YENİ SABAH
GÜNLÜK SİYASİ HALK GAZETESİ
ABONE ŞARTLARI
TflrUz^ Ecnebi
900 Kr. Seneliği 2400 Kr.
500 Kr. 6 aylığı 1250 Kr.
260 Kr. 3 aylığı 650 Kr.
90 Kr. 1 aylığı 350 Kr.
P«)ta ittlhadıaa girmemi* mam-lek.tlar için 28, 14, 7.8 ve 4 lira
HER YERDE
3
KURUŞ
ANKARADA19 MA YIS\
Cûmhurreisi İsmet İnönü Gençlerin geçit resmini seyrediyorlar (Foto A. A.)
Alman-italyan Askerî Paktına Japonlarda iltihak Ediyor
Kont Ciano Berline Hareket Etti
Ingiliz - Sovyet Temaslarında Bir Yakınlaşma Oldu. Fransız Ve Ingiliz Gazeteleri Nikbin
Göbbelsin Bir Makalesi
Bir Sinir Buhranı!
Yazan: Hüaeyin Cahid YALÇIN
Türk - İngiliz anlaşması üzerine, Alman gazetelerinin düştükleri -sinir buhranı devam ediyor. Bugünkü Alman matbuatının nasıl bir disiplin altında bulunduğunu düşündükçe, Türkiye’ye karşı intişar eden nahoş yazıların delâlet ettiği mânaya daha, geniş bir ehemmiyet atfetmek zarurî oluyor.
Berliner Borsen Zeitung’dan naklen Anadolu Ajansının verdiği bü-habere bakılırsa, bu gazete Türk-leri âdeta nankörlük ile itham etmektedir. Almanya vakt'ile Türk topraklarına yalnız Boğazları ve Osmanlı imparatorluğunu müdafaa için girmiş. Dost Almanya Osmanlı imparatorluğundan Suriye’yi alıp ta kendi arazisine ilhak etmemiş; i bugün Filisti ve Irak’a yerleşen dev-, let te Almanya değilmiş. Umumî Harb neticesinde yorgun düşen Türkiyeye saldırmayı Almanya teşvik etmemiş.
Bunlar tamamen doğrudur. Fakat çok kere bazı fizik oyunları vardır ki bizim güzümüze hakikaten tamamen zıd bir tarzda görünürler. Bunu fizik kitaplarında okur, bir eğlence mevzuu olmak üzere magazin ve gazetelerde görür, vakit geçiririz. İşte Alman gazetesinin ortaya koyduğu hakikat te ancak böyle gözü aldatıcı bir eğlence zemini olabilir, yoksa asıl hakikate kafiyen mutabık değildir.
Onun için, bu yazıları biraz ya- ' kından tetkik etmek isteriz. Evet, Almanya vaktile Boğazlan muhafaza etmek hususunda bize yardım etti; Osmanlı imparatorluğuriu müdafaa vaziyetinde bulundu. Fakat) bunu yaptıysa Türklerden en büyük - yardımı gördüğü için tabiî ve zarurî olarak yaptı. Çünkü Türk’ler Çanakkale boğazını tutuyorlar, İngiliz’lerle Rusların birleşmelerine mâni oluyorlardı. Almanya’nın boğazlara ve Osmanlı imparatorluğuna yardım etmesi bizim kara gözlerimize âşık olduğu için değildi. Bizim kendisine o muazzam faydayı temin etmemiz içindi.
Almanya’nın Umumî Harbde, Boğazların müdafaasında bize ne derece hakikî ve müessir bir yardımda bulunduğunu bu sütunlarda esaslı surette derinleştirmeğe imkân yoktur. Yalnız şunu söyliyeyim ki bu yardımın binnisbe pek ehemmiyetsiz bir derecede kalmış olduğunu biz her zaman ispat edebiliriz. Alman erkânıharbiyesinin sırf Almanya üzerindeki tazyiki azaltmak gayesile Türk askerlerini1 ne kadar miaeyin Oahİd YALÇIN JSonu 3 üncü tayfamızda)
Millî Şef İnönü ve sayı' Bayan İnönü Atatürk'ün kabrine çelenk koyuyorlar
f Diğer Reslrrdsr Beşinci sayfamızdadır )
Yeni Sabah „ da Fevkalâde İki Eser:
Çakırcalı Efe
Yazan : Murad Sertoğlu OsmanlI İmparatorluğuna kafa tutan bu mllt-hlş şakinin akılları durduran sergüzeştlerinden vllcuda getirilen roman
5NCİ SAYFAMIZDA...
Komitacılar
Peşinde
Yazan : M. Sıfır
Hayatının Onbeş yılını Makedonyada Bulgar Komitacılarını takiple geçiren Bursalı Ateş Ahmet Çavuşun hatıraları
Yakında Başlıyacağız
Berlin 20 (A.A.) — B. Gobbels, Völkıscher Beobachter gazetesinde intişar eden bir makalesinde Londra, Paris ve Vaşigton’daki. harb âmillerini takbih ediyor ve diyor ki: ı ej
Cihan halkına soruyoruz: Onlara ne yaptık? Bu sualin cevabı ancak «hiç» olabilir hiçbir tarafta diğerlerinin menfaatlerine dokunmadık Ren mıntakalarını tekrar askerî bir hale koymakla onların hâkimiyet hukukunu ihlâl ettik mi? Avusturya ve südet memleketi Almanya’ya iltihak için cebredildiler mi? Bohemya ve Moravya’da Alman himayesinin ihdası müstakbel bir harbe ha-(Sonu 3 üncü sayfamızda-;
Alman propaganda nazırı Gobbels Hitlerlerle baraber bir merasimde
Nafıa Vekili Kırşehirde
Kırşehir, 20 (A.A.) — Nafıa Vekili General Ali Fuad Ğebesoy, elektrik tesisatı açılma resminde hazır . bulunmaları hususunda belediyemiz tarafından yapılmış olan daveti kabul ederek dün buraya gelmiş ve halkımız tarafından samimi tezahüratla karşılanmıştır.
Nafıa Vekilimiz yapümakta olan yeni evlerle çarşıyı gezdikten sonra elektrik santral binasına gidilmiştir.
Fuad Cebesoy söylediği bir hitabeyi müteakip kordelâyı kesmek suretile elektrik tesisatmı açmıştır
Nafıa Vekilimiz bu merasimden sonra tekrar Ankaraya dönmüşlerdir.
Büyük Mütefekkir Ah-med Ağaoğlu Gömüldü
Güzide Bir Kalabalığın iştirak Ettiği Merasim Çok Hazin Oldu
Amasyada Dolu ve Çekirge Akını
Amasya, 20 (A.A.) — Vüâyeti-miz dahilinde elli altmış bin hektarlık sahada beş gündenberi külliyetli miktarda ve müstevli şekilde çekirge afatı başlamıştır. Mahallî vasıta ile yapılan mücadelenin azlığı sebebile Ziraat Vekâletinden acele yardım istenmiştir.
Evvelce on dört köy mahsulünün dolu neticesi mahvolduğunu bildirmiştim. Son raporları bu miktarın yirmi sekize çıktığını göstermektedir. Gerek dolu afatı ve gerekse çekirge tehlikesi vilâyet mahsulünü endişe verici bir vaziyete sokmuştur.
Hatayın Resmî Bayram günleri
Antakya, 20 (A.A.) — Millet Meclisi toplanarak ana vatan resmî günlerine ilâve olarak Türk ordusunun Hataya girdiği 5 temmuz günü kurtuluş ve Meclisin açıldığı 2 eylül gününü kurtuluş bayramı o-larak kabul etmiştir. Meclis bundan başka Hatay şehitlerinin kemiklerinin bir yere toplanmasını ve bir şehitler âbidesi kurulmasını kararlaş ırmıştır.
Ağaoğlunua tabutu önünde çocukları son hürmetlerini ifa ediyorlar
Büyük Türk âlimi Ağaoğlu Ah-med’in cenaze merasimi dün hazin merasimle ve kalabalık bir gençlik kütlesinin iştirakile yapılmıştır.
Cenaze saat 11,30 da büyük üsla-
din Teşvikiye’deki evinden kaldırılmıştır.
Merasimi takip .etmek üzere gelen zevat arasında İstanbul vali ve (Sonu 3 uncu sayfada!
HER SABAH
İÇTEN gelen sözler
îngiliz Başvekili, Parlamentoda, Îngiliz-Türk anlaşmasından bahsederken ezcümle: )Bir harbe sürüklendiğimiz takdirde bize bütün kuvvetlerce yardım edecek büyük ve erkek bir milletin yanımızda bulıui-duğunu bilmek emniyet verici bir hâdisedir.» dedi.
Büyük Britanya Hükümetinin sulhperverliğini her vesile ile ispat etmiş olan muhterem başvekilin bu sözlerinde milletimize karşı ibraz edilmiş diplomasinin içten gel-miyen süslü bir cemilekârlığını de-
ğil, çok samimî bir takdirin yürekten kopup gelen hayranlığını seziyoruz. Zira büyük müttefikimiz İngiliz milleti, Türkü harp meydanlarında tanıdı, onunla karşılıklı dövüşürken düşmanının damarlarındaki kanın asaletini yakından tetkik etmek fırsatını buldu.
Bu itibarladır ki, muhterem Çem-berlayn’m iltifatlı sözl rini kuru bir nezaket eseri olarak değil, içten gelen bir takdirin ifadesi olarak alı*.’ ve haklı bir iftihar duyabiliriz.
A. CEMALEDDlN SARAÇOĞLU
Say/Af E'
’TENİSABAH
21 MAYIS 193»
Tefrika No 97 Yazan i M. SIFIR
Bostancı İskelesine Korkmadan Yanaştık
Hintli Nöbetçi Enamı Görünce Bizi Tamamen Serbest Bıraktı
I- Biz de, Yusuf beyle diğer zabitler de kahkahaları salıvermiş, Hoca Bekirle bir hayli alay edip eğlenmiştik. Biraz sonra Mehmet Ali beyle ben, Bostancıda bir gazinoda.idik. Birer kahve içmiş ve hiç kimse ile buluşup görüşmeden kalkmış, Göz-
I tepeye avdet etmiştik. Yolda Meh-' met Ali bey, icap eden adamın beni p -Hü'-i'nii söylemekle iktifa etmiş nedense daha fazla izahat vermemişti.
ı O akşam, ortalık kararırken dört arkadaş, • Çiftehavuzlar sahilinde bize teslim edilen beş tonluk bir balık kayığında idik. Yüzbaşı Yusuf, Mehmet Ali ve kâtip Cemal Beyler, kıç üstünde yerleşmiş, biz de küreklere oturmuştuk. Deniz bir tepsi gibi dümdüz, hava güzel, gök püs-j kürme yıldızla süslü ve berrak idi. I Beyler de, biz de tabiatın bu güzelliğini seyre dalmıştık. Yavaş ilerliyor, arasıra, küreklerimizin okşar gibi denize dalıp çıkışlarına, hasıl ettiği pırıltılara bakıyor, tatlı fışırtılarını dinliyorduk. Yalnız biz değil, her taraf sakin ve sakitti. Yalnız Kınalıada açıklarına doğru, denizin uzaklaştıkça koyulaşan tatlı loşlukları arasında siyah bir leke gibi gördüğümüz bir sandalın içinde, keman ile yapılan taksimje tiz bir sesin, okuduğu güzel bir gazelin ' tıpkı bir hava dalgası gibi, deniz ü-zerinden kayarak bize doğru gelen hüzünlü nağmelerini işitiyorduk. İş olmasa tam gezecek ve tabiatın güzelliğinden doya doya istifade e-dilecek bir gece idi o.
Biraz sonra, Bostancı iskelesine yakınlaşmıştık. Diğerlerini bilmem amma, benim yüreğim helecanlan-mış, teneffüsüm intizamını yavaş yavaş kaybeder gibi olmuştu. İskeleye biraz daha sokulmuştuk. Yüzbaşı Mehmet Ali Bey kayağın baş ambarına girmiş, dört yanındaki camları yeşile boyanmış bir feneri yakmak için kibrit çakıyordu. Tam o esnada iskelenin üzerinden, tabiatın, o geçeye büründürdüğü güzelliği yırtar gibi, hırçın bir çığlık kopmuş, kulaklarımızı hırpalamış, dimağımıza saplanmıştı:
. — Heeey, cav!.. (•).
Kürekleri bırakmış, biribirimize bakmıştık. Başaltında feneri yakaya uğraşan yüzbaşı Mehmet Ali bey, bu acı feryadı umurlamamış, keyifle gülüyor, bize de sesleniyordu :
— Aldırış etmeyin çocuklar. A-sılın siz. Şimdi yeşil feneri görünce sesi kesilir onun.
' Mehmet Ali Beyin baş tarafımızdan salladığı yeşil fener, Hintli nö-
• betçinin başlıyan ikinci narasını ağ-. zina tıkamıştı. Birkaç dakika sonra, iskeleye yanaşmış, çımaları bağ-
■ lamak üzere atlamıya hazırlanmış-: tık. Yüzbaşı Mehmet Ali Bey, yeşil fener elinde olduğu halde ayağa kalkmış ve tatlı bir sesle:
— Selâm bayo. Nasrani ney. Müslim hey, bergüzar hey.
| Demiş ve sağ elinde tuttuğu ufa-cicık bir kitabı öpüp başına koyduktan sonra, kenara yaklaşan ko-| ca sakallı, örme saçlı nöbetçiye u-I zatmıştı. O da aldığı kitabı öpüp İ başına koymuş ve kendi şivesile u-
• zun bir Selâm babunu demiş, hepimizi ayrı ayrı gözden geçirmişti. Bu sırada Mehmet Ali bey bize dönmüş ve:
I — Haydi çocuklar, iş başına, demişti. Gördünüz ya işte?.. Buraya sokulmanın usul ve merasimi bu. Her gece, tesadüf edeceğiniz nöbetçiye benden alacağıniz en’amı şerifi sunar, sonra da iskeleye konar ve işinize bakaramız.
(•) Hlndlstand* (cav) grlt, açıl, yaklaşma demektir- - - -
Kayığımızı bir yığının tam altına çekmiş, ambar ile iskele üzerinde dizilmiştik. Sandık istiflerinin üstünde Bekir, altında Hcmşinli bulunuyor, Mipavrili İbrahim de baş üstünde duruyordu. Elden ele ve bi-ribiri ardınca kayar gibi kucağıma gelen sandıkları ben de kayığa istif ediyordum. Hepimiz, keyiflenmiş, neşelenmiştik. Hele Hoca Bekirin mübarek çenesi açılmıştı. Her sandığı Hemşinliye uzattıkça tuhaf tuhaf sözler söylüyor, hepimizi kahkahalarla güldürüyordu. Bir aralık, elinde, bir sandık olduğu halde doğ-rulmuş, ve:
— Kara Mehmet be, demişti, bu adamların bu lütufkârlığına bir küçük en’am pek az. Biz bunlara enam değil, yeşil kaplı ve yaldızlı cami musafları getirelim. Bulamaz mıyız birkaç tane acaba?..
— Ne yapacaksın be hoca?.. İşte veriyorlar sandıkları?..
— Sandıklar için değil be yahu?.
— Ya ne için?..
— Siz çukurda olduğunuz için göremiyorsunuz. İskelenin üstünde iki tane de makinelitüfek var. Bunları vermezler mi acaba birer musa-fa?
— Şakayı bırak ta işine bak haydi.
Hoca Bekir, başını sallıyor, kendi kendine gülüyordu. Hem çalışıyor, hem de kendi kendine söyleniyordu. Mehmet Ali bey, o tüfeklerin iskeleye karşı yapılacak bir taarruzda kullanılmak üzere oraya konulduğunu söylüyor, Hoca Bekir de bu sözlere gülüyor ve:
— Eğer bırakırsam onları burada, bana da Hoca Bekir demesinler.
Diyor, kucakladığı sandığı, lâstik top gibi Hemşinliye fırlatıyordu.
Ambara iki sıra sandık istifle-miştik. Mehmet Ali Bey:
— Eh çocuklar bu kadar kâfi. Haydi kayığa artık.
Demiş, kayığa da girmişti. Fakat Hica Bekir kucağında sandık olduğu halde aptal aptal yüzümüze bakıyor ve:
— Ettiğimiz zahmete değmez be. yahu, diyordu, hazır gelmişken biraz daha alsaydık.
Yüzbaşı Mehmet Ali Bey de Hoca Bekirin ne mal olduğunu anlamış ve gülerek:
— Oğlum, in aşağı, demişti. Bunları deniz kenarında bırakacak değiliz. Elimizdeki bir arabaya çok bile büyük. Ne ile taşıyacağız sonra fazlasını ?.
(Devamı var)
İnhisarların yeni kolonyası
İnhisarların yeni tip kolonyaları dünden itibaren idarenin satış yerlerinde -satılığa çıkarılmıştır. -Ha kiki 80 derece olan bu kolonyalar yarım kilo sıkletinde olup fiyatı da 100 kuruştur.
