kendi istediği gibi durumu tavsif etmektedir.
Sincabiye dayandık
Siz de zannedersiniz ki, atomu, sade Amerikadaki bilginler buldu?. Uranium’u kullandılar, atom’u parçaladılar. Ve bununla dünyanın en müthiş kudretini keşfettiler.
Hayır, efendim, hayır. Atom A-merikadan evvel bizde vardı. İ-nanmazsınız da gülersniz değil mi? İşte size Başbakanımız Gün-altay’ın Mecliste Seçim Kanununun kabulü dolayısiyle söylediği nutuktan bir parça: Hem de ay-nendir:
•Tarihi bu kadar derin, mazisi bin bir maceralarla dolu olan bir millet çocukları, dimağlarının maddesini teşkil eden ve sincabı küreyve atomlarında meknuz olan tekâmül ve irsî kabiliyet ve bunun neticesi olan seziş ve sağduyu bizim memleket meselelerinde millî olgunluğun en metin mesnetlerinden biridir.»
Şimdi işi anladınız değil mi? Dimağımızın maddesini teşkil eden sincabi küreyve atomları varmış. O atomlarda da tekâmül ve irsî kabiliyet mevcutmuş... Bundan seziş ve sağduyu çıkarmış. Bütün bunlar da memleket meselelerinde milli olgunluğun en metin mesnetleri imiş!...
İş, döndü dolaştı; demek sincabi atomda karar kıldı!
Meşhur meseldir: Her boyaya boyandık, sincabî’ye dayandık!
★
Ne imiş kafamızın içi?
İki eymiş bizim dimağımızın içi!
Hayret ettim doğrusu! Hayır, daha çok, neymiş bizim Başbakanımızın ilmi?... Biz onu sade, Milâttan 500 sene evvel ya-şıyan Hatti’ler, Sümer’ler devri âlimi zannederdik. Firikya’lılara ait bilgisinin çok engin olduğunu söylerlerdi. Halbuki, şimdi görüyoruz; ve anlıyoruz ki, fazılı muhterem, aynı zamanda, bir fizyoloji mütehassısı, bir dimağ mütehassısı, bir atom bilgini imiş!
Öyle ya âlem Uranium’dan a-tom çıkarıyor; Şemsettin Günal-tay, tuttu bizim beynimizden a-tom istihsaline başladı!
Ama, evvelce, bu atom’dan pek
_________YAZAN _____
Yedekçi |
bahis yoktu; Savın bilginimiz, Batı Anadolu'da, Şark’ta yaptığı seyahatlerde hep tarihî eserlerden bahsediyordu; bu atom sırrını hiç de ifşaya yanaşmamıştı! Acaba o zamanlar bu atom mevcut değil miydi?... Elbette vardı; vardı a-ma, belki fazılı muhterem pek bilmiyordu.
Bundan olsa olsa, Fahrettin Kerim dostumuz son Ankara ziyareti sıralarında kendisine bahsetmiş, ve böylelikle dimağdaki atom sırrı meydana çıkmıştır!
★
Ya patlarsa?
Şimdi aldı beni bir düşünce; aldım kafamı iki elimin arasına: Fakat kafa, kafa değil ki, içi atom dolu!... Ya patlayıver-se?... Hani düşünceden de kafama ağrılar girmedi değil! Neredeyse çatlayacak!...
Aman dikkat dikkat! Çatlamasın, patlamasın! Şimdi artık kendi vaziyetimi de düşünmüyorum. Beşeriyetin başına bir felâket olmaktan korkuyorum... Evet, bu kafam bir patlarsa, etrafım olur mu sana bir Hiroşima? bir Bikini?... O zaman yandı kül oldu ortalık!...
Amerikalı bilginler, atomu nasıl parçalayacağız da çekirdeğini etraftan ayıracağız, Elektron’la, Proton’u birbirinden çıkaracağız, diye düşüne dursunlar... Onların aradıkları bizim kafamızın içinde meknûz! biz de sincabi atom kü-reyveleri var. O sayede büttün meseleleri kolaylıkla hallederiz!
Fakat Allah vere de şu maişet darlığından, şu pahalılıktan sincabi atomları parçalamasak!...
Fakat korkmayın dostlar, Ibu a-toma karşı sığnak muvafık oy puslasıdır!
★
Atomdan idrojene!
Şu bizm kafamızuı içindeki her şeyin dayanak noktası o-lan atom küreyveleri neden sinca ' bî de, meselâ erguvan! değil?.
Cenabı Hak öyle boyamış... Sincabi’yi muvafık görmüş; başka ne diyeceksiniz? Hem sincabi ol-
masının başka bir mânâsı da olsa
gerek; çünkü oradan oraya meselâ sincap gibi sekiyor!... Fıldır fıldır her şeyi görüyor. Her şeyi far-kediyor. Benim aklım pek ermez, belki ondan sincabi’dir!
Fakat siz renge kulak asmayın; iş atomda! Çünkü, bizim seziş ve sağduyumuz, bu sincabi atoma bağlıdır!. Ama, sincabların neresinden bağlıyacaksınız? Her halde kuyruklarından olacak!... Çünkü sincaplar, kuyruklariyle birbirine bağlanarak ağaçlara tırmanırlar.
Ne İse şakayı bir tarafa bırakalım da atoma şükredelim... Hem onu biz Amerikalılar gibi kolaylıkla çaldırmayız! Kafamızın i-çindedir, kafamızın içinde.
Ama, iş atomla kalacak mı?... Ya birisi çıkıp da sincabi atomdan sonra dimağımızda bir de idrojen keşfederse?.
İşte benim bütün duam, ilmin bu kadar ilerleyip kafamızın su-lanmamasıdır!
Sandık değil atom kutusu
C ayın Başbakanımız, değerli ** bilginimiz, bütün bu atom ifşaatını Seçim Kanunu dolayısiyle yaptı! Meğer bu Seçim Kanunu sade milli iradenin tezahürüne
• meydana çıkmasına sebep olacakmış! Mademki bu atom «Millî olgunluğun en metin mesnetlerinden biridir», o halde bu olgunluk, tezahür ettiği zaman, yani seçim zamanlarında da sincabi atom kü-
reyveleri tesirini yapacaktır!
Peki diyeceksiniz? 1946 yılında 21 Temmuz seçimleri zamanında böyle bir mesnet yok muydu?... Vardı, vardı ama, atom sırn henüz bize kadar gelmemişti. Atom sanayii bu kadar inkişaf etmemişti! Ama, erbabı, yine bu atomları da o zaman parçalayıp ondan hayli enerji istihsal etmişti!.
İşte o zaman dimağlarımızdan is tihsal edilip bazı sandıklara doldurulan o sincabi atomlardır ki, iktidara atom kudreti vermiştir!
Hem atom bir kere patlarsa, tesiri anî olur. Bizdeki atom dört senedir tesirini devam ettirmekte-
dir.
Mııır Ordusunun Boş Komutanlığı
Kahire, 18 (Nafen) — Kral Faruk Mısır ordusunun baş kumandanlığına general Mohammed Haide paşayı tayin etmiştir. Mohammed Haide paşa 1947 senesinden geçen | Eylül ayına kadar Mısır hükûme- , tinde millî müdafaa vekili vazifesini görmekte idi.
Müşterilerimizin dikkat nazarına
Müşterilerimizin emrinde olan YENİ GÜVEN TAKSİ'nln diğer taksilerle hiç bir ilgisi ve ortak- | lığı olmadığını sayın müşterilerimize bildiririz.
Yeni gelen takvimlerimizden I almayan müşterilerimizin tak -vimlerbıi aldırmaları rica olu- 1 nur.
YENİ GÜVEN TAKSİ
Tel: 22333
(303)
Dikkat
Gelir Vergisine tâbî tüccarlara:
Kâr ve zararınızı her zaman bilmeniz ve gönül rahatlığı için de iş görebilmeniz için ticarî müesseselerde müteaddid blnço çıkarmış tecrübeli muhasebeci size yardımcı olabilir.
Mektupla teklifinizi Bahçeli-evler, 44 sokak No. 29, kat 3 te beklemekledir. (298)
AVDTCK 2000 ADET EŞİT HAKLI
A/Kİl A TESELLİ İKRAMİYELERİ
D. P. ÇANKAYA OCAĞININ MÜHİM TOPLANTISI
Demokrat Parti Çankaya ocağı idare kurulundan:
Çok mühim bir konuyu görüşmek üzere arkadaşlarımızın Pazartesi günü saat 20.30 da Yeşilırmak sokak 8/3 numaralı ocağımıza gelmeleri rica olunur.
EMLÂK BANKASI
Sayfa: 4
I‘ittim sa m fö
ZUHURİ DANIŞMAN—)■ lllllUM»
— Üç Türkün kanı döküldü demek. Benim için bir damla Türk kanı dahi mukaddestir. Bunu Bizonsa Ödeteceğim. Bizans bu hıyanetinin cezasını çekecektir. Allah da şahidimdir ki sulhu ben bozmadım.
— 96 —
Muhafızlar bu kabadayıya tuhaf tuhaf bakarak silâhlarım indirdiler ve yolu açtılar. Haşan şaşırmıştı. Birdenbire bu adamların böyle değişmelerine sebep ne idi? Bir türlü anlayamıyordu. Acaba o elindeki kâğıdın sihri miydi?
Bir aralık hayal meyal hatırlar gibi oldu. Velâkema sarayından ayrılırken falcı kızı ku kâğıdı eline tutuşturmuştu. Ve bir fısıltı halinde (sıkıştığın vakit lâzım olur..) demişti. Böyle bir şeyler hatırlıyordu. Fakat daha fazla düşünmeğe lüzum görmedi. İki tarafa çekilmiş olan muhafızların arasından göğsünü gererek gurur ve azametle geçti.
Dışarıya çıktığı vakit iki tarafına bakındı. Hemen geriye döndü:
— Hani benim atım!.
Diye haykırdı. Muhafızlar değişmişti, girdiği vakitteki muhafızlar değildi her halde.
— Ne atı?
Diye sordu. Haşan kısaca anlattıktan sonra:
— Atımı derhal bulunuz. Yoksa Bizansı altüst ederim...
Diye bağırmağa başladı. Muhafızlar bu acaip delikanlının ne hüviyetini, ne de vazifesini bilmiyorlar, fakat demin elinden aldıkları imparatorun emirnamesine göre, mühim bir şahsiyet olduğunu zannediyorlardı.
