J51 Şfamilia
Kadın mecmuasının 351 ncı 125 Kr. sayısı geld.l NETKITABEVI
m
Yıl : 1 — No. 328 ★ Telgraf adresi: Zafer Gazetesi - Ankara
PERŞEMBE 23 Mart 1950 ★ Fiyatı her yerde 10 kuruş
■(
î'
■■■
•-
-
-
h
:.u
i
ve
v
İ
Vatandaş:
Demokrat Partinin 7/Mayw/165O Os v«xuect)( ouyn* -.eya piyangosunun dr bileti Icln vereceğin bir Ura ite hem onun kaynağı olmıyan DEMOKRAT PARTl'nln. önümüzdeki aeelm mücadelesi masraflarını karoılamıa olacaksın. (398)
Telefon : 15619 ve 15315 ★ Denizciler Cad. 2 ★ Posta kutusu: 193
Af tasarısına âdi suçlar da girdi
Adalet Komisyonu nihaî suç tarihini de 29 Ekim 1948 olarak tespit etti
Tasarı bugün görüşülmek üzere
dün gece Meclise sevkedildi
Komisyonun yaptığı tadilâtı aynen veriyoruz
Meclisin evvelki günkü toplantısında görüşülen af tasarısı, heyeti umumiyenin arzusu ile ve genişletilmek maksadiyle Adalet Komisyonuna iade edilmişti.
Dün toplanan Adalet Komisyonu | Madde 2 — 29 Ekim 1948 tarihin-tasarıyı yeni baştan tetkik etmiş den önce işlenen ve kanunun para ve birinci maddeyi pek az değişik- ’ cezasiyle birlikte yahut yalnız ola-likle ibka ettikten sonra 2 nci deve şu şekli vermiştir :
ıcgışiK.-:i mad-
Feshine iki gün kala
s
“Sabah şerifler
hayırlar ola !,,
A. FENİK
ropağanda, şüphesiz ki rast-|5^ gelenin yapabileceği bir mail rifet değildir; ıbu iştr- —
gesine C.H.P. yi temsilen bir baş-„___________________ kan sıfatiyle mi gitmiştir? Biz zan-
!■ rifet değildir; ıbu işten anla- ' netmiyoruz! Böyle ıbir şeyi aklı-mıyan, uzağı görmiyen, ne söyle- ’ * (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
diğinin farkında olmıyan, lâfının nereye varacağım kestiremiyen
kimselerin elinde olursa tıkjıı geri
ü!te,ik’
^Ecdadımız ata binenin, kılıç ku -'ş"(nanın, demişlerdir. Eğer bu devire yetişmiş olsalardı her halde buna bir de ..Pporağanda yapanın-dır!» sözünü eklerlerdi.
Evet, bazı kimseler yanlış propa j ganda yapıyorlar; fena propaganda yapıyorlar...
Bir misal olarak Ulus gazetesin-
de, İnönü'nün Eskişehir seyahati üzerine eline kalemi alanları zikre- ı debiliriz. Evet bunlar, sanki İnönü Cumhur Başkanı olarak değil de, C.H.P. Genelbaşkanı olarak felâket , bölgelerini gezmiş gibi gösteriyor- t lar. Yine bunlar, Cumhurbaşkanı nın meselâ zelzeleden sonra Çeşme Yarımadasına, Karaburuna git-j meşini Halk Partisinin ıbir propa-j gandasma vesile telâkki ediyorlar.
Ayrıca, Ulus gibi bir parti orga-
rak yukarı haddi üç seneyi geç-miyen hapis cezasiyle yahut para cezasiyle cezalandırdığı suçlardan ve bilûmum kabahat fiillerinden dolayı sanık bulunanlar hakkında kovuşturma yapılmaz.
Hükmedilmiş olan cezalar 4 ncü madde hükmü müstesna olmak ü-zere bütün neticeleriyle birlikte kaldırılmıştır. ı
Önce işlenen ve Türk ceza kanununun ikinci kitabının birinci babının birinci, ikinci ve dördüncü fasıllarında ve askerî ceza kanununun üçüncü babının birinci faslının 94 üncü ve 10 uncu faslının 148 inci maddelerinde partili olan suçlardan dolayı hükmedilmiş ve eilecek cezaların üçte ikisi kaldı-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Adalet Bakanı Fuat Sirmen
yapılan çirkin hücumlar
Meclis Başkanı, sebepsiz yere K Zeytinoğlununsözünükestirdi
Zeytinoğlu Bakanın ifadesine "safsata,,, Sedat Pek de Zeytinoğluna “Terbiyesiz, rezil, maskara,, dedi, Zeytinoğlunun "safsata,, tabiri Pekinkinden daha fazla âdaba mugayir görüldü !! 1
Sakçağözü köyü vakasının içyüzü
Bayara yapılan çirkin hücumlar mahut Varto mektubunun devamı mahiyetinde olan hareketlermidir?
Şehrimizde münteşir ve uluorta bilinmeyen fakat Millet Partisinin neşriyatiyle ne dediği, ne demak is-, * ’
tediği, ne gibi maksatlar güttüğü
Fırat TTulâSî Demire!!!
Büyük Millet Meclisi dün sabah Feridun Fikri Düşünselin başkanlığında toplandı.
D.P. Milletvekillerinden Kemal Zeytinoğlu'nun Eskişehir'de vukua gelen sel felâketi hak-kındaki sualine Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan cevap verdi.
Bakan, su basmasını önlemek üzere hazırlanan programı izah etti ve Porsuk mecrası ile diğer suların mecralarının düzeltilmesi işine başlandığını söyledikten sonra felâket neticesinde 863evin tamamen,228 inin hafif, 193 ünün oıta, 167 sinin az hasara uğradığını,47 dükkânın ve 10 fabrikanın da yıkıldığını ve zararın 2.913.000 lira tahmin edildiğini ilâve etti.
Bakan bu izahatı sırasında acaib teiâkki edilen bir de cümle sarfederek ortaya bir parti
Kemal Zeytinoğlu
meselesi atmak istedi.
Şevket Adalan, -Celâl Baya-rın hükümet başkanlığı yaptığı sırada bayındırlık mevzuunda yapılan işleri bana bir ışık olur maksadiyle inceledim. Fakat hiç bir ışığa rastlayamadım»
Bu garip mütalâayı müteakip kürsüye gelen soru sahibi Ke-al Zeytinoğlu şu konuşmayı’
— Muhterem arkadaşlar,
Bendeniz intihap bölgemde ukubulan su taşkını faciasından sonra Yüksek Meclise sunduğum önergemle yurdun muhtelif bölgelerinde zaman zaman meydana gelen feyezan ve tuğyan hâdiselerini artık hükümetin esaslı bir şekilde ele alıp alık- (Devamı Sa: 6 Sü? 1 de)
G. Romen Şampiyonasında Dünya ikinciliğine namzediz
Halil Kaya, Ali Özdemir ve Celâl Atik'in
resmî sözcüsü olduğu malûm bulunan bir gazete evvelki günkü nüs hasında Antebin Sakçagözü köyü hadisesi diye bir hâdise ortaya atarak, bu vesileyle Celâl Bayar'ın şahsı etrafında, görülmemiş derecede seviyesiz bir polemik yapmaya kalkışan bir başyazı yayınlamıştır.
Mezkûr gazetenin sırf Celâl Ba-yar'a hücum için bir vesile ittihaz etmeye kalkıştığı hâdisenin iç yüzü şudur:
Başkasına ait bir arazi üzerinde köylülerin inşa ettiği evler -Men’i müdahale, kararı mucibince hükümet tarafından tahliye ettirilmiş ve bu tahliye esnasında evlerinin el-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Adaylık yüzünden
Şampiyon olmaları muhtemel
Halil Kaya (57 kilo)
Adil Candemir
Meclise verilen
iki sual takriri
Bu muharrirlere sorarız ; Hakikaten İsmet İnönü bu felâket böl-
W rtlitika yapmağa devam ediyorlar... ıer
•al-
İŞE e£
idâri
nr|
Ü»
-
i' nı, bu ziyareti ele alıyor da Celâl
1 ’| Bay arın ziyaretleriyle kıyaslama-
Uı Partiye
|ıl) I silesi çil
[ ğa kalkıyor; bunlardan Demokrat e bir hücum, bir tariz ve-. «..vs» çıkarmağa uğraşıyor! Celâl I Bayar, Devlet Başkanından on iki gün sonra Eskişehire gitmişmiş!
■Sabah şerifler hayır ola" demiş! Hatırlardadır; bizzat Cumhur Başkanı, Eskişehirde, -Felâketi politikaya âlet etmiyelim» demişti. Fakat nedense, Halk Partililer bu sözü üzerlerine almıyorlar. Ulusun ! | bu nevi yarantı muharrirleri, İsmet İnönünün belki de bilfiil parti başkanlığı yapmadığını göze almı-yarak, hakikî başkanlarının bu direktifini bile lâzım geldiği kadar ehemmiyetle dinlemiyorlar ve po-
İzmir C.HP. teşkilâtında yeni bir ihtilâf
Halide Edip îzmirden D. P. listesine girmeyi kabul etti
! İzmir, 20 (Hususî) — Se-l çimlerin yaklaştığı şu sırada
I İzmir C.H.P. teşkilâtındaki | ihtilâf adamakıllı genişlemek (
1 istidadındadır. Emin bir kay-■ naktan aldığım habere göre ı ihtilâfın asıl sebebi şudur : Atıf İnan ve bazı İzmi
■k (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Konyada da uçan paireler görüldü
Konya, 20 (Telefonla) — Uçan daireler bugün sabah namazından sonra şehrimizde de tunç renkte o-larak görülmüş ve çok yüksekten uçanak bulutlara karışmış ve binlerce halkı heyecana sürüklemiştir.
3 ncü oldu
Stokholm, 22 a.a. (Özel Muhabirimizden) — Bugün 52 kiloda üçün cü güreşini yapan Ali Yücel rakibi Fransız Edmond Faure'u ittifakla mağlûp etmiştir. 3 fena puvan almış bulunan Ali Yücel, şampiyonluğu kazanmak için rakibini tuşla yenmesi lâzım geldiğinden, çok atak ve sert güreşmiş, bundan dolayı bir ihtar alınıştır. Müsabakanın ilk iki dakikasında iki defa üstüste ka- u fa kol kapan Yücel rakibini bastır mağa muvaffak olamamış, ikinci devrede de, Fransız, Alinin taktığı bel sarmasından kendini kurtar mağa muvaffak olmuştur.
* (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Evvelki gün Nevruz münasebetiyle İran Büyükelçiliğinde bir kabul resmi tertip edilmiştir, çeşitli kuru ve yaş mey vaiarla süslenmiş bir masa ve davetliler görülmektedir.
Orhan Şadi Kavur duruşması esnasında
Orhan Kavurun duruşması
Kavurun yaptığı müthiş ithamlar
Sahte kuriye mektubu, elçilik mü hürünü kullandığı ve kendisine ait olmıyan paraları İsviçıeden Belçi-kaya kaçırdığı iddiasiyle mahkeme ye verilen Lahey elçiliği kâtibi Orhan Şadi Kavurun duruşmasına I dün de devam edilmiş ve Kavurun '
kefaletle tahliyesine karar verilmiştir.
Geçen Duruşmada Orhan Şadi Kavur bazı açıklamalarda bulunarak demiştir ki :
•— Dışişleri Bakanlığına mensup ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 da)
AKINTIYA---1
i____ KÜREK
Afyon Milletvekili Kemal Özço-ban Meclis Başkanlığına dün aşağıdaki sözlü soruyu vermiştir : Meclis Başkanlığına
Aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevap landırılmasını rica ederim.
1 — Bolvadin ilçesinin Ishaklı bucağına bağlı Dereçine köyü muh tar ve âza seçimleri 1946 danberi
★ (Devamı Sa: 6 Sü- 3 de)
C.H.P. Konyada para dağıtmamış
Dün bir C. H. P. milletvekilinden su mektubu aldık:
.22 Mart tarihli gazetenizin birin ci sayfasında, Konyada C. H. P. si-leşkilâta paıa dağıttığı ve bu ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
YEDEKCi
Ha/cıZö'titCiA.
İvedılikli tekzip !
C iirt Vilâyetinin su işleri ** ihaleye çıkarılmış!..
Hani biz, bundan beş altı ay evvel, Siirtte su yok, Kerıbelâ-ya döndü, diye yazmıştık da arkasından bir de sıkı tekzip neşre tmiştik!
Her şeyde öngörü olur da, tekzipte olmaz mı?
Fakat yine de, Şiirdin su işlerinin ihaleye çıktığına memnun olmalıyız. Hiç olmazsa böy-lece, Ethenı izzet Benice dostumuzun milletvekilliği garanti edilmiş demektir!
Yedekçiniıı YEDEĞİ
1
Yolcu yolunda gerek
Muhip DIRANAS
3 ay hapse mahkûm oldu
I Demirperde arkasında
PULSUZ İSTİDA1
Beyhude gayret
elâl Bayar’ııı, Gaziantep'te iki gün evvel yaptığı konuşmayı okurken şunları düşündüm : Celâl Bayara, Demokrat Partinin Başkanı sıfatiyle, dört yıldan beri yapılan hücumlar, edilen İftiralar; insanın duymaya, okumaya, hatırlamaya sadece insan olarak tahammül cdemiye-ceği seviyesizlik ve iğrençlikteki küfürler, bn memleketin siyasî ve medenî tarihinin en yüz karası tarafını teşkil edecektir. O kadar ki, Bayana çalısına yapılan bu hücumlar, söz ve kalemin, diyelim ki politikanın, en asgari haysiyetinde dahi kalamıyarak kaldırım saldırganlığına kadar düşmüş, küçülmüş, pespayelcş-ınişlir. Bütün bunlar rastgele midir? Hayır. Sistemlidir, organizedir. Ama, bütün bu rezillik sistemine, bu çirkefler içinde yüzen politika oyunlarına, bir babanın genç yaşında ölen evlâdına kadar vardırılan tasallutlara, hülâsa, insan olarak insanın havsılasına sığmayanından, türlü iftiralara, ittihamlara ve nelere kadar hepsine, hepsine o Celâl Sayar, şaşılacak, insanüstü denecek bir Peygamber sairiyle göğüs germiştir. «Sana taşla vurana sen ekmek le karşı koy., diyenler yolundan.
bütün bu kudurmuş kinlere —kin oLsa bari klıı mukaddestir; kin değil, aşağılık politika—
muhabbet in nimetiyle karşı koy-1 aj muştur. Tevekkeli o büyük adam., m
vasfını taşımıyor! Büyüklüğünü; bu ınemlek(|Hıı mânevi hayatına muhabbeti ve insanlığı ve vatanseverliği, Arnavut kaldırımı döşcr-cesine bir işçi kan teriyle telkin etmeğe çabalamasındaki teferrü -dünden ve mukaddes inadından alıyor. Her çeşit saldırganlık ve hayasızlık denizi ortasında o bir tekııe üstünde, bütün bu akur ’ dalgalara kayıtsız, gözlerini vatanın gerçek geleceğinin ve saadetinin parıldadığı ufuklara dik iniş; iddiasız bir yolcu, yolcu değil kahraman halinde, sadece küleğini çakiyor. Beyhude dalgı. -hır ve ebedi yolcu! Fakat hepsi bir yana bir şehirde —rastgele Anlep— kürsiye çıkıp vatandaş larıııa, hem de seçim arifesinde: «Seçimi kazanamazsak kabahati
* kendimizde bulalım, çalışmamışız demektir, arkadaşlar., demek toleransını gösteren bîr muhalefet. liderine sahip olan lekele, müsaadenizle, memleket diyelim.
Tazımda satırbaşı unutmuşum, özür
bir mem-bahtlyar
yapmayı dilerim.
Kİ apolyona, harbi kazanmak İçin, neler lâzım olduğu sorulduğu vakit.
— «t)ç şey lâzımdır. Para, para,’» yine para...» cevabını vermiş.
Hakikaten her işin başı paradır. Yurdun İmarı, halkın refahı, mesken buhranının halli lıattâ ahlâk düzgünlüğü bile bununla kaimdir.
Stalin köylüye nasıl
Bundan bir müddet evvel Bâlâ kazasının Gezeranh köyünde Ahmet Menteşe isminde bir köylüyü kü -tekle öldürmekten sanık Ahmet Gün doğdunun duruşmasına dün ikinci ağır ceza mahkemesinde devam olun muş ve karara bağlanmıştır.
Bir hiç yüzünden işlenen cinayet hâdisesi şöyle olmuştur:.
Ahmet Menteşe isminde bir kim se aynı köyden Ahmet Gündoğdıı isminde bir komşusuyla tarla yüzün den araları açılmıştır. Hâdise günü de iki Ahmetler gece sokakta karşılaşmışlardır. Ağız münakaşası bir aralık kavgaya inkilâp etmiştir.
Bu sırada Ahmet Güngörün akrabalarından Abdullah, Mustafa ve Haydar da kavgaya karışmışlardır.
Ahmet Güngör o sırada eline geçirdiği bir kürek ile Menteşe'nin basına vurmuş ve bu suretle Ölümüne sebep olmuştur.
Dünkü duruşmada sanığın ölümüne sebep olduğu mahkemece sabit olduğundan beş sene üç ay ağır hap sine Abdullah ve Musuafanm da kav gaya iştirak ettiklerinden birer sene hapislerine, Hayrinin de korkut mak maksadiyle havaya silâh altığından bir ay hapsine, bu , rada Ahmet Gündoğduııun maktulün aile sine 2200 lira manevi para tanzimine mahkûm olmuşlardır.
Beyşehir h dro elektrik santrolında sı istim o İm i?
Beyşehir hidro elektrik santrali yapılırken muazzam bir suiistimal hâdisesi olmuştur.
Haber aldığımıza göre, suistimal hâdisesi Konya valisi Şefik Soyeıle Beyşehir belediye başkanı Nizamet tin Gökmenoğju tarafından bir tanıdıklarını kayırmak maksadiyle yapılmıştır.
Hâdise şudur:
Beyşehir hidro elektrik santralinin belediye meclisi tarafından ihalesi yapılmış ve neticede 194 bin liraya bir müteahhide verilmiştir.
Müteahhit Beyşehir hidro elektrik santralini yapıp bitirdikten sonra belediye başkanlığına müracaat e-derek santrala bazı ilâveler yaptığını şartname harici ileri sürmüştür.
Belediye başkanı Nizamettin Gök-henoğlu müteahhidin dileğini belediye meclisine bildirmiş ve:
«Müteahhidin istemekte olduğu 149 bin lirayı valimiz Şefik Soyer de verilmesini emir buyurmuşlar dır. Belediye meclisi âzalarının da aynı düşünce ile hareket edeceklerine kaniim» diyerek orada bulunanları iknaya çalışmıştır.
Meclis Nizamettin Gökmenoğluna hidro elektrik santralinin bir sene evvel 194 bin liraya ihale olunduğunu şimdi ikinci bir ihaleye lüzum olmadığını belirtmişlerdir.
Neticede belediye başkanının emriyle 194 bin liralık Beyşehir hidro elektrik santralı 486.800 liraya mal ol muştur.
Bayındırlık Bakanlığına belediye meclisi tarafından yapılan müteaddit müracaatlara bir cevap verilmemiş ve müteahhit de açıktan muazzam bir meblâğ elde etmiştir.
R. Aydınlının reddihâkim talebi reddedildi
Komplo iftirasından sanık Reşat Aydınlının duruşması yapıldığı bir sırada müdahil olarak duruşmaya giren Osman Bölükbaşı ve Fuat Almanın avukatlarının reddi hâkim talepleri Keskin Ağır ceza mahkemesi tarafından incelenmiş ve gösterilen red sebepleri varit görülmediğinden talebin reddine karar verilmiştir.
Adıî Sicil Müdürü Hollandaya gidecek
Adalet Bakanlığı adli sicil müdürü Reşat Tesal Birleşmiş Milletlerin davetlisi olarak Hollandadaki çocuk mahkmellerini tetkik için İsviçre tarikiyle Hollandaya gidecektir.
muamele ediyor?
Bir memleketin iktisadi vaziyeti düzgün olursa, halicin refah seviyesi de yüksek olacağından her iş düzgün gider.