Vali ve belediye reisi Dr. Lûtfi ıiCırdar dün Tarabye’de Tokatlıyan cteli’nde İstanbul Şehir meclisi âza-sına bir çay ziyafeti vermiştir. Ziyafette bütün Şehir meclisi âzası, orgeneral Fahreddin Altay, Korgeneral Halis Bıyıktay, polis müdürü ve bazı belediye müdürleri, vali mua-
ŞEH İR HABERLERİ
Kuruçeşme Depoları Kaldırılıyor mu?
Depoların şeh’r haricine kaldırılması düşünülüyor
Bebek - İstinye yolunda faaliyet devam etmektedir. İstanbul belediyesi bu yolda istiYnlâk ettiği ve yol güzergâhına tesadüf eden daha bir çok binaları yıkmak üzeredir.
Diğer ’ taraftan haber aldığımıza göre belediye Kuruçeşme’deki kömür depolarını kaldırmak üzere faaliyete geçecektir. Bu hususta mahkemeden karar-alınmıştır. İstanbul belediyesi Kuruçeşme kömür depoları için şehir haricinde bir yer bulacaktır.
Tramvayda Bir Hâdise
Bilatçi ile başlıyan münakaşa mahkemede mahkûmiyetle bitti
Dün Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde, tramvayda cereyan eden bir hakaret hâdisesinin davası görülmüştür.
İddiaya göre Kâmil oğlu Mehmed isminde bir adam Şişli deposuna kayıtlı biletçi Şevki oğlu Arif’in bilet kestiği Taksim - Fatih tramvayına Köprü üzerinden binmiş ve Sultanahmed'e kadar bit bilet almıştır.
Fakat; mumaileyh burada tramvaydan inmemiştir. Biletçi Sultan-ahmed’de «kı't’a» değiştiğini; binaenaleyh yeni bir bilet alması lâzım geldiğini nezaketle hatırlatmışsa da suçlu hemen küfre başlamıştır. Münakaşa büyüyünce tramvay da durmuştur.
Buna fevkalâde kızan suçlu küfürlerini daha arttırmış ve nihayet mesele polise, oradan da muhakemeye intikal etmiştir.
Dünkü muhakemede davacı biletçi; davasını;, yukarıdaki şekilde anlatmıştır.
Vatman stajyeri Ahmed de buna iştirak etmiştir.
Her ne kadar suçlu, hakaret etme, diğini iddia etmişse de muhakeme hakareti sabit görmüş ve Mehmed’i üç gün hapse mahKÛm etmiştir!..
Beşiktaş - Bebek arası genişletilecek
İstanbul beladiyesi Beşiktaş - Bebek yolunu da genişleterek bazı yerleri istimlâke karar vermiştir. Yapılan hesaplara göre bu işe tahsis olunması icap eden para (2) milyon liradır. Yapılan ilk tasavvurlara göre bu yolda da bazı istimlâkler yapılacak ve yolla sahil arasındaki binalar yıkılarak isti'mlâk olunacaktır. Bu işle vali ve belediye reisi Lûtfi Kırdar da esaslı şekilde meşgul olmaktadır.
/”---------------------------------
Okuyucularımız Diyor kİ;
Yerinde bir temenni
Bir müddet evvel gazetelerin şehir işlerine ait sütunlarında (Şişli meydanınm tanzimi), (Şişli meydanındaki hela, süvari polis ahırları) gibi serlevhalı birçok yazılar o-kuduk. Bu meseleler hakkında birçok kararlar verildiği, yakında tatbikata geçileceği yazıldı. Fakat günler geçti; her sabah: «Acaba bu havadisin tahakkukunu müjdeli-yecek ilk kazma vuruldu mu?» dü-şüncesile penceresine koşanlar, inkisarla üzüldü. Henüz bir gayret gösterilmemiş, tatbikata geçilmemiştir.
Söylemiye lüzum yok; daha par-desüleri hiç üzerimizden atamadığımız şu günler yaz sayılamaz. Sıcak bir ^ıava içinde serbestlemiye imkân bulamadan, kapı ve pencerelerimiz kapalı dururken evlerimizin içinde irili ufaklı kara sinekler istirahatimizi selbetmiye başladılar. Evvelki senelerde çektiğimiz sıkıntıların korkusile biribiri-mize soruyor ve bu pis hayvanların şerrinden kurtulmak için şimdiden çare aramıya çalışıyoruzA
Acaba bu sene yine sinek çok o-lacak mı?
Korunmak için ne yapsak?
Şehrin en güzel bir muhiti olan Şişli senelerdenberi bu dertle mâ-lûldür. Kucağında altı tane hastane taşıyan îstanbulun bu en güzel ve müstesna mevkiinin tam orta yerinde bir helâ ile bir ahırın bulunması o semt halkının ve dolayı-,sile şehrin ve o muhitteki hastanelerde yatan hastaların sıhhatle-rile çok alâkadardır. Her türlü hastalık mikroplarının sirayetine âmil olan karasineklerin, yazları bu muhitte fazlasile üremesine bu pis tesisatların sebep teşkil etliği şüphe götürmez.
Kıymetli, mesaisi bize birçok iyilikler ve yenilikler ümit ettiren sayın valimiz Lûtfi Kırdar’ın henüz yeni vazifeye başladığı günlerde parmak koyarak işaret ettiği bu derdi bugün artık nazarı itibara alarak bir an evvel ortadan kaldır-racağını ve bizi yaz günleri, sinek hücumundan korumak için evlerimizde kapılarımız ve pencerelerimiz kapalı bir hapis hayatı yaşamaktan kurtaracağını temenni ediyoruz.
Bugünkü bu zararlı tesisatların yerini yarın, çocuklarımızın içinden şen kahkahalarını duyacağımız, muntazam çiçek tarhlarile bezenmiş temiz bahçeler halinde görmek istiyoruz.
Bu yazıların muhterem gazetenize dercini rica ederim.
Okuyucularınızdan Şişli Kâğıthane caddesi No. 155
F. Tahsin
İstanbul Valisinin Çayı
vinleri hazır bulunmuştur. Saat 17 den 20 ye kadar büyük bir neş’e ve samimiyet içinde deva meden çay sonunda misafirler kendilerini getiren hususî vapurla Köprü’ye avdet etmişlerdir.
Resim çayda bulunanlardan bir grupu göstermekledir.
ihracat Piyasasında 'ı Canlılık
Alman permi bürosu yeni kolaylıklar yapmağa başladı
İngiltere ile yapılan anlaşmadan sonra İngiliz ve Fransız firmalarının ihracat maddelerimiz üzerinde geniş mikyasta tetkikatta bulunarak ithalâtta bulunmaları Alman iktisatçılarını harekete getirmiştir. Bu sebeple Almanya permi bürosu Türkiye’den ithal edilecek mallar hakkında yeni ve mühim bazı kolaylıklar yapmağa başlamıştır. Şimdiye kadar Almanya’ya satılan herhangi bir maddenin mukabili malin Almanya’ya vürudunda verilebiliyordiM Yeni ihdas edflen kararlarla bir mal sevkedildiği zaman evrakının tekemmülünü müteakip bedelin yüzde 95 i derhal burada verilmek üzere bankalara emir verilmekte ve geriye kalan yüzde beş miktarı da malların Almanya’ya vürudunu müteakip evsafına uygun olduğu görüldükten sonra tesviye edilmektedir. Alman hükümetinin ihdas ettiği bu kolaylıklar piyasada fevkalâde memnuniyetle karşılanmıştır Bilhassa hububat üzerine iş yapan ihracat tacirleri bu şekilden hayli istifade etmektedirler.
Türk - Ingiliz Ticaret anlaşması
Tüccarlara prim verilmesi düşünülüyor
İngı'liz hükûmetile imzalanan siyasî anlaşmadan sonra İktisadî bir anlaşma yapılması etrafındaki ihtimaller kuvvetlenmektedir. İngiltere’ye yapılan ihracatımızda tüccarların korunması için hükümetin muayyen bir prim vermesi kuvvetle muhtemeldir.
DENİZLERDE :
Sapanca - Adapazarı tenezzüh seferleri
Devlet Demiryollarının birkaç se-•nedenberi yapılmakta olan Sapanca Adapazarı tenezzüh seferleri bugünden itibaren başlamaktadır. Bugün Haydarpaşa’dan 6,55 ve 7,30 da iki posta harbeket edecektir. Adapa-zarı’ndan akşam dönüşü seferlerini yapan trenler de Adapazan’ndan 18 ve 18,56 da hareket edeceklerdir.
İdare bu sene fazla izdiham olmaması için birçok yeni tedbirler almıştır.
Mudanya hattında İlâve •eterler
Deniz Bank Mudanya hattında bugünden itibaren her pazar günü ilâve seferler yapacaktır. Bugün saat 20 de İstanbul’dan Mudanya’ya bir posta kaldırılacaktır.
Gemliğe kadar gidecek olan bu posta pazartesi sabahı 8,30 da Mudanya’dan kalkarak 11,35 de İstanbul’a dönecek ve saat 13 de tekrar Mudanya’ya kalkarak Mudanya’ya gidecek ve 17 de de İstanbuFa müteveccihen mutad dönüş seferini yapacaktır. Pazartesi günleri İstanbul’dan Mudanya’ya yalnız 13 de vapur kalkacaktır.
Kandilli kız lisesinin tanszzUhU
Kandilli Kız lisesi talebeleri dün Şirketin bir vapurile Marmarada bir tenezzüh yapmışlardır. Vapur Suadiye’ye gitmiş ve akşam dönüşte de Boğazı baştan başa dolaşarak talebeleri mektebe çıkarmıştır. Şirketin Bogazlçlndekl plâjl açılıyor
Şirketi Hayriye’nin Anadolulıisa-n’nda yaptırmakta olduğu plâj ve gazinonun inşaatı bitmek üzeredir. Plâj haziranın 15 inden itibaren açılacaktır. Bu münasebetle vapurla gidip gejme ve plâj ücreti de dahil 35 kuruşa kadar biletler ihdas edilecektir.
POLİTİKA
İngiliz Başvekilinin beyanatı
İngiliz başvekilinin Avam kamarasındaki beyanatı sırasında Türk -İngiliz anlaşması mevzuu bahsedilmiş ve ezcümle başvekil M. N. Chamberlain, Türkiye milleti ve onu idare edenler hakkında sitayiş-kârane sözler söyledikten sonra bu anlaşmanın ehemmiyetini bir kere daha tebarüz ettirmiştir.
Filhakika Türk - İngiliz anlaşması, Avrupa'da teressüm eden siyasî bloklarda iki türlü bir tesir tevlid etmiştir. Demokratik blokla, bu rahat bir nefes almak, sulh yolunda atılan kat’î adımlardan biri karşısında bulunmaktan mütevellid bir itimad kuvveti ve nihayet sulh idealinin takviyesi zımnında iyi bir kazanç elde edilmekten gelen bir sevinç şeklinde tecelli etmiştir. Fakat Avrupa haritasında . değişiklikler vücude getirmek siyaseti takip eden diğer bir siyasî zümre nezdinde de bu işbirliği, sebepsiz ve istinadsız bir hoşnudsuzluk tevlid etmiş görünmekte ve hele mihver devleti matbuatında bunu kendi aleyhlerine müteveccih bir siyasî hareket gibi telâkki etmektedirler. Bu da hata ile dolu bir noktai nazardır. Türkiye senelerdenberi takip ettiği dürüst siyasette- hiçbir devlet aleyhine tecavüzkârane bir hareketle bulunmadığı gibi bu dürüst siyasetinin takdisi olan ve son hâdiselerin zarurî kıldığı bu anlaşma da ayni prensiplerden mülhem olmaktadır. Eunu pek iyi bilmeleri lâzımgelen mihver matbuatı, bu düşüncelerde bazı gizli emellerinin bu anlaşmadan fazlasile müteessir olduğu kanaatini göstermektedirler.
Son günlerin hâdiseleri karşısında, Türkiye, hiçbir devletin menfaatlerine tecavüz fikri olmaksızın, kendi milleti ve hayatı menfaatlerinin korunması, ve hududlannın içerisinde inkişafının tekemmülünü temin zımnında, kendisine yaraşır, merdliğinden ve millî ve tarihî seciyelerinden, siyasî tecrübe ve başında bulunan yüksek şahsiyetlerin politik düşünce ve iyi görüşlerinden beklenir şekilde hareket etmiştir.
îşte İngiliz başvekili M. Cham-berlaîn Avam kamarasında bunu tebarüz ettirmiş ve herhangi bir tecavüz ile vukua gelebilecek bit silâhlı ihtilâfta İngilterenm yanıba-şında bütün kuvvetile kendilerine yardım edecek bir büyük ve erkek milletin bulunduğunu düşünmek memnuniyet verici bir hâdise teşkil ettiğini bildirmiştir.
Bu sebeptendir ki İngiltere ile olan Türk dostluğu gittikçe inkişaf edecek bir mahiyette ve politika âleminde kendisine mahsus bir hususiyete malik bulunmaktadır. Çünkü bu anlaşma, siyaset âleminde, müessiriydi ve tevlid edeceği müspet neticeler itibarile az bulunur bir siyasî vesikadır. Zira bu vesika. Şarkî Akdeniz’de sevkulceyşî mevkii ve kuvveti bakımından mülhem bir mevcudiyet gösteren, Balkanlar’-da askerî kudret noktasından silâhı na ve manevî kuvvet ve tecrübesine güvenilen bir devlet olan Türkiye ve gene beynelmilel politikada esaslı bir muvazene unsuru bulunan İngiltere arasında yapılmıştır. Bu maddî bir noktadır. Fakat bu işbirliğinin manevî bir noktası vardır ki o da, bu iki devlet, hayatî menfaatlerini iyi takdir eden, uluorta hareket et-miyen, işi velveleye vurmayan, .soğukkanlı, vakarlı, ne yaptığını bilen ve ayni zemanda verilen sözün kıymetini ve siyaset sahasında yaşı-yan devletlerin istikballerinin ve izzeti nefislerinin ne olduğunu takdir etmek hassasına maliktir.
Dr. Reşad SAGAY
h dirisi a ırak içi» A’manyadan bir heyet geldi
Şehrimizde bulunmakta olan Alman ithalât bürosu şefi ve maiyetindeki tfcaret heyeti tetkiklerine devam etniektedirler. Dün memleketimizden av derisi almak istiyen Alman firmalarına mensup iki kişilik bir heyet daha şehrimize gelmiştir. Almanlar mevcut tilki ve sansar derilerini görmüşlerdir. Zaten piyasada hemen hemen pek az denecek derecede kalan bu tip malların kamilen bu Alman firması alacaktır.
Zi MAYIS
YEN ISTI B A H
£yfat 3
SON HABERLER
Alman - İtalyan Askerî Paktına Japonlarda İltihak Ediyor
y-Daştarafı 1 inci sayfamızda»
zırlık mı yoksa bir sulh hareketi mi idi? Memel toprakları itiraz götürmez bir surette bize ait değil mi idi? İngiltere’nin, Fransa’nın ve bilhassa Amerika’nın bu menfaat' bölgelerinde umumiyet itibarile - ne işleri var? Hiç şüphesiz birçok işleri ve zorlukları olduğu diğer ; yerlerde meşgul olsalar daha iyi yapmış olmazlar mı? Halen, hiç davet edilmedikleri halde Danzig ve Koridor meselesi yüzünden Almanya ile Polonya arasındaki ihtilâfa müdahale ediyorlar. Herkes biliyor ki Danzig Almandır ve Leh hariciye nazırı da bunu itiraf eylemiştir. Herkes biliyor ki Almanyanın doğu Purusya ile diğer Alman toprakları arasında irtibata ihtiyacı vardır. Londra, Paris ve Vaşington’un sulh imalâtçıları müdahale etmek isete-meselerdi, bu iki mesele de bövlece hallolunup gidecekti. Polonya tahrikatından bahsetmek istemiyoruz. Zira bu meselede Polonya talî ehemmiyettedir. Fakat bu şaşkınlıklarla mutabık olduklarını bildiren Londra ve Paris’in kasdî tahrikatı karşısında susamayız. Bu tahrikatın hedefi Almanya’yı çenber içine almaktır. Eğer dişlerimize kadar silâhlanmış olmasaydık bunlar bizi ne hale getirirlerdi? Fakat Londra çenbercileri bize taarruz ederlerse dişlerini granite çarpacaklardır. Alman ordusu asla yerini terketmiye-cektir. Batı hududumuzu beton ve çelikten bir kale muhafaza etmektedir. Bunun için Londra’nın tasavvur ettiği çenberleme bizi korkutamaz. Biz harb ve panik tahrikâtçı-larının aklıselimine değil, milletlerin aklıselimine müracaat ediyoruz. Bizim fikrimizce, Avrupa'da harbi istilzam eden hiçbir mesele mevcut olmadığını bir kere daha kaydediyoruz. Hitler barış istiyor. Fakat Almanya’nın hayatî haklarını teminat altına alan bir barış istiyor. Çenberleyinciler her şeye rağmen kendi milletlerinin fikrini değiştirmeğe muvaffak oldukları takdirde, biz bu milletlere hakikî mücrimlerin kimler olduğunu göstereceğiz, îlk cezayı şüphesiz bu mes’uller çekeceklerdir. Fakat milletlerin aklıselime döneceklerini ve Avrupacın en vahşi bir felâketten esirgeteceğini hâlâ kuvvetle ümid etmekteyiz. Bu hususta biz elimizden geleni yapmak istiyoruz.