Bir iki dakika konuştuktan sonra Haşana bir at tedarik etmeğe karar verdiler. Acele bir at bulundu. Fakat Haşan bu atı beğenmedi:
— Bu benim atım değil... Bu u-yuz bir şey...
— Maalesef başkasını bulamadık.
— Peki, benim kendi atım nerede?
— Bu dakikada onu bulamayız. Haşan düşündü. Vakit geçiremezdi.
— Ben yine geleceğim, diye bağırdı. O zamana kadar atımı bulamazsanız gözünüzü çıkarırım!.
Ve ata atlıyarak süratle oradan uzaklaştı.
Fırtına kopuyor...
Sultan Mehmet asabi bir halde idi. Durmadan otağından Hisara gidiyor, Hisarın her tarafım dolaşıyor, amelelere, ustalara şiddetli emirler veriyor, sonra tekrar otağına dönerek önüne gelen vezir, bey, ağa kim varsa çıkışıyordu.
— Tez bana 'İsfendiyar oğlunu çağırınız!..
Dedi. Yarım saat sonra Damat İsfendiyar oğlu geldi. Halil ve Zağanos paşalar da gelmişlerdi. Hepsi de ayakta idiler. Muhteşem Hisarın kulelerinin üzerinden karşıdaki Anadolu sahili ve Boğazın mavi sulan görünüyordu. Hükümdar, birkaç kere vezirlerinin önünden geçti. Elinde kabzası altın sedefli bir kamçı vardı. Onu durmadan sallıyordu.
Birdenbire durdu, asabî ve korkunç bir sesle:
— Söyle İsfendiyar oğlul. diye bağırdı.
— Emir buyurunuz şevketlû hünkârım.
— Söyle diyorum. Bu alçak rumların yaptıklannı anlat...
— HİÇ yoktan askerlerimizin üzerine hücum ettiler şevketlû...
— Kabahat kimde idi?
— Vakıa bir kaç hayvanımız, Rum bahçelerine girmişlerdi. Fakat seyis derhal onları çıkarmağa çalışıyordu.
— Sonra?
—Sonra beş on tane sarhoş Rum delikanlısı gelmiş. Kulunuz sonradan yetiştim. Seyis ne kadar hakikati anlatmak istemiş ise mümkün olmamış.
— Ölenler var mı?
— Üç Türk askeri öldü şevketlû...
Sultan Mehmedin gözleri kanlandı.
— Uç Türkün kanı döküldü demek. .. Benim için bir damla Türk kam dahi mukaddestir. Bunu Bi-zansa ödeteceğim. Bizans bu hiyanetinin cezasını çekecektir. Allah da şahidimdir ki sulhu ben bozmadım. Kılıç kınından çıksa gerektir. Yemin ederim ki bu kılıç tekrar yerine girmek için büyük işler görmek icap edecektir. Üç masum Türkün kanını affetmiyorum. Affetmiyeceğim.
Tekrar gezinmeğe ve kamçısını asabî asabî sallamağa başladı.
— Sonra?...
Diye haykırdı. İsfendiyar oğlu cevap verdi:
— Sonra, Bizans Kayzeri surların kapılarını tamamen kapattır-
di.
Sultan Mehmet Halil Paşaya döndü:
— Söyle Lala... Bu, münasebetlerin kesildiğine delâlet etmez mi?
— Kayzerin ne düşündüğünü bilmiyorum hünkârım. Kostanti-nin bir harbi göze alabileceğine inanamıyorum,
— İyi ama hareket tarzı meydanda.
— Zatı hümayunlarının hakkı
Sultan Mehmet tekrar İsfendiyar oğluna döndü:
— Daha başka ne oldu?
— Eğer işittiklerim doğru ise, Bizanstaki bütün Türklerin tevkifi emredilmiş.
Sultan Mehmedin hiddet ve gazabı son haddini bulmuştu.
— Hayır lala... Hayır... Artık tereddüde mahal yok. Kostantin bize, bana, Türklere meydan okuyor.
— Acaba ona bu cesareti veren nedir şevketlû hünkârım?
— Budalaca bir gurur. Lala... Lala!... Şuna Emin olmalı ki, Bi-zansa ve imparator Kostantine bütün Balkanlar, bütün Hıristiyanlık âlemi, hattâ bütün dünya devletleri yardım etse dahi beni azmimden çevirecek değildir. Ben Osmanlı hükümdarı ve Muradın oğlu Mehmedim. Ben, Kara Os-manın torunuyum ve Oğuz neslin-denim. Cenabı Hakkın bu iktidarıma tevdi ettiği ülkemin selâmeti, sevkili tebaamızın huzuru için bu hakareti affedecek değilim. Bana nisbeti olan hiç bir ferdin tevkifine bu dünyada hiç kimsenin hakkı yoktur. Bizans ve Kostantin, bu çılgınca hareketlerinin cezasını görmelidir, göreceklerdir.
Sonra, gittikçe şiddeti artan bir sesle devam etti:
— Lala... Lala!... Derhal Bizan-sa harp İlân edilsin!.
Zağanos paşa kendini tutamadı:
— Allah şevketlû hünkârımı mansur ve muzaffer eylesin. Nihayet mülk ve millet namına en güzel ve lüzumlu karar alındı.
Fakat Halil paşanın rengi sararmıştı. Onun bu karardan memnun olmadığı anlaşılabiliyordu:
— Şevketlû hünkârım..
Diye söze başlamak istedi. Fakat Sultan Mehmet şiddetle onun sözünü kesti)
— Lala, dediğimizi yapmanızı emrediyorum...
— Emir sultanımındır hünkârım. Fakat kuluna bir tek söz söylemeğe izin verilmez mi?
— Söylenecek ne var?
Tam Halil Paşa söze başlayacağı sırada sırtı tırmanarak gelen bir süvari göründü. Yüzü gözü toz toprak içinde idi. Hepsi de o tarafa doğru bakmağa başladılar. Sultan Mehmet:
— Bu gelen kimdir? İzinsiz huzurumuza nasıl gelebiliyor?
Derhal Zağanos paşa ilerledi. Kırk elli metre uzakta süvariyi durdurdu. Bu gelen Hasandı ve gayet telâşlı idi. Zağanos paşa, a-tının dizgininden tutarak sordu:
— Hayrola delikanlı?
Dedi. Haşan oralı değildi:
— Atımın dizginini bırak...
Diye haykırdı. Zağanos cevap verdi:
— Padişahların huzuruna atla gidilmez delikanlı.
Haşan derhal attan atladı.
— O halde yaya giderim.
— Padişahlardan müsade alınmadıkça huzura çıkılmaz. Ne istersin? Onu söyle.
Haşan, Zağanos paşaya şöyle e-hemmiyet vermeksizin baktı:
— Hani sen şu ustabaşı değil misin? Benim seninle konuşacak bir şeyim yok. Ben padişaha maruzatta bulunacağım.
(Devamı var)
— Onu bir türlü kendisine söyletemedim.
— Oda hizmetçisini çağırmayı reddetmek lâzımdı.
— Siz ne söylüyorsunuz, canım! Kral bu hususta bizzat talimat verdi: Kont Dö Luvr tarafından gelecek bir kimse ister kadın, ister erkek, ister asilzade, ister dilenci ve hatta bir serseri dahi olsa Mösyö Grifon’u görmek isterse hemen onu çağırtınız, dedi.
— Tuhaf şey...
— Tuhafı muhafı yok... hakikat budur. Şunu da biliniz ki ben, Kontun gönderdiği kıza lüzumsuz suâller sormak suretiyle Kralın kati talimatı hilâfında hareket ettim. Eğer kız bundan bahsedecek olursa hapı yuttuğumun resmidir.
— Kralın böyle hususî surette alâkadar olduğu bu Kont Dö Luvr kimdir acaba?
— Kız bunu söylemedi. Fakat, bunu kıraliçe bilir herhalde. Ben, yapabileceğim şeyi yaptım; gönderdiğim uşak, vazifesini acele etmeksizin yapacaktır. Böyle yapmış olmakla bile Kralın gazabına uğramak tehlikesine maruzum. Bence en iyisi, hemen kırallçeye haber vermektir.
— Hemen gidiyorum!
Genç kız koşarak gitmişti.
Hafiye müdürü gelince, başka bir yoldan alelacele Fiyorindanın yanına gelerek:
— Mösyö Grifon’u çağırttım. Eğer iş dediğiniz gibi ise herhalde gecikmez.
Saray müdürü şimdi daha nazik devranıyordu. Bu nezaketiyle genç kızın teveccühünü kazanmak ve bu suretle, kendisine karşı ilk gel-
ZAFER
Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Cevdet Kozanoğlu, Ömer Altuğ, Arslangil ve arkadaşları refakatile
Kıymetli ses sanatkârı
NECMI RIZA AHIZKAN
KONSERİ
3 Mart Cuma Akşamı 21,30da
BÜYÜK SİNEMADA
Konser yalnız bir grenedir. Biletler gişede satılmaktadır.
(hv
Sayın Müşterilerinden gördüğü fevkalâde rağbeti karşılamak üzere
2 tane daha 49 Model BUİCK
Otomobilini servise sokmuştur
Su isalesi inşaatı ilân
V ——
■■ Koyun Yoğurdu^ Satışına Başlandı “■
Sayın müşterilerimizden gördüğümüz rağbet ve teşvik üzerine Bursa’dan getirtmekte olduğumuz turfanda koyun sütünden yoğurt yaparak, Anafartalar No. 94 Bursa Pazarı ile, Yenişehir Ulus Sineması karşısında Abdülserbest Mağazalarında satışa arzettiğimizi ve başka dükkânlarla seyyar satıcılara verilmediğini saygı ile müşterilerimize arzederiz. ABDÜRRAHİM SÜTER
(288) Balık Pazarı^Sekerciler So^No1 3/5
Ankara Sular İdaresi Müdürlüğünden
1 — Ziraat Enstitüsü civarındaki Ankara Sular İdaresi Su Süzgecinden Keçiören Verem Hastanesine yapılacak su isalesi ve müştemilâtı inşaatı kapalı zarf usulü ile ve birim fiyatı esası üzerinden eksiltmeye konulmuştur.
2 — Bu işin tahmin edilen bedeli (263375) lira 33 kuruştur.