Hepsinin karnı tok olduğundan, kimse kimsenin kazancına göz koymaz, kıskançlık, dalavere, suiistimal gibi şeyler görünmez, isi tilmez olur.
Hepimiz biliyoruz ki, karnının aç olmasına rağmen ismet ve iffeti ni muhafaza İçin gayret sarfeden-lere bizde türlü türlü isimler takılmaktadır. Vakıa istihza ve isi tihfaf maksadiyle yapılan bu sıfattandı rmalar yanlış düşüncele riıı mahsulü ise de, bir parça da, saika! zaruretle yolunu değiştirenlere hak vermek lâzımdır.
Bununla, içinde bulunduğumuz sıkışık durum dolayısiyle ortalığı kaplamış bulunan ve her gün gazete sütunlarında öbek öbek rastlanan, hırsızlık, suiistimal, ırza geçmek, yol kesmek gibi hâdiselerin faillerini mazur göstermek istediğimiz zannedilmesin. Elbette bunlar suçludurlar. Fakat, ne de olsa, cemiyetin de haydi küçük diyelim, bir hissesi yok mudur?
Meşhur, hikâyede olduğu gibi, bizde bu ense, beyde de o para varken, bu tokalı yemek mukadderdir. Yani bu iktisadi zorluk devanı eder, ve bir neticeyi ha-seneye bağlanmazsa, bu gibi hallerin artmasından da korkmalıyız.
Meselâ, belimizi büken ve gerek malî, gerekse mânevi bir çok zararlara düşmemizi intaç eden kaçakçılık vakalarının, büyük sebeplerinden birisi de, İktisadî dü-zensizliğimizdir.
Diğer bir misal: Deniz Yolları İdaresinin, salâhiyet sahibi bir zatın, bu hususta alındığını bildirdiği kararların, bu sebeple bir faydası olacağını zannetmiyoruz.
Mademki, filân eşya, filân mem lekette meselâ on beş kuruşa alınabildiğinden bizde beş liradır. O mal, ne yapılıp yapılacak ve yurda sokulacaktır.
PEY senelerden beri, aşağı yukarı dünyanın diğer kısım larında bilinmiyen bir soğuk harp bir zalim harp, Moskova ve peyk devlet hükümetleriyle merkezî ve Doğu Avrupa köylüleri ara- . sında cereyan etmektedir. Demir perde gerisinde, kızıllaştırılmış bu' memleketlerde, cesaretli uC-ınûkı at ) çiftçiler Stalin diktatöryasına, fer-1 dî hürriyetin kaldırılmasına ve şahıs mülkiyetinin yok edilmesine kar şı yalnız başlarına mücadele etmek tedirler.
Eski ve yeni dünyanın büyük bir kısmının istikbali, hiç şüphe yok ki bu mukavemetin neticesine bağlıdır.
Komünistlerin takip ettikleri gaye, en kesif halk tabakasını teşkil eden köylüleri, bütün şahsî mal ve mülklerinden soyulmuş birer proleter olarak devletin tayin edeceği bir ücretle, Devletin malı olan ve devlet tarafından idare e.dilen büyük kollektif işletmelerde çalışmıya mec bur etmektedir. Bir batılı, bu neti ceye varmak için kullanılan vahşî tedbirleri güçlükle tasavvur edebilir.
Bugün, Amerika’daki sakin çiftli ğinde. arzu ettiği gibi yaşamak istediği ve sahibi bulunduğu toprağı elde tutmıya cesaret ettiği için, hap sedilen zulüm gören ve katledilen bu endişeli halkın, daha ancak bir kaç ay evvel bana tevdi ettikleri sırlara inanmak için gayret saffet* mek mecburiyetindeyim. Müteakip hikâye bana anlatılanlardan biridir.
Küçük bir Macar köyünde, bir çiftçi bir bardak şarap içmek için bir meyhaneye girer. Tanımadığı ve mıntakanın bir başka yerinde çiftçilik ettiklerini iddia eden iki adanı yanına oturmuş siyasetten bah sedeıler. Çiftçi susmaktadır. Yabancılar toprak kanununu tenkit edeı' ve mahsul üzerine yapılan elkoyma: lar dan dolayı hükümete lânet ederler. Bir saat sonra çiftçi artık tahammül edemez hale gelir, sçaten bu iki yabancı da kendisi gibi sefalet içinde değiller midir? O da ko-nuşmıya iştirak eder ve içini döker. Ötekiler her dediğine hak verirler. Fakat ertesi sabah çok erkenden çiftçinin kapısına? da'yanan'âyni iki yabancı hüviyetlerini ibraz ederler: Siyafeî polis mensubu. Sabotaj ve ihanetle itham edilen çiftçi Rusya-da bir -Terbiye Kampına» sevke-dilir. O günden sonra ondan bir daha haber alınamamıştır.
Rüsyada komünistlerin köylüye karşı harbi, ihtilâlin hemen akabin dc başlamıştır. 1920 do Moskova hükümeti, köylerin bolşevikleşmesi-nin, ancak milletin iaşesini elinde tutan toprak sahiplerinin kudreti nin kırılması nisbetinde mümkün olabileceğini hemen anlamıştır. Fakir köylü tabakalarını işçi çalıştırabilecek kadar toprak sahibi bulunan .Koulaks» tâbir edilen çiftçilere karşı ayaklandırmak için, Moskova bütün propaganda usullerine baş vurmuş ve en yaldızlı vaadleri-ni tekrar etmekten geri kalmamıştır. Ve o zaman bu »büyük halk isteğine» tercüman olan Sovyet hükii meti - Koulaks: darın mallarını ellerinden aldı ve topraklarını birleş tirerek -Kollektif Çiftlikleri» ihdas etti. Mal ve mülklerden tecrit edilmiş binlerce çiftçi Sibirya’ya sürgün edildi. Bir çokları bu seyahat sırasında can verdiler ki bu, Sovyet tarihinin en kanlı sayfalarını teşkil eder. Bilâhare Hükümet en ufak topraklara bile el attı, öyle ki halen Rusya’da müstakil çiftçi mevcut değildir.
Moskovanın emriyle peyk devletlerin, merkezi vc doğu Avrupa'da bugün tatbik ettikleri usul aynıdır. Meselâ Romanya'da, tahminen toprakların yarısı hükümetin elindedir. Bu toprakları işliyen işçiler hü kümetin emrindedir ve hükümetten ücret alırlar. Kendilerine verilen para, bir kara ekmek somunu bc-delindedir.
Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya’da, çiftçileri bolşc-vikleştirmek için, Moskova evvelâ, terör rejimi lehine çiftçi partilerinin başlarını ortadan kaldırdı.
Polonya Çiftçi Partisi Başkam Mi kolajczyk’in sürgününden sonra, mevzi tesirleri hâlâ hissedilen 10 bin poloyalı tevkif edilmiş ve Rusya'ya sürülmüştür. Romanya’da, Çiftçi Partisi Lideri Manin ve en sadık taraftarlarından 18 bin kişi -ihanet, suçu ile hapsedildi. Bugün bunların ekserişinin akibeli meçhul kalmıştır. Bulgaristan’da, Çiftçi toplulukların sözcüsü Dr. Geor-gi Dimitrov kaçmıya muvaffak olmuş, fakat muavini Nikolai Petkov idam edilmiş ve 12 bin kişi Rusya-ya sürülmüştür. Mathiqs Rakosi tarafından idare edilen Komünistler; 1947 de Macar hükümetini ele geçirdikleri zaman Belâ Varga ve ben yurt dışına çıktık, fakat belli başlı çiftçi liderlerinin üçüncüsü o-lan Bela Kovacs Rusya’ya sürüldü. Bizden daha genç olan çiftçi şeflerinin ekserisi »Halk Cumhuriyetine Suikast» suçu ile tevkif edildiler. Bunlardan 8 bini bugün tecrit ve mecburi hizmet kamplarında bulun maktadırlar.
Yazan :
Fererc NAGY
«Macaristan eski Başbakanı.
»J nnlan-,ebilmcsi iç„ retll domokral|laba|ıktır Bunun.z(
likleı;in çavuşları çiftçi değildir fakat polis yahut gizli teşkilât mensubudurlar. Cezanın korkusu bütün şikâyetleri bastırıyor.
Bugün Macaristan'da, 2 dönüm sahibi, bir adamın azami olarak mülk edinebileceği, 160 dönüm sahibi kadar Kollektivizmin aleyhin-
Geçenlerde Moskova, peyklerine bir emir verdi: Bütün mülk sahibi küçük ve büyük çiftçiler, tehlikeli sermayedar olarak telâkki edilmeli ve bu sebepten dolayı tasfiye edilmeli. Hakiki mücadele bu suretle başlıyor.
Muktesit Batı Avrupa köylüsü, ailesini daima geçindirebilmiştir. Ektiği patates mahsulünü yer, buğdayını öğütür ve ekmeğini yanar Fakat Komünistler bu serbestiye tahammül edemiyorlar. Kollektif bir çiftliğe iltihak etmemiş bir çiftçiden mahsulü üzerinde yapılan taı-hiyat okadar ağırdır ki elinde yiyı cek kalmaz.
1948 sonbaharında Macaristan'da mahsul üzerinde yapılan tarhiyat, köylüye 1949 yılının Ocak ayına ka dar ancak tohumluk bırakmıştır. O tarihten itibaren köylü geçimim devletten beklemeğe mecbur olmuş tur. Her siyasi tenkit bu yardım için verilen iaşe kartının istirdadı ile neticelenir.
Çiftçiler bu vergilere kurnazlıkla mukabele etmektedirler. -Bisiklet usulü» bunlardan biridir. Hasattan sonra buğday demetleri tarlada iken kadın ve erkekler geceleyin demetlerin birinin yanına bir bez sererler ve bir bisikleti tersine dikerek demetlerden birini tekerleğin arasına sokup tekerleği hızla çevirirler. Bu uydurma döven makinesinin döktüğü buğday tanelerini toplarlar ve boş demetleri tekrar istife koyarlar.
Bu kurnazlıklar Devletin kudreti karşısında pek ehemmiyetsiz kalır. Motörlü komünist ajan gurupları rastgele çiftliklere baskın yaparlar. Hayvan ve mahsul stoklarının bir kısmına sahip çıkarlar. Eğer bu grup şeflerinden biri tatmin edilme mişse, hiç bir itiraza bakmadan çiftçinin nesi varsa haczedilir ve istediği takdirde çiftçi mahkûm edilir, Macar depoları tıklım tıklımdır. fakatRusya’ya gönderilen mahsul fazlası Rusyanın batı stoklarına ilâ ve edilince Sovyetlerde böyle bir mebzulluk hasıl olmuştur ki binlerce ton Macar mahsulü olduğu “yv.de çürümüştür.
Buna rağmen Macar hükümeti Halk Cumhuriyetinin yiyeceğini tehlikeye koyan» bir mahsul azlığından resmen bahsetmekten çekinmemiştir. Bunun üzerine Rakosi. Kollektivizmin böyle «felâketleri» önlemenin yegâne çare olduğunu söylemiştir. Badema yalnız kolektif çiftliklere tohumluk ve gübre verilecektir, traktör ve ziraat makineleri serbest çiftçiye artık satıl-mıyacaktır.
Fakat merkezi ve doğu Avrupa köylüsü, Rus köylüsünden daha zekidir ve tekâmül etmiştir. Uzun nesiller boyunca harpte veya sulhte olsun, memleketlerinin ruhunu vc kuvvetini temsil, eden köylüler olmuştur.
Zorla kollektivizme iştirak ettirilen bir genç köylü bir gün b?.na dedi ki:
— Mareşal Sta’.ir.'in yerinde olsam, eğer bir tehlike »Acayip Halk Cumhuriyetimizi- tehdit edecek o-lursa müdafaası için köylüye güvenmem.
Bu, milyonlarca köylünün düşün düğünün ifadesidir.
Bununla beraber, başsız kalan M.ı car köylüsü, Rakosi hükümetinin
— i.... _—uıl--: :„jn (jaha çOJç
r labalıktır. Bunun üzerine Sovyetler, | mahut usullerine başvurdular. Mat-
1 buat ve radyo »Koulaks. ların serbest işçiyi istismar ve zulüm edişini bir nakarat halinde tekrarlamaya başladı. I-Ier gün, fakir çiftçi, • boyunduruktan» kurtulmıya ve ■ toprak tevziini- istemeğe teşvik e-diliyordu.
Harpten sonra, Macar işlerinin me suliyetini deruhte etmiş olan, komünist olmıyan. hükümetler, ziraat alanında bazı yenilikler ve bu arada hiç bir zaman toprak sahibi olmamış olan ziraat işçileriyle, küçük çiftçiler arasında büyük toprak ma likânelerin taksimini temin etmişti. Bu yeni tevziat tam bîr adalet ile yapılmıştı. Rakosi iktidara gelince, her bölgede kurulan kontroi teşkilâtları, toprak dağıtımından sa.dece komünist partisi mensuplarının fay dalanmasını temin etmiştir.
Diğer taraftan, Komünist hükümeti, küçük çiftçiye tohumluk ile hayvan ve o sıvalarda Doğu Avru-pada pek nadir bulunan traktör ve ziraat makinaları ödünç verirken, 12 dönümden fazla arazisi olan çift çiyi kanunsuz vergilerle eziyordu.
Bu suretle, orta halli çiftçinin gelirinden % 50 ve hali vakti oldukça yerinde olan çiftçinin gelirinden % 75 vergi almıştır. Bundan maada, senelik vergiye tâbi olan 8 dönümden büyük bütün araziler ve zirai kalkınma için, 12 dönümden yukarı araziler için tarhedilen vergiler ha kikatte bir elkoymadan ibaretti. Bu suretle çiftçi kısa zamanda borca boğuluyor ve hükümetin yapacağı, malını zaptetmek oluyor.
Macar hükümetinin bir karariyle, ziraat işçileri ancak muayyen devrelerde ve sahibi salahiyet komünist kontrol teşkilâtının tesbit ettiği bölgelerde çalışacağını ilân etmiştir. Tabiidir ki »Koulaks» ın işçi talebi daima cevapsız kalmıya mah kûmdur.
Macaristan’da bir yenilik: her sene zirai mahsuller servisleri, her çiftliğin ekim tarzını ve ekilecek toprak miktarını tayin eder. Bu «normlar» tesbit edilince, bölgenin komünist bürosu tir hr; r •
tesbit eder ve onlara her dönü münde elde etmeğe mecbur oldukları bil- mahsul miktarı tayin eder. Gayet tabii olarak bu mahsul seviyesini idrak edemez ve Hükümet murakıpları mahsul eksikliğini derhal farkederler ve suçlular «sabo taj» suçu ile, hapsi boylarlar. Tatbik edilen cezalar, onları ebediyen kalkmdıramıyacak ağır para cezalarından başlar, müebbet kürek ve sürgünden idama kadar tahaliif e-der.
Bu zavallılardan koparılan topraklarla Macar Hükümeti 2000 bii yük kollektif çiftlik kurabilmiştir.
Hükümetin parlak bir propagan-dasiyle ilân edilen Kolektivizm köy lüye az çok cazip görünmüştü, iler biri bedavadan ufak bir araziye sa hip olacağını, ucuz tohumluk ve gübre alabileceğini ve hükümet depolarından traktör ve ziraat maki-nalaıı temin edebileceğini tahmin ediyordu. Bütün çiftliklerin refahını devlet temin edecekti, çalışma tar zı iyi semere v&recek ve mahsulün satılması kolaj’ olacaktı. Bu propaganda köylünün zihnine kolaylıkla yerleşiyordu.
— Bizi bekliyen akıbeti henüz bil miyorduk, diye Avusturya'ya iltica etmiş bir çiftçi bana anlatıyordu ve dert yanıyordu.
Kollektif çiftliğin şefi, kullanım-ya mecbur olduğunuz tohumu size zorla ektirdiği gibi ekim tarihini ve çalışma saatlerinizi tayin eder. E-ğer ekmezseniz yahut tayin edilen müddet zarfında tesbit olunan arazi miktarını biçmezseniz, yiyeceğiniz yahut «Kâra iştirak nisbetiniz»
— bu, sefil ücretimize verilen isimdir — kesintiye uğrar. Kollektif çift
ye-
Seçim manevraları
Selin Ragıp Emeç, iktidar partisini böyle harekete sevkedeıı âmilleri ' tahlil ettikten sonra makalesine son veriyor:'
.İktidar sanıyor kİ, milletin isi başkasının ' elino gecerso memleket malıvolur. Halbuki yakın hâdiseler göatamaktedlr ki. bu düşünce.bir vahimedir ve bu vehim yüzün kaybettirmiştir ve ettirmektedir.»
★ Hâriciyemiz
•Hürriyet» in başmakalesinde, aksak işleyen Bakanlıklardan birinin de Dışişleri Bakanlığı olduğu belirtilerek bilhassa şöyle deniliyor:
«No yazık ki bugün hâriciyemizin peri san halini görerek bos yere Ümitlenmiş olduğumuzu anlıyoruz. Vekil, kendisini su ya kaptırmış bir yaprafc gibi cereyana bı raktı. Hâriciyemizin bugünkü manzarası nin hor memuru knpngrı bir vesileyle Av ıııpaya ntınakla kurtuluş arıyor. İşittiği mlzc göre bizzat Vekil bile büyük sefaretlerden birine geçmek için fırsat aramaktadır.
İster • isler şöyle olsun, mulıak kak olan bir şey varsa o da bu Vekâletimizin bir idaresizlik krizi geçirmekte bulunduğudur.»
Son Posta» nın başmakalesinde Selim Ragıp Emeç, İngilteredeki son seçimde iktidardaki işçi partisinin kazandığını, fakat seçim neticelerinin işçi partisinin icraatına 1 _ çeki düzen vermesi gerektiğini ihtar şöyle so ctt.ğiııi yazdıktan sonra «Bir de j kendi halimize bakalım» diyerek seçimlerin bilhassa Doğu bölgesi I-çin tamamiyle gayrı müsait ve münakalenin imkâıısı zolduğu bir zamanda yapmak istediğini belirtmeg te, şöyle devam etmektedir.
. Bu. yetmiyormuş gibi daha .şimdiden memlekette suni kâğıt buhranı yaratılmak suretiyle ,'pfopagaııda liste vc evrakının tabını önlemek: bir kısım gazetelerin nen riyalini tesirsiz bırakmak için milnakûle intizamsızlıkları yaratmak: icabında gazeteleri kflftıtBiz bırakacak suretle bir takım havsala almaz tedbirler almak: merkezlerin mııhitlerllo temasını kesmek için benzin ’ buhranı yaratmak ona (iktidar
ızlr
Dünya Basınından
Hulâsalar
_ 22/3/950 —_
İngiliz Basını:
■İngiliz gazetelerinden bağımsız j Times, Çin’de bu sene meydana gel-gelmesi beklenilen açbk tehlikesinin ciddiyeti karşısında bu memleket halkının durumunu ele almakta ve Komünist Çin hüklimetinin vaziyetin vahim bir hal almaması için daha şimdiden büyük gayretler sar-fetmeğe başladığını yazmaktadır. Gazete, açlık tehlikesi karşısında. Çin’in Rusya’ya v ’ ’ _ 2
bir kısım yiyecek maddelerinin sev kini belki de durdurmak mecburiyetinde kalacağını kaytetikten sonra, Çin hükümetinin, programının başında bulunan çiftçiyi topraklandırma tasarısını, belli başlı 12 büyük eyalette tatbik etmekten vazgeçtiğini belirtmektedir.
Gazete, bundan sonra, bir açlık vukuunda Çin’in karşılaşacağı müşkülleri birer birer ele almakta ve eskiden olduğu gibi Kızılhaçın geniş ölçüde Kin milletinin yardımına koşamıyacağını, çünkü halen ortada biri komünist, djğeri milliyetçi iki Çin hükümetinin mevcut bulunduğunu, bu halin ise çetin bir milletlerarası güçlük ortaya çıkardığını belirtmektedir.
Muhafazakâr Yorkshire Post gazetesi, İngiltere’nin müdafaası bakımından parlamentoda cereyan e-den müzakerelere temasla, batı bir liği müdafaasının da ayni zamanda bahis konusu edildiğini ve müdafaa tehirleri düşünülürken, uçakların müdafaa sistemi üzerindeki tesirinin nazarı dikkate alınması gerektiğini Önemle kaydetmektedir.