Göbbels’in bir nutku
Berlin 20 (A.A.) — Göbbels, Nazi partisinin tezahüratı münasebe-tile Kolonya’da bir nutuk söylemiştir.
Hatip, Nazizmin iktidar mevkiine geçtiğindenberi Vücude getirdiği eseri methüsena etmiş ve demiştir
Milletler Cemiyetinin Ruznamesi
Cenevre, 20 (A.A.) — Pazartesi günü resmen açılacak olan Milletler Cemiyetinin 10a inci içtima devresi esnasında yalnız iki siyasî mesele tetkik edilecektir.
1 — Çin’in teşebbüsü,
2 — Aland adalarının askerîleşt-i rilmesi Sâkkmda Fenlandiya ile İsveç arasında hasıl olan itilâfın tasdiki için bu iki devlet tarafından yapılan müracaat.
Dantzig meselesi ruznamede yazılı değildir. Bununla beraber bu me selenin İngiltere’nin, Fransa-nın vo İsveç’in murahhaslarından mürekkep olan Üçler Komitesi tarafından tetkik edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Varşova’nın serbest şehrin statüsünde yap.Jme.
Bina muarız olduğu malûmdur.
Potemkin’in gaybubetine rağmen İngiliz ve Sovyet murahhaalan a-rasında yapılacak olan hususi gö, ilişmeler b)ı içtima devresinin en meraklı safnasım teşkil edecektir.
— İngiltere'de bu kadar açık konuşmamıza hayret ediyorlar. Bu kadar açık konuşabiliyoruz. Çünkü üç yıl kendimizi tereyağından ve etten mahrum ederek hudutlarımızı muhafaza eden tahkimatı yaptık. Daha az yağ ve kebabı yememizden hiçbir kimseye fenalık gelmedi. Dünya ile tamamen açık bir surette konuşabilmek zamanının gelmesi için t'op yaptık, rrvelelleri birbiri ardınca hallettik. Bu çetin bir devre oldu. Versav muahedesini sayfa sayfa yırttığımız zaman Avrupa’da yeni bir vaziyet teessüs etti.
Hatip biraz ötede şu suretle devam etmiştir:
— Eylülde harbe dokunarak geçtik. Bu çok tehlikeli bir şeydi. Hiç şüphesiz bazı şeyler riske ettik, fakat muvaffakiyet meydandadır.
Nazır Almanya’nın bugünkü kuvvetinden de bahsederek «işte bu emniyet havası içindedir ki, Hitler Danzig meselesini ortaya koydu» demiştir.
Askerî paktın hükümleri
Paris 20 (A.A.) — Roma’dan le Jour gazetesine bildiriliyor:
İtalyan - Alman askerî paktı on senelik olacak ve askerî istişare ve belki de daimî askerî istişare pren-sipini kovacaktır. İki kumandanlık yalnız umumî bir harb halinde değil, taraflardan biri askerî bir harekete giriştiği andan itibaren birleşecektir. Bununla beraber, tam mânasile «tek kumanda.» meselesinin bertaraf edildiği anlaşılmaktadır.
Nihayet, bazı haberlere göre, taraflardan birinin diğer bir memleketle girişeceği bir ihtilâf demokrasilerin ittifak ve garanti sistemlerinin faaliyete geçmesini intaç ettiği takdirde Italyan - Alman ittifakı otomatik bir surette tatbik sahasına geçecektir.
Alman - İtalyan askerî ittifakına Japonlar da girecek
Tokio 20 (A.A.) — Japonya’nın hariciî siyasetinde tam bir istikrar mevcut olduğunu teyid eden tebliğin ehemmiyetini tebarüz ettirmektedir.
Jpon hükümetinin karan Roma ve Berlin’e bildirileceğinden ve bu hususta herhalde müzakereler yapılması lâzımgeleceğinden 22 ma-yısda İtalyan - Alman ittifakının imzası merasimine Jponya’nın fiilen iştirak edebilmesine ihtimal verilmiyor.
Maamafih Almanya ve İtalya, ittifakın imzasından evvel Jponya’-nm vaziyetinden haberdar edileceklerinden mezkûr ittifakı şu veya bı\ suretle Japonyanm da iltihakına imkân verecek bir tarzda, tanzim edeceklerdir.
(Sonu 7 inci sayfada)
İtalya İzmir Fuarında
İzmir, 20 (A.A.) — İtalya millî İktisat Nezareti Haricî ticaret Enstitüsü Sergiler Müdürü Profesör Mimar Petrodante İzmir Enternasyonal Fuarına İtalya hükümetinin resmen iştiraki dolayısile yeni pavyon hakkında etüdler yapmak üzere şehrimize gelmiş ve Belediye reisi Doktor Behçet Uzu ziyaret eylemiştir.
Kültür Parkı tetkik eden profesör, gerek parkın ve gerek serginin Avrupada emsaline az tesadüf edilir bir tarzda tertip ve tanzim edildiğini ve bugünkü vaziyeti itibarile gelecek yıllarda inkişafa daha çok müsait bir halde hazırlandığını söylemiştir.
Amerika bahriye bütçesi
Vaşington, 20 (A.A.) — İki. meclis tarafından kabul edilmiş olan 773 milyon dolarlık deniz bütçesi Reisicümhur Roosevelt’in imzasına arzedilmiştir
(Baştar.zFı 1 inci sayfamızda) beyhude yere harcamış ve muhakkak bir ölüme şevketmiş olduğunu da bilmez değiliz. Fakat geçmişin kabahatlerinden ve gaddarlığından bugünkü Alman’ları mes'ul tutmak aklımıza gelmiyeceği için bu bahisleri tazelemek istemeyiz. Bu kadarını da Alman gazelcs.Yıin iddiası münasebelile hatırlatmağa mecbur olduk.
Eski Alman imparatorluğunun Osmanlı imparatorluğunu müdafaa ettiği iddiası harbde bir müttefiki tutmak haddinden ileri geçemez. Bu da ancak Osmanlı imparatorlu-, ğundan gördüğü faydanın zarurî ve tabiî bir neticesidir. Osmanlı imparatorluğu da Dobrice cephesinde harb etti. Simdi Bulgar’lardan minnettarlık mı istiyeceğiz? Osmanlı imparatorluğu Galiçya cephesinde de bütün kahramanlığile-çarpıştı. Avusturyanın varisi olan bugünkü üçüncü Re?ch burasını neden hatırlamıyor? Herhalde Umumî Harbde bizim yalnız bu Alman cephesi üzerinde feda ettiğimiz kan Alman’la-rın bütün Türkiye’de yaptıkları fedakârlıklardan kat kat fazladır. Binaenaleyh bir hesap görürsek bizim alacaklı çıkacağımız şüphesizdir.
îşin siyasî cephesine gelince: E-vet, Fransızlar bizden Suriye’yi, İngiliz’ler Irak ve Filistin’i aldılar. Fakat niçin aldılar? Harbe girdiğimiz için,. Bizi kim harbe soktu? Biz kendiliğimizden, istiyerek mi harbe girdik? Amiral Suchon’a Karadeniz’e çıkarak bir harb vesilesi ihdas etmek emrini kim verdi1? Hem de Alman’lar bunu Marne mağlûbiyetinden sonra, bile bile, Türkleri ateşe atarak kendilerinin çamura saplanmış talih arabalarını balaktan kurtarmak arzusile yaptılar ve bizim sayemizdedir ki dört sene dayanabildiler. Fransız'lar ve İngiliz-ler ise harbde galip geldikleri için memleketin Türk olmıyan parçalarını elimizden aldılar. Bu, milliyet prensibi namına yapılıyordu. O tarihte, Arap Suriye’yi Türkiye ile ayıran Fransız’lar yanlışlıkla Suriye’ye karışmış bir Türk ülkesini, «Hatay» ı işte şimdi geri veriyorlar. Eğer Türk vatanından kopan parçalar, Suriye, Filistin, Irak, birer Türk yurdu olsalardı bizim o kıtalar üzerinde hak davasından vazgeçmemize imkân yoktu. Fakat bugün kat’î bfr hesap görülmüş oluyor. Fransa ve İngiltere ile araziye müstenit hiç bir kavgamız ve ihtilâfımız yoktur. Bilâkis, haklarımıza karşılıklı hürmet ve menfaatlerde iştirak esası üzerine müesses sağlam bir dostluğumuz vardır.
Harbden sonra Türkiye'ye düşman kuvvetlerinin hücumunu İngi-lizler teşvik etti. Harb içinde düşman düşmana elbette rahmet oku-mıyacaktı. Biz Mısır’a hücum ederek İngiltere’yi can evinden vurmağa kalkmadık mı? Harb oldu, bitti, hesap görüldü ve Türkiye’nin kalbinde hiçbir devlete karşı bir kin ve husumete mahal verecek bir yara kalmadı.
Evet, Suriye’yi Filistin'i’ Irak'ı elimizden alan devlet Almanya olmadı. Fakat acaba bunu alacak bir kudret ve muvaffakiyete nail oldu da sırf bize karşı dostluğundan dolayı lütfen, hatırımız için mi vazgeçti? Almanya’nın elinden gelse ileri Osmanlı imparatorluğu bugün onun bir müstemlekesi hal?ne gir-miyecek miydi? Şimdi hiç .şüpheye mahal kalmıyacak surette sabit oluyor ki eğer Umumî Harbde bizim taraf galip gelse idi ve karşı taraf' ciddî surette ezilse idi' bugün Türkiye müstakil bir devlet olmaktan çıkacak ve Almanya’nın kölesi haline düşecekmiş!
Hüseyin Cali id YALÇIN
Kaplan vapuru kurtarıldı
Karadeniz Ereğlisi (Hususi) — 939 yılı son kânununun ikinci günü şiddetli bir karayel fırtına9ı yüzünden karaya düşmüş olan «Kaplan* vapuru «Geyvev Alkarina vapurile süvarisinin üç gün devam eden manevra ve sürekli çalışmaları neticesinde kurtarılmış ve yüzdürülmüş-tür.
Hâlen karaya düşmüş bir halde bulunan «Galata vapurunun da ayni suretle kurtarılacağı ümit e-1 dilmektedir — Nııri Kaptan |
Bu film Ankarada, Yenî^ehlrde jj ULUS Sinemasında da gösterilmektedir
Büyük Mütefekkir Ah-med Ağaoğlu Gömüldü
(Baş tarafı 1 inci sayfada) belediye reisi Dr. Lûtfi Kırdar, Bolu mebusu Fethi Okyar, Recep Pe-ker, General Ali İhsan, birçok me-. buslar, merhumun siyaset arkadaşları, şehrimiz belediye ve vilâyet erkânı birçok Üniversite dekan ve profesörleri kendi arzusile merasime iştirak eden kalabalık bir Üniversite ve gençlik kütlesi, kız muallim mektebi talebeleri hazır bulunmuşlardır.
Merasime bir kıt’a asker ve bir bölük polis de iştirak etmiştir.
Cenaze arabasının önünde merhuma muhtelif müesseselerden gönderilmiş 30 kadar çelenk bulunuyordu. Bunların arasında Tarih Ku-rumunun, İstanbul Üniversitesinin, Ankara Hukuk fakültesinin, Anadolu Ajansının gönderdiği çelenk-ler nazarı dikkati* celbediyordu.
Saat tam 11,30 da üstadın Teşvi-kiyedeki evinden kaldırılan cenazesi Teşvikiye camiine götürülmüş ve orada cenaze namazı kılındıktan sonra baştan başa matem ve teessürle dolu bir kütle tarafından takip,olunarak Feriköy'deki aile mak-beresine defnolunmuştur.
Merhumun defin merasimi hitama erdikten sonra merasimde bulunan Peyami Safa, Î6mail Habip merhumun arkadaşı Dr. Fethi, Üniversite Edebiyat fakültesi doçentlerinden Ahmed Caferoğlu ve üstadın Malta arkadaşlarından B. Cemal birer hitabe irad etmişlerdir.
Bu hitabelerde söz söyliyen hatipler, kayıbın Türk İlmî, edebî ve millî hayatı için ne kadar büyük olduğunu tebarüz ettirmişlerdir.
îlk hitabeyi sesinden taşan büyük bir teessürle söyleyen Peyami Safa:
«— Ağaoğlu Ahmed bey. büyük mürşid seni daima arzu ettiğin serbest insanlar ülkesinden, idealin olan Tanrı dağına bırakıyoruz.» demiş ve büyük üstadın iki cephesi olduğunu milliyetçi ve türkçü Ağa-oğlunun ideali olan bu iki gayenin tahakkuku için bu hareketlerin başladığı günden son nefesini verin-ciye kadar bu yolda iştiyak ve heyecanın çalıştığını kaydederek büyük bir insan olan Ağaoğlu’nun fikir hürriyeti için, haksızlığa mâni olmak için sönmiyen bir enerji ile mütemadiyen çalıştığına tebarüz ettirmiştir.
Peyami Safa sözlerini şöyle bitirmiştir:
«— Sen susmayı bir cürtim addederdin. Fakat tabiat karşısında sustun. Bende ayni tabiat karşısında sözlerime devam edemeyerek susuyorum.»
Peyami Safa'dan sonra üstad İsmail Hrbip söz alarak Ağaoğlu’nun bir muslih, bir edip ve bir müderris olarak birçok talebe yetiştirdiğini ve nihayet bir inkılâp adamı ola
1 19 Mayıs 1939
SPOR BAYRAMI
10 binlerce talebenin idman tekm-' teferrü? t ile
GENÇLİK ve
Kadıköy Stadında şenlikleri
TÜRKÇE SÖZLÜ FiLM
Ve
50 senedenberi Türk Tersanelerinde ilk defa olarak inşa edilen gemimiz
DENİZALTI ATILAY’m
De.ıize indirme merasimi filmi Bıgün Matinelerden itibaren
TAKSİM-LÂLE ve SÜMER
^^^JT^ı^ıdı^jT’oyrfnnHnm^Lâveten gösterilmektedir.
/■"_ .. i"'''"...........
Bütün Amerika dona masının iştirakile yapılan senenin en büyük deniz muharebesi filmi TÜRKÇE SÖZLÜ
DENİZALTI - D -1
Memleketimizde şimdiye kadar yapılan Türkçe filmlerin en güzeli Bugün LALE Sinemasında
İlâveteni Renkli Mickey VALT DİSNEY ve ME1RO JURNAL 1 ugiin sa-t 11 ve 1 de tenz:IStlı ma linçler
rak inkılâba iştirak ettiğini işaret •etmiş fakat kendisindeki en mühim vasfın volkan gibi taşan bir karakter sahibi olmanın teşkil ettiğini anlatmış ve onun şahsının ayni zamanda bir ışık olduğunu ve bu ışığın nesiller tarafından birbirlerine naklolunacağını söylemiştir.
Üniversite doçen/tlernden Caferoğlu büyük üstadın Azerbaycan’daki faaliyetlerinden bahsetmiş ve onun en büyük gayesinin Azerbaycan Türk’leri ile memleketimiz arasında hakikî bir birleşme temin etmek olduğunu söylemiştir.
Ağaoğlu’nun Malta arkadaşlarından B. Cemal, Bekirağa bölüğünden başlıyarak Malta’dan kurtuluş gününe kadar yanında yaşadığı üstadın hâtıralarından bahsetmiş ve onun en ümidsiz ve bedbin dakikalarında bil zerre kadar korkmadığını ve arkadaşlarına daima kuvvet verdiğini, korkmanın ve fütur getirmenin hiç te doğru olmadığını söylediğini anlatmıştır.
Hitabelerden sonra büyük üstadın orada bulunanlar tarafından göz yaşları ile sulanan ve getirilen çelenklerle süslenen mezarında rahat ve huzur içinde bırakılmıştır.
Hollanda Kraliçesi Brüksele Geliyor
Brüksel, 20 (A.A.) — Hollanda Kraliçesi Wilhelmine, üç gün sürecek olan resmî bir ziyarette bulunmak üzere sab günü buraya gelecektir.
Bu ziyaret, geçen sene Kral Leo-pold tarafından Hollanda’ya yapılan resm ziyrete bir mukabele mahiyetinde telâkki edilmektedir. Bununla beraber, diplomatik müşahitler beynelmilel vaziyet dolayısile iki memleketin biribirine daha ziyade yaklaşmak istedikleri ve bazı mahfellerin Hollanda ile Belçika a-rasında askerî bir iş birliği yapılmasına taraftar olduklarının söylendiği şu sırda bu ziyarete hususî bir ehemmiyet atfetmektedirler.
İki Japon alayı İmha edildi
Hongkong, 20 (A.A.) — Japonlar, Paaşanın şimali garbsinde bulunan Çin kuvvetlerini muhasara etmek üzere üç kolekh ilerlemek istemişlerdir. Yirmi bin kişilik mezkûr Çin kuvvetinin oraûâ’ bilhassa Japonları aldatmak ve pusuya düşürmek için 'bulundurulduğunu an-lıyan Japon kuvvetlerine mensup iki alay tam Tarpinçeni geçesken baskına uğramış ve imha edilmiştir. Japon kıtaatı Tangapişandaki-çin garnizonuna mensup kuvvetlerle dümdar muharebeleri yaparak ricat etmektedir.
