OCAK 1950
1 — No. 271
'ioımuharrlri. Mumıuı
Denizeller Caddesi l
Posta Kutusu: 193 AN!
Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel: ........ 15619
Yazı İşleri İdare ....... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
'•
i
Mühim bir
Adalet Bakanı Fuat Sirmen
K. tasarısı
Seçim mazbatalarının tahkiki için salâhiyet
Komisyonda C.H.P. Milletvekilleri, Yüksek Seçim Kuruluna böyle bir salâhiyet verilmesine itiraz ettiler
C.H.P. ye giren Necati Erdem “Bakkalın, şoförün kahve söylentileri benim kulağıma girmez,, diyerek, Parti değiştirişinin sebebini açıklad
*1
5
I 1 karma Komısyunua uuu mc
jjt’î fondan itibaren-Seçim Kanunu ı uJl zakerelerine devam edilmiştir.
' Karma komisyonda dün de saat
..I-...J mü-
zakerelerine devam edilmiştir. Yüksek seçim mahkemesinin, yüksek seçim kurulu adını alması hakkında hükümetin teklifinin dün u-zun tartışmalar neticesi kabu -lünden sonra tasarıda yüksek se-
Nitekim dün de müzakereler baş layınca söz alan Halk Partili milletvekilleri hükümet tasarısında yüksek seçim mahkemesine kabul edilen yetkilere hücuma geçmişler seçim kuruluna
Huyün 2 nci sahifede
MESELELER -AKİSLER
HAKİMLER K'f.UNU
Adalet Bakanının İzahı
AF KANUNU
HAZIRLIĞI
Tasarının tatil devresine girmesinden az evvel Meclise verilmesi muhtemel
rza tecavüz ve buna mümasil suçların mahkûmları affa tâbi tutulmıyacaklar
çim mahkemesinin fonksiyonunu I tesbit eden 112 inci madde üzerinde durulacağı ve Halk Partisi milletvekillerinin bilhassa yüksek seçim kurulunun seçim tutanakları üze ,
rinde tahkikat yapmak salâhiyetini bilhassa yüksek kaldırmak hususunda gayret sarfe- tahkik etmek salâhiyetinin verilme-decekleri anlaşılmıştı.
Önümüzdeki aylar içinde hüku • metçe bir umumi af kanunu çıkarılacağına muhakkak nazarı ile ba -kılmaktadır.
Aldığımız malûmata göre bir kaç maddeden ibaret olan af kanunu •fc (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
Mümtaz Faih FEfi/Jh
I
} 3: a n
İştir. Resimde, çayda bıı-— Yazısı t) ncıda —
Paklstana gidecek talebe heyeti şere fine Pakistan Büyükelçisi dün bi limanlar Büyükelçi ile beraber görülmektedir.
Hücum için aranan bahaneler
ktidarın Demokrat Partiye karşı mücadeleyi şiddetlendirmesi, büyük kongrenin Haziran ayındaki toplantısı ile başlar. Çünkü onlar, iktidar organlarının Demokrat Parti içinde bir ihtilâl olduğuna dair imal ettikleri havadislere inanmışlar ve bu kongreden çok şey beklemişlerdi. Kanaatlerine göre kongre âzası muhtelif. hiziplere ayrılacak, aralarında şid- 1
kargaşalık hasıl olacak, böylelikle toplantının mahiyeti değişecektir. Dışarıda dağıtılan bir takım proşür-lerin de bu işi teşvik edeceği umul-muştu. Böylece, Halk Partisi, bir taraftan tasfiye edilenlerin gayretleri, diğer taraftan kongrede çok ihtimal verdikleri ağır tenkitler sayesinde
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
sine şiddetle itiraz etmişlerdir.
Demokrat Parti milletvekilleri Seçim Kanunu mevzuunda bir ihtilâfın devamını arzu etmedikleri i-çin bu mahkemenin ilim heyetinin tesbit ettiği şekilde tutanaklar ü* zerinde nihai karar vermesinde ısrar göstermemiş olduğu ve ancak hükümet tasarısındaki fonksiyon ve hükümler aynen ve kurulun fonksiyonun da her hangi bir değişiklik yapılmaması şartiyle hükümet tasarısına iştirak etmiş bulunduklarını ifade etmiş oldukları halde bu -gün bilhassa Mümtaz Ökmen bu kurula tahkik salâhiyetinin veril -memesi üzerinde ısrar etmiştir. Müm taz Ökmen konuşmasında muhalefetin ilim heyetinin noktai nazarına iştirak etmemek suretiyle olgunluk gösterdiğinden bahis edince Nuri Özsan söz almış; Demokrat Partinin kanaatim muhafaza ettiği-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Yedeksubaylıkta geçen müddet terfide sayılacak i’eridun Fikri Düşünsel arkadaşları tarafından maaş kanununa ek 4379 sayılı kanunun birinci ve i-maddeierini değişti-buna baz. geçici mad lâve eden kanun tasa bugünkü Meclis toplan tısında müzakere edilecek-
Büyük bir memur kitlesini yakından alâkadar eden tasarı Meclis komisyonlarında tasvip edilmiştir.
Tasarıya göre, aslî bir vazifeye tayin edildikten sonra muvazzaflıkla askerlik hizmetini ifa için silâh altına alınanların memu-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)

hiziplere ayrılacak, aralarında şid-1 _ _ _ ., . w
detli münakaşalar olacak, ihtilâflar AjdüSIH 01141* Git ©f) tOKîZlDinC
ıkacak, bir takım gruplaşmalar -----------------------——------------——----------------------
Sydana gelecek, ve böylelikle on-nn ekmeğine tereyağı sürülecek-
Halbuki güvendikleri dağlara kar yağdı; Demokrat Parti kongresine iştirak eden delegeler, demokrasi dâvası etrafında tam bir birlik halinde toplandıklarını daha ilk içtima g'iinü, kem gözlere ispat ettiler. 62 vilâyetten gelen bütün delegeler, dâvayı canla başla tutuyorlar ve büyük ideallerini tahakkuk ettirebilmek için tam tesanüt içinde bulunuyorlardı.
İktidar partisi mensuplan, ıbunu görünce fena halde sinirlendiler, evvelâ gazetleri vasıtasiyle, sonra dedikodu mekanizması vasıtasiyle hücuma geçtiler. Demokrat Parti büyük kongresinin toplandığı ilk gün-denberi, ülus gazetesinin yaptığı sistemli neşriyat meydandadır. Daha o zaman ortada millî husumet diye bir sözün eseri bile meydanda yoktu. Çünkü Anadâvalar Komisyonu seçim işini henüz eline bile almamıştı. Fakat idare heyeti raporu ve Celâl Bayarın yaptığı uzun ve etraflı beyanat, Halk Partisi mahfillerinde derin bir askülâmel yaptı. Hepsi umduğunu bulamıyan insanlardı hayal sukutuna uğramışlardı...
Onlar zannediyorlardı ki, Demokrat Partide yapılan tasfiyeler dolayı-siyle kongre âzasından ıbir kısmı Genel Kurula şiddetli hücumlar yapacaklar, ve böylelikle kongrede bir
EGLENCEYERi İŞÇİLER SENDİKASI BAŞKANI GREV HAKKI BEKLİYOR
Çalışma B. Müsteşarının sözleri asabiyet uyandırdı
Lokanta, Otel ve Eğlence yerleri işçileri sandikası dün saat 18.00 de Ticaret Hanındaki bürosunda bir basın toplantısı yapmış ve hükümetin iş ve işçi konusundaki mülâhazaları hakkında sendika görüşünü açıkla-1 mıştır. Bu konularda temsilci sıfa-tiyle konuşan sendika başkanı İs- ! mail Araş; bilhassa çalışma saatleri, i işçi elbiseleri, % 10 garson hakları I ve aşçılarla diğer işçi ücretleri hususlarında Çalışma Bakanlığına yapılan müteaddit müracaatların ne-tic&iz kaldığını ve bu yüzden bunlara ait müsbet ve işçileri memnun edecek bir hedefe vasıl olunamadı-ğını belirttikten sonra sendikalar birliğinin kurulması ve grev hakkı mevzularında sendikasının görşünü şu şekilde göstermiştir:
•Grev mevzuunu biz bugün daha
Sendika Başkanı İsmail Araş * (Devamı Sa: 6 Sü: fi de)
Son günlerde tayyare kazaları yeniden artırus bulunmaktadır. Fransada, İngilterede, Amerika- ! da ve dünyanın diğer yerlerinde vukubulan kazalar radyo ve ajanslar vasıtasiyle her tarafa ulaştırılırken, mevsimin kış oluşunun ve bundan dolayı da u-çuşlann yaz aylarına nisbeteıı azalmasına mukabil kazalarda görülen tezayüt bilhassa dikkati çekmektedir.
Antalya açıklarında son defa i vukuagelen facia münasebetiyle koyduğumuz yukarıdaki re- • sim, geçen ay içinde Chicago’da bir caddeye mecburi iniş yapan bir yolcu uçağını gösteriyor.
Genç bir kıza sokakta tecavüz
Pakistan’a gidecek hey’et
Antalya civarında denize diişiip kaybolan meçhul tayyare
Bir Ingiliz yolcu tayyaresi olduğu tahmin edilen uçak bütün aramalara rağmen bulunamadı, içindekilerden ümit kesildi I.
Kazadan az evvel uçaktan verilen işaretler
Evvelki akşam Finikenin 30 mil-10. S. (imdat) işareti vermiş, Kahire cenubunda denize mecburî iniş ya- den Beyruta oradan da Ankaraya pan meçhul bir uçak Kahireye S. I nakledilen bu işaret üzerine Devlet
Dünkü duruşmada sanık üç gün hapse mahkûm aldu
Bundan bir müddet evvel Küçük Tiyatro Sanatkarlarından Asuman Çağlayana tecavüz etmekten sanık Fevzi Gülşen aleyhine açılan dâvaya dün de 3 üncü Sulh Ceza mahkemesinde başlanmıştır.
Güpegündüz sokak ortasında yapı lan bu tecavüz hadisesi şöyle olmuştur.
Tiyatro sanatkarlarından Asuman Çağlayan Ulus meydanından Küçük Tiyatroya giderken Fevzi Gülşen isminde bir gencin peşine takıldığını ve mütemadiyen kendisini takip ettiğini hissetmiştir. Asuman
★ (Devamı Sa( 6 Sü: 7 de)
Belediye icraaatı sade yıkmak veya mühürlemek midir?
Dün Ankara Belediye Reisliğinden aşağıdaki mektubu aldık:
■ Yenişehir Karanfil sokak 51 numaralı apartmanın kömürlüklerine dair 15/1/1950 tarih ve 261 sayılı nüshanızda çıkan Belediyenin korkunç icraatı-, 21/1/1950 tarih ve 267 sayılı nüshanızda intişar eden -Kış ortası kömürsüz bırakılan aileler- 23/1/950 tarih ve 269 sayılı nüshanızda çıkan Ne günlere kaldık başlı clı yazılara karşılık olarak gönderilen bu a-çıklamanm Basın Kanunu hükümlerine uyularak aynı sütunda, aynı | puntolarla neşrini rica ederim:


ENDONEZYADA
ÇARPIŞMALAR
Sokamo, Endonezya kabinesi üyeleriyle beraber
Bandoeng, 24 (a.a.) — -Reuter.: Kendi hususî ordusu dün Bandoengi aldıktan sonra HollandalIlara yolu açan Hollanda komandolarının eski
komutanı Raymond Westerling beyanatta bulunarak Endonezya ordusunun nizamı tesisten âciz kaldığı
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
Demokrat Parti ve işçi mes’eleleri
I
---, , , Yazan: _
Samed AĞAOĞLU
—- III — ı «Madde: 7 — Umumi hayatta her
İşçilerin sendika kurmak hakları- | bakımdan muvazeneli ve âhenkli bir nın tanınması Demokrat Parti prog- gelişmenin sağlanması için, yalnız _____ i ramının birinci fıkrası şöyle yazıl- siyasi partiler..kurulmasını, yani,
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de) i mıştır : l * (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Hava Yolları Genel Müdürlüğü Deniz Kurtarma vasıtalariyle mücehhez iki deniz uçağını biri Adana-dan diğeri de Ankaradan vak’a mahalline göndermiştir.
Gecenin geç vakitlerine kadar a-rama ve tarama faaliyetlerine devam eden uçaklar müsbet veya menfi hiç bir netice elde edemeden gece yarısı üslerine dönmüşlerdir.
Diğer taraftan Denizyolları ve Gümrük Muhafaza teşkilâtı ile a-ramalar arttırılmış ise de hiç bir ize tesadüf edilememiştir.
Dün aldığımızız malûmata göre mecburî iniş yapan ve akıbeti hakkında hepüz bir haber alınamıyan uçağın milliyeti ve cinsi hâlâ tes-bit edilememiştir. Her ne kadar u ★ (Devamı Sa:- 6 Sü: 2 de)
AKINTIYA---1
I____KÜREK
Alana do, satana da mübarek olsun I
IUI ağlanın esbak D. P. Milletvekili Necati Erdem C. II. P. saflarına dahil olmuş..
Alana da satana da mübarek
Yalnız, Mecelle mantığının şöhretli mümessili Karma Ko -misyonda, karma karışık bir lâf echyor: »Hamalın, bakkalın, şoförün kahve köşelerindeki söv tenlileri bcninı kulağıma gir m»!. diyor!...
Yâni, «Bunlar ayak takımı dır...» demeye getiriyor.
Ama biz bu sözlere hiç şaş madik..
Esbak D. P., sabık müstakil, lâhik C. II. P. Milletvekili Necat. Erdem de bugün ayakluarı .A yak takımı» diye kınayan bazı «Bacaksız» ların arasına girmiş bulunmuyor mu?.. —YEDEKÇ1
w
Sayfa: 2
ZAFER
GÜN GEÇERKEN
Peker’e medhiye
Muhip DIRANAS
Üniversite sitesi için bir teşebbüs
MES’ELELER - AKİSLER
2S
M.1.1MU,
Ne bekledik
Z* unıhurlyel llalk Partisinde iç ihtilâfların yeniden başladığı haberleri üzerine tarafsız çevrelerde bir endişe belirmişe benziyor. Eski müfritlerin partide yeniden hâkimiyeti ele geçirmeleri üzerinde toplanan bu endişenin dayandığı sebep malûmdur: Totaliter bir zihniyetin idare mekanizmasuıa tekrar hâkim olması ve demokrasi dâvasında bugüne kadar elde e-(hlmiş kazançların bir anda heba olup gitmesi! İyi ama, Recep Pokerden sonra gittikçe itidale ve demokratik Ibir anlayışa doğru temayül ettiğini vehmettiğimiz devre içinde bir kanun ve hukuk nizamı adına ne kazandığımızı düşünebilir miyiz? Şemsettin Günaltay hükümetiyle, Peker hükümeti arasında, zihniyette olsun, tatbikatta olsun bir fark, bir ayrılış mevcut bulunduğunu iddia edebilir miyiz?
Peker hükümeti oradaysa, Şemsettin Günaltay hükümeti de bura-da. İntikal kabinesi diye şöhret bulan Haşan Saka kabinesinin silik ve şahsiyetsiz devresi bir yana, fakat eğer, bir önceki ve bir sonraki kabineler arasında gerek zihniyet bakımından, gerekse icraat bakımından yapacağımız tarafsız bir mukayese, hattâ birincisinin lehine bir netice verirse, hiç de şaşmamak lâzımdır. Halep oradaysa arşın burada: Peker zamanının bütün antidemokratik kanunları olduğu gibi durmakta ve buna karşılık, Ceza Kanununa eklenen maddeler gibi, İller Kanununun valilere tanıdığı geniş salâhiyetler gibi, her biri kınında uyuyan birer kılıçtan farksız yeni yeni antidemokratik kanunlar çıkarılmaktadır. Peker hükümeti zamanındaki Bakanlar, Başbakan dahil; sert, ölçüsüz, haşin konuşurlar, ikide bir tehdit savurur, akıllarına estikçe gözdağı verir, hulâsa havayı her zaman elektrikli ve gürle-meğe hazır bir fırtına yatağı ha-
llnde tutarlardı, doğru. Aıua, açın o 'zamanki gazete kolleksiyonları-ııı, zabıtları, vesikaları; göreceksiniz kİ o devrenin zihniyeti, şimdiki Şemsettin Günaltay kabinesinin zihniyetinden daha geri, daha totaliter değildi. Hele o zamanki Bakanların nutukları, bugünkü Bakanların nutuklarından daha az sert olmasa (bile, ınuhakak ki, daha az tehditkâr, ve hele çok dalıa dosdoğru ve samimiydi.
İktidar partisi organının başımla bugün, küllürbaz, hoyrat, ne dediğini bilmez eski bir komiteci başyazarlık ederken, Peker devri zamanında hiç değilse Kemalist, zeki, küfrederse de edebiyle eder bir .başyazar vardı.
Peker zamanında, hükümetin belli bit şahsiyeti, partinin umdelerine bir sadakati, prensiplerin savunulmasında bir titizlik ve parti mücadelelerinde bir açıkyürek-lillk ve mertlik vardı. Peker zamanında, parti umdelerine gösterilen vefa, parti denen politik teşekkülün mânâsının da o zaman daha İyi anlaşıldığını gösterir. Devletçiliği ve lâikliği esas umdelerinden ikisi olarak almış bir partiden o zaman hiç bir Bakan, hiç ıbir sorumlu kişi çıkıp ta iktisadiyatta liberalizmin methiyesini, yahut tekkelerin açılması müdafaasını yapmağa cesaret edemezdi.
Peker. «Basın Kanununu değlş-tirmiyeceğlm» derdi, Şemsettin Günaltay değiştireceğim der, fakat değiştirmez. Peker, totaliterliğini eldeki mevcut antidemokratik kanunlarla devam ettirebilecek cesarette bir şhasiyettl; Şemsettin Günaltay ise, demokrasiyi yerleştire-ceğim teranesi iç:nde, mevcutlarına yeni yeni antidemokratik kanunlar İlâvesiyle meşgul oldu. Daha yığınla sıralayabilirim. Fakat her halde muhalefet, karşısında mert bir düşman görmeyi tercih eder.
Halk Partisindeki vaziyetin iç yüzü
Tan’da Ali Naci Karacan, Halk I böyle bir zamanda, necim yapmağa kalk Partisinin durumunu bahis konusu mak. muhalefet partilerine; sizin secim-..............................................1 lerde her hangi bir surette rol olmanızı arzu etmiyoruz ve sizinle boy ölçüşmeğe niyet ve cesaretimiz yoktur: bu yüzden secimler! münakale şartlarının en berbat olduğu bir anda. muhtar vc Jandarma marifetiyle yapıyoruz: demekten farksız-
ederek Meclisin feshedilmesi ihtimallerini şu suretle incelemektedir:
• Büyük Millet Meclisinin Şubat sonuna kadar elindeki kanunları, bu arada Seçim Kanunu ile Basın Kanununu çıkararak kendi kendisini feshetmesi İhtimali gittikçe kuvvetlenmeğe başladı. Eski Seçim Kanununa uygun Olarak teşekkül ctmlg bir Meclisin yeni bir Secim Kanununu kabul etmesi, esasen, bll-kuwe. kendi kendini bir nevi feshetmesine müsavi harekettir. Onun için Millet Meclisinin Şubat sonunda bir gün toplanarak dağılma karan verdiği duyulursa hiç hayret edilmemelidir.
Halk Partisinin kurultayı ister seçimden evvel. İster seçimden sonra toplansın. görülüyor kİ Millet Meclisinin fesih kararını vermesi İçin kurultayın toplanması lüzumu pek duyulmamaktadır. Acaba niçin?
Bize öyle geliyor kl Cumhuriyet Halk Partisi içinde yıllordanbcrl için için devam edegelen İhtilafların ne suret gösterecekleri ve ne «eklilere girebilecekleri asla tahmin edilemediği İçin bir kısım partililerin ısrarına rağmen diğer bir kısım paftllller kurultayın seçimden sonraya bırakılmasını istemekledirler. Daha çok İktldardu bulunan zümrenin temsil etliği bu fikir cereyanının gizlediği endişe yersiz değildir. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin kurultayı, gecen kurultaydu tezahürlerini gördüğümüz cereyanlara sahne olursa. İktidardaki zümre. Halk Partisi içinde bulunan, fakat büsbütün başka bir bftletl ruhiye ve apayrı siyasi düşüncelere sahip olan diğer bir zümre tarafından azınlıkta bırakılabilir.»