Tuna Konferansı bugün toplanıyor
Nevyork Radyosu, 22 (Basın - Yayın) — İkinci Tuna konferansı Romanya’da Galatz’da 23 Martta toplanacaktır,
Geçen sonbaharda yapılan konferansta Rusya ve peykleri Yugoslavya’nın komisyona temsilci göndermek hakkını kaldırmışlardı. Rusya ile Yugoslavyanın müşterek olarak işlettikleri kumpanyalar, halen Yugoslavya tarafından dağıtılmış bu lunmaktadır.
★
Mecliste tartışmalsr
«Yeııl Sabah» ın başmakalesinde Meclisin son toplantılarında Senihi Yiirüten’in yerinde tetkik ve temas-rumesı k(uS.mi.u(». ,arda» sonra ■lcri sürdüğü, Dcnıok vermekte olduğu ' rat Partili vatand^lara tazyik ya -
... ..).ı„,...... ' nıldıih îrlrliasını içişleri Bakanının
pıldığı iddiasını, İçişleri Bakanının inkâr edemeyip tevil yolu ile itiraf ettiği kaydediliyor.
Makalede bundan sonra şöyle demliyor
Köz. açtırılmamış ve hor hangi bir salııs ve-fikre ııefea alına imkânı verilmemiştir. Bu karanlık vc uzun devirde Halk Parıl sinde dört köye yerleşmiş mütcgaillbe-nlıı. eşrafın, parti kuvvetine dayanarak no gibi eziyet vc leksızlıklar yaptığının bir listesini bile çıkarmak, bugün, için kabil değildir. Fakat matbuatın ağzı kilitli, mebusların lisanı hep bir istikamette döner olduğu müddetçe, böyle feci hallerin za hlro çıkmasına İmkân yok idi. Hattâ 33 vatandaşı birden kurşuna dizdiren bir kumandanın ve kanunsuz emirlerine itaat e-den subay vc sivillerin mevcudiyeti ancak yedi yıl sonra, meydana çıktı. Halbuki bu evrak ve dosyalar. Meclise cokten gelmiş ve uyuklamış İdi.»
Yeni Sabah başmuharriri şimdi iktidar hatiplerinin bile Meclis kürsüsünde bir tasan aleyhinde fikirlerini1 söylemeye cesaret ettiklerini yazarak: Bu kadar terakki bile bir adımdır ama ne kadar yavaş bir a-tlıın... diyor.
Yanlışlıkla tentürdiyot içmiş
İtfaiye meydanı Demirci apartmanında oturan Neriman Çölgezen isminde bir kadın ilâç yerine yanlışlıkla içtiği tentürdiyottan zehirlenme alaimi göstermiş ve tedavi edilmek üzere hastaneye kaldırılmıştır.
Sigara hırsızı kadın
Altıntaş mahallesinde oturan Aynur Ergüder isminde bir kadın misafir olarak gittiği bir Amerikalı • nın evinden 3 mendil ve 10 paket sigara çalmıştır.
Aynur yakalanarak savcılığa teslim edilmiştir.
bir kaç «Koulaks» ı vprd(
Fecî bir kamyon kozoşı
Dün şehrimizde feci bir kaza olmuş ve bir asker feci bir şekilde ölmüştür.
3915 paka numaralı bir askerî kamyon Maltepe köprüsü altından geçerken kamyonun içinde ayakta duran bir er başını köprüye çarpmış ve ağır surette yaralanarak derhal ölmüştür.
Hadise hakkında tahkikata başlanmıştır.
Bu hal, dünyanın hangi yer.n-de olursa olsun böyledir. Değişmez! Buna rağmen tedbir almak.
ancak teselliden ibarettir. İşi esasından halletmek, İktisadî vaziye^ ti düzeltmek
gibi hallerin azalacağına inanıyoruz. «
Yoksa, tedbir almak, memur
tayin etmek, ve bir sürü teşkilât kurmak, masrafı arttırmaktan başka işe yaramıvacaktır. Çıbanı yerinde ve zamanında deşmek gerektir.
Hikmet YAZICIOĞLU
2 Nisanda oy lu'ulccok
2 Nisan Pazar günü saat 20 den iti baren ay tutulacak ve bütün safha lan yurdun her yerinden görülecektir.
Ay Pazar günü saat 20.09.3 de yar rım gölgeye girecek 21.09.0 da gölgeye girmeye başlıyacak 22.29.5 de tam tutulma bağlıyacak 22.44.1 de tam tutulmanın ortası 22.53.7 de tam tutulmanın sonu 00.19.2 de ayın gölgeden çıkması 01.18.8 de de ayın yarı gölgeden çıkması görülecektir.
Tabanca ile tehdit etmiş
Kazıkiçi bostanlarında oturan Ze-keriya Çakmak isminde bir keresteci bir kadın meselesi yüzünden Rıza Karataş ismindeki diğer bir keresteciyi tabanca ile tehdit etmiştir.
Zekeriya yakalanarak tahkikata başlanmıştır.
D. P. 4 No. lu Bucak Kurulunun Daveti
Demokrat Parti 4 No. lu Bucak İdare Kurulu Başkanlığından:
Bucağımıza bağlı ocaklar İdare ku-rullariyle bu ocaklara kayıtlı üye arkadaşların aşağıda yazılı tarihlerde (Nâzımbey mahallesi Sergi Sokak No.3) Bucak binasına teşrifleri rica olunur.
Yenihayat ve Kayabaşı ocakları 23/3/950 perşembe günü saat 20 dc;
Nâzımbey, Akalar, Şükrüye ve Pazar ocakları 24/3/1950 cuma günü saat 20 de.
İdare Kurulu
Kiralık ev
Anıt - Kabir civarında İller Kooperatifinde beş odalı müstakil bir ev kiralıktır. Peşin istenmez. Müracaat, Tel: 23.775
DİŞ TABİBİ HALİD SUNGUR
Anafartalar Vakıf İş Hanı kat
1. No. 115 - Tel: 16245.
(377)
Prof. Dr. Burhan URUS
Deri ve Tenasül Hastalıkları Mütehassısı
Hastalarını Anaforlular Toygar Apartmanı 1 inçi Noter üstündeki muayenehanesinde her gün saat (16 - 19) arasında kabul etmektedir. TcL 15151
Cezaevine eroin sokmak isteyen kadın tevkif edildi
Bir müddet evvel İstanbıüdan gel miş olan Leman Kudret isminde bir kadın eroin içmek suçundan dolayı halen cezaevinde bulunan kocası Haşan Urala eroin verirken suçüstü yakalanmıştır.
İki paket sigara içinde cezaevine sokulmak istenen 2 gram eroin gar diyanlar tarafından yapılan muaye-I ne neticesinde yakalanmıştır. I Leman Kudret ilk sorgusunı
, -----------------------„ tnu mü-
teakip tevkif edilmiştir.
İNGİLİZCE ve FRANSIZCA
Dersleri
Telefon: 15315
e- Ankara Palas
P A V İ Y O N
Her Akşam
Meşhur Akrobat Komik "TRİO AMADORL Ballet Dansözü MARALDI
LOS AMIGOS Orkestrası
(534)
Telefon: 1040(1
Ferit Tan dede oldu
Sanatkâr arkadaşımız Ferit Tan'ın bir torunu dünyaya gelerek a -dinin Ömer Piyale konulduğunu memnuniyetle haber aldık.
Tebrik eder, uzun ömürlü olmasını dileriz.
Baş sağlığı
Kıymetli arkadaşımız Oktay Ekşi’nin, ağabeys'i, tıp talebelerinden Kubllây Ekşi’yi zamansız olarak kaybettiğinden duyduğu teessüre candan iştirak eder, arkadaşımıza, ve ailesine başsağlığı dileriz.
Gazi Lisesi 5-C öğrencileri (532)
ZAFER
3
s
ÎADYO* TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
HER GÜN BİR HÂDİSE:
M
Amerika Dışişleri Bakanlığı
Tüzük !
« trygve Lie'nin
'■K
•a.
demeci
S
•W
■ k
U
bu
Komünist Çinin Sovyet Rusya tarafından tanınmasını müteakip, Sovyetler, Birleşmiş Milletler teşkilâtında, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere, milliyetçi Çinin temsil olunduğu bütün teşekkülleri terketmeye başladılar. Bu suretle Çankayşek Hükümetinin tarihe karışmış ve yeni bir Mao Çe Tung Hükümetinin doğmuş olduğunu ifham ediyorlardı. Buna mukabil, ıbaşta Amerika olmak üzere, komünist Çini tanımamış olan devletler, Milliyetçi Çin delegelerinin Birleşmiş Milletleri terketmelerine ve bunların yerine komünist Çin murahhaslarının gelmesine muarız bulunuyorlardı.
Bu hal, bilindiği gibi İngiltere ile Amerikayı karşılıklı münasebetlerinde oldukça güç ve nazik bir duruma düşürdü.
Nihayet Genel Sekreter Trygve Lie, müdahalede bulunarak, komünist Çinin Birleşmiş Milletlere kabulünün bir emrivâki olduğunu söyledi. Lie, dün de bu iddiasını tekrarladı. 450 milyonluk bir ülke-
Acheson ağır ittiham altında
hM
tt.
n0
m
. Ift
«te
I * in emsili bir hükümetin Birleşir mis - Milletlere kabulünden istin-
A.......................
£
)ik
ka»
Dişişleri Rus casusları ile temas halinde imiş
Vaşington, 22 (a.a.) — Ayan üye-1 si Joseph Mc Carthy, en yüksek Rus casusunun Dışişleri Bakanlığı ile te ması bulunan bir kimse olduğu hususundaki ittihamını isbat etmek üzere tahkikat yapan âyan üyeleri ili dün gizli bir görüşme yapmıştır.
Mc Carthy, komünist taraftarlarının dışişleri bakanlığında en yüksek makamları işgal ettiği yolundaki ittihamını inceliyen dış münasebetleri tâli komisyonunun akdettiği gizli oturumda bulunmuştur.
Komisyonun, isminin açıklanmasını istemiyen bir demokrat üyesi, Mc Carty’den ya ittihamını isbat etmesi veya susması isteneceğini be lirtmiştir.
Tâli komisyonun acele toplantıya davet edilmesinden biraz evvel komisyon başkanı Millard Tydings, Mc Carthy’nin son isnadının mesu- j liyetini ortaya koymak için derhal harekete geçilmesini taleb edeceğini gazetecilere bildirmiş bulunuyordu.
Q eçim yaklaşırken İktidar Partisinin nelerden ve kimlerden istifadeye kalktığını ıbilmiyen kalmadı. "Hedefe varmak için her çare mubah!., düsturiyle gidiyorlar!..
Bu arada, bir de vâızlara propaganda yaptırıldığı iddiası var. Bu mevzuda bir milletvekili hükümetten vâızların vaziyetini soracak olmuş.
Bizim Barlas bakanımız, Baş bakan Yardımcısı sıfatiyle cevabı dayamış ;
— 15 gün sonra hükümet Mec lise cevap verecek!
Aman, demişler ve gülmüşler; nasıl olur? 15 gün değil, 3 gün sonra Meclis feshe gidiyor! ve sonra, tekrar gülüşmeler olmuş!...
★
Demiştik ya! Barlas Bakanımız ne zaman ağzını açsa (bize nükte mevzuu çıkar diye!..
Fakat bu sefer hazret, milletvekillerini de güldürmüş!
A. F.
Aşk izdivacı
yapan bir Ayı
Hayır... Stalin'den Ayı isteyemem... böyle bir talep çok ayıp olur...
fl ir
* ul di
b büt
y«
■h
ti
*
c
■tr
ur.
■ kr’
--
i-
kâf edilemiyeceğini, bunun anayasa hükümlerinin ruhuna olduğu kaadr halen cari demokrasi kaidelerine de aykırı düşeceğini bildirdi.
Bugün dinlediğimiz bütün Amerikan ve Fransız radyoları tefsirlerinde Trygve Lie’nin bu teşebbüsünü tenkid ediyorlardı. Zira, Amerikanın tanımamış olduğu bir komünist Çini .Birleşmiş - Milletlere kabul etmenin zamanı değildir. A-merika, Güney Doğuda komünizme I karşı mücadele etmek kararını almış iken, böyle bir teklif yersiz ve münasebetsizdir.
Bununla beraber, bütün bu ten-kidlere mukabil, hatırlamak lâzımdır ki, gerek Molotof, gerekse Acheson, komünist sistemle kapitalist sistemin yan yana yaşayabileceklerini, resmî beyanlarında açıklamışlardır. O halde?... Niçin komünist Çin Birleşmiş Milletlere kabul edilmesin? diyen müşahitler vardır.
Bundan başka, komünist Çini ka bul etmenin henüz zamanı gelme-' de BkxIenş™‘* I
vurmaktır. Zira bir hükümet” y" T^dır, ya yoktur. Varsa ve temsilî bir mahiyet iktisap etmiş ise, Birleşmiş - Milletlere kabul olunacaktır. Komünist Çinin milletler camiasına alınıp alınmamasının tayin ve takarrürü için, bu koca ülkede açlık ve salgın hastalık çıkıp çıkmıya cağını, yahut, Farmoza’ya sığınmış olan Çankayşek’in karaya çıkmak gibi vâhi bir projenin tahakkuku yolunda Amerikadan para temin edip edemiyeceğini beklemek insan lık duygusuna sığmaz. Komünizmle mücadele başka şey, milletlerle oynamak yine başka bir şeydir. Nihayet komünizmi bayrak elde temsil eden Sovyet Rusya da, Birleşmiş - Milletlerde bütün Batılı devletlerle karşı karşıya oturmakta, oy vermekte ve vetosunu kullanmaktadır? Komünizmle, mücadele kuvvet karşısında durmuş mu sayılacaktır?
Trygve Lienin üç beyanatta belirttiği fikirleri bu suretle hülâsa etmek mümkündür. Genel Sekreter, bu meyanda, asla siyasi mülâhaza serdetmeden, usule ve esasa müteallik meseleleri de halletmiş bulunmaktadır. Birleşmiş - Milletler Teşkîlâtmuı yaşayabilmesi için Çinin kabulü bir zarurettir. Birleşmiş - Mîlletlerin yaşaması ise, (bugün müessir olmasa dahi) dünya sulhü için ilk şarttır.
Mücahit TOPALAK
s
i
i
I
Franco askerlerine Rusya kumaş veriyor
Nevyork Radyosu, 22 (Basın - Ya-
yın) — Madrit'ten bildirildiğine göre, İspanya ile Rusya arasında dün bir ticaret anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma gereğince mübadele e-dilecek mallar meyanında, Rusya İspanyaya askerî üniforma yapılmak üzere kumaş satacaktır.
«iri
(falyada grev boşladı
Roma, 22 axı. — İtalya genel çalışma konfederasyonu, Lantella’da işçilere karşı girişilen polis hareketinden sonra bugün bütün memlekete şamil bir grev ilân etmiştir. ,
Grevin sabah saat 6 da başlayıp, gece 6 da bitmesi emredilmiştir.
Bu greve demiryolu, gaz, sıhhat, su ve elektrik işçilerinden maada bütün İtalyan işçileri de iştirak e-deceklerdir.
Bir bomba patladı
Roma, 22 a.a. — Bu akşam Hıristiyan - demokrat partisinin bir şubesinin yakınında bir bomba p lıyarak n ddî hasarlara sebep olmuştur.
Bu şube, ikinci defa olanak bir suikasde hedef olmaktadır. İlk infilâk 1948 yılında seçim mücadelesi sırasında vuku bulmuştu.
Amerikrn işçileri tebbir alıyorlar
Malzeme teslimatına müdahale önlenecek
Londra Radyosu, 22 (Basın - Yayın) — 170 bin Amerikan denizcisini temsil eden birlikler, komünistlerin Marşal yardımı veyahut Atlantik Paktı gereğince Avrupaya malzeme sevkıyatına müdahalesinin önüne geçmeyi plânlamaktadırlar. Bu birlikler, Avrupa'da ve başka yerlerde taşıt işlerind ekomünistle-rin bozguncu faaliyetlerini önlemiye matuf tedbirler almak maksadiyle en kısa bir zamanda işçileri milletlerarası bir konturat yapmıya davete karar vermiştir.
Belçika tahtının durumu tehlikeli
Brüksel, 22 (a.a.) — Eski Bel çika başbakanı Paul Henri Şpaak, Kiralın Belçikaya dönmesiyle mem leketin yaralarını derinleştireceğini ve sosyalistlerin sürekli umumî grev de dahil olmak üzere her türlü meş-, ru vasıta ile buna mani olacaklarını, Kral Leopold’a söylemiştir.
Spaak, halen İsviçre'de Menfada bulunan 48 yaşındaki Kral Leopold'e mektupta, en büyük oğlu Veliahd prens Baudouin lehine taht tan feragat etmesini istemektedir.
Almanyada yeni tedbirler alınacak
Amerikalılara
ticarî tahdit yok
Meclis köşesi;
DAVET
Ingilterenin petrol mubayaası tehlikede Vaşington, 22 (a.a.) — Ayan meclisi komitesi, Birleşik Amerika’dan 1 yardım gören memleketlerde iş yap mıya çalışan Amerikalılara ticarî tahdidat tatbik edilmemesi yolunda Conally’nin yaptığı tadil teklifini ka bul etmiştir. Bu tadil teklifi, İngiliz milletler top ■ luluğuna dahil memleketlerde Amerikan petrolünün satışını kısmak ( hususunda İngiltere’nin s gayretle bilhassa alâkadardır. I
Komünist Çinin
I*S1 temsilcilerinin vvı m
Birleşmiş Milletlerdeki ransına iştirak eden Moskovadaki
’ ’ I Amerikan büvük elcisi Alan Kırk
durumu
III numaralı geçici dilekçe komis-
Bugün saat 10 da Geçici Dilekçe Komisyonunda toplanacaktır.
Yunanistan ve
Yugoslavya
^sarfettığı tem nine çO|(Şf|ğ| söyleniyor
Atina, 22 a.a. — Yunan müşahitlerine göre, Birleşik Amerika siya-’sî temsilcilerinin OOrta Doğu konfe-
I Amerikan büyük elçisi Alan Kirk ile Belgrad elçisi George Allen’in
I Atinayı ziyaretleri, verilen resmî
' İzahata rağmen Balkanlarda ehem-myUÜ hâJLJc.ln -doğmak üzere
• bulunduğu hissini uyandırmakta-C41B) un dil-. Bundan bir müddet evvel bazı
ileri sürmüş-' kimseler Sovyet Rusya’nın önü-
1 müzdeki ilkbaharda Yugoslavya’da bir dahili hareketi teşvik etmesini
Nevyork Radyosu, (Basın - Yayın) — Almanya’daki Amerikan yüksek komiseri Mc. Cloy, Mayıs bidayetinde Berlinde yapılması mukarrer komünist gençlik nümayişinde Batı Berlin’de kargaşalıklar çıkmasına mani olunacağını bildirmiştir. Ame rikan yüksek komiseri, evvelce bir demecinde bahsettiği hür Alman ge nel seçimlerinin de yapılmasında yardımnnı vaadetmiştir.
, Guliona müşkül durumda
Roma, 22 (Nafen) — SicilyalI hay dut Guiliano etrafındaki polis ve jandarma çemberinin git gide daraldığı bildirilmektedir. Son olarak polis birlikleri tarafından mitral-yözle öldürülen Candella’nm ortadan kalkması ise Guiliano çetesinde yalnız yedi kişi kalmıştır. Bunların şimdi nerelerde saklanmakta oldukları tahmin ediliyorsa da nihai taarruz hakkında hiç bir malûmat verilmemektedir.
Bazı haberlere göre, önümüzdeki ay içinde Guiliano’nun çetesi ile bir likte yakalanması mümkün olacaktır.
