Pazartesi
B.ı»muharr«rİ Mîlmtcv Fark Fenik
i'Udıniler Cartdr-ai; )
Pusta Kutusu: 193 — ANKARA
Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel- ........ 15619
Yazı işleri. İdare . .... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
ti uy iin 2 nci sayfada
20
GalatasaraylIların evvelki geceki Balosu
ŞUBAT 1950
r-n^-No:297
Evvelk gece Ankara Palas salonlarında verilen GalatasaraylIlar balosu pek parlak olmuş ve kalabalık bir GalatasaraylI kitlesi sabaha kad ar neş’eli bir gece geçirmiştir. Resmimiz balodan bir grupu tespit etmektedir.
idrojenbombasıveRus
Amerikan münasebatı
iderler arasında bir konferans toplanması için
Kongrede Truman'a baskı yapıyor
Vaşington, 19 (a.a.) — Birleşik
Amerika ile Sovyet Rusya arasın- ! daki atom silâhlanması yarışına ni-1 hayet verdirmek üzere Stalin nez- J dinde yeni bir teşebbüse girişilmesi lehinde olan kongre. Truman idaresine şiddetli baskı yapmaktadır. I
Birmingham, 19 a.a. (United Press) — Atom bombasının imalinde Birleşik Amerika’ya yardım eden başlıca İngiliz bilginlerinden Dr. Rudolf Peierls, bugün hidrojen bom bası hakkında kendisiyle yapılan bir mülâkatta atom enerjisinin Birleşmiş milletler tarafından kontrol edilmesi için artık zamanın geç olduğu kanaatini ifade etmiştir.
Bilgin, .bununla beraber batının insanlığa karşı olan mesuliyetini idrak ederek muhtemel bir anlaşma için açık kapı bırakması umulur.-demiş ve hidrojen bombasının imalinden feragat edilmesinin bir delilik teşkil edeceğini ilâve etmiştir.
Peierls. Birleşik Amerika veya Rusya”nın hidrojen bombasını ne kadar zaman içinde yapabileceklerini bilmediğini, idrojen bombası l infilâkinin dünyayı mahvedeceği I fikrine iştirak etmediğini, bu bombanın barış zamanında faydalı yollarda kullanılamıyacağını söylemiş I tir.
HUKUKÎ BAHİSLER
Tedavi ed.lemiyen hastalar öfdürülebilir mi?
Celâl Atik
Ali Candemir
Halit Balamir
AnkaraGüreşçilerilstanbulun intikamını aldı
İtalyanları dün gece
7-1 mağlûp ettik

İl
lel et

rak bo-
ta in
M-
ra-
bir
»V-
M
S
ta un ıh-ir
Büyük zafer kazanan güreşçilerimizden Celâl Atik 10, Ali Ozdemir 7 dakika 30 saniyede, Salim Ünal 2 dakikada kasımlarını Tuşa getirdiler
KÖMÜRE HÜCUM
Dun komur tozu toplayan çocuklardan ikisi
lar ayakta Halidin hasmmın en- I sesini okşamakla geçiyor. İtalyan bir kol kapmak istedi. Muvaffak o-lamadı. Buna rağmen Halit kenara düştü. Şimdi Halit altta İtalyan'
İstanbul (Radyo röportajı) — ,por ve Sergi Sarayı bu gece de tıklım (ıklııp dolyı...Büyük,bir heyecan,’ ayri’ayrı" herkesin yüzünden okunuyor. AnkaralI güreüçilerin, İs tanbuldaki arkadaşlarının dün akşam uğradıkları oldukça haksız mağlûbiyetin intikamını almak ve mutlaka kazanmak gayesiyle mindere çıkacakları muhakkak.
İşte iki takım da minder kenarında göründü. Halk çılgınca alkışlıyor. Mutat seremoni yapıldı. İlk güreş başlamak üzere:
İlk Müsaibaka
52 kilo: (Halit Balamir - Figet-ti) — Müsabaka başladı... İlk an-
üstte. Halit her darbeye karşı ko-yuj'.OV- Nitekim ayağa kalktı. İtalyan mütemadiyen Halidin arkasına dolanmak istiyor. Bu arada Halit
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Titonun verdiği ilk seçim nutku
Yazan : Mümtaz Faik FENİK mânâsiyle erkekle müsavi hale geldiler. Anayasadaki bütün hürriyetleri elde ettiler. Kadınlarımız, artık Milletvekili seçmek ve seçilmek hakkını haizdirler. Memur olabilirler; hâkim, doktor, avukat olabilir ler; her türlü siyasi faaliyette (bulunabilirler. Hulâsa Türk kadınlarının bu cemiyet içinde isteyip de
iz erkekler hâlâ bir birlik halinde toplanmıyalım; kadınlar bu işde de bizi fer-lah fersah geçtiler; aralarında sıkı biı- tesanüd kurmağa başladılar.
( kundan dokuz ay evvel, Ankarada i Remelleri atılan Kadınlar Birliği, fimdi. memleketin 18 ilinde teşkilâ-ını tamamlamış bulunmaktadır, nın bu cemiyet içinde isteyip de Eğer yeni seçimler biraz gecikecek elde etmedikleri hiç bir hak kal-| flursa Birliğin teşkilâtı beş on vi- mamıştır. O halde Kadınlar Birliği (âyete daha teşmil etmesi kabildir. I ne yapacaktır?
i Hursa Birliğin teşkilâtı beş on vi-
D (âyete daha teşmil etmesi kabildir. I ....
- Gazetelerden öğrendiğimize göre., Yapacağı iş gayet açıktır: Bu y Halk Partili kadın Milletvekillerin- , memlekette nüfusun yarısından 6 ten ikisi, şimdi adım adım şark vi fazlasını teşkil eden bir kadın kit-ulâyetlerini dolaşmakta, ve her ayak ■ leşi vardır. Bu kitlenin büyük bir ■Bastıkları yerde Birliğin il idare he- (Devamı Sa. 2 Sü 5 te)
Setini kurmaktadırlar.
' Evvelki gün Elâzığ’da idiler. Belki dün Malatya'ya varmışlar, bugün I îic Kayseri'ye geçmişlerdir. Çünkü geçimler yaklaşmaktadır; onun i-nn çok Süratli çalışmak lâzımdır. 1 1 Zavallı Nezihe Muhittin Hanım.
!ir vakitler bu uğurda ne didinmiş, I
e uğraşmıştı; fakat zannedersem ücuıle getirdiği cemiyet, İstanbul
[ududunu aşıp ta memleketşümul lamadan dağılıvermişti. İşte bu-ün, bir çok muhterem hanımefendiler, onun açtığı çığır üzerinde yü-füyorlar ve böylece yanm kalan tir eseri tamamlamağa uğraşıyor-
,r.
1 Biz kendi kendimize düşurfuyo-uz: Bu Kadınlar Birliğinin gayesi
* ^»lwı gerek? Bu memlekette ka
S»n, erkek diye bir tefrik mi var-lır? Kadınlar bazı haklarını hâlâ İde edememişler midir? O halde Sayın Bayan İnönünün fahrî başkanlığında teşekkül eden bu Blr-jik hangi hedefe varmak için çalı-I (ocaktır? Evet, Nezihe Muhittin
Fakir halk dün sabah kömür
kamyonlarım sardı
Kızılayın tevzi edeceği kömürler, sıra beklemiye tahammülü kalmıyan fakir fukaranın hücumuna uğradı, kapışıldı
Şehrimizde fakir halka dağıtılma ı baren Yenidogan mahallesinin fakir sına karar verilen yüz ton linyit kö- kalkma tevzi edildi.
mürünün 40 tonu dün sabahtan iti-1 Kızılay tarafından dağıtılacak kö
b-
d3 de ile
gınlar bir nevi kısıt vaziyette idler. Bir yığın hürriyetsizlikler ve haksızlıklar içinde bunalıyorlardı, ı çski Şer’i - şerif kadınlarımızı cr-
jeğin bir nevi vesayeti altına soku-ordu. Fakat o zamandajıberi bir
) iğin inkılâplar oldu; kadınlar tam
Niçin pahalı ve kötü şeyler yiyoruz ?
Hadimi değil,
banisi!
Dünkü Ulus gazetesi ve yine dünkü Akşam Haberleri gazetesi anıt - kabir inşaatına dair bir haber verirken Atatürk’ten .Cumhuriyetin hadimi- diye bahsediyorlardı. Cumhuriyetin hadimi demek, Cumhuriyetin hizmetkârı demektir.
İktidar partisi gazetelerinin, Atatürk'ün Cumhuriyetin hâ-dimi değil, bânisi olduğunu bilmeleri lâzımdır. Çünkü Cumhuriyet O'nun eseridir.
Büyük İnsanın ismini sütunlarınıza geçirirken biraz dikkatli ve hassas olunuz!
Dâhi çocuk
V
/
)-r
*
0
Galatasaray: 2
Fenerbahçe: 1
Dün yapılan bu mühim maçın tam tafsilâtını Jkncı sahifede bulacaksınız
Toptancı Halinden bir görünüş (Y
mürler için daha evvelden hazırlıklar yapılmış ve her mahallenin fakirleri muhtarlar vasıtasiyle tesbit edilmiş ve ihtiyaç sahiplerine de karne verilmişti.
Dün sabahın erken saatlerinde Kı zılay kamyonları linyit kömürünü Ankaranın en fakir muhiti olan Ye-nidoğan mahallesine taşıdı.
Kömür kamyonları Yenidiğan'a gelince halk bir anda Kızılay kam yonların etrafını sardı. Yenidoğanlı-lar çuval sepet ve tenekelerle bek- : leşiyorlardı. Bir kısım kimseler de i merkeplerini getirmişti.
İlk önce kömürü sıra ile dağıtma- ■ yı düşünmüş iseler de bu vaziyet ■ karşısında başa çıkamıyacakla-ını anlıyan Kızılay memurları kö- i lürü cami ile ilk okul binasının a- . asındaki arsaya dökmiye ve bir kenara çekilmiye mecbur kaldılar. .
Fakir halk bir anda kömür yığınının etrafını sardı ve kadınlar elek ferine, erkekler de çuvallara kömür doldurmıya başladılar. Burası bir harp meydanın^ benzemişti.
Bunun dışında küçük çocuklar ve I ihtiyar kadınlar kalabalığın içine giremedikleri için ellerine verilen vesikalarla bu manzarayı uzaktan seyrettiler ve bir kilo kömür dahi I almadan evlerine döndüler. I
Mşl. Tito Yugoslavyanın bir Polis Devleti olduğunu iddia eden"Mürleci,, lerden acı acı şikâyet ediyor
Kominform basınına karşı hücum
Haşan Kt ptc n’ın resim sergisi hâdise oldu
Dâhi çocuk, Haşan Kaptan'ın resim sergisi Ankarada günün hâdisesi olmakta devam etmektedir. Dün bilhassa, pazar olmak münasebetile, meraklılar, sergiyi sabahtan akşama kadar bir sel halinde doldurup boşaltmışlardır. Bu arada Kordiplomatiğe mensup bir çok tanınmış şahsiyetler, sergiyi müteaddit defalar gezerek hayranlıklarını ifade etmişler ve bu arada ısrarla tabloları satın almak istemişlerdir. Fakat, serginin şimdiden Nevyork’un, modern resim müzesinde ve Britich Cuncil vasıtasiyle Londrada açılması için yapılan davetler karşısında eserlerin elden çıkmaması için satış yapılmamaktadır.
Haşan Kaptanla dün bir görüşme yapan Amerikalı basın mümessili Mr. Moore, çocuğun bir harika o-lan istidadı karşısında aynen şunları söylemiştir:
— .Bu çocuğun üzerine titreyiniz. Zira bugün bütün dünyada bir , tane daha eşi yoktur. Bu resim de- , hâsı 450 yıldan, yani Giotto’danberi , e: Yı dünyamıza ilk defa doğuyor.- 1
Tito, Yugoslav İçişleri Bakanı Kardelj’le beraber
Londra Radyosu, 19 (Basın * Yayın) — Mareşal Tito dün akşam veı diği ilk seçim nutkunda Milletlerarası bankanın Yugoslavyaya vereceği kredinin geciktirilmesinden şikâyet etmiştir. Tito, bunun, Amerika-daki mülteciler tarafından ileri sü rülen ve Yugoslavyayı polis devleti olarak vasıflandıran yersiz bir zihniyetten ileri geldiğini söylemiş, ik tisadî anlaşmaların siyasî şartlara bağlı olmasını kabul edemiyecekle-rini, Yugoslavya, beş yıllık plânını tahakkuk ettirmekte gecikse bile böyle bir şey kabul edemiyeceğini söylemiştir.
Belgrad. 19 (a.a.) — ilk seçim
nutkunu veren Mareşal Tito dün, aday gösterildiği seçim bölgesinde şunlar: söylemiştir:
Komin f)rm basını, memleketimizi dolar mukabili sattığımız zan-I nın) vermek için faaliyete girişmiş-I rr. Bunlar yalandan ibarettir. Ger-' joslavya Amerika’dan borç
---------- - _____ I )stem:ştir, fakat kominfoı-ma men-Sergi gelecek Pazar günü akşamı | sun diğeı- memleketler de böyle bir kapanacaktır. talepte bulunmuştur.
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Hezarıfen Ahmet efendiler
D altacıoğlu, köy mekteplerini gezmi§ te, binaların fecî halini Milli Eğitim bütçesi
müzakere edilirken yanayakı-
la anlatıyor ve
soruyor:
■Cam macunu yapmasını bil-miyen hoca olur mu? Oluyor işte ve camlar kınlıyor!-
Dün gazetelerde okumuştum: Yeni Meclis binasının
camlan için tam 1 milyon lira harcanacakmış!
Baltacıoğlunun dediği tahakkuk ederse, o zaman yeni Mec-
lise kimbilir kaç tane cam macunu yapmasını bilen hoca girecektir! — YEDEKÇİ
-
Sayfa» 2
ZAFER
20 - 2 - 1950
GÜN GEÇERKEN
Bâlâ'da D.P.
Bir anket ve hoş cevapları
Me - De
nin faaliyeti
el ın ıe jil -ıa ü
ks ra İd di
TU en
vc al
İçti de in k lif ö
jÇı na
ıaı
nl; ya n I sel

11
kşam gazetesi yeni bir anket açtı. Memleketin bir takım ta nınmış kişilerine soruyor: «Son elli yıl içinde hayatımıza en çok tesir etmiş 20 Türk şahsiyeti kimdir? Siyasî, iktisadi, ilmi, Edebî, içtimai sahalardaki müsbet hareketleriyle».
Anket yakın bir zamandaııberi devam etmektedir. Ben şahsan takip ediyorum. Bazı hususlar dikkatime çarpıyor. Meselâ bunlardan biri, ankete cevap verenlerin umumiyetle yirmi isim bulmakta çökükleri zorluktur. Sıkıntıları açıkça belli oluyor. Sebebini araştırdım, şu sonuca vardım: Bir memleketin yarım asırlık hayatına şu veya bu saltada müsbet hizmetler etmiş insanlar araştırıldığı zaman yekûn yirmiyi pek fazla aşar. Bir misal vermiş olmak için söyliyeyim, meşe lâ Talât Paşayı sayan bir zat, Enver Paşayı, Cemal Paşayı da zikretmeğe mecburdur. Neden yalnız Talât Pasa da, ötekiler değil, denebilir.
Ama, şayet ıbir memleketin hayatında yarım yüzyıl içinde, mihrak noktası olarak, bir döniim, bir devrim yaparak hizmet etmişler matlûp ise, o zaman da yirmi isim, hadden aşkın oluyor ve meselâ, Atatürk’ün yanında Kenan Öner’i, yahut Vasıf Çınar'ı saymak gibi mecburiyetler doğuyor. İkinci dikkat ettiğim nokta, an kete cevap verenlerden bir kısmının siyasi kaygulardan ve maksatlardan kurtulamadıkları, bu yüzden de ciddiyetlerini kaybettikleridir. 18 Şubat tarihli nüshada çıkan anket cevabı, bunun iyi bir örneği. Cevabı veren, isminin uzunluğu boyundan aşkın, İstanbul Valisi Ordinaryüs Profesör Dr._ Fahrettin Kerim Gökay. Ver diği 20 adı, beraberce gözden geçirelim; üstadın sıralayışına göre
o isimler şunlar: Atatürk, İnönü, Ziya Gökalp, Âkil Muhtar, Kâzım Karabekir, esbak Sadrazam Tev-fik Paşa, Prens Sabahattin, Ab-diillıak Hâınid, Süleyman Nazif, Refik Saydam, Mustafa Necati (eski Maarif Vekili merhum), Vasıf Çınar (eski Maarif Vekili), Ali Çetin Kaya, Besim Ömer Paşa, Teşrihçi Mazhar Paşa, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Cavit Bey (meşhur Cavit Bey), Salih Zeki (Riyaziyeci Salih Zeki), Ahmet Mithat (efendi).
Dikkat edilirse bugünkü muhalefete mensup tek bir isme rastlanmıyor bu listede ve ismi geçenlerin biri müstesna ötekilerin hepsi ölü. Bu tasnife tarafsız bir ilim adamının düşüncesi mi hâkim, yoksa siyasî bir kaygıı mu? İkincisi hâkim gibi geliyor bize, diyeceksiniz. Ben de sizinle beraberim. Ama Sayın Fahrettin Kelim Gökay da bize cevap verecek, diyecek ki: «Ben anketin başında söyledim-, yaşıyan kimselerden i-sim vermek istemiyorum, benim
zikredeceğim şahsiyetler hayata gözlerini kapamış olanlardır» Biz
de o zaman kendisine: Peki ama
diyeceğiz, İsmet İnönü’yü
zikrettiniz?

Üstadın, saydığı büyük adamla rın, niçin büyük okluklarını belirten esbabı mucibeleri de pek yoş! Meselâ, merhum Mehmet Necati «Efe ruhtu devlet adamı», Vasıf Çınar • o da öyle-, Ali Çetin Kaya «çetin kaya olduğu için», Abdül-lıak Hânıid «Abdülhak Hâınid olduğu için» (parantez içine aldıklarım aynen üstadın ifadeleridir) büyüklermiş. Ayrıta, Atatürk’le, İsmet İnönü için «hizmetlerini i-zaha lüzum görmüyorum; bunlar herkesçe malûmdur» deniyor. Ne malûm?
Güzel, değil mi?
Şehrin içinden
Bâlâ Demokrat Parti ilçesine bağlı Beğnam ocağı, Halk Partisinden istifa eden ve tarafsızlardan yeniden iltihak eyliyen bir çok vatandaşlarla daha ziyade kuvvetlenmiş bulunmaktadır.
Bu münasebetle yeni ocak binasında yapılan merasimde hazır bulunan Ankara il idare kurulu başkanı Osman Şevki Çiçekdağ, il r dare kurulundan Abdullah Gedik-oğlu, Bekir Turna ve Hüseyin Ben-adamla Bâlâ ilçe başkanı Dağıstan Binerbay, ilçe kurulundan Haşan Özçelik ve Ankaranın Kayabaşı o-cağından Mehmet Gürcü, sıra ile yaptıkları konuşmalarda, Demokrat Partinin kuruluşundan bugüne kadar demokrasinin gelişmesinde ve dolayısiyle millet ve memleket hayatında yarattığı hayırlı ve feyzili teşebbüs ve faaliyetleri belirtmişler ve toplantıda bulunan partili ve partisiz vatandaşlar tarafından hararetle karşılanmış ve alkışlanmışlardır.
Beğnam ocak idare kurulu asîl ve yedek üyeleri şunlardır:
Başkan: Mustafa Topsakal, İkinci başkan: Talât Kuyrukçu» Kâtip: Cemal Kuyıukçu, Muhasip: Hâmid Ulaş, Üye: İbrahim Topsakal.
Yedekler: Mehmet Karakoca. 11-yas Korkmaz, Şaban Özdemir. Hüseyin Yıldırım. Necip Topsakal.
Sanayiciler toplantısı
Bugün Merkez Bankasında Genel Müdür Sadi Bekter’in başkanlığında bir toplantı yapılacaktır.
Bugünkü toplantıda Maliye, Ticaret ve Ekonomi, Devlet Bakanlıkları temsilcileri yeni kurulan sanayi Bankasının idare heyeti başkanı Ce vad Nizami Düzenli, İstanbul Bölgesi Sanayi Birliği Başkanı Hilmi Naili Barlo, Başkanvekili Şakir Zümre ve Beynelmilel İmar ve Kalkınma Ban kasının iki uzvunun da bulunacağı bu toplantıda sanayicilerin yabancı krediden ne şekilde istifade edecek leri meselesi görüşülecektir.