$cmc)*âz2
Ekmekle Oynamıyalım!
Fatih SaraçhanebaşVnda İtfaiye caddesinde Piri sokak 10 numarada oturan makinist Behçet Sayyek im» zasile şu mektubu aidık:
«Ben, İnhisarlar Cibali tütün fabrikası sigara makineleri makinistliği ile 14 sene bilfiil çalışmış ve temiz bir sicile malik işçiyim.
Bundan üç beş gün mukaddem fabrika işletme müdürünün haksız olarsk ve madde isnadile hakaretine maruz kaldığımdan, keyfiyeti zabıtaya şikâyet ve dava ikame etmiştim. Bu kanunî müracaatım, sırf işçi olmaklığımdan başka kusurum bulunmadığı halde, diğer amirleri*-min gayz ve kinini mucip olmalı ki; 13-5-939 günü, hâdiseye şahit! olmaktan başka bir suçlan bulunmayan makinist Haşan Şendalay, birinci sınıf makineci Saniye ve Cemilenin vazifelerinin ahar mahallere tebdili ve benim de işime nihayet verildiği tebliğ edildi.
Türk ceza kanununda hakaret, memnu ef'alden bulunduğu ve mütecasirlerine de bir ceza tajin ettiği müsarrah iken, kanunun gösterdiği şekilde hareket etmekliğin beni işimden çıkartmaklığımı mı icap ettirir? Yoksa biz zavallıların da çok bağlı bulunduğumuz ve bağlılığı da millî bir terbiye kabul etliğimiz kanunlarımıza aykırı olarak mukabele mi etmekliğimi!?: lâzımge-lirdi? Bunun neticelerini idrak eden bir vatandaş bu suretle mi taltif edilir?
Keyfiyetin gazetenizde fntişar ve alâkadar makam atın nazan dikkatini celbetmenizi diler saygılarımı sunarım.»
Bu mektubu okuduğum zaman bunun hakikat olduğunu bir türlü, havsalam alamadı. Bir müesseseye 14 sene emek veren namuslu ve aile babası bir işçiye böyle selleme-tüsselâm nasıl yol verilebilir diye düşündüm.
Hâdiseyi tahlil edelim: Bir makinist haklı veya haksız atölyede çalışırken bir âmirini'n tahkirine maruz kalıyor. Makinist, çalıştığı yerde bu tahkire mukabele etmeği dü-şünmiyerek haysiyetli bir insan olmak srfatile hakkını kanunî şekilde aramak üzere teşebbüse geçiyor. Neticede en büyük ve en meşru insanlık hakkını kullanmış olan bu adam işinden kovuluyor, ekmeğinden oluyor.
Eğer hâdise bu şekilde cereyan etmişse cidden büyük bir gün^ işlenmiştir. Maalesef bizde bilhassa hususî müesseselerde çalışan işçiler, sık sık bu ve emsali hâdiselerle karşılaşmaktadırlar. Bazı patronlar, müesseselerinde çalışan işçile-rih hattâ insanlık haklarına bile tecavüzü kendileri için mübah saymaktadırlar. îş kanunu maalesef henüz bu derdleri ortadan kaldıracak kadar yerleşmemiştir.
Fakat buna benzer bir hâdisenin, İnhisarlar idaresi gibi yan resm! bir müessesede vukua gelmesi insanı büsbütü nyeise düşürüyor. Bu nevi hâdiseler, umum işçi kütlesinin çalıştıkları müesseseler hakkında şüphe ve sevgisizliği doSurur ki bundan zarar edecek olan da gene bu müesseseler ve dolayısile memleket sanayii ve doğrudan doğruya memlekettir. İşçi, çalıştığı müessesede istikbalinin müemmen olduğuna ve bilhassa şeref ve haysiyetine bir tecavüzün asla varid ola-mıvacağına inanmalıdır ki can v« gönülden, ve o müesseseyi severek çalışabilsin. Çalışmak ancak o işten zevk almak ve sevgi duymak sayesinde müsmir olabilir.
Eğer bu hâdise vak? ise, fabrika direktörlüğünün İşe müdahalesini ve şerefini korumaktan başka bir iş yapmamış olan bu namuslu vatandaşı tekrar işe almasını rica ede-sız olarak kovulmak, 14 sene haksız yere zindana tıkılmaktan daha ağır bir cezadır. Bir müessese, koy-nunda 14 sen6 çalışmış, alnının terini akıtmış b!*r vatandaşa lıaksıl yere nasıl 14 sone hapis cezası vere mezse, onu işinden ve ekmeğinde?! de edemez. Ekmekle oynamıyalım!
Şimdilik bu kadar!
MURAD SERTOĞLU
Y E N I S A I A H
21 MAYIS 1939
Sütunlarda
Geziler
Cümhuriyet — Umumî Harpten sonra bir hayli değiştik.
Tilki — Yalnız biz mi ya!. Bütün dünya değişti.
Cümhuriyet — Bir Amerikalı münzeir senelerdenberi sal üzerinde yaşıyor.
’ı Tilki — Herhalde kafası dinçtir.
1 Cümhuriyet — Yüz milyonun sırrı.
Tilki — Nafile çeneni yorma ar-. kadaş.
| Tan — «Sevgilisini vuran bir genç
- anlaitıyor) Ne yapeyım, çok seviyordum, o ölmeden bu sevdadan
. kurtulamıyacağımı anladığım için bu işi yaptım.
Tilki _ Şayet bütün âşıklar sevdadan kurtulmak için ayni usule müracaat ederlerse memlekette kadın kalmaz. Bu nasıl söz böyle?
Tan — 10 kilo şarap içti ve öldü.
Tilki — 10 kilo şarap değil 10 kilo su içse insan ölür. Kıtlıktan mı çık-tındı mübarek?
Vakit — Sokakta (400) lira bulan adam 4 gün hapse ve (460) kuruş para cezasına mahkûm oldu.
Tilki! — El parasına öğünme işte buna derler. Haramın temeli olur mu hiç?
Vakit — Spor şakave'tine dair.
' Tilki — Bizsporu centilmen işidir ' sanırdık amma demek ki bunun şa-kaveti de olurmuş.
i Vakit — Şehir sokaklarına kapı.
Tilki1 — înnellâhe ma’assabirin!..
. Eğleniyor musun yahu?.. Yoksa so-
■ kaklarımızı da idarehanenizin deh-
■ lizleri gibi içinden çıkılmaz bir hale mi getirmek niyetindesin?
Vakit — Fransada bir şantöz erkek oluyor.
: Tilki — îster misiniz bu erkek ol-' ma modası bizim muganniyelere de ' sirayet etsin...
i- Akşam — «Modern san’at» artık : modern san’at olmaktan çıktı.
İ Tilki — Peki çıktı da pe oldu?
’ Asıl onu söylesene. -
• Akşam — Kan hayatın kaynağıdır.
‘ Tilki — Ne büyük söz, ne dahiyane buluş!.. Büyük söz buna derler ‘işte..
■_ Son Posta — Yozgad’da jj^çlara J.niçin kasdediliyor?
•. Tilki — Neden olacak, ağacın ^memleket için ne büyük bir kıymet ’ olduğunu hâlâ anlamamış kimsele-irin cehaletinden..
L Son Posta — Yarınki dç^iz har-. binde tayyarenin oynıyacağı rol hakkında bir Alman mecmuasının mütaleaları.
- Tilki — Tabiî Alman gazetesi aslan payını tayyarelere veriyor değil mi? Hani şu yetişilemiyen ciğere pis demek kabilinden birşey.
TİLKİ
Köroğlunun Ölümü
Köroğlu Ölürken Mırıldanıyordu: Tüfek Icad Oldu, Merdlik Bozuldu, Eğri Kılıç Kınında Paslanmalıdır
Almanya Tilki derisi stoklarını kâmllen çekti
Son zamanlarda Almanyadan tilki derisi isteği mütemadiyen artmış olduğundan bir iki senedenberi birikmiş olan stoklardan pek az bir miktar kalmıştır.
ı Bu tilkiler, Almanyada boya sanayii fevkalâde bir surette inkişaf jetmkte olduğundan burada boyana-rak başka memleketlere satılmaktadır.
Almanyaya satılan tilkilerin çifti 4-5 ve Erzurum tarafı olanları da
■ 10-20 lira üzerinden muamele gör-. müştür.
■ Bundan başka porsuk satışları • da hızla devam ettiğinden mevcut ; stoklar tamamen erimiştir.
TEŞEKKÜR
j Kaybolan ve yanlışlıkla Cihan •Motörüne nakledilen 300 lira kıy-i metinde bir Manifatura Balyası 10 ı gün zarfında Karamürsel limanına
• bağlı Cihan Motörünün sahip ve Kaptanı Bay Süleymanın gayreti
• le malıma kavuştuğumdan mumaileyhin dürüst hareketinden dolayı kendisine alenen arzı teşekkür ederiz.
Perahya oğulları, Fincancılar 26 Na.
Köroğlunun ilk defa gördüğü delikli
— 44 —
Ah, şu koşmayı, şu türküyü bir türlü tamamlı-yamıyordu. Yine aldı sazını eline, başladı tamamla-yamadığı türküyü çalıp Söylentiye:
Benden selâm olsun Bolu beyiı
Çıkıp şu dağlara yaslanmahdır Ok gıcırtısından, kalkan sesinden Dağlar cevap verip seslenmelidir
Köroğlu geçer mi yine şanından? Ayırır çoğunu er meydanından? Kır at köpüğünden, düşman kanından ■ Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır «Hayır, hayır, olmuyordu. Çok hoşlandığı bu
^(a noksan birşey vardı. Daha bir kıt’a bulması lâzımdı.
Can sıkıntısı ile atına atladı. Epeyce uzaklara gitti. Bir koruluğa varınca durdu. Bu koruluğun yanında bir çayır vardı ve bir çoban ağaçların altına oturmuş koyunla» gözlüyordu.
Çobanın elinde uzun, çubuk gibi birşey vardı
Köroğlu içinden:
— Bu ne biçim sopa diye düşündü.
Çobanın yanına varınca atından indi.
Çoban Köroğlunıı tanımıştı. Esasen bütün Buluda onu kim tanımıyordu ki. Hemen ayağa kalktı:
— Buyur ağam! Diye Köroğluna ağacın kütüğünü gösterdi ve kır atı, çayırın otları bol bir tarafına götürerek otlasın diye bıraktı.
Çoban geri döndüğü zaman Köroğlu elindeki şeyin ne olduğunu sordu. Çoban:
— Buna delikli demir de diyorlar, tüfek te diyorlar.
Köroğlu şimdiye kadar böyle birşey görmemişti. Merakla eline alıp tetkik etntiye başladı. Eli tetik tarafına gelince çoban müdahale etti:
— Aman ağam, buraya el sürme patlar!
Köroğlu çobana tuhaf tuhaf baktı:
— Ne patlar?
— Tüfek patlar.
— Nasıl patlar?
Çoban bunun üzerine anlattı:
— Bunu ben istanbuldan satın aldım. İçine barut denen parlayıcı bir toz, üstüne de bir demir parçası tıka basa dolduruluyor. Şuraya basınca gerilmiş olan horoz düşüyor. Horoz çakmak taşım parlatıyor. Çıkan ateş de barutu ateşleyince demir fırlıyor. İnsana rastgelse insana, hayvana rastgelse hayvana saplanıyor ve hemen öldürüyor. Şimdi OsmanlI or-tırdı. Tam yüreğinin üstüne geldiği zaman parmak-zaktan kâfirin üstüne atıyorlar. Kâfirler de daha yaklaşmadan ölüyorlar. Yani bildiğimiz okun başka türlüsü. Şimdi Bolu Beyi de bunlardan bir sürü ge-tirtıoiş.
Köroğlu çobanı dikkatle dinledi. Sonra sordu:
)- Yani ben şimdi bu delikli demiri yüreğime
demiri muayene ettiğinin resmidir.
dayasam da parmağımla bu ufak dile bassam, ölür müyüm?
— Ölürsün ağa?
- Ben, ben mi ölürüm? Bu delikli demir beni, Köroğlunu öldürebilir mi?
, — Elbet!
— Sen deli mi oldun? Böyle bir demir, benim gibi dağların hâkimi bir adamı nasd öldürebilir?
— Seni değil, padişahı da öldürür?
Köroğlu çobanın yüzüne, acır gibi baktı. Sonra Diraz düşündü. Eğer bu adamın sözleri doğru ise bu çok fena birşeydi. Bilhassa mertliğe hiç yakışmazdı. Bir adamı uzaktan böyle bir delikli demirle öH'ir-mek, eğer mümkünse buna kahpelik derlerdi.
İnanmadı!
İnanamadı!
İnanmak istemedi.
Birdenbire soğuk demirin ağzını gayri ihtiyat. bir hareketle göğsüne, yüreğinin tam üstüne dayadı. Ve iri baş parmağile tetiğe dokundu.
Birdenbire şiddetli bir ses duyuldu. Arkasından çoban dehşetle haykırdı. Köroğlu müthiş bir sarsıntı geçirdiğini hissetti. Göğsünde sanki bir bıçak saplanmış gibi acı duydu. Elini cepkeninin üstünde dolaştırdı. Tam yüreğinin üstüne geldiğini kurnan parmakları koyu kırmızı bir kanla bulaştı.
Anlamıştı. Çoban doğru söylemişti. Parmakları gevşedi. Ve bu uğursuz delikli demiri fırlattı.
Köroğlu ölmek üzere olduğunu anlayınca içini derin bir sızı kapladı. Duyduğu bu acı kendi ölümü için değil, böyle şeytan icadı bir delnkli demirin icad edilmesinden dolayı idi.
Birdenbire bulanan gözlerinde son bir pırıltı yandı. Köroğlunun vurulmasından kendi vurulmuş-çasına acı duyan ve saçlarını yolan çoban, Köroğlunun evvelâ:
— Buldum, buldum! Koşmamı tamamladım! diye mırıldandığını ve sonra gittikçe sönen bir sesle su manileri okuduğunu duydu:
Aldı Köroğlu:
Benden selâm olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmahdır
Ok gıcırtısından, kalkan sesinden'
Dağlar cevap verip seslenmelidir;
Köroğlu geçer mi yine şanından'
Ayırır çoğunu er meydanından?
Kır at köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Alnımıza kara yazı yazıldı
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
TSğri kılıç kınında paslanmalıdır
Bu, onun son sözleri oldıi.
— SON —
20 - 5 - 939 MURAD SERTOĞLU
Bir İstanbul Polis
Müdürünün Hatıratı
— 5 — YAZAN: Emekli Tümbay Halil Aşuroğlu
Müdüriyete Giderken Karasu Efendinin Yaptığı Teklifler
Kendim Karasu Efendinin ika-metkâhına giderek Fransızın yanında meclisi vükelânın emrile tevkif edeceğimi bildirerek hemen aşağıya inmesini ve aksi takdirde Fransız jandarmalarile kattan çıkararak ve sürükliyerek götüreceğimi söyledim. Bu kat’î ihtarım üzerine Kursu Efendi vakit geçirmeksizin a-partman kapısına indi.
Otomobilime bindirerek polis müdüriyetine gidiyorduk. Yolda giderken bazı tekliflerde bulunmıya başladı. Hayatta her zaman böyle kendisinin ve ailesinin istikbalini temin edecek fırsatların ele geçmi-yeceğini ve bu gibi ender tesadüflerden istifade etmek lâzımgeldi-ğinden bahisle beni de iğfale çalışıyordu. Benim için mukaddes vazifemi kanun dairesinde dürüst ifadan başka kıymetli birşey olmadığını söyledim. Bu cevabım üzerine müdüriyete gidinciye kadar ağzından bir kelime bile çıkmadı. Ve mütemadiyen sigara içerek düşündü. Tevkifinden üç gün sonra da hastalığından bahisle muayene edilmek üzere müdüriyete bir istida vermişti. Alelûsul Polis müdüriyeti umumiyesi sertabibi Sabit Beye mu ayene için havale etmiştim. Muayene neticesinde doktor birşey bulamadığını Karaşu Efendiye söyleyin ce bir deste banknot vererek icabına bak, diye rica etmiş. Sabit Bey hemen yanıma gelerek. vak’ayı anlattı. Banknotları destesile masamın üzerine bıraktı. Karasn Efendiyi celp ile paraları iade ettim. Bu gibi tekliflerin ve memurları iğfale çalışmanın daha ağır ceza görmesine sebebiyet vereceğini ank tarak tekerrür etmemesini ihtar ettim.