Serbest Fıkra ı
//
Londra Radyosu, 22 (Basın - Yayın) — Genll Sekreter Tıgvie Lie, **•“—*“ ~
dün akşam beyanatta bulunarak, Bi-leşmiş Milletler vasttasiyle barışr' bulunduğu hatan, kazanmak için 20 senelik bir program hazırlanmasını ileli sürinüş ( tür. Genel Sekreter, siyasî mucize- ( lere inanmadığını ve milletler arasın — ---------
daki gerginlikleri azaltmak ve batı beklemektedirler, devletlerini bir araya getirmek için! Söylenildiğine göre, Birleşik A-tedbirler alınması gerektiğini söy-; merika, böyle bir ihtimale karşı lemigtir. koymak üzere Atina ile Belgrat a-
Sözü Çin’in Birleşmiş Milletlerde fasında bir yaklaşma tesisini tasar-temsili meselesine getiren Genel ' lamaktadır. Şimdiye kadar Belgrat Sekreter, Çin’in 450 milyonluk nü- j hükümeti, Atina hükümeti ile iyi fusunun devletin kaynaklarını kul- komşuluk münasebetleri lanmıya ve milletin idaresine sala-' kati olarak reddetmiş ise hiyetli iktidarda hangi hükümlt bu ta yapılan Yunan genel seçimleri lunursa bulunsun ve ideolojisi ne 1 olursa olsun unun tarafından temsili olıînmıya hakkı olduğunu söyiemis-tir.
devletlerini bir araya getirmek içini
Çine bir Rus ordusu girmiş
Honkong, 22 (a.a.) — Milliyetçi Çin Central News ajansına göre, son 1 günlerde 30 bin Sovyet askeri Pe- [ kin’den Nankin’e garnizon kurmuşlardır. Çin komü-! nist makamları bu askerlerin altı bi nine Şanghay’a hareket etmeleri em rini vermiştir.
Aroplara silâh sot şı tenkide uğradı
Mişo, hiç bir erkek Ayıyı beğenmedi - Nihayet kutuplardan gelen genç bir “Prens,, le aile hayatına kavuşabildi -Kızım, sana ne getireyim ? -Ayı getir baba ...
SEÇİM mücadelesinin heyecan ve harareti içinde bulunan Londra halkı, seçimler bittik ten ve şiddetli bir parlamento mücadelesi başladıktan sonra dahi, iktidar partisi şefi Attlee ve Muhalefet Partisi Lideri Churchill'den daha çok Mişo ile alâkadar olmaktadır. Mişo, Londra hayvanat bahçesinin pansiyonerlerinden sevimli ve edepli bir kutup ayısıdır. Aslen Rus’dur. Stalingrad adlı bir Sovyet gemisinin tayfası tarafından- Londra Hayvanat Bahçesine hediye edilmiş ve bu suretle İngiliz tabiiyetine geçmiştir.
Fakat, Mişo, bütün nezaket ve usluluğuna rağmen, anne olmak arzularını izhar etmekte ve bu yüzden çok üzülmektedir. Yalnızdır. Bütün Londra halkının sevgilisi ol duğu halde, bedbahttır. Çok kere yemeğini reddetmekte ve hiç adeti olmamakla beraber, zaman zaman, gözünün içine bakan gardiyanlarına, kendi kanaatince hafif fakat aslında kuvvetli bir adamı yere yıkabilecek şiddette tokatlar atmaktadır.
Makama! işe müdahale ediyor.
kurmağı de 5 Mart-
neticesinde meydana çıkacak olan yeni siyasetin, durumu bir hayli değiştirmesi mümkündür.
Ayni müşahidlere göre Plastiras’-ın partisi ancak ikinci derecede kaldığı halde yeni bir merkez kot. lisyon kabinesi başkanlığına seçilmesi keyfiyeti, Balkan memleketleri ile yeniden münasebetler kurmak lüzumu ile izah edilebilir, zi-vyeı asKerı re- ra Venizelos da Belgrad tarafın-gelerek burada 1 dan fazla sağcı telâkki edilmekte-■ — • - ı dir.
Bir taraftan Çaldaris ve Kossi-matis, öte yandan mühim solcu şahsiyetlerden Çuderos ile sarayın müşaviri olarak telâkki edilen Mar-kezini arasında son günlerde cereyan eden konuşmaların Tito’nujj ö-nüne yeni meclisin tam bir ekseri-
Güzel hayvanın bu durumu karşısında Hayvanat Bahçesi makamları ve Londra belediyesi harekete geçti. Mişo’yu baş-göz etmenin sırası gelmişti. Bununla beraber bu izdivaçtan doğacak olan bebek ayının yaşamıyacağı biliniyordu, çünkü, mutedil memleketlerde doğan kutup ayıları hiç bir zaman yaşamamışlardır. Kutup ayılan, ancak serpildikten sonra başka memleketlerin hayat şartlarına tahammül e-debiliyorlar. Fakat ne olursa olsun, Mişo’nun ailevî hissiyatını tatmin et mek gerekiyordu. Bunun üzerine, Hayvanat Bahçesinde bulunan kutup ayıları arasında üç erkek ayının Mişo’nun yanına katılması kararlaştırıldı. Bu suretle, dişi ayıya bir tercih hakkı da verilmiş olu-
Londra halkı, haberi duyunca, heyecana geldi. Bir çok meraklılar, sa bahları işlerine gitmeden evvel bahçeye uğrayıp soruyorlardı:
— Ne haber?
Olan oldu....
. „n , . . , „ , yete dayanan bir merkezî solcu
Vaşıngton, 22 (a.a.) Ayandan Cum ,, ......
uriyetçi îrving Jves, âyan meclisin Yuniın »abınes. çıkarılma., yolun-
huriyetçi İrving Jves, âyan meclisin de verdiği bir demeçte, Dışişleri ba kanlığına hücum etmiş ve tngiltere-nin Arab devletlerine silâh satmasını haklı göstermeğe çalışmakla ve bu devletlerin bu suretle soğuk harb de kuvvetleneceklerini ielri sürmek le Dışişleri Bakanlığının mantıksız bir istikrarsızlıkla hareket ettiğini belirtmiştir.
daki Amerikan arzusuna aykırı olmadığı sanılmaktadır.
Bazı söylentilere göre Yugoslav memurlar, serbest bölgenin kurulmasını incelemek üzere şimdiden Selânik'e gelmişlerdir.
Öte yandan Yunan dışişleri bakanlığı memurları da Belgrad’a gitmeğe hazırlanmaktadırlar.’
Rüyasına girersem! „
Gardiyan, mahzun bir tavırla cevap veriyordu:
— Henüz hiç bir şey yok... Mişo çok müşkülpesent...
Filhakika Mişo, yanına sokulmak istiyen erkek ayılan sille tokatla defediyor ve bir kenara çekilip somurtuyordu. Bir çok romantik tabiatlı kimseler, bu dişi mahlûkun, saadeti arayıp bulamamasında yüreğe dokunur bir hal görerek aralarında bir gurup kurdular. Mişo’nun ya vatanına iade edilmesini, yahut da, her çareye baş vurularak bu hayvanın hoşnut edilmesini resmi makamlardan talep ediyorlardı. Bunlar arasında, diplomatik yollarla Rusya’ya müracaat edilerek en iyi ve yakışıklısından bir kaç genç ayının serian gönderilmesi yolunda teşebbüse geçilmesini istiyenler bile vardı. Hattâ, işçi Hükümetin Bakanlarından biri, bu teşebbüsü haber alınca -Rica ederim, demiş, işler zaten oldukça karışıktır. İnsanların derdi kâfi, bir de hayvanlan mesele ederek aklımızı büsbütün kaçırmıyalım... Hem zaten, Stalin-den ayı istemek ayıp olur... )
Bir aşk darbesi
İngiliz gemisiyle gelen ve İvi .a-dini taşıyan prens, karaya çıkarılınca, doğru Hayvanat Bahçesine sevkedildi. Fakat derhal Mişo’nun yanına götürülmedi. Bitişik bir •daire, ye yerleştirildi. Bu suretle, değişen iklimin tesirinden sersemlemiş bulunan genç erkek ayı, Mi-şonun muhtemel hücumundan korunmak isteniyordu. Çünkü o sıralarda, Mişo. eni konu zıvıtmıştı. Ya nına hiç kimseyi ve hiç bir hayvanı sokmuyor, böyle bir hal olursa, korkunç pençelerinin bütün kuvvetiyle ziyaretçiyi defediyordu. Fakat, demir parmaklıklarla ayrılmış olan diğer kısımda İvi'yi görünce birden bire tavrı değişti. Parmaklıklar arasından burnunu sokarak bir zaman uzun uzun kokladı. Son ra, oturdu, uzun zamandır kabul etmediği yemeğini yedi ve tekrar tvi’nin tarafına giderek, genç erkek ayıyı adeta hayran hayran sey retmiye ve kısık kısık, isterik fer-'
Mişo bu gün, kenardaki resimde gördüğünüz gibi, aile saadetine dalmış bulunuyor. Doğan bebeğe Burma adı verilmiştir. Kocası sadık bir efendidir. Diğer kutup ayıları, aile mahremiyetinden uzaklaştırılmışlar dır. İşin şayanı dikkat bir tarafı da Burma bebeğin, diğer kutup ayılarının aksine olarak, yaşaması ve sıhhatte bulunmasıdır. Bu da belki aşkın kudretinden ileri geliyor.
Aile reisi İvi’ye gelince, o, hanımını okadar çok seviyormuş ki, her gün zevcesinin tabanlarını yalıyor muş. Sonra şakalaşmıya başlıyorlar-mış. Bu oyuna, gücü yettiği kadar Burma da karışıyormuş.
Yazının başında bahsettiğimiz İngiliz devlet adamı, bu mesut neticeyi haber aldığı zaman demiş ki:
«— Ben demedim mi size, Stalin-reımıye ve kisik kisik, ısteriK ıer ( den ayı istenmez diye... Çünkü, so-yatlar atmıya başladı. Bu hali gö- ( nund«ı, düğme iliği, tayyare ve a-renler müttefikan karar verdiler: tom bombası gibi aşkı da Rusların Mişo bir aşk izdivacı istiyormuş... ' icadettiğini iddia edebilirdi....
Havranda Demokrat
Parti Mitingi
Q ir muhalif gazetecinin hiç de âdet değilken, Ankara tev kifhanesinde saçlarını dibinden zorla kesmişler!
Dün; Fuat Sirmen Mecliste, Adalet Bakanlığına oturdum oturalı hesabını verebilirim, diyordu..
Verir* mi verir!
Hattâ kendisine bu muhalif ga zetecinin tevkifhanede neden böy le saçlarının zorla kcstirildiği so rulacak olsa, belki de vereceği cevap şudur :
— Saçını kestirdik! Kafasını kesmedik ya!
★
Bilmem hikâyeyi bilir misiniz? Bir zamanlar adamcağızın biri işsiz güçsüz kalmıştı. Uzaktan tanıdığı Şeyhülislâma başvurdu. Falanca müftünün yanında bir kâtiplik var, kulunuzu oraya ta
| Sar içiz meli
yin edin, diye yalvardı. Yakardı. Fakat Şeyhülislâm, müftünün pek aksi bir adam olduğunu bildiği için, kâtibi göndermek istemiyordu. Fakat işsiz adam, Şeyhülislâmı temin etti; ben onun huyunca giderim, hiç kızdırmanı, diye, yeni memuriyete tayinini yaptırdı.
Aradan üç beş gün geçmiş ti. Müftünün olur olmaz fetvalarına kâtip tahammül etmiş, her dediğini yapmıştı. Fakat bir sabah Müftü, gözleri dönmüş, saçları dikilmiş bir halde kâtibini çağırdı ve ;
— Al eline kalemi, yaz şu herifin idam fetvasını!
Diye pür hiddet bağırıp çağırdı. Kâtip, büyük bir cesaret gösterip idam cezasının sebebini sordu. Müftü’niin cevabı şu :
— Herif bu akşam rüyama girdi. Elindeki koskoca hançeri göğ süme sapladı. Eğer uyanmasay-dım, muhakkak ölecektim, yaz! diyorum sana!
Bizim kâtip piliyi pırtıyı toplayınca doğru Şeyhülislâma koştu, ve nefes nefese :
— Efendi hazretleri, dedi. Hadi uyanıkken aldığı kararlar bir şey değil; tahammül edeyim. Fakat ya maazallah günün birinde rüyasına girersem!
★
Evet, muhalif gazeteciler, Adliye vekilinin rüyasına girmemelidirler! Yoksa başını değilse bile, böyle saçını kestirtlr!
Kutuolardan bir orens geliyor
Bu arada Mişo ’muztariptir. Yemeği içmeyi külliyen kesmiş bulunuyor. Hiç bir hayırları dokunmadığı için erkek talipler de yanından alınmış... Fakat, kutuplardan gelen bir İngiliz, gemisi, bir prens, bir damat getirmektedir. Bu gemi, kutup bölgesine vazife ile gönderilmiştir. Kaptanı, evli barklı bir a-damdır. Sefere çıkarken, küçük kızına sormuş: -Sana gelirken ne getireyim?.... Mişo’nun prestişkârla-rından olan küçük kız, şuradan buradan duyduğu sözlerle kulağı dolmuş olduğu için, .Baba, sen Mişo’nun memleketine gidiyorsun... Ora dan Mişo’ya çok güzel, ama çok güzel bir arkadaş getir.... demiş. Kap tan, buzlar arasında bin bir zahmetle seyahatine devam ederken, küçük kızının bu arzusunu unutmamış. Ne yapıp yapmış. Çok güzel, genç bir kutup ayısını ele geçirmiş.
Balıkesir, 20 (Hususî Muhabirimizden Telefonla) — Balıkesirin Havran Bucağında Demokrat Parti bir miting tertip etmiştir. Bu mitingde bir çok hatipler söz alarak bilhassa Demokrat Partinin bu çev re dahilindeki kuvvetini belirtmişlerdir. Toplantıda bütün Edremit civarı ve Balıkesir Demokratları çok kalabalık bir şekilde Demokrat Parti için tezahüratta bulunmuşlar ve ona karşı olan bağlılıklarını ifade etmişlerdin Bu sırada Balıkesir milletvekillerinden Sürey ya Örgeevıen, toplantının yapıldığı meydanın karşısında bulunan C.H. P. binasından halkla konuşmak istediğini ve kendisine de söz verilmesini Demokratlardan rica ederek bilhassa bu toplantıda çoğunluğun
C. H.P. çiler olduğunu ifade etmiştir. Bu toplantıda çoğunluğun kimde olduğunu göstermek isteyen D.P. liler söz sırası bırakmışlardır. Ve
D. P. liler hep birden bir kenara çekilince meydanı dolduran binlerce halktan C.H.P. nin Önünde ancak 10 kişi kalabilmiştir. Bunu takiben ve mecburen, Süreyya Örge-evren söze başlamış Millî Mücadeleyi ve onu takip eden inkılâpları Halk Partisine inhisar ettirmeğe
dişini takip eden D.P. liler ve blta-kalkmıştır. Bu sırada uzaktan, ken-raf vatandaşlar, Millî mücadelenin bu mıntakadan başladığını, onu bütün milletin yaptığını haykırma ğa başlamışlardır. Süreyya Örge-evren derhal sözlerini tevil etmiş, bunu milletin yaptığını itiraf ettikten sonra mevzuu değiştirmiştir.
Bu defa muhalefetin bu mıntaka-da çok şiddetli ve vatandaşlar arasında infial uyandıracak bir şekilde olduğunu müphem sözlerle anlatmağa kalkmış, bunun üzerine ise, bütün orada bulunanlar ve hattâ halk Partisinin önündeki 10 kişi bile vatandaşlar arasında infial olmadığını ve vatandaşların ancak kanunsuz hareketlere kalkanlara karşı haklarını aradığını çok şiddetli mukabelelerle Süreyya Örge-evren’e cevaben bildirmişlerdir.
Bu taktiğin de sökmediğini gören Süreyya Öıgcevren. elindeki bir tomar kâğıdı okuniağa devam edememiş ve sözüm burada bitti, diyerek mikrofonun başından çekilip İçeri girmiştir.
Fakat D.P. İlçe Başkanı ile İl İ-- kinci Başkanı tarafından bilhassa D.P. nin ilk kurulduğu günlerde ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
DÜNYAYA BAKIŞLAR
DİLEKLER
Zonguldakın
zant ZUHURİ DANIŞMAN—
E R
Bu birlik asla olmıyacaktır!.. Olmamalıdır!.. Sonra bütün, kiliseyi çınlatan istanbulda kardinal külahı sarığı görmeği tercih ederim!..
bir şiddetle görmektense.. Türk
— 125 —
(Muhterem BizanslIlar!.. Papa Besinci NikoLa cenapları Florans Ruhaniler Meclisinde bir lütfü i-lâhi olarak Lâtin Roma ve Rum Bizans kiliselerinin birleşmçlerini temin ve ilân etti. Bu mesut birleşme sayesinde bütün Hıristiyanlık âlemi Bizansa yardıma koşacaktır. Eğer burada bu birleşmeyi siz de kabul ve ilân ederseniz, Bizans, müthiş Türkün hücumun dan masun kalacaktır..)
Fakat İzidorun sözleri bir daha kesildi.
(Kahrolsun birlik.. Papa'nın adının yanında Bizans Patriğinin adını görmek istemiyoruz.. Patrik Gregoir Mannas da kahrolsun!.. Biz Patrik Gennadins’i .istiyoruz!...)
Karışıklık yeniden başlamıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. İmparator şaşkına dönmüştü. O-nu da kimse dinlemiyordu. Gran-dük Notarasın etraftna toplanan birlik aleyhtarları dehşetli gürültüler yapıyorlardı.
(Birlik olamaz.. Birleşmek istemiyoruz!..)
(Müstakil kalmak istiyoruz. Papaya tâbi olmıyacağız!..)
(Bu ittihat bir komedyadır.. İğrenç bir komedyadır!..)
İmparator gürültüleri susturmak istiyor ve yalvarıyordu :
(Susunuz.. Bir dakika susunuz. Bizansm selâmeti namına.. Mukaddes şehrin selâmeti namına.. İsa ve Panayya adına susunuz!.)
Bir kere daha sesler kesildi. İmparatoru dinlemek istiyorlardı. Acaba İmparator hangi fikirde idi?
İmparator, rengi uçmuş, teessürden bitkin bir halde âdeta yalvarıyordu:
(Muhterem BizanslIlarım!.. A-zi2 rahiplerim!.. İsa ve Meryem adına beni dinleyiniz!..)
Homurtular :
(İmparatoru dinleyelim..)
İmparator devam etti :
(Bizans, tarihinin en felâketli günlerini yaşıyor. Hiç bir devirde bu kadar zalim, bu kadar anut bir düşmanla karşılaşmadık. Aziz BizanslIlar, muhterem rahipler!... Allahaşkına biran ilişlerinizden feragat ediniz. Eğer Avrupadan yardım görmezsek, müthiş Türke mukavemet, edemeyiz. Eğer iki kilise birleşirse, Papa Cenapları bize hıristiyan Avrupadan yardım gönderecektir. Ey aziz Bi -zanslılar.. Bir daha muhterem kardinali, Roma murahhasım dinleyiniz!..)
Belki imparator daha da söyli-yecekti. Fakat gittikçe artan homurtular arasında tüyleri ürperten, meşhur ve tarihî cümle kubbeleri çınlattı.
Bir kaç papasın ve halktan bir kaç kişinin omuzlarında yükseğe kaldırılmış olan Başvekil Nota-ras, çılgınca bir hiddete kapılarak haykırdı :
(Kahrolsun birlik taraftarları.. Dinleyiniz!.. BizanslIlar beni dinleyiniz!. bu birlik asla olmıyacak-tır!.. Olmamalıdır!..)
Sonra, bütün .kiliseyi çınlatan bir şiddetle 5
(İstanbulda kardinal külâhı gör mektense.. Türk sarığı görmeği tercih ederim!..)
Bir top gibi patlayan bu feci sözler, heyecan, kin ve ihtirası büsbütün körükledi, tamamen ikiye ayrılan kilisenin içinde tehlikeli bir boğuşma ve küfür başladı :
(Notaras bir vatan hainidir!.)
(Notaras Türklerle beraberdir!)
(Kahrolsun Notaras!.)
Diğer taraf haykırıyordu :
(Romaya esir olmıyacağız.. Bir-leşmiyeceğiz.
(Kahrolsun Papa.. Kahrolsun Kardinal İzidor!..
Havaya kalkan haçlar, rastgele 1 şunun bunun kafasına iniyor, kilisenin dışına intikal eden müna- , kaşa dışarıda korkunç bir boğuşma halini alıyordu.
Dışarıdaki boğuşma daha müt- l hiş olmakta idi :
(Kahrolsun Arşimandritler!...)
