CUMA
24
7 Mayıs
s
Mustafa Muğlalı dun müdafaasını yaparken
625 seçim bölgesinden
{Metotları ne
Dr. Azız Koksal
1950

Er.
s
î
No. 301
-O
s
5
t
W
«■ «I
Seçimlerde ne netice alacağı merakla beklenen İşçi Partisi Lideri Attlee'
i
W.
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2 Posta Kutusu:. 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: Yazı işleri, idare
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
£a Şâmilia
Kadın mecmuasının 349 ncı nan ır ıı sayısı geldi. NET KİTABEYİ “I*. |
S a

Ingiltere'de Seçim
Dün Yapıldı
33 vatandaşın katli hâdisesi
Muğlalı “öldürün, emrini
ben verdim!,, dedi
“Astlarım benim maruz kalacağım akibette yanımda bulunmasınlar
DÜNKÜ CELSEDEN SONRA DURUŞMA KARARA KALDI
Van’ın Özalp ilçesinde 32 vatan-i daşır. öldürülmesi dolayısiyle emek-, li Orgeneral Mustafa Muğlalı ve ar-1 kadaşlan aleyhine açılan dâvaya | dün de saat 9.30 dan itibaren Genel-1 kurmay askeri mahkemesinde de-: vam edilmiştir. Orgeneral Hakkı l Akoğuzun başkanlığında yapılan mahkemede sanıklar vekilleri ve I müdahil avukatlar da hazır bulunul maktaydılar.
1
1 yaptı ve kend I fatiyle ancak
j Duruşmaya başlandığı zaman sanık Mustafa Muğlalının vekili avukat Hamit Şevket İnce söz alarak | hâdisenin efkârı umumiyedeki te-I sirlerini belirten kısa bir konuşma ı ve kendisinin bir müdafii sı-___________v-k ve ancak Muğlalının I başarı ve değerli çalışmalarla dolu l 50 yıllık askeri mazisini yine sanık ir (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
placağı gözükiiyjr
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
eçim Kanunu çıktı; biraz ra | 2— Dini siyasete âlet eden ve A-
hat nefes alacağız dedik. Öyle I tatürk’e dahi dil uzatan, Halk Parya, 1946 seçimlerinin az mı acı tisini hâşâ bir din gibi ortaya sü-’ hoUamk ren) Demokrat Partiye düşman par-
tisidir diyen mahut kitabın artık Halk Partisinin propagandasında kullanıldığına şüphe kalmamıştır. Bu kitap evvelâ Ordu C. H. P. kongresinde dağıtılmış, dağıtan, ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
0
■:

S
d

hatırası vardı? Bunlara bakarak 1950 seçimleri için az mı endişe duyuyorduk? Fakat nihayet işte tam mükemmel değlise de, çok mühim prensipleri ihtiva eden ileri bir Seçim Kanununa kavuştuk. Böylece, senelerdeffberi sürüp giden, dedikodu, önlenecek, vatandaşların kalbindeki huzursuzluk silinecek; istikbale daha emniyetle ve daha itimatla bakabilecektik.
Yeni Seçim Kanunu her turlu baskı imkânlarını ortadan kaldırıyor, idare başında bulunanları seçim işlerine karışmaktan uzaklaştırıyor, seçim propagandalarını bütün medenî memleketlerdeki makul esaslar içine sokuyordu.
Demek artık partiler arasındaki mücadele silâhları birbirine müsavi olacaktı; .birisinin eline kör bir bıçak verilip, öteki ona uzun yatağanla hücum etmiyecekti! Seçimlerde yalnız programlar, prensipler ve nihayet adayların şahsî kabiliyet ve meziyetleri çarpışacaktı!
Fakat hayır, teessüfle söyliye-lim ki, Seçim Kanununun Resmî Gazetede intişar ettiği şu günlerde dahi, iktidar partisi mensuplan ve bazı idareciler tarafından takip e dilen metodlar ve propaganda tek-*mği bize önümüzdeki seçimlerde bu zevatın nasıl hareket edeceği hakkında acı misaller vermektedir; anlatalım:
1— İstanbul’da, C. H. P. il idare kurulu ileri gelenlerinin Çatalca Halkevinde söyledikleri sözleri gazetelerde hayretle okumuşsunuzdur.
Bu sözlere göre, bütün gazeteler yalancıdırlar. Onların yazdıklarına inanmamak lâzımdır! Herkes, sabahlan kalkar kalkmaz iki avucu nu açıp Halk Partisinin kazanması için dua etmelidir! Halk Partisi gelecek seçimlerde muhakkak kazanacaktır! Çünkü iktidar, iki günlük bir muhalefetin eline bırakılamaz!
Bu ne biçim konuşma tarzıdır?. Bu ne mene lâftır? Kim kime iktidarı teslim ctmiyecektir? Hakikî karar sahibi bu nutuk çeken baylar düfğil, büyük Türk Milletidir. Seçimlerde yalnız o söz sahibidir. O reyini verecek, iktidarı o tayin edecektir. Çatalca’da konuşanlar, acaba kimin malını kime vermiyorlar? Ve ne hakla, ancak memleket menfaati ve yurt endişesiyle çalışan gazetecileri yalancılıkla itham ediyorlar?... Eğer şimdiden bu şekilde konuşurlarsa, seçimlerin hararetlendiği devirlerde nasıl hareket e-deceklerlni tahmin etmek zor değildir.
Dünkü Mecliste
geçen bütçeler
Ahmet Gürsoy, Aziz Koksal Sağlık ve Haşan Polatkan da Ziraat Bütçeleri için mühim birer
Meclisin bu sabahki toplantısında Ticaret ve konomi Bakanlığı bütçesinin kabulünden sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bütçesinin müzakeresine geçildi.
D. P. adına ilk sözü alan Dr. Ahmet İhsan Gürsoy şu konuşmayı
konuşma yaptılar
—« Muhterem arkadaşlar; memleketin sağlık bünyesini tetkik e-derken ister istemez sosyal bünyesini gözden geçirmek zarureti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Nüfusumuzun yüzde sekseni köylerde meskûndur. Köylünün evi;
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Seçim tarihi
Ankara Vilâyeti de hazırlıklara resmen başladı
Ankara vali muavinlerinden Fethi Tansuk dün vilâyette yapılan bir basın toplantısında seçmen kütüklerinin tan zimine dair şu izahatı vermiştir:
5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu 21 Şubat 950 tarihinde Resmî gazete ile neşredilmiş bulunduğundan
★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Beşeriyet intihara gidiyor
Atom, Hidrojen derken şimdi bir de mikrop silâhı hazıdanıyor
Vaşington, 23 (a.a.) (United Pres) — Dünya basını ve siyasi şahsiyetleri atom ve hidrojen bombaları ile yapılacak harpleri münakaşa ederlerken bazı ilim adamları ise mil rop harbinin imkânlarn üzerinde hemmiyetle durmaktadırlar.
Bu sahada her memleketin ne derece ilerlediği hakkında kati bir malûmat yoksa da büyük devletlerin bu hususta hiç olmazsa çalışma proüelerine sahip oldukları muhakkaktır. Birleşik Amerika bu saha-dahi çalışmalarını Vaşingtonun 40 mil kuzey doğusunda bulunan Det-rion kampında yapmaktadır. Nev-ir (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
57 bölgede dün gece neticeler ilân edildi
Şimdilik 36 bölgede İşçi ve 21 bölgede de Muhafazakâr Parti kazandı, Liberaller henüz tek mebusluk alamadılar
Pek Yakında Zaferde
Hademe ArsI; ★ (Yazısı e
Meclisteki hırsızlık
Churchill ve Attlee Danimarka Prensesi ile beraber
Diyarbakırda idari baskı
Kasa hırsızı hademe cezaevine gönderildi
Demokratlara karşı gene jandarmalar faaliyette
Zaferin Yeni Aşk ve Macera Romanı
Aldatılmış, terkedilmiş bir kadın Kocanın hıyaneti İzzeti nefis mücadeleleri -gurur harp halinde...
Demokratların bir toplantısı jandarmalarla dağılıldı, Diyarbakır Valisi aynı jandarmalarla Halk Partisi lehine toplantılar tertip etti
Bakanının ehemmiyetle nazarı dikkatini çekeriz. Yazı şudur: Diyarbakır, 22 (Uçak postasiy-le) — Milletvekilleri seçiminin yenileneceğini kuvvetle tahmin eden valimiz; milletin kendine emanet ..... ............ ... — ettiği hizmet otomobiline atlıyarak etraflı bir hulâsasını aşağıya ay-1 yanına da vilâyet jandarma alay ko-ı koyarken bu hususta İçişleri ★ (Devamı Sa; 6 Sü: 1 de)
Dün Diyarbakır Demokrat Parti il idare kurulu başkanı Nazım Önen imzasiyle bir mektup aldık. Bu mektupta Diyarbakır Valisinin seçimler dolayısiyle yaptığı ağır baskıdan bahsedilmekte ve müsbet k’alar anlatılmaktadır. Bu yazı-
Londra Radyosu 23/2 (Basın -Yayın) — Bu sabah 9 da İngilterede Genel seçimlere başlanmıştır. Saat 23 de seçim yerleri kapanıncıya kadar 34 milyon İngilizin oylarını kullanmış olacağı tahmin edilmektedir. 1945 teki son genel seçimlerde 25 milyon kişi oyunu kullanmıştı. Oyların sayılmasına gece hemen başlıyacaktır. Bazı bölgelerde ise oyların sayımı, yarın sabah başlayacak ve yarın öğleden sonra seçimlerin kat’î neticesi öğrenilebile-
İlk neticeler
Londra, 23 (Radyo: Saat 1.45) — Muhtelif mıntakalardan neticeler gelmektedir. En son alman haberlere göre durum şöyledi:
İşçi partisi 9 bölgede, Muhafazakârlar ise 1 bölgede kazanmışlardır. Diğer partilerin kazanç temin ettiklerine dair henüz hiç bir haber yoktur.
İştirak nisbetinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bazı yerlerde bu nisbet yüzde 85 i bulmuştur.
Seçimlerin ilk neticeleri
Londra, 23 (Ap) — 625 seçim böl gesinden 265 inde oy tasnifi başla-
★ (Devamı Sa: 6 Sü? 5 de)
AKINTIYA KÜREK
Rökor!
T i car e t ve Ekonomi Bakan-
■ lığı bütçesinin müzakeresi sırasında Bakan Vedat Dicleli, tam üçbuçuk saat konuşmuş!
Evet, üç buçuk saat! Bu bir konuşma rökorudur!
Fakat dün öğrendik ki, Sayın Bakan, ayrıca avukatlık yapabilmek İçin de, Adalet Bakanlığından ruhsatname almış!.
Hitabette şimdiden staj mı yapıyor, dersiniz?
Meşhur bir darbımeseli uııut-mıyalım: Söz gümüşse, sükût altın’dır, derler. Demek dış ticarette de altınları hep böyle harcıyoruz! — YEDEKÇİ
t t
i
e
ZAFER
24 • 2 ■ 1950
Sayfa: 6
i
[GÜN GEÇERKEN.
“Serbest fırka hatıraları»
Muhip DIRANAS
|U| erlıuın Ağaoğlu Ahmet’in Serbest Fırka hatıralarını, bugünlerde ikinci defa okuyorum. Geçmiş, fakat yakın bir devrin, zoraki bir demokrasi denemesinin bu kısa fakat veciz ve ibretâmlz tarihçesinin, öyle pasajları, öyle satırları var kİ, bu memleketin hürriyet ve demokrasi dâvasına halisane gönül kaptıran ve uğrunda bütün enerjileriyle savaşanların gözlerini yaşartacak, içlerini acı ile iburka-cak hazinlikte.
Kitabın sayfalarında yer yer, başımı avucumun içine alıyor da düşünüyorum: Bu memlekette geri olan, Şarklı olan, hâlâ İlk çağda kalmış olan şey, ne halkm kafa ve ruh seviyesi, ne hayat ve yaşama şartlarımız, ne de hürriyete ve halk hâkimiyetine duyulan iştiyaktır. Geri olan, İp tidai olan, Şark’lı olan şey, münevver dediğimiz zümrenin, ve hele politikaya meyledenlerinin, mevki için, ikbal için duydukları ihtirastır; o ikbale ulaşabilmek için başvurdukları usuller, o ikbale ulaştıktan sonra da onu elden kaçırmamak, devam ettirmek içni buldukları çareler, kullandıkları vasıtalardır. İptidaî hattâ vahşi olan şey İşte budur; politikacılardaki, memleket İdarecilerindeki zihniyet.
Ağaloğlu Ahmet Beyin, Serbest Fırka hatıralarında, bir çok tanıdığımız, vatanperverliklerinden de asla şüphe etmediğimiz şahsiyetlerimizin ıbu sakim zihniyetin zebunu olarak ne uğursuz rollerde, bilerek veya bllmiyerek
nice figüranlıklara çıktıklarım ibretle görebilirsiniz. Hele ellerinde daha büyük İmkân ve vasıtalar olanların, yahut kabiliyet, Makya-vell’e taş çıkartacak bir Şark ze-kâslyle oyunun son perdesinde kendilerini alkışlatmak dehâsını bile gösterdiklerine şahit olursunuz. Okuyun Ağaoğlu Ahmet Beyin Serbest Fırka hatıralarını: Bir de korkaklar, müteredditler grııpu var. Her korkak, lıer mütereddit gibi, hemen hain olmağa, hafiyelik etmeğe hazırlar. Maceranın belki en hazin kahramanla rı bunlar.
Babasının, bu güzel uslûplıı, ibret verici, bir taraftan da tahlil edici tarihî hatıralarını yayınlamakla, siyasî tarihimize ettiği bü. yük hizmetten dolayı değerli oğlu Samet Ağaoğluna pek çok teşek kiir borçluyuz. Ayrıca şunu da I-lâve etmeden geçemiyeceğlın:
O muhterem hürriyet mücahidi, şimdi sağ olmalıydı da bugünleri görmeliydi. Hiç şüphe yok kİ, bugün, kendisinin boşluğunu doldurmuş bulunan oğlunun bulunduğu safta ve İlk hatlarda çalışırdı. Onun bu savaşa kafasından ve gönlünden -gönülsüz olmaz derdi- katacağı pek çok şey vardı. Ve üstelik, Uğrunda ömrünün yarısından fazlasını, menfalarda, tevkifhanelerde, hapishanelerde, yarı aç, yan tok, bin meşakkatle geçirdiği en büyük dâvasının, hürriyet ve demokrasinin, muzaffer olma yolunda olduğunu görür ve hayata gözlerini daha bahtiyar kapardı.
M. MECLİSİNDE BİR GAZETECİYE YAPILAN HAKARETİN DÂVASI
Fikri Tirkeş aleyhine açılan dâvada C. Kerim încedayı şahit olarak dinlendi
.Cevdet Kerim încedayı dünkü duruşmada şahit olarak dinlenirken
Bundan bir müddet evvel Büyük I Millet Meclisi koridorlannda gazetecilerden Afşin Oktava hakaret e-dip akabinde de Meclisteki gazete- I
Türkiye Jeoloji Kurumu yıllık kongresi
Yurdun muhtelif bölgeler.nden gelen jeologlar dün D. T. C. Fakül* ' tesi Coğrafya Enstitüsü dershanesin- j de, yıllık kongrelerini akdetmek ü-zere .saat 15 de büyük bir ekseri- | yetle toplanmışlardır. Kongreyi bir l söylevle açan başkan Cevat Taşman jeologları ilgilendiren meslekî ve ilmi konulara temas ederek jeoloji ilminin memleketimizin ilmi ve a-melî hayatındaki önemli mevkiini belirtmiştir. Bunu müteakip kongre riyaset divanı seçiminde başkanlığa Prof. H. N. Pamir, ikinci başkanlığa Prof. Cemal Alagöz ve sekreterlik -lere M. Tokay ve C. Ünsalaner getirilerek gündemdeki maddelerin müzakeresine geçilmiştir.
Geçen toplantı tutanağının ve yö-1 netim- kurulu ve denetçi raporları okunup kabul olunduktan sonra muhtelif mesleki konuların tetkik ve takibi için görevlendirilmiş bulunan muhtelif komisyonların ra -porlaıı okunarak varılan sonuçlar ve yeniden yapılması gerekli işler üzerinde durulmuştur.
Bundan sonra yapılan yönetim kurulu seçiminde başkanlığa Cevat Taşman, ikinci başkanlığa Necdet Egeran, genel sekreterliğe Recep E-gemen, veznedarlığa Kemal Lokman ve faal üyeliğe Cahide Ünsalaner getirilmiştir. Diğer özel komisyonların seçiminden sonra vakit ilerle -miş olduğundan toplantıya son verilmiştir.
Kongre bugün ve yarın aynı yerde çalışmalarına devam edecektir.
BÎR YANKESİCİ KAÇMAYA TEŞEBBÜS ETTİ
Sabıkalı yankesicilerden Kayserili Mustafa Yüksel mahkûm bulunduğu emniyet genel gözetimi cezasını çek mekteyken kaçmış ve yakalanarak hakkında düzenlenen evrakla savcı lığa teelirn edilmiştir.
çiler locasını kapatarak müessif bir hâdise yaratan Dilekçe Komisyonu Başkanı Sivas Milletvekili Fikri Tirkeş aleyhinde açılan tazminat dâvasına dün de üçüncü asliye hukuk mahkemesinde devam edilmiştir.
Dünkü duruşmada Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerindeıı Cevdet Kerim încedayı şahit olarak dinlenmiştir.
Tanık hâdiseyi sonradan işittiğini, telefonla kendisine haber verdiklerini, Fikri Tirkeşin gazeteciler locasını kapattığını, müteakiben de Afşin ile Fikri Tirkeşi barıştırdıklarını söylemiştir.
Duruşma bazı hususların sorulması için başka bir güne bırakılmıştır.
Meclisteki hırsızlık
Kasa hırsızı hademe cezaevine gönderildi
Büyük Millet Meclisinin kasasını soyarken suç üstü yakalanan Mec üs odacılarından Muhittin Arslan ev velki gün ilk tahkikatı müteakip saat 20 de adllyeye teslim edilmiştir.
Kasa hırsızı Muhittinin birinci sulh ceza mahkemesinde ilk sorgusu yapılmıştır. Muhittin ifadesinde i-kinci şubede verdiği ifade hilâfına kasanın yanına yaklaştığı zaman kasanın kapağının kendiliğinden açıl dığını sonra da ziller çalmaya başladığını söylemiştir.
Kasa hırsızı tevkif edilerek ceza evine gönderilmiştir.
I). P. MALTEPE OCAĞI
TOPLANTISI
D. P. Maltepe Ocağı Başknnlı -ğından:
Seçim konusunda görüşmek üzere üyelerimizin 24/2/1950 Cuma günü saat 21 de o gün gelemiyecek olanların 26/2/950 Pazar günü saat 15 de Yeşilırmak sokak (Sarar İlk Okulu arkası No. 8/3) deki ilçe merkezinde bulunmaları rica olunur.
ÜÇ ZORBANIN
MARİFETİ
Şükrü Uysal, Mehmet Kınat ve İskender Bozkır adlarında üç şoför gece saat 22 sıralarında Yenidoğan mahallesinde Rüstemağa sokağında oturan Hatice Kolkayın evine giderek bir müddet oturduktan sonra aynı evde oturan Mediha Yıldızın odasına zorla girmek istemişlerdir. Evde bulunan Medihanın kocasının müdahalesi üzerine birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlar, kavga sonunda Şükrü başından ağır surett» yaralanmış yaralı hastaneye kaldırılmış diğer sanıklar yakalanarak tahkikata başlanmıştır.
DOĞÜMEVÎNDEKİ
HAKARET DÂVASI
Bundan bir müddet evvel Doğum, evi Başhekimi Zekâi Tahir ile M. T, A. Genel Kâtibi Şekip Engineı* arasında vukuagelen hakaret dâr vasına dün de 4 üncü asliye ceza mahkemesinde devam olunmuştur.
Dünkü duruşmada daha evvel tanık olarak dinlenen Doğumevi Başhemşiresi Mahmure Esinin yalan şahadette bulunduğu iddiasiyle mahkemece tekrar dinlenmesine karar vermiştir.
Mahmure Esin kendisine isnat o-lunan suçun tamamen asılsız olduğunu ileri sürerek demiştir ki:
«Şahap Öztürk ile uzun zaman-, danberi arkadaşız. Kendisini sık sık ziyaret ederim.
Bir gün Başbakanlığa giderek şuradan buradan konuşmaya başladık. Bu sırada Şahap bana «Yalan şahadet fena şeydir, insan bildiğini söylemeli ve yalan şahadetin cezası ağırdır- gibi sözlerle yalan şahadette bulunmamasını ima ediyordu. Ben de alay olsun diye, şimdiye kadar kimin yalan şahadetten yakalandığını sordum.
Bunun üzerine orada oturmakta olan Mehmet Karabacak konuşmamıza karışarak eğer kendisinin şahadetine müracaat edilirse benim sözlerimi aynen söyliyeceğini bildirdi.
Ben esasen bunu şaka olarak söylemiştim.»
Müteakiben söz alan avukat Bülent Nuri Esen, tanığm ifadelerinde mübayenet bulunduğunu, Şahap Öztürk’ün kendisine ciddî bir şekilde ihtar etmesine rağmen hâlâ şa-I ka olarak konuştuğunu ve sonradan da yalan şahadetin cezasını incelemek için Şahapdan ceza kanununu alıp götürdüğünü izah ederek | sanığın yalan şahadetini kısmen olsun kabul ettiğini söylemiştir.
Druşnıa, Mehmet Karabacak, Şahap Öztürk ve Mahmure Esinin mahkeme huzurunda yüzleştirilme-leri için ba^ka "bir güne bırakıl mıştır.
— Amerika’da bulundunuz mu?
— Hayır. Sorgu mu?
— Sizin menfaatinize.
— Yani Harry ahlâksız pespayenin biriydi ya, neden onu da bilmiyorum ama, ben de öyleyim, değil mi? Her zaman birlikte çalıştık!
— Doğrusunu isterseniz sizi, ama ne şekilde bilemem, fakat her halde işin içine karıştırmak niyetindeydi. Sizi âlet olarak kullanmak İstediğinde hiç şüphe yok. Nasıl ki mektepte de, söylediğinize göre, aynı şekilde sizi her işine âlet edermiş, değil mi?
— Ah, ah, hepiniz aynı. Faraza benzin üzerine pis bir dalavere sezdiniz, karaborsada; arayıp taradınız, baktınız suçlu ele geçmiyor, çullanın ölünün üstüne. Polisin beylik metodu. Doğru dürüst bir polis misiniz bari, onu söyleyin?
— Evet, Scotland Yarddan’ım. Resmî giyindiğim zaman rütbem albaydır.
O sırada tam kapile benim a-ramda bulunuyordu. Önünden geçmeden masadan kalkıp gitmeme imkân yoktu. Mesele çıkarmak istemiyordum. Zaten benden
GÜNÜN DÂVALARI