İttihat ve Terakki erkânından bazılarının mevkufiyetleri sabahı saat on raddelerinde gazete muhbirleri beni görmiye gelmişlerdi. Yine İttihat ve Terakki erkânının ne zaman tevkif olunacaklarını öğrenmek istiyorlardı. Alman emir ü-zerine yirmi iki zatın müdüriyetin üst katında mevkuf olduklarını ve isterlerse görüşmelerine müsaade edeceğimi söyleyince hayrette kaldılar. İçlerinden bazıları müsaade
alarak mevkuflarla görüştüler. Saat on ikide mevkufları görmek üzere yanlarına gittim. İttihat ve Terakki hükümetinin otuz bin lira sarf ile Sanasaryan hanının üst katında yaptırdığı mevkufine mahsus birer kişilik karanlık ve havasız hücrelere birinci şube müdürünün emrile mevkufların yerleştirildiklerini ve kapılarını kilitliyerek koridora nöbetçiler diktiklerini gördüm. Kapılan açtırdım. Hepsini hücrelerden çıkararak o kattaki büyük bir salona naklettirdim. Bunun ii-zerine bütün memur ve bilhassa nöbetçilere mevkufların şeref ve haysiyetine nakise verecek en ufak bir muamelede bulunacakları şedideıı tecziye edeceğimi bildirdim. Mevkuflarla görüşerek, evlerinden veya lokantadan istedikleri yemekleri getirtmekte serbest olduklarını, kış olduğux.“’un salona soba kurmalarına ve rahat oturmak ve yemek yemek için lâzımı kadar sandalye ve masa tedarik etmelerine müsaade ettim.
Tevkiflerinden kırk sekiz saat sonra da mevkufların polis müdüriyetinde U~"H r-n/b-ı-n 1—,1~ • , kanunen caiz olmadığından bahis bil ______
müracaat ettim. Bu muhik m(i-racaatime cevaben Harbiye Nezaretinde Bekirağa Bölüğü koğuşu tamir edilmekte olduğundan bitinceye kadar mevkufların Polis müdüriyeti umumiyesinde kalmaları bildirildi.
Mevkuflarla görüşmek hususunda Dahiliye Nezaretinden aldığım e-mirde mevkufları görmek . ü-zere müracaat edenleri yanımda kabul ederek görüşmek istediği zatı da celh ile ancak beş dakika konuşmalarına müsaade edilmişte Halbuki meşguliyet ve zamanımın ademi müsaadesine mebni birinci şube müdür ve muavininin tahtı nezaretinde vukubuluyordu. Bir gün Mustafa Kemal Paşa da polis müdüriyetine teşrif ederek Cevat Ab-bas Beyi bana gönderip arkadaşla-rile görüşmek üzere müsaade iste-inişlerdi. fDevamı var)
Bugün MELEK sinemasında
2 büyük ve güzel film birden
1- KİBAR GARSON
SAC.YA CUlTRY’nin en son ve en mükemmel filmi
2- M A N U E L L A
OOROıHY LAhâCUR'un en büyük zaferi
Filme ilâve ola.ak :
i - ATILAY denizaltı getrimizin denize İndirilisi
2- TAHRANDA İRAN Veliahdlnln dtiğünU
3- NLVkORK Sergisinin açılış töreni v. s. mbb Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matineler,
Bugün SARAY Sinemacında 2 film birden I
1 — HUDUT KORSANLARI
Büyük Fransız Filmi
Baş Rollerde : ERİC V. STROHEİM - SUZY PRİM CHARLES VANEL - İNKİJINOFF
2 —RADYO KRALİÇESİ
Baş Rolde : SHİRLEY TEMPLE
Ayrıca ; FORS J URNAL dünya havadisleri.
D A N I E L L E
FENA
■ Bugün İPEK Sinemasında
2 güzel ve büyük film birden :
□ A R R j E U X
yol
Büyük aşk ve Sergüzeşt Filminde ve
, İNATÇI ARKADAŞLAR
Fransızca sözlü büyük Komedi Filme ilâve olarak ;
1 — AT1LAY Denizaltı gemimizin denize indirilisi
2 TAHRANDA da İRAN Veliahdınin Düğünü
3 — NEVYORK SERGİSİnin Açılış Töreni V. S.
Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı matineler M
Y EN î SA B A H
8
fTMATTS 1939
ÇAKIRCALI EFE |
_ , _ Yazan: MURAD SERTOĞLU
Haşan Çavuş Çakırcalı Ahmedi Vuracaktı
Efe Herşeyden Habersiz Gülüyor, Haşan çavuşla zabtiyelerse derin Bir Düşünceye Dalmış Bulunuyorlardı.
Ankarada 19 Mayıs
Gençlik Bayramı
Çakırcalı Efeyi yazmağa karar verdiğim zaman, evvelâ bu ünlü zeybek hakkında evvelce yazılmış olan eserleri okudum. Bunlardan biri bundan altı sene evvel İzmir gazetelerinden birinde K.Ş. imzasi-le neşredilen bir tefrikadır. «Sltaan-tm şakavet tarihinde: Çakırcalı» ismi altında olan bu yazıda muharriri tanınmış Efenin hayatı hakkında oldukça geniş malûmat veriyordu. İkinci olarak İzmir’de 1934 de intişar etmiş bulunan Zeynel Besim imzalı bir kitaba tesadüf ettim. Fevkalâde berbad bir üslûp ve baştan aşağıya kadar biribirini tutmaz cümlelerle, kısmen de uydurma olduğu anlaşılan malûmatla dolu olan bu kitabı maalesef sonuna kadar okumağa tahammül edemedim. E-sasen o kadar tezadlarla dolu idi ki herhangi bir satırına inanabilmeğe de imkân yoktu. Bir yerde iddia ettiği hâdiseyi iki satır altta reddediyor, vak’anın başını yazarken sonunu tamamlamayı unutuyor, hulâsa zaten üslûbunun bozukluğu ile b;r facia halini alan eserile durmadan küfrettiği Çakırcalıyı ’bir daha katlediyordu.
İlk okuduğum K. Ş. imzalı yazının. 34 üncü tefrikasında gözüme
•Çakırcalı hakkında yazılar yazan sabahçı gazetelerden birisi yine dünkü tefrikasında zımnen bize çatmak istiyor ve Çakıcının babası ve sülâlesi hakkında epeyce söylendi ve yazıldı.- Bunlar- kısmen noksan, kısmen de uydurmadır. Hele bu tefrikaya hepimizden sonra baş-lıyan bvr gazetenin bu hususta ver -d/ği malûmat çok yanlıştır. Dikkatle tetkik edilecek olursa görülür ki Türkiye’de şakavet Çakırcalı Ahmet efe yani Çakıcının babasının dağa çıkması ile başlar. Yetmiş sene evvel Haşan Fehmi paşa zamanında da tek tük vak’alar eksik olmazdı.»
Karilerimizin yukarki satırları tetkik etmelerini rica ederiz. Bizim verdiğimiz malûmatın çok yanlış olduğunu iddia ederken bir gazetenin kendi yaptığı müthiş hatâlarla, vukufsuzlukların, çocukça böbürlenmelerin ne feci net'celer hâsıl ettiğinin farkında olmadığını görürler.
Şakavetin Çakır.calımn babası Ahmet efenin dağa çıkmasile başladığını söylemek hayrete şayandır. Hele Haşan Fehmi paşanın yetmiş sene evvel İzmir’de vali olduğunu söylemek gülünç olduğu kadar acınacak bir şeydir. Haşan Fehmi paşanın İzmir (Aydın vilâyeti) valiliği 1310 senesinden sonradır.
Çakırcalı [Ahmet efenin katli 1300 senesinde Hacı Naşit paşa zamanındadır. Artık hangi Çakırcalı 'yazısının çok yanlış olduğunu okuyanlar takdir etsinler.»
' *** "7
| Burada, mevzuu bahis muharririn bir gazetede Çakırcalı tefrikası ^çıkarken, en kudsî meslek haysiyetini ihlâl ederek başka bir gazetede .yırtınarak ayni isimde bir yazı yaz-ımağa kalkışması neticesinde düştüğü nazin ve acıklı hal görünmektedir. K. Ş. imzalı tefrika ilk olarak (çıktığı için bu ikinci hatalı ve hal-■levi eserin ne kıymette bir eser olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Üçüncü olarak İstanbulda Çakır-' caliyi tanıyan, onun çetesinde bulunan, Çakırcalıyı takip eden ve (nihayet onun vurulduğu son müsademeye bilfiil iştirak eden kimselerle konuştum. Onların hatıralarımı zaptettim.
Maamafih ben Çakırcalıyı diğer
eşleri gibi kupkuru bir «joutnal» şeklinde yazmadım ve kendisine durmadan küfür etmedim. Ben Ça-kırcalıyı sadece bir mevzu olarak ele aldım ve başından geçen hakikî vak’aları yekdiğerine bağlıyarak hakikî vak’alara dayanan bir roman şekline koydum. Eğer okuyucularıma bu tanınmış efenin hayatını istediğim şekilde tatlı ve heyecanlı bir roman şeklinde sunabilirsem, kendimi bahtiyar addedeceğim. Ça-kırcalı halikındaki nihaî (hükmü okuyucularım verecektir
**¥
- I —
— Nah! Esclli köyü göründü!
Efenin ağzından çıkan bu dört kelime, Haşan çavuşa sanki başına sıkılan dört kurşun gibi tesir etmişti.
Birdenbire silkinerek kendisine .geldi. Hiçbir mâna ifade etmiyen .gözlerle ürkek ürkek efeye baktı. Efenin sözlerini' anlamadığı belli idi. Efe, Haşan çavuşun bu hali karşısında gevrek gevrek güldü:
— Neye daldın gayri! Ne düşü-nüyon?
Haşan çavuş kekeledi:
— Anlamadım. Ne dedin?
— Eselli köyüne yaklaştık dedim.
Haşan çavuş şimdi gözlerini nerede ise batacak olan güneşin, camlarını çlev alev yaktığı köye dik-.mişti. Gene cevap vermedi. Gene düşünüyordu.
Yalnız o değil, efe ile Haşan çavuşun arkası sıra yürüyen zaptiyeler de düşünceli idiler. Onlar da birşey konuşmuyorlar, her zamanki gibi atlarını keyifli keyifli oynatıp koşturmuyorlardı. Bakışlar kurşun gibi bulanık ve soğuk, çeneler taş gibi sımsıkı kapalı idi. İçlerinde konuşan, gülen, yalnız efe idi. Fakat o da kimseden cevap almıyordu. Buna rağmen efe fütur getirmiyor, keyifli keyifli konuşmakta devam ediyordu.
Haşan çavuş ve zaptiyeler neden konuşmuyorlardı? Kalplerinin ve beyinlerinin içindeki esrar ne idi?
Pek basit:
Çünkü onlar, biraz sonra yanlarında kahkahalar atarak giden bu şen tabiatli, yiğit efeyi öldüreceklerdi. Ve efenin bundan zerre kadar haberi yoktu.
Haşan çavuş göz ucile efeyi süzdü. Ne kadar geniş omuzları, ne kadar dinç vücudü vardı. Ona bu oyalı zeybek fesi, bu işlemeli mor cepken, bu dizlik (1) ne kadar uyuyordu. Silâhlığından uçları görünen İki Karadağlı, bir kırk merdiven ve bir gaddare (2), omuzuna asılı üstü gümüş kakmalı martin onun bu heybetini büsbütün arttırıyordu.
Fakat ne yapılabilirdi? Hükümet emri bu! İşte kaç gün oluyordu ki onu İzmir valisi Naşid paşa çağırtmış ve bugün için yüze inmiş (3) olan bütün efelerin, kızanların birer bahane ile celbedilerek öldürüleceklerini söylemiş. Kendisine de esasen şimdi istiman etmiş ve kır serdarlığına (4) tayin edilmiş olan Çakırcalı Ahmet efeyi öldürmek vazifesini vermişti.
(Devamı var)
(1) Kısa paçalı zeybek şalvarı.
(2) Zeybeklerin taşıdıkları tabanca ve bıçak nevileri.
3) Affedilerek dağdan inen zeybekler için kullanılan tabir.
(4) Gönüllü eşkiya takipçisi. Bunların ekserisi yüze inen efeler ve zeybekler olurdu. I
Bisiklet yarışında en iyi dereceyi kazanan sporcular
İstanbul, Edirne - Edirne, İstanbul
Bisiklet Yarışını Osman Kazandı
| Gençlik büyük Atatürk’ün manevi huzurunda (Foto A. A. )
Takım Halinde Eskişehir Birinci, İstanbul ikinci Kocaeli Üçüncü
lstnbul - Edirne bisiklet yarışının ikinci merhalesi olaıı Edirne - İstanbul kısmı dün sabahleyin 6.30 da Edirneden hareket edilerek 4,30 da İstanbul'a gelinmek suretile tamamlanmıştır.
Baştan sona kadar büyük bir mücadele ile devam eden bugünkü yarışı muhtelif bölgelere mensup 12 kuvvetli müsabık sona hep birlikte yaptıkları çetin bir atkala neticelendirilmiştir :
1 — Orhan, Ankara,
2 — İbrahim, Kocaeli.
3 — Osman, Eskişehir,;
4 — Bayram, İzmir.
5 — Mihal, İstanbul.
6 — Lambo, İstanbul.
7 — Zekeriya, Eskişehir^
8 — Faruk, Eskişehir. '
9 — Faik, Eskişehir.
10 — Süleyman, İzmir.
11 — Osman, Ankara. ‘
12 — Sabri, Balıkesir.
Bu suretle gidip gelme olarak tertip edilen 500 kilometrelik bu yarışın saat hesabı üzerinden derece tasnifi şudur:
gg gg gg
1 — Osman, Eskişehir.
2 —Ankaradan Orhan ve Istan-buldan Lambo «Tekerlek farkile»
3 — İzmirden Bayram ve Istan-buldaıı Mihal «Tekerlek farkile ü-çüncü.
4 — Dördüncü Zekeriya, beşinci Eskişehirden Faruk, altıncı yine Eskişehirden Faik.
Bu tasnife göre bölgeler arası ta kim birincilikleri şu suretle tesbit edilmiştir.
1 — Eskişehir
2 — İstanbul.
3 — Kocaeli.
Umumî tasnifte iKinci ve üçüncü, dördüncü ve beşinciyi tayin etmek üzere nizamname mucibince bu sabah saat 8.30 da beş kilometre mesafe dahilinde Orhan ile Lambo ve Mihal ile Bayram arasında iki yarış yapılacaktır.
Bu yarış münasebetile, gerek İstanbul - Silivri arasında gerek Trakyada, İstanbul vilâyeti ve Trakya Umum Müfettişliği tarafından yarışçılara müsabaka esnasında azamî yardım gösterilmiştir.
Üç Şehir Atletizm Müsabakalarında Birinciliği Isatnbul Kazandı
Büyük geçit resminden baıka bir görünüf ( Foto A. A. )
Futbolda Demirspor Vefayı 6-3 Pera Yugoslav takımını 2-0 yendi
Sırık atlama birinciliğini kazanan Aakaralı Alâaddin
Evvelki gün Ankara - İstanbul -İzmir atletleri arasında yapılmıya başanan 8 şehir atletizm müsabakalarına dün de Fenerbahçe stadında ve 2000 den ziyade bir meraklı kütlesi önünde devam edilmiş ve bitirilmiştir.
Dünkü müsa'baE’alarda Atletizm Federasyonu Asbaşkanı Şinasi Reşit İstanbul Bölgesi Asbaşkanı Fethi Başaran emektar atletlerimizden birçoğu bulunmuşlar ve hakem heyetinde vazife almışlardır.
Evvelki gün olduğu gibi dij|h de umumiyet itibarile güzel dereceler elde edilmiştir. Teknik neticeler şunlardır: **
Sırık atlama — Birinci gün biti-rilemiyerek düne bırakılan sırık atlama Ankara birincisi Muhittin 3,21 atlıyarak kazanmış, Istanbul-dan Viçaropulos ikinci, Şerif üçüncü olmuştur. Muhittin sakatlandığından daha güzel derece yapamamıştır.
200 Metre — Birinci İrfan 23 (İstanbul) Muzaffer 23.7 (İst.), Ce mil 24 (İzmir), Vahit (İz.), Şevki (Ankara), Nuri (A.).
800 metre — Birinci Cemal 2.4.6 (İst.), İbrahim 2.6 (İBt.), ökkaş 2.8 (Ankara), Adnan (Ankar/a), Kemal (İz.).
5000 metre — Birinci Hüseyin 16.9.4 (İstanbul), Ali 16.IB.8 (Ankara), Artan 16.38.2 (İst.), Mustafa (Ankara), Rasim (Iz.JÇbu koşuda Hüseyin 16.34.9 ve Artana ait olan 19 mayıs rekorunuTcırmıştır.,
Ankara rekortmeni Demirsporlu Mustafa ayağından çivilisi çıkıp a-yak kapsız koştuğundan kendisinden beklenilen koşuyu gösterememiş, arkadaşı Ali ise çok güzel bir koşu ile 16.18.8 yaparak Ankara rekorunu kırmıştır.
4X100 bayrak — 44.8 le İstanbul takımı birinci, 46.4 le Ankara takımı ikinci 46.7 ile İzmir fakımı* üçüncü olmuştur.
İstanbul takımı 45.3 olan 19 Mayıs rekorunu kırmıştır.
adım atlama — Vakur 13,54 .(İzmir), Süreyya 13,ö9 (İst.), Fet-
(Sonu 7 inci sayfada)
en terbiyesi taieb»em.-ı çok mutvffak hareketlerinden biri
Talebeler Şeref Tribününün önünden geçiyorlar (Foto A. A.)
