SALI
24
OCAK 1950
Başmuharriri; Müımoı faik t«nik
Denizciler Caddesi 2 Posta Kutusu: 193 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel: ........ 15619
Yazı İşleri İdare ....... 15315
Huyun 2 nei sahifede n
ES r.ı.
— No. 270
Fiyata her yerde
10 kuruştur.
|PEMOKRASİNİNDİR|
PARTİLER ARAŞ' MÜCADELEYE Hükümet doğrudan doğruya girebilir mi?
Yüksek seçim mahkemesi teşkili
Komisyonda 7saa t
süren münakaşa
H. Partisi eskisi gibi siper harbi değil meydan muharebesi yapacakmış !
Yüksek Seçim Mahkemesinin lüzumu üzerinde, Nuri Özsan, Fuad Hulûsi Demirelli ve Menderes birer konuşma yaptılar

Seçim kanununu tetkik etmekte r olan komisyon müzakerelerine dün de devam etmiştir. Dünkü* müzakereler Merkezde Yüksek bir I Seçim Mahkemesi ihdasına dair o-lan 112 madde üzerinde yapılmıştır. | Seçim işlerinde seçim ihtilâflarının büyük ehemmiyet arz ettiği dikkate alınarak ilim heyetini bu ihtilâf ların ilmi ve kazaî ehliyetinden ve tarafsızlığından şüphe edilmiyecek yüksek bir heyet tarafından halli suretiyle Seçimin teminat altına alınmasını muvafık bulmuştur. Bunun için bir yüksek seçim mahkemesi teşkilini 112. maddede tedvin
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Halk Partisinin
propaganda efeleri
Vatan • Miimta? faih
Yazan: Mümtaz Faik FEN İh

ütün emareler, seçimlerin
U( ilkbahara doğru muhakkak yapılacağını göstermektedir. İktidar mahfilleri, buna göre pro -pagandayı ayarlamışlar ve şiddetlendirmişlerdir. Yer yer toplanan C. H. P. kongreleri bakanların icra mevkiinden kuvvet alarak muhtelif nutuklarla seçim kampanyasına hız vermelerine imkân temin etmiş tir. Aııkarada işler aşağı yukarı yüzüstü kalmıştır. İktidarda yarın endişesi, eski tâbîrle • endişe i ferda» artmıştır. Şimdilik ümit sadece önümüzdeki dört senededir! Hele bir’de atlasın, ondan sonrasına Allah kerim!
Son günlerde iktidar gazeteleri 1946 seçimlerine takaddüm eden aylardaki manzarayı almıştır. Hele Ulus, tamamiyle 21 Temmuzdan evvelki kılığına girmektedir. Koleksiyonları açınız bakınız; bugünkü yazılarla 4 sene önceki yazılar arasında hemen h.ç bir fark göremez (üiz! Yalnız şahıslar değişmiştir.
Seçimleri yalnız karşı partiyi yıpratmakla kazanacaklarını zanneden bazı kimseler mütemadiyen aslı esası olmıyan havadisler imal etmektedirler. Demokrat Partinin en ufak bir harekeü, Demokrat Parti Genel Kurul üyelerinin en haklı ve yerinde sözleri bir seçim kampanyası makinesi içinde türlü türlü kılıklara, kıyafetlere sokulmaktadır.
Başbakan yardımcısı Nihat Erim bile Kayseri nutkunda, hâlâ kolları bazubentli Demokrat polislerden bahsettiğine göre, Marta doğru, bu polislerin nalk Partisi erkânının muhayyilelerinde daha ziyade teşkilâtlanacağına, ve sonra ıbu hayal mahsulü icatlara güya kendileri de inanmış görünerek birtakım akla havsalaya sığmaz yeni propaganda şekilleri bulacaklarına asla şüphe edilemez.
Bu arada kimbilir Demokrat Partiye ne ihtilâflar atfedecekler, kimleri kimlerle bozuşturacaklar, vc hangi kutupları birbirleriyle bağdaştıracaklardır!
Bir Başbakan yardımcısı hükümet içinde hükümet kurulmıyaca-ğını bilmez mi? Milis teşkilâtının Demokrat Partinin aklımdan bile geçmiyeceğlni geçCmiyeceğini tak dir etmez mi? Bu faşist usullerin harple beraber bütün dünyada kö künün kuruduğuna vâkıf değil mi dir?
Ve nihayet bizzat temsil ettiği icra mevkii eğer böyle gizli polis teşkilâtı varsa bunu arayıp bulmak, mesullerini cezalandırmakla mükellef değil midir? Bunların hepsini
i bilir, hem de belki herkesten daha iyi bilir. Hattâ bir mitinğde mitinği tertip edenlerin orada intizamı ko-/ rumakla mükellef olduklarını, aksi i» takdirde hasıl olacak her türlü ka-
rışıklıktan sorumlu tutulacaklarını da bilir. Çünkü bir hukuku âmme profesördür. İçtimaatı umumiye kanununu okumuş olması lâzımdır.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
İstanbul’da yeniden kar, tipi başladı
Bir yolcu uçağı -Yeşilköye inerken kara saplandı ve
Ânî surette öldüğü haber verilen Bulgar Başbakanı Vassil Kolarof, Çekoslovakya ile yapılan anlaşma münasebetiyle nutuk söylerken
Bulgar Baş
Bakanı V.
Kolarof da
BU ANÎ ÖLÜMDEN DOĞAN ŞÜPHELER
Neşredilen mürettep bir tebliğle, Bulgaristan’da üç gün matem tutulacağı ilân edildi
Sofya Radyosu : 23 (Basm-Ya-yın) — Bulgar Komünist Partisi ve Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanan bir tebliğde Komünist Partisi merkez komitesi ü-yesi Başbakan Vasil Kolarofun dün gece saat 1.45 de öldüğü bildirilmektedir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Diinkü M. Meclisinde
Hakkı Gediğin Denizyollarına ait takriri münakaşalı geçti, Cevdet Kerimin takririne Dış Bakanı cevap verdi I Meclisin dünkü toplantısında Demokrat Parti Milletvekillerinden Hakkı Gediz’in alınmış ve alınacak gemilerin tip ve vasıfları ile Denizyolları işletmeciliğine Genel Müdürlük kuruluşunda değişiklik yapılmasının düşünülüp düşünülme diğine ve Amerika'dan 1947 yılında satın alınan 6 gemi ile gemi satın almakla vazifeli heyete dair s'izlü
sorusuna Ulaştırma Bakanı Kemal Satır cevap verdi. Bakan bu cevabında satın alınmış ve alınacak-gemilerin tip ve evsafının çalışacağı denizlerin karakterine göre tösbit edildiğini, 1936 yılında mütehassıs bir heyetin hazırladığı programa göre hareket edildiğini söyledikten sonra plâğın hâlen ancak bir kıs-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
bir kanadı kırıldı
İstanbul, 23 (Telofoıılâ) — Dün bütün gün ve gece şiddetle devam eden kar, bugün de fasılasız olarak yağmış, şehir i'çjnde ve denizde mü nakalâtı sekteye uğratmıştır. Tipi yüzünden vapurlar yollarını şaşırmışlar ve bu yüzden iskelelere rötarla yanaşabilmişlerdir.
Topkapı Maltepesinde, Merdiven köyü cviannda ve Şişli semtlerinde Hırtlar görülmüştür. Bir çok mo-törlü nakil vasıtaları şehir içinde genel yollarda ve ana caddeler kenarlarında kalmışlardır. Beyoğlu ile İstanbul arasında seyrisefer vakit vakit yalnız tramvaylara inhisar etmiştir.
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Kayseri’nin dertlerine ait sual takriri
Demokrat Parti Kayseri Milletvekili Kâmil Gündeş Meclis Başkan lığına şu takriri vermiştir :
• Aşağıdaki sorularının Tarım ve Bayındırlık Bakanlıklarınca sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ve rica ederim.
1 — Hükümet; çiftçinin kalkınması için çift vasıtalarının kuvvetli atlarla teçhiz ve takviye edilmesi lüzumuna kani midir?
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Kahraman güreşçilerimiz
akşamki muzaffer kadrosiylc : Sağdan sola Halit Balamir, Nasuh Akar, Ahmet Bulut, Tevfik Yüce,
Ali Özdemir, Celâl Atik, Adil Candcmir, Muharrem Candaş.
Reşat Aydınlı’nın dünkü duruşması
Millî Emniyet Başkanı Naci Perkel suikast ihbarına dair izahat verdi
Reşat Aydınlı dün asabi bir eda ile, plakların mahkeme huzurunda dinlenilmesinde İsrar etti
Suikast ihbarı iftirasından sanık Reşat Aydınlı aleyhine açılan dâvaya dün de devam edildi.
Beş saat devam eden duruşma sırasında Reşat Aydınlı savcı ve hâkime hücumlarda bulundu ve Ay-dınlının bu hareketi mahkemeyi takip edenler arasında büyük bir tees sür uyandırdı.
Celse açılınca radyoevi müdürlüsünden ve millî emniyet genel müdürlüğünden plâkların mahkemede * (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Endonezya'da yeni bir harp başladı
Bandoengdeki Endonezya askeri kuvvetlerde irtibat kesildi, durumun karışık olduğu anlaşılıyor
lerin asilerle brileşeceği mânasına alınamıyacağı bildirilmektedir. Ge-
ie (Devamı Sa 6 Sü: 3 do) Endonezya Başbakanı Lokarno
Halk Partisi’ nin seçim kampanyası
Adana, 23 (Telefonla) — Son gün lerde Adana ve civarındaki Halk Partisi mensuplan seçim propagan dasına başlamışlardır.
Bu arada İçel C. H. Partisi kongresinde ve Adanada Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Kemali Beyazıt ile, Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan’ın yaptıkları konuşmalar bunu açıkça göstermektedir.
ir (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
AKINTIYA----1
I_____K'JREK
Son gürlüğü !
D izde, Başbakan Yardım-cısına ıbir akıl öğreten var ama, kim diye şaşıp kalıyorduk!
Meğer Nihat Erim, daha Kay seri'de Demokratların istişari kongresine atıp tutmadan evvel de, Sayın Ethem İzzet Benice hepsini bir bir yazmış, Hüseyin Cahit Yalçının Cenevre’de oluşunu bile hissettirme-nıeğe uğraşmışmış!...
Şimdi Son Telgraf, bu vaziyeti anlatıyor da, şu teklifsiz, şu samimi, şu candan hitabı
kullanıyor!
— Nihat ile tam bir görüş mutabakatı halindeyiz! diyor.
Kul sıkılmayınca hızır yetişmez! Fakat biz, Başbakan yardımcısını Günaltay ile Yalçına
yardımcı biliyorduk! Meğer sa-
yın Benicc’nin dc
imiş.
yardımcısı
Allah bir kere yürü ya ku-
lum demi ve görsün!
YEDEKÇİ
Sayfa :
ZAFER
24 1 1950
Seçim Hükümeti üzerine
Muhip DIRANAS
72 satıcı Savcılığa verildi
Günün Mes’eleleri |
Partiler arası mücadeleye