(Kahrolsun Azimitler!..) (1)
İçeride İmparator fecî bir hale düşmüştü. Bir türlü iki tarafı yatıştırmağa muktedir olamıyordu. Mevsim k.ş olmasına rağmen kilisenin içinde o kadar çok insan vardı ki, hemen herkes terliyor, nefes bile alamıyordu.
Kardinal İzidor, Papa namına Notaras taraftarlarını ittiham e-derken, Notaras ve arkadaşları Papaya, Katolik kilisesine lânet-ler yağdırıyorlardı.
Artık Türk tehlikesi de unutulmuştu. Şimdi yalnız bir kilise meselesi vardı, tori demektir.
Nihayet boğuşma, küfür, lânet son haddini buldu. İmparator tah tının üzerinde yükselmeğe çalışarak gırtlağının bütün kuvveti ile sesini duyurmağa çalıştı !
(Kaadiri mutlak Panayya namına... susunuz) (2).
Muvakkat bir sükûn temin edil
İmparator sözlerine devam
etti :
(Bu mezhep ayrılığı sona ersin.. Ben Paleoloğların varisi, Bizans İmparatoru Dragazes, memleketimin felâketten kurtulması için Batı Roma kilisesi ile birleşmemizi istiyorum ve emrediyorum. Muhalefet edenleri, Meryem adına söylüyorum ki bütün kuvvetimle tedip edeceğim.. Papa cenaplarının vekili Kardinal İzidor Cenapları şimdi iki- kilisenin birleşmesi âyinini yapacak ve takdis edecektir!...)
İmparator kati bir tavır almıştı. Bizansın selâmeti için, Avrupadan yardım alabilmek için bu birleşmeyi zarurî görüyordu.
Kardinal İzidor yükseğe çıktı. Sapsarı kesilmişti. Boğuk bir sesle birleşmenin takdisini yapmağa başladı..
Fakat kilisenin içinde derhal bir kaynaşma oldu. Birisi :
(Kahrolsun I-Ienotikon!..) (3)
Diye bağırdı. Bu söz, bir hücum emri yerine geçti. On binlerce ağızdan birden :
(Kahrolsun Henotikon!..)
Sesleri yükseldi, sonra ayni velvele :
(Patrik Gennadiyus’un höcere-sine gidelim.. Manastıra gidelim!...) Diye gürledi. Ve akabinde on binlerce insan, önlerinde yüzlerce papas olduğu halde kiliseyi terketti. Dışarıda da bu kalabalığa daha müthiş bir kalabalık katılarak Patrik Gennadiyus’un gizlendiği manastıra doğru çılgınca bir akın halinde koşmağa başladı.
Ezilenler, yerlerde sürünenler, yaralananlar vardı. Hiç bir kuvvet, bu müthiş kalabalığı yolundan çeviremiyordu.
Nihayet bu korkunç kalabalık Gennadiyus’un kapandığı manastırın önüne geldi. Kalabalığın çıkardığı velvele, bütün Bizans so-koklarını dolduruyordu.
İş çığırından çıkmıştı. Ne söylediğini bilmiyen bu garip güruh, ı Patriği görmek istiyor ve ter ter ı tepiniyordu.
(Devamı var)
yorgun belediyesi ZonguldaklI bir okuyucu muzdan şu mektubu aldık:
«Çalışamıyan yorgun beledi-! yelerden birisi de Zonguldak ı Belediyesidir. Her bakımdan kıymet ve ehemmiyeti olan bu ilin belediyeden beklediği bir çok işler vardır. Fakat ne yazık ki belediye heyetini teşkil eden heyet seçimle değil C. H. P. nin intihabiyle Ereğli kömürleri İşletmesi erkânından vücuda gelmiş bulunmaktadır.
Akşama kadar masası başında çalışmak mecburiyetinde o-lan ve akşam da yorgunluğunu dindirmek için evine gitmek zorunda bulunan bu vatandaş pek tabiidir ki dolaşamadığın-dan kasabada belediyenin yapması lâzım gelen şeyleri göre-miyecektir.
Soğuksu Mahalle ve çarşısının ehemmiyetle muhtaç olduğu hela ihtiyacını hâlâ temin edememeleri, Balık pazarının ıslâh edilmiyerek balık satış menfaatinin bir kaç şahsa inhisar ettirilmesi, daha son- 1 ra merkez ve civarında çalışan otobüslerle seyahat yapan yolcuların yağmur ve güneşten muhafazaları için bekleme mahalli yapılmaması bu cümleden değil midir?»
★
Susuz mahalleler
«Ankara'nın Misakı millî ma hailesinin Demiray, Koç, Su-luhan ve daha bir kısım sokaklarında şehir suyu yoktur.
Bu sokaklardan boru geçirilmesi ve çeşme yapılması için belediyeye tevali eden müracaatlarımız bugüne kadar nazarı dikkata alınmadı. 1949 yılında mahalle muhtarlığı ka-naliyle ve yine 949 yılı Halk Partisi Misakı Millî Ocak kongresinde Halk dilekleri arasın da bu arzu izhar edildiyse de bugüne kadar yine bir netice hasıl olmadı. Buralarda oturan vatandaşlar pek fazla sıkıntı i-çinde bulunduklarından bu arzumuzun yerine getirilmesi i-çin gazeteniz vasıtasiyle ilgili makamların dikkat nazarlarının çekilmesini saygı ile rica ederiz.»
Yanmaz sokak No. 3 Nimet Eyüpoğlu
(1) Arşimandritler, Patrik, A -cunadiyus’un taraftarları idi. Bun lar asla Roma ile, Papa ile birleşme taraftan değildi. Azimitler ise, ittihat taraftarı idi. Yâni Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleşmelerini istiyorlardı.
(1) Panayya, Hazreti Meryem demektir.
(3) Henotikoıı, İmparator İra -desi demektir..
Ali Han çok fena giyiniyor
Nevyork, 22 (Nafen) — Nevyork-lu bir terzi tarafından yapılan listeye göre, dünyanın en fana giyinen tanınmış şahıslarının başında milyoner Ali Han bulunmaktadır. At yarışlarında Ali Han’ın sarı papuç-lar ve yeşil bir kravatla görülmüş olması terziyi listesinin başına milyoneri geçirmek mecburiyetinde bırakmıştır.
Ilık çarşafın altında ve zihni yorgun olduğu için, vücudu yine kuvvet buluyor, fakat vücudun kıskançlığı uyanırsa, o kıskançlık da arzunun heyecanını çağırır.
Katerin yatağında dönerek kollarını yorganm altına soktu ve onlan göğsünün üstünde sikti...
Pierre onu sevdiği gibi Hed-vvidge’i sevememiştir... bu geçici ibir arzu idi... İradelerine sahip olmayan, daima arzularının esiri kalan erkekler aldattıkları zaman, kadınlar kıskanmamalıy di... bununla beraber Pierre Hedwidge’e sahip olmuştu, ona sarılmıştı., bunu artık düşünmek istemiyor... bu ahlâksızlıktır...
Yatağında yalnız, tekrar uzanıyor, yanağını omuzuna dayıyor... Pierre’i istyor...
Mamafih, mağlûp olan safiyeti, vicdanı, aklı selimi tekrar hücuma geçiyor : Altı senedir Pierre’i besliyenler âşiftelerdi, onların kazancından, vücutlarını satarak yaptıkları kârdan geçinmişti, o bir... dudaklarının arasında kelimeyi mırıldanarak, ıbir daha ona evine ayak bastır-mıyacağına kendi kendine yemin ediyor. Bunu müteakip vahşi bir zevkle, namuslu olan kendisini ve namuslu olmak isteyen «onu» düşünüyor..
Bir gece için olsun Hedvvidge-iıı aşığını istediğini, bütün o â-şifteleı-in aşığını istediğini düşünüyor... onu göğsünde, kendinde, ona bağlanmış olarak, onu kucaklayıp almasını istediğini düşünüyor... ve ışığı söndürdükten -sonra onu çağırıyor...
XV
(404)
Küçük Ay'ı ’panyol Ş( Wllfred Arnold: Gülleri Ludn-lg Schmld le gazetesi.
II A D Y O S I
23 MART 1950 PERŞEMBE
M. S. Ayan.
Müzik: Hafif MU
Müzik: Türkül
Müzik: Tangol
0 Müzik: ince saz (Bayat! faslı) 5. Müzik: Film müzikleri (Pl).
0 M.. S. Ayarı ve
5 Geçmişte bugün.
0 Müzik: Y
5 Müzik: B
Komünist rejimlerin kapıldıkları ruhî ve aklî hastalık her yerde eğlence mevzuu oluyor
Geçenlerde Polonya hükümeti •devlet ile milletin menfaatlerini korumak, ve yabancı düş man ajanlarının memlekete girmek için yaptıkları teşebbüslere karşı kovmak üzere bütün milleti sefer-'ber etmek» için devlet sırları ile resmî sırlarla ilgili yeni bir kararname neşretti.
Bu kararnameye göre, bu gibi sırları ifşa edenler uzun müddet hap sedileceklerdir. Bundan başka, Polonya ile veya Polanyanın dost bulunduğu devletlerle ilgili mühim ik tisadî haberler veya siyasî mahiyette havadisler, ve silâhlı kuvvetlerle devlet emniyeti hakkında bilgiler, •gizli haberler, •neyanındadır.
Bu gibi haberleri toplamak, alıkoymak, nakletmek, ifşa veya neş-
retmek, yerine göre bir suç veya cinayettir. Verilecek cezanın ağırlığı bahis mevzuu bilgiye, ifşa edilmesinin neticelerine- ve suçlunun hüviyetine göre değişir. Memleketin müdafaasına taallûk eden haberlerin ifşası siyasî haberlerin ifşasından daha şiddetli bir şekilde cezalandırılacaktır. Kararnameye göre: .Bu nevi bilgilerin gayrı kasti bir şekilde ifşası, veya devlet ve resmî vesikaların ziyaı, mesuliyeti mucip gevezelikler, vazifeye karşı takınılan ihmalkâr bir durum, şiddetle cezalandırılacaktır. Vesikalara gerekli itinanın gösterilmesi, sair gizli malzemeye itina edilmesi, bir vazifedir. Bu vazifenin ihlâli — zararlı bir netice doğmasa dahi — üç senece kadar hapisle cezalandırılacaktır.»
Tapulama işleri için
Memur alınacak
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden-
1 — Ankara merkez ve ilçelerine bağlı köylerde tapulama işlerinde çalıştırılmak üzere kadastro teknisyeni ve yardımcısı alınacaktır.
Teknisyenlerin yüksek bir mektepden veya liseden ve yardımcıları nın da orta okuldan mezun olmaları ve askerliklerini yapmış bulunmaları şarttır. Hukuk mezunlan imtihansız alınacak ve diğer istekliler müsabakaya tabi tutulacaktır.
2 — Teknisyenlere köylerde çalışıldığı günlerde Barem Kanununa göre alabilecekleri maaşlarına ilâveten 4.5 lira ve yardımcılara 3 er lira yevmiye ile ayrıca elbise ve ayakkabı da verilecektir.
3 — Lise ve orta okul mezunlan 3, hukuk mezunları bir aylık kursa tabi tutulacaklardır.
4 — Müsabaka sınavı Ankarada Genel Müdürlükte İstanbul ve İz-mirde Grup Tapu Sicil Müdürlüklerinde 25/3/1950 tarihinde yapılacaktır.
5 — İsteklilerin dilekçe ve tahsil belgeleriyle ve Memurin Kanu-
nunun 4 üncü maddesinde yazılı sair vesikalarla birlikte Ankarada Genel Müdürlüğe İstanbul ve İzmirde Grup Tapu Sicil Müdürlüklerine müracaatları. (1699) - (168)
rı
Şen İzmir Nakliyat Anbarı
İstanbul
Ankara
İzmir
Tel. 13367
Tel. 23561
Tel. 3608
Çeviren : NUSAT
Kendi vesaitleriyle eşyayı ticariye ev eşyası, sür’at, ucuzluk ve emniyetle nakleder.
Pierre evine doğru iniyordu.
Bu evi onbeş sene evvel satın almıştı; çünkü, kayaların arasında yontulmuş merdivenden bakarken, çamların, içinde gömülmüş, denizle kucaklaşmış gibi hissini veryordu.
Bu gece ise, bazıları belirsiz bir ışık, bazıları altın renginde uzun izler bırakan binlerce yıldızın aydınlığında yatan denize yaslanmış gibi idi.
Pierre etarfındaki şeylerde, vaktiyle tanımış olduğu teferruatları sezmeğe çalışıyordu, ha-
fızasına müracaat ediyordu, fakat şevki tabiisi daha eyi hatırlıyordu, bir defa olsun ayakları basamakları şaşırmadı.
Evin hatlarını tam olarak tekrar keşfetti. Işık yoktu. Vaktiyle olduğu gibi, günün hayret verici güzelliklerinden bir şey kaybetmemek için yine erken yatılıyordu.
Ev, çamların himayesinde, dalganın yeknesak sesiyle oyalanmış uyuyordu.
Kumsal orada idi, eski portakal ağaçlarının gölgelendirdiği terasın öteki tarafında.
Pierre mütebessim, dudakları arasında sigarası, evine doğru ilerliyordu. Saadeti getiriyordu...
Bir kaç okşama ve aşkınuı ilham ettiği bir kaç söz ile, gittiğinden beri, verdiği bütün ıstırapların fidyesini ödeyecekti.
Altı seneden beri gitmişti, halbuki, odasının balkonuna dayanmış, gece için hazırlanan Ka terin’i beklediği ve kendinde onu mesut etmek kuvvetini hissederek, ihtirasının vereceği saadeti düşünmekle sevindiğini daha dün imiş gibi hatırlıyordu.
Buna bu gece de seviniyordu, çünkü vücudü öğleden sonraki uykudan rahatlamış, dinçleşmiş, mazinin şevki tabiileriyle gençleşmiş, onu kovmuş olana karşı kini kalmamış, nefsine karşı nef
reti kaybolmuştu.
Hepsini unutmuştu. Saadeti getiriyordu...
Birdenbire merdivenin aşağısında, Pierre’in iyi teşhis edemettiği bir siyah gölge harekete gel di.
Tedbirli ve endişeli, ağır ağır başı eğik Stony, işittiği adımlara doğru etrafı koklıya koklıya ilerliyordu. Herhalde havlıyacak tı, fakat merdiveni inmesindeki kolaylık ve hareketlerindeki ser-bestiden, gelen adamın, evden olduğunu anladı. Ve Pierre parmaklarını şaklatarak, onu koklr yan Stony’ye:,
— Eee! İhtiyar dost! diyerek, onu daima tanımış gibi okşadı.
Stony tereddüd etti, fakat esvaplarda bir sahip kokusu duydu ve hatırlamıya çalıştığı bu ziyaretçiyi takip etmekle iktifa etti.
Bir an kapının önünde Pierre zili çalıp çalmıyacağını düşündü. Uzun bir slyahatten dönen ve an cak yanıı geleceğini bekliyen sevgiliyi bir an evvel mes’ut etmek için acele eden bir âşık gibi idi.
Her cürret nazarında mübalıtı.
Sola kıvrıldı, ev ile kuşluğun arasından geçerek, çim sahasına ve teraslara götüren patikayı takip etti.
Ağır adımlarla onu gözetleyerek peşinden gelen köpeğe aldır
Mîşel Zevako'nun "Papaz Çayır Romanının en heyecanlı safhası
Ragıp Rıfkı Özgürel gibi muktedir bir kalem sahibi tarafından dilimize ilk defa çevrilen bu eseri yakında bu sütunlarda okuyacaksınız....
madan, Miss Jackson'un fevkalâde sıcaklarda çay hazırladığı, ğaçlann arasından geçti.
— İyi kalpli Mary, ne 'inecek...
Katerin’in emirlerini tebliğ derken af diler gibi1 bir hali olan o sakil ihtiyar kızı tekrar görmekle kendisi de sevinecekti.
Bu evde ne güzel aşk dolu ömür geçirmişti! Katerin’le lenmeden evvel, unutulmaz gecelerde bu bahçede nice metresler gezdirmişti. Ve sonra genç h: sana bu evde ilk defa onunla turduğuna yemin ettiğ. vakit, sil yalan söylemişti? Fakat bütün bahçe, bütün sahil, bütün teras, şimdi çimlerin arasında hayallerini gördüğü, bütün bunları, tanımış olduğu kadınların hatı-rasiyle doldurabilirdi.
Ve, deniz kenarındaki bu villayı esefle yadeden bütün kadınları düşündü.
Çimlerin üzerine, portakalların altında, ona gençlik getirerek gelenleri görr gibi oldu.
Burada aramığa geldiği, gençliği değil miydi? Onu, ona temiz dudakları ile getirecek olan Kalorin değil miydi? Bahçede gezdiği kadınlar birer birer kayboluyor yerlerini, büyük bir gün çiçeği ağacının altına saklanan, ona, yan solmuş mor salkımlı çi çekler atan Katerin alıyordu.
Durdu.
Çimlere uzanıp, bütün gece bu sessiz bahçede rüya görmek istedi. Pierre de Vinzelde pek çok hassasiyet vardı.
Onunla beraber durmuş oIj Stony’ye başını eğdi.
— Onu muhafaza , eden s( misin? Sem seviyor değil mi?, sen de onu seviyorsun öyle mi?
Stony, gecenin karanlığında parlıyan iri gözlerini doğru kaldırdı.
— İyi bir köpeksin... lıabbetlc onu okşıyarak gezinti sine devam etti.
Evvelâ portakal ağaçları evi görmesine mani oldu ve kuvvetli kokulan ruhundaki yeknasak lığı değiştirdi.
Kendini o kokuya kaptırmış hissetti, parmaklığa dayandı, sırtı denize dönük, gözlerini kapadı. Dalgaların hışırtısını dinledi, geceyi teneffüs etti.
(Devamı var)
Varşova radyosu ile basını bu ka rarnamenin «casuslara yeni bir ih tar. olduğunu söylemektedir. Hü kümetin gazetesi olan «Rzeczpospo-lita» ya göre, causların sordukları en tehlikeli sualler şunlardır:
— Fabrikanızda yeni ücret bare mi nedir?
• — Fabrikanızda imalât normları nedir?
— Müesseseniz Sovyet Rusya'ya ihracatta bulunur mu?
Gazeteye göre, «Polonyalılar ken dilerine sual sorulması dahi bu gibi şeylerden bahsetmekte, ve, • daha kötüsü, bunu hiç tanımadıkları veya pek az tanıdıkları kimseler önünde yapmaktadırlar.»
Yugoslav Ulaştırma Bakanlığı tem silcilerinin geçenlerdeki yargılan ması bu yeni kararnamenin ne kadar ciddiye alındığına canlı bir misaldir. Svetozar Miliç - Petroviç, Polonya'fabrikalarında imal edilen makinelerin plânlarını, imalâtın miktarı ve sayısı hakkında bilgiler, Sovyet Rusya’ya yapılan ihracat ile ilgili rakkamlar, ve ücret ve istihsal normları hakkında malûmat top lamakla itham olundu. Petroviç, Po lonya’dan makina, çimento, demiryolu rayı gibi maddeler satın almakta olan Yugoslav ulaştırma bakanlığını temsil ettiğine göre, bu gibi bilgileri toplamak onun vazife leri meyanındaydı.
Gerek Petroviç’in -yargılanması, gerek-kararnamenin kendisi doğu Avrupa memleketlerindeki komünist rejimlerin kapıldıklar! ruhî ve aklî bir hastalığı, «her tarafta casus var» vehmini iyice belirtmektedir. Halkın mizah duygusu bundan aza mî ölçüde istifade etmektedir. Var şovada kulaktan kulağa fısıldanan son hikâyeye göre bazı sadık komünistlerin sözde tevkifi hakkındadır: bunlar, hüviyet varakalarının «gizli tutulması gereken resmî vesikalaı» olduğunu iddia ederek onları milis memurlarına göstermekten ve -gevezelikle itham edilmemek için — sorulan suallere cevap vermekten imtina ettikleri için kütle halinde tevkif edilmişlerdir!
Görüldüğü gibi, komünist rejimleri halkın alayından kurtulamı dır. __
(-East Europe» dergisi
6. 1
öğle
Müzik: Radyo
ık şarkılar. Uncsko gazetesi. Müzik: Dans m Konuşma: (Sağlık saati). Müzik: Müzikseverin Bach’dan eserler) M. S. Ayarı ve haber: Program ve kapanış.
