SALI
21
ŞUBAT 1950
fili 1 —No. 298
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2 Posta KutusuJ 193 — /İNKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: 15619
Yazı işleri, idare ..... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
jVJamilja
Kadın mecmuasının 3«9 ncı |j sayısı geldi. NET KİTABEVİ
Meclisin dünkü toplantısı
Millî Eğitim Bütçesi de geçti, sıraBayındırlıkta Zeytinoğlu memleketin Bayındırlık sahasında bugünkü acıklı durumunu tebarüz ettirdi
Hatip, çeşitli tahsisatın sarfında, politik maksatların tahakkukunun birinci plânda nazarı itibara alınmasından acı bir lisanla şikâyet etti
Hâlen Pakistanda bulunmakta olan Türk Talebe Heyetinden bir grup yukarda Liyakat Ali Han’ın zevcesi ile beraber görülmektedir. Bu husustaki haberi ve diğer bir resmi 4 ncü sayfamızda bulacaksınız.
Büyük Millet Meclisinin bu sabahki oturumunda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin müzakeresine devam edildi. Millî Eğitim Bakam kürsüye gelerek Bakanlık bütçesinin tekniği hakkında izahat verdi ve ezcümle dedi ki :
■ Bu seneki bütçe geçen seneye nazaran n milyon lira fazlasiyle 176 milyon liradır. Bütçemizin sik-let merkezini maaşlar teşkil etmekte ve 137 milyon lira kadromuzda bulunan 55 bin öğretmen memur ve müstahdeme ödenmektedir. İlk öğretim 108 milyon, orta öğretime 27 milyon 900 bin, Teknik öğretime 23 milyon 700 bin, yüksek öğretime 5.900.000, üniversitelere verilen 21 milyon küsur ile bu miktar 28 milyonu bulmaktadır. Bütçemizde yüzde 1 artmağa karşılık hizmet inkişafı yüzde 10 artmıştır. Bu sene geçen seneye nazaran ilk okullara 150 bin fazla çocuk yazılmıştır. Köylerdeki 5 sınıflı ilk okulların adedi iki senede 5 bin artmıştır. Sanat okulların açılması dolayısiy-le orta ve liselerde talebe sayısı a-•fc (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Ahlâk krizini önlemek için
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
Ticaretin serbestisine doğru Gümrük tavizleri yapılacak maddeler
İstanbul Bölge sanayi birliği başka nı Hilmi Naili Barlo, Şaklr Zümre ve diğer iki mütehassıstan mürekkep bir Sanayi Heyeti dün sabah öğleden sonra Merkez Bankası Genel Müdüriinün Başkanlığında bir toplantı yapmıştır. Yukardaki resim bu toplantılardan bîr sahneyi tesbit etmektedir, anayicilerln yabancı krediden ne şekilde istifade edeceklerine dair olan bu toplantılar bir kaç gün devam edecektir.
3üyük Millet Meclisinde Milli Eğitim bütçesi müzakere edilirken, bir milletvekili, mekteplere ahlâk dersi konması hakkında bir teklifte bulundu. Bu, doğrusu çok yerinde ve güzel bir tekliftir. Çocuklarımıza en mukaddes mefhumlardan biri olan ahlakı, ta ilk mektep sıralarında bir ders halinde öğretmemiz, ve bunun üzerinde titizlikle durmamız gerektir. Son zamanlarda hakikaten ahlâk bütün dünyada olduğu gibi memleketimizde de büyük bir kriz geçirmektedir. Bazı çocuklarımız yalnız vcidanın emri altında neşvünema bulan yüksek hislerle yetişmek im kânından mahrum kalmışlardır. Küçükten büyüğe karşı bir saygı yoktur; lâübalilik almış yürümüştür. Hele tahsil seviyesi,aile terbiyesi müsait olmıyan insanlarda terbiye buhranı küstahlığa kadar ileri varmaktadır.
Münazara, münakaşa adabı, ve hattâ konuşma usulleri bile çok defa yerini ipe sapa gelmez hareketlere bırakmıştır. Cemiyet, böylece dolu dizgin korkunç bir serbestliğe, hattâ ıbir boşluğa doğru gitmektedir.
Zaman zaman hepimiz düşünürüz: Nerede o eski, efendi, çelebi insanlar? Ahde vefa, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, düşküne şefkat, fakire merhamet ne oldu?.. Büttin bu güzel geleneklerden bir kısmı bugün muhafaza edilmiş olsa bile yarın ne olacağını biliyor muyuz? Bunun sonu neye varacak?..
Evet, üzerinde titiz davranıp düşünmemiz lâzımgelen en mühim meselelerden biri budur. Ve biz eminiz ki, terbiye sistemlerimize biraz İhtimam edilse, ve nihayet orta yaşlılar, veyahut yaşlılar küçüklere imtisal nümunesi olmağa çalışsalar bu iş kolaylıkla bir düzene girmese bile hiç olmazsa daha vahim bir hale sürüklenmez. Fakat nedense bu mühim mevzu bir müddettenberi başıboş bırakılmış, ve ihmal ve kulak asmamazlık bizi, istikbalde belki bugünkünden de çok daha üzücü olması muhtemel bulunan bir derbederliğe doğru götürmüştür.
Onun için derhal tedbirlerimizi almak gerektir. Mekteplere ahlâk dersinin konması, şüphesiz çok iyi bir şeydir. Fakat acaba kâfi midir? Pek zannetmiyoruz.
Biz, asıl gayeye erişmek için memleketin umumi bünyesini esaslı Ibir surette kalkındırmağa mecburuz. Bu ise, iktisadi ve sosyal bir inkılâpla olur.
Bir yerdeki çocuklarımız, seneler-denberi mütemadiyen seçimlere hile ve fesat karıştırılması ihtimalini
: duyarlar; ve büyüklerin buna maal-I esef âlet oldukları şüphesini işitir-' 1er. Şahsi menfaatler veya zümre menfaatleri için ibaskı yapıldığını duyarlar, orada nasıl derhal her türlü tehlikeden salim bir içtimai ahlâk kurulacağını iddia edebiliriz?
Bir yerde ki, vatandaşlar, siyasi fikirlerinden dolayı, işlerinden u-zaklaştırılır, ekmeğinden edilir, hattâ şüphe üzerine bin bir türlü tazyik altına alınır, ve çocuklarımız da bunu duyarlar, bilirler, ve hattâ babalarının annelerinin çektiklerini görerek bizzat bunun acısını his-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Muhtemel liste dün neşredildi
Ankara, 20 a.a. — Dışişleri Bakanlığından tebliğ edilmiştir :
Dünya ticaretinin % 80 ini temsil eden memleketler arasında -Gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması» namı altında bir anlaşma aktedilmiş bulunmaktadır. Mezkûr anlaşmanın esas gayesi anlaşmaya dahil olan memleketler arasında birbirleri lehine gümrük resmi indirimleri sağlamak ve ticaretin serbest şartlar altında cereyanına zemin hazırlamaktır.
Hükümetimiz de bu anlaşmaya katılmaya dâvet edilmiştir. Anlaşmaya katılabilmek için âkid devletlerle müzakerelerde bulunularak hangi maddeler üzerinde gümrük resmi tavizleri yapacağımızın ve bilmukabil diğer devletlerin bizi ilgilendiren hangi maddeler üzerinde gümrük resmi tavizleri yapacaklarının tesbit edilmesi icabetmekte-dir. Müzakereler 1950 senesi Eylül ayında başlıyacak ve hükümetimiz
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
MARAŞ KURTULUŞU MÜNASEBETİLE
C.H.P. nin çıkardığı garip bir beyanname!
Demokrat Partiye karşı çok çirkin iftiralarla dolu olan bu beyannameyi neşrediyoruz
Halk Partisinin bu sene Maraşta i—-----------
Kurtuluş bayramını yaptırmamak •
için çok uğraştığını fakat buna mu-
için çok uğraştığını laaat ouna muvaffak olamadığını yazmıştık. Dün | elimize, ve C. H. P. Maraş İl İdare Kurulunun kurtuluş bayramı münasebetiyle «C. H. P. nin kurtuluş anlayışı. başlığı altında neşrettiği bir beyanname geçti.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
D. P. eşya
piyangosu
Çekiliş öns alı rdı 7 Mayısta yapılacak Öğrendiğimize göre 25 haziran 1950 günü çekilecek olan Demokrat Parti nin büyük eşya piyangosu keşidesi görülen lüzum üzerine 7 Mayıs 1950 Pazar gününe alınmıştır.
D.P. Merkezinden öğrendiğimize göre pek az sayıda kalan biletlerin kısa bir zamanda biteceği tahmin edilmektedir.
Newyok Metro Politaıı Operasının dramatik sopranosu şöhretli sanatkâr Florence Kink dün uçakla şehrimize gelmiştir. Soprano dün öğleden sonra Devlet Tiyatrosunda ilk provasını yapmıştır. Yukarda sanatkâr bir prova esnasında görülmektedir.
Artvinde Halk Partisi dağılıyor
Yusufel nde fek C H.P. li kalmadı
Artvin, 20 (Hususî) — Yusufeli ilçesi Belediye Mec lisi, belediye başkanları i-le birlikte toplu bir halde C. H. P. den istifa edip Demokrat Partiye girmişlerdir. Bu suretle ilçe merkezinde C. H. P. inhilâl etmiş durumdadır.
D. P. Hatay il kongresi
Antakya, 20 (Hususî) — Demokrat Parti Hatay il kongresi dün 57 delegenin iştiraki ile yapıldı. Saınin.l bir hava içinde cereyan eden kongre, çalışmalarında bilhassa Hatay valisinin C. H. P. ile müştereken ça lışması üzerinde durulmuş ve C. H. P. il kongresinde kendi hazırladığı liste kaza ■â- (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Sahte hâkim
İbrahim kaya dünkü duruşmasında nasıl yakalandığını anlattı
İbrahim Kaya
Sahte evrak tanzim ederek hâkimlik yapmaktan sanık İbrahim Kaya Alp’in bundan bir müddet evvel Bandırmada yapmış olduğu bir hır-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Marshall yardımı
Harriman, Hoffman ve McJunkins'ın demeçleri
Paris, 20 — Avrupada plâğa alınan ve Amerikan radyosundan yayımlanan bir konuşmasında, iktisadı işbirliği idaresinin Avrupa büyük-1 elçisi W. A vereli Ilaıriman. Amerikan halkına, Marşal plânının tamam lanması neticesinde batı dünyasının hürriyet için birleşmiş bir kale haline gelmesinin imkân dahiline gi receğini söyleniştir.
Avrupa hakkındaki raporları d n ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
İstanbul sosyetesini allak bullak eden bir cinayet iddiası
Merhum Prof. K. Tevfiğin karısı Handan öldü mü, öldürüldü mü ?
Handanın beraber oturduğu tanınmış tüccar Ali Koçhı dün tevkif edildi İstanbul, 20 (Telefonla) — Şehri- • miz zabıtası ve adliyesi mahiyeti itibariyle çok mühim bir ölüm hâdisesine el koymuş bulunmaktadır. İlk bakışta sinir buhranlarından mütevellit bir ölüm hâdisesi zannedilen bu cinayet şöyle işlenmiştir :
Teşvikiye Fırın sokak 10 numaralı apartımanın üçüncü katında tanınmış tüccarlardan Ali Koçlu oturmakta ve merhum Profesör Kenan Tevfiğin refikası Handan Serel ile beraber yaşamaktadır.
Handan Serel 43 yaşlarında kadar, zengin bir sosyete kadınıdır ve aslen Bulgar ihtidasıdır. Profesör Kenanla izdivacından evvel de Tev-fik adında bir milyonerle evlenmiş fakat bilâhare boşanarak Prof. Kenan’a varmış, Profesörün ölümü ile de dul kalmıştır. İlk kocası Lûtfi Birinci Dünya harbinden sonra barut inhisarı satışlarından ve te-ahhüt işlerinden mühim servet kazanmış bir iş adamıdır. Karısına hediye ettiği kıymetli mücevherler, elmaslar talâkı müteakip bittabi Handana kalmıştır.
Prof. Kenanın ölümü ile de Handan yine mühim bir servete konmuştur.
Bir Tanışma
Söylendiğine göre Handan bundan yirmi iki yıl evvel tüccar Ali Koçlu ile tanışarak onunla müşterek bir hayat yaşamaya başlamıştır.
Cumartesi akşamı Ali Koçlu apar-tımana geldiğinden biraz sonra ve
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Kaatil Abdullah Pak
idamı istenen kaatil
Yanında çalıştığı efendisini boğacak öldüren bir gencin duruşmasına dün de ikinci ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir.
Bundan bir müddet evvel Kaleciğin Hazabeyli köyünde işlenen en feci cinayet hâdisesi şöyle olmuştu: ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Churchill’in verdiği son büyük seçim nutku
Muhafazakârların lideri Rusya ile temasa geçilmesinde İsrar etti
Mancester, 20 (Ap) — Winston Churchill bugün İngiliz halkından, Rusya ile yeni görüşmeler yapılması hususundaki talebini desteklemesini ve işçi hükümetinin reddedilmesini istemiştir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
Deniz ortasında metruk bir yat bulu ıdu
Londra, 200 (Ap) — Londradaki Amerikan donanma karargâhından bildirildiğine göre Amerikan Mac Kenzie destroyeri Akdenizde, Trab-lusgarp açıklarında metruk bir yat bulmuştur. Yat, suların akıntısına kapılmış sürüklenmekte idi ve üstünde de kimse yoktu.
«tmperia» adlı bu yat, Amerikan destroyerinin beraberinde limana götürülmüş ve Trablusgarpteki A-merikan konsolosluğuna teslim edil-
Gemi sicillerinde «Imperia» isimli bir yat kaydı bulunmamaktadır.
KÜREK
Şampanzeler I
D ir Amerikalı 2 gazeteye birden ilân vermiş: Güya elinde 300 tane terbiye edilmiş maymun varmış. Bu maymunlar bütün ev işlerini yapıyorlar, hizmetçiye lüzum göstermi-yorlarmış. Derken yığınla müracaat başlamış...
Meğer adam işin alayında imiş! Bu ilânla insanların saflığını ölçmek istiyormuş!
Halbuki asıl saf kendisi!
Dünyada hele biraz mevki sahibi olanlara öyle sadıkane hizmet eden mukallit maymunlar vardır ki, ev işlerini yapmak solda sıfır kalır! — YEDEKÇİ
I
fa: 4
Sayfa: 6
GÜN GEÇERKEN.
En büyük kayıp
ELİ cdir bu?.. Ucu zehirli bir 1 makkap gibi döne döne, kıvrıla kıvrıla gittikçe vücut maktaımızın en derin köşelerine kadar nüfuz eden, bedeni ve ruhi atalet...
Ecdadımızın göstere geldiği hareket mucizeleri, tarih boyunca beşer topluluğunun en keskin dişlerine, en nasırlı parmakları kopartmak vazifesini tahmil e-den hayret nidaları halinde kubbeleri çatlatırken, bugün o ecdadım ahfadı olan nesil, İtiraf e-delim ki, hem bedeni hem ruhi faaliyet sahasında cüceleri güldürecek derecede cüceleşmiş bulunuyor.
En büyük mansıp mümessil -İçlinden en köhne ve en hakir mevki vazifelilerine kadar birçok teşkilâtımızda, en muhteşem teşebbüs sahibinden en pasif ferde değin bütün faaliyet sahalarında bir uyuşukluk, müşahhas bir hareket yokluğu, yukarıda belirtmeye çalıştığını gibi, döne döne, kıvrıla kıvrıla, kalıp ve ruh maktaımızın en derin köşelerine kadar siniyor.
Hatayı görmek, kabul etmek ve sonra neşterliyerek tedavisine gitmek hâlâ beslediğimiz tek ümit olduğuna göre şuracıkta, bir hamlede dört sebebi sıralayıverdim :
i — Tarih çerçevesini çatırdatan, kıtalara hükmeden Baı-barosları. Turgut’ları ve yüzlerce. binlerce emsalini yetiştiren, Akdenizi havuzlaştjraıı: karada
Me - De
Viyana önlerinde boy gösterirken bir yanda da Afrika çöllerinin haşin tablatiyle cenkleşen; edebiyatta Fuzuli’lcri İle, Nabl’-leri lîe ve daha yüzlercesi ile (ün salan, mimaride Koca Sinan’ı ve nice benzerlerini yetiştiren; her sahada mağrur, her sahada azametli bir imparatorluğun na-elıll ellerde tedricen yıkılışı ve nihayet tamamiyle kayıbı. Bu izmihlalin ruhlarda uyandırdığı sindlrici refıılman
2 — Gittikçe çığ gibi dönen, döndükçe büyüyen, büyüdükçe kesifleşen, kesafet peyda ettikçe korkunçlaşan devâsâ bir İktisadî çöküntü... Ve nihayet Duka altınlarını pirinç taneleriyle oynar gibi istihkarla avlıçlayan bir milletin düştüğü fakrıı zaruret.
3 — Garbın süratle terakkisi karşısında; ilk iki sebebin tesiri ile âtıl kalan bir topluluğun, içindeki gizli ve çıkmaz ivicaç-ları görıııiyecek kadar hazin bir basiretsizlikle, taklitçiliği en ■kestirme yol olarak ele alması ve örnekçiliği iç çamaşırlarından etinin kemiğe dayanan nahiye ye cidarlarına kadar nüfuz et
1 — Dördüncü sebep, ilk üç sebebi hazırlıyan ve en başa alınması lâzım gelirken kasten sona bıraktığımız en mühim âmil: Hürriyet yokluğu.
Her' şeye rağmen ümidimizi kesmiyelim, mucizelere inanalım..
Zaten elimizden başka ne gelir?...
GA ZETELER DE N
Dışişlerimiz ve dünkü sis
Sonposta’da Selim Ragıp Emeç. ^Dışişlerimiz ve dünkü sis» başlıklı yazısında şunları söylüyor:
«Bütçenin muhtelif Bakanlıklara ait fasılla. )nı gözönünden geçirmeğe devam e-den Bilyük Millet Meclisinde; Dufcleri Bakanlıktım: bütçesi bahis mevzuu olduğu .bir sırada'bütün partilerin bir ülkil ve inançta birleşini.-* olmaları, ebet müddet olduğuna iman ettiğimiz Türk vatanının istikbali bakımından. bizlerdekl güven duygusunu teyit etmiştir.
Dünya tezatlarının her gün biraz dalın artmakta olduğu bir sırada, bu partiler orasında lıfisıl olabilecek görüş ayrılığı, hu memleket için, bir felâket doğurabilirdi. Bunun böyle olmayışı ve ideoloji rika-bını takarak fikre hitap eder gibi görünen; hakikâtte İse «ananeler halinde de vam eden bir emperyalizm tesiri» altında çalışan kuvvetlere karsı tek bir milli cephenin arzedilcbilmcsl: hariçteki dll«-icten yıkmak imkânsızlığını anlatmış ol-
Zaman zaman türlü değişiklikler arze-
Bellergal verelim
Akşam'da «Sözün Gelişi» fıkralar yazan Şevket Itado, «Bellergal verelim» başlığı altında diyor ki:
inin.tafsil âlını okurken merhum Cemal Na jdir'i hatırladım. Onun bir karikatürü vardı. Görülün) manzaraya ağzının suyu a-kan trir-odamın yanından küçük bir sa-Itıcı çocuk geçer ve «Mendil verelim!» diye üıağırır. Merhum Cemal Nadir Büyük Mil bet Mcellsinhı evvelki günkü sinirli hava-
'.«)■ sokarak «Bellergal verelim!» diye ba-
R. Aydınlı’nın duruşması
Komplo iftirasından sanık Reşat Aydınlının duruşmasına dün de birinci asliye ceza mahkemesinde devam olunmuştur.
Bundan evvelki duruşmada mü-dahil vekili reddi hâkim talebinde bulunmuştu. Fakat red sebeplerim o gün mahkemeye bildirmediğin -den reddi hâkim talebi incelenemc-inişti.
Müdahil vekil tarafından hazırlanan red sebepleri savcılığa verilecek ve savcılık da ikinci ağır ceza mahkemesine gönderecektir. Ağır ceza mahkemesi müdahil vekiline red sebeplerini bildirmesi için üç günlük mehil vermiştir.
Dünkü duruşmada ağır ceza mahkemesi tarafından İncelenmekte o-lan red sebepleri gelmediğinden du ruşma başka bir güne bırakılmıştır.
İran'da sığ r vebası salgını
Aldığımız habere göre sığır vebası hastalığı salgın halini almıştır. Bu hastalığın memleketimize sirayet etmemesi için İran hududu gümrük yapıları canlı hayvan ve bunlardan imal edilen gıda maddelerinin memleketimize sokulmaması için kapanmıştır.
Diğer taraftan İran hududu üzerinde bulunan vilâyetlere bir tebliğ gönderilmiş ve bu hastalığa karşı hassas davranmaları bildiril miştir.
D. P. 1 NUMARALI BUCAĞININ KARMA TOPLANTISI
Demokrat Parti l numaralı bucak başkanlığından:
Bucağımızın bu haftaki karma toplantısı bugün saat 20 de Çınçın bağlan ocağında yapılacaktır.
Arkadaşların teşrifi rica olunur.
Bucak idare Kurulu
YURDA SOKULMASI MEN EDİLEN BROŞÜRLER
Aldığımız malûmata göre -Türkiye Entellektüellerine çağrı, ve Ro-manyada Halk Cumhuriyeti işçi gençlik teşkilâtı tarafından yayınlanan iki broşürün yurda sokulma-masına Bakanlar Kurulunca karar verilmiştir.
ASALETİ TASDİK EDİLEN VALİ VEKİLLERİ
Rize vali vekili Hıfzı Tüz, İçel vali vekili Eşref Ergut, Muş vali vekili Bekir Suphi Aktan, Van vali vekili Niyazi Dalukay ve Mardin vali vekili Fevzi Tugayın bulundukları valiliklere Manisa vali muavini Mithat Ayguçun da Manisa valiliğine asıl olarak tayinine Bakanlar Kurulunca karar verilmiştir.
YURDA SOKULAN MALLARDAN PRİM ALINMIYACAK
7 Eylül 1946 akşamına kadar dövizi satın alınmış olup 8 Eylül 1946 tarihinden itibaren yurda sokulacak inallardan prim alınması ve bu primin tahsil şekline dair olan Bakanlar Kurulu kararı dünden itibaren yürürlükten kaldınlmışttr.
EMLÂK KREDİ BANKASININ YENİ ŞUBESİ
Türkiye Emlâk ve Kredi Bankası tarafından Sıvasta bir şube açılmasına Bakanlar Kurulunca izin verilmiştir.
)
t I
I
r
b
Günaltay sözünde durdu
Yeni Sabalı’da «Günaltay Sözünde durdu» başlığı altında lıabul edilen yeni Seçim Kanununa temas edilerek deniliyor ki?
«Halk Partisi içlnde’belli bir zümre var yelerini muhafaza emelindedir ve bu züm re çok iyi biliyor kİ hakiki emniyetli bir seçimde onun ayakta kalabilmesine imkân ve ihtimal yoktur. Binaenaleyh bir taraftan hakiki demokrasiyi İster görünmek hattâ o vâdide en bâlâ pcovaz nutuklar irat eylemek fakat ayni zamanda el altından eski gedikleri muhafaza için İcap eden bütün antidemokratik çarelere başvurmak. Blfzat bir Halk Partili Meclis burkanının geçen gün bizzat parti arkadaşları tarafından maruz kaldığı muamele ve vermiye mecbur olduğu tarziye zahiren sakin bol göl gibi râkit görünen Halk Partisinde ne türlü iç kaynaşmalar ve ga-leyanlur olduğunu apaçık göstermiştir. Bu heyevan ve ifratların seçim cnjniyeti balı Binde hiç bahis mevzuu olmadığı İddia o-lunablllr nıl? Ama buna rağmen kabine şefi, programını yürütmüş ve gayesine vâsıl olmuştur. Bu hareketinde hükümete. Halk Partilinin makul ve İnsaflı bir çoğunluğu elden gelen yardımı esirgememiştir Çünkü partiler üstü milli bir dâva olan seçim emniyeti, her dürüst yurttaşın başrolle beklediği bir neticedir.»
Bundan sonra Seçim Kanununun kabulüne ait oy meselesinde muhalefet ve muvafakatin durumları tahlil diliyor ve kanun hükümlerine rağmen İktidar'ın seçimlerde takınacağa tavır hakkında şu fikirler ileri sürülerek yazı sona eriyor:
«1946 seçimlerinde blnblr oyun ve hileye başvurmuş olan idare elemanlarından hiç biri en ufak bir cezaya çarptırılmadı-ğına hâttâ adli veya idari takibata bile uğramadıklarına göre yeni kanunda beliren iyi niyetlere İnanmak çok güçtür Filhakika Başbakan bu iddiaya cevap ver mlv ve ndlf takibatın savcılıklarla yapıl-
Unutmıyalım ki henüz mesele «namzet
Bir taraltan da, nerede bir oda bulabileceğini düşünüyordu. Fakat bu meseleleri halletmeden ev vel Harry Lim’e son vazifesini yapmalıydı. Tekrar taksiye bin di. İngiliz bölgesindeki banliyöde bulunan Merkez mezarlığına doğ ru yollandı. Mezarlığa varmak 1-çin önce Rus bölgesini geçtiler, sonra bir çapraz yoldan bir kısım Amerikan bölgesine girip çıktılar. Mezarlığuı yüksek duvarı bo yunca tramvay hattı geçiyordu. Rayın öbür tarafında aşağı yukarı iki kilometre uzunluğunda biı sürü dükkân sıralanmıştı. Cenaze levazımatı, çiçek, çelenk satan, mezar taşı yontan dükkânlar. Sıra sıra taşlar ve çelenkler müşte rileriııi bekleyip duruyorlardı.
Martins, Lim’ie son randevü süne gittiği bu karla örtülü muazzam Parc’in girdisini çıktısını hiç düşünmemişti. Sanki Harry ona • Hydc Park da buluşalım» eliye sadece bir haber bırakmış, o da Parkın Lancester kapıslyle Aşil heykeli arasında her zamanki bu luşma yerlerine gider gibi elini kolunu sallıyarak gelmişti. Her biri bir harfin serisince numara lanmış, mezar dolu parseller, kocaman bir tekerleğin parmaklık
21» 2 . i
7. A F E fi
İKTİBASLAR
iJTinihaiiim
Nahoş tedbirler
Demirperde arkasında
işçi cenneti nedir?
ovyetlerin nüfuzu altındaki bir devletin işçisi ne durum-'-^dadır? Yaşama şartları eskisinden iyi mi kötü mü? Bunun cevabını, mahallinde ve ücretleri, çalışma saatlerini, gıda mikdarları-m ve hayat seviyesini tetkik ederek, bulmaya karar verdim. 200 ü fabrika işçisi olan Demir Perde arkasındaki 1300 kişiyi isticvap ettikten sonra bu hususta hiç bir şüphem kalmadı. Sovyet sistemi sahiplerinin, namlarına hareket ettiği işçinin, peyk memleketlerdeki refahı, en düşük olmalıdır. Daha düşük bir yevmiye için daha çok ve daha uzun çalışmak lâzımdır. Eğer işçilik iştirâkini temin edemezse, işçi ağır eczalara çarpılır ve iş veren mevkiinde olan devlete karşı hiç bir itirazda bulunamaz. İşçinin terfii çalışmasına ve kabiliyetine değil, fakat Sovyet davasına olan inancına bağlıdır.
En yakından tanıdığım ve vatanım olması dolayısiyle misal olarak Macaristanı alacağım. Şunu tesbit ettim ki, Macaristanda yaşayanların hayat şartı diğer peyk memleketlerde olanların aynıdır.
Budapeştede yapılan ve fabrika işçilerinin iştiraki mecbur tutulan bir mitingte, Rusyada terbiye edilmiş bir sendika şefi, Sovyet Rusya-daki vatandaşların refahlı hayat şartlarından bahsediyordu ve köle durumunda istismar edilen Amerikan işçisile mukayeseler yapıyordu. Propagandasını bitirince bir ihtiyar işçi söz aldı:
— Eğer doğru söylüyorsanız, işçilik iştirakini yerine getiremiyen yahut itiraz eden işçi arkadaşlarımızı niçin bu cennetialâ Rusyaya sürülüyor? Şu halde bu gayrî memnunları cezaen Amerikaya ve partisine itaat edenleri mükâfaten Rusyaya göndermek daha doğru olur.
— Yazan : r
Frene NAGY
(Eski Macar Başbakanı) I
Sendika şefi izahatta bulundu fa* I kat sual soranın ismini de sordu ve I ertesi sabah şafakla beraber evinden siyasî polis vasıtasîyle alınan bu işçi «tekrar tebirye edilmek üzere- gayrî muayyen bir müddet için Rusyaya gönderildi. Bu suretle siyasî polisin korkusu ve baskısı işçinin üzerinde daima bulunmaktadır.
Serbest insanların, devlet tehirinin fecaatlerini anlaması çok zordur. Fert, sabtıh erkenden kapısına dayan, onu isterse yaşayanların arasından silebilen yahut Ural-ların mecburî hizmet kamplarına sevkedebilen, despotizmin daima şikârıdır.
Hür bir memleket vatandaşı için bu inanılmaz bir şey ise de Macar ve Polonyalı için günlük hâdiseler dendir. Rus nüfuzu altındaki memleketlerde çalışma haftası 48 saattir, ve işçi ortalama olarak 1938 istih-j şalinin % 50 fazlasını teminle mükelleftir. Moskova, Macaristanın aylık pamuk ve çelik istihsalini tayin eder. Budapeşte hükümeti emre itaatla istihsal mikdarının fabrikalara ve fabrikalar işçilere taksim eder. Emredilen miktarı istihsal edemiyen cezalandırılır.
Bu malûmatları bana veren bir dokuma işçisinin tinik misalini alalım:
Bir sabah atölye şefi, işçiye müdür muavininin kendisini görmek is tediğini bildirdi. Dokumacılık hakkında hiç malûmatı olmıyan ve evvelce kahveci olan fakat komünist partisinin hararetli bir üyesi bulunan müdür muavini işçiyi bir hayli tekdir ve tehdit ettikten son-
GÜNÜN MES’ELELERİ
Bir devrin sonu!
YENİ Seçim Kanunu bir dev- Yazan: ■
rin artık ebediyen sona er- I w I
mek üzer^ ocuğunu gösteren I A(JQO(]lU I
■zahürler arasında kabul edilmiş m———I
tezahürler arasında ________ ______, mm.
bulunuyor. Demokrat Parti adına ko nuşan sayın Menderes’le Başbaka- si, halkın dışında nın bu münasebetle söyledikleri söz ler, varılan neticede hissesi olan hisler ve düşünceler ne olursa olsun, önümüzdeki yakın aylarda tarihimizin yeni bir safhasına gireceğimizi göstermektedirler.
Bu safhada millî hakimiyet prensibi fiilen de tatbik edilecek, iktidar vatandaş reyleriyle taayyün e-decek, millî irade dışında herhangi bir kuvvet iktidarın tesbitinde âmil olamıyacaktır.
İkinçi Mahmut’tan beri idare e-denlcrle edilenler arasındaki münasebetlere hürriyet, hukuk devleti, kanun hakimiyeti fikir ve prensiplerinin hakim olması için yapılan mücadelede, bu fikir ve prensip i lerin zaman zaman yok denilecek I kadar gerilemesinin ana sebebi he-I men daima aynı olmuştur:
tdare edenler edilenlere itimat I etmemişler, idare edilenler edenlere inanmamışlardır!
Bu bir asır, bir kaç kısa süren devir müstesna, devamlı bir emniyet buhranı içinde geçmiştir denilebilir.
Bu emniyetsizliği doğuran âmil ise inkilâp hareketlerinin bir avuç insanın eseri olarak kalması, bu hareketlere takaddüm eden fikir cereyanlarının; inkilâp şeklen husule geldikten sinra prensiplerinin halkın dimağ ve ruhunda yer etmeme-
__________ __x____ bırakılmasıdır.; Öyle ki bir yandan idare tarzı şekil olarak mütemadiyen değişiyor; diğer tarafta ise halk bu değişikliğe yabancı kalıyor, kendi kapalı ve ızdıraplı hayat şartları içinde başka bir âlem olarak yaşayıp gidiyordu.
Bu vaziyette idare edenler halka, halk idare edenlere hakiki ve samimî surette elbetteki bağlanamaz lardı.
Fakat dört senedenberidiı- ki demokrasi ve hürriyet fikri, hukuk evleti ve milli hâkimiyet prensipleri bu memlekette en uzak köylere kadar halkın fikrî» emeli, arzusu ha Tine gelmiş bulunuyor.
Türk milleti artık bu fikirlerin, bu prensiplerin mayasiyle yoğrulmuş bir haldedir. Vatanın hür vatandaşı olmak hasreti bütün gönülleri tutuşturmuştur.
İşte yeni Seçim Kanunu bu hasretin ifadesi olarak hakikaten tarihî bir değer taşımaktadır.
Birkaç ay sonra Türk milleti yeni iktidarı tayin etmek üzere reyini vermeğe davet olunacaktır. Bir takım vehimlerin esiri, değişmiyen zihniyetlerin zebunu olan insanlar hâlâ varsa, onların büyük bir imtihan günü olduğu kadar, büyük bir bayram gün de olması lâzım gelen seçim gününü karartmaya, millete zehretmeğe fırsat ve zaman bula-mıyacaklarına inanıyoruz.
ra, tayin edilen istihsal seviyesine varmadığı için bir aylık maaşının yarısını keseceğini ve tekerrür e-derse yiyeceğini kısacağını ve eğer istihsal yükselmezse başka çarelere i tevessül eedceğini tebliğ etti. İşçi kendisini müdafaa etmek isteyince, muavin, bu itirafların partiye olan bağlılığına şüphe ettirecek mahiyette olduğunu hiddetle ifade etti.
Başına geleceğinden hiç şüphe etmiyen işçi ba2i dostları vasıta-siyle karısı ile birlikte Avusturya hududunu gi21ice geçmeğe ve hayatını kurtarmaya muvaffak ol-■lu.
Binlerce Macar işçisi bu dokuma işçisi gibi hareket etmekte selâmeti buldular. Avusturya resmi makamlarına göre, 19-18 de Macar işçsi ilticaları 20.000 i bulmuştur.
Randıman düşüklüğü cezası hazan bütün bir sınai mıntakaya teşmil edilir. Bir sene müddetle Ma-caristanda Pecs’deki madenlerin istihsali, salâhiyetli makamların ikazına rağmen tesbit edilmiş olan seviyenin altında kalmıştır. Fakat Moskova sesini çıkarmadı, çünkü matbuat veya hükümet kuvvetlerde yapılacak bir tethiş kampanyası, maden işçisine hususî bir ehemmiyet atfeden Moskovanın politikasına uygun olmıyacaktı. O zaman Budapeşte hükümeti şu çareye başvurdu. Pecs mıntıkasına, devlet depolarından tevzi edilen ayakkabıların işçiye verilmesinin menetti. Maden işçisinin en çok yıprattığı ayakkabılardır. Evvelâ bez ve mukavva parçalarile zedelenmiş ayakkabılarını saran işçiler nihayet protestoda bulundular. Fakat Budapeş-tenin, sendikanın ayakkabı talebine verdiği cevap kat’i öldü: İstihsal yükselmedikçe ayakkabı yok. Madenciler boyun eğmeme mecbur oldular.
1938 de Macaristanda bir makine işçisi saatte 2 kilo 700 gramlık bir ekmeğin bedelini kazanıyordu. Harp sırasında Macar iktisadiyatı Berlin tarafından idare edilirken, işçi bu mikdarın yansını aldı. Şimdi ise, bir iş saati 450 gram ekemğe bedeldir.
Ayakkabı ve elbise beş kat daha pahalılaştı. Fakat bir çok sınai iş yerlerinde işçinin gündeliği % 10 ilâ 20 düşürüldü. İşçi yevmiyesile, iaşe kartının ona bahşettiği gıdaları, yani günde bir öğün yemeği ve beş sene evvel oturmaya reddettiği bir barakanın kirası ile lime lime olmuş esvaplarını yenilemeğe ancak muvaffak oluyor.
Her fabrikada teknisyen olmıyan fakat gizli teşkilâta mensup olup komünist partisini temsil eden «us-tabaşılar- türedi.
— Eğer hür memleketlerdeki komünist işçiler «ustabaşılann» işçiye nasıl muamele ettiğini bilse, hür memleketlerde komünist kalmazdı, diye bir işçi bana dert yanmıştır.
Bir «ustabaşının» raporu ile işçi yalnız işinden atılmaz, ölüme de mahkûm edilebilir. -Ustabaşımn» yiyeceği daha fazladır. Evi olduğu gibi ücretli tatili de vardır ve eğer parti onu «Temiz» addederse yüksek idari vazifelere tayin edebilir. Macaristanın en mühim şeker fabrikasının müdürü, bir imalâthane çırağı idi. Yorulmaz bir teşkilâtçı, bütün anti - komünist cereyanların müfrit bir gizli muhbiri olan bu adam, partinin teveccühünü kazanmıştı. Bilgileri haricinde mevkilerde bulunan bu kabil ajanların istihsal hususundaki malûmatları bir faciadır.
Sendikaların ve partinin gelirini temin eden mükemmel bir çare vardır:
■ İane toplamak». İaneye iştirak etmiyen işçi başına gelecek felâketi bilir. Geçenlerde bir Macar fabri-
★ (Devamı Sa. 4 Sü. 3 de)
fi ütçenln denk olduğu hep sözde kalmıştı ya, fakat işlerin bugün kadar sıkı olmadığı * 1 devirlerde, vergilere zam ve bazı maddelerin satışını tahdit gibi tedbirlerle, devlet gelirinin çoğalmasını temin etmek yolunu tutmakta İdi. İkinci Dünya Hatibi İçinde, yine bu zaruretlerle olacak, çay ve kahve İnhisar maddeleri me-yanına sokuldu. Fakat bu İlhak karan türlü esbabı mucibe ile kamufle edildi.
Halk, ihtlkârcıların elinde oyuncak oluyormuş. Karaborsacılar, bu en mühiin ihtiyaç maddelerini türlü şekillerle, elden ele devrederek milyonlar kazanıyor ve vatandaşı istismar ediyormuş. Bütün bu mahzurları önlemek ve vatandaşa hizmet etmek elbette ki iktidarın vazifesidir, gibi yüksek dozajlı nutuklar çekerek ve harp dolayısiyle münakale güçlüğü yüzünden mevcudu çok az olan kahve ve çaydan herkesin faydalanabilmesini temin edeceğini, esbabı muclbeslyle serbestçe satılan ve herkes tarafından her yerde rahatça bulunabilen bu maddelerin ortadan kalkmasına sebep oldular.
Biliyorsunuz, karneler çıktı, sözde âdilâne yapılacağı söylenen tevzi usulü bu ufacık kuponlar yüzünden bir çıkmaza girdi.
Nihayet mahzur anlaşıldı, kuponlar kaldırıldı, ve kahvenin es-• kişi gibi tüccar tarafından getir-tiierek serbest satılması İçin bir karara varıldı.
Bu karar fena değildi. Allah köylüyü sevindirmek isterse ev ve lâ eşeğini kaybettirir, sonra bui-dururmuş derler, biz de onun gibi sevindik. Fakat çay, elân Tekelin sattığı maddeler arasında kalmıştır. «Tekelin şakırtısı olmaz» diye bir atasözü vardır. Hakikaten fevkalâde bir ticarî zihniyetle yürütülmesi lâzımgelen bu idare nin maalesef, halkın yararına ve kendi menfaatine hizmet etmediği, gün geçtikçe iyice anlaşılmaktadır.
Bizi bu kanaate sevkeden sebep, bir kaç zamandaııberi, alştığımız yerli çayların ortadan kalkması, arandığı zaman bulunama-masıdır.
Evvelden beri, herkes 120 ve 160 kuruşluk paketlere alışmış idi. Sonradan her ne hikmet ise, bir Ingiliz çayı merakıdır ânz oldu. Fiyatları üç ile altı lira arasında ve kaliteleri de iyi olmadığından rağbet görmedi idi.
Bu sebeplerle, bizim eski emektar mukavva kutular ortadan kaldırıldığı ve elde kimbilir ne kadar çok bulunan ve hesapsız ısmarla nan İngiliz menşeli çayları plase etmek imkânlarının arandığı an- e» İaşılmaktadır. ‘
Bu vaziyet, idarenin halktan evvel kendini düşündüğü mânasını taşımaktadır.
Gönül isterdi ki, bu idare, halkın zevkini, İktisadî vaziyeti düşünsün ve alabileceği malı getirtsin ve sonra da bu gibi nahoş tedbirlere başvurmağa mecbur kalmasın!
Esasen, kendilerinden bu gibi kerametler sadır olamıyaoağına, geçenlerde birinci cigaralan meselesi dolayısiyle, kanaat getirmiş idik.
Şimdi, idareden ricamız şudur; bayilere mukavva kutulu çayları dağıtmadan evvel bizi tekzibe kalkmasın!
Hikmet YAZICIOĞLU
lan gibi dört bir tarafa uzanıyordu. Taksi batı yönüne doğru se-kizyüz metre kadar gittikten son ra döndü, bir sekiz yüz metre kadar da kuzeye ııoğru ilerlfMİi, bu sefer güneye döndü. Büyük, tan tanalı aile mezarlıkları karnı altında gayet acaip, gülünç bir hal almışlardı. Meselâ bir kar deme ti, bir melek büstünün yüzünü abus bir surata çevirmiş, bir aziz heykelindeki bıyıklar kafin buz tabakasiyle örtülmüştü. W11f gang Gottman adlnda yüksek rütbeli bir memurun heykeli, üzerine yığılan karlarla, bir soytan kılığı almıştı. Bu mezarlık bile iş gal kuvvetlerinden her birine göre bir bölgeye ayrılmıştı: Rus böl gesi, kocaman kocaman muharip heykellerile hemen belli oluyordu. Fransızlarınklnde isimsiz tah ta salipler dikiliydi; birde yırtık pırtık, büzüşmüş üç renkli bayrak
vardı; Fransız Bayrağı. Martins’ in birdenbire aklına geldi ki, Lim katoliktlr; onu İngiliz mezarlığında aramak boşuna olur. Bunu ü zerine yarım bir dönüş yaptılar ve kendilerini sık bir orman içinde buldular. Yaşlı, birbirine geç miş ağaçların karanlığı altında mezarlar, beyaz gözlerini gösteren kurtlar gibi pusmuşlardı. Bir ara, bir ağaç demetinin arkasın (lan üç kişilik bir grupun çıktığı nı gördüler. Siyah ve gümüşü karışık garip birer üniforma giymiş, başlarında onsekizinci asrın mo (lası üç köşeli bier külah, bu üç adanı elarabası nevinden bir sedyeyi iterek, uhrevi ormanın bir patikasından yürüyüp kayboldu lar.
Lim’in gömülmek üzere oldu ğu yeri tesadüfen buldular. Kos
koca mezarlık ortasında kan kü-relenmlş bir köşecikte ufak bir insan grııpıı gördüler. Belli ki bir cenaze işi. Bir rahip duasının son cümlesini okuyordu. Son kelimeler, savrulan ince karın içinde tat lı bir ahenkle uçuk gittirle. Sıra tabutun mezara indirilmesine gelmişti. Tam çukurun yanında cenaze gününe göre giyinmiş iki adam duruyordu. Bir tanesinin elinde tabutun üzerine koymayı unuttuğu anlaşılan bir demet çiçek vardı. Nitekim yanındaki a dam kolunu dürtünce dalgınlığın dan uyandı ve çiçeleri yerine bı raktı. Onların bir iki adım gerisinde bir genç kadın vardı; elleri le yüzünü kapamıştı. Ben yirmi a dun kadar beride, başka bir me zarın yanında duruyor, bir yan dan bir ferahlama duygusu içinde Lim’in bu son yolculuğunu seyrederken, bir yandan da orda
bulunan iki adamın isimlerini hafızama yerleştirmeğe uğraşıyordum. O anda Martins için ben bir empermeable giymiş adamdan baş ka bir şey değildim. Bana doğru geldi ı
— Buraya gömülen kim efendim? diye sordu.
— Lim adında biri, diye cevap verdim ama. birdenbire gözlerine yaş hücum ettiğini görünce şaşırdım. Çünkü ne o. halinden ağ-lıyacak bir adama benziyordu, ne de Lim, arkasından gözyaşı döke cek kimseler bırakacak cinsten bi riydi. hem de böyle İçten, sahici gözyaşı döksün! Gerçi genç ka din da ağlıyordu ama, kadınlar her zaman istisna teşkil ederler.
Martins orda, benim yanımda sonuna kadar öyle bekledi. Sonra dan bana söylediğine göre: orada bulunanlara, kendisinin Lim’in eski bir arkadaşı olduğunu duyur inak istemiyordu. Ölü Lim oııla-rındı; bırakmalıydı. Kendisine ait olan hayattaki Lim’di yahut hiç değilse yaşıyan Lim’in yirmi senesi! Merasim bitince Martins, insana her an, baağı çözülüvere-ceknıiş hisfsi veren uzun sıska bacaklarını büyük büyük açarak (Devamı var)
BAREME TABİ BANKA MEMURLARI
Ankara milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata, Cevdet Gölet, Muammer Eriş, Arif Çubukçu, Sedat Dikmen, Ferit Naçer ve Muhlis Erkmen tarafından bankalar ve iktisadi devlet teşekkülleri memurları aylıkları nın tevhit ve teadülü hakkındaki 3659 ve 4621 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair Büyük Millet Meclisi Başkanlığına müracaatta bulunulduğu malûmdur.
Aradan bir hayli zaman geçtiği halde bu kanun teklifi, Meclisin tatilinden evvel bütçe komisyonunun tetkikinden geçirilerek henüz ruznameye alınmamıştır. Mahaza bugünlerde heyeti umumiyeye getirilecektir.
Bankalar ve iktisadi devlet teşekkülleri memurlarını ilgilendiren 3659 ve 4621 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair olan bu kanun teklifile cumhuriyet hükümetimizin bankalar ve iktisadı devlet teşekkülleri memurları aylılarının tevhid ve teadülü hakkındaki 3659 sayılı kanunla yaptığı büyük bir e-serin sonradan yapılan değişikliklerle ıstıraplara yol açan bu acı tadil hükümleri ıslah edilmiş olacaktır.
| TAKVİM I.
Hicri: 1369 — Ceıııaziyel’evvel: 4 Rumi: 1365 — Şubat: 8 21 ŞUBAT 1950 SALI
Vasati Ezani
Sabah 6.18 1.00
öfclc 12.23 6.39
İkindi 15.27 9.38
Aksam 17.49 12.00
Yatsı 19.20 1.31
İniBak 5.09 11.20
11
2 - 1950
ZAFER
■T « MVI ■ M■ Fİ• r 1 I■ ®