ubineııiıı değişeceği hakkında ki söylentileri mevsimsiz saymak yerinde olur. Dalıa doğrusu, mevsimsiz değil de, erken! Mevsimsiz değil çünkü; seçim kampanyasının açılmışa benzediği ve sonra. Halk Partisi içinde görüş ayrılıklarının birdenbire ortaya vurduğu, ayrıca kabine üyeleri arasında, için için de olsa, bir anlaşmazlığın «var» olduğu muhakkak sayılan bugünlerde, bu cins yorumların zihinleri işgal edeceğini taibii bulmak. lâzımdır. Fakat ayni zamanda bu yorum mevsimsiz yahut erkeıı-dir çünkü; bu hükümetin, biz zat tasarladığı, hazırladığı; bütçe encümeninde müzakeresi, tartışmaları yapılan bütçenin —hem ne bütçe— kabulünden evvel çekilmesi, pek bir fevkalâdelik olmadıkça, ııe akla, ne nıaııtıka uygun düşer.
Bununla (beraber, bugünkü hükümetle seçime gidilip gidilmi-yeceği keyfiyeti üzerinde şimdiden düşünmek mümkün, hattâ lüzumlu ve faydalıdır. Konuyu bir kaç cepheden inceliyebiliriz: Bir defa; bizzat Halk Partisi, seçimlere bu hükümetle mi girecektir, yahut bu hükümetle girer mi? İktidar Partisi, bundan bir müddet öncelerine kadarki —görünüşte de olsa— tesanüdünü bugün de muhafaza etmiş olsaydı, bu soruya cevap bulmak güç olmazdı, hattâ soru akla bile gel-miycbilirdi. Ama, kökleri, dün i-zahına çalıştığımız gibi, kökleri çok derinde olan partliçi anlaşmazlıklarının; had bir safhaya girerek sarsıntılar yapacağı pek ihtimal dahilinde olan bu ölüm -kalını (yani seçim) arifelerinde, hükümeti de sallamaması, onun kaderi üzerinde rol oynamaması kabil değildir.
■■Atatürkçüler- diyorlar, belki öyle belki değil, fakat kurultayı seçimlerden önceye almak isteyen eski müfritler yahut bugün en yaraşır adlariyle «Kurul-taycılar» diyelim, bunlar, seçimleri Kurultaydan evvel yapmak istiyen seçimciler- in, yani devirmeğe çalıştıkları hizbin, elinde ve emrinde olan bir hükümetle seçime ancak mağlûbiyeti kabul ettikten sonra gidebilirler. Demek oluyor ki; bugüntyü hükümetin seçim zamanı da yerinde durup durmıyacağı keyfiyetini parti içi mücadelelerinin göstereceği safhalara, varacağı neticeye göre kıy metlendirebiliriz.
Öte yandan; muhalefet bu hükümetle seçime girmeğe rıza gösterecek midir? sorusu var. Şemseddin Günaltay büyük valililerle iş başına gelmiş; sonra hemen her gün, ıbu vaadleri yerine getireceğini tekrar edip durmuş, ama hepsini lâfta bırakarak içlerinden sadece bir tanesini —o da artık zaruri— seçim
kanununu ele almıştır. Bırakın ki, bu vaadin, vaad olarak, yerine getirilip getirllmlyeceği de ayrıca henüz belli değildir. Velev getirilse! Güııaltay hükümeti, hele sağ başında Nihat Eriın nöbet bekledik , çe o kanunun tam bir tatbik I çişi, bekçisi olabilecek ruhta ve durumda mıdır?
Öyle görünüyor
Bunların nizama aykırı ölçü âleti kullandığı anlaşıldı Eskiden İtfaiye Meydanında bu lunan Ölçü ve Ayarlar Müdürlüğü : binasının Maltepe semtine nakle-„_____ki, iyi bir dilmesi bir çok esnafı müşkül bir
seçim kanununun, iktidar hesabı- durı ııa tıkayacağı deliklerin burgula- | rı daha şimdiden tedarik edilmiştir. Çoktan çıkarıp elde tuttukları başka ve ’’ » •—
nıııılar, kanun olmadı, şimdiden yaratmaya başladıkları zehirli bir tedhiş ve tehdit havası, hattâ daha başka taktikler ve vasıtalar, Ibütün bunlar, k~r~——-delikleri yeniden açmak için kullanılacaklardır. Biran için bunu da yapmıyacaklarını, hattâ hattâ vicdanlarının doğrusuna gidin çalışacaklarını kabul edelim. Peki ama, memlekette kırk bin köyün en kuytu evine kadar sinmiş güvensizliği gidermek nasıl mümkün olur? Halkın karşısına bugüne kadar öyle ccberrut bir yüzle çıkıldı ki, şimdi ağızla kuş tutulsa bir defa yıkılmış gönül ----j-
sarayı bir dalıa yapılmaz. Halk, müsait bir duruma getirmiş _ ıbu hükümetin yapacağı her tür- müzdeki yaz mevsiminde geçen lü seçimden, açığa vursun vurmasın, ebediyen şüphe edecektir.
Yeni kurulacak kanuncu, yumuşak, âdil görünüşlü bir hükümet bu şüpheyi ruhlardan bütün bütün silebilir ıııi? Hükümetine göre, belki. Ama, en sevimli en güler yüzlü hükümet maskesinin altında dahi mahut yüzün çatılmakta olduğunu kim hatırla -mıyacaktır: Yani Halk Partisinin! Bu da şüphe değil midir?
Geride şu ihtimal kalıyor; Yüzde yüz güven verici, seçim günlerine bir huzur, gönül rahatlığı katicı; vatandaşa seçim sarJ-x-nın başına bir bayram )«.««»•«. gider gibi gitme neşesi veren, reyinden yalnız kendisinin sorumlu ve emin bulunduğuna onu i-nandıran bir koalisyon, yani bir karma kabine kurulması.
Bugünlerin yorumları arasında, hattâ tarafsız vatandaşların temennileri olarak, bu fikir de var. İktidar Partisinin bu cinsten bir ihtimale zihninde yer vermesi, hiç şüphesiz, onun iyi niyetine bir delil teşkil edebilirdi. Böyle 'bir teklifin muhalif çevrelerde nasıl karşılanacağı, bu gün için kati olarak belli olmazsa da, Demokrat Partinin, yalnız seçim zamanına mahsus kalmak üzere bir kolaisyon kabinesi fikrine alâka göstermekten uzak kalmıyacağı; D. P. resmi ağızlarının, hayli zaman önceleri, böyle bir tahakkukun seçim zaman lannın huzur ve emniyetini sağlamak bakımından her halde zararlı değil, faydalı olacağını belirtmiş bulundukları hatırlanırsa, yerinde bir tahmin olur.
__ruma düşürmüştür.
Bilûmum esnaf Ulus meydanı civarında toplanmış bulunduğu için, ,____r.............. terazi, kantar ve baskülün, Malte-
malüm birtakım ka- pe semtine kadar götürülmesi bazı masraflara yol açmakta ve otobüsle nakli mümkün olamıyan bu ölçü âletlerinin taksi ile taşınması icap etmektedir.
kapanmış | Diğer taraftan şehirde sıkı bir ı- t-ı.. ı...ı kontrola tâbi tutulan esnafdan bir kısım nizama aykırı ölçü âleti kullandıkları için haklarında takibata ı geçilmiştir. i
Bu arada gayri nizami ölçü âleti kulanan 72 esnaf savcılığa verilmiş ve haklarında takibata geçilmiştir.
|
andığı- I yerine I
î_ I
Boşaltacakları yerler çabuk dola
-Yeni Sabah- başmakalesinde Başbakan Yardımcısı ile Kemali Ba yazıt’ln beyanatını tahlil ederek bu iki beyanat arasındaki müşterek noktalan su suretle belirtmeğe çalışıyor:
-Halk Partili Bukanların propaganda nutukları, mitral yör. halinde, fuHüusız.. all-rüp gidiyor. Başbakan yardımcısının demecini Kemali Bcyazllln hitabeni kovaladı Bu iki Bakanın «özlerinde de müşterek bir nokta var Çeşitli formül ve kakım da. tebarüz ettiriyorlar kİ muhalifler seçimlere işzllrak etmezler veya İştirak ettikten aonra baskı yapıldı diye h ryat ederek Büyük Millet Merih'ine girdin hiç de telâş ve teessürü mucip olmı-yucaklır. Muhalifler varsın Intihabata veya Meclise İştirak eylemesinler. Halk Partisi ve hükümet bildiğini okuyacak ve yo Jundu devam edecektir. Ilattû Erimin ve Kemal Beyazltin aynen tekrarladıkları gibi «Mçclinte boşaltacakları yerlerin çabucak olacakıma emin olabilirler yâni Halk Partisi, Nihal Erimin daha vazıh bir «eklide imâ ettISI veçhile şimdiki muhaliflerin yerine başka muhalifler mi bulacak ve tedarik edecektir? Böyle sipariş muhalif peydalaınok filhakika eskiden. Halk Partisinin çok elinde İdi. Toprağı hol olaun Bana Tarkan muhalefet partini devrinin tadı H. Partisi mensuplarının damaklarında kul m ış olabilir. Şefin yüksek direktif ve tâyini İle bazı Halk Partililer Runa Tarhun muhalefetine katılmağa (lâ-vet olunurlar. Onlar da. vazifelerini, tıpkı Ifulk Partisi İçinde olduğu gibi, aynen ve sadakutlu İfa ederlerdi. Hem daima İktidar hükûmotlerlne. müzakerelerde İtimat reyi de verirlerdi.
Merhum Serbest Fırka'da, «İmdi artık ettiği veçhile, şefin bu fırkaya ayrılmak h;ln emir verdim kimselerden terekküp etmiş idi. Hattâ kendisine muhalofet yap-ne olmaz muhalefet sözünden ürktükleri İçin, şefin direktif ve «mille de olsa, böyle bir teşkile girmek hususundu çok nazlanmışlar ve ancak kesin işaretler karşısında. çaresiz, muhalif Serbest Fırkaya dahil olmuşlardı. Onların böylece terod-
Hükümet doğrudan
doğruya girebilir mi?
C iyasi partilerin teşekkülünden ** beklenen mühim faydalardan biıi, hükümetin, kendisine terettüp eden vazifeleri daha dikkat ve süratle görebilmesini temindir. Diğer partilerin tenkit mevzularını müm kün mertebe azaltmak ve bu suretle iktidar partisinin nalk nazarında gözden düşürülmek imkânla rina mâni olmak için iktidar partisi ' hükümeti, memleket meseleleri ü zerinde hal çareleri bulabilmek şık ' kını Di-oeramınm birinci maddesine
BU YIL MAHSUL
BOL OLACAK
Yurdun her yerinde devamlı surette kar yağması araziyi ekime | neki gibi kuraklık olmıyacağı kanaatini uyandırmıştır.
Havaların ekime müsait bir durum yarattığını gören köylü elinde bulunan buğdayı daha fazla saklamak lüzumunu duymadığı için satışa çıkarmaya başlamış ve bu yüzden buğday ve bilhassa un fiyat lannda 10 kuruş kadar bir düşüklük kaydedilmiştir.
Alâkalı makamlar geçen sene A-ğustos ayında 38 kuruştan satılan buğdayın son günlerde 28 kuruşa düştüğünü, bakliyat fiyatlarında da aynı şekilde bir düşüklük kaydedil diğini söylemektedir.
Geçen sene kuraklık yüzünden buğday sıkıntısı çekildiği ve bu yüzden tek tip ekmek imaline gidildiği cihetle hariçten ithal edilen ve dahilde bol miktarda satışa çıka rılan buğdaylar ile mevcut buğday sıkıntısının önüne geçildiği bu suretle ekmek kalitesinin değişeceği tahmin edilmektedir.
TRABZONLU GENÇLERİN TOPLANTISI
Trabzon Yüksek Tahsil Öğrencileri Derneği 14/1/1950 günü Halke-vinde genel kurul toplantısını yapmış, raporlar okunup dilekler faslı bittikten sonra seçime geçilmiştir.
Yönetim Kuruluna: Ulvi Erbay, Haşan Kazancıoğlu, Sıtkı Kalay, Ya-kup Hamzaçebi, Ali Rıza Işıl. Ruhi Eğri, Nuri Akpolat, Ahmet Sönmez, Samiha Seymen.
Başkanlığa: Sıtkı Kalay, başkan vekilliğine: Haşan Kazancıoğlu; genel sekreterliğe; Yakup Hamzaçebi, muhasibliğe: Ruhi Eğri ve:
Denetleyiciliğe de: Kemal Karadenizli, Hikmet Kızıltan, izzet Akın seçilmişlerdir.
hırda mebusluk sandalyesin! bir suc ve kabahatleri yok İken kaybetmişlerdi.»
Muharrir yazısına şöyle sou vermektedir!
•Halk PartİHİnln iktldurdakl zevatı galiba hep o tatlı hâtıraları yüdederek o mesut günleri canlandırmak İstiyorlar. De -mokratlar veya milletçiler yftnl bugllnktl muhalifler Meclise girmekten vazgeçerlerse biz onların yerlerini kolayca doldu -ruruz. Bu hususta hiç tlzUlınesInler dİ -yorlar. Filhakika muhalefet teşkilleri kur-rübelldir ama Tltrk milleti bir dalın aynı oyunların tekrarına razı olur mu?»
kını programının birinci maddesine alır ve sonradan buna müteallik ka radarını en mükemmel bir tarzda tatbik etmek ister. Hükümetin, partisinden önce, Anayasa muvacehesinde milletine karşı yüklendiği e-sas vazife de zaten budur. Bu vazifeyi ifa ederken hükümet — hakikat halde — partisine de hizmet etmekte ve âdeta, bir taşla iki kuş vurmaktadır. Esasen; hükümetlerin, Meclis önünde icra organı sr fatiyle, parti grupu önünde parti programının tatbikcisi sıfatiyle he sap vermek mecburiyetinden bu hali istihraç etmek mümkündür.
Fakat, bizdeki hükümet faaliyetleri oldukça garip bir manzara ar-zetmekte, hükümet, (icra organı) sıfatından uzaklaşarak, iktidar partinin (siyasî heyeti) haline gelmek de ve partinin politika mücadelelerinin mihrak noktası olmaktadır. Bu sebepten dolayı, hükümet heyeti doğrudan doğruya partiler mü caddesinin içine girmektedir. Neticede ise Başvekil ile vekiller, çok defa esas vazifelerini unutup, karşı partilere cevap hazırlamak, mukabil propaganda seyahatleri tertip etmek ve kongre kongre dolaşmak zorunda kalmaktadırlar. Halbuki; bunları yapmak, partinin muhtelif kademelerinde vazife deruhte etmiş elemanlara, divan ve-sair gibi heyetlere aittir. Diğer taraftan, hükümet heyeti, memleketin siyasi hayatının muhtaç olduğu istikrarı temin ile de mükellef olduğuna göre; (seyyar) lık, istikrar yerine, bir nevi (ateşin seyyaliyet) yaratmakta ve birkaç yıldır müşahede edegelmekte olduğumuz gergin bir havanın husulüne sebebiyet vermektedir.
Buna mukabil, demokrat memleketlerin örnek sayılabilecek olanlarında rastlanılan manzara, hükümetin, mümkün mertebe gündelik parti münakaşalarından uzak bir şekilde, partisinin programını tatbik ile meşgul olduğu merkezindedir. Programında yer alan bir çok işleri yerine getireceğini seçimler arifesinde millete karşı taahhüt e-den bir partinin en akıllıca hareketi de başka türlü olamaz. Hükümet, taahhütlerinin ifasına çalışır; İ’ar-ti, bu çalışmaları kolaylaştıracak bütün imkânları hazırlar ve sönra da hükümet faaliyetlerinin propagandasını ve, diğer partilerin tenkitlerine karşı, muhasebesini yapar. Hükümet heyetinin azaları, an cak, partilerinin umumî toplantısında ve bir de, seçimlerden az evvel, partinin bir uzvu gibi hareket ederek — parti adamı safatile — si yasî nutuklarını söylerler.
Demokratik hareketin başlangıç safhasında Recep Peker hükümeti
Yazan :
Burhan APAYDIN
* Avukat
ile siyasî hayatımıza, «imdi işaret eylediğimizin tam zıddı olarak giren şekil, aynen muhafaza edilmekte ve bundan vazgeçilmemektedir. Önlerinde Başvekil olduğu halde, Başvekil muavinini ve vekilleri, dün olduğu gibi bugün de, sık sık partilerinin kongrelerinde veya parti propaganda gezilerinde görmekteyiz. Hükümet azalan ile muhalefet ileri gelenleri arasında, â-deta, şehirlerarası parti koşusu ve
karşılıklı nutuk yarışı mevcuttur. Bu işe; memleketin Anayasada vazife ve mesuliyet derecesi gösterilmiş bir hükümet tarafından idaresi lüzumu ile kabili telif değildir. Hükümetin sık sık gözüküp konuşacağı yer, partiler arası mücadele için ha zırlanan kürsüler değil, doğrudan doğruya Meclis kürsüsüdür. Hükümet denilen heyetin, muayyen bir partinin siyasi propaganda cihazı olmaktan ziyade. Meclisin verdiği selâhiyete binaen, memleketin hukukî, İktisadî, İçtimaî ve siyasi rejimi ile alâkadar hususatta bilcümle vazifeleri görmekle mükellef bir heyet olduğu unutulmamak icabe-der.
Yatalak (!) Bulgar Başbakanı
Kolarof'un
• • ■ e • • •
olumu
Kolarof kimdi? Ölümü ve ölümünün
hazırlıyabileceği muhtemel neticeler
18/1/1949 tarihinde yeni Sobran-yanın yaptığı toplantıda Bulgar A-nayasasının 17 ve 40 inci maddeleri gereğince bir mektup ile istifasını bildiren ve müteakiben yeniden kabineyi teşkile memur edilen Vasil Kolarof dün gece saat 1.45 de vefat etmiştir. Bulgar komünist partisi merkez komitesinin Bakanlar Kurulu ile müştereken yayınladıkları tebliğde uzun zamandanberi hasta bulunduğu ve Görgi Dimitrofun en yakın mesai arkadaşı olduğu tasrih edilen Kolarof’un Görgi Dimitrof gibi ölümünde her hangi bir esrar arıyacâk değiliz. Bununla beraber, hayatının son günlerini yatalak bir halde geçiren bir kimsenin 4 gün evvel kurulan bir kabinenin başına getirilmesi olayı dikkati çekecek mahiyettedir.
Kolarof ötedenberi kalp krizin -den mustariptir. Nitekim Mareşal Tolbukin’in 1947 de Sofya'yı ziyareti münasebetiyle verilen bir suarede bir kriz geçirmiş ve orada bulunanlar iki saat ölüm haberine dair bir tebliğ yayınlanmasını beklemişlerdi.
Her ne olursa olsun mutedil diye tanınan Vasil Kolaıofun komünist Bulgaristan'ın siyasi sahnesinden ölüm neticesinde çekilmesi Sovyet-lerin «icraatını» kolaylaştırmağa ya-rıyacaktır.
Tebliğde de belirtildiği veçhile Kolarof Görgi Dimitrofun en yakın mesai arkadaşlarından biri idi ve Sobranya Başkanı ve Dışişleri Bakanı olarak Görgi Dimitrofun, bu gün Trayço Kostof muhakemesi do-layısiyle takbih edilen siyasî fikirlerine uygun hareket ediyordu. Her ikisi birbirlerinin fikirlerini tamam lıyor ve destelkiyorlardı. Fakat bu
Biz heyecanlanacağımız yerde onlar heyecanlanır. Bazısı bir türlü poz beğenemez. Böyle müşteriler için en iyi çare «Şu poz size fevkalâde yakıştı... deyip tez elden sepetlemektir.
Eniştem dükkânı bana devretti. Hâlâ fotoğrafçıyım. Teyzem ölüncüye kadar da ekmeğimizi o-radan getireceğim.
Ayşe liseyi bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisinin resim şubesine girdi. Onun ifadesine göre : Ben fotoğrafçıyım, kendisi ressam dır. Ben resim çekerim, kendisi yaratır. Ve bana öyle geliyor ki;
zerre kadar kabiliyet göstermediği bu branşı seçişinde ancak kendisinin bilebileceği bazı niyetler gizlidir.
ZAFERİN TELİF AŞK VE MACERA ROMANI
NUMARACI
I--Yazan : N- A.- Tefrika No: 4-'
Bana kalırsa; insan, kâinatın sonudur ve herşey insan içindir. Ona göre ise; Ayşe kâinatın sonudur ve herşey Ayşe içindir. Ben, İlişlerimizle şuurumuz arasındaki uzlaşmazlığa işaret ettiğim vakit, o; kendisiyle benim a-ramda mevcut doldurulmaz ve a-şılmaz uçurum gösterdi.
Daha sonra Ayşede, askerliğim sırasında, bana karşı zayıf bir yakınlaşma arzusu sezer gibi oldum. Yokluğum adeta onu üzüyor du. Amma geri gelince, bunun sırf kavga edecek, didişecek birisinin yokluğundan ileri gelen bir can sıkıntısından ibaret olduğunu anladım. Ayda bir defa ve hiç aksatmadan yazardı. O karakteri gibi karmakarışık satırlarda neler yoktu ki...
Yukarıdan aşağıya doğru rabıtalı cümlelerle meramını anlatırken birdenbire sapıtıveıiyordu. Onda hiç bir şeyin sürekli şekil-
de devam etmediğini görüyordum. Bazan bir kaç sayfa, bazan da a-celeye gelmiş, usanmış bir kaç satırcık alırdım ve hepsi şöyle bir iki cümle ile biterdi :
•Artık bitsin, gel, burada öyle sabırsızım ki...»
Yahut :
«Mektubumu kesiyorum. Uykum geldi. Sana da Allah rahatlık versin. Senin yanında ve seninle birlikte asker olmak isterdim».
Ne var ki, askerden döndüğüm zaman beni tepeden tırnağa bir iyice süzdü ve dudaklarını bükerek :
— Başka türlü bulacağımı zannediyordum. Ayol, seni tüyü yolunmuş kel horoza benzetmişler, dedi.
Hiç izinli gelmemiştim. Üç yıllık bir ayrılıktan sonra o beni böyle karşıladı ve bana böyle iltifat etti. İlk denemelerde inkişaf etmiyen dostluklar, bir gün, nasıl olsa ölüme mahkûmdur. Dostluğun başlangıcı da bir aşkın başlangıcına benzer. Ondan sonra, artık kaybolmuş farzettiğim dostluğumuzu sık sık kopacak çürük ipliklerle bağlıyarak sürüklemeğe yanaşmadım.
Dışarda çalışırken onu zaten ak-
lıma getirdiğim yoktu. Evin içinde ise, onun varlığını bile unutmuş görünerek tavan arasındaki odamu çekildim ve üç yıldır hasret kaldığım kitaplarımın, yazılarımın arasına gömüldüm.
... Teyzemi kuruntularıyla baş-başa bırakarak yukarıya, odama çıktım. Soyunmadan, eletkriği yakmadan, kendimi bildim bileli bana ait olan karyolama sırtüstü uzandım. Küçükken bana pek kocaman gelir ve büyüklüğü ile beni korkuturdu. Şimdi ufak geliyor ve biraz derbeder yatacak olsam ayaklarım demir parmaklarından dışarı çıkıyor. Amma gene razıyım. Uzun yıllar boyunca kah rımızı çekmiş, bize arkadaşlık etmiş eşyada şahsiyetimizin bir kısmı gömülüdür ve onlardan kolaylıkla vaz geçilmez.
Üstüne üstlük, yatağım benim kâinatımdır. En hayırlı düşünceler, en tuhaf ihtimaller, en ateşli arzularımın beşiğinden nasıl vaz geçerim ?
Yatağımdan gökyüzünü görüyorum. Gökyüzüne uzun uzun bakmak beni sıkmaz. Çocukluğumun yaz gecelerinde, ev halkı uykuya daldıktan sonra gizlice bahçeye çıkar yıldızlan seyrederdim. Uzun bir sırık bulsam onlara dokuna-
bileceğim ve yerlerini istediğim gibi değiştirebileceğim vehmine kapılırdım. Yalnız, o sırığı nereden bulmalı? Sönüp yanıyor, sönüp yanıyorlardı. Bir Kurban Bayramı eniştem Ayşeyle ikimizi Kuşdilinde bir tiyatroya götürmüştü. Ağzı kıpkırmızı ve gözlerinin etrafı mosmor, «Yeşil Kurbağa» türküsünü söyliyen kan tocu kızın elbiselerindeki adi pullar da yanıp sönüyor, yanıp sönüyordu. Eve döndüğümüz vakit Ayşe tıpkı o kantocu kız gibi şarkı söylemeğe başlamıştı.
Elektriği açarak masamın başına geçtim. Çalışmağa başladım. Kalemin adeta kendiliğinden kayıyordu. Aslında da, «İlham» denilen o garip ve anlaşılmaz nesneye hiçbir vakit bel bağlamadım. Ben yazı yazmağa oturayım da o sıkıysa gelmesin!
Böylece saatler yürüdü.
İşime tam mânasiyle kendimi vermiştim. Acaba vermiş miydim? Bundan şüphedeyim... Gerçi, üstünde çalıştığım mevzua yabancı hâdiselere karşı dikkat hassam sönmüştü ve yalnız o mevzu üstünde birikmişti amma ikide birde, zihnimden, dar bir dehlizin ağzında beliren karanlık bir gölge gibi şekilsiz, rahat-
Yarının büyüklerine hürmet edelim!
*
A nkaramıeın eıı büyük dertlerinden birisi de otobüs dâvasıdır. Bununla, oldukça muntazam bir şekilde işlemekte olan troleybüsleri kasdetmiyoruz. Bizim (lâva diye vasıflandırdığımız, gözden ırak olan haricî hatlardır. Meselâ Etlik, Küçükesat, Dikmen gibi şehrin Banliyösü olan mıntaka-lar, maalesef bu yüzden büyük sıkıntı çekmektedirler.
Bir kere, tarife diye bir şey yoktur. Sabahleyin İşe, mektebe gitmek mecburiyetinde olanlar, ne zaman geleceği malûm olmıyan bu köhne vasıtaların esiri olmakta, kiş kıyamette, dondurucu soğukta titreşip durmaktadırlar.
Hele o zavallı yavrucukların hali görülecek bir manzara arzetmek-
Bilhassa, otobüs niniıı bu masumlara etmediği de gözden dır.
müstahdemi-
iyi muamele kaçmamakta-
Soğuktan donmuş, sırtında çantası, talebe olduğunu her haliyle belli eden çocukların İllâki pasolarını muayeneye kalkışması onları büyük müşküllere sokmakta, o ka labalık, kargaşalık içinde, evden itina ile sarılmış atkılarını çözmeğe, paltolarının önünü açn. iyk mecbur etmektedir. Sonradan, pek tabiî kendi kendisini annesinin yaptığı gibi örtemiyen yavrucuklar hastalanmaktadır.
Arada, pasoyu evde unutanların, yarı yolda indirildikleri de olmak tadır.
Halbuki otobüs müstahdemleri bunları her gün görmekte ve birçoklarını tanımaktadırlar.
fikirler hiç bir türlü Kremlin’in akidelerine uymuyordu. Bu böyle iken Görgi Dimitrofun Moskova'daki esrarlı ölümünden sonra kendisinin Başbakanlık mevkiine getirilmş olması zihinlerde bir sual mevzuu o-labilir. Ancak şunu da unutmamak gerektir ki, bolşevikler kendileri için zararlı olmadıkça her hangi bir kimsenin hikmeti vücudünden istifadeden çekinmezler. Nitekim ilmi bilgisi, komintern’deki vazifesi do-layısiyle Kolarof bir Bulgar gibi düşünse dahi ilk anlarda tavsiye e-dilemezdi. Bu bakımdan tebliğde belirtildiği şekilde onun uzun hastalık tan sonra hayata, veda etmiş olması ilerdeki meçhul akıbeti bakımından iyidir. Daha Trayço Kostofun muhakemesi sırasında Bulgaristan idarecileri arasında bir ayrılık zuhur etmiş bulunuyordu. Görgi Dimitrofun esrarlı ölümünden sonra Bulgaristan’ın siyasî hayatında ikinci bir diktatör siması yaratmaktan kaçınan Moskova zimamdarları bu memleketin «kollektif bir idare» şeklini idaresini tensip etmişlerdi. Fakat bu kollektif idareye dahil olan zümre arasında da Kolarof -Yugof ve Çervenkof - Poptomof diye iki grup zuhur etmişti. Bu iki grubun gizli fakat şiddetli savaş • ması neticesinde ikinci grubun ele başlarından olan Vladimir poptomof seçimler arifesinde vatan cephesi -nin genel sekreterliğinden uzaklaştırılmış ve yerine belirli bir şahsiyeti olmıyan Dobri Tarpeşef getirilmişti. Böylece seçimlerde her iki grubun da tesirinde bir muvazene tesis edilmiş bulunuyordu. Tabiî biz ayrılık kominformun gözünden ka-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Bu hale göre, bilmemezlikten gelip, her sabah paso istemek ve gösteremiyenlerle. cebinde fazla parası olmadığından tam ücret ve-remiyenleri indirmesi haline ne t isim verileceğini kestiremeyiz.
Bir sürü reklâm yapıldı. Otobüs ler, Elektrik şirketine devredilince işler düzelecek, seferler intizama girecek, dedilerdi.
Bugün maalesef bu söylentilerin hakikat olduğunu göremedik. Eğer böyle giderse galiba da gör-, miyeceğiz.
Rica ediyoruz, seferler intizama konsun ve müstahdemine de sıkı talimat verilsin, çocuklara bu kadar eza, cefa etmek âdetinden vaz geçsinler.
Biz Türk’üz, Türk mert olur, kendinden küçüğüne acır, bunu lütfen hatırımızdan çıkarmıy^-'
Hikmet YAZICIOCÜ
HORTUMLA BENZİN
HIRSIZLIĞI
Haşan Selçuk isminde bir şoför le 16 yaşlarında Mehmet Gedikoğk isminde bir çocuk itfaiye meydi! nında şoför Ali Aktaşa ait karnyot dan hortumla benzin çalarken ys kalanmışlardır.
Her iki benzin hırsızı da savcılığı teslim edilmiş ve tahkikata başlan mıştır.
KAZ HIRSIZI
Bundan bir müddet evvel Çerkeş köyünden gelen Ahmet isminde biı şahıs. Maltepe semtinde gezerken, yolda rasladığı üç adet kazı yakal» yarak satmaya götürmüştür. 1
Ahmet kazın ikisini satmış v diğerini de satmak için dolaşınrke şüphe üzerice yakalanmıştır.
Tahkikat sonunda kazların Mal
tepe semtinde Kor apartmanı kapı
cısı Mehmede ait olduğu anlaşılmış
sızlık veren birtakım intibalar süratle geçip gidiyordu.
Beni arasıra dürten bir huzursuzluk ortasındaydım. Ve mahiyetini kavrıyamıyordum. Annemden hatıra kalan biricik şeyin; duvardaki antika saatin kapağı açılarak vakti haber veren kuş on iki kere öttü. Ben, hâlâ, bir yandan harıl harıl çalışıyor ve bir yandan -beklenmedik herhangi bir şey olacak» diye bekliyordum. Amma boş yere bekledim. Saatler yürüyordu.
Derken kapıma şiddetle vuruldu, cevap vermeğe vakit kalmadan Ayşeyi karşımda buldum. Ka pıyı güm diye kapattı. İlkönce, bendeki o garip iç huzursuzluğu yok oluverdi, beklemekten kurtuldum ve rahat bir nefes aldım.
Saçı başı darmadağınık, yüzü limon gibi sarıydı. Gözleri de tuhaf tuhaf, bir cinnet nöbeti geçiriyormuş gibi parıldıyordu. Gitti, yatağıma oturdu.
— Bana bir sigara ver!
Verdim.
Titreyip duran sol elinin baş parmak tunağına sigarayı mümkün mertebe sakin bir hareketle iki üç kere vurdu. Sonra, alt dudağın azıcık aşağıya sarktığı ağzına götürdü. Büyük bir karar a-rifesinde, yahut felâketin değersizliğine karşı duyulan acı bir istihkarla :
— Oldu, dedi.
Çehresi, o anda, fazla kokla makla solmuş narin bir çiçeğe benziyordu. Ve, bir kaç saat önce evden hışımla çıkıp giden aynı Ay şe değildi.
(Devamı var)
tır.
Suçunu itiraf eden kaz hırsızı hal kında tahkikata başlanmıştır.
KÖMÜRDEN ZEHİRLENME
Altındağ mahallesinde oturan t mail Tekin isminde bir berber çırı ğı berber dükkânına aldığı yanmi mış kömürden zehirlenme âlâm* göstermiştir.
İsmail Tekin derhal hastaneye kı dırılarak tedavi altına alınmıştı^.--,
ET SIKINTISI
DEVAM EDİYOR
Et fiyatlarına son bir kaç gün evvel zam yapılmış olmasına rağnıeo henüz et sıkıntısının önüne geçil* memiştir.
İlk günlerde fiyatlara zam yap makla Ankaraya bol miktarda kı saplık hayvan geleceği tahmin edü mş ise de beklendiği gibi çıkmamı ve Ankaraya kar yağmaya başladıl günden itibaren kasaplarda et bı mak müşkül bir duruma girmişti
Alâkalılar ise şehirde zaman zi man beliren et buhranına sebep « laıak Ankara ile civar kaza ve ko lerin münakalesinin aksamasını gt teı-mekte ve kış aynı şekilde dah uzun müddet devam ettiği takdir de et fiyatlarının daha da artacağı nı söylemektedirler.
YENİ TELEFON
REHBERLERİ
Bir seneden fazla bir zamanda» beri hazırlanmakta olan ve soy ac larına göre tanzim edilen yeni teli fon rehberleri tamamlanmak üzert dir.
Tarım Bakanı Cavit Oralı matbaasında basılmakta olan rel bellerin şubat ayında satışa çı^*J cağı tahmin edilmektedir.