J takvim
Hicrî: 1369 — C. âhır: 5
Rumiı 1366 — Mart: 11
24 MART 1950 CUMA
HÂDİSELER
RESİMITR
Uzak Doğuda enteresan bir evlen me : Jammu ve Keşmir Mihracesinin oğlu Prens Karan Lingh, Nepal Başbakanının torunu olan Prenses Yashorajya ile Bombayda evlenmiş lerdir. Resimde yeni evliler yan-yana gö rülmektcdir.
Kraliyet modaları : Yukarıdaki iki resimde Kahire'de 8 Martta açılan İspanyol sanat gösterilerinde iki Mısır prensesinin ayni tipte şap-ka giyişlerini göstermektedir. Solda Kral Faruğun kız kardeşi Pren- ı ses Faize, sağda Kral Faruğun yeğenlerinden Prenses Nazlı..
t
nimie HUSUSİ Uiaıan auuujvMBU
Genç adam alçak man sen yüzünü asıyordun. O
... .... . eor) hniYlCH İPinPn «OPllk.
3
ısan-
(141) j
V
tl.K TÜRK İCADI
Genel Kurul toplantısı
KAYIP
Yangın Sıhhî imdat
1). î). ’
Toptan Satış yeri:
Yeni Hal. Yeni Pazar.
Perakende Satış yerleri:
Uludağ Bakkaliyesi, Yenişehir. Tel: 21709.
■ Iranlı akrobatlar
TRİO MAFFİ
LÜZÜMLUTELEFONLAR
Çabuk Ol!
DEVRİMİZİN PAROLASI BUDUR
r Bir Annenin Fedakarlığı
â.ENİM küçük kızım, Küçük Cattherine’im, bu satırları se- J ııin için yazdım. Hiç şüphe yok ki sen bunları asla okumıya-caksm.
Bu tahammiilfersa sahne içinde, birbirimize karşı bir anne ve bir kız gibi değil de, sanki iki kadın, hemen birbirine düşman iki .rakib I gibiyiz.
W Yüzüme karşı bağırarak söyledı-ğln zalimane ve şuursuz sözlerin ha-Jâ kulaklarımda çınlıyor. El'an "kötü ' lüğünden hiç bir şey kaybetmemiş J ulan sözlerin, artık manası bence I meçhul olmıyan mavi gözlerinden 8 okuduğum düşüncelerin birdenbire 1 bamı karşl takındığın bu hissiz ta-« vır, işte bütün bunlar beni hummalı I bir hasta gibi ürpertiyor.
ı Sen kabahatti değilsin, kabahatli I olan benim, çünkü ben senin anne-, nim, çünkü ben kırk yaşındayım ve j son henüz on sekiz yaşındasın.
Korkma, bu hatıralar bir daha l tekrar edilemiyecekler benim kü-I çük Catherine’im. Eskiden her iki-İmiz de mes’ut olduğumuz zamanlar senin de pekâlâ farkettiğin gibi, sokağa çıktığımız zaman herkes annene bakardı.
Yeraltı treninde veya şurda bur-da tanımadığım kimselerin bana göz atmalarına ve kulağıma fısıldadıkla-sözlere katiyen kendimi kaptırma
Her kadının hoşlanabileceği bu sözlerden sen asla bir şüphe kapmıyordun.
Sen beni, kadınlık hislerinden, süslenme zevkinden mahrum olmakla itham edecek kadar ileri gidiyordun. Sen, bilâkis bunlardan mahrum değildin.
Seni yetiştiren benim, küçük kızım ve sen mekt«ç) arkadaşlarından daha temiz giyinesin, yemeklerin iyi ve bol olsun, sıhhatli ve dinç olasın, diye nelere katlanmadım ki.
Sen babanı tanımadın vç ben de ondan sana pekaz bahsettim. Çocukluğum ve gençliğim hakkında hemen hemen hiç bir şey bilmiyorsun. Eskiden, koşarak boynuna atıldığın bu halim-selim ve güleryüzlü annenin, -Anne- olmadan evvelki günlerde başından geçenleri sana anlanmak istiyorum.
Doğduğum ve büyüdüğüm şehrin cu havası içinde geçen ilk ço-dikiş îevâİSS,n!.bnmezsin-tıjr dükkân işletiyordu. Buranın ğc rM geçimimize elveriyordu. En büyüğümüz olan ablam Elise de onlara yardım ediyordu. Çünkü onun aklı alış-verişe çok yatıyordu: «İki metre elli kırmızı kurdelâ», «sekil santim lâstik», «Teşekkür ede z madam Antoine, haftaya gene jyurun... E, küçükler nasıl bakalım? Haberiniz var mı madam Gau-thier'in kocası karaciğerinden .rahatsızmış v.s....»
Akşam olunca, dükkânın ark ı ta rafındaki yuvarlak masanın etrafr na toplanıyorduk. Pı «isalı çorbamızı içerken babam gazetesine kap., nıyor ve inceden injeye hır cephe si ayrı ayrı yazılmış olan havadisleri okuyordu.
O zamanlar genç bir Kızdım, hemen lıenen senin yaşındaydım. Gii lüyorsun değil mİ? Al. y edeceğini hissediyordum.
Ve her sabah, -Güzel Prensim» in geleceğinden, güneşin doğacağına emin olduğum kadar emindim. Ak şam oluyor «Güzel Prens, im gelmiyor. Ne ehemmiyeti var? Ben ümidimden hiç bir şey kaybetmiyorum. Bu uyuşuk şehirde, bu sesiz sokaklarda bu fakir dükkânda kendi ken dimi yiyip bitirmekten başka bir şey yapmadım.
Bir gün, bir insan gelecek, beni bu vaziyetten kurtaracak ve kadınların en mes'udu yapacaktı. O güzel olacaktı, alicenap olacaktı ve daima cazip olacaktı.
Ablam Elise elinden hiç düşürmediği muhteşem bir gelin elbisesi işliyordu. Eserinden çok gurur duyuyordu. Ben ise, bir gün gelip onun bu muhteşem elbiseyi kullanmak fırsatım bulacağından şüphe ediyordum. Zira seneler gelip geçiyor, ablamın soluk yüzündeki çizgiler derinleşiyor, kıvırcık saçlarının ren gi atıyor, dalgalan kayboluyor ve sırtı kamburlaşıyordu.
Bana gelince, ben ne olacaktım? Aynanın karşısına geçmiş, kendinden emin fakat endişeli bir şekilde kendi kendime bunu soruyordum Güzeldim, hattâ çok güzeldim... Fakat bu izbe evde uzun zaman kalacak olursam, Elise’inki gibi benim güzelliğim de sönüp gidecekti.
Nihayet bir gün benim «Güzel Prensim, geldi... Ben tezgâhın haşindendim ve onu ilk karşılayan ben oldum. Ondan hoşlanmıştım, bu â-şikâr bir şeydi. Pek İyi bilmiyorum ama ebeveynlerim ya bir cenaze merasimine veya bir vaftize gitmişlerdi. Elise de mutfakta öğle yemcini hazırlıyordu. Mağazada ikimiz
yapayalnızdık. - . . .
sesle konuşuyordu. Her söylediğine muvafakat cevabı verdim. Kalbim zaketsız heyecanla çarpıyordu.
Kendi kendime bıkmadan, us madan defalarca tekrar ediyordum: «Nihayet o gelmişti». O burada idi 1 ve bana aşktan bahsediyordu. 1
Çok heyecanlı olduğumdan sözle- c rint- güçlükle anlıyordum. Bel ki de İ o beni çok saf bir kız olarak görü- 1 yordu. Fakat ne olursa olsun, bü- r yük bir saadet ve sarhoşluk içinde z yüzüyordum.
Ayrılırken, uzun uzadıya elimi i öptü ve kulağıma, Ticaret Otelinde kalacağımı, beni saat beşe doğru o- I telin salonunda bekliyeceğini söy- ı ledi.
Vakit geldi, bir mektep arkadaşı- J mın ziyaretine gideceğimi bahane ( ederek, meçhul sevgilime koştum. 1 Bu havalide ziyaret etmesi icabe- ) don birkaç tüccar daha olduğunu, I kendisine refakat edersem çök mem ' nun kalacağını söyledi. I
Tereddüd etmeden arabaya bin- ' dim ve yanına oturdum. Artık ben. ( annesi ve babası tarafından o kadar ı iyi yetiştirilmiş, uslu-akıllı bir kız değildim. Artık kendimi tanımıyor ve bahtiyar olmaktan başka hiç bir ■ şey düşündüyordum.
Yeni dostum, arabanın motoru- : nun çalışmadığını teessürle gördü- 1 ğii zaman, oııiki kilometre uzakta olan kasabaya gelmiştik. Bu mevsimde hemen hemen hiç müşterisi bulunmıyan bir otelin önündeydik;
Güzel prensim»:
— Otelin makinisti arabamızı tamir edinceye kadar biz de yemek yiyelim, dedi. Bundan istifade ederek birbirimizi daha iyi tanımış o-luıuz, sevgilim...
O bana -sevgilim» diye hitabedi-yordu ve ben de buna itiraz etmiyordum. Uzanıp ensemi öptüğü za man kendimi müdafaa etmiyordum.
İsmi Pierre Meunier idi, bekârdı ve1 bu yaşama tarzı onu çok eziyor-yordu. Evlenmeyi düşünmüştü. Fa-' kat ölünceve kadar sevebileceği bir ’ kadına henüz rastlayamamıştı: ı ____Zira, ben öyle bir insanım ki,
’ -pve^em sonuna kadar severim.
bimi birisine vermeden evvel onu garanti etmek itsterim. Benim ara* î d iğim asla sevilmemiş, asla bir baş-1 kasına dudaklarını uzatmamış olmalıdır... Size tMjnz.ven meçhul bir ’ kız olmalıdır»
- Hadiseden ailemi haberdar etme ’ *ni tavsiye etti. Babamın her akşam
- gidin oturduğu kahvenin patronu-' na telefon ettim: Arkadaşım bu akşam, belki de bu gece beni alıkoyacak... Biraz ateşi var. Ailesi de goz-miye gitmiş, böyle bir hastayı yal-
' nız başına bırakamadım... dedim.
Küçük Catherine’im, ne söylemeliydim veya ne söylememeliydim? Bilmiyorum. Geçmişe mazi derler...
Sabahleyin kalktığım zaman sevgili Pieerre’im yanımda değildi. Biraz bekledim ve sonra ağır ağır gi-
■ yindim. Bütün saadetim burada bitmişti.
ı Otelin yazıhanesinde suallerim î biraz hayret uyandırdı:
• Mösyö Meunier hesabı görmüş ‘ ve erkenden gitmiş, benim haberim • yokmuymuş» Neden olduğunu bil-
■ miyorum, kekelemeğe başladım. U-' tancımdan ve birkaç saat evvel bana i neşe ve hayranlık veren ümitleri-r min boşa çıkmasından çılgına dönmüştüm.
1 İşte benim romanım.
Sahte hüviyeti ile bana çok fazla
- bir emniyet telkin eden, ebeveyni»
2 min müşterisi olan ve bir daha kendisini. göremediğim bu adam senin babandı Catherine.
Dükkânı, ıssız sokakları ve bu u-yuşuk şehri terkederek kısa bir zamanda Paris’e iltica ettim. Ailem, beni bu kararımdan döndürmek için fa2İa ısrar etmedi. Yaşlı bir kuzenim beni kabul etti, bana oturacak bir yer verdi ve nasihatta bulundu. Bana kendi sanatı olan dikişi öğretti. Senden bir dakika bile ayrılmıyordum. Çok şükür ki, yaşamamın juva evi olan evimizde bir doktor yegâne sebebi olan küçüğümün gıda sini temin edebiliyor ve ona ihtimam gösterebiliyordum.
Ve işte onfeekiz yaşma geldin. Biı gün, zayıfladın, sarardın, o güzelim iştihanı kaybettin. Güzel bir bur-oturuyordu. Aklıma o geldi. Seni muayene etti ve küçük bir gençlik krizi olan bu hastalığına ihtimam gösterdi. Doktorun geni; hali beni hayrette bırakmıştı. Daha kırk yaşında bile yoktu. Bir doktordan ziyade bir dost gibi her gün seni gör miye. geliyordu.
O, bazan, pazar günleri arabasiy-le bizi gezmiye götürüyordu. Küçük
çocuklar gibi şarkı söylüyorduk. Sonra... Sen yeniden gülmeyi bıraktın vc artık endişeli görünüyordun.
Dr. Geoffroy yanıma gelip benimle hususi olarak konuştuğu za-_ 7 . ' 9 za-
man sen, hemen hemen soğuk, ne-"’.rctciz ve çok sevimsiz bir kız oluyordun... Ben ise senin bu tavırlarına kulak asmıyordum.
O beni seviyordu; bana bunu söy-liyecekti... Dudaklarına kadar gelen ve fakat telâffuz etmiye tereddüd ettiği bu kelimelerin ne olduğunu ben hissediyordum. Bundan başka, hiç bir zaman yalnız başımıza kalamıyorduk. Genç doktorun ziyaretinde bulunamam korkusuyla, biı- dakika olsun evden dışarı çık mıyordun.
Ve işte dün, dün herşeyi anladım. Eğer sana fenalık yaptıysam beni affet Catherine’im. Sen onu seviyor sun; sen onun delisisin... Ve o da seni sevmek üzereydi, seni temin ederim. Bana geilnce, ben, annen, benden genç olan bu adama gönlümü kaptırdım. Bu çok gülünç ve korkunç bir şey değil mi? Zerafe-timle, güzelliğimle, doktorun hoşuna gitmeyi tecrübe etmek istedim. Çocuğumun kalbini kırdığımın farkın da değildim. Ben sadece kendi mem nuniyetini ve kendi saadetini düşünen bir egoisttim.
Sen ondan vazgeçmek istemiyordun, çünkü o senin ilk ve yegâne aşkındı değil mi? Çok haklısın. Ben senin saadetinin engeliyim. Ben burada fazlayım. Bunu benden saklama. Buradan gidecek olan benim.
Küçük dükkâna, ümitsiz biı- bekârlık içinde ihtiyarlıyan ablam Elise’e gideceğim. Ebeveynlerim artık yaşamıyorlar. Bu küçük şehirde fena yolu tutan» küçük kızın macerası çoktan unutuldu.
İkinci ve son defa olarak saadet şansımı kaybediyorum. Ve şuna e-•minim ki küçük Catherine’im sen bu şansının elinden gitmesine fırsat yermiyeceksin.
Ve ben hâlâ senin, çocukluk güzelliğini hatırlatan bir gülümseme ile bana şunları söylemeni ’ceklivo-
— Müsterih cl anne, hayatta kendimi müdafaa etmesini bileceğim. Doktoru seviyorum ve onun karısı , olacağım. Ben saf bir kız değilim, . çocukluk hislerine kendini kaptı-Tanlardan değilim.
Müsterihim ve sükûnet içersin-deyim. Şimdi artık ağlamıyorum. Allahaısmarladık, Cathe-
Aııııeıı
Otomobilciliği öğrenmek ıçuı hazırlanan İmkândan faydalanınız Ankara Şoför Okulunda Yen. devre derslerine Mart sonunda başlanıyor
Müracaat saati: 14 - 18. lsmetpaşa Cad. No. 4 - Tel: 21649
Optik aletler satın alınacak Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünden:
5 nivo, 10 mira, 2 takeometre, 4 takeometre mirası satın alınacaktır.
İsteklilerin 10/4/1950 tarihine kadar tekliflerini kataloğlaıiyle birlik te Genel Müdürlük Malzeme Müdür lüğne tevdi etmeleri yahut belirli tarihte aynı adreste bulunacak şekilde postalamaları lüzumu İlân o-lunur.
Ofis, 2490 sayılı kanuna tabi olmadığından siparişi kısmen veya tama men dilediğine verip vermemekte serbesttin (1765)-(173)
Ankara Ticaret ve Sanayi Odasından
Unvanı: Şahin Mermerci
Sicil No. 3094
Ankarada Yeni Turan mahallesinde 86 numaralı evde oturan, Anafartalar semtinde Yeni Vakıf Han 411 No. lu mahalli ticarî ikametgâh ittihaz ve Müteahhitlik ticaretiyle iştigal eden, Ticaret Odasının 2/654 numarasında kayıtlı T. C. tebaasın dan Şahin Mermercinin yukarda yazılı ticaret unvaniyle noterlikten tas dikli imzası şeklinin Ticaret Kanunu nun ahkâmına uyularak 22/3/1950 tarihinde tescil edildiği duyurulur.
(537)
Otomobil ve traktör sahiplerine müjde
Her çatpa grank mili hassas ola-sas olarak taşlanır. Bilumum silindir rektifiyesi sibpb ve yuva taşlama işleri, kompje motor tamiri kısa bir zamanda-yapılır.
NOT: Yapılan işler garantilidir. Kardeş Atölyesi Çankırı caddesi No. 117 Kai-scr-Frazer garajı içinde Ankara
Savın Ankara halkıylc müşterilerimi
^cnıioketiı-nizin tanınmış fabrikalarında mevsm
En yeni ve orijinal desenli
Kumaşlarımız gelmiştir
Paranızı vitrinlere kaptırmayınız, vitrini- olmıyan mağazamıza teşrif etmekle sözlerimizin reklâm değil bir hakikat olduğunu göreceksiniz
AYRICA hususi reyonumuzda BAYANLAR İÇİN MANTO PARDESÜ vc TAYYÖRLÜK KUMAŞLARIN EN MÜKEMMELLERİ mevcuttur. HAŞAN YÜCEI
TERZİ — KUMAŞÇI
Anafartalar, Evkaf İş Hanı (Kapalı Çarşı
Kat 1 No. 103—104 Tel: 11822
Portakal şarabı
Gireyfürt - Mandarin - Portakal
Sularından vitaminine, nefasetine, kokusuna halel gelmeden İmâl edilmiş
Derecesi 15, hastalara DEVA, Romatizma, Karaciğer, Şeker hastalıklarına şifadır.
Ankara Memurlar Kooperatif Şir ketinden:
1949 yılı alelâde genel kurul top lantısı 2 Nisan 1950 tarihine rastlı-yan Pazar günü saat 10 da Anafar-talar Caddesinde Kooperatif binasının birinci katında yapılacağından ortakların hisse senetlerini hamilen teşrifleri rica olunur.
GÜNDEM:
1 — Yönetim Kurulu ve denetçi-
lerin raporlarının okunması.
2 — 1949 yılı bilânçosu, kâr zarar hesablarınm tetkiki ile yönetim kurulu ve denetçilerin ibrası.
3 — Müddetleri bitmiş olan beş yönetim kurulu üyesi yerine yenilerinin seçilmesi.
4 — 1950 yılı için denetçiler se-
çilmesi ve ücretlerinin belirtilmesi. (535)
DİKKAT ORTAÇ'ta
■ Nylon Çorap Fiatları:
Her pazar saat 17 de) matine butun program
18 Mart Cumartesi akşamından İtibaren
Tanınmış Paris Revü Heyet;
BALLET KELLENROC
Aynı progTamda
Londra B B C. Rodyo Yıldı
SUNNY LESTER
Eudülüs Bülbülü
PAÜÜITA SERRANO ve atraksion tipik orkestrası SOLERA ESPANOL
JOSE CASTRO Iştirakile 15190
Tel : 12603
iştlrakile
11 I"—"I I
Evsaf üstünlüğü ve dayanıklığile tanınan
İIRELLI
3 Oto - Kamyon Lastiklerini Tercih Ediniz
GENEL TEMSİLCİSİ
TEGENSO Ltd. Şti
İstanbul Katırcıo&Iu Ilaıı Tel; 23891
F€RİD(JN FAZIL TÜfBCNTÇİİ
OSMAN OĞULLARI
'o man
___
Bu büyük tarihi romanda Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunu, Osman Gazilin kahramanlıklarını, aşkını, izdirabını merak ve heyecanla okuyaıcaksınız.
Trenler ............. 1
Hava Yollan ........... 1
Yataklı vagonlar ...... 1
Su ûnza ............... î
Elektrik .............. î
Havagazı ............. 1
Başkent talud ......... 1
Yeni Güven Taksi....... 1
Sizin Takal ........... J
Merkez Taksi ........ !