HERGÜN BİR HÂDİSE:
Wallace’a göre
Yeni adam!
Rus filmciliğinde Amerikan modası
İZ ırşehir Milletvekili İ. Bal-tacıoğlu, gezdiği köylerde, köy okullarının camlarının kırık olduğunu söylüyor da:
— Köy öğretmenleri cam macunu yapmasını, bataklık kurutmasını bilmesinler, nasıl olur! diye şaşıp şaşıp kalıyor!
Ben de Baltacıoğluna, Sıhhat, Eğitim ve Bayındırlık Bakanlıkları bütçe ve vazifelerini bilmediği için şaşıp şaşıp kaldığımı açıklıyacağım!.
Öyle ya, mademki köy öğretmenlerine camları yaptırtacağız, bataklıkları kurutturacağız! Köprüleri, hastahaneleri, yollan ve mektepleri neye yaptırmıya-lım! İşleri ne bu öğretmenlerin?
Yeni adamı bırakın! Hiç olmazsa eski Darülfünun Eminine insaf! — A. F.
Atom imalâtı
Fransanın yükü
liman amelesinin sabotaj teşebbüsle-karşı hükümet tarafından alı-enerjik karar ve tedbirler va-
rine karşı hükümet tarafından alı-| nan enerjik karar ve tedbirler va-I ziyeti düzeltememiş bulunuyor. 1 Gerçekten, işçiler bu tedbirlere karşı geleceklerini ve greve devam edeceklerini bildirmiş, hattâ gerekirse grev hareketini diğer limanlara da teşmil etmek tehdidinde bulunmuşlardır. Vaziyet şimdilik bu merkezdedir ve Fransada, sosyalist bakanların kabineyi terketmeleri ile (zaten hiç bir zaman istikrara bağlanmamış olan) siyasî durumun tekrar alt üst olmasiyle başlayan buhran şimdi de bu grevler ve baltalama tehditleri ile büsbütün vahamet kesbetmiştir. Hükümetin emirlerine karşı gelmek tehdidiyle ağır bir durum yaratan tu işçilerin bu seferki maksatları, gelen Amerikan malzemesini boşaltmamaktır. Komünist liderlerden emir aldıklarından şüphe edilmiyen bu amele, Atlantik Paktı çerçevesi dahilinde Amerika tarafından Fransaya verilen malzemenin Fransayı tehlikeli bir silâh deposu haline getireceğini, x halbuki kendilerinin sulh istedikle-Xrini haykırmaktadırlar.
Fransız komünistlerinin bu hareketine müvazi olarak İtalyan ve Holandalı komünist işçiler de Amerikan malzemesini boşaltmaktan is-tinkâf etmişlerdir. Ve her üç memleketin komünist partileri, Moskova radyosunun idaresi altında bir ağızdan «Sulh... Sulh....» diye bağırmağa devam etmişlerdir.
Fransanın bu konudaki müşkül durumu yalnız memleket içine de münhasır kalmamaktadır Deniz aşırı topraklara sahip bulunan Fransa, bu topraklarda malum sebeplerle hadîs olan durumu karşılamak için buralara asker göndermek istediği zaman da hükümet, gerek Parlâmento dahilinde komünist saylavların, gerekse limanlarda sabotajcı amelenin müdahaleleriyle karşılaşmaktadır.
Görülüyor ki, Sovyet propaganda ve müdahalesi Fransayı (Avrupa-nın en kuvvetli komünist partisine sahip olması hasebiyle) Avrupada ve bundan başka da deniz aşın topraklarda başlıca hedef tutar gibidir. Filhakika, Hindiçinide komünist Hoşi Minlı hükümetinin Sovyet Rusya tarafından tanınması üzerine, Fransa, diğer bütün Batılı devlet-—*yden daha çok, Sovyet Rusyanın karşısında nazik bir durumu müdafaa zorunda kalmıştır. Fildişi sahili müstemlekesinde az çok kapalı bir suretle faaliyet gösteren komünistler, Hindiçinide bu kadarcık bir ihtiya ve teemmüle de lüzum gör-miyerek doğrudan doğruya cephe almışlardır. Bilindiği gibi, Fransız-lar Hindiçinide Hoşi Minh hükümetiyle mücadele halindedirler. Bu hükümet ise Sovyet Rusya tarafından tanınmış olduğuna göre, Kızıl Çin-de malûm olan Sovyet nüfuzunun ve hattâ kuvvetlerinin Hindiçinide Fransız askerlerinin karşısına diki-livermesi pek de uzak bir ihtimal sayılamaz. Fransa, hâdiselerin zoruyla Sovyet müdahale ve belki de tecavüzüne ilk hedeif teşkil edecek bir vaziyete girmiş bulunmaktadır.