Nakil, tayin,
Adalet Bakanının Meclisteki tarizleri karşısında
Meşhur Basın Kanun Tasarısının hikâyesi
AM t,alet Bakanı Fuat Sirmen’in /A) B. M. Meclisinde bakanlığına ait bütçenin müzakeresi sırasında basın kanunu hakkında söylediği sözler, bizi gerçekten ümitsizliğe ve hatta hayrete düşürmüştür!
Şemsettin Günaltay hükümetini kurduğu zaman programına aldığı meseleler arasında: anti demokratik kanunların ıslahı, modern ve teminatlı bir seçim kanununun çıkarılması gibi mühim ve üzerinde uzun zamandanberi ihtilâfa düşülen rrfeselelerle birlikle demokratik esasa uygun bir basın kanunu tedvin edilmesi de yer almış bulunuyordu.
1931 de kabul edilen zaman zaman tadile uğrayan; fakat hiçbir zaman muhassas maksatların dışında matbuatımıza nefes aldırmıyan meri matbuat kanunu ile bu meslek mensuplarının omuzlarına yüklendikleri murakebe vazifesini ifa edemlyeceklerl mukakkaktı. Hele ikinci dünya harbinde örfi idare ile elele veren bu kanun tatbikçile-ri, matbuatın ebediyen unutamıya-cağı acı hatıralar bırakmışlardır. Binaenaleyh Şemsettin Günaltay kabinesinin programında verdiği vâdin gerçekleşmesini can ve gönülden temenni ediyorduk.
Meclis kürsüsünde, müdafaa imkânına malik bulunmıyan gazeteciler hakkında, tamamiyle indî mütalaalar serdeden ve bu suretle vazifesini yapmış bir bakan olarak bütçesini kurtarmaya çalışan Adalet Bakanının, bir an için sözleri üzerinde duralım.
Sayın Fuat Sirmen, müzakereleri takip eden arkadaşlarımızın yazılarından öğrendiğimize göre, meşhur istihfaf taşıyan edası ile biz-leri iğnelemiş ve bakanlığında ha-, zırlanan basın kanunu tasarısını müzakere etmek için Ankara’ya gelen İstanbul gazeteciler cemiyeti heyeti ile yaptığı konuşmayı anlat-mık. Gûya heyet, tasarı etrafında hiçbir fikir söylememiş., sayın bakan da onları haklı olarak «ben de size basın için bir mesuliyetsizlik istiyorsunuz, diyebilirim» sözleri ile azarlamış.
Sayın Adalet Bakanının aflarına mağruren, bu dava ile öteden beri uğraşanların içinde bulunan bir meslek mensubu sıfatı ile söyliye-yim ki, yaptıkları ithamlar tamamen yersizdir. Mevcut kanunla, dişi ile çivi söken bir insan gibi, memleket hizmeti görmeğe --çalışan Babıûli çocuklarının, tâkip ettikleri davayı bilmemelerine, enaz kendileri bile inanmazlar. Hem o kadar iyi bilerek gitmişlerdir ki, yine kendilerinin hâlâ varlığını iddia ettikleri tasarının demokratik zihniyetten uzak, insicamız ve hukuk mantığına aykırı, sadece bir tedip vasıtası olduğunu isbat ettikleri için durdurulmasını temin etmişlerdir.
Umumî efkâr karşısında yersiz ithamları ile bizleri hacil vaziyete düşürmek ve kendilerini haklı çıkarmak istiyen Adalet Bakanının tâkip ettiği hattı hareket üzerine, biz de aylardanberi şahidi olduğumuz »tasarı hikâyesLni açıklamak lüzumunu hissediyoruz.
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi hükümet programında yer alan basın kanununun hazırlanmasında gözönünde tutulmak maksadı ile Sayın Hüseyin Cahit Yalçın’ın da delâletiyle vaki olan talep üzerine İstanbul gazeteciler cemiyeti der -hal faaliyete geçmiştir. Kongre tarafından seçilen bir komisyon gecesini gündüzüne katarak, eski ve yeni kanunları, tatbikatından alı-
YAZAN
Hayrı ALPAR
nan neticeleri ve başka memleketlerde merî olan usulleri gözden geçirmiş, Türkiyede neşrolunacak yeni matbuat kanununun, esas itibariyle ihtiva etme?! lâzım gelen hususları bir rapor halinde tesbit etmiştir. Hükümetin Meclise sevkede-ceği projeyi hazırlamaya memur edilen komisyon Adalet Bakanlığında teşekkül ettiği için, cemiyetçe kabul olunan rapor da bakanlığa gönderilmiştir.
Bununla beraber işin peşi bırakılmamış; Adalet Bakanı ve Başbakan yardımcısı bir kaç kere ziyaret edilerek gereken izahat verilmiş ve gazeteciler cemiyeti mümessillerinin de fikir ve mütalâalarını .şifahi olarak komisyona bildirebil-meleri için davet olunmaları istenmiştir. Bizim de bulunduğumuz bu ziyaretlerde, demokratik bir kanun tasarısı hazırlanacağı ve mümessillerimizin davet olunacağı yolunda teminat verilmiştir.
Adalet Bakanı Fuat Sirmen, mutadı veçhile saatlerce konuşarak mütahassıs hukukçulardan kurulan komisyona asla müdahele edilml-yeceğini söylemek lüzumunu hissetmişti.
Aradan epeyce bir zaman geçti. Bir gün cemiyete esbabı mucibesi bulunmayan «Basın Kanunu Projesi» geldi. Projeyi tetkik eden heyetimiz ve okuyan arkadaşlarımız dona kaldılar! Evet, dona kaldılar, diyoruz. Çünki; söz verildiği halde mümessilerimiz davet olunmamış, emrivaki şeklini alan tasanda - hatta merî kanuna bile - rahmet okutacak sert hükümlerle doldurulmuştu. Daha o anda, nasıl bir haleti ruhiye içinde hazırlandığını anladığımız bu tasarının ıslâh kabul etmiyecek derecede alil olduğu müşahede edildiğinden, bu hususta hiç bir mütalâa bildirilmemişti. • Nihayet bakanlık, cemiyet mümessilleri ile komisyonu yüz yüze getirmeğe razı olmuş ve hadisenin açıklanması dolayısiyle de Halk Partisi milletvekillerinden Atıf Ak-güç gibi matbuat mensuplarında küskün bir hatıra bırakan bir zatın başkanlığında çalışıldığını ve alâkalı bakanların da sık sık iştirâk ettiklerini bilâhare öğrendiğimiz bu komisyonun hazırladığı tasarının, hükümet tasarısı olmadığı söylenmişti. Bir nevi tevil de olsa, bu sözler tasarının mahiyetini ortaya koyduğu için, ayrıca kıymet ifade ediyordu.
Ankara’da komisyonla yaptığımız ilk temasta Adalet Bakam da bulunuyordu. Beş dakika sonra Bakanlar Kurulu toplantısına gideceğini söyliyerek söze başlıyan sayın Fuat Sirmen tam iki saat konuşarak afakî bir şekilde görüşlerini bildirmişti. Bu itibarla, komisyon azalan hiç konuşma imkânını bulamamışlar, bizler de bazı fasılalardan istifade ederek tasarının gazete ve mecmua çıkarmaktaki sıkı tahdidinden başlıyarak mesuliyet, ten-kid hakkı ve neşir serbestisi, cevap hakkı, ceza ve usul bakımından taşıdığı ağır hükümleri ileri sürerek heyeti mecmuası üzerinde bile müzakere edilmiyeceğini ileri sürmüştük.
Sayın Bakan Meclisteki konuşmasında: bu tasarının neresini beğenmedikleri hakkındaki suâle ııjaalesef madde tasrih suretiyle cevap vermemişlerdir.» şeklindeki sözleri, bütün ısrarlarına rağ-
men maddelerin müzakeresine geçmek istemeyişimizden ve bu yüzden kendilerinin üzüntüye düşmelerinden ileri gelmektedir. Bilâhare tekrar komisyon azalarına da uzun boylu verdiğimiz izahatta, maddelerdeki sert hükümlerden misaller gösetererek neden tasarıyı reddettiğimizi bildirmiştik. Şunu itiraf etmek lâzımdır kı, umumî müzakereden sonra maddelere geçmek bir tasarının kabulünü tazam-mun eder. Reddolunan bir tasarının da maddelerini müzakere, o zaman da bizzat sayın bakana söylediğimiz gibi «abesle iştigal» sayılmaz mıydı?
Biz mesnetlerimizde o kadar kuvvetli idik ki, komisyon azalanna misâl sade dinde cezaî hükümleri gösterdiğimiz zaman bir şaşkınlık hasıl olmuştu. Nihayet dayanamı-yan âzâlar, bu hükümleri nereden çıkardığımızı ve hazırladıkları tasarıda böyle hükümlerin bulunmadığını söylemek lüzumunu hissetmişlerdi. Bu suretle şu hakikat ortaya çıkmıştı ki- meğer tasarı hükümete gitmiş ve hükümet cezaî kısmı ilâve etmiş!..
Bilmiyoruz tasarının insicamsız ve tamamiyle «ben bir ceza hu-kukçusuyum» diyen Adalet Bakanının sözleri veçhile cezaî maksatlarla hazırlandığını iddiada haksız mıyız?
Başbakan yardımcısı Nihat Erim ile yaptığımız konuşmada mesele bütün vuzuhu ile ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine bizzat sayın Nihat Erim, zaten bizde kanun tahririnin çok güç olduğunu, bunu yapacak mütahassıslan henüz yetiştiremedi-ğimizl söyledi ve arkasından «demokrat bir memleketin kanununu aynen tercüme edip alsak kabul eder misiniz» teklifin yaptı. Heyetimiz bu teklifi memnunlukla kabul etti. Böylece aradaki suitefeh-hümün de kalkacağı belirtildi. Bunun üzerine bütün kanunların tercümelerine, birer kopyalarının gazeteciler cemiyetine gönderilmesine; müteakiben cemiyet mümessilleri ile hükümetin tertip ve teşkil edeceği bir komisyonun müştereken bunlardan birini seçerek, memleketimizin bünyesine göre tasan haline getirilmesine karar verildi.
Başbakan yardımcısı bu kararı bakan arkadaşlarına da anlatacağını ve alacağı neticeyi bize bildireceğini söyledi.
Başbakan Şemsettin Günaltay ile de ayni mevzu üzerinde yaptığımız konuşmada, yardımcısı ile vardığımız karan izah etmiştik. Bize, bu kararı memnuniyetle karşıladığını, basınımızın tam bir serbes-tiye kavuşması için elinden geleni yapacağını uzun boylu ifade etti.
Gerçekten ertesi günü komisyonla müzakerede iken sayın Nihat Erim telefonla Bakanlar Kurulunda teklifinin tasvip olunduğu müjdesini verdi. Adalet Bakanı Fuat Sirmen’in hâlâ varlığını iddia ettiği tasarının lüzumsuzluğu anlaşılarak müzakere kapanmıştı.
Hemen üç aya yakın bekledik. Kararlaştırıldığı gibi demokrat memleketlerin basın kanunlarının tercümeleri cemiyete gelmedi. Bu arada C. H. P. kongresi münasebetiyle Istanbula gelen sayın Başbakan evvelâ parti kongresinde, sonra da vilâyetteki basın toplantısında bizim meşhur tasarıyı daha demokratik bulduğunu söyleme yoluna gitmişti. Okuyucularımızın hatırlıyacaklan veçhile derhal kendisine cevap vererek kararı ve vadini hatırlatmıştık. Tekrar söz aldık ve hatta bir arkadaşımız «bu ★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
becayiş
Û u işe bir türlü akıl erdlreme dik gitti! Senelerderiberl devam edegelen. nakil ve tayinlerin mânâsını bir türlü kavrıyamadık! Kıtlık, hastalık, sltilâ ve sair se heplerle vukua gelen tarihlerde o kuduğumuz büyük göçler ayarın da bir gidiş, gelişin sonunun alı namadığını görüyoruz.
Gün geçmiyor ki, üç beş yüı İsimli listeler neşredilmesin, filân vilâyetin, veya filân kazanın, hâkimi, hekimi polisi, jandarması ve salresi yurdun uzak köşelerine gönderilmesin veya merkeze getirilmesin!...
Vakıa, «her şey fânidir, geçer!, derler, hiç kimsenin, hiç bir yerde kaydıhayat şartiyle oturmasına İmkân yoktur, devrini İkmal eder ve gider, diye bir tabiat kanunu varsa da, bu, pek de o kanuna uygun düşmemektedir.
Bir memur, ne için Gemlik’te oturup dururken, Şarkışlaya gönderilir? Mardin’den kaldırılıp İmroz adasına getirilir veya Karakö-seden Edirneye yollanır? Bunların sebepleri nedir?
Öyle düşünüyoruz kİ, bir meraklı çıkıp da yalnız gazete sütunlarında çıkan bu nakil keyfiyetlerinin isim isim istatistiğini tutsa, bir memurun, iki sene gi^' kısa’ bir zamanda üç dört yer: Lc'“ ğiştirdiğinl kolayca meydana çı-f karabilirdi...
Buna karşı, maaşına zammedi yor uz, terfi ediyor! gibi beylik bir lâf edecek olanlar vardır. E-vet, belki de doğrudur, fakat o turduğu yerde, bulunduğu memuriyette de bir insanın terfi etmesine imkân yok mudur? Elbette vardır. Yalnız, o, Allahın sevgilisi olan bazı kullarına aittir ve bundan çok.büyük memuriyette o-, lanlar istifade edebilir. Onlar, demir atmış muazzam Savarona yatı gibi, hiç bir yere kıpırdamamakta ve bulundukları yerleri, mevkileri muhafaza etmektedirler. Buna mukabil, küçük memurlar, hâkimler, polis müdür ve âmirleri, leyleği havada görmüş gibi, diyar diyar dolaşıp perişan olmaktadırlar. Giden, gelen ve sık sık vilâyet değiştiren bu vatandaşların düştükleri maddî sıkıntı, ailevi vaziyetleri, çocuklarının tahsil durumuna İlâveten, memleket bütçesinde açtıkları rahneler de çok mühimdir.
Bu mütemadi kımıldanışların hem memurun çalışma zevkini baltaladığını, hem de bütçeyi sarstığını düşünmek zamanının geldiğine kaniiz! Nakil ve tayinlerin hiç yapılmamasını sitiyecek ğ liz, normal olsun kâfi!
Hikmet YAZICIOĞLU
D. p. Merkez İlçesinin mühim daveti
D. P. Merkez İlçe Başkanlığın -dan:
İlçemize bağlı bütün bucak ve o-cak idare kurullarının bugün saat 19.30 da Merkez îlçe binasında hazır bulunmaları ehemmiyetle rica olunur. idare Kurulu
Domaniç Bucak
.-SÜNCCADAM-]
Yazan : Graham Greene ** Çeviren : Kırdanoğlu *—
birkaç santim uzun, daha (La güçlü kuvvetli idi.
Llm hakkında ters bir lâf daha ettim. Cümlesini tamamlamıya va kit kalmadı, birden masayı devirdi ve bana bir yumruk attı. Fakat alkol mesafeyi ayarlamasına mani olmuştu. İkinci defa üzerime atılacakken şoförüm yetişti, tam zamanında kolunu kıskıvrak yakaladı.
— Fazla hırpalama, dedim. Faz la kaçırmış bir romancıdır.
Subayına olsun, subayile aynı seviyeden kimselere olsun biraz aşın bir saygı ile hareket etmiye alışmış şoförüm:
— Rahat duracak mısınız efendim dedi. Llm de olsa efendim diye konuşurdu belki.
— Bana bak Callaghan... adm Callaghan mıydı? itoğlu!...
— Calloway. lngilizlm, İrlandalI değil.
— Seni Viyana’ya maskara etmek için elimden geleni yapacağım. Bütün şehir haline gülecek. Apdallığın yüzünden asıl suçluyu bulamayıp ölmüş bir adama leke sürmeni senin yanına komam ben.
— Alâ! Demek asıl suçluyu siz bulacaksınız. Tıpkı romanlarınız dakî gibi.
— Şimdi bırakabilirsin beni gideyim, Callaghan. Bir gözünü pat latmaktansa, salaklığını meydana çıkarmayı tercih ederim. Çürük bir göz nihayet seni bir kaç gün yatakta alıkoyar, o kadar; ama senin içyüziinyü ortaya dökersem Viyana’dan sıvışmaktan başka ya pacalc işin kalmaz.
Cüzdanından 2 İngiliz lirası değerinde işgal parası çıkarıp ceketinin cebine sokuşturdum.
— Bu akşam size yefer bu pa-
ra, dedim, yann için de Londra uçağında bir yer teminine çalışı-
— Beni hudut harici edemezsiniz. Kağıtlarım muntazamdır.
—Evet, yalnız, her yerde olduğu gibi, burada da adama para lâzım. Cebinizdeki beş İngiliz lirasını karaborsada bozdururum diye düşünüyorsanız, aldanıyorsunuz. Nihayet yirmi dört saatte ensenize yapışırım. Bırak gitsin.
Rollo Martins üstünü başını düzeltti.
— Ismarladığınız içkilere teşekkür ederim, dedi.
— Bir şey değil.
— Minnet altında kalmadığıma da memnnum. Tahmin ederim ki, resmî masraflarınızdan sarfettiniz.
— Tamam.
— Bir hafta, bilemediniz iki hafta sonra tekrar görüşürüz. Bir iki ipucu ele geçireyim hele.
Hiddet halindeydi, onu biliyorum, fakat ciddî konuştuğunu tah inin etmiyordum. İzzeti nefsini kurtarmak için komedi oynıyor sanıyordum.
— Tayyareye bindiğinizi görmeğe gelirim belki, yann.
— Boşuna zahmet etmeyin, git-miyeceğim.
— Paine sizi Saclıer oteline
kadar götürsün. Orda size bir o-da versinler, bir de yemek yer-
siniz. Ben temin ederim.
Garsona yol verir gibi yaparak,
bir adım döndü ve suratıma şid-
detli bir yumruk savurdu. Tam
zamanında savundum, ama masa-
ya da çarptım. İkinci yumruğ-u at-
masına vakit kalmadı; Paine ya-radana sığınıp çenesinin ortası
budur diye bir sille indirdi. Martins masaların arasına yuvarlandı. Kalktığı zaman patlamış dudağından kan akıyordu.
— Sanırsam, döğüş etmiyeceği-nizi söylemiştiniz, dedim.
Koluyla dudağından akan kanı silerek:
— Hayır, salaklığınızı meydana çıkarmayı tercih ederim, demiştim, ayrıca gözünüzü de pat-iatnııyacağım diye bir şey söylemedim, dedi. (Devamı var)
Merkezi muhtar seçimi yapılmıyor
Kütahya ilinin Tavşanlı ilçesine bağlı Domaniç bucak merkezi muhtar seçiminin 7-8 aydır bütün müracaatlara rağmen yaptırılmamakta olması üzerine köylüler Büyük Millet Meclisine ve Başbakanlığa aşağıdaki telgrafı çekmişlerdir:
•Bucağımızda muhtar istifa edeli sekiz ay olmuştur. Vekil olarak kaymakam ve nahiye müdürü ta -rafından heyetten biri tayin olunmuştur. Şimdiye kadar köyün re-yile muhtar seçilmesini istediğimiz resmî dilekçelerimize de alâkalılar-ca hiç bir cevap verilmemiştir. Köy lümüzün reyile muhtar seçimi yapılmasına icap eden makamlara e-mir vermenizi saygılarımızla dileriz.»
BİR YANKESİCİLİK
Erzurumlu Çoban Salâhattin Türeli müracaat ederek Erzurumlu Hüsnü Yüklen tarafından yankesicilik suretiyle 80 lirasının çalındığını şikâyet etmiş, sanık yakalanarak üzerinde yapılan aramada para kilotunun içinde bulunmuş ve suç üstü mahkemesine sevkolunmuştur.
Refik Koraltamn kerimesi nişanlandı
Siyasal Bilgiler okulunu bitirdikten sonra Amerikada İktisat Fakültesini başarı ile bitirip memlekete dönerek Maliye Bakanlığı Tetkik Heyetinde vazife almış bulunan değerli gençlerimizden Halûk Timur-taş ile İçel Milletvekili Refik Koraltan’ın kızı Ayhan Koral-tan’ın nişanları dünkü Perşembe günü Refik Koraltamn evinde güzide davetliler huzurunda yapılmıştır.
İki taraf ailelerini tebrik e-der, genç nişanlılara saadetler dileriz.
11
5 i
ADYO • TELEFON• TELGRAF HABERLERİ
HERGÜN BİR HADİSE;
«ji y Trumanın verdiği