BFsan Taksi .......... 1
ir
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
00
81 12028 14881 11566 2157» 24846 24846 22222 22333 22333 11111 21111
Sahibi:
Adviye FENİK Yazıişlerini fiilen idare eden: HİKMET YAZICIOĞLU Basıldığı yer: Güneş Matbaası
Dil ve Tarih-Coğrafya Fckülte-sinden aldığım pasoyu kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hük mü yoktur. Ülker Şıhman
(533)
(M831) I Eararennlz At (23435) : Kalbim senin lfiln
(Î32M) I Bu ovdo no var T (14448) : Ask baatcal (11131) ; Uyumayan adam (14871) ı Taremnn ?af,vl (14871) :Uyumıyaa adam (18846) J 8eyhln »*iu
ECZAHANELER
Derman, Çankaya, Gülhanc
Bali Marka Hakiki Minyon Gül Marka qrt&ç
Anafartalar Caddesi No. 224 Adliye karşısı Köşe Mağaza Ankara
535 krş.
550
525
Tel: 11135 Ankara
ZAFER
23 • 3 • 1950I
★ (Baş tarafı 1 incide) tır. Fakat usul ve nizam ve kanun mıyacağını ve bu mevzudaki teknik görüşlerini anlamak istemiş ve sırf bu gayret ve endişe ile sorumu vermiştim.
Fakat maatteessüf Bayındırlık Ba kanı bir Bayındırlık Bakanına yaraş mıyan ve teknik vasfı taşımıyan be-yanatile bir demagoji ve safsataya kaçmak suretiyle işi maalesef.-.. (Sol , dan sözünü geri alsın sesleri, gürültüler).
Başkan — Rica ederim bir Bakan hakkında bir milletvekili hakkında safsata denilir mi, onun sözlerine böyle cevap verilir mi? Sözünüzü geri alınız?
Haşan Polatkan — Abidin Potuoğ-lu (Eskişehir) — Neye geri alacak.
Başkan — Sizin sözlerinize birisi safsata dese kabul eder misiniz? (Sol dan sözünü geri alsın sesleri, gürültüler).
Sedat Pek — Terbiyeli terbiyeli konuş terbiyesiz.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) —
Terbiyesiz sensin.
Sedat Pek — Rezil, maskara.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Bu acı ve felâket karşısında hükümete övünmek mi düşer. Felâketleri de istismara çalışıyorsunuz.
Başkan — Bakana hakaret manâsında olan «safsata/ sözünü geri a-lınız, safsata demek suretile Bakana hakaret ettiniz, sözünüzü geri almaz sanız konuşturmam, kendinizi müdafaa edniz. Bu suretle Meclis müzakeresine devam edilemez. Rica e-derim sözünüzü geri alınız.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Geri alamam. Gelecek devrede inşal lah.
Başkan — Sözünüze devam elme-yin, sözünüzü geri alınız.
Burada Bakanın konuşmasından, şundan bundan bahsetmeğe lüzum var mıdır?
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Rica ederim. O celâl Bayardan bah setmek...
Başkan — Celâl Bayara hakaret , etmemiştir. Siz kendinizi müdafaa ediniz.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — i Yazdığım şeyde Nihat Erim... (Gürültüler) Maksadınız konuşturma • makta*. i
Başkan — Maksadım konuşturmak :
ve adap dairesnde.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Bakanın... (Şiddetli gürültüler).
Başkan — Bakan ne dedi?
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Tarizler yaptı.. Hepsini dedi.. Bütün maksadınız beni konuşturmamaktır.
Başkan — Mevzuda konuşmak baş kadir. Safsata yapıyor diye bir Bakana hakaret etmek başkadır.
Kendinizi müdafaa ediniz, tekrar ediyorum
Haşan Polatkan (Eskişehir) — Millet huzurunda her şeyi açıkça konuşmak lâzımdır
Başkan — Millet huzurunda her şey konuşulur, fakat hakaret edilmez. Sonra sizin hakkınızda da iç tüzüğü tatbik ederim.
Haşan Polatkan (Eskişehir) — Şeref duyarım.
Başkan —Şeref duyarsın... Ben tat bik ederim, etmekle mükellefim.
Kemal Zeytinoğlu (Devamla) — Bahis buyurduğunuz, eski Bayındırlık Bakanı Nihat Erimin... (Gürültüler).
Başkan — iki defa sadede gelmenizi, sözünüzü geri almanızı, mü -dafaanızı yapmanızı söyledim. Riayet etmediniz. Binaenaleyh bu içtima için Meclis kararı ile sözünüzü kesmeğe makamı riyasetin hakkı vardır. Müdafaa için mehil verdim, iki defa ihtar ettim. Sözünüzü geri almadınız.
Bu birleşimde sözünü kesmek için yüksek kararınıza müracaat ediyorum.
Bu birleşim için, bu oturum için sözünüzü kesmek hakkına yüksek kararınıza müracaat ediyorum. Bu oturum esnasında, sözünü geri almadığından dolayı oturum sonuna kadar kürsüden indirmek ve sözünü kesmek hususunda yüksek kararınıza müracaat ediyorum.Bu kararı tas vib edenler... Etmeyenler... Tasvip olunmuştur. Buyurunuz. Sözünüz kesilmiştir.
Kemal Zeytinoğlu (Eskişehir) — . Cmhurbaşkanı teselli kaynağı ol -muştur diyorsunuz. Millet orada can çekişiyor.
Başkan — Rica ederim.
Haşan Polatkan (Eskişehir) — Dalkavukluk mu edelim?
Başkan — Hulûsi Oral.
Bundan sonra Devlet Demiryolları ve Limanlan İşletme Genel Müdürlüğü memur ve hizmetlile-
linin ücretlerine dair kanunlarda değişiklik yapılması ve bazı maddeler eklenmesine dair kanun tasarısının müzakeresine geçildi.
Ulaştırma Bakanı, tasarının, bu müesseselerde çalışanların maaşlarında bir artma olacağını söyledi.
Çine ilçesinin Abak köyünde 13 vatandaşa yapılan işkence hakkında Meclis soruşturması yapılması için iki celse evvel verdiği önerge de bugünkü Meclis toplantısında görüşüldü.
Kürsüye gelen İçişleri Bakanı, Meclis tahkikatı açılması için ortada bir mevzu olmadığını söyledi. Senihi Yürüten, Meclis tahkikat) açılması lâzım geldiğini bildirerek «Tahkikat açılması için sizlere yalvarıyorum» dedi.
İçişleri Bakanının tahkikat açılmasına lüzum olmadığını bir daha tekit etmesi üzerine tekrar söz a-lan Senihi Yürüten, daha kürsüye gelir gelmez gürültüler olmağa baş ladı. Hatip, bazı jandarmaların köy lerde kıral olduğunu, köylüye istediklerini yaptırdıklarını ve onların bir kısmının üniformalı haydutlar olduğunu söyledi.
(C.H.P. sıralarından sözünü geri al sesleri).
Yürüten «almam» diye mukabele ediyor, başkan sözünü tasrih etmesini istiyor. Gürültü gittikçe artıyor.
Hatip, sözünün köylüye işkence-yapan jandarmalar hakkında olduğunu belirtti.
Fırsatı kaçırmak istemiyen ve Senihi Yürüten’in sözlerini kendi zaviyesinden aksettirmek istiyen İçişleri Bakanı ile başkan Feridun Fikri Düşünsel jandarma ve zabıta memurları hakkında sitayişkâr sözler söylediler....
Sadık Aldoğanın teşriî masuniyeti kaldırılıyor
Sadık Aldoğanın teşrii masuniyetinin ref'i için bir müddetten beri karma komisyonunda yapılan müzakere dün sona ermiş ve Aldo-ğanın teşrii masuniyetinin kaldırılmasına karar verilerek rapor Meclis Başkanlığına sunulmuştur.
Boşmokaleden devom :
“Sabah şerifler
' Sakçagözii köyü vak’ası
Dünya ikinciliğine namzediz
(Baş tarafı 1 incide) Halil Kaya tuşla galip
57 kiloda Halil Kaya üçüncü karşılaşmasını bugün DanimarkalI Al-roe ile yapmıştır.
Bu müsabakanın ilk devresi Halinin hâkimiyeti altında cereyan et miş ve DanimarkalI Halilin tehlikeli hücumlarım bertaraf etmeye muvaffak olmuştur.
İkinci devrenin başında altta güreşen DanimarkalIya mükemmel bir burgu takan Halil 7 dakika 25 saniyede rakibinin sırtım mindere getirmiştir,. Bu siklette Favori olan Halil Kayanın yegâne rakibi Fransız güreşçi Maurice Faure’u tuşla yenen Mısırlı Hasandır.
Halil bu güreşi ile üçüncü defa olarak rakiplerini tuşla yenmiş olmaktadır. Bu güreşçimiz şimdiki halde sıfır fena puvanla başta gelmektedir.
Oktav tasfiyeye uğradı
62 kloda İtalyan Antonio Randi’-ye 3 dakika 20 saniyede tuşla yenilen Oktav elimine olmuştur.
Tevfik Yüce sayı hesabiyle galip
67 kiloda Tevfik Yüce FinlandiyalI rakibi Kaile Haapasalmi’ye ittifakla g^lip gelmiştir.
Bu karşılaşmanın ilk iki dakikası yavaş yavaş geçmiş ve bu arada Tevfik Yücenin taktığı kleden Fin güreşçisi kurtulmağa muvaffak olmuştur. Güreşin ikinci devresinde Finli Tevfiğe kle takmış, fakat netice elde edememiştir.
Celâl Atiifin galibiyeti
73 kiloda (Celâl Atik (Türkiye) Rigamonti (İtalya) ya sayı hesabı ile galip gelmiştir.
Iıtanbul üniversitesi Ankarayı 5 - 3 yendi Istanul,"22 (a.a.) — İstanbul ve An kara Üniversite futbol takımlarının bugün İnönü Stadında büyük bir kıs mini Üniversitelilerin teşkil ettiği ka labalık bir seyirci kütlesi önünde yap tıkları maç 5/3 İstanbul Üniversite takımının galibiyeti ile sona ermiş-
ti takım çok eksik birer kadro ile sahaya çıkmışlardır:
İstanbul Üniversitesi: Erdoğan -Rahmi, Salâhattin - Eyüp, Melih, Tekin, Süleyman, Kâzım, Suphi, Galip, Memduh.
Ankara Üniversitesi: Ergun - Türk han, Bayko ■ Alâettin, Emin, Salâhattin - Suohi, Niron, Burhan, Vecdi, Adil - Hakem Sulhi Garan.
Tatsız başlayan devre, karşılıklı hücumlarla devam ederek 1 - 0 İstanbul lehine bitmiştir.
İkinci devre, biraz süratli ve gollü olmuş, neticede İstanbul Üniversite takımı maçı 5 - 3 kazanmıştır.
Fenerbahçe takımı döndü
İstanbul, 22 (a.a.) — İsrailde dört maç yapan Fenerbahçeli futbolcular bugün saat 15 de özel bir İsrail u-çağı ile şehrimize dönmüşlerdir.
Ali Özdemir tuşla yendi
79 kiloda Ali Özdemir (Türkiye) Larsen (Norveç) e çift kle takarak 6 dakika 2 saniyede tuşla galip gelmiştir.
Ağır ve yan ağır güreşleri
Stokholm, 22 a.a. (Özel Muhabirimizden) — 87 kiloda Muharrem Candaş ile MacaT Kovacks arasındaki müsabakada güreşçimiz, bilhassa birinci devrede teşebbüsü e-linde bulundurmuştur.
Kovaks, Candaşın güzel bir bel sarmasından kurtulmaya muvaffak olmuştur. Hemen arkasından Candaş mükemmel bir künde takmışsa da güreşçiler minder dışına düşmüşlerdir.
İkinci devrede yer güreşinde Candaşa burgu takan Kovacks nizamsız güreştiği için.ihtar almıştır.
Bu arada hakem, güreş takımı mızın antrenörü Nuri Boytorun’a müsabaka esnasında güreşçilere seslenmemesini ihtar etmiştir.
Müsabakanın üçüncü devresi a-yakta hâdisesiz geçmiştir.
Neticede Muharrem Candaş ekseriyetle galip gelmiştir.
Ağırda Adil Candemir müsabakanın hemen başında Mısırlı rakibi Orabiye bir bel sarması takmış fakat her iki güreşçi de minder dışına düşmüşlerdir.
ikinci devrede kur’ayı kazanan Mısırlı üstte güreşmiş ve arka arkaya ters bel sarması, burgu ve tek kle takmaya teşebbüs etmişse de muvaffak olamamıştır.
Adil Candemir de üstte güreşirken, burgu, künde ve kaz kanadı tatbik etmiş, fakat tuş yapamı-yarak müsabakayı ekseriyetle kazanmıştır.
Nuri Boytorun’a bu müsabakada ayni şekilde ihtarda bulunulmuştur.
Geceki güreşler
Gece yapılan güreşlerde de 87 kiloda Muharrem Candaş rakibi İsveç )i Nilson’a sayı hesabile mağlûp olmuştur.
Diğer taraftan İtalyan ağır sikle tini yendiği halde fena puvanları dolayısiyle elemine edilen Adil Can demir ağırda dünya üçüncülüğünü sağlamış vaziyettedir.
57 kiloda Halil Kaya ve 79 kiloda Ali Özdemir şampiyonluğun en kuv vetli namzetleridir ve şampiyona -nın bütün kategorilerde hiç fenapu-van almıyan yalnız iki güreşçisidir. Celâl Atikin de durumu iyidir.
Son puvan durumu
Güreşçilerin dün geceki müsaba kalardan sonra fena puvan durumu şöyledir;
52 "kiloda: (Üçüncü tur)
Johansson İsveç) 1. Hamid (Mısır 3. Yücel (Türk) 4. Cocco (Ital • ya) 4. Vukov (Yugoslavya) 4.
57 kilo: (Üçüncü tur).
Halil Kaya (Türk) Sıfır. Lombarda (İtalyan) 1. Hassan (Mısır 2. Jo-hanson (Finlandiya) 2.
73 kilo:
Atik (Türk) 2. Simanariân (Fin)
2. Cock (Norveç) 2. Mihalik (Çek)
3. Szilvasi (Macar) 4. Andersson (İsveç) 4.
Mısırlı Mustafa, Rigamonti (İtalya), Gaffari (Iran) tasfiyeye uğramışlardır.
67 kilo:
Freij (İsveç) 1. Osman (Mısır) 2. Yüce (Türk) 3. Gal (Macar) 3. Hoe-rup (Danimarka) 4. Besson (İsviçre) 4.
Haapasalmi (Fin) elimine olmuştur.
62 kilo:
Andenberg (İsveç) 1. Taha (Lübnan) 4. Kandil (Mısır) ve Radi (İ-talyan) elimine olmuşlardır.
79 kilo:
Ali Özdemir 0. Groenberg (İsveç? 1. Janivk (Çek) 3. Aurine (Fransız)
4. Larsen (Norveç) 4. Nemete (Macar) 4. Kinnuken (Fin) elimine
87 kilo:
Nilsson (İsveç) 2. Gombar (Yugos lav) 3. Andersen (Norveç) 3. Candaş (Türk) 4. Kovacks (Macar) 4. Mısırlı Zaim ve Lübnanlı Mahcup elimine olmuşlardır.
Meclise verilen iki sual takriri
* (Baş tarafı birinci de) kaç defa yapılmıştır? Yenilenme sebepleri nelerdir?
2 — Bundan bir ay önce iş gören Demokrat Partili ihtiyar heyeti üyeleri niçin vazifelerinden atılmışlardır? Vazifelerinden zorla u-zaklaştırılmalarında kanunsuzluk görmüyor musunuz?
3 — Demokrat Partiye mensup muhtara da vazifeden uzaklaşması için tazyik yapıldığı iddia olunuyor. Muhtar hakkında yapılmış bir işlem var mıdır?
Afyon Milletvekili Kemal Özçoban
Abidin Potuoğlunun takriri
Eskişehir milletvekili Abidin Po-tuoğlu da Meclis Başkanlığına şu tak riri vermiştir:
«Köylümüzün mühim bir zirai istihsal maddesini teşkil eden pancarın ve halkımızın en mühim bir gıda maddesi olan şekerin fiyatlarına taallûk eden aşağıdaki sözlü sorumuzun hükümet adına sözlü olarak cevaplandırılmasını rica ederim:
1 — Pancar fyatları geçen yıllarda Şubat ayında ilân edilmekte olduğu halde bu sene fiyatların bu tarihe kadar ilân edilmemesinin sebebi nedir?
hayırlar ola!„
nuzdan dahi geçirmiyoruz. Çünkü Devlet Başkanı Eskişehire hususî trenleriyle gitmişti; bu tren, Cumhur Başkanlığı trendir; şüphesiz ki seylâp mıntakasında da Devlet Başkanı olarak konuşmuştur.
Günün birinde, Cumhur Başkanlığı mevkii, pekâlâ parti başkanlığından ayrılabilir. Ve sayın İnönü parti başkanlığını bırakabilir. Maazallah yine yurdun bir yerinde bir felâket olur da bir devlet başkanı o bölgeye giderse, bunu ne demeğe ve nasıl olur da, bir başka parti başkanuun yapacağı ziyaretle kıyaslayabilirler?
Celâl Bayara gelince; onun bir Parti Başkanı olarak da bir vatandaş olarak da seylâp bölgesine gitmeğe, vatandaşların dertleriyle alâ kadar olmağa her zaman hakkı vardır. Nitekim, kendisi bu ziyaretin sebebini gayet açıkça izah etmiş, bir politika mevzuu olarak Eskişe-hire gelmediğini, ancak muhalif bir partinin yapılan ihmalleri yerinde tetkik etmezse, vazifesini yapmamış olacağını açıklamıştır.
Ayrıca Celâl Bayar, İstanbul Demokratlarının aralarında topladıkları parayı da bir yardım olarak Eskişehire götürmüştür. Buna da mı, sabah şerifler hayırlar ola? diyeceklerdir.
Evet, yukarıda söylediğimiz gibi, Valk Partisinin acemi propagandacıları, muhalefete hüc(ım ve tariz için silâhlarını yanlış kullanı -yorlar. Genel Başkanlanmn ikazlarına rağmen, bir felâketi, hem de çok acıklı bir felâketi politika mevzuu yapmakta devam ediyorlar. Şimdi her iş bitti de, felâketzedelere ben evvel gittim, sen sonra gittin, öteki daha sonra geldi, diye yarış mı yapacağız? Bize kalırsa, yarış için meydan açıktır : Partiler, tedbirde basirette ve ikazda bunu kullanabilirler...
Acemi propagandacılar, bununla da iktifa etmiyorlar. Üstelik, Celâl Bayarın geçen sene Çeşmede vu-kubulan zelzele felâketine yine Cumhurbaşkanından sonra git -tiğini ve felâketzedelerin hatı -rını sorduğunu yazıyorlar. Fakat unuttukları bir şey var : Bizzat Celâl Bayar, bu zelzele felâketini ‘yaşamış bir vatandaştır, yer sarsıldığı zaman kendisi Çeşmedeki evindeydi. Zelzele olurken kaynar sular, önündeki koyda fış -kırmıştı. Oturduğu evde de bir -çok duvarlar çatlamıştı. O da felâketin heyecanını geçiren ve bulunduğu kasabada -bir çok evlerin yıkıldığını gören ıbir vatandaştı. Eski bir başbakanın, bir parti başka-nının evinin kapısı çalınmış da geçmiş olsun, denmiş midir?
Bütün bunlar gösteriyor ki, bazı acemi politikacılar, hâlâ felâketleri, yakın ve uzak demeyip bir vesile bularak kendi partileri lehine sömürmek gayesindedirler. İşte U-lus gazetesinde çıkan bu nevi yazılar, bu nevi politikanın en açık ve en göze batan acı nümuneler-dir.
★ (Baş tarafı 1 incide) terinden alınmasından müteessir köylülerle jandarma arasında bazı hâdiseler ve itişip kakışmalar olmuştur. Bu arada da bir köylü hafif surette yaralanmıştır.