derhaldurmalıdır
Komünist lider, aynı zamanda Ruslarla müzakereye taraftar
Paris Radyosu, 20 (Basın - Ya-|sı lehinde olduğunu belirtmitştir. ym) _ Amerikan terakkiperver i iiriı; irAnf»Mnn
partisi başkanı Harry Wallace, Nev-yorkta dün verdiği bir demeçte. Birleşik Amerikanın icabı halinde a-tom bombalarını kullanacak ilk dev let olmıyacağını alenen ilân etmesi gerektiğini beyan etmiştir. Birleşik Amerikanın eski Cumhurbaşkanı muavini bütün Amerikalılara ve bilhassa dinî müesseseler ve üniversiteler başkanlarına hitapla, hü kümetten, derhal atom bombası i malâtını durdurmasını istemelerini talep etmiştir. Wallece nihayet a tom enerjisinin kontrolü hakkında Birleşik Amerika ile Sovyetler Bir liği arasında müzakereler yapılma-

Sovyet Rusyada vaziyet vahim
Morrison üçlü konferansı gülünç buluyor
Londra, 20 (a.a.) — İşçi Partisi
liderlerinden Herbert Morrison dün Churchill’in atom bombası kontrolü için üçlü konferans teklifine cevap vermiştir. Morrison Churchill’in tek lifini abes ve gülünç olarak vasıflandırmış ve diğer parti liderlerinin de bu tekliften memnun olmadıklarını ilâve etmiştir.
İngiliz milletler topluluğu bakanı Noel Baker, tarihin de gösterdiği gibi, işçi hükümetin Rusya’yı atom siyasetinin yanlış olduğuna inandıracak yegâne hükümet olduğunda İsrar etmiştir.
M«clis köşesi;
Sovyetlerin de Marlene Dietriche, Clark GableveBing Crosby'leri var
Harpten sonra Rus film sanayiinde baş gösteren Amerikan modası - Artistle-
Bütün ibu vakıaların ışığı altında incelenecek olursa, Fransız basınının, üçlü bir toplantı yapılması hakkında ileri sürülen teklifleri niçin bu kadar şiddetle reddettiği kısmen anlaşılır. Çünkü, Atom kontrolünü ve bugünkü milletlerarası durumu incelemek için üç büyük devletin bir konferans akdetmesini ileri sürenler, yalnız «Üçler» den (bahsettiklerine göre bu toplantıya Fransa dahil olmıyacak ve diğerleri tarafından alınacak kararlar kendisine tebliğ edilecektir. Ve şüphesiz ki gizli cereyan edecek olan bu «büyükler» konferansında (Eğer konferans muvaffak olacak ise) mutlaka karşılıklı bazı tavizlerde bulunulacaktır. Sovyet Rusyanın ise, bu tavizleri, dünya yüzünde işğal etmekte olduğu en ileri mevzilerden isti-yeceği muhakkaktır. Bu ileri mev-zilerden başlıcalaruu işgal etmekte olan Fransanın, kendi gıyabında cereyan edecek olan kapalı ve mah-dut bir konferanstan çeiknmesl, kısmen bundandır.
Kızıllar sıkıntı içinde bulunduklarını itiraf ediyorlar
Londra. 20 (Nafen) — Viyanaya gelen haberlere göre, komünist memleketlerde dahili durum o derece karışmıştır ki komünist idareciler bile nel yapacaklarını şaşırmış bir hale gelmektedirler. Prağ şehrinde komünist partisi tarafından neşredilmekte olan Rude Pravo gazetesinde çıkan bir haber bu şaşkınlığın ne kadar ileri gittiğine güzel bir delil teşkil etmektedir.
Rude Prava gazetesi işçilere hitaben yazdığı bir makalede aynen şöyle demektedir:
.Fabrikalarınızdan çıkıp evlerinize giderken yollarda, nakil vasıtalarında konuşmayın, işlerinizden bahsetmeyin emperyalist casuslar, fabrikalarımızda bozuk giden işler hakkında malûmat arıyorlar ve siz de mevcut aksaklıklardan bahsedince bunlardan istifade ediyorlar. Bunun için fabrikalarda işlerin yürümediği hakkında hiç bir §ey söylemeyin. Fabrikalarda iptidai madde sıkıntısı, mevcut malzemenin kötü durumu hakkında ağzınızdan lâf kaçırmayın.»
Viyanadaki muhabirler komünişt bir gazetenin bu kadar «güzel bir itirafı» na az rastlandığını kaydetmektedirler.
Ağır tenkitler
Moskova, 20 a.a. — Sovyet resmî gazetesi Pravda bu sabah, imzasız bir makalede başbakan yardımcılarından Adriev'i tenkid etmektel-dir. Adriev ayni zamanda politbü-ro azası ve bu büronun kontrol komisyonu şefidir.
Pravda gazetesine göre Adriev, kollektif çiftliklerdeki çalışma tarzını tayin eden siyasetinde başarısızlık göstelrmiştir ve bu başarısızlık neticesinde Sovyet Rusya-mn bazı kısımlarında tohumları ve diğer malları toplamağa gelen resmî memurlara bu mallar verilmemiştir. Adriev’in üç aydanberi vazifesi kollektif çiftliklerdeki tohumları ve hububatı toplamaktadır.
Gazete ayrıca, Adriev’i çiftçilere fazla zulüm yapmakla da itham * mektedir.
Bir profesör bu konuda tüyler ürperten tafsilât verdi
Chicago, 20 a. a. — Chicago üniversitesi fizik profesörü Harrison Brown, dün radyoda yayınlanan beyanatında hidrojeln bombasının radyo aktif tesirleri dolayısiyle ; 2500 - 500 kilometre dahilinde her canlıyı mahvetmek kudretinde ildu-ğunu açıklamıştır.
Profesör, misal olarak Prag’dan
DAVET
Adalet Komisyonu:
1 — Bingöl milletvekili Feridun Fikri Düşünselin hayvan hırsızlığının meni hakkındaki kanuna ek kanun teklifini,
2—Toprak Ofis Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısı (mütalea).
3 — Memurların görevlerinden dolayı işliyecekleri suçlardan ötürü hakkındaki kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10.30 da;
Çalışma Komisyonu:
İşçi Sigortaları Kurumu Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi ne ve bu kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Ticaret Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Ulaştırma Komisyonu)
Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Genel Müdürlüğü memur ve hizmetlilerinin ücretlerine ait o-lan 2847, 3173, 4620 ve 5000 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına
rin hayat şartlan - Reklam yasak - Film iyi mi bitmeli
Protesor, misal olarak Prag dan ve 2847 h kanuna b;lzı rnadde. kuzey doğu istikâmetine giden ve , ekle6mesine dair kanun tasa ■ ?;lomelrea °Ia" rısını görüşmek üzere bugün saat
bir hst üzerinde atılacak bir sen 10 da-bombanın hiitiin Snvvpf. halkını im- . __.
et-
Ali Han bir sene yürüyemiyecek
Sanen, 20 (a.a.) — Bir kayak kazasında bacağı kırılan Prens Ali Ftan'ın bir sene müddetle yürüye-miyeceği bildirilmiştir. Bu haberi, I prensin doktoriyle teması olan çev-, reler vermiştir.
bombanın bütün Sovyet halkını imha edebileceğini ifşa etmiştir.
Profesör infilâk neticesi hasıl o-lan radyo - aktif unsurların rüzgârlarla doğuya doğru sevkedileceği-ni tasrih etmiştir. Rüzgârlar Lenin-graddan Odessa’ya kadar 2500 kilometre genişliğinde bir sahayı yala-yakcaklar ve Urallara kadar, 500 kilometre derinliğinde tehlikeli bir saha yaratacaklardır.
Profesör, Pasifik Okyanusunda bir hat üzerinde vuku bulacak seri halinde infilâklarında Birleşik Amerika ülkesi üzerinde hayatı tamamen yok edebileceğini açıklamıştır.
Bulgarislan kili k tehlikesi karşısında
Londra, 20 (Nafen) — Sofya’dan gelen haberlere göre, Bulgaristan önümüzdeki sene eyni bir .ekmek buhranı, ile karşılaşmamak için şimdiden zecri tedbirler almaya başlamıştır.
Bulgar resmi idarecileri tarafından neşredilen bir tebliğ: Çiftçilerin ne vakit ilk yaz ekimine başlı-yacaklarını tasrih etmektedir. îlâve edildiğine göre, bu emre itaat-etmeyecek olan çiftçiler gayet şiddetli cezalara çarptırılacaklardır. Bulgar komünist idarecilerinin çiftçi üzerindeki baskılarını bu şekilde arttırmaları memleket dahilinde mevcut muhalefeti açıkça göstermektedir. Bu tebliğde belirtildiğine göre,ilk yaz buğdayının ekimi işi hususî komünist şebekeleri tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilecektir. Ayni zamanda arpa ve yulaf ekiminin de kontrol edileceği ve hiç bir baltalama hareketine fırsat verilmiyeceği keydedilmekte-dir.
Sofyadan gelen haberlere göre, Bulgar komünist idarecileri bu ilk bahar ekim plânını da muvaffakiyetle tatbik edemedikleri takdirde memleket dahilinde gayet mühim tepkiler husule gelebilecektir. Komünistler muhalif çevrelerin ki
V numaralı geçici dilekçe komisyonu:
Bugün saat 10.30 a kitaplıkta;
I numaralı geçici dilekçe komisyonu:
Bugün saat 10 da geçici dilekçe komisyonunda;
IV ve VII numaralı geçici dilekçe komisyonları:
Bugün saat 10 da Kitaplık iç salonunda toplanacaklardır.
Amerikada televizyonla yaytnlonân operalar
Son zamanlarda Birleşik Amerika’da tanzim edilen yeni bir programa istinaden dünyaca tanınmış operalar televizyonla yayınlanmaktadır.
Bu seriye göre, yayınlanan ilk opera George Bizet’nin Karmenidir. Kısaltılan opera 1 saat 15 dakika da televizyonla yayınlanabilmiştir. Baş rol, Amerikan sopranosu Gladys Swarthout tarafından tagan-ni edilmiştir. Diğer roller Robert Merriell ve Robert Rounseville ta-rafi](ion deruhte edilmiştir. Berkshire müzik okulunun direktörü ve müzik festivallerini tertip eden Bo-ris Goldelvsky operayı sahneye I koymuştur.
Metropolitan opera kumpanyası-I nın baritonu İawerence Tibbett artistik direktör olmuştur. Bir ay ara I ile diğer operaların televizyonla yayınlanması tasarlanmaktadır. Gelecek opera Amerikan kompozitörü Louis Gruenberg’in «İmparator Ja-nes- isimli eseriir. Baş rolü Mr. Tibbett yapacaktır. Bundan sonra da Puccininin «Toska»sı yayınlanacaktır.
bunların büyük bir kısmı çiftçiler arasındadır, bu plânın akâmete uğratılması için ellerinden geleni yapacakları da zannedilmektedir. Geçen aylar peyda olan ekmek buhranını da bu muhalif çevreler husule getirmişlerdi.
Serbest Fıkra
Düğün değil, Bayram değil!
Fransanın bugün iktiham etmekte olduğu yük bir bakıma böyle de mütalea edilebilir.
Mücahit TOPALAK
Somali dün Italyan idaresine geçti
Roma, 20 (a.a.) — 1000 kadar asker ve memur taşıyan bir İtalyan gemisinin bu sabah Mogadiçiyo’ya gel rnesi üzerine, İtalya resmen Somali-nin idaresini eline almış bulunuyor.
İngiliz idaresinin şefi bu sabah ga zetecilere verdiği bir demeçte, İtalyan askerlerinin gelmesinin birleşmiş milletler vesayeti altında İtalyan idaresinin başlangıç; olduğuna işaret etmiştir.
eçenlerde Başbakan bir hu susi trenle yanında beş altı Bakan, beş Umum Müdür, on on beş Milletvekili olduğu halde Sivas’a gitmiş, oradan da Doğuya bir seyahat yapmıştı.
İşte, o gün bugün, D. D. Yol larıııda da bir C. H. P. sevgisi hararetlenmiştir!
Balıkesir C.II.P. İl Kongresinde D. P. yi düşman parti ilân eden hareket müfettişleri mi istersiniz? Bülün istasyonları, iktidar organı gazeteye abone kaydeden tertipler mi dersiniz?
Eh... Mensubu bu kadar açıkça partici olan bir idarenin umum müdürü Galip Güran'a hiç susmak yaraşır mı? İlk evvelâ Sivas Cer Atölyesinde işçileri topladı.
r-— Yazan : ——
Sarıçizmeli
Onlara gelecek şeçimlcrde nasıl hareket edeceklerini anlattı. Şimdi de gazetelerde göriiyoruz, Eskişehire gidip orada da 3000 kişilik bir personel huzurunda içinden geçenleri bir bir açıkla iniş! Evvelâ personele, barem kanununun yakında Meclise sunulup kanunlaşacağını vaadet-tikten sonra, artık sadede gelmemek için hiç bir mâni kalmamıştır. O da bu düşünce ile demi ryollarımızın eski ve yeni haü-n, sanki personel bunları bil mezmiş gibi, tekrarlamış ve sonra da asıl can alacak noktaya gelmiş ;
— Millî demiryolculuk, İnönü-nün şahsi ve çetin mücadelesiyle bugünkü halini almıştır. Biz, iyilik unutmıyan bir idarenin mensuplarıyız!
Diye, anlıyorsunuz ya gibilerden sözlerini bitirmiş! Hem bilmiyoruz, sözleri bu kadar mı? Çünkü Anadolu Ajansının verdiği tafsilâttan sonra bambaşka havadislerin de geldiği vâkidir!
Fakal Sıvâsta yaptığı toplantıdan sonra nasıl Demokrat Parti mensuplarından 7 ustabaşı Kar-kamışa siirüldüyse, şimdi de Es-kişehirden Karkamışa yolculuğa hazırlananlar var mıdır?
Evet, Cumhuriyet Hükümetle ri çok şey yaptı! Hizmetleri nasıl inkâr edilebilir ki, böyle parlak memur propagandacılar bile yetiştirdi!
kötü mü ?
Harpten sonra Sovyet filmciliğinin büyük terakkiler kaydettiği ve bilhassa çevrilen filmlerin gerek mevzularında gerekse teknikte bariz surette Amerikan temayülünün göründüğü bildiriliyor. Sovyet sineması yavaş yavaş burjuvalaşmaktadır. Siberyaya kadar memleketin her köşesine serplimiş olan sütüdyo-larda, şimdi, Kızıl Ordunun zaferlerini tasvir eden filmlerden ziyade hafif komediler ve operet filmleri çevriliyor. Bütün Rusyada bulunan yirbeş bin sinema salonunda, halk daha çok bu gibi filmleri bekliyor. Bu arada polis filmleri ile canlı resimler de büyük rağbet kazanmış bulunmaktadır.