Ö!
s
I
« Churchill ve...
Bombası
nutkun akisleri
Fransız Meclisinde
Kara kaplı kitap !
I I lus matbaasında basılan ve dini misk gibi siyasete âlet eden mahut kitap, evvelâ Karadeniz'de, şimdi de Kara-köse’de dağıtıldı...
Karadeniz!...
Karaköse!...
Bunlar, isimleri kara, fakat kendileri aydın vatan parçalarıdır. Kara sapanı, kara taassupla işlemek istiyenler, kendi kazançlarına yansınlar! — A. F.
savrulan küfürler
Amerika bütün gayretini kızıllarla mücadelede teksif edecek
I ngiliz seçimlerinin bitmiş ve tas ®nife başlanmış olduğu bu saatlerde, seçim neticeleri hakkında tahminlerde bulunmak, usul ve erkâna aykırı olduğu kadar tedbir ve 1 ihtiyata da mugayyirdir. Esasen se- c çim hakkında tahminlerimizi daha r evvel belirtmiş olduğumuz cihetle 1 buna lüzum da gömlüyoruz. Biz , bu satırları yazdığımız sırada İn- ' gilterede seçim bitmşitir. Ve ıbu satırların intişarından bir kaç saat . sonra da netice ilân edilecek ve muhalif muhafazakârların mı, yoksa iktidarda bulunan işçilerin mi ka- -zandığı anlaşılaşacaktır.
Seçimi hangi taraf kazanırsa kazansın, biz, netice ilân edilmeden evvel, bir noktaya temas etmek istiyoruz. O da, İngilizlerin rey verecekleri günün arifesinde, iki bü yük kuvvetin, yani Vaşington ile Moskovanın İngiliz Muhafazakârlara, Churchill’in şahsını hedef tutarak şiddetle hücum etmiş olmalarıdır.
Hatırlarda olduğu gibi, Muhafa-zakâr Parti Lideri Churchill, seçim kampanyasına tesadüf eden günlerde, iç meseleleri bir an için bir tarafa bırakak Milletlerarası r meselelere el atmış ve dünya me- j. selelerini, umumiyetle atom kon- r trolü işini halletmek üzere üç bü- j yük devletin bir konferans aktet- ? melerini istemişti. Churchill, bu , teklifiyle, seçmenlerine: «Beni se- T çerseniz Rusya ile anlaşırım» de- , mek istiyordu. Muhafazakâr harp | liderinin, Birleşmiş Milletler çerçevesi dışında tasarladığı ıbu konferans ve yaptığı teklif, muhakkak | ki bir çok kimselerde garip bir tesir uyandırmış ve büyük bir harp liderinin, sırf seçim gayretiyle bu derecede küçülmesi ve prensiplerin- y den fedakârlıkta bulunması hayret t ve hattâ istihfafi mucip olmuştu, s Bununla beraber, işçiler, bilhassa t usta seçim mütehassislan Mori- \ son'un idaresi altında bu teklif ve x siyaseti tasvip etmediklerini derhal ? bildirmişlerse de, dün akşama ka- i dar ne Amerika'dan ne de Rusya- 1 dan resmi denebilecek bir reaksiyon gelmemiştir.
Dün akşam, yani, İngiliz seçmenlerin oylarını vermeğe başlayacakları saatten 15 saat kadar evvel, Başkan Truman, Virginia’da söylediçjliği bir nutukta, atom enerjisinin ^^ontrolü ve diğer dünya meselelef* rini halletmek üzere üçlü bir kon- 1 feransa asla yanaşmayacağını, A- ( merikanm ancak Birleşmiş Millet- 1 ler çerçevesi dahilinde müzakere ve münakaşaya hazır olduğunu söylemiştir. Başkanın nutkundan bir kaç saat sonra da, Moskova radyosu, sanki garip bir tesadüf eseri imiş gibi, Churchill’in üçlü konferans teklifini yorumlamağa başlamış ve «bu sadece Churchill’in bir seçim propagandası, bir seçim oyunundan başka bir şey değildir. Biz onun ne mal olduğunu biliriz...» Mealinde bir ifade kullan -
Seçimlere pek az bir zaman kaldığı bir sırada, Churchill’in seçim cephesine vurulan bu iki psikolojik darbe korkunçtur.
Iç meselelerde sarih ve yapıcı sayılabilecek hiç bir şey vâdedeme-miş ve bütün programını iktidarı tenkit esası üzerinde toplamış olan Muhafazakâr liderin, dış siyaset bahsinde ortaya atmış olduğu iddia da kendisi ve partisi için yıkıcı olmuştur. Bu, sadece, Muhafazakârların iktidara gelip gelmemeleri bakımından değil, fakat aynı zamanda - ve farzı muhal- iktidara geldikleri takdirde iki büyük devlet karşısında muhafaza etmek zorunda kalacakları durum bakımından da feci olacaktır.
Dünyanın sulhu ve selâmeti için Churchill’in iktidara gelmemesini temenni edenlerle beraberiz. Çünkü Churchill iktidara gelirse, ne Amerikaya yar olabilecek ne de Sovyetlerle geçinmek imkânını bulabilecektir. Büyük bir harp lideri olduğundan şüphe edilmiyen Chur-chill'in iyi bir sulh lideri olabileceği, hele bu yaşında ve kırdığı bu potlarla, şüphelidir. Çünkü, Churchill, o mahut İngiliz milletleri camiası birliği ve İngiliz imparatorluğu mülâhazasiyle hem Amerikalıların, hem Rusların sabrını tüketecek ve seyirci kalmak durumunda bulunacağı bir harbi -Allah geçinden versin- tacil edecektir.
Bugün Muhafazakârlar iktidara gelirlerse, İngiltere, fakru zaruretini unutarak olmıyacak maceralara atılabilir.
Dün, Truamn’ın ve Moskova'nın ilk defa bu mevzuda ağızbirliğiyle konuştuklarını duyduk. Ve ilk defa Sovyet radyosunun lâfları bize hâz ve itminan verdi. Bu iki beyanatın ışığı altında verilecek olursa Ingiliz vatandaşlarının kullanacakları oyların Muhafazakârlara git-miyeceği tabiidir.
Biz, evvelce de yazdık; Muhafazakârların iktidara gelmesi hem iç, hem dış meseleler bakımından İngiltere ve dolayıslyle bütün Avrupa için felâket olacaktır.
Mücahit TOPALAK
S
Ü

u
i
U ■
*
*►!
*
V
u
»
*
N
i i
I
*

Vaşington, 23 a.a. — Siyasî çev relerdeki görüşe göre, Truman’ın dün Alexandria'da söylemiş olduğu nutuk, milletlerin demokratik idareden elde ettikleri maddi istifadeleri göstermek suretiyle. Birleşik A-merika’nın önümüzdeki aylarda bütün gayretlerini komünizmle mücadelede teksif edeceğinin en kuvvetli işaretlerinden biridir.
Bu kaynaklar, Truman’ın hayat seviyesini demokratik metodlarla
yükseltmenin selâmete çıkaran yol olduğunu, hükümetin daha az faydalanan milletlere, hürriyetle idare muhtariyetinin boş sözlerden ibaret olmadığını isbat ederek komünist ilerlemesini önlemek üzere askerî hazırlıklara ayni derecede önemli ekonomik bir icraatla devam etmek tasavvurunda bulunduğu husüsları üzerinde İsrarla durmuş olduğunu tasrih etmektedirler.
Dünya Basınından Hulâsalar
_ 23/2/950 _,
Komünist Saylav Jeannet'in Thorez'e karşı aşkının tarihçesi
Rusya’nın yeni dostu
Amerika-Bulgaristan
Doğu Almanya ile de bir anlaşma imza olunacak
Paris Radyosu, 23/2 (Basın - Yayın) — Doğu Almanya Hükümetinin Dışişleri Bakanı dün Meclisteki konuşmasında Doğu Almanya Demokrat Cumhuriyetinin Sovyetler Birliği ile bir dostluk anlaşması im zalıyacağını söylemiş ve bu anlaşmanın imzalanmasından bir yıl son ra Sovyet işgal kuvvetlerinin Alman topraklarını terkedeceğini açık lamıştır.
Komünistlerin yeni cinayeti
İsviçre Radyosu 23 (Basın - Yayın) — Prag mahkemesi memleketin İktisadî durumu hakkında bazı sırları yabancı memleket ajanlarına tevdi etmek suçu ile dört Çekoslovak yüksek memurunu yargılamış ve ölüme mahkûm etmiştir. Bu cezaların ikisi müebbet hapse, diğer ikisi de biri 25, diğeri de 20 yıl ağır hapis cezasına tahvil edilmiştir.
Almanyo’da yeni bir Sovyet oyunu
Paris Radyosu, (Basın - Ya -yın) — Berlin’in batı bölgesinde iyi haber alan Alman çevrelerine gelen haberlere göre, ağır silâhlarla mücehhez halk polisi birlikleri, ilk de fa olarak Saxda görülmüştür.
Hakikatte birer ' talim kışlası o-lan polis okullarına, Alman markalı otomatik silâhlar verilmiştir. Ayni çevrelere göre, Almanyadaki Sovyet Komutanı muavini, Halk polis teşkilâtının kurulması işine nezaretle görevlendirilmiştir.
Amerikö’da grev yapan madenciler
Roma Radyosu, 23 (Basın - Yayın) — Amerika’nın bazı kömür ma denlerinde grev yapan madencilerle bu grevleri tertipliyen sendikalara bağlı olmıyan maden işçileri arasında çarpışmalar olmuştur. Bazı yerlerde de grevciler maden ocaklarındaki teçhizatı tahrip etmişlerdir.
Serbest maden işçileri ise çalışmak arzularım her vesile ile isbata çalışmaktadır. Bazı bölgelerde mahallî polis çatışmaların vahim bir hal almasını önlemek için müdahalede bulunmuştur.
Bu arada kömür buhranının artacağı gözönünde tutularak bir çok yer lerde tedbirler alınmış, hattâ bazı şehirlerde harp yıllarındaki gibi ta sarruf maksadiyle gece karartması tatbik edilmiştir.
Bulgar halkı durumdan resmen haberdar edildi
Sofya Radyosu 23 /2 (Basın - Yayın) — Bulgaristan halkı, Bulgar ba sın müdürlüğü tarafından bu sabah radyo ile yayınlanan bir tebliğle Bulgaristan ile Birleşik Amerika a-rasmdaki münasebetlerin kesildiğin den resmen haberdar edilmiştir.
Tebliğde münasebetlerin kesilmesine sebep olan hadiseler münasebetiyle iki hükümet arasında teati edilen notalardan bahsedildikten son ra, Amerika’nın münasebetleri kesmesinin diplomatik kaidelere aykırı olduğu iddia olunmakta ve bunun ancak Bulgaristan üzerinde baskıyı artırmak maksadiyle yapılmış olabileceğine işaret edilmektedir.
Yumurta yeme müsabakası
Toronto, 23 (Nafen; —Toronto şehrinde bir iddiaya tutuşan adam 72 yumurtayı tam 6 dak.ka 37 saniyede yemiş ve bundan ,-onra da bir biftek yemiştir.
Halbuki bundan evvel yine bövle bir iddia üzerine birisi ?6 yumurtayı 37 akikada yemişti, diğer birisi 38 yumurtayı 30 dakikada, bundan başka da diğer birisi 53 kaynamış yumurtayı 2 dakika 53 saniyede ve 25 yumurtayı karıştırarak ta 35 saniyede yutmuştur.
Holanda Kraliçesi Fransaya gidiyor
Paris Radyosu, 23/2 (Basın - Yayın) — La Haye’deh öğrenildiğine göre Hollanda Kraliçesi Juliana muh temelen gelecek Mayıs ayında Fran sız Cumhurbaşkanını ziyaret edo 1 çektir. Bu, kraliçenin yabancı bir memlekete yapacağı ilk resmî ziyaret olacaktır. Kraliçe bundan sonra diğer bazı Avrupada başkentlerini ziyaret edecektir.
Cüzzam fedâvisi
İngiliz basını:
İngiliz gazeteleri bu sabah yazılarını, bugün yapılacak seçimlere tahsis etmişlerdir.
Muhafazakâr Daily Telegraph şöyle diyor:
• Seçimlerin neticesi ne olursa ol-çim için hareket etmeler i lâzımdır.» sum seçmenlerin demokratik bir se-
Muhafazakâr organlardan Daily Craphic de:
•Bir çok memleketlerde seçmenler gizli polise oy verirler ve seçim hiç bir şekilde demokratik olamaz. İngiltere’de ise herkes kendi vicdanının sesine uyarak oyunu kullanır» diyor.
Muhafazakâr Yorkshire Post, Truman’ın sözlerini ele alarak şun lan yazıyor:
«Atom enerjisinin kontrolü, kar şılıklı garantiler olmadan yersiz ve imkânsızdır. Böyle bir anlaşmanın hayatî önemi vardır. Ve bu ancak Birleşmiş Milletler topluluğu içinde mümkündür. Bu sebeple Birleşmiş Milletlere büyük bir vazife düşüyor. Şimdiye kadar bir çok meselelerde varlığını göstermiş olan Birleşmiş Milletlerin, Amerika ile Sov yetler Birliği arasındaki uçurumu doldurması icap eder.»
Bağımsız Times, Sovyet peyki devletlerle Batı demokrasileri arasındaki münasebetlere temasla şöyle diyor:
«Doğu Avrupa’daki peyk memleketlerde Batı memleketleri siyasî temsilcilerinin faaliyeti gittikçe güç leşmektedir. Bir müddet evvel Bu-dapeştede yapılan sözde casusluk mu hakemesi, siyasî tarihte eşine rast-lanmıyan bir mahiyet arzetmekte-dir. Komünistler, casusluk damgasını kendilerine bir oyuncak etmişler ve istediklerine vurmakta tereddüt bile etmemişlerdir. Bunun sebebi açık ve çok basittir. Komünistler Batı politikacılarını sınırlarından dı şarı atmak istiyorlar. Hattâ bu hal, Doğu ile Batı arasında tam bir İktisadî ayrılışma ve münasebetlerin kesilmesine müncer olsa bile bu şekilde tesir etmek istemektedir. Mü-naseebtler kesilirse bu tesir artacaktır.
Fransız basını:
Bugünkü Fransız Basını çeşitli konular üzerinde durmaktadır.
L’AuroreFrance Libre, gazetesine göre, İngiliz seçimlerinin sonucunun Milletlerarası şümulü çok önemli olacaktır. Fakat şimdilik bu sonuçlar hakkındaki tahminler te-zadlarla dolurur.
Figaro gazetesi de şöyle yazıyor: «İşçiler, işçi sınıfının hayat şartlarını büyük ölçüde ıslâh etmiş olan bir inkilâbı başarmış ye vaatlerinin başlıcalarını yerine getirmiş olmanın iftiharı ile mücadeleye girmektedirler. Muhafazakârlar ise, güdüm i lülük ve devletleştirmeye kurban edilmiş olan halk sınıflarını temsil ederek seçimlere giriyorlar. Liberal ler de ancak kendilerini Avam Ka-marasında bir kaç tane daha fazla saylavla temsil ettirmekten başka bir şey ümit etmiyorlar. Fakat göstermiş oldukları adaylar pek âlâ memlekette 4 milyon oy alabilir. A-sıl bilinmesi gereken nokta bu 4 milyon oyun hangi partinin zararına olarak ifade edilmiş olacağıdır.»
Franc Tireur ve Combat gazete-patilerini gizlememektedirler.

Carville, (Louisiane), 23 (a.a.) — ‘ Carville’deki Amerikan cüzzam has tahanesi doktorları, 1946 da tedavi |' altında bulunanların yüzde 16 sının I‘ sülfamid tedavisi sayesinde iyileş-1' tiğini bildirmişlerdir. I
Hastahane başhekimi, hastahane mensuplarına ve hastalara hitabe-derek şunları söylemiştir:
Cemiyet, cüzzama karşı eski ba-Itıl itikadını ve korkusunu muhafaza ettikçe hastaları, hastalığın başlan- ’ gıcında bulmak ve sıhhatlerini iade ( etmek üzere zamanında bir tedavi *-------------- ------- ._ ---------
tatbik etmek imkânı daima güç o!a- leri ise İşçi partisine karşı olan çaktır. ....... ’ ’ ’
Serbest Fıkra
i
ktidar hükümetlerinin âdetlerini bilirsiniz! En doğru bir havadis bile, kendilerince müna sip olmıyan bir zamanda gazetelere aksetti mi, derhal arkasından sütun sütun tekzipler gönderirler. Üstelik, gazeteleri yalan haber yaymakla itham ederler.
Fakat nedense, iki ay kadar evvel başta gazetemiz olmak ü-zere, Türk matbuatının hemen hepsinin behsettiği şu mahut broşür meselesi böyle bir akıbete uğramadı! Günlerce yazdık, kitaptan alınmış vesikalar, âyetler neşrettik. Bu yazılar, C. II. partisini, dini siyasete âlet etmekle itham eder mahiyetteydi. Fakat iktidar partisi erkânından salâhiyet sahibi biri çıkıp da gazeteleri tekzibe cesaret edeme di. Edemezdi de... Çünkü elimizde Ulus matbaasında basılmış, köylü ve muhtarlara dağıtılmak
Sarıçizmeli
için yayınlandığı ilân edilmiş matbu bir kitap vardı.
Şimdi bu kitaplar, Şark'ta daha müsait bir pazar bulmuştur, ve Ka rakösede kara taassubun hızla yayılması için propagandaya ge-çilmşitir!
Bizim bildiğimize göre, memlekette aşırı sağ cereyanlarla mücadele diye bir kanun vardır!
Yine memlekette yeni yürürlüğe giren Seçim Kanuniyle, propaganda için ilânlarda ve bro şürlerde dini ibare bulundurulması yasaktır.
HaLbuki, Karadeniz'den Kara-köse’ye sıçrıyan mahut broşür, bal gibi bir seçim propagandasıdır ve içinde:
Fateberû ya ulilebsar diye âyetler mevcuttur.
İşin garip tarafı, bu kanunları, bugünkü iktidar hükümeti Meclise getirmiş ve kanunlaştır-mıştır! Fakat ne kadar acıdır ki, iktidarı bugün elinde bulunduran parti, bizzat, aşırı sağ cereyanlarla mücadele edecek ve Seçim Kanununun her maddesini her türlü şüphe ve emniyetsizliği önli-yecek bir şekilde tatbik edecek yerde, onu kendisi istismar etmektedir!...
Acaba, iktidar partisi hükümetinin bu gibi neşriyatın halk ve köylü arasında yayılmasına mâni olacak kuvveti mi yoktur? Kanunları tatbik için vasıtası mı yoktur? Yoksa bu kanunların tatbiki için, muhakkak muhalif suçlular mı beklenmektedir?
Cevap istiyoruz...
Geçen hafta Fransız Parlâmen tosunda Hindi Çini meselesi konuşulurken Komünist saylavlardan bir kadın, Münakalât Bakanına ve umumî olarak hükümete savurduğu küfürlerle Meclisi biri-birine kattı. Mesele Hindiçinîye gön derilecek askerî malzemeyi yüklemekten istinkâf eden amelenin grev meselesi idi. Hükümet bu konuda şiddetli tedbirler almak istiyordu. Komünist saylavlar, buna malûm usullerle muhalefet ediyorlardı. Mü zakerelerin en hararetli bir safhasında bir kadın saylavın avazı çıktığı kadar haykırarak işe müdahale ettiği görüldü. Meclis arkadaşlarınca hiç de meçhul olmıyan bu kadın hem bağırıyor, hem de Münakalât Bakanına karşı, karış halinde açtığı elinin baş parmağını burnunun tepesine koyarak, bizim kaba tabirimizle: «nanik» çekiyordu. Bu kadın, meşhur Fransız Komünist lideri Thorez’in eşi Jeannette Ver-meersch’dir. Yani, meclisteki ve • halk tabakaları arasındaki adiyle 1 sadece Jeannette...
Kadın saylavın bu hareketi üzerine zaten kızışmış bulunan müzakere ve münakaşalar, kavgaya inki lâp etmekte gecikmedi. Çünkü, sağ t cenahtan bazı saylavlar, Jeannette- « in bu münasebetsiz hareketine karşı, Fransızların lügatlerinde hiç de ( kıt olmıyan bazı «nazikâne» hitap ; ve ihtarlarla cevap verdiler. Bu ( sözler üzerine komünist saylavlar, : sağcıların üzerine yürüdüler. Bir : hayli itişildi. Bu arada, Bayan Jean- ı nette de mevzilerini müdafaa etmekten ve etrafa küfürlerle karışık tekme ve sille savurmaktan geri kalmıyordu. Nihayet, muharipler ayırdoldular. Celse tatil edildi.

Müessif bir hâdise
Filhakika, bu, Jeannette Veer-merseh’in parlâmento hayatında mü essif bir hâdise olarak kaydedilmiştir. Çünkü, komünist kadının bir an için sinirlerine hakim olamr yarak böyle bir vakaya sebebiyet vermesi, ona belki bütün meslek hayatını kaybettirecektir. Çünkü, bu hareketi, bir başka kadın tarafından hiç de hoş görülmemiştir. Bu kadının adı da Martha Desrumeaux-dır, yani bütün Flandres'ın Pasio-naria’sı, en büyük komünisti.
Jeannette, eskiden beri şiddetli nutukları ile meşhur olmuş bir komünisttir. Fakat hiç bir zaman isi el şakasına dökecek kadar ileri gitmemiştir. Onun şahsında daima, plânlarından ve hakikî fikirlerinden gayrisini açığa vuran bir hatip bulmıya alışmış bulunan kütleler bu işe hayret etmişlerdir. Fakat bun dan'daha vahim olarak, komünist olmakla beraber asil bir aileye men sup bulunan Martha Desrumeaux’-nun bu meseleden dolayı şiddetli bir iğbirar duymuş olmasıdır.

jeannette, kocasını yenmek istiyor
Yukarıda söylediğimiz gibi komü nist kadın saylav, Fransanın azılı komünist lideri Thorez’in eşidir. Thorez’in son günlerde Kominfor-mun gözünden düşmüş olduğuna dair şayialar dolaştığına göre, Jeannette belki de şiddetli .nutku» ile vaziyeti düzeltmek ve hattâ kocasının yerine geçmek istemiştir. Zira, Thorez, son zamanlarda gayet uslu durduğu için, grevlerin muvaffak olamaması yüzünden Komin-formun tenkitlerine uğramış bu lunmaktadır. Jeannette. uzun zaman, komünist lideri Thorez’in arkadaşı sıfatından başka bir unvana sahip olamamıştır. Bu arada üç çocukları olmuş ve bu çocuklar, ancak küçük adları ie mektebe yazdı-rılabilmiştir. (Mamafi, üçünün de babalarına benzediğini söylerler). İki komünist, ancak, beraber geçen on yedi yıllık bir hayattan sonra 1947 de evlenmişlerdir.