3 — Geçici teminat miktarı (14285) lira (01) kuruştur.
4 — Eksiltme 27/2/950 Pazartesi günü saat 16 da Yenişehir Kızılay karşısındaki Sular İdaresi binasında yapılacaktır.
5 — İsteklilerin bu işe benzer en az (100) bin liralık bir işi başarmış ve muvakkat kabulünü de yaptırmış olduğuna dair vesikayı ihale gününden üç gün evvel göstererek Ankara Sular İdaresi Müdürlüğüne müracaatla yeterlik belgesi almaları şarttır.
6 — Teklif zarfları eksiltmeden bir saat evveline kadar makbuz mukabilinde eksiltme komisyonuna teslim edilmiş olacaktır. Postada vukua gelecek gecikmeler nazarı itibare alınmaz.
7 — İhale dosyasının yirmibeş lira mukabilinde Ankara Sular İdaresi Müdürlüğünden alınabileceği ilân olunur.
8 — İdare ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir.
İlân
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun gereğince Akköprü civarında hemşehrilere tevzi edilen 2, 3, 5 odalı arsalardan 658 parsel sahiplerinin tayin edilen müddet zarfında sözleşmelerini yaptırmadıkları gibi ilk taksidini de ödememiş olduklarından haklan sakıt olmuş sayılarak bunlardan arta kalan arsalar 15/2/949 tarihle 20/2/950 tarih arasında dilekçe ile arsa isteğinde bulunmuş olan diğer vatandaşlar arasında kur’a çekilmek suretiyle dağıtılacağından müracaat sahiplerinin ellerindeki numaraları ile birlikte hemen Belediyemiz Emlâk Şubesi Müdürlüğüne müracaatla bu bapta tanzimi iktiza eden beyannamelerini almaları ve dairelerce yaptırılacak muamelelerini ikmal ettirerek en geç 1 Nisan 950 tarihine kadar Emlâk Müdürlüğüne teslim etmeleri aksi takdirde arsa talebinden feragat etmiş sayılarak isteklerinin hiç bir suretle tervicine imkân kalmıyacağı ilân olunur. (1110) (114)
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
Mis»! Zevoko — Çeviren t Ragıp Rıfkı
90
diği anda gösterdiği kabaca muameleden dolayı şikâyette bulunmamasını sağlamak istiyordu.
Aradan bir çeyrek saat geçti. Grifon gelmemişti. Fiyorinda, ciddî surette endişe etmeğe başladı. Boröver’in gayet sadık olduğunu söylediği bir adam tarafından böyle bir kayıtsızlık beklemiyordu. Zira, Grifon gelmiyecek o-lursa, bu hareket, onun Kont Dö Luvr’a pek ehemmiyet vermediğine delâlet ederdi. Meğer ki... müdürün müstehzi nazarı altında, kızın zihninden, birbirinden daha mühim bir çok sualler, faraziyeler geçiyordu. Saray müdürü işin hakikatinden kuşkulanıyordu. Bu hakikat, ayni zamanda hem sade ve hem müthiş idi. Şöyle ki:
Hafiye kız, suç ortağı müdürün yanından ayrıldıktan sonra hemen Katerin’in yanına gitmiş ve ona işi anlatmıştı.
Katerin onu dinledi ve teşekkür ederek yanından savdı. Halinde öyle bir sükûnet, bir kayıtsızlık vardı ki, kız, getirdiği haberin hanımının nazarında küçük bir ehemmiyeti bile olmadığına sahip oldu hafiye kız söylerken Katerin düşünüyordu:
Fransuva şayet Grifon'dan yardım istiyorsa, pek vahim ve ümitsiz bir vaziyette bulunuyor demektir... Bu da, Rospinyak’ın gerek
(876)
(94)
onu ve gerek kaldırım kabadayısı Boröver’i sıkıştırmış olduğunu gösterir... bu sebeple, Fransua.nın istediği imdat kuvvetini göndermekten Mösyö Grifon’u menetmek lâzım... evet amma, ben bunu yapacak olursam, Grifon hakikati bana söylemekte tereddüt etmiye-cek ve Kralın anasından beklemekte pek haklı olduğu yardımı benden isteyecektir. O vakit, bu işin mürettebi ben olduğumu gizlemek için bilmecburiye ona yardım etmekliğim lâzım gelecek... hayır, hayır... bu çare hiç de iyi değil. Grifon, yardım hususunda bana müracaata mecbur olmamalıdır; Kralın kendisine bu hususta verdiği talimat mucibince serbestçe, hareket etmelidir... kendimi ele vermeksizin yapabileceğim şey, işi geçiştirmek, vakit kazanmaktan ibaıettiı* *... Bu, hem az bir şey ve hem pek büyük birşeydir... bazı vahim hallerde kaybolan bir dakika tamiri gayri kabil felâketlere sebep olabilir. Benim de bu «daki-ka’yı kazanmaklığım lâzım.)
Bu düşünce onun zihninden yıldırım süratiyle geçmişti. Hafiye kız sözlerini bitirdiği zaman kırali-çe tertibatını zihnen almış bulunuyordu. Kız, hanımının yanından çıkar çıkmaz Katerin harekete geçmişti. Azledilen ve yerine henüz kimse tayin olunmamış bulu-
Başkanlığından :
Bursa, Sarıabdullah mahallesi, Ünlü caddede, üst katta üç oda, alt katta iki dükkân, bir yazıhaneyi muhtevi 25000 lira muhammen kıymetli, Özel İdareye ait bina satışı, 27/2/950 Pazartesi günü saat 15 te ihale edilmek üzere, bir ay içinde pazarlıkla yapılacaktır. Şartnamesi komisyon kaleminde görülür, isteklilerin 1875 liralık teminat makbuzları ile birlikte belli günde komisyona müracaatları. 1830
(952) (98)
Türkiye Ziraî Donatım Kurumu Ankara Deposu Müdürlüğünden
Depomuzda mevcut 6755 adet İngiltere mamulâtı çelik uç
miri ile Üreten marka 75 adet elektrikli ve gazlı Kuluçka makinesi 27/2/1950 Pazartesi günü «saat 14 te toplanacak olan bir komisyon huzurunda toptan açık arttırma suretiyle satılacaktır.
2 — Komisyon bu malları kısmen veya tamamen ihale yapıp yapmamakta serbesttir.
3 — Satış yapıldığı takdirde mallar vaziyet hazıralariyle depodan teslim alınacaktır.
4 — Fazla izahat almak, malları görmek istiyenler Türkiye Zirai
Donatım Kurumu Ankara Deposu Müdürlüğü Ankara Orman Çiftliği adresine mektupla veya Donatım Orman Çiftliği adresine telle müracaatları ilân olunur. Telefon: 31121 (104) (963)
Ankara Belediye Başkanlığından
Halen kamyonların geliş ve gidişlerine kapalı tutulan İstasyon caddesinin, İstasyon ile Müdafaai Hukuk Meydanı arasındaki mesafeye münhasır olmak suretiyle, bu taşıtlara da serbest bırakılması, 8/2/950 tarih ve 733 sayıla komisyonca karar altına alınmıştır. İlân olunur.
(990) - (105)
Ankara Valiliğinden
Devair ve müessesatça 4751 sayılı kanun gereğince memur ve hizmetlilerin 1950 yılı yol vergisi Mart ve Ekim aylarında kesileceği ve memur olmıyan diğer yol vergisi ödevlilerinden de Mayıs ve Eylül aylarında tahsil edileceği ilân olunnur. (1062) - (111)
Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından No. 3025
Ankara’da Çeşme mahallesinde Ceylan sokağında 22 numaralı evde oturan ve T. C. tabaasından olup Ankara’da Saraçlar semtinde .
numaralı mahallî ikametgâhı ticarî ittihaz ederek Manifatura ticaretile iştigal eden ve Ticaret odasının 6/ 200 sicil numarasında mukayyet bu lunan Yalçın Altay’m ünvanı ticareti Yalçın Altay olarak tescil edildiği gibi bu ünvanın imza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 nci maddesi mucibince 18/2/950 tarihinde tescil edildiği ilân olunur. (307)
YENİ NEŞRİYAT:
Acı Hakikat
Tamamiyle hayattan alınan bu romanın fiyatı 100 kuruştur. Bütün kitapçılarda bulunur. Karilerimize tavsiye ederiz.
nan yüzbaşı Mongomeri, yoksa onun yerine saray muhafızları kumandan vekili, saray kumandanı, isviçreli muhafızların miralayı derhâl ana kıraliçenin odasına çağırmışlardı.
Bu iş bir dakika bile sürmedi.
Katerin odasından çıktı, gizli yollardan Kralın küçük odasına gitti ve yalnız kendisinin bildiği gizli kapıdan serbestçe içeri girdi. Yavaş yavaş, kara bir hayalet gibi gürültüsüzce ve büyük bir soğuk kanlılıkla bir kapıya kadar yürüdü, eğildi, dinledi. Bir nefes alma gürültüsü işitti. Bu, kapının öte tarafında geniş bir koltuğa gömülerek rahatça uyuyan Grifon idi.
Demek, kapıcı tarafından gönderilmiş olan uşak henüz oda hizmetçisinin yanına gelmemişti.
Katerin manidar bir tebessüm etti. Uşak bir veya iki dakika daha gecikecek olursa beklediği iş arzu ettiği neticelenecekti.
Bu cihetten emin olduktan sonra vakit kaybetmedi.
Bu odada, kakma işlemeli küçük iki abanoz sandık vardı. Birbirinin aynı olan bu sandıklardan biri sağda ve diğeri solda idi. Ana Kraliçe, tereddüt etmeksizin sağdaki sandığa gitti, koynundan çıkardığı bir küçük anahtarla bunu gürültüsüzce açtı; bir yaya bastı,
19 - 2 - 1950
Bursa İl İdare Komisyonu
19 ŞUBAT 1950 PAZAR
Müzik: Telde Müzik: Oy kimi).
M. S. A.va Müzik: Da öğle gazı Müzik: D
rograrnı.
Müzik: (Sevilmiş Kon Hama.