f
Sayfa : 3
ADYO- TELEFON -TELGRAF HABERLERİ
Sarre dâvası
çetinleşiyor
Serbest Fıkra :
Tanin
I
Atom bombasının sırrı
münasebetleri
söylediği bir nutuk, ağır hücumlarına seve 1939 - 40 Rus - Fin bahsetmek cesaretini

Hafıza kuvvefi!
I
münasebetleri
ovyet Rusya, peyklerini ve komşularını yıldırma siyasetinin genel icaplarından olarak 31 Aralık tarihinde Finlandiya hükümetine bir nota verdi. Nota Fin hükümeti tarafından tetkik edildi. Cevap verildi. Cevap tatminkâr bulunmadı. Resmi ve yarı resmî müracaat ve teşebbüslerle mesele bugüne kadar sürüklendi. Nihayet bugün gelen haberlerden anlaşıldığına göre, Finlandiya, Rus notasının mevzuu olan ihtilâf yüzün den tbazı İktisadî güçlüklere uğramaktan korkuyormuş.
Meselenin esasını kısaca hülâsa etmek mümkündür :
Sovyet Rüya geçen ayın 13 ünde Finlândiyaya karşı hücuma geçmiş bulunuyordu. Fin millî bayramı dolayısiyle Başbakan Fa-gerhalm’ın bep olmuş harbinden göstermiş olan Başbakan, faşist sıfatiyle ve (büyük manşetlerle teşhir olunmuştur. Ruslar, bu ilk çı-başını ve ayni zamanıa Helsinki-nin kuruluşunun dört yüzjüncü yıkışı müteakip, Fin milletinin yıllını neşe içinde kutladığı bir sırada, 31 Aralıkta Gromiko vası-tasiyle bir nota göndererek 300 kadar harp suçlusu Rusun Finlândi-yada barınmakta olduğunu ve Fin-lândiya hükümetinin bu hususa göz yummak suretiyle 6 Nisan 948 tarihli Rus - Fin dostluk anlaşmasının metnini ve ruhunu ihlâl ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Sovyet notasına, iadesi talep o-lunan suçlulardan altmış küsurunun ismini ihtiva eden bir de liste ilişik bulunmakta idi.
Bu notanın verildiği tarihlerde, Finlândiyanın iki komünist lideri Moskovada bulunuyorlardı ve 15 gün sonra da, yani 15 Ocak tarihinde Finlândiya, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmakta idi. Rusların, bu sudan bahane ile Fin umumî efkârına tesir etmek istedikleri aşikârdı. Bununla beraber, seçimlerde, bilindiği gibi, mutedil sosyalisltlerin ve Liberallerin hep beraber destekledikleri devlet adamı Paasikivi seçildi'. Komünstler, 1948 seçimlerine kadar, komünist hâkimiyeti altındaki koalisyon ka-. binesinın başkanlığını yapmış olan ‘Pekkala başta olmak üzere, adamlarının mağlûbiyetine şahit oldular.
Bütün haricî taahhütlerine ve bilhassa komşularına karşı olan vecibelerine her zaman sadık kalmış olan Demokrat Finlândiya, ' bu seçimle Sovyetlere âdeta kafa tutmuş oluyordu. Bunun cevabı gc-cikemezdi. Esasen, gerek merkez kadrosunda, gerekse peyk komünist devletlerin idareci saflarında temizlik yapmağa mecbur kalacak kadar sarsılmış bulunan Moskova, bu gediği kapamak için derhal harekete geçmek lüzumunu hissetti ve, iki aydanberi Moskovada cereyan etmekte olan Fin - Rus ticaret müzakerelerinde birden bire güçlükler ortaya çıktı.
Son haberlerden anlaşıldığına göre, Sovyetler, Finlândiyanın diğer bazı maddelerle beraber istediği buğdayı vermenin çok güç ola cağını ileri sürmektedirler. Halbuki, Finlândiya Rusya ile alış veriş etmeğe mecbur ve iktisaden İngiliz lirası bölgesine bağlı bir mer-lekettir. Buğday ve buna benzer hayatî mahiyetteki yiyecek maddeleri Rusyadan takas usullyle temin edilemediği takdirde Finlândiya Sterling bölgesinden mübayaatta bulunmak zorunda kalacaktır. Halbuki, matlûp maddeleri bu bölgede her zaman bulabilmek kaabil olmadığı gibi, memleketin coğrafî durumu gözönünde tutulacak olursa, çok uzun mesafeleri kaplayacak olan nakil masraflarının da fiyatlar üzerinde ne gibi bir tesir yapacağı anlaşılır.
Denebilir ki, Finlândiya, ihtiyaç larını Amerikadan tedarik etsin. Bunun için de, Finlândiyanın dolan kâfi değildir.
Sovyet notalannın mânasını bu suretle belirtmek mümkündür : Evvelâ siyasî tazyik. O muvaffak olmayınca iktisadi abluka. Nihayet buna da çare bulunursa dahilî kargaşalık.
Finlândiya siyasî tazyike şimdiye kadar karşı koymuş ve dahili kargaşalığı hayran olunacak bir soğukkanlılıkla önlemiştir. Şimdi gırtlak meselesi kalıyor ki, galiba bu meselede iş yine Amerikaya dtü-şecek.
15 günden beri ticarî mi, siyasi mi olduğu pek İyi kestirilemiyek bir Amerikan heyetinin Helsinki-dc bulunduğu dedikodu kabilinden şayi olmuştur.
Mücahit TOPALAK
Ruslar da idrojen
bombası yapmış
---------- t
Amerikan şehirlerinin müdafaa meeelesi endişe uyandırıyor
Vaşhinton, 23 a.a. — Amerikan sivil savunma teşkilâtının kanaatine göre, Amerikan şehirlerini tehdit eden en büyük tehlike atom bombasıdır. Fakat son zamanlarda Rus- _ _______________,---
ya’nın da Amerika gibi hidrojen tarafından imâl edilmesini bombasını yapabilme ihtimali orta- görmektedir, ya çıkmıştır. Amerika’nın, askerî li- I «Birleşik Amerika, batı Avrupa derleri Rusların bu bombayı yap- memleketlerile Formoza veya diğer mak için çalışacaklarını gayri res- yabancı memleketlerde askerî yar-| mî olarak söylemişlerdir. Buna göre, dunlarda bulunarak parasını harcı-şehirlerin savunma esaslarını ha- [ yacağına kendi hava ordusuna yeter | zırlamak için bimbanın bir tasarı sayıda uzun menzilli bombardıman halinden çıkarak hakikat olmasını ı uçakları katması daha münasip intizar edilmektedir Tahminlere göre hidrojen bombasının tesir sahası 90 kilometre kareden 480 kilometre kareye kadardır, ihtimallerin en fenasını düşünen sivil savunma teşkilâtı, ümitsizliğe düşmemek kararındadır. Bu teşkilâtta çalışan yetkili bir şahıs demiştir ki:
İlk atom bombasının tesirleri hakkında alınan haberlerden sonra teşkilât artık savunma plânlarına lüzum kalmadığına kani olmuştu. Fakat sonradan atom bombasına göre sığmaklar, hastahaneler ve şehir boşaltma plânları yapılabileceği anlaşıldı. Şimdi de hidrojen bombası için hazırlanmalıyız.
I Vaşington, 23 a.a. — Cumhuriyetçi âyan üyesi Wherry, Hirroşima’ya atılan atom bombasından bin defa | daha kuvvetli olduğu söylenen hid-1 rojen bombasının Birleşik Amerika
• uygun
ı
_________________ ____a münasip olur» diyen âyan üyesi sözlerine devamla şöyle demektedir:
Herkesçe malûm olduğu ___________
biz komünist Rusyanın başlıca hedefini teşkil etmekteyiz ve bu memleketin Birleşik Amerikanın numaralı düşmanı olduğunu kes teslim etmektedir.
Bir infilâk daha bekliyoruz
Paris Radyosu, 32 (Basın . Yayın) — Amerikan radyo yor -rumcusu Pearson, dün akşam yaptığı bir konuşmada Sovyet bilginlerinin Tiirkistanda yeni bir atom in filâkı için bir tecrübe sahası hazırlamakta olduklarını bildirmiştir. Bu bölge halkı Urallara nakledilmiştir.

bir
Almanlar ticaret sahasında tehdit
savuruyor
Londra radyosu, 23 (Basın - Yayın) — Batı Almanya Başbakan Yardımcısı dün Hamburg'ta bir par ti toplantısında bulunarak, Sarre havzasının mukadderatının ancak orada yaşıyanlar arasında yapılacak ] bir plebisitle tayin edilebileceğini söylemiştir.
Aynı toplantıda Federal Alman hükümeti Adalet Bakanı Dr. Beh-ler Almanyanın güvenlik bakımından artık bir tehlike teşkil etmediğini ve Avrupanın Almanya’nın işbirliği olmadan müdafaa edilemiye ceğini söylemiştir.
Almanyanın tehdidi
Bonn, 23 (a.a.) — Batı Almanya Başbakanı Konrad Adenauer dün verdiği bir mülakatta. Fransa Al-mancanın Sjırr havzasındaki kö -mür madenleri halikındaki taleplerini kabul etmediği takdirde Paris-te cereyan etmekte olan Alman -Fransız ticaret müzakerelerinin kesilmesinin mümkün bulunduğunu söylemiştin Fransız Dışişleri Ba -kanlığına mensup yüksek şahsiyetler Almanyanın Fransadan satın a-lacağı buğdayın miktariyle fiyatı hususunda baş gösteren anlaşmazlık üzerine müzakerelerin belli olmı-yan bir müddet için geri bırakıldı -ğını bildirmişlerdi. Adenauer ise Almanların bu hususta büyük ta -vizlerde bulunduklarını söylemiştir.
Mc Cloy’a göre
Vaşington, 23 (a.a.) — Dün Va-şington hava alanında uçaktan indiği sırada beyanatta bulunan Al -manyadaki Amerikan yüksek komiseri Mc Cloy Sarr havzası ile Bellinde Ruslarla anlaşmak meselelerinin halledilebileceğine şüphe et -mediğini söylemiştir. Yüksek komiser Alman meselelerinin bütünü hak kında Truman ve Acheson ile görüş melerde bulunmayı tasarladığını ilâve etmiştir. Yüksek komiser gelecek hafta Almanyaya dönecektir.
Finlandiya ikfsadî bakımdan müşkül durumda
Londra Radyosu, 23 (Basın -yın) — Helsinki’deki basın muhabirleri kendi memleketleri ile Sov yetler Birliği arasındaki münasebetlerde vukubulan son gelişmele-l rin Helsinki’de büyük bir ilgi ile takip edildiğini bildirmektedirler. Anlaşıldığına göre Sovyet hükümetinin Finlandiya’ya karşı tatbik et tiği İktisadî tazyike ilâveten şimdi siyasî baskı da başlamıştır.
Moskova’nın harp suçluları meselesinde Finlandiya hakkındaki son iddialarını Helsinki’nin reddet meşine temas eden muhabirler iki memleket arasındaki ticaret görüşmelerinin de memnuniyet verici bir neticeye yaklaşır gibi görünmediğini işaret etmektedirler. Bu görüşmeler 9 haftadan beri de Mosko va’da devam etmektedir. Bu yüzden bu ay Londra’da başlıyacak o-lan İngiltere * Finlandiya ticaret müzakereleri Şubayın sonuna te -hir edilmişti. Finlândiya buğday ve benzin hususunda Rusya veya sterling bölgesine güvenmektedir. Bu iki memleketten birisi ile anlaşmı-ya varamadığı takdirde mayıs ayın dan sonra bu maddeler bakımından sıkıntıya düşeceği muhakkaktır.
Kanser tedâvisinde bir adım daha
Filadelfiya, 23 a.a. — Kanser ü-zerinde araştırmalar yapan doktor Hugh Creech, kanserli fareleri «po-lysaccharides. diye bilinen şekerle tedavi etmiye muvaffak olduğunu bildirmiştir. Doktor, bu şekerin in sanların tedavisinde de muvaffakiyetli bir şekilde denendiğini sözlerine ilâve etmiştir. Bununla beraber doktor Creech, insanlarda görü len kanseri bu şekerle tedavi etmenin henüz mümkün olmadığını yalnız bazı tümörlerin bu vasıta ile kısmen yokedildiğini ve «polysac* charides» lerin bu hassası üzerinde çalışmalara devam etmek üzere kâfi derecede bilgi toplandığını söylemiştir.
Ya
Yeni bir havacılık rekoru
Nevyor, 23 a.a. — Paul Mantz a-dındaki bir tayyareci Burhanks-Nev-york arasındaki mesafeyi 4 saat 52 dakika 58 saniyede almak suretiyle Amerikayı bir baştan bir başa katetmede yeni bir rekor kırmıştır. Eski rekor 5 saat 5 »aniye
ö izde ıbazı tâbirler vardır ki, *ne kadar eskiseler kuvvetlerinden kaybetmezler!
— Filânca, insan sarrafıdır! deriz.
Hakikaten bazı kimseler, üç beş defa görüştükleri, iş yapıp beraber çalıştıkları adamların mahiyetini derhal anlarlar; Kalp mı sahte mi olduğunu fark eder ler. Ve onunla selâmı sabahı bile keserler...
Hürriyet âşıkı Tevfik Fikret de bunlardan biriydi. Ta o zamanlar, Tanin Başmuharririnin ne mal olduğunu çabucak anlamış, foyasını meydana vurmuştu... Bize bunu Riza Tevfik’ln »Tevfik Fikret - Hayatı - Sanatı ve şahsiyeti» adındaki eseri pek açık olarak isbat ediyor :
«... Fikretten beklenecek en faydalı hizmet, meşrutiyet ahkâ-
illetvekilieri halkın reyiyle seçilecek!
Güzel ama, dört sene evvel de böyle güzel lâflar işitmiş-tik!
Ne oldu; fıkrayı bilirsiniz :
Oğlu babasının saçma sapan işlerini görünce ;
— Baba sen artık, ateh getirdin! demiş.
İçini çeken ihtiyarın cevalbı şu :
— Oğlum ben getirmedim, o kendi geldi!

Sene 1950!
Allah yine seçimerde kendi kendine geleceklerden milleti korusun! — A. F.
Meclis köşesi;

Bayındırlık Komisyonu:
1 — Maraş milletvekili Emin Soysalın köylerin içme suları ve küçük sulama işleri hakkında kanun teklifini,
2 — Gümüşhane milletveili Şükrü , Sökmensüer ve Kars milletvekili A-
kif Eyidoğan’ın köylere yardım fonu tesisi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Çalışma Komisyonu:
Iş kazalariyle meslek hastalıkları ve analık sigortaları hakkındaki 4772 sayılı kanunun bazı maddelerini değiştiren ve bu kanuna bazı maddeler ekleyen kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Geçici Komisyon:
Milletvekilleri Seçimi Knunu tasarısını incelemek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 10 da Kitaplıkta;
Geçici Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Millî Savunma Komisyonuı
Yedek Subay ve yedek askeri me murlar hakkındaki 1076 sayılı kanuna bazı maddeler eklenmesine, bu kanunun ve bu kanunla ilgili 1111 ve 3803 sayılı kanunların bazı hükümlerinin kaldırılmasına dair kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Maliye Komisyonu:
1 — Gümüşhane milletvekili Şükrü Sökmensüer ve Kars milletvekili Akif Eyidoğanın, köylere yardım fonu tesisi hakkında kanun teklifini,
2 — Gümüşhane milletvekili A. Kemal Varınca’nın doğu illerinde metruk emval satışlarından dolayı hükümete borçlu olan vatandaşla -rın geri kalan borçlarının affı hak kında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonu:
İskân ve Toprak işleri genel müdürlüklerinin birleştirilmesi hakkın da kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10.30 da toplanacaklar-dn.
Afganistan kralı Tahrana gidiyor
Tahran, 23 a.a. (Afp) — Yetkili kay naktan bildirildiğine göre, Afganistan Kıralı 31 Ocakta Tahran’a ge lerek 5 gün kalacak ve Şahla resmî bir görüşme yapacaktır.
İki memleket arasında Hallola-mıyan meseleler ve bilhassa Kirman ırmağı sularının paylaşılması meselesi üzerinde yapılacak görüşmelere iştirak etmek üzere Afganistan Dişileri Bakanının da Tahra -na gelmesi beklenmektedir.
Yugoslavya'da yeni seçimler
Londra Radyosu, 23 (Basın -
yın) — Dün gece Yugoslav kabinesi toplanarak genel seçimlerin tarihini kararlaştırmıştır. Mareşal Ti-to’nun iktidara gelmesinden beri ilk defa cereyan edecek bu seçimlerin Martta yapılacağı tahmin edilmek tedir. Hükümet muhalif adayların seçimlere iştirakini kolaylaştıracak bir tasarıyı kabul etmiştir.
Ya
mi, Lâinmi?
r—— Yasan:
Sarıçizmeli I
mini neşir ve müdafaa edecek yevmi bir gazete çıkartmaktı.
O zamanlar Küçük Sait Paşa Sadrazamdı. Fikret usulü dairesinde ruhsat aldı. Ve Hüseyin Cahit Beyi de muharrir olarak bu işe teşrik etti. Ve gazeteye «Ta-nin- ismini vererek neşretmeğe başladı. Fakat Tanin gazetesi Fikretin istediği veçhile meşrutiyet rejiminin gazetesi ve hak ve hüriyet müdafii olacağına, pek çabuk tefessüh eden İttihat Komitesinin âleti olunca, Fikret fena halde ümitsizliğe düşüp meyus oldu. Ve arkadaşlariyle bozuştu. Kendisine gönderilen Tanin nüs-başına •Lâin!» yazarak
nüshayı iade etti. Ve matbaadan çıktı, gitti. Gazeteden katiyen ve ebediyen ayrılan Fikret'in epey bir yekun tutan hissesini kendisine ayırıp takdim ettiler. Fikret, nefretle iade etti..
Sahife: 29 - 30.
F.krctiu böyle bıraktığı Hüseyin Cahit, şimdi Ulus’un başındadır!.. Bu eski âlet, dünkü U-lııs'ta yazdığı başmakalede mil yonlarca temiz ve civanmert Demokrat Parti taraftarlarına açıkça şıınıı yazmağa cesaret ediyor :
— Kendilerini en menfur bir cinayet hazırlamakla, yani bir iç lıarbl çıkararak vatandaş kanı dökmek tehdidini savurmakla itham ediyoruz! diyor.
*
rahmet eylesin, büyük Ne insan sarrafı adam-
Allah Fikret!
No: 5 2
Çeviren: Mücahit TOPALAK