Moskova'da randevu
Halen, Choisy le Roi'da, Komünist partisinin kendileri için satın almış olduğu bir evde, birlikte ya* şıyan bu iki azılı komünist, gençliklerinde, komünizm terbiyesi al -mak için gitmiş oldukları Moskova-da tanıştılar. İkisi de talebe idi. Ko münist metebini Thorez ancak dör düncülükle bitirdi. Halbuki Jean nette birinciydi.
Jeannette, bu mektepde, Tlıo rez’e bütün hayatını anlattı. Malûm ve mahut hikâye. Fakir bir aile kızı. Mahrumiyet içinde. Her gün dayak yiyor ve gizli gizli kitaplar o-kuyor, vesaire... Nihayet, yazının başında bahsettiğimiz Martha Desru I meaux adında bir kadın bu on beş | yaşındaki kızla alâk.ui.ır oluyor v-Moskova’ya gönderiyor
Thorez’in eski sevgilisi Jeannette’in Moskovadan avdetinde alınmış bir resmi
hayatına daldı. Konferanslar ve mi tinglere devam etmiye başladı. Bir ara, garip bir zabıta vakasına da sebebiyet verdi. Polis, Jeannette’i, fabrikaların etrafında dolaşırken yakaladı. Kadının üzerinde beyanname veya mektup gibi bir şey bulunmadığı için tahkikat genişletildi ve nihayet anlaşıldı ki, Jeannette, Thorezden daha genç ve güzel bir işçiyi beklemekte imiş. Ne ise ki, komünist partisi bu skandalin üzerine kalın bir örtü çekti. Fakat Bayan Jeannette’in bu gibi skan-dalları saklanamıyacak bir hal a-lınca Parti de bu işten usandı ve hatunu şehevî faaliyetinde serbest bırakmıya karar verdi.
Thorez, karısının bu ihanetlerine ancak 1946 da Başbakan Yardımcısı olmak suretiyle cevap verebildi. O günden bu yana iki komünist arasındaki hırs ve rekabetin eksilme-yip arttığını iddia edenleı vardır.

Parlömanter asabiyeti
Jeannette’in Mecliste, son zamanlarda sık sık gösterdiği asabiyeti; artık ne kocasından ne de genç âşıklarından yüz bulamadığına hamledenler çoktur. Hattâ Fransız saylavlarından birinin şu sözleri
Büyük aşk
Geçen hafta, Fransız Meclisinde diğer saylavlara tekmeler savuran Jeannette, yirmi beş yaşında iken ______ ,
Thorez’e âşık oldu, öylesine âşık ol- ) söylediğini nakleder1''--du ki sinir illetlerine uğradı ve bir «Ehemmivet vermeyin, kadınlar-zaman hastahanede yattı. Nihayet, da bu yaş, nazik bir yaştır. Asabi-onun peşinden Fransa’ya koştu. Tho- yet verir...» rez daha evvel evlenmişti. Hiç bir! ---------
şey bu müthiş kadını aşkından vaz- ------- ---------- ----------------
geçiremedi. Thorezle birlikte parti I yatından kısa bir hülâsası budur.
Geçen hafta Mecliste gürültü çr karan Jeannette Vermeersch’in ha-
Demokrat Parti
Kalecik Kongresi
Kalecik ilçe kongresine işti rak edenlerden bir grup
Kalecik, (Hususî) — Demokrat Parti Kalecik ilçe kongresi 21/2/ 1950 tarihinde yolların kapalı olmasına rağmen ocak ve bucaklardan ge len delegelerin ve büyük bir dinleyici kitlesi huzurunda yapılmıştır.
Kongreye Ankara il idare kurulu ikinci başkanı Muhlis Bayramoğlu ve üyelerden Hamdi Bulgurlu, Bekir Turna, Hafız Yaşar Kuşoğlu ve Abdullah Gedik de Ankaradan er ken saatlerde giderek katılmışlardır.
Kongre ilçe idare kurulu başkanı Ahmet Topçunun yaptığı yoklamayı müteakip ekseriyetin mevcut olduğu anlaşılarak açılmış ve kongre başkanlığına yapılan teklif üzerine Muhlis Bayramoğlu ikinci başkanlığa Hamdi Bulgurlu ve kâtipliklere Mehmet Bilgen ve Ali Üstündağ seçilerek gündem gereğince müzakerelere başlamıştır.
İlk olarak okunan ilçe idare kuru lu faaliyet raporundan sonra söz a-lan delegeler yeni seçilecek kurulun daha fazla çalışması ve köylerle teması lüzumunu belirtmişler ve temennilerde bulunmuşlardır.
İlçe idare kurulu raporunun müzakere ve kabulünden sonra mahalli ve umumî dilekler bahsine geçilmiş ve bu konuda da: Delegelerden Ali Üstündağ, Asım Yazıcı, Mustafa Kaya Satılmış Babayiğit, Ömer Cömert ve Ahmet Top söz alarak ilçe merkezini Konur bucağı ile bir çok köyleri ilgilendiren parti meseleleri ile mahalli ihtiyaçlara temas etmişlerdir ki bu meyanda: Kızdırmakta bir köprü inşası, Konurda şaraphane yapılması, yolun nahiyeden kazaya kadar bağlanması, Kalecik merkezindeki imdadı sıhhinin bir u-sul ve nizam tahtında halk hizmetine tahsisinin temini, yolun Terme çayına kadar bağlanması; köy yollarına da devletçe yardım yapılması 'gibi mahallî ihtiyaçlar ile bazı bu
cak müdürlerinin parti işlerine müdahale ve tazyikleri belirtilmiş ve Halk Partisinin bazı vatandaşlara para vaadederek Demokrat Partiden ayrılmalarını temin yolundaki faaliyeti misaller zikredilmek suretiyle umumi üzüntü ve teessür içinde açıklanmıştır.
İlçe idare kurulunun geçen yıllara ve gelecek yıla ait bütçesi de kabul edildikten sonra il idare kurulundan: Abdullah Gedik, Hafız Yaşar Kuşoğlu, Hamdi Bulgurlu, Bekir Turna ve Muhlis Bayramoğlu sıra ile söz alarak mahalli ihtiyaçlar ve şikâyetler hakkında il genel meclisini ve partiyi ilgilendiren muhtelif mevzular hakkında aydınlatıcı a-çıklamalarda bulunmuşlar ve yeni Seçim Kanunu hakkında da izahat vererek delegelerin endişelerine cevap vermişlerdir.
Bilâhare ilçe idare kurulu için yapılan gizli seçimde: Mustafa Gündoğmuş, Halil İbrahim Yurdoğlu, Ahmet Topçu, Mahir Gemalmaz, Ali Erdemar, Hacı Ahmet Erdamar ve Mehmet Bilge’nin asil üyeliklere segildikldri anlaşhldıktan sonra il kongresine gidecek delegeler de seçilerek kongreye samimî ve heyecan lı bir hava içinde son verilmiştir.
D. P. Yeğenbey Ocak Başkanlığından
25/2/1950 Cumartesi günü saat 20 - 21, 26/2/1950 Pazar günü saat 16-18 arası Anafartalar caddesinde yeni ikinci Vakıfhan 3 üncü kat 323 No. da 2 No.lu merkez bucağı salonunda toplanacağımızdan sayın üyelerimizin behemehal bulunmaları rica olunur.
Yeğenbey Ocak İdare
Kurulu
ZAFER
Ticaret Bakanlığı Bütçesine dair
RÖPORTAJ
Hakkı Gedik’in yaptığı ÂŞlk Veysel İle

konuşmanın tam metni
memiştir. Serbest döviz, kliring I bilhassa üçlü takas gibi usuller, İdarî karakterler taşıyan müdahale I metotları içinde, bir kısım ithalât ve ihracat malları bakımından , müstahsili de, müstehliki de müstebit edecek neticeler vermemiştir. Üstelik döviz sıkıntıları da yaratmıştır. Binaenaleyh bir an evvel it-; halat ve ihracatımızın, dış ticaret muvaznemizin bünyesini tarif istikâmetini tayin etmek, inkişâf kudretini hulâsa programını çizmek, Avrupa iktisadı işbirliğinin bir üyesi olmamız itibariylede, zarureti ihmal edilmemelidir.
Dış ticaret muvazenesine gelince, 1939 yılından 946 yılı sonuna kadar geçen sekiz senelik devrede ihracatımız lehine 540 milyon liralık bir fark hasıl olduğu ve fakat 947, 918 ve 949 senelerinde ise dış ticaret muvazenemizin 397 milyon açık verdiği görülüyor. Yani 939 -946 devresinin dış ticaret muvazenesi lehine biriktirdiği 5 . 540 milyon lira fazlalık son üç senenin alehe tezahür ettirdiği 397 milyon lira noksanlık yüzünden 143 milyon liraya düşmüştür. Sayın ticaret ve ekonomi bakanını, «946 yılı ihracatı Türkiye için bir ihracat rekorudur. Son zamanlarda ve daha önce bu ölçüde ihracat yapılmamıştır yolundaki beyanatı, eğer 1949 yılının ihracat yekûnunu teşkil eden 997 bin ton, 934 yılının ihracat yekûnunu bildiren 1 milüon 637 bin tona ve 937 yılınmkini ifade eden bir milyon 447 bin tona faik addedilmek ve böyle bir takdire tâbi tutulmak aklen varit ise o vaki; doğrudur. Bu hatayı, ithalât ve ih-racak miktarının artıp artmadığı hususu, kıymeti mütehavvil, yüksek veya düşük bulunan para ölçüsü ile değil sıkleti sabit olan kilo, ton mikdarı ile takdir edebileceğinde zuhul edilmiş olmasına atfetmek lâzım gelir.
Sayın ticaret ve ekonomi bakanı ve hükümet dediler ki, son yıllar da ithalâtımızın fazla olması istihsale yarayan vasıtaların, ihtiyaçların, enverstisman, kendi tabirlerine göre, yatırım maddelerinin fazla tedarik ve ithâl edilmiş olmasından ileri gelmiştir.
Bu iddianın da mesnetsiz ve realitelere uymamakta olduğuna yine ra.:kamların hükmüne bırakalım.
Fühakika 1930 . 1938 dokuz yıllık ithalatta yatırım maddelerinin ge nel ithalât miktarına nisbeti vasatı % 35, 12 dir. 939 . 949 yılları ile 949 yılının 8 aylık ithalât yekûnunda yatırım maddelerinin genel ithalât mikdarının nisbeti ise vasa ti % 24, 6 dır. Şu hale göre ikinci devrede yatırım maddelerine ait ithalât mikdarı birinci devreye kıyasen % 11, 6 puvan noksandır. 983 yılının genel ithalât yakûnuna nazaran yatırım maddelerine ait ithalât nisbeti % 35, 4 iken 948 de bu nisbet %32 dir.
Arkadaşlar, gerek 1940 yılında İngiltere ve Fransadan temin edilen takriben 55,5 tonluk altın istik-fazı ile gerekse 1938 den 1945 yılına kadar dış ticaret muvazenesinde hasıl olan ihracat fazlalığından elde edilen dövizlerin zaman zaman altına çevrilmesi ile merkez bankasında ve omartisman sandığında ceman, 938 yılındaki mevcutla birlikte, 214 ton altın stoku vücut bulmuştur. Bu stok, 1946 da 213 küsür tona, 1947 de 151 tona, 1948 de 144 tona ve 1949 da İ37 tona düşmüştür. 1947 yılının sekizinci ayında döviz stokumuz 208 milyon lirayı bulmuşken bu miktar 1947 sonun da 155 milyon liraya, 1948 yılı so-I nunda 28 milyon liraya ve 1949 29 milyon 4 rakkamlar : . —---------- •“ , tuuu ve döviz stoklarımızın son
zı e er.nı yapmazlarsa vatandaşın senelerde mütemadiyen eridiğini, gel re giden arasındaki muvazene azaldığını göstermektedir. Eğer, hnn.b.r hayat pahalılığı, geçim ıssa ylı, ithalâtında Marşal plânlımı™ kâh,,. ---------------- '"“'nın bu yıla ait gerek doğrudan doğ.
rüya, gerekse tiraj yolu ile vaki ve
* (Baştarafı dünkü sayımızda)
Arkadaşlar, Ticaret ve Ekonomi Bakanının beyanatında, ziraî istih-salâtta fazlalık, fiyatlarda tenezzül hasıl olduğu, dış ticaret muvazenesinin 1949 da lehde neticelendiği, 949 ihracatının Türkiye için bir rekor teşkil ettiği kaydedilmiştir. Bütçenin umumî konuşması yapılırken istihsalin fazlalaşmamış bilâkis eksilmiş rakkamlarla isbat e -dilmiş olduğu için bu hususa tekrar umumî surette avdeti lüzumsuz addederiz. Burada, yalnız zeytinyağ ıstiysalinin 1937 — 1942 devresinde senelik vasatisi 57 bin ton iken 1943 -
1948 devresinde bu vasatinin 57 bin tona düştüğüne, yaş rneyva istihsalinin de ikinci devrede birinci devreye nazaran % 20 nisbetinde bir noksanlık arzettiğini belirtmekle iktifa edeceğiz.
Gıda maddelerinin fiyatlarının düşmekte olduğu yolundaki beyanat ise, bu maddelere ait toptan fiyat endeksinin 948 yılının 12 ayın da 547 iken, 949 yılının ayni ayında 559 olması, gıda maddeleri bölge endekslerinin de 1948 de 48 yılının 12 ayına nazaran 949 yılının ayni ayında Ankarada % 13,2 İstanbul -da ise % 9,4 nisbetinde tezayütler kaydetmekte bulunması haliyle kabili müdafaa değildir. Gıda maddelerinde geç:m endeksi 948 yılının 12. ayında 382 iken 949 yılının ayni a-yındo % 12 nisbetinde bir artış kaydederek 428 i bulmuştur. Hububat ve mamulatı fiyatlarında ise
1949 yılının eylül ayında, 948 yılının aynı ayına nazaran % 28 nisbetinde bir yükseliş görülmektedir.
Toptan eşya fiyatlarının genel en deksi Türkiye’de 938 yılı 100 itibariyle, 949 da takriben 500 ü bulduğu ve binaenaleyh İkinci Dünya Harbine girmemiş olan başlıca 13 memleketten İran’ı, Irak’), Lübnan’ı bir tarafa bırakınca, Türkiye’nin fiyat endeksi en yüksek memleket olduğu görülür. Çünkü bu endeksler, İs veç'te 188 i. İsviçre’de 209 u. İrlanda’da 233, Portekiz’de 233 ü, Mısırda 316 yı göstermektedir. Harbe gir miş memleketlerden Japonya, İtalya, Fransa, Finlandiya ve Macaristan gibi bir harp badirelerine, istilâlara, işgallere uğramış olanları ayırırsak geri kalan 8 memlekete nazaran totan eşya fiyat endeksi en kabarık olan memleket Türkiye-dir. Zira bu endeksler, Norveç’te 178, Amerikada 191, Ingilterede 202 dir. Harbe girmiş veya girmemiş o-lan başlıca 26 memleket içinde Türkiye fiyat endeksinin yüksek endeksli 8 memleketten sonra ver aldığı istatistiklerle sabittir. Memleketimizde bakliyat gibi bazı gıda maddelerinde bir miktar tenezzül bulması dış piyasalar rakip memleketler tarafından bu cins malların daha bol ve ucuz fiyatlarla arzedil-mekte olmasından ileri gelmektedir. Yoksa, her çeşit istihlâk ve umumiyetle istihsal maliyet fiyatlarımızda normal bir ucuzlama, bir salâh başlamış olmasından ileri gelmiş de ğ»ldir. Bu hal normal ve temenniye Şayan bir salâh değil bir nevi kriz alâmetidir. Müstahsili mutazarrır e-den bu kriz geçen sene haber verdiğimiz gibi başlamış ve diğer ihracat mallarımıza da sirayet etmek istidadını göstermiş bulunmaktadır.
Arkadaşlar, Her çeşit eşyanın, şu veya bu maddenin ucuz veya pahalı olması nisbî ve İzafîdir. Bu itibarla ucuzluğun veya pahalılığın amillerini araştırmak, o maddelerin maliyet fiyatlarını tes-bit etmek, paranın iştira kudretini hesaplamak, umumî fiyat manzumesi içindeki mevkilerini tayin eylemek ve sonra bu neticelere göre
e nunda 28 milyon lir; tedbirler ve kararlar almak hükü-| ylh sonunda da metlerin bajta gelen vazifeleri ara- liraya düşmüştür. Bu smdadır. Şayet hükümetler bu va- ' altın ve döviz stoklaı
bozulur ve h_„ e----------o.,
zorluğu denilen kâbus onun istilâ I eder ve onun baş belâsı olur. Bu memleket nüfusunun % 91 si işte bu yüzdendir ki hayat pahalılığını müziç devri ve istirabı içine düşmüş bulunmaktadır. Bu vaziyeti ıslah etmek, hayat pahalılığını hafifletmek, bilhassa bu memlekette, bir mucize yaratmak değildir. Sadece devam edip giden ve fiyatların artmasında başlıca âmil olan İdarî ve İktisadî hatâları, kusurları kavramak ve bunların evvelâ imalâtını stok etmek ve sonra da mevcutların tesirlerini izale çarelerine başvurmak gerekir.
Arkadaşlar, bu mesele üzerinde fazla durmıya zaman ve zemin müsait olmadığı için burada bırakarak dış ticaret mevzuuna geçiyoruz.
Dış ticaretimizde, memeleket bünyesinin alım verim kudretine, hazım ve teneffüs cihazlarının kabiliyet ve istidat imkânlarına göre düzenli, ayarlı bir makanizma hâlâ kurulamamış bir organlaşma 1 vücuda getirilememiştir. 1948 de bü- i tün tenkitlerimize rağmen revaçta ' tutulmuş, müdafaa edilmiş olan ta- I kas usulü ancak bariz zararlar, mahzurlar vücud bulduktan sonra menkubiyete uğrayabilmiştir. Bir kısım memleketlerle yapılmış olan anlaşmalar karşılıklı döviz esasları etraflıca tesbit ve tertip edilmemiş olduğu için topallamış ve yürüye-
yekûnü 100 milyon liraya baliğ cilan yardımlar imdada yetişmemiş olsaydı 1949 yılı sonunda elimizdeki altın miktarı daha çok azalmış ve döviz miktarı da tamamen sar-fedilmiş olacaktı. Bu azalmalar, eksilmeler bittabi ihracat noksanlığı ve ithalât fazlalığı yüzünden dış ticaret muvazenesinde hasıl olan açığına mühim tesirine atfedilmek lâzımdtr.
Arkadaşlar, sayın Maliye Bakanı ve bütçe komisyonu, dış ticaret mu vazenemizin 1949 yılında 118 milyon lira açık verdiğini kaydediyorlar. Fakat sayın ticaret ve ekonomi bakanı ve bu bakanlığının dış ticaret başkanı ise, hayır, 1949 yılı dış ticaret muvazenesinde 118 milyon lira açığımıza değil, bilâkis 10 milyon lira fazlalığımız vfardır. Diyorlar. Bu iddianın mucip sebebi olarak da ithalât yakûnunundan Marşal yardımı ile temin olunan 65 milyon ve tiraj hakkındandan sağlanan 35 milyon liralık ithalât ve bedeli 28 milyon lira tutan buğday ithalâtının da tenzil edilmesi lâzım geldiğini ileri sürüyorlar. Çünkü borçlu, hibe yolu ilg ve 1949 yılının hususiyeti itibariyle bu üç kaleme teraküm eden 128 milyon liralık ithalât dış ticaret muvazenesinde yer alamazmış.
Bir taraftan maliye bakanı ve bütçe komisyonu ile ticaret bakanı arasında bu suretle hasıl olan ihtilâfı, diğer tarafdan Marşal plânından yardım gören memleketlerin milyarları aşan bu kabil ithalâtının dış ticaret muvazenelerinde yer almakta olmalarını ve 1948 yılına ait ithalâtımızda helm doğrudan doğruya, hem de tiraj yolu ile vuku bulan ithalâtın dahil bulunduğu ihmal edilerek 1948 yılı açığının 219 milyon lira olduğunun İsrarla beyan edilmesini bir arada tefekkür ve mütalâa edince hayretler içinde kalmamak mümkün olmuyor.
Arkadaşlar, 1946 ve 1947 yılarının hususiyetleri itibariyle dış pazarlara satılan ve ihraç olunan hububat mikdarları ve bedelleri o yıl-lara ait dış ticaret muvazenelerimizin ihracat kefelerinde yer aldıkları halde 1949 da buğday ithal etmek lüzumu hasıl olunca ayni yılın dış ticaret muvazenesi ithalât kefesinde ithal olunan buğday miktarı ve bedelinin yer almaması lâzım geldiği nasıl iddia edilebilir?... Sonra, Amerika Birleşik devletleri Marşal plânından istifade eden memleketlere bu plâna göre yaptığı ihracatı dış ticaret muvazenesinin ihracat kısmında kaydetmiyor mu?... Diğer bir ifade ile, her hangi bir yıl içinde vuku bulacak ihracatımızın bir kısmı uzun vadeli bir alacak mukavelesine veya takası, mahsubu gelecek yıllara şamil bir anlaşmaya istinad e-derek veya hibe olarak ihraç edilmiş olursa bu nevi ihracat dış ticaret muvazenemizde yer almaz mı?... Ve almışsa bedeli tenzil edilir mi?... Sonra, acaba borçlu veya hibe yolu le memlekete ithal olunan mallar ithalinde lüzum ve zaruret bulunmayan, maddeler midir?...
Eski bir Maarif nazırının, «şu mektepler olmasaydı maarifi ne iyi idare ederim» şeklinde dermeyen ettiği iddia olunan mütaleası, şu dış ticaret muvazenesi açık vermeseydi veya ithalât hep borçlu ve hibe yolu ile temin edilebilseydi muvazene ne iyi ve hatta ne kadar lehte kurulmuş olurdu!... Ve bir dç şu ikinci dünya harbi zuhur etmeseydi bu harp zamanının fevkalâde vergileri ile artan gelirlerden bir kısmının iktisaden verimli sahalara nasıl döküldüğü görülürdü... Kabilinden mütalealara, mevcut iddia ve beyanlar karşısında, gayrî ihtiyari yol açıyor.... denilebilir.
Arkadaşlar, 1949 yılı bütçesi konuşulurken dünya istihsal kapasi-
ivrialan köyü Şarkışla kazasına, Şarkışla kazası Sivas vilâyetine Sivas vilâyeti Türkiye haritasına, Türkiye haritası da 20 milyon yüreğe bağlıdır. 20 milyonun içinde Sivrialan köyünden Âşık Veysel Şatıroğlu: 5G yaşında, 6 çocuk babası; 49 yıldır güneş ışığına, yıldız ışığına hasret; koltuğunun altında emektar sazı ve rehberi hemşerisi küçük Veysel'le Ankara’ya gelmiş dediler. Veysel Ankara’ya gelir de ben durur muyum? Fırsat bu fırsat dedim, şiirleri dillerde dolaşan şu bilge halk şairini nerde var, nerde yok arayıp bulayım da kafam da yıllardır kıvrım kıvrım yatan sualleri ona bir sorayım.
Bir dosttan adresini aldım: Opera Meydanında Opera Oteli. Vardım otele, girdim içeri, sordum, gösterdiler. «Merhaba Veysel Usta!» deyip ilkin onun, sonra da rehberi küçük Veysel’in ellerini sıktım ve kana-peye yanlarına iliştim. Bozkır güneşi ve poyraz 56 yılda, tuncu bile kıskandıracak renkte bir çehre mey dana getirmiş. Yalnız Sivrialan kö yünün değil, bütün Anaolunun geçim ve hayat macerasını çizgi çizgi bu çehrede okumak kabil. Sesi çok uzaklardan, 56 yıllık bir yoldan geliyormuş gibi yorgun, ama bitkin değil! Konuşmasında sükûnet, emniyet ve kararlılık var.
— Sizinle konuşup dertleşmiye geldim, dedim.
Hiçbir yapmacığa tenezzül etmi-yen halis bir nezaketle:
— Hoş geldin, safa geldin, dedi.
Dedi ama, kim ve neci olduğumu da merak ettiği alnındaki çizgilerden, sesinin renginden ve dizleri üzerinde yorgun argın yatan ellerinden belli idi. Kendimi tanıtınca bu merak hemen silindi ve yerine bariz bir memnuniyet geldi.
Rahatça konuşabilmek için otelin daracık holünden çıkıp bir kahveden içeri girdik. Kahvelerimizin ya-nısıra birer de cigara ateşlikten sonra şöylece konuşmıya döşendik:
— Gözleriniz kaç yaşından beri görmez oldu?
— Yedi yaşımdan beri; çiçek hastalığından sonra.
Yüzünün ifadesinden ve sesinin renginden, en hassas yerine dokunduğumu derhal anladım. Anladım a-ma, ne yapayım ki, bir kere dokunmuş bulundum.
Pişmanlığımı belirtmiye çalışarak:
— Kusura bakmayın, dedim; mak şadım sizi üzmek değil, hem kendim için, hem de sizi sevenler adına göz terinizin hikâyesini öğrenmektir.
İfade verir gibi değil de dertleşen bir eda ile anlatmiya başladı:
— Küçükken beni çok severlerdi. Anam babam, odanın içine giren güneşi gösterek haydi, derlerdi; git şu güneşi tut getir. Ben de avuçlar getirirdim. Avuçlarımı açtığım zaman içinden birşey çıkmayınca gül miye başlarlardı. Yedi yaşımdaydım, çiçeğe tutuldum. Hastalıktan sonra sol gözüme perde indi. Babam derman diye taşlara sarıldı; o zamanlar (Kırlangıç uşağı) denilen gezici doktorlar vardı; onlara gösterdi: biz bu gözü iyi ederiz, sen merak etme, dediler. Dediler ama iyi edemediler. Perde günden güne kalınlaştı ve hiç görmez oldum. Bu gözümün hikâyesi böyle.
Sustu. Gizliden derin bir göğüs geçirdi. Ne kadar gizli olursa olsun, bu göğüs geçirmenin 50 yıl geriden geldiği belli idi. Uzun, kır bıyıklarının örtmiye çalıştığı dudakları üstünde bilge bir tebessümle ağır ağır anlatmiya devam etti:
— Birkaç yıl sonra bir gün ahırda temizlik yaparken öküz başını sallayıverince boynuzu gözüme geldi ve bu gözüm de güneşe kapandı. Artık hiçbir iş göremez, hiçbir yere - . ---- -......— tek başıma gidemez oldum. Büyük
tesının rasyonel şartlar ve metod- ' bacım elimden tutar, beni gezdirir, ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de) dolaştırırdı. Oyundan da, işten de
bir konuşma
Yazan: —;
I Suat TAŞER |
nasipsiz kaldığımı gören ve bu halime çok üzülen babam, gönlümü o-yalıyayım diye bir gün bana bir saz getirdi ve: «Belki günün birinde bir mecliste sana da bir yer veren olur» dedi. İşte o günden sonra saz elimden düşmez oldu.
— Şiire ne zaman başladınız?
— Cumhuriyetin onuncu yıldönümüne kadar şiir söylemekten çekin-
— Çekindiniz mi? Şiir söylemekte çekinilecek ne var ki?
— Anamın babamın hoşuna git-memesinen korkuyordum. Hem kor kuyordum, hem de gizli gizli söylüyordum. İçimde bana ille şiir söy le diyen bir kuvvet vardı. Ben de söyledim, ama 1933 yılına gelinceye kadar kimselere duyurmadım.
— İlk şiiriniz hangisidir? Hatırlı-yormuşunuz?
— Hatırlıyorum, onuncu yıl için söylediğim şiirdir.
— Müsaade ederseniz yazayım.
— Uzundur ama, birkaç kıt’asını söyliyeyim.
O söylüyor, ben de bir yandan ya zıyordum:
Türkiye’nin ihyası Hazret! Gazi, Kurtardı vatanı düşmanımızdan Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz caıumızdan
Sinesini hedef etti düşmana. Ölmüşken vatanı getirdi cana Çekti kılıcını çıktı meydana Gören ibret aldı meydanımızdan,
İttilıacı Türkiye'nin insanı Çalışmakla kazandık biz bu vatanı Aç kurt gibi parçaladık düşmanı Şecaat görünce aslanımızdan
Âşık Veysel bunu böyle söyledim Benden de yadigâr bu kalsın dedim Sözlerim yalan mı dinle efendim Kürei arz doldu hep şanımızdan ve ilâve etti:
— Bu şiiri o zaman besteldim ve söyledim. Şarkışlamn Ağcakışla na hiyesi müdürü, belki bana bir faydası dokunur diye, şiiri Ankara’ya yolladı. Şiir gitti, aradan aylar geç ti, ses çıkmadı. Eski rehberim İbra-himle düştük kış kıyamette yollara, tam üç ayda geldik Ankara’yı bulduk. Şiirim (Hâkimiyeti Milliye) de üstüste üç defa neşredildi.
— Başkaca faydasını görmediniz mi?
— Hayır, görüp göreceğim bu oldu.
— Ondan sonra artık çekinmeden şiir söylemiye başladınız, değil mi?
— Evet, gayri çekinecek bir şey kalmamıştı çünkü...
— Hiç mektep medrese görmediğiniz ve gözleriniz de görmemeye başlayalı bunca zaman olduğu halde, nasıl olup da böyle bilge bir şair olduğunuza şaşanlar var. Sizi şiir bakımından Yunus Emre ile al* ıaba sayıyorlar, ne dersiniz?
Küçük Veysel tabakayı uzattı, cigaralarımızı tazeledi. Tepeden tırnağa dikkat kesilerek ustayı dinle-miye hazırlandım. O, söze şöyle baş ladı:
— Mektep, medreseden alamadığımı hilkatin yardımı ile hayattan aldım. Yunus’la akrabalığıma gelin ce, buna da şöyle cevap vermek ica-beder: bir çuval buğdayın içinde ar pa, yulaf, mısır ve nohut da karışık olsa; bunları bir tarlaya serpseler; bğday gene buğday, arpa gene arpa; yulaf, mısır ve nohut da gene yulaf mısır ve nohut olarak çıkar değil mi?
Bu benzetiş, her türlü kendini beğenmiş izahatın üstünde olduğu için susmak münasip olurdu, sustum.
— Gelmiş geçmiş âşıkların içinde en çok kimleri seviyor ve beğeni-yorsnuz?
— Mösyö Boröver, ben şahsen size minnettarım... itiraz etmeyiniz. Madam Katerinin sizi saray muhafaza kumandanlığına tâyin ettiğini ve sizin de bunu kabul etmediğinizi biliyorum. İşte, sizin bu vazifeyi reddetmenizin neticesi olarak oraya ben tâyin e-dildim... Bu sebeple, nail olduğum bu lütfü biraz da size borçluyum... minnettarınız olduğumu ve daima da dostunuz olduğumu söylemekle büyük bir şeref kazanacağımı size bildirmeme müsaade eden böyle bir fırsatı ele geçirdiğinden dolayı pek bahtiyarım.
Boröver, vakurane bir eda ile:
— Mösyö dö Janlis, dedi, siz bu vazifeye, büyük bir tevazu ile söylemiş olduğunuz gibi benim onu reddetmem dolayısiyle değil, Kral Hazretlerinin sizin me zlyetlerinizi takdir buyurmaları neticesi olarak tayin edildiniz. Bunu, bir hakikat ifadesi olarak söylüyorum. Beni bir dost olarak kabul etmeniz asıl benim için bir şereftir...
— Mösyö Boröver, siz cidden pek kibar, nazik bir arkadaşsınız, imdi, madem ki artık hepimiz dos-
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
Mlşel Zevako — Çeviren ı
Ragıp Rıfkı
95
tuz, Bay Şövalye ve siz Kont dö Luvr, bana refakat etmek lüt-funda bulunacağınızı ümit ede-
Bu davet, pek nazikâne olmasına rağmen yine Boröver’i şüpheye düşürdü :
— Siz, yalnız benimle ve Kont Hazretleriyle mi alâkadar oluyorsunuz diye sordu.
Janlis gülümsiyerek :
— Vallahi, doğruyu söylediniz, dedi. Ben yalnız sizin ikinizle alâkadarım.
— O halde, Mösyö dö Janlis, Kont Hazretleri ve ben, bizi götürmek istediğiniz yere kadar sizinle beraber gitmeğe hazırız... elverir ki gideceğimiz yer Bastil veya Şatöle zindanları veya diğer herhangi bir hapishane olma-
— Anlıyorum... müsterih olu-
nuz, efendiler, doğruca Luvr sarayına gideceğiz orada Kral sizi görmek istiyor.
Şaşıran Fransua :
— Kral bizi görmek istiyor ha!... diye bağırdı.
Karşısında pek genç bir asilzade olarak gördüğü Kont dö Luvra o kadar ehemmiyet vermiyen Jan lis, baştan savar gibi bir eda ile :
— Evet, efendim, dedi.
Fransua onun bu küçümsemesini anladı ve bundan memnun bile oldu. Çünkü ; hüviyetinin bilinmesini ve tebdil gezdiğinin anlaşılmasını istemiyordu. Bu sebeple ikinci plânda kalmayı tercih e-diyordu.
— Cidden garip olduğu kadar fevkalâde bir şey, dedi. Şimdiye kadar saraya ayak basmadığım gibi Majeste tarafından tanınmak şerefine de nail olmamıştım.
— Doğru amma, Majeste Mösyö Boröveıi bilir ve hatta ona karşı büyük bir teveccüh ve sevgisi vardır. Kral, bu şövalyenin tehlikeli bir durumda bulunduğunu haber aldı ve beni evvelâ onu teh likeden kurtarmaya gönderdi amma, o işini bizzat görmüş hem de gördüğüme göre pek çetin bir işmiş bu... sonra da kendisini saraya getirmemi emretti. Kral, aynı zamanda, Kont dö Luvr tarafından Borövere yardım edildiğini duymuş ve o Kontu da görmek istemiş. Görüyorsunuz ya, pek basit bir şey... sözlerini söyledi.
Boröver :
— Vakıa, pek basit bir şey, dedi; amma, bir türlü aklım ermiyor; Kral bunu nasıl haber almış ve kendisine kim haber vermiş?
Müzik: (T
Müzik: Sch
22.26