Kim deli?
«Tan. da Be. Fa. (Bir damla) başlıklı fıkrasında diyor ki:
«Giresun ormanlarında tam 7 yıl dolaştıktan sonra, tesadüfen görülerek yakalanan iki mecnun biraderin macernsını I-şitmlşsinizdir.
Bazı arkadaşlarımız kendilerine sor -muşlar:
— Ormanda vahşi hayvan filan yok
Delilerin cevabı şu:
— Hayvanlardan değil. İnsanlardan korkuyorduk! ı
yar dolar sarfiyle hidrojen bombası İmaline girişen İnsanlığa bakarak, bu İki kardeşe kolay kolay deli diyebilecek ınlBİ-nlz?»
y kc
Talebe Birliği yurt zenginlerini inşaat için yardıma çağırıyor
Ankara Üiversltesi Talebe Birliği Yönetim Kurulu Üniversite öğrenci lerinln en mühim ihtiyaçlarından biri olan yurt ve lokal dâvasını başarmak üzere teşebbüse geçmişlerdir.
• Üniversite Sitesi» adı ile kurulacak bir mahalle için belediyeden arsa temini ve inşaat için de bankalardan bir hesap numarası açarak memleketin hayırsever zenginlerini ve Ankarado yurt yaptırmak arzusunda olan il teşkilâtlarını yardıma davet edecektir.
KARPİÇ ALEYHİNDEKİ BEYAZ EKMEK DÂVASI
Bundan bir müddet evvel Karpiç lokantasında Millî Korunma Kanunu vo unlu maddeler hakkında alınan karar hilâfına ekstra undan ek mek ve börek yaptığı iddiasiyle a-leyhindc dâva açılan Karpiç Keçecinin duruşmasına dün de 5 inci Asliye Ceza Mahkemesinde devam e-dilmiştir.
Dünkü duruşmada dinlenen bazı şahitler yufkaları hariçten tedarik ettiklerini fakat yufkayı satan şah sın da öldüğünü söylemişlerdir.
Bundan sonra yufkaların hariç -ten satın alındığına dair faturalar mahkemeye verilmiştir.
Mahkeme bazı hususların tetkiki için başka bir güne talik edilmiştir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI İÇİN AKAR YAKIT İTHALİ
Aldığımız malûmata göre Millî Savunma Bakanlığı tarafından ve Bakanlık ihtiyacı için hariçten ithal edilecek akar yakıtlardan gümrük alınmaması hakkındaki kararın Mart ayına kadar uzatılmasına karar verilmiştir.
GENERAL KAZIM KARA BEKİR’İN ANMA TÖRENİ
Yarın saat 17.30 da Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi konferans salonunda başlamak üzere bir anma töreni tertip olunmuştur.
Bu törende B. M. Meclisi başkanve-kili Feridun Fikri Düşünsel ve Korgeneral Şükrü Kanatlı konuşacaklar ve-merhumun kendi yazdığı şiir lerden bazıları Üniversite genç -leri tarafından okunacaktır.
Ayrıca merhumun göstermiş oldu ğu yararlıklara mukabil almış olduğu madalya ve buna mümasil tarihi zati eşyaları da teşhir olunacaktır. A. Ü. Birliği delegeleri sabah saat 10 da mezarı ziyaret ederek Üniversite Talebe Birliği vc Karslı yüksek tahsil talebeleri adına bir çelenk koyacaklardır
SEBZE VE MEYVE FİYATLARI
Şehrimizde bugün sebze ve meyve fiyatları şöyledir Kereviz 15-20, balkabağı 12, karnıbahar 30, pırasa 10-20 ıspanak 15’20, havuç 7-15, patates 17-22, pazı 15, turp 10-15, portakal (Yafa) 6-15, portakal 3-10, man-dalin 2-10 kuruştan satılmaktadır. Bu fiyatlara ayrıca belediyenin dük kân ve pazarlar için tesbit ettiği kâr haddi ilâve edilmektedir.
UCUZ ARSA SAHİPLERİNİN DİKKAT NAZARLARINA
Kredi ve inşaat malzemesi üzerinde görüşmek ve bir karara va-1 rabilmek için 28/1/1950 tarihine tesadüf eden Cumartesi günü saat 3
- de Halkevi Nikâh salonunda toplanı
- lacağından sayın arsa sahiplerinin ■ teşrifleri rica olunur.
Müteşebbis Heyet
Hâkimler Kanunu ve
Adalet Bakanının izahı
83 üncü maddedeki "Bütün Hâkimler,, tabirinden de anlaşılıyor ki, birinci sınıfın birinci derecesindeki bir Hâkim dahi bu kanuna göre Adalet Bakanının nezareti altındadır..
akimler Kanunu, şimdiye kadar Mecliste ve matbuatta bir çok kimselerin haklı tenkitlerine uğradı. Fakat ne garip tecellidir ki, bu tenkitlerin en şiddetlisi, geçen ay, bizzat Adalet Bakanı Fuat Sirmen tarafından yapıldı. Zira Hâkimler Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun tasarısı görüşülürken B. M. Meclisinin 9/12/1949 tarihli oturumunda söz almış bulunan Adalet Bakanı Fuat Sirmen, farkında olmı yarak, Hâkimler Kanununu pek a-mansız bir şekilde tenkit etti. Fuat Sirmen’in ogünkü konuşmasından çıkan manâ şudur:
Hâkimler Kanununa göre, «hakimlik teminatı, diye bir şey yoktur. Hangi sınıftan ve dereceden olursa olsun her hangi bir hâkimi, bulunduğu yerden başka bir yere
g 11 ■ ■■ — Yazan : ■ -a
|F. Muzaffer Ama^
kendi rızası hilâfına, nakletmeğe Adalet Bakanı yetkilidir. Hâkimler Kanunu bunu sağlamıştır.
Vakıa, Fuat Sirmen bu fikrini bu kelimelerle ifade etmemiş ve konuş masında hâkimlerden değil savcılardan bahsetmiştir. Fakat Sirme-nin sözlerinin manası, hiç bir tevile meydan bırakmıyacak kadar vazıh blunmaktadır. Sirmen aynen şöyle demiştir:
• Adalet Bakanı, savcıları, kendi leı-inin muvafakati olmaksızın, görülecek İdarî icaplara binaen bulunduğu bir yerden başka yere tayin yetkisini haizdir. Bu gün rner'î olan kanunumuzun 79 ncu maddesi hükümleri bunu gösterdiği gibi,
BU YILKI İSTANBUL
SERGİSİ
1950 İstanbul Sergisi hazırlıklarına başlanmıştır. Bu münasebetle Istan bul Şehir Meclisi ile Ticaret ve Sanayi Odasından seçilen üçer kişilik sergi komiteleri mühim kararlar almıştır.
Bölge Sanayi Birliğinde bu münasebetle bir büro açılmış ve faaliyete geçilmiştir.
Serginin açıldığı tarih Ramazana tesadüf ettiğinden eski Ramazan â-lemleri ihya edilecektir. Bu arada orta oyunu trupları, tulûat tiyatroları, karagöz de sergide yer alacaktır.
Geçen sene sergi binası dahilinde yer alan pavyonlar, bina dışına çıkarılacaktır.
Bina dahilinde gazino, paten salonu, ve tiyatro yapılacaktır. Bunlardan başka Fransadan bir de Foli -berger Revüsü getirilecektir.
KAZA ÜSTÜNE KAZAYA UĞRIYAN OTOMOBİL
Bundan bir müddet evvel aynı gün içinde üst üste iki kaza geçiren Şoförler Cemiyeti Başkanı Abdullah Canerin otomobili dün tamirden çıkmış fakat tekrar bir çarpışma neticesinde hasara uğramıştır.
Abdullah Canerin otomobili yeni den tamire sevkedilmiştlr.
LİNYİT MÜSTAHSİLLERİ BİRLİĞİ
Linyit müstahsilleri aralarında bir birlik kurmuşlardır.
En büyük müstahsil olan Etiban-kın dışındaki müstahsil linyiteile-rin kurduğu yeni birlikte, yıllarca maden işlerinde çalışmış, tecrübe sahibi ve oldukça sermayesi bulunan iş adamlarımız üye bulunmaktadır.
Devlet istihsali yanında kendi ölçüsünde faydalı ve gittikçe artan istihsal yapan lınyitçiler., ihtiyaç ve dileklerini, aynı zamanda, çalışma esaslarını bir nizama bağlamak ü-zere Şubatın ilk haftasında Istan bulda bir toplantı yapacaklardır
OTOMOBİLLERDE
UNUTULMUŞ EŞYA
Teslim eden şoför
Eşyanın cinsi
Musa Sarıtoprak Haşan Selçuk Ziya Gevrek İsmet Evrim Hüseyin Saylaç
YANGIN BAŞLANGICI
Necatibey mahallesi Alataş sokağında oturan Hüsnü Öden ismindeki bir şahsın yanında çalışan 6 yaşındaki hizmetçisi Leylâ Oral, elinde mumla bodrumdan odun çıkarmak İsterken yerdeki kâğıtlar tutuşmuş tur.
Derhal yangının önüne geçilmiş ve tahkikata başlanmıştır.
ŞAİRLER GÜNÜ
Birliğimiz, yüksek tahsildeki şair arkadaşlarımızı tanıtmak gayesiyle 28/1/1950 Cumartesi günü saat 15.30 da D. T. C. Fakültesi konferans salonunda «yüksek tahsildeki şairler günü, adı ile bir şiir toplantısı tertiplemiştir. Giriş serbesttir.
Gözlük Palto Paptalon Yeni eşarp Kadın çantası
Yukarda cinsleri yazılı eşya muh telif tarihlerde muhtelif taksilerde unutulmuş ve Cemiyetimize teslim edilmiştir. Sahiplerinin Hacı Bay -ram caddesinde, Ticaret Hanında Şoförler Cemiyetine müracaatları rica olunur. Telefon: 14203.
ÇELİL CEVHERLİOĞLUNUN AVRUPAYA GÖNDERİLMESİ
Aldığımız malûmata göıc Adalet Bakanlığı Birinci Asliye Ceza Mahkemesi yargıcı Cehl Cevhorlioğlu-nu bir sene müddetle mesleki tetkiklerde bulunmak üzere Avrupaya göndermeye karar vermiştir.
Bu karardan bir kaç gün sonra Bakanlık tarafından ikinci bir emir gönderilmiş ve bu seyahatin bir müddet için geri bırakıldığını bildirilmiştir.
Çelil Cevheriıoğlunun Reşat Aydınlı aleyhine açılan dâva sona erdikten sonra Avrupa seyahatine çıkabileceği tahmin edilmektedir.
bizim mevcut kanunumuzun 85 inci maddesi de bütün savcılık teşkilâ tını) Adalet Bakanının nezareti al tında bulundurmnsı itibarile bunu sağlamıştır.. (1).
Son cümlenin açık manası şudur: Bütün savcılık teşkilâtını, Adalet Bakanının nezareti altında bulundurmakla, 85 inci madde, Adalet Bakanına, savcıları bulundukları yerden başka bir yere, rızaları hilâfına nakletmek yetkisini de vermiş oluyor. Yani, Adalet Bakanının bu izahından şu netice çıkıyor: Nezaret hakkı, yer değiştirmek hakkını da tazaınmıın etmektedir.
Halbuki Hâkimler Kanunu, Adalet Bakanının hâkimler üzerinde de nezaret hakkını tammış bulunmaktadır. Filhakika 83 üncü madde şöy ledir:
«Madde: 83 — Adliye vekili bütün hâkimler üzerinde nezaret hak kını haizdir.
Adliye Vekili herhangi bir hâkimi kendisine isnat olunan fiiller hakkında cevap vermek üzere nezdine çağırabilir. Hâkim, tayin olunan müddet içinde gelmeğe mecburdur.»
Maddedeki (bütün hâkimler) tâbirinden anlaşılıyor ki; Birinci sınıfın birinci derecesindeki bir hâ-. kim (yani Yargıtay birinci başkanı) dahi, hâkimler kanununa göre, Adalet Bakanının nezareti altındadır.
Şimdi Hâkimler Kanununun bu 83 üncü maddesinin birinci fıkrasını ve Adalet Bakanının Meclisteki izahını tekrar ederek bu iki malûm kaziyeden çıkacak zaruri neticeyi belirtelim:
1) Adalet Bakanı bütün Hâkimler üzerinde nezaret hakkını haizdir. (Hâkimler Kanunu, madde: 83).
2) Nezaret hakkı yer değiştirme hakkını da tazammun eder. (Adalet Bakanının Meclisteki izahı).
Öyle ise, NETİCE: Adalet Bakanı, bütün hâkimlerin yerlerini değiştirme hakkını haizdir
Elde edilen netice yanlıştır. Yap tığımız bu istidlalde şekil bakımından bir hatâ mevcut olmadığı halde ı neticenin yanlış çıkması, malûmla-) nn (yani 1 ve 2 numaralı kaziyele-ı rin) her ikisinin veya yalnız biri-■ nin yanlış olmasından ileri gelmek-- tedir.
2 numaralı kaziye, bizzat kendisi tarafından ileri sürülmüş olduğu için sayın Sirmen tarafından doğru olarak kabul ediliyor demektir. A-dalet Bakanı bu kaziyenin yanlıs-t lığını iddia edecek olursa tenakuza . düşmüş bulunacaktır. Binaenaleyh, . Sirmen için, bu yanlış neticeden kurtulmanın tek çaresi 1 numaralı kaziyenin yanlışlığını ilân etmekten ibarettir.
Bu sebeple Adalet Bakanı. Hâ-1 kimler Kanununun 83 üncü mad-r desınin ve buna benziyen maddele-r rinin yürürlükten kaldırılmasını Meclise derhal teklif etmelidir. Man tıkın emri budur
ne çıktı ?
D izdeki tahakküm zihniyetini? z ** dünyanın hiç bir yerinde, e şine rastlamak mlimkiln değildir. Her şeyimiz maalesef bugüne kadar bu zihniyetin tesirinde kal mış ve bu şekle uydurularak yürütülmüştür. Sırası geldikçe, (bu halden dolayı şikâyet sesleri yükseldiği ve kendilerine «İdare edenler» denildiği zaman şiddetle İtiraz etmekte ve olmaıdk lâkırdılar söy-lemketedlrler.
Buna rağmen, memleketimiz halkının İki kısım olduğu, bunlardan birisinin İdare edenler, diğerinin ise idare edilenler olduğu biı vakıadır.
Bunu bir çok misalle ispat etmek iıer zaman ve herkes için çok kolay bir iştir. Küçük bir misal ve-
Çıktı, çıkıyor, oldu, oluyor diye aylardanberl yapılan propagandalar sonunda piyasaya, Amerikan tipi, ve Birinci namı altında Ibir takım cigaralar çıkarılmıştır. Eğer, seneierdenberi Birinciye alışmış bir tiryaki iseniz, lütfen bunları i-çip içmediğinizi, içtiyseni beğenip beğenmediğinizi söylemenizi rica edeceğiz
Biz kendi hesabımıza, bu cins cigaraları İçenlerle görüştük vc kendimiz de tecrübe ettik. Bir tiryaki, hem de Birincinin tiryakisi.^ olan bütün bu kimseler, alıştıkları ’ eski cigaranın lezzetini, yenisinde bulamadıklarını bilmecburiye başka cigara almağa karar verdiklerini öğrendik. Hakikaten, yeni ciga-ralann eskileri ile hiç ıbir alâkası yoktur. Maalesef tütünün kalitesi düşürülmüş, ondan hasıl olan fark paketin, sözde güzelleştirilmesine verilmiştir.
Amerikan cigaralarının çok kötü bir tekildi olan bu paketler, ilk günlerde bir parça sempati toplamış ise de, bir kaç gün soııra, tütünün köylü cigaralaruıda olduğu gibi nahoş kokulu olması yüzün- ( den, itibarını kaybetmiştir. Şimdi, herkes eski Birinci paketleri satan dükkânlara hücum ederek, kudretinin yettiği kadar stok yapmaktadır.
Demokrasiyi emirle kurarız, dilimizi emirle perişan ederiz ve idare edenler zümresi var deddiğimiz zaman da, türlü lâflar işitiriz. O halde, bunların mânası nedir? Bu işe önayak olanlardan rica ediyoruz. Ağzımızın tadını bozmasınlar, , bir rahat ettiğimiz, iki nefes çektiğimiz vakit teselli bulduğumuz, Birinci nevi cigaralarımız vardı. Ona karşı olan rağbeti görenler (bu • nu da kıskandı, elimizden aldı! A-caba, bu işin düzelmesi için de. devrin değişmesi mi lâzım? t'' Hikmet YAZICIOGIU
1
1
1
i
1
(1) T. B. M. Meclisi, Tutanak der gbi. Dönem: V1H, Cilt: 22, sahile! 131, sütun: 1.
Toplantıya davet
Erzincan İli Kültür ve Eğitim Deri neği Genel Kurulunun yıllık toplan-; tısı Ankara Halkevinde 28 Ocak 1950 • tarihine rastlıyan Cumartesi günü saat 15 de yapılacak ve aşağıda yazılı işler görüşülecektir.
Tüzük gereğince derneğe dahil ü-yelerin bu toplantıya teşrifleri rica, ve mezkûr tarihte çoğunluk hasıl olmadığı takdirde toplantının 4 Şu-şat 1950 Cumartesi günü aynı saat ve aynı yerde yapılacağı ilân olu-
Ruzname:
1 — Yıllık mesai ve denetçi raporlarının okunması ve idare kurulunun İbrası.
2 — Tüzükde değişiklik yapılması ve dileklerin görüşülmesi.
3 — Yeni idare kurulunun inti -habı.