YerleGök Arasında
Dünya Basınından Hulâsalar
Tef r i İr r
Yazan: A. S. Eıupcry
insanı ve insanın ihtiyaçlarını anlayabilmek için, insanı en esaslı, en canlı, en cevherli yerinden kavrıyabilmek için, onun, şenin, benim hakikatlarımızı karşılaştır [ mak, bu hakikatların aşikârlığı ü-zerinde ısrar etmek hiç bir şeye yaramaz. Haklısınız. Hepiniz hak lısınız. Hattâ dünyanın bütün felâketlerini kamburların üzerine yükleyenler bile belki haklıdırlar. Belki kamburlara karşı harp açsak, mukaddes bir savaş lezzeti duyacağız. Kamburların işlemiş oldukları cinayetlerin intikamını almaktan doğan zevki tadacağız. Zira, nihayet, kamburlar da tek tük suç işlemişlerıir.
Böyle yapmamak lâzım, insanın esasını, cevherini anlıyabilmek için, evvelâ ayrılıkları bir tarafa bırakmak lâzım. Çünkü bu ayrılıklar, bu ayrı duyuş, ayrı düşünüş tarzlarıdır ki, bir araya gelince, ve kabul edilince, sarsılmaz, değişmez kanaatler halini alır. Taassup denen şey de bunun neticesidir. İnsanları, sağ ve sol kambur veya düz, faşist veya demokrat diye sınıflandırmak mümkündür. Ynie mümkündür bu tasnifin, bu ayırdetmenin dokunulmaz itiraz edilmez bir hal olması. Fakat, bilir misiniz ki, hakikat, dünyayı ayıran, parçalıyan, hercümerc i-çine atan şey değil, basite irca e-den şeydir. Haikat, dün/a r ■ (.'i İlkte, dünyaca, dünya içinde, bep beraber yapılan, işlenen duyulan ve düşünülenlerin ifadesini veren bir dildir. Nevvton, uzun zaman gizli kalmış bir kanunu «keşfet-nıemıştir». Nevvton, yaratıcı bir ameliye icra etmiş ve bu susetle hem elmanın çimen üzerine düşüşünü, hem de güneşin yükselişini ifadeye imkân veren âlemşümul bir dil yaratmıştır. Hakikat dedik leri şey, isbat eden şey değildir. Hakikat, basitleştiren cevherdir.
İdeolojiler üzerinde münakaşa etmek neye yarar? Bu ideolojilerin her biri kendisini izah ve isbat ederken diğerini baltalar ve bu münakaşa insanın hayrına değildir. İnsanın hayrına değildir, o insan ki, her an, bizimle beraber, yanımızda, etrafımızda, muazzam kütleler halinde kaynaşarak, yaşayıp ölerek, aynı ihtiyaçları, temin ederim, tamamen aynı ihtiyaçları hissetmektedir.
Biz kurtuluşu, azad olmayı istiyoruz. Biz istiyoruz ki toprağa vur duğumuz her kazmanın sesi gelsin, manası gelsin. Ama, hidematı şakkaya mahkûm bir insanın kazması ile, yeni madenler ariyan hür insanın kazması aynı sesi verir mi dersiniz? Birinin sesi küçüktür, ötekininki büyültür. Ha -pisane, mahkûmların kazma salladıkları yerde değildir. Kazriıa sallamakta korkulacak çekinilecek hiç bir şey, hiç bir bedeni a-zap yotur. Hapishane, ses vermi-yen, mana vermiyen, manasız kazma sallayışların bulunduğu yerdir. Hapishane, kazma sallıyan insanarı, diğer insanların birliğine, camiasına ulaştırmıyan, buna mani olan yerdir.
Bunun için hapishanelerden kaçıp kurtulmak isteriz.
Avrupa’da iki yüz milyon insan var ki duygusuzdur, yeniden doğmak diler. Endüstri onları köylülerin dilinden ve duygusundan ayırarak, siyah vagonlarla, demir parçaları ile dolu muazzam garları andıran karanlık, gürültülü bir yere kapamıştır. Bu insanların hepsi, işçi mahallelerinin, işçi şehirlerinin karanlığından kurtul -mak, tekrar doğmak, tekrar yaşamak diler.
Daha başkaları da var. Onlar, önde yürümenin, din aşkını tatmanın zevkini meneden bir takım mesleklerin çarkına kapılmışlardır. Zannedilmiştir ki bu adamları büyültmek, insan mertebesine eriştirmek için, onları giydirmek, onları bdslemefc. her türlü ihtiyaçlarını tatmin etmek kâfidir. Ve işte böyle düşünüldüğü içindir ki, bu adamlarda, yavaş yavaş sünepe burjuva, mahalle kahvesi diplomatı ve nihayet iç hayattan habersiz teknisyenler türemiye başlamıştır. Evet, bu adamlara tahsil ve terbiye verilmiştir ama, kültür verilmemişir. Onlarda, kül tür hakkında bir acaip kanaat pey da olmuştur. Onlar kültürü hatırda tutulabilen formüllerden i-baret sayarlar. Halbuki, bugün her hangi bir lise talebesi, tabiat ve tabiat kanunları hakkında Des-cartes’ın ve Pascal’ın bildik -lerinden daha çok şey bilir. Bu tefevvuk, bu çocuğun bilgideki bu üstünlüğü, acab, o âlim ve mütefekkirlerin yapmış oldukları fikir hamlelerini başarmıya imkân ve
Milliyetçi Çın kaynaklarından verilen ve bir komünist ordusunun Hindi Çini topraklarına girdiğini ve ardasından yalanlanan bir haber, bu sabahki Fransız basınında yorum
ce insanların bir çoğu, aradıklarını bulurlar, alemşümûl bir duy-gûya, âlemsümûl bir birliğe eri- ou 5aDanK1 Iransll _______________ ______
şırler. Fakat, onlara verilen ek- ıara yoı açmıştır.
mek, bölüştükleri ekme.k, bu ek-, Fransız Halk Hareket Partisin örmek yüzünden, bu ekmek uğruna ö- ganı olan L, Aube gazetesi bu haber leceklerdir. [karşısında görüşünü şöyle belirt-
Elbette... Ölmüş ilâhları mezar mektedir:
larından kaldırmak mümkündür. | «Milliyetçi Çin haberler ajansı iyi kötü işlerini görüp rollerini Central News tarafından ortaya atı-oynadıktan sonra tarihe gömülmüş Ian ve silâhlı 30 bin Çin komünist olan bazı efsaneleri tazelemek askerinin Viyetnama girmiş olduğu-mümkündür. Elbette mümkünıür.'nu bildiren bu haber sonradan ya-meselâ bir Panjermanizm efsane- lanlanm)9 olmasına rağmen eğer sini, bir Roma imparatorluğu haya uYanık davranılmıyacak olursa lini yeniden canlandırmak. Al- vahim sonuçlan olabilecek bazı manian, alman olmanın büyük- hadiselerin vuku bulabileceğine bir lüğüne ve Beethoven’in ırkdaşı ’^aret sayılabilir. Grçekten Batılı olmanın şerefine inandırmak. En Müttefiklerin şimdiye kadar göster-|miş olduklan tepki, kararsız ve i dağınık olmuştur. Halen, Birleşik | Amerika, Fransa ve Ingiltere ile Ingiliz milletler camiası memleketlerinin Uzak Doğu'da müşterek bir siyaset takibetmeleri zamanı çoktan gelmiştir. Bu siyasetin muvaffakiyeti, tatbikinde gösterilecek sürata bağlıdır..
İngiliz basını:
Diğer taraftan belli başlı İngiliz ! gazetelerinden Liberal Manchester
mütevazi en bilgisiz vatandaşı., bile bu telkinlerle başını döndür-1 mek kolaydır. Güç olan şey, o mü 1 ’ t-.'vazi vatandaştan bir Beethoven 1 çıkarabilmektir.
Bu ilâhlar, bu ilim ve fen ilâh- [ lan et yiyicidirler. Bilginin terakkisi, hastalıkların teda -visi için uğraşanlar, hayata hizmet ederken hayatlarını kaybederler. Belki bir toprağın, bir sa (gazetelerinden liberal Manchester hanın genişletilmesi için ölmek gü Guardian ve muhafazakâr Daily Te-zel bir şeydir, ama bugünkü harp, legraph bugünkü başyazılarında müdafaa ve himaye ettiğini iddia Finlandiya ile Sovyetler Birliği eylediği şeyleri yok ediyor. Bu- arasındaki münasebetleri incelemek -gün ■ artık bahis mevzu olan şey, tedirler.
nesli canlandırmak için biraz kan Muhafazakâr Daily Telegraph ga-feda etmekten ibaret değildir. U- zetesi, Başkan Passikivi’nin Sovyet çakla ve zehirli gazla yapılan bir notasının tesiri altında kalarak ko-harp, kanlı ve feci bir cerrahî a. il-
meliyedir. Zafer, en geç çürüyecek ! olanındır. Ne var ki, bugünkü harp ! te iki taraf birden çürüyor.
Çöl haline gelen bu dünyada ] 1 arkadaşları bulmanın susuzluğunü 1 çekiyorduk. Arkadaşlar arasında : böli^ülen ekmeğin lezzeti bize ' harp ölçülerini, harp kıymetlerini kabul ettirmiş bulunuyor. Fakat, ; bizim, aynı gayeye koşanlann bir ; birine değen omuzlarındaki hara- : reti duyabilmemiz için harbe ihtiyacımı? yok. Harp bizi aidatı- i yor. Kin, bu koşunun, arkadaşlarla beraber girişilen bu mücadelenin hararetine hiç mi hiç bir şey ilâve etmiyor.
Niçin biribirimizden nefret e-delim? Aynı seyyare üzerinde ay- : nı geminin tayfası gibi, mütesanit değil miyiz? Ben anlarım, çeşitli medeniyetlerin, yeni bir takım sentezleri kolaylaştırmak i-çin birbirleriyle çarpışmasını. Ama, çeşitli medeniyetlerin birbii- , lerini yemelerine razı değilim.
(Devamı var)
ir notasının tesiri aııınaa KaıaraK ko-j. münistlere hükümet dahilinde bir
I yer ayırmasının ihtimal dahilinde [olmadığını, çünkü FinlandiyalIların tazyike karşı boyun eğmesini bil-mlyen bir millet olduklarını belirtmektedir.
Manchester Guardian gazetesi de, [ her şeyden evvel kendi menfaatleri-. ni düşünen Rusların notadan sonra daha başka hareketlere de tevessül edeceklerini yazmaktadır.
Bu arada, gazete Vişinsly’nin Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Dean Acheson’m Çin meselesi hakkında söylemiş olduğu sözlere cevaben Moskova’da basın mensuplarının yaptığı demeci ele almaktadır. Manchester Guardİan’a göre Ruslar, İngiltere ve Amerika’nın Uzak Do-ğu’da bir harp açmalarını dahi istemekte, çünkü bu şekilde kendi siyasetlerindeki kusurları örtebilecek-lerini ummaktadırlar. Gazete yazısını şöyle bitiriyor:
• Amerika’nın barışçı siyaseti Rusya’nın uykusunu kaçırmaktadır. Batılı devletlerin Asyada milliyetçi cereyanlara karşı sempati hislerini izah etmeleri, Sovyetleri hiddetlendirmektedir. Şimdi Ruslar bu siyaseti baltalamak için derece ö-vermektedir.
Halk Partisi Doğuda da çözülmeye başladı
Artvin, 23 (Hususi) —Çoruh İli-1 tin Tekin Ocak idare kuruluna se nin bütün ilçe ve bucaklarında de- çilmişlerdir.
mokrat Parti gün geçtikçe kuvveti- j Bozdağ köyünde C. H. P. deşj)r ni artırmaktadır. En kalabalık ilçe tifa eden Hamit Özkan, Afi olan Yufuselide son bir ay zarfın-[ Arslan, Kâzım Karabulut, Halil da 4600 kişi Demokrat Partiye kay-j tekin, Ali Çelik, Mehmet Başöz, lar devam etmektedir. İlçe merke-1 P. ye kaydolmuşlardır.
zinde Halk Partisi yok gibidir. Çok | Bozdağ köyünde bu köy halkının kalabalık olan Ersis bucağında huzurunu selbedecek şekilde de-Halk Partisi onbeş kişiden ibaret vam eden küskünlük ve dargınlığı kalmıştır. D.P. 11 başkanı Nuri Balaban ile Be-
Genc Yusufeli’nin 23 köyünde H. kir Gürkan, Şükrü Arslan, Ali Rı-Partisi inhilâl etmiş, bütün halk za özen köylüleri bir araya top-Demokrat Partiye girmiştir. | lıyarak barıştırmak suretiyle izale
Diğer taraftan Artvin’de de Halk etmişler. Köylüler de gösterdikleri Partisinden istifa edip Demo’krat bu İnsanî hizmetten dolayı mezkûr Partiye girenler gün geçtikçe ço-| misafirlere teşekkür etmişler, bir ğalmaktadır. Berta bucağının iki ( birini selâmlamışlar ve öpüşmüşler büyük köyünde Halk Partisi birer dir.
Ocak başkanmdan ibaret kalmıştır. | Bozdağ D. P. Ocak Başkanlığına Merkez köyü olan Ortaköyde 35 H. Mustafa Kılınçarslan, Başkanvekil-Partili Demokrat Partiye girmiş-11jğine Mehmet Başöz, Kâtipliğe Şev tir. Demokrat Partiyi zayıflatmak ( ket Doğan üyeliklere de Hamit Öz-için bu mıntakada uydurulan yalan ( kan) Kâzım Karabuluk, seçilmişler-
krat Partiye kay-jtekin, Ali Çelik, Mehmet Başöz?xJ Partisinde istifa- ( Cemal Doğan, Musa Karabulut D. )
havadisler Halk Partisinin aleyhine olmaktadır.
dir.
Çitak Köyünde C.H.P. den istifa eden İsmail Demir. Hakkı Oruç, Necati Oruç, Halil Ödemiş, Hüseyin Demir, Mehmet Büyükbaş, Davut Turan, İsmail Çiftçi, İbrahim Demir, Eşref Doğru, Mehmet Ali v*9‘**) — v*.—«m—_ Öksüz, İsmail Uçar, Şerif Eser, Sa-mokrat Parti faal bir şekilde ça-; lâhattin Korkmaz, Münip Işık diğer • " ' ' maz- kırk üç vatandaşla yeniden D. P.
ye kaydolmuşlardır.
Çitak köyü D. Parti Ocak Başkan lığına Mehmet Ordu, Başkanvekil-
Hilmi Çeltikçioğlı
Çivrilide D. P. ye geçenler
Çişril, 23 (Hususî)—İlçemizde De ,

Herkes, az çok müphem bir tarzda, yeniden doğmak, yeni bir hayata doğmak ihtiyacını hissetmektedir. Yalnız, bunu temin edecek, bu gayeye ulaştırabilecek hal tarzlarının, usullerin bazıları aldatıcıdır. Elbette... İnsanları canlandırmak için sırtlarına üniforma giydirmek kâfi değildir. Ama. yine de üniformayı giyince insan bir başka hal alır. Bir başka hava tutturur. Bir başka şarkı söyle-miye başlar ve arkadaşları ile ek [ Süleymaı meğini bölüşür. Üniformayı giyin c”-'1
lışmakta ve halkın sevgisine har olmakta devam etmektedir.
Yeniden D.P. Ocak teşkilâtı kurulan aşağı ve yukarı Çapak, Ça- _.o.----------------------, —,-----------
kallar, Sarıbeyli, Gökgöl ve Belen- ligine Necati Oruç, Kâtipliğe Eşref ce kövlcıi kitle halinde D. P. ye il- Doğru, üyeliklere de Halil Ödemiş, itihak etmişlerdir. . Hüsem Turan seçilmişlerdir.
Tokça köyü C.H.P. Ocak Başka-, nını 20 arkadaşiyle C. H. P. den istifa ederek D. P. yc Hüseyin Güler. Kadir Güler, Mehmet Seren, Hüseyin Serçp, Sükıü Seren. Mustafa Ergun. Muşt-ıfa Ahmet
Say, İbrahim Sag. Gün,
Osman Kır. Ragıp Hakan. Süleyman Dur. Fehmi Dur, Mustafa A-tar, Fehmi Tekin, kaydolmuşlardır.
Tokça D P. Ocak Başkanlığına Hüseyin Güler, Başkan vekilliğine , Süleyman Dur, Kâtipliğe Ramazan Elçi ve Mustafa Armağanla Nuret-
Tokça köyünde bir vatandaş tarafından Çivril kaymakamlığına 10/ 5/949 tarihinde bir suiistimalin mey dana çıkarılması hakkındaki dilekçesine sekiz aydanberi cevap verilmemesi ve köy büro teşkilâtının vazifesini bitarafane ifa etmemesi şeklindeki dedikoduların önüne geçilmek suretiyle kanuni hakların sağlanması ve müracaat sahiplerine neticenin müsbet veya menfi tefhim edilmesi icap ettiğinden ilgili makam ların nazar dikkatlerini celbetme-yi bir vazife bilirim.
r-|

Sayfa : 4
ZAFER
faza/Hi ZUHURİ DANIŞMAN^»■■^nw
— Ne tatlı konuşuyorsun. Sanki Padişah senin hediyene muhtaçtı da ...
— Çam sakızı, çoban armağanı derler. Ona şimdi bir Bizans gemisi ile, beş on tane Rum esiri götürsem memnun olmoz mı ?
— 70 —
Haydi Haşan, yolcu yolunda gerek. Bir sandala binip karşıya geçelim.)
Böyle söylendikten sonra sahile doğru ilerledi. Bir sandala atladı. Susmaktan hoşlanmıyan Haşan, sahilden açılırken sandalcı ile konuşmağa başladı:
— Neden beni karşıya geçirmek için bu kadar fazla tereddüt ettin?
— Sade kendim için değil, senin için korktum.
— Allah Allah... Sırık kadar a-dam ru denizi geçmekten neden korksun?
— Öylesi değil. Bu denizin karşı tarafı bizim değil de.
—Eh, ne olur öyle olursa?
— Bir Bizans veya Cineviz gemisine rastlarsak halimiz harap-
— Şevketlû padişahımızı gör -meğe geldim.
Alaylı bir gülüşme oldu. Herkes Haşanın etrafına toplanmıştı. O-nun saf, mertçe hareketleri hoşlarına gitmişti. Fakat gülüşmeler
Haşanın pek hoşuna gitmemiş olsa gerekti kİ hiddetle haykırdı:
— Ne gülersiniz? Ben size masal
mı söylüyorum!. Güleceğinize bana hünkârı göstersenlze...
Gülüşmeler daha fazlalaştı. Bir amele:
— Sanki hünkâr da seni bekli-
yordu değil mi?
Diyecek oldu. Fakat Haşan, o-radakileri hayrette bırakan gayet ciddî bir eda ile:
I Missouri bahriyeyi I FRANSA MEKTUPLARI müşkül duruma soktu -------------------------------------------------------
Vaşhinhton, 23 a.a. (United Press) W
— Deniz kuvvetleri komutanlığı ■ V w -a. ■■ v w.
Hampton Roads önlerinde çamura ■ jT ■ ■ ■ W ■ ■ ■ İTm ■ ■ T
oturan 45,000 tonluk Missouri zırhlı- İMİ;
sının şubatın ikisinde sular en yüksek seviyesine vardığı zaman, kendi kendini kurtarmaya çalışacağını bildirmiştir. Herbiri dört ton ağırlığında olan bir düzüne kadar çıma zırhlının bin metre kadar gerisine atılarak ve bunlara bağlı bulunan çelik kablolar vasıtasiyle gemi kendi kendini çamurdan çıkarmıya teşebbüs edecektir. Bundan başka geminin arka kısmına bağlanacak büyük şamandıralarla yükselmesi temin edilecektir.
Bu durum bahriyeyi gayet müşkül bir vaziyete düşürmüştür. Başkan Truman doğduğu devletin adını taşıyan ve şahsî emri üzerine ihtiyat filoya alınmasından vaz geçilen zırhlının çamura saplanması huşu- t sunda her hangi bir şey söylemek is I tememiştir. |
Bu arada bahriye hava küvetleri mensuplarının alaylarına hedef ol- kaı, var„ttr) maktadır. Resmen hava kuvvetleri! ’ ;, r,a lyı. .. | "* •«•w» ı m—.™-.. «a.uhuk.
' ’-'T, adeta sahnenin bir köşesinde gösterdiğini unutmuyordu, işte boy insanı olduğu anda çabuk ıstıraplı (lı bir ruh halinde bütün salo- lece Moliere, her güldürüşte, ince- duruma girer» demek ne kadar hak
dönümü dolayısile Moliere ait tetkikler
24 - 1 - 19511
24 OCAK 1950 SALI
Yazan: Hikmet SEVİG
15 Ocak... i İnsanlara en güzel ders verme
İnsan bir defa doğar. Fakat bü şekli, onların hatalarını ortaya at-yük insan defalarca hayata gelen mak olduğuna göre, Ajansız yazarı, şahıstır. Moliere buna güzel bir seyircileri eğlendirebilmek arzu-u_ örnek teşkil eder sanırım. Nite- ' suyla yarattığı şahısların gülünç is o her akşam Paris Tiyatro- [ kısımlarının derinliklerine iyice
larında, piyeslerinin temsil edilme ' girmesini biliyor; ayrıca, tebessüm-ı siyle, zaman denen korkunç mef- , 1er, kahkahalar doğurabilmenin ı huma hükmederek ' .. .. . • -
• Le Misanthrope» adlı eserine Don neau de Visâ «Asrın Portresi» adını verir. Biz de, onun bütün piyes lerini asırların portresi diye vasıf-landıramaz mıyız?
Moliâre, hayatı o kadar manalı ve derin bir güzellikle aksettirmiş-, ------------ —o.........— tir kİ bazan seyircilerin gülüşlerin
karşımıza çı- ancak basit, açık ve kolay anlaşı- de acı bir tebessüm saklıdır. Bu şahısları konuştu- ' lir hadiselere, sebeplere ihtfiyaç bakımdan Anatole France «komik
İSTANBUL RADYOSU
Hasan keyifli keyifli güldü ve lâkayd bir eda ile:
— Çek sandalcı öyleyse bir Bizans gemisine doğru..
Dedi. Sandalcı afalladı:
— Sen deli misin be? Şeytanlar görsün onların yüzünü.
— Çek diyorum sana... Canım eğlenmek istiyor.
— Mümkün değil. Bir an evvel karşıya çıkıp kimse görmeden Rumeli Hisarının yapıldığı yere gitmene bak.
— Orad ne var?
— Sen yabancısın galiba. Harıl harıl padişahımız oraya bir Hisar yaptırıyor, senin haberin yok mu?
— Anadoludan, kendisini görmeğe gelmiş bir tebaasını kabul etmeyip de ne yapacak? Hem ben ona hediye de getirdim.
Gülüşmeler arasında sordular:
— Sahi mi? Kimbilir ne kıymetli hediyeler getirmişindir. Bal mı, pekmez mi getirdin?
Kalabalık gittikçe artıyor ve Haşanın etrafına toplanıyordu. Hisarın yukarı taraflarında inşaatı gözden geçirmekte olan Sultan Mehmet, kalabalığı gördü. Amelelerin işlerini bırakmasına kızmıştı.
— Orada ne oluyor?
Diye sordu. Haşan, Saroca paşa -ileri atıldı. Kalabalığı yararak Haşanın yanma geldi.
— Ne istersin?
— Yok be, buna sevindim. Fakat oraya eli boş gitmek istemiyo-
— Ne demek istiyorsun?
Diye sordu. Hsan, Saruca paşaya şöyle baktı. Bu, pek amelelere benzemiyordu. Sordu:
— Eh, Anadoludan geliyorum. Padişahı göreceğim hiç hatırıma gelmemişti. Onun için hiç hediye filân almadım. Koskoca padişaha da hediyesiz gidilmez ya;..
Sandalcı bu hoşsohbet palavracıdan hoşlandı. Gülüyordu?
— Ne tatlı konuşuyorsun. Sanki padişah senin hediyene muhtaçtı da...
— Çam sakızı, çoban armağanı derler. Ona şimdi bir Bizans gemisi ile, beş on tane Rum esiri götürsem memnun olmaz mı?
— Nerede o bolluk?.
— Şimdi görürsün. Şu karşıdan geçen mavna kime aittir?
Sandalcı oraya baktı, rengi hafifçe atmıştı:
— İşte korktuğum başıma geldi. O bir Bizans mavnasıdır. Bize doğru geliyor. Şimdi ne yapacağız?
— Merak etme. İş olacağına varır. Şimdi görürsün. Sen de onların üzerine doğru çek.
— Yapamam.
— Çek be...
Böyle söyler söylemez sandalcının omuzundan yakaladı. Sandalcı sanki bir balyoz altında kalmış gibi kemiklerinin biribirine geçtiğini hissederek haykırdı. Ve korku içinde sandalı Bizans mavnasına doğru ilerletmeğe başladı. Mavnada beş altı Rum vardı. İki sandal ganyana gelince Rumlar sevinçten ^.'^çmağa başladılar. Eh, hiç n ellerine bir Türk sandalı .işti.
asan, iki sandal borda bordaya ■r gelmez bir sıçrayışta kendi-mavnaya attı. Rumlar bu kendi gelen misafire ses çıkarmadılar, çünkü kendileri altı kişi idi.
Haşan, mavnanın dümen tarafına geçti ve iki ayağını genişçe a-çarak bir heykel gibi durdu. Sonra, şaşıran Rumların hayretleri karşısında:
— Rumeli Hisarına doğru çekiniz bakalım!..
Emrini verdi. Rum mavnacıları evvelâ alay etmek istediler; fakat Haşanın mert ve tehdit eden tavrını görünce onu yakalayıp bağlamağa karar verdiler.
Mavnada korkunç bir kavga başladı. Haşan durmadan söyleniyor ve mütemadiyen Rumlardan birini bırakıp birini yere seriyordu:
— Sizi kurbağa kılıklı herifler sizi... Hepinizi şöyle teşbih böceği gibi bir defa sıraya koyayım da...
Rumlar, neye uğradıklarını anlayamamışlardı. Zaten mücadele de uzun sürmemişti. Haşan derhal vaziyete hâkim oluvermişti. Kendini taşıyan sandalcı olup bitenleri merak ve heyecanla seyrediyordu. Haşan ona seslendi:
— Şu mavnayı arkana bağla da Rumelihisarına doğru sürükle bakalım...
Sandalcı gülmeden katılıyordu: . ‘—Söylediklerine inanmamıştım. İlâhî delikanlı, şu Rumlara ne güzel ders verdin?
Tabiî ya. Sen ne zannettin? Anadoludan ben İstanbulu zaptetmeğe geldim.
— Şimdi inandım.
Arkasında iri bir mavna ile bir Türk sandalının Rumelihisarı önüne gelişi oradaki amelelerin derhal nazarı dikkatini celbetti. Hepsi de bunun ne demek olduğunu merak ediyorlardı.
Haşan, bir sıçrayışta sahile atladı, amelenin arasına girerek:
— Sen amele başı mısın?
Hafif ve sessiz bir gülüşme oldu. Saroca Paşa da gülüyordu.
— Evet, amele başıyım, dedi.
— Öyledir de bu adamların doğru dürüst iş görmelerine neden dikkat etmiyorsun? İşlerini güçlerini bırakıp kartal görmüş tavuklar gibi başıma toplanmalarına neden ses çıkarmıyorsun?
Saroca paşa müşkül bir mevkie düşmüştü. Bu delikanlı hoş ve neşeli bir şeye benziyordu. Mecburen işi alaya vurdu:
— Her vakit böyle olmaz, nasılsa bir kere olmuş. Kusurlarına bakma.
— Kabahat onlarda değli ki, sende...
— Neyse, onu bırak da, sen ne istiyorsun onu söyle.
— İşte akıllıca bir söz. Hele şükür, bir lâf anlıyan adam bulduk galiba. Ben şevketlû hünkârı görmek isterim.
Saroca paşa hayretle baktı:
— Ya., dedi, ne yapacaksın görüp de?
— Köyden yeni geliyorum. Ona bir hediye getirmiştim. Kendi e-limle vereyim diyorum..
— Aferin, eli boş gelmemişsin.
— Elbette ya...
Saroca paşa, Haşanı yanına alarak sırtı tırmanmağa başladı Sultan Mehmet de merakla onları seyrediyordu. Saroca paşa Haşana talimat veriyordu:
(İşte şu karşıdaki padişah hazretleridir. Huzurunda bir halt e-
deyim deme. Edeb ve terbiye ile
dur. Sormadan söz söyleme. Başını önüne eğ...)
Saroca paşa daha da devam ede-
cekti. Fakat Haşan onun sözünü

(Devamı var)
O vakit, gittikçe dikkati artan Fiyorinda’ya dönerek tatlı bir sesle :
— Benim küçük Fiyorinda’m, sizin dairenizi istilâ etmek mecburiyetindeyiz... dedi.
Kız sadece :
— Burada kendi evinizdesiniz, her şeyi kendi malınız gibi kullanınız... sözlerini söyledi.
— Yuvanızın harabolmasına se bep olmaktan çok korkuyorum... beİKİ, içeride ne’varsa hepsini kırıp dökmek zorunda kalacağız.
O, bu sözleri, sanki kızı ürkütmekten korkuyormuş gibi, a-laylı bir eda ile söylemişti. Fiyo-rinda, ciddî bir tavırla cevap verdi:
— Ben de böyle olacağını zaten biliyorum. Siz, yapacağınızı yapınız efendim. Zarar ve ziyan ileride tazmin edilir.
Her üçü de Fiyorinda’nm odasına gittiler. Boröver geriden geliyor ve aralığı geçerken düşünüyordu :
• Rospinyak’ın buraya bu kadar az adam koymasının sebebini şimdi anlıyorum. Aptal herif bizi örsle çekiç arasında bulunduracağını sanıyordu. Biz, onun adamla-
riyle kılıç
mübarezesinde bulunur
ken, askerler bizi arkadan vura-
caklardı. Vakıa, fena düşünülmüş bir plân değildi bu... yalnız, hesapta yanılmıştı. Ya, yukarıda giz lenen serseriler vaktinden evvel
hücum etmişler... veya aşağıdan gelecek olanlar, bilinimyen bir sebep dolayısiyle geç kalmışlar... ne İse, biz müthiş bir tehlikeyi savmış olduk ya ona bakalım...»
geminin durumuyla müşahit olarak i ilgilenmektedir. Fakat gayrî resmî olarak, bazı havacılar zırhlının B-36 tipi üstün uçarkaleler veya tepkili av uçaklariyle kurtarılmasını teklif etmişleridr. Diğer bir kısmı ise geminin portakal rengine boyanarak bomba atış talimlerinde hedef olarak kullanılmak üzere bulunduğu yerde bırakılmasını ileri sürmüşlerdir. Bu tekliflerden oldukça sıkıldığı anlaşılan
bahriye de, zırhlıya yelken çeke -rek hava kuvvetleri mensuplarının üflemeleri suretiyle gemiyi kurtarmayı ileri sürmekle mukabele etmiştir.
Müthiş bir çiğ Ibir köyü süpürdü
Tahran, 32 a.a. (United Press) — Bir çığ düşmesi sonunda Trangsar kürt köyünde en aşağı elli kişi ölmüştür. Bundan başka bir çok koyun sürülerinin de mahvolduğu ilâve edilmektedir. Çığın İran'da elli senedenberi kışların en şiddetlisi ve pak fazla miktarda yağan kar yüzünden husule geldiği ilâve olunmaktadır. Karın bazı yerlerde yüksekliği dokuz metreyi geçmektedir.
i saklı biı _...
na hakim olur.
Büyük Fransız komedi yazarının 328. doğum yıldönümünü en iyi şekilde anmak, ancak onun yaratıklarından bahsetmek suretiyle temin edilebilir fikrindeyim:
Moliere’in hakikî hayatı, gerçekleştirmesini bildiği gayelerinde hüküm sürmüştür.
XVII. asrın iki hükmedici edebi yatçısı Racine ve Boileau gibi Moliöre de, kendisine birinci genel kaide olarak -hoşa gitmek» prensibini aldı. Fakat o bilgili insanları olduğu gibi, aynı zamanda büyük halk kütlesini de eğlendirmeyi düşünüyor ve bunun için çareler arıyordu. Bu bakımdan «tasvir etmek, eğlendirmek, yetiştirmek, prensibini ortaya atan cümlesi derin hakikatlerle dolu bir ma na taşır.
Böylece, artık onun için, yazacağı komedi piyeslerine istikamet vermekten başka bir şey kalmıyor du. Nitekim Moliere «hakikat» ve «komiktin bir bütün teşkil ettiğini şöyle anlatmaktaydı: «Ne komiksiz hakikat; ne de hakikatsiz komik.»
lediği insan ruhunun karanlıklarına yeni bir ışık saçarak, komedi dünyasının asırlardan beri yaratamadığı sahışlarını sahneye koymak tan geri kalmıyordu.

O, insanın değişik karakterli olduğunu gözönünde tutuyor ve bunun bir görünüşten ibaret bulundu ğunu aklından çıkarmıyordu. Bunun içindir ki Moliâre, insan ruhuna genel olarak hakim olan değişmez zemine kadar girmek çarelerini aramaktaydı; piyeslerini öyle bir şekilde hazırlıyordu ki, eserindeki kahramanların iyi veya kö -tü tarafları, beliren hâdiseler saye -sinde, diğer şahıslarla temasta bulundukça tamamen ortaya çıkmaktaydı.
İnsan Moliâre'i okur yahut, seyrederken eğlendiğini, bunlar bittiği anda ise üzüldüğünü hisseder: İşte Moliere’in inkâr edilmez muvaffakiyeti.
Tiyatro hayatın özüdür. Büyük yazarın piyesleri de XVII. yüzyılın bütün tiplerini aksettirir. Haki-:' katı zorlıyan ve bu hakikatin için I de yeni hakikatler ariyan Moliere’in
Pakistan’a gidecek talebe heyeti
Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi Coğrafya bölümü öğrencileri 26 Ocak Perşembe günü Pakistana ha reket edeceklerdir. 35 kişilik kafile 40 gün Pakistanda kalacak ve Pakistanda tetkiklerde (bulunacaklardır.
Bu arada Milli Güreşçilerimizden Yaşar Doğu da kafileye iltihak ederek Pakistanda güreş müsaba kalan yapacaktır. Yaşar Doğu Pakistanda bir müddet kaldıktan sonra uçakla Aııkaraya dönecek ve Avrupa güreş müsabakalarına yetişecektir.
Yukarıda Pakistana gidecek talebeler, Yaşar Doğu ve Pakistan Büyükelçisi bir arada görülmektedir.
PAPAZ ÇAYIRI
— Yazanı Mişel Zevako — Çeviren ı Ragıp Rıfkı ■ 64 ——
XXII
Fiyorinda’nm ikametgâhı
Her üçü de genç kızın odasında birleştikleri zaman, ilk evvel Boröver söze başlıyarak :
— Kont Hazretleri, dedi, vaziyeti biliyorsunuz. Ben, Trenkmay’-la Strapafor’u, durumun vahimliğini anlamanız için söylettim.
Fransua :
— Ben artık vaziyeti tamamiy-le anlamış bulunuyorum, dedi.
— Şimdi soruyorum size : Ne yapmak fikrindesiniz?
Boröver bu sözleri, kelimeler ü-zerine basarak söylemişti.
Dinliyen Fiyorinda, bu söz lerin, yalnız ikisi tarafından anlaşılan gizli bir mânası bulundu-
ğunu anladı. Aldanmıyordu bu
fikrinde. Boröver, Fransua’
ya
yapmak fikrinde olduğunu sormakla bunun altında gizli : »Kral
kendini tanıtmak istiyor mu?» sualini kasdediyordu.
Vakıa, bu da pek basitti : Fransua, takma bıyığını çekip çıkarmak ve çehresini değiştiren düzgün gibi maddeleri silmek suretiyle hakikî hüviyetini meydana çıkarırdı. Sonra, mahiyetinde Boröver ve dört silâhşör olduğu hal de aşağı iner, kapının eşiğinde,
cinayet yargıcı yardımcısı ile yanındaki askerlerin gelmesini beklerdi. Gerek bu yargıç yardımcısı ve gerek devriyeler kumandanı Kralı tanıyorlardı. Bunların maiyetlerinde bulunan adamlardan bir haylisi Kralı bir çok defalar görmüştü; bu sebeple derhal onu tanıyabilirlerdi. Kralın ağzından çıkacak bir söze muhalif harekette bulunmayı tavsiye edecek hiç bir nazır emirnamesi tasavvur edilemez. Oraya gelmekte olan zabitlerin, hâkimlerin emirleri, Kral tarafından bunlar iptal edildiği takdirde, keenlemyekûn hükmünde kalmaya mahkûmdurlar. Kral şayet kendini tanıtacak olursa Rospinyakla maiyetindeki serse ’ riler güruhu için yapılacak yegâne iş derhal sıvışıp ortadan kay bolmaktır.
Boröver’in zahiren ehemmiyetsiz gibi görünen suali, işte bütün bunlara delâlet ediyordu. Fransua da bunu pek iyi anladı.
Fiyorinda bunu anlıyamıyordu. Yalnız anladığı şey, odada kendisinin fazlalığı idi : Orada bulunması onları sıktığını sezdi, a-yağa kalktı, odadan çıktı ve kapıyı kapadı.
Amma, dışarı çıkarken söylediği gibi öteki odaya gidecek yer-
de, kulağını kapıya dayayarak dinlemeğe başladı.
Boröevr pek genç olmakla beraber, bütün hileleri şevki tabii i-le bilen bir ihtiyar tilki idi... zaten şüpheleniyordu da... Çünkü, onun «acaba falcı kız, kifayet ve isim değiştiren gencin Kral olduğunu tanıdı mı?« diye söylenmesi bu şüphesini gösteriyordu.
Kızın dinlerçıesi boşa çıktı; çüıı kü, Boröver’in manidar bir göz i-şaretiyle işi çakan Fransua, kapalı kelimelerle sözlerine devam etmişti. Ve, lâflarının işitilmesine ehemmiyet vermiyen bir adam gibi sesini yavaşlatmaksızın :
— Ne demek istediğinizi anlıyorum, şövalye. Fakat, bu gayet basit bir şey... bana, ne yapacağımızı soruyorsunuz : Allah hakkı için, kendimizi müdafaa edeceğiz!... işte bu... dedi
— Ne demek istediğinizi anlıyorum, şövalye. Fakat, bu gayet basit bir şey... bana, ne yapacağımızı soruyorsunuz : Allah hakkı için, kendimizi müdafaa edeceğiz!... işte bu... dedi.
Boröver’in parlak gözlerinde bir sevinç parıltısı belirdi. Fakat, sakin bir tavırla cebri nefs ederek :
— Israrımı hoş görünüz; iş çap-
24 OCAK 1950 SALI
lıdır.
Paul Bourget «hırs yoktur, yalruz hırslı adam vardır; nasıl ki fikir yoktur, düşünen adamlar vardır» der. İşte Moliâre piyeslerinde bu yaşıyan ve hisseden şahısları yarattı. Onu, mazinin olduğu kadar halin, halin olduğu kadar istikbalin de malı yapan hassa budur.

İnsanı eğlendirerek düşündüren, •yetiştiren. Moliâre'de, «gülme» İçtimaî bir mâna taşır. Komik onda tabiî bir kuvvettir. Seyirci haya -tın hamlesi olan muhtelif hareketlerle sürüklendiğini hisseder.
MoliĞre’in piyeslerinde kelime oyunlarıyla komiğe ender rastlanır. Hedefini şaşıran buseler v.s. hareket komiği kısmına girer. Tek. rar etmeler komiği daha sık görülür. En önemlisi tabii, şahısların karakterlerinde tezatlar yaratmak komiği meydana getirebilmektir. Kısaca, onda, komiğin en basitinden en asiline kadar bütün gam -lan mevcuttur. Böylece, Moliere’i hatırlıyarak «insan gülmesini bilen yegâne hayvandır» cümlesine, Fransız filozofu Bergson’unkini ilâ ve edebiliriz: «İnsan istiyerek gül-dürebilen yegâne hayvandır.»
Moliere’in uslûbu şiddetli tenkitlere uğradı. Zira kendisi eserlerini çok kısa bir zamanda yazmaktaydı. Kolay bir üslûp ağır olur, yahut karanlık kalabilir. Fakat genel bir şekilde o, şahıslarını ken di muhitlerinin lisanlariyle, mahi-rane bir şekilde konuşturmasını bilmiştir, ve denilebilir kİ ufak hatâlarına rağmen Moliâre ulaşılmaz bir komedi yazarı Allahı halinde durmaktadır.
Evet, insan bir kere doğar. Fakat Moliere ise büyük insanlar gibi — her akşam tiyatro salonlarında binlerce kişiye olan randevusuna sadık kalarak — hergün hayata gelmektedir.
17.57 Açılış ve programlar — 18.00 Dans müziği (Pl) — 18.30 Sadi Yaver A-taman memleket havaları ses ve saz birliği topluluğu konseri — 19.00 Haberler
- 91.15 Müzik: (Pl.) — 19.20 Radyo Salon Orkestrası konseri — 20.00 Memleket tür küleri — 20.15 Müzik: (Pl) — 20.45 Anadolu köy havalarından İzahlı örnekler Takdim eden: Yusuf Ziya Demirci — 21.15 Fasıl hoyetl konseri — 22.00 Oda müziği
— 22.35 Dans müziği (Pl) — 22.450 Haberler — 23.00 Dans müziği (Pl) — 23.15 Hafif gece müziği (pl) 23.30 Programla ve kapanış.
L Ü Z O VLUTKLBFONL Yangın ..........
Sıhhi imdat .....
Trenler .........
Hava Yolları ...
Yataklı vagonlar Su ârıza ........
Elektrik ........
Havagazı .......
Başkent taksi ...
Yeni GûveD Taksi Sizin Taksi Merkeı Takın ....
*
S 1 N E M A L A BÖLENCE
Büyük Ankara Ulus
(15031)
(23432)
(22294)
a

R
00
91 12028 14881 11560 21375 24846 24846 22222 22333 23333 11111
V E
YERLERİ
Suriye'de soğuklar
Halep, (Nafen) — Kuzey Suriye-de şimdiye kadar görülmedik soğuklar devam etmektedir. Bir çok yerlerde yollar o derecede buz tutmuştur ki yüzlerce kimse yollarda kayıp düşmekten yaralanmışlardı-.
Böyle hava şartlarına alışmamış olan Suriyelileri birbirini takip e-den hafif yer sarsıntıları da büsbütün korkutmuştur.
Çekoslovakyadan çıkarılan KanadalIlar
Paris Radyosu, 22 (Basın - Yayın) — Kanada Hükümeti, Prag’daki Kanada Elçiliğinin iki memurunun 2 saat içinde Çekoslovakya topraklarını terketmek emrini almış olduklarını bildirmektedir.
raşık, zaman pek nazik, onun için ısrar ediyorum : Akrabanız Mösyö Grifon’a bir haber göndermememizi istemiyor musunuz?... Mös yö Grifon sizi çok sever ve Kral da Mösyö Grifon’u çok sever. E-ğer muhterem akrabanız rica e-derse Kralın bizi kurtaracak birini buraya göndereceğine hiç şüphem yoktur.
Kral, hafif bir tebessümle :
— Oh!... akrabamın beni sevdiğine şüphem olmadığı gibi Kralın en mutemet oda hizmetçisi olması dolayısiyle büyük bir nüfuzu olduğuna da eminim. Hakikaten, ona müracaat etmemi tavsiye ediyor musunuz?...
Boröver, hiç tereddüt etmeksizin :
— Evet!... şimdi içinde bulunduğumuz hâl gibi cidden vahim ah valde size aynı tavsiyede bulunacağım... cevabını verdi.
Fransua, düşünceli bir tavırla bir saniye kadar ona baktıktan sonra büyük bir hilmiyetle:
— Teşekkür ederim, Şövalye, bana, maceracı tabiatınıza tama-miyle mugayir bir tavsiyede bulunmak suretiyle göstermiş olduğunuz büyük muhabbet nişanesini unutmıyacağım.
Ver geri dönülmez bir katiyetle verilmiş bir kararı gösteren büyük bir metanet ve azimle:
— Fakat, ben bu tavsiyenizi kabul etmiyorum... mağluûp edilmez kılıcınızın himaye ve fazası altında bulunmak için kâfidir.

'Devamı var!
Yeni Park
Sus Cebeci
: Tatlı belâlar
: Eski dost
: Mağlûp
Edilmiyenler : Büyük günahkâr : Yalan : Çöl definesi : Yalan
(14040)
(11131)
(14072)
(14071)
(13846): Mağlûp
Edilmiyenler
A
NÖBETÇİ ECZANELF’/
Yeniehir. Ankara, Hayat
_T TAKVİM 1_
Hicrîı 1369 — Rebiül’âhır: 5
Rumi: 1365 — Ocak: 11
24 OCAK 1950 SALI

2.1
1.05 .11
1.45
1.00 .35
1.21
LAfTCB’la Aboaa Şartlan
Memleket 1*1
ılakal 4ı«ı

İ i
İd t
Sahibi ve Başmuharriri
MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen
ire eden Hikmet YAZICIOĞI.O
Basıldığı yer
GÜNEŞ MATBAASI

f II Bl I K A Y g II 1
. MEKTUPLAR
Küçük Hikâye (Adapte)
' 1 1 .................... )
Bu fırsat bir defa ele geçer SERMAYESİNDEN AŞAĞI BÜYÜK SATIŞ Ticaret Odasının Müsaadesi ile..
Ankara Belediye Başkanlığından
Ayşe, küçük yaşta anasını babasını kaybetmiş, teyzesi tarafından bü yütülmüştü. Orta mektebi bitirdikten sonra bir daktilo kursuna
girmiş oradan da diploma aldıktan sonra büyük bir şirkette müdürün hususî daktilosu, kâtibi olmuştu. Çalışkanlığı ve becerikliliği sayesinde kendini sevdirmişti. Dolgun bir ücret alıyor, rahatça geçiniyordu. Hayata neş'e ve ümitle bakan mavi
gözleri, altın sarısı
saçları vardı.
Herkesle dost geçinirdi fakat sa-
mimî olduğu bir kimse yoktu. Kü-
çük şirin apartmanında teyzesiyle sakin bir ömür sürmekten hoşla -nırdı. Bu kış teyzesinin hastalığı, sonrada beklenmedik ölümü Ayşe-
yi çok sarsmıştı. Yaz gelince, hem biraz dinlenmek hem de şehrin gürültüsünden uzaklaşmak istedi. Patronundan iki aylık izin alarak deniz kenarında bir köye gitti. Ufak bir otele yerleşti. Burası zeytin ağaçları, ufak plâjı ile şirin bir köydü. Her sabah erkenden denize gi-
riyor sonra da üzerine bir basma en-
tari geçilerek civardaki çiftliklere kadar bir yürüyüş yapıyordu. Öğ-
le uykusundan sonra otelin denize bakan küçük tarasasında diğer müşterilerle ahbaplık ediyordu. Buradan çok hoşlanmıştı. Yine bir sabah gezintisinde çiftlik yolundan ayrılan iki tarafı ağaçlıklı dar bir yol gözüne çarptı. Daha evvel burasını farketmediğine şaşarak o yola saptı. Biraz ilerleyince yolun iki tarafında ahşap ufak evlere rastladı. Bahçelerin arasında birer kuş yuvası gibi duruyorlardı. Bunların arasında iki katlı büyükçe bir köşk göze çarpıyordu. Ufak balkonları,
kırmızı tuğla bacasiyle bu köşk Ay-
şe’nin pek hoşuna gitti. Etrafından
dolaşınca evin boş olduğunu

Pencerelerin birinde de acemi bir yazile satılık levhası vardı. Ayşe-nin aklından şimşek gibi bir fikir
geçti: Bu eve sahip olmak. Teyzesinden beş on kuruş kalmıştı, kendi biriktirdikleri de üzerine binerse belki de satın almak kabil olabile-
cekti. Levhada yazılı, müracaat olunacak adresi tekrar okudu ve hemen köyün yolunu tuttu. Hiç vakit kaybetmeden tellâlı buldu. Köşkün fiyatı tahmininin çok aşağısında çıktı. Derhal lâzım olan kâğıtları imzaladı. Ertesi gün ev. artık Ay-şenin malı olmuştu. Valizlerini topladı, evine yerleşmeğe gitti. Anahtarla kapıyı açınca yeni bir sürprizle karşılaştı. Ev, döşeli idi. Tellâl bundan bahsetmeğe lüzum hissetmemiş olacaktı. Çünkü möbleler pek yıpranmış vaziyette idiler. Ay-şeyi hayrete düşüren şey, eşyaların k'onuluş tarzı idi. Aşağı kattaki bir odanın ortasında bir yatak vardı. Genç kız, bir kederin, bir facianın bu yatakla bir alâkası olduğunu hissediyordu. Sanki bütün bu eşya, düşman gözlerle kendisini süzüyordu.
Ertesi gün, Ayşe, komşu evlerden birine ödünç bir tencere almak İçin gitti. Asıl maksadı, köşk ve eski sahibi hakkında malûmat toplamaktı. Komşusu basit bir kadıncağızdı. Bütün bildiği, Bayan Saime’nin üç sene önce Öldüğü ve evin de o tarihten beri boş bulunduğu idi. Kendisini kimse yakından tanımıyordu. Uzun boylu, mağrur bakışlı bir kadındı. Köye ilk baharda gelir, son baharda giderdi. Bir seferinde kendisiyle beraber ciddî bakışlı bir erkek çocuk gelmişti. Fakat bir daha hiç görünmemişti. Ölümünden iki sene evvel gözleri görmez olmuştu. Köyden gelen bir kadın ev işlerini görürdü. Fakat o da hanımı hakkında bir şey öğrenememişti. Bayan Saime kendi işini kendi görürdü. (Demek aşyaların konuş tarzındaki gariplik bundan ileri geliyordu.) Bir sabah aşağı odadaki yatağında ölü olarak bulunmuştu. Terbiyeli fakat hiç de konuşkan olmıyan bir bay gelip kadının naşını alıp götürmüştü. Bu bayın kadının oğlu olup olmadığını bilen yoktu. Eğer oğlu idiyse evi eşyalariyle olduğu gibi bırakıp gittiğine ğöre pek de annesine bağlı denemezdi. Ayşe köşke dbnünce maziye doğru sıkı bir araştırma yapmıya başladı. Konsol gözleri kadın çamaşırlariyle dolu idi. Dolaplarda esvaplar vardı. Bunların hepsi modası geçmiş şeylerdi. Ekserisini güve kesmişti. Fakat bazılarının da güzel zengin işlemeli kumaşlarına bir şey olmamıştı. Ayşe, bunlardan kendisine yapacağı
esvabı tasarlayıverdi. Çekmelerden birinde bir altın zincir buldu, onun da yanında solmuş bir resim vardı. Ölen kadına ait olduğundan emindi. Çehrede bir asalet, güzellik göze çarpıyordu. Gözler, kendisine dikilmiş gibi idi. Sert bir bakıştı bu. "Evi satın aldın fakat o sana ait olmıyacaktır. diyordu sanki. Ay şe, büyülenmiş gibiydi. Resmi bir kenara bıraktı, çekmeleri karıştır-mıya devam etti. Bir tanesinin nihayetinde, çamaşırların altında bir deste açılmamış mektup buldu. Tam bu arada kapı çalındı. Komşulardan birisi yardıma ihtiyacı var mı diye sormıya gelmişti. Ayşe çabuk dost olmaktan hoşlanmasına rağmen bu ziyarete sinirlendi. Nazik, fakat kuru bir iki kelime ile kadını başından savdı. Yalnız kalmak istiyordu. Kendini korumaktan â-ciz bir hayaleti himaye zorundaymış gibi bir his vardı içinde. Odaya döndüğü vakit, eşyalar kendisine daha az düşman gözüyle bakıyorlardı sanki.
Mektupların hepsinin üzerindeki yazı aynı idi. Kuvvetli bir erkek yazısıydı. Zarfların üstündeki pullar bir ecnebi memlekete aitti. Dam galardaki tarihlerden, muhtelif fasılalarla, Bayan Saime’nin kör olmasından iki sene evveline aitti. Demek kadın bunları sade yabancı gözlerden saklamamış, kendisi de okumak istemiş veya çekinmişti. Buna rağmen onları kıymetli bir hazine gibi saklamıştı.
Ayşe, elinde mektuplar, uzun bir zaman hareketsiz durdu. İçinde kuv vetli bir heyecan vardı. Ölen kadının sırrı, elleri arasındaydı. Karanlık basmıştı. Mektupları masanın üzerine bıraktı. Mutfağa gidip kendisine iki yumurta pişirdi, canı baş ka bir şey istemiyordu. Acele acele onları yiyerek odasına döndü. Mektupları alarak yatağına girdi. Baş ucundaki lâmbayı yaktı. Niyeti bu sırrı öğrenmekti. Kalbi çarparak zarfın birini eline aldı. Fakat açmadı. Yatağına uzanıp Bayan Saime'yi düşünmeye başladı. Onun la birlikte bu evde yaşıyacağım, o-nun esvaplarını giyeceğim, diyordu. Mektupları okumadan uykuya daldı.
Ertesi sabah erkenden uyandı. Mektuplar küçük masasının üzerinde duruyordu. Onları toplayıp çek-miye attı sonra giyinip sokağa fırladı. Otele kadar yürüdü. Orada kahvaltı etti. Aklı hep mektuplarda idi. Bunlardan birisine bahsetmek İçin içinde kuvvetli bir istek vardı. Etrafına bakındı. Bir az ötedeki masada orta yaşlı bir bayan oturuyordu. Bu bayan oteldeki misafirliği sırasında kendisine daima iltifat etmiş okumuş, ağır başlı bir bayandı. Kalktı onun yanına gitti. Mutad hoşbeşten sonra mektupla konusunu açtı. Yaşlı bayanın neşesi bu sabah pek yerinde değildi, her gün bu masada oturarak denize bak maktan bıkmıştı. Onun İçin bu konuyu fırsat bildi. Otelde bir toplantı yapıp çay içilmesini, sonra da bir sürpriz olarak bu mektupların meydana çıkarılmasını açılarak her kesin içinde okunmasını teklif etti. Bu suretle bir az vakit geçirmiş olacaklardı. Ayşe de bu fikre kapıldı, fakat biraz düşünmek için müsaade istedi, mektupları getireceği günü de haber vereceğini söyledi.
Düşünceli adımlar]a evinin yolunu tuttu Önce pek parlak bulduğu bu fikri, eve yaklaştıkça beğenme meğe başladı. Okursam, onunla mü nasebetimiz ne olacak?... Dostluk mu yoksa nefret havası içinde mi yaşıyacağız?... diye kendi kendine soruyordu.
Aradan günler geçiyor, fakat Ayşe bir türlü karar veremiyordu. Otel arkadaşının suallerine kaçamaklı cevaplar veriyordu. Bir sabah otele gitti. Yaşlı bayar) onu tara-şada karşıladı, kararını sordu. Ayşe, sakin bir sesle bir gece evvel mektupların hepsini yırttığını bildirdi. Arkadaşı hayretle okumadan mı yırttığını sordu. Aldığı cevap canını sıktı ama sesini çıkarmadı. Ay şe, mektupları okumadan yırtmış sonra da ocakta yakmıştı. Artık içi rahatlamıştı.
Evine döndüğü vakit köşkün artık kendisine ait olduğunu hissetti. Bayan Saime evin anahtarını asıl şimdi ona teslim etmişti.
İngilizce Mütercim alınacak
Demz Kuvvetlen Komutanlığından
Merkezde çalıştırılmak üzere müsabaka ile İngilizce bilir bir mü -tercim alınacak ve sınavda göstereceği ehliyete göre 70 liraya kadar asıl aylık verilecektir.
Memurin Kanununun 4 üncü maddesinde gösterilen nitelikleri haiz olan isteklilerin, 30 Ocak 1950 tarihinde yapılacak sınava girebilmeleri için 21 Ocak 1950 tarihine kadar lüzumlu Belge, Haltercü -mesi ve fotoğrafları bağlı dilekçeleri ile M. Savunma Bakanlığı Deniz Kuvvetleri K. Personel Başkanlığına başvurmaları. (364) - (30)
Ankaranın en lüks, fantezi manifatura ve giyim eşyası mağazası °*an I
Ü°lk0Lülk0K°lk0Ü
bl^ı de mevcut bütün mallar iâ
1 - Sermayesinden aşağı FlU2tİ2l*İ2 Satışa
2 — sermayesine ve tenzilâtlı Tljdlldlld başlanmıştır
Fiyatlar baş döndürücüdür Müddet muayyendir
Anafartalar Caddesi No. 180 - Telefon: 15186 ÜLKÜ GÎYİMEVİ (132)
f Kartal ve ÛUADRAT
Çizmelerini Tercih Ediniz.
Vatandaş! Rekabetten doğan ucuzluk İşle böyle olur pahalılıkla mücadele ediyoruz. Çizme fiyatları 750 kuruştan değil 5 liradan başlar
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 25 No.ya kadar 700 Krş.
26 . 29 .
30 . 32 .
33 . 34 .
35 . 36 )
37 . 38 »
39 . 45 .
750 »
850 .
900 . 1250 . 1400 . 1900 .
Quadrat çizmelerinin fiyatları
20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krş. 23 * 25 . . 750 .
26 ) 29 . . 825 .
30 . 32 . . 1000 .
33 . 34 ) . 1050 .
35 . 36 . . 1500 .
37 » 38 » . 1550 .
40 ) 44 ) . 2100 »
Adres: ŞABAN KULAK: Güven Kundura Mağazası
Çıkrıkçılar Yokuşu Saraçlar Çarşısı No. 107
Telefon : 11919 (1519)
İlan
Ankara Askerlik Şubesi Başkanlığından:
(1843)
1931 Doğumluların yerli olanları ile bu doğumlu olup yabancı olanların şubemiz bölgesinde oturanların ilk yoklamaları 20 Ocak 1950 tarihinden itibaren başlanacaktır. Bu gibilerin iki fotoğraf, Nüfus Cüzdanı ve san'at veya memuriyetlerini bildirir mahalle muhtarlarından a-lacakları ikametgâh ilmühaberlerile birlikte şubeye her haftanın Pazar tesi veya Cuma günleri gelmeleri İlân olunur. (355) - (29)
Dikkat
TURANPALAS
OTELİ
Bütün Konforu ile
25 Ocak 950 Çarşamba günü i
Açılıyor
KALORİFER, BANYO, SICAK SU IIEIl ZEMAN MEVCUTTUR
ADRES: Ulus Meydanı Çankırı Caddesi Tan Oteli karşısında
TL: 15852 ((143)
Acele Satılık Arsa
Küçük Bahçeli Evler Asfalt üstü.
Tel; 13740. (129)
Kiralık daireler
Denizciler caddesi Acıçeşme sokak No. 15 Yeşil Apartman. Tel. 23516. (155)
1 — Ankarada: Kâzım Özalp caddesinde Cebeciye giden yol üzerinde krokide gösterilen ve aşağıda metre karesi, fiyatı, tutar bedel -lerile teminatları gösterilen (20) adet arsa ayrı ayrı satılmak üzere 15 gün süre ile ve iki ve dokuz parseller kapalı zarf ve diğerleri açık art tırma ile ihaleye konulmuştur.
2 — İhalesi 13/2/1950 Pazartesi günü saat 16 da Belediyede top -lanan Komisyonda yapılacaktır.
3 — Şartnameleri her gün Belediye Tutanak Müdürlüğü kaleminde görülebilir.
4 — Teminatları Belediye veznesine yatırılacaktır.
5 — Kapalı zarflar 2490 sayılı kanunun 32 inci maddesi gereğince belli ihale gününde saat on beşe kadar makbuz karşılığında komisyon başkanlığına verilmesi lâzımdır.
6 — İsteklilerin belli gün ve saatte Belediye komisyonuna başvurmaları.
Ada Parsel M2
2929 1 510
. 2 600
. 3 435
. 4 475
. 5 550
. 6 550
. 7 475
8 475
9 600
» 10 510
• 11 360
. 12 360
. 13 465
. 14 465
. 15 360
16 360
• 17 465
» 18 465
» 19 360
» 20 360
Beher metre karesi Tutan
23 11730
30 18000
25 11875
25 11875
25 13750
25 13750
25 11875
25 11875
30 18000
23 11730
18 6480
18 6480
17 7905
17 7905
18 6480
18 6480
17 7905
17 7905
Temi nah
879.75
1350.00 Kapalı zarf
890.65
890.65
1031.25
1031.25
890.65
890.65
1350.00 Kapalı zarf
879.75
486.00
486.00
592.90
592.90
486.00
486.00
592.90
592.90
486.00
486.00
GELİR VERGİSİ Mükelleflerine
Gelir Vergisi tatbikatı yılbaşın -dan itibaren başlamıştır.
Müessesemiz her iş yerinin kanuni defterlerini tutmakta ve vergi ile alâkalı bütün işlerini tam ehliyet ve ketumiyetle ve en uygun şartlarla yapmaktadır.
MUHİT
MUHASEBE MALİ İSTİŞARE TAKİP İŞLERİ MÜESSESESİ (Anafartalar Cad. Vakıf iş Hanı) Kat 3, No. 317, Tel: 16666 (124)
(1001)
Satılık otomobil
1946 modeli iki kapılı Ford o-tomobili satılıktır. Otomobil 24 Ocak ile 26 Ocak tarihleri arasında Amerika Büyükelçiliğinde görülebilir. (150)
Kayıp kolye
BULANA MÜKÂFAT VERİLECEKTİR
12/1/1950 tarihinde Akay sokakla Konur sokak arasında üzerinde 107 adet incisi bulunan bir Kolye kaybedilmiştir.
Hatıra değeri olduğundan bulan kimse lütfen Akay sokak 24 numaraya getirdiği veya gönderdiği takdirde fazlasiyle memnun cd.*)e -çektir. (154)
Proje Müsabakası
TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI'mn İzmir’de yap-tıracağı Şube binası için Türk mimar ve mühendisleri arasında bir proje müsabakası açılmıştır. Müsabaka müddeti 30/4/1950 tarihine kadardır. Program ve vaziyet plânı Bankanın Ankara merkeziyle, İstanbul ve İzmir Şubelerinden bedelsiz alınabilir. (464) ((41)
A r. TABLET ,
VIKODIN
ÖKSÜRÜK ve BRONŞİTİ KESER
____ Her Eczanede bulunur
(1008)
DEVLET TİYATROSU BÜYÜK TİYATRODA
Bu akşam temsil yoktur
GİŞE AÇIKTIR Bir Haftalık, bilet satışına dün başlanmıştır.
Yarın saat 20 de
İKİ OPERA BİRDEN
P. Mascagnl'nln KÖYLÜ NAM USU (Cavalleria Rusticana) Opera 1 perde R. Leoncavallç’nun
PALYAÇO (Pagliacci)
Opera: 2 perde
28 Ocak Cumartesi saat 15 de Cumhurbaşkanlığı F. Orkestrası 9. HALK KONSERİ
KÜÇÜK TİYATRODA Bu akşam saat 20 de ANTİGONE
SCAPİN’iıı DOLAPLARI (Öğretmen ve öğrencilere)
DİKKAT: (Yıldız Ece) çocuk piyesinin yarınki temsilinde yer kalmamıştır. 29 Ocak Pazar İçin bilet satılmaktadır.
BUGÜN—*
CEBECİ ve ULUS SİNEMALARINDA Dahi rejisör CECİL - B. DE. MİL-
LE’in yarattığı en son şaheser Mağlûp Edılmiye ler -UNCONQUERED.
Gary Cooper - Paulette Goddard
Yalnız bu filme mahsus seanslar
Cebeci: 13.30 16.00 18.30-21.15
Ulus ı 14.30—17.15—20.30
(156)
CUMHURBAŞKANLIĞI FİLÂRMONİK ORKESTRASI
9. HALK KONSERİ
28 Ocak 1950 Cumartesi günü saat 15 de
Şef: Dr. II. Hömer
1 — W. A. Mozart (1756 1791)
Sihirli Flüt Operası Uvertürü
2 — W. A. Mozart
Keman Konçertosu, Re majör
a) Allegro
b) Andante Cantabile
c) Ronbo
Çalan: İlhan Özsoy
10 DAKİKA ARA
3 — Max Bruch (1838 - 1920)
Keman Konçertosu, sol minör op. 26.
a) Allegro moderato
b) Adagio
c) Allegro energico
Çalan; İlhan Özsoy
İlân
Polallı Demirci, Âlatı Ziraiye ve Araba İmalatçıları Kurumu Başkanlığından!
Kurumumuzun yıllık toplantısı 29/1/1950 Pazar günü saat 10 da Haymana caddesi 119 No. lu merkez binasında yapılacağından üye-lerin teşrifleri rica olunur. (155)
DIŞ TABİBİ
HALİD SUNGUR
Çaahındakl muayenehanesini
Aaafartalar Vakıf Ly Ham kat
L Ne. 111 • aakletmlftLr.
(117»)
Matematik
Fransızca
Fizik Dersleri
Zafer Gazetesine müracaat
Tel : 15315
KİMYA VE GEOMETRİ DERSLERİ Bahçelievler 28 inci sokak No. 5
(32)
ORTAÇTA: Poplin çizgili gömlekler 975 Krş. Amerikan Flanel pijamalar 1475 Krş.
Ortaç Anafartalar
Cad. No. 224 Tel: 11135
Adliye karşısı köşe mağaza ANKARA
ZAFER
241 1950
Reşat Aydınlı'nın dünkü duruşması
Halk Partisinin
ca bereketlerine ____________________________„______
verdi: -En mudil dâvaları makamı- latabileceğini mız sükûnetle halleder, kararlarını ~ '
: isabetle alır» gereği düşünüldü ve : Naci Perkelin dinlenmesine karar verildi.
ı Hâkim celseyi on dakika tatil etti sanık dışarı çıkarılırken hâkime hitaben laubâli bir tavırla şunları söyledi: «Plâklar mahkemede dinlene-mezmiş, bilirkişi böyle diyormuş, dağdaki çobanı getireyim o bile plâk farın mahkemede dinlenebileceğini söyler.»
On dakika aradan sonra millî emniyet başkanı Naci Perkel içeriye alındı ve usul dairesinde ifadesi a-lındıktan sonra hâdise etrafında şun lan anlattı: «Ekimin yirmi beşinde dairemde oturuyordun^ saat on sıralarında daire müdürlerinden Rüştü Toper önüme bir kart koydu bu kart Denizli milletvekili Reşat Ay-dınlıya aitti daire müdürüne odama gelmesini söyledim, geldiler. Benimle görüşmek .istediklerini söylediler. Kendilerinin memleketi felâkete sürüklenmesi muhtemel bir endişe ile mahmul bulunduklarını bunu bana söylemek istediklerini ar -zettiler. Tabiatiyle ben de bu endişelerinin ne olduğunu sordum. Aydınlı şu izahatı verdi:
•— Ben Millet Partisi mensupla-rındanım son günlerde partimizde iki toplantı vapıldı bu toplantılardan birincisi bazı Millet Partisi mensup larının mahkemeye verilmesi hâdisesi üzerine İkincisi de İlmî heyet tarafından hazırlanan Seçm Kanunu üzeripde partimizin görüşünü tesbit için yapıldı) birinci toplantı da Mil let Partisi umumi idare heyeti ve milletvekillerinin bulunduğunu kay dettiler. Millet Partisi mensupların dan oldğu halde ne milletvekili ne de umumi idare heyetinde bulunmı yan bir zatın daha bu toplantıya katıldığını ilâve ettiler. Bu zat Fuat Ar na imiş Reşat bey şu noktanın bilhassa dikkate alınmasını istiyerek şöyle devam etti: «Bu toplantıya dahil olması lâzım gelen Yusuf Kemal Tengirşek ve Sinop milletvekil leri gelmediler yine idare heyetinden olan Mustafa Kentiliye de muhtelif teklifler yapıldığı halde o da icabet etmedi. Bu toplantı da mah kemeye verilen zevatın vaziyetleri , , münakaşa edilince ortaya iki fikir a- . [ tıldı bunlardan bir kısmı diyor ki: Devlet Reisi aleyhine ağır sözler sar-fettiğjmiz iddiasivle adalete verilmişiz, bunda endişe edecek bir şey ■ yoktur, adaletin tecellisini tevek - ] külle beklemeliyiz diğerleri ise bu ( tamamiyle İnönü’nün Millet Partisi ( mensuplarını bertaraf ederek mey- ı dam kendisine boş bırakmak, hükû ■ metin ve Halk Partisinin tahrikidir, j dediler. Toplantıda münakaşanın so . nunda bir neticeye varılmadığını j
■ tebarüz ettirmediler. Toplantıda Os- ; ' man Bölükbaşı Fuat Arna ve Sadık j I Aldoğanın müfritleri temsil ettiğini , I söylemişlerdi. Bunlar arasında ge- t | çen konuşmayı da şu şekilde nak - (
leti: Herkes ne düşünürse düşün - ( i sün biz İnönünün bizi bertaraf et- 1 ı mek istediğine kaniiz buna göz yum (
■ mıyacağız bizim de düşündüğümüz ( j vardır o bizi bertaraf edeceğine biz ;
onu bertaraf ederiz, bunun üzerine 1 kendisinin İnönünün memlekete hiz i meti dokunmuş bir adam olması i- s tibariyle teşebbüse geçilmemesini 1 tavsiye ettiğini söylediğini ifade et- I ti. Reşat bey kendisinin de bu ha- • ı_ i rekete katılmasını teklif etmişler o ;
i da müddet istiyerek yanlarından ay ( ' rılmış ikinci toplantı da Seçim Kanu c nu üzerinde görüşüldükten sonra t Aldoğan Fuat Arna Bölükbaşı ve 1 Reşat Aydınlıyı yemeğe davet etmiş s Aydınlı hastası bulunduğundan balı ' setmişse «de yemekten sonra gitmiş 1 bu üç kişiyi orada muntazır bulmuş, s bunlar orada görüşürlerken «Biz 1- r nönüyü imha etmekten vazgeçtik £ kararımızı değiştirdik Celâl Bayan s bertaraf edeceğiz sonra da Bayan 1 İnönü Öldürttü diye propaganda ya- J parak Mareşal da bir beyannme j yayınlatarak iktidarı ele alacağız, t demişler. Aydınlı Bayan imha et- t menin felâket getireceğini onun da 7 arkasında bir buçuk iki milyon insan bulunduğunu ileri sürmüş bunlar sen t zaten hiç bir şeyi kabul etmiyorsun öyleyse git demişler. Aydınlı ben emrinizle girmedimki emrinzle çıkayım demiş. Yargıç şahide hitaben kend si gelr gelmez sadece bunları mı anlattı yoksa aranızda başka bir konuşma ol du mu diye sordu. Naci ’bey bundan r başka bir şey konuşmadık dedi- ve j sözlerine şöyle devam etti: «Anlattık- ğ larını dinledikten sonra dedim ki r beni kim farzederek geldiniz, bunu ] bana anlatmanızın benim vaziyetim ile ne alâkası vardır niçin hükümete gitmediniz o da cevaben sizin masa nıri salahiyetli bn’Jum, bunun üzerine bur. anlattıkla-.m hüküm te nak- * letmeye mecbur olduğumu sövleülır. Reşat Ayd;nlı evvelâ Dahiliye Veki- j line gitmeyi düşündüğünü, fakat po- . litikaya sapar endişesiyle gitmekten
, vazgeçtiğini Hikmet Bayura açamâdı ' ğmı ve amcası Van miletvekili Rüştü Oktarla görüştükten sonra kendisine r geldiğini söylediğini bildirdi. Naci *■ , bey tekrar bunu tekrar Başbakana 1 arzedeceğini söyleyince Reşat Aydın- c lı bunda bir beis görmediğini ifade et I I miş Naci Perkel sözlerine devamla c , hemen o gün Başbakana giderek vaziyeti arzettiğini Başbakanın niçin î zabıt tutmadığını sorduğunu bunun • üzerine 26 inci günü kendisini arata- t rak buldurduğunu, fakat daireye gelmişse de kendisi olmadığından gö- • rüşemediklerini ancak iki Kasımda 1 görüşebildiklerini ve Aydınlıya i i bunları bir zabıtla tesbit etseydik na 1 diye sorduğunu onun da «
★ (Baştarafı Birincide, dinlenmesine imkân olup olmadığına dair raporlar okundu, her iki raporda da mükalemeyi zapteden âlet lerin irili ufaklı beş âletten mürek kep olduğu, mahkemeye getirilemi-yeceği, getirilse bile mahkemenin akustik durumunun normal bir şekilde plâkların dinlenmesine müsait olmadığı belirtiliyordu. Sanık vekili Mehmet Emin Akyüz usule dair bazı talepleri olduğunu, geçen cel sede millî emniyet teşkilâtına dair hususî bir kanunun mevcut olup olmadığının sorulmasını, Osman Bö-lükbaşı ve Fuat Arna haklarındaki ademi takip kararına ait dosyanın aşıtlarının mahkemeye celbini istediklerini söyledi ve dedi ki:
«— Bu iki talebimiz sukut ile kar şılanmıştir bundan müteellimiz ithamlar devam etmektedir, tbhamlar devam, ettikçe dâvanın son bulması na imkân yoktur.» Sözlerine devam eden sanık vekili millî emniyet başkanlığının bir ihbar mercii olup olmadığının tahkikini ve delillerin kifeyetsizliği dolayısiyle üçüncü defa olarak müvekkilinin tahliyesini talep etti.
Sanık Aydınlı mühim bazı hususları açıklıyacaknuş gibi ayağa kalktı, millî emniyetin gizli bir kontra-espiyonaj sistemi olduğunu, kendisinin Naci Perkelle vaki konuşması nı bidayette bu vazifenin mahremiyetine .hürmeten açıklamak istemediğini, fakat Naci Perkelin vazifesinin mahremiyetine sadık kalmaması karşısında hakikati söyliyeceğini bil direrek iki şahıs arasında geçen bir konuşmada bizzat bulunan şahıs -fardan birisinin şahit olamıyacağını, binaenaleyh Perkelin şahit olarak dinlenmemesini istedi. Sanık Aydın- ( lı müteakiben mevzu ile hiç alâkası • olmıyan Nurenberg mahkemesi ka- 1 radarından İnsan Hakları beyannamesinden bahsetti ve tarizkâr bir eda ile «hâkimler siyasî dâvalarda siyasete âlet olmamalıdırlar» dedi. ' Bundan sonra Aydınlı hâkimlerin : nelere riayet etmesi lâzımgeldiği hakkında ders verir gibi acayip bir konuşma yaptı mütaleası sorulan savcı yardımcısı Hayri Mumcuoğlu sanığın ve vekilinin sözlerini dinlediğini, sanık sandalyesinde oturan Aydınlının bu acayip sözlerini mazur gördüğünü, fakat sanık vekiline [ teessüf ettiğini,mahkeme karar ver-| diği takdirde ademi takip dosyalarının asıllarını mahkemeye tevdie a-made olduğunu ve Naci Perkelin şahit olarak dinlenmesine geçen celse karar verildiğinden oinlenmesi lâ-zımgeldiğini söyledi.
Müdahil avukat Nureddin Ardıç-oğlu sanığın tahliyesine imkân olmadığını, on beş şahit dinle -teceklerini ademi takip kararı dosyalarının getirilmesi fikrine iltihak ettiklerini söyledi. Ve dedi ki: |
•— Sanık Nurenberg mahkemesi ı kararlarından ve insan hakları beyannamesinden bahsettiler bunun ‘ dâvamızla alâkasını göremiyorum. I Biz burada alelâde bir iftira dâvası, karşısındayız.»
Yargıç Çelil Cevherlioğlu Naci' Perkelin şahit olarak dinlenebilece-: ğini ve talep edilen diğer hususlar I hakkında sonra karar verileceğini, söyledi. Sanık Aydınlı usule dair bazı itirazları olacağım söyliyerek ' evvelden hazırladığı bir yazıyı oku- , maya başladı bu yazıda kendisine atfedilen plâkların delil teşkil ede- ( miyeceği, plâkların mahkemede din-, lenemiyeceği hususunda verilen ra.-' porların endişe uyandırdığı geçen celse hâkim ve savcının istişare ile karar verdikleri bildirilmekteydi. Bu sırada hâkim «lüzumsuz yere mahkemeyi işgal ederek dâvayı u-zatıyorsunuz» dedi. Sanık fevri bir eda ile «plâğı diklemeden nasıl konuşacağız» mukalebesinde bulundu ve ısrarla plâkların dinlenmesi* üzerinde durarak ses zapteden makineler hakkında kendine göre bazı mütalealar serdetti bir ara Aydınlı «plâkların mahkemede dinlenilmesinden kaçınılıyor» dedi. Bunun üzerine hâkimle sanık arasında şu mu havere cereyan etti: «— Hâkim kaçınıyor?» Sanık: •— Mahkeme^ — hâkim tekrar soruyor: «— Mahkeme mi kaçınıyor?» sanık: •— Mahkeme başlangıçtanberi plâkların dinlenmesinden kaçınıyor» mukabelesinde bulundu. Sanık vekili de aynı fikre iştirak etti sözlerine devam e-den Aydınlı plâk raporunun tertipli bir şekilde mahkemede okunmadan 48 saat önce Akşam gazetesinde neş redildiğini söyledi. Hâkim: «Raporu avukatlar vermiş diyorlar» dedi. Sanık, müdahil avukatı kastederek •Nureddin bey vermiş. Nureddin Ardıçoğlu cevaben:. «Hapishanede kendi yanında yatandan çalmışlar-dedi. Aydınlı devamla ezcümle şun lan söyledi: «Raporun muhteviyatı arasından pasajlar çıkarılmış ve bu şahsım hedef tutan menfi bir propaganda vasıtası olarak kullanılıyor, savcı yardımcısı üç plâktan bahsetti iki büyük bir küçük plâk varmış, her küçük plâk üç dakika büyük plâklar ise dört dakika tutuyor millî emniyet müfettişi Hüseyin Top-çuoğlunun ifadesine göre ben Başbakanla bir buçuk saat konuşmu -şum bu hale göre savcıdan 10-15 plâk isterim.»
Savcı yardımcısı Aydınlının teca-vüzkâr sözlerine kanun bölümleri dairesinde cevap vereceğini, iki bü yük plâğın mevcut olduğunu, kendisinin bizzat Akşam gazetesi aleyhine takibat yapılması için tezkere yazdığım, fenni imkân olmadığından plâkların mahkemede dinlenmediğini söyledi. _________
Hâkim Çelil Cevherlioğlu da Ay-. sil olurdu ___
dinlinin mahkemeye karşı saygısız- şerefli bir insan olduğunu bildire -
karşı şu cevabı I rek Başbakana da aynı şeyleri an-|H| ’ * .-S --' - ulatınca kendisinin
ı' Başbakana giderek vaziyeti izah et-î tiğini ve ileride vaki olacak mülâkat r ta konuşmaların tesbiti için tertibat almaya karar verdiklerini Başbakan i Ege seyahatinden döndükten sonra
- bu tertibatın alınarak Reşat Aydın-
- linin 14 Kasımda davet edildiğini Ay
- dinlinin tesbit edilen saatte konuşma , ya geldiğini Başbakan gelinceye ka-ı dar bir kaç dakika içinde Aydınlının i bu meseleyi Bayara da anlattığını
söylediğini ve yukarda geçen ko -
■ nuşmaya sadık kalarak başkana ay-! nı şeyeri anlattığını söyledi ve
■ Aydınlı gittikten sonra Başba -ı kanın bu plâğı orada dinledi-J ğini fakat dışaıdaki gürültülerden
dolayı plâğın vazıh olarak dinlen-’ mesi imkânının bulunmadığını söz 1 terine ilâve etti bundan- sonra Naci Perkelin eski ifadeleri okundu ve ı şahit münderecatının doğru oldu -ğunu söyledi. Sanığın davet üzerine ve bunun bina meselesi için olduğuna dair ifadesi okundu şahit bu ifadenin bir zuhul eseri olduğunu tahmin ettiğini söyliyerek bina mesele sine temaşla hakikaten bir binaya ihtiyaçları olduğunu evkaftan bir bina istediklerini ve evkâfın da yan farında bulunan yeni otele kontratlar bittikten sonra yeniden kontrat yapmıyacaklarını bildirdiğini 945 se nesi sonlarında Aydınlının subay kı yafetinde kendisine geldiğini ve otel müstecirinin ortağı olduğunu beyan la geçimlerinin bu otele bağlı bu -lunduğunu ve bu binadan vazgeçlme sini istediğini söyledi. Aydınlı şahi din bertaraf kelimesini hangi mânada anladığını sordu, şahit imha ve bertaraf kelimeleri şu hâdiseye göre aynı mânayı taşıyor bunların her birinin ifade ettiği mâna ölümdür imha ve bertaraf kelimeleri cinayet ve felâket kelimeleriyle birleşince ölüm olur dedi. Sanığın avukatı bu meselede Devlet Reişinin hayatı ba-hismçvzuu olduğuna göre millî emni yet başkanı olan zatın konuşmayı alâ kâlı makama hemen bildiımeyip ne den onbeş gün sonra bildirmiş suali ni sordu. Şahid hâdiseyi aynı gün ko nuşmadan bir saat sonra şifahen ar zettiğini bildirdi. Yargıç Aydınlıya şahidin ifadesine ne diyeceğini sor-duğ sanık, plâk dinlemek gibi anla-şılmıyan bazı sözler sarfettikten sonra şahit oğru söylemiyor diyerek bazı taleplerde bulundu müdahil ve kili Ardıçoğlu ilk ihbar ile plâğa alınma arasında 21 gün geçiyor ihbarın vehameti meydanda olduğundan niçin takibata geç başlanmıştır dedi. Şahit buna da benim bu husus ta her hangi bir tedbir almak salâhiyetim yoktur cevabını verdi. Müdahil Ardıçoğlu şahit dinletmek huşu- , sunda talepleri olduğunu söyliyerek ihbar hâdisesinde, yalnız Aydınlının ; rolü olmadığını sölyedi ve Başba , kan, Celâl Bayar, Kâzım Özalp. Ah . met İhsan Gürsoy, Cihat Baban ■ Ahmet Tahtakılıç, Şahin Lâçin, Tah , sin Tolganın şahit olarak dinlenme- | sini istedi. Yargıç Celâl Bayarın bu dâva ile alâkası yoktur, dedi. Ay ( dinimin avukatı müdahil taraf bu ( dâvayı kendileri için istifade mev zuu olarak ve rakipleri olan Celâl , Bayan hırpalamak için kullanmak istiyorlar dedi. Savcı yardımcısı da şunları söyledi: Müdahil vekili filemle söylüyorum ki adalete politika getiriyor, bunu Mecliste ve dr . şarda istediği gibi yapsın, burası yeri değildir. Yoksa müdahillikten , ayrılması lâzımdır. Başbakanın ve f diğerlerinin dinlenmesine lüzum yok tur. Netice de mahkeme millî em- ( niyet başkanlığı teşkilâtının vaz:fe- , sinin nelerden ibaret olduğunu ve , hangi kanunla teşkil edildiğinin .o- t rulmasına suikast hâdisesi dosya- f sının tamamının mahkemeye celbine, plâkların radyoevinde dinlenme-sine ve dâvanın mahiyeti itibariyle ( sanığın da bu dinlemede bulunması na ve dinlemenin 26 Ocakta dinlenmesine müdahil vekili tarafından i-leri sürülen tanıkların çağnlmasına f bilâhara karar verilmesine ve Rüş- , tü Oktar, Abdullah Topçuoğlu, Ritş- ' tü Toper, Mazhar Egmir, Necmettin * Aydınlının sanık olarak çağrılması na ve duruşmanın 30 Ocakta yapıl masına karar verdi. 1
Endonezya’da harp
★ (Baştarafı Birincide) ne tebliğden anlaşıldığına göre, sayısı bir kaç bini bulan âsilerin çoğu asker kaçaklarından ve Endonezya’daki rejime aleyhtar kimselerden müteşekkildir.
Emonezya Cumhurbaşkanı Soe-karno bugün Delhi’ye müteveccihen Endonezya'dan ayrılmıştır.
Soekarno Perşembe günü Hindis tanda Cumhuriyetin ilânı merasimine iştirâk edecektir. Soekarno Hindistanla Endonezya arasında her sahada sıkı bağlar sağlamaya çalışacağını söylemiştir.
Cakarta, 23 a.a. (Afp.) — Endonezya Savunma Bakanlığı sözcüsü, karargâhları WesterLin kuvvetleri tarafından işgal edilmiş olan Ban-doeng’deki Endonezya kuvvetleriyle bu sabahtanberi irtibat temin e-demediğini açıklamıştır.
250 Endonezya polisi, Hollanda kuvvetlerine ait 13 dakota uçağiyle hükümet garnizonuna gönderilmiştir.
Diğer taraftan, Hollanda Kurmay Başkanı General Van Langen, Başbakan Hatta ve Savunma Bakanı ile görüştükten sonra Hollanda birliklerinin durumunu görmek için uçakla Bandoeng’e hareket etmiştir.
★ (Baştarafı Birincide) etmiş bulunuyordu. Hükümet nihaî karar verme yetkisinin bu mahkemeye bırakılmasını mahzurlu görmüş ve ancak seçim ihtilâfları üzerinde rapor tanzim etmek yetkisi ile böyle bir müessesenin mevcudiyetini kabul ederek milletvekilleri tutanaklarının kabul veya reddi hakkında son sözü Millet Meclisine bırakacak şekilde İlim Heyetinin teklifini tadile uğratmıştı.
Dünkü müzakerelerde hükû -metçe tadil edilen işte bu 112. madde görüşülmüştür. İlk olarak hükümet görüşünü izah etmek için Başbakan Yardımcısı söz atmış; kurulacak heyet için «Adının mahkeme veya kurul olmasına hükümetin bir ısrarı olmadığı bu heyetin Meclisçe yapılacak tctkikatı kolaylaştıracağını toptan itirazları önleyeceğini Büyük Millet Meclisinin maddî ve mânevî bir yükten kurtaracağını ifade ederek tasandaki itiraz saf-hatını izah etmiş, yüksek seçim mahkemesinin kararı ile Meclisin mukayyet olmadığını ve bunun da hükümranlık haklarının bir icabı olduğunu ileri sürmüştür.» Hükümetçe yapılan tadili izah için Başbakan yardımcısı İlim Heyetinin teklifi anayasasının ruhunu uygun bulmadık demiştir. Başbakan Yardımcısından sonra Gümüşhane Mil letvekili Ahmet Kemal Varınca söz almış; ve Yüksek Seçim Mahkemesi kurularak tutanakları tetkik ettirmek Merkeziyetçilik zihniyetinden başka bir şey değildir. Bürokrasi illetidir. Demokrasi diyoruz amma bunu bir türlü kalbimizle tasdik etmiyoruz. Yüksek Seçim Mahkemesi karar veremez. İlim Heyetinin yaptığı gafdır. Ve hükümet bunun farkına varmamıştır. Benim mazbatam ancak Meclis Komisyonlarında konuşulabilir. Ah -met Kemal Varınca biraz sonra şu sözleri söylemiştir: Halk Partisi eskisi gibi siper muharebesi değil
propaganda efeleri
Buna rağmen birisinin kalkıp da kendisine :
— Mademki Demokrat Partide böyle polis teşkilâtı vardı, siz ne demeğe müdahale etmediniz, niçin vazifenizi yapmadınız? gibi bir sual soracağını bile düşünmeden Kayseri nutkunda bu polis kuvvetlerinden rahatça bahsedebilmekte kendisini senbest telâkki eder. Çünkü bu şekilde bir propaganda Halk Partisinin belki işine yarıyacaktır. Hele böyle bir zamanda hiç bir fırsatı ihınal etmemek gerektir.
Seçimler daha da yaklaştıkça, bu nevi propagandaların daha çeşitlisine rastgcleccğimiz tabiîdir. Çünkü İktidar partisi bugüne kadar takip ettiği usullerle, bize daima normal seçim mücadelesinin dışında örnekler vermiştir. Onun için eski bir tabirle kenarımı bakıp bezini alabiliriz. Netekim geçen seçimlerde de muhalefete, hattâ komünistlik gibi, yabancı devletlerden para almak gibi çok ağır ve çok korkunç suçlar isnat edenler çıkmıştı.
Onun için muhalefetin, iktidar partisi gazetelerinde çıkan, ve masa başında hususî maksatlarla imal edilmiş haberlere karşı çok müteyakkız olması ve eğer tâbir caizse aşılanması gerektir. Çünkü daha henüz iktidaruı kendi icat ettiği «husumet andı., talbirinin sonu gelmemiştir. Bununla ve propaganda fabrikalarında imal edecekleri bir yığın malzeme ile ne yeni hikâyeler ve efsaneler kuracaklardır!
Tekrar ediyoruz, vaziyet tıpkı 21 Temmuzdan bir iki ay evvelki zamanlara benzemektedir. Onun için çok dikkat etmek lâzımdır.
Gerçi iktidar partisinin bugünkü propaganda şekline demokratik memleketlerin hiç birisinde tesadüf edilemez. Orada herkes hakkını (=on.«o» vazifesini ve mesuliyetini müdrik- meydan muharebesi yapacaktır, tir. Herkes nasıl çalışacağını, daha Gümüşhane Milletvekilinin bu doğrusu nasıl çalışması icabettiğini sözlerinden sonra tartışmalar ha-bilir. | raretlenmiş ve yedi saat sürmüştür.
Ama bizdeki iktidar partisi, bu- Bu esnada hemen bütün Halk Par-nu bildiği gün Halk Partisi olmak- tili Milletvekilleri Demokrat Parti-tan çıkar ve normal bir siyasî parti den Nuri Özsan, Fuat Hulûsi De-haline gelir. | ’-- " J--------*
Huylu huyundan ancak iktidardan düştükten sonra vazgeçecektir.
Mümtaz Faik FENİK
Istanbulda kar
★ (Baştarafı Birincide)
Karın devam ederek münakalâtı büsbütün durdurmasından korkulmaktadır.
İstanbul, 23 (Telefonla) — Devlet Havayolları pilotlarından Orhan’ın idaresinde İzmirden hareket eden yolcu uçağı, bugün Yeşil-köye muvasalatı esnasında piste inerken karlara saplanmış ve sol . kanadı üzerine düşmüştür.
insanca zayiat yoktur. Ancak u-çakta bulunanlar bir hayli heyecan i geçirmişlerdir.
Bulgar Başbakanı
★ (Baştarafı Birincide)
Sofya, 23 a.a. (Afp.) — Bulgaris- ' tan bu gün saat 7 de radyo vasıta- ı siyle Başbakan Kolarofun ölü- | münden haberdar olmuştur. [
Komünist Partisi merkez -
tesi Bulgar Bakanlar Kurulunun f kararı gereğince ayın 23 ünden 25 I ine kadar bütün memleket üç gün I matem tutacaktır.
Diğer taraftan Başbakan yardımcısı ve Dışişelri Bakanı Vladmir Poptonofun başkanlığında 12 kişi- , lik bir komisyon Kolarof’a yapıla- ' cak cenaze merasimini tertip edecektir.
na neden muhalif olduğunu izah etmesini istgmlş ilim heyetinin büyük otoritelerden teşekkül etmiş olduğunu hatırdata -rak bu zevatın ittifakla kabul ettiği prensibi sayın Nihat Erim Anayasaya muhailftir diye nasıl ' reddeder demiştir. Nuri Özsan seçim mahkemesinin kanundan çıkarılmasının mahzurlarını da izah etmiş ve Ahmet Kemal Varınca’nın ilim heyetine yaptığı tarizleri şiddetle tenkid etmiştir.
Bu meyanda Hulki Karagülle de «Kürsüde ilim olarak lehinde ve aleyhinde de bir çok sözler görüşülebilir. Mevcut Anayasa muvacehesinde kabulüne imkân yoktur. Otuz senelik teessüs eden teamülün üstüne çıkamayız. Ben de bir kaç çare düşündüm. Yegâne çare cesarettir. Parlâmento üyelerinin cesareti kâfidir.» dedikten sonra mütalâaların eski parlâmentoya tasdik ettirilebileceğini ilâve etmiştir.
Yüksek seçim mahkemesine nihaî karar verme yetkisinin tanınmasını istemiyen Halk Partili Milletvekillerinden Nâzım Poroy ise şöyle konuşmuştur: «Meclis jüridir. Kendi âdâsını seçmekte serbesttir; Meclis ne kanunla mukayyettir ve ne de arayı umumiye ile.. Meclisin kal dediği kalır, git dediği gider.
Nuri Özsan cevaben Nâzım Poro-yun noktai nazarını hayretle karşıladığını Meclisin kanunlarla mukay yet olmamasının hiç bir havsalaya sığmıyacağını, bu takdirde hukukî devlet mefhumunun mânası kaimi yacağını aşiret hayatında dahi söz saadetlere bağlı kaldığını izah etmiş ve «vergisini cezalı verdi diye hiç bir milletvekilinin kapı dışarı edilmemesini temin maksadiyle böyle bir mekanizmanın lüzumuna kaniiz» demiştir.
Adnan Menderes Halk Partili Milletvekillerinin bu maddenin kal dırılması için İleri süı dükleri mütalâalara ayrı ayrı toplu ve uzun bir cevap vererek bilhassa yeni bir Seçim Kanununun tedvininde duyu lan zaruretleri etraflı şekilde izah etmiş, seçim kanununda yüksek seçim mahkemesinin yer almasını | emniyetli bir seçim için zarurî gördüğünü söylemiştir.
Bu tartışmalar sonunda komisyon Ahmet Kemal Varınca’nın maddenin kaldırılması hakkındaki teklifini reddetmiş, Başbakan yardımcısı Nihat Erimin Hükümet adına yaptığı ve yüksek seçim mahkemesi adının yüksek seçim kuruluna çevrilerek bu mekanizmanın prensip olarak kabulünü tazammun eden teklifini kabul etmiştir.
Maddenin müzakeresine ve yüksek seçim kuruluna ait fonksiyonla rın görülmesine bugün saat 10 dan itibaren devam olunacaktır.
l
| mirelli, Adnan Menderes müteaddit defalar söz almışlardır.
Nuri Özsan İlim Heyetinin bu maddeye taallûk eden esprisi üzerinde durmuş, yapılan değişikliklerin iki safhada mütalâa olunabileceğini tatbikata taallûk eden değişiklikler dışında esas prensipte değişiklik yapmanın doğru olmıya cağını açıklamıştır. Nuri Özsan yük sek seçim mahkemesinin îlim heyetince Anayasaya aykırı görülmediğini söyliyerek Başbakan yardım- ] cısından bunun Anayasanın ruhu- .
Kayseri’nin dertleri
ir (Baştarafı Birincide)
Kani ise kullanılacak en uygun at cinsi hangisidir?
Bu cins at yetiştirmek için hangi mıntakalarda etüt yapılmış ve ne gibi neticelere varılmıştır?
2 — Uzun Yaylanın sulanması i-çin hangi senelerde bu mahalde e- : tüt yapılmış ve ne gibi neticelere varılarak ne miktar para sarf edilmiştir. Ve natamam kanalların bugünkü vaziyeti ne haldedir?
5259 sayılı kanunla bu mıntaka i-çin bir milyonluk tahsisat alınmış olmasına rağmen faaliyete geçilmemesi sebebi nedir.
3 — Pınarbaşı ve Bünyan kazaları hudutları içinden nebaan ederek Bünyanın il başı namı diğerle Zamatı nahiyesinde birleştikten sonra Zamantı suyu veya çayı adını alan su Çukurova istikametine doğru akarken Kayserinin üç kaza sına ait yüz binlerce hektar araziyi katetmekte bulunmuş olmasına rağ men sulama işinde ve ırmaktan istifade edilmemektedir. Bu sudan gerekli istifadenin temini için hü- , kûmetçe şimdiye kadar bir etüt yap tırılmış mıdır?
4 — Kayseri Merkez İlçesi arazisinin sulanması için hükümet bugüne kadar bu havalide bir etüt yap-tmmış mıdır? Yapılmış veya yapılmakta olan bir etüt varsa izahını.
5 — Kayseri şehrinin batı ve güneyindeki bataklıkları kurutmak i-çin 5259 sayılı kanunla bir milyon liralık tahsisat alınmıştı. Hükümet kurutma işine ne zaman başlıyacak tır.
Halk Partisinin ssçim kampanyası (Baştarafı Birincide) Bilhassa Adana’nın en büyük ihtiyacı olan hastahane işini organi- | ze etmek üzere Adana Valisi Zühtü Durukan'ın başkanlığında kurulan | komite Valinin bu işten sarfınazar etmesi dolayısiyle dağılmaktadır. Çünkü Bakanın verem tahsisatın- î dan vermeyi vadettiğı 300 bin lirama, bu binanın temellerini atmıya bile kâfi gelmiyeceği aşikârdır. Nitekim şimdiye kadar 3,5 milyon liradan fazla sarfedilen Adana şehir 1 oteli de yarım bir vaziyette kalmış tır. Bu arada Halk Partisinin ileri ' gelenlerinden C. H. P. Adana başkanı İbrahim Burduroğlu bir ka^ tüccarla birlikte bilhassa pamüs^-müstahsilini çok sıkıştırarak Halk Partisinden kütle halinde istifaları önlemeğe çalışmaktadır. Bununla beraber Adananın çpk sevilen doktorlarından Yeçen ile Eçen C. H. Partisinden ayrılarak Demokrat Partiye kaydolunmuşlardır.
Bugün Eciyes Palas Lokantasında Adana Demokatlaı Ömeı Baş-eğmez’in verdiği bir ziyafette toplanmışlar ve partiye yeni iltihak eden yüzden fazla Adanalı da bu ziyafette hazır bulunmuşlardır.
Adana, 23 (Telefonla) — Ceyhan ilçesinin içme suyu olmadığı herkesçe malûmdur. Fakat her zaman Halk Partisi ve hükümet erkânı bu ilçenin içme suyunu getirtmek için yolları Ceyhana uğradıkça yeni yeni vaitlerde bulunmaktadırlar.
Son zamanlarda Seyhan Valisi Ceyhana uğradığı zaman Ceyhan-lılara :
« — Size bir müjde vereceğim, İller Bankasındaki 600 bin liranın üzerini de seçimden evvel tamam-lıyalım da, oylarınızı Halk Partisine verirseniz içme suyuna kavuşur sunuz» demiş.
i
I
Kolarofun ölümü
★ (Baştarafı 2 inci Jr çamazdı. Nitekim yeni kabinede ö-lüm yatağında olan Kolarof zevahiri kurtarmak için yine Başbakanlığa getirilmişse de içişleri Bakanı , bulunan Jugof başka bir Bakanlığa • Binaenaleyh Vasil’i ne şekilde olursa ol- , ■’ ” "1
I cirkıran heyeti hakkında yapılan adlî tahkikat ve takibatın vardığı neticenin açıklanması lüzumu kaydedilmiştir.
1 Adlî tahkikat ister beraatla, ister mahkûmiyetle neticelenmiş olsun Büyük Millet Meclisinin zabıtlarında yaşıyan hakikatler değişmez. Çünkü, 21.4.1948 tarihinde Ulaştırma Bakanı sıfatı ile sayın Şükrü Ko-. çak tarafından bu kürsüde, Zincir-
.............. konuşmasından sonra kıran heyetinin; gerek vekâlete ge-I soru sahibi Hakkı Gedik söz aldı len malûmata ve gerekse Birleşik ve ezcümle şunları söyledi : .............'
Arkadaşlar,
Deniz ticaret filomuzun, dünya deniz ticaretinde hâkim rolünü oynamakta olan tip gemiler inşası veya tedariki zaruretine intibak e-derek, takviyesine ve inkişafına ehemmiyet verildiğini esefle tebarüz ettirirken mübayaa olunan gemilerden mühim bir kısmının dış ve iç ticaretimizin, limanlarımızın, sularıızın, iç münakale ıurumumu-zuıı, imkânlarımızın icapları ve zaruretleri gözönünde tutulmadan satın alınmış olduklarını da elemle, teessürle kaydetmek mecburiyetindeyim.
Deniz ticaret filomuzun ihtiyaçlarımıza intibak eden bir tempo içinde süratle inkişafını temin etmenin mevcut şartlar, İdarî ve indî telâkkiler, hukukî ve malî mevzuatla sağlanan imtiyazlara yaslanmış olan Devlet Denizyolları işletme genel müdürlüğünde carî ve hâkim idare rejimi ve zihniyeti içinde mümkün olmadığı aşikârdır.
Kabarfk bir kadro ve işletme rejimi ile, bürokrasinin her çeşit resmî zincirleriyle merkeziyetçi bir idare sistemine bağlı bulunan; aldığı teşebbüslerde, yaptığı işlerde fenne, ilme kıymet vermekten ziyade idari emirlere boyun eğen; program, pesronel, arşiv, organizas yon, araştiTma, ticarî muhasebe tasarruf, randıman, rantabilite ve maliyet gibi rasyonel işletmeciliğin alfabesini teşkil eden şartlara, pren siplere arka çeviren; alayiş ve nümayişe, lükse fazla kapılan, gemi, liman, havuz, şantiye nedir bilmeyen insanlarla idare olunan Devlet Denizyolları ve limanları işletme genel müdürlüğünün bu perişan ve acıklı durumu artık tasfiye edilme lidir.
Arkadaşlar, sual takririmin beşinci maddesine dayanarak, kara, deniz, ve hava yolları nakliyatında süratin, emniyetin, tasarrufun ve aralarındaki irtibatın sağlanması ve mevcut aksaklıkların da giderilmesi zaruretine ulaştırma Ba kanlığının biran evvel intibak etmesini temenni ederim.
Takririmin son maddesinde, Zin-
★ (Baştarafı Birincide)
■ minin tahakkuk ettiğini anlattı.
Bakan bu konuşmasından son-| ra vermiş olduğu izahatın Hakkı Gedik'i tatmin edip etmedğiini bil-mediğini ancak konuşmayı politik bir mecraya sokarsa bu bakımdan da cevaplandıracağını söyledi. Kemal Satır’ın gemiler hakkında vermiş olduğu teknik izahat bir saat-I ten fazla devam etti.
I Bakanın
nakledilmişti.
Kolarofun her ... __________________
sun ölümü kominformun Çervenkof vasıtasiyle daha iyi bir temizlik ve «icraata, girişmesine yol açacaktır. Kolarof, ölümü ile Görgi Dimitrof’un akibetinden kurtulmuş sayılabilir. Böylece kızıl Bulgaristan tamamiy-le Moskovaya sadık adı gibi kızıl o-lan Çervenkof’un eline geçmiştir.
Sofyalı
(
Mevlût
Yeni Halde Hazır Gıda Tica-| ıethaneşi sahii bi Tevfik Kara: nın vefatının!
40 ına müsa -dif 26 Ocak^f
Perşembe gü -nü öğleden son ra Hacı Bay -ram Camii Şerifinde mevlû-du okunacak -tır. Arkadaşlarımızın ve arzu eden dindaşlarımızın teşriflerini rica ederim.
Mehmet Arman (152)
I Amerikadaki büyük elçiliğimizin | işarına atfen, Mak Kanın istediği komisyonda hissedar bulunduğuna ve elçiliğin ihtarına rağmen mazisi karanlık ve dolandırıcı olduğu bildirilen bir Amerikalı ile alâkasını kesmediğine dair vâki beyanat, bilâhare Ulaştırma bakanı olan sayın Kemal Satır tarafından 6.6.949 tarihinde yine bu kürsüde, Mak Ka nın eski Cumhur Başkanı Hovver tarafından heyetimize tavsiye edildiği, mahallinde yaptırılan tahkikat neticesinde bu zatın namuslu, faziletli ve maruf bir Amerikan vatandaşı olduğu anlaşıldığı, | beherini 775 bin dolara satın almayı kabul ettiğimiz gemilerin bu zatın teşebbüsü ile 463 bin dolara alındığt ve bize.büyük ölçüde hizmetler ettiği için bu zata 175 bin dolar ikramiye verilmesini mutazammın kanun tasarısının Meclise sunulduğu beyan edilmek suretiyle, tekzip e-dilmiş ve bu ikramiye kanununun meclisçe kabul edilmiş olamsı ile de ileri sürülen iddiaların, isnatların mesnetsiz ve yersiz bulunduğu teyti olunmuştur.
Cevdet Kerim’in takriri
Hakkı Gedik’in sual takririnden sonra Cevdet Kerim lncedayının, cumhuriyetin 10 uncu yılında ilçe merkezlerinden gönderilen topraklar ile Kıbrıslı gençlerin bir şişede biriktirerek hediye ettikleri kan’a dair sözlü sorusu görüşüldü.
Soruya Başbakan adına Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak cevap ver di. Sadak bu cevabında, yurt top -raklârlnın ve Kıbrıslı gençlerin kan’ın halen C. H. P. arşivinde bulunduğunu, Atatürk anıt kabri bitince bu kıymetli hatıraların temele konmıyacağını, çünkü bu halde kaybolup gideceğini söyledi ve Anıt kabir inşaatı bittikten sonra bu hatıraların muhafazası için hükümetin gerekli tedbirler alacağını ifade et-
Sadak bu sözlerinden sonra takrirde belirtilen ve 17 sene evvel Kıbrıslı gençler tarafından verilen kıymetli .hediye münasebetiyle bu husus üzerinde bir kaç söz söylemeyi faydalı bulduğunu söyledi ve dedi ki:
Mahir Canova Evlendi
Devlet Tiyatrosu san’atkâr ve rejisörlerinden Mahir Canova ile Bn. Gündüz Sencer’in nikâhları, dün Ankara Halkevi evlenme salonunda, Tiyatro arkadaşları ve yakın dostlarının huzurlariyle kıyılmıştır.
Genç evlilere saadetler dileriz.
«Cengiz Han»
VEFAT
Göncü Hüseyin Şencan, ve Ragıp Şen can’m kardeşi, Bayındırlık Ba -kanlığı mutemedi:
Ali Şencan 23/1/1950 Pa zartesi hakkın rahmetine kavuş -muştur. • Cenazesi bugün
öğle namazını müteakip Ahilvan camiinden kaldırılacaktır. Allahtan mağfiret diler, kederli ailesine baş sağlığı dileriz.
(— Bu gün Kıbrıs meselesi diye bir mesele voktur. Evvelce de gazetecilere söylemiş olduğum gibi, Kıbrıs bugün İngilterenin idaresi altındadır. İngiltere Kıbrısı başka bir deılete devretmek temayülünde olmadığı hakkındaki kanaati miz tamdır. İngiltere Kıbrısı başka bir devlete devretmiyecektir. Gençlerimiz beyhude yere heyecana kapılıp, beyhude yere yoruluyorlar.
Bilhassa dış münasbetlerimizi alâkadar eden meselelerde nümayiş ler her zaman iyi netice vermez, ba-zan zararlı olur. Gençlerin asil heyecanını takdir ederiz. Fakat gençler bir defa harekete geçtiler mi, bu kalabalık arasına türlü tahrikler sokulur. Nümunelerini görmekteyiz. Bu gibi sinsi tahriklerin ise devlete zarar vermese galibi ihtimaldir. Gençlerin bu gibi hareketlerde ih-tiyatlı olmalarını tavsiye ederim.»
ı

Comments (0)