İşte köylüler, tam bu sıralarda Antep yolculuğunda bulunan Bayara baş vurmuşlar ve jandarmanın kendilerini dövdüğünden şikâyet etmişlerdir. Celâl Bayar şikâyet ve hâdiseyle derhal yakından alâkadar olmuş ve Antepten, yaralı oldukları iddia edilen köylüleri tedavi için bir doktor, hukukî vaziyeti tesbit için de bir avukat arkadaşını hâdisenin cereyan ettiği mahalle göndermiştir. Ayrıca meseleyi hemen vali-
ye aksettirmiş; bundan sonra da, işe hükümetin vaziyet etmiş bulunması sebebile neticeye intizar lâzım geldiği için bittabi program dahilindeki seyahatine devam etmiştir.
Sırf Celâl Bayarın şahsına hücum vesilesi arayan Millet Partisi organı işte bu hâdiseyi istismara kalkışarak, vakayla hiç bir münasebet ve ilgisi olmayan bir takım hücumlara girişmiştir.
Gazetemiz bu kabil mantıksızlar ve taşkınlıklarla ilgilenmemek itiya -dındadır. Nitekim hücumun şaşılacak mantıksızlığı karşısında dünkü Ulus gazetesi de kendini tutamamış ve mahut yazıdan bazı satırlar iktibas ettikten sonra şunları yazmıştır:
• içleri kin ve intikam duygusunun kapkara hırsiyle dolu olan insanların resmî gazetelerindeki yazı işte bu satırlarla devam edip gidi-
C. H. P. nin karşısında yer alan muhalefet partilerinin birbirlerine karşı söyliyebilecekleri pek çok söz leri olabilir. Biz siyasî muhasımları mızın bu kavgalarına karışmağı aklımızdan yeçirmeyiz. Yalnız bir örneğini yukarıya da aldığımız çeşitten çekişmelerde olduğu gibi Baya-rın veya arkadaşlarının değil rejimin mazisine ilişen bahislerde bizim de sözümüz vardır.
Millet Partisi sözcülerinin gözle rini intikam kaniyle kızıla boyamış görünen Şark harekâtı bir rejim ha reketi idi. Dersim çıbanının deşilmesi ve memleketin kangran olmuş bir yaradan kurtarılması dâvası i-di. Bugün Dersim çapulcularının kan hesabını istiyenler yarın belki Şeyh Said’in, öbürgün Menemen mürtecilerinin de dâvalarını güdebilirler. Madem ki bahsi onlar açtılar ve madem ki mevzu rejimin mazisine dokunuyor, bize düşen cevabı da derhal vermek isteriz.
Vatanın bir kısmını Kürdistan diye ayırmak için baş kaldıranları da, devlet içinde devlet olmak iddia siyle iki asırdanberi başımıza türlü belâlar açan Dersim âsilerini de Me ndmende inkılâba kafa tutanları da
tenkil eden Cumhuriyet rejimidir. Şeyh Saidlerin, Seyid Rızaların kan lapının hesabını foranla)- yanlış kapı çalmasınlar. Ve eğer Millet Par tisi kendisini şeyhlerin, Seyidlerin,
yettejBlı. Bu zihniyette, hâdiseleri kuvvetle tedipten daha çok ileride, çağdaş idare telâkkisinin medenî ve ınsanî unsurları vardı.
Çünkü Bayar, insan ahlâkına ve itiyatlarına istkamet veren teme) hadisenin sosyal ve ekonomik temeller üzerinde yükseldiğini bili yordu. Bu çapta bir devlet adamıydı... Medeniyetin hiç bir eserinin dev let ve cemiyet eliyle girmediği bu topraklarda yaşıyan milyonlarca masum insanı (âsi) ve (haydut) o-larak vasıflandırmak yerine, onların yaşama şartlarını ele aldı ve her şeyden önce, insanlığın yirmi asırlık müşterek mücadelelerinin en mu kaddes neticesi olan, asgarî yaşamak hakkının sağlanmasını istedi. Çünkü, biı- yaratıkın müsbet veya menfi o-larak tavsifi, ancak ve ancak, devlet tarafından bu hakkının tanınması ile mümkün olabilirdi.
Bayar gördü ki, Dersim dağların da yaşıyanlar için böyle bir hak bahis mevzuu değildir. Sosyal bünyeli bir halk idaresi devletinin derhal ha rekete gelmesi lâzımdı; Top ve tüfekle değil... Buradaki insanlara hayat hakkı tanıyarak. Ve, Doğu seyahatinden dönüşünde verdiği beyanatta bu prensibi, hükümetinin o zamana kadar meçhul, insanlık ve sosyal adalet prensibi halinde, şu cümlelerle ilân ediyordu:
•— Yalçın kayalar arasında nasibini arayan bu insanları verimli top rakla^da mukim ve müstahsil yapmak insani vazifesi karşısındayız. Her şeyden önce bu vazifemizi yerine getireceğiz.»
Şimdi elinizi vicdanınıza koyunuz: Bunları söyliyebilen ve tatbik mevkiine koyabilen bir devlet adamının, adi cinayet ve katilden daha çok iğrenç hâdiselerde hissesi olabilir mi?
Celâl Bayar bu kadarla da kalmamıştır: Doğunun kalkınması için^ gerçek bir tetkik yaptırmış ve bunu, yıllara bölünmüş merhaleler halinde hükümet programına almıştı, ikinci ve üçüncü sanayleşme program larında bu hakikat elle tutulur haldedir. Vanda, bir Halk Üniversitesinin kurulmasına kadar dayanan Doğuya mahsus süratil ve akademik bürokrasiden sıyrılmış kültür programı, sosyal ıslahat, refah tedbirleri, kül halinde birbirini kovalayacaktı. İlk iş olarak, kayalar üzerinde nasibini bulamıyan çaresizlerin, münbit ovalara indirilip iskânına başlanıldı. Böylelikle, kovuklar içindeki göçebelerin, hayat hakkı tanıyan verimli topraklarda mukîm olmalariyle birinci ve mühim safhanın tatbikine geçildi. Hâdiseler vefa etmiş olsaydı. bu İnsanî özden kuvvet alan sosyal ve ekonomik İslahat plânının Doğunun çehresini ne çapta değiştireceğini garazsız ve ivesiz mukayeselerin tahmin etmesi aüc değildir...
Ordu D.P. ileri] gelenleri bir kaza geçirdi i Ordu (Hususi) — Günlerde-)t^- j ri köy köy dolaşarak vatandaşlarla hasbihal eden Fevzi Boztepe, Ali Kemal Altan, Zekeriya Kırdar, Osman Şarman ve arkadaşlarını taşıyan cip otomobili Mesudiye ve Gölköy ilçeleri arasındaki Aydoğan yaylasında bir uçurum başında kara saplanarak yuvarlanmış, otomo-bildekiler ölüm tehlikesi atlatmışlardır. Fevzi Boztepe ve arkadaşları tipili bir gece olmasına rağmen kilometrelerce mesafeyi yaya yürü yüp Gölköye gitmişlerdir.
Gürgentepe ve Gölköyde, türlü ıstırap ve açlıktan kurtarılmaları için çırpınan halka hitap eden Fevzi Boztepe doğmakta olan demokrasi "güneşinin ıstırap ve sefalet mikroplarını yok edeceğini, çok muhtaç bulundukları tedavinin temin edileceğini, bilhassa frengi illetinin önlenmesi için frengi mücadelesinin hemen bu bölgeye de tatbik olunacağını, derebeylik ve zorbalıkların iflâs ettiğini, halka işkence eden bazı idarecilerin mutlak cezalandırılacaklarını söylemiş ve iktidar partisinin göz ardı ederek kendi haline terkettiği bu gü- ’ zel yurt parçasına ehemmiyet ve- , rileceğini ifade etmiştir.
Havranda mitingi
★ (Baştarafı 3 üncüde) Süreyya Örgeevren ile kendi aralarındaki bir münakaşa hatırlatılmış ve Süreyya Örgeevrenin bütün halkın huzurunda: Sen o zaman bize, ben artık koltuğuma avukat çantasını alıp mahkeme kapısında bekliyemem, başımdaki şapkaya ağzımdaki lokmayı, altındaki sandalyeyi kimseye dokunduramam. Üst tarafı vız gelir! dediğini bildirmişler ve hattâ kendisine bu şekilde memleket işlerinin gözden düşü-rülemiyeceğini bildirdikleri zaman da, şimdi zamanı değil, hiç olmazsa altı ay bekleyin, o zaman be -raberce başka bir parti kurarız dediğini hatırlatmışlardır. Bu sözler karşısında meydanı dolduran binlerce halk, Süreyya Örgeevren a-leyhinde ve D.P. lehinde o kadar
bu hainlerin
ve bu yobazların miras-'
Bir felâket olduğu, zaman ilk iş, milletçe elbirliğiyle muztarip va-
çısı sayıyorsa ilk sualini bütün askerî hareketlerde ordunun başındaki Genelkurmay Başkanına yani par tilerinin şimdiki Fahrî Başkanına tevcih etmelidir. Ama biz buna da
tandaşların imdadına, yardımına
koşmak, dertlerine deva bulmaktır.
Burada muhalefete düşen diğer biı vazife de, eğer varsa yapılan ihmalleri tetkik etmek, sebep olanları meydana çıkarmak, böylelikle bu nevi felâketlerin önlenmesi için alâkadarları ikaz etmektir.
müsaade etmiyeceğiz.
Halk Partisi yeni Türk devletinin otuz yıllık mazisini kül halinde te-kabbül etmiştir.
Uygun muharrirler, bu nevi küçük oyunları, küçük hesaplan bırakıp da daha ulvi gayelerle hareket ederlerse, daha iyi olur. Fikrimiz-ce, felâket sahaları propaganda için ydhş yeri değildir.
Adviye FENİK
Af tasarısı
2 — Pancar fiyatlarına zam yapılması düşünülmekte midir?
3 — Şeker fiyatlarının yüksek olması yüzünden şeker satışlarının a-zalmış olduğu stokların artmasın -dan anlaşılmaktadır. Pancar fiyat -lanna bir zam yapılmıyacak ise bu günkü şeker fiyatları düşürülecek midir?»
★ (Baş tarafı 1 incide) rılmış, ölüm cezası 20 sene ağır hapse ve müebbed ağır hapis cezası 15 sene ağır hapse çevrilmiştir.
29 Ekim 1948 tarihinden önce işlenip de mezkûr fıkranın şümulü dışında kalan bilûmum suçlardan dolayı hükmedilen ve edilecek cezaların üçte biri kaldırılmış olup cezası 30 sene ağır hapse ve müebbed ağır hapis cezası 20 sfene ağır hapse çevrilmiştir.
Komisyon tasarıyı dün akşam tekrar Meclis umumî heyetine sev-keimıştir. Tasarının bugün Mecliste görüşülmesi ve kanuniyet kesbetmesi kuvvetle muhtemeldir.
C. H. P, Kon yada para dağıtmamış
★ (Baş tarafı 1 incide) meyanda yalnız Akşehir ilçesine 45.000 lira verildiği, Konyadan alınmış bir haber olarak yazılmaktadır.
Böyle bir şeyin aslı esası yoktur. Farzı muhal bu ölçüde para dağıtmak lâzım gelse, yalnız Konya ili için bir milyon liradan fazla paraya ihtiyaç olduğu meydandadır. Bu suretle, size verilen haberin yalanın hududunu dahi geçen bir maksada dayandığı kolayca anlaşılır.
Diğer taraftan, Halk Partisinin Konyada seçimi kazanması için böyle şeylere asla ihtiyacı bulunmadığını ve bunu tenezzül saydığını da size temin ederim.
Keyfiyetin aynı sütunda böylece açıklanmasını rica ederim.»
C.H.P. Konya Bölgesi Müfettişi Ankara Milletvekili Hıfzı Oğuz Bekatı
Kan dâvası güdenler varsa Celâl Bayan da başkalarını da bıraksınlar, Halk Partisinin karşısına çıksınlar ve cevaplarım bu partiden alsınlar.»
Ayrıca, dün bir tesadüf olarak elimize 16 Şubat 1950 tarihli bir de «Millet» mecmuası geçti. Bu dergi: Malûm Dersim harekâtı Celâl Bayatın Başbakanlığı ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay Başkan lığı zamanında cereyan ettiği için, bu iki şahsın, harekâttan doğrudan doğruya mesul olup olmadıkları hak kında, bir kariinin sorduğu suale «O meşhur Varto mektubunun devamı mı» başlığı altında bir yazı neş retmiştir.
Celâl Bayarın şahsını bu ithamlardan tenzih ettiği kadar onun yapıcı devlet adamlığı vasfını da ortaya koyan bu yazıyı aynen sütun larımıza alıyoruz:
Politika tarihi zorlarsa, elbette böyle şayialar hakikatleri tahrif e-derleı-...
Bana, lütfen hitap eden vatandaşı mm son sualine de cevap vereyim: Bugün, bu çapta bir devlet adamın!» muhalefet basında olması, memleket için gerçekten bir saadettir. Çünkü Türk illeti, vatan haynna olan e -mekleri nazariyeden kurtarıp fiilî kudret haline getirecek aklıselime sahitir. Demokrat Parti teşkilâtının tamamlanamadığı Doğu illeri halkı, bu hakikatleri bilerek sandık başına gidecekler ve hakikatlerden korkanların yapmak zaruDSini duydukla rı dedikodulara rağmen, vatan hayrına vefa borçlarını cesaretle ifa e-deceklerdir.»
şiddetle tezahüratta bulunmuşlar ve hissiyatlarım açıkça izhar etmişlerdir ki Süreyya Örgeevren, yanına aldığı bir kaç kişiyle beraber bunlara cevap bile vermekten çekinerek ve otomobile binip v.ünazaraya devam etmeden kaçıp gitmiştir. Süreyya Örgeevren’in. daha evvelce bir Hpfe niyod- — ga kendi mem-
leketi olan S*ud*fffı ua halktan rnh-mz- idİTdığı bu gibi aleyhteki tezahürattan sonra, tekrar böyle bir cür’etle halkın önüne çıkmak istemesi halkın ne efendice ve erkekçe miting tezahüratına vesile olmuçtur. Süreyya Örgeevren bu şiddetli tezahürat önünde ne yapacağını şaşırmış bir şekilde vilâyette bile kalmıyarak derhal Manisa-
ya gittiği ve hattâ Edremite davet edildiği halde oraya bile uğramadığı öğrenilmiş bulunmaktadır.
Hâdiseyi ve onun çeşitli istismarını yukarıya hulâsa ettikten sonra gazetemizin topyekûn düşüncesi -ni de şu satırlarla hulâsa edelim:
Celâl Bayar, daha Hlk günlerde memleketin istiklâli davasında, ken di iradesile harekete geçmiş bir şah siyettir. Rejimin kuruluşunda, bütün inkilâp ve ıslahat meselelerinde büyük Atatürk’ün yanında ve emrin de bulunmuş, vazife ve nıesulijet almıştır. Bizim bildiğimdize göre o, kendi şeref payını daima başkalarına bıraktığı mütevazı hayatı içinde
bizzat yaptıklarının ve iştirak ettiği hareketlerin her zaman açık alınla hesabını vermeye hazır bir insandır»
Halbuki hakikat, büsbütün başkadır: Ali Fethi Beyin (rahmetli Fethi Okyarın) Başvekilliği zamanında-vaki olan Şeyh Sait isyanının geçirdiği safhayı izahı tarihe bırakalım. Yalnız, bu safha üzerinde dahi söylenecek çok şey olduğu muhakkaktır. Fethi Beyin çekilip, ismet Paşa nın ikinci defa Başvekâlete gelmesine yol açan bu hâdiselere verilen istikametti.
Ne bu safhada, ne de ikinci Ağrı harekâtında. Celâl Bayann hükümet mekanizmasında bir rolü yoktu. Celâl Bayarın Başbakanlığı, Dersim harekâtının son devresine rastlar. Fakat, bu devrede dahi, Bayarın hâdiseleri kendisine kadar takip edilen son askerlik çerçevesi dışına çıkıp, sosyal ve ekonomik cephelerden ele aldığını ve illeti kökünden yakalayıp onu tedavi suretiyle tasfiyeye yöneldiğini ispat eder... Bu hakika-] tin en güzel isbatı da, Atatürkle be-1 raber yaptığı Doğu seyahatinden son ra verdiği beyanat ve. kanaatlerini cesaretle tatbik mevkiine koymuş olmasıdır. Tam bir vicdan huzuruyla söylenebilir ki. Bayarın Dersim harekâtının askerî safhasından sonra aldığı kararlar, her hangi bir vatan j bölgesinde, benzer huzursuzlukları kökünden önliyecek daha doğrusu, ( onların sebeplerini kurutacak mahi-
Orhan Kavurun duruşması
ir (Baş tarafı 1 incide) memurlardan Muharrem Nuri Bilge, Bahri Engin, Moskova Büyük Elçiliği kâtibi Şeref Yılmaz, Büyük Elçi Kâmil Koperler, Rifat Ayanlar, Şinasi Oyman, 1944 senesinde Mısıra kuriye olarak gönderilen Dış işleri Bakanlığı muhasebe müdür muavinlerinden bir memur, Paris Büyükelçiliği Başkâtibi Pertev Şev ki Kandemir, Zeki Sirmen, Paris Büyükelçisi Numan Menemencioğ-lu, Kahire Büyükelçisi Şevke.t Fuat Keçeci ve diğer bazı kimseler kuriye olarak altın ve döviz vesair eşya naklederlerken yakalanmışlar mıdır? Böyle bir hal vari ise nerede ve ne zaman? Her biri hakkında Bakanlıkça ne gibi muamele yapılmıştır?
Avrupada İsviçre hududunda bir milyon İsviçre Frangı ile yakalandığı bildirilen hususî bir ğemi ile sigara ve tütün kaçakçılığı yapan Türk diplomatları kimlerdir? Haklarında Bakanlıkça ne gibi kanuni muameleler yapılmıştır?
Yabancı ve yerli basında çıkan bu haberler doğru değilse bu haberleri yayan yabancı ajans ve gazeteler hakkında Dışişleri Bakanlığınca Devletimizin haysiyetini kıran bu neşriyat dolayısiyle dâva
Adaylık yüzünden
★ (Baş tarafı 1 incide) milletvekilleri kendi aralarında bir liste hazırlıyarak İzmir C.H.P. teşkilâtının en ufak kademelerine kadar yollamışlar ve namzet tesbiti sırasında bu listedeki isimlere oy verilmesini istemişlerdir.
Bunu haber alan C.H.P. il başkanı da derhal il idare krulu ile bir toplantı yapmış ve aşağıdaki listeyi tesbit e-derek teşkilâta yollamış ve bu listeye rey verilmesini istemiştir.
Liste aynen şudur ;
Şükrü Saraçoğlu, Şevket Adalan. Münir Birsel, Sait Odyak, Kâmuran Örs, Mehmet Orhon, Nazif Çağatay, Dr. İbrahim Bunalalp, Reşat Leblebicioğlu, Baha Nasuh Yürük, Muammer Akar, Lebibe Yurdoğlu, Orhan Rahmi Gökçe, Fe-tlıi Uy-guner.
İzmir, 20 (Hususî) — Profesör Halide Edip Adıvar önümüzdeki seçimlerde Demokrat Parti tarafın dan İzmirde müstakil namzet olarak gösterilecektir. Profesör Halide Edip listede müstakil namzet olarak bulunmayı kabul ettiğini bildirmiştir.
açılmıyacak mıdır?»
Dünkü duruşmada Ankara sanayi ve Ticaret Odası tarafından gön derilen 6542 İngiliz altınının bugünkü rayiçle tutarı ve 20 tane 20 lik Amerikan altınının tutarını bildiren tezkere okunmuştur. Bu tezkereye göre İngiliz ve Amerikan altınlarının tutarı Türk parası olarak 255.253 lira tutmaktadır. z
Orhan Şadi bu miktar paranın 237.964 lirasının şahsî parası olduğunu söylemiş, paranın kendisine ait olduğunu bildiren Sosyete de Bank Suisin mektubunu mahkemeye ibraz etmiştir.
255.253 Türk lirasının Fransada karaborsada milyonlarca Fransız Frangına satıldığını söylemiştir.
Duruşma Dışişleri Bakanlığı tarafından üç celseden beri gönderilmeyen talimatın istenmesi, bazı evrakın Fransadan getirilmesi için başka bir güne bırakılmıştır.
Comments (0)