Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2
Posta Kutusu» 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: ........ 15619
Yazı işleri, idare ..... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
[DEMOKRASİNİNDİ R~[
Uzun ve heyecanlı çekişmelerden sonra
liuyiin 4 üncü ■•sayfada
Köylü Kadınlarımız
Ve Hayat Şartları
İşçi Partisi Seçimleri Kazandı
Seçim hazırlıkları | gittikçe ilerliyor
Seçim Kurulu Başkanlığına | î seçilen Hâkimlerden bu vazifeyi kabul etmek istemiyenler var | ! seçmen kütüklerinin de tanzimine j başlandı, Vâlilik bir tebliğ neşretti [j )) Bir hayli yaklaşmış olan mil-letvekili seçimleri için yurdun // her yerinde olduğu gibi şehrimi mizde de hummalı bir faaliyet (I göze çarpmaktadır.
11 Bu arada Adalet Bakanlığı
seçim işleriyle en fazla alaka; sı olan bir Bakanlık halini aldıktan sonra seçim faaliyetlerinin en mühim merkezi olmuştur.
Adalet Bakanlığında müsteşar, zat işleri genel müdürü,
levazım müdürü, hususi kalem müdürü ve iki kâtipten müteşekkil bir seçim bürosu kurulmuş ve bu büro sabahın erken saatlerinden akşam geç vakitlere ★ (Devamı Sa: 5 Sü: 7 de)
Rakamlar üzerinde
oynanan oyunlar
Yazan : Mümtaz Faik FENİK
Son senelerde memlekette ’ Vedat Dicleli, bizdeki hayat paha-hayat pahası başını almış,' sı endeksini ele alıp diğer memle-alabildiğine yükselmekte- . ketlerle bir mukayese yapmağa dir. Ev geçindirmeğe mecbur olan kalkarken bizim vaziyetimizni âde-herkes bu hakikati mücerret ra- [ tâ gül gülistan gibi göstermek arzu-
kamlar içinde hesap yapan istatistikçiden çok daha iyi bilir. Beş kişilik orta halli bir aileyi geçindirmeğe mecbur olan vatandaş, ay sonunda yiyecek, giyecek, yakacak gibi ihtiyaçları için ne sarfettiğini veyahut bu yüzden ne kadar dara düştüğünü kâğıda kaleme vuracak olursa, vaziyetin vahametini çok daha açık bir surette görür. Bunun için, sayın Ticaret ve Ekonomi Bakanı Vedat Dicleli’nin rakamlarla, endekslerle şahadetine pek lüzum yoktur.
Ama, diyeceksiniz ki, bir iktisatçı, bakkal defteriyle hesaplarını yapmaz. O, araştırmalarını daha çok ilmi metodlara bağlar. Elbette ki, Ticaret ve Ekonomi Bakanı, Büyük Millet Meclisinde fiat hareketleri hakkında beyanatta bulunurken, iliın adamları tarafından hazırlanan endekslere göre konuşacak ve dâvasını ona göre izah edeecktir. Bunda bizim de zerre kadar şüphemiz yoktur. Ancak, bu endekslerin de hakikaten ilmi metodlara göre hazırlanmış olması, ve hele muhtelif memleketlerde fiat temevvüçlerinin mukayesesi yapılırken, yine ilmi metodlara göre hareket edilmesi gerektir. Eğer böyle yapılmış olsaydı, o zaman hakikaten beş nüfuslu bir aileyi geçindirmeğe mecbur kalan bir vatandaşın ay sonunda kendi defterindeki kayıtlı sarfiyata görfe yaptığı hesaplarla, Ticaret Bakanının Büyük Millet Meclisinde verdiği rakamlar arasında aşağı yukarı hiç bir fark olmazdı. Çünkü nihayet istatistik mütehassıslarının dayandıkları esaslar da hayattan alınmış rakamlardır.
Bu izahattan sonra şimdi Sayın Dicleli’nin beyanatına geliyoruz: Kendisinin verdiği rakamlara gören geçinme endeksi 1938 de yüz hesap edilirse, Türklyede bu 1949 da, 378 e çıkmıştır. Yani 938 de geçinme için 100 lira sarfeden adam, 1949 da aynı ihtiyacı karşılamak için 378 lira harcamağa mecburdur.
Bir defa Vedat Diclelinin bu nisbeti nereden çıkardığını sormak lâzımdır. Daha iki üç gün evvel, İstanbul Ticaret Odasının, yani Ticaret Bakanlığına bağlı bir teşkilâtın yap tığı hesaplara göre bu rakam 378 değil, 474 tür. Ve geçen aya nazaran da hayli bir fazlalık arzetmekte-dir. Ticaret Bakanının verdiği nis-betle İstanbul Ticaret Odasının nisbeti arasında büyük bir fark nereden geliyor? Bu farkı, Sayın Bakan nasıl İzah edecektir?
İkinci daha milhim nokta şudur:
sundadır.
Evet, rakamlara bakarsanız, dehşet! Dünyanın en ucuz memleketlerinden birisi ıbiziz! Bin yiyip, halimize bin şükretmeliyiz. Harpten evvelki fiatlara göre yüzde beş yüz değil, bin değil, hattâ yüzde 27 bin, pahalılaşmış yerler vardır. Hele Akdeniz memleketleri arasında rekor, mısır hariç, Ibizdedir: Belki de onun için, İstanbul C. H. P. il idare heyetinden Ekrem Tur, Çatalca-da verdiği nutukta her sabah kalkınca iki ellerimizi açıp iktidarın muvaffakiyeti için dua eylememizi söylemiştir!
Evet, meselâ Yunanistanda hayat, 1938 e göre, yüzde 27.914 artmıştır! İnsanın bu nisbeti görünce aklı durur. Yani 1938 de geçinme masrafla-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Başbakanlığı tekrar alacak olan İşçi Partisi Lideri Attlee
Seçimde olmadık bir muvaffakiyet kazanan Churchill
Kema Zeytinoğlu Demiryolları, Ahmed Veziroğlu da P. T. T. idaresi hakkında dikkate şayan tenkidlerde bulundular
Kemal Zeytinoğlu (D. P.)
C.H.P. nin seçim propagandası bu mudur?
Mahut kitap şimdi de,
Karakösede dağıtılıyor
Dini siyaasete âlet eden bu kitap la C. H. P. yeni çıkan Seçim Kanununun da propagandaya ait maddelerini çiğnemektedir.