Amerikan filmleri Rusyaya giremez
Amerikan filmleri üzerine konmuş olan yasak devam etmektedir. Fakat bu ihtiyaç kütleleri o kadar sarmıştır ki, Sovyet film amilleri mecburen bu istikâmete meylederek, tekniği ve mevzuu bakımından Atlantik ötesinde çevrilen filmlerin hemen aynını çevirmeğe başlamışlardır. Yalnız, Amerikan aleyhtarı propaganda için hiç bir mevzuu istismardan çekinmeyen Ruslar, film sahasında da müthiş bir propagandaya girişmişlerdir. Meselâ, gangster filmlerinde, haydut daima Amerikalıdır. Canlı resimlerde de zalim kurt yahut büyücü karı Amerikan şivesile konuşturuluyor.
Diğer taraftan, Rus sinemacılığı bu gün, kendine göre bir Marlene Dietrich'e, bir Clark Gable’e bir Margaret O’Brien’e sahiptir. Hattâ bir Frank Caprası bile vardır ve bu da meşhur rejisör Alexndrov-dur. Moskovanın en büyük film a-tölyelerinden birini idare eden A-lexandrov, komedi filmlerinde büyük başarılar sağlamaktadır.
Rusların ikinci derecede mühim sütüdyolarından biri de Siberyada Alma Ata film atölyesidir. Geçenlerde, bu atölyede «Müthiş Ivan» filminin son sahneleri de tamamlanmıştır ve Rus münekkitlerin fikirlerine göre, bu film Sovyet sinema âleminde bir ihtilâl yapabilecek ehemmiyette bir eserdir .

Sovyet yıldızları
Gerek Rus münekkitleri tarafından, gerekse Beynelmilel fuarlarda Rus filmlerinden bir kaçını görmek fırsatını bulan batılı münekkitler-ce, Amerikalı yıldızlarla Rus artistleri arasında bazı mukayeseler yapılıyor. Meselâ Rusların Marlene Diertrichleri Orlova adında genç bir kadındır. Bacaklarının güzelliği ile, Marlene Dietrich’in şöhretini eni konu sarsmış olan bu kadına halk, Rusça -Aşk- manasına gelen bir lâkap takmıştır. Bundan başka Orlova'nın halk nazarında bir kıymetli tarafı daha vardırki, o da, harp sırasında, en ileri mevzilere kadar gitmekten çekinmeyerek, oyunları ve şarkıları ile askerlerin maneviyatını düzeltmeğe çalışmış olmasıdır.
Sovyetlerin Bing Crosby’leri de Çekov adında bir şarkıcıdır. Sesinin bas olduğu ve gitar çalarak söylediği şarkıların dinleyicileri mest ettiği iddia olunuyor. Daha bunun gibi bir çok komedi ve dram artistleri vardır ki, hepsinde batılı melslektaşlarile müşterek vasıflar bulunmaktadır.

Artistlerin hayat şartları
Rus artistlerin hayat seviyesi A-merikalı aktörlerinkinden henüz çok aşağıdır.
Artistler, bilâ istisna, bütün günlerini sütüdyoda geçirirler ve makinistlerle birlikte sütüdyo kanti-1 ninde yemek yerler. Mesai saati 9,30 da başlayıp 18 de biter. Ücretleri de | dolgun değildir. Ayda vasati olarak 4000 ilâ 6000 ruble kazanırlar. Halbuki aynı memlekette bir maden amelesi 8000 rubleye kadar kazanabilir. Amerikadaki Oscar mükâfa-! tının bir nevi olan Stalin mükâfatı dp 25000 rubleden ibarettir. Artis-ler film çevirmedikleri zamanlar
Sovyetlerin Marlene Dietriche'i Orlova’ya halk «Aşk» lâkabını takmış
ücretlerinin ancak yüzde yetmiş beşini alabilirler. Şöhretlerinin reklam. ile asla alâkası yoktur. Rus artistleri için hiç bir zaman Amerika yıldızlarını parlatmak mak-sadile ihtiyar olunan masraflara girilmez. Onlar bir nevi memur gibidirler. Verilen emri yapmak ve fazla bir şey istememekle vazifelidirler. Hatta her hangi bir artistin, ismi etrafında biraz gürültü çıkarmak, alâka celbetmek istediği anlaşılırsa, o artist şiddetli bir cezaya çarpılır. Ve ondan sonra da çok kere mesleğe veda etmekten başka yapacak bir iş kalmaz. Sovyet Rusyanın, hiç kimseden şöhret istemeyen, herkestan mutlak bir itaat talep eden bu karakteristik tarafı, diğer sanat kollarında oldu-
ğu gibi sinemada da kendini göstermiştir.
Son bir fark
Batı memleketlerinde ve bilhassa Amerikada, halk umumiyetle, filmin tatlıya bağlanmasını, yani kötünün ceza görmesini, iyilerin mü-kâfatlanmalarnı, mevzuda sevişen-ler varsa, sonunda bunların herhalde kavuşup mesut olmalarını ister. Rus halkı ise, bu hususta katiyen ehemmiyet vermiyor. Rus filmlerinin çoğu hazin sahnelerle biter ve ekseri sevgililerin baş göz edilmeleri unutulur. Fakat halk buna alışmıştır.
Bu da Amerikan ve Rus haleti ruhiyeleri arasındaki farkı göstermek bakımından enteresan sayıl-I maktadır.
Diyarbakır’da Demokrat Parti
teşkilâtına girenler
Diyarbakır, (Hususi) — Cumhuriyet Halk Partisindeki çöküntü ve çözüntü devam etmektedir.
Şu bir kaç gün içerisinde yalnız Diyarbakır merkez ilçesinden 32 kişi de istifa ederek Demokrat partiye kayıtlarını yaptırmışlar. Yine bu kısa müddet içerisinde binden fazla yeniden üye kayıt olmuştur. Her tarafta kayıt ve kabul muamelesi devam etmektedir.
On beş gün içerisinde aşağıda gösterilen 9 ocak yeniden açılmış, mevcut teşkilâta ilâve olunmuştur. Yeni açılmış olan ocaklarda idare heyetlerinin adları aşağıda gösterilmiştir:
1 — Lice ilçesine bağlı Zara oca-ğr muvakkat idare heyeti:
Başkan: Emin Üçdağ, Üye: Hu-mut Kaçmaz, Üye:Mehmet İnci, Üye: Siraç Fidan, Üye: Cuma Dündar.
2 __ Havri ocağı muvakkat idare
6 — Kurkvan ocağı muvakkat idare heyeti:
Başkan; Lâtif Ser, üye Zülfü Orhan, üye Ömer Ordu, üye Ha-nifi Taşkın, üye Zülfü Taşkın.
7 — Birsin ocağı muvakkat idare heyeti:
Başkan: Ali Yıldız, üye Zülfü Dicle, üye Şehmus yıldız, üye Abdullah Menteşe, üye Ahmet Peker.
8 — Diyarbakır merkez ilçesine bağlı Mardin Kapı semt ocağı:
Başkan: Aziz Buyurgan, üye Mahmut Ergün, üye Şahin Kardaş, üye Edip Özbay, üye Şehmus Çimen.
9 — Urfa Kapı semt ocağı muvakkat idare heyeti:
Başkan: Reşat Babacan, üye Tevfik Özkoçak, üye Mehmet Yenice, üye Adem Gezici, üye Ömer Örtücü.
Malatyada
heyeti:
Başkan Mehmet Başboğan, üye Kasım Avi, üye Mustafa Başboğan, üye Ali Özkaya
3 — Çelik ocağı muvakkat idare
heyeti:
Başkan: Şükrü Ay, üye Sait Konaklı, üye Hüseyin Ceylan, üye Mehmet Cankul, ilye Ahmet Miran.
4 — Egul ilçesine bağlı Dicle bucağının Şerbettin ocağı:
Başkan: Mustafa Cömert, üye Mehmet Şahin, üye Emin Üsküt, üye Şehmus Sertbaş, üye Hamza
Malatya, (Hususî) — Seçimlerin yaklaşması ve iktidar partisinin sürekli propagandaları ilimiz D. P. teşkilâtlarının faaliyetlerini hızlandırmaya vesile olmuştur.
Pazar günü öğleden sonra il ve ilçe idare kurulundan Kemal Evli-yaoğlu, Cevdet Güray, İzzettin Baykal, Mehmet Emre, Hamit Fendoğlu, Ömer Kekevi ile 10° e yakın bir müteşebbisin huzurunda Hacıabdi mahallesi D. P, semt ocağı
Çelik.
5 — Satiyan ocağı muvakkat
re heyeti:
ida-
Baştan: Haşan Karakaş, üye Eyüp Eser, üye Sefer Kaya, üye Mehmet Yılmaz, üye Salih kaya.
kurulmuştur.
Burada bir çok hatipler söz alarak konuşmalar yapmışlardır. Bilhassa Mehmet Emre’nin konuşması büyük bir ilgi toplamıştır.
Yeni kurulan bu ocak teşkilâtının
'. H. P. sinden istifa edip D. P. kaydolmaları dikkati çekmiştir.
Sayfa: 6
Sayfa: 4
ZAFER
'IRHll —^^■2/0,20^; ZUHURİ DANIŞMAM .....
Notaras sarardı. Franzes tehdit eden bir tavır takındı. Kostantin merakla mektubu aldı. Mektup, Sadrazam Halil Paşadan, Grandük Notarasa geliyordu. Salonda meraklı bir sükût devam ediyordu.
— Urben birinci sınıf bir top üstadı idi.
— Bizde iken yaptıklarını gördük.
— istediği malzemeyi vermemiştik ona...
— Verilse ne çıkar?
— Sultan ona, çok esrarengiz bir takım harp âletleri yaptırmış diyorlar.
— Herkes birşeyler söyleyebilir.
— Bu âletlerin, çok güvendiğimiz Bizans surlarını hurdahaş et-miyeceğini kim temin eder?
— Bin yıldır yıkılamıyan surlarımızın, bir serserinin palavTala-riyle yıkılacağına beni inandıramazsınız.
— Muhterem Franzes... Memleket menfaatleri gözü kapalı mü-talealarla müdafaa edilemez.
— Korku ile de müdâfaa edile-
— Siz ne derseniz deyiniz. Sultanla harbi ne kadar geciktirirsek felâketimizi o kadar geriye atmış xjlııruz. Bunun içindir ki tevkif etmekle büyük bir hata ettiğimiz Türk esirlerini Öldürmeği düşünmek en büyük cinayet ölür.
— Bilâkis... Böyle hareket et-mekle Sultanı kollarım sallayarak Bizans önüne gelmekten menetmiş' oluruz.
— Eğer Sultan Bizansı muhakkak almak istiyorsa bizim böyle zavallıca tehditlerimize aldırış et-miyecektir Franzes.
— Sultam gözünüzde pek fazla büyütüyorsunuz.
— Düşmanı küçük görmek âdetim değüdir.
— Sizce bu esirler ne yapılmalıdır.
— Derhal affedilmelidir.
Franzes asabiyetle yüzünü buruşturdu. Ona taraftar olanlar da aynı hareketi tekrar etmişlerdi.
— Bu, öyle bir aciz ifadesi o-lur ki...
— Aym zamanda bu serbest bıraktığımız esirlerle Sultana bir mektup dagönderebilirsiniz.
— Yaptığımız hatadan dolayı bizi affetmesi için mi?.
— Aşağı yukarı öyle...
— Muhterem Grandük beni affetsinler, ben asla bu kadar zillete taraftar değilim.
— Bir memleketin menfaatleri icap ederse...
Söze, orada bulunanların hepsi birden karıştı. Salonda müthiş bir karışıklık başladı. Hiddet ve asabiyet gittikçe arttı. Yumruklar sallanmağa, tehditler savrulmağa başladı. Nerede ise kılıçlar çekilecekti.
Bu sırada Kostantin, bir kaç saatlik istirahatten sonra bu gürültü üzerine tekrar salona girdi. Bağırışmalar bir an durdu. Yine tam bu sırada Türk Sultanından mektup getiren bir çavuşun geldiği bildirildi.
Notaras sarardı. Franzes tehdit eden bir tavır takındı. Koâtantin merakla mektubu aldı. Mektup, Sadrazam Halil Paşadan, Grandük Notarasa geliyordu.
Salonda meraklı bir sükût devam ediyordu. Acaba Sultandan gelen mektupta ne yazılı idi?
Notaras mektubu açtı, okudu ve imparatora uzattı. İmparator sordu:
— Sultan bizden ne istiyor Grandük?..
Notaras kısaca anlattı:
— Haşmetpenah mektubu Sadrazam Halil Paşa, kulunuza yazıyor.
— Ne diyor?
— Tevkif edilen Türklerin serbest bırakılmalarını rica ediyor.
— Emir mi ediyor?
— Hayır haşmetpenah... Rica ediyor.
İmparator orada bulunanların yüzüne birer birer baktı. Franzes asabiyetinden yerinde duramıyordu. Nihayet imparatora:
— Ne cevap verilmesini emir buyurursunuz haşmetpenah?
Diye sordu. Kostantin, aciz içinde kıvranıyordu:
— Başvekilimizin fikri nedir?
Notaras sakin ve olgun bir i-fade ile cevap verdi:
— Haşmetpenah, ben esasen bu fikirdeyim. Yüz elli Türkü idam etmekle Sultanın ordusuna bir zarar vermiş olmayız. Bilâkis onu lüzumsuz yere hiddetlendirmiş o-luruz.
— Demek serbest bırakmak taraftarısınız.
— Bizansın selâmeti namına haşmetpenah...
— Ya sen Franzes?..
— Kulunuz, sizin fikrinizde-yim. Hepsinin kazığa vurulması taraftarıyım.
Yine bir karışıklık oldu. O rada bulunanların bir kısmı serbest bırakılmalarını, bir kısmı i-dam edilmelerini bağıra bağıra söylemeğe başladı.
Kostantin gürültüleri susturdu: (Susunuz. Artık kimsenin mü-talea dermeyan etmesini istemiyorum. Bir kere daha Sultanın merhametine sığınmak icap ettiğine inanıyorum. Bununla beraber, sur
ların kapıları kapalı kalacaktır. Surların yıkılan yerleri geceli gündüzlü tamir edilecektir. Ve Sultana, son defa sulhu bozmaması için bir yazı gönderilecektir İsa’ya ve Meryem’e sığınıyorum. Bin yıllık bir imparatorluğu, Hıristiyanlığın kalesi olan bir şehri İsa’nın koruyacağına inanıyorum. Kiliselerde dua edilsin... Papas-lar halka vaaz ve nasihat etsin... Bütün kuvvetlerimizi toplayalım. Avrupadan gelebilecek yardımlar için bütün çarelere başvuralım.
Muhterem Başvekilimizin sözlerine bir kere daha inanalım. Ve yine Bizansın müdafaa hazırlıklarını da kendisinden bekliyelim.)
Mecliste bir homurtu oldu. Franzes taraftarları bu karardan memnun olmamışlardı. Notaras , geniş bir nefes aldı. Ve meclis dağıldı.
Kostantin, Notarasla beraber Sultan Mehmede şu meşhur mek tubu yazdı:
(Türklerin büyük hükümdarı Sultan Mehmed’e:
(Bize vaki olan müracaatınız üzerine elimizde mevkuf bulunan Türkleri serbest bırakıyorum. Bunu sırf, komşu bir devleti gücendirmemek ve aramızda devam e-degelen sulhu ihlâl etmiş olmamak için yapıyoruz. Ne vakit arzu ederseniz size vergi vermeğe â-mâdeyiz. Verginin miktarını tayin etmek zatı şahanelerine aittir. E-ğer bu teklifiniz kabul buyurulur-sa BizanslIlar ebediyen size minnettar olacaklardır. Bugüne kadar devam edegelen hallerden is-tidlâl ediyoruz ki mukaddes şehrimiz bir felâket karşısındadır. Fakat Cenabı Hak mukaddes şeh-, rin ve imparatorun zahiri olacaktır. Şehrin kapılarını kapalı tutmakta devam edeceğiz. Çünkü kapılar, mütareke tarafınızdan bozulduğu için kapatılmıştır. Cenabı Hak, padişaha daha sulhpervera-ne hissiyat ilham edilinceye kadar şehir ahalisi kuvvetleri derecesinde kendilerini müdafaa edeceklerdir..) (1).
Bu, en zelilâne bir mütavaattı. Bizansın ne kadar düşkün ve perişan bir halde olduğu bu mektuptan anlaşılabilir. Şu kadar ki, Kostantin bu mektupta harbe başlamak suçunu Sultan Mehmede yüklemek istiyordu. Halbuki mütareke, Osmanlılar tarafından değil, BizanslIlar tarafından bozulmuştu. Epibados cinayeti tamamen BizanslIların çılgınlığı yüzünden olmuştu. Bizans hükümeti, bu cinayet hakkında hiç bir tahkikat yaptırmadan surların kapılarını kapamış ve en kötü bir tedbir olarak da hiç bir şeyden haberi olmıyan Türkleri tevkif ettirmişti.
Bu mektup, mevkuf Türklere verilerek Sultan Mehmede gönderildi,
Aym zamdanda Bizansta hummalı bir faaliyet başladı. Surların dışında ne kadar Rum varsa, bütün eşyaları ve erzaklariyle beraber şehre davet edildi. Geceli gündüzlü akın akın Rumlar Bi-zansa taşınmağa başladı.
(Devamı var)
(1)1 Hammer, cilt 2, sayfa 266.
— Grifon da, Kralın imzalayıp kendisine verdiği salâhiyetname-leri bulmak için yarım saat uğraşacak. Belki de onları bulamıya-cak. O vakit gelip beni bulması lâzım gelecek... Her hususta böyle-ce bir saat kazanmış oluyorum... bir saatlik zaman zarfında pek çok şeyler olur... gönderildiği far-zedilse bile imdat kuvveti pek geç ye'ıişu’
Anakıraliçe, güçlük'0 kazanılan bu yarım saatin, elde edebileceği yeğâne netice olduğunu ve düşünemediği küçük bir şeyin ihmali bütün tedbirlerini suya düşüreceğini aklından bile geçirmiyordu.
XXXI Arbedenin sonu
Grifon kapıya hafifçe vurulduğunu pekâla işitmişti. Fakat, Kraliçe orada bulundukça yerinden kımıldaması teşrifata mugayir olduğundan onun gitmesini beklemek mecburiyetinde kaldı. Katerin odadan çıkınca o da hemen vurulan kapıya koştu.
Saray müdürü tarafından gönderilen uşak orada duruyordu; kendisine verilen vazifeyi ifa ederek çekilip gitti. Aldığı bu haber üzerine Grifon yıldırımla vurulmuşa döndü ve koşarak gitti.
Fiyorinda, artık herşeyin mahvolduğunu, oda hizmetçisinin hiç gelmiyeceğini düşündüğü biranda onun çıkageldiğini gördü. Sa-ray müdürü kızın yanından ayrılmıyordu. Söylenecek sözleri dinlemek istiyordu. Fakat, bu arzusu boşa çıktı, Grifon’u şüphelendirecek, çekindirecek bir çok sebepler vardı. Genç kızı hemen oradan aldı biraz evvel Anakıraliçe-nin ziyaretiyle şereflendirdiği oda-
Pakistan’a giden talebe hey’etimiz
r
1 ■ «M
Hâlen Pakistan’da bulunan Talebe Heyetimize gösterilen büyük misafirperverlik devam etmekte, gençlerimiz gittikleri her yerde, geçtikleri her sokakta halkın sevgi tezahüratiyle karşılanmaktadır. Bu hararetli kabulün Türk talebelerini ziyadesiyle mütehassis etmekte olduğu Ka-raşi Muhabirimizden aldığımız haberlerden anlaşılmaktadır.
Heyet Başkanı Dr. Bediz Türk Hükümetinin bir mukabele olmak üzere Pakistandan bir talebe grupunu Türkiyeye davet etmek tasavvurunda
olduğunu -Star» gazetesi muhabirine söylemiştir, Karaşi talebeleri Türk talebelerine bir Kur’an, Kaid-i-Azamııı büyük bir resmini, ve Pakistanın ay yıldızlı bayrağını hediye etmişlerdir.
Türk talebeleri de Mustafa Kemal’in bir bronz büstü ile nutkunu, ve güzel bir Türk halısı ve Türk bayrağını kalbleriııin ıbir remzi olarak PakistanlI talebelere hediye etmişlerdir.
Yukardaki resimde kızlarımız Umumî Vali Nizameddine takdim edilirlerken görülmektedir.
Demirperde arkasında işçi cenneti
★ (Baştarafı 2 ncide) kasında, hatibin biri işçilerin, yevmiyelerinden % 1 ini Yunanistan-daki Markos taraftarlarına verilmesini talep etti. Hatibe göre, Rusyanın dünya çapındaki davasına hizmet bu yolda olabilir.
Söz alan, partiye eskiden beri ka-yıtlt yaşlı bir işçi şunu söyledi:
— Macar işçisi, cüz’i kazancını iyi bir dâva uğruna vermeğe amadedir, fakat memleketin bazı bölgelerindeki seylaptan aç ve çıplak kalan vatandaşlara daha evvel yardım etmek, Yunan iç harbine yardım etmekten daha iyi olmaz mı?
Bu sözler uzun alkışlarla karşılandı, fakat akşam üzeri ihtiyar işçi ortalıktan yok oldu.
Disiplinli komünistleri, sendikaların ehemmiyetli mevkilerine tayin etmekle, komünist partisi, işçi teşkilâtını cezai hükümler vazeden ve emirlerini münakaşasız tatbik etti ren birer teşekkül haline sokmuştur. Meselâ Budapeşte hükümeti, dokumacı yevmiyelerini yüksek görürse, bunu dokumacı işçiler birliğine bildirir, birlikte «Üyelerin vatani ve umumî arzusu üzerine» yevmiyelerin azaltılacağını bildirir. Bu «u-mumî arzuya» itiraz edecek olan siyasî polisle karşı karşıya Kalır.
İşçinin, işvereni, sendikaya veya sendika şeflerini seçmekte hiç bir oyu yoktur.
Hükümet, işyerlerini «millileştirmeği» bir metod dahilinde icra etmiştir. Evvelâ büyük mağaza ve lokantalardan başlamak üzere en ufak dükkâna ve meyhaneye varıncaya kadar hepsi bu usule tabi olmuşlardır. Partinin teveccühünü kazanmış şahıslar tarafından idare edilen devletin bu inhisarları halen en ehemmiyetsizine kadar bütün serbest teşebbüsleri sinesine almış
| — Ne kadar aptalız kİ, münakaşa
edebileceğimiz bir işvereni terke-. aip, ağzımızı açtıkça makineli tü- . fekler v kırpaçlarla bize mukabele eden işverenlere gittik.
I Macar işçisi «işçi gece kurslarına»
1 devam etmekle mükelleftir. Bu kursların resmî gayesi, fabrikanın çalışmasına dair konuşmalar yapmak ve bazı tetbirlerin münakaşa-
Tohum temizleme binası inşası
Adana, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Adana’nın Büyükdikili köyü halkının hububatlarını temizlemeleri için, bu köyde bir tohum temizleme binasının yaptırılması ve bir selektör alınması kararlaştırılmıştır. Bu teşebbüsün gerçekleşmesi için şimdilik 9 bin lira tahsisat verilmiştir. Binanın yapılmasına yakında başlanacaktır.
Kelebek hastalığı
Adana, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Seyhan ve İçel bölgelerindeki kasaplık hayvanlarla tarım hayvanlarında Kelebek hastalığı gö rülmüştür. Sirayeti önlemek için Tarım Bakanlığı sırf İçel’e 20 biri hayvana yetecek miktarda Kelebek ilâcı göndermiştir. Mersin Veteriner Müdürlüğünce ilâç parasız dağıtılmaktadır.
YURTTA ZAFER