Seçim baskını mı yapılacak ?
Son Posta'da O. K. da seçimden bahisle şunları yazmaktadır:
•Son haftalarda Halk Partisinde bir kımıldanma. bir canlılık başladığı mal Omdur Ankaradan Hizan haberler bunun tecimlerin öne alınması kararının tabii bir neticesi olduğunu iddia etmekte iseler de. biz. Iktidardakllerln, malflm ve pnllsellem olan sandalye sevdalarına rağmen seçim zamanında bu derece hUyUk bir hataya dU geçeklerine ihtimal vermek istemiyoruz.
Gerçi İktidarda bulunan bir partinin, bunu elden kaçırmamak için bir çok çarelere baş vurması ve secim zamanını kilde teabitn çalınmanı, haddi zatında hay ret olunacak bir tedbir değildir.
Ancak böyle bir fırsat kullanırken milletin mukadderatıyla oynamak gibi ağır bir mesuliyet altına girmemek ve bütün millet efradının en mukaddes bir hakkı ulan (rey verme) hakkını dolayısiyle dahi olsa nez'etmek gibi bir neticeye varacak hareketlerden İçtinap etmek tazimdir.
Memleketimizde Nisan ayı, bir çok mm takalarda devamlı yağmurlarla geçer. Orta Anadolu yaylası İle Doğu Anadolunun bir çok yerleri kur altındadır. Ve istisnasız, bütün köy yolları vesaiti nakliye İle doğll, hatta hayvan sırtında bile aşıla-rnıyacak birer balçık deryam halindedir.
Böyle bir mevsimde vatandaşları sandık bağlarına çağırmak; ona rey vermeğe gelmeyiniz: biz bildiğimizi okuyalım: demekle müsavidir. Partiler zaviyesinden,
Kahramanlık taslıyordu, amma ürkmüş küçük bir kız çocuğunu andıran titreyişleriyle, kahraman da değildi. İçimde bir kaç yaprak hafifçe titredi, sanki buzlu bir rüzgâr esti. Ya acıdım, yahut kızdım. Bununla beraber; hareketsiz, kaskatı, ondan gelecek itirafları bekledim. Nasıl olsa sağanak gibi boşanacaktı.
Boşanmadı. Sigarasından derin nefesler çekiyordu. Kendini sükûnete zorlıyarak :
— Hüsrev'in metresi oldum... diye fısıldadı.
Bu er - geç olacak, kayda değmez havadisin gözümde ne değeri, ne de önemi vardı. Yeryüzünden gelip geçmiş bütün kızların ve gelip geçeceklerin de tâbi olacağı muhakkak, alelâde fiziki bir hâdise... Amma bize, her başımızdan geçen şey, harikûlâde enteresan görünür. Onun değeri ihtimal, bunu haber vermek için seç tiği zamanın isabetinde ve söyleniş tarzındaydı.
— Şaşmadım, diye cevap verdim.
— Zaten şaşman için söylemedim ki... dedi. Sen hiç bir şeye şaşmazsın ve bununla övünür durursun. — Sesi gayri ihtiyarî hır-çınlaşmıştı. — Halbuki, ah sersem, her sabah seyrettiğin güneşin doğuşu, çocukların ağlayışı, balıkların yüzüşü bile şaşılacak şeylerdir. Nedir yani? Kendini çok mu olgun buluyorsun?
— Kat’iyyen.
— Her şey sana vız mı geliyor? Başımı sallıyarak, tekrar :
— Kat’iyyen! dedim. Sen, belki, seni iyice tanımadan önce beni şaşırtabilirdin. Amma şimdi ne yap-
ZAFERİN TELİF AŞK VE MACERA ROMANI
NUMARACI
■Yazan : N- A.
Tefrika No: 5
san şaşırtamazsın.
Sözlerimden birdenbire sarsılır gibi oldu. Gözlerini yüzüme dikerek orada beni tekzip edecek bir emare aradı. Alaylı bir tavır takınmıştı. Devam ettim:
— Şaşırtamazsın Ayşe. Çünki, biz aynı çatı altında oturmaklığımıza rağmen iki zıt kutupta oturuyoruz. Bunu sen de biliyorsun. Ben bazı prensiplere bağlıyım. Sc nin prensibin ise prensipsiz kalmaktır. Onun için, deminki sözün aramızdaki mesafeyi ne daha fazla uzatır ne de kısaltır.
İri mavi gözleri bana daha büyümüş gibi geldi. Elini yavaş yavaş alnından geçirdi. Önüne düşen biı- saç tutamını geriye attı.
— Biz düşman mıyız? diye sordu.
— Hayır, diye cevap verdim. Da ha o kadar inkişaf edemedik. Düş man falan değiliz amma dost da değiliz.
— Peki o halde bu evde niçin oturuyorsun? Bize karşı seni hiç bir şey bağlamıyorsa niçin buradasın?
O, en zayıf tarafıma dokunuyordu. Kendimi izahat vermiye mecbur hissettim:
— Gitmek benim için bir kur-
tuluştur. Ama gidemiyorum. Çün-ki, beni baban besledi. Çünki, tey zem şimdi yalnızdır. Çünki, onu bırakamam, onu seninle bırakamam. Senelerdir çalışıyorum. Lisan öğrendim, kendimi hazırladım. Amma ben fotoğrafhaneyi bı raktığım anda... beni dinlemiyorsun!
Beni dinlemiyordu. Dalmıştı.
Pencereye giderek dışarı baktım. Ay, havuzun sularına vurmuştu. Ortalık sessizdi. Neden son ’ ra o konuştu. Sesi omuzbaşımdan geliyordu:
— Çocukluğumuzu hatırlıyor musun? Beni o zaman severdin... hattâ kıskanırdın... hatırlıyor musun? Hani, bir gün, bahçenin köşesinde komşunun çocukları ile ev cillk oyunuyorduk? Süleyman beni öpmüştü. Birdenbire üzerine a-tıldın, ağzına yüzüne rastgele yum ruklar savurdun. Onunla da kanmadın; sürükliye sürükliye götürüp havuza attın.
— Hatırlıyorum, dedim. Senin bunu bana hatırlattığın İyi oldu. Hatırlıyor musun? Akşama babası şikâyete geldi ve babandan bir a-raba dayak yedim.
— Seni o dayak mı yıldırdı?
Geri döndüm. Ayşe o kadar pen
cereye sokulmuştu ki, nefesi yüzüme değiyordu. Biraz içtiğini zan nediyordum, içmemiş. Yavaşça mırıldandım:
— O yıldırmadı. Eniştem o gece beni merdiven altındaki kömürlüğe kapatmıştı. Yatmıya çıkarken senin adımlarını tanıdım ve istedim. Cevap vermeden kıs kıs güldün ve yatmıya gittin. Bazan gülersin de, ben hep o geceyi hatırlarım.
Bir adım daha attı.
— Ben o zaman birşey anlamıyordum.
— Şimdi ne anlıyorsun?
Başkasının kollarından henüz çıkmış vücudü ayakta bir sarhoş gibi sallanıyordu. Bir mesned arıyormuş gibi iki avcunu omuzlarıma dayadı. Onu tutmak zorunda kaldım. Üzerime doğru yıkılırken başkasının dudaklarıyla henüz e-zilmiş dudakları aralandı:
— Seni seviyorum!
llköpce, demin yaşadığı tatlı aşk dakikalarının lezzetiyle sayık lıyor zannettim. Meğerse bana söy lüyormuş! Kıpırdamadığımı, en küçük bir refleks hareketinde dahi bulunmadığımı görünce çileden çıktı. Ayaklarıyla güm güm tepindi:
— Seni seviyorum, işittin mi? Ne yaptımsa seni sevdiğim için yaptım!
İtiraf ederim ki. bir lâhza aklım durdu. Vaziyet hiç de koltuk larımı kabartacak gibi değildi. Bu arada kollarını boynuma dolamış boğacak gibi sıkıyordu. Nefesim kesiliyordu. Kurtulmıya çalışarak:
— Hasta mısın Ayşe? diye sordum.
— Hasta falan değilim, dedi. Fa kat sen kadın kalbinden anlamaz mükemmel bir hödüksün...
Acuyip! Sanki kadın kalbi, erkek kalbi diye ayrı ayrı, cins cins kalpler mi vardır? Gayet iyi biliyorum ki, bir kısım erkek kalbi herhangi bir kadının kalbinden daha kararsız, daha oynaktır. Gene gayet iyi biliyorum ki, fizyoloji bakımından daha kararsız, daha oynaktır. Gene gayet iyi biliyorum ki, fizyoloji bakımından böyle bir fark yoktur. Kalp, dört odacıktan müteşekkil bir et parçası ve devran cihazının merkezidir. Eınny basma tulumba gibi; bir taraftan siyah kaıı girer, ö-büı- taraftan kırmızı kan çıkar. Aldanmıyorsam, kitapların hepsi böyle yazıyor.
— Kızım... diyecek oldum.
— Bana «kızım» deme! diye bağırdı. Benden ancak dört yaş büyüksün. ..
İlk defa sesimi yükselterek:
— Makul ol biraz! dedim. Yanlış hareketlerin yanında yanlış ke limelerin kıymeti o kadar büyük de ğildir.
Kocaman gözleri gözlerimi araş tirdi:
Yeni Neşriyat :
NİLÜFER
Aııkarada neşredilen Nilüfer mec muasının 56 inci sayısı çıkmıştır. Kapağında Mevlâna’ya alt bir resmi taşıyan bu sayının başlıca yazıları şunlardır. (Mevlânayı anma töreni ve Pakistan elçisinin Mevlâ-na ve PakistanlI bir şair hakkında* ki konferansı, Hazreti Muhamroe, din siyasî hayatı, İstanbul bir gençler toplantısı, 70 yaşında Üniversite ikmal eden kadın, Antalya hakkında bir tetkik yazısı, şiirler, maniler, bulmacalar ve en yeni yol tarifeleri. (40 kuruş). îstiyenlere örnekler yollanır. (Nilüfer Mecmuası: Ankara).
Diyarbakır Kültür Derneği Başkanlığından
Demeğimizin yıllık Genel Kurul toplantısı 29 Ocak 1950 Pazar günü Ankara Halkevinde saat 14.30 da yapılacaktır. Sayın üyelerimizin teşriflerini rica ederim.
1 — Genel Kurul toplantısı.
2 — Yöiıetim Kurulu raporunun okunması.
3 — Ana tüzüğün bazı maddelerinin tadili.
4 — Yönetim, denetim kurullariyı le. haysiyet divanının seçilmesi.
(160)
Kiralık daireler
Denizciler caddesi Acıçeşme so] kak No. 15 Yeşil Apartman. Tel** (Devamı var) )23516. (155) '
YerleGök Arasında
Sarre ihtilâfı etrafında
Tefrika Noı 53
Yazan: A. S. Ezupery
Çeviren: Mücahit TOPALAK
Amerika durumu
hâlâ açıklanmadı
ADYO-TELEFDN-TELGRAF HABERLERİ

4

Endonezya hâdiseleri
|X aha ancak bir ay evvel, 24 A-ralık 1949 da, Hollanda Kraliçesi Juliana’nın Endonezya’ya hükümranlık bahşeden kanunu imzalaması ile hukuken istiklâlini kazanmış o-lan Endonezya Birleşik Devletleri, bugün yine Ibir takım maceralara sahne olmaktadır.
Bu mücadelenin ne olduğu anlaşılmıyor mu?
Mücahit TOPALAK
1814 tenberi Orange hanedanınuı idaresi altında bulunan bu adalar grubu ve burada yaşıyan 70 milyon nüfus, senelerce süren bir mücadeleden sonra elde edebildiği bağımsızlığı bugün kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gazetelerin verdiği haberlerden de anlaşılacağı gibi, eski Hollanda ordusu zabitlerinden VVesterling namında bir zat, peşine taktığı ve -HollandalIların iddiasmca- mağlûp Japon ordusundan kalma silâhlarla teçhiz etmiş bulunduğu 2500 kişilik bir kuvvetle Bandenang şehrini basmıştır. Bugün gelen haberlerden öğrenildiğine göre, körpe hükümetin polis ve asker kuvveti, bir müdet şaşkın bir halde bekledikten sonra, nihayet, Türk ve Müslüman olduğunu iddia eden bu HollandalI Lawrence taslağını ve hempasını defetmişlerdir.
Hâdise, ilk nazarda alelâde bir zabıta haberi gibi görünmekle beraber, Endonezyanın, istiklâlini ne gibi şartlar altında sağlamış olduğu hatırlanırsa, oldukça mühim bir mânâ kazanır.
Adenauer bendi hükümetine karşı müşkül vaziyette kaldı
Paris Radyosu, 24 (Basın - Yayın) mokrasi yoluna sevketmek husu-— Almanya’daki Amerikan Yüksek | sundaki kabiliyetini göstermesi i-v—;—; cap ettiğini beyan etmiştir.
Adenauer’in durumu
Paris Radyosu, 24 (Basın - Yayın) — Almanya’daki Fransız Yük sek Komiseri François Poncet tarafından Başbakan Adenauer’e, geçen pazar günü Hamburg’da Federal Adalet Bakanının vermiş olduğu demeçle ilgili olarak bir protesto notası verilmiştir Başbakan Adenauer bunun üzerine demeçte bulunarak, kendisinin ve hükümetinin Sarre Statüsünü tasvip ettiğini ve statünün tatbiki için faal bir şekilde işbirliği yapmıya karar vermiş olduklarını bildirmiştir.
İyi haber alan Alman çevrelerinde, Başbakan’ın bugünkü kabine toplantısında Hükümet üyelerinden her hangi birinin, Alman dış siyâseti hakkında herhangi bir demeçte bulunmadan önce kendisi ile istişarede bulunmasını istiyeceği sanılmaktadır.
Komiseri Mac Cloy, dün Vaşing-ton'da Başkan Truman ve Dışişleri Bakanı Acheson ile Almanya'daki durum hakkında uzun bir konuşma yapmıştır.
Daha sonra basına vterdlğl demeçte Amerikan Yüksek Komiseri, Sarre meselesine temasla, her iki tarafın da, Fransa ile Almanya arasındaki münasebetleri ' ' ’J decek ve Almanya'nın pa milletleri camiasına engel teşkil edecek her türlü hareketten kaçınacak bir hareket tarzı takip edecek kadar akıllıca davranacakları ümidini izhar etmiştir.
Diğer taraftan Mac Cloy, Almanya işgal statüsünün daha önceden gözden geçirilmesinin bahis mevzuu oLmadığını açıklamış ve böyle bir tadilin nazarı itibare alınabilmesi için evvelâ Alman hükümetinin, Almanyayı tesirli bir şekilde idare etmek ve bu memleketi de-
Sade para kaçakçılığı olacak değil ya !
uydunuz mu bilmem? Denizyollarının gemileriyle giden 151 tayfa, Amerikada kalmış ve yurda dönmemiş!
İhracat muvazenemizde canlı bir artış var, demektir!
Fakat üzülmeyin, memlekete tûrist cetbetmek için de bundan kestirme başka yol bulunamazdı! Şimdi bu tayfalar orada para kazanıp evlenecekler, çoluk çocuk sahibi olacaklar ve Tür-kiyeyi merak edip geleceklerdir!
Türist gelsin demiyor muyduk! — A. F.
Dünya Basınından
Hulâsalar
_„ 21 - 1 - 1950 —
Meclis köjesi:
haleldar e-Batı Avru-kabulüne
Birleşik Avrupa tasarısına doğru
Bugün Endonezyanın başında bulunan Başkan Soekarno ve Başbakan Hatta, Japonların tesliminden iki gün sonra, yani İT Ağustos 1945 de Endonezyanın istiklâlini ilân etmek cesaretini göstermişlerdi. O zamanlar, bu iki liderin, ilânı istiklâlden bir kaç gün evvel Fransız Hindiçinisine giderek ricat halinde bulunan bir Japon Mareşali ile görüşmeleri, kurulan Endonezya Cumhuriyetinin Japon ve faşist esaslarından ilham almakta olduğuna dair sömürgeci HollandalIların eline, bittabi herkesin inanmadığı, fakat lacağıı inananların da bulunduğu bir koz komiser Birleşik Amerika’n...................
vermiştir. Ve 1945 ten bu yana, yani manya’daki politikasının bütün iş-19-19 da yuvarlak masa konferansında gal bölgelerinin, demokratik ve fe-
Almanyonın mühim rol oynaması bekleniyor Vaşington, 24 a.a. — Amerika’nın Almanya’daki yüksek komiseri John Mocloy dün akşam radyoda Al manyaya dair bir konuşma yaparak Birleşik Avrupa’nın teşkili me selesinde Almanyadan teşebbüsü ele almasını istemenin mümkün o-“ını telmih etmiştir. Yüksek .......................,'nın Al-
Endonezyanın hakkı teslim olunun caya kadar, bu iddia sık sık ilen’ sürülmüştür.
Aradan geçen dört sene zarfında, . hatırlarda olduğu gibi, evvelâ İn- , Millere, dört defa Hollanda - Endo- ( ya ihtilâfına, daha çok HollandalIların askeri harekâtını destekle-mek suretiyle, «aracılık, etmiş ve nihayet Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi de Hollandanın silâhlı müdahalesini iki defa durdurmuştur. Sonunda Hollanda, EndonezyalInı istiklâlini tanımak zorunda kalmıştır, kalmıştır ama, giderken, arkasında iki ayrılık tohumu serpmekten de vazgeçmemiştir. Bunlardan biri, ayrı bir hükümet kurmak arzusunda olan Müslümanlar meselesi, diğeri de iktidara gelen hükümetin faşist vasfıdır.
Sömürgeciliğin ve sömürgecilik yapan memleketlerin modaya uyma- ' ılıklan ve hep kalûbelâdan kalma usulleri kullanmaya devam ettikleri anlaşılıyor.
Bizim anladığımıza göre, dün, hükümet otoritesini ayaklar altına a-lan tethişçi Müslümanlar, Hollan-danın, nizamı tesis ve yine bir «polis harekâtına» girişmesini sağlayacak, buna imkân verebilecek bir tedbirden başka bir şey değildir. Hususile ki, bu kuvvetlerin başında . VVesterling adını taşıyan, fakat Müs- I lüman olduğu kemâli ehemmiyetle belirtilen bir Lawrence taslağı mev- . cuttur. Bundan başka, Bandeang'ı , basan kuvvetlerin eski Japon ordusundan kalma silâhlarla teçhiz edil- ' miş olduğunun da yine ehemmiyetle kaydedilmesi Endonezya hükümetinin, eski teraneye uygun olarak, faşist sıfatına iaşret etmek içindir. I
Uzakdoğuda İngilizlerle HollandalI ı lann sömürgecilik bahsinde ortak olduklarını ıblimiyen yoktur. Bu iki sömürgeci devlet, o kadar sıkı surette işbirliği etmişlerdir ki, Japon- I lann ricatindcn sonra ilânı istiklâl : eden Soekarno’ya, bu cümhuriyeti feshetmesini HollandalIlardan evvel İngiliz Mountbatten ihtar etmiştir.
Mesele, Güney - Doğu Asyayı tehdit eden kızıl tehlikeyi önlemek i-se, faşist kabul olunan hükümetlerden daha iyisi bulunamaz. Mesele, dinen müstakil kalmak istiyen Müslümanların arzusunu yerine getirmek ise, bunlann başına ihtida etmiş bir VVesterling efendiyi koymak lüzumsuzdu.
deral esaslar üzerinde birleşmesini temin etmek olduğunu söylemiş ve Alman Birliğinin Sovyet veya komünist nüfuzu altında sağlanmasını önlemek için mümkün olan her şeyin yapılacağını sözlerine ilâve etmiştir.
Diğer taraftan Mocloy Almanya’daki komünistlerle sağ cenah müfritlerinin Rus totaliterleriyle kuvvetlerini birleştirdikleri kanaatini verdiklerini söylemiştir.
Benzer bir tasan daha
Vaşington, 24 a.a. (United Press) Eski müsteşarlardan ve Atlan -tik Birliği Komitesi Başkanı Wil-liam Clayton Kuzey Atlantik mtm leketlerinin bir tek federal hükümet çerçevesi dahilinde toplanmalarının üçüncü dünya harbini önli-yebileceğini ve 400 milyon insana şimdiye kadar görülmemiş bir refah temin edeceğini söylemiştir. Temsilciler meclisi dışişleri komisyonunda, federal bir birlik kurulması imkânını tetkik etmek üzere Atlantik Paktına dahil 12 memleketin milletlerarası bir konferans halinde toplanmalarını teklif eden karar sureti hakkında malûmat veren Clayton bu birliğin gayet müreffeh olacağını ve bu sebepten Rusya’nın peyklerini kendine çekeceğini bildirmiştir.
Kral Abdullah'ı ziyaret
Amman, 24 a.a. — İngiliz Akdeniz filosu komutanı Amiral Arthur Po-wer ve İngilterenin Ürdün elçisi Ailen Kerkbride Kral Abdullah’ı ziyaret etmek üzere Şuna’ya gitmişlerdir. Kral, fena havalar yüzünden Ankabe’ye giderek orada bulunan i İngiliz donanmasını ziyaret edeme-diğinden bu ziyaret Veliaht Prens emir Talât tarafından yapılacaktır.
Serbesf Fıkra
i
Söyledıklerimizi hulâsaten, bugün gelen bir kaç ajans haberini buraya kaydediyoruz: Faşist denen Endonezya hükümeti erkânı halen Yeni Delhide, yani komünist çini ilk tanıyan Hindistan hükümetinin merkezinde bulunmaktadır. Ve, Amerikan hükümet mahfillerini hayli güç duruma sokmuş olan Uzakdoğu Büyükelçisi M. Jessup da bugün Saigon’da, yani faşist Bao - daL'nin misafiri olarak beklenmektedir.
Vaşingtonda gizli müzakereler
DAVET
Adalet Komisyonu:
1 — Orman Kanununun bazı mad delerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini,
2 — Ticaret Kanununun 502 inci maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 15.30 da;
Bayındırlık Komisyonu:
1 — Maraş milletvekili Emin Soysalın köylerin içme suları ve küçük sulama işleri hakkında kanun teklifini,
2 — Gümüşhane milletvekili Şük rü Sökmensüer ve Kars milletvekili Akif Eyidoğanın köylere yardım fonu tesisi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Çolışma Komisyonu:
îş kazalariyle meslek hastalıkları ve Analık Sigortaları hakkındaki 4772 sayılı kanunun bazı maddelerini değiştiren ve bu kanuna bazı maddeler ekliyen kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu:
Bugün saat 10 da;
Ekonomi Komisyonu?
Devlet Çelik ve Kimya Endüstrisi Kamunu tasarısını görüşmek ü-zere bugün sat 10 da;
Geçici Komisyon:
Milletvekilleri Seçimi Kanunu tasarısını incelemek üzere kurulan geçici komisyon bugün saat 10 da Kitaplıkta;
Kitaplık Komisyonu:
Bugün saat 14 de Kitaplıkta;
Sağlık ve Sosyal Yardım Komis-
lskân ve toprak işleri genel müdürlüklerinin birleştirilmesi Hak -kında kanun tasarısını görüşmek ü-zere bugün saat 10.30 da;
Sayıştay Komisyonu?
Beden Terbiyesi, Devlet Demiryolları, Posta, Telgraf ve Telefon, Vakıflar, Huduti, Sahiller, Devlet Hava Yolları ve Orman Genel müdürlüklerine ait 1944 yılı kesin hesap tasarılariyle uygunluk bildirim lerini incelemek üzere bugün saat 10 da;
Ticaret Komisyonu:
Bugün saat 10 da toplanacaklardır.
Amerika silâh değeri üzerinde münakaşalar
Vaşhington, 24 a.a. — Truman dün öğleden sonra Beyaz sarayda belli-başlı askerî şeflerle yeni silâhların geliştirilmesi sahasında elde olunan ilerlemeler üzerinde konuşmuştur.
Bu toplantıda savunma bakanı Le-wis Johnson, Amerikan silâhlı kuvvetleri genel kurmay başkanı general Omar Bradley, hava kuvvetleri genel kurmay başkam general Hoyt Vandenberg, deniz harekat dairesi başkanı amiral Forrest Sher-man, kara ordusu genel kurmay başkanı general Lawton Collins, ordu bakam general Gordan Gray, bahriye bakanı Matthews, hava bakanı Stuart Siymngton ve general Hull hazır bulunmuşlardır.
Bu toplantıdan sonra beyanatta bulunan Gordon Gray Birleşik A-merika iki tarafından üstün hidrojen bombası imalinin münasip olup olmadığı meselesi üzerinde durul-madığını resmen söylemiştir.
Başlıca gayesi askerlik hizmeti hakkındaki kanunları yürürlükte tutmağa imkân verecek bir tasarının tetkikinden ibaret olan bu toplantıda başkan Truman’a Amerikan silâhlarının kıymeti hakkında malûmat vermek imkânı elde edilmiştir.
Yetkili çevrelere göre B. 36 bombardıman uçağı meselesi ele alına-rak bu uçağın atom bombası taşı- müthiş bir soğuk hüküm sürmeye
Yakındoğuda şiddetli soğuklar
Londra Radyosu, 24 (Basın - Ya-yln) — Yakındoğu memleketlerinde
mak bakımından arzettiğl kıymet ü-zerinde durulmuştur.
Italyan kabinesi kurulamıyor
Londra Radyosu, 24 (Basın - Yayın) — İtalya başbakanı De Gas-peri yeni bir koalisyon hükümeti kurmak için yapacağı görüşmeleri, sosyalist işçi partisinin bugünkü toplantısından sonraya bırakmıştır. Roma’daki gazetecilere göre De Gas-peri kendi hırıstiyan demokrat par-
başlamıştır. Halepten bildirildiğine göre, binlerce Arap mültecisi çadırlarında titreşip durmaktadırlar. Halep ahalisi mültecilerin yardımına koşmuş ve kendilerine yiyecek, yakıt, battaniyeler ve daha bir çok eşya göndermiştir. Ürdün’de kar bazı yolları kapatmıştır.
Kanseri tedavi için yeni çareler
Wa§ington, 24 (a.a.) — «Lps«: A-merikan kanser cemiyeti kanser
Mademki, azad olabilmemiz için, bizi biribirimize bağlayan gayeyi idrak yolunda aramızda yardımlaşmamız lâzım, o halde bu gayeyi hepimizi birleştiren noktada ara- ______________ ________ ______
mak evladır. Hastasına bakan dok- ' yan yeni bir hayatır tor, hastanın iniltisini dinlemez. ; ' ’ ”
O, baktığı hastada kurtarılması iyileştirilmesi gereken insanı arar. | Doktor, bütün insanlara, bütün 1 dünyaya şamil bir dil konuşur. O- | nun gibi meselâ fizikçi de, hem atomu, hem de ne bülözleri izah eden adetâ İlâhi hesapları üzerinde düşünürken aynı durumdadır. Bu iş, alelâde bir çobana varıncaya kadar böyledir. Zira, yıldızlar altında bir kaç koyunu beklemek gibi mütevazi bir işi olan çoban da, eğer rolünü ve işini şuuruna sindirebilirse, kendisinin basit bir hiz metkârdan ileri, üstün bir insan olduğunu anlar. Bir bakıma çoban da bir nöbetçidir. Ve her nöbetçi bir âlemden mesuldür.
Zanneder misiniz ki, şu çoban, şuura erebilmek için çabalama-maktadır? Size bunu anlatabilmek için, yine Ispanya’ya ait bir hatıramı nakletmek isterim.
Madrid cephesinde, siperlerden beş yüz metre kadar geride, bir tepenin üstünde, alçak bir duvarın arkasında kurulmuş olan bir mektebi ziyaret ettim. Ben gittiğim zaman, bir onbaşı, talebelerine nebatat dersi veriyordu. Elinde incecik bir çiçeği göstererek, tabiatın esrarını nüfuz etmeye çalışan bu onbaşının talebeleri, saçı sakalı birbirine karışmış, üstleri başları çamur içinde bir takım askerlerdi. Çamura, yorgunluğa, obüslerin tehlikesine rağmen kalkıp buraya kadar geliyorlar, gelinciklerin nasıl çiftleştiklerini anlamaya çalışıyorlardı. Ateş altında bir onbaşı. Elinde bir çiçek. Etrafında kirli, sakallı adamlar, oturmuş, gelinciğin aşk macerasını dinliyorlardı. Hepsinin kaşları çatık, yüzleri ciddiydi. Fazla bir şey -anlamadıkları görünüyordu. Fakat, onlara: , «Hepiniz koyu cahilsiniz. ; Hayvandan farkınız yok. Koşun, insaniyete ulaşın,..» demişlerdi. Onlar da işte şimdi, ne yapsınlar, ' iyi kötü, insaniyete yetişmeye ça- ■ lışıyoflardı.
Ne kadar ehemmiyetsiz olsa, ro- 1 lümüze şuur kattığımız gün saade- 1 ti buluyoruz. Ancak o zaman, müs- 1 terih yaşayıp müsterih ölmek ka- ■ bil oluyor. Evet, ölebiliyoruz, zira, hayata manasını veren şey, ölüme de manasını verir. Hayatla ölüme mana veren, aynı şeydir demek istiyorum.
Ölüm, bazan ne kadar tatlıdır, bilseniz.... İhtiyar köylünün, vak- ( ti gelince, keçilerini, tarlasını, gül ■ gibi, bakımlı ve tertemiz bir hal- i de, oğullarına, onlarda oğullarına ; terketsinler diye, emanet ederek : gitmesini, bu ayrılıştaki lezzet ve ( huzuru düşündünüz mü? Bir köylü ı sülâlesinde mutlak manada ölüm yoktur. Köylüler yarı yarıya ölürler. Denilebilir ki bu bir ölüm değil koca bir ağaç gövdesinin kabuklarından sıyrılışıdır. Denebilir ki, bu, her canın, sırası gelince bir koza gibi çatlayıp tohumlarını dökmesidir.
Ben bir sefer, annelerinin ölüm döşeği başında bekleşen üç çifei ile yakından temas etmek fırsatını buldum. Sahne, şüphesiz ki acıklıydı. İkinci defa olarak evladı a-na rahmine bağlayan kordon kopuyor, ikinci defa olarak bir düğüm çözülüyordu ananın ölümü ile. Evlâtlar, kendilerini yapayalnız hissediyorlar. Artık ne olacakları belli değil gibiydi. Aile sofrasından mahrum kalmışlardı. Soba
başı şohbetleri tehlikeye düşmüştü. Artık, şenlik günlerini, bayram günlerini hesaplayıp ona göre yemek pişiren kimse kalmamıştı. Fakat, ananın ölümünde, başlı-_ , 1 ___ifadesini de
buluyordum; Şimdi artık oğullar da birer neslin başına geçeceklerdi. Onlarda, şimdi avluda oynayan bebeklere kumandayı tevdi edip çekilecekleri güne kadar, ailenin başı, ailenin içtima noktası olacaklardı. Bu ölüm, bu annenin ölüm, ölümden daha çok hayatın dal budak salmasını anlatıyordu.
Anneye baktım. Bu ihtiyar köylü kadının yüzünde hem tatlı, hem çok ciddi bir huzur vardı. Dudakları kısılmıştı. Yüzü taşdan bir maske halini almıştı. Bu yüzde, oğullarının yüzünü görür gibi oldum. Demek bu kalıp, oğulların simasını dökmek için kullanılmış. Demek bu harap vucüt, karşımda bekleyen babayiğit delikanlı bedenlerini yaratmak için kullanılmış. Ve şimdi, kırık, harap bir halde, cevheri alınmış bir maden kalıntısı halinde yatıyor. Şimdi onun çacukları da, diğer insanlar için etlerini birer kalıp gibi kullanacak, feda edecekler. Bu çift-likde ölüm yok. Burada insan ölmüyor. Ana öldü... Yaşasın ana......
Eelbette ki, yol boyunca beyaz saçlı ihtiyarlarını terkedişi hazindir bu kafilenin. Fakat, her şey ne kadar basit bir şekilde o-lup bitiyor... Bu kafilenin, beyaz saçlı yüklerinden birer birer kurtularak, bilmem hangi ha-kikata, bilmem hangi istihale -lere doğru yürüyüşü ne kadar dokunaklı....
(Devamı var)
Kuzey kutbunda soğuğa tahammül tecrübesi
Londra, 24 (a.a.a) — «Lps«: İngiliz bahriyesine mensup sekiz kişi, Kuzey Kutup denizinde bir adamın ne dereceye kadar soğuğa tahammül edebileceğini denemek üzere Cuma günü bir İskoç limanından hareket edeceklerdir. 3 ilâ 5 gün son derece soğukta kalacak olan bu şahıslar hususî bir elbise giyecekler ve özel gıda tayınları alacaklardır. Bu bahriyelilere 3 âlim refakat etmektedir.
Avusturalya’ya gidecek muhacirler
Londra Radyosu, 24 (Basın . Yayın- — Avusturalya bu sene içinde İngiltere’den 100 bin vatandaş kabul etmeyi tasarlamaktadır. Bundan başka Avusturalya Avrupa memleketlerinden 100 bin kişi kabul edecek. Bunların yarısı mültecilerden müteşekkil olacaktır. 10 bini de Hollanda’dan ve Endonezya’dan kabul e-dilecektir.
Avusturalya bundan sonra her sene 200 bin kişiyi Avustralyaya kabul etmeyi düşünmektedir.
İngiliz basını:
Bu sabahki İngiliz gazeteleri çeşitli siyasi olaylar üzerinde durmaktadırlar.
■ Times, gazetesi, Sovyetler Birliği liderleri tarafından müteaddit defalar söylenen «komünizm ile kapitalizm barış içinde bir arada yaşayabilecektir.. sözü üzerinde durmak ta ve olayların bu Sovyet iddialarının tamamen aksine inkişaf ettiğini kaydetmektedir. Gazete Sovyetler Birliğinin Batı âlemine karşı gösterdiği İtimadsızlığın hiç bir zaman azalmadığını ve Sovyet siyasetinde Batılı müttefiklerle bir anlaşmaya varmak bakımından bir harket mü-şahade edilmediğini hatırlattıktan sonra, Rusya ve Peyki memleketlerde yabancılara yapılan fena muameleye temasla şunları yazmaktadır:
«Sovyet Rusya'ya gitmek isteyen bir kimse, ya hiç vize temin edemez, yahut da Sovyet hudutlarından içeriye girmeye muvaffak olursa, bir bahane ile tevkif olunur. Son günlerde yabancı temsilcilere karşı tatbik edilen kötü muamele bunun açık bir örneğidir. İngiliz hükümeti misilleme tedbirlerine başvurmakta haklıdır. Bu neyi misilleme tedbirlerinin komünistlerin hareket tarzlarını değiştirmelerine sebebiyet vereceğini ümit etmek doğru olmaz. Fakat bunun müsbet bir netice vermiyeceğini düşünerek başka tedbirlere başvurmak da yerinde olmaz. Rusalr kapitalist ve komünist sistemin yan yana ve bir arada yaşayabileceklerini söylerken samimi değillerdi. Çünkü o-laylarla sabit olmuştur ki, Sovyetler daima söylediklerinin aksine yapmışlardır.
«Scotman» gazetesi Almanya’da milliyetçilik cereyanının uyanmasından endişe ile bahsetmekte ve Alman adalet bakanı Dehlerim, Hit-lerin iktidara gelmesinden, Almanya kadar Fransa devlet adamlarının-da sorumlu oldukları yolundaki sözlerini esassız bulmaktadır. Gazete Alman milliyetçiliğinin zaman zaman uyanması karşısında ne gibi tedbirlere başvurulabileceğini sormaktadır.
-Daily Express» gazetesi İspanya ile siyasî münasebetlerin kurulması etrafında cereyan eden tartışmalara temasla, şimdiye kadar takip edilen siyasetin hiç bir netice vermediğini yazmakta ve komünist Çin hakkında dirayetli bir siyaset takip eden Bevin’in İspanya hakkında da ayni dirayetli siyaseti tekrar edeceği ümidini izhar etmektedir.
Peron'un ilgi veren bir kararı
Buenos - Aires, 24 a.a. — Cumhur başkam Peron, Japon ve Alman tâbiiyetindeki kimselerin Arjantin te-bası olmalarını önleyen bütün engelleri kaldıran bir kanunu imzalamış-
C.H.P. Antalyada da ikiye bölündü
tişi ile komünizm aleyhtarı diğer ' hakkında yeni bir tedavi usulü keş-partilerin iştiraki ile bir hükümet fedildiğini bildirmiştir. Tedavi saye-kurmaya çalışmaktadır. Lâkin bu sinde bir kaç ay sonra ölmeye mah-partiler beklenilmedik güçlük- I kûm bir çok hasta dört seneden faz-ler çıkarmışlar ve bazı şartlar ileri | la yaşamıştır. Tedavi, bir nevi şe-sürmüşlerdir. Hıristiyan demokrat ker mürekkebatı olan ve Bacillus partisi bu şartlardan bir kısmını ka- Prodigiosus’dan elde edilen polysac-bul etmemektedir. | charide’le yapılmaktadır.
Eski, yeni Vali tipleri!
eçenlerde bir ahbapta yeme-ğe davetli idim; orada eski bir vali ile tanışıp görüştüm. Lâf, günün mevzuu seçimlere dökülünce eski vali:
— Benim vali olduğum yerde, üç göbek ötesi malûm olmıyan bir kimse kazanamaz! diye söze başladı.
— Aman, dedim. Siz vali olarak, ne yapabilirsiniz ki... Sizin de her vatandaş gibi tek bir reyiniz yok mu?
Vakıa biraz çakırkeyifti ama, elini masaya vurarak şu cevabı verdi:
— Vali değil miyim, istediğimi yaparım!
— Meselâ, nasıl?
— Nasıl mı? Basbayağı... Ben yapayım da, o sonra, istediği ye-
| Sarıçizmeli I
Davetli ve misafir okluğumuz bir evde, münakaşayı uzatmak niye yarardı?. Hem bu sayın vali, yaş haddi kemâli bulduğu için, artık emekliye ayrılmış bugün de, şehrimizdeki büyük bir bankanın idare kurulu başkanlığına getirilmişti. Onun sözlerinden de, zihniyetinden de korkacak bir şey yoktu...
Fakat evvelki gün, gazetelerde İstanbul valisi Profesör Fahrettin Kcrim’in garip ıbir hareketini o-kuyunca, tekrar bu eski sayın valinin »özlerini hatırladım.
Belki siz dc, benim kadar şaş-mışsınızdır:
İstanbul valisi Kasımpaşada bir kahveye giriyor. Ve tavla oynı-yan gençlere mâni oluyor! Fakat hangi kanun, ve hangi hakla vatandaşların hüriyetine müdahale edebiliyor?
Bunu kendisine sorsanız, çakır keyif olmasa bile, size vereceği cevap belki de şudur:
— Vali değil miyim, istediğimi yaparım.
— Meselâ nasıl?
— Nasıl mı? Basbayağı... Ben yapayım da, o sonra, istediği yere başvursun!...

Başvuracağınız yerin de, size aynı cevabı vermiycceğlni biliyor musunuz?
Ispanya hakkında yeni bir teşebbüs
Londra, 24 a.a. — Müstakil muhafazakâr gazete Dail Express, güney Amerika devletlerinden birinin birleşmiş milletlerden üye memleketlere Madrid’deki siyasî temsilcilerini geri çekmelerini tavsiye eden kararın iptalini istiyeceğini sanmaktadır.
Birleşik Amerika bu teklif lehinde oy verdiği takdirde (ki bu kuvvetle muhtemeldir) İngiltere müstenkif kalacak fakat Amerikayı takiben Madrid’de bir büyük elçi gön derecektir.
Başmakalesinde bu havadisi yo-rumlıyan aynı gazete Bevin'i Mao-Çe-Tung rejimini tanımak için verilen kararda olduğu gibi faşist İs-pnaya'ya karşı da ayni realizm ile harekete davet etmektedir.
Italyan Somalisi hakkında müzakereler
Cenevre, 24 (a.a.) — Birleşmiş Milletler Vesayet Konseyi dün Ce-nevrede eski Italyan müstemlekesi Somalinin İtalya tarafından idare edilmesini derpiş eden anlaşma tasarısının madde madde müzakeresine başlamıştır. Bu teşkilât ta Rusya tarafından boykot edilmiştir. j İngiliz gazete muhabirlerinin bil- . dirdiğine göre, müzakerelerde bir iyi niyet havası görülmekte ve anlaşmanın kolayca kabul edileceği sanılmaktadır. Anlaşmanın mukad-demesi ve ilk dört maddesi kabul edilmiştir.
Şimdiye kadar 24 kişiye Millet Vekilliği vâdedildi-Parti içinde (yeniler) ve (eskiler) çarpışıyorlar
Antalya, (Hususî) — C. H. Partisi İlçe kongreleri münasebetile, İlçeler ve il idare kurulu arasında meydana gelen tefrika bu günlerde hâd bir safhaya çıkmış ve Halk P. nin ilce teşkilâtlarında çözüntüler başlamıştır.
İki ay önce kongresi yapılan ve seçim neticesinde yenilenen Gazipaşa ilçesi yeni idare kurulu, Antalya 11 İdare Kurulunca hâlâ tas-tik edilmemiş bulunmaktadır. Hali hazırda Antalya 11 İdare Kurulunca (eskiler) ve (yeniler) olmak ü-zere iki hizip çarpışmaktadır. Eskiler hizbinin başında bulunan Ra-sih Kaplan ile Parti Müfettişi Sedat Cumralı, Gazipaşa ilçe idare ku ruluna bu defa giremiyen, eski kuruldan bazı müfritlerin de girmelerini istemiş ve bu istek yeni idare kurulunca "kabul edilmemiştir. Bunun üzerine Parti Müfettişi Sedat Cumralı, bir taraftan Gazipaşa kon gresini tasdik ettirmemiş ve diğer taraftan delegelere (Biz Gazipaşa-vı feda ettik) demiştir.
Fakat yeniler hizbi buna taraftar değildir. Bu maksatla Gazipaşa yeni Üçe başkanı vc ayni zamanda Belediye reisi olan Rahmi Ataöv Antalya'ya çağrılmış ve yeni kurula eski idare heyetinden birkaçının alınması ve vaziyetin kurtarılır i ması istenmiştir. Rahmi Ataöv bu i- j teklifi kabul etmediğinden yeniler hizb'nin başında bulunan Antalya 11 Başkanı ile bezi üyelerin, alelâ cele ilk vapurla Gazipaşa'ya gitmeleri kararlaştırılmıştır. Fakat Ga-
zipaşadan gelen haberler, C. H. P. nin burada tamamen çözüldüğünü göstermektedir. Diğer taraftan yeniler hizbinde bulunanlar şimdiden milletvekilliği propagandasına başlamışlardır. Söyendiğine göre, halihazırda Antalya ve kazalarında şimdiye kadar 24 kişiye milletvekilliği vaadedilmiştir. Fakat bu yir-midört kişinin, yedi adet milletvekilliğin daha şimdiden paylaşamadıkları görülmekte ve aralarında ihtilâf çıktığı anlaşılmaktadır.
Maroşfa Parti faaliyeti
Maraş, (Hususi) — Burada parti ler günden güne faaliyetlerini artırmaktadır. C. H. P. kongreleri devam etmekte, Demokrat Parti, o-caklarjnda ise devamlı olarak yapılmaktadır. Günün en önemli siyasi hâdisesi seçimlerin öne alınması ve bunun gayesi üzerinde durulmasıdır. Demokrat Parti bilhas; sa son günlerde her iki partide faaliyetlerini genişletmiye başlamıştır. Hava şartlarının müsaadesizliğine rağmen partilere mahsus Jeeplcrle köylere geziler yapılmakta, parti ocakları açılmaktadır. Hassaten Demokrat Partiye karşı halkın şiddetli alâkası görülmektedir. Evvelce C. H. P. si tarafından kaydedilen köylüler Demokrat Partinin yeni o-caklarına kaydolunmaktadır.
Demokrat Partinin son istişarî kongresi burada halk tarafından çok iyi karşılanmakta ve alınan kararlar tam bir ferahlıkla tasvip edilmektedir.
Haşan omuzlarını silkerek lâkaydane cevap verdi : — Ben padişahla muhabbet etmiş ademim. Ben ondan büyük adam tanımıyorum. Olsa olsa sen onun kölelerinden birisi olabilirsin.
——
Slo üs»
TARİH VRPRRRLRRI
(Sizler hep böyle mi yaparsınız? I (Tabiî...
(Zor bir şey bu. Ben, aklıma geleni söylemeğe alıştım. Bu huyumdan vazgeçmem.
(Sakın ha...
(Uzun etme ustabaşı. Halis bir Türk, büyüğüne hürmet etmesini bilir.
Bu sırada Fatihin huzuruna gelmişlerdi. Haşan, Sultan Mehmedi görünce biraz irkildi. İçine bir korku düşmüş gibiydi. Padişahın etrafında vezirler, paşalar, ağalar el pençe divan duruyorlardı. Biraz afallar gibi oldu. Acemice yarı beline kadar eğilerek padişahı selâmladı. Sultan Mehmet sordu:
— Ne istersin?
— Hünkârımı görmeğe geldim.
Fatih güldü:
— Adın ne?
— Haşan.
— Nerelisin?
— Ulubatlıyım. Yani Anadoluluyum.
— Baban var mı ?
— Ben doğmadan ölmüş. Her halde ben dünyaya gelince vazifesinin sona erdiğine kani olmuş.
Sultan Mehmet neş'eliydi. Bu saf delikanlı hoşuna gidiyordu:
— Anan var mı?
laycı bir zekânın gizli olduğunu sezmişti. Muhakkak ki Haşan, temiz ve saf olduğu kadar da kuvvetli ve zeki idi.
Haşan biraz daha düşündükten sonra :
— Emrinde çalışmak isterim hünkârım.
Dedi. Bu o kadar samimi bir is-tekdi ki.. Hükümdar ona ne istese verecekti. Halbuki Haşan yalnız vatanına hizmet etmek istiyordu.
Zağanos paşaya döndü :
— Zağanos, dedi. Haşan yakın hizmetimizde olsun. Hareketlerinde serbesttir. Ne isterse yapsın.. Ona güzel bir at, silah takımı veriniz. Elbiselerini ve harçlığını da ihmal etmeyiniz.
Sonra Haşana döndü :
— Ata binmesini bilir misin? Dedi.
Haşan acı acı güldü :
— Türk olur da ata binmesini bil
mez olur mu Hünkârım.
— Vardı ya.. Sonradan o da babamın hasretine dayanamadı galiba. on sene evvel o da sefere çık-
tı.
— Hoş söylersin Haşan.
— Babam da öyle imiş şevketli).
— Acele etme.
Haşan kendini topladı. Sormadan cevap vermiyecekti. Fakat kendini tutamadı:
— Affet hünkârım. Bunu bana şu ustabaşı da söylemişti ama...
Sultan Mehmet hayretle onun i-şaret ettiği adama baktı. Saroca paşayı gösteriyordu:
— Ustabaşı da kim?
— Şu beni huzurunuza
getiren
Hükümdar Saroca paşanın yüzüne baktı. Paşa söyliyecek bir söz bulamadı. Padişah tekrar sordu:
— Onun ustabaşı olduğunu nere-
den bilürsün?
— Kılığından tanıdım. Hem kendisi de öyle söyledi.
Sultan Mehmet keyfinden yerinde duramıyordu. Saroca paşaya ustabaşı denilmesi onun pek hoşuna gitmişti. Sordu:
— Anadoludan buraya ne için geldin?
— Memlekette yapacak iş kalmamıştı. İstanbulun adını da işitip duruyordum. Güzel bir şehirmiş. Hem göreyim dedim, hem de böyle güzel bir şehrin Rumların elinde kalmasına aklım ermedi.
— Ee?..
— Hiç... Şöyle bir kolaçan edecektim. Bir puntuna getirirsem zaptedivereyim diye düşünmüştüm.
Padişah, bu temiz ve mert A-nadolu çocuğunu hayret ve takdirle süzdü. Göğsü kabardı. Tek başına İstanbulu almağa kendinde kudret gören bir milletin neler ya-pamıyacağını düşündü.
— Aferin Haşan, berhüdar ol...
Dedikten sonra Halil Paşaya döndü:
— Gördün mü lala?, dedi.
— Evet şevketlû hünkârım.
— Böyle bir milletin hükümdarı olduğum için Cenabı Hakka ham-dü senalar ederim.
Sonra Haşana döndü:
— Nasıl işe başlıyacaksın?
— Ben işe başladım hünkârım. Sultan Mehmet hayret etti.
— Nasıl ?
— Buraya gelirken şevketlû hun kârımı göreceğimi hatırıma getirmemiştim. Affet Hünkârım, hedi-yesiz yola çıkmışım.
Sultan Mehmet neş'eden ne yapacağını bilemiyordu. Bu, ne yüreği temiz bir Türk çocuğu idi!... Gülerek sordu :
— Bak bu fena...
— Üzülme sultanım. Şu denizi geçerken önüme bir rum mavanası çıktı. İçinde altı tane de rum vardı. Mavnayı durdurdum, içine atladım. Hepsini de kısrıvrak bağlayarak buraya getirdim. Şanına lâyık değil amma, lütfet de bu hediyemi kabul eyle...
Sultan Mehmedin gözleri yaşardı. Haşanın yanına yaklaştı. Heyecanlı bir sesle :
— İlâhi Haşan, beni şadettin. Berhüdar ol. Dile benden ne diler-
Dedi. Bu sırada Haşan önüne bakarak gülüyordu. Galiba eski ma sallar hatırına gelmişti. Tuhaf tuhaf düşünüyordu. Sultan Mehmet tekrarladı :
— Ne düşünüyorsun ? Söylesene, ne dilersin ?
— Masallarda söylendirdi bu. Amma korşılığında kel oğlan ne ce vap verirdi; unutmuşum. Onu düşünüyorum.
Sultan Mehmetle birlikte orada olanların hepsi gülüşmeğe başladı. Padişah, Haşanın bu saf konuşmalarının altında kuvvetli ve a-
Benden sonra
— Doğru söylersin Haşan, şimdi ne yapmak istiyorsun ?
— İlk şu İstanbulu bir görmek istiyorum.
— Vakıa Bizansa hâlâ Türkle-lerin girip çıkması yasak değildir. Fakat orada başına bir hal gelmesinden korkarım.
— Hiç korkma padişahım, Rumların ne mata olduğunu şu mavnayı zaptederken gördüm.
— Öyle ise sana yolu tarif etsinler. Yolun açık olsun.
Zağanos paşa, Haşanı yanına alarak oradan uzaklaştırdı. Yolda o-nunla konuşmaya başladı :
— Sen şimdiye kadar hiç büyük bir adamla konuşmamışsın galiba.
— Padişahla konuştum ya.
— Daha evvel.
Neden sordun ?
— Pek saçma sapan şeyler söylüyordun da... Bir Hünkârla öyle mi konuşulur ?
— Fena konuşsaydım Hünkâr beni azarlardı. Porsuk gibi durup-da sana mı benzemeli idim?
Zağanos Paşa kızmaya başlamıştı :
— Kiminle konuştuğunu biliyor-musun ?
Haşan omuzlarım silkerek lâkaydane cevap verdi:
— Ben, padişahla muhabbet etmiş adamım. Ben ondan büyük a-dam tanımıyorum. Olsa olsa sen onun kölelerinden birisi olabilirsin.
Zağanos Paşa daha fazla ileri gitmek istemedi. Bu pervasız delikanlı onu çileden çıkaracaktı. Hiddetle;
— Yürü var işini çabuk görelim. Dedi.
— Ha şöyle.. Benim işlerimi yoluna koy da, sonra sen ne yaparsan yap..
Bir müddet sonra Haşan, pırıl pırıl elbiseler içinde bambaşka bir kahraman olmuştu. Yan tarafında nefis bir pala sallanıyordu. Belinde de güzel bir hançerin sapı göze çarpmakta idi.
Kılığı kıyafetini düzdükten sonra uzaklara baktı, sonra Zağanos pa şaya dönerek:
— Eh, artık İstanbula gidebilirim. Acaba Padişaha bir Allaha ısmarladık demezsem ayıp mı olur?
Zağanos Paşa başını iki tarafa salladı :
— Haydi, haydi uzun etme., nereye gideceksen gidebilirsin.
— Öyle ise allahaısmarladık.
(Devamı var)
^ilirsiniz ya, yine söyliyeyim. Nasrettin Hocaya sormuşlar, • kıyamet ne vakit kopacaktır?, diye. Hoca şu cevabı vermiş: .Bizim hanım ölürse küçük kıyamet, eğer Allah göstermesin ben ölürsem bü yük kıyamet kopar!.... demiş.
Bir aile için düşünülünce zerafe-ti kadar, bir nisbet dahilinde hakikat ta gizliyen bu sözler, eğer bir hükümet için söylenirse bambaşka bir mana ifade eder, şüphesiz.
Onsekizinci asırdan bahsedeceğim, mevzuu Fransa'dan alıyorum. Zaten milletlerin tekâmül seyrinde ana hatlar aynıdır, hangi milletten misal alınsa olur.
Asrın başında, en yüksek devrinde (Güneş kıral) adını almış o-lan meşhur Öndördüncü Lui ölmüş tü. Derler ki, ihtirası uğruna Fransız milletini yarım asırdan fazla sonsuz bir istibdat altında inleten bu hükümdar öldüğü vakit, oda hizmetçilerinin altı aylık maaşlarını veremiyecek kadar hâzinesi iflâs etmiş bulunuyordu.
Öndördüncü Lui öldükten sonra yerine beş yaşındaki onbeşinci Lui kıral oldu. Beş yaşında kıral mı olur? diyeçeksiniz. Fakat hükümet şekli kırallık olunca, böyle acaip-likler ekseriya vaki olur.
Fakat, Fransız milleti ölen kiralın istibdadından, ihtirasından o kadar bıkmış usanmıştı ki... yerine kimin ve kaç yaşında bir kimsenin geçtiğini düşünmeksizin Onbeşinci Lui'ye (Louis le Bien Aime) adını vermişti.
Onbeşinci Lui de sağlam ayakkabı değildi. Pek küçük yaşta kıral olduğu için naz içinde büyütüldü. En manasız ve münasebetsiz arzularının bile yapılması için nedimleri birbiriyle yarış etti. Çocuk kıral, gayet şımarık büyütüldü. Her istediği eğlence ve zevki icra etti. Ve nihayet bir gün yirmi yaşına girince devlet idaresini eline aldı.
Fransız milleti onun yetişme tarzını, karakterini, ahlâkını biliniyordu.
İdareyi eline aldığı vakit, bütün işlerin birden düzeleceğini sandı. Devleti idareye başladığı vakit Fransa âdeta millî bayram yaptı. Onu bir kurtarıcı olarak karşıladı. Ondan çok şeyler bekliyordu, bütün ümitlerini ona bağlamıştı.
İnsan ruhu, insan karakteri asla belli olmaz. Melek gibi sanılan nice kimseler vardır ki, zamanında bir canavar gibi yirtıcı olur.
Tevekkeli (Çok hacıların çıktı haçı ziri bağalde...) dememişler.
Elinde kuvvet yokken çok se len, bir kurtarıcı gibi karşılanan Beşinci Lui de bu tip kimselerdendi. Kuvvet ve iktidar eline geçince, içyüzü bütün çıplakliğiyle, bütün çirkinliği ile meydana çıktı. Öy le anlaşılıyor ki iktidar, insanların hakiki hüviyetini meydana çıkaran en güzel mihenktir.
Zevk, safa, israf ve para hırsı aldı yürüdü. Şüphesiz Onbeşinci Lui bu hususta yalnız değildi. Etrafında bir sürü dalkavukları vardı. Kiralın müsaadesiyle akla gelmedik suiistimaller yapılıyor, devlet hâzinesinden para aşırılıyordu.
Bir defasında kiralın akrabaların dan birinin, hâzineden araba ile al
Bu işte ne suretle hareket edeceğinizi bilmemekle beraber sizin hepimizi kurtaracağınıza derin ve kat’i bir kanaatim
Artık bu bahsin bir daha tazelenmesini istemediğin göstermek arzu ediyormuş gibi ayağa kalktı, aldığı cevapten içi ferahlamış olan Boröver de kalkarak sevinçle:
— Pekâla! ben de fikrini tasvip ediyorum!... diye bağırdı.
Fansua, tam bir itimatla:
— Söyleyiniz bakalım, şimdi ne yapacağız? Diye sordu.
Boröver, sakin bir tavırla cevap verdi:
— Geceye kadar bekliyeceğiz. Cinayet yargıcı yardımcısı, masum bir kaç zavallı' protestanı tevkif ettikten sonra askerlerini çekip gider... o vakit, buradan kaçmak cesaretlerini düşünürüz. E-sas, o vakte kadar dayanmaktır ve bunu ben üstüme alıyorum.
— Ya, askerler çekilmezlerse? Yahut, askerler çekilirler de toplanan halk veya bunlar arasından bazı kudurmuş serseriler çekilmezlerse?...
— Onların leşleri üzerinden geçeriz... yahut da, gizlice sıvışır gideriz Karanlık bize yardım e-der... meğer ki...
— Bizi ele geçirmiyeceklerini anlayınca sakın, bir indeki tilkilere yapıldığı gibi, evi ateşliyerek bizi tütsülemesinler?
— Evet, benim de korktuğum yegâne şey buduı- İnşaallay, bu cehennemi fikir akıllarına gelmez. Şimdi işimize başlıyalım, Kont
kıyamet kopsun!
tın kaçırdığı bile oldu.
Kıral ve etrafındakilerden mürekkep bir zümre, milyonluk Fransız milletini kasıp kavuruyordu. Sanayi ilerlemiyordu, ticaret durmuştu. şehirlerde işsizlik alıp yürümüştü, iktidara hudut yoktu. A-sıl garibi, muhtekirler, suiistimal yapanlar, memuriyet nüfuzunu kötüye kullanarak zengin olanlar ce-
idare şekline hhyran olmuştu. (Fel’ şefi mektuplar) ında bu hayranlığı1 şöyle ifade etmişti:
(Burada hükümdar ve hükümet hayır işlemek, ve millet menfaatine çalışmak istediği vakit hudutsuz bir kudrete maliktir. Fakat fenalık vap mak istediği vakit bir hiçtir.)
Rousseau'ya gelince bir çok eserleri arasında en büyük eseri olun
Yazan: Zuhuri DANIŞMAN
za görmüyorlardı. Çünkü bunlar bir zümre idi. Birbirine menfaat bağı ile bağlanrryş bir zümre...
Uzun yıllar Fransa, kıral ve yaranının bir çiftliği haline geldi. Hele köylülerin hali yürekler acısı idi ve onların hiç sahibi yoktu. Ver gi ve angarye köylüyü harap ediyordu. Hükümet hiç bir şey verme den köylüden yalnız istiyordu. Mil letin yüzde yetmişini teşkil eden köylü, acınacak bir sefalet ve yokluk içinde yüzüyordu. Ve hükümet, köylülerin bu sonsuz açlığı ve sefaleti ile asla alâkadar değildi.
Bilgi ve fikir hayatı ise daha a-cınacak bir haldeydi.
Devrin değerli aydın fikirlileri var dı. Bunlar, bütün dünyaca tanınan Voltair, Montesquieu. Roussau gibi büyük adamlardı ve hepsi de dev rin gidişini beğenmiyorlar, hükümetin şaşılacak derecej'i bulan ka yıtsızlığına ve ihtirasına karşı bütün kuvvetleriyic halkı aydınlai mıya çalışıyorlardı.
Yazık k; bu değerli adamların va zıları çok vakit hükümet tarafından topıar.ıp .akılıyor, kcndi erı de ya hapsediliyor, yahut ta kaçabilenler komşu memleketlere kaçıyorlardı.
Meselâ bunlardan Voltair bir keresinde İngiltere’ye kaçmıştı. O va kit İngiltere, demokratik bir idare ile idare ediliyordu. Fransa’nın aksine İngiltere’de, iktidarda bulunanların keyfî idaresi yerine kanun hâkim bulunuyordu.
Voltair, İngiltere’deki bu güzel
(Contrat Social) adlı kitabında, o zamanın imtiyazlı sınıfına bütün şiddetiyle hücum ediyordu. Halbuki hükümet, imtiyazlı sınıfın, halkın menfaatına mugayir olan imtiyazları hakkında hiç bir tenkit ya pılmasına tahammül edemiyordu.
Meşhur Montesquieu bile, Fran-sanın o günkü halini, halkın sefalet ve perişanlığını yazabilmek için ga rip bir hileye baş vurmak zorunda kalmıştı. Eğer hükümeti ve hüküm darla yaranını doğrudan doğruya tenkit etseydi başına ne felâketler geleceğini iyice biliyordu. Montes-quieu de (Lettres Persanes - İran mektupları) nı neşretti.
Bu mektuplar, gûya İran'dan Fransa’daki birisine yazılıyordu ve İran milletinin, sefaletini, İran hükümdarının ve sarayının israf, se~ fahet ve ahlâksızlıklarını, fenalıklarını bildiriyordu. Hakikatte ise İran’dan yazılan böyle mektuplar yoktu. Montesquieü, doğrudan doğ ı-uya Fransa’nın, içinde bulunduğu fecî durumu teşrih ediyordu:
Onbeşinci Lui’nin yarım asırdan fazla süren saltafaatının sonlarına doğru sefalet en son haddini buldu. Hükümdar olcjuğu vakit Fransız milleti tarafından büyük bir mu habbetle karşılanmış olan Lui, artık dünyanın en menfur, en iğrenç, en sevilmiyen adamı olmuştu. On beşinci Lui de sevilmediğini biliyor du. Fakat onun, milletine kıymet verdiği yoktu. Fı^ısızlar onu sevse de, sevmese de cebren icrayı hükümet ediyordu.
I Eğer hikâye doğru ise, bir gün, sarayının penceresinden bakıyordu. Sarayın içinde muhteşem bir dekor vardı. Lüks bir hayatın bütün i-caplarına göre döşenmişti. Zevk ve eğlence için her şey mevcuttu.
Mevsim bahar olsa gerekti. Sarayın bahçesinde fıskiyelerden bil-lûr gibi sular fışkırıyor, rengârenk çiçekler arasında kokulu bahar havası esiyordu. Onbeşinci Lui, gamsızlığın, zevkin ve lüksün verdiği bir huzur içinde geriniyordu. Yanın da, sarayın büyük memurlarından birisi vardı.
Sarayın nazır olduğu geniş saha, çimenlerle örtülü idi. Ve uzaklarda fakir köylülerin kulübeleri secile-biliyordu. Bu kulübeler orasında za man zaman hareket eden, bazan u-zun müddet olduğu yerde duran ve şekli belli olmıyan bir takım gölgeler de vardı.
Onbeşinci Lui, sarayın bahçesini seyrederken uzaklara da bakmış bulundu ve bu garip karartıları gördü. Lâkayt bir eda ile yanındaki saray adamına sordu.-
•— Şu karşıda kımıldıyan siyah karartılar nedir?.
Saray adamı onların ne olduğunu biliyordu. Fakat önce hakikati söylemekte tereddüt etti. Sonra herne-dense cesarete gelerek şu cevabı
— Haşmetpenah dedi, o gördükleriniz sevgili tebealaıınız olan köylülerdir ki, açlıktan otlamaktadırlar!...
Bu acı hakikat karşısında Onbeşinci Lui’nin muhakkak ki müteessir olması icabederdi. Fakat Lui lâ kayt ve müstehzi bir eda ile:
— Ya... dedi, benim zamanımda bir ihtilâl çıkar mı?
Yanındaki adam daha fazla iler gidemezdi. Hükümdarın sorusuna:
— Zannetmem heşmetpenah, de di. İhtilâl bu kadar yakın olmasa ge rek...
Dünyanın en hissiz adamı olmak la tanınmış olan Lui, keyifli keyifli gülerek:
— O halde isterse benden sonra kıyamet kopsun!... dedi ve çılgınca bir kahkaha attı.
Sonra:
— Madem ki bugün iktidar bizim elimizdedir, bundan istifadeye bakalım!...
Bu sefalet manzarasını daha fa? la görmemek için geriye döndü, sa rayın geniş, muhteşem salonlarına geçti ve çılgınca dans eden yârânı-nın arasına karışarak sabahlama kadar içti ve eğlendi...
İşte, velvelesi bütün dünyayı tutan Fransa ihtilâlinin derin kiki kökleri böyle hazırlandı.
Vakıf İş Han kat e nakletmiştir.
(1570)
HALID SUNGUR
Çankındaki muayenehanesini Anafartalar 1
1. No 115
— Baba, şarkının söylendiği yer vapur iskelesi mİ, istasyon mu?
— İstasyon yavrum, İstanbul Radyo İstasyonu!...
PAPAZ ÇAYIRI
———■ Yazan ı Mijel Zovako - Çeviren ı Rogıp Rıfkı —65 •
Hazretleri, evvelâ, her tarafı gözden geçirelim.
Oda, arka tarafta idi. Pençere, bu sebeple, bahçelere bakıyordu. Boröver'le Fransua, bu pençere-den baktılar. Şövalye evvelâ yüksekliği ölçtü.
— Pek atlanacak gibi değil, dedi. Kafamız kırılmazsa cidden talihimiz varmış diyeceğim.
Fansua:
— Haklısın, dedi. Bir merdiven, bir ip lâzım.
— Bakalım bir kere, belki çatı pençeresi bitişik eve geçmemize müsaittir O vakit oradan kaçmaya teşebbüs ederiz.
Bahçeleri dikkatle gözden geçirdi, mahallin topografyasını zihnine nakşetti. Sonra, Papazlar yolu ile ufku tetkik eyledi.
ne müsait olan bu boş saha, sol taraflarındaki Sen sokağından sağ tarafındaki Sen-Jermen-de -Pre manastırının ötelerine kadar
olan havaliyi tarassut etmeyi kolaylaştırıyordu.
Ufka gelince, önlerinde Eşode sokağı görünüyordu. Amma bura-
sı, o zamanlar, bir tarafında bir kaç ev bulunan ve diğer tarafı da, Manastın çeviren duvar boyunca giden bir yoldu. Göz, oradan ta,
üstünde .Papaz teşhir kulesi- bulunan dörtyol ağzına kadar uza-
nan sahayı görüyordu.
Bütün bu şeyleri, Boröver bir bakışta kavradı.
Sonra, sıra insanlara geldi. Yolun üzerinde bir kordon tesis et-
Onlar bu yolu. bulundukları tarassut yerinden pek iyi görüyorlardı; çünki, baktıkları pençere yola hakimdi ve kenarında ancak üç, dört ev vardı. Bu evler, birbirlerinden yüksek duvarlarla ayrılmışlardı. Bütün evleri birbirlerine bitişik olmıyan Mare sokağı da böyle idi, evler arasında yüksek duvarlar vardı. Şunu da unutmamalı ki, o vakit henüz yeni olan bu mahalle yarı kır, yarı şehir sayıırdı Her tarafın görülmesi*
meğe başlıyan hassa askerlerini gördü ve :
— Orada, ağın gözlerin arasından kayıtabilir... ve lüzum hasıl olursa ağ zorla delinir... dedi.
Fransua cevap verdi:
— Evet amma, kaymak veya delmek için oraya gidebilmek lâzım... ve oraya gidebilmek içinde evvelâ buradan inmek lâzım...
Boröver, sakin bir tavırla?
— Herşey, sırası, vakti gelince yapılacak. Bakınız, rica ederim, şu askerler nasıl sensizce hareket ediyorlar.
— Evet, vaktiyle haberdar olmasaydık baskın mükemmel surette muvaffak olacaktı.
Askerlerin önünde süvariler bulunuyordu. Bunlar da gürültüsüzce ilerlemekle iktifa ediyorlardı. Son evi geçer geçmez çayıra saptılar.
İşin mahiyetini kavradığını göstermek istiyen Fransua:
— Bunlar, av ürkütücülerdir, dedi. Oradan geçerek Mare sokağına çıkacaklar. Hassa askerleriyle okçular yerlerini alacaklardır. Fakat, onlara, gelmeleri için vakit kazandırmak lâzım...
Boröver:
— Evet, pek doğru, diye tasdik etti.
Pençerenin kanadını itip kapadı ve odayı gözden geçirdi.
Bir karyola, bir küçük masa, karyolanın ayak ucunda bir sandık, meşe tahtasından iki iskemle ve pek babayani döşeli bir yuvanın tek lüks şeyi bir koltuk idi
Boröver, iki tahta iskemle ile koltuğu alıp aralığa çıkarırken:
— Mermilerimiz...dedi.
Sandığa baktı, ebadını gözle ölçer gibi göründü ve:
— Belki işe yarar, diye mırıldandı.
ANKARA RADYOSU
25 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
7.30 M. S. Ayarı — 7.31 Müzik: (Pl) -7.46 Haberler ve lıava raporu — 8.00 Müzik: Zeybekler (Pl) — 8.16 Müzik: (Pl)
— 8.25 Günün programı — 8.30 Müzik. (Pl) — 9.00 Kapama.
12.28 Açılın ve program — 12.30 M. S. A-yon — 12.30 Müzik: Karışık aarkılar — 13.00 Haberler — 13.15 Müzik: (Pl) — 13.30 öftle gazetesi — 13.45 Müzik: (Pl)
— 14.'00 Aksam programı, Hava raporu ve kapanı 8-
17.58 Açılış ve program — 18.00 M. S. Ayarı — 18.00 Müzik: Şarkılar, türküler
— 18.30 Konuşma - 18.45 Müzik: (Pl) — 19.00 M. S. Ayarı ve haberler — 19.15 Geçmişte bugün — 19.20 Müzik. (Pl) -19.45 Konuşma — 20.00 Müzik: Halk türküleri — 20.15 Radyo gazetesi — 20.30 Serbest saat — 20.35 Müzik: Tarihi türk müziği — 21.15 Konuşma — 21.30 Müzik: (Pl) — 22.00 Konuşma: B, M. Meclisi saati — 22.15 Müzik: (Pl) — 22.46 M. S. A-yarı ve haberler — 23.00 Program ve ka-

İSTANBUL RADYOSU
25 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
12.57 Açılış ve programlar — 13.00 Haberler — 13.15 Karışık şarkı ve türküler (Pl) — 13.30 Müzik: — 13,50 Şarkı ve türküler (Yeni sesler) — 14.30 Sccbçst saat — 14.45 Müzik: (Pl) — 15.00 Çjyjgram-lar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar —y 13.00 Müzik: (Pl) — 1*8.20 Konuşma — 18.30 Müzik: (Pl) — 18.45 Şarkı ve türküler (Pl) — 19.00 Haberler — 19.15 Müzik — 19.20 İstanbul konservatuvarı Türk musikisi İcra heyeti konseri — 20.00 Piyano soloları (Pl) — 20.15 Radyo Salon orkestrası konseri — 20.45 Dinleyici istekleri — 21.15 Şarkı ve türküler — Operada bir saat ■-22.45 Haberler —' 23.00 Müzik: (Pl) — 23.15 Hafif gece müziği (Pl) — 23.30 Programlar ve kapanış.
CEMİYETTE
LÜZCVLCTRLtPONLAK
V angın . 00
Sıhhî imd.ı ..................... 91
rrenîeı 12028
-lava Yolları 1488?
fataklı vagonla* 11566
5u Erit» ..................... 21573
Elektrik 24846
-Tavagazı 24846
Taşkent taksi 22222
/eni GOveo Taksi 22333
İkin Taksi 23333
vferkeı Taksi ................ ilil)
EĞLENCB YERLER)
Büyük (15031) : Tatlı belâlar Ankara (23432) : Eski dost Ulus (22294) : Mağlûp
Edilmiyenlcr Yeni (14040) ; Büyük günahkâr Park (11131) : Yalan Sümer (14072) : Çöl definesi Sus (14071) : Yalan Cebeci (13846): Mağlûp
Edilmiyenler
NÖBETÇİ ECZANEl.Fy
Çankaya, Cebeci, Ulus
] TAKVİM |
Hicri: 1369 — Rebiül’âhır: 6
Rumîı 1365 — Ocak: 12 25 OCAK 1950 ÇARŞAMBA
Odadan aralığa çıktılar. Boröver:
— Burakan! diye seslendi.
Dev cüsseli adam geldi.
Boröver, iki tahta iskemleyi çatı pençeresinin altına, üstüste koydu. Burakan, kuvvetli iri elleriyle bunları tuttu. Boröver, iskemlelerin üstüne çıktı ve başını pencereden dışarı çıkararak etrafa baktı.
Çayırda, süvariler teker teker, birbirlerini tâkip ederek Mare sokağına doğru ilerliyorlardı ve biraz sonra oraya geleceklerdi. Bunu gören Boröver, bitişik evin damından kaçmak imkânı olup olmadığm araştırdı. Heyhat! yandaki ev de bir katlı idi damı da pek aşağıda olup o derece meyilli idi ki buradan kaçmaya teşebbüs etmek muhakkak ölüme atılmak olurdu.
Hafifçe yere sıçradı ve koltuk sandalyası ile iskemleyi göstererek emretti:
— Alınız, götürünüz bunlar ve elinizin altında bulundurunuz. Şimdi aklıma geldi; öteki dünyaya gönderdiğimiz o zavallıların cesetleri bizi rahatsız edebilir. Onları alt kat sahanlığa götürüp i bırakınız; amma çobuk olunuz; zira, iş pek az zaman sonra k):ı-şacak...
Ve sonra, Fransua'nın bakışla-riyle sorduğu suâle kemâli sükûnetle :
— Bu taraftan kaçma teşebbüsünde bulunmaya imkân yok. Öteki odaya bakalım... cevabını verdi.
(Devamı var) ,
Sabah Öftle İkindi
Aksam
7.18
13.26
15.01
17.16
18.50
nrlK’1» Ahoaa Şartlan tfamlrkai («1
Vemtakal
lAFKK't» (11* Şartlan
t rr a 01 «ayfert» «n. I »
Oıftum tftMb M'tan ••
Devamlı lllnbu lçl) tarif» tatbik Hllb
•»((•
Sahibi ve Başmuhariri
MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiilen
İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
Yazan: Günsel M1HÇ10ĞLV
Sahibi: Marmara Adalı Gharles G. Taylor
ADRES: HOTEL St. MORITZ
İM
Kundura Mağazası
(1919)
(132)
Bir adet az kullanılmış cip (Jeep)
50 Central Park South New - York N. Y. TELGRAF: SAN MARITZ — NEW - YORK
Odanızı evvelden yazarak temin ediniz
TÜRKÇE DE MUHABERE EDtL.tR
Avrupadan gelen iş ve resmî heyetlerin lokalidir Konforu, Amerikan ve Türk yemeklerinin nefaseti, lüks çay ve kahve salonları, bar ve kabaresi New Yorkta tanınmıştır.
de mevcut
Adres: ŞABAN KULAK: Gnven_____________________
Çıkrıkçılar Yokuşu Saraçlar Çarşısı No. 107 Telefon : 11919
r—-------------------- ------------------------------
Ankaranın en lüks, fantezi manifatura ve giyim eşyası mağazası olan Ü°L üLü
Fiyatlarla başlanmıştır
O GECE!
Gar Gazinosu
Uts kat salonunda her akşam
Meşhur Ispanyol koro otroksîyonu
SOLERA DE ESPANA
ST MORITZ
ON-THt - BARK
ım on yıl evvel, so-fırtınalı bir yılbaşı gecesiydi. Yağmur sağanak halinde yağıyor, gök gürültüleri koskoca binaları sarsarcasına gürüldüyor, şimşek her çakışında ortalığı gündüz gibi aydınlatıyordu. Dışarda rüzgârın korkunç uğultuları insana korku veriyor... Sanki evler yıkılacakmış gibi sarsılıyor, pencereler hem yağan yağmurun hem de rüz gânn tazyiki ile şakırdıyordu. Ben ve karım günlerden beri yalnız bu gece İçin hazırlanmış; yalnız bu gece için senelerden beri biriktirdiğimiz ev parasını sarfetmiştik. Bilmiyorduk ki kendi elimizle kendi mezarımızı kazıyoruz! Bu gece... Yalnız ve yalnız o meş’um gecenin neş'esile gelecekten bihaber gülüyor, seviniyorduk... Hele karım bir çocuk gibi seviniyor, yeni tuvaletine bakıp ellerini çırpıyor, ikide bir boynuma sarılıp:
— Canım kocacığım, hayatım Nejadım sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum, diyordu. Elbisem okadar güzel olmuştu ki, terzi bile «bu kadar güzel, hele sahibine yakışır elbise hiç dikmedim» dedi.
Aynanın karşısında saatlerce duruyor, eteği tafta, üstü ipek kadifeden olan siyah döpiyes tuvaletine bakıyor bakıyordu. O ne güzeldi bu gece... Dantellerin kıvrımları arasında saklı bembeyaz göğsü, omuzlarını bir yelpaze gibi örten san dalgalı saçları ve sonra yeşil yemyeşil gözleri hepsi güzeldi bu gece... Onun baloda büyük bir sükse yapacağına o kadar emindim ki... Salona girdiğimiz zaman birden bütün baş-
• ların bize döndüğünü farkettim. Ka rımı, kadınların bakışları kıskançlıkla, erkeklerin ise ihtirasla takip ediyordu. Onun kocası olmak gururu ile ben de seviniyordum. O, kendisine çevrilen nazarlar arasında sıkılmış, yanakları kızarmıştı. Bana sokularak:
— Neden bize bakıyorlar Nejad, yoksa kıyafetimde bir bozukluk-mu var? dedi. Güldüm ve sırtını okşayarak:
— Ne münasebet karıcığım. O kadar güzelsin ki herkes onun için sana bakıyor, dedim.
Zavallı Neclâcığım ne kadar saftı... İlk defa girdiği bir sosyete hayatının ne kadar da yabancısıydı. Bilmiyorduki kadınlar hiçbir zaman hirbirilerini çekemezler, birinin dişlerinden üstün olduğunu (hele güzel olunca) hiç istemezler, ya erkekler; her gördükleri çiçekten koklamak, onlardan biraz olsun istifade etmek için hiçbir fırsatı kaçırmak istemezler.
Fakat onlara hak vermemek de in safsızlık olur. Hele saf, biraz da güzel olursa ne çabuk kapana girerler...
Evet.. O gece sanki ışık, renk, koku ve müzik gecesiydi. Cazın çaldığı çılgın nağmeler, esansların bayıltıcı kokuları, tuvaletlerin göz alıcı renkleri, her şey güzeldi bu ge-cet.. Pist dans eden genç çiftlerle dolu idi. Arada sırada duyulan çılgın kahkahalar ve sonra karmakarışık sesler, bunlardan daha kuvvetli sesi ile kalblerl büyüleyen akordeonun nağmeleri... Şampanya şişeleri boşalıp, kadehler doluyordu. Garsonlar bir rakkase çevikliği ile bembeyaz örtülerle kaplı, çiçeklerle süslü masalar arasında oradan o-raya kayıyorlardı. Biz de bu renk, ışık ahenglne katıldık, durmadan dans ediyor, tangodan rumbaya, rumbadan sambaya geçen nağmelere ayak uydurmaya çalışıyorduk. Danslar dansları, bu arada da saatler saatleri kovalıyordu.
Saat tam 12 yi vurmuştu ki, salon tamamen coşmuş, cazın çaldığı samba herkesi piste sürüklemeğe başlamıştı. Pist o kadar dolu idi ki çaftler ancak yerlerinde hareket e-debiliyorlardı Nihayet bir an geldi ki salon yavaş yavaş tenhalaşmaya ve kalabalık hafiflemeğe başlamıştı. Pist kucağını tek tük çiftlere bırakmışta. Biz de bunlar arasında-idik. Orkestra «Viyana ormanları efsanesi» valsini çalıyor, biz de dönüyor dönüyorduk. Korım kollarımın arasında gözlerini kapamış bütün teslimiyetiyle kendini bana bırakmıştı. Sanki uyuyor ve ben onu döndürüyordum. Artık gitmek saati yaklaşıyordu.
Onun koluna girdim. Çok yorulmuştu. Göz kapakları kendiliğinden kapanıyordu. Gitmemiz lâzımdı.
— Neclâ, uykun geldi değil mi yavrum? dedim. Güldü, evet, der gibi başını salladı. Salondan dışarıya çıktığımız vakit yine bizi gök-gürültüleri, rüzgâr uğultuları karşıladı. Sanki alay eder gibi:
— Geliyor musunuz? diyordu.
Caddelerde seller akıyor, yağmur sağanak halinde yağıyordu. Tek tük insanlar acele acele gidiyorlar, devriye düdükleri gecenin sessizliğini yırtıyordu. Kendimizi zor taksiye attık, ev uzak; yollar bozuktu... Otomobil yıldırım hızıyla gidiyor-
du, sanki arkadan atlılar geliyormuş, bizi bekliyen biri varmış gibi. Şoföre yavaş gitmesini söyle -dim:
— Korkma beyim, biz bu işin us-tasıyız, diyerek yoluna devam ediyordu. Sözünü henüz bitirmişti ki ani bir sadme... Ve sonra karanlıkta bir şeye çarptığımızı ancak hatırlayabiliyorum. Kendime geldiğim zaman bembeyaz örtüler içinde yatıyordum. Başını sargılarla sarılı, doktor yanımda elinde enjektör bekliyordu. Gözümü açtığımı görür görmez güldü, örtüler üzerinde duran elimi okşıyarak:
— Geçmiş olsun nasılsınız? dedi. İlk cevabım:
— Karım? ne oldu? Yüz hatları bir denbire değişti, çizgileri karıştı, gülmeğe çalışarak:
— İşte yanınızdaki karyolada yatıyor, dedi. Birden yerimden fırladım. Hemen koluma sarıldı:
— Yoo... dedi. İşte bu olmaz. Bakın sağ, diyerek onu- gösterdi.
O anda nasıl sevindiğimi tarif edemem. Halbuki nekadar korkmuştum «öldü» diyerek... Of Allahım ne olurdu sanki bu geceyi kut-lamasaydık, ne olurdu baloya gitmeseydik. Güya, senemiz o gece gibi şen ve neş’eli, iyi geçecekti. Heyhat! nerede o iyilik, nerede o geceki neş’e, nerede güzel geçecek yeni yıl...
Karım ebediyen dünyaya veda etmişti. Artık o çok sevdiği günün ışıklarını, gecenin siyahlığım göre-miyecekti. Gözlerini hayatının sonuna kadar keybetmişti... O güzel gözleri bir daha ışıldamıyacak ve güle-,rek bana bakmıyacaklardı.
Eevet o kör olmuştu, evde bir hayal gibi dolaşıyor, baston yardı -miyle odadan odaya geçiyordu. Bir ay içinde bir asır geçmiş gibi, yüz çizgileri derinleşmiş, sanki ih-tiyarlamıştı. Gözleri oyuklarına kadar çukurlaşmış, etraflarını mor halkalar sarmıştı. Hele o koklamıya kıyamadığım yanakları bir anda solmuş, sarı saçları üzüntüden bembeyaz olmuştu. Akşamları her daireden gelişimde boynuma hırsla sarılır, uzun uzun koklar, koklar; bende başka bir kadın • kokusu arardı. Sonra hıçkırarak:
— Nejat beni artık eskisi gibi miyorsun değil mi? derdi.
Zavallı karıcığım, zavallı Neclâcı-ğım yine seni seviyor, evlendiğimiz o mes’ut günlerdeki gibi seviyor, seviyordum. Sen boş kuruntularla canına kıydın ve beni de mahvederek uçup gittin.
Ne diyordum... ha evet «sevmiyorsun» diyordu. Her gün eve koşarcasına geliyordum. Yine bir gündü, içimde müthiş bir sıkıntı vardı. Etrafa çatmak için bahane arıyordum. Sanki bir ses kulağıma durmadan ■ koş, eve koş» diyordu. Birden deli-gibi yerimden fırladım. Arkadaşlarım ne oluyor der gibi bakıyorlardı.
Soluğu evde aldım. Merdivenleri dörder dörder atlıyarak yukarı çıktım. Hizmetçi kadın İzinli idi bu gün... Ortalarda kimse görünmüyordu. Neclâ her zamanki gibi sobanın başındaki koltukta değildi. Her tarafı aradım bulamadım. Fakat yatak odasına bakmak bir türlü aklıma gelmiyordu. Birden ayaklarım oraya doğru sürüklendi. Ellerimi tokmağa doğTU götürdüm. Kapıyı açar açmaz yerimde dona kaldım. Kanm up uzun karyolanın üstünde yatıyor, yere doğru bileğinden sicim gibi kan akıyordu. Yer kıp kızıl kanla dolmuştu. Küçük bir çakı pırıl pırıl parlıyordu, daha henüz vücudu sıcaktı, sanki uyuyordu, öl-memişti. Ölüm döşeğinde bile nekadar güzeldi. Ne yapabilirdim artık, elimden hiç bir şey gelmezdi. Gözlerim yere dikilmiş bakıyor bakıyordum. O sırada komodinin üstünde bir kâğıt gözüme ilişti. Üzerine eğri büğrü yazılarla şunlar yazılmıştı.
«Nejat:
«Seni üzmek ve senin omuzlarına yük olmak istemiyorum, çünki kör ve çirkinim, sana azap vermek günden güne beni harap ediyor. Beni affet, fakat sev Nejat, elveda sevgilim.»
Endeluz Bülbülü
PAOUİTA SERRANO
JOSE CASTRO
Iştlraklle
Her pazar saat 17 de matine
Bu fırsat bir defa ele geçer
SERMAYESİNDEN AŞAĞI BÜYÜK SATIŞ
Ticaret Odasının Müsaadesi ile..
Fiyatlar baş döndürücüdür
Müddet muayyendir
Anafartalar Caddesi No. 180 - Telefon: 15186 ÜLKÜ GİYİMEVÎ
BALCILAR Mağazasından alacağınız SÜRPRİZ
Marka bir Gömlek oltcaîsmız
Sermayesinden aşağı sermayesine ve tenzilâtlı
15.000 liralık bir Villâyı

ayrıca 5000 liralık ikramiye doğıtılacaktır
Bugünden itibaren satışa başlıyoruz.
Her gömlek için bir ikramiye bileti verilecektir. Taksitle satışımıza devam ediyoruz.
Balcılar, Anafartalar No. 90 HİKMET BALCI Tel: 12243
(159 - N)
m
NEW - YORKA GİDİYORSANIZ
1000 ODALI 1000 RADYOLU 1000 TELEVtZYONLU
ST. MORITZ
Oteline ininiz
Kartal ve ÛUADRAT
Çizmelerini Tercih Ediniz.
Vatandaş! Rekabetten doğan ucuzluk işte böyle olur pahalılıkla mücadele ediyoruz. Çizme fiyatları
750 kuruştan değil 5 liradan başlar
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dan 23 No.ya kadar 700 Krg.
Qoadrat çizmelerinin fiyatları
dan 26 No.ya kadar 500 Krs.
otomobili satın alınacaktır
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden:
1 — Üniversal Cip marka çift diferansiyelli (arazi vitesli), 30.000 kilometreden fazla çalışmamış vaziyette bir adet otomobil-, teklif ver me suretiyle satın alınacaktır.
2 — Elinde böyle otomobili olup da satmak lstiyenler, otomobilini daha evvel müesseseye göstermek suretiyle teklif mektuplarını en geç 26/1/1950 tarihine kadar vermeleri ilân olunur. (432) - (39)
GELİR VERGİSİ Mükelleflerine
Gelir Vergisi tatbikatı yılbaşın -dan itibaren başlamıştır.
Milessesemiz her iş yerinin kanuni defterlerini tutmakta ve vergi ile alâkalı bütün işlerini tam ehliyet ve ketumiyetle ve en uygun şartlarla yapmaktadır.
MUHİT
MUHASEBE MALÎ İSTİŞARE TAKİP İŞLERİ MÜESSESESİ (Anafartalar Cad. Vakıf iş Hanı) Kat 3, No. 317, Tel: 16666
I L
Ankara Belediye Başkanlığından
Belediye Meclisi 1 Şubat 1950 Çarşamba günü saat 17.30 da kanunî toplantısını yapacağından üyelerin Ticaret ve Sanayi Odasına teşriflerini rica ederim.
Belediye Başkam Dr. Ragıp Tıiziin
Satılık otomobil
1946 modeli iki kapılı Ford o-tomobili satılıktır. Otomobil 24 Ocak ile 26 Ocak tarihleri arasında Amerika Büyükelçiliğinde görülebilir. (150)
Dikkat
■5
TURANPALAS
OTELİ
Bütün Konforu ile
25 Ocak 950 Çarşamba günü
Açılıyor
KALORİFER, BANYO, SICAK SU HER ZEMAN MEVCUTTUR ADRES: Ulus Meydanı Çankırı Caddesi Tan Oteli karşısında TL: 15852 ((143)

Gündem:
1 — Belediyenin 1950 yılı gelir ve gider, bütçesi hakkındaki Belediye Komisyonu kararı.
2 — 5431 sayılı kanunun verdiği yetkiye istinaden ve Belediye Meclisinin gösterdiği arzuya binaen İzinsiz inşaat bölgelerini gösterir plânlar hakkında Başkanlık yazısı.
3 — Belediye Meclisi üyelerini yurt dışı gezilerinde kendilerine Verilecek harcırah hakkında Belediye Komiyon kararı.
4 — Sular İdaresince hazırlanan (Fazla çalışma talimatı) nın tadi-ien kabulüne dair Belediye komisyon karan
5 — Şehir hudutlarının yeniden tesbiti ile iskân sahası haricinde arsaları bulunan yapı kooperatifleri hakkındaki Bayındırlık Bakanlığından gönderilen mütehassıs komisyon raporunun incelenmesine dair Başkanlık yazısı.
6 — Vergi usul kanununa göre tadilat komisyonlarına asıl ve yedek üye seçimi hakkında Belediye komisyon kararı.
7 — Belediye resim tarifesinde bazı değişiklikler yapılması ve 5116 sayılı kanunla derpiş edilen gelirin de bu resimlerden bazılarına zam edilmek suretiyle uygulanması hakkında Belediye komisyon ka -
8 — Belediye Çiçek mağazasının 1950 yılı bütçesi hakkında Belediye komisyon kararı.
9 — Ziraat Fakültesi Atlı Spor, Maliye Meslek Okulu, Çubuk çayı ile Mezbaha köprüsü arasında ve Cebeci şehitlik civarında yeniden birer mahalle ihdası hakkında Başkanlık yazısı.
10 — 1949 yılı bütçesinde aktarma yapılması hakkında Belediye komisyon kararı.
11 — 1949 yılı bütçesine ek gelir ve gider konulması hakkında Belediye komisyon kararı.
12 — Küçük Bahçeli Evlerde yapılacak cami yeri hakkında Başkanlık yazısı.
13 — Ankara Sular İdaresi İşletme Yönetmeliğinin 23 üncü mad desine tevfikan verilecek ikramiye hakkında Başkanlık yazısı.
14 — Belediye Başkanlığından ve Belediye komisyonundan gelen
diğer evrak. (513) - (51)
Bursa İli Daim! Komisyonu Başkanlıâından:
Bursa Sanabdullah mahallesi Ünlü caddede, üst katta üç oda, alt katta iki dükkân bir yazıhaneyi muhtevi 25000 lira muhammen kıymetli Özel İdareye ait bina satışı ihalesi 7/2/1950 Salı günü saat 15 de Komisyonumuzda yapılmak üzere kapalı zarf suretiyle arttırmaya konul muştur. Şartnamesi komisyon kaleminde görülür. İsteklilerin 2490 sa-yüı kanunun hükümlerine göre hazırlıyacaklan teklif mektupları ile 1875 liralık teminat makbuzlarını havi kapalı zarflarını ihale saatinden bir saat evveline kadar komisyona vermeleri lâzımdır.
Postada vukubulacak gecikmeler kabul edilmez.
(375) - (33)
—■
Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi
nln
Ankara ve Hav Jisi Umumî Acentası
TÜRK TİCARET BANKASI A.Ş.


Resmî daire ve sayın müşterilerimizin her nevi sigorta işleri için emirlerine amadedir.
Adres:
BELEDİYE HANI ALTINDA ŞUBE BİNASI
Deniz Harp Okulu
(99)
ve Koleji Komutanlığından
1 — Deniz Harpokulu ve Koleji için Fizik - Mihanik öğretmeni a-1 ınacaktır.
2 — İsteklilerin Üniversite Fizik - Matematik şubesinden mezun olmuş olanları tercih edilecektir.
3 — Azami 70 lira aslî maaş verilecektir.
4 — Taliplerin, memurin kanununun dördüncü maddesi gereğin-
ce gerekli belgeleri hazırlıyarak en geç 10 Şubat 1950 gününe kadar Heybeliada’da Deniz Harp Okulu ve Koleji Komutanlığına baş vurmaları. (485) ■ (49)
Ankara Elektrik ve Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
10.000 kilo (Ceviz büyüklüğünde) karpit 50 kiloluk fıçılar içinde teslim edilmek şartiyle satın alınacaktır.
Alâkalıların tekliflerini en geç 10 Şubat 1950 Cuma akşamına kadar müessesemiz umum müdürlüğüne göndermeleri rica olunur.
(514) • (52)
ORTAÇ’ta 160 Lira 168 Lira
SATIŞA arzedilmiştir
ORTAÇ
PHİLİPS RADYO ACENTESİ Anafartalar Caddesi No. 224 Adliye Karşısı Köşe Mağaza ANKARA
-1

ZAFER
Seçim Kanununun tahlili için salâhiyet
^İlkokullar
I Başmakaleden devam
* (Baştarafı Birincide) ne dün yedi sekiz saat devam eden tartışmalar neticesinde de bu kanaatini değiştirmemiş olduğuna, yüksek seçim mahkemesi ve fonksiyonu değiştirilmemek kaydıyle hükümet'tasarısına iltihak edilmiş olduğuna işaret etmiş; siyasî buhrana yol açan bu mevzuda ihtilâfları ber taraf etmekyiçin partice sarfolunan gayretleri de izah ettikten sonra seçim yolsuzluklarında cezai müeyyidenin kâfi olduğuna dair bir Halk Partisi milletvekili tarafından ileri sürülen mütaleâya şu cevabı ver -
• — Bu mevzuda yolsuzluklara kar şı cezai müeyyideler tatbiki kâfi değildir. Sahte senet tanzim etmenin de cezai müeyyidesi vardır. Fakat sahtökâr ceza görmekle bera -ber tanzim ettiği sahte senet de iptal olunur.»
Bundan sonra da seçimde yapı -lacak yosuzlukların evrak üzerinde tesbitine imkân olmadığım sÖylîyen Nuri Özsan icabında tahkikat yapmanın gerekli olduğunu izah etmiş: •Seçim Kanuniında itiraz mekanizması işlemez bir hale getirilirse bu takdirde emri vakilere yer veril -miş olur» demiştir.
Nuri Özsan bundan sonra kanunda itiraz mekanizmasının işlemez hale sokulmakta olduğunu, çünkü sandık kurullarına sandık kapanın-caya kadar yapılmayan itirazların ilçe kuruluna yapılamıyacağını ve I
il ve ilçe kurullarına da seçimin hi-1 tamını takip eden günün 17 sine ka dar yapılmıyan itirazların yüksek | seçim mahkemesine karşı serdedil-miyeceğine dair kanunda hükümler bulunduğunu bu kadar kısa tu-tlan müddetler içinde vesaike müs-tenid müdellel itirazların yapılmasına imkân olmadığını diğer taraftan ilçe ve il kurullarına da tahkik salâhiyeti verilmemiş bulunduğuna göre eğer yüksek seçim kuruluna da verilmezse bu takdirde itirazların tesbiti imkânının hiç bir zaman hasıl olanııyacağını uzun uzun izah etmiş bu itibarla tasarıda tesbit e-dilen yetkilerin aynen bırakılmasının zaruri olduğunu ileri sürmüş -tür.
Nuri Özsanın bu haklı mütaleası-na karşı Halk Partili milletvekillerinden bir çokları itiraza koyulmuş lardır. Bunlar arasında bilhassa Halk Partisine iltihak etmesi karar-laştırıan Necati Erdem ön safta tutul muş görünüyordu. Erdem tam bir Medrese mantıki ile yüksek seçim kuruluna tahkik salâhiyeti verilmesinin doğru olmıyacağını ispata çalışmış bu esnada: -Muhalefet daima efkârı umumiyeden bahseder. Ef -kâr demek fikirler demektir. Fikir olnnyan bir yerde efkâr da olamaz. , Hamalın, bakkalın, şoförün, kahve köşelerindeki söylentileri benim kulağıma girmez, demiştir. !
Komisyonda bulunan Demokrat Parti milletvekilleri Fuat Hulûsi I
Demirelli, Fihri Apaydın ve Nuri Özsan müteaddit defalar söz alarak bu neviden mütaleaları cevaplan -dırmışlar, Halk Partili milletvekillerinin Demokrat Partinin noktai nazarına iltihak etmelerini temin için büyük gayretler sarf etmişlerdir. Tartışmaların en hararetli bir zamanında Adnan Menderes de söz almış, fakat konuşmasına imkân bira-kılmıyarak hemen müzakerenin kifayetine karar verilmiştir.
Bunan sonra Kayseri milletvekili Reşit Özsoy tasarıda tahkik kelimesi çıkarılarak buna mukabil icabettlği takdirde gerekli malûmatı toplar şeklinde bir prensibin kabulünü tek lif etmiş ve bu teklif Halk Partisi milletvekilleri tarafından kabul o-lunarak redasyon heyetine havale edilmiştir.
Bu esnada redaksyon heyetine da vet edilen Nuri Özsanın bu davete icabat etmediği görülmüştür. Seçim Kanununda itiraz mekanizmasının en yüksek mercii olan bir kurulun malûmat toplayan bir bro hüviyetine sokulması karşısında Adnan Men deres Nuri Özsanı maddenin yazıl -masına çağıran Halk Partili milletvekillerine maksadınız anlaşılmış -tır. Ne Nuri Özsanın ne de Demokrat Partinin bu komisyona iştirakine lüzum kalmamıştır, demiştir.
Demokrat Parti milletvekilleri seçim komisyonunun öğleden sonra yaptıkları müzakerelere iştirak etmemişlerdir.
Hücum için aranan bahaneler
Belediye icraatı sade yıkmak mıdır?
I miş olan bir kanunun tatbiki sıra-ov».»»» — -r— sında vukubulacak haksız tariz ve
alt katı esasen bir müşte- | müdahalelerin samimiyet derecesini uin» oohihi takdir etmek bu tariz ve müdahale-
tatil edildi
il genel sağlık kurulunun aldığı karar gereğince Ankarada soğukların devam ettiği ve hararetin «sıfırın altında 12 ve bazı zamanlarda daha düşük olduğu nazarı itibara alınarak dün şehrimizde bulunan bütün ilk okullar 30 Ocak Pazartesi gününe kadar tatil edilmiştir.
30 Pazartesi günü tekrar derslere başlanacaktır.
evvelâ kendisi İliç bir şeye karışmadan bu emelinin tahakkuk edeceğini ümit ediyordu. Bunun için kongre toplantılarının sonuna kadar da seyirci kalmayı tercih etti. Fakat kongre, Genel İdare Kurulu raporunu ve Celâl Bayarın nutkunu Ibüyük tezahüratla alakışlarla ve tasviple karşıladı...
İşte bunun üzerinedir ki, iktidar tarafından derhal yaylım ateşi başladı. Hattâ yeni Sergievi binasının ne demeğe Demokratlara verildiğini ağır şekilde tenkit edenler bile çoktu. Onlar bu binanın demokrasi dâvasının mezarı olacağını zannetmişlerdi; fakat bunun bu dâvadaki yeni ıbir temel hizmeti yaptığını görünce şaşaladılar...
Artık iktidar partisi gazeteleri kongrenin konuşmalarını bir taraftan tehzil etmeğe yelteniyor, öbür taraftan da Demokrat Partiye karşı ağır hücumlar yükseliyordu. Demokrat Parti içindeki tesanüt onları o kadar sinirlendirmişti ki, işin sonunu bile beklemeğe tahamniülleri
Tekrar ediyoruz, o zamanlar, seçimlere hiyle ve fesat karıştıranların halkın husumetine maruz kalabilecekleri hakkmdaki kararın e-maresl bile meydanda yoktu.
Kongre asil ve vakur bir hava i-çinde bitti. Ve bu arada Demokrat Parti de seçimlerin normal şartlar içinde yapılmadığı ve reylere hiyle ve fesat karıştırıldığı takdirde halkın buna göz yummıyacağı ve kanunî yollardan hakkını behemehal a-rayacağı hakkında, herkesin bildiği karan verdi.
İktidar mahfilleri İşte bu kararı ele alarak derhal eski şiddetli hü -cumlarmı tazelediler. Bu hücumlar, birinci kongrede alınan ..Hürriyet misakı. kararına karşı yap -tıklarından çok daha ağırdı. Her nedense, iktidardakiler, artık hürriyet misakını, hürriyeti Lalama miatıkı şeklinde sir etmeği bırakmışlardı, sefer, doğrudan doğruya bir fik-ranın içindeki -seçimlerde şöyle şöyle hareket edenler, milletin menfaatine maruz kalabilirler, gibi bir ifadeyi . Milli Husumet Andı., diye adlandırdılar. Ve bunun üzerinde işlemeğe başladılar.
Vay efendim, kanun yok muymuş? Sehpalar mı kurulacakmış? Halk mahkemleri mi yapılacakmış? Devlet içinde devlet mi? Buna asla müsaade edemezlermiş! Peki ama, bu kararda kanunlara aykırı bir taraf varsa, neden alâkalı adlî makamlar harekete geçmemişler ve mes’ullerini mahkemeye vermemişlerdi?
Millî Talebe Federasyonunun Pakistan Yüksek Tahsil Gençliğine mesajı
Pakistan büyükelçisi Mian Beşir Ahmet bugün saat 16 da iki gün son ra Pakistana gidecek olan doçent Danyal Bedizin başkanlığındaki ü-niversiteli öğrenci grubu ve millî güreşçi Yaşar Doğu şerefine bir çay vermiştir. *
Millî Eğitim Bakanı Tahsin Ban-guoğlu, Ankara Üniversitesi Rektörü Profesör Hikmet Birant, Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Hüseyin Ca hit Oğuzoğlu, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dekanı Bekir Sıtkı Baykal’ın ve basın temsilcilerinin hazır bulunduğu çay geç vakte kadar samimî bir hava içinde devam etmiştir.
Çay esnasında Türkiye millî talebe federasyonu başkanı Can Kıraç bir konuşma yaparak millî talebe federasyonunun bir temsilcisi sıfatiyle Pakistan büyükelçisine bu seyahat dolayısiyle kendilerine gös terdiği yüksek anlayış ve kolaylıklardan dolayı teşekkürlerini bildirmiş ve kendilerine en iyi dostluk hisleri beslemekten bir an geri kalmadıkları PakistanlI genç arkadaşlarına verilmek üzere Pakistana gidecek grupa sembolik armağanları tevi etmekle sonsuz bir zevk duy -duğunu söylemiştir.
Müteakiben Can Kıraç Türkiye millî talebe federasyonunun kafiledeki temsilcisi Mesrur Gürgenç’e Atatürk’ün nutkunu, büstünü ve Türkiye millî talebe federasyonunun flâmasını ve Türk işi bir halıyı tevdi etmiş ve bunların PakistanlI kardeşlere ulaştırılmasını rica etmiştir.
Daha sonra büyükelçi Mian Beşir Ahmet de bir konuşma yaparak Pakistan hakkında gösterilen iyi niyetlere aynı samimî hislerle mukabelede bulunmuş ve gruba hayırlı yolculuklar dilemiştir.
Diğer taraftan Türkiye millî ta-
lebe federasyonu Pakistana gitmekte olan Türk öğrenci grubu ile Pakistan yüksek tahsil gençliğine aşa ğıdaki mesajı göndermektedir:
Türkiye milli talebe federasyonu, iki memleket arasında son derece hayırlı bir şekilde mevcut kültürel ve dostane münasebetleri idame ettirmek ve gittikçe sıklaştırmak hususunda kuvvetli ve samimî bir arzuyla meşbudur. Karaşide toplanan Asya iktisat konferansı sırasında Türk delegasyonuna karşı gösterilen sempati tezahürleri, bu duygu ların Pakistan halkı tarafından d; ne dereceye kadar paylaşıldığını belirtir. Bu kanaat, yeni bir hız kaza nan fikri mübadelelerin değerinin takdiriyle kuvvetlendirilmiş bulunmaktadır.
Kürtürel ve dostane münasebetleri geliştirmek hususaîıdaki müşterek arzunun ifadesi, gerçekten bu gezinin esaslı unsurunu teşkil etmekte ve federasyon, bu ziyaretin PakistanlI gençlerle aralıksız bir şc kilde idame ettirmek istediği mü tekabül dostfluğun inkişafına kıy -metli bir vesile olacağına tamamen kani _ bulunmaktadır.
Federasyon aynı zamanda her ik tarafın da temenni ettiği bu dostluğun, iki memleketin kültür yakın laşmasını geniş çapta kolaylaştıra cağını takdir eder. Federasyon, dos' memleket talebelerini, bu ziyaret iade ettiklerinde canlı bir sevinçle karşılıyacaktır.
Federasyon, PakistanlI talebelerir kendinde uyandırdıkları sempatiden ve iki memleketin daha sık ve da ha tam kültür münasebetlerini müm kün kılacak bir şekilde inkişaf etme yoluna girmiş bulunukları fik tinden sevinç duyarak dost memleketin bütün talebelerine derir sempati ve sadık dostluk duyguları nı ifade eder.
★ (Baştarafı Birincide)
Adalet Bakanlığında salâhiyetli bir zat tarafından hazırlanmakta ve bu haberin etrafa yayılmaması için büyük bir gayıet sarfedilmektedir.
Tasarısının Bakanlıkça hazırlanmasını müteakip bir kısım Yargıtay üyelerinden teşkil edilecek komisyon tarafından tasarı incelenecek ve Büyük Millet Meclisinin tatil devresine girmeden bir kaç hafta ev -vel Meclise sevkedilecektir.
Umumi af kanunundan yalnız ırza tecavüz ve buna mümasil suçlar dan mahkûm olanlar istifade et-miyecek basın siyaset ve diğer suçların mahkûmları müstefid olacaklardır.
Umumi affın ilânı için de bilhassa halen bütün Türkiyedeki mahkûmların yekûnunun 35 bini aşmış olması tutukluların ise bunun iki üç
misli bulunması başlıca sebep ola- . i rak gösterilmektedir. 1
Henüz hazırlık safhasında bulunan bu kanun tasarısının affa dair maddesinde hırsızlık, cinayet ve mümasili suçlara ait mahkûmiyet müddetlerinin topyekûn kaldırılmasını yoksa yarı yarıya üçte bir veya beşte bir gibi muayyen nisbetler dahilinde indirilmesi mi lâzım geleceği üzerinde bilhassa ve dikkatle durulmaktadır.
ı
I
c
ve kiracıların taşınmasına imkân bırakmıştır? Kömürlük denen şey bir apartmanın en lüzumlu müş -temilâtından değil midir?
2— Belediye Reisinin yazısından anlaşılacağı üzere .Belediye Komis-, yonu kömürlüklerin yıktırılmasına karar vermiş ve bu kararın kat'iyet kesbetmesine intizaren kömürlükleri mühürletmiştir. Belediye, kat'i-I yet kesbetmemiş bir karar üzerine
★ (Baştarafı Birincide) Karanfil sokak 51 numaralı apar-
tımanın ali 1__... ___
milât durumunda iken, bina sahibi ,_______ ______ ________ ____________
tarafından usulsüz olarak iskâna lerde kendilerini hudutsuz bir şe-tahsis edilmiş ve bu suretle kömür- I kilde yetkili bulanlara aittir. Yalnız lüğü bulunmıyan apartımanın bah- t bir kanunun emir ve nehyettiği çesine kaçak ve 5431 sayılı kanuna hususlar tam bir dürüstlükle tatbik aykırı olarak 9 kömürlük yapılmış- edilirken yapılan müdahale — i"’“ tır. Apartıman sahibinin kanun hi- 1er karşısında yine gazetenizdeki i-lâfında yaptığı bu hareket üzerine fade ile sorabiliriz: ,. ___ .
Belediye Komisyonu kömürlüklerin j «Dünyanın hangi hukuk ve nizam 9 ailenin kömürlüğünü nasıl mühür-yıkdırılmasına karar vermiş ve bu devletinde» kanunî tatbikat bu ka- leyip vatandaşın mülkiyet hakkına kararın kat'iyet kesbetmesine inti- dar sert bir tenkide maruz kalmış- müdahale etmiştir?
zaren kömürlükler mühürlettiril-iniştir. Ancak kiracıların hukukunu i siyanet için kömürlükler yetkili me I murlar huzurunda haftanın belli I günlerinde açtırılmakta ve kiracılar | ihtiyaç nisbetinde kömür almakta- Reisinin açıklamasını, Basın Kanu- j « dırlar. Teşkilâtımızın gösterdiği bu nu hükümlerine uyarak sütunları- I dir. kolaylıktan şikâyeti sık sık bahis miza geçiriyoruz. Gazetemiz, bir konusu edilen »Sayın Bayan» dan haftalık neşriyatı üzerine Yılbaşın-başka, apartımandaki diğer kiracılar ’ danberi kömürsüz kalan dokuz a-şikâyetçi değildir. j îieye ve bu şekilde bir cevapla bi-
Bildiğiniz gibi şehrin imar duru -. le, belediyenin alâkasına mazhar e-munu dikkote alan kanun vazıı her debildiği için bahtiyardır, nevi kaçak inşaatı önlemek amaciyle 1— Belediye, yaz aylarında inşası
5431 sayılı kanunu tatbik sahasına 1 ^♦*»" ”«• 1»:—vx~ut»«^ koymuş bulunmaktadır.
Usulüne göre tedvin ve neşredil-
I