21 MAYIS 1938
Yazan : M. Şeraf OKTÜRK
Çorlulu Talebelerin
Köy Mûsameresi
r
Sıcak bir yaz agünü idi. Güneş, her tarafı kavuruyor, rüzgâr hiç esmiyordu. Akşam üzeri arkadaşım Şükrü ile işimizden çıktıktan sonra Boğaziçini yörebilen, yüksek bir gozinoya gitmekten başka çare bulamadık.
Şükrünün methettiği bu gazino, hakikaten pek güzelmiş. Kandilliden Adalara kadar bütün A-nadolu sahilini, Marmaranın bir kısmını görüyor, Sarayburnunun denize doğru uzanan tabiî yeşil nanzarasını yandan temaşa etmek imkânını veriyordu.
Masamız, biı akasya ağacının dal Iarı arasına, koyu gölgesine gizleniyor, çiçekler etrafımızı çerçeveliyordu. Bir yandan radyo sesi, diğer taraftan gölgesinden istifade ettiğimiz akasyanın doyulmıyan kokusu karşısında bünün yorgunluğu ile ikimiz de gevşemiştik.
Bir müddet sonra Şükrü, derin bir iç çekişi ile doğruldu, kollarını masaya dayayıp gözlerini ufukta bir noktaya kaydırarak düşünmiye, tebessüm etmiye başladı. Bu vaziyet karşısında her zaman şen ve mu zip olan Şükrünün, akima bir şey geldiğini anlayıp, sebebini kurcaladım.
Arkadaşım, biraz daha düşündü, nihayet daldığı rüyadan uyanır gibi başını bana doğru çevirerek gülümsemesini artırıp başından geçen bir vakayı anlatmaya başladı:
— Geçen sene yine böyle sıcak bir gün buraya gelmiş, oturuyor-dum.Can sıkıntısını gidermek için gazeteme şöyle bir göz gezdirmeye başladım. Çok zaman geçmedi. Çakıl taşlarının çıkardığı sesle hızlı hızlı yürüyen birinin yanıma gelip durduğunu anladım. Başımı gazeteden kaldırıp o tarafa doğru çevirdim. Uzunca boylu, temiz giyinmiş bir bayan, hayretle bana bakıyordu.
Birden şaşırdım. Belki bana değildir, diyerek tekrar kaldığım yerden okumama devam ederken, yan gözle bayanın harekâtını takibe koyuldum. Bu bayan, bir müddet ayni şekilde beni uzun uzun süzdükten sonra elindeki çantasını gazeteme vurarak masamın üzeıine koymakla beni bir daha ik»? etti ve yanımdaki bir iskemleyi çekerek karşıma oturdu.
Bu sefer, hayretle bakmak sırası bana gelmişti. Gazeteyi bıraktım, pek samimî davranan bayana dilr--kat etmiye başladım. Fakat bir türlü tanıyamadım. Diğer boş masalar varken benim masamı tercih etmesine, çantasını gazeteme vurarak dikkatimi çekmesine bir sebep düşünürken, tesadüfen gözgöze gelmiş bulunduk. Hâlâ bana bakıyor, fazla olarak dudakları kıpırdayarak tebessüm ediyordu.
Ne olduğunu a nhyamadığım bu vaziyet karşısında bir fikir edinmek için düşünürken, ince bir sesin han» hitap ettiğini işittim •
— Daha tanıyamadım? mı?
Bu sual, kafamın içini kamçılamış gibi oldu. Karşımdaki, beni tanıyor, tanıdığı için de yanıma geliyordu. Tekrar düşündükten sonra bu bayanı tanımadığımı kat’î surette anladım. Fakat o beni benzetmiş olabilirdi. Böyle olması daha kuvvetli idi.
Ne de olsa artık karşımdakine cevap vermem lâzımdı. Kendimi topladım:
• Demindenberi, gözüm ısırıyor, fakat cesaret edemiyordun^- ’
» Diyebildim.
— Tanınıp»;* mı?
— İsminiz Adnan değil mi-» işte artık bu son sual üe bayanın beni benzettiğini anladım. Şükrünün, Adnan oluşuna diyecek yok!
Neticeyi öğrenmek için soğuk kanlılığımla :
— Nereden biliyorsunuz? dedim, Evet, kuvvetle biliyorum. Fakat siz beni tanıyamadınız! iki sene evvelini hatırlarsanız; kışın karıl bir gecesinde Fatihte arkadaşınız
Hikmetin nişanmı düşünürseniz; o | mevzular ortaya çıktı.
gece sık sık dansa kaldırdığınız Pervini hatırlarsınız ve beni şimdi tanırsını!..
İki sene evvelki arkadaş nişanmi düşündüm. Evet, böyle birşey olmuştu, ben de gitmiştim. Fakat o, Hikmet değil, Nazmi idi. Sonra Hikmet isminde arkadaşım bile yok! O gece, Pervin isminde bir kızla sık sık hiç dansetmemiştim azizim!
Kendi kendime bunları düşünüşüm, karşımdakînin gözünden kaçmamış olacak ki, biraz daha izahat vermek lüzumunu hissetti:
— Hattâ bir sırası gelince dansta benden hoşlandığınızı söylemiş, randevü istemiştiniz. Ben de uzun bir düşünmeden sonra kabul etmiştim. Soruyorum, randevunuza ııiçiu gelmediniz?
Karşımdaki bayan ,beni benzetiyordu. Şüphem kalmadı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hayretle:
— Demek siz Pervinsiniz ?!
— Hele şükür tanıyabildiniz...
— Fakat çok değişmişsiniz.
— Bilmem, belki.
— Şimdiye kadar tanımakta güçlük çektiğim için affınızı dilerim.
— Çok mu zaj|flamışım Adnan?
— Hayır, aksüıe!
— Randevüyı niçin gelmedin; yoksa benimle alay mı ettin?
— Zannınızda yanılıyorsunuz. A-lay etmek aklımdan bile geçmemiştir. Evet, ne söyleseniz hakkınız var. işlerimin çok oluşu, konuşulan saatte buluşmamıza mani oldu. Yarım saat geç geldim, tabiî sizi göremedim. Sizinle buluşmayı çok istedim, çok çalıştım, fakat olmadı. Nihayet iki sene sonra tekrar karşılaşmamızı tahmin edemiyordum Pervin! Sizi bekletip sözümde duramadığım için kusurumu affedin., dedim.
Başını iki taraa fhafifçe oy nata rak gözlerini yüzümde gezdirirken:
— Zaran yok, de,’t
\
— Şimdi neredesiniz?
— Yine eski yerimde.
— Kimyada mı"
— Evet.
taraf*
— İşte artık en tehlikeli atlatmıştım kardeşim. Sonradan ta-mamile ahbap olduk.
Bir sene önce babası Ankaraya tayin edilmiş, bütün aile ile beraber gitmişler. Fakat, Ankaranın havası kendisine sert geldiği için hastalanmış, buraya, dayısının yanma gelmiş. İki güne kadar da, Bursaya gitmeleri ihtimali kuvvetli idi. Adresini verdi, benim de adresimi aldı, hâlâ mektup göndermedi. Daha geçen gün burada ayni masada oturuyorduk. Geç vakte kadar dereden tepeden konuştuk, hiç yoktan ahbap çıktık.
Zavallı kız, beni başkasına benzetti. Ben de yabancı olduğumu hiç sezdirmeden gayet ustalıkla idare ettim. Birlikte kalktık, onu evine kadar götürdüm. Ernesi gün yine burada buluştuk, sonradan göremedim.
İşte demin bu mesele aklıma geldi, sen de zorladın neticeyi olduğu gibi anlattım.»
Şükrü susmuş, bana bakarak gülüyordu. Zavallı kızın bu benzetişine ben de hem gülüyor, hem de acıyordum. Benzetmenin bu derecesi, Şükrünün de onu idare edip belli etmemesine hayret etmemek kabil değildi.
Artık güneş gurub ediyor, etraf kızıllaşıyordu. Hafifçe esmiye baş-lıyan rüzgâr, çiçek kokularını etrafa sürüklüyor, yüzümüzü okşuyordu. Sabahtanberi devam eden bunaltıcı sıcak, şimdi tesirini azaltmış, hava kısmen serinlemişti. Derin derin nefes alırken radyoda birden işitilen tango, gayri ihtiyari işimize bir ferahlık vermiye başladı Konuşmai değişti, benzetişin zihnimizdeki izleri silindi, yeni yeni
Çorlu ve Velimeşe köyünde Cumhuriyet mektebi talebesi korulukta toplu bir halde
den piyes iki defa tekrarlanmıştır. Başta köy Öğretmenleri Şevket ve Ziya olmak üzere köy halkı büyük bir misafirperverlik göstermiş ve bir de ziyafet vermişlerdir. Fotoğraf kafileyi toplu bir halde göstermektedir. Azmi Selât
Çorlu (Hususî) — Cumhuriyet okulunun beşinci sınıf talebesinden 40 kişilik bir grup muallimleri Haşan Çan’ın idare ve nezaretinde Ve-limeşe köyüne gitmişler ve bir mü-samere vermişlerdir.
Bina seyircileri isliab etmediğin-
Müessif
Aydında
Bir Cinayet Oldu
Masum bir şoförü, otomobili içindeki müşterisi kahpece tabanca ile arkadan vurarak öldürdü
Aydın (Hususî) — Evvelki gece saat 24 raddelerinde Tellidede yolunun sessizliği içinde bir cinayet işlenmiş ve masum bir şoför öldürülmüştür. Maktul şoför 36 numara ile kayıtlı Hüseyin Babayiğit isminde 25 yaşlarında bir gençtir.
Bedbaht genç, o gece otomobiline Tellidede yolu istikametinde gezmek istiyen ve oldukça sarhoş bulunan Mehmed isminde birisini almıştır! Telliedde nam mevkideki kahveler hizasında şoför Hüseyin Babayi-ğite Mehmed tarafından dönmesi emri verilmiştir. Şoför Hüseyin, dönmüş ve Tellidede’den Aydın’a gelen yolu henüz yarılamamıştır ki Mehmed hamil bulunduğu tabancayı Hüseyin Babayiğit’in kafası istikametine arkadan endaht etmiştir. Bu kahpece tecavüzden haberi ol-
Aydın (Hususî) — Şehrimize 10 kilometre mesafede ve hat güzergâhında bulunan Umurlu köyünde Giritli Hüseyin ağa denmekle maruf bahçıvan Hüseyinin henüz mektepte okuyan Nahit adındaki çocuğu otlaktan her zaman getirmekte olduğu atlarını yine getirmek üzere iken atm ürkmesi ve ipinin de kolunda
Aydınspor Tlresporu 8 - 2 mağlûp etti Aydın (Hususî) — Şehrimiz Hal kevi Sosyal Yardım Şubesi ile Kızı- ı lay şubesinin müştereken Tireye ter tip ettikleri tren gezisi pek çok ziyaretçi ile yapılmış ve bu ziyaretçiler arasında giden Aydınsporlular Tirede tam saat 16 da Tiresporlu genç-j lerle yaptıkları maçta solaçık-^ lan Ali Birkan gitmediği için bir kişi noksan olmalarına rağmen birinci haftayımda 3-0, ikinci hafta-yımda ise 2 gole mukabil 5 gol daha atarak maçı 8-2 galip bitirmişlerdir.
Azat obası
Çorlu (Hususî) — Geçen yıl olduğu gibi bu sene de kazamızın Ve-limeşe ve Marmara Ereğlisi köylerinde Haziran ortalarına doğru azat obası açılacağından, kaza ve köy
mıyan zavallı şoförü direksiyonun altına kanlar içinde yıktıktan sonra ön taraftaki camı delmek ve parçalamak suretile çıkıp gitmiştir.
Bu vaziyet karşısında idaresiz kalan direksiyon orta hızla giden otomobili bir müddet sonra yol kenarında bulunan hendeğe tıkmıştır. Bu hâdise neticesinde de Mehmed, başından yaralanmıştır.
Vak’a mahalline yetişen jandarma, zavallı şoför Hüseyini memleket hastahanesine kaldırmak için yola çıkarmış, fakat talihsiz şoför, yolda ölmüş, arkadaşlarının otomobillerinin iştirakile teşkil olunan hazin bir cenaze merasiminden sonra defnedilmiştir.
Katil Mehmed yakalanmıştır. Katil sebebi meçhul olup tahkikat devam etmektedir.
Urken Bir At Zavallı Bir Çocuğun Ölümüne Sebep Oldu
bağlı bulunması ve çözülmemesi yüzünden at Nahidi sürüklemeğe başlamıştır. Hayvan hızla koştukça yer lerde sürünen zavallı çocuk üstelik arasıra tekmeler de yemiş, beyni da ğılmış ve vücudünün muhtelif yerlerinden yaralanmak suretile ve pek feci bir şekilde hayata gözlerini yum muştur.
Aydında uçak şehitleri İhtifali
Aydın (Hususî) — Şehrimizde uçak şehitleri ihtifaline program mu cibince tam saat 10,30 da şehitler a-nıtı önünde istiklâl marşı ile başlanmış, bir emirle bayrak yarıya inmesi yapılıp bir dakika sükûttan sonra bayrak tekrar çekilmiş, Halkevinin hazırladığı halk kürsüsünde genç şairimiz ve muharririmiz bay Enver Demiray Hava Kurumumuz adına söylev vermiştir. Bir subay kumandasında bir manga erin havaya üç el silâh atışı, çelenkler vazı ve geçit resmile ihtifale son verilmiştir.
Hilmi TÜKEL
mekteplerinde kimsesiz ve bakıma muhtaç bir halde bulunan çocukların kayıd muamelesi hazırlıklarına başlanmıştır.
-----------------—)
Sultan Aziz Devri
Başpehlivanları
Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir-
Y AZAN : SAMİ KARAYEL a Sultan Aziz Yavaşea Yanımıza Yaklaştı
— 46 —
Makarnacı Şu Kavasoğlu İle Bir Güreş Yapın Da Seyredelim,,
Efendimiz, cirit oyununa da meraklı idi. Hayvana çok iyi bindiği gibi iyi de cirit atardı.
Horoz dövüştürür, koç devüştü-rürdü. Bazan da bizi kapıştırırdı.
Makarnacı, efendimizin çok yakını olduğu için daima iradelerini ona verirdi.
Fakat, beni de severdi. Hattâ, çok kere sırtımı okşıyarak:
— Aferin Kavasoğlu... derdi.
Lâkin, Makarnacının mağlûp olmasını hiç istemezdi. Daima onun galip gelmesini isterdi. Hoş, bugün bile yine Makarnacının mağlûp olmasını efendimiz istemez. Fakat, ne yapalım?.. Pehlivanlık bu...
Ben, ilk güreşimi Makarnacı ile Beykozda Tokat kasrında tuttum. Yine bir cuma günü idi. Tokat kasrına gitmiştik. Efendimiz maiyetinde bulunan pehlivanlara kuzular kızarttırıyordu.
Yedik, içtik... Karakulak suyunu bardaklarla içtik... Amma, çok şişmiştik... Bereket versin efendimiz yemekten sonra; uyumağa çekilmiş lerdi.
Arnavutoğlu, burada Kavasoğlu-nun sözünü makaslıyarak:
— Bre İbrahim, ne yemiştik o gün değil mi?
— Sus be Arnavutoğlu!.. Hatırladın mı o günü?
— Nasıl hatırlamam be?..
— Makarnacının güreş yaparken kustuğunu da hatırladın mı?..
— Hepsini hatırladım... Hattâ, efendimiz biraz Makarnacıya kızmıştı bile!..
— Tamam!..
Ali bey söze karıştı ve sordu:
— Efendimiz neye kızmışlardı?
— Makarnacının meydan yerini bırakıp bir çalının dibine giderek öt meşine!
Kavasoğlunun bu sözlerine hep birden güldüler..
Bekir, oturduğu yerden sinsi sin-si belli etmeden dinliyordu.
Her şeyi anlamıştı. Demek bunlar devrin padişahının başpehlivanları ve gözdeleri idi. Demek bunların üzerine pehlivan yoktu. Kendi kendine düşünüyordu:
— Eğer, bunlar başpehlivan ise ve bunların üzerine pehlivan yoksa Allah kerim!..
Çünkü; bunlar ne Kara Sülo ve ne de Araboğlu kadar pehlivan değillerdi.
Kavasoğlu, iri yarı yağlı ve göv deli bir pehlivandı. Ne de olsa çalımına gelirdi.
Bekirin gözü Amavutoğlunda i-di. Sırım gibi, adaleli, pençeli ve elli ayaklı bir pehlivandı.
Bekir; korkulu olarak Arnavutoğlunu bulmuştu. Lâkin, o da çok az konuşuyordu.
Yol uzun olduğu için Kavasoğlunun tatlı tarafından açtığı hikâye dinleniyordu. O da anlatıyordu:
— Yemekten sonra; biz de ağaç ların altına uzanmıştık. Serin ve hava temizdi. Misk gibi çayıra ve a-ğaçlık kokuyordu.
Bol, bol uyumuşuz... Saat beşi bulmuş... Bir aralık yaverlerden biri seslendi:
— Pehlivanlar!.. Pehlivanlar kal kınız, efendimiz geliyor..