— Âşık, âşık olduktan sonra hep sini sever ve beğenirim. Ama bir ikisini saymamı isterseniz, Yunus, Karacaoğlan, Dadaloğlu ve Emrah diyebilirim.
— Nasıl oluyor da görenlerin çoğundan daha iyi şiir söyliyebiliyor-sunuz?
— Görenlerin kapılan dışına a-çıktır. Onun için dalıp, dağılıp gidiyorlar. Benim kapılarımsa içime sımsıkı kapanmış; istesem de dışarıya açılamam ve dağılamam.
— Niçin şiir söylüyorsunuz?
— Ben hayatın ve tabiatın şeyine hasretim. Onun için şiir söylüyorum. Söylememek elimde değil.
— En sevgili şiirleriniz hangileridir?
— Şiirlerimin hepsini severim. Ama «Mektup., «Toprak., «Ömür Yolculuğu, bunları ötekilerden biraz daha fazla seviyorum.
— Şiirleriniz, bilhassa besteleyip te plâklara okuduğunuz şiirler geçiminize birazcık olsun yardım ediyor mu bari?
— Şimdiye kadar iki kitap çıkardım: Biri «Âşık Veysel’den Deyişler., öteki de «Sazımdan Sesler.. Eş dost aldı, okudu; eksik olmasınlar. 8 baş horantanın geçimi, hele bu zamanda ne demektir, bilirsiniz, 50 kuruşa, 100 kurşa satılan 3 - 4 yüz kitap hangi yırtığa yama olur? Plâklara gelince, birkaç yıl evveline kadar, satılan her plâktan yalnız 10 kuruş alıyordum. Şimdi o da kesildi.
— Yeni kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz?
— Paran olmadıktan sonra istediğin kadar düşün.
— Gelmişleyin bir konser bari verseniz, belki üçbeş kuruş faydası olur.
— Bakalım bu ayın 28 indi Hal-kevinde bir konser vermeyi düşünüyoruz.
Dertleşme böylece çetin bir noktaya geldi dayandı. Uzun mu, kısa mı pek farkında değilim, bir müddet sustuk. Birşeyler daha sorayım di ye kendimi zorladımsa da para etmedi, cesaretim kırılmış ve keder-lenmiştim. Nihayet:
— Okyuculara bir diyeceğiniz var mı? diye çekinerek sordum. Arkasından da onun hesabına, beni ve şiirlerimi sevenler sağ olsun, diye yazmak üzere iken hemen önledi ve:
— Öyle demeyin Suat bey, dedi; cümlesi sağ olsun, cümlesi! Bu dünyada âlimle konuşup feyiz, cahille konuşup ibret almak lâzım...
Bu, benlik üstü bilgece sözden ben de kendi payıma düşen ibreti alım. Yazık ki, Veysel usta yüzümün kızardığını göremedi. Ellerini sıktım, teşekkür ettim ve kızaran yüzümle kahveden dışarı uğradım. Kafamda Ijir şiirinin şu mısraları çalkanıyordu:
Veysel nideıı, akim ermez, Uzun, kısa dilin durmaz. Eller tutmaz, gözler görmez, Bu acaıp sır da senin.

Mllzlk: Richard Str ler: Söyllyen: Sabah Planoda: Harold Vor M. S. Ayarı ve haberler. Program ve kapanış.
İSTANBUL RADYOSU 24 ŞUBAT 1950 — CUMA
12.57 Açılış vo programlar.
13.00 Haberler •
13.15 Şarkı ve türküler (Pl).
13.30 Çeşitli hafif müzik (Pl).
13.50 Şarkı ve türküler.
14.30 Serbest saat.
14.45 Passo Dubleler (Pl).
15.00 Programlar ve kapanış.
17.57 Açılış ve programlar.
18.00 Dans müziği (Pl).
18.30 Piyano soloları (Pl).
Bela Bartok: (Halk havaları üzeri*
Çalan: Pivanist Lili Kraun.
18.45 Saz eserleri.
19.00 Haberler.
19.15 Hafif ara müziği (Pl).
19.20 Radyo Senfoni Orkestrası konseri. İdare eden: Cemal Reşit Rey.
Caesar Franck... Senfoni (re minör) 20.00 Memleket havaları.
20.15 Gelir vergisi saati.
20.30 Dinleyici istekleri.
(Türk musikisi)
21.00 Konuşma (Serbest saat)
21.15 Fasıl Heyeti Konseri.
22.00 Konserto (Pl).
Joseph Haydn... Vij
22.45
23.00
22.30
22.45
23.00
23.30
olonsel ko
Çalanlar: Emanuel Fauermann vo Malcolm Sargent idaresinde Se. or. Dans müziği (Pl).
Haberler.
Dans müziği (Pl).
Programlar ve kapanış.
----Hayatta-----
Muvaffakiyetin sırlarını öğrenmelisiniz Otomobil bilgisi bunların başında gelir.
Ankara
Şoför Okulu
Vazettiği öğretim metodu ile bütün yurtta güven kazanmış bir müessesedir.
Her gün saat 14 den 18 e kadar İsmetpaşa Cad. No. 4 e müracaat edebilirsiniz. Tel: 21649
(325)
— Kim olacak, Luvr’a kadar ge len, buraya kadar da bana kılavuzluk eden ve sonra ortadan kaybolan bir genç kız haber vermiş... o falcı kızı gönderen siz , değil misiniz?
Boröverle Fransua, aynı zamanda :
— Fiyorinda! diye bağırdılar.
Sonra, derin bir hayretle birbirlerine baktılar ve mütaakiben her ikisi de kahkahayı salıverdiler.
Artık söylenecek birşey kalmadığından - ve filhakika onlar şimdi her şeyi Janlis’ten bile daha iyi öğrenmiş bulunduklarından- kılıçlarını kınlarına soktular. Fransua biraz ayrıldı ve Boröver:
— Pekâlâ, Mösyö, sizi tâkip ediyoruz... Amma, arkadaşlarım en olacak?
Diyerek Ferriyer, Trenkmay, Burakan, Korpodibal, Strapafor, Liverdak ve Montarrak’ı gösterdi. Bunlar, Şövalyenin arkasında, kılıçları ellerinde dimdik duruyorlar ve onun kararını bekliyorlardı.
Janlis, telâşsızca:
(Devamı var)
LÜZUMLUTELEFONLAB
Yangın .................. 00
Sıhhî imdat ............. 91
Trenler .............. 12028
Hava Yolları...... 14881
.. 11565
.. 21575
.. 24846
.. 24846
.. 2229.
.. 22333
.. 22333
.. 11111
.. 21111
Yataklı vagonlar Su ârıza ........
Elektrik ........
Havagazı ........
Başkent Taksi ... Yeni Güven Taksi Sizin Taksi .....
Merkez Taksi ....
Ete an Taksi ....
*
SİNEMALAR VB
EĞLENCE YERLERİ
Büyük Ankara Ulus Yeni Park Sümer
(15031) (23432)
(22294)
(14040)
(11131)
(14072)
Sııs
CEBECİ
; Man on Lcsko
; Ay Doğarken
; Yanlış numara
; Gençlerin sevgilisi
; Filipin arslanı
; Batakhane geceleri, Gizil Kasa
; Filipin arslanı
(14071) .
(18846) : Ormanlar
*
NÖBETÇİ ECZANELER
Sağlık, Nümune, Gülhane
_T TAKVİM 1_
Hicrî) 1369 — Cemaziyel’evvel: 7
Rumîı 1366 — Şubat: 11
24 ŞUBAT 1950 — CUMA
Ezani
Vasati
Sabah ö&le İkindi
Yatsı
İmsak
12.1
15.:
9.:
12.1
Sahibi ve Başmuhariri
MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazılşlerlni fiilen
İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI
24 ‘ 2 • 1950
ZAFER
Sayfa: S
— Manzum Hikâye -
DELİ
Bir genç dostum vardı ki pek fazla sevişirdik, Birlikte erişilmez her zevke erişirdik, Gezerdik, eylenirdik, içkiler içer, yerdik; Ne yaparsak gençlikte odur kârımız derdik. Tutuldu bir dilbere bu benim sadık dostum; Kaybetmiştim izini bulmak için çok koştum; Çok aradım, çok sordum, bulamadım bir yerde; Korktum sokmuş olmasın diye başını derde. Nihayet öğrendim ki arkadaşım çıldırmış!...
Bir gün evde ne varsa bardak, çini hep kırmış, Camları yumruklamış, kesilmiş yüzü, eli; Yosma yüz vermeyince oluvermiş zır deli. Epeyce kan kaybetmiş düşmüş sonunda yere... Dolmuş bütün vücudu kesik, çürük ve bere. Almış da (sıhhî-imdat) götürmüş hastaneye, Dert olmuş mahallede arkadaş her haneye!.. Duyunca dudak bükmüş sevgilisi Kâniye!... Acımamış, sormamış, bir ancık, bir saniye. • Bulunmaz anne gibi dünyada insana yar, Ne de vardır bir yerde (Bağdat) a benzer diyar. Bu söz yalan deyilmiş dostumunda annesi, Oğlu için çıkarmış elinden varsa nesi, Satmış varı yoğunu yedirmiş doktorlara, Bir türlü doymak bilmez, bir sürü aç toklara. Bu kadar masraf yapmış yine iyileşmemiş; Çılgınlığı bir tülü sükûn bulup geçmemiş.. Sorunca, dinleyince her şeyi ince ince;
İçim yandı, çok yazık oldu dedim bu gence. Hemen ertesi gündü gittim tımarhaneye Bekledim havf içinde kenarda bir saniye Gardiyanlar dostumun gösterirken yerini, Gördüm karşı taraftan el sallıyan birini. Yaklaşıp sordum: nedir istediğin şey benden? Ağlıyarak dedi ki: ricam şu beyim senden: Höcre içinde görüp sanma ki ben deliyim, Deli onlar! aslında ben ise bir veliyim. Ne yapalım, düşürmüş Tanrı bizi bir kere, Bu çöp sandığı gibi, bu daracık pis yere... Alınız şu mektubu veriverln anneme, Demeyiniz; delinin mektubu lâzım neme? Mektubu aldım sonra geçtim arkadaşıma, Fırlattı elindeki su tasını başıma.
Gûya sevgilisini ben almışım elinden, Çekip tabancasını hemencecik belinden, Ateş etti ağziyle yalancıktan bum, bum, bum. Gördün mü dedi; bende nihayet seni vurdum. Haykırmıya başladı: beni kurtar, gel valde!... Görünce çok acıdım arkadaşı bu halde... Koşuştu gardiyanlar kriz geldi diyerek, Su döktüler başına zorla öne eyerek.
Ne bir şey sorabildim, ne bir şey verebildim, Ne de aziz dostuma hoşça kal diyebildim. Kimi şarkı söylüyor, kimi okuyor ayet!... Birer ibret yeridir tımarhaneler gayet... Şaşırmıştım kendimi dışarıya zor attım, Elem yükü gönlüme biraz daha dert kattım.
DOST!
Yozon : Mehmet Ali Türkıever
Üç yıl geçti aradan arkadaş iyileşti. Akıllandı, uslandı delilik hali geçti.
Bir yaz akşamı bana dedi; bu gün içelim, ,
Zevkedip, eylenelim, kendimizden geçelim.
Uyup bu eski dosta oturduk bir bahçeye; |
Tokuşurken kadehler bir (Gazelhan) ah!... diye ( Yanık yanık söylerken çok sevdiğim bir gazel, ' Ön taraftan birisi sallıyordu bana el. |
Hatırlamadım kimdir, bana hep el sallıyor, Bir de baktım garsonla, bize bira yolluyor. Kalkıp gittim yanına teşekkür ettim sordum, Mutlaka unuttuğum birisidir diyordum.
Nihayet; garson! diye bir kaç kere bağırdı, İçki, meze istedi; dostumu da çağırdı. Takdim etti yanında bulunan genç bayanı. Karım, dedi; bir yandan dürterken ayağım. Başladı anlatmıya: »Hastalık zor kardeşim), Derdemez hatırladım korkudan attı başım. İyice hatırladım bana mektup vereni, Annemi gör ve bunu kendine ver diyeni, Olan oldu diyerek içtik geç vakte kadar, Sanki koca gazino bize geliyordu dar... İsrar etti gidelim diyerek bizim eve, Biz de geliriz dedik pekâlâ seve seve. Devam etti evde de bir hayli bu hoş âlem. Derken evin sahibi dedi ki içtik madem, Tamam olsun biraz da size şarap vereyim, Büfemde her ne varsa önünüze sereyim. Karısı kocasının arkasından gitmişti, İçkimiz önümüzde hemen hemen bitmişti. Bir çığlık koptu birden; yine delirdi diye, Çılgınlık alâmeti yine belirdi diye.
Nihayet gelmişidi korktuğum şey başıma, Kalk kaçalım, gidelim dedim arkadaşıma. Bir de baktım geliyor elinde bir bıçakla, Gelir mi tekrar tekrar delireceği akla. Elimdeki şişeyi atarak suratına, Can havliyle evinin çıktık en üst katına. Baktık o da geliyor koşarak arkamızdan, Köpürmüş ağzı,burnu; gözünü bürümüş kan!... Girdikte bir odaya kapısını kapattık, Ortada her ne varsa ardına yığdık, attık; Dayandık bütün kuvvet, olanca gücümüzle, Sanki alay etmişti deli her üçümüzle, Tekmeledi zorladı kapıyı korkunç deli, Başladı titremeye arkadaşımın eli.
Çare bulamayınca elinden kurtulmıya, Başladık koşuşmaya odada sola sağa... Kırılmıştı odanın kapısı dört yerinden, Dedim ki kim kurtarır bizi bunun elinden. Koşup attım kendimi pencereden aşağı, Kaldırımlar üstüne düşmüşüm başaşağı. Meğer bir rüya İmiş açtığımda gözümü. Korku ile yokladım elim, kolum yüzümü. Ne kafam parçalanmış, ne de kırılmış elim, Sapsağlam duruyordu bacaklarım ve belim.
• T
Trabzon Yüksek Tahsil Öğrencileri Derneğinin Tertip Ettiği
24 Şubat 1950 Cuma günü 20.30 da I
Trabzon Folklor Gecesi
HALKEVİNDE
Radyo Ses Snatkârlanndan
Neriman Altındağ
Taklld Kralı 0Sman SÖZen
Karadenlzln biricik kemençeclsi
Hüseyin Oi/âver
Trabzondan gelen Horon ekibimizin iştirakiyle Bıçak ve Horon oyunları. Monolog, Piyes, Şarkı ve Türküler. Aynca millî kıyafetlerle Karagöz, binbir sürprizlerle dolu bir gece. ■
NOT: Her tarafa otobüs temin edilmiştir. Davetiyeler: Ulus Meydanında Karadeniz Lokantasından Tel: 14184.. Anafartalar-da Güven Yorgan Evinde Tel: 11466 temin edilir.
Dikkat: Davetiyelerimiz bitmek üzeredir. (311)
„ M ' , ■ ..
11 MART 1950
Fenerbahçe
Balosuna Hazırlanınız
------------J
VI J. tablet .
VlKODIN
ÖKSÜRÜK ve BRONŞİTİ KESER
Hor Eczanede bulunur
Ticaret Bakanlığı Bütçesine dair
■k (Baştarafı 4 üncüde) lar dahilinde artmakta, istihsal maliyet fiyatlarının düşmekte, gümrük tahdidatının hafifletilmesine ve serbest ticarete, mübadeleye nihayet rekabete doğru sür’atli ilerlemeler kaydedilmekte olduğunu tasrih ederek bu istikâmete teveccüh etmeyen, nizamlanmayan ticari ve İktisadî durumumuzun aki-beti ne olacaktır?... diye sormuştuk. Bu sual bugün, daha canlı ve reel vakıalar karşısında kendiliğinden vazedilmiş, bilfiil gelip çatmış bulunmaktadır. Serbest ticaret ve mübadele meselesi bugün, Avrupa İktisadî işbirliği konseyinde kati bir karara bağlanmak üzeredir. Döviz tahsisi, lisans gibi formaliteler kalkınca, müsaadeler ve anlaşmalar usulü bertaraf edilince, daha ucuz ve kalitesi üstün malları ithal imkânları sağlanınca maliyet fiyatları yüksek olan ve is-tihsalat ve imalâtımız için ve dış pazarlarda nasıl tutunacaklar, teessüs edecek rekabetler karşısında nasıl ayakda durabileceklerdir?... Sayın Başbakan, İzmir’de irat buyurduğu bir nutukta, «bizde öyle fabrikalar yapılmıştır ki mamullerini hariçten alsak bize on defa daha ucuza gelir, öyle fabrikalar kurulmasını istiyoruz ki dışarıdakilerle rekabet edebilelim. İptidaî maddelerin yanında olsun makinalarını işletecek enerji tabiattan ve kolay istihsal olunsun. Buna mukabil kömürü harice satarak döviz getirmek yolunu bulalım. İşte iktisadi sahada takip ettiğimiz gaye budur.» Demiştir. Arkadaşlar, Başbakan sayın Şemsettin Günaltay’ın C. H. P. sinde faal, ileri saf da bir devlet adamı olduğu ve bu partininde 25 senedir memleketi fasılasız ve dilediği gibi idare etmiş bulunduğu teemmül edilince bu beyanat karşısında teessür duymamak, irkilmemek mümkün olmuyor. Yalnız, kurduğu devlet sanayii ile öğünen bir partinin bu öğünme mevzuu da, mesnedi de ayni partinin hükümet başları tarafından bu şekilde Ijir açıklama ile tenkitle, mahiyeti ve aklbeti tebarüz ettirilmiş olursa acaba geride ne kalır?...
Binaenaleyh, serbest ticaret ve mübadele karşısında daha çok ucuz olan mamullerin, mahsullerin tehacümüne, rekabetine bu memleketin ticarî ve İptidaî maddelerin yanında olmadığı, muharrik kuvveti, enerjiyi tabitattan almadığı, kolay ve ucuz istihsalde bulunmadığı bildirilen fakrlkalan ne yapacağız? ...Bin bir basiretsizliği ve hatası ile bu vaziyetleri ihdas etmiş, çıkmaza dayamış olan C. H. P. sinin, bngün, adeta iktidara yeni
gelmiş bir parti gibi, «biz öyle fabrikalar kurmak istiyoruz ki, dışandakilerler rekabet etsin, demesine, Türk milletinin kendisine tevdi ettiği milyarlardan ufak bir kıshmı kömür havzasının evvel emirde amenajman plânını tahakkuk ettirerek istihsali arttırmak uğrunda sarfedeceği yerde, havzanın dış manzarasını muazzam lüks binalar, konforlu köşkler tezyin yolunda israf etmesinin hazin bir neticesi olarak memlekette şiddetli kömür buhranları hüküm sürerken .kömürü harice satarak döviz getirmek yolunu bulalım, şeklindeki ifadesine ve sonra da «işte bizim İktisadî sahada takip ettiğimiz gaye budur. buyurmuş olmasına bilmem ne cevap vermeli?...
Arkadaşlar, tarihinde ilk defa olarak batı iktisadi ile Türk iktisadı yan yana, göğüs göğüse geldiği bir anda bu İktisadî kılıkla onun yanında ve bir arada nasıl yürüyebilir ve İktisadî işbirliği teşkilâtında tam vasıflı bir üye gibi çalışarak ondan azami istifade temin etmenin yolunu ve imkânını bulabi-lirz?...
Bu memlekette dörtte üçü devlete ait bulunan sanayiin, her türlü plânından, porğramından ve gayeden hatta ihtiyaca cevap verecek evsafda bir sanayi kanunundan mahrum bulunan, tatbike konulan her çeşit kanunlara, kararnamelere, vergi sistemine, gümrük tahdidatına dayanarak ve güvenerek çalışan ve bu zihniyet İçinde serazat yaşayan ve böylece köylüyü, çiftçiyi, işçiyi, küçük esnafı, memuru istismar eden bir sanayi hali, manzarası ve kıyafeti ile medenî, müterakki alemin düzenli, basiretli, rantablı sanayiine nasıl intibak edebiliriz?...
Demokrasinin verimli nizamı içinde yaşayan müterakki memleketlerde kalkınma binasının temel taşını, hatta, Mapşal plânının İktisadî kalkınıfb yardımlarında, maksadı asliye hususî teşebbüs ve sermayesinin teşkil ettiği esasına, prensibine kıymet ve ehemmiyet verdiği derkâr iken bu memlekette onun taazzuv ve inkişafına fiilen imkân bırakmıyan bir ihtiyattan, zihniyetten ve onun mahsulü olan mevzuattan aynmak zarureti hâlâ sözde, kavli mücerretten ibaret kalmaktadır. Bu vaziyet karşısında, kalkınma davasında yararlı ve çok mühim mevki ve vazife almaktan imtina etmelerini yadırgamak, tenkit etmek akıl ve mantığın, iktisadi ve ticarî kavrayışın tecviz etmiye-ceğibir hareke tolur .
Sahası ve mikdan gayet dar ve mahdut olan yerli ve yabancı hususî teşebbüsler, işletmeler devlet iş-
letmeleri karşısında, bu müesseseler lehinde tecelli eden ithalât ve ihracat müsaadelleri, döviz ve finansman kolaylıkları, suhuletle sağlanan münakale imkânları, bazılarında vergi muafiyetleri, kısmî imtiyazlar, istisnaî muameleler ve bunlara intizam eden vergi ve devletçilik telakkileri, emniyet ve istikrar prensibini ihlâl eden hareketler ve sararlar yüzünden müş külât çekerlerken yeni yem teşebbüslere, mühim sermayelerle atılmak, kalkınmada verimli birer unsur olabilmek maksadiyle, hevesiyle sermayedar gruplar teşekkül e-demiyeceği ve iş sahalarında yerle-şemiyece.deri aşikârdır.
Arkadaşlar, kalkınma davasının başarılmasında geniş ve uzun vadeli sermaye kaynaklarına, imkânlarına, yabancı sermaye ve tekniğine kati ihtiyaç bulunduğu, dola-yısiyle eşya ve hidamet fiyatlarını kabartan, memlekette hayat pahalılığı yaratan, istihsal maliyetlerini arttıran ve dünya fiyat realistlerinden uzaklaşmayı intaç eden Kısa vadeli finansmanlarla, aşırı ve nis-betsiz vergilerle, bankalardaki tasarruf ve ticaret mevduatını, bazı hususi sermayeleri yüksek faizlerle ve vergi muafiyetleri ile cezbeden ve böylece piyasanın kredi hacmini, imkânını da daraltan istikrazlarla bu davanın kazanmasına asla imkân ve ihtimal bulunmadığı kabul ve teslim edilmelidir. Artız, şalvarlı, başı bozuk ekonomi kıyafeti, malî kisve mutlaka değiştirilmeli, o-yalayıcı ve zararlı bir iktidar politikası, yerini, kokert, rantbah bir iztisat politikasına şuurlu bir malî sisteme yerini terkedip gitmelidir.
Arkadaşlar, buraya kadar izah ettiğim ve her vesile ile açıklamadan geri kalmadığımız bir çok haki-katlar, normal ziya ile değil bu ziyayı terkip eden şualardan birinin politik hüzmeleri altında rüyet edilmeye devam edildikçe, memleket davalarını müsbet ve çıkar bir yolda yürütmeğe, feyizli sahalara kavuşturmaya imkân hasıl olmaz. Bakanlık sandalyasına oturmadan önce tenkit edilen hareketler ve kararlar bakan olunca ihmal hattâ müdafaa ve himaye edilecek talihsizliğine olurlarsa fasit dairenin içinden bir türlü çıkılmaz.
Halk önünde, şurada burada söy-ı lenen sözler, yapılan vaidler hasta I şifa bulmaz. Dertlere deva, yaralara melhem bulunmuş olmaz. Sözler, lâflar havada kaldıkça ve raporlar, anketler tozlu raflarda yığılmaya mahkûm edildikçe zararın nisbeti artar, yaranın sahası genişler. Memleketin çorak ve harap
I EMNİYET SANDIĞI’nın '
Tasarruf hesapları ikramiyesinin 1950 yılı birinci çekilişi
1 NİSAN Tarihindedir
Bu çekilişin ikramiye tutarı:
1 TANE 5000
2 » 2500
3 » 1000
4 » 500
5 » 200
20 » 100
40 » 50 liralık olmak iizere
20.000 Liradır
------—=--( ---------------
l/Mart/950 tarihine kadar vadeli veya vadesiz olarak en az 50 liıa yatıranlar veya o tarihte hesaplarında en aşağı bu miktar parası bulunanlar çekilişe katılırlar. Hesaplarında 550 lira ve daha fazla parası bulunanlar paralarının her 50 lirası için bir ve her 500 lirası için de ayrı bir kur’a numarası alarak isabet ihtimalini fazlalaştırmış olurlar.
Hemtaliinizi denemek, hem de paranıza vadeye göre yüzde 6 1/2 kadar yükselen faiz almak isterseniz hemen bir tasarruf hesabı açtırınız veya hesabınız varsa miktarını çoğaltınız.
ŞUBE ve AJANSLARI :
Merkez Müdürlüğü (Cağaloğlu). Ankara, Bursa.
Eminönü, Beşiktaş, Kadıköy, Fatih, Pangaltı (1055) - (110) |
L J
İlân
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun g/reğince 1. ci parti olarak hemşehrilere tevzi ve tahsis edilmiş olan Akköprü civarındaki ucuz arsa sahiplerinden bir kısmının muayyen müddet zarfında sözleşmelerini yaptırmadıklarından dolayı hakları düşerek arsaları Belediyeye intikal etmişti. Bu arsaların Belediye Meclisinin prensip kararı içinde 1. ci partide dahil bulundukları halde tercih sebepleri gözönüne alınarak kendilerine arsa verilememiş olan evli, çocuksuz ve bekâr vatandaşlara verilmesi takarrür etmiş ve bunlar arasında 15/2/950 tarihinde Belediye Komisyonunda ve Noter huzurunda kuı’a çekilerek isabet eden şahıslara ait ada, parsel numaralarını ihtiva eden listesi Belediye kapısına asılmış.-tır. Kendisine arsa İsabet eden bu vatandaşların 31/3/950 tarihine kadar sözleşmelerini yaptırmak ve ilk taksitlerini yatırmak üzere Belediye Emlâk Şubesine müracaatları ve mezkûr tarihe kadar sözleşmesini tastik ettirmeyen ve ilk taksidlni vermiyenlerin haklarının sukut etmiş addiyle kendilerine tahsis edilen işbu arsaların diğer vatandaşlara verileceği ilân olunur. (1063) (113)
Halis Koyun Siidünden
Silivri Yoğurdu
r
Her sene olduğu gibi bu sene de Menemenin Meşhur Kaşarcı I Silivri Koyun Yoğurtlarını piyasaya arzettlm. Her bakkal ve sey-■ yar satıcıdan arayınız.
NURİ ACUN — Telefon, 13219
manzarası değişmez, milletin asık ve muzdarip çehresi gülmez. Bu sebeplerdir ki, az söz fakat çok ve müsbet İş lâzımdır. Halkı, tutulmayan sözlerle avutmaya, oyalamağa değil, onun yüzünü güldürecek, karnını doyuracak verimli ve devamlı eserler ve fiiller yaratmağa ve yaşatmağa gayret icabeder. Hakikat odur ki, memleket işlerinin tabiî rüyet makanizması için fıtratın bahşettiği ziya altında ve normal adese ile tetkik edilip edilmediği sözlerle, kafalarla değil fiillerle, eserlerse sabit olsun.
Demokrat Partinin arzusu, gayesi ve hedefi de işte budur.
İktidar partisinin bu yola bir türlü girmemesinin sebebi de içinde düşüp dolaştığı zihniyet çarkının, yıpranmış ve verimsiz rutinin dişleri arasından kendisini kur-taramamakda, beklenilen hamleyi yapamamakda, her intizarı ve ü-mldi boşa çıkarmakda olmasıdır. Binaenaleyh, artık söz ve karar j milletindir. 1
(330)
Zayi
ı Ankara Askerlik Şubesinden aldı ğım terhis vesikamı kaybettim. Yeni sini alacağımdan eskisi hükümsüzdür.
Asım oğlu 340 doğumlu Mehmet Aknar
Zayi
Pasinler Orta Okulunun ikinci sınıfından aldığım tasdiknamemi kaybettim yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.
Mehmet oğlu Avııi Mindevanlı X (309)
Ankara Tîcaret Odasından
Sicilli ticaretin 1680 numarasında kayıtlı bulunan Sadrettin Akbalın 20/2/1950 tarihinden itibaren terki ticaret ettiği vaki müracaatından anlaşıldığından iş bu keyfiyetin sicilli ticarete 23/2/1950 tarihinde tescil e-dildiği İlân olunur. (329)
I â n
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Mütssesesinden
1 — Görülen lüzum üzerine serbest otobüs seyahat kartlan 1/3/ 1950 tarihinden itibaren hükümsüz addedileceğinden bu tarihe kadar yenileriyle değiştirilmek üzere serbest seyahat kartı hamillerinin ikişer adet fotoğraflariyle Otobüs İşletme Müdürlüğüne müracatları.
2 — Abonman karnelerinin İptali biletçi tarafından yapılmak üzere yapraklar dip taraftan kopartılıp biletçiye tam olarak verilmesi.
3 — Trolleybüslerde olduğu gibi 1/3/1950 tarihinden İtibaren otobüs lerde de ön kapıdan binilip arka kapıdan inilmesi usulü tatbik edileceğinden sayın halkımızın bu hususaitinalan rica ve ilân olunur.
(1132) - (116)
1 "■.....—— ..................—
B. C. G. Verem Aşısı
; Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir. '
Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 9 - 13 arasında müracaat etmeleri rica olunur. g
Adres: Memurlar Kooperatifi arkasında Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası £
Muhasebeci alınacak
Türk Eğitim Derneği Yenişehir Lisesi için ayda 350 lira ücretle ve öğle yemekleri müessese tarafından verilmek üzere imtihanla bir muhasebeci alınacaktır.
İsteklilerin
1 — Muhasebe işlerinde çalışmış ve müstakilen bir muhasebe idare edecek durumda bulunduklarına dair gerekli belgeleri getirmeleri (bu evsafı haiz Yükşek Ticaret Mezunları tercih edilir). v
2 — Askerlikle ilgileri bulunmaması.
3 — Memuriyete alınması için gerekli şartlan haiz olduğunu gösteren belgeleri ibraz etmeleri lâzımdır.
En çok 1 Mart 1950 günü akşa-nına kadar Ulus meydanında Koçak hanında Türk Eğitim Derneği merkezine müracat edilmelidir.
(1133) - (117)
Mâruf tarihçi ve edip
Feridun Fozıl Tülbentçi
nln, Osmanlı devletinin kuruluş devrini, bütün maceraları, heyecanlan, aşkları ve kahramanlıklariyle anlatan bü yük tarihî rmanı
0SMAN0ĞULLAR1
adiyle neşredilmiştir. Yüzlerce yerli ve yabancı vesikanın ışığı altında yazılan bu romanda aynı zamanda Osman Gazinin hayatını, göğsünüzü iftiharla kabartan muzaffer sı-vaşlarını, aşkını, ıstırabını merak ve heyecanla okuyacaksı-
Basan: inkilâp Kitabevi 700 sayfa 500 kuruş
Açık Teşekkür
Kızımız Suna Kızılkılıç’ın hastalığında şifa bulmasını yüksek hazakat ve kıymetli müdaha-lesile temin eden mevki hastanesi dahiliye mütehassısı, şehrimizin tanınmış doktorlarından sayın Esat Eğilmeze ve yardımcısı doktor Yıldırım Ergezer’e
Bu meyanda daimi alâkasını esirgemeyen dostumuz Turgut Akçay’a ve tedavisi müddet.nce candan ihtimamile çocuğumuza huzur veren hemşire Hatice Tuncay’a aleni teşekkür ve minnetlerimizi arzı bir borç biliriz. Harita Binbaşısı Hikmet Kızılkılıç ve ailesi (330)
Türk Ekonomi Kurumu
Genel Kurul Toplantısı
Kurumumuzun 1949 yılı genel kurul toplantısı, 3 Mart 1950 Cuma ak-şamı saat 18 de:
Atatürk Bulvarı, Mühendisler Bir liği sokak, Mengü apt. daire 2 deki Lokalimizde yapılacaktır. Sayın ü-yelerimizin teşriflerini rica ederiz.
YÖNETİM KURULU
Gündem:
1 — Yönetim kurulu ve denetçi raporlarının okunması,
2 — Bilânço ile kati gelir ve gider hesaplarının kabulü,
3 — Yeni yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerinin seçimi.
4 — Dilek ve temenniler.
(333)
Beyp-zarı Asliye Hukuk Yorg'Çİığından
Beypazarının Adaveren köyünden Lort Mehmet oğlu thsm’a:
| Beypazarı asliye hukuk mahkemesinden verilmiş 24/11/1949 tarih ve 947/252 esas ve 253 karar sayılı hükümle Rıza Pekalp ve rüfekasına ait Tabanlıoğlu çiftliği hududu dahilinde ziraat ettiğiniz 25 dönümlük araziye vaki müdahalenizin menine karar verilmiştir. İkametgâhınızda bu-lunamamanız ve halen nerede oturdu ğunuz da belli olmadığından hükmün ilânen tebliğine karar verilmiştir. îş bu ilân tarihinden itibaren 15 gün içinde Yargıtaya baş vurma hak kınız bulunduğu ve bu müddet geçtikten sonra hükmün kesinleşeceği , İlânen tebliğ olunur. 10/2/19qO.
(328)
Aziz Tevf k Yeg:nsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nızameddin apartmanı No. 2 — Tel: 15343.
Polatlı Çiftçi Birliği İdare Heyetinden
Polatlı Çiftçi Birliği yıllık kongresi 9 Mart Perşembe günü saat 14 de Birlik Lokalinde top lanacağmdan üyelerimizin teş • rifleri rica olunur.
Çiftçi Birliği Bşk.
Küçük Tiyatroda Çocuk Bölümü
Jler Pazar saat 11 de ve
YILDIZ ECE
Masal 6 Tablo
Yazan: Mümtaz Zeki Taşkın Müzik: Nâzım. Ülgen
Sahneye koyan: Agâh Hün Yakında. Ziya Demirol'ln yaıdtğı ıKelodlan» Masal
5 Tablo - Mtlzlk
İlhan Usmanbaş
Sayfa: 9
Ticaret R«i*-
I.*ı_ ■*
a f e r
ZAFER
24 - 2 - 1950
33 vatandaşın katli hâdisesi
* (Baş tarafı birinci de) ağzından nakledeceğini söyledi. Yazılı bir kâğıttan okuduğu bu notlardan sonra bizzat Muğlalıdan bunlara ilâve edilecek bir sözü olup olmadığı soruldu. Muğlalı gözlerin -den rahatsız olduğundan bahisle yazılı müdafaasını avukatının okuyacağını söyledi. Bu müdafaada Muğlalı verdiği emirden mütevellit bütün sorumluluğu üzerine alıyor, maiyetindeki astlarının hiç bir günahları bulunmadığını şöyle ifade ettirerek şunları söyledi:
Hakkımda açılan muhakemenin ilk tahkikat safhasından başlıyarak duyduğum azap şudur:
Astlarımın benimle mesul olacaklarından korkuyor buna göre müdafaada bulunuyordum. Şimdi hakikati açık bir şekilde izah ediyorum.
Bugüne kadar cereyan eden muhakeme safahatının verdiği kanaate göre dâvanın bütün ağırlığı bana müteveccih bulunmaktadır. Verdiğim emrin tatbikatta doğurduğu net'çelerden, maiyetimde bulunan bazı komutanların da benim ile birlikte mesul olacaklarını hissetmekten doğan ıstıraplar içindeyim. Askerî mazisi, devlete büyük hizmetlerle dolu olan benim gibi bir Or-general’in. kendi mukadderatı yanına astlarını da birlikte yürütmesine vicdanım kail olmadı. Verdiğim emrin, asla kütü bir maksada matuf olmadığını ve ancak memleket huzur ve selâmeti hesabına verilmiş bulunduğunu ve bu emrin icaplarının yerine getirilmesi suretile Şark hududumuzun o korkunç ve Türk or duşuna nihayetsiz zararlar ve binlerce şehitler pahasına mal olan, o ardı arası gelmiyen atanlarını, talanlarını drdurmak imkânını temin etmiş bulunuğumu burada behemehal açıklamalıyım.
Ben, en yüksek askerî bir vazifeyi uhdemde taşımış olmanın verdiği salâhiyetle, fakat ancak ve yalnız memleket kaygusiyle hareket etmiş ve net cede emeline kavuşmuş bir komutanım. Ve yine unutmayınız ki ben, Şark hudutlarını dahilî ve haricî düşman atarruzianndan kurtarmağa muvaffak olmuş bir ku mandamın. İcraatım, ancak vatan-perveranedir ve her hareketim, mutlaka vatan sevgisinin telkini altında yapılmıştır. Bütün bunlarla beraber faaliyet ve vazifem sahasında cereyan eden ve hatta Fırat garbına kadar girmiş olan casusluğu ortadan kaldıran bir kumandan olduğumu; Genelkurmay da Milli Müdafaa da bilir. Bittabi hükümetimiz de tama-mile çalışmamın şekillerinden haberdardır. Nitekim bir taraftan bu hizmetlerim yolunda takdirler ve taltifler alırken diğer cihetten düşman radyolarının ve ajanslarının açıktan açığa adımı anmak suretile hücm ve taarruzlarına da maruz kalmışımdır. İşte ben bunlarla müf tehirim.
Ben, 22 vilâyetin emir ve kumandasını üzerine almış, yani Sinobun garbından Suriyeye kadar çizilen bir hattın şarkında kalan muazzam bir ülkenin askerî mesuliyetini deruhte etmiş bir komutandım. Bu a-ğır mesuliyetti vazifeyi yüklendiğim zaman, memleketin bilhassa Şark hudutları cok nazik ve acıklı b'r du rumda idi. Moskoflar, İran Azerbay canını istilâ etmiş sınırlarımızda bulunmakta idi. İran Kürtlerinin bay rakları da, Türk sınırlarından gö rülmekte ve yüreklerimizi cayır cayır yakmakta idi. İrandaki bu elim manzara biz:m yurdumuza da sirayet edebilir endises:le mesul bir ko mutan olarak bütün hassasiyet ve asabiyetimle gece gündüz demeden uyku ve durak bilmeden mütemadiyen hudutlarımızı teftiş etmekte ve tedb'rler almakta gecikmedim.
Binaenaleyh sırf vatan aşkile ve sırf memleket kaygusiyle çırpman bir Türk çocuğu ve bir ordu komutanı olarak ve asla hiç bir şahsî düşünce altında kalmıyarak faaliyetlerimi tek bir noktada yani vatanın ve bu aziz vatanda yaş.yan
Türk milletinin emniyetini v» huzur ve selâmetini kendime yegâne hedef tuttum. Bu hedefe doğru giderken şayet bazı kanuna uygunsuz muame leler olmuş ise bunun da mesuliyetini, mazii asker isi şerefli hzmetlere dolu br kumandan olarak seve seve göğsüme çekiyorum.
Neticei maruzatım şudur ki: astlarım, benim maruz kalacağım ûki-bette yanımda şerik olarak bulunmasınlar.
Muhterem hâkimler, kalemlerinizi vicdanlarınızın emrine terkedin Hiç bir tesir altında kalmaksızın yal nız Allah ve adalet sesine kulak verin. Ben; bütün mevcudiyetimi Allahın ve adaletin emrine veriyorum. Son söz sîzindir. Fakat bu sözünüzü
söylerken unutmayınız ki sizden yüksek bir adalet mahkemesi vardır ki onun adı: Vicdanı âmmedir yani efkârı umumiyedir.
Ben âmme vicdanının, umumi ef-
kârın lehimde kaTar verdiğine ve çoktanberi ağuşu muhabbet ve tak dirinde yaşattığına bütün kalbim ve manevî mevcudiyetim ile kaniim.
Çünkü ben sadece vatanıma hizmet
etmek için o emri verdim ve bu hiz metinde de haniden lillâhmuvaffak
oldum, işte ben bilhassa bununla
övünüyorum.
Bu sözlerden sonra yine Muğlalı müdafilerinden Cavit Oralı konuştu ve bu ikrar ve itiraflarla hâdisenin
mahiyetinin değişmiş bulunduğundan bahisle müdafaa için küçük de olsa bir mehil talebinde bulundu.
Müteakiben tekrar söz alan Hamit Şevket İnce Muğlalının durumu mahkeme huzurunda bizzat açıkladığım ve bu surette avukatlarına yapılacak bir iş bırakmadığını binaenaleyh savcının mütaleasına ve yeniden delil toplamaya lüzum kalmadığını söyledi.
Bu şekilde ayni sanığın iki müdafi avukatı arasındaki tartışma ilerlemiş ve tekrar söz alan Oralı: «Sa nık suçunu ikrar etse bile kanunen bunun tahkiki elzemdir, diyerek me hil talebinde ısrar etti.
Ara kararı için celseyi tatil eden mahkeme durumun uzun bir araştırmaya müsait bulunmadığını, fakat Oralıya ufak bir mehil verilmesi ni uvgun görerek mahkemeyi öğle den sonra saat 14 e talik etti.
Öğleden sonraki oturumda ilk sözü alan Cavit Oralı: «Müvekkilimin hareketi Türk Ceza Kandnunun 450 inci maddesine uyar telâkki edilmek tedir. Acaba müvekkilim adam öldürmek için düşünmüş taşınmış mıdır. Bunda bir kasti cürmî var midir.. dedikten sonra Orgeneralin 1-kinci Cihan Harbi sırasında yaptığı işleri anlatarak bu haleti ruhiyede bulunan bir komutanın şakillerle dolu doğu bölgesindeki tethiş ve korkunun saik ve tesirleriyle bu şekilde hareketinin zarurî bulunduğunu sözlerine ilâve etmiş ve :-O günün şartları bu tip bir takım tedbirlerin alınmasını icab ettirmiştir. Bu bir.vatana hizmet tedbiridir. O-nun içindir ki aynı hizmet şartları içinde tekemmül ettirilmiş ve böyle bir sözü olmadığını beyan etmiştir. Cavit Oralı müdafaasını müvekkilinin beraetini talep ederek sona erdirmiş ve Muğlalı buna eklenecek br sözü olmadığını beyan etmiştir. Bundan sonra Muğlalı avukatı Haşan Tibet söz alarak müvekkilinin sayısız başarılı hizmetlerle dolu mazisi göz önüne alınarak beraet et tirilmesini istemiştir.
Müteakiben Başkan, Mustafa Muğlalı’ya verdiği emrin tebliğ şekilleriyle bu emri alan Saltuk ve Tüter’in bunu yerine getirip getirmemek hususundaki durumlarını sordu.
Titrek ve endişeli bir sesle konuşan Muğlalı, bu suale verdiği cevapta sabahki oturumda yazılı o-larak verdiği itirafnamesini cerhe-
den bir ifade kullanmış ve ezcümle: «Açıkladığım emir yazılı emrim-dir. Bu emir muhteviyatından ayrı olarak bu 32 kişinin kurşuna dizilmesi hakkında kimseye bir emir
vermiş değilim.» demiştir.
Bunun üzerine Başkan, sabahki ifadesini hatırlatmışsa da Muğlalı: «Resmî ordu emrinde belirtilen hususlardan başka Saltuka ve Tütere tarafımdan yazılı veya şifahî bir emir vermiş değilim» demiştir. Bundan sonra Başkanın:
— Emir verdiğinizde bunlar itiraz ettiler mi?, sualine de Muğlalı:
— Vali Hamit Onat ve Rasim Saltuk yanmadaydılar. Bunlar ve Albay Tüter tarafından bir itiraz vâki olmamıştır» demiştir.
Bu sırada Savcı, müdahale ederek: «Bu 32 kişinin nasıl ne sebep ve suretle öldürüldüğünün» sorulmasını istemiş. Muğlalı da: »Ben onlara öldürsünler diye bir emir vermedim. Hâdisenin teferruatı hak kında da malûmatım yoktur.» demiştir.
Bunun üzerine birdenbire mah-
kemenin hüviyeti değişmiş ve yargı heyeti müzakereye çekilmiştir.
On dakikalık müzakereyi müteakip celse açılınca Hamit Şevket İnce söz almış ve son durum hakkında açıklamada bulunmuştur ve ezcümle şunları söylemiştir: «Müvekkilim sualinize lâyıkı veçhiyle cevap veremedi. Sualinizin istiap ettiği kanunî veçheyi kavrayamadı. Zira hastadır. Celse arasında
kendisiyle görüştüm ve bu mevzu-daki asıl düşüncesinin «Verdiğim beyannamede ne söylemişsem hakikat aynen odur. Yalnız ben verdiğim emrin icra tarzından tabii o-larak haberdar değilim.» olduğunu ■kendi muvafakati ile ve kendi dü-
şüncesi olarak söylüyorum.» demiştir.
Bundan sonra diğer avukat Cavit Oralı mahkemeyi aydınlatmak ama. ciyle söz istemiş ve: -Müvekkilinin yorgun ve ihatası karışmış dimağiy-le sabahleyin verdiği ifade ve şimdi söylediği sözler arasındaki mü-bayeneti teJıf edebileceğini umuyorum. Keyfiyet kendisinden bir daha sorulsun» demiştir. Muğlalı da cevaben: «Aylardanbeıi hastayım. Sabahleyin verdiğim beyanname muhteviyatı gerçeğe uygundur. Ben bu ciheti açıklamakla sanık durumunda bulunan diğer arkadaşlarımı bu mes’uliyetten uzaklaştırmak istiyorum, demiştir.
Bundan sonra Tümgeneral Rasim Saltuk ve Albay Şükrü Tüter hâdisenin geniş ve apaçık birer tahlilini yaptılar. Bu açıklamalarda bütün mes'ulıyetin emri veren Muğlalıya raci bulunduğu anlaşılıyordu.
Bilâhare müdahil avukat Osman Şevki Çıçekdağ, söz alarak sanıkların tecziyelerini talep etti. Buna karşılık Hamit Şevket İnce konuşarak înücahil avukata hücumlarda bulundu.
I Başmakaleden devam ı I——^7 i Metotları ne olacağı gözüküyor!
I parti müfettişi neşriyatımız 'üzerine bunu yalanlamak lüzumunu hissetmiş, fakat sonra Ordu Belediye Başkauı Ali Rıza Gürsoy, Orduda'ki Gür Ses gazetesinde yazdığı bir makalede kitabın Orduda dağıtıl-1 mış bulunduğunu itiraf eylemiştir.
, Şimdi duyuyoruz kİ, Ulus mat-ı baasuıda basılan bu kitap Karakö-I se’nin ilçelerinde ve köylerinde de dağıtılmakta ve Halk Partisi mensupları Demokrat Partiye düpedüz komünist demektedirler.
Biz ümit ettikti ki, Halk Partisi bu kitabın neşrinde ve dağıtılmasında yaptığı hatayı artık anlamış olsun ve bu nevi korkunç ve kara taassupla dolu olan propagandalara bir son versin!. Fakat ne gezer? İş te yine kara kaplı kitap Karakösede başını kaldırmıştır!.
3— Yine, karilerimiz bugünkü gazetemizde diğer sütunlarda tafsilâtını okuyacaklardır: Diyarıbakır Valisi, tarafsız olması lâzımgelen idari bir makamda bulunduğunu unutmuş, ve yanma jandarma komutanını alarak Demokratların ilçelerde yaptığı toplantıları dağıtmak için emirler vermiş, ve sonra da jandarma erleri vasıtasiyle köylere haber saldırarak, Demokratlara karşı mukabil Halk Partisi nümayişleri tertip ettirmeğe kalkmıştır.
Bu nasıl iştir? Hani idare âmirlerinin, partilerle hiç bir alâkası yoktu? Hani Memurin Kanununda bu hususta madde vardı?
Bir Vali, jandarmayı nasıl olur da bir partinin aleyhinde ve iktidarın lehinde seferber eder? Bunu | anlamağa imkân yoktur.
İşte bu üç gün içinde vaki olan I bu üç hadise her şeye rağmen eski I zihniyetin devam ettiğini gösteren 1 açık ve fecî delillerdir.
I Kanun ne kadar mükemmel çr ' karsa çıksın, onu tatbik edecek kimselerin zihinlerinde bir inkılâp olmadıkça, milletin huzura ve raha-| ta ve emniyete kavuşmasına imkân yoktur.
Bütün bunlar bize 1950 seçimlerinin ne şekilde cereyan edeceğini gösteren acı delillerdir.
İktidarı bir defa daha intibaha davet ederiz.
Mümtaz Faik FENİK
Ingiltere'de seçimler dün yapıldı
ir (Baş tarafı birinci de) mıştır. Diğerlerinde yarın sabah saat 9 da başlıyacaktır.
Londra, 23 (Ap) — Seçim bölgele rinden biri netiieleri bildirmiş ve işçi partisinin bir saylavlık aldığı Öğrenilmiştir.
Bu neticeyi bildiren, Manchestere bağlı Salford'dur. Salford bir endüstri şehridir ve şimdiye kadar yapılan seçimlerde ilk -neticeyi vermesi ile tanınmıştır. Kazanan işçi partili Charles Riyle’dur. 26.886 oy almış tır. Muhazakâr Stanley Bell 21.593 ve Liberal L. H. Storey ise 4.142 oy
Easter’de Muhafazakâr J. C. Mau-de, eski parlâmento âzalarından işçi partili C. Horabini mağlûp ederek saylav seçilmiştir. Maude 24.339 oy ve Horabin ise 21.135 oy almıştır.
Cheltenham seçim bölgesinde de netice belli olmuştur. Bir muhafazakâr, bir işçi ve bir bağımsızı mağ lûp ederek saylav seçilmiştir. Kazanan muhafazakârın adı Hicks Beach dır ve 18.009 oy almıştır. İşçi partisi ise 13.027 oy kazanmıştır.
Salfordun ikinci seçim bölgesinden bir işçi partili, E. A! Hardy seçilmiştir Hardy 26.783 oy almış ve mağlûp ettiği muhafazakâr ise 18.625 oy almıştır.
Üç seçim bölgesinden alınan neti çelere göre iştirak nisbeti çok yüksektir ve yüzde 80 i geçmektedir.
Manchester civarında Burnleyde işçi partili Hilfred Burke 30.686 oyla seçilmiştir. Burnley, dokuma sana-
yii bölgesidir. Mağlûp olan muhafazakâr Wilson ise 23.635 oy almıştır. Bağımsız ve komünist namzetler ise bu bölgede pek az oy alabilmişlerdir.
Thames üzerinde Kingstonda bir muhafazakâr kazanmıştır. Muhafazakârın adı Boyd Carpenter’dir ve 36.886 oy almıştır, işçi partili rakibi Dr. Nora Johns ise 21.229 oy alabilmiştir. iberal namzet 4.429 oyla ü-çüncü gelmektedir.
Churchill tetikte
Londra, 23 (Ap) — Winston Chur chill bugün Hyde Park civarındaki evine yerleşerek seçim neticelerini beklemeğe başlamıştır. Churchillin evine yerleştirilmiş olan özel bir tele printer makinesi, seçim neticelerini dakikası dakikasına, lngiltere-mn harp Başbakanına bildirecektir. Fakat Churchill, muhtemel olarak, katî neticeyi ancak yarın öğleden sonra öğrenecektir.
Londranın kuzey doğusunda Wood ford Green seçim bölgesinde oy tas nifi ancak yarın sabah saat 9 da başlıyacaktır. Churchill, yarın sabah neticeyi bizzat görmek üzere, Woodford'a gitmek tasavvurunda -dır.
Son dakika
Londra, 23 (Radyo: Saat 2.50- — 57 seçim bölgesinde netice belli olmuştur. İşçiler 36 ve Muhafazakârlar 21 saylavlık kazanmış durumdadırlar. Diğer partilerden ve bağımsızlardan henüz kazanan yoktur.
Adalet Bakanının
Meclisteki tarizleri
karşısında
★ (Baştarafı 2 ncide) sözünü senet ittihaz ediyoruz» diye lâtife yollu konuştuk.
Nekadar gariptir ki, Adalet Bakanı Mecliste malûm konuşmasını yaptığı gün bizim cemiyete de iki satırlık bir davetiye geldi. Bu ya-
zıda hâlâ etrafında sillerimiz
Sayın li tariz
evvelce gönderilen tasarı konuşmak üzere mümes-davet olunuyordu.
Bakanın
Mecliste o iğne
ve ithamlarından sonra «ye-
ni tasarıyı basın mensuplan ile birlikte hazırlıyacağız» diye vaziyeti kurtardığı tasarı, işte bu tasarıdır. Yoksa kararlaştırılan tipik bir kanun tasansı değil. Bu kısa iza-
hatla varılacak hükmü okuyucularımızın takdrine bırakıyoruz. Ada-
let Bakanının öğündüğü meşhur tasarının tahlilini de ikinci yazımızda yapacağız.
Seçim tarihi 7 Mayıs
Mecliste bütçe müzakereleri
Müteakiben Savcı sanıklara ceza veruirken 49 ucnu maddenin gözö-nünde tutulması, lüzumunu belirtti ve evvelce sadece Yüzbaşı Yüzgeç ile yedek teğmenler Bali ve Bilgaz için talep ettiği beraet kararının Saltuk ve Tüter'e de teşmilinin Uygun olacağını söyledi.
Bundan sonra Tümgeneral Rasim Saltuk müdafflieri avukat Galip Menteşe ve Mustafa Dinç savunmalarım yaparak müvekkillerinin beraetlerini istediler. Saltuk da aynı fikre iştirak etti.
Albay Şükrü Tüter, müdafileri Tevfik Araslı ve Ethem Ateş de savunmalarının sonunda beraet talebinde bulundular.
Mahkeme sonuna yaklaşmış bütün savunanlar bitmişti. Sanık vekilleri karar bugün verilmiyecekse müvekkillerinin tahliyelerini de istediler.
Celseye ara verildi.
Gereği düşünüldü ve sanık vekillerinin tahliye taleplerinin şimdilik nazarı itibare alınmasının lüzumsuz olduğuna ve gerekçeli hüküm bildirilmek üzere mahkemenin bir başka güne bırakılmasına karar verildi.
Bu hafta yapılacak Lig maçları
B. T. Ankara Bölgesi Futbol Ajanlığından :
Bu hafta 19 Mayıs Stadyumunda yapılacak olan lig maçlarının gün, saat ve hakemleri aşağıda gösterilmiştir.
Birinci küme:
Cumartesi 25 Şubat 1950:
Saat 13.00 de Emniyet - Atıf bey. Hakemler: Mehmet Güngör, Salâ -hattin Dipçin, Nezihi lngilli.
Saat 14.45 de Harpokulu - Hacettepe. Hakemler: Muzaffer Ertuğ, Fikret Uraz, Reşat Önen.
Pazar 26 Şubat 1950:
Saat 13.00 de Gençlerbirliği - Mu-hafızgücü. Hakemler: Ömer Tanyeri, Naci Baydar, Kadri Erdemli.
Saat 14.45 de Ankaragücü - De-mirspor. Hakemler: Faik Gökay, Rahim Kotan, Yusuf Gök.
NOT:
Saha imkânsızlığı dolayısiyle i-kinci ve üçüncü küme lig maçları bu hafta da yapılamıyacaktır.
Diyarıbakır’da idari baskı
mutanını alarak ilçeleri dolaşmağa | başlamıştır. Halkevlerinde yaptır- | dığı genel toplantılarda iktidar par- ' tisiyle hükümetinin feyizli ve nur lu eserlerinden bahsederken muhalefete karşı da bir takım telmihler yapmaktan ve tehditler savur- I maktan kendini alamamıştır.
Vali, bu hareketinin ilk büyük örneğini Şubatın 19 cu Pazar günü Çermik ilçesinde vermiş ve sonra bu hareketinin hudutlarını Ergani I ilçesine kadar genişletmek cesaretini göstermiştir.
Halkevlerinin, Halk Odalarının ' kuruluşu yıldönümünü kendisi -1 ne siper yapan vali; aynı günde; bu ilçede Demokratların yapacağını haber aldığı genel toplantı ve konuşmayı felce uğratmak istemiş, yanına almış olduğu jandarma alay komutaniyle birlikte D. P. il idare kurulu temsilcilerini takiben Çermiğe gelmiş, telefonla yaptığı veya yaptırdığı muhabere ile geceleyin de Halk Partisi Diyarbakır şubesi idarecilerinden dört zatı bu ilçeye getirmeğe muvaffak olmuştur. Va): bundan sonra ikti-ı dar partisinin temsilcilerini yanına I almış, çifte davul ve zurnalarla nümayiş ve tezahürat yaptırmıştır. I Bir taraftan iktidar partisinin propagandasını yaptıran ve idare-1
çilerini himayesi altına alan sayın vali, -diğer taraftan da Demokratların toplantı yapacağı kahvenin et. rafını müsellâh jandarma kuvvetleriyle kordon altına aldırmış, aşağıdaki yazıyı ilçe başkanımıza tebliğ etmiştir.
«ilçe Demokrat Parti Başkanlığına
Çermik
Bugün teşkilâtınız mensuplariyle il merkezinden geldikleri anlaşılan ve hüviyetleri malûm bulunan Demokrat Partili şahısların tecemm’ü-at hakkmdaki kanuna aykırı Ibir şekilde halkın toplanmasına, haksız ve sebepsiz olarak bu suretle huzur ve istirahat! âmmeyi ihlâl etmelerine sebep oldukları anlaşılmaktadır.
Halkı ve vatandaşı kanun hükümlerine aykırı hareketlere sevk ve teşvik etmenin vc bu hallere sebep olmanın suç olduğunu bildirirken, sebep olanlar tarafından bıı yazı alınır alınmaz dağıtılması hususuna da tevessül edilmesini ihtaren tebliğ ve rica ederim. 19/2/950
Çermik Kavmakanu Cihat Mutver
2— Gereği için ilçe Demokrat Parti başkanlığına ve Cumhuriyet savcılığına yazılmıştır.»
Bu tebligatı takiben de toplantıya iştirak etmek ve konuşmaları
dinlemek üzere köylerden gelmiş ve kahvenin kapı ve pencerelerine şığınmış olan Türk köylü ve işçisi jandarmalar tarafından toplantı mahallinden koyulmuşlardır.
Burada vazifesini tamamlamış o-lan Vali, aynı günün akşamı Ergani ilçesine giderek orada da icap eden direktifleri vermiş, aslı D. P. dosyasında saklı Diyarbakır noter-liğince tasdik edilen aşağıda 1 yazıyı köy muhtarlarına tebliğ ettirdikten sonra il merkezine dönmüştür:
■■Boğaz muhtarı Şafban.;
Yarın Sabah toplantı var. Vali bey ve Ilalk Partisi başkaıu Erganiye geldiler. Yarın Demokratlar ve halk toplantı yapıyorlar. Sen de köyde olan Halk Partilileri alıp sabah erken şehre ineceksin. Bu emri vali bey verdi. Çabuk gece faaliyete geçin. Anladın mı?. Bu emir Vali emri.
Jandarma Bursalı İsmail
Sallar muhtarı, ibıı pusulayı bir adamla hemen gece Boğaza yolla ve ihmal etme.»
Bu pusulanın noterlikçe tasdikine ait vesika şudur:
Nazım Önenin ibraz eylediği ve bir örneğini istediği mektup örneği yukarıya çıkarılmış, karşılaştırılan aslına uygun olduğu görüldükten sonra biri dairede dosyasında alı-
Beşeriyet intihara gidiyor
★ (Baş tarafı birinci de) yorkta Houstra kolejinden Zames Kelly hidrojen ve atom bombası harplerinin mikrop harbine nazaran ikinii plânda kaldığına inananlar arasında bulunmaktadır. trvvoşanklvH.lar imfhyp —
Kelly bioloji harbini askerî nok-tai nazardan hemen hemen mükem mel olarak vasıflandırmıştır. Çünkü böyle bir harpte mallar ve binalar, tahrip edilmeksizin galiple-rin eline geçmektedir.
konuldu. Tasikli bir örneği de aslı ile birlikte kendisine verildi Bin dokuz yüz elli yılı Şubat ayının yirmi birinci günüdür. 21/Şubat/ 1950.
Noter
M. Hakkı Bülgin
Burada Vali tarafından verilen e-mir, bir jandarma erine yazdırılan yukarıdaki yazı üzerine sabahleyin saat 11,30 da Demokratlar temsilcileri hakkında Çermikteki metotların daha şiddetlisi tatbik edilmiştir. Fakat Demokratlar herhangi müessif bir hâdisenin vukuuna meydan vermemişlerdir.
Seçim propagandasına başlanılmadan, seçimlere girilmeden evvel bir idare âmiri bu şekilde hareket ederse seçimlerin selâmeti nasıl sağ lanır ve kanunun teminatı altına alınabilir?.
★ (Baş tarafı birinci de) geçimi, maişet tarzı asgarî hayat seviyesinin dunundadır. Hijiyen şartlarına asla ungun değildir.
Yazın sıcağı, kışın karı, yağmur ve soğuğu ekseriyeti teşkil eden büyük bir kitlenin başından ve sırtından geçmektedir.
Hemen hemen hiç bir köyümüzde fennî tesisatlı içme suyu yoktur. Kuyu suları, ark ve dere suları, küçük kasabalarda ekseriya lâğım suyu ile ihtilât eden çeşme suları içme suyunu teşkil etmektedir. Milyonlarca vatandaşın gıdasını ise katıksız kuru ekmek teşkil ettiği gayri kabili inkâr bir hakikattir.
Basit de osla hijiyen şartlarına uygun mesken, kireçli de olsa mikropsuz su, ucuzca gıda temini gibi sihhatli bir cemiyet olarak yaşamanın ana ve esaslı şartları tahakkuk ettirilmedikçe Sağlık Bakanlığının bütün faaliyetlerinin sathî ve zevahiri kurtarmaktan başka hiç bir fayda sağlıyamıyacağı muhakkaktır. Bu meselelerin esaslı bir şekilde halli için l^ükûmetin bunları müstakar bir programa bağlaması lâzımdır.
Hal böyle iken hayatı ucuzlatmak yolunda hükümet tarafından alınmış ciddî bir tedbirin mevcut olmadığını görmekle üzüntü duymaktayız. Memleketin sosyal bünyesi böyle bir manzara arzederken hastahane, kasaba ve köylerde hizmet almış bulunan sağlık teşkilâtının müşkül bir durumda bulunduklarını ifade etmemek mümkün değildir. Bu şartlar altında üzerlerine terettüp eden vazifeyi feragat ve fedakârlıkla yapmağa çalışan Türrt doktorlarının ve sağlık teşkilâtının hizmetlerini öğmemek ka-dirnaşinaslıktır.
Geçen sene Demokrat Parti adına yapılan tenkitlerde çeşitli şağ-lık mevzularına temas edilmiştir. Bu mevzuları tekrarlamayı zait addediyoruz.
Bütçeye taallûk eden bu kısa tenkidimizi yaptıktan sonra aylar-danberi matbuat sütunlarında münakaşa mevzuu olan bir kısım doktorların Tekaüt Sandığı Kanununun bahşettiği salâhiyete istinaden tekaüde sevkedilmesi keyfiyetine te mas etmeyi muvafık bulmaktayız.
Yüksek malûmunuzdur ki; Tekaüt Kanununun hükümete verdiği bu yetk ibir nevi tasfiye mahiye-tndedir. Ancak vücudundan istifade dilmiyecek olanlar hakkında bu hükmün tatbiki iktiza ederken ilim ve irfaniyle maruf ve şahıslarından daha istifade edilebilecek bir çok değerli doktorların bir politika mülâhazası ve şahsî mahsulü olarak vazifelerine son verildiği yolundaki neşriyat efkârı umumiye üzerinde iyi tesir bırakmamıştır.
Memurların istikballerine teallûk eden bu kabil hususatta çok dikkatli ve adilâne hareket edilmesinin icabedeceği kanaatinde bulunmaktayız.
Ahmet Gürsoydan sonra söz alan D. P. İçel Milletvekili Dr. Aziz Koksal şunları söyledi:
— «Sağlık Bakam muhteremi, sağlık bütçesi görüşülürken sihhat teşkilâtımızın mükemmelliğinden bahsederek, hiç bir hastamız hariçte bakımsığ bırakılmamıştır, demişti. Bu söz hakikatin ifadesi olmuş olsaydı hepimiz iftihar duyardık. Maalesef hakikat bu şekilde değild iı-.Sıhhiye teşkilâtımız memleket ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Değil memleketin uzak bölgeleri, sıhhiye teşkilâtı en kesif olan büyük şehirlerimizde bile maalesef bir yatkta iki hastanın yattığı halen mevcuttur.
Vatana bir Türk getirmek için sancılar içinde kıvranan kahraman Türk annesi bu ıstırapları zamanında bile tek yatakta yatmadığı hal-melliğinde nnasıl bahsedilebilir. Şimdiye kadar Sağlık Bakanları I saltanat devrini ele alarak bir ista-
tistikle öğünmek isterler.
Biz sıhhiye teşkilâtımızla alâkadar olanlardan bunu değil müte-meddin milletlerin yatak adetleriyle mukayese edildiği ve bizim de onlara yaklaştığımız zaman sözlerinden iftihar duyabiliriz. Sıhhiye teşkilâtımızın mühim bir kısmı hususî idarelerde bulunduğu müddetçe, teşkilâtımızın tekâmülü mümkün değildir. Bunu esaslı olarak ele almamız zamanı gelmiştir. Bu zamanı gaybetmek sıhhati u-mumiyeyi daha fazla rahnedar e-der. Bu teşkilâtı da Maarifte yaptığımız gibi umumî bütçeye malet-mekliğimiz lâzım olduğu kanaatindeyiz.
Verem, artık ihmal edilecek bir şekilden çıkmış, milletin bünyesini kemiren esaslı bir dert haline gelmiştir. Buna çare bulmak ve tedbirlerini neye malolursa olsun almak lâzımdır. Memlekette yalnız İstanbula münhasır yatak adedi bini geçmiyen sanatoryom ve verem hastahanelerimiz vardır. Bunların bir kısmı da ücretlidir. Yalnız İs-tanbulda sıraya girmek üzere bek-liyen yirmi dört bin veremli olduğu tahmin edilmektedir. Bu hastanelerin hepsi de meccani olsa senede dört bin vatandaş ancak bu hastahanelere girebilecektir. Bu vaziyette geriye kalan yirmi bin veremli vatandaş ne olacaktır?
Anadolunun her köşesine serpilmiş olan ve adedi on binleri bulan ve sefalet, fakru Zaruretle günden güne artan bu menhus hastalıkla vatandaş başbaşa kalmaktadır. Bu hastalıkla savaş yapabilmek , için, evvelâ bu hastalığa karşı vücudü müsait kılan gıdasızlığı önlemekle mümkün olur. Memleketteki bu sefalete çare aramak ve hayatı ucuzlatmakla kabildir. Hükümetin hayat pahalılığına çaresaz olmasiyle kabildir. Verem sefaletle devam olarak yürür, sefalet kaldıkça hastalık terakki eder. Hükümetin asıl vazifesi sefalet ortadan kaldırmaktır, başkası lâfıgüzaftır.»
Bakanın izahatını müteakip maddelere geçildi ve bütçe aynen kabul edildi.
Sağlık Bakanlığı bütçesinden sonra Tarım Bakanlığı bütçesinin müzakeresine geçildi.
D. P. adına çok mühim bir konuşma yapan Haşan Polatkan, ezcümle şunları söyledi: :
— «Bugünkü medenî dünyada bu derecede geri kalmış olan ziraati-mizi parça parça tebdirlerle kalkındırmaya imkân yoktur. Ziraati-mizi alâkadar eden bütün hâdiseleri içine alan bir plânla bu büyük dâvayı ele almamız lâzımdır. Halbuki, ziraatle birinci derecede alâkadar olması lâzımgelen Tarım Bakanlığı kendi sahasına taallûk eden işler için dahi devamlı ve müstakar bir plândan mahrum bulunmaktadır. Bu mevzuda ele alınacak mesele köy ve köylü kalkınması dâvasıdır. Varlığımızın temeli köyde bulunmaktadır. Köyün ve köylünün kalkınması dâvası memleketimizin kaderi ve istikbali ile ilgili olan bir dâvadır. Köyün ve köylünün kalkınması dâı^sını yalnız Tarım Bakanlığı zaviyesinden değil bir kül halinde ele almak lâzımdır. Çeyrek asırlık edebiyata rağmen, köy ve köylü mevzuu bir kül halinde asla ele alınmamış, çeşitli Bakanlıklar cephesinden yapılan işler birbirini tamamlamaktan çok uzak kalmıştır. Köy ve köylü kalkınması dâvası iktisadi bir dâvadır. Bu dâvayı bu şekilde ele almadan yalnız, bir Millî Eğitim veya Sağlık ve Bayınırlı kişi şeklinde, ele almak hâdiseyi mahdut cephelerle halletmeğe uğraşmaktan başka bir şey değildir.»
Köylü vatandaşların büyük bir çoğunluğunun pazarla alâkasının azalmış olduğuna işaret eden Polatkan, bazı mıntakalaıı misal olarak, «Türk köylüsünün sıkıntı içerisin-
★ (Baş tarafı birinci de) kanunun geçici 6 ncı maddesi gereğince seçmen kütüklerinin tanzimi işine girişilmiş bulunulmaktadır.
Ankara ilinin bütün ilçelerinde 22 yaşını bitirmiş ve seçim ehliyetini haiz seçmenleri ihtiva edecek olan seçmen kütüklerinin tanzimine 25 Şubat 1950 Cumartesi sabahından itibaren başlanacaktır. Bu maksatla seçmen kütüklerini mahallerine göndermiş bulunmaktayız. Ayrıca kanunun 16 inci maddesinin son fıkrası hükmüne dayanarak siyasî partiler ilçe teşkillerine bütüg ilçelerde kütüklerin tanzim tarihi bildirilmiştir.
İlimizin her tarafında seçmen kütüklerinin tanzimi 8 Mart 1950 akşamına kadar sürecek ve 9 Mart 1950 sabahından 15 Mart 1950 akşamına kadar mahalle ve köylerde mahalle ve köy halkının kolaylıkla görebilecekleri yerlere 7 gün için asılacaktır. Ankara şehrinde kütüklerin ma hailelerde nerelere asıldığı ayrıca gazetelerde de ilân olunacaktır.
Kütüklerin askıda kaldığı 7 gün içinde vatandaşlarımız, itirazlarını, doğrudan doğruya, mahallesi veya köyü muhtar ve ihtiyar meclislerine yapacaklar ve itirazlar bu kurullar ca 2 gün zarfında tetkik ve bir karara bağlanacaktır.
Askının son günü olan 15 Mart 1950 günü yapılacak itirazlar için de muhtar ve ihtiyar meclisleri 17 Mart 1950 tarihine kadar tetkiklerini yapmış ve bir karara varmış olacaklarından bu kararlarla tatmin edilme miş veya 2 gün zarfında muhtar ve ihtiyar meclislerinden bir cevap a-lamamış bulunan vatandaşlarımız. 18 Mart 1950 tarihinde başlıyan ve 22 Mart 1950 akşamına kadar devam eden 5 gün zarfında mahallî sulh yargıçlıklarına müracaatla durumlarının tetkikini isteyebileceklerdir. Sulh yargıçlıkları bu itirazları 3 gün zarfında tetkik ve bir karara bağlıyacağından itirazların son günü olan 22 Mart 1950 tarihinde sulh yargıç lıklarına yapılacak itirazların tetkiki de 25 Mart 1950 günü akşamı bitmiş bulunacak ve bu tarihte seçmen kütükleri kesin şeklini almış olacaktır. Bunu müteakip kütüklerin sa-hifeleri mahallî sulh yargıçlarınca mühürlenip son sahifelerine kaç sa-hifeden ibaret bulunduğu ve kaç seçmeni ihtiva ettiği şerhi verilerek ilçe seçim kurullarına tevdi edilecek duruma getrilmiş bulunacaktır.
Bu maksatla ilimizde ve kayma* kamlıklarca bütün tedbirler alınmış mahallelere birer memur tayin edilmiş olduğu gibi köyler için de bütün teşkilâttan istifade olunmuştur.
Vatandaşlarımızın kanunun em -rettiği bu hususları yaparken bize, memurlarımıza, mahalle ve köy muhtar ve ihtiyar kurullarına en yakın yardımcı olacaklarından tamamen emin bulunmaktayız.»
Seçim tarihi tesbit edildi
Diğer taraftan aldığımız malûmata göre seçimlerin tarihi katî olarak tesbit edilmiştir.
Daha evvel de yazdığımız gibi C. H. P. seçimlerin 23 Nisanda yanılmasına karar vermiş fakat sonradan muhplif partilerin de fikrini almıştır.
Netiecede 23 Nisanda henüz havaların ısınmamış olması ve yolladın kârla kaplı bulunması nazarı itibare alınarak seçimlerin 7 Mayıs Pazar günü yapılmasına karar verilmiştir.
Satılık dükkân
Atıfbey Mah. Karakol altında 876 No. lu ŞEN BAKKAL satılıktır. (327)
de olmadığını, yaşama seviyesinin yükseldiğini, dar bir poletika görüşü içerisinde ileriye süren resmî iddialara rağmen hakikat olan şey, Türk Çiftçisinin büyük bir kısmının geçim zorluğu içinde olmasıdır» demiştir.
Polatkan bundan sonra ziraî istihsalimizin nasıl statik bir durumda olduğunu rakamlarla izah etmiş ve sözlerine devamla:
— «Her mevsimde dört iklimi bir araya getiren ziraate ve hayvancılığa elverişli topraklar ortasmda bulunan çalışkan Türk köylüsünün kaderi bu olmamadı idi.» demiştir.
Bütçe konuşmalarına bugün de devam edilecektir.

Comments (0)