Bütün Ankara
Niçin kötü ve pahalı şeyler yiyoruz?..
Toptancı halinde bir dolaşma
Vaktiyle düşünülmüş, medeniyete ayak uyduralım denmiş ve şeh re bir toptancı halinin yapılması ka-
rarlaştırılmış. Bu îleri fikir, müsait karşılandığından derhâl inşaata başlanmış ve bugün Ankaıamı-
zın yaş meyva sebzesini temin eden
bir müessese meydana getirilmiştir.
Geçenlerde, çıkan bir yangın sonunda bir kısmının harabolduğu ve yeniden yanılmıya başlandığını duy duğumuz bu belediye müessesesinin ne halde olduğunu bir kere de gözü müzle görmek için bir arkadaş delâletiyle gittik ve gezdik :
Sergievinden istasyona giden cad denin hemen solundaki sokak üze-
rinde bulunan ve uzaktan taşra ha pishanelerini andıran ve bir çatı altında 27 dükkândan ibaret bu tesisleri halen yürekler acısı bir durumda gördük.
Hâl binası, caddeden yirmi, yirmi beş kadar basamağı bulunan bir merdiven indikten sonra ismi sokak olan bir çamur deryasının kenarına yapılmıştır. Hararetin sıfırdan aşağı olmasına rağmen keskin bir taaffün ortalığı kaplamıştı. Evvelâ paçalarımızı sıvadık, sonra kendimizi kokuya alıştırdık ve hal binasının cümle HapısmUan içeri girdik.
İlk intibaımız, burasının metruk bir yeri andırması oldu. Binlerce küfe, dükkân kapılarının önünü geçilmez bir hale koymuştu. Tahta anbalaj sandıklan, sepetler, çuvalların bini bir para... her taraf don muş sebzelerle dolmuş... koca koca -kelerp. dedikleri lahanalar, demet demet pırasalar, sandik sandık limon, portakal, mandalinalar etrafı kaplamış...
— Yandık, bey... diye sızlanıyorlar, hakları da var.
İlerliyoruz, etrafımızı saran kalabalıkla konuşuyoruz. Dükkânların kirası 60-70 lira arasında imiş, fakat bu kadarla kalma hiç birisine nasibolmuyormuş. Çünü kapılarının Önünde bulunan kısımdan istifade edebilmeleri yani, oraya küfe, sepet veya fazla gelmiş sebzeleri, sandıkları koymak mecburiyetinde kaldıkları vakit, kendilerinden ardiye nemiyle ayrıca otuz lira daha alınmaktaymış.
. neden koydun? ihtariyle beraber ce-, za hazırdır. Dışarı koymak da ki-I min haddine... bir kere basiretin i bağlandı da küfeyi dışarıda bırak-I tın mı? Koydunsa bul... derhal ça-| lıyorlar. Bu vaziyette, belediye ça-I vuşu ile âdeta hırsız polis oynuyor gibi hir vaziyet hasıl oluyor!... ’ | Burada en fazla nazarı dikkati çe , ken iki şey daha var... birisi, kos-. koca tabelâsı bulunan bir dükkân...
T. C. Ankara Belediyesi, Hâl Müdürlüğü. kapısı pençeıeleri pislik içinde, ıssız bir yer... fakat oradaki lerin söylediğine göı-c, binanın bu duruşuna aldanmamak lâzımmış! Orası hep öyle uyur gibi dururmuş ama, iş ceza kesmeğe geldi mi, ateş kesilir ve büyük bir faaliyet gösterirmiş, zaten başkaca bir işi de yokmuş.
Diğeri de, ön kapıdan içeri girilince karşınıza gelen kocaman sed din üstündeki kapısı pençeresi ol-mıyan, polis noktalarına benziyen acaip bir kulübe... iki tarafında, bil mem ne marka, toz toprak içinde yangın söndürme âletleri asılmış... sol köşesinde de, insana Nuhtan kal dığı hissini verecek şekilde paslı bir çan...
Hani, sahiplelri meçhul katiller tarafından öldürülmüş ve bu yüzden, uğursuz addedilerek, terkedilmiş binalar vardır. Onun gibi... burası da yangın ihbar merkezi imiş...
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 2 de)
sis altında
Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre, son 24 saat içinde yurdu-’ Karadeniz kıyılarında çok bulutlu ve ver yer- yağışlı, diğer bölgelerde bulutlu geçmiştir.
Yağışlar, Artvin’de kar, diğer yağış alan yerlerde yağmur şeklinde olmuştur. 24 saat içinde yurdumuza düşen yağış miktarları metre kare de Artvin’de 19, Rize'de 6, Trabzon'da 5. Giresun’da 3, Samsun'da 1 kilogramdır.
Kar kalınlıkları: Sivas'ta 95, Ka-raköse'de ve Artvin'de 80, Kars’ta 2, Erzincan’da 38, Yozgat'ta 20. Eskişehir’de 18, Kastamonu'da 16, Erzurum’da 14, Ankara'da 13, Gi-resun’de 19 Ulukışla ve Bolu’da 9, Siirt'te 6, Çorum’da 5 santimetredir.
Sıfırın üstünde en yüksek sıcaklık Aydın'da 22, sıfırın altında en düşük sıcaklık İğdır ve Karaköse-dc 14 derecedir.
Bugün Ankara’da saat 14 ^eki sıcaklık sıfın üstünde 1 derece idi.
Dün akşam saat 17 ye doğru Ankara'yı kaplamıya başlıyan sis bütün gece vc bu sabah 9.30 a kadar kesafetini gittikçe arttırarak devam etmiş, sonra açılmıya başlamıştır. Hava soğuktur. Bu sabah 7 de Ulus Meydanında termometre sıfırın altında 6 dereceyi gösteriyordu.
I Diğer taraftan dün öğleye doğru hava tamamiyle açılmış ve Ankara-lı 1ar yazdan bir gün yaşamışlardır. | Öğleden sonra saat 17 den itibaren hava tekrar kapanmış ve ortalığı kalın bir sis tabakası kaplamıştır.
| Dünkü kesif sis vüzünden bütün taşıt vasıtaları güçlükle yollarına de vam edebilmişlerdir.
I Sis gece yarısına kadar aynı şekilde devam etmiş ve yirmi metre ilerisini görmek mümkün olama-
I mıştır.
Başka bir dünyada yaşıyan insanlarla karşılaşmış gibi bu gayrı adilâne vaziyete şaşıyoruz, onlar de vam ediyorlar:
— Bir vagon mal gelince, elimiz ayağımız tutuşmaktadır. Çünkü za | ten dükkân daracık bir yer, hiç bir şeyin sığmasına imkân yok, küfeleri kapı önüne istif ediyor ve otuz lirayı vermiye mahkûm oluyoruz.-Lâkin daha fazlasını, yani kapı ö- l nüne yerleştirmeğe imkân bulama- J dıklanmızı, şu karşıkl setin üstüne bırakıyorz. Vay, buraya küfeyi
küçük mektubunu uzattılar: «Sizi yarınki uçakla bekliyorduk. Lütfen bulunduğunuz yerde kaim, bir tarafa uzaklaşmayın. Otelde odanız hazırlatılmıştır.» Fakat Rollo Martins bir yerde mıhlanıp kalacak tiplerden değildi. Bir salonda, yahut bir otelin holünde «kaldı» mı, ergeç o «ka za» dediği şeylerden biri olurdu: «İçkisi karışır» dı. Halbuki Rol lo Martins bana.’ «kâfi artık bu kazalaı'. Artık kazaya uğramak istemiyorum.» diyordu, ama bu mı derken, hayatta uğrayabileceği kazaların en büyüğü ayağı na dolaşmak üzereydi. Rollo Martins, garip vaftiz ismiyle, a-i leşini dört nesildenberi taşıdığı Hollanda asıllı soyadı arasındaki sürekli anlaşmazlığın derdini çekiyordu. Rollo her gördüğü ka dına aç kurt gibi bakarken, Martins, inadına kadınlardan ebe-diyyen uzaklaşmak istiyordu. Romanlarını bu ikisinden han gisbıin yazdığını bilmiyorum.
Martins’de Lim’in ev adresi vardı. Bdriki Crabbin adlı rf-damla tanışmıya bir heves duymadı. «Belki herif zaten yanılmış» diye düşündü ve hu işin Frankfort’taki mi|'A katla bir
Hukukî Bahisler
“Tedavi edilemiyenEE-hastalar öldürülebilir mi
PULSUZ İSTİDA
— 11 —
İngiliz Doktoru Sander’in kansere tutulan ve müthiş ıstırap çeken bir kadın hastasını öldürmesi dolayısiyle tekrar münakaşaya başlanan bu hukukî mesele hakkındaki umumi görüşleri birinci yazımızda kısaca anlatmıştık.
Kaideten, suça hedef olan kimsenin suçun işlenmesine rıza göstermesinin, cezaî mesuliyeti kaldırmı-yacağını görmüştük. Çünkü, bugün kü hukuk nizamında «âmme menfaatleri. bütün hususi menfaatle-
rin üstünde yer almaktadır. Binaenaleyh, cemiyetin huzur ve sükû-
nunu bozmuş olan kimse hakkında-
ki takibat, onun namına yapılır ve
suç kurbanı olan kimse bir şikâ yette bulunmasa, hattâ faili affetse
bile (hukuku âmme dâvası) açılır ve kendisi cezalandırılır..
Kaide bu olmakla beraber, acaba suçun cezalandırılamıyacağı haller yok mudur? Diye sorulabilir.
Hususî hukuk sahası ile takibi
şikâyete bağlı suçlar ve meşru müdafaa hallerinde tetkik edilecek o-lan bu sualin cevabı bahsimizin dı-
şındadır.
Şifasız hastaların öldürülüp öl-dürülemiyeceği meselesini bu yazımızda .ceza kanunlarına göre- tetkik edeceğiz.
Bugünkü ceza kanunları bu mesele hakkında iki gruba ayrıldıkları görülmektedir.
Birinci grup : Bu gruba dahil bulunan kanunlar, bir kimsenin kendi talebi üzerine öldürülmesini, ale-lâde katil suçu gibi telâkki etmemekte; bunu ayrı bir nevi suç sayarak hafif bir cezaya tâbi tutmaktadır. Bu grupda; belli başlı memleketlerden : Almanya, İtalya ve İsviçre Ceza Kanunları bulunmaktadır.
Alman Ceza Kanununun 216 ncı maddesi -öldürme, maktulün sarih ve ciddî ısrarı neticesinde vaki olmuş ise, kaatil üç seneden aşağı olmamak üzere hapsedilir, demektedir. Burada ceza, alelâde kaatil fiilinin cezasından daha hafiftir. Yalnız şu noktaya dikkat etmek lâzımdır ki, bu madde «sarih ve ciddî bir ısrar» ın mevcudiyetini şart koymuş olup, keyfiyet öldürülenin şuurunun yerinde olacağına delâlet etmektedir. Deli ve eblehler şuursuz olduklarından böyle sarih ve ciddî ısrar onlaı1 için bahis mevzuu olamaz. Alman Ceza Kanununun bu maddesinin akıl hastalarını öl-
dürenlere tatbiki kabil değildir. Şu halde bu gibileri katil suçluları gL | bi takip etmek lâzımdır.
Italyanın, bizim bugünkü kanunumuza modellik eden 1889 tarihli eski Ceza Kanununda, talep üzerine adam öldürmiye müteallik bir hüküm yoktur. Bu kanuna nazaran, talep üzerine adam öldüren dahi, kaatil gibi muamele görür.
1930 tarihli İtalyan Ceza Kanunu nun 579 uncu maddesi ise «bir kimseyi rızası ile öldüren şahsın altı seneden onbeş seneye kadar hapse mahkûm edileceğini, kaide olarak kabul etmiştir. Burada «ciddî ve sa rih bir ısrar» değil, sadece »rıza» mevzubahs edilmektedir. Yani bir kimse diğerine silâhını çektiği zaman buna maruz kalan şahıs : «Pek âlâ, öldür beni, razıyım, derse, bu madde tatbik edileceği gibi; çek mustarip bir hasta yakınlarından bi rine «beni öldür, şu ıstıraptan kurtulayım!. diye ısrarla rica eder ve o da öldürürse, yine maddenin tatbiki lâzım gelmektedir. Mahaza, bu iki durum arasında bir fark gözetmek lâzım geldiğini ileri sürerek Alman Ceza Kanununun hal şeklinin daha doğru olduğunu müdafaa edenler vardır ki, bunların müta-leaları yerindedir.
İsviçreye gelince : Evvelce 22 kan tonun her birinin ayrı ayrı ceza ka nunu vardı. Bir kaç yıl )ıce müş-
| Hayrı ALP AR |
terek bir Ceza Kanunu yapıldı. Bu kanunun 114 üncü maddesi :. «Bir kimseyi ısrarı ve talebi üzerine öldüren şahıs hafif hapis cezası ile cezalandırılır., diye bir hüküm kabul etmiştir. Orada hafif hapis cezası sekiz günden iki seneye kadardır. Demek ki, böyle bir vaziyette İsviçre hâkimi, her türlü ahvali gözönünde tutarak faili sekiz gün cezalandırabilecektir.
İkinci grup : Bu grupa giren kanunlar, talep üzerine öldürmeyi hiç bahis mevzuu etmemişlerdir. Şu halde talep üzerine adam öldürenler, aynen katil fiili gibi cezalandırılacaklardır. Bu grupa dahil belli başlı kanunlardan olan Fransız Ceza Kanununda keyfiyet böyledir. Bu kanunda, talep üzerine adam öldürme alelâde bir katil gibi cezalandırılmak lâzım geldiği halde, intihara yardım fiili cezasız bırakılmıştır. Yani bir kimse, diğerinin ısrarı ile yüksek dozda bir morfin enjeksiyonu yapıp onu öldürse, bir kaatil gibi muamele görecek; halbuki enjeksiyonu hazırlayıp getirir, hasta onu kendi kendine şırınga e-derse, hazırlayan şahıs hiç bir cezaî takibata maruz kalmıyacaktır. Bu iki fiilin tâbi tutulduğu hukukî vaziyet arasında hiç bir nisbet yoktur. Bu hal, Fransız müelliflerinin de haklı tenkidlerini mucip olmaktadır. Bununla beraber Fransa-da jüri bulunduğundan, bu gibi hallerde kaatilin sırf merhamet ve şefkat saiki ile hareket ettiğine jü- 1 rice kanaat hasıl olduğu zaman, da-
ha iş ceza tatbiki safhasına intikal etmeden maznun jüri kararı ile be-raet kazanmakta ve böylece kanundaki boşluğu jüri, bazan ifrata kaçacak derecede, telâfi etmektedir.
Türk Ceza Kanununa gelince : Kanunumuzda, talep üzerine öldürmeyi ayrı bir suç sayan ve daha hafif cezaya tâbi tutan, hususî bir madde yoktur. Fakat, intihara yardım fiili için ayrı bir ceza tâyin e-dilmiştir. Ceza Kanunumuzun 454 üncü maddesine göre, intihara yardım üç seneden on seneye kadar a-ğır hapisle cezalandırılır. Talep ü-zerine öldürme meselesinin kanun koyucu tarafından gözönüne alınmamış olması, esaslı mülâhazalara dayanmaktadır. Bu gibi halleri cezasız bırakmanın veya çok hafif cezaya tâbi tutmanın suiistimallere sebebyet vereceği, her ölüm hâdisesinde, maktulün ısrar ve isteğinin ileri sürüleceği düşünülmektedir. Meselâ : Büyük babasını ıstıraptan kurtarmak için ihtiyarın ısrarı ile öldüren torunla, mirasa konmak i-çin öldüren torunu birbirinden a-yırmanm çok güş olacağı muhakkaktır. Bu güçlüğü düşünen kanun vazıı «öldürenin isteği üzerine vaki adam öldürme fiili cezaya tâbi de-’ğildir veya hafif cezaya tabidir» tarzında bir hüküm koymamıştır.
Hülâsa : Görülüyor ki, bir kısım nazariyecllerin dışında yürürlükte bulunan ceza kanunlarından, cemiyetlerin ihtiyaçları gözönünde tutularak mutlak olarak «Rıza» muafiyete sebep teşkil etmektedir. Bu itibarladır ki, âmme intizamı bakımından, rızanın her zaman ve her yerde bir değer taşıması düşünülemez. Yerine ve hâdisesine göre az veya çok bir kıymet taşır...
Hayri ALPAR
Başmakaleden devam :
Kadınlar Birliğinin Seçim faaliyeti
kısmı siyaset bakımından işlenmemiş bir maden halinde olduğu gibi durmaktadır. Kadınlar Birliği teşkilâtı ile bütün vilâyetlerde bu kitleyi Halk Partisine doğru çevirmek ve bundan faydalanmak kabildir. Bu nasıl olur? Halk Partili iki üç kadın Milletvekili vilâyetleri dolaşır. Daha evvel, gidecekleri yerlere haber salınır. Vali hanımlarının, Defterdar hanımlarının bu gibi teşekküllere girmeleri menedilmiş değildir. Bu hanımlar vasıta-siyle gidilecek 11 merkezindeki bütün memur hanımları Halkevin-de toplatılır, esnaf hanımları, tüccar hanımları ve hattâ kadın öğretmenler de bu toplantıya iştirak ettirilir. Gelen Milletvekilleri, sıkı .':ir nutuk çekerler; toplantı derhal bir kongre mahiyetini alır. İl idare heyeti kurulur. Böylece memleketin muhtelif yerlerinde Birliğin nüveleri, hücreleri teşekkü etmiş demektir. Ondan ötesi kolaydır. Hele bir seçim zamanı gelsin, o vakit, bu teşekküllerden âzami surette faydalanmak mümkündür. Muhtelif II merkezlerindeki hanımlar, zaten ilçe teşkilâtlarını ve hattâ bucak teşkilâtlarını da kuracaklardır. Böylece seçim şebekesi ikmal edilecek ve Halkevi veyahut Halk Partili hanımlar erkeklerin giremi-yecekleri evlere kadar dağılarak, bu işlenmemiş büyük madeni Halk Partisi lehinde kullanmak çarelerini arıyacaklardır. Kadınlar Birliği, kanaatimizce başka hikmeti vücudü olmadığına göre, gayesi ancak budur. Yani parti içinde partidir. Ve sırf kaleyi içinden fethet-
Yapı kooperatifleri artıyor
Belediye tarafından kur'a ile dağıtılan ucuz arsa sahipleri önümüzdeki günlerde Halkevinde bir toplantı yapacaklardır.
Haber aldığımıza göre İstanbul Yuva Yapı Kooperatifi şehrimizde bir şube açmak istemektedir. Kooperatif 5218 sayılı kanun ile ucuz arsa sahiplerinden ev yaptırmak is tiyenlere çabuk ve taksitle ev yapmak üzere faaliyete geçecektir.
Ucuz arsa sahipleri 26 Şubat 1950 pazar günü saat 15 te yapacakları toplantıya İstanbul Yuva Kooperatifi kurucularından İstanbul Millet vekili Ali Rıza An ile kooperatif baş kanı Yüksek Mimar Seyfi Aşuroğlu da toplantıda hazır bulunup, toplantının varacağı neticeden sonra kooperatifin Ankara şubesinin açılması muhtemeldir. Kooperatifin şu besi açıldıktan sonra arsası olup ev yaptıracak parası olmıyanlar bu ko operatife üye oldukları takdirde kendileri de kısa zamanda ve taksitle ev sahibi olacaklardır.
Yerli bir resimli film
Genç karikatüristlerden Eflâtun Nuri uzun çalışmalar sonunda walt Disney’in Mikileri tipinde, Nasrettin Hoca adlı 3 dakikalık bir film yapmağa muvaffak olmuştur. Genç karikatürist yakında aynı tip ve daha uzun filmler meydana getirmeğe çalışacaktır.
mek için kurulmuş bir teşekküldür.
Ama, bütün memleketteki köylü kadınlar, bu birliğin idaresiyle iktidar partisine rey verir mİ?.
Unutmamak lâzımdır ki, Arslan-köylü kadınlar gibi, kullandığı reyin mânâsını, kıymetini ve neticesini bilen kadınlarımız pek çoktur.
Mümtaz Faik FENİK
münasebeti olabileceğini aklını getirmedi. Lim, benim evimde kalabilirsin diye yazmıştı ona. Viyana'nın merkez semtinde bir yerde oturuyordu. Nazi olan sahibinin elinden alınmış büyük bir aprtmandı bu. Martins, parasını Lim verir, diyerek bir taksiye atladı ve İngiliz bölge sindeki sokhğın ismini verdi. Lim’in oturduğu binamın önün de taksiden inerken şoföre bek lemesini söyledi, sonra üçüncü kata doğru yollandı.
İnsan sessizlikten ne çabucak duygulanır; değil hattâ rastgele bir sessizlikte, böj^e durmaksızın üzerine kar inen Viyana kadar sessiz bir şehirde bile ayni hassasiyet! Martins daha ikin ci kata bile varmadan öyle bir his duydu kİ, Lim'i bulımıya-caktır. Fakat bu sessizlik, alelâ* de bir yokluktan çok daha derin
— 3 —
bir şeydi. Değil bu apartmanda, Viyana’nın hiç bir tarafında ar tık Harry Lim’i bulamıyacağını biliyordu; ve sonra, üçüncü kata vanp ta kapının tutamağındaki büyük siyah düğümü görünce anladı ki hattâ yeryüzünde bir daha rastlamıyacaktır. Halbuki, ölen niye ille Harry Lim olsun du; aşçı kadın olabilirdi, herhangi bir hizmetçi olabilirdi; Ama Martins biliyordu, son yir mi yirmi beş basamaktan beri Lim’in; yirmi yıllık arakadaşı ve kahramanı (ilk, loş bir okul sofasında çatlak bir çan sesinin dua vaktini haber verdiği bir sırada tanımıştı) Lim’in artık var olmadığını biliyordu. Al-danmamıştı. Umumiyetle pek al danmazdı. Nitekim kapıum zi-
line sekiz on kerre basınca, koridorda bir başka bölüğün kapısı açıldı, ufak tefek aksi suratlı bir adam başını uzattı, öfkeli bir sesle:
— Boşuna çalıp duruyorsunuz. Kimse yok. Burada oturan öldü, dedi.
— Harry Lim?
— Evet, tabiî, Herry Lim.
Martins sonradan bana şöyle an lattı:
— Önce, bu sözler bende hiçbir tesir uyandırmadı. Times gazetesinin «Kısa Haberler» sütunun daki küçük havadislerden biriymiş gibi ehemmiyetsiz geldi. A-dama: Ne zaman oldu bu? Nasıl oldu? diye sordum.
Adam bana:
— Otomobil çarptı, geçen perşembe, diye cevap verdi. Sonra, kayıtsız kayıtsız:
— Bugün öğleden sonra gömü-
yorlar, gayret ederseniz belki ar kalanndan yetişirsiniz!...
— Kimin?
— Kimin? İki arkadaşiyle tabutun!
— Hastalıaneye kaldırmadılar
— Ne diye kaldırsınlar hasta-lıaneye? Burada, apartımanın ö-
nünde öldü... çarpar çarpmaz ara ba... Sağ çamurluk omzuna vurdu. Tavşan gibi onu fırlatıverdi.
Sonradan Martins’in bana an-
lattığına göre» adam tavşan lâfını eder etmez, ölü yaşamıya başlamış; Harry Lim, elinde bu tüfek, Mari’uıs’e sf.lâhın nasıl ku/Janr tad-ığını öğreten küçük çocıfk halinde gözlerinin önüne gelmiş. Brickıvorth’un kumlu düzlükle-
rinde, bir şeddin gerisinde «çek, abdal, tetiği çek» diye bağıran çocuk. Martins tetiği çekiyor ve yaralı bir tavşan seke seke kaçıyordu.
— Nereye gömüyorlar?
— Merkez mezarlığına. Bu don da epey zahmet çekecekler.
Martins, taksinin parasını nasıl ©diyeceğini bilmiyordu. Cebin de beş İngiliz lirasından başka on para yoktu.
(Devamı var)
Talkın ve salkım hikâyesi
| kinci dünya harbinden sonra 9ulhun hâlâ kurulamamış olması, ytırdumuzun olduğu kadar cihanın da nizamını bozmuş, yaşayışının veçhesini değiştirmiştir. Ortalığı kaplayan istikrarsızlık ve İktisadî müşküller yüzünden bazı muzlr telâkki edilen yeni yeni düşünüşler ortalığa yayılmıştır.
Bunlardan hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğuna, erbabı bile henüz karar verememiştir. Iş bir menfaat meselesi halini almış, işine gelen kendine göre bir yol tutmuş, aşırı veya mutedil solcu, sağcı, yanm sağcı, yarım solcu gibi bir takım fikirlerin e-siri olmuş gibi, kendini ona vermiştir.
Bu, anormal vaziyeti gözönüne alan dünya hükümetleri bu gibi muzir fikirlerle mücadeleyi ön plâna koymuşlar, kanunlar, nizamlar çıkarmışlar ve yurtlarının bu yüzden zarar görmemesi için ellerinden gelen tedbirleri almışlardır.
Bu meyanda biz de dünya gidişatına ayak uydurarak bir «aşırı sağ ve sol cereyanlarla mücadele» kanunu çıkarmış bulunmaktayız.
Büyük ve şatafatlı nutuklar, u-zun geniş esbabı mucibelerle lüzumu belirtilmiş bu kanunun, kaa -bulündenberi tatbik edildiğini h* — niüz duymamış olduğumuzdan, memleketimizde bu gibi yabancı fikirlerin yerleşemediğlne İnanmak İstiyoruz.
Buna mukabil bu kanunun teklif ve kabul edilmesinin de bir sebebi olması lâzımgeldlğl kanaatindeyiz.
Bugüne kadar, ismini ve tatbik edildiği yeri göremediğimize göre bunun muhakkak lüzumsuz birşey olduğunu iddia edece); değiliz. Olsa, olsa bir kaç ay sonra, yani umumî seçimlerin arifesinde veya içinde iktidarın bu kanundan â-zami derecede faydalanacağı muhakkaktır.
İktidarın, bu kanunu ortaya a-tarken, mucib sebep olarak bildirdiği ve üzerinde ehemmiyetle durduğu hâdiseleri, hâlen kendisinin ortaya attığı duyduğumuz havadislerden anlaşılmaktadır.
İlk olarak, elli kadar vâlzin angaje edilerek yurdun muhtelif bölgelerinde propaganda vazifesiyle yola çıkarıldıkları haberi meydana çıktı. Kem, küm edildi. İşin doğruluğu anlaşıldı. Şimdi de Adanadakl Bahçe ilçesinin camiinde Belediye Başkanı Ali Farsak oğlunun verdiği vaazın haberi gel dİ. »
Kendisinin Belediye Başkanı mı, yoksa vâiz mi olduğunu; her iki vazifenin kanunen tevhit edi« lip edilemiyeceği meselesini münakaşa edecek değiliz.
Yalnız, din işinin siyasetten ayrılması hakkında büyük bir titizlik gösteren iktidarın bu yola sapmasının memleket menfaatlerine aykırı olduğunu belirtmek istiyoruz.
Halka verir talkını, kendi yutar salkımı, atalar sözünün artık, yürürlükten kaldınlmaşı zamanı gelmiştir.
Bu gibi küçük siyaset oyunları ııın, bu işe başvuranlara oHufru ka dar, bütün yurda da zarar getireceğini düşünmek ve bundan vazgeçmek lâzımdır. Yoksa hem bu gibi hallerle mücadele etmek için kanun yapmak, hem de o kanunu tatbik ei^ek, üstelik siyaseti camilere kadar sokmak, her halde iktidarın lehine kaydedilecek notlar değildir.
Hikmet YAZICIOĞLU
Çoruh yardım Derneği kuruldu
Çoruh Yüksek Tahsil Talebelerine Yardım Derneğini kurmak üzere, Çoruhlular 19/2/950 günü 19 Mayıs Stadyomu salonunda Salâhattin Ço ruh Başkanlığında toplanarak yönetim kurulu seçimini yapmıştır.
Seçim neticesinde: Fahri Balkan-__
lığa Kardı Okan, yönetim kurüîu' başkanlığına: Yaşar Gümüşel, Başkan Yardımcılığına İbrahim Şen-türk. Genel Sekreterliğe Ahmet Cen giz, Muhasipliğe, Yusuf Yücel, Vez nedarlığa Saffet Altun, faal üyeliklere Hakkı Özmen ve Hakkı Uygur.
Haysiyet Divanı Başkanlığına Dr. Kâzım Uludağ. Divan Raportörlüğüne Osman Zeki Gümüşoğlu, faal üyeliğe Niyazi Kutlu Ata.
Denetleme Kurulu . başkanlığına Dr. Fazıl 1 Galatalı, faal üyeliklere Haşan Soybilgin ve Veysi Şenol se çilmişlerdir.
MUAMELE VERGİSİ TASARISI MECLİS GÜNDEMİNE
ALINACAK ı
Aldığımız malûmata göre Muamele vergisi tasarısı üzerindeki çalışmalar sona ermek üzeredir.
Eski Muamele Vergisi Kanununa nazaran esnafın lehinde mühim tadilleri ihtiva eden tasarı Büyük Mil let Meclisinin feshinden evvel gündeme alınacak resimlerden evvel yürürlüğe girecektir.
Diğer taraftan Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü yurdun muhtelif yerlerindeki sanayi bölge müdürlüklerine gönderdiği bir yazı ile tasarının önümüzdeki günlerde Meclise sevkedileceğinl bildirmiş’*^ tir.
f
HERGUN BİR HADİSE
Kralları tahtından
Merk-zı teshin !
Atom kontrolü etrafında
ADYO- TELEFON• TELGRAF HABERLERİ

Partisi Halk kendi propagandasını yapmazmış!
Halk Partisinin Halkevlerine yerleşmesinin sebebi sadece, •sıcaklığından» istifade içinmiş!
Desenize... Bütün o hararetli nutuklar, hep Ibu sıcaklığın ılık havasından geliyor!
Evet, herkes biliri Paranın yüzü sıcaktır! Hele bu tahsisat, bir milyonu aşarasa! — A. F.
Üçlü bir kontrol temayülü artıyor
indiren[adam
Son bir ümit
| ngiliz Muhafazakâr Parti Baş-
■ kanı Mister Churchill’in geçen hafta bir seçim nutkunda ortaya attığı ve ne yazık ki, konu üzerinde dinliyenleri ve okuyanları gerektiği kadar aydınlatamamış olan a-tom enerjisini kontrol bahsi hemen I bütün dünyada beklenilmedik bir hüsnükabul gördü. Muhtelif dev-'letlere mensup nüfuzlu şahsiyetler, Ibu arada Amerikan senatör ve mümessilleri, tarihin bu en büyük tahrip kuvvetini dizginlemek için gereken her şeyin yapılmasını istediler. Amerikanın, atom bombasından belki bin defa daha kudretli olan idrojen bombasını imal et-Imeğe karar verdikten sonra, ilgili (devletlerle bir kere daha müzakere teşebbüsünde bulunmasının hem i insanı hem de siyasî mülâhazalara uygun olacağını ileri sürdüler. Bugün hâlâ bu mevzudaki mütalea ve teklifler devam etmektedir. Yalnız, alâkadarların beyanatında anlaşıl-mıyan bir nokta varsa, o da, atom enerjisinin kontrolü bahsinde cereyan etmesi muhtemel olan müzakerelerin nasıl bir usule tâbi ola-meselesidir. Filhakika bu konu-'ff.i Amerikan hükümeti görücünü resmen açıklamış ve bu bahsin ancak Birleşmiş Milletler kadrosu dahilinde müzakere edilebileceğini bildirmiş ise de, son günlerde vaki bir takım beyanat ve temenniler bu »untu L— ve tered-
dütlere yol açmış bulunmaktadır. Gerçekten, Amerika, atom sırrına
Amerikalıların Huşlara karşı açık kapı bıraktıkları anlaşıldı
® **1 ı tur tanım Deyaııaı »c
“1 nokta üzerinde bazı şüphe
laati
Gerçekten, Amerika, atom sırrına 131111 fiilen ve hakikaten sahip bulundu-e *ö ğu malûm olan Sovyet Rusya ile bllH iki taraflı; yahut İngilterenin ,eW Kanadar ' — ■
■ yu ‘ vej ı buıi|
3 mı

lir.
_ un da iştirakiyle iiç veya
dört taraflı müzakerelere girişecek midir? Yoksa bu enerjinin kontrolü müzakerelerinin her halde Birleşmiş Milletler çerçevesi dahilinde cereyan etmesi için ısrar mı edecektir? Denebilir ki, bu suale şimdilik cevap verilemez; Lâkin, A-merikanın daha 1946 dan itibaren Baruch plânı ile ortaya atmış olduğu kontrol esası beynelmilel bir prensipe dayandığına göre ve bu-
inııl —o— o- -
| gün Amerika ile Sovyet Rusyanın arife! temasa geldikleri bütün bölge, bü-latee tün mesele w. nrensinlerde Ameri-edU k '
Paris Radyosu, 19 (Basın - Yayın) — Amerikan senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Tom Con-nelly, atom kontrolü meselesinin halli için üç büyük devlet Dışişleri Bakanları arasında bir konferans akdine taraftar olduğunu söylemiştir.
Dünya federasyonunun fikri
Vaşington, 19 (a.a.) — Cumartesi günü Dışişleri Bakanı Achesona gönderdiği bir mektupta Cumhuriyetçi Âyan üyelerinden Alexandre Wailley, dünya sulhu için birinci derecede ehemmiyeti haiz meselelerde birleşmiş milletlere mensup memleketlerin fikrini anlamak ü-zere oylarına müracaat edilmesini istemiştir. Bu meseleler bilhassa atom enerjisinin kontrolü, dünya federasyonunun kurulması ve silâh sızlanma ile ilgilidir. Wailley teklifinin, birleşmiş milletler genel sekreteri Trygve Lie’ye bildirilmesini istemiştir.
Ghurchill’e göre
Londra, 19 (a.a.) — Dün akşam Essez seçim bölgesinde söz alan Churchill ezcümle demiştir ki :
•Bana kalırsa» diğer memleketlerde bulunan atom silâhlarının tef tişi ve umumiyetle silâhsızlanma meselesi üzerinde bir anlaşmaya varmadan atom bombasından sarfınazar etmek İngiltere ve Birleşik Amerika için büyük bir hata teşkil eder. Sovyet Rusyanın muazzam askerî kudretinin keyfî bir hareketine maruz kalmamak için böyle bir anlaşmaya varmak şarttır.
Emin olun ki, Birleşik Amerikanın elinde çok sayıda atom bombası olmasa ve bu memleket dünya barışını müdafaaya hazır bulunmasa Sovyet kuvvetlerinin Manş sahillerine doğru ilerlemelerine ve o-radan Ingiltere’yi bombardıman et-
melerine hiç bir kuvvet mâni ola-
Rusyaya son ihtar mı? ?
Lake Succes, 19 (a.a.) — Birleşik Amerika'nın atom enerjisi komisyonunda temsilcisi John Ross dün radyoya verdiği beyanatta ezcümle şunları söylemiştir :
•Hidrojen bombası imâl etmek hususunda verilen karar atom e-nerjisinin kontrolü yolunda müessir bir sistem kabul etmek lüzumunu ortaya çıkarmış ve umumi efkârı bu mesele üzerinde meşgul olmaya sevketmiştir.
Maamafih, halli lâzım gelen meselenin âcil mahiyeti bizi muvakkat ve hayalî hal çarelerini kabule meylettirmemelidir. Ciddi bir kont-rola malik olmak elzemdir. Bu sahada vaat kâfi bir teminat teşkil edemez.
Baruh plânı ismi verilen Amerikanın atom kontrol plnı atom silâhları inhisarına dayanmamaktadır, bilâkis bu plânın tatbikile bu sahada inhisarın bertaraf edilmesi düşünülmüştür.
Dâvanın halli için, Sovyet Rus-yanın atom enerjisi komisyonuna dahil altı üyenin görüşmelerine iştiraki kâfi değildir. Rusyanın bu hususta ciddî müzakerelere girişmesi şarttır».
Sovyet Rusyanın 1947 senesi hazi-ranındanberi yeni bir teklif veya tavsiyede bulunmadığım söyleyen Ross, ilk Amerikan Plânının bilâhare muhtelif teklifler neticesinde bir hayli değiştiğini belirtmiş ve demiştir ki :
«Simdi plân bizce iyidir, buna rağmen onu daima gözden geçiriyor ve tekemmül ettirmek için gayret sarfediyoruz.
Birleşmiş milletler kurulunun bu hususta yaptığı en güzel hareket görüşmelere kapıyı açık bırakmak olmuştur».
Meclis köşesi;
DAVET
Basil Zaharoffun zengin fakat aşksız geçen hayatının safhaları
Adalet Komisyonu:
1 — Adlı Tıp Kanunu tasarısını,
2 — Hayvan hırsızlığının men’i kanunu tadilini,
3 — Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere 20/11/1950 pazartesi günü saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu?
20/11/1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Gümrük ve Tekel Komisyonu:
Türk tütünleri ortaklığı hakkın-daki kanun tasarısını görüşmek ü-zere 20/2/1950 Pazartesi günü saat 10 da;
İçişleri Komisyonu:
1 — Gümüşane Milletvekili Şükrü Sökmensüer ve Kars Milletvekili Akif Eyidoğan’ın köylere yardım fo nu tesisi hakkında kanun teklifini,
2 — İzmir Milletvekili Ekrem O-ran’ın tâbiyet muamelâtından alına cak harçlara dair 1260 sayılı kanunun sekizinci maddesini değiştiren 4151 sayılı kanunun birinci maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere 20/2/1950 Pazartesi günü saat 16 da;
Millî Eğitim Komisyonu:
Özel teşebbüs müstahdemleri kanun tasarısını görüşmek üzere 20/2/ 1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Ticaret Komisyonu?
21/2/1950 salı günü saat 10 da.
Ulaştırma Komisyonu:
Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Genel Müdürlüğü Memur ve hizmetlilerinin ücretlerine dair olan 2847, 3173, 4620 ve 5000 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına ve 2847 sayılı kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere 21/2/950 Salı günü saat 10 da;
IV Numaralı Geçici Dilekçe Ko misyonu:
20/2/1950 Pazartesi günü saat 10 da Meclis kitaplığında toplanacaklardır.
medi. 25 milyon dolarlık bir siparişle geri döndü.
Yirmi beş yıl intizar
Zaharoff, sevgilisi düşesi tam yirmi beş yıl bekledi. Zira, düşes evliydi ve kocası, tedavisi imkânsız bir cinnetle mustaripti. Kadın, ka-tolik olduğu için boşanmaya razı olmuyordu. Nihayet, yirmi beş yıl sonra mecnun dük öldü. Zaharoff, 72 yaşında iken, 55 yaşındaki sevgi-lisile evlendi, fakat düşes, izdivaçtan on sekiz ay sonra vefat etti.
Bu arada...
Bu arada, Zaharoff, faaliyetten kalmamıştı. Serveti o kadar müthiş rakamlarla ifade ediliyordu kİ, artık bu rakamlarla kimse ilgilenmez olmuştu.
Zaharoff, Birinci Dünya Harbinde müttefiklerin silâh müteahhitliğini yapmış ve gerek İngilizler-den, gerekse Fransızlardan nişan ve asalet unvanları almıştır. Birinci Cihan Harbinden sonra, Yunanis-tanda Venizelos ile uyuşarak ve İn-gilizleri de kandırarak, Yunanh-lan Türkiyeye saldırtan Zaharoff -I tur.
Bundan başka, bir müddet de Montekarlo kumarhanesini de i-dare etmiş ve bu işten de milyonlar kazanmıştır.
Akıbet?
İnsanları öldürmeye yarayan a-letleri satmak suretile milyonlar , kazanmış olan bu adamın bir tek . fakir tarafı vardı : Kalbi. Zaharoff . un ölen milyonlar karşısında titremeyen vicdanı, bir kere harekete gelmiş, Zaharoff, bir kere insan olduğunu hatırlayarak şevmiştir. Fakat kader, bu ölüm tüccannın yirmi beş yıl beklemiş olduğu sevgi-’ lisini kısa bir zamanca elinden alı-verince, Zaharoff, galiba vebalinin yükü altında, kolu kanadı kınk, Paris civarında bir sayfiye evine çekilmiş ve artık insanlarla bütün alâkasını kesmiştir. Qnu, arada sı-
- rada civardaki evlerin çocukları ile
- konuşurken görenler olduğunu söy-■ lerler. Zaharoff diğer taraftan, kilise, hastahane ve mektepler de yap tırmış, lâkin ne bu Hastahanelerde tedavi olanları ne de bu kiliselerde ibadet edenleri görmek istememiştir.
Yalancı, sahtekâr, insafsız bir ö-lüm taciri olan Zaharoff 1936 da öldü ve vasiyeti mucibince, müteveffa karısı Düşes’in yanına gömüldü. Lâkin mezar soyucular, Düşes’in pırlantaları ile birlikte gömülmüş olduğunu sanarak bir gece mezarı açtılar. Zaharoffun ve sevgilisinin cesetlerini, tıpkı bir zamanlar Zaharoffun satmış olduğu silâhların barut dumanı gibi, dağıttılar.
Zaharoff dolandırıcı'ıkla başlıyan hayatı müddetince milletlere silâh satarak milyonlar kazandı. Fakat hiç bir kadının kalbini kazanamadı. Cesedi de barut dumanı gibi rüzgâra savruldu.
Son günlerde, asrımızın en büyük silâh tacirlerinden biri olan Basil Zaharoffun hayatı hakkında bir kitap yazılmış olduğunu okuduk. Bu kitabı, Zaharoffun karısının yeğenlerinden biri yazmış. Bu muhterem tacir biz Türklerin meçhulü değildir. Zaten, Muğlada doğmuş, bizim ekmeğimizle büyümüş ve bize hayli silâh sattığı gibi, 1919 da Yunanlıların üzerimize saldırma sında da büyük ölçüde âmil olmuştur. Basil Zaharoffun hayatı hakkında yazılan kitaptan bahseden bir derginin, bu mevzuda neşrettiği bir makaleden en çok enteresan görünen parçalan naklediyoruz.
Ölüm taciri ve Avrupanın en esrarlı şahsiyeti :
Zaharoff, bidayette küçük işlerle uğraştı. Hatta bir zamanlar, İstan-bulda itfaiye neferliği ettiğini söyleyenler vardır. Sonradan kralları tahtlarından indirecek, harbler çıkaracak, türlü entrikalarla milyonlar kazanacak olan bu adam, doğduğu zaman, ailesi malî müzayaka içinde bulunuyordu. Genç Zaharoff, iş görebilecek bir yaşa geldiği zaman, zekâsı sayesinde, İstanbullu zengin bir Rum tüccarın dikkatini çekti. Bu adamın tavassutu ile çeşitli işlere girip çıktı ve müteaddit lisan öğrendi. Bu lisan bilgisi, sonraları Zaharoffun çok işine yarayacaktır. Nitekim, delikanlının dur madan ilerlediğini gören Rum tüccar, Zaharoffu kendi müesseseslne aldı. Müessese, Zaharoffun buluşları ve teşebbüsleriyle birden bire kalkınıverdi. O zaman, İfestidi adını taşıyan Yunanlı tüccar, yapılacak işler üzerinden Zaharoffa hisse vermeyi vadettiyse de bu vadini yerine getirmedi.
İlk darbe
O zamanlar, yirmi iki yaşında bulunan Zaharroff, patronunun bu haksızlığı karşısında hareketsiz kal madı. Kendi hakkı olduğunu iddia ettiği bir kaç bin lirayı müessese-sinin kasasından bizzat tahsil etti, yani çaldı ve hiç kimseye haber vermeden Londraya kapağı attı. Zaharoff, servet ve şöhrete erişmek için en kısa yolu seçmiş olduğunu zannediyordu. Nitekim bu kısa yola devam ederek Londra’da âşık olduğu bir genç kızla evlenmek için kendisini bir Rus prensi olarak tanıttı. İsmine bir takım ilâveler yaptı ve nihayet meramına ererek, 14 Ekim 1872 de, genç ve güzel bir kız olan Emily ile evlendi. Fakat, mesut günler çok sürmedi. Çünkü, basın bu mesut izdivacı uzun uzadıya yorumladığında, polis şüpheye düştü. Zaharoffun bir hırsız ve dolandırıcı olduğu, İstanbul hâdisesinden başka daha bir çok suç itti-hamları altında bulunduğu meydana çıktı. Açılan dâvada Zaharoff, çok mahirane bir müdafaa ile suçun büyük kısmını üstünden ‘atarak, nisbeten hafif bir suçu kabullendi ve hafif bir ceza giydi. Bu a-rada, annesini ve babasını kaybeden Zaharoffun genç karısı Emily’nin hizmetçilik etmek zorunda kaldığı ve yağ kızdırırken vuku bulan bir kaza neticesinde öldüğü haberi şayi oldu. Falhaklka, Zaharoff, hapiste on parasız bir vaziyette idi.
Ölüm tacirinin ilk mühim işleri
Zaharoff, hapisten çıktıktan sonra tutunamayacağını anlayınca, A-tinaya geldi. Orada Sukuludis adın da nüfuzlu bir siyaset adamiyle tanıştı. Sukuludis, Zaharoffun zekâsına ve güzelliğine hayran kalmıştı. Bu genç dostuna durmadan iş a-radı ve buldu. Zaharoff, 1877 de ilk defa olarak cephane ticaretine girdi. Temsil ettiği firma Nordenfelt adını taşıyordu.
Zaharoff, firmasının yapmış olduğu yepyeni bir deniz altı gemisini kendi memleketine yani Yu-nanistana sattı. Bu suretle de adeta millî bir kahraman kesildi. Fakat Zaharoffun millî kahramanlık vesaire gibi tabirlerle pek alâkası yok tu. Yunanistana deniz altı gemisini sattıktan sonra doğruca Türkiyeye geldi ve Yunanlıların deniz altı satın aldıklarını buna ancak yine denizaltı ile karşı konulabileceği id-disile Osmanlı İmparatorluğu Hükümetini ikna ederek bu hükümete-de denizaltı gemisi satmak çaresini buldu.
Bazil Zaharoff
Makineli tüfek ticareti ı
Zaharoff 1886 da Viyanada, Avus-turyaya mitralyöz satabilmek meselesinde Maximlerle rekabet halinde bulunuyordu. Maxim tüfekleri, Zaharoff un firması tarafndan i-mal edilen tüfeklerden çok üstündü. Bununla beraber, Zaharoff, ken di tüfeklerinin daha kullanışlı olduğuna Avusturya Hükümetini i-nandırarak, külüstür silâhlarını satmanın çaresini buldu. Bu vaziyet karşısında Maxim firması, Zaha-roff’un iktidarını teslime mecbur kalmıştı. Nihayet bu firma, Zaha-roff’un sayesinde, 1888 de Norden-feldt ile birleşmek zorunda kaldı. Bunu takip eden senelerde, Zaha-roff’un Avusturya’ya ve diğer mem leketlere çok miktarda silâh sattığını görüyoruz.
Korkutma siyaseti
Zaharoff, pazarlıklarını muvaffakiyetle neticelendirmek için, korkutma siyasetinden her gün biraz daha geniş ölçüde faydalanmaya başladı. Rusya’ya, Türkiye’ye silâh sattı. 1897 de Nordenfeldt - Maxim firması İngiliz Vickers firması ile birleşti ve Zaharoff, bütün Avrupa kıtasında bu firmanın mümessilliğini üzerine aldı. Bu tarihlerde, Zaharoffun milyonlar kazandığını görüyoruz.
Zaharoff, bu işlerle meşgulken aşık oluverdi. 1898 de Amerika - İspanya harbi baş gösterince, silâh taciri derhal ispanyaya gitmişti. Orada genç ve güzel düşes Marche-na’yı gördü ve ilk bakışta vuruldu. Bununla beraber, işleri ihmal
Tito Batıya meydan okuyor
Polonya yeni kararlar aldı
uu.(~.e ve prensiplerde Amerikan siyasetinin bariz bir sertleşme kazandığı malum bulunduğuna göre; çok kere siyaseti pek uzaklar-mantığa müsteniden denebilir ki, ‘~,jrika. Sovyet Rusya ile başa Jaş veya mahdut bir kadro dahilinde atom enerjisinin kontrolünü müzakereye yanaşmıyacaktır. Beynelmilel kontrol usulüne de, bilindiği gibi, Rusların itibar etmedikleri gözönünde tutulursa, bu işde ümit yoktur, deyip kurtulmak belki de en kestirme yoldur. Bununla beraber, bu hüküm ve karann insanlığın hayatını yakından ilgilendirdiğini ve silâhlanma yarışının, bilhassa atomik silâhlar üzerindeki rekabet ve tefevvük gayretinin insanlığı tarihin en büyük felâketine sürükleyeceğini düşünenler, bu kestirme hfükümdan tevakki ederek, zaman zaman uzlaştırma, barıştırma, kontrol ve müzakere teklifleriyle ortaya çıkmaktadırlar. Bu teklifler haddizatında ne derece öğütmeğe değer insani mülâhazalara müstenit olurlarsa olsunlar, bunların bilhassa iki taraflı müzakere ve anlaşmayı telkin edenleri, esas gayelerinin meşruiyetinden şüphe ettirecek kadar sakat hal tarzlarıdır. Zira, bir an için, Amerika’nın milletlerarası kontrol prensibinden vazgeçerek Sovyet Rusya ile pazarlığa girdiğini farzetsek; bu, a-tom silâhlarının azaltılmasını veya müessir bir surette kontrolünü sağlamak şöyle dursun; aradaki iyi kötü muvazene unsurlarının ortadan kalkması, yani diğer devletlerin bertaraf edilmesi ile; büsbütün şiddetli bir yarışın başlamasına se* ' 'bip olacaktır. İki devin çatışması bu takdirde daha müthiş olabilir. Ayrıca, bu, dünyanın paylaşılması demek olur ki, Amerika, demokratik prensiplerine bağlı bir dev-sıfat ve haysiyetiyle buna asla a olamaz.
Fan dan takip etmek zorunda eriı mantığa müsteniden denet J Scvyct --
M® bas vc----------u:-
u; 1
İte
i D

.rul
lerf
( rt
Yopılacûk yardım hiç bir siyasî şart foşıyamoz
Londra Radyosu, 19 (Basın - Yayın) — Mareşal Tito dün akşam verdiği demeçte Miiletarası Bankanın Yugoslavya’ya vereceği kredinin geciktirilmesinden şikâyet etmiştir. Tito, bunun, Amerika'daki mürteciler tarafından ileri sürülen ve Yugoslavya’yı polis devleti olarak vasıflandıran yersiz bir zihniyetten ileri geldiğini söylemiş, İktisadî anlaşmaların siyasî şartlara bağlı olmasını kabul edemiyecekle-rini, Yugoslavya, beş yıllık plânını tahakkuk ettirmekte gecikse bile böyle bir şey kabul edemiyeceğini söylemiştir.
Tek parti sistemi
Belgrad, 18 (a.a.) — Adayı bulunduğu bir şehir olan Titovo - U-gitze’de dün akşam nutuk söyleyen Mareşal Tito ezcümle demiştir ki:
• Memlekette iki program değil, tek bir program vardır. Diğerleri sosyalizm aleyhindedir».
Tito bu sözleri söylemekle a-dayların yüzde 95 ini cemettiği söylenen Halkçı cephe adaylarından başka aday gösterilemeyeceğini ima etmek istemiştir.
Tito sözlerine şöyle devam etmiştir !
• İhtilâl, güç bir şeydir, biz onu asgarî fedakârlığa katlanmak su-retile yapmağa çalışıyoruz.
Batı ataşemiliterleri harekâtı takip ediyor
Londra Radyosu, 19 (Basın - aY-yın) — Polonya Hükümeti, Birleşik Amerika ve İngiltere’nin Deniz, Kara ve Hava Ataşeleri hakkında dün akşam yeni kararlar aldığını bildirmiştir. Kararlara göre, adı geçen ataşeler, Polonya askerî makamları ile münasebette bulunamayacaklar ve memleket dahilinde yapacakları gezileri, tahdide tâbi tutulacaktır.
Hindistan'ın ticaret münasebetleri
Yeni Delhi, 19 (GHH) — Hindis-tan Parlâmentosunun dünkü toplantısında Ticaret Bakanı Neogy bazı memleketlerle yapılacak uzun vadeli anlaşmalara temasla şöyle demiştir : «Birleşik Amerika, Afganistan, İran, Thailand ve Çekes-lovakya ile Hindistan arasında u-zun vadeli Ticaret ve dostluk anlaşmalarının yapılması için bu memleketlerle görüşmelerde bulunmaktayız. Son yıl içinde Hindistan hükümeti, Polonya, Macaristan, Finlandiya, Batı Almanya, Çekoslovakya, Avusturya, Pakistan ve Japonya ile ticaret muahedeleri imzalamıştır».
Yeni silâhlar
Vaşington, 18 (a.a.) — Dün resmî memurlar, hedefe sevkedilebilen 6000 kiloluk bomba ile, menzili 500 mil olan kendi kendine giden mermilerin, inkişaf ettirildiğini açıklamışlardır.
Hava kuvvetleri subayları bu yeni keşfin atom bombasına da tatbik edilebileceğini söylemişlerdir. Fakat bir emniyet tedbiri olarak, E-niwetok adasında yakında yapılacak olan tecrübe de böyle bir bombanın kullanılıp kullanılmıyacağı hususunda bir açıklamada bulunmamışlardır.
Haber alındığına göre, Birleşik Amerika Atom bombasının azamî ağırlığını 5000 kilo olarak tesbit etmiştir.
Kalkütada sükûn avdet etli
Yeni Delhi, 19 (GHH)’— Kalkü-tada bir kaç gündenberi devam etmekte olan cemaat kavgaları sona ermiş ve normal hayat avdet etmiştir. Bununla beraber bir tedbir olmak üzere geceleri devriyeler sokaklarda gezmektedir.
Hindistan Eğitim Bakanı Mevlâ-na Ebulkelâm Azad dün Kalkütaya gelerek şehirde bir gezinti yapmış ve vaziyeti bizzat tetkik etmiştir.
Bitlis'te C. H. P
çözüntü halinde
| Yüzlerce vatandaş D. Partiye geçti |
Serbest Fıkra
Bir ihtimal daha var!
Nihayet, atom sırrı da bütün diğer sırlar gibi ezeli ve ebedî değildir. Ve, atomu ellerinde bulunduranların, öldürmek için adama ihtiyaçları bulunduğu kadar, kendi hayatlarını temin için de yine ada I ma ihtiyaçları vardır. Bu dünyada nisbeten kısa denebilecek buhranlı devirler müstesna, herkesin herkese ihtiyacı vardır. Amerika, her meselede beynelmilel bir esasa dayanmakla bu hakikati ifade etmektedir. Artık silâhlar büyük, insan hayatları rakik bir hal almıştır. Mesele bütün insanlık çapında bir hal çaresi beklemektedir.
Amerika, Sovyetlerle başabaş müzakereye giremez.
Mücahit TOPALAK
Iran Endonezya'yı tanıdı
Tahran, 19 (a.a.) — İran dün Endonezya Birleşmiş devletlerini tanıdığını bildirmiştir.
LJ emen herkes, C. II. P. a-■ ■ dayları hakkında bir tahmin yapıp isimler sıralıyor! Ama, i-sabet var, yok! Gelin bir de ben size küçük çapta da olsa en kat’i adayları haber vereyim: Bence C. H. P. nin 465 adayı arasında muhakkak olarak yer alacaklar, bugünkü kabinede bulunan Vekillerdir. Bunda sizin de şüpheniz yoktur sanırım!
Öyleyse, ben bu büyük hakikate! vardım varalı da mühim bir çıkmazın içine girdiğimi de açıklıyayım: Şimdi gelin, sizinle gayet tarafsızca bir hesap yaparak konuşalım:
Yeni Seçim Kanuniyle her partinin kazanma ihtimali olduğu gibi kaybetme şansı da mevcut olduğuna göre farzedelim kî, Vekillerden biri ve meselâ Emin Erişirgil Niğde’den -Zonguidağa göre daha emin diye!- aday gösterildi. Gösterildi ama, (neyler-
E- Yazan : ■ —■
Sarıçizmeli
siniz ki) Niğde'den meselâ, Emniyet Umum Müdürü Gafur Soylu Milletvekili oldu da Emin Erişirgil seçilemedi!
Şimdi bir de bu ihtimalin, sade kabinede bir tek Vekilin değil de beş altı Vekilin birden başına geldiğini tasavvur edelim:
Bu vaziyette, 5 . 6 Bakan birden seçimde Milletvekili seçilemezlerse, hükümetin hali ne olacaktır? Anayasaya göre, Milletvekili olmıyanlar, Bakan da olamazlar. Şu halde bu beş Bakanın derhal kabineden düşmeleri icap edecektir. Bütün Milletvekilleri belli olup da Büyük Millet Meclisi teşekkül edinceye kadar, içişleri Bakanı, Adalet Bakanı, E-ğitiın Bakanı, Dışişleri Bakanı hattâ Millî Savunma Bakanı
kabinede mevcut olmazsa hükû-' met meşru bir teşekkül olacak mıdır? Hem bu Bakanlar, Devlet Bakanı veyahut Başbakan yardımcılığı gibi sonradan ekleme; olsa da olur olmasa da olur, cinsinden makamlar olsa hadi ne ise... Ayrıca ortada bir Anayasa meselesi var! Vaziyet böyle olmasa, hadi bu Bakanlan da se* _fiim propagandası için seyahatte farzedip işlerin yürümeyişine dahi kulak asmıyalıın.
İşte aziz okuyucularım! Ben bu çıkmazdan bir türlü çıkamıyorum!
Fakat bu ihtimal önümüzdeki seçimlerde tahakkuk ederse, Hürriyet gazetesinin eşsiz karikatürcüsü Sürurî’nin de vaziyeti çok güçleşecektir! Çünkü o, haftalık büyük karikatürlerinde, böyle beş Bakanı birden eksik ıbir kabine ile işini nasıl görecek-
Bitlis, (Hususi) — Bitlis Demokrat Partisi son günlerde felvkalâde bir şekilde bir gelişme kayıt etmiş ve kuvvetlenmiştir.
Hava şartları ve yollan kapanmış olması yüzünden ilçe ve köylerle irtibatın zorluğu göz önüne alınarak merkezdeki elemanlar faaliyetlerini Bitlis şehir halkı üzerinde teksif etmişler ve kışa girdiğimizden beri yüzlerce vatandaşın gönüllerini kazanarak Delmok-rat Partiye üye kayıt etmişlerdir.
C. H. P. burada çözüntü halindedir. Son günlerde bir çok kıymetli uzuvlarını Demokrat Parti lehine kayıt etmiştir.
Bu bir iki hafta içinde 200 e yakın üye kazanan Demokrat Parti önümüzdeki umumî seçimlerde muvaffakiyet şansının kendi tarafından olduğundan emin durumda bulunuyor.
Yeni kayıt olan üyelerden: (bunların çoğunluğu C. H. P. deln ayrılarak D. P. gelçmişlerdir.) Bir kısmının isimlerini aşağıya yezıyorum.
Refik, Ersan, îıfan Sönmez, Seyfettin Hamamcı, Mehmet Atok, Me cit Kitapçı, Rifat Zeydanlı, Salâ hattin Zeydanlı, Nihat Kazancı, Yu nus Bayraktar. İbrahim Bakırcıoğ-lu Cemalettin Çeriş, Aymet Susaf, Kemal Çiriş, Ferit Özdemir, Yaşar Ot ). Rıza Dalkıran, Fazıl Bozkurt, Kemal Çıvıktaş, Mustafa Haspolat, Cemil Demir, Kemal Kandırcı, Sait Haspolat, Fadıl Haspolat, Bahattln
Muşlu, Refik Haspolat, Şefik Ersan, Mustafa Çukurl, Necmettin Tınar, Samı Umut,, Haşan Çukurlu, Şükrü Pedik, Sısık Okumuş, Refik Sevim, Salih Kani, Mehmet Kuşoğlu, Ali Namlı, İzzet Haznadar, Celâl Şerbetçi, Selâhattin Ayyıldız, Tev-vik Aşuroğlu, Mirze Aşuroğlu, Musa Kumaş, Mazhar Olcay, Tevfik Karsu, Haşan Örnek, Cemil Yeter, Haşan Sağır, Nedim Tek, Ali Ha-zarcı, Şefik Güngördü, Nuri Kargı, Zekeriya Oğur, Celâl Gülmez, Ey-yup ete, A. Cemi Slmek, irfan Saygılı, Şaban Susam, Aydın Atok, Kâ mil İlbay, Mehmet Susam, Basri Ek mekçi.
Konyada D. P. nin yaptığı toplantı
Konya, (Hususî) — Konya Demokrat Parti mensuplarından kalabalık bir kitle Pazar günü parti binasında toplanmışlar ve Ocak ayın da Ankarada yapılan istişarj kongrede bulunan delegelerden izahat istemişlerdir.
Umumi arzu üzerine Fahri Ağa-oğlu, Ziya Barlas ve Kemal Ataman kongreden aldıkları intibaları ve seçimde partinin yapacağı işleri anlatmışlar ve sürekli alkışlanmışlardır. Bu arada il başkanı Fahri Ağaoğlu partinin Konya teşkilâtı -nın kuvvetli olduğunu ve faaliyetinin verimli olacağım da beyan etmişlerdir.
Sayfa: 6
BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
Jeoloji bilgilerinizi
Çekslovakyada manevî
Demirperdeden Haberler
Sultan Mehmedin rengi kül gibi oldu. Çehresinde bir damla kan kalmamıştı. Anî bir hiddete kapılarak Haşanın üzerine atıldı, iki omuzundan yakahyorak çılgınca sarsmağa başladı.
— 97 —
İlerlemek istedi. Fakat Zağanos paşa kolundan yakaladı.
Neredeyse bir boğuşma olacaktı. Fakat bu sırada Sultan Mehmedin gür sesi duyuldu:
— Bırak Zağanos, gelsin görelim...
Haşan, Zağanos paşaya aynı is-tihfafkâı- bakışla bakarak:
— Ben sana söylememiş miydim? I
Diyerek ilerledi.
Sultan Mehmet sert ve açık bir çehre ile sordu:
— Nereden geliyorsun?
— Bizanstan şevketlû hünkârım.
— Ne istersin?
Haşan şaşırdı. Padişahı böyle sert ve haşin görmeğe alışmamış-tı. Bundan evvelki görüşmesinde padişah ona dostça, hattâ arkadaşça muamele etmişti. Bu sert muamele onu şaşırttı:
— Bir şey istemem hünkârım.
— Ya bu telâşın sebebi nedir?
— Bizanstan çok acele çıktım hünkârım.
Sultan Mehmet kaşlarını çatarak sorduı
— Orada bütün Türklerin tevkif edildikleri doğru mudur?"
— Doğrudur hünkârım.
— Ya sen neden serbest bırakıl* din? Yoksa kaçtın mı?
Haşan gittikçe bunalıyordu. Kaçmıştı çünkü... Fakat bir Türk yiğiti kaçtım diyebilir miydi?
— Kaçmadım şevketlû...
Sultan Mehmedin eli hançerine gitti. İş gittikçe fenalaşıyordu.
— Söyle hain, neden kaçtın?
— Şevketlû... Kaçmadım. Size haber vermeğe geldim.
— Ben her şeyi biliyorum.
— Belki bilmiyorsunuz, diye düşündüm.
— Türklerin tevkif edildiklerinden haberim var.
— Daha başka şeyler de var hünkârım.
— Çabuk söyle...
— Kostantin, tevkif edilen bütün Türklerin kazığa vurulmasını emretti şevketlû hünkârım...
Sultan Mehmedin rengi kül gibi oldu. Çehresinde bir damla kan kalmamıştı. Anî bir hiddete kapılarak Haşanın üzerine atıldı, i-ki omuzundan yakalıyarak çılgın-* ca sarsmağa başladı:
— Söyle... Doğru mu söylersin?
Haşan, âdetâ dondu. Bu genç adamın adalelerinde bu kadar müthiş bir kuvvetin olacağını zannetmiyordu. Ona karşı koyamaz, elini kaldıramazdı.. O, bir Türk Sultanı idi.
Sultan Mehmet durmadan bağırıyordu:
— Söyle hain... Ne ç^edin? Bu söylediklerin doğru mudur?
— Doğrudur benim şevketlû hünkârım. Vatandaşlarım tevkif edildiği vakit ben de orada kalmak istedim. Ya beraber kurtulmak, veya beraber ölmek istedim. Fakat, sonunda hepimizin de ölüme mahkûm olduğumuzu anladım. Şevketlû hünkârıma koştum. Senin kudretin büyüktür hünkârım. Belki karar tatbik edil- 1 meden Bizanstaki Türkleri kurta rırsın diye düşündüm. Affet hünkârım. Şimdi emret, tekrar Bi-zansa gideyim, kolları bağlanan vatandaşlarımı kurtarmak için canımı feda edeyim.
Sultan Mehmedin eli hançerinden düştü. Bu saf ve temiz Türk « çocuğunun samimî oluğduna inan dı. Onun omuzlarım bıraktı.
Halil Paşaya döndü:
— Lala, şimdi olanı gördün değil mi? Derhal Bizansa harp ilân edeceksin.
— Şevketlû hünkârım, kulunuza bir tek cümle söylememe müsaade buyurulmuştu.
— Nedir lala... Yapacak başka bir şey mi var?...
— Derhal harp ilân etmiyelim hünkârım.
Sultan Mehmet yeniden hiddetlenmeğe başladı:
— Lala ...Ne söylediğini bilir misin?
— Benim şevketlû hünkârım. Yüz elli Türkün hayatı adına a-yaklarmıza kapanarak yalvlarıyo-rum. Derhal harp ilân etmiyelim.
Sultan Mehmet irkildi ve dikkatle Halil Paşanın yüzüne bakmağa başladı. Halil Paşa devam etti: :
— Benim sultanım. Derhal harp ' ilân edersek, her şey bitmiş olacaktır. Ve Kostantin bu mel’unca kararını derhal tatbik edecektir. ( Kısa bir zaman için tehir edersek siyasî yollardan belki bu masum vatandaşları kurtarmak mümkün ı olur.
Sultan Mehmet, derhal hakikati anladı:
— Hakkın var lala... O halde 1 çabuk teşebbüse geç... Sevgili te- ; baamızı kurtaralım ve __________
Sultan Mehmet sustu. Gözleri uzaklara dalmıştı. Kimbilir, bir türlü başlayamadığı İstanbul muhasarasının müstakbel safhalarını mı düşünüyordu? Vezirler, bu muhteşem sükûtu sona kadar beklediler.


Asabiyetten dişleri birbirine geç; miş olan Sultan Mehmet:
— Lala... Daha fazla bekliye-mem. Bu işi bir an evvel bitir.
Diye bağırdı. Halil Paşa saygı ile eğilerek gern çekildi. Ve alelacele Bizans Başvekili Grandük Notarasa, vaziyeti bütün vuzu-hiyle anlatarak imparatoru böyle çılgınca bir maceradan vazgeçirmesini tavsiye eden bir mektup gönderdi.
Kostantin yola geliyor
Tevkif edilen Türklerin kazığa vurulması kararı üzerine Kostan-tinin meclisinde fırtına kopmuştu... Bilhassa Notaraş, bu kararın tatbik edilmemesi için bütün kuvveti ile çalışmıştı.
Kuvvetli ve mağrur düşmanı karşısında aczinden dolayı ne yapacağım şaşırmış olan Kostantin, mecburen gerilemiş ve istirahat etmek üzere hususî odasına çekilmişti.
Kostantin çekildikten sonra saray erkânı arasında müthiş bir bo-| ğuşma başladı.
Bir tarafta Franzes, diğer taraf ta Notaras vardı. Franzes ve taraftarları, artık bu keşmekeşten )kurtulmak istiyorlar, bir an evvel - ''Türklerle münasebatı kesip ne o-lacâksca olsun diyorlardı. Notaras ise'tamamen bu fikrin aleyhinde idi.' O. Türklerle münasebetlerin kesilmesini, Bizans için en büyük felâket olarak tasvir ediyordu.
Saray erkânı da ikiye ayrılmıştı.
— Hiddetle verilen kararlar daima tehlikelidir. Çok düşünmek lâzımdır. Ve iki tarafın kuvvetlerini hesaplamalıyız.
Franzes cevap verdi:
— Bu muhasebeyi kaçıncı defadır yaptık... Ne faydası oldu muhterem Grandük?.
—Şu faydası oldu ki, bugüne kadar Türklerle harbe girişmedik.
— Zillet ve meskenet pahasına değil mi?
— Bir vatan her vakit kuvvetle kurtulmaz. Eğer kuvvet az gelirse, siyaset onun yardımına koşar.
— Sizin siyaset dediğiniz esaret mânâsına mı gelir?
— Milletlerin tarihinde her türlüsü olur Franzes... İcap ederse sen de, ben de esir olabiliriz.
— Hem siz mütemadiyen kuvvetlerin muhasebesinden bahsediyorsunuz? Şu tarihî surlarımızı tamir edersek, bin yıldır hiç bir kavmin ele geçiremediğl Bizansı, Genç Türk Sultanının zaptedebi-leceğine nasıl hükmediyorsunuz?
— Sultanın son faaliyetinden haberdar değil gibi görünüyorsunuz.
— Her vakitki masal..
— Keşke ben de şirin kadar vaziyeti penbe görebilseydim.
— Ben, her şeyi simsiyah göstermediğim için Allahıma şükrederim.
— Buradan kovduğumuz Macar (Urben) in ne olduğundan haberdar mısınız?
— Bir serserinin noksan olma-siyle fazla alâkadar olmam.
— Fakat Sultan onunla lüzumundan fazla alâkadar oldu.
— Bundan ne çıkar?
(Devamı var)
Çeviren: Nihod Olkekul
1 — Mermer nasıl bir kültedir?
a) Kalker, b) Silikat, c) Granit
2 — Hayat ilk olarak dünya üzerinde kaç sene evvel (başladı?
a) 1 milyar 500.000.000 sene evvel,
b) 1 milyon sene evvel, c) 10 milyar sene evvel.
3 — İkinci zamanın en büyük sürüngen hayvanı hangisidir?
a) Diplodoküs, b) Atlantosor, c) Brontosor.
4 — Australopitek hangi hayvandır?
a) Bir Pasifik Okyanusu maymunu, b) Eski bir insan fosili, c) İnsan ve maymunlar arasında (bir memeli.
5 — Arşeopteriks nedirb ?
a) Bir balık, b) Bir kurbağagil,
c) Bir sürüngen.
6 — Sima nedir?
a) İkinci zaman sonlarında küre üzerinde görülen ilk memelilerden biri, b) Mikaya benziyen bir külte, c) Küreiarzın bir tabakası.
7 — En derin deniz çukurunun derinliği kaç metredir?
a) 4810 metre, b) 10830 metre, c) 25.740 metre, d) 110.000 metre.
8 — Jeoloklar radyoaktif olaylardan hangi hususta faydalanırlar?
a) Yerin muhtelif tabakalarının yaşlarını tâyinde, ıb) Laboratuvar-larda, bazı metamorflk külte minarelerinin sentezinde, c) Petrol yataklarını araştırmakta.
9 — Jeotermik derece nedir?
a) Jerin merkezindeki maksimum sıcaklık, b) Yer altı sularının sıcaklığını izah edebilmek için bazı jeoloklar, tarafından ihdas edilen özel bir birim, c- Öyle ıbir derinlik ki bunun nihayetinde yerin sıcaklığı bir santigrad derecesi artar.
CEVAPLAR
ve İktisadî Buhran
7,81
ANKARA R A I) Y O S
KUBAT 1950 — PAZARTE!
M. S, Ayan. -5»
Müzik: Vals, Polka *vo Paso blejör (Fİ)
Haberle
Müzik:
Mlizlk: Ta
Hafif sololar (Pl). Tangolar (Pl).
Schubert - Si Bemol
(Yazar, Berlin’de ifa etmekte olduğu Çek Maslahatgüzarlığı ve Çek askeri heyet başkan vekilliğinden geçenlerde istifa edip İsviçreye gitmiştir. İstifasına sebep, mezunen memleketine döndüğü vakit, Çekos (

lar memleketi hakikaten idare etmektedirler. Bir ailenin bir ferdinin yüksek bir mevki işgal etmesi, diğer fertlerinin de yüksek mevki-leıe tâyini için kâfidir.
Ak: .ı kayırma siyaseti :
C.:miıurbaşkanınm 25 yaşındaki kızı ile Çek Komünist Partisi genel sekreterinin erkek kardeşi ehliyetsiz olmalarına rağmen hâriciyede yüksek mevkilere tâyin olunmuşlardır. Ziraat Bakan Muavininin ka rısı hiçbir tecrübesi olmamakla beraber radyodaki bütün siyasî neşriyatı idare etmektedir. Bu gibi misaller sahifelerce çoğaltılabilir.
Bütün bunlara rağmen, rejim çökmek tehlikesine maruz değildir. Ağır sanayilerdeki işçilerin büyük bir kısmı hâlâ hükümeti desteklemekte ve bir nevi munzam polis teşkilâtı olan işçi milisleri efradı onların arasından toplanmaktadır. Dikkate şayandır ki harbten önceki Çek komünistleri ya arka plâna atılmışlar veya partiden çekilmişlerdir, ve alt ve orta mevkiler 1945 ve 1946 da komünistliği benimseyenlere verilmiştir.
Komünist Partisinin merkez mekanizması harb senelerini umumiyetle Moskovada geçiren ve Sovyet-ler Birliğine körü körüne inanan bir avuç insanın idaresindedir. Bunların arasında mühim bir kavganın çıkması beklenemez, zira onlar kendi bekalarının birbirlerini desteklemelerine bağlı olduğunu bilmektedirler.
Rejimi ayakta tutan nihaî bir unsur da polis teşkilâtıdır. Polis teşkilâtı bugünkü rejimin devrilmesi-ı 2 mâni olabilirse de Çekoslovakya.;. ı İktisadî iflâsa sürüklemesini önleyemez. Böyle bir iflâs tahakkuk ettiği vakit, daha kuvvetli bir devlet — dış siyaset mülâhazaları bakımından istemese dahi — müflisin emvaline el koymak zorunda kalabilir.
nıemıeKeıınc uuııuugu vökii, \.en.u.-) ı lovakyada hüküm süren şartlar kar şısında duyduğu teessürdür).
Bugün Çekoslovakya, bütün İçtimaî bünyesini kemiren vahim bir . buhranın pençesinde kıvranmakta-. dır. Memleket iktisadiyatının dev-• letleştirilmösi ameliyesinin kaçınılmaz surette sebebiyet verdiği inki-talardan çok daha ileri varan bu , buhranın bugünkü hükümet sisteminde bir değişikliğe yol açmasına ihtimal verilemez. Hattâ, komünist tahakkümü altında bulunan haliha- ■ zır rejimin takviyesini dahi sağla-, yabilir.
Buhran iktisadi meselelerde bil- i hassa göze çarpmaktadır. Bugün Çe ’ koslovakyanın tekmil istihsali el- ı zem ham maddelerin kifayetsizliği 1 yüzünden inkıtaa uğramak tehlike- i sindedir. Bütün stoklar tükenmiş- ( tir, ve bilyalı yatak, maden halita- 1 ları, ve çelik istihsali için gerekli maddeler muntazam bir şekilde te- . min olunamamaktadır.
Bu fıkdanın bir sebebi Batı dev- ’ letleri tarafından Doğu Avrupaya 1 yapılacak ihracata konulan tahditler olmakla beraber çok daha mü- 5 him bir sebebi Çekoslovakyanın r bütün sınaî mamullerini Sovyetler 1 Birliğine ve sözde halk demokra- 1 silerine ihraç etmek zorunda bulun- ' ması ve buna mukabil ancak batı- t âan temin edebileceği elzem ham r maddelerin mübayaası için ihtiya- r cı olan dövizleri elde edememesidir, j Kara borsa ithalâtı : '
Bu şartlar altında, arta kalmış o- r labilen stoklar devamlı surette eri- f mektedir. Binaenaleyh, Çekoslovakya, ham maddeleri kara borsa p yolu İle satın almak zorundadır. I Tatbik edilen usul, aşağı yukarı c şöyledir : c
Zürihteki bir tüccar İspanyadan -bakır alır ve kendi bildiği bir yolla Batı Almanyaya ihraç eder. Orada bulunan bir ikinci tüccar aynı bakırı bir Çek alıcısına satar, ve o da bakırı Batı Almanyadan Çekoslo-vakyaya kaçırmak yolunu bulur. Neticede, bakırın fiyatı dünya piyasa fiyatlarına nazaran üç misli artmış olur. Halen karaborsa, Çe-koslovakyanın ert mühim ham mad de kaynağıdır.
Bu şartlar dolayısile Çekoslovak-yada istihsal hem azalmakta, hem de kalitesi bozulmaktadır. Çekoslo-vakyada çalışan işçilerin sayısı bir devlet sırrı olarak gizli tutulduğu i-çin elde güvenilir rakamlar mevcut değildir, lâkin işsizliğin de artmakta olduğu şüphe götürmeyen bir hakikattir.
Umumî bir işsizliğe hâlen intizar edilemez, zira ziraatta ve madenlerde hâlâ işçiye ihtiyaç vardır. İşsiz kalan fabrika işçileri, İçişleri Bakanlığının, yani, polisin kontrolü altında bulunan iş ve işçi büroları tarafından madenlere nakledilmektedir.
î)
ı Ziraat bölgelerinde, komünistler, çiftçiler için devlet tarafından tes-bit olunan istihsal normlarını şiddetle tatbik ettirmektedirler, Bundan başka, büyük ve küçük çiftçiler, kollektif çiftlik sisteminin ihdasından korkmaktadırlar.
1945 senesine nazaran bir çok bakımdan kötüleşmiş olan hayat seviyesi ve mükemmelen teşkilâtlanmış ve pek müessir bir polis sisteminin kurulmuş olması halk arasında ahlâkî bir buhran yaratmıştır.
Korku ve şüphe memlekete hâkimdir. Basın, hükümet görüşüne uymayan hiçbir iç veya dış haberi neşretmez. Ancak pek samimî dostlardır ki yabancı radyolardan işittikleri haberlerden veya bizzat rol oynadıkları hâdiselerden birbirine bahsedebilirler.
1 — Cilâlı gibi parlak bir vaziyete sokulmaya müsait olan bütün kalker kültelerine mermer denir. Beyaz veya değişik renklerde olur. Mermer üzerindeki leke gibi renkleri veren kalker içindeki renkli fosillerdir.
2 — En yeni bilgilere göre, ilk hayat ıbir milyar 500 milyon sene evvel başlamıştır.
3 — Bu, vaktiyle Şimali Ameri-kayı kaplayan bataklıklarda yaşamış olan Atlantozor’dur. Boyu kırk metre ve ağırlığı elli ton kadardır. Balinalar müstesna bütün kıt’alar-da yaşamış olan hayvanların en büyüğüdür. Diplodoküs 30 ilâ 35 ton ağırlığmdadır. Brontosor ise ancak 30 ton gelebilir.
4 — Ostralopitek, zoolojik karakterleri itibariyle insan tipine son derece yakın (bir maymun fosilidir. Bu, bilinen maymunların insana en çok benzeyenidir.
5 — Şimdiye kadar Bavyaradaki Solenhofen kalkerlerinde sadece iki nümunesi bulunabilmiş olan Arşe opteriks sürüngenlere en çok benzeyen ilk kuşlardandır. Parmakları, uzun bir kuyruğu, dişleri ve tüyleri vardır.
6 — Bugün, hemen hemen her ta-rafafta kabul edilmiş olan Suess'in hiptezine göre, Silikat ve Magnezyum kelimelerinin kısaltılmışı olan Sima küre-i arzın bir iç tabakası olup muhtemelen, en derin Okyanusların hemen altındaki tabakadır.
7 — En derin çukur, Pasifik Okyanusundaki Mindanaç çukuru o-lup 10.830 metre derinliğindedir.
8— Radyoaktif olaylardan, radyoaktif madenleri ihtiva eden kül-
| telerin yaşını tâyin etmekte faydalanılır ve bilvasıta bundan yerin
tahmini yaşı çıkarılır.
9 — Bu öyle ibir derinliktir ki bunun nihayetinde sıcaklık 1 san-tigrad derecesi artar, jeotermik derecenin kıymeti 33 metredir. Yani yaklaşık olarak 1 Km. derinliğe i-nildiği zaman sıcaklık 30 santigrat derecesi artar.
(Science set Avenir) den.
Polisin eline düşen her hangi bir kimse, kendisinden istenen her şeyi «itiraf» edinceye kadar dövülür ve işkence görür.
Polisin her devlet dairesi, fabrika ve müessesede ajanları vardr. Çek milleti, Gestapo usullerine altı sene maruz kalmiftır, ve bu, mizaçları üzerinde derin izler bırakmıştır. Şimdi de Çek milleti çok daha feci bir tethişle karşılaşmaktadır. Komünist tazyikine baş eğenler bir meslek veya maişet vasıtası sağlayabilirler; karşı koyanları ise ser’i veya tedricî bir ölüm bekler. Tahrikçi ajanlar ve muhbirler her tarafı sarmıştır.
Çek Anayasası bugün bir kâğıt parçasından ibarettir. Bir zamanlar Fransanın 200 aile tarafından idare olunduğu söylenirdi. Çekoslovakya-da bu sayı çok daha azdır, ve bun-
, Ta.:L
Ankara Askerlik Şubesi Başkanlığından 195e
Şubemizce kısa hizmetli, tam ehliyetli olarak askerliğine karar alınan Yedek Subay adaylarının sevkedilmek üzere 22 Şubat Î950 günü nü fus hüviyet cüzdanları ile beraber Şubeye başvurmaları ilân olunur.
(1036) (109)
Ankara Valiliğinden
Devair ve müessesatça 4751 sayılı kanun gereğince memur ve hizmetlilerin 1950 yılı yol vergisi Mart ve Ekim aylarında kesileceği ve memur olmıyan diğer yol vergisi ödevlilerinden de Mayıs ve Eylül aylarında tahsil edileceği ilân olunnur. (1062) - (111)
İSTANBUL RADYO!
20 ŞUBAT 1950 PAZARTESİ
12.57 Açılış ve programlar.
13.00 Haberler
13.15 Şarkı ve türküler (Pl).
13.30 Hafif öâ)e müziği.
14.00 Memleket türküleri.
11.15 Dana müzifci (Pl).
11.30 Çeşitli hafif müzik (Pl).
11.45 Frank Sinttlra’dan şarkılar (P)j
15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar.
18.00 Memleket türküleri.
18.20 Perihan Altındağ Süzeri’ ve türküler (Pl).
18.40 Saz eserleri
19.00 Haberler.
19.15 Sonatlar (Pi).
Ludwig van Beethoven.- Sonat I 18. Op. 31.
Çalan: Piyanist Claudio Arrau.
19.40 Girolomo Frescobaldi - Cass' «Toccota»- Blainville »Sonat ı-e t jör.»
Çalan: Viyolonselist Feyha Tal"
20.00 Müzeleri geziyoruz - Arkeoloji ! zesi. Hazırlıyan: Aziz Oğan.
20.10 Küçük Orkestradan melodiler.
20.30 Piyano ile caz parçalan (Pl).
20.40 Şarkı ve türküler.
21.15 Fasıl Heyeti Konseri. ' (■
22.00 Dinleyici istekleri.
(Klasik batı musikisi). Ij
22.45 Haberler.
23.00 Dans hıüziğit (Pl).
23.30 Programlar ve kapanış. »
i’der
Harikulâde bir maharetle yap-dığı bu işten sonra, Anakıraliçe odadan çıkarak başka bir yoldan, Grifon’un bulunduğu odanın kapısı önüne geldi ve kapıyı şiddetle açtı.
Gürültü üzerine uyanan Grifon hemen ayağa kalkarak Anakıra-liçenin önünde eğildi. Böyle vakitsiz ve anî ziyaretlere alışık olduğundan hiç bir hayret ve endişe eseri göstermedi.
Katerin, tatlı bir tebessümle ve gayet tabiî bir eda ile:
— Günaydın, Grifon. Oğlumu göreceğim, dedi
Ve cevap beklemeksizin, odanın kapısına doğru, odada adam bulunduğuna emin bir insan kanaa tiyle yürüdü, kapının önünde duran Grifon’u bir el hareketiyle kenara çekti.
Oda hizmetçisi, Kıraliçenin bu hareketine itaat etmedi. Önünde derinbir hürmetle eğilerek:
— Giremezsiniz, Madam, dedi. Kıral Hazretleri istirahat ediyor. Oda hizmetçisinin ehemmiyetle söy lediği bu sözler, Kiralın Luvar sarayından çıkmış olduğunu anlatmak için kararlaştırmış bir parola mahiyetinde idi.
Katerin, bu sözleri işitmeyi bek. lemiyormuş gibi küskün bir tavırla Ah! çekerek biran kadar dalgın durdu; üzün görünmüyordu. İçini çekerek.
— Kıral bu tehlikeli çıkışlardan, gezmelerden ne zaman vaz geçecek? dedi.
Grifon, ciddî bir eda ile:
— Kıral Hazretleri âmiri mutlaktır, cevabını verdi.
Katerin, gözlerinden yaşlar aka-
PAPAZ ÇAYIRI
Yazan•
Mlşel Zevako — Çeviren ) Ragıp Rıfkı
91
rak:
— Böyle beyhude yere kendini tehlikeye atmak başından büyük işlere girişmek... aman allahım!... diye inledi.
Gûya, bitkin bir hale gelmiş gibi Grifon’un kendisini karşılamak için alelâcele terk ettiği koltlığa yığıldı ve büyük bir teessürle:
— Onu odasında zannederek içim pek rahattı.... şimdi ise saraya dönünceye kadar yaşamıyaca-ğım artık... müthiş şey, delilik âdeta!... göreceksiniz başına bir felâket gelecek onun.... içime Öyle doğuyor benim.
Grifo'n, hafifçe omuz silkti. Fakat, ağzını açıp bir kelime bile söylemedi. Şüphesiz sadık hizmetçi, efendisinin harekâtını tenkit mahiyetinde cereyan eden bir muhavereye iştirâk etmek istemiyordu. Anakıraliçenin huzurunda, onun sözlerini cerh edecek mütalâalarda bulunması mümkün olmadığı için susmak suretiyle protesto etmeyi muvaffık bulmuştu.
Bu, şüphesiz, Katerin tarafından yapılan bu nevi teşebbüslerin ilki değildi. Maksadı, muhatabının hissiyatını tamamiyle öğrenmekti. İsrar etmedi. Zaten söylemek istediği şeyi söylemişti: Kralın delice tedbirsiz hareketleri tamir edilmez bir felâketi intaç edecekti. Sırası gelmişken şunu da söyle-
mişti: Eğer Kral, anasının sözünü dinlemiş olsaymış bu felâket asla zuhura gelmezmiş.
Amma, odadan çıkmadı. Bilâkis, hemen çıkıp gitmiye niyeti olmıyan biri gibi koltuğa daha ziyade gömüldü. Zaten Grıfon ile böyle lâ-ubalî bir surette çene çalarak kalması da ilk defa vaki değildi.
Ona, oğlunun nazik sıhhatinin icabettirdiği devamlı itinalar hakkında bir çok tavsiyelerde bulundu.
Bu sözleri söyliyen JCıaliçe değil, oğlunun sıhhatine candan endişe eden ana idi.
Gtifon onu hürmetkâr bir tavırla" ve dikkatle dinliyordu. Halinde ve simasında: Katerin’in, son derece mahir bir komedi artistinin - ki hakikatte kendisi de öyle idi kemâle ermiş sanat kudreti sayesinde yalandan izhar ettiği bu temennilere aldırıp aldanmadığına delâlet eden hiç br emare yoktu.
Anakıraliçe, br taraftan konuşuyor ve bir taraftan da bulunduğu odaya bitişik bekleme odasına doğru kulak kabartıyordu. O bekleme odasında Kralın oda hizmetçisinin adamları vardı ve Kralı görmek için nasıl Grifon’u evvelâ görmek lâzımsa oda hizmetçisinin yanına gelmek için de evvelâ bu hizmetkârların odasından geçmek
lâzımdı.
Katerin, o bekleme odasında hafif bir gürültü işitti ve saray müdürü tarafından gönderilmiş olan, uşağın gelmiş olduğunu anladı. Sevinçle hafif bir gülümsedi: Aptal uşak, yolda hayli gecikmiş ve kendisine verilen vazifeyi istenilen şekilde yapmıştı. Anakıraliçe de ounn bu gecikmesi sayesinde yapmak istediği İşleri tamamlamıştı.
Katerin ayağa kalktı ve tam bu anda kapı vuruldu. O’ bunu fark etmemiş gibi görünerek:
— Gecikmişim; saray muhafızları kumandanlarım odama çağırdığı unutuvermiştim işte... dedi.
Ve, Grifon’un gözlerinde bir şüphe izi sezmek istiyormuş gibi durdu ve izahat verdi:
— Bu kumandanların, Kral namına emir vermek salâhiyetini asla haiz olmıyan adamlar tarafından verilen emirlere körü körüne itaat etmekte olduklarını haber aldım. Oğlumu görmeğe gelişimin sebebi de budur. Onun sarayda olmadığını öğrenince pek müteessir oldum ve kumandanların odamda beklemekte olduklarını unuttum. Mademki, Frapsua burada değil ve pek mühim olan bu şeyleri de umursamıyor, o halde gidip onlara, bundan sonra yalnız
Kralın ağzından çıkacak veya eliyle imza ettiği emirlere itaat edeceklerini söylemek vazifesi bana düşüyor.
Bu sözleri söylerken, bunların Grifon’un üzerinde husule getirdiği tesiri görmek ve anlamak için gözlerini onun yüzüne dikmişti. Fakat, oda hizmetçisi hiç oralı olmamış ve gayet tabu bir tavırla:
— Böyle yapıldığı takdirde işler daha iyi ve daha yolunda cereyan eder.... diye Anakıraliçeyi tasdik etmişti.
içinden: .Hele sabret senin salâhiyetine mani olamıyacağımı sanarak doğruluğunu tasdik ettiğin bu emrin ilk kurbanı sen olacağını biraz sonra anlayınca nasıl bir kapana girdiğini göreceksin» diyerek hafif bir tebessüm etti.
Anakıraliçe odadan çıktı. İşlerin bu suretle cereyan etmiş olmasına pek sevinerek odasına gelince, çağırdığı zabitlerin orada kendisini beklemekte olduklarım gördü. Bunlar, şüphelerini uyandırmaktan korkmaksızın mümkün olduğu kadar uzun müddet yanında alıkoyduğu ve kendilerine tevdi edilen vazifeler hakkında uzun bir nutuk iradetti. Sonra, bundan böyle Kral tarafından tebliğ edilecek, onun kendi eliyle imza ettiği emirden başka kimsenin vereceği emre itaat etmemelerini tavsiye ederek onları savdı.
Bütün bu işler bitince, hafiye kızın gelip kendisine haber ver-iği andan itibaren tam yarım saatlik bir zaman kazanmış olduğunu memnuniyetle gördü le bir hesap yürüttü:
(Devamı var)
oznoaa
LÜZUMLU TELEFONLA
Yangın .............
Sıhhî imdat ........
Trenler ............
Hava Yolları........
Yataklı vagonlar
Su ânza ............
Elektrik
Havagazı ...........
Başkent Taksi ......
Yeni Güven Taksi....
Sizin Taksi ........
Merkez Taksi .......
Ersan Taksi.........
*
SİNEMALAR VB EĞLENCE YERLERİ
12
14
11
21
24
24
22
22
22
11
21
Büyük Ankara
Ulus
Yeni Park Sümer
(15031) :
(23432) :
(22294) :
(14040) :
(11131) :
(14072) :
(14071) : Filipin arslanı (1S846) : Ormanlar aralan1
*
NÖBETÇİ ECZANELF
Sağlık, Üniversite, Hayat
Sus CEBECİ
| TAKVİM |_
Hicrî: 1369 — Cemaziyel’evvel? J
Rumî: 1366 — Şubat;. 7
20 ŞUBAT 1950 — PAZARTESİ!
Ezani
Vasati
Sabah öeie İkindi Aksam Yatsı
YEMİ NEŞRİYAT:
Acı Hakikat e
Tamamiyle hayattan alman P ve şöy- romanın fiyatı 100 kuruştur. Bütic kitapçılarda bulunur. Karilerimi:’' tavsiye ederiz.
20 2 1950
ZAFER
TETKİKLER
Yunan Kültürü
AUSTİN in Meşhur Rekor Kırıcısı
CONVERTİBLE A 90 'ATLANTIC' Otomobili (Tenle ile örtülebilir)
^lk dinlerde güzel söz, musiki, raks ve şaraba verilen ehemmiyet
T arih ve Arkeoloji araştırmala- I p Ü TUZA 11 TÖkİH
1 rı ilerledikçe esaslı bir zihni- |____________________
yet değişikliği meydana gelmiştir. - -■ -
Öğrendik ki, şimdiye kadar kendi ' erkek hizmetçiler bulunurdu.
■ Tanrılara üç türlü kurban takdim edilmektedir. Bunlardan birini şarap, bira gibi içkiler, diğerini Ekmek gibi kuru gıda maddeleri, üçün, cüsünü de, koyun keçi ve sığır etleri teşkil etmektedir. (3)
Bu törenlerde şarabın çok kullanılmış olması da, Etiler zamanında dahi Anadolu topraklarının bol miktarda üzüm yetiştirdiğini anlamaktayız. Ve Diyonisos âyinlerinin ilk kaynağını da Eti'lerde görüyoruz.
kendine yetişmiş sanılan kültür ve medeniyetleri birbirine bağlı ve birbirinin içinden çıkmıştır.
Bütün devirler birbirilerine illet ve neticeler halinde zincirlenmiş o-lup dünyanın bugünkü hali, önceki hallerine bağlıdır. Hiçbir kültür’e, tek başına ve hiçbir tesir almadan yerden fışkıran bir kaynak gözü ile bakılamaz.
Mısır, Sümer ve Eti, Yunanlı'lar, Lâtin ve İslâm'lara; Lâtin ve İslâm dünyaları da Rönesans vasıtası ile Batı kültürüne ulaşır.
Milletler birbirileriyle münasebet halinde iken yekdiğerine karşı tesirlerde bulunurlar. Göç eden kavimler de kendi kültür kıymetlerini beraberlerinde getirirler ve yerleştikleri yerlerdeki topluluklara kendi kıymetlerini aşılarlar.
Güzel söz, musiki, raks, ruhlara rahatlık ve inanç veren vasıtalar olduğu için ilk din adamları tarafından kullanılmıştır. Esasen bütün ibadetler, bir nevi müzikli dram şekil ve mahiyetinde idi. Onun İçindir kİ, bütün ilkel cemiyetlerde saz ile, raks ile yapılan dualar tiyatro’-nun başlangıcı sayılır.
Sümer ve Eti din adamlarının ma betlerde yaptıkları âyinler, tanrıların hayatlarını temsil ederdi. Tanrıların yaşayışlarını temsil etmek, insanlara huzur ve saadet getirecek bir konu olarak ele alınmaktadır. Bilindiği gibi, Yunan tiyatrosu da Diyonisos'un hayatını temsil etmek suretiyle meydana gelmiştir. Diyonisos masallar da tanrının beyram-larıru anlatır. Diyonisos törenlerinde tanrısal bir çılgınlık ile dans edilir, bol bol şarap içilirdi. Ve böylece bütün âleme nüfuz eden ve hayat veren tanrıya yaklaşmak amacı görülürdü.
Mithologia ile meşgûl olan bilginler, Diyonisos'u Yunan tanrısı saymazlar. O, LOllmpos'daki Pan-teon'a cn sonra gelmiştir. Nitekim, Euripides, Diyonisos âyinlerini anla tan «Bakhalar. adındaki tragedyasında, şarap tanrısı Diyonisos’un Hellen ülkesine Anadolu’dan geldiğini söyler.
Bakhalar’da Diyonisos kendisini şöyle tanıtır: •— Ben Lidya’nm altın ovalarından geliyorum.
...........Bütün Asya (+)' ülkesini do-^^kjaştım. Orada korolarımı topladım. Dinimi, âyinlerimi öğrettim; şimdi kendimi Hellen’lere tanıtmak istiyorum.
..... Çiçekli Tmolos dağını ( + + ) bilirsiniz elbet; adını duymuşunuz-dur. Ben oradanım, vatanım Lid-ya’dır.» (I)
Charles Texiers de «Küçük Asya, kitabında şöyle der: .Yunanistan'ın mabutları, Yunanistan’a götürülmüş Mısır (Sümer, Eti) mâbutlarının istihalesinden ve şek-li âhır’a ifrağından başka bir şey değildir.
Yunanlı’lar bunlan kendi zekâlarına mal etmek için boş yere uğraştılar., Yine Ch. Texier ilâve ediyor: «Lidyâlı’ların musiki sanatları Yunanlılarca pak beğenilerek Lidya musikisi yalnız tiyatrolarda değil, hattâ dinî merasimlere kadar girmiştir.
Lidya rrftlsikisinin nağmeleri Yu-nanistana buradan (Anadolu’ dan) götürülmüştür.. (2)
Yunan kültürünü Anadolu'ya bağlayan zinciri son halkalarından biri eski bir Eti kitabesinde düşünceye sevkediyor. Konya Ereğli’sinin «------------------—, -.............-
İvriz kazılarında bulunmuş olan ve . ca yoktur, u sebeple soba kurmak bir ziraat âyini’ni temsil eden bir imkânı ortadan kalkmıştır. Soğu-Eti kabarmasında, hükümdar, ve- | ğun bütün şiddetiyle ortalığı kasıp rim ve bolluk tanrısının karşısında kavurduğu zaman, en büyük tahri-ibadet etmektedir. Tanrının elinde j bat burada olmuştur.
üzüm salkımları vardır. ------’ —
Diğer taraftan, Karakamış kazıla- olan -------,—________
rında meydana çıkarılmış olan ka- miştir. Gelen herşey açıkta, yazın bartmalarda çalgı çalan, raks eden, güneşin, kışın ise soğuğun emrine terkedilmektedir. Bu yüzden, müs tahsilin para ve aİın teri dökerek bir çocuk gibi yetiştirdiği sebze ve meyvalar burada tabiatın hırçın e-linde müdafaasız kalmıya mahkûm olmakta, ya donmakta veya kokmaktadır.
Hiç bir tertibatın olmaması yüzünden bu senek! anormal kıştan dolayı bir asker gibi, fedakârane çalışan bu vatandaşların her biri kendi gücüne göre on ile otuz bin lira arasında zarara girmiştir. Müs tahsilin kaybı da caba...
— Köle gibiyiz, bey... diyorlar... İyi zamanda 46 bin liraya çıkan bu dükkânlardan bir kısmının yandığını biliyorsunuz. Bu yüzden belediye 86 bin lira zarar ve ziyan aldı. Fakat yanan dükkânlara elini bile sürmedi. Tamirat masrafı bize ait, hem do kitraya da sayılmıyor! Çünkü, kendileri yaptırırlarsa bizim kunturatımız olduğu halde İha leye çıkarmak ve kim çok para verirse ona vermeğe mecburmuşlar! Bu haber bize verilince, zarar.mı-

( + ) — Asya’dan maksat, Anado lu’dur.
(+ +) — Tmolos dağı, batı Anadolu’da Manisa civarındaki Bozdağı-dır.
(1) — Eurlpides. Bakhalar. Çeviren: Saibahattin Eyüpoğlıı. Ankara 1944.
(2) — Charles Texiers. Küçük Asya. Cilt: 2. Çeviren: Ali Suat. İstanbul. 1340.
(3) — Dr. Mustafa Selçuk Ar. Etilerde Bahar Bayramı Törenleri. Ank. Üniv. D. T. C. Fakültesi dergisi. Cilt: 2. Sayı: 1. Ankara 1943
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRO'da
Dünyaca tanınmış
New York Metropolitan Operası Dramatik Sopranosu Mm. Florence Klrk Şubat Çarşamba saat 20 de P. Mascagni'nin
KÖYLÜ NAMUSU (Cavalleria Rusticana)
Operasında Santuzza rolünü Devlet Tiyatrosu Opera bölümü Sanatkârlarile oynıyacaktır. Ayrıca
R. Leon Cavallo'nım
22
PALYAÇO (Pagliacci)
Opera 2 Perde
Fiyatları Parter 5 ve 4 lira Balkon: 3, öğrencilere 2 lira Telefon: 10370
—— DOKTOR "iı
Hoyrünnisa AKaN
Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarım Pazardan maada her gün kabule başlamıştır.
Hamamönü, İnönü Bulvarı
No. 203. Daire 8. (280)
ŞEHİR İÇİNEDN
Niçin Kötü ve pahalı şeyler yiyoruz
★ (Baştarafı 2 ncide)
Bizde, her iş böyledir. Müdürlük binası kapıya tabelâ, yangın ihbar merkezi, bir çatı altında hapishane tertibi hücreler yapıldı mı, hâl binası tamam olmuş denilmiş ve bütün vatandaşlar, bunun, bu gayrı sıhhî yerin içinde icrai ticarete mec bur edilmiştir.
En mübrem ihtiyaç olan «su. maalesef burada yoktur. Dükkân sahibi, sebzelerini yıkayamamaktadır, dolayısiyle dükkânında temizlik ya pamamaktadır. Hiç birinin içinde ba
şarkı söyleyenlerden mürekkep bir sahne görülmektedir. Zinclrli’de bulunmuş olan bir diğer Eti eserinde de oturduğu yerde çalgı çalan bir adamın karşısında rakseden bir kadın görülmektedir.
Eti kabartmalarında görülen bu tanrı, Diyonisos'un Ata’sından başka bir şey olmasa gerek. Diyonisos’-un doğuşu hakkındaki efsane ve dini ibadetlerdeki dramatik unsurlar, Eti’lerin inanış ve âyinlerine aynen uymaktadır. Etiler’de musikinin ileri bir dereceye varmış olduğunu toprak altında çıkan vesikalar isbat etmektedir.
Eti’ler, Anadolu'nun yüksek yaylalarında uzun süren kış aylarından sonra bahan büyük bir sabırsızlıkla beklerlerdi. İyi ve uğurlu bir mevsim olan baharü Eti’ler, parlak törenler ile kutlarlardı. Tören, daima dinî bir kıymet vasfı taşıyan tapınak, orman, kaynak veya vâdide yapılırdı. Bu törenlerde çalgıcılar, şarkıcılar, sâkî, muhtelif tanrılara hizmet eden kadın ve
Böyle yerlerde, yapılması zarurî mahfen evvelden düşünülme-
) f
Türkiye İş Bankası
Tasarruf Hesapları 1950 İkramiyelerinden faydalanınız
6 ÇEKİLİŞ 6 EV 6 DÜKKÂN
Ve Çeşitli Para İkramiyeleri...
Önümüzdeki Çekilişler:
| 21 Nisan (Çocuk hesaplın için), 1 Haziran,
25 Ağustos, 31 Ekim, 29 Aralık
Lüks malzeme ile teçhiz edilen ve son derece emniyet ve sür'atle kullanılabilen A 90 modeli AUSTİN otomobilleri bu günkü otomobilcilikte size en büyük heyecanları yaşatırlar. Bu otomobiller Birleşik Amerika devletlerinde 7 gün içinde 11,850 mil mesafe katederek 63 Amerikan otomobili rekoru kazanmışlardır. Bu arabalar bugünün en mükemmel açık veya kapalı otomobilleridir.
A 90 MODELİNİN EVSAFI: Bu araba 88 fren beygir kuvvetinde olup motoru üstten süpaplı ve çift karbüratörlüdür. Direksiyondan vitesli olup kavisli siper camlı ve ön takımı antipantendir. Bu model ayni zamanda kapalı spor tipinde de temin edilebilir.
AUSTİN e
- güvenebilirsiniz
PARÇA ve SERVİS: AUSTİN servis teşkilâtı bütün dünyaya yayılmış olduğundan AUSTİN sahipleri gerek parça ve gerekse servis ve tamir hususunda AUSTİN'e güvenebilirler.
Bütün izahatı aşağıda adresi yazılı acentesinden hemen alabilirsiniz :
ARİF ALP
Karaoğlan - Ticaret Hanı Altı
ANKARA
THE AUSTİN MOTOR EXPORT CORPORATION L T D. BİRMİNGHAM ENOLAND
1
Türkiye Garanti Bankası A. 0. 1950 ikramiye plânı 100,000 Lira
200,000 Lira
Değerindeki Büyük Garanti Aparlımanı’nın
3 Dairesi
Her ay bir keşide
Mart Keşidesinde
Gördüğünüz bu güzel apartmanın (10) No. lı dairesi ve ayrıca 500 lira ile 25 lira arasında değişen 44 adet zengin para ikramiyeleri mevcuttur.
Atom eczahanesl
Oakridge, 19 (a.a.) — Cumartesi günü Oakridge fabrikasında îsotop merkezini ziyaret eden gazeteciler, bu büyük atom fabrikasında şimdi bir de atom eczanesinin bulunduğunu görmüşlerdir.
Atom bombasının imalinde kullanılan Uranium zirai, sınai, blolo-jik ve tıbbi sahalarda gittikçe genişleyen bir muvaffakiyetle tatbik edilmektedir.
Oakridge şimdiye kadar yabancı memleketlere çok miktarda iso-top vermiştir. İsotopların incelenmesine ve hazırlanmasına hasredilen lasının genişlemesile harice daha da çok isotop sevketmek mümkün olacaktır.
D.P. Yenişehir OcakBaşksnlığından
Ocağımıza kayıtlı üyelerin 21/2/ 950 salı günü akşamı saat 19 da Ye-şilırmak sokağı (Sarar ilk okulu ar kası) No. 8/3 deki Çankaya ilçe binasına gelmeleri rica olunur.
1 Haziran çekilişinde büyük İkramiyeler
Büyükada’da Köşk. Ankara’da Dükkân..
Dikkat:
EV ve DÜKKÂNLARIN İntikal ve Veraset Vergileri Bankamız tarafından ödenmektedir
(278)
■-
Ankara Telefon Müdürlüğünden:
Sayın Abonelere
1 — l/Mart/950 tarihinden sonra telefon paraları tahsildarlar eliyle alınmıyacaktır.
2 — Kendilerine ihbarname gönderilen veya telefon edilen abone-
lerin borçlarını P. T. T. merkezlerinden birine veya telefon müdürlüğü vaznesine vaktinde yatırmaları rica olunur. (103) (976)
ilân
Vakıflar Genel Müdürlüğünden:
i 50 yılı hayrat onarımlarına girebilmek için yeterlik belgesi almak isteyenlere
İdaremiz 949 Yılından itibaren yurdun her tarafında yaptıracağı cami, mescit ve bedesten gibi tarih i eserlerin tamir işlerini deruhde edeceklerde muayyen vasıflar aramayı ve bunlardan ehliyetli görülenlere yapabilecekleri işlere göre belge vermeyi kararlaştırmıştır.
Bu belgeleri ibraz etmiyenlere iş veıilmiyeceğinden belge almak istiyenlerin 15/Mart/950 tarihine kadar Genel Müdürlüğe sarih ikametgâh adresini de gösteren bir dilekçe ile müracaat etmeleri ve dilekçelerine aşağıdaki vesikaları eklemeleri ilân olunur.
1— Şimdiye kadar yapmış old ukları san’at eserleri tamir ve inşa işlerinin listesi ve bunlar için işi yaptıran makam veya şahıslardan alınmış bonservisler,
2— İyi durum kâğıdı,
3— Esnaf veya Ticaret Odası vesikası örneği,
4— Ruhsat ve ünvan tezkeresi örneği,
5— Altı adet fotoğraf ve 66 kuruşluk damga pulu,
6— 949 yılı için belge almış olanların ikişer adet fotoğraf ve 66
kuruşluk damga pulu ekliyecekleri bir dilekeç ile müracaat etmeleri kâfidir. (913) (95)
Satılık Sulu Ç filik
Ankaradan 60 kilometre uzakta, Bâlâ ilçesi çevresinde, şose kenarında 800 dönüm miktarında yeni yapılmış kârgır binalı sulu çiftlik satılıktır.
Tabakhane mahallesi Kevgir-li sokak No. 79 üst katta Sefer Oral’a müracaat edilmesi.
Bankamızda açacağınız 100 liralık bir hesap, Mart 'keşidesinde
Sizi, bu apartmanın bir dairesinin sahibi yapabilir.
Her 100 liraya ayrı bir kura numarası verilir.
YILIN ÜÇÜNCÜ KEŞİDESİ : 29. MART. 1950 i_
Samanpazarı As. Şubesi Başkanlığından: (1954)
1 — Şubemizde işlemini yaptıran kısa hizmetli tam ehliyetli okurlar 1 Mart 1950 tarihinde hazırlık kıtasında bulunmak üzere 25 Şubat 1950 tarihinde sevkedileceklerdir.
2 — Şevke tabi olanların 20 Şubat 1950 tarihinde şubede toplan -
maları.
3 — Şubeye baş vurmayanlar hakkında kanuni işlem yapılacağı i-
lân olunur. (1003) ■ (106)
zın çoğalmasına bakmadan, kendi işimizi kendimiz görmeğe mecbur olduk. Kırdık sardık, işte ismine dükkân dedikleri gözleri yeniden yaptırdık...
Dakikalardan beri dinlediğimiz ve gördüğümüz yürekler acısı şeyler üstüne, bunu da duyunca, hayretimiz ve teessürümüz bir kat daha arttı. Ve ne İçin kötü ve pahalı şeyler yemeğe mecbur ilduğumuzu
anladık!
Sıvalı paçalarımız, çamur içinde kalan pabuçlarımızla caddeye çıktığımız vakit, arkadaşlardan birisi:
— Balık baştan kokar, bu hâl işi de öyle, burasının kokmasına, vatandaşın zarara girmesine, bizim kötü şeyleri pahalı yememize ;e-bep olan şimdi meydana çıktı, dedi.
Dayanamadım: Yaşasın Belediye! diye bağırdım. II. Y.
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket İçi
28 Lire
a * 15 )
3 )

Memleket dışı
12 aylık 6 » 8 » 66 Lira 80 » 16 )
ZAFER’in hân Şartlan 1
.. 15 Lira
2. ve 3 üncü sayfada Sm. ... 4 )
8 )
6. ve 6. cı sayfada Sm
Doğum, Nlk&h, Nlean, ölüm ve
Movlût İlanları 6 eantlml gartlyle 16 lira. geçmemek
Devamlı İlânlar için hususî
tarife tatbik edilir.
Sahibi ve Başmuharirl MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerlni fiilen İdare eden Hikmet TAZICIOÖLI
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
’ EMNİYET SANDIĞl’ıun
Tasarruf hesapları ikramiyesinin 1950 yılı birinci çekilişi
1 NİSAN Tarihindedir
Bu çekilişin ikramiye tutarı:
1 TANE 5000
2 » 2500
3 » 1000
4 » 500
5 - 200
20 • 100
40 » 50 liralık olmak lizere
20.000 Liradır
------ —( ■ ---------------
l/Mart/950 tarihine kadar vadeli veya vadesiz olarak en az 50 lira yatıranlar veya o tarihte hesaplarında en aşağı bu miktar parası bulunanlar çekilişe katılırlar. Hesaplarında 550 lira ve daha fazla parası bulunanlar paralarının her 50 lirası için bir ve her 500 lirası için de ayn bir kur’a numarası alarak isabet ihtimalini fazlalaştırmış olurlar.
Hem taliinizi denemek, hem de paranıza vadeye göre yüzde 6 1/2 kadar yükselen faiz almak isterseniz hemen bir tasarruf hesabı açtırınız veya hesabınız varsa miktarını çoğaltınız.
ŞUBE ve AJANSLARI:
Merkez Müdürlüğü (Cağaloğlu).
Ankara, Bursa.
Eminönü, Beşiktaş, Kadıköy, Fatih, Pangaltı
(1055) - (110)
J
' 15.000 Liralık İstanbul’da Bir Villa Ayrıca: 5-000 Liralık ikramiyelere ORTAÇ Müessesesinden alacağınız Sürpriz Marka
Bir GÖMLEK ile sahip olacaksınız.
Her satın alacağınız gömlek İçin numaralı bir kart verilecektir.
SÜRPRİZ Poplin gömlek Hatlarımızı takdim ediyoruz
750, 780, 840, 990, 1075,
1200, 1300, 1380, 1440
Pijamalar: 1050 Kr.
Sayfa: 6
ZAFER
20 2 - 1950
G. Saray Fenerbahçeyi dün 2-1 mağlûp etti
Fenerliler, takımın yanlış tertibine ve for hatlarının beceriksizliğine kurban oldular
Fener, kendisini mağlûp eden golü en hâkim oynadığı sırada yedi
Maç(n Tenkidi
İstanbul, 19 (Hususî surette giden arkadaşımız Niyazi Sel bildiriyor) — Fenerbahçe takımı dün çok bozuk bir oyun çıkardı. Takımın teşkilindeki isabetsizlik Ibunda başlıca âmil oldu. Salâhattin’e Murada, hattâ Fikrete takımda yer verilmeyi# büyük bir hata idi. Sol hafta Nusret, sağiçte Mehmet Ali çok aksadılar. Erol, sağaçıkta pas alamadığından bir iş göremedi. Birinci devrede Ha-lit biraz iyi idi. Sağ Ibeke getirilmiş olan Hilmi topu çok havalandırdığından forvet ilerde top alamadı. Lefter ve Cemali de iyi marke ediyorlardı. Bu yüzden Fener forları her zamanki deplasmanını yapamadı. Ga-latasarayın birinci golünde Fener sol hafi Nusretln hatası büyüktü.
Galatasaray takımı çok canlı oynadı. Bilhassa Bülent ve Naci temayüz ettiler.
Hakeme gelince Galatasaraya olan penaltıda haklı idi. Fakat Fenere verdiği penaltıda, penaltıyı mucip bir hareket yoktu.
Fenerliler bu vaziyete göre Beşiktaştan üç puan aşağı inmiş oldular.
Niyazi SEL
Fenerbahçenin golü
Galatasarayın birinci golü
Galatasarayın ikinci golü
Moçın Tafsilâtı
İstanbul, (Radyo Röportaj) — İki ezelî rakip: Fenerbahçe - Galatasaray maçı başlamak üzere...
Havanın fevkalâde güzel olması dolayısiyle İnönü Stadyomu hıncahınç kalabalık. 20 bine yakın bir seyirci kütlesi her tarafı tıklım tık lım doldurmuştur.
Hakem Sulhi Garan. Takımlar sahaya çıkıyor. Evvelâ Fenerbahçeliler, başta Cihat olmak üzere sahaya çıkıyorlar. Müthiş bir alkış tufanı stadı inletiyor. Sıra Galatasaray’da, onlar da kaptanları Gün-düz’ü takiple sahaya çıktılar, alkışlanıyorlar.
Hakem para atışı yaptı. Fenerbah çe bu atışı kazandı ve deniz tarafındaki kaleyi aldı.
Takımlar:
FENERBAHÇE : Cihat Hilmi, Ahmet - Müjdat, Kâmil, Nusret -Erol, M. Ali, Cemal, Lefter, Halit.
GALATASARAY: Turgay Naci, Ruhi - Musa, Bülent, Doğan - fc-fendiyar, Muhtar, Gündüz, Muzaffer, Garbis.
Oyuna G. Sarayın vuruşu ile başlandı. Gündüz’ün pası Muzaffer’e, ondan da îsfendiyar’a kadar uzandı. Isfendiyar’ın ortası tekrar Gün-düz’e geldi. Sıkı bir şut, top avuta çıktı.
Fenerlilerin sağdan çektikleri a-vut vuruşunda top Erol’a kadar geldi. Erol sağdan G. Saray kalesine iniyor. Topu ortaladı. Halit yetişti. G. Saray kalesi önü karışıyor. Fakat kaleciye faul yapıldı. Fener a-leyhine faul.
Topu ortalarda Cemal yakaladı. Yalnız ilerliyor. Bülent yetişerek, faulla bu akını kesti. Halid’in firi-kik atışını Turgay güzel bir şekilde bloke etti.
Fenerbahçe oyuna daha hakim. Top G. Saray kalesi önünde oynanı yor. Isfendiyar ileriden gelerek topu aldı. Muhtara verdi. Ondan top Gündüz’e geçti. Nusret yetişerek akını durdurdu.
Oyunun 4 üncü dakikasındayız, yi ne Cemal topla ilerliyor. Halid’e pas verdi. Hakemin düdüğü ofsayt.
G. Saray sağdan İsfendiyar vasr tasiyle Fener kalesini yokluyor. 18 pas üzerinden sıkı bir şut çekiyor. Top avuta çıktı. Top ortalarda. F. Bahçelilerin ayağında, Cemal’e geldi. Cemal, Bülend’i atlatarak, kaleye iniyor. Karşısına Ruhî çıktı. 18 pas içersinde çarpıştılar.
Hakemin düdüğü penaltı.
Lefter çok sıkı bir şütle Fenerin golünü kaydetti. Dakika 10.
Santra yapılır yapılmaz Galatasaray hücuma geçti. Musa’nın pasını alan İsfendiyar topla beraber ilerliyor. 18 çizgisinin içinen topu ortaladı. Gündüz sıkı bir vuruşla beraberliği yaptı. Şimdi vaziyet 11.
Aradan bir dakika geçmeden karşı lıklı yapılan gollerle oyunun heyecanı artıyor.
Tekrar hücuma geçen Fenerliler soldan Halit vasıtasiyle C«. Saray (kalesine iniyorlar. Halit, Bülend’i geçerek topu Cemal’e verdi. Cemalin 2 metreden çektiği şütle top avu-ia çıktı. Bununla Sarı - Lâcivertli-
Haftanın Notları:
Şükrü-Bülent mes’elesi-Zengine ceza mı?- Maçlar neden tehir edilmiş ?.
— Şükrü, Bülent meselesi :
Bilindiği gibi 1948 yılında Lond-rada yapılan Türk - Yugoslav futbol maçında Fransız Hâkemi, Şük rü ile Bülendi kasdi faul yapmaları dolayısiyle oyundan çıkarmıştı.
Aradan bir buçuk yıl kadar bir zaman geçtikten sonradır ki, hâkemin raporu üzerine F.İ.F.A. bu futbolcularımıza ne gibi bir ceza verildiğini sormuştur. Zaman zaman tazelenen bu mesele, nihayet son defa, Fransız hâkeminin raporunun F.İ.F.A. vasıtasiyle Merkez Ceza Heyetine gelmesile son safyasını bulmuştur.
Şimdi, Merkez Ceza Heyeti Fransız hâkeminin raporunu inceleyerek, bu iki futbolcunun cezalandırılmasını düşünmektedir. Henüz Merkez Ceza Heyetine verilmiş kesin bir karar bulunmadığı için, Bülent ve Şükrü şimdilik takımlarında aynıyabilecek-lerdir. Bu konu üzerinde malûmatına müracaat ettiğimiz Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Aşır avaşır ise diyor ki :
Merkez Ceza Heyetinin Şükrü ve Bülent hakkında vermiş olduğu kesin bir kararı bulunmadığına göre, bazı gazetelerde Şükrüye 3 sene, Bülende de 1 sene ceza verildiği yolunda ki yazıları hayretle okumaktayım. Bu ha berin nereden ve kimin tarafından çıkarılmakta olduğunu da me rak etmekteyim.
Servet Zengin hakkında takibat mı yapılıyor
Şükrü ve Bülende ceza verilmesi hakkında F.İ.F.A. nın yaptığı müracaatı ilk defa, çarşamba gün kü nüshamızda bildirmiştik. O gün Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Federasyonlar Dairesi Başkanı Servet Zengin, Ulus Spor Yazarı Ferit Karslı’yı dairesinde ziyaret ederek bu sporculara 1 ve 3 sene olarak ceza verildiğini açıklamıştır. Bunun üzerine haber ertesi gün gazetede intişar edince, B. T. Genel Müdürü haberin nereden ve nasıl duyulduğunu merak etmiş, nihayet haberin Servet Zengin tarafından veril-
diğini öğrenince bir hayli asabi-leşmiştir. Haber aldığımıza göre, Beden Terbiyesine ait haberlerin sık sık mevsimsiz olarak ifşa etmekte olduğu tahmin edilen Servet Zengin hakkında ceza verileceği söylenmektedir.
Lig maçları neden tehir edildi.
Bu hafta da şehrimizde lig maç lan tehir edildi. Maçların tehirine sebep olarak sahada bulunan buzların sağlık noktai nazarından maç yapmayı imkânsız kıldığı gösterilmektedir. Halbuki dün öğleden sonra şehrimizde sühunet sıfırın üstünde 2 idi. Bu sıcaklık karşısında sahada buzun bulunmayacağı tabidir. Geçen pazar günü de bir göl haline gelmiş olan sahadaki sular temizlenmiş olsa idi, her halde dün maç yapmaic mümkün olacaktı. Diğer taraftan, bu maçların tehiri sahada buzlar n mevcut olmasından ziyade bazı kulüplerin arzusundan ileri geldiği söylenmektedir.
Kalesporun başarılı konseri .
Şehrimizin sevilen genç ve centilmen kulüplerinden Kalesporun cuma gecesi Yeni Sinemada tertiplediği konser başarı ile verilmiştir.
Olgun ve çalışkan idareciler e-linde geçen yıl birinci kümeye ter uğur emekleri geçen idarecilerini ve sporcularını tebrik ederiz.ç Reha Haftaya oynıyacak mı?
Bir ölüm suçundan dolayı mahkûm olan GalatasaraylI Reha bu fi eden Kalesporun bu verimli çalışmaları cidden takdire değer, bu mahkûmiyet müddetini tamamlı-yarak hapisten çıkmıştır. Bunun üzerine GalatasaraylI idarecilerin İstanbul Bölgesine yaptıkları müracaatta, Reha’nın sicil işinin bir an önce tamamlanmasını istemişlerdir.
İstanbul Bölge Müdürlüğünce yapılan inceleme sonunda Reha’nın mahkûmiyetinin futbol oynamasına mâni bir hal teşkil etmemekte olduğu anlaşılmıştır. Sicil işi de tamamlandığı takdirde Reha haftaya Beşiktaş'a karşı Galatasaray takımında eski yerinde oynıyacaktır.
Haydar ÖZAKMAN
ler mühim bir fırsat kaçırmış oldular.
Oyunun ilk 15 dakikasında Fener bahçe Galatasaray’a nazaran daha üstün oynuyor. Fener forvet hattı bugün nedense bir türlü anlaşamıyor. G. Saray müdafaası Fener akın larını sık sık ofsaytlarla kesiyor.
G. Saray hücumda, Gündüz’ün gü zel bir vuruşu, fakat top, Cihat’ın elleri arasında kalıyor. İkinci bir G. Saray akmında da lsfendiyar'ın şutu avuta çıktı.
30 uncy dakikada yapılan bir G. Saray hücumunda Kâmil Gündüzü faulle durdudu. Naci 25 metreden bomba gity bir şut çekti. Top Ci-hat'ın kolları arasından direğe çar parak avuta çıktı. Bu defa F. Bahçe mühim tehlike atlatmış oldu.
Fenerbahçe soldan Lefter vasıta-siyle G. Saray kalesine iniyor. Geri den Musa yetişerek, Lefter’i belinden tuttu. Bu şekilde G. Saray mühim bir tehlike daha atlatmış oluyor. Çekilen faul atışını Bülent u-zaklaştırdı.
Dakikalar ilerledikçe oyun daha heyecanlı oluyor. 35 inci dakikada yapılan bir Fener akınım bu defa Naci elle kesti. Firikik atışında G. Saray kalesi önü karıştı. Turgay zamanında bir çıkış yaparak topu yakalıyabildi.
Şimdi Sarı - Kırmızdılar ortadan Gündüz vasıtasiyle ilerliyorlar. Fakat Kâmil Gündüz’ün peşine takıldı ve topu alarak uzun bir vuruşla Erol’a verdi. Erol’un ortasına Bülent yetişerek, topu uzaklaştırdı.
Oyunun son dakikasındayız. Fenerliler soldan G. Saray kalesine i-niyorlar. isfendiyar yetişerek topu kaptı. Gündüz’e verdi. Ahmed’in müdahalesi ile top taca çıktı. Top Fener Kalesi önünde oynanıyor. Ha kemin düdüğü devre 1-1 berabere sona erdi.
ikinci devre
Oyuna Fenerlilerin vuruşu ile başlandı. Müjdat topu kaptı. G. Saray kalesine doğru uzattı. Bülent-in müdahelesi ile top Fener nısıf sa hasına düştü. Gündüz topla beraber ilerliyor. Kâmil faul yaptı. 35 metreden Ruhi’nin çektiği faul atışında Fener kalesi karışıyor. Ahmet yetişti. Uzun bir vuruşla topu Lef-tere geçirdi. Bülent’in Lefter’den kaptığı top tekrar Ahmet’e geldi. Ahmet’te Cemal’e verdi. Ruhi yetişerek topu îsfendiyar’a kadar uzattı. isfendiyar topu taça çıkardır.
Oyunun 3 üncü dakikasında Musa arada topu îsfendiyar’a verdi. Is-fendiyar topla ilerliyor. Ortaladı. Muzaffer’in güzel bir kafa vuruşunu, Cihat nefis bir şekilde bloke etti.
Cihat’ın degajı ile top Cemal’e geldi. Cemal’in pasını alan Halid ilerliyor. 18 pas içerisine girdi. Sıkı bir şut. Turgay yatarak fevkalâde bir şekilde topu çeldi.
Sarı - t âriverililer kat’î bir neti; ce almak arzusu ile takımlarında ufak bir değişiklik yapıyorlar. Lefter sağaçığa, Erol, sağiçi, M. Ali de santrafora geçtiler. Bu değişiklikle Fener forvet hattının hücum kabili yetini artırdı. Sağdan mütemadiyen G. Saray kalesine iniliyor. Fakat bu gün G. Saray müdafaasında çok gü zel bir oyun çıkaran Bülent tarafın dan bu akınlar güçlükle durduruluyor.
Oyunun 14 üncü dakikasındayız. Gündüz tek başına ortadan kaptığı topla Fener kalesine gidiyor. Peşine takılan Kâmil, 18 pas içerisinde bu tehlikeli akını faulle durduruyor. Penaltı. Naci sıkı bir şütle G. Sarayın ikinci galibiyet golünü yaptı. Şimdi G. Saray 21 galip durumda bulunuyor. Top bu sırada spikerin de burnuna çarptı.
Fenerliler mağlûbiyetten kurtulmak için çok çalışıyorlar. Müdafaanın da ileri oynaması akınları sıklaştırıyor.
29 uncu dakikada Halit’in müthiş bir şütünü Turgay uçarak yumrukladı. G. Saray muhakkak bir golden kurtulmuş oldu.
30 uncu dakikada Turgay bu defa Erol’un çok sıkı bir şütünü kurtararak alkışlandı.
Soldan hücuma geçen Sarı - Kır mızılılar topu sağ açağıa geçirdiler, lsfendiyar'ın kale önünden çektiği şütu Cihat kornere çıkardı. Fenerli ler mühim bir tehlike daha atlatmış oldular. Garbis’in çektiği korner a-vut.
Maçın bitmesine beş dakika var. Fenerliler Ahmet’i ileri alıyorlar. Cemal beke geçti. G. Saray kalesini sık sık sıkıştırıyorlar.
Sarı • Kırmızdılar son dakikalarda topu avuta atmakla vakit geçiriyorlar ve hakemin düdüğü ile maç G. Sarayın 2-1 galibiyetiyle sona e-riyor.
Dün Fenerbahçeyi 2—1 mağlûp eden Ga latasaray takımı
İtalyanları dün gece 7-1 mağlûp ettik
★ (Baş tarafı birinci de) I yan sarsılmış vaziyette. Cemal el- I açık davranıyor... aptı. Fakat hasmı minder' ense tecrübe ediyor. Ataklar daima Maç ortada de
bir kafa kaptı. Fakat hasmı minder' kenarına fırladı. Şimdi Halit güreşi süratlendiriyor. Inisyatif tamamiy-le Halid’e geçmiş bulunuyor. Bir kol kapmak niyetinde... Mütemadiyen saldırıyor. İtalyan müdafaada iken devre bitti. Berabere karar verildi.
Kur’ada İtalyan alta düştü. Şimdi. Halit üstte... Halit sağdan taktığı kleyi sol koluyla başını bastırarak takviyeye çalışıyor. Olmadı... Buna rağmen klede ısrar ediyor. Halit, bir ara anî bir savletle İtal-yanı belinden kavradı, sonradan kafaya tekrar bele geçti. Kolunu ileri doğru kaydırarak kleye tahvil etti ve fevkalâde bir hareketle İ-talyanı yarım köprüye getirdi. Devre bitti. İtalyanın ağzı kanıyor.
2 inci devrede Halit altta... İtalyan hiç bir oyun alamıyor. İtalyan ne yapacağını, nereden dalacağını şaşırmış, hattâ sendelenmiş bir halde. Devre böylece sona erdi.
Son üç dakika ayakta başladı. Halit sağ koluyla İtalyanın başına güzel bir kavrayış yaptı, fakat Fi-getti geri çekilerek kurtuldu. Halit hâkim ve fırsat kolluyor, elense lerle sarsıyor. Bu arada bir tutuşta İtalyanı yere savurdu. Fakat minder kenarında. Halk .haydi Halit. çığlıklariyle Halidi teşvik ediyor. Halidin hücumları devam ediyor.
Son dakika: Halit kuvvetli bir elense çekiyor. İtalyan minderin ortasından kenarına kadar savruldu. Gong ve devre bitti.
Halit, ittifakla galip...
2 inci Müsabaka
57 kilo: (Melih Eren - Lombar-di) — İtalyan elenselerle işe girişti ve kuvvetli bel hareketleriyle Melihi yere indirdi. Lombardi Melih’i kündeye kaldırdı tartıyor, köprüye getirmek istedi, muvaffak olamadı. Melih anî bir hamle ile ayağa fırladı. Güzel bir kafa kolla Lombardiyi bastırırken kendisi alta düştü, fakat oyun tazeliyerek Lombardinin üstüne döndü. Şimdi Melih üstte, sağ koluyla belinden kavradığı hasmını çevirmeğe çalışıyor. Fakat İtalyan ayağa kalkmağa muvaffak oldu. Karşılıklı elen-seler devam ederken Melih yine alta düştü. İtalyan künde yapmak istiyor. Tam bu sırada Lombardi kendi oyunu ile köprüye geldi, fakat kolayca kurtuldu. Ayağa kalktılar ve devre de bitti.
Hakemler Lombardinin galip olduğunu ilân ettiler. İtalyan maça ayakta devam etmek istediğini bildirdi. Oyun ayakta başladı. Melih hücumlarına devam ediyor. Çok süratli ve atak güreşiyor. Melih fevkalâde bir hücumla İtalyanı altına aldı. İtalyan köprüye gelmişti ki Melihin üzerine dönmeğe muvaffak oldu. Şimdi Melih yine altta, hasmının belden kavramalarına mâni oluyor. Bu arada Melih anî bir hamle yaparak Lombardinin üstüne döndü ve bir savuruşla Lombardiyi köprüye getirdi. İtalyan bariz bir favul hareketiyle köprüden kurtuldu. Bir ihtar aldı. Şimdi ikisi de ayaktalar. Güreş çok hareketli ve heyecanlı oluyor. Elense-ler devam ediyor.
Son dakika: Melih ters taraftan kafakol kaptı fakat dışarda... Müsabaka bitti.
Lombardi ittifakla galip.
3 üncü Müsabaka
62 kilo: (Cemal Öztürk - Grossi-ni) — Maç ortada devam ediyor. İki taraf da birbirini denemekle va- ] kit geçiriyor.
Cemal iyi oturtamadığı bir kaz- dar kaçtı, kanadı aldı. Hasmı savurmak sure- Son dak^«. m..
tiyle kaz kanadından kurtuldu. Ce- | ne kendini tuştan kurtardı. Devre iL-jnci bir kazkanadını aldı. Sol bitti.
Tevfik ittifakla galip...
5 inci Müsabaka
, ------ ------------------ 73 kilo: (Celâl Atik - Tessini) —
yan hakemleri haklı olarak Celâl hasmını tartıyor. İtalyan so-~ " kulamıyor. Celâl hasmını çökertme-
ğe çalışıyor. Muvaffak oldu. Çö-
Maç ortada devam ediyor. Celâl çok kuvvetli sarsarken mükemmel bir kaz kanadı oturtturdu, fakat kenarda... Ayağa kalktılar. Celâl hemen belden kavradı ve yere bastırdı. Italyan altta iken devre bitti. Hakemler berabere ilân ettiler. İlk üç dakika Celâl yerde. İ-talyan bir şey yapmak için uğraşıyor. Celâl adeta hasmı ile oynuyor, kasden açık veriyor... İtalyan bir ara saldırmak istedi. Fakat Celâlin bir kılçığiyle savruldu. Devre bitti.
Şimdi Celâl üstte... Künde hazırladı. aKldırdr... Hasım çabalıyor çöktürdü... Oluyor... Tuş... Ve o-yunun 10 uncu dakikasında Celâl Atik hasmını tuşla yendi. Bu iki akşamın ilk tuşu... Celâl halkın o-muzları üzerinde minderden indi-
6 inci Müsabaka
79 kilo: (Ali Özdemir - Maffei) Her iki hasım birbirini tartıyor.
Ali Özdemir fevkalâde bir kafa kol çekti... İtalyan anî olarak yere savruldu. Özdemirin çullanmasiyle hasmını yerden kaldırıp tekrar yere vurma-ıı bir oldu. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir aıj ve tuş...
Ali Özdemir rakibi İtalyanı 1 dakika 30 saniyede tuşa getirdi.
6 inci Müsabaka
78 kilo: (Adil Candemir - Horio) I t a ly a n bir kafakil darbesiyle Adili aşağı indirirken kendisi dönerek alta düştü. Fakat minder dışmda... Tekrar ayağa kalkarak minder ortasına geldiler. Adil fevkalâde bir kavrayışla minder kenarında bastırdı. Kalktılar. İtalyan ilk kafakolun aynını yapıyor, fakat yine alta düştü. Az sonra kalktılar. Adil hâkim güreşiyor.
Bu arada İtalyan yine yere indi. Adil mütemadiyen üstte çalışıyor ve kle tecrübeleri yapıyor. Adil sağ koluyla İtalyanı karnından kavramış sıkıyor. İtalyan güç durumda... Her an tehlikeli bir vaziyete düşebilir. Adil güzel bir kle taktı. Fakat bu sırada gonk çaldı.
Hakemler ekseriyetle berabere karar verdiler. Kur’ada Adil alta düştü. İtalyan Adile bir kravat taktı, fakat muvaffak olamadı. Bu sırada altta olduğu halde Adil fevkalâde bir kle ile İtalyanı tuşa getirdi. Fakat İtalyan orta hakemi o-yunu devam ettirdi. Deyre bitti.
Şimdi Adil üstte... Hemen bir künde aldı. İtalyanın uzanmasına rağmen kaldırdı. Fakat yine yayıldı. Adil baş üzerinde çalışmak istiyor.’.. Vazgeçti. Devre bitti.
Şimdi son üç dakika ayakta... A-dil güzel bir kaz kanadı aldı. Ba-kat savrulurken az daha fena bir duruma düşüyordu. Çevik bir hareketle hasmının üzerine döndü : Minder dışındalar... Ayağa kalktı-” ’ zan bir salto tecrübe eder-
Cemalde.
Devre böylece bitti. Hakemler İ-talyanı galip ilân ettiler. İtalyan ayakta güreşmek istedi. Müsabaka başladı. İtalyan bir kafakol denedi, kenara düştüler. İkisi de ortada a-yakta... Cemal, bel üzerinde çalışıyor. Bir ara hasmını kenarda bas-dırdı. Fakat orta hakemi olan İtalyan yine ikisini de ayağa kaldırdı. Bu bastırış ve ayağa kaldırış bir defa daha tekrarlandı. İtalyan durmadan kaçıyor. Cemal sağlı sollu çalışıyor. İşte bir kazkanadı aldı ve tam oturturken İtalyan bir savurma ile dışarı çıktı. Ortaya alındılar. Cemal belden kavradı İtalyanı altına almak üzere iken bunda muvaffak olamadı. Cemal fevkalcde güreşiyor. Italyanda bitkinlik alâmetleri belirdi. Cemal yine bir kazkanadı denedi, arkadan kuvvetli bir kol kaptı, bele oturtturdu. Italyan orta hakemi elinden geldiği kadar taraflı hareket ediyor. ,
Halkın protesto ıslıkları arka arkaya devam ediyor. HaHkem pasif çalıştığı için İtalyan güreşçiye bir ihtar verdi. Fakat maç da sona gelmişti. İtalyan mütemaldiyen müdafaada...
Son dakika: Cemal daha süratlendi, hasmını çökertti, minder dışına kaçmak istiyen hasmını çeke çeke ortaya getiriyor. İtalyan yarım bir köprüye geldi. Cemal de kendi kendine aynı tehlikeyi atlattı, devre bitti.
Cemal ekseriyetle galip...
4 üncü Müsabaka
67 kilo: (Tevfik Yüce - Granaio-la) — Tevfik Yüce daha gonk çalar çalmaz bir kafakolla hasmını yarım köprüye getirdi. Tekrar bir kol kaptı, fakat İtalyan buna mâni oldu. Oyun denerlerken Tevfik mükemmel bir kol kapmakla İtalyanı köprüye getirdi. İtalyan tam kurtulacağı sırada Tevfik bırakmadı tekrar köprüye geldi. Tevfik köprüyü kırdı, kırıyor, kırıyor... Fakat İtalyan savrularak dışarı fırladı, ancak kurtuldu. Ayağa kalktılar. Kalkar kalkmaz. Tevfik yeni bir kafakolla bastırdı. İtalyan yerden yere savruluyor. Bir ara kendini dışarı attığı sırada başı yarıl-dığını söyliyerek muayenesini istedi. Kan olmadığı anlaşıldı. İtalyan her halde dinlenmek istiyor. Ayak-talar. Tevfik yeni bir elense ile İ-talyanı tekrar altına aldı. Yüce fevkalâde güreşiyor1... İtalyan yerlerde. Devre bitti.
Hakemler ittifakla Tevfiği galip ilân ettiler. Tevfik ayakta maçın devamını istedi.
Daha ilk anda İtalyan yere indi. Tevfik bir künde ile İtalyanı bir köprüye daha getirdi. Misafir güreşçi bu amansız saldırışlara nasıl mukavemet edeceğini bilemiyor. 1 -
Bu tamamiyle bitkin güreşçi, dün ı lar- Italys akşam İtalyan hakemlerin malûm ken hemen Jıemen tuşa geliyordu, kararlariyle dünya şampiyonu Meh ; c'" met Oktav’a galip ilân edilen güreş çidir... Tevfik hasmının ensesini , bir tüllü bırakmıyor. Orta hakemi kaçak güreştiği için İtalyana bir ihtar verdi. İtalyan mütemadiyen geri geri kaçıp minder dışına çıkıyor. Tevfik kollarından tutup ortaya getirmeğe çalışıyor. İtalyan yine kaçmak isterken mindere düştü. Tevfik üstte. Bir künde aldı, İtalyan köprüde... Tuş olmak ihtimali var... Fakat İtalyan yine kaçarak savurarak kurtuldu. Tevfik yeni bir bel kavrayışla hasmını tekrar altına aldı ve İtalyan yine kenara
Son dakika* İtalyan bir rulman
mal ikinci bir kazkanadını aldı. Sol koluyla kafayı aldı. Tam bu sıra- | da Cemal kendi oyunuyla köprüye geldi. İtalyan olan orta hakemi ' bunu tuş olarak ilân etti. Bereket bunu kabul etmediler. Cemal mütemadiyen saldırıyor. Nitekim ar- e(_ vmUM. va-
kadan sarılan Cemal İtalyanı bas- kertti. Fakat İtalyan ayağa kalktırdı. Fakat devam ettiremedi. îtal- ' mağa muvaffak oldu. Celâl gayet
Fakat Adil bundan istifade edemedi. Aynı anda bir kafa kolla İtal-yanı tekrar altına aldı. İtalyan şimdi yerde kapanıyor. Adil üstte çalışırken gonk çaldı.
Adil Candemir ekseriyetle galip ilân edildi.
Son Müsabaka
Ağır siklet: (Salim Ünal - Fan-toni) — Salim derhal hamle etti. Fakat bu sırada oyun durdu. Salimin ayağına kramp girmişti. Kısa bir müddet tedavi edildi. Müsabakaya tekrar başladı. Salim hasmını bir çapraza aldı. Fakat kenara çıktılar. Salim hemen arkadan bir kol kaptı. İtalyan yarım köprüye geldi. Kalkmasiyle Salimin yeni bir kol kapması bir oldu. İtalyan köprüye gelirken Salim fevkalâde bir hareketle hasmının üstüne abandı. İtalyan sırtüstü yere yapıştı. Tuş. Dakika: 2.
Böylece Ankara takımı üçü tuşla olmak üzere İtalyanları 7—1 mağlûp ederek hem hakikî bir zafer kazandı, hem de İstanbul güreşçilerinin intikamını hakkiyle almış oldu ...

Comments (0)