Bu tiz ses üzerine hepimiz olduğumuz yerden fırladık... Elimize, yüzümüze ve elbiselerimize çekidüzen vererek ayağa kalktık... Biraz sonra; efendimizi, köşkün mermer merdivenlerini iner gördüm... olduğumuz yere doğru geliyordu.. Mabeyincisi de arkasınua idi.
Yaverler derh—-----m vaziyetine
geçmişlerdi. Bizler de sıralanıp el pençe divan durmuştuk..
Gele, gele tam karşımıza geldi ve durdu. Makarnacıya hitaben:
— Makarnacı!.. Şu Kavasoğlu ile bir güreş yapın da seyredelim.
Demesin mi?
Bu irade, benim üzerimde dehşetli bir sevinç uyandırdı. Çünkü; çoktanberi Makarnacıyı gözüme kes tirmiştim. Muhakkak onunla bir güreş yapmak istiyordum.
Yine, Arnavutoğlunu göstererek:
— Şunu görüyor musunuz?.. Bu ne yaman ve biamandır.. Meydan yerinde adamı terleten ve abdest aldıran bir pehlivan varsa işte bir tanesi de budur. O koca Makarnacının yüz otuz okkalık gövdesini yetmiş beş okkalık gövdesile meydanda macuncu fırıldağı gibi çevirip durur be!.. Yalnız, onu mu be?..
Ne ise; efendimizin bu iradesi bende umulmadık bir sevinç vücu-de getirmişti. Şaka değil, ilk defa olarak Makarnacı ile bir huzur güreşi yapacaktım.
Makarnacı o vakitler mehenk taşı gibi bir şeydi. îlk gelen evvelâ o-na çatardı. Kozunu onunla pay e-derdi.
(Devamı varF
Ceyhanda fabri kalar bol pirinç çıkarıyor
Buna mukabil Hatların yUksalmecl hayreti mucip oluyor
Ceyhan (Hususî) — Ceyhandaki çeltik fabrikaları geceli, gündüzlü harıl harıl çalışarak pirinç istihsal etmektedir. Fakat buna rağmen pirincin küosu günden güne yükselmekte ve şu günlerde halk, kilosunu 23-25 kuruşa almaktadır.
Gün geçmiyor ki (Biz yıl on iki ay çalışıp çabalıyarak meydana getirdiğimiz arpa, buğdayın kilosunu en çok 3-4 kuruşa satabiliyoruz da niçin pirincin kilosu en az 20-25 ten aşağı düşmesin?) diye şikâyetler i-şitilmesin ?
Bu fiyat yükselmesinin, dahilî istihlâkin artmasından mı yoksa haricî ihracatın fazlalığından mı i-leri geldiği bir türlü anlaşılamamaktadır.
Hele yarın çeltik stoklan tükenip te, fabrikalar istop ettiği zaman, pirincin kilosunun daha yükselmiye-ceği ne malûm? denilmektedir.
Çeltik fabrikalarının, diğer fabrikalar gibi pek okadar masrafı da yoktur. Zira, fabrikadaki çalışan işçi adedi mahdut olduğu gibi, fabrikalarda çeltiğin kabuğu ve unu üe çalışmaktadır.
Hattâ çeltiğin kabuğu ve unu fabrika kazanında yakıldığından başka artan un ve darıcan da halka kilosu 1-2 kuruşa satılmaktadır.
Bu vaziyeti alâkadarların ehem-yetle tetkik edip şehrimizde pirinç fiyatlarının indirilmesi ehemmiyetle beklenmektedir,
Hasad başladı
Sıcakların her .gün biraz daha artmasile Çukurovada hasat başlamıştır. Bir taraftan da pamuğun ça-arpa ve buğday mahsullerinin biçilerek harman yapılmasına başlanmıştır. Bir taraftan da pamuğun çapa ameliyesi devam etmektedir.
Mehmet Selçuk
MAYIS 193^
Y E N rs A ■ A fin
Sayfaı 7
Alman-İtalyan Askerî Paktına Japonlarda , İltihak Ediyor
(Baştarafı Üçüncüde)
r Ciano Berlin yolunda
doma 20 (A.A.) — Kont Ciano, refakatinde general Pariani olduğu halde Berlin'e hareket etmiştir. Nazır, pazar günü Berlin’e muvasalat edecektir.
Kont Ciano ile Von Ribbentrop, pazartesi sabahı Alman - İtalyan askerî paktını imza edeecklerdir. ^mzayı müteakip Kont Ciano, Hit-ler tarafından kabul edilecektir.
Mussolini’nfin nutku
Roma 20 (A.A.) — Mussolini Co-nide söylediği bir nutukta İtalyan -Alman paktının pazartesi günü imzalanacağını bildirmiş ve demiştir ki:
(— Bu suretle hiç kimsenin hiçbir şey yapamıyacağı 150 milyonluk bir kütle vucude gelecektir. Bu kütle silâhlarile ve insanlarile sulh istiyor. Fakat muhafazakâr ve mür-etci demokrasiler önüne geçilmez yürüyüşümüze cebren kabul ettirmeye de hazırdır.»
Fransız - İngiliz konuşmaları
Patis 20 (A.A.) — Fransız - İngiliz konuşmaları saat 19,50 de bitmiştir. İngiliz hariciye nazırı Lord-Halifax ile arkadaşları, Fransız başvekili DaJadier, hariciye nazır) Bonnet ve arkadaşları ile 45 dakika müzakerelerde bulunmuşlardır.
Saat 20 de harbiye nezaretinde İngiliz diplomatları şerefine sekiz kişilik hususî bir ziyafet' verilmiştir.
Müzakereler neticesinde hiçbir tebliğ neşerdilmemiştir.
Alman tahkimatı
Berlin 20 (A.A.) — Ordu matbuat' şubesi reisi albay Von Wedel bugün Völkischer Beobahter gazetesine yazdığı bir makalede Almanya’nın Polonya ile olan ademi tecavüz paktını feshettikten sonra şark hudutlarında ihtiyat tedbirleri allığını ve bir takım müstahkem hatlar vücude getirdiğini yazmakta-iır.
Albay Wedelin verdiği malûmata göre şarkî Prusya- daha şimdiden baştan basa bir kale haline gelmiş bulunmaktadır.
Sark mıntakası da gavet kısa bir zamanda garb hudutları derecesinde tahkim edilmiş olacaktır. Kuvvetli etütler Silezya-’da ise kovulmuş bulunuyorlar. Otostrad inşası ekipleri de garb hudutlarında olduğu gibi buralarda çalıştırılacaktır. İngiliz - Sovyet görüşleri yaklaşıyor
Londra 20 (A.A.) — Gazeteler, Sovyetler Birliği ile pratik bir işbirliğinin İngiliz hattı hareketindeki istihale ile tahakkuk edeceği intibaını elde • ' ■ etmektedirler. Avam kamarasındaki tefsirlerde bu istihaleyi tasvir eden muhafazakâr parti hizbinin efkârı umumiyede gittikçe artan bir otoriteye mazhar olduğunu göstermektedir.
Paris ve C-nevre görüşmeleri ve tngilterenin taahhüde giıiştiği memleket merkezlerinden alınacak malûmat, İngiliz hükümetine yeni bir anlaşma formülü tesis imkânını verecektir.
Bundan başka gazetelere Varşova’dan verilen malûmata göre, Polonya hükümetinin hareket hattında da mahsuüs bir istihale mevcuttur ve Varşova şimdi Sovyet zihnî-1 yetine yaklaşmaktadır.
1 Mühim bir mülakat
! Londra 20 (A.A.) — Von Sittart dün saat 19 da hariciye nezaretinde Muski’yi kabul ederek mumaileyhin saat 22 de Paris’e hareketinden evvel bazı malûmat almak istemiştir.
Van Sittart, sefirden 15 mayısta yapılan Sovyet tekliflerinin Sov-yetlerin son sözünü teşkil edip etmediğini sormuştur. Çünkü dün tevdi edilen Sovyet notas., 15 ma-yıslaki notanın muhteviyatının teyidinden ibarettir.
Maiski, hükümetinin esas adde-' dilen nokta hakkında kanaatini de ğiştirmiyeceğini zannettiğini söyle-
I mistir. O nokta şudur:
I «Müşterek emniyet mütekabil I yardım taahhüdlerine girişilmediği takdirde kabili tahakkuk değildir.»
Bunun üzerine İngiltere hükümeti, derhal Varşova ve Romanya ile temasa geçerek bu iki memleketin tarzı hareketle üç taraflı bir yardım paktı ve bunun neticeleri hakkında bu iki memleketin imtiyazlarının nelerden ibaret olduğunu öğrenmeğe karar vermiştir.
Kabine, Varşova ve Bükreş’ten alacağı cevapların ve cumartesi ile pazartesi günleri Paris’te ve Cenevre’de yapılacak görüşmelerin neti; cesine göre çarşamba günü son kararını veercektir.
İngiliz hükümeti mahfellerinde söylendiğine göre İngiltere, Sovyet taleplerinin bir miktarını daha is’af edecektir.
Ayni mahfeller, Şarkı Avrupa’da harb vukuunda İngiltere ile müttefiklerinin hareket serbestliklerine halel gelmeden Sovyetlerle umumî anlaşma yapılabileceği kanaatini izhar eylemektedirler.
Fransız gazeteleri nikbin
Paris 20 (A.A.) — Gazete tefsirleri:
İngiliz - Sovyet görüşmeleri hakkında tefs|rat| a bulunan Durmes-son.-Figaro gazetesinde yazıyor:
«Chamberlain «suitefehhüm» kelimesini kullandı. Londra ile Moskova arasında hakikaten sui'lefeh-hü a ü mevcud, yoksa başka bir-şev mi vardır? Meselenin ruhu buradadır. Hakikaten suitefehhüm-den başka birşey mevzuu bahis değilse, müzakere zorlukları, ne kadar çetin olursa olsun, yenilmesi iaab eder. Her iki tarafta iyi niyeB ve inan mevcud olunca, bir tarzı halle varmamak imkânı yoktur.
Petit Parisien gazetesinde Bour-gues, bugün öğleden sonra - Cenevre’de yapılacak olan Bonnet - Hali-fax - Saski ve daha evvel Paris’le yapılacak olan maiski - Suriç mülakatlarından bahsederek diyor ki:
«Belki Kremlin, o zamana kadar Fransa ve İngiltere ile teşriki mesaisini Sovyet'ler Birliği iiçn inkâr kabul etmez faideleri olabileceğini» mahdud ve fakat vazih formüllerin mu'tad olarak vadettiği kadar tatbik sahası bulunmıyan 'taahhüdler-den daha iyi temas etmekte olduğunu takdir edecektir.»
Epoques gazetesinde de şöyle yazıyor:
«Moskova ile yaklaşmağa verilecek şeklin ehemmiyeti yoktur. Lâzım olan şey, Sovyetler birliğinin muhtemel yardımından mahrum kalmamaktır.
Daladier ve Bonnet’nin mesud bir kompromi formülü bulmasını diliyoruz.»
Samsun yeril mallar sergisi açıldı
Samsun, 20 (A_A.) — Samsun beşinci yerli mallar sergisi bugün törenle açıldı. Vali Fuat Tusal kısa bir söylevi müteakip kordelâyı keserek sergiyi açtı ve sergideki pavyonları gezdiler. Yerli malı satan birçok müessese sergiye iştirak etmiş bulunmaktadır.
Denize batan ada
Manii, 20 (A.A.) — Nüfusu 4000 kişi ve genişliği 15 kilometre mu-rabbaı olan Büyük Okyanusta Ma-nil’in 100 mil cenubunda kâin Ye-şilada vukubulan zelzeleler dolayı-sile kaybolmak üzeredir.
Adanın sakinleri, ufak sandallara binerek civardaki adalara iltica etmişlerdir.
Japon kabinesinin nihai kararı
Tokyo, 20 (A.A.) — Kabinenin bugünkü içtimai esnasında Japonya’nın Avrupa siyaseti hakkında «Nihaî karar» ittihaz edilmiştir.
Karar, derhal imparatora bildirilmiştir. Fakat henüz halka işaa e-dilmemiştir.
Beneşe suikast mı?
Washington, 20 (A.A.) — Eski Çekoslovakya Reisicümhuru Bene-si tertip edildiği haber alınan bir suikastten korumak için polis ciddî muhafaza tertibatı almıştır.
Gerek Nevyork, gerek Chicago Çek mahafili bu hususta sıkı bir ketumiyet muhafaza eylemektedir.
Sanatoryomdaki Vak’anın muhakemesi Diin Yapıldı
Kıskançlık hasebile karısı tarafından tabanca ile yaralaman Osman Nuri davasından vazgeçti
Evvelki gün Burgaz adasındaki Doktor Medenînin sanatoryomun-da vukua geldiğini yazdığımız yaralama vak’asınm muhakemesi dün Asliye Birinci Cezada görülmüştür:
Mezkûr sanatoryom aşçılarından kocası Osman Hüsnüyü yaralamaktan suçlu olan karısı Vasfiye, mahkemede vak'ayı şu suretle anlatmıştır:
«— Kocam gece, gündüz sanator-yomda olduğu için ben, Tophanedeki evimizde ayrı oturuyorum.
Son zamanlarda izinli olduğu günlerde bile kocamın eve gelmemesi ve bazı hallerinden şüphelendim ve tahkikat yapınca sanatoryom hastabakıcılarından Semiha i-le alâkası bulunduğunu zannettim. Ve kendilerini gizlice gözetlemiye başladım. Nihayet vak’a günü onları mutfakta yakaladım.
Kıskançlık ve hiddet hislerile mutfaktan yukarı kocamın odasına koştum. Yastığın altından tabancasını aldım. Bana bir buhran gelmişti. Bu buhran arasında kendimin cezasını kendim verecektim. Derken kocam içeri atıldı. Tabanca yı elimden almak istedi. İşte bu sırada da tabanca ateş aldı.
Ben, kasden kocamı vurmadım.» Bundan sonra genç kadının kocası Osman Hüsnü dinlenmiştir. Mumaileyh, davasından vazgeçtiğini söylemiştir.
Hasta bakıcı Bayan Semiha da hakkından ve şikâyetinden feragat ettiğini beyan etmiştir.
Mahkeme evrakı ve ifadeleri tetkik etmiş ve âdisede bir kasit olmadığı kanaatine vararak genç kadının beraetine karar vermiştir.
Peynir ihracatımız arttı
Bu sene fevkalâde bir surette bol olan peynirlerimizin ecnebi mem leket piyasalarına ihracına devam edilmektedir.
Son üç ay zarfında yağlı beyaz peynirlerimizden Yunanistana 20 bin teneke gönderilmiştir. Bu malların tenekesi 3—3,5 Türk lirasından muamele görmüştür. Bundan başka son günlerde piyasaya külliyetli miktarda kaşar peyniri gelmeğe başlamıştır. Piyasaya arzedilen bu seneki mahsulün kilosu 40—45 kuruş üzerinden olup mevrudatın hepsi buzhanelerde muhafaza edilmek üzere satın alınmıştır.
Tavşan derisi İhracatımız
Son seneler zarfında ehemmiyet li ihraç maddelerimiz sırasına girmiş olan tavşan derileri bu sene kış olmaması yüzünden geçen seneye nazaran umumiyetle daha az olmuştur. Piyasada mevcut olan stokların kâffesi Kanada ve Danimarka kanalları vasıtasile Amerikaya ihraç edilmiştir.
Beyazıt Halk partisi bu gün bir tenezzllh yapıyor
Beyazıd Halk Partisi bugün bir tenezzüh tertip etmiştir. Bu tenez-zühe iştirak edecek olanlar sabah Köprü’den kalkacak 71 numaralı vapurla Çınarcığa gidecekler ve akşama döneceklerdir.
r-----------------------------\
Bugin Yapılacak Spor Hareketleri
Öğleden evvel: 8,30 da Çorlu Kü-çükçekmece arasında 90 kilometrelik motosiklet ve 5 kilometrelik bisiklet yarışı.
Fenerbahçe stadında:
Fenarbahçe - Galatasaray 17,30 da Haydarpaşa - Edirne lisesi 12,30. Taksim stadında:
Şişli - Yugoslav takımı 17 de. Ankarada: Vefa - Ankaragücü.
Edirnede: Demirspor - Edirne atletizm müsabakaları.
Atletizm Müsabakalarında Birinciliği İstanbul Kazandı
(Baştarafı 5 inci sayfada) hi 13,31 (İst.), Ömer Tâ,ÎT (Ankara), Abdurrahman TA.), Vedat (İz.).
Bu müsabakada 4 atletin birden (13) ü geçmesi Türkiyede ilk defa görülmektedir. Hepsi genç olan sporcular ilerisi için büyük ümitler vermektedirler.
Disk atma — Birinci Arat 38.45 (İst.), Yavru 34.74 (İst.), Atıf 30,70 (İz.). Umum puvan tasnifinde İstanbul 222 puvanla birinci, Ankara 104 puvanla ikinci, İzmir 93 puvanla üçüncü olmuştur.