Müzik: (Makamlı
il (Pazar skeci)
M. 8. Ayar Müzik: İne
M. S. Ayarı Geçmişte bugün. Müzik: Yarım s Müzik: Akşamın Radyo gazetesi.
Konferans
Eğridir ve Çevresi Yardım Derneği Öğrenci Yurdunda tertiplenen seri konferanslardan 6 ncısı (ahlâk) konulu konferans 11/2/1950 Cumartesi günü Yurt okuma salonunda öğ rencilerden Mehmet Kartal tarafından verilmiştir. Konferansta hazır bulunan dinleyiciler konuşmayı bü yük bir ilgi ile takip etmişlerdir. Konferanstan sonra Ahlâk konusu üzerinde münazara yapılarak toplantıya son verilmiştir.
Önümüzdeki cumartesi günü de öğrencilerden Avni Yolaçaner (Atatürk ve inkilâpları) konulu bir kon ferans verecektir. Giriş serbestin
Sahibi ve Başmuhariri
MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerinl fiilen
İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU
Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
gizli bir küçük çekme meydana çıktı; bu çekmenin içinden bir des te kâğıt çıkardı ve bir bakışta, aradığı şeyin bu olduğunu anladı.
Bu, kiralın bizzat yazdığı, hususî mührü ile mühürlediği ve imzaladığı emirlerdi. Zabitler, valiler, hakimler gibi muhtelif kimselere hitaben yazılmış bu emirler birbirinin aynı idi. Bu emirler, kime hitaben yazılmışsa ki o kimsenin isim ve sıfatı yazılı bulunuyordu ondan, Majeste Kiralın oda hizmetçisi Piyer Grifon tarafından verilecek emirlerin harfiyen ve derhâl icra edilmelerini istiyor lardı.
Hulâsa, mülki, askerî ve dini kuvvetlerin kâffesine hitaben yazılmış olan bu emirler. Kiralın oda hizmetçisinin eline derhal müthiş ve sonsuz bir kuvvet ve-salâhiyet veriyorlardı.
Katerin bu kâğıtları imha etme di ve yanında da alıkoymadı. Korkunç bir tebessümle bunları öteki sandığa koydu. Şöyle düşünüyordu.
— Eminim ki, Grifton bu kâğıt larm bulunduğu sandığı, bu ikinci sandığı aramayı aklına getirmeden evvel, altüst edecektir. Bu suretle de bir çeyrek saat ve belki de bir saat kaybeyliyecektir... Bu da, benim için lâzım olan zamandan daha fazladır. Bu kâğıtların ne suretle yer değiştirmiş oldukları keyfiyetine gelince, onları Kiralın bu sandığa koyduğunu ve kendisine söylemeyi unuttuğunu zannedecektir.
(Devamı var)
Konuşma: (Spo
Müzik: Dans müziği (Pl). M. S. Ayarı ve haberler. Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYO S 19 ŞUBAT 1950 PAZAR
12.57 Açılış ve programlar.
ı'da
19. :
20.
20
21
13.15 Hafif ara müziği (Pl).
13.20 Radyo Tango Orkestrası konseri:
İdare eden: Orhan Avgar.
sevilmiş orkestra eserleri (Pl). 14.00 Saz eserleri, şarkı ve türküler. 14.45 Serbest saat.
15.00 şarkı ve türküler (Pl).
15.15 Tenor Rltchard Tauber ve Jean Kipura'dan şarkılar (Pl).
5.30 Konserto (Pl).
W. A. Mozart: (Si bemol majör» piyano konsertosu.
Çalanlnr: Piyanist Artur Schnabel ve John Barbirolli idaresinde Londra Senfonik. Orkestrası.
5.00 Programlar ve kapanış.
Z.57 Açılış ve programlar. î.00 Dans müziği (Pl).
).20 Çift mandolin kuarteti konseri.
3.40 Varyete müziği (Pl).
)-00 Haberler.
).15 Xavier Cugat orkestrasından dans müziği (P).
).25 Saz eserleri, şarkı ve türküler
).15 Fehmi Ege orkestrasından dans müziği.
'.45 Oyun havaları (Pl).
.00 Haftanın spor hareketleri.
Konuşan: Eşref Şefik.
!.00 Senfonik müzik (Pl).
5.35 Dans müziği (Pl).
f.45 Haberler.
I 00 Tangolar (Pl).
1.15 Caz müziği (Pl).
:.15 Çeşitli hafif müzik (Pl).
00 Progrâmar ve kapanış.
LÜZUMLU TELEFONLAR Yangın ................
Sıhhî imdat ...........
Trenler ...............
Hava Yollan...........
Yataklı vagonlar ......
Su ânza ............. ;
Elektrik ............ ;
Havagazı .......... ;
Başkent Taksi ....... !
Yeni Güven Taksi .... !
Sizin Taksi ......... !
Merkez Taksi ........ :
Ersan Taksi ......... !
*
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
00
91 12028 14881 11566 21573 24846 24846 99999 22333 22333 11111 21111
BÜYÜK
ANKARA
ULUS
YENİ
PARK SÜMER
SUS
CEBECİ
(15081) : Yaratılan adam (23433) : Mösyö Verdu (22294) : Kocam öldürmedi
(14040) iHarrow Kumarbazı (11181) : Zehirli şüphe (14073) : Cehennemde bir
Melek, öldüren bu
(14071) : Zehirli şüphe (13840) : Balıkçının sevgilisi,
★
NÖBETÇİ ECZANELER
Güray, Derman, Yeni
28
15
8
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
12 aylık
6 )
3 »
Lira
Memleket dışı
12 aylık ..............
8 » ..................
Lira
ZAFER’in İlân Şartlan
Başlık ................... 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm.. 4 »
4. cü sayfada Sm.......... 3 ) I
5. ve 6. cı sayfada Sm. ...... 2 »
Doğum, Nikâh, Nişan, ölüm ve
Mevlût HOnlan 5 santimi geçmemek şartlyle 15 lira.
Devamlı ilânlar için hususi tarife tatbik edilir.
Oaeeteve gönderilen evrak ve gasnlar neşredilsin edilmesin iade edihnea. İlânlardan mesuliyet kabul edilme».
Fred Astaire boyuna uygun oyun arkadaşını bir türlü bulamıyor
Boyları uygun olsa bile, dans etmesini beceremiyen kızlar, Fred Astaire'in mesleğini bir hayli tehlikeye düşürdü
Astaire büyük muvaffakiyetini tamamile kız kardeşine borçludur
Astaire’in partanörlerinden biri
Bacaklarını 200,000 dolara sigorta
ettiren yıldız: BETTY GRflBLE
Enteresan bir sual - Betty kocasını sanatına tercih ediyor - Çocuk vücudü bozar mı? - Beş yüz kız arasında - Mavi cennet - At yarışları
Geçenlerde gazetecinin biri Betty Grable’a enteresan bir sual sormuş: «İkisinden birini bırakmak mecburiyetinde kalsanız, mesleğinizi mi yoksa kocama mı tercih eder
Yardan da serden de geçmek pek güç olduğu halde zavallı Betty’cik hemen cevap vermiş ve şöyle demiş:
• Hiç düşünmeden Harry’yi tercih ederim. Çünkü bir kadının kocası onun her şeyi demektir. Şüphesiz çalışmasam da olur. Çocuklarım beni kamera karşısından çok fazla meşgul edebilirler. Hem bu iş belki de daha zevklidir.»
Betty Grable, Hollywood’un en güzel kadınlarından biridir. Yıllardır büyük bir seyirci kütlesini ken dişine bağlamış, zamanla sevgisinden hiç bir şey kaybetmemiştir. O-nun bu kadar tutulmasının en büyük sebebi iki çocuk sahibi olduktan sonra bile eskisi kadar genç, güzel, dinç kalmasıdır.
Bir güzellik mütehassısı onun hak kında şöyle demektedir:
«Betty’yi son filmi olan «My Blue Heaven — Benim Mavi Cennetim, i çevirirken gördüm ve kendisinden vücut ölçülerini tespit etmek ricasında bulundum. Betty bu isteti-m! büyük bir nezaketle kabul etti.
Size şu kadar aöyliyeyim kİ Betty
C inema âleminin en meşhur dansörü Fred Astarre 5 yaşında iken *^dans dersi almaya başlamıştı. O zamanki Perneri 18 aylık kız-kardeşi Adale idi. 2 sene içinde mükemmel dans etmeye başlayan bu küçükler 3 üncü sene Nevyorkta bir tiyatroda dans ederek seyircilerin hayranlıklarım kazanmakta güçlük çekmediler. Artık iki kardeş iyi biı- partner olmuşlardı. 9 sene durmadan günde üç defa sahnede dans eden bu üçük çiftleri bütün Amerikada tammıyan kalmamıştı. Brod-way’daki büyük muvaffakiyetleri sırasında Londraya davet edilen bu dansözler, tekrar Amerikaya döndüklerinde kızkareş Adale, gönlünü bir gence kaptırarak evlendi ve dansa veda etti. Bu hâdise Astireli çok müteessir etmekle beraber, artık bir yandan da kızkardeşi mesut olsun diye kendini teselli ediyordu. Bu hal uzun sürmedi. Hollyıvood-dan film çevirmesi için bir çok teklifler aldı. Bunlardan M. G. M. tek lifini daha uygun bularak uzun zaman için bir kontrat imzaladı. Bu ilk kontratı mucibince Ginger Rcgers ile (Flying Down To Rio) isminde bir film çevireceklerdi. Fakat film çevrilmedi. (Dancing Lady) isminde ilk filmini Joan Gıaıvfordıle çevirdi. Astire bundan soma Ginger ile (Gay Divorce), (Rober-ta). (Top Hat), (Swing Time), (Çare Free) ismin »e peşi peşine film ler çevirdi. Fakat âni olarak bu partnerinden ie ayrıldı. Sonradan perdeyi bırakarak bir dans mektebi açtı. Fakat son seneler i-çinde Astoiren’ln hayranlan yeniden onu perdede görmek istiyor -
•Niçin yeni yıl-iızlar seçmiyorsunuz?. diyen gazeteciye, Astaire şu cevabı vermiştir:
— İyi dans bilen boyuma eşit kızlar bulmak kolay değildir.
1 Şimdi «Three
■ Little Word» is -minde renkli bir
ı film çevirmekte*
■ dir. Öyle anlaşılıyor kİ, bu sefer yeni parlayan yıl dızlardan Vera Ellen'!, Fred Astaire boyuna uygun bulmuş ve partner ligine almıştır.
E.Ö.
Betty Grable ve muhteşem bacaklar»
iki çocuk annesi olmadan ne idiyse şimdi de oudur. Vücut ölçülerinde en ufak bir değişiklik olmamıştır.
Betty Grable yazmış olduğu bir makalede hayatını şöyle anlatmaktadır:
• 1916 yılında Missouri eyaletinde St. Louis’de doğdum. Ailemin söylediğine nazaran dört yaşında iken Hanca büyük bir merak sarmışım. Sabahtan akşama kadar evin içinde dansedermişim.
Annem, babam ilkin benim bu arzumu çocukluğuma vermişler. Fa kat biraz büyüyünce beni yolumdan çevirmek için ellerinden geleni yap tılar. Nihayet annem biraz anlayışlı çıktı. Babamla aramızda çıkan münakaşalarda benirn tarafımı tut-mıya başladı. Kısa bir zaman sonra da Fox Stüdyosuyla bir anlaşma yaparak bazı müzikal filmlerin revü sahnelerinde küçük rollere çık-mıya başladım.
Sinema âlemi hakkında gün geçtikçe daha iyi fikir sahibi oluyordum. Nihayet bir rejisörün dikkatini çekmişim. Bana Eddie Cantor’un çevireceği «Vhoopee. adlı komedide ilk defa olarak ehemmiyetli bir rol verdiler. O günü hiç unutamam. Sah neye tam beş yüz kız toplanmıştık. Hepimizi teker teker tetkik ettiler. Nihayet bende karar kılındı. Heyecanımdan az daha bayılacaktım.
Beni asıl meşhur eden Brodvvay-daki «Du Barry Was A Lady. deki rolüm oldu. Hemen hemen bütün tiyatro münekkitleri beni methetmekte elbirliği etti. Bundan sonra «Dawn Argentine Way., .Coney Is-land., «Pin Up Girl., «Four Jilis in a Jeep», «Diamond Horseshoe., «The Dolly Sisters» gibi filmleri çevirdim.
Betty Grable san saçlı, mavi göz lüdür. Tenis ve golf oynamaktan pek hoşlanır. Hollyvvood’dakl amatörler arasında patinaj şampiyonudur. 1949 yılının en güzel bacaklı yıldızı ünvanını Virginia Mayo’nun almasına rağmen, bir çoklarının ka naatince Betty bu hususta onu bastırmaktadır. Zaten Betty de bu işin farkındadır. Çünkü bacaklanm 200 bin dolara sigorta ettirmiştir.
1937 yılında Jackie Coogan’la evlenen Betty iki yıl sonra bu evliliğine son vermiştir. 1943 de ise tekrar evlenmek kararını vererek hayatım orkestra şefi Harry James ile birleştirmiştir.
Betty son zamanlarda at yarışlarına büyük bir merak salmıştır. Ko casıyle bir çiftlik kurarak yarış atlan da yetiştirmiye başlıyan bu güzel yıldızın istikbalini yalnız beyaz perdeye bağlamamak akıllılığını gösterdiği söyleniyor.
Bergmann, Rosselini İstanbul’a gelecekler
İngiliz film yapıcısı Alecxsan-dır Korda hesabına film yapacak olan Russolini filmin bazı sahnelerinin İstanbulda geçmesi dolayısı ile karısı ile birlikte *yakınida tstanbula gitmesi ihtimalinden bazı yakınlarına bahsetmiştir.
LAIVRENCE’İN HAYATI
Lawrence rolünü ve rejisörlüğünü Paulette Goddard’dm geçenlerde boşandığı kocası Bur-gess Meredith yapacaktır. Bu haberi duyan İngiliz gazetecileri nasıl olurdu bir Amerikalı milli kahramanımızı canlandırab* lir diye tenkitte bulunmuşlarsa-larda. Meredith bunlara Law rence İngiliz değil Mandalıdır. Benim de sülâlem Mandadan A-merikaya geldi demiştir.
MUSTAFA SAĞİRİN MACERASI
Türkiyede Atatürk’e suikast yapmaya yeltenme suçundan yakalanıp idam edilen İngiliz casusunun macerası bir yerli film firması tarafından filme çekilecektir.
İNGİLİZ KADIN YILDIZLARI HİDDET İÇİNDE
Ingilterede Warner hesabına çevrilen (Captain Horn Blower) Borazancı Başı isminde filmin baş rolünü iki Amerikalı aldığı için Ingiliz yıldızlan film yapıcılar cemiyetine protesto çekmişlerdir. Bu filmde baş rolü Gı-gorj’ Peck ve Vircinia Mayo oynamaktadır.
ŞARLO NAPOLYONUN HAYATI FİLMİNİ Mİ ÇEVİRECEK?
Meşhur Şarlo evveldenberi çevireceği filmlerin İsmini daima gizli tutmaktadır. İyi bir kaynak tan öğrenildiğine göre, geçen yaz Napolyona alt birçok vesika lan etüd eden Şarlo yakında filmi çekmeye başlıyacaktır.
YENİ BİR MÜZİKAL FİLM
Frank Sinatra ile Gene Kelly «On The Town • Şehirde, adlı yeni bir müzikal komedi çevirmişlerdir. Film münekkitlerinin daha şimdiden methetmiye başladıkları bu renkli filmde Betty Garret, Ann Miller, Jules Mun-shin. Vera Ellen gibi beyaz per denin sevilmiş yıldızları da rol almışlardır.
Üç bahriyelinin yirmi dört saatlik izini nasıl geçirdiklerini tasvir eden bu eserde bilhassa Vera Ellen’ın altı dakika süren, altı elbise değiştirerek yaptığı dans numarasının çok güzel olduğu söylenmektedir.
ALAN LADD’tN YENİ FİLMİ .
Alan Ladd, Wanda Henrix ve Joseph Calleia ile birlikte «After Midnight - Gece Yarısın dan sonra, adlı bir film çevirmiştir. Paramount Stüdyosunda çevrilmiş olan bu yeni filmde de Alan Ladd şimdiye kadar alışageldiğimiz rollerinden birini canlandırmaktadır.
AYAKKABI SERGİSİ .
Gariplikler diyarı Hollwood’-da çok zaman görülmedik olaylarla karşılaşılır. Geçenlerde Hollyıvood’da açılan ayakkabı Sergisi de bunlardan biridir.
Bu sergide Joan Grawford, Ann Miller, Fred Astaire, Vera Ellen, Gene Kelly, Judy Gar-land, Carmn Mirande, June Al-Jyson, Elenaor Povvell, Ginger Rogers, Lucille Bremer, Gyd Charisse gibi yıldızların ayakkabıları teşhir edilmiştir.
Columbıanın sarışm yıldızlat n an Adala Jergens
Londra'dan moda haberleri ■.
Orjinal aksesuarlara dair bazı tavsiyeler..
Şapkalara uygun saç tuvaletleri
Moda dedikodularının meselâ Ro ma imparatorluğunun en parlak devrinden bugüne kadar asırlar boyunca muntazam kayıtlara geçmiş olmaması ne kadar yazık. Öyle olmuş olsaydı, o devirde kadın elbiselerinin son derecede basit olmasına rağmen, bayanların tıpkı bugün olduğu gibi orjinal aksesuarlara büyük bir kıymet vermekte olduklarını mevsuk menbalardan öğrenecektik. Hakikatte bu alanda kadınlar eşsizdir. Moda yenilikleri belki de kadınlar hesabına erkekler tarafından icad edilmekteyse de, hakikatte bunlara • kadınların şahsî buluş ve kullanış tarzları kıymetlendirmektedir. Orijinal teferruatı kullanmasını bilen bir kadın, mali imkânları mahdut olsa bile, kendiliğinden iyi giyinenler sınıfı
na dahildir.
Mahdut bir gardrobun en önemli kısmını aksesuarlar teşkil edecekse, tabiatiyle riayet edilmesi lâzım prensipler vardır. Başlıca kaide aksesuarlara fon teşkil edece.c elbiselerin basitliğidir. Londralı büyük terzilerin, teşhir ettikleri son koleksiyonlardan bu ciheti ve mahdut imkân sahibi orta halli müşterileri göz önünde tuttukları bariz olarak anlaşılmaktadır. Meselâ kol-le ısiyonlar arasındaki şu uzun manşona bakın. Basit fakat iyi kesilmiş bir tayyörle taşınmakta, belin, yuvarlak omuzun ve dar eteğin hatları nı, basit şapkayı zenginleştirmektedir. Halbuki süslü püslü bir elbise ile taşınsaydı her halde pek gusto-suz görünürdü. Bu manşonlar kadifeden, kürrten veya kürkü andırafı dokumalardan yapılmaktadır. Kadifeden yapılanlar ekseriyetle her-min kuyruklarından bir bordürle süslenmektedir.
Ayni kolleksiyonlar arasındaki, geniş ve oldukça dekolte yakanın üzerindeki büyük fiyongoya veya
basit siyah elbisenin bel hattını tebarüz ettirmek için kalçalar üzerin- ı de bulunan kocaman fiyongolara ba- | kın. Bu aksesuarların her biri, elbi- , senin gözü çeken noktasıdır.
Daha zengin kıyifetler meyanın-da, yüksek yakanın altına tutturu-labilen kap veya atkısız bir suare veya kokteyl elbsesini tamamiyle değiştiren küçük bolero dikkat nazarım çekmektedir. Lüzumunda ' omuzlan örten bu tip bolerolar me- 1
yanında şifon veya jirjet drape-lerde kullanılmaktadır.
Şimdi çok moda olan açık dekolteli kokteyl elbiseleri, yüksek yakalı organdin veya diğer ince kumaşlardan bir bluzla giyildiği zaman apremidi kıyafeti İçin son derecede elverişli olmaktadır.
Son zamanlarda bayanlar, _______.
hattını tamamiyle meydana bıra-
kan tepeye yapışık küçük şapkala-lara hayret verici bir meyil göstermişlerdir. Tabiatiyle bu saç tuvaletlerinin değiştirilmesini icabetmiş fakat buna rağmen berberlere göre, kadınlar, saçlarının pek fazla bir kısmım kestirmeğe hevesli davranmamışlardır. Bu yeni tip şapkalarla alın perçemleri yeniden görül-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Kız okullararası voleybol müsabakalarına dün de 4 üncü orta okul salonunda meraklı bir seyirci önünde devam edilmiştir. T. E. D. Y. L. —Kız Lisesine 15 - 8, 15 - 10, İsmetpaşa Kız Enstitüsü - Atatürk Kız Enstitüsüne 15 - 9,15 ■ 10, İsmetpaşa K. E. — Hasanoğlan Enstitüsüne, Atatü^ K. E. — Ticaret Lisesine hükmen galip gelmişlerdir. Yukarda müsabakalara iştirak edenler görülmektedir.
Başmakaleden devam :
Halkevlerini nasıl kurtaracağız? ralarda bıı ıbir milyon 250 biıı liralık tahsisatın yine bu uğurda sarfe-dileceğinde ■jüphe yoktur.
Hakikat şudur: Halkevleri bu inil letin parasiyle kurulmuştur. Memlekette tek parti idaresinin hâkim olduğu zamanlarda bir particilik meselesi elbette ki Ibahis mevzuu değildi. Fakat bugün vaziyet tama-miyle değişmiştir. Halkevlerini muhakkak surette Halk Partisinden ayırmak, bir çok yerlerde Halkev-lerinden başka toplanacak yer bula mıyan gençleri Halk Partisinin baskısı altından kurtarmak gerektir.
Bunun için elbette bir şekil bulunur. Meselâ mekteplerde nasıl bir politika yapılmıyorsa, Halkev-lerinden de politikayı uzaklaştıracak bir tedbir düşünülebilir. Madem -ki bunlar, birer kültür müe9sesesi-dlr; bu itibarla Halkevlerinin idaresi, meselâ, Millî Eğitim, Ziraat, Sıhhat ve İçtimaî Yardım Bakanlıklarından tefrik edilmiş bir heyete tevdi olunabilir. Böyle tarafsız bir heyetin de Halkevlerinin hakikî gayesine erişmesine hizmet edeceği muhakkaktır.
Yoksa, Halk Partisi ile Halkevleri böyle sarmaş dola^ oldukça bunların sadece parti propagandasına âlet edilmediğini iddia edenlere inanmak kabil değildir.
Mümtaz Faik FENİK
İstanbul güreşçileri yenildi
İki Ezelî Rakip
Fener ve Galatasaray takımları bugiin Istanbulda karşılaşıyor
\Bu mühim maç radyo ile de yayınlanacak]
İki ezeli rakip Fenerbahçe ile Galatasaray, bugün Istanbulda lig maçları münasebetiyle 28 inci karşılaş malarını yapacaklardır. İlk defa 4/1/1908 tarihinde karşılaşan bu iki, klübümüzün kırk yıldanberi yap -tıklan temiz spor rekabeti Türk fut bolünün terakkisinde başlıca âmil olmuştur. Her yapılan karşılaşma ananevi bir mücadele olmak itibariyle ayrı bir heyecan vesilesi olmuş tur.
Bugüne kadar 127 defa yapılan karşılaşmanın 50 sini Fenerbahçe 44 üncü Galatasaray kazanmış, 26 maç berabere neticelenmiş, 7 maç da yarıda kalmıştır. Fenerbahçenin attığı 193 gole mukabil Galatasaray 186 gol atmıştır.
Bugün yapılacak 128 inci karşılaş ma Galatasaraydan ziyade Fenerbahçe için büyük bir önem taşımak tadır.
Zira, Galatasarayın bu maçda galip gelmesi, puvan cetvelindeki du-
rumunda önemli bir değişiklik yap mıyacaktır. Halbuki, Fenerbahçenin ligdeki nazik durumu dolayısiyle, maçı mutlaka kazanması icap eriyor. Puvan cetvelinde Fenerbahçenin 11 maçta kazandığı 30 puvana mukabil Beşiktaş 10 maçta 28 puvan kazanmıştır.
Vefa ile karılaşması tehir edilmiş olan Beikta, bu maçı kazandığı takdirde 11 maçta 31 puvan elde etmiş olacak ve bu vaziyete göre bir puvan farkla başa geçecektir.
Son hafta yapılacak olan Fenerbahçe - Beşiktaş karılaşması da berabere neticelenirse Beşiktaş 1 puvan farkla lig şampiyonu olacak demektir. Bunun için, Fenerbahçe -Beşiktaş arasındaki 1 puvan Gala-tasarayla yapacağı karşıaşmayı kazanmak zorundadır.
Sarı - Lâciverttiler bugünkü karşılaşmayı kazandıkları takdirde, şampiyonluk yolunda karşılarında yegâne mani olarak Beşiktaş kala-
caktır.
Diğer taraftan, Beşiktaşlıların da Fenerbahçe ile aralarında bulunan , bir puvan rarkı lig majı sonuna kadar götürbilmeleri bazı şartlara bağ lıdır. Bu şartlar ise,, Beşiktaşın, Galatasaray ve Vefa gibi iki kuvvetli rakibi ile yapacağı karşılaşmalardır.
Beşiktaşın ise bu iki karşılaşmayı takıntısız atlaması oldukça müşkül görülmektedir. Bunun için Sarı -Lâcivertlilerin bugün Galatasaray karşısında elde edeceği galibiyet kendilerini şampiyonluğa daha ziya de yaklaştıracaktır. H. Ö.
Istanbulda dün yapılan maçlar
İstanbul 18 (Telefonla) — Bugün şehrimizde İnönü Stadyumunda oynanan lig maçlarında Vefa - İstan-bulspor 1 - 0, Beşiktaş - Kasımpa-şayı 4 • 0 yenmişlerdir.
Amerikanın Uzak doğu için siyaseti
Vaşington, 18 (a.a.- — Başkan Truman ve Dean Acheson'un As-yada komünizmin yayılmasını önlemek hususunda müsbet kararlar arifesinde olmaları Birleşik Amerika Uzak - Doğu siyasetini bir kaç hafta içinde daha vazıh bir şekle sokacaktır. Truman ve Acheson Pa-sifikte Amerikan emniyeti ve As-yada komünizme mukavemet için lâzım olan üsler hakkında yüksek askerî ve siyasî şahıslardan son aylar zarfında müteaddit raporlar almışlardır.
Vaşington, 18 (a.a.) — Gnelkur-may Başkanları müşterek komitesi Başkanı General Omar Bradleyin, «Askerî vaziyet hakkında Başkan Trumana gizli bir rayor verildiğini ve bu raporda bilhassa Asyadan bahsedildiğini» bildirmesi üzerine Vaşington siyasî çevrelerinde bu hususta muhtelif tefsirler yapılmaktadır .
Demokrat Parti Yenişehir
Ocak Başkanlığından
Ocağımıza kayıtlı üyelerin 21/2/ 950 Salı günü akşamı saat 19 da Ye-şilırmak sokağı (Sarar okulu arkası) No. 8/3 deki Çankaya ilçe binasına gelmeleri rica olunur.
illi Esi
★ (Baş tarafı birinci de) mesleklerde başarı elde etmelerine yardım edecek bilgileri kendilerine vermekle ulaşılır. Her tarafta halkın bilgiye susamışlığı da ilmin, fen nin hayatta faydalı hattâ zaruri ve her türlü iş sahibi için muvaffakiyetin anahtarı olduğunu görmüş, anlamış olmasının neticesidir.
Öğretim meselesi
Yüksek öğretim müesseselerinden üniversitelerimiz muhtariyet kazan mış olduklarından bunun icaplarını onlar düşünürler. Meselâ Hukuk Fakültemizde tatbikat kürsülerinin yeniden ihyası düşünülebilir. Çünkü sonradan yapılan staj pek de ciddi ve istifadeli olamıyor. Bakanlığa kalan ilk ve orta öğretim. Bütçemizde Bakanlığa ayrılan yüz yet miş altı buçuk milyon lira civarındaki ödenek bu temel öğretim mües seselerine makul bir nisbette tevzi edilmek ve iyi idare edilmek şartiy-le mühimce bir para sayılır.
Orta öğretimin lise derecesi de çok kuvvetlendirmeğe muhtaçtır. Çünkü oradan üniversiteye gidenler için meselâ ayrıca yabancı dil kursu açmağa üniversiteler mecbur kalmamalıdır.
Program meselesi
Program bahsine gelince: Maarif programlarında zaman zaman yenilikler yapılması icabeder. Fakat bunların önce mahdut ve numune müesseselerde tecrübe edildikten sonra umumileştirilmesi ihtiyata da-
ha uygun olur. O zaman bocalamadan bir usulden diğerine sarsıntısız geçilebilir.
İlk öğretimde muvaffak olan, temayüz eden öğretmenlerin maaşları oldukları yerde yükseltilebilme-lidir.
Istanbulda 152 öğretmenin toptan başka yerlere tahvil edilmeleri hakikaten bir mesele oldu. Tuhafı şu ki, bazılarına gittikleri yerlerde vazife gösterilememiştir.
Öğretmen nakil meseleleri
Zaruret olmadıkça bir öğretmenin bulunduğu ve alıştığı yerde bırakıl ması çok daha isabetli olur. Husu-sile maaşları az, yollukları cüzi o-lanların maişet durumları bu tahvil sebebile sekteye uğramaktadır. Bu yüzden kendilerini mağdur sayan bir öğretmenin vazife şevki de kırılmaktadır.
Dil meselesinden arkadaşlar bahsettiler, hakikaten dilin sadeleştirilmesi, özleştirilmesi lâzımdır. Husu-sile yerli yersiz kelimelerin dile sokulmaması için ne kadar titizlik gösterilse yeridir. Fakat bunun yanında kelime halleri bilgisiyle cümle teşkili bilgisi hiç de ihmal götürmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. Güzel Türkçemiz bu bakımdan da günden güne asaletinden kaybet mek tehlikesindedir. Mekteplerimizde bu bilgiler esaslı surette verilip lisanın zaptı raptını temin etmek lâzımdır. Çünkü kelime anarşizminin yanı başında kaidesizlik, şivesiz
lik de nedense alıp yürümüş bulunuyor.»
Salih İnankurt’un yaptığı konuşmanın tam metni:
Bugünkü Millî Eğitim Başkanlığı bütçesinin konuşulması sırasında Demokrat Parti İçel Millet vekili Salih İnankur aşağıdaki konuşmayı yapmıştır.
• Benden evvel konuşan arkadaşlar kıymetli mütalealarını bildirdiler. Ben de bazı noktalara temas etmek isterim dedikten sonra, okullarda ahlâkı güçleştirecek ahlâk derslerinin okul programına konulmama-sına kendisinin de taraftar olduğunu, dil meselesinde bugünkü tedrisatla yeni nesil çocukları ile anlaş-mıya imkân olmadığı gibi bu çocuk ların yeni terimleri kendi aralarında da benimsiyemediklerini, binaenaleyh dil teorisinin herkesin anlı-yacağı şekilde ıslahını ve okul öğretmenlerinin aldıkları paranın azlığını, gördükleri hizmete mukabil karınlarının doymadığını uzun misal lerle belirttikten sonra bu vaziyetlerin ıslahını istemiş, sözü denetçilerin durumuna neklederek bunlar hakkında Meclise getirileceği vaa-dedilen kanunun devre sonuna rağ -men hâlâ getirilmediğini bildirerek demiştir ki ilk öğretim müfettişleri üç kısma ayrılmıştır, bunlardan ilk tedrisat kanununun 63 üncü mad desine uyularak müfettiş olanlar, Gazi Terbiye Enstitüsünden mezun olanlar, 1/7/1947 yılında imtihanda
başarı gösterenler olmak üzere üç kısım müfettiş mevcut olduğunu bil dirmiş son imtihana giren 330 arkadaştan ancak 36 sının başarı gösterdiği halde bu arkadaşlara sonradan denetmen diye bir isim verilerek maaş ve yolluklarında fark gözetildiği, ilk okul öğretmenlerinin maaşlarının hizmet sürelerine göre ayarlanması icabettiğini istemiş, bu arada geçen yıl yapılan orta okul lara Bakanlığın hangi ölçülerle, ne miktarda yardım ettiğinin Bakan tarafından açıklanmasını istemiştir.
Bundan sonra sözü Millî Eğitim Bakanlığındaki inşaat işlerine getiren Salih İnankur vilâyetlerde yapılan binaların işgal ve istimale müsait olmıyan kısımlarına 50 - 100 bin lira gibi mühim paralar sarfedilmek te, asıl mühim kısımlar ihmale veya tahsisatsızlık yüzünden ihmale ter-kedilmekte bu da zamanla yapılan kısmın da harap olmasını intaç etmektedir. Şu hale göre inşaat islerinin esaslı bir programa alınmasını ilk ve orta okullarda okutulan kitabların demakrotik rejime göre ayarlanmasını istediğini söylemiş ve daha sonra da şu nokta üzerinde durmak mecburiyetindeyim ki diyerek sözüne devam eden Salih t-nankur bütçe komisyonundaki ifa-
deden öğrendiğime göre orta tahsil için bir ücret alınacağı fikri kabul edilmiş ve ancak bundan malî vaziyetleri müsait olmıyan aileler için bir istina gözetilmiş olduğunu anlıyorum. Orta tahsilin bir amme hizmeti olduğuna göre buna halkın bir ücret ödemesi geri bir zihniyetin i-fadesidi. Bu usul demokratik zihniyetle kabili telif değildir, aynı zamanda hiç bir aile kendi yoksul vaziyetini vekaletin düşündüğü gibi bir takım kayıtlarla tesbit edip çocuğunu meccanen okutmaktansa ken dini formalitelere tabi kılmıyarak çocuğu okutmamak yoluna gidecek tir demiş ve uzun misaller vermiştir.
Diğer bazı hatipler daha söz a-larak, bazı mütalealarda bulunduktan sonra sıra Bakimin izahatına geldi fakat vakit geciktiğinden Pazartesi gününe kaldı.
A (Baş tarafı birinci de) mak isterken Ali anî bir kılçıkla rakibini savurdu. Ve böylece 3 dakika da bitti.
Simdi İtalyan altta. Düdükle be-| raber Ali hücuma geçti. İtalyanı ı tuttuğu gibi kaldırdı ve savurdu. I İtalyan minder dışına kaçarak tuş-I tan dar kurtuldu:
I Ali, İtalyanı kaldırdı ve tekrar yere vurdu, burgu denemesi yaptı. Çevirmeğe başladı. İtalyan yarım köprü ile bu tehlikeyi de atlattı ve üç dakika da böylece bitti.
Son devrede Ali, hasmına mütemadiyen hücum etti. Son dakikalarda hasmını mükemmel bir salto ile yine köprüye getirdi ve müsabaka da bu suretle sona erd. ^AU Yücel ittifakla galip ilân edil İkinci Müsabaka
57 kilo: (Nasuh Akar - Lombar-di) — İlk tutuşlar güreşin sert olacağını gösteriyor. Nasuh gayet sakin, güreş ayakta devam ediyor. 1 dakika bitti. İki taraf ta bribirini sarsıyor, Nasuh daha hareketli. İ-talyan müdafaada; mütemadiyen minder kenarına geriliyor...
İtalyan 3 üncü dakikada biraz hücuma geçer gibi oldu. Bu sırada bir kaz kanadına girdi, fakat bas tıramadı. Lombardi Nasuhu altına aldı. Şimdi İtalyan üstte, sağdan soldan yokluyor... Nasuh birdenbire İtalyanı belinden kavrıyarak alttan kurtuldu. Şimdi j ine ayakta-lar. Birinci devre bu şekilde bitti. Karar: Berabere...
Kur'ada Nasuh Akar alta düştü... Şimdi Lombardi üstte çalışıyor. Bir bel kavramasından, künde tecrübe etmek istiyor. Nasuh yerinden bile kıpırdamıyor. İtalyan adetâ Nasuhun üzerine binmiş gibi mütemadiyen ve inatla kündeyi denemek istiyor ve durmadan fa-vul yapıyor, ikinci devre de bu şekilde bitti.
Şimdi Nasuh üstte... Soldan taktığı kleyi sağa çevirdi, döndürmeğe çalışıyor... Bir ara İtalyanı a-yağa kaldırdı ve tekrar yere bas-tıraraka bir oyun tatbik etmek istedi... Hasmının arkasına düşen Nasuh İtalyanı yanm köprüye getirdi. Sağdan bir kle takan Nasuh bundan vazgeçti ve bu devre de böylece sona erdi.
Şimdi son üç dakika: Lombardi yorulmuşa benziyor... İtalyan mütemadiyen müdafaada, kaçıyor, hakem müdahale ederek ortaya getirdi. Şimdi sadece bir itişme halinde devam ediyor güreş...
Son dakika: Lombardi hâlâ kaçıyor ve Nasuh kovalıyor... Müsabaka da bu şekilde bitti..
Hayret... Nasuh hükmen mağlûp... 3üncü Müsabaka
62 kilo: (Halil Kaya - Grozzini) — Oyun sert başladı. Halil Italyanın başını kavradı, bırakmıyor... Bu sırada İtalyan bir kafakolla Halili yere savurdu. Halil kalktı, İtalyan tekrar bir kafakolla aynı şeyi yaptı ve Halil yine kalktı...
Halil bir kazkanadı denedi ise de muvaffak olamadı. Güreş hareketli geçiyor... Halil çok dik güreştiği için İtalyanın hücumlarına mâni o-lamıyor... İtalyan yeni bir kafakol denemesi yapmak isterken Haili bastırdı. İttHyan minder dışına çıktı. Her iki güreşçi birbirini savururken birinci devre bitti:: İtalyan hükmen galip ilân edildi. Müsabaka ayakta devam edecek. Halil çok kuvevtli tutuyor... Şiddetli hücumlara geçti. Halil müthiş kavramalarla aradaki puan farkım kapatmağa çalışıyor... 7 dakika kaldı... Halil elenselere geçiyor... İkisi de yere düştü ve kalktı. Halil hâlâ tecrübelerle vakit geçiriyor ve vakit de geçiyor... Bu sırada bir çapraza girmek istedi, İtalyan bunu da reddetti... Ve güreş bu pasif didişmelerle sona erdi.
Birinci devreyi galip bitiren İtalyan ikinci devrede ekseriyetle mağlûp addedildi.
Halil hükmen galip.
4 ündü Müsabaka
67 kilo: (Mehmet Oktav - Şer-no) — Müsabaka başladı. Mehmet süratle güreşe girdi ve İtalyanın belinden kavramasiyle dışarıya düşmeleri bir oldu. Mehmet hasnuni mütemadiyen alttan kontrol ediyor... Şemo tehlikeli anlar geçiriyor. Nitekim Mehmedin bir hücumundan İtalyan köprüye geldi... Mehmet birden belden kavradı ve kazkanadına geçmek isterken minder kenarına çıkan İtalyan bu zor durumdan kendini kurtardı.
5 dakika geçti... Mehmet Şemo-. yu bastırdı. Döndürmek istiyor ve nitekim dönüyor... Dönüyor. Fakat kurtuldu... Birinci devre bitti.
İkisi İtalyan olan yan hakemleri berabere karar verdiler.
Şimdi Mehmet üstte hemen bir kle taktı. Oktav kleden bel sarma- I sına geçti. İtalyan açık davranıyor. Mehmet burgu tecrübe ediyor... Vazgeçti... Tekrar burguya geçti ve bu sefer oturttu ve sağa da geçirdi. Çeviriyor. Fakat İtalyan kurtuldu. Devre bitti.
Oyun ayakta başladı. Oktavın hücumları çok şiddetli oluyor. Bir kafakol İtalyanı minder kenarına savurdu. İtalyan yorgun mütemadiyen müdafaada... Mehmet belden
kavradı, kenara düştüler... Müsabaka da böylece sona erdi.
Ekseriyetle yüzde yüz galip bir vaziyette olan Mehmet Oktav da Nasuh Akarın akıbetine maruz kalarak. haksız bir mağlûbiyete uğradı.....Halk mütemadiyen ıslık ça-
lıyor...
5 inci Müsabaka
73 kilo: (Ahmet Şenol - Koşi-ni) — Müsabaka başladı: Ikı taraf da birbirlerine hücum ediyor. Ahmet fevkalade bir kol kaptı ve has-mını yarım Köprüye getirdi. Bir «ele taktı, beune indirdi, ayağa kaldırdı. Bir salto ve suplesle tekrar yere indirmek isterken Italyan bir favul hareketiyle Ahmedın gırtlağına sarıldı ve bu suretle kurtuldu. Ahmet durmadan hücum tazeliyor. Italyan Ahmedin bir hücumundan kaçmak isterken kendi kendine yere yuvarlandı. Ahmet de üzerine çullandı. Italyan yerde yayıldı. Ahmet, kle denemek istiyor... Bir müddet İtalyan altta ve Ahmet üstte güreş devam etti. Birinci devre de böylece bitti, Ahmet galip ilân
2 inci devreye İtalyan altta başlandı. Ahmet bir oyun tatbik etmek için uğraşıyor. Bir ara hasmının sağ kolunu kaptı, çevireceği sırada Italyan kenara kaçarak kurtuldu. Italyan sımsıkı yere yapışmış, Ahmet de bir gedik bulmağa çalışıyor. Ahmet bir çift kle takmış vaziyette iken İtalyan bundan da kurtuldu.
Yusuf Ahmet burguyu taktı, dönü yor, dönüyor... Burgu hâlâ yerinde çeviriyor; burgusunu çeviriyor... Sırtı yere gelmek üzere iken İtalyan köprüye geçmeğe muvaffak oldu... Kurtuldu. Fakat tehlike devam ediyor... İtalyan yine köprüye gelmek durumuna düşüyor... İ-talyan orta hakemi favul id -diasiyle mütemadiyen Ahmedin tatbik etmek istediği oyunları bozuyor... İtalyan hakemi mütemadiyen yersiz müdahalelerde bulunarak Ahmedin oyunlarını kesiyor. Gong vurdu, devre bitti..
Ahmet ittifakla galip...
6 ncı Müsabaka
79 kilo: (Tahsin - Mafferi- — Tahsin arka arkaya ve zincirleme kavrayışlarla hücum üstüne hücum tazelerken İtalyan da her seferinde minder dışına kaçmayı ihmal etmiyor. Müsabaka ortada devam ediyor. Tahsnin çekişlerinden İtal-yanın sık sık muvazenesi bozuluyor. Bir ara Tahsin alta düştü ve dışarı çıktı. Tahsin altta... Birinci devre bitti. Netice berabere...
Kur'ada İtalyan alta düştü. Tahsin kle ile İtalyanı açmağa çalışıyor. Soldan taktı İtalyanı enseden bastırırken İtalyan kurtuldu. Tahsin koldan burgulayarak çiftelemek istedi muvaffa kolamadı. Devre bitti.
Şimdi Tahsin altta İtalyan üstte ...İtalyan burguyu koydu... Fakat döndüremiyor. Tahsin açık veriyor. İtalyan burgudan burguya geçiyor. Tahsin bu sırada ihtiyatsızlığı yüzünden köprüye geldi. Kurtuldu ama bir hayli de puan kaybetti. Devre bitti. Oyun ayakta başladı. Tahsin mümxün olduğu kadar sıkı güreşiyor. Nihayet güreş bitti. Italyan ittifakla galip...
7 inci Müsabaka
87 kilo: (Muhlis Tayfur - Galle-gati) — İtalyan bir kafakolla Muhlisi yere indirdi, fkat Muhlis çevik bir hareketle İtalyanın üstüne döndü. İtalyan Muhlisi tekrar fena vaziyete düşürdü, fakat Muhlis çabuk kurtuldu. Bu arada Muhliste bir arıza old. Oyun durdu ve kendisini kenara aldılar. Tedavi ediyorlar. Muhlis ağzında pamukla o-yuna devam ediyor. Dilini ısırmış... Müsabaka ayakta devam ediyor.
Devrenin bitmesine az kaldı... Hâlâ ayaktalar. Devre bitti... Birinci devreyi ittifakla İtalyan kazandı. Ayakta devamı tercih etti.
Maça ayakta karşılıklı bir didişme halinde devam ediyor. İlcisinde de yorgunluk alâmetleri var... İtalyan bir ara yere savruldu; fakat minder dışına çıktılar. Oyun aynı şekilde sona kadar devam etti.
İtalyan ittifakla galip geldi.
Son b^üsabaka
Ağır siklet: (Muharrem Candaş -Fantoni) — Müsabaka başladı. İtalyan hücuma geçti. Muharrem mükemmel bir kol kapmasiyle Fanto-niyi altına aldı, fakat İtalyan dışarı kaçtı. Muharrem yeni bir kafakol peşinde... Muharrem hücum dan hücuma geçiyor... Güreş çok hareketli ve sıkf... Maç berabere o-larak sona erdi.
Kur’ada Muharrem üstte. İlk hamlede Muharrem bir kle ile has-mını çevirdi, fakat devam ettiremedi. İkinci kleden de İtalyan güçlükle kurtuldu. Muharrem çok çalışıyor. Muharrem belden kavrıyor. Bir burgu taktı, fakat kenarda... Burgudan kleye geçti. İtalyan yine minder kenarında. Devre bitti. Şimdi muharrem altta. İtalyan bir şey yapamıyor. Muharrem hiç açık vermiyor. Fantoni Muharremi kaldırmağa çalışıyor. Muvaffak olamıyor. Devre bitti. Muharrem daha faik gü-
Maçın son devresi ayakta başladı. İtalyan ağır güreşiyor. Muharrem çevik ve atılgan mutlaka ne-
İzmir’de seçime hazırlık
Ar (Baş tarafı birinci de) kanuni muamele yaptıracağım ve onlara icabeden cezaları verdiıece*
ğim Kay makamlara bizzat emir verdim, muhtar ve belediye baş -kanları tarafından hazırlanmış olan seçim defterleri bizzat kendileri ta-
rafından tasdik edilmedikçe kabul edilmiyecektir. Bu işlerin, yeni seçim defterlerinin tanzimi işinin dürüst olması için ömüzdeki günlerden itibaren her ilçeye giderek bizzat teştiflerde bulunacağım. Elhasıl, idari makam lara güreş minderi etrafında bir değnekçi vazifesi veren yeni Seçim Kanununun en küçük maddesinin dahi, gerek seçimlerden evvel ve gerekse seçimler esnasında, harfiyen tatbik edilmesi için ne yapmak lâzımsa yapacağım.»
Londra’dan moda haberleri
★ (Baştarafı 5 incide) meğe başlamıştır. Bununla beraber hemen hemen herkes, saçlarını, icabında gece tuvaleti yaptırabilecek bir stilde kesilmesini istemektedir.
Bayanlar şimdi umumiyetle, son-bahardanberi moda olan yuvarlak yapışık tipten ziyade daha enteresan kalotlu şapkalar tercih etmektedirler. Bu itibarla küçük dört köşe kuronlu modeller ve bere revaçtadır. Kraliçe Elizabeth’le her iki Prensesin şapkacısı olan Aage Ihaa-rup son zamanlarda genç kızlara mahsus gayet enteresan birkaç model sunmuştur. Yeni moda yüksek yakalarla giyilen dört köşe kuronlu tope bilhassa Leopar derisi kumaştan yapıldığı zaman çok yaraşmaktadır. Helene Geffers müessesesi ise, bu cins şapkalara hakikî leopar derisi kullanmayı tercih etmektedir. Siyah ipek kordonetlî bu şapkalarla birlikte aynı deriden manşonlar kullanılmaktadır.
Rusya’da suikast
★ (Baş tarafı birinci de)
Yine aynı gazeteye göre bu komp lonun gayesi, merkezi Leningrad ol mak üzere yeni bir Rus cumhuriyet kurmaktır. Esasen bu işe karışan lar Leningradda toplanmaktadırlar 1946 da Leningrad askeri bölgesi ko mutanlığından azledilen Mareşal Go morof suikastçilerin başında bulunmaktadır.
Suikastçılar arasında Sovyet ordusu siyasi mensuplan ile devlet güvenliği bakanlığından memurlar ve komünist partisine mensup diğer bazı devlet memurları da vardır. v
Gazete son olarak, suikast ha2ir-
vanlar tevkif edilmiş oldukl dan teşebbüsün akim kaldığını ve
bunun neticesinde gizli olarak bir
temizleme hareketine girişileceğini belirtmektedir.
Karadeniz bölgesi
Ar (Baş tarafı birinci de) lerdenberi yaptığım temas ve tetkikler müsbettir. Şimdi fındık veya soya mevzuunu bir tarafa bırakarak hüdayinabit denecek şekilde ve buna rağmen senede 17 - 25 milyon kilo olarak sitihal olunan patates Ordu halkını derhal ümidin fevkin de refaha götürebilecek ehemmiyet tedir. Fakat ne yazık ki millî men faatler, beceriksizlerin ve acemilik lerin ve nihayet hüsnüniyetsizlikle rin kurbanı oluıyor. Yolsuzluk, va sıtasızlık gibi âmiller yanında bir de kış dolayısiyle kapalı bulunan yol ların hâlâ açtırılmaması, elde mevcut mahsulün nakline imkân verme
mekte ’ ve yerinde 3 * 4 kuruşa alıcı bulamayan patatesler Istanbulda 11-17 kuruşa verilmektedir. Ticaret ve Ekonomi Bakanlığı dış pa-
zarlardan yapılan taleplere derhal
müsbet cevap vererek hemen Ada-
pazarı ve Ordu ticaret odalarına mü-
racaat etmesi lâzım gelirken bir ta-
kım indi mülâhazalarla müsait ol-
mayan şartları ve fırsatları kaçır -maktan geri kalmamıştır. Bu yüzden para darlığı ve binnetice İktisadî sefalet tam mânası ile alıp yürümüş tür. Bir yandan da şayet patates ihraç edilirse İstanbul piyasasının yükseleceğinden çok garip bir zihniyetle endişelendiğini belirtmektedir.
tice almak istiyor. Maç sıklaştı. Muharrem son dakikada bütün hiniyle hasmının üstüne yükleniyor. İtalyanda yorgunluk alâmetleri. Gong çaldı ve maç sona erdi.
Nasuhi, Mehmet Oktavı açık bir haksızlıkla mağlûp sayan İtalyan, hakemleri Muharrem Candaşı da onların akıbetine uğrattı. Netice de İtalyan hakemlerin ekseriyeti ile İtalyan galip ilân edildi.
İtalyan takımı bu akşam Ankara takımı ile karşılaşacaktır. Yine aynı hakemlerin idare etmeleri muhtemel olan bu karşılaşmada Ankara takımının tuş haricinde puanla maç kazanmasının çok zor olacağını dün akşamki kararlar açıkça göstermiştir.
15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ortaç Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir Gömlek ile sahip olacaksınız.
Her satın alacağınız gömlek için numaralı bir kart verilecektir.
SÜRPRİZ Poplin gömlek fiatlarımızı takdim ediyoruz
750, 780, 840, 990, 1075,
1200, 1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Kr.
Comments (0)