13— - Yetkili memurlar muvacehesinde kiracılara haftanın belirli günlerinde sırf bir kolaylık olmak | üzere- kömür verildiğine gelince, ZAFER — Sayın Ankara Belediye belediyenin bu parlak icraatını ayrı-~ ”■ | ca tebrik etmemek elimizde değil-
I Saygılarımla.»
Belediye Başkanı Ragıp Tüzlin
biten ve kiracıları taşınan kömürlükleri kaçak yapılmış bir apartı-mana nasıl iskân müsaadesi vermiş
4—l -Dünyanın hangi hukuk ve nizam devletinde kanunî tatbikat bu kadar sert bir şekilde tenkit edilir?. I Fıkrasına cevabımız sadece şudur: Dünyanın hiç bir hukuk ve nizam devletinde kat'iyet kesbetmemiş ka. rarlar üzerinde kanunî tatbikata . rastlanmıyacağı için hakikî veya ı sert tenkit de yapılamıyacağı tabiîdir.
1
bal-tef-
Bu
Mühim bir Kanun
i
Ajansın mürettep tekzibine rt ğ m e r
★ (Baştarafı Birincide, riyetleri ile alâkası kesilir.
Bunlardan terhislerinden itibaren 5 yıl içinde memuriyet talebinde bu-.unanlar eski memuriyetlerine ve derecelerine muadil memuriyetlere ercihen tayin olunurlar.
Kısa hizmete tâbi olup da aslî bir nemurtyet tayininden evvel veya .onra muvazzaflık askerliğini yapan ze Yedek Subay olarak terhis edi-enlerin terhislerinden itibaren 3 /ıl içinde memurluk için müracaat etmeleri şartiyle Yedek Subay okulunda ve subaylıkta geçirdikleri müddet terfi müddetlerine ilâve e-dilir. A°cak bu müddet namzetlik, staj vç mecburî hizmet için hesaba katılmayıp namzetlik ve staj müd deflerinden sonra başlayan memuriyetler derecelerinde sayılır. Yedek Subay olarak terhis edilenlerden terhis edildikleri yıl içinde yüksek bir okula kaydolan veya askerlikten evvel kayıtlı olup da terhislerinden sonra en çok bir yıl içinde tekrar tahsillerine devama başlayanlar tahsillerini sınıfta kalmaksızın bitirmek ve mezuniyetleri tarihinden itibaren bir yıl içinde memuriyet için müracaatta bulunmak şartiyle yukarıdaki bölümlerden faydalanırlar.
Bu kanun hükümleri muhtelif barem ve tekaüt kanunlarına göre aylık alanlar hakkında uygulanmaz.
ı
il
v el t: cı b b J
CI
kat nazarını çekmeyi faydalı ve zarurî buluyoruz.»
Temennisiyle bitirmiştir.
Diğer taraftan ve inanılır bir kaynaktan öğrendiğimize göre Ankara Bölge Çalışma Müdürü Fazıl Sağlam, dün saat 14,30 dan 17.30 a kadar lokanta işçileri sendikası başkanı ile uzun uzun konuşmuş ve ezcümle; bir gün evvelki sendikalar birliğinin kurulmasiyle ilgili toplantıda Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Fuat Erciyes’in iş ve işçi meseleleriyle grev hakları konusunda sar-fettiği ileri geri lâfların basına yanlış aksettirildiği hususunda sendikanın tekzipte bulunmasını rica etmiş; ve yine aynı konuda sendikanın kat’iyen greve taraftar bulunmadığını basın yoluyla efkârı umpmiye-ye açıklanmasını sendika başkanın dan bilhassa istemiştir.
Fakat sendilka başkanı Araş: -Biz
' demokrasinin en bariz esaslarından olan haklarımızdan birini istiyoruz. Biz hükümetin elinde istediği gibi oynatabileceği kuklalar değiliz. Biz bu vatanın en namuslu ve en şerefli bir zümresine mensubuz. Emirlerinizi yerine getiremiyeceğimiz için çok müteessirim.» demek zorunda . kalmıştır.
★ (Baştarafı Birincide) Bu memlekette l lus gazetesinin • 2İ de ilmi ve hukuki mahiyette gö-utuıılanndan enk dah» avvp! Ad- ye Rabul e(Uyoru₺ §urasl fcç
şüphesiz bütün münevverlerimizce | de malûm bir haaikattir ki demokrasi rejimiyle idare edilmekte olan | bütün Garp memleketlerinde grev, işçinin tabiî ve medeni bir hakkı o-larak tanınmaktadır ve bu hak anayasaların teminatı ile korunmuş bu-I lunmaktadır.
Vatana bağlılığından ve milliyetçi-I liginden hiç kimsenin asla şüphe et-1 meğe hakkı olmıyan Türk işçileri, 1 mevcut kanunların çerçevesi dahi-j linde haklarını aramakta ve vatan 1 hizmetindeki yapıcı rollerini daha I iyi başarmaya gayret etmektedirler. Demokrasi rejimini ve dâvasını benimsemiş olan milletimiz bir gün ' elbette işçinin meşru ve temel hak-
sütunlarından çok daha evvel, Ad-1 üye var, kanun var; niçin adlî cihaz vazifesini yapmamıştır?
I Bizim kulağımıza kadar gelen ha-
1 herlere göre, vakıa Adalet Bakanlığı, bu iş için takibat yapılmasını alâ kaklara bildirmiş, fakat kanunu her şeyin üstünde tutan yüksek ve âdil
Demokrat Parti ve işçi meseleleri...........................................
| makamlar, Demokrat Partinin 1 kında Demokrat Parti programı- kararında takibi mucip bir cihet gör-nm kabul ettiği prensibe de işa- memişlerdi!
ret edelim : | Buna rağmen bu sefer, siyasi taz- '
★ (Baştarafı Birincide) I şist sistemlerin veyahut da komünist sadece siyasî sahada teşkilâtlanmış nizamın kabul ettiği sendika şek-olmayı kâfi görmüyoruz; milletimi- lidir!
zin İktisadî ve İçtimaî sahalarda da b) Sendika kurulmasını serbest süratle teşkilâtlanması ve daha şu- bırakan, yalnız muayyen şartlar-urlu bir birliğin tecellisi için, işçi- la sendikaların mensup bulunduk-
lerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının, memur ve muallimlerin, yüksek öğretim talebesinin meslekî, İçtimaî ve İktisadî maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz.»
Bugünkü cemiyette eski çağların, menşeleri ilâhı kaderlere bağlı İçtimaî sınıfları, esirler, hürler sınıfları yoktur. Herkes insan ve vatandaş olarak Allah ve devlet karşısında aynı haklara maliktirler. Her fert cemiyetin bütün hayatında rol ve mevki sahibi olabilir.
Ancak bugünkü cemiyetin içinde öyle bir iş bölümü nizamı vardır ki bu, cemiyeti muayyen işleri gören insan zümreleri arasında bir muvazene âmili haline getirmektedir. Bugünkü cemiyette işçiler zümresi, işverenler zümresi, idare edenler zümresi, çiftçiler, tüccarlar, sanayiciler, serbest meslek mensupları, öğretmenler, öğrenciler zümreleri vardır.
Bu zümrelere mensup olan insanlar gördükleri müşterek işin doğurduğu maddî ve mânevi şartlar içinde müşterek menfaatlere, müşterek ızdırap ve saadetlere sahiptirler. Bu nun içindir ki bu zümrelerin her biri diğerlerine karşı ayrı bir şahsiyet almış bulunuyorlar. Bundan da bu şahsiyetlerin temsili meselesi meydana çıkmaktadır.
Sendika zümreyi mânevi tek bir şahsiyet olarak temsil eden teşekkülden başka bir şey değildir.
Büyük Fransız inkılâbından beri, eski lonca ve korporasyonların yerini almağa başlamış olan sendika teşkilâtı, bugünkü cemiyetin mümeyyiz vasıflarından birisini teşkil edecek kadar esaslı bir mahiyet almış ve asrımıza haklı olarak »Sendika asrı» ismi de verilmiş-
Memleketler sendika teşekküllerine verdikleri şekil, vazife ve salâhiyetler bakımından iki büyük grupa ayrılabilirler :
a) Sendika kurulmasını mecburi kılan, ona devlete ait bazı vazifeler veren, salâhiyetlerini devletin mutlak kontrolüne tabi tutan memleketler;
Bu, ya nasyonal sosyalist ve fa-
ret edelim : _ .... ..___
Meslek teşekküllerinin tek hede- yik arttı. Hepimizin ibildiğimiz gibi, fi temsil ettikleri mesleği ve o mes- n — - •- • -•
lekte çalışanları maddî ve mânevi
| en ’ iyi şartlara yükseltmekten ve I mesleğin ve mensuplarının menfaatlerini himaye ve müdafaadan iba-rettir!
Sendikaların bu hedefleri dahi -ünde faaliyette bulunurken siyasî mülâhazalardan tesirlerden ta-
1 mamçn uzak kalmaları zarureti var ;dır. Zira sendikalar mensuplarının j ve temsil ettikleri mesleğin menfa-' atlerini memleketin umumî menfaatiyle telif etmek ve bunu yapar-| ken de mensuplarının siyasî fikir ve kanaatlerine karışmamak mecburiyetindedirler. Bir meslek men-! suplarını sendika içinde toplayan . ---------------------
I âmiller yalnız meslek şartlarına ,cn tebliğe rağman hâlâ ıbu mevzu i bağlıdırlar. Bunun yânında bir ! üzerinde durulmakta, ye hâlâ eski mesleğe mensup olanların herbiri , kelime oyunları üzerinde hünerler
| ayrı ayrı siyasî fikir ve kanaatte o- gösterilmektedir.
labilirler. işin hakikî mahiyeti şudur: Bahis
| Demek ki Demokrat Partiye mevzuu olan şey, mevhum «Milli | Husumet Andını» değil, doğrudan doğruya Demokrat Partıvi vmrat-
■■Millî Husumet Andı, diye icat edilen bir kelime üzerinde bir seferberlik başlamış, mes’ul ve gayri mes’ul parti erkânı, ve lıatta icra kuvveti harekete geçmiştir. Ve ni-( hayet iş sürüklene sürüklene bugünkü bale getirilmiştir. Eğer Demok-rat Parti kongresinde, seçim hak- ' larından olan grev hürriyetini de kında böyle bir karar ittihaz edilme- ' bizlere tanıyacaktır.»
yip de ibaşka türlü bir karar alın- Dedikten sonra, sendika başkanı saydı, bu sefer ondan bir cümle ve- İsmail Araş; sendikalar birliğinin yahut bir terkip alınacak, ve bu is- kurulmasiyle ilgili bir toplantıda tismar edilecekti. Çünkü suyu bu- müzakerelere müdahale ederek: (andırmak meselesi gibi Demokrat | «Grev istiyenler Türk değildir. Hat-Partlyi hırpalamak için bir vesile r........
aranıyordu.
J. | Nitekim Demokrat Partinin son n istişari kongresinden sonra neşredi- •
ları mesleği ve o meslekte çalışan- 11 lan temsil salâhiyetini ve bundan ' 1 doğan vazifeleri kabul eden meni- ; leketler; j
Bu, bütün demokrasilerin tatbik ettikleri sendika şeklidir.
Demokrat Parti fert hfürriyetle- ; rini cemiyetin temel prensipleri [ 1 saydığına göre elbette bu ikinci şe- 1 kildeki sendika taraftandır ve , memleket idaresi kendisine tevdi ', edildiği zaman bu tarz sendika te- | şekkülünün icaplarını tamamen tat- 1 b.k edecektir.
Bu icaplar nelerdir?
Bunların başında grev hakkı var- |; dır ki onu ayrıca aşağıda ele alaca- |, ğız. Yalnız burada sendikaların haiz olmaları lâzım gelen diğer iki şarta temas etmek istiyoruz: |
Muayyen bir mahalde mevcut olan muayyen bir iş sahasına men- | _______ ______________ . _____________________________________ _______
sup işçiler için, o iş işçilerini temsil göre : | Husumet Andını» değil, doğrudan
salâhiyeti bir tek sendikaya ait ol- | Serbest, kuvvetli, siyasî tesir. | doğruya Demokrat Partiyi vıprat-
1 Ierden uzak sendika teşkilâtı kur- . mai»a çalışmaktır.
mak ■zamroi; vardır Fakat ne yapsalar, bu yıpratmayı
onlar göremiyeceklerdir. Çünkü Demokrat Parti dâvayı anlamış ve 0-na iştiyakla sarılmış insanların par-| tisidir. Demokrat Partiyi sadece muhalefet partisi zannedenler hâta e-I derler. O bug*ün millî iradeyi muzaffer kılmak için kurulmuş bir inkılâp partisidir.
Mümtaz Faik FENİK
malıdır. ______________
Burada sendikaların siyasete ve mak zarureti vardır, siyasî emellere âlet olmaması hak- ‘ Samet AGAOĞLU
Antalya civarında denize düşen tayyare
★ (Baştarafı Birincide) çağın GAİZA işareti taşıdığı ve binaenaleyh İngiliz yolcu uçağı olması icap edeceği ileri sürülmekte ise de Ingiliz sefaretinin Londra ile yaptığı temaslarından anlaşıldığına göre İngiliz hava alanlarından böyle bir uçağın havalanmadığı da anlaşılmıştır.
Bu suretle uçağın havalandığı yer ile gitmekte olduğu mevki de meçhuldür. Uçağın düştüğü yer Kıbrıs ,ve Türkiye arama bölgesidir.
Kıbrıstaki İngiliz hava kuvvetlerine bağlı 205 inci filo da dün geç vakitlere kadar vak’a mahallinde müteaddit aramalar yapmıştır.
Hâdiseye elkoyan Antalya valiliği de üç botla bu işe katılmış ise de hiç bir netice elde edememiştir. U-çağın içinde bulunan yolculardan ümit kesilmiştir.
Diğer taraftar. ......
birimiz Kemal Şeremetten aldığımız „_________________________________
telgrafta şöyle denilmektedir: I vislne bildirerek imdat istiyen İngi- «.i..,.*,., ıu«vı ve ueyuz. eıenu-mıene
-Dün gece Finikenin 50 kilometre, liz uçağından gerek havadan ve ge- işaret vererek yere inmek istediği cenubunda 35 derece 40 dakika şimal rekse denizden yapılan bütün araş- tesbit edilmiştir.
30 derece 10 dakika şark mevkiinde GAİZA işaretli, yolcu uçağı olduğu tahmin edilen ve nereden kalktığı henüz öğrenilemiyen bir İngiliz u-çağı denize mecburî iniş yapmıştır. Uçağın imdat işaretini alan Ankara Havayollarından vilâyete gelen telgraf üzerine Finikeden iki ve An. talyadan bir motörlü bir jip vak’a mahalline acele olarak gönderilmiştir. Fakat Antalya ile Finike arasındaki telgraf hatttının bozuk olması yüzünden kaza yerinden şimdiye

Antalya muha-
i turnalara rağmen şu ana kadar henüz müsbet bir haber almamamış-| tır. Ankaradan gece yansı gelen yıldırım telgraf üzerine sabaha karşı Antalyadan giden bir motörle bir jip arabası ve Finikeden giden iki mo-(tör kaza mahallinde el'an aramalar ------- 9UUUiyc 1 yapmaktadır. Sabahtan öğleye kadar kadar hiç bir haber alınamamıştır, üç Türk uçağı da aramalara iştirak Adana ve Ankaradan kalkan üç tay- etmişler ve bir şeye rastlayamadık-yare de aramalara iştirak etmekte- ) Arından saat 11,30 da üslerine dön-dir. Mürettebat ve yolcuların haya- 1 m'’k "Qİ,’n
tından kokulmaktadır.»
Uçaktan verilen işaretler
Antalya, 24 (Telefonla) — Dün ge- : ınuaıgınaun, Kurtarma eKipıerıncien ce yarısı Finikenin 50 kilometre gü- ] müsbet bir haber alınamamıştır. U-neyinde denize mecburî iniş yaptı- çağın dün gece yarısı saat 3.30 da ğını Türk Havayolları dinleme ser- I Antatya üzerinde alçaktan dolaşarak 1 «a.ı.» u.ut «. x i.*: t x_ kırmızı, mavi ve beyaz elektriklerle
mek üzere vak’a mahallinden ayrılmışlardır. I-Ialen Finike limanında bulunan Hope şilebi ile hava ala-I nından telsizle konuşmalı kabil ola-! madığından, kurtarma ekiplerinden
li ŞJ sı eı b al
sokakta tecavüz
tâ ahlâksızca rey avcılığı yapan muhalif siyasi partilerin kışkırtmala-riyle harekete geçmiş gafillerdir» diyen Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Fuat Erciyes’in sözlerine temasla bu hareketlerin hangi demokratik ve İnsanî bir anlayışla izah edilebileceğini pek merak ettiğini söylemiş ve şöyle demiştir:
• Çalışma Bakanı adına konuşan -
Çalışma Müsteşarının bu ağır ifade- ba?ka bır. §eVle alakadar olmadığını si, açıkça, işçi kongrelerine siyasî münakaşaları getirmek demektir. | Biz işçiler, siyaseti kendimizden u-zak tutmaya çalışırken Çalışma Müsteşarının kongremize siyaset karıştırması esas itibariyle büyük bir ha- , ta, kanunen de bir suç teşkil eylemektedir. Kaldı ki, müsteşarın, işçiler kongresinde muhalif siyasî partileri ahlâksızlık ve Türk olmamakla pek ağır surette itham eylemiş olması çok yersiz ve tahrik edici bir mahiyet taşımaktadır. Muhalif partilere yapılacak siyasî hücumlar için işçi kürsüsünün seçilmiş olmasında! „yI„ 5UI15Q.el „esrer„„s,n nM. asla isabet yoktur. Siyasetin dışında landaı, olmnkıa beraber din bakı-olmamız hasebiyle, biz bu hareketi mlndon Müslüman olduğunu ve bu ve sözler, kabul ye tecviz etmıyo- büyük bir öhre,e sahj bu
ruz. Çunku w(. kursusu sıyası mu- ıu„duğunu, Cavayı herkesten daha i nakaşaların üstündedir ve böyle yl ve yak.ndan tanıdığını söylemişti, kalması da daha doğrudur.. | Westerling HollandalI birliklerin an.
İktidar partisinin, sendikalar ko- tak takviyeli dlarak girebildikleri nusunda ve demokratik zihniyetin yerlerde serbestçe dolaşabilir ve hü-en normali sayılabilecek grev hak- kûmetle halkı Jogjakarta’daki siyalarının tanınması konusunda dola- ' setçilerden daha iyi tanır.
yısiyle ileri sürülmüş bulunan bu fi- Djakarta, 24 (a.a.) — «Afp»: En-kirlerinin memleket yarını ve em- [ donezya Birleşik Devletleri Savun-niyeti bakımından ne kadar sakat ma Bakanlığının bu sabah neşret-ve tek taraflı bir görüş ifade etmek- ’ tiği bir tebliğde, Endonezya makam te olduğunu da güzel misallerle a- larmın Hollanda makamlarına tek-çıklayan sendika başkanı sözlerini: ' rar tekrar müracaat ederek Cavanın »İşçi kongrelerine siyaset karış- 1 batısında bir HollandalInın idaresi tırmak istiyen bu gibi yüksek devlet ' altında bazı hareketlerin hazırlandı-memurlarının kanunsuz hareketle- gına dair malûmat verilmiş olduğu rine Büyük Millet Meclisinin dik- , belirtilmektedir.
★ (Baştarafı Birincide)
yerlerde nizam ve sükûnu tesisten
söylemiştir.
Pagundan muhtar eyaleti polis mensuplarından biri şimdiki karışıklıklardan önce Reuter ajansı muhabirine Westerling’in hükümet tarafından o mıntakanın komutanı olarak tanındığına inandığını ve kendi ne yüksek bir rütbe ve çetecilerle müzakerelerde bulunmak veya bunları imha etmek hususunda dilediği gibi hareket etme serbestisinin verildiğini ve pek yakında Cavarun batısında barışın ve sükûnun teessüs edeceğine inandığını söylemiştir. ! Aynı şahsiyet Westerling’in Hol-
★ (Baştarafı Birincide) bu takipten kurtulmak için adımlarını sıklaştırmış ve hemen Küçük Tiyatroya girmek istemiş ise de Fevzi önünden hızlı adımlarla kaçmak istiyen Asumanın arkasından yetişmiş ve o sırada kimsenin de bulunmamasından istifade ederek yanına sokulmuştur.
Fevzi Çağlayan, söylendiğine göre ilkönce Asumanı kollarından yakalamış ve kaçmaması için de Asumanın beyaz çizmeleri üzerine basarak kızı öpmeğe muvaffak olmuştur.
Bunun üzerine neye uğradığını şaşıran Asuman derhal çığlığı bas- » mıştır. Genç kızın feryadı üzerine ’ etraftan yetişenler mütecavizi yaka-’.ıyarak polise teslim etmişlerdir.
Dünkü duruşmada sanık; Asu-nariı, beyaz çizmelerine basarak öpmediğini söylemiştir.
Mahkeme öpme hâdisesinin tesbit edilemediğini nazarı itibare almış, ancak sanığın sarhoş olmasından dolayı üç gün hapsine karar vermiştir.
Fevzinin bu cezası tecil edilme-
Mevlût
Yeni halde Hazır Gıda Ticaret -hanesi sahibi Tev-fik Kana’nıft vefatının 40 ına müsadif 26 Ocak Perşembe günü öğ leden sonra Hacı Bayram Camii Şe lifinde mevlûdu okunacaktır. Ar • kadaşlarımızın ve arzu eden dindaşlarımızın teşriflerini rica ederim.
Mehmet Arman (152)
a d k k çi Ç k e
B

Comments (0)