Müsabakaların hitamından sonra Beden Terbiyesi Umum Müdürllü-ğü tarafından gönderilen kupa ve madalyalar İstanbul Atletizm Mo-nitörlüğü tarafından hazırlanan bayraklar, İstanbul bölgesi asbaşka nı Fethi Başaran tarafından tevzi edilmiş 939 üç şehir atletizm müsabakaları nihayet bulmuştur.
Üç şehir atletizm müsabakalarında karşılaşmak üzere şehrimize gelmiş olan Ankara Demirspor atletleri Edirnede bir müsabaka yapmak üzere mıntaka başkanlığı tartından aldıkları daveti kabul ederek bu. sabah saat 6,20 de kalkacak otobüsle Edimeye hareket edeceklerdir. Saat 14 de Edirnede olacak atletler hemen tanzim edilen program üzerinde yarışa başlıyacaklar-dır. Kendilerine muvaffakiyetler diler bu işi organize eden gençlliğin kalkınmasına çalışanları da tebrik ederiz.
Ankarada:
Demirspor : 6 Vefa: 3
Ankara, 20 (Hususî) — Millî küme deplasman maçlarını yapmak ü-zere şehrimize gelmiş olan lstanbu-lun Vefa takımı bugün ilk maçını 6000 e yakın bir seyirci önünde Ankara birincisi Demirsporla yaptı.
Oyuna, Demirspor akınile başlandı. Birinci devre bitmesine 4 dakika kahncıya kadar 2.0 galip vaziyette olan Demirsporlularm Vefalıların son dakikalardaki enerjik o-yunu karşısında 2 göl yiyerek 2-2 berabere vaziyete geldiler .
ikinci devre bidayetinde tekrar hâkimiyeti ele alan Demirsporlular, 11 inci dakika 3 üncü, 10 dakika sonra 4 üncü, biraz sonra beşinci gollerini yaptılar. Vefalılar 24 üncü dakikada 3 üncü gollerini çıkardılar. Devreye bu şekilde devam edildi. Bir gol daha çıkaran Demirsporlular 6-3 galip geldiler.
Yugoslav tikimi - Pora maçı
Dün Paralılar Yugoslav Yedst-vo takımı ile Taksim stadında 3-4 bin kişilik bir seyirci kütlesi önünde karşılaşarak 2-0 galip geldiler.
Hakem Şazi Tezcandı. Oyun başladı. Oyun mükemmel cereyan ediyordu. İlk nazarda Yugoslav takımının ikinci sınıf bir takım olduğu görüldü.
Oyun mütevazin gidiyor. Karşılıklı hücumlar her iki taraf için de tehlikesiz geçiyordu. Oyun tatsız bir şekillde cereyan ederken, bir Pera hücumunda sol açık Peralıla-ra ilk golü kazandırdı.
Yugoslavlar bu gole mukabele i-çin çok uğraştılarsa da bir türlü muvaffak olamadılar.
Çok geçmeden ikinci Pera hücn-munda Pera sol açığı topu ortaya gönderdi. Kaleci çıkış yaptıysa da yetişen sağ iç kalecinin yatışına rağmen topu ağlara taktı ve devre bu surete 2-0 Pera lehine kapandı.
İkinci devrede her iki takım da iyi bir oyun çıkaramadılar. Yugoslavlar kale önünde çok beceriksizdiler.
Peralılar da kazandıkları 2-0 lık galibiyeti elden kaçırmamak için daha ziyade tedafüi bir oyun oynadılar. Bu devrede Yugoslavlar gollük fırsatlar elde etmelerine rağmen bir türlü istifade ederek gol kaydedemediler.
Ve devre de bu suretle golsüz geçerek Pera maçı 2-0 kazandı.
Yugoslav takımı hiç de iyi bir tesir bırakmadı Peralılar da galibiyetlerine rağmen muvaffakiyetli bir oyun çıkramadılar. Esasen bu takım Belgradın ikinci İlkine mensup zayıf bir ekiptir.
RADYO
ı i
PAZAR: 21/5/939
12.30 Program.
12.35 Müzik (Küçük orkestra-Şef: Necip Aşkın)
1 — Lindner - Şarap ilâhı Ba-küs şerefine dans
2 — Cari Rydahl - Melodi
3 — Lehar - Göttergatte operetinden potpuri
13,00 Memleket saat ayan, a-jans ve meteorolojji haberleri
13.15 Müzik (Küçük orkestra: Şef: Necip Aşkın) devamı
1 — Hanns Löhr - Büyük vals
2 — Carlo Thomsen - Dua
3 — Winkler - Donna Chlquita (İspanyol uvertürü)
13,50-14,30 Türk müziği
1 — Hicaz peşrevf
2 — Şerif İçlinin Hicaz şarkı : (Derdimi ummana döktüm)
3 — Şekip Memduhun Hicaz şarkı: (Mahvolsun o tali)
4 — Udî Fahrinin Hicaz şarkı: (Bahar olsa çimenzar)
5 — (Taksim)
6 — Halk türküsü (İnce çayır biçilir mi?)
7 — Karcığar türkü: (Benliyi aldım kaçaktan)
8 — Saz semaisi
15.30 Millî küme müsabakaları (19 mayıs stadından naklen)
17.30 Program.
17.35 Müzik (pazar çayı - Pl.)
18.15 Çocuk saati
18,45 Müzik (Şen oda müziği: İbrahim özgür ve Ateş böcekleri)
19.15 Türk müziği (Fasıl heyeti)
20,00 Memleket saat ayarı, jans ve meteorolojji haberleri
20.15 Türk müziği
1 — Nihavent peşrevi Osman beyin
2 — Osman Nihadm Nihavent şarkı: (Yine bu yıl ada sensiz)
3 — Şemsettin Ziyanın Şetara-ban şarkı: (Oldu şep mahmurun)
4 — Halidunun Suzinak şarkı : (Söyle ey canan)
5 — Şemsettin Ziyanın Hicaz şarkı: (Anılsın yar ile) •
6 — lsak Varonun Bestenigâr şarkı: (Gönül sana çoktan)
7 — Bimen Şenin Bestenigâr şarkı: (Derdimi ummana)
8 — Şükrü Osmanın Buselik şarkı: (Gönül harareti)
9 — Artakinin Nihavent şarkı: (Koklasam saçlarını)
10 — Neveser saz semaisi 21,00 Neşeli plâklar - R.
21.10 Müzik (Riyaseti Cümhur bandosu - Şef: İhsan Kijnçer)
1 — Sousa - Marş
2 — J. Strauss - Cenup gülleri valsi
3 -senfonisinin Lentosu
4 — Korsahoff - Hint şarkısı
5 — TschaikowskJT - İtalyan kaprisi
22,00 Anadolu ajansı (Spor servisi)
22.10 Müzik (CazBand - Pl.) 22,45-23 Son ajans haberleri ve
yarınki program.
Cinayet
Bir kadın neseleslndetı dün bir yorgancıyı vurdular
Dün Kasımpaşa’da bir cinayet ol^ muştur:
Cevad isminde bir adam; kadın meselesinden arası açık olan Kâzım adında bir yorgancıyı muhtelif yerlerinden bıçakla ağır suretle vurmuştur. Yaraları tehlikeli olan Kâzım, hemen hastaneye kaldırılmıştır. Suçlu Cevad da yakalanarak tevkif olunmuştur.
İstanbul HalkTiyatrosu
Kenan Güler ve arkadaşları Bugün Üsküdar nşirah Bahçesinde
KADIN piyes
6 perde
¥
Bu akşam Kadıköy
Kuşdili Tiyatrosunda
BABA piyes 1 perde
DALGACI MAHMUT
Başı ağrıdan çatlıyacak gibi
NE VROZiN
En şiddetli Eaş ve Diş Ağrılarını Dindirir NEVROZiN
Bütün ağrı, sızı ve sancılan keser.
NEVROZiN
Nezle, Grip ve Romatizmaya karşı çok müe sirdir.
SAĞLIĞINIZI
KORUYUNUZ:
Cezar Franck - Re minör
Fransız takas primleri yllksellyor
Fransa - Türkiye arasındaki mevcut ticarî anlaşmanın uzatılması için bundan iki ay mukaddem her iki hükümet anlaşma ahkâmı mucibince birbirini haberdar etmiştir. Yeni anlaşma, hazirandan itibaren meriyete girmiş bulunacaktır. Fransız takas primlerinin mütemadiyen yükselmesi bu memleketle daha ziyade iş yapmak imkânlarını fazlalaştırmaktadır. Fransız takasları yüzde 55 den yüzde doksana kadar yükselmiş ve alâkadarlar bu miktarın da artacağını söylemektedirler.
KANZUK MEYVA TUZD En hoş ve tabiî meyva usarelerinden yapılmıştır.
Taklid edilmesi kabil olmayan bir fen harikasıdır.
İNGİLİZ KANZUK
ECZANESİ
BEYOĞLU - İSTANBUL
İstanbul Belediyesi ilânları
İstanbul Belediyesinde, şehrin muhtelif mıntakalarında, her biri günde on beş bin kilo ekmek çıkarabilecek kudrette asri fırınlar kurmağa karar verilmiştir. Bu işle alâkadar müesseselerin tekliflerini en geç 20 Haziran 1939 akşamına kadar Belediye İktisat İşleri Müdürlüğüne tevdi eylemeleri ilân olunur.(B.) (3527)
Sirkeci : İstasyon Aile Bahçesinde
Bu Pazartesi Akşamından itibaren her akşam
Okuyucu Bayan NEZİHE UY AR’lîl iştirakile DARÜTTALİM MUSİKİ HEY’ETİ Mod.m ve halk Türkülerde konserlerine devam edecektir.
'' 21 MAYIS I»(l)
SAYİN BAYANLAR
Yeni Açılacak YÜN . İPEK Mağazası, Yanan YUN İPEK den Çok Mükemmel Bir Dekorla En Zengin Ve Model Çeşitlerile Ayın On Dördü Gibi PEK YAKINDA Nurlu İpekli Ve En Nefis Yünlü Kumaşlarını Sîzlere Takdim Edecektir.
Havalara güvenmeyiniz!
Ani hararet değişiklikleri sizi nezle ve grip tehlike^n» •narux bırakabilir Fakat •
Yeni Postane Caddesi No. 53 İstanbul
s(
İNŞAAT İLANI
Sümerbank Umum Müdürlüğünden:
r 1 — Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları müessesesi memur ve işçileri için yaptırılacak:
Bir odalı 100
iki odalı 100
Üç odalı 5(j
_______ Dört odalı 3C1
evin inşaatı vahidi fiat csasile ve kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur.
*2 — İşbu inşaatın muhammen keşif bedeli 897,106.20 liradır.
3 — Eksiltme
besinden alınabilir.
4 — Eksiltme
umumî müdürlüğü
5 — istekliler
evrakı 50 lira mukabilinde Sümerbank Muamelât şu-
m
Yarım asırlık şöhreti beyhude değildir.
MUDANYA İLAVE PAZAR POSTASI
2/6/939 «cuma günü saat 16 da Ankarada Sümerbank binasında yapılacaktır.
teklif evrakı meyanına şimdiye kadar yapmış oldukları bu kabil işlere, bunların bedellerine ve hangi bankalarla muamelede
bulunduklarına dair vesikalarını koyacaklardır.
6 — Muvakkat teminat miktarı 39,635 liradır.
7 — Teklif mektuplarını havi zarflar kapalı olarak ihale günü saat 15 e kadar Ankarada Sümerbank Muhaberat şubesine teslim edilecektir. Posta ile gönderilen tekliflerin nihayet ihale saatinden bir saat evvele kadar gelmiş ve zarfların kanunî şekilde kapatılmış olması lâzımdır.
8 — Bu inşaatı banka taliplerden dilediğine vermek veyahut münakaşayı hükümsüz saymakta tamamen serbesttir. , (1863) (3465)
derece
Yakında piyasayaçıkarılıyor
Cinsi t
60
800
10
Teknik Okulu Satmalına
Komisyonu Başkanlığından:
Tahminî bedeli ilk teminat Kalem Lira Lira
Jeoloji Modelleri
Teknik okulu ihtiyacı olan yukarda cins, miktar, tahmin bedeliyle ilk teminatı yazılı Jeoloji modellerinin ihalesi yapılmak üzere 22/5/939 tarihine rastlıyan pazartesi günü saat (14) de Gümüşsuyunda Yüksek Mühendis Mektebiride tçplanacak olan komisyonumuzda açık eksiltmeye konulmuştur. İsteklilerin şartnameyi görmek ve ilk teminatlarını yatırmak üzere eksiltmeden bir gün evveline kadar Yıldızda bulunan Okulumuza ve eksiltme günü şartnamede yazılı belgeleriyle Yüksek Mühendis Mektebine gelmeleri. (3124)
Okadar kolay
Her akşam bu şekilde birkaç dakika içinde yapacağınız ufak bir Masaj size gençliğinizi kazandıracaktır.
Krem Pertev
Aldanmayınız. Rağbet gören her şeyin taklidi ve benzeri vardır.
GRİPİN yerine başka bir marka vtrirlerse şiddetle reddediniz.
Kastamonu Nafıa Müdürlüğünden:
1 — Kargı kazası merkezinde projesi mucibince yeniden inşa edilmekte olan hükümet binasının 939 yılı içinde ikmal edilecek (17223) lira (83) kuruş keşif bedelli kısmının evrakı keşfiyesine göre inşaatı kapalı zarf usulile ve bir ay müddetle evvelce münakaşaya çıkarılmış ve yapılan ilân neticesinde talip çıkmadığından 2490 saydı kanunun 40 inci maddesine tevfikan komisyonu tarafından mezkûr inşaatın bir ay müddetle eksiltmesi pazarlıkla yapılmasına karar verilmiştir.
3 — istenilen bu işe ait evrakı keşfiye ve fenniyelerin suretlerini Nafıa dairesinde toplanacak komisyonu tarafından yapılacaktır.
3 — istenilen bu işe ait evarkı keşfiye ve fenniyelerin suretlerini Ankara, İstanbul ve Kastamonu Nafıa Müdürlüklerinde görebilirler.
4 — Talip olanlar ihale günü iden bir hafta evvel bulundukları vilâyete resmen müracaat ederek bu işi yapabileceklerine dair vilâyet makamından bir ehliyet vesikası almaları ve % 7,5 muvakkat teminatı olan (1314) lira (88) kuruşluk muvakkat teminatının bulundukları vilâyet Ziraat bankasına yatırılarak makbuzunun Kastamonu Nafıa müdürlüğü adresine gönderilmesi ve 939 Ticaret Odasınca tescil edilmiş vesikalarile teklif mektuplarının ihale zamanına kadar komisyona posta ile gelmiş bulunması şarttır.
5 — Postaların gecikmesinden dolayı zamanında gelmiyen teklif mektupları ve evrakı hıüsbiteler nazarı itibara alınmıyarak sahiplerine reddolunur.
6 — Bu inşaata dair fazla tafsilât istiyenler bir mektupla Kastamonu Nafıa Müdürlüğünden sorabilecekleri ilân olunur. (3337)
21 Mayıstan itibaren Pazar günleri saat 20,00 de İstanbul’dan Mudanya’ya ilâve bir posta kaldırılacaktır.
Gemliğe kadar gidecek bu posta Pazartesi sabahı 8.30 da Mudanya'dan kalkarak saat 11,35 de İstanbul’a dönecek ve saat 13.00 de tekrar Mudanya’ya kalkarak Mudanya’dan saat 17,00 de mutad dönüş seferini yapacaktır. Bu itibarla Pazartesi günleri İstanbul’dan Mudanya’ya yalnız 13.00 de vapur kalkacaktır.
Pazarlık Usulile Eksiltme İlânı
Nafıa Vekâleti Samsun Su İşleri Sekizinci Şube Mühendisliğinden :
Pazarlığa konulan iş:
1 — Hamzalı bataklıkları ıslahı kanalları ile Aptal ırmağı ıslah kanalı üzerine yaptırılacak altı adet betonarme köy yolu köprüsünün inşasıdır. Keşif bedeli 35544 lira 77 kuruş olan bu iş 25/4/939 tarihinden itibaren bir ay müddetle pazarlık suretile eksiltmeye konulmuştur.
2 — Eksiltme vahidi fiat üzerinden ve pazarlık usulile yapılacaktır.
3 — Pazarlık 25 Mayıs 939 tarihine rastlıyan perşenbe günü saat 15 de Samsunda Su işleri sekizinci şube mühendisliği binasında eksiltme komisyonu odasında icra edilecektir.
4 — istekliler: Eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, Bayındırlık işleri genel şartnamesi, umum su işleri fennî şartnamesi, hususî fennî şartname ve projeleri 180 kuruş mukabilinde Samsunda Su İşleri Sekizinci şube mühendisliğinden alabilirler.
5 — Pazarlığa girebilmek için isteklilerin 2665 lira 86 kuruşluk mu-
vakkat teminat vermesi ve mümasil işleri yaptığını gösterir vesika ibraz etmesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulunan bütün vesikalarla birlikte bir istida ile idareye müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmayanlar pazarlıca iştirak edemezler. , (2951)
Sahibi: Ahmet Cemaleddin SARAÇOĞLU
Neşriyat müdürü: Macit ÇETİN Basıldığı yer: Matbaai Ebüzziya