sini etmektedir. Hakikatte ise, bu topluluklar, Kapitalizmin kötülüklerinden ve komünizmin nimetlerinden ve Sovyetler Birliğinin dünya çapındaki iyiliklerinden bah-sedilmesine âlet edilif.
Aşağı yukarı her memlekette salı, parti günüdür. O akşam patronun ve parti ileri gelenlerinin hu-zurile Mareşal Stalin’e ve parti büyüklerine bağlılık tezahüründe bulunulur.
Sendikanın ve partinin toplantıları nihayet bir angarya halini alır. Toplantıya iştirak mecburiyetinde olan işçi, sabahın sekizinden akşamın 5 ine kadar çalıştıktan sonra, gece yarısına kadar uykusuz kalmaya mahkûmdur. İşyerine gidip gelme için ikişer saat hesaplanacak olursa, işçinin uyumaya bile vakti kalmaz demektir. Fakat bu, partiyi alâkadar etmez. «Komünist işçi kuvvetli olmalı» diye Prav-da gazetesi peyk devletlerine şöyle hitap ediyordu? İşçi vazifesine daha bağlı olamlıdır ve yiyeceği ile rahatını daha az düşünmeli. Ona kudreti veren devlet için, her şeyi feda etmelidir ve bu fedakâr -lığı tam arzusu ile yapmalı, zira aksi takdirde zaferlerle dolu istikbalimizde ona yer olmıyacaktır.
Hür bir sınaî memlekette komünist bir hükümet yerleşecek olursa ne olur diye çok defalar düşündüm. O zaman, Rus sözcüleri sendikalara siyasî direktifler verecek; grevciler kurşuna dizilecektir ve madenciler sendikasına şu söylenecek:,
— Eğer yevmiyeler % 15 indirilmez ve istihsal % 20 arttırılmazsa, baglkanldırınız mecburî hizmet kamplarına sürülecelktir.
İnanılır gibi değil, değil mi? Halbuki Demir Perde arkasındaki durum hakikaten böyledir.
PAPAZ ÇAYIRI
— Yaranı Mlşel Zevako — Çeviren 4 Ragıp Rıfkı r 92 —
ya götürdü.
Fiyorinda’ya gelince, gösterdiği cali sükûnete rağmen, bu nazik ve kibar tavırlı adamın, kendisinin kurtarmaya azmettiği insanları düşmanlarının ellerinden kurtarmak için yapamıyacağı bir şey olmadığını anladı.
Sevincinden, geçirdiği üzüntülü dakikaları unuttu. Ve yarım saatten fazla bir müddetten beri beklemekte olduğunu söylemek bile aklına gelmedi.
Bir saniye bile kaybetmeksizin Kont Dü Luvr’la Boröver’in bulundukları tehlikeli durumu kısa ve açık ifadelerle olduğu gibi anlattı; ne mübalâğa etmişti, ne de hakikati küçük göstermişti. Yalnız bir noktada yalan söylemişti: Kont tarafından gönderilmiş olduğunu söylemekte İsrar etmişşti; halbuki böyle bir şey yoktu.
Sadık oda hizmetçisi, böyle vahim bir haberin icabettirdiği derin bir alâka ve dikkatle dinliyordu. Kız anlatırken o da düşünüyor ve zihnen alacağı tartibatı tasarlıyordu. Ona lüzumsuz sualler sormakla vakit kaybetmek istemedi. Lâf ebeliği etmek değil, fiiliyata geçmek zamanı olduğunu anladı.
Fakat, tehlike ne kadar acele etmeyi icahettirirse ettirsin, yapılması elzem olan bazı şeyler vardı.
Bunlardan birincisi, genç kızın işin içyüzünü öğrenmesine mani olmaktı. Bunun için de, Fransua ve Boröver tarafından söylenen: «Onu, Kraldan yardım rica etmiye gideceğine inandırmak» sözü ile kızın bizzat gösterdiği rolde devam etmek lâzım geliyordu. Vakıa, bu rolü oynamak buna bir kaç dakikalık zaman kaybettirecekti amma, böyle yapmak zarurî idi. Ve izaha başladı:
— Benim aile namına kimsem yok. Kont Dö Luvr evlâtlığımdır, ona bağlılığım, dünyada ondan başka kimsem yok; kendisini evlâdım gibi şefkatle severim. Beni burada bekleyiniz; gürültü etmeyiniz, kımıldamayınız; gidip şu kapının öte tarafında bulunan Kralın ayaklarına kapanarak tehlike içinde kalan evlâtlığımı kurtarmasını rica edeceğim. Bu da iki iiç dakikalık bir iştir.
Grifon kapıyı açtı, Kralın odasına girdi. Fakat, telâş ve heyecanı arasında kapıyı tamamiyle kapamayı unuttu.
Fiyorinda, onun verdiği uydurma izahatı yutmamıştı ve bunu hiç belli etmemişti. Öbür taraftan Kralın bulunduğu söylenilen bu kapının sadece itilmiş olduğunu gördü. Dayanamadı, hemen gidip kulağını kapıya dayadı.
Dinledi, dinledi, fakat birşey,
hatta bir mırıltı bile işitmedi. Halbuki, kulağı gayet iyi işitirdi.
Merakı büsbütün arttı, kapıyı biraz çekti. İç tarafa ağır bir kapı perdesi vardı. Bu perdeyi hafifçe araladı.
Odada Grifon’un yalnız başına bulunduğunu görünce şaşırıp kaldı. Ayaklarının gürültüsünü boğan kalın bir halının üzerinde sinirli sinirli dolaşıyordu ve heran, bir köşede bulunan duvar saatine bakıyordu. Evvelâ, Fiyorinda içinde:
— Ne felâket!... Kral odada değil!... bu muhterem zat onu bekliyor, hem de ne kadar büyük bir sabırsızlıkla.... Allahım, ne kadar vakit kayboldu!.... Acaba tam vaktinde yetişebilecek miyim?... İn-şaallah Kral gecikmez!... diye söyleniyordu.
Grifon, odada tek başına gezindi. Sonra, birden bire durdu. Kız, onun:
— Zannedersem artık o genç kızın yanına gelebilirin... diye mırıldandığını vazıhan işitti.
Elini koynuna sokarak bir çok kâğıt çıkardı, gözgezdirdi ve bunlardan birini aldı ve diğerlerini yine koynuna soktu. Bir kalem aldı, bu kâğıdın altına ki kelime ilâve etti ve sonra, kapıya doğru yürüdü.
Fiyorinda, kendini tam vaktinde
7.30
müziği (Pl).
Klarnetti kentet. \ctist Reain«ld Keli
8.25
8.30
9.00
12.28
12.30 M. S. Ayarı
12.30 Müzik: Sark
14.00 Akşam programı, ha kapanı?.
18.00 ar. S. Ay
18.00 aiüzik: Şı
18.30 Müzik: R.
1. I-I. Mouton: Hint marsı:
2. Strauss: Kadın, (Vals);
3. Ritky: înte
Michiels:
5. Szulc:
19.00 M. S. Ay
19.15 Geçmlgte
19.20 Müzik: (Yurttan se
20.00 Müzik:
■45 Serbest saat.
!.00 Konuşma (B.
1.15 Müzik: Dans
!.45 M. S. Ayarı 23.00 Kapanış.
İSTANBUL RADYOSU
21 ŞUBAT 1950 SALI
12.57 Açılış ve
13.00 Haberler
13.15 Şarkı ve
13.30 Çeşitli h
13.50 Şarkı ve
14.30 Ev kadını — Ütü ve kadil
Kon
14.40 Dan:
ANKARA RADYOSU 21 ŞUBAT 1950 SALI M. S. Ayarı.
7.31 Müzik: Hafif
7.45 Haberler ve
8.00 Müzik: Sarkıla
8.15 Müzik: N'ormaı (Pl). Günün programı.
Müzik: Çeşitli nıelodll
Açılış ve
ADANA HABERLERİ
Amerikanın Avrupaya yapacağı söylenen
pamuk yardımı, telâş uyandırdı
Adana, (I-Iususî muhabirimiz Yusuf bik edilmekte olan kredili satışlar Ayhan bildiriyor) — Marshall Plâ- esaslarında da müşteriler lehine d( -
nı gereğince Amerikanın Avrupa memleketlerine 43 miloyn dolarlık pamuk yardımı yapacağı haberi, A-dana'da, hissedilir bir telâşa sebep oJdu. Bu ciddî vaziyet karşısında, alâkalılar endişe edilecek birşey olmadığını söylemekte iseler de hakikat bu merkezde değildir. Zira, Adanaya kadar gelen tanınmış İngiliz ithalâtçılarından Mr. Douglas Alfred fiyatları yüksek gördüğünden pamuk almamıştır.
Ayrıca, başta Almanya ve Fransa olmak üzere belli başlı Avrupa memleketleri Adanadan nümune ve fiyat istemişler, fakat fiyatları fazla görerek mübayaa yapmamışlardır. Adana pamuklarının ötedenbe-ri birinci derecede alıcısı olan Almanya, maalesef, Mısırla 40 milyon dolarlık-bir pamuk anlaşması yapmıştır. Böylece Almanya elden kaçmış bulunuyor. İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan ise Marshall Plânının 43 milyon dolarlık pamuk yardımından faydalanacaklarından Adana ve Ege pamuklarının büyük kısmı elde kalacaktır. Bugünkü vaziyet budur.
Bu sene Adana bölgesinde Sümer bank pamuk almadığından, Ege'ye nazaran Adajıa pamukçuları endişe duymakta haklıdırlar.
Mersin Limanında Umumî Mağazalar depolarında bekleyen tüccara ve pamuk kooperatiflerine ait binlerce balya pamuğun ihracı için çalışılmakta ise de henüz müsbet bir neticeye varılmış değildir. Türk pamuklarının evsaf itibariyle Mısır ve Amerika pamuklarından üstün olduğu da tasrih edilmektedir.
Adana pamuk borsasında fiyat halen, yağmur yememiş 1 inci Akala 200 _ 205 kuruş arasında oynamaktadır. 2 inci Akale ise 165-185 kuruştur. Bu fiyatlar tüccarın müstahsilden mübayaa fiyatıdır. Avrupadan pamuk isteyen firmalar ise tüccar elindeki yağmur yememiş 1 inci Akalaya azamî 200 kuruş vermektedirler. Buna nazaran, tüccarı 200 kuruş fiyat asla tatmin etmemekte ve endişe artmaktadır.
Narenciye müstahsilleri zor durumda
Adana, (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Ocak ayı soğuklarında büyük zarar göern İçel Narenciye müstahsilinin Ziraat Bankasına o-lan borçlarının teciline karar verilmiştir. Ankaraya giden Ziraat Bankası Mersin şubesi müdürü Mustafa Erel dönmüş, borçların tecilinden başka mart ve nisan aylarında yeni krediler açılacağım da bildirmiştir. Bu karar Narenciye müstahsilini ziyadesiyle memnun etmiştir.
Adana sanayicileri ve demir satışları
Adana, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Karabük Demir - Çelik Fabrikaları Müessesesinden Adana-daki demir acentelerine gelen malûmata göre, demir malzeme satışları hakkında son fiyat indirmelerinden başka, bu defa da yeni bazı kararlar alınmıştır. Defaten muayyen miktarda mal alanlara aldıkları mal nisbetlerinde yüzde 10 kadar toptancı tenzilâtı yapılması ve tat-
ğişiklikler kabul edilmiştir.
Ayrıca sanayicilerin kullandıkları mamuller için de bir sistem ter-bit edilmiştir. Bu kararların toptancıya olduğu kadar, alıcı müstehlike de teşmili hususuna azamî dikkat edileceği de ilâve olunmaktadır.
Tarım makinistleri Derneği İdare Heyeti Adana, (Hususî muhabirimiz bib diriyor) — Adana Tarım Makinistleri Derneği umumi heyeti toplanarak yeni idare heyetini seçmiştir. Açık bulunan esnaf dernekleri birliği umumî kâtipliğine de tâyin yapılmıştır.
Adana Esnaf Dernekleri Birliği yoksul esnafın, çırak ve kalfaların sağlık muayeneleri ve tedavileri i-çin bir doktorla da mutabık kalm.ş-tır.
Mülga Esnaf Odasına ait demir! baş eşyanın Esnaf Birliğine be )lı derneklere devri de kararlaşmış e bu hususta Ticaret Bakanlığının emri gelmiştir. Küçük sanat erbabının kömür ihtiyacının madenî sanatlar esnaf kooperatifince temin tevzii de muvafık görülmüştür,
3000 adet muhtelif cins fidan tahsisi
Adana, (Hususî muhabirimiz bildiriyor) — Tarım Bakanlığı Adana için yeniden 3000 adet muhtelif cins fidan tahsis etmiştir. Bu fidanların bu günlerde Adanaya getirtilerek tevziine başlanacaktır.
geriye attı ve Grifon’un kendisini bıraktığı yere oturdu. Kralın oda hizmetçisi, onu aynı yerde görünce sevindi ve hafif bir tebes-
— Kral, lütfederek şu emri imza etti. Bu emir sayesinde, aziz evlâtlığımla onun cesur müdafii şövalye Dö Boröver’i kurtaracağız. Arkamdan geliniz kızım; kendi sine bu vazifeyi vereceğim saray muhafaza kumandanının yanına gideceğiz. O, ciddî ve aynı zamanda kibar bir asilzadedir, hem Krala da son derecede sadıktır.... dedi.
Uydurduğu yalanı isbat edecek bir delil olmak üzere, Kral tarafından lütfen imza edildiğini söylediği o emri göstermenin lüzumuna kani oldu. O emri koynun-dan çıkardığını, odada kimse bulunmadığını ve orada mevcut ol-mıyan Kral ile konuşmadığını gözleriyle gören kızın bu yalana inan-mıyacağını aklından bile geçirme-mişti.
Şunu da ıştıdrat kabilinden söy-liyelim ki; plânını gayet mükemmel surette hazırlıyan ve Grifona istenilen imdat kuvvetini göndermek imkânından mahrum etmek veya bu kuvvetin vaktinde hareket etmesine mani olmak için hayli zahmetler çeken, didinen Katerin bir sandıktan çıkarıp öteki sandığa koymak suretiyle aklınca sakladığını zannettiği emirlerin ikinci nüshaları da bulunduğunu ve işin en kötüsü de bu ikinci nüshaları da Grifon’un koynunda taşıdığını düşünememişti. Bu sebeple, ona yârım ve belki bir saat kaybettireceğini hesapladığı iş iki dakikalık bir zaman zarfında olup bitivermişti. (Devamı var)
21.-
22. (
22.:
22. ■
lar 01
Solisti
Louis Aubert; kiye’de ilk cali Memleket türkl Operalardan sa
2245 Haberler. 23.00 Çeşitli ht 23.30 Programlı
a . 2. ısw
ZAFER

İL——II --
Mazideki genç kız
Yazan
ıç adam iki - üç saattenbe-. . oturuyordu. İçine gömüldü-
ğü koltuktan kalktı. Açık I pencereye doğru yürüdü, ayaklan uyuşmuş, âdeta yorulmuştu. Dirseklerini pençerenin kenarlarına dayayarak etrafı seyretmeğe koyuldu.
Ilık bir Temmuz gecesiydi... Rüzgâr hafif hafif esiyor, gece kuşları daldan dala konarak uçuşuyorlardı. Gök lâcivert bir atlasa bürünmüştü.. Ay yıldızdan bir tepsi gibi bütün ihtişamı ile parlıyor-J du.
Yıldızlar ne kadar çoktu.. Semayı bir yıldız yağmuruna tutmuşlar gibi.. Arada sırada göz kırpar gibi titreşiyorlar, yanıp sönüyorlardı. Bu titreyişler arasında bir yıldız birden ışıktan bir şerit halinde kaydı. Genç adam acı bir gülüşle:
— Yine bir yıldız kaydı! Kim bi-!liı- kimin? dedi.
Ta uzaklardan trenin düdük sesleri, kesik kesik köpek havlamaları işitiliyordu.
Evi şehre epey uzak mesafedeydi... (C.... sırtlarında şehre hâkim olan bu yerleri sessisliği, herkes--'vn uzak olduğu için seçmişti. Hal-j -buki eskiden böyle mi düşünürdü?
Kalabalık, eğlence, gürültülü hayat onun en hoşlandığı şeylerdi. Hele ıssızlık, yalnızlık ve karanlıktan her zaman kaçardı. Derinden bir iç çekti:
— Hayat ne tuhaf! İnsanlar ne çabuk değişiyor, dedi. Sonra kolundaki saate baktı:
— Gitmeliyim.. Vakit yaklaşı-' yor... diyerek pençereyi olduğu gibi bıraktı. Yalnız tülleri üzerine çekti. Gece gibi oda da siyahtı. Ay ışığı ta içerlere kadar nüfuz ediyor, eşyalar belli belirsiz seçiliyordu. O sırada açık bırakıp demindenbe-ı-i çalışan fakat sesi çıkmıyan radyoya gözü ilişti. Acı acı güldü:
— Eskiden böyle mi yapardım? Elimde sandalya durmadan danse-derdim... Heyhat! dedi. Kapıya doğru yürüdü ...
Salon hıncahınç doluydu. Böyle yerlerden hiç hoşlanmıyordu.. Fakat vazifesi icabı bulunması lâzımdı. İstemiye istemiye ilerledi. Masalar arasında boş yer arıyor, bel ki tanıdık bir kimse görürüm diye ümrdediyordu. Bir tane bile yoktu. O sırada yanından geçen garsonu çağırarak hüviyetini gösterdi. Adam önünde hürmetle eğilerek.-
Bir dakika beyefendi!., dedi. ' -^sfr&z sonra palmiyelerle çevrili bir köşede oturuyordu. Genç adam, önündeki şampanya kadehini yudum yudum içiyor, bu arada da etrafı tetkik ediyordu. Masalar kadınlı, erkekli şen, neş’eli gruplarla doluydu-
İspanyol şantözlerin söylediği kıvrak havalar, oynak caz parçaları bu coşkunluğu arttırmağa kâfi idi. Manzara fevkalâde idu.. Renkli projektörlerin aydınlattığı hüzme-ler arasında genç çiftler dönüyorlar... kırmızılı, mavili, yeşilli ampullerin romantik havası içinde sanki kayıyorlardı. O sırada çılgın bir kahkaha, bütün salonu kapladı. Genç adam bu sesin sahibini görebilmek için başını çevirdi. İlerde yine bir köşede oturan grupa gayrl-ıhtiyari gözü ilişti. Bağırmamak için kendini zaptetti. İnanamıyordu. Acaba gözleri yanlış mı görüyordu? Hayır! hayır!.. O idi Sevtap! Yanılmıyordu. Fakat ne değişiklikti böyle. Bu şahane kadınla... o masum, saf bakışlı bir genç kız olan Sevtap arasında ne büyük fark var-r dı. Genç adam:
— Allahım! dedi. Ne kadar da güzel... Ya şu çıplak omuzlan... O sim siyah dalgalı saçları... Fakat yanındaki yakışıklı adam da kim? Kocası olmalı.
Mütamadiyen oraya bakıyordu. Etrafını tamamen unutmuştu, bir çılgın kahkaha onu kendine çekmişti. Şimdi yalnız bu güzel genç kadını görüyor; o simsiyah gözler ar-■‘•*sujda on yıl evvelki hiç de güzel olmıyan, fakat arkadaşlığını kimseye değişmediği genç kızı arıyor.
Onu tesadüfen tanımıştı. Aynı fakültede okuyorlardı. Yalnız Sevtap kendisinden bir sınıf aşağı idi. Böyle olmakla beraber genç kızla çabucak anlaşmıştı. Hemen hemen her zaman beraberlerdi. Genç kız temiz masum bakışları, cana yakın gülüşleri ile onu alâkadar e-diyordu. Fakat hiçbir zaman ona karşı başka bir arzu duymamıştı. Sadece dosttular. Sevtap ke -derli anlarında ona teselli vermeğe çalışır, neş’eli dakikalarında ortak olmağa gayret ederdi. Yalnız onda bir şey eksikti. Diğerleri gibi okul harici ona arkadaşlık edemiyordu. Güzel başını suçlu bir çocuk gibi yana eğer, boyasız, iri dolgun dudaklarını gülerek aralar:
— Settar! kusura bakma sana çaylarda, balolarda arkadaşlık edemiyorum. Çünkü annem o kadar mutaassıp ki, benim bu hallerimi hoş görmez.. Onun sözünü dinlemeliyim. derdi.
Settar onun bu düşünüşlerini makûl görür, böylece anlaşırlardı. Bazan küstükleri anlar da olurdu. O zaman genç kız kabahatim anlar; S^ttar'la barışmak için yapmadığı şakalar kalmazdı ,
Günsel Mıhcıoğlu
— Ne olur Settar benim bu hallerimi hoş gör! Bunda küsecek ne var sanki?... derdi. Sonra çabucak barı şırlar, kantine girip başbaşa kahve içerlerdi. Settar:
— Fincanı kapa senin falına bakayım, diyerek onu güldürürdü.
Ö herkesten uzaktı, okula yalnız gelip giderdi. Bazan Settar onu fakültenin kapısında bekler, genç kız başı önünde girerken onu görmezdi. Eğer Settar:
— Sevtap, demese ...
Maziye o kadar dalmıştı ki, derinliklerinde erimişti sanki. O günleri tekrar yaşamak istedi.
Genç kadın siyah dantel eldivenlerle örtülü güzel ellerini kadehe uzattı. Son yudumu da içtikten sonra ayağa kalktı.
Şimdi caz Viyana’nın güzel vals-lerinden birini çalıyordu. Yanındaki sarışın genç adam Sevtap’a muhabbetle bakıyordu. Ahenkli bir yürüyüşle piste doğru ilerledi. Uzun bir boyu vardı. Vücudunu saran lâme tuvaletinin altında muntazam hatlar görünüyordu. Çıplak kolları ancak eldivenler örtüyor, yuvarlak beyaz omuzlarını yalnız saçları gölgeliyordu. Göğsünde iri pırlantalarla çevrili kolye elektrik ziyaları altında pırıl pırıl yanıyordu. İşte tam Settar'ın önünde dönüyorlardı. Fakat dönük, yüzü caza doğru idi. Settar’ı görmemişti.
Genç adam kocanın parmaklarını arıyordu. Birdenbire, parlıyan altın alyansa gözü ilişti. Evet! Sevtap evliydi. Kafasını altüst eden bu seh-har kadın başka birine aitti. Yüzünü buruşturdu:
— Aksi şeytan!., dedi.
Ümitleri birden bir alev gibi sönüp gitti. Bir an için açılıp güneşi gören gözleri tekrar kapanmıştı.
Sevtap durmadan dansediyordu. Birden; yeşil, geniş yapraklı palmiyeler arasındaki esmer bir başa gözü kaydı. Genç kadın elektrik çarpmasına uğramış gibi titremiye başladı. Kalbi heyecanla çarpıyor, ayakları birbirine dolaşıyordu.
Evet! o idi. Bir zamanlar çok sevdiği ve hâlâ da sevmekte olduğu bu güzel baş şimdi karşısında idi. O da bakıyordu. Gözleri ihtiras ve ateş dolu kendisini, takip ediyordu.
(Devamı var)
Oteline ininiz
NEVV YORKA GİDİYORSANIZ 1000 ODALI 1000 RADYOLU 1000 TELEVİZYONU!
ST. MORITZ
$T MORITZ
ÖN-THe - (VkftK

Avrupadan gelen iş ve resmî heyetlerin lokalidir Konforu, Amerikan ve Türk yemeklerinin nefaseti, lüks çay ve kahve salonları, bar ve kabaresi New Yorkta tanınmıştır.
Odanızı evvelden yazarak temin ediniz
TÜRKÇE DE MUHABERE EDİLİR
Sahibi: Marmara Adalı Charles G. Taylor
ADRES: HOTEL St. MORITZ
50 Central Park South New - York N. Y.
TELGRAF: SAN MORITZ — NEW - YORK
Müfettiş Namzedi Alınacak
Türkiye Kızılay Derneği Başkanlığından
Genel Merkezimiz kadrosunda açık bulunan 345 lira maaşlı Müfettişliğe. altı aylık staj desresinde Derneğimiz teftiş özelliklerini kavramış olanlar aslî kadroya alınmak üzere, Siyasal Bilgiler Okulu, Hukuk ve İktisat Fakülteleri ve Yüksek Ticaret mektebi mezunlarından aşağıdaki şartları haiz bulunanlar müsabaka ile aday olarak alınacaktır.
1— Türk olmak,
2— Yabancı ile evli olmamak,
3— Fiilî askerlik ödevini yapmış bulunmak,
4_ Vücutça sağlam ve teftişçilik yolculuklarına dayanaklı olduğu tam teşekküllü bir Hastahane Sağlık Kurulunca muayene neticesinde sabit olmak,
5— Müracaat tarihinde yaşı kırktan yukarı bulunmamak,
Yukarıda yazılı şartları haiz bulunanların en geç 24/2/1950 Cuma günü saat 18 e kadar dilekçelerine bağlıyacakları nüfus cüzdanı aslı veya sureti, askerlik terhis belgesi, Yüksek Okul veya Fakülte diploması asıl veya tasdikli sureti 4,5X6 ebadında altı adet vesikalık fotoğraf lan ve haklarında malûmat alınacak beş zatın açık adreslerini bildirmek suretiyle Genel Merkezimize müracaaltarı.
Kızılay teftişçiliği için gerekli vasıfları haiz ve referansları iyi olan taliplere müsabaka günü ve yeri adreslerine bildirileceği ilân olunur.
. (250)
V

SJOfc

Sayın Müşterilerinden gördüğü fevkalâde rağbeti karşılamak üzere
2 tane daha 49 Model BUİCK
Otomobilini servise sokmuştur
Ankara Valiliğinden
Devair ve müessesatça 4751 sayılı kanun gereğince memur ve hizmetlilerin 1950 yılı yol vergisi Mart ve Ekim aylarında kesileceği ve memur olmıyan diğer yol vergisi ödevlilerinden de Mayıs ve Eylül aylarında tahsil edileceği ilân olunnur. (1062) - (111)
r1

Trabzon Yüksek Tahsil Öğrencileri Derneğinin Tertip Ettiği
24 Şubat 1950 Cuma günü 20.30 da
Trabzon Folklor Gecesi
HALKEVİNDE
Radyo Ses Sııatkârlarından
Neriman Altındağ
Taklid Kral, Q$man SÖZeH
Ankara icra Gayrimenkul Satış Memurluğundan :
Ankaranın Doğanbey mahallesinin Çeşme sokağında 156 ada 30 parsel numaralı 169 metrekare miktarındaki ardiyenin yan hissesi aşağıda yazılı şartlar içinde açık artırma ile satışa çıkarılmıştır.
Durumu:
Posta caddesi ile Akar sokağı ü-zerindedir. Halen 40 ve 42 kapı numaralı iki ticarethane olarak kullanılmaktadır. 40 numaralı dükkân inşaat malzemesi dükkânıdır. Cephesi demir istor kepenkli ve demir kapılıdır. Zemini beton tavanı çatıya kadar açık büyük bir ardiye ve nihayette bu ardiyeye kapı ve penceresi elan tabanı beton ve tavanı sıvalı bir yazıhane ve bu yazıhaneye kapıları olan bir kömürlük ve karanlık bir oda vardır. Yazıhane ve odalann üzerine rastlayan ve yan taraftaki Sivas sokağından 42 numaralı kapıdan girilerek 11 ayak ahşap merdivenle çıkılan bir aralık ve u: zunca bir koridordan ibaret çatı a-rası vardır. Buranın da tabanı beton tavanı sıvalıdır. 42 numaralı dükkânın cephesi camekânu zemini beton, tavanı boyalı kontrplâk kaplamadır. Binanın ana duvarları kerpiç, çatısı ahşap ve üzeri Eskişehir kiremidi örtülüdür. Elektrik tesisatı vardır. Heyeti umumiyesine 70135 lira ve satılacak yarım hisseye 35067 lira 50 kuruş kıymet takdir edilmiştir.
Satış şartları;
1 — Satış 18/3/1950 Cumartesi günü saat 10 dan 11.30 a kadar daire-
rriizde tahmin edilen değe • rin yüzde yetmiş beşini bul -mak şartlyle yapılacaktır. O gün istek bu değeri bulmazsa son isteklinin yüklenmesi yerinde kalmak şar tlle 28/3/1950 Salı günü saat 10 dan 11.30 a kadar yapılacak ikinci artırmada en çok artırana satılacaktır.
2 — Artırmaya girenler tahmin e-dilen değerin yüzde yedi buçuğunu güven akçası olarak vereceklerdir. Satış peşin para iledir. İstenildiğinde yirmi gün kadar süre verilebilir. Dellâliye ve birikmiş vergiler satış parasından ödenecek ve tapu harç giderisini alıcı verecektir.
3 — Satış parası zamanında öden mezse icra Kanununun 133 üncü maddesi gereği yapılafcak ve alıcı fiyat eksikliğinden sorumlu bulunacaktır.
4 — İpotek sahibi alacaklılarla ilgililerin bu mal üzerindeki haklarını faiz ve gideri hakkında ileri sürdüklerini belgelerde birlikte 15 gün içinde daireye bildirmeleri gereklidir. Bildirmezlerse satış parasının üleştirilmesine giremiyecekler- I dir.
5 — Şartlaşma bugünden bağlıya-
rak dairemizin 949/182 numaralı dos yasında görülebilir. İstekliler daha evvel satış şartlarını görmüş ve kabul etmiş sayılacaklardır, ilân olunur. (3i3) |
r ......... ——
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezi İkinci Tertip Kıymetli Eşya Piyango Listesi
Piyango 23 Nisan 1950 tarihinde, Pazar günü saat 15 te Kuıııın Salonunda İkinci Noter ve temsilciler huzurunda çekilecektir, fiyatla Kurum Merkez ve şubelerinde, bayilerde
Biletler bir lira satılır
Adedi
Cinsi
Kıymeti Lira
1
2
2
2
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
10
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
2.000
2.000
2.000
2.000
2.000
3.000
14.801

L
Karadenizin biricik kemençecisi
Hüseyin Dilâver
Trabzoııdan gelen Horon ekibimizin iştirakiyle Bıçak ve Horon oyunları. Monolog, Piyes, Şarkı ve Türküler. Ayrıca millî kıyafetlerle Karagöz, binbir sürprizlerle dolu bir gece.
NOT: Her tarafa otobüs temin edilmiştir. Davetiyeler: Ulus Meydanında Karadeniz Lokantasından Tel: 14184.. Anafartalar-da Güven Yorgan Evinde Tel:11466 temin edilir.
Dikkat: Davetiyelerimiz bitmek üzeredir.
(311)
V
Ev
Kamyon
Taksi
Traktör (pulluksuz) Motosiklet
Buz dolabı
Oda takımı (2 koltuk, 1 karı
Dikiş makinesi
Filips radyo (5 lâmbalı) Yazı makinesi
Taban halısı (4.50 m2) Ilalı seccade (2.50 m2) Sofra takımı (Ö kişilik) Elektrik ütüsü
Pulluk
Kol saati (10 taşlı) Cep saati (15 taşlı) Duvar saati (15 günlük) Kadife masa örtüsü Battaniye Bavul
Kadın ropluk kumaş Kadın mantoluk kumaş Erkek kostümlük kumaş Erkek paltoluk kumaş Kadın çantası
Para çantası
Erkek çorabı Kadın çorabı Kravat ipek mendil Dolma kalem
Traş makinesi
Cep feneri Masa saati Kadın eldiveni Erkek eldiveni Keten masa örtüsü Erkek gömleği Erkek pijaması
Altı kişilik, çay takımı Keten mendil
Küçük çakı Resim albümü
Not defteri Kurşun kalem Çocuk.kitabı
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun gereğince 1. ci parti olarak hemşehrilere tevzi ve tahsis edilmiş olan Akköprü civarındaki ucuz arsa sahiplerinden bir kısmının muayyen müddet zarfında sözleşmelerini yaptırmadıklarından dolayı hakları düşerek arsaları Belediyeye intikal etmişti. Bu arsaların Belediye Meclisinin prensip kararı içinde 1. ci partide dahil bulundukları halde tercih sebepleri gözönüne alınarak kendilerine arsa verilememiş olan evli, çocuksuz ve bekâr vatandaşlara verilmesi takarrür etmiş ve bunlar arasında 15/2/950 tarihinde Belediye Komisyonunda ve Noter huzurunda kur'a çekilerek isabet eden şahıslara ait ada, parsel numaralarını ihtiva eden listesi Belediye kapısına asılmış. -tır. Kendisine arsa isabet eden bu vatandaşların 31/3/950 tarihine kadar sözleşmelerini yaptırmak ve ilk taksitlerini yatırmak üzere Belediye Emlâk Şubesine müracaatları ve mezkûr tarihe kadar sözleşmesini tastik ettirmeyen ve ilk taksidini vermiyenlerin haklarının sukut etmiş addiyle kendilerine tahsis edilen işbu arsaların diğer vatandaşlara verileceği ilân olunur. (1063) (113)
Sayfa: 5
10 dakika ara
2 — M. Berlloz (1803 - 1869)
«Carnaval Romalc» Uvertürü, Op. 9
3 — C. Debusay
«PrĞlude» L'Apr(Se - Midi D'ıtn Faun
4 — P. Dukas (1865 - 1935)
«Sihirbazın çıraftı» Scherzo
150 000
J
["■ Koyun Yoğurdu Satışına Başlandı ■*[
Sayın müşterilerimizden gördüğümüz rağbet ve teşvik üzerine ■ Burea’dan getirtmekte olduğumuz turfanda koyun sütünden yoğurt I yaparak, Anafartalar No. 94 Bursa Pazarı ile, Yenişehir Ulus Sine- ■ ması karşısında Abdülserbest Mağazalarında satışa arzettiğimizi I ve başka dükkânlarla seyyar satıcılara verilmediğini saygı ile müş- I I ferilerimize arzederiz. ABDÜRRAHİM SÜTER I
Sekerdle^S^No^/fB
Devlet Havayolları Genel Müdürlüğünden
Uçaklarımızla Kıbrıs ve Beyrut’a seferler devam etmektedir. Perşembe günleri İstanbuldan kalkan uçaklarımız Ankaraya uğrıyarak Kıbrıs ve Beyrut’a gitmekte, Cuma günleri aynı yolu takib ederek İs-tanbula dönmektedir. Yolculara azamî kolaylık gösterilmekte, rahat ve ucuz seyahatleri sağlanmış bulunmaktadır. Bundan başka idare -miz 23/2/1950 tarihinden itibaren gidiş - dönüş biletlerinde ayrıca % 10 bir tenzilât kabul etmiştir. Fazla malûmat için acentalıklarla bilet satış bürolarına müracaatları sayın yolculardan rica olunur.
(1116) - (115)
Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından
No. 3024
Ankarada Denizçiler caddesi semtinde Kargalı sokağında 2/A numaralı evde oturan ve T. C. tebaasından olup Ankarada Saraçlar semtine 84 numaralı mahalli ikametgâhı ticarî ittihaz ederek tüccar ter-
I zilik ticaretiyle iştigal eden ve Ticaret odasının 17/277 sicil numarasında mukayyet bulunan İsmail Tollu'nun ünvanı ticareti İsmail Tol-lu olarak tescil edildiği gibi bu Unvanın imza şekli dahi Ticaret Kanununun 42 inci maddesi mucibince 18/2/1950 tarihinde tescil edildiği ilân alunur. . (310)
Çok kârlı bir iş için
Ortak Aranıyor
Müracaat: Tel: 13388
(314)
Zayi
18/1/1950 günü tatbik mühü -rümü kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
Kiralık Daire Aranıyor
Küçük Tiyatroda sanatkâr Ragıp Haykır’a, mektupla müracaat. (312)
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerlnl fiilen İdare eden Hikmet YAZICİOĞLü
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
ZAFER
21 - 2 • 19»
Sayfa: 6
Sayfa: 6
B. Millet Meclisinin dünkü toplantısı
I Bajmakaleden devam
★ (Baş tarafı birinci de) zalmaktadır. 1944 de orta okullardaki talebe sayısı 87 bin iken geçen sene 55 bine inmiştir. Liselerde ise 944 de 25 bin iken geçen sene 19 bine düşmüştür.»
Sözlerine devam eden Bakan liselerin 4 seneye çıkarılması ve o-nun esaslı çalışmalar seda verildiğini, teknik mekteplere rağbetlin arttığını kay ■ detti. Bundan donra Bakan muhtelif hatipler tarafından ileri sürülen tenkid ve mütalâalara cevaplar verdi.
Söz alan diğer bazı hatipler de mahallî ihtiyaçlar üzerinde durdular.
Millî Eğitim Bakanlığı, beden Terbiyesi Umum MüdüMüğü ve Ankara- Üniversitesi bütçelerinin kabulünden sonra Teknik Üniversitesi bütçesi görüşülürken söz alan Kemal Zeytinoğlu şu konuşmayı yaptı :
«Muhterem arkadaşlar, hepiniz bilirsiniz ki İstanbul Teknik Üniversitesi memleketin mühendise olan ihtiyacı karşısında genişletilmiş, fakülteleri çağaltılmış ve yine bildiğiniz üzere bu sene ilk sınıfına 375 talebe abnmak suretiyle adeta bir rekor kırmıştır. Bizim zamanımızda sınıfların hepsinin yekûnu iki yüz elliyi bulmayan bu üniversite miz bugün ilk sınıfına 375 talebe almıştır. Heyeti umumiyesi itibariyle 1600 ü mütecaviz talebesiyle memleket ihtiyacını karşılayıcı bir hale getirilmiş bulunmaktadır. Fakat maalesef bunun yanında bu talebe kadrosunun arttırılması karşısında talebenin iyi yetişmesine lüzumlu laboratuvar ve teknik öğretim vasıtaları bu artışa muvazi olarak temin edilmemiş bulunmaktadır. Bu vasıtalarla birlikte bina ihtiyacı da kâfi değildir.
Biz de işleri dağıtmamış, elimizdeki müesseseyi tam olarak ikmale ve ıslaha ve inkişaf ettirmeğe çalışmış bulunsaydık bugün her halde Teknik Üniversitemiz esasen hoca ve profesörleri bakımından komşu memleketlerden çok daha üstün olduğunda şüphe olmıyan üniversitemiz laboratuvar ve malzeme bakımından da yükselmiş olur ve memleketin bu sahadaki ihtiyacını her halde daha iyi bir şekilde karşılamış bulunurduk.
Bayındırlık Bakanlığı Bütçesi
Bundan sonra İstanbul Üniversitesi bütçesinin müzakeresi yapıldı ve bu suretle Millî Eğitim Bakanlığı Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, Ankara ve İstanbul Üniversiteleri ile Teknik Üniversite bütçeleri müzakereleri tamamlandı ve Bayındırlık Bakanlığı bütçesine geçildi.
Bütçenin müzakeresinde D. P. adına konuşan Kemal Zeytinoğlu aynen şunları söylemiştir :
«— Muhterem arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığı 1950 yılı bütçesini tetkike başlarken, bu Bakanlığın yurdun imarı ve kalkınması dâvasında en büyü rolü ve en ağır vazife ve mesuliyeti omuzlarında taşıyan bir Bakanlık olduğuna işaret etmek isterim. Bunun içindir ki 41
en un ■
ı yıldanberi Bayındırlık faaliyetlerinin ana prensipleri ve takibedilen ı politikası üzerinde mütemadi ve ge-‘ niş tenkitlerde bulunduk.
Yılların teraküm ettirdiği prog ■ ramsız ve isabetsiz icraat sonunda yapıcı hüviyet ve mânasını büyük mikyasta kaybederek sakat bir inşaat politikası çukuruna düşmüş bulunan Bayındırlık Bakanlığı bütçesinin memleket ve millet menfaatlerine uygun, randımanlı bir şekle ifrağı hususunda partimizin nasıl sonsuz bir gayret sarfettiğini, ve devlet bütçesi içerisinde lüzumlu mevki almadığı gibi kendi bütçesi içinde de takibedilen yanlış program ve metotlarla bu dâvanın ba-şanlamıyacağı hususunu nasıl belirtmeğe çalıştığımızı yüksek Meclis hatırlıyacaklardır.
Bir memleketin kalkınmasının birinci şartı olan yol dâvası bir tarafa atılmış, geniş tarlalar vc büyük arazi parçalan tuğyanlar ve her türlü tabiat tesirlerinin amansız hükmü altında kendi kaderine terkedilmiş olurlarsa dâvanın ehemmiyeti anlaşılamamış demektir.
Program ve prensip mahrumiyetinim yanjnda meselelerin bir dc hükümetlerin politika maksatlarının istihsalinde en işe yarar bir propaganda vasıtası telâkkisi ve gelip geçici heveslilerini doyurucu, günlük politikayı yürütücü bir zihniyetle ele alınmış olmasını mütaleâ edecek olursak takibedilen yurt bayındırlık siyasetinin ve onun içerisinde elde edilecek eserlerin acıklı durumu kendiliğinden meydana çıkar. Onun içindir ki Türkiye bugün bu kabil eserler ve misallerle lebalep bir hale gelmiştir.
Vaktiyle yüksek Meclisin çok isabetli bir kararla sarfına izin verdiği 121.000.000 liralık büyük su işleri tahsisatının demândenberi arzetti-ğim zihniyet hatalarından dolayı nasıl heder edildiğini bu kürsüden bir kaç defalar belirtmiş ve bu gibi işlerde havzaları ıslah ve sulama işlerinin bir manzume halinde ele a-lınarak öylece ikmali lâzım geldiği esası üzerinde ısrarla durmuştuk. İşte mahdut bir tahsisatın, ölçüsüne ve yeterliğine uygun bir şekilde istihsal havzalarına teksif e-dilmemesi yüzündendir ki yurdun her tarafına serpştirilmiş bulunan büyük su işlerinin hemen hepsi yarım kalmış ve en mühim istihsal havzalarından beklediğimiz randıman ve inkişaf elde edilemiyerek kendi kısır hallerinde bekletilmeğe mahkûm edilmişlerdir.
Bu yarım kalmış işlerin ikmaline kadar maruz kaldığı ve kalacağı ha rabiyet ile dondurulmuş paraların ataleti de ayrıca ilâve edilecek zararlardan olarak kayda şayandır.
Yol işlerimiz:
Bugün halen hükümetin elinde köy ve vilâyet yollarını da içine a-lan umumî bir yol programı yoktur Buna mukabil bütçeye dikkat bu-yurulursa ek olarak konulan yedi milyon liralık bir tahsisat mevcuttur. Köy ve vilâyet yollarına yardım olarak bu sene ihdas edilen bu bölümün lüzumlu olduğunu inkâr edecek değiliz. Ancak nasıl bir prog ramla en istifadeli bir şekilde sarf
I yapılacağını maalesef hükümet de bilmemektedir. Bu tahsisatın sureti sarfı temenni ederiz ki politik mak şatların tahakkuku yolunda olma-
Arkadaşlar; kanaatimizce köy ve bucak yollarının vilâyetlerce, vilâyet ve devlet yollarının da devletçe yakılması şeklinde bir programın hazırlanması lâzımdır. Devlet yollarının emanet yoliyle ve taşo-ranlar eliyle yapılması halinde her şeyden evvel iyi bir talimatnameye ihtiaç vardır.
İskele, barınak ve limanlar için henüz bir programı olmıyan hükümetin İstanbul, İzmir ye Akdeniz limanları için ne düşündüğünü öğrenmek yerinde olacaktık. Kal naatındayız.
Doğu kalkınması:
Yurdun ikmal edilmiş ve Cumhuriyetin nimetlerine hemen hemen hiç klavıişmamış bör bölgesi olan doğu illerimizin kalkınması meselesine yurt kalkınması programında geniş mikyasta yer vermek lâzımdır. Bu mıntakanın hususiyeti karşısında bunu tacil etmek ve prog rama uygun bir şekilde neticeyi bir an evvel istihsal için icabeden icraatın yapılması zbmanı artık çoktan gelmiştir.
Kanaatimiz olan bir noktayı yüksek huzurunuzda arzetmekliğime müsaade buyurun. Bir fazilet yurdu olan Doğu illerimiz kalkındığı takdirde emin olabiliriz ki kuvvet ve kuvvetimiz İktisadî sahada olsun, İçtimaî sahada olsun, maddî ve manevî sahada olsun çok artacaktır. Bu kalkınma mevzuunda şahsan bir şey düşünmekteyim. Bu memlekette işe ve ihtisasa k'ymet vermek zorundayız. Meselâ Doğu illerimizin valilerini tam salâhiyetli mühendislerden yaparsak ve yine bu mühendis valilerin emrinde kâfi miktarda tek nik bürolar teşkil edersek, yani meseleleri merkeze gelmeden, hem orada meslekten olan valinin bilgisi ve nezareti altında hem de oradaki teknik heyetler tarafından ele alınır ve neticesi istihsal olunursa, bu suretle şuradan buradan sormak kül feti ve vakit kaybından azade bir çalışma imkânı elde edilirse tahmin ediyorum ki doğu kalkınma işlerimizin sürati artacak ve neticeye daha çabuk ulaşmak imkânı hasıl o-lacaktır. ,
Söz alan bazı milletvekilleri de mahallî ihtiyaçlar ve dilekler üzerinde konuştular.
Bu arada Müstakillerden Ahmet Çınar etraflı bir konuşma yaparak Baraj mevzuunda yapılan plânsız çalışmalardan bahsetti.
Ali Çınar Seyhan Barajını ele ala rak bu barajın evvelce 15 milyon liraya yaptırılması için hazırlık yapıldığı ve bunu Meclis kabul ettiği halde bugün bu iş için 150 milyon lira harcanacağını kaydederek bu israfın önüne geçilmesini istedi. İçme suları ve kanalizasyon mev-zulanna da temas eden hatip bu işlerdeki aksaklıkları da anlattı.
Meclisin yarınki toplantısında da Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşmelere devam edilecektir.
Ahlâk krizini
ail-
önlemek için
sederler, orada biz mekteplere lâk kitabı koyarak bu işi kökünden
esaslı bir surette halledebilir iniyiz?
Bir yerde iltimas, dostluk, kayırma, ahşab gayreti, parti kay-reti hâkin» olursa, nasıl vatandaşlardan karşılıklı bir saygı ve sevgi istiyebiliriz?
Kanaatimizce, bugün bütün cemiyetin çektiği ıstırap bu itimat bühranından ve iktisadi sıkıntıdan doğuyor.
Esnafın müşterisine, müşterinin esnafa itimadı yoktur; yolcunun vasıtaya itimadı yoktur; hastanın doktora itimadı yoktur. Hülâsa ortalıkta daha çok bir iyi niyet buhranı vardır. Herkes her işin arkasında bir püf noktası arıyor. Acaba ne var, beni faka mı bastırıyorlar, diye düşünüyor. Ve kendisine göre o da çıkarına bakarak gününü gün etmeğe çalışıyor.
Öbür tarafta İçtimaî sefalet almış yürümüştür. Çünkü hayat pahası müthiş bir ıstırap halindedir. İstan-bulda gece saat sekizden sonra Beyoğlu caddesinden geçiniz! Avare birtakım delikanlılarla perişan kızların arasından kencUnize rahat bir yol bulamazsınız. İstatistikler, İstanbulda bine yakın randevu evi olduğunu bildiriyor. Bu ne düşkünlüktür! Bu ne korkunç bir rakamdır!
Bunun sebebini fazla aramayın; şudur:
İşsizlik ve zaruret!
Çoluğunu çocuğunu geçindirmek için, evindeki eşyasını, hattâ yatağını, yorganını satıp her şeyini bitirdikten sonra nihayet bir lokma yemek için vücudünü satmağa mecbur kalan kadınların ne kadar fazla olduğu bilmiyor muyuz?
Elbette ki, içtimai hayatın tahditlerinden kendilerini azade hissetmeğe başlayanlar, ahlâkî krizin çok daha ilerlemesinde ve bizi bir uçuruma sürüklemesinde en büyük âmil olacaklardır.
Bir yerde aile bağları çürürse, itimat kalmazsa, ve zaruret en fecî bir şekilde hükmünü icra ederse, biz mekteplere sokulan bir dersle bu işi halledebilir miyiz?
Eskiden hiç olmazsa din, ahlâk üzerine büyük bir tesir yapıyordu; fakat şimdi, Allah korkusu da din terbiyesinin noksanlığından ortadan yavaş yavaş silinmeğe başladı.
Derde deva aramak zamanı çoktan gelip geçmiştir. Bugün yapılacak âcil iş şudur : Biran evvel insanların maddî ıstıraplarını azaltmak, memlekette tam bir itimat havası temin etmek, din gibi, aile sevgisi gibi, arkadaşlık vefası gibi mânevi ve kutsi bağlan takviye etmek mecburiyetindeyiz.
Bu, şüphesiz bugün için inkılâpların en büyüğü olacaktır.
Mümtaz Faik FENİK
Ticaretin serbestisine doğru
★ (Baş tarafı birinci de) anlaşmaya katılmaya karar verdiği takdirde, bu müzakereler neticesinde diğer ilgili devletlerle aramızda karşılıklı olarak tanınacak gümrük resmi tavizleri müştereken kararlaştırılacak bir tarihten itibaren yürürlüğe girecektir.
28 Eylül 1950 tarihinde başlıyacak olan «Gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması» müzakereleri sırasında Türldye’den üzerinde gümrük resmi tavizleri istenmesi muhtemel olan başlıca eşya listesi aşağıdadır :
1 — Peynirler, 2 — Tababet ve sanayide müstamel yağlar, 3 — Balıklar (taze, tuzlu, konserve ve ezme), 4 — Süngert 5 — Bağırsak, 6 — Hayvan derileri (işlenmiş, işlenmemiş, 7 — Deriden mamûl eşya, 8 — Kürklük postlar, 9 — Yünden ve kıldan iplik, 10 — Safi ve mahlût yün mensucat, 11 — Şark halısı ve kilimleri, 12 — Kumaş ve keçeden şapka, başlık ve taslakları, 13 — İpek kozası, 14 — İpek ipliği,
15 — Saf ve mahlût ipek mensucat,
16 — Buğday, un, nişasta, kola, 17 — Üzüm (taze ve kuru), 18 — İncir ve dğier meyveler, 19 — Zeytin ve zeytin yağı, 20 — Meyve ve çiçek konserve ve ezmeleri, 21 — Sebze konserve ve ezmeleri, 22 — Şekerlemeler, 23 — Alkollü içkiler: Şarap, kanyak, vermut, rakı, 24 — Tohumlar: Pamuk, pancar, keten, haşhaş v.s... 25 — Kırmızı biber, 26 — Tütün ve sigara, 27 — Fidan ve çiçekler,
I
28 — Sabun, 29 — Palamut, tırnağı, hülâsası, 20 — Plâstik maddeler ve mamulatı, 31 — Kereste, kaplama-lık ağaç, 32 — Mantar ve mamûlâtı, 33 — Her nevi fırça, 34 — Saz, hasır ve mamûlâtı, 35 — Sargılık kâğıt, 36 — Fotoğraf ve sair resimler, 37 — Pamuk ve pamuk ipliği, 38 — Pamuk mensucat, 39 — keten, kendir, jüt, v.s. iplikler, 40 — Keten, kendir, jüt mensucatı, 41 — Kauçuk ve lâstik ve mamulatı, 42 — Elâstiki mensucat, 43 — Muşamba ve mamûlâtı,
44 — Sünger taşı, kayağan taşı, mer. mor ve mermerden süs eşyası,
45 — Çimento, kaolin, zımpara, 46 — Çini ve porselen döşemelik eşya, sofra, tuvalet, salon takımları, elek-tirk alâtı ve sunî dişler,47 — Cam lar: Şişe, damacana, kavanoz, pencere, fotoğraf camı, gözlük camı, camdan düğme, küpe vs.. 48 — Demir: Cevher ve levhalar, demir ve dökmeden mamûl eşya, 49 — Bakır: Cevher, tel ve eşya, 50 — Alüminyum ve mamûlâtı, 51 Kurşun: Cevher, çubuk, külçe, 52 — Tutya (Çinko- ve mamûlâtı, 53 — Nikel ve marfıulâtı, 54 — Kromit, 55 — Kuyumcu eşyası, 56 — Saatler, 57 — Piyano ve akordeon, 58 — Sinema ve fotoğraf makineleri, 59 — Fen âletleri, 60 — Ziraat, sanayi ve elektrik makineleri, 61 — Ağır maden yağları ve tortulan, 62 — Toprak boyalar, 63 — Madenî boyalar, 6-1 — Her nevi mürekkepler, 65 — Uzvî, sunî boyalar, 66 — Ecsamı kimyeviye ve tıbbiye, 67 — Çocuk oyuncakları, 68 — Şemsiyeler.
İstanbul sosyetesini allak bullak eden bir cinayet iddiası
Artvinde Halk Partisi dağılıyor
* (Baş tarafı birinci de) namayınca devlet işinf bırakarak*ou listenin tekrar işbaşına gelmes^i sağ1 -
lamak üzere Ankaraya gitmesi şiddetle tenkit edlmiştir. Blhassa selimlerin ^arifesinde idare âmirleri nin bu şekilde parti faaliyetlerine, bizzat katılmasının doğuracağı teh-| likeler hatipler tarafından ehemmiyetle belirtilmiştir. Bundan sonra dileklere geçilmiş ve müteakiben yapılan seçimlerde yeni il idare koruluna Mitat Kuseyri; Remzi siloz, Sadık, Galip, Şİe'kip İnal, Muhsin Bereket, Fevzi Kurtarel, Fevzi Ata-han, Seyfi Ekal ve Şevket Sarıcalı1 seçilmişlerdir.
Ekin durumu ve fare mücadelesi
Adana, (Hususî muhabirimizden) — Adana bölgesine yağan son yağmurlardan faydalanarak gelişen e-kinlerin toprak üstünde bir karıştan fazla boy vermesiyle beraber, fare mücadelesine de geçilmiştir.
Bilindiği gibi, buğdayın başlıca düşmanı faredir. Bir farenin senede 160 kilo buğday yediğini, bir çift farenin senede 300 ilâ 400 yavru yaptığını hatırlarsak, bu mahlûkun çekirge kadar tehlikeli olduğu kolayca anlaşılır.
Adana ziraat mücadele teknisyen-, liginin mütaaddit ekiplerle fare mücadelesine başlamış olması, | * çiftçileri memnun - etmektedir. Bu mücadelede Striknin, Kükürt ve Fişek kullanılmaktadır. Ekinlerin bugünkü vaziyeti çok iyidir. Fare mücadelesi de semereli olmaktadır. İleride herhangi bir âfet zuhur etmediği takdirde, bu yıl bol mahsul alınacağı ümit edilmektedir.
Maraş kurtuluşu münasebetile
* (Baş tarafı birinci de)
Bu beyanname, Maraş C. H. P. sinde hâlâ nasıl bir zihniyetin hâkim olduğunu ve Demokrat Partiyi nasıl acemi bir taktikle güya yıpratmak istediğini göstermek bakımından hususî bir mânası vardın
Bu beyannameyi aynen aşağı koyuyoruz. Bu dikkatle okunduğu zaman görülecektir kı, Maraş C. ILP. İli İdare heyeti Demokrasi yolunda Demokrat Partinin yaptıgı ilerlemeden hâlâ habersizdir. Hatta tor kurtuluş bayramının ne demek o -duğunu takdirden de acizdir. Mil letin hakikî geleneklerim hiçe sayan, ve Demokratlara durup dururken en ağır ve en feci ithamlarda bulunan bu beyanname şudur :
«Sevgili Maraşlılar,
Bu Pazar günü kurtuluşumuzun 30 uncu yıldönümünü kutlayacağız. Geçrdiğimiz yılların tecrübesiyle :
Bu kutsal kurtuluş gününde Demokrat Partinin istediği gibi sokaklarda, meydanlarda davul zurna çaldırarak ve ocaklarda içki içirerek genç nesli sarhoşluğa müptelâ etmek, körpe dimağları felce uğratmak istemiyoruz.
Halkımızı kanunsuz ve medeniyetsiz kılık ve kıyafetlere sokarak sokaklarda gezdirmekten ve sarhoş ederek nâra attırmaktan koruyoruz.
Gerilik tezahürü olan davul, zurnayı medenî ve millî hayatımızın bir eğlencesi olarak asla kabul etmiyoruz.
Bu diyarın kahraman şehit ve gazileri 30 sene evvel bu memleketi ne davul zuma çalarak, ne de sarhoş olarak kurtarmadı.
Biz bayramımızı partili ve partisiz hemşehrilerimz arasında sevgi ve muhabbet yaratmakla aziz şehitlerimizi ananelerimize, millî ve mânevi duygularımıza yaraşır şekilde yad ve tebcil etmekle, kahraman gazilerimizi saygı ve sevgi ile kucaklamakla ve birbirlerimizi tebrik etmekle kutlayacağız.
Kurtuluş bayramını bahane ederek kardeş kavgası yaptırmıyacağız.
Bu mutlu günümüzü siyasî tezahürlerin sahnesi haline getirmiye-
ceğiz.
Eğlence diye kanunların yasak ettiği, ahlâk kaidelerinin men eylediği hareketlere katılmıyacağız.
Kutlama Komitesinin yaptığı prağram dahilinde törene katılarak medenî insanlar olarak bayramımızı kutlayacağız. Ve bu töreni günür icaplarına göre kâfi bulmaktayız.
Paıtimizin icabında daha üstün tezahürleri yapmaya muktedir olduğuna inanan ağırbaşlı ve derin görüşlü hemşehrilerimiz, muhaliflerimizin taşkınlıklarına kulaklarını kapayarak yüzlerini çevireceklerdir.
İşte C. H. P. kurtuluşu böyle anlamaktadır. Ve bayramını da böyle yapacaktır.
Ey imanı bütün Maraşlı,
Senin kurtuluş bayramını da senin aleyhinde istismar ederek yarınki seçimde reyini almıya çalışan
ve sana hizmet edenleri yıkmaktan başka gayesi olmıyan bu günkü sözde demokratların dünkü günahlarını unutmadın. Yarınki emel ve ihtiraslarını da seziyorsun. Onların: Dünkü yalanlarım hatırla, bugünkü vaitlerini dinle. Fakat hassas ölçünü kullan ve kararını ver.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ.
Maraş C.H.P. il idare heyetinin be yannamesini yukarıya koyduk. Bu dikkatle okunduğu zaman kurtuluş bayramı gibi mukaddes bir bayramın bizzat C. H. P. tarafından nasıl çirkin politika pyunlanna âlet edildiği çok daha iyi anlaşılır.
Millî Mücadele zamanındaki vatanseverlerin ve feragatli insanların elbiseleriyle yapılacak temsili bir tezahürü «medeniyetsiz kılık ve kıyafet» le sokakları dolaşmak diye vasıflandıran bu zevatı intibaha dâ-vet etmek vazifemizdir.
★ (Baş tarafı birinci de) sizlik sebebiyle dün ikinci asliye ceza mahkemesinde ifadesi alınmıştır.
İbrahim Kaya dünkü ifadesinde demiştir ki;
«— Tahminen üç sene evvel İzmir Anakarapalas otelinde kalıyordum. Bir gün otelin holünde otururken bir pojis memuru gelerek hüviyetimi soru. Ben kardeşime çok benzediğimden ve onun hüviyetini taşıdığımdan polise sahte hüviyetimi ibraz ettim. Polis bu vaziyet karşısında naçar dönüp gitti. Bu suretle ben de yakalanmaktan kurtulmuş oldum. Zira o günlerde sahte hâkimlikten yeni ayrılmış ve belki de aranmakta idim. Sonradan haber aldığıma göre hakikaten beni şiddetle takip ediyorlarmış.
Gene aynı hüviyetle Bandırmaya gittim fakat bu hüviyet orada pek işe yaramadı ben de yakalandım..
Sanığın bu itirafından sonra tekrar cezaevine gönderilmiştir.
Marshall
yardımı
★ (Baş tarafı birinci de) saat 20.45 sıralarında derinlerden acı bir feryat işitilmiş ve daha sonra da ortalığı bir sükût kaplamıştır.
Bu esnada apartımanın üçüncü katından bir cismin yere düştüğü ve bir kadının hurdahaş bir vaziyette kaldırımlar üzerinde yattığı yoldan geçenler tarafından görülmüştür.
İlk İddia
Bu ceset bayan Handana aittir ve Ali Koçlu müteessir bir vaziyette şu iddiada bulunmuştur :
«— Cumartesi gecesi yapılacak Türk - İtalyan güreş müsabakaları için bir bilet alarak apartımana dönmüştüm. Handan neden kendisine bilet almadığımı sordu. Bulamadığımı ve ona tiyatro bileti getir, diğimi söylemem üzerine bana kızdı ve aramızda kısa bir münakaşa oldu ve kriz esnasında pencereden düşerek öldü. Çok müteessirim..
Defnine ruhsat veriliyor, fakat..
Belediye ve zabıta tabibi cesedi muayene etmiş ve sinir buhranından mütevellit bir kaza olduğunu ileri sürerek defnine ruhsat vermiştir. Fakat ertesi gün yani Pazar günü tahkikata el koyan İstanbul savcı yardımcılarından Namık Kemal aklî muvazenesinde eskiden bir bozukluk bulunmıyan ve asabi tanınmayan bir kadının bir bilet meselesinden şuurunu kaybedebileceğine pek ihtimal vermiyerek tahkikatı derinleştirmek lüzumunu hissetmiştir.
Bunun üzerine hâdise mahalline giden savcı, facia mahallini tetkik edip şahitleri dinleyince hâdisenin bir cinayet olması ihtimali bir kat daha kuvvetlenmiştir.
Çok mühim şahadetler
Aynı apartmanın alt. katında otu ran kiracılardan Lûtfiye Özkan, Şedide Adaç ve hizmetçi Havva saat 20.45 de kavgaya delâlet eden sesleri işittiklerini söylemişler ve:
«— Bayan Handan acı ve titrek
bir sesle «Aman Allahım... Aman Allahım...» diye bağırıyordu. Sonra da istimdat ettiği duyuldu., demişlerdir. Apartman kapıcısı ise daha mü him bir şahadette bulunarak şunları söylemiştir:
•— Handan hanımın hurdahaş olmuş cesedini Ali bey kucağına almış sokaktan apartmana götürüyordu. Kapıda .karşılaştık bana: «Sus sana 1500 lira vereyim. Beni kurtar. dedi.
Bu iddialar meyanında Handanın oğlu Halûk da şu ihbarda bulunmuş tur;
•— Bay Ali ile annemin arası bir müddettenberi açıktı. Yazın Küçük-yalıda otururken annem Kadıköy savcılığına müracaat ederek ölümle tehdit dâvası açmıştı. Beni Ali nin annemi pencereden attığına kaniim. Kasanın mücevher ve para ile dolu olması lâzımdır. Açınız..
Kasa açılmış ve bomboş olduğu hayretle görülmüştür.
Diğer taraftan Handanın üvey oğlu olan ve bir meseleden dolayı cezaevinden bir kaç gün evvel çıkmış bulunan Cihat Barış da, Ali aleyhine ve aynı mealde bir ihbarda bulunmuştur.
Ali Koçlu ne diyor?
Tüccar Ali Koçlu bütün bu iddiaları şiddetle reddetmiştir. Kendisi bu sabah 10.50 de ikinci sulh ceza mahkemesi önüne çıkarılmış ye sorgusunda şunları söylemiştir:
•— Handanla ara sıra aile kavgaları yapardık. Ben 48 yaşındayım ve İpekmiş ortaklarındanım. Bütün piyasa beni tanır. Handanın sinirli olduğunu da herkes bilir. Evvelce Göztepede otururken 50 bin liramı aldı diye aleyhimde bulundu. Be -nim Kapalı çarşıda öldürülen ku -yumcu Serkis Makarofun katili olduğum hakkında bir ihbar da yaptı. Bittabi bu da asılsız çıktı. Şimdi de yeni bir iftira karşısındayım.»
Neticede hâkim Ali Koçluyu tevkif etmiştir.
Amerikan savunma bütçesi
Nevyork Radyosu, 20 (Basın ■ Yayın) — Amerikan Senatosu silâhlanma komitesi başkam âyan üyesi Tidings, Baltimore’da verdiği bir beyanatta, Birleşik Devletin bütçesinde savunmaya ayrılmış olan on-dört milyar doların bu seneki ihtiyaçları karşılıyacağını, fakat eğer dünyanın silâhsızlanması için bir1 tedbir alınmazsa istikbalde bu mik tann çok yükselmesi icabedeceğini söylemiştir. Ayan üyesi bilhassa giz li bir hücumu önlemek için geniş bir radar şebekesinin kurulması icşbe- ' deceğine işaret etmiştir.
Hindistanda bulunan diplomatlar
Yenidelhi, 20 (GHH) — Hindistan’da bulunan bütün devletlerim diplomatik temsilcileri, yeni Anayasanın yürürlüğe girmesi münasebetiyle itimatnamelerini yeniden Hindistan Cumhurbaşkanına takdim edeceklerdir. Bilindiği gibi A-nayasa yürürlüğe girdiği tarihe kadar diplomatların verdiği itimatnameler İngiltere Kralına hitaben yazılmakta idi.
ozınzsa
LÜZUMLU TELEFONLAR
Yangın ..... 00
Sıhhi imdat . 91
Trenler 12023
Hava Yollan 14881
Yataklı vagonlar 11566
Su Anza 21570
Elektrik 24846
Havagazı 24846
Başkent Taksi 22222
Yeni Güven Taksi 22333
Sizin Taksi 22333
Merkez Taksi 11111
★ (Baş tarafı birinci de) ledikten sonra, halen Vaşingtonda bulunan Paul G. Hoffman da, neşriyatın sonunda kısa bir konuşma yaptı. Mumaileyh ezcümle şöyle demiştir: «Sulhün temini için bugün daha iyi imkânlar mevcuttur. Dönüm noktasını teşkil eden Marşal plânı işinde, vazifenin tamamlanma sı işine kendimizi hasredelim..
Hoffman Amerikalıları «Marşal plânı bitinceye kadar dostlarımızı destekliyelim. diyerek ısrarda bulunmuştur. Harriman ise şöyle demiştir: «Amerika için, Marşal plânını tamamlamamak düşüncesiz hareket etmek demektir. Zira, şimdiye kadar kazanılanı kaybetmek^ demek olacaktır. Amerikalıların büyük ölçüde ve akıllıca yatırmış olduk • ları paraların ve sarfettikleri gayre tin israfı demek de olabilir. Hattâ, bizatihi kendi istikbalimizi tehlikeye koymak demek olacaktır..
Türiyedeki Marşal plânı misyonu şefi olan Mr. Russell H. Dorr, Türkiyenin Marşal plânı tahtında al-
makta olduğu yardımın kullanılmasına dair olan plânları görüşmek ü-zere Vaşington’da bulunduğundan bu yayına iştirak edememiştir.
İktisadî işbirliği idaresi başkanına vekâlet eden ikinci başkan Mr. Or-ren R. Mc Junkins bu neşriyat hakkında mütalea yürüterek ezcümle şöyle demiştir: «Büyükelçi Harri -man’ın; Marşal plânı bitinceye kadar dostlarımızı destekliyelim şeklindeki, Amerikan halkına hitaben yapmış olduğu ihtarı ben de candan destelkerim. Marşal plânı tahtında Türkiyenin yapmış olduğu terakki vesikalar ve kayıtlarla isbat edilebilir. Hem de iftihar edilecek vesika ve kayıtlardır onlar..
ŞEHİR DIŞI TRAFİK
FAALİYETİ
Şehir içi trafik kazalarının önlen mesi mevzuunda alınan kararların tatbikinden başka, şehir dışı trafik faaliyetlerine de Bayındırlık Bakan lığı tarafından hız verilmiştir.
Öğrendiğimize göre Ankara - İs-, tanbul kara yolunda seyrüseferi kolaylaştırmak maksadiyle önemli noktaların işaretlenmesi tecrübelerine başlanmıştır.
Tesbit edilen noktalara beynelmilel seyrüsefer işaretlerini havi levhalar konacaktır.
★ (Baş tarafı birinci de)
Abdullah Pak isminde bir şahıs hizmetkâr durduğu evin hanımı Cennete göz koymuş ve müteaddit ısrarlarına rağmen emeline bir tür-ltü erişememiş, bu sırada Cennetin kocası Emin Ayhan da askerden gel diği için Abdullaha yol vermişlerdir.
DEVLETLER HUSUSİ HUKUKU PROFESÖRLÜĞÜ
Devletler Hususi Hukuku profesörü bulunan’ Nusret Metyanın ve-fatındanberi bu dersi büyük bir yet ki ile okutmakta olan Doçent Osman Fazıl Berkl’nin profesörlüğe yükseltilmiş olduğu öğrenilmiştir.
D.P. Yenişehir OcakBaşkanlığından
Ocağımıza kayıtlı üyelerin 21/2/ 950 salı günü akşamı saat 19 da Ye-şilırmak sokağı (Sarar ilk okulu ar kası) No. 8/3 deki Çankaya ilçe binasına gelmeleri rica olunur.
—■— DOKTOR ———
Hoyrünnisa AKAN
Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını Pazardan maada her gün kabule başlamıştır.
Hamamönü, İnönü Bulvarı No. 203. Daire 8. (280)
Abdullah fena niyetinden bir tür lü dönemiyerek mütemadi surette Cenneti taciz etmekte devam etmiş ve nihayet bir gün Cennet evinde uyurken gece kimsenin olmadığı bir sırada yatağına girmiş ve gene «benim karım olacaksın seni almak için her çareye baş vuracağım demiş ve ertesi gece tarlada uyuyan Emin Ayhanı boğmak sureti ile öldürmüştür.
Bu feci cinayetin dâvasına dün birinci ağır ceaz mankemesinde devam olunmuş ve savcı Kâzım Kizir-oğlu iddianamesini okuyarak sanığın katil suçunu taammüden işlediğinden idamını talep etmiştir.
Sanık idam talebini işittiği vakit ayakta bir müddet sallandıktan son-re «ben müdafaamı yapamıyacağım avukatım da gelmeiği için biraz müsaade edin» demiştir.
Mahkeme sanığın bu teklifini ma I kul gördüğünden müdafaa için duruşma başka bir güne bırakıldı.
★ (Baş tarafı birinci de)
Churchll işçi liderlerini, «işçileri anlamamak ve işçilerin hayat ve memat meselesini münakaşa etmelerine müsaade arzusnu göstermemekle. itham etmiştir.
Churchill, büyük devletjler arasında yapılmasını teklif ettiği görüşmelerin dünyada alâka uyandırdığını ve «yeni bir durum, yaratmış olabileceğini ifade etmiş fakat «yeni bir durum, dan neyi kasdettiğini anlatmamıştır. îngilterenin 75 yaşındaki harp zamanı Başbakanının, ü-çüncü defa olarak, soğuk harbe nihayet verme arzusunu tekrarlamasın dan, gerek bizzat kendisinin ye gerek lideri bulunduğu muhafazakâr partisinin, bu meseleyi bir seçim propagandası meselesi yaptıkları anlaşılmaktadır.
Bu akşamki nutuk, 23 Şubat günü yapılacak olan seçimlerden önce, son büyük seçim nutku idi.
Ersan Taksi ........... 21111

SİNEMALAR VI EĞLENCE YERLERİ
Büyük (15031) : Manon Lesko
Ankara (23432) : Ay Doğarken
Ulus (22294) : Yanlış numara
Yeni (14040) : Gençlerin sevgilisi I
Park (11131) :■ Filipin arslanı
Sümer (14072) : Batakhane gertlSTi,
Gizil Kasa
Sus (14071) : Filipin arslanı
CEBECİ (18846) : Ormanlar arslanı

NÖBETÇİ ECZANELER
Çankaya, Halk, Başkent
ZAFER’in Abone Şartlan
1950 İSTANBUL SERGİSİNE
HAZIRLIK
1950 İstanbul sergisi için hazırlıklara başlanmış bulunulmaktadır.
Bu arada Ulaştırma ve Bayındır-lıkBakanlıklarınm da sergiye iştirake karar vermişler ve faaliyete geçmişlerdir.
Memleket içi
U aylık ................ 38 Lir*
6 » ................... 16 »
8 » ................... 8 »
Memleket dışı
12 aylık .............. 66 Lira
6 » 30 »
8 » ................... 16 )
ZAFER’in İlân Şartlan
Baslık ................. 16 Lira
2. ve 3 Üncü sayfada Sm.. 4 »
4. cü sayfada Sm........... 3 »
6. ve 6. cı sayfada Sm... 2 )
Do&um. Nikâh, Nisan, ölüm ve Mevlût İlânları 6 santimi geçmemek sarttyle 16 lira.
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir. ♦

Comments (0)