Dini politikaya âlet eden, Ata- I Halk Partisi tarafından halka dağı-türk'e bile dil uzatan mahut kita- | tıldığını teessüfle haber almış bubin, şimdi Şark vilâyetlerinden, Ka- . lunuyoruz! raköse ilçelerinde ve köylerinde
Yeni Tefrikamız
Arzu!
Baştanbaşa aşk, macera ve heyecan dolu bu tefrikanın pazartesi günü neşrine boşlıyoruz
Muhafazakârlar az bir farkla mağlûp öldüler Yüzde 85 nisbetinde iştirak sağlıyan seçimde komünistler tek bir saylavlık elde edemedi
Churchill: “Seçimi idare edenlerin dürüstlüğü hakkaniyet ve doğrulukla hareket etmiyen Avrupa memleketleri için bir örnek teşkil etmektedir,, dedi.
İngiliz seçimlerine dair Anadolu Ajansı, Basın Yayın U. Müdürlüğü, A. P. ajansı ve radyodan aılnan haberleri hulâsa ediyoruz:
23 Şubatta başlayan İngiliz seçimlerinin dün yapılan tasnifleri hakikî bir yarış manzarası arzetmiş-tir. Bir çok tahminlerin hilâfına o-larak, Muhafazakâr Parti, umulma-
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Asılsız bir haber
Meclis bu sabah da toplanarak Ziraat Bakanlığı bütçesinin görüşülmesine devam etti.
Ziraat Bakanlığı bütçesinin kabulünden sonra Ulaştırma Bakanlığı bütçesine geçlidi.
Bu hususta söz alan KemaL Zeytinoğlu şunları söyledi?
— -Muhterem arkadaşlar; harp sonrası işletme devrine gireli bir hayli zaman olduğu halde Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğünde hâlâ bir çok işler sarih ve kat’î hükümlere maalesef bağlanamamıştır. Hattâ talimatnamelerin hükümleri ile cari muameleler arasında ehemmiyetli farklar vardır.
Her an değişen ve değişmekte o-lan ihtiyaçları muvacehesinde en iktisadi, en emin, en iyi ve verimli vasıtaları arayıp bulmak, talimatnamelerin ihtiyaçları karşılayamı-yan veya aksayan kısımlarını ıslah etmek icabederken bu yapılmamak, ta bir takım günlük kararlara bağlı kalınmaktadır.
Devlet Demiryollarının son yıllardaki inkişafını nazarı itibare a-larak bugüne kadar kazanılmış tecrübelerden de faydalanmak suretiyle, mevzuatın esaslı ve ciddî e-tüdlerle değiştirilmesi lâzımgelmek-tediı-. İyi bir işletmenin en birinci vasfı bünyesinde topladığı hizmet-
li- (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Demokrat Partinin koalisyon Kabinesi için müracaatta bulunduğu haberi doğru değil!.
Son günlerde İstanbul gazetelerinin bir çoklarında yeni seçimlere bir koalisyon kabinesi ile gidilmesi hakkında bazı mütalealar intişar etmektedir. Bu mü-talealara göre seçimler, Demokrat Partinin de dahil olduğu bir kabinenin idaresi altında yapılmalıdır. Haddizatında yerinde olan bu fikir etrafında henüz müsbet hiç bir hareket yoktur.
Halbuki dünkü -Vatan» ve -Akşam, gazeteleri bir koalisyon kabinesi kurulması için Demokrat Parti tarafından hükümete müracaat vaki olduğunu fakat buna red cevabı verildiğini yazmışlardır.
Bizim gayet mevsuk surette öğrendiğimize göre Demokrat Parti tarafından
★ (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
Günün Yazısı:
Bir firarı
dün mahkeme
Karilerimiz gayet iyi hatırlarlar; Bu kitap evvelâ, Ordu vilâyetinde C. H. P. kongresinde dağıtılmış ve bunun üzerine gazetemiz alâkalıların nazarı dikkatini çekmişti. Bu kitapta, C. H. P. hâşâ sümme hâşâ bir din gibi halka takdim edilmek-te, Demokrat Partinin bir düşman ı partisi olduğu söylenmekte, bir çok âyetler, hadisler misal olarak alınarak, politika uğrunda din istismar edilmektedir. Ulus matbaasında basılan ve Halk Partisi tarafından da bir miktarının satın alındığı itiraf olunan böyle bir kitabın hâlâ bir propaganda vasıtası o- . larak kullanılması hakikaten acı bir şeydir! I ______ ..
Yeni Seçim Kanunu ilân edilmiş mahkum olan Salim Kurt is-bulunuyor. Bu kanunun 51 inci mad' j minde bir mahkûm, dün eezaevin-
hey'etine
ateş etti
Bünyan, 24 (Hususî) — Dün şehrimizde şimdiye kadar eşine rastlanmamış derecede bir hâdise olmuş ve bir cezaevi firarisi elinde tabanca ile mahkeme salonuna girerek yedi el ateş etmiştir.
Bütün bu muhiti heyecana düşüren yaralama hâdisesi şöyle olmuştur:
| Bundan bir müddet evvel bir suç-
bulunuyor. Bu kanunun 51 inci mad- j desi aynen şöyledir: -Propaganda , için duvar ilânları üzerinde Türk . bayrağı, dinî ibareler, Arap harfleri ve her türlü resim bulundurulması yasaktır.- (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de) I
den firar ederek doğruca adliye binasına girmiştir.
Salih Kurt elinde tabanca olduğu halde eskiden mahkeme edildiği ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
»Geçmişte Bugün- ün dünkü d uruşmasından bir görünüş
"Geçmiştebugün,,
Radyo bu isim altında neşriyat yapabilir mi ?
Feridun Fazıl Tülbentçi Basın Yayın
Umum Müdürlüğü
Feridun Fazıl Tülbentçinin Basın, Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğü aleyhine açtığı dâvaya dün saat on buçukta Ankara Asliye Üçüncü Hukuk mahkemesinde başlan-
Dâvanın mevzuu şudur? 1943 yılında Feridun Fazıl Tülbentçi tarafından ihdas edilen -Geçmişte ou-gün» adlı tarihî konuşmaların kendisi radyodan ayrıldıktan sonra da aynı adla rayoda neşriyata devam edilmiş olmasıdır.
Mahkemede bizzat hazır bulunan Feridun Fazıl Tülbentçiyi Yargıtay birinci ceza dairesi eski başkanı a-
aleyhine dâvâ açtı vukat Fuat Tuğcu, Umum Müdürlüğü de Hazine avukatlarından Özkan temsil etmişlerdir. Mahkeme salonunda basın mensuplan, avukatlar ve meraklı bir dinleyici grupu vardı.
Dâvacı avukatı Fuat Tuğcu, dâva dilekçesinde dâvanın mevzuuna ait maddi vakıalar ve hukukî sebeplerin yazılı olduğunu söylemiş, Geçmişte Bugün adının izinsiz olarak kullanılması suretiyle telif hakkı kanunu ile himaye edilen bir hakka tecavüz edilmiş olduğunu, ayrıca radyonun haksız bir rekabe-ic (Devamı Sa:-6 Sü: 7 de)
Basın rejiminin tayininde hâkim olan zihniyet
İstanbul basınını bu sırada ya-I masını temin etmektedir. Bu husus-kınen alâkadar eden mesele; ta Gazeteciler Cemiyeti, faal bir rol hükümetin vadetmiş olduğu, oynamakta ve Anayasaya aykırı o-yeni Matbuat Kanununun da de- lan bugünkü kanunun değiştirilme-mokratik esaslara irca edilerek se- si için, ciddî gayretler sarfetmekte-çimlerden evvel Meclisten çıkarıl-1 dir. ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
ve bazı hatipler çeşitli mevzular üzerinde konuşmuşlardır. Resimde Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi salonunda toplanan Jeoloji Kurumu ü-yeleri ve dinleyic.Ter görülmektedir Buna dair haberimiz 2 nci sayfada)
Yazan: Cihad Baban
AKINTIYA---1
I____KüR£K
Hediyelik !
KJ indistan'dan Doğan Kar deş'e bir fil hediye edilmiş! Derginin müdürü Vedat Nedim Tör kardeşçağızımız koca fili ne yapsın? Nereye koysun, nerede saklasın? Çaresiz hayvanat bahçesine hediye edecekmiş.
Amerika'dan hindi mi gelir? Al Hindlstandan da fil! Ziraat İşletmeleri Kurumuna bir masraf kapısı daha açıldı demektir! İstersen şikâyet et; arkasından di-şisini gönderen de çıkar!
Ama filin hortumundan kim korkar? Bizde bütçeyi kemiren öyle filler var ki, Hindistandaıı gelen yanında kuzu kalır! — YEDEKÇİ
Ticaret R«lr—
ZAFER
25 ■ 2 - 1950
GÜN GEÇERKEN...
O. Kavurun
MES’ELELER
ı
Kıyamet
problemi
He - De
dünkü duruşması
İngiliz seçimlerini yazacaktım bugün ama, kıyamet kopacak diyorlar, onu daha hayatî buldum. Kıyamet kopacakmış. Kıyamet kopabilir, bundan daha tabiî bir şey olamaz; dünyamız, milyarlar ca yıldız içinde, tıpkı bizim dünya yüzündeki varlıklarımız gibi, yapa yalnız, biçare, muztarip, zaman zaman mesut, bir garip insandan hiç de farksız bir hayattır. Elbette bir gün gelir, o da miadını doldurur, ölür gider. O gün bu-gün müdür, yarın mı, biz ne bilelim; ama bize göre kıyamet, ona göre, alelade bir ölüm olan hâdise, elbette bir gün gelir olur.
Kıyamet kopması o kadar mühim değil, kıyamete mehkûm bir dünya üzerinde blzler, bu kadar mikrobik kaderler İçinde Çağlayan, çoğu zaman ağlayan- ve gülen -arada bir gülen- blzler, ne
düşünürüz bu sonsuz yok olup
gitme hengâmesi karşısında? o mir

Basit İnsanın ukalâsı, sözüm o na okuyup, yazmış olan, hangi kâinat alfabesiyle, hangi yıldızlar dili ve tefekkürleriyle okuyup yazmış o da belli değil, fakat o sıfat altında bulunan tabaka, eğer kıyamete en küçük bir ihtimal veri yorsa -ki vermez enayi- düşünür: Elbette kopar bu kıyamet der; Atom bombasıydı, İdrojen bomba-siydi, mikrop bombasıydı; bütün bunlar kıyamet alâmetleridir, insanlar öyle çoğaldı, öyle çoğaldı kİ, kıyaamet kopmasa birbirlerini yerler. Fakat hepsinden mühimmi, tabiata karşı koymalıdır. Allah, sonsuzluk içinde bize bir küçücük dünya lütfetmiş; ;bunda yaşayın,
gülün, yiyin İçin ve ıstırap çekin demiş. Ama biz, ne gülmesini, ne de doğru dürüst ıstırap çekmesini bcceremeden, kalkmış, bize lûtfe-deııne kafa tutar olmuşuz;; yani Allaha veya tabiata. Ooııun kanunlarını değiştirmeğe yeltenml şiz. Şimdi çok mu, o muazzam, evrensel kanunun bizi yok etmeğe gidecek kadar hiddete kapılmış olması? Aydın böyle der. Ya softa?
Softa der ki: Bunlar kıyamet a-lâmetleridlr. Bina çoğaldı, zina çoğaldı; her pencereden gelen radyo sesi teccalhı tâ kendisidir. Yc-dücc mecüc geçenlerde, gökyüzünden Amerikaya inen iki cüce mahlûktan başkası mıdır? Benî İsrail, âhir zamanda, Tevratın kendilerine vâdettiği arza, «arzı mcv’ut» a kavuştu işte. İş bir İsa-nın gökten inip kırk yıl saltanat sürmesine kaldı. O da belki, bugün yarın gelir. Kırk yıl dediğin nedir ki? insan oğlunun hayatında bir göz açıp kapayıncaya kadar gelir geçer. Sonu elbette kıyamet!
Ayrıca, İngiliz seçimlerini takip eden meraklı dahi, İngiliz seçimlerinin cereyan tarzını görünce, yine kıyamete meyledebilir ve der kİ: Türklyede IMS yı gözönüne getirince, İngilterede cereyan eden seçimler, muhakkak kıyamet alâmetidir. Çünkü bir seçim ki, ne vali var, ne candarma var, ne gillugış. Sanırsın ki, herkesin a-nadan doğma katıldığı, kimsenin kimseye kafa tutamadığı; Allahtan gayri varlığa hesap vermi-yeceği 'bir kıyamet günü.
Ben de derim kİ, ah, kâşke ü-çüncü kıyamet ihtimali bizde de
I
Sahte kurye mektubu tanzim ettiği iddiasiyle aleyhinde dâva açılan Lahey elçiliğimiz ikinci kâtibi Orhan Şadi Kavurun duruşmasına dün de ikinci ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir.
I I
Dünkü duruşmada Fransada tutulan zabıtların tercümesi okunduk tan sonra Kavur tutulan bu tutanakların aslını görmediği için şimdilik bir şey diyemlyeceğini söylemiştir.
Bu arada Orhan Şadiye ait bazı kurye mektupları okunmuş ve bun lavda kendisine yardım ve müzaherette bulunması isteniyordu.
I
Orhan Sadi son okunan zaptın yersiz olduğunu, zira mühürlü olan evrakların her iki tarâf resmî mümessilleri huzurunda açılabileceğini
söylemiştir.
Müteakiben Orhan Şadinin ifadesini alan zatın isminin bilinmediği ileri sürülmesi üzerine sanık bu za-
tın isminin Reşat Erhan olduğunu da halen Anvers başkonsolosu olduğu
nu söylemiştir.
Bu sırada Kavur, bundan evvel ba zı haricivecilerimizin kaçakçılık yaptığı iddiasiyle matbuatta ve radyoda müteaddit neşriyatlar yapıldığı fakat bunların isimlerinin şimdi ye kadar açıklanmadığını söylemiş -
Sanık mahkemeye Fransada tutulan zabtın bir örneğini tercüme ederek okumuş ve bu zabıtlara göre Dışişleri Bakanlığınca tutulan za -bıtlar arasında büyük mübayenetler görülmüştür. Orhan Şadi bu zabıtların Fransadan Numan Menemen-
cioğlu vasıtasiyle asıllarının da getirilebileceğini söylemiş ve icap e-derse Fransadaki avukatından dâ kendisine verilen zabıtların suretlerini getireceğini söylemiştir.
G AZ ETELERDE N
Kavur müteakiben tahliye talebinde bulunarak demiştir ki:
Sıra Basın Kanununda
«Bana Fransada bir çok tanınmış şahsiyetler vukua gelen hâdiseden dolayı Türkiyeye dönmememi ve
bana iş vereceklerini söylediler. Fa-
kat ben masumiyetimi isbat etmek
Muhtaç olduğumuz
Basın Kanunu
Hâlen yürürlükte bulunan Basın Kanunile Demokrasi olamaz
|J üsnüniyet ve samimiyet her — Y azan . —
■■ işte birinci prensip olmalıdır. I A p Inceolemdaroğlu I Beşerî kanunların meri bulunduğu. I ,Zonguldak Milletvekili» tatbikattaki noksan ve hatalı mad- | |
delerini tadil ve ilga etmek bu-günkü asrın zihniyetine tam uygun olmalıdır. ' Gazeteci mensup bulunduğu- ga-
Fikir ve kalem hürriyetinin bu- ! zetesinin doğru ve sahih havadisle-iunduğu memleketlerde demokrasi rini temin maksadiyle sabahlara kalanı olarak yürür ve ömürlü olur. • dar durmadan dolaşır, çalışır ve
Türk matbuat âlemi, onun temiz, gazetesine taze haberler getirir, fedakâr kalemleri siyasî hayatımı- , Günün haberlerini, siyasî hareket-zın inkişafında en mühim rolü oy- lerini de ihmal etmez, namaktan hâli kalmamışlardır, Ce- ■ Döktüğü göz nurlarının muhas-sur, medenî anlayışları modern bir salasını sütunlarda gördükçe, çekti-ruhla muvazi olarak yürüdüğü i- , ği alâka nisbetinde büyük bir mâ-çindir ki gazeteci memleket realite- nevî inşirahla mesleğine sarılır, yo-lerini, objektif olarak umumî efkâ- . lunda durmadan her mâniayı atlı-ra aızetmek amaciyle her türlü mü- yarak yürür.
cadele ve yorgunluğu iktiham etmek Türkiyede demokratik hayatın ten büyük bir hâz ve zevk duyar. I başladığı gündenberi, Türk matbu-
Ziraat Bahisleri:
Küsküntarımcılar
ve acı neticeleri I
atı memlekete ve millete

lı hizmetlerini yapmışlardır. Şeref ve haysiyetlere dokunmadan yürüyen kalemler gayeden uzaklaşmadan olayların bütün ince teferrüatına kadar nüfuz etmeğe çalışarak gazetesini kuvvetlendirmeğe gayret sarfgder.
Bugünkü Basın Kanuniyle hürriyet mücadelesi olamaz. Kalemler, fikirler ve kanaatler kösteklene-mez. Mahdut ve muayyen bir mevzu etrafında ne kadar yazılsa o-kuyucu bundan bıkar ve sıkılır.
Matbuat, dünyada ikinci kuvvet olduğuna göre halen merii bulunan bu kanunun değişmesinde zaruret vardır. Totaliter bir kanun memleketin hürriyet cereyanlarına ve gelişmesine büyük bir engel teşkil eder. Eğer demokrasi mücadelesi Samimî ve iyi niyetlerle yürütülmek, tahakkuk ettirilmek isteniyorsa -iktidar hükümetleri bunu her zaman beyan ederler- mutlaka millî his ve cereyanların halk hâkimiyeti ruhiyle taazzu ve inkişaflı iyi bir Basın kanuniyle ancak elde edilebilir.
Basına tanınacak haklar bahsinde başka tlirltl muhakemede bulunmak: samimi olmı yan bir kanaatin ifadesi addedilmek lâzım Belir.
bilir. Çünkü mademki demokratik prensip leri kabullendik, millet, intihapta kime çoğunluk sağlarsa o İktidara gelecek de -inektir ve seçimlerin sonuçlarını bugünden tâyin etmeğe de imkân yoktur. Matbuatın muhakkak kİ büyük bir kusur ve kabahati vardır. O da milletin ıstırap ve ihtiyaçlarına nıûkes teşkil etmesidir. İk-
tidar mensuplarının gazetelere hiddeti a-deta çehre güzelliğinden mahrum bir hanımın, bu halini aksettiren aynaya kızması kabilindendir. Moamafih bu hallere, tehevvür ve asabiyetlere Türk matbuatı çok alışıktır ve çok daha nüfuzlu .şahsiyet lerln istiklâl mahkemeleri korkutmaları-
Böyle bir kanaatin aekll olan lıic kimse kendini kaptırmaz.»
için bu teklifleri reddettim. Yüksek mahkeme tensip buyurursa tahliye mi talep ediyorum»
Savcı Kavurun tahliye talebini redetmiş ve mahkeme de bu isteğe uyarak Orhan Şadi Kavurun duruş masının mevkufen görülmesine karar vermiştir.
nı dinlemiş ye vatanın hayrı.uğruna doğru bildiği yoldan saçma'mıgtır. Çatalcada konuşanlar mahut dııj tehlike teranesini de
tablatile İhmal etmemişlerdir.
den mütsica etmedikçe verimli bir d-jnu.K-rasl hayatı safhasına girmek muhal denecek kadar zordur..»
TÜRKİYE JEOLOJİ KURUMU YILLIK KONGRESİ
Dünkü oturumlarda çalışmalarını memleketin jeolojisine dair İlmî ve tatbikî konulara hasreden kongrede Prof. Hâmit Nafiz Pamir Ten -dürük volkanının, Doç. Dr. İhsan Ketin Bayburt civarının, Dr. Kemal Erguvanlı da Trabzon - Gümüşhane arasının bölgesel jeolojisine dair yaptıkları tetkiklerin ilgi çekici ve yeni buluşları belirten tebliğlerini yapmışlar ve muhtelif üyelerin katıştığı müzakerelerde bu bölgelerin teşekkül, yapı ve yeraltı zenginlikleri bakımından umumu alâkalandıran sonuçlara varılmıştır.
Öğleden sonraki oturumda Dr. C. Ünsalaner güney Anadolunun paleontolojisine dair orijinal etüdünü, Dr. M. Topkaya çok bir komZu olan ve bir nimet olmaktan çıkarak memleketin feyezan ve bataklıklarını meydana getiren satıh sularının faydalı hale getirilmesi hususundaki çok değerli tetkiklerini kongreye teb liğ etmiştir. Nihayet Doç. Dr. Fuat Baykal Kars ile Ardahan arasındaki Aygır ve Kuru göllerinin teşekkülüne dair yeni görüş ve buluşlarını, Fikret özansoy Muğla bölgesinin ve Doç. Dr. Reşat lzbırak Kızılırmak havzasının fıkralı faunasına dair tetkiklerini anlatmışlar ve bu çeşitli konular üzerindeki fikir ve mütalealarını açıklıyan üyeler arasında cereyan eden müzakere ve münakaşalar hakiki bir ilim ve tetebbu havası yaratmıştır.
Kongre bugün de çalışmalarına devam edecektir.
kinci Dünya Harbine fiilen Yüksek Uzmanlık Okulu mevcut-girmemiş olmamıza rağmen tur. Hakikî bir makineleşme devre-, İktisadî bünyemiz bazı harbe sine girerken sayın Tarım Bakanının girmiş milletlerden daha fazla sar- I da yukarda adı geçen okulun ıslahı silmiştir. E_ "Itırlı u-;— n‘ ı-J—•- 1.—
tımızda bin canlılık yaratacak büyük J sunda hemfikir ve bunun için de bir istihsal davası ile karşı karşıya ' 949 Ağustos ayında İstanbul Çayır bulunuyoruz. Bir ziraat memleketi ] Ova Tarım Okulları kongresinde wn%oı*;.,io -»irat enhazioiri memleket çapında meslek adamları tarafından alınmış olan bir karar mevcut iken bugün bu okul lâğve-d İmektedir.
Sayın Tarım Bakanı 950 bütçe ko misyonunda adı geçen’okulun duru mu hakkında kendisine sorulan suallere verdikleri cevaplarda, bu o-kulun Millî Eğitim Bakanlığını alâkadar ettiğini, Tarım Bakanlığının böyle bir okul açamıyacağını, bunun teknik üniversiteye bağlı olarak açılabileceğini, buna rağmen Çayırova kararlarını Bakanlıkta bir komisyonda tetkik ettirmekte olduklarını buyurdular.
Bize kalırsa Sayın Cavit Oral bizzat tezat içersindedirler. Şu bakımlardan ki:
Eğer Tarım Makineleri Okulu Mil lî Eğitim Bakanlığı mevzuuna giriyorsa acaba bu Bakanlığa niçin bir teklif yapılmamıştır? Yeni veçhe verilecektir diye okulun birinci sınıfına neden talebe alınmamıştır? Çayırova kongresinde bu okul için alınmış olan karar diğer kararlardan tefrik edilerek niçin bir komisyonun tetkikine ayrıca müracaat edilmiştir? Bu komisyonun tetkiki bu makine devrinde ne zamana kadar devam edecektir?
Sayın Tarım Bakanının buyurduk ları gibi Tarım Makineleri Okulu Millî Eğitim Bakanlığını ilgilendiriyorsa ortada vatandaşların eğitim leri meselesi mevzuubahis olduğundan (Millî Eğitim Bakanlığı camiasında olduğu gibi) normal bir tahsil silsilesi (yüksek kısmı dahil) ku rulması bakımından İlse muadili olan ziraat okullarının da Millîî E-ğitim Bakanlığına devri esas ve şarttır. Tarım Bakanlığı esasen bun ca yıllardan beri ziraat okulları için istikrarlı bir tedris programı çize-mediği gibi bu okullara verilen tahsisatların daima kısılması yüzünden ★ (Devamı Sa. 4 Sü. 3 de)
illetlerden daha fazla sar- I da yukarda adı geçen okulun ıslahı Bu itibarla İktisadî haya-1 ile tedris süresinin artırılması huşu
olmamız itibariyle de ziraî sahadaki istihsal üzerinde durmamız icabet-mektedir.
Şüphe yok ki ziraî istihsalin organizatörü Tarım Bakanlığıdır. Bakanlık istihsalin arttırılması konu-
KanıiK ısıınsaıın aıııırııması sonu- : sunda ziraatimizi süratle makineleştirmekte ve büyük mikyasta zi-
raat makineleri ithal etmektedir.’ Ancak bu makinelerin büyük bir servet mukabilinde elde edildiği düşünülecek olursa onlardan azq-mi1 derecedd istifade etmemiz ica-beder. Eğer bir makine imal tarzı itibariyle 5 sene dayanacak ise biz onu 7 sene dayandırmak mecburiyetindeyiz. 5 senelik makineyi 3 sene kullanacak olursak bu memleketin kısa bir zamanda makine mezarlığı haline dönmesi kadar tabiî bir şey olamaz.
istihsal konusunda makinelerle birlikte teknik elemanların mevcudiyetleri ve onların yetiştirilmesinin gözönüne alınması şarttır.
Memleketin makine mezarlığı ha üne dönmesi gibi acı bir neticenin bu defa da meydana gelmemesi için Tarım Bakanlığınca yerinde olarak kurslar açtırılmıştır. Ancak ziraat makineleri tekniği çok taraflı bir mevzudur. İthal edilen makineler çok çeşitli ve teferruatlıdır. Kısa bir müddet içersinde yetiştirilen kursiyerlerin bilgilerinin pek sathî olacağından makinelem tam randımanlı ve uzun ömürlü olmaları mesuliyetini onlar üzerine yüklemeğe kalkmak büyük bir hatâ olacaktır. Gerek makinelerin en iktsadî tarzda kullanılarak istihsalin arttırılabilmesi bakımından ve gerekse bunların tamirlerinin hattâ imallerinin te mini bakımından yüksek kaüteli teknik elemanlara ihtiyaç olacağı pek tabiîdir.
Bugün için ziraat makineleri konusunda mütehassıslar yetiştiren Ankara Tarım Alet ve Makineleri
Anglo Sakson .âleminin demokrasi hayatı millet kalbine ve kafasına ancak bu şartlar altında girmiş ve .yerleşmiştir. Türlü maddelerin şümulü ve Demokles’in kılıcı gibi tepesinde duran böyle bir tehdit altında selâmeti fikirle hangi muharrir bu cesareti kendisinde görerek hâdiseleri, fikirleri sütunlarına dercedebilir?
Kanunlar muhteremdir. Her hangi bir kanun millî bünyeye intibak etmez, ihtiyaçları gidermezse cemiyetin işleri meflûç bir duruma düşer. Kanunlar ihtiyaçtan doğduğuna göre,- tatbikattaki baskı ve ağırlık zamanla tadillere uğrar. Her millet lâyık olduğu kanunlarla i-dare edilir. Nazariyesini fert olarak hepimiz bilmekteyiz.
Türk basını, böyle ağır şartlar altında demokrasimize hizmet edemez ve kafiyen faydalı olamaz. Bir gazetecinin psikolojik durumu hiç bir zaman diğer fertlerle mukayese e-dilemez. Heyecan, duygu ve bağlılık millî imanı coşturur. Coşan bir kalem sahabi ise vatanî hislerin verdiği temiz heyecanını umumî efkâra arzetmekten mütevellit derunî bir sürür duyar.
Türk matbuatının memleket meseleleri üezrindeki titiz alâkası, tenkitleri daima faydalar sağlamıştır. Anti demokratik kanunlarla bir basın murakabesi, tahdidi olamaz. Dünya milletlerinin demokrasi anlayışı eski asırlara nazaran o kadar mühim bir tebeddül husule getirmiştir ki bu kuvvetli cereyanın önünde hiç bir kuvvet duramaz olmuştur. Şartlar ne olursa olsun hür matbuat memleketin en hayati varlığı ve istinatgâhıdır. Bir cemiyetin türlü noksan taraflarını tenkitleriyle, irşatlariyle ancak matbuatı yapabilir. Lâyık olduğu himaye ve müzahereti gören gazeteler elbette ki şümullü çalışmalarını memleket menafii âliyesi üzerinde teksir etmede istical eder Fikirler ve kalemler bağlanamaz. Bilhassa demokrasi devrinde böyle ağır kanunların nezareti altında hür çalışmak imkânları da olamaz.
En büyük temennimiz halen mevcut Basın Kanununun değişmesi za-suretinin iktidar tarafından takdiı edilmiş olmasında görmek isteriz.
Darısı başımıza!..
D İlmem neden, dün bütün ** Türkiyenin gözü İngllterenin üzerine çevrilmişti. Herkes- yapılmakta olan seçimlere karşı büyük bir heyecan duyuyor, ve bu heyecanını telefona sarılarak bir parçacık daha malûmat toplamakla teskine çalışıyordu. Fazla meraklı olanlar radyolarının başında âdeta bir spor müsabakasında İmişler gibi büyük bir alâka İle seçime a-it haberleri dinliyorlardı.
Bu arada, tabiî biz de dakikası dakikasına neticeleri takip ediyor, adetâ muazzam 'bir yanş seyreder gibi heyecandan tir tir titriyorduk.
Bu, tarife sığmayan bir heyecandı. Ne bileyim, sanki kumar oynar gibi, kâğıt file eder gibi, yanş seyreder gibi, mümeyyizin vereceği notu bekler gibi bir heyecandı.
Biiiün gün, dinlediğimiz tasnif haberlerinde, hiç bir şikâyetin, hiç bir yolsuzluğun olduğuna dair en küçük bir emareye dahi tesadüf etmememiz de, bizleri büyük bir hayrete düşürdü.
Blzler, her halde başımızdan geçenlerin orada da tekrar edileceğini zannediyor, ha gürültü çıktı, ha çıkacak! diye bekliyorduk! Belki, heyecanımızın çoğu bu düşünceden ileri geliyordu. Fakat, bu beklediğimiz olmadı. Ve seçimler büyük bir sükûnet içinde S4uı£*'-erdi.
Ne Jandarma lâfı duyduk, ne ö-lülerin sandık başına geldiğini işittik, ne de sandığın kapatıldığı o-dadakl yükün içinden çıkan adamın, reyleri değiştirirken yakalandığını haber aldık...
Evet, bütün bunlar olmadı ve halkın reyi istediğini ortaya çıkardı.
Bütün bu İşler, İngiltere’nin Nuhtan kalma kanuniyle yapıldı. Nedense İngilizler bizim 1946 da mer'i olan ve alâkadarlar tarafından Byüük Britanya halkının çok beğeneceğini iddia ettikleri kanunumuzu almadılar ve eski ile iktifa ettiler ve işlerini, herkesin, bilhassa bizim gibi seçim mevzuunda kalpleri kırık olanların gıp-teli nazarları karşısında, tereyağından kıl çeker gibi sona erdirdiler.
Bu da gösteriyor ki, kanun esas •olmakla beraber, tatbikatta gösterilecek hüsnüniyet ve mertlik de lâzımdır. Bizde seçimlerin yaklaştığı bugünlerde, ıbunun gibi dürüst bir seçim görmek istiyen vatandaşlar, İngiliz seçimleriyle teselli buldular ve «darısı başımıza» temennileriyle ve hasretle gözlerini oraya çevirmek mecbu-rlyetinde kaldılar.
İşte dün, şehrimizi olduğu kadar bütün Türkiyeyi kaplayan heyecanın, asıl mânâsı budar.
Hikmet YAZIClOGlU
Ekmek Buhranı
Çalışma Bakanlığı ile Ankara belediyesinin müştereken aldıkları karar gereğince 1 Mart 1950 tarihinden itibaren fırın işçileri günde en çok sekiz saat çalışabileceklerdir.
Yeni çalışma sisteminin tatbiki sonunda hasıl olması zaruri ekmek buhranını önlemek için şimdiden alınması gerekli tedbirler ve husus-da çıkacak buhrandan fırıncıların mesul tutulamıyacakları hakkında fırıncılar derneği tarafından Çalışma Bakanlığı, Ankara valilik ve belediye başkanlığına birer dilekçe verilmiştir.
30 BİN TON PİK İHRAÇ EDECEĞİZ
Sümerbank demir ve çelik fabrikaları istihsalatından olmak şartiy-le, 30 bin ton her nevi pikin, ticaret anlaşmamız bulunan memleketlere, anlaşma hükümleri dahilinde; anlaş mamız olmayan memleketlere de dor lar, İsviçre frangı ve sterling mukabilinde ihraç edilmesinin, hsansı Ticaret Bakanlığından verilmek kaydiyle uygun görüldüğü Sümer-
Tam sakin olmak zamanı"'
-Yeni Sabah- ta bu başlık altında deniliyor ki:
«Türk umum! efkârının durumu tam sü-
Halk Partili simalar, sağda, solda, şiddetli demeçlere, çok yüksekten konuşmalara başladılar. Çatalcada sarfedilen sözlerle hep matbuata hücum ojunrnustur. Esasen
iktidardakllcrln gazetelerden hiç hoşlanmadıkları. çeşitli delillerle sabit olmuştur. Toptancılığın en parlak ve yaldızlı zaman lavında bile, basın gözlere pek girin görünmezdi. Fakat neşriyat aleyhtarlığının açığa vurulması, kısmi ve nlsbl demokratik harekete tevessülümüzden sonradır. Seçimler yaklagırkeç yeni vecize ve formüller bulunmağa bağlanmıştır. «Gazeteler ne
loyhfnde|tl bütün dîr. Halk Partisi
neşriyat husumet eneri-
tldarda kalacaktır. Asla mevkiini demokratlara, muhaliflere terketmiyecektir.»
Bu teminat ve iddiaların istinat ettiği noktalar ne sorulabilir, ne de araştırıla-
işim başımdan aşkındı, yetiver-sindj artık Rollo Martin. Paine’e «gürültüsüz patırtısız al götür, Sacher’e jjedim, uysal davranırsa dokunma.» Her ikisine sırtımı dö nüp iç kısımdaki bara doğru yürüdüm. Bir kadeh bir şey daha İçmeyi hak etmiştim.
Paıne’in biraz önce yumruk pat lattığı adama hürmetkar bir tonla:
—Buradan efendim. Sokağın köşesini döner dönmez iki adım, dediğini duydum.
III
Sonradan olup bitenleri, Paine’-den değil de, tâ neden sonra Mar-tins’den öğrendiğim zaman, gördüm ki, gerçekten, olayları birbirine zincirleyince (Martins’in iddia ettiği cihetten olmasa bile) benim yine bir çeşit salaklığım meydana çıkıyor. Paine, sadece, onu alıp otelin kabul bürosuna kadar götürmüş, kâtibe:
— Bey uçakla Londradan geliyor, Albay Calloway kendisine bir oda vermenizi söyledi, demiş; Lşi sağladıktan sonra da Martlns’c bir «Bonsuvar Mösyü» deyip ayrılmış. Martins’in dudağından sızan kanın onu biraz şaşalattığı anlaşılıyordu.
pSmCüAlDAM-]
*-*■**■ Yazan : Graham Greene ~Lrr’’~ ■- - ■ Çeviren : Kırdonoğlu
— Odanızı ayırtmış mıydınız, Mösyö? diye sordu.
Martin», mendille ağzım kapamış olduğu İçin boğuk bir sesle:
— Hayır, hayır, sanmıyorum, dedi.
— Mr. Dexter olmanız ihtimalini düşünmüştüm de. Br. Dexter adına bir hafta için bir oda ayırt-tılardı.
Martins:
— Ha, ha, evet, Mr. Dexter benim. dedi.
Sonradan kendisi anlattı? Lim odayı Dexter adına ayırtmış olabilirdi; Çünkü bu seyahatte Rollo Martins. öz adını değil Dexter a-dını kullanmayı ve onu tanıtmayı niyet etmişti.
Kulağının dibinde bir ses duydu:
— Sisi lıava meydanında karşr lıyamadığımızdan dolayı pek mü
— 8 —
teessirim Mr. Dexter. Beıı Crab-biıı.
Bu sözleri söyliyen tıknaz, saçsız kafalı bir gençti, Martins’in o güne kadar bir eşini daha görmediği kalınlıkta bağa çerçeveli bir gözlük takmıştı. Habire özür diliyordu»
— Bizden bir arkadaş tesadüfen haber almış, uçakta olduğunuzu da o telefon etti Franfort’-tan. Halbuki yapılan yanlışlığa bakın; dalla önce bize, gelmekten sarfınazar ettiğinizi tellemlşlerdi. Telgrafın bir çok kelimeleri de iyice okunmuyordu. Frankforf-tan o haberi alır almaz hemen harekete geçtim ama, maalesef hava meydanına yetişemedim. Mektubumu almış mıydınız?
Martins, ağzında tuttuğu men-
dilin içinde boğulan sesiyle:
— Ha, evet, evet, dedi.
— Ne kadar heyecanlıyım, bilemezsiniz Mr. Dexter, sizi gör mek...
— Çok naziksiniz.
— Sizin asrımızın en büyük romancısı olduğunuza daJıa çocukluğumda inanmıştım Mr. Dexter.
Martins, yüzünü ekşitti. İtiraz etmek İçin ağzını açacak oldu, fakat patlak dudağı dehşetli acıdı ve adama sadece kızgın kızgın bakmakla yetindi. Fakat bu gencin kendisiyle alay etmek istediğine de pek ihtimal veremiyordu.
— Avusturya’da pek geniş bir okuyucu kütleniz vardır, Mr. Dexter. Eserleriniz, gerek asılla-rındaıı olsun, gerek tercümelerinden, en çok okunan kitaplar arasındadır. Bilhassa «Sülün Gemi».
Ben de şahsen en çok onu beğenirim.
Martins zihnini toplantıya çalışıyordu.
— Bir hafta için bir oda mı a-yırttık demiştiniz?
— Evet.
— Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim.
— Bay Schmidt yemek karnelerinizi hergün size verecek. Fakat, zannedlrim bir miktar cep harçlığına da ihtiyacınız vardır. Onu da temin edeceğiz. Yarın, dinlenmek, sakin bir gün geçirmek, etrafınıza bir göz gezdirmek istlyeceğlnizi düşündük.
— Evet.
— Şayet şehri gezmek için bir klavuz isterseniz emrinize amadeyiz, Mr. Dexter. Öbür gün akşam Enstitüde «Muasır Roman» üzerine bir tartışmalı konferansımız var. Sizin de bir kaç kelime söylemek lûtfunu esirgemi-yeceğinlzi düşündük. Hem tartışmaları bir neticeye bağlarsınız, sonra... hem de size soracağımız bazı sualleri cevaplandırmak lûtfunu gösterirsiniz ümidindeyiz Mr. Dexter.
(Devamı var)
bank umum müdürlüğüne bildirilmek üzeredir.
ÂŞIK VEYSEL KONSER VERECEK
28 Şubat Salı günü akşamı saat 20.30 da. Halkevi salonunda, değerli halk şairi Âşık Veysel. Şatıroğlu bir konser verecektir.
Bu konserinde şair yayınlanmış şiirlerini sazla çalıp söyliyecektir. Ayrıca saz şairlerinden Âşık Dur -sun Cevlânî ve Ahmet Başar ile devlet konservatuvarı opera bölümü sanatkârlarından basbariton Ruhi
Su da bu konsere hususî bir programla iştirak edeceklerdir.
_J TAKVİM l
Hicri: 1369 — Cemaziyel’evvel? 8
Rumî: 1366 — Şubat? 12
25 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
Vasati Ezani
Sabah 6.42 12.48
öğle 12.37 6.33
İkindi 16.30 9.36
Akeanı 17.64 13.00
Yatın 19.24 1.31
imsak 5.03 11.09
i
25 - 2 • 1950
ADYO*TELEFON-TELGRAF HABERLERİ
Hindiçiniye Amerikan yardımı
Almanya’da Acheson yardım
karışıklık
£
î
I|
'■-i hj.
t»!

• W sı M n
F)l
*
* 0
L U. k w 1!
* ir-

■I
/k İmanya'daki Amerikan yük-sek komiseri Mc Cloy’un Va-şington'a gidip gelmesinden sonra I vaziyet garip bir tarzda değişmiş ı bulunuyor. Mc Cloy, bu ana kadar Alınanlara karşı hayli mülâyim davranmış ve Amerikan yardımından, idaresi altında bulunan işgal bölgesine mümkün olduğu kadar fazla hisse ayırtmak için uğraşmıştır. Bilhassa Bonn hükümetinin teessüsünden sonra, Amerikalıların Alman İdarecilere karşı hakikî ve demokratk bir hükümet üyesine layık muamelede bulundukları görülmüştür. Fransa ile Almanya arasındaki ihtilâf başgöstermeden ve Amerikanın Sovyet Rusyaya ve Sovyet Rusyanın nüfuzu altındaki memleketlere karşı takındığı tavır sertleşmeden evvel, bu muameleye Vaşington makamları da bir dereceye kadar göz yummakta idiler. Mc Cloy’un Batı Almanyadaki işsizliğe çare bulmak, mesken buhranını önlemek, Almanyanın umu mî ticaret bilânçosunu düzeltmek için sarfettiği gayretler Amerikan . iiükûmetince de büyük ölçüde desteklenmekte idi. Vakta ki, Fransa ile Almanya arasında Sarre meselesi had bir safhaya girdi ve geçen ayın ortasında Batı Almanyaya giden Fransız Dışişleri Bakanı Schu-inan, hemen hemen eli boş denebilecek bir halde memleketine döndü, o zaman Batı Almanya hükümetinin hakikî veçhesi de ortaya çıkmış bulundu. Almanlar, eski istilâ ve ilhak arzu ve emellerinden vazgeçmemiş görünüyorlardı. Bunca masraf ve fedakârlıkla ayağa kaldırılmış olan bu «devlet, daha şimdiden mutaassıp milliyetçi duyguların tesiriyle hareket ediyordu. Fransız -Alman müzakerelerinin akabinde, Bonn hükümeti Adalet Bakanı tarafından yapılan beyanat ve buna karşılık Fransız yüksek komiseri François - Poncet’ııin protestosu meseleyi tamamiyle aydınlatmış oldu. Vaşingtona çağırılan Mc Cloy’un eskidenberi bazı devlet daireleri tarafından kendsiine karşı ileri sürülen sitemler üzerine dikkat nazarı çekildi ve muhtemelen, Ameri kanın bundan böyle Asyada’ki siyasetiyle beraber Avrupada da komünizm karşısındaki tavrının da değişecek olduğu bildirildi. Bunun üzerinedir ki, Mc Cloy, Almanyaya üşünde sert bir beyanatla vazi-kısmen aydınlatmış oldu.
Durumun iki aylık bilânçosunu bu suretle hulâsa ettikten sonra, şu hususu kaydetmek gerekir ki. müttefikler tarafından Batı Almanya hükümetine karşı oldukça soğuk bir tavır takınıldığı gibi; Sovyetle-riıı Berlini Ablukaya matuf ufak tefek teşebbüsleri de sık sık görünmeğe başladı ve bundan başka da, Doğu Almanyadaki komünist tahrikatı bu sefer doğrudan doğruya Berlini hedef tuttu. Hamseyn yortusunda, komünist birliklerine mensup gençlik gruplarının Berlin ü-zerine yürüyeceklerine dair haberler yayıldı. Bu ağır durumu, Batı Almanya hükümetinin nisbî bir sükûnetle karşıladığını kaydetmek enteresandır. Yine belirtmek lâzımdır ki, Doğu Almanyadaki komünist tahriklerinin Batıya doğru şümul kazanması, işgal devletlerinin Bonn hükümeti müvacehesindeki tavırlarının sert bir hal almasiyle aynı zamana rastlamıştır. Halbuki komünizmi kabul etmiyen Batı Alman yanın müttefiklerle arasının a-çılması, komünist tahriklerinin şu veya bu istikamette inkişaf etmesine sebep olmamak lâzımgelirdi. Hattâ, mantıken, komünistlerin (e-ğer Batı Almanya makamlariyle asla alâkaları yoksa) Batı Almanya-nın siyasî durumunu daha ihtiyatla takip etmeleri gerekirdi, ki, komünistler bu meharet ve ihtiyatı muh-başka fırsatlarda göstermiş bulun maktadırlar.
11

*
t
*
/
|l
ZAFER
HERGUN BİR HADİSE;
Prenses Margaret
vâdinde bulundu
Teknik yardımı incelemek üzere Asyaya bir heyet gönderiliyor
Londra Radyosu, (Basın - Yayın) — Amerikan kongresi dışişleri komitesinde izahatta bulunan Amerikan Dışişleri Bakanı Dean Acheson, hafta içinde imparator Bai Dai ile görüşmek üzere bakanlığın Hindi Çiniye bir heyet göndereceğini açıklamıştır. Sözlerine davam eden Dean Acheson, Güney Asya memleketlerinin siyasî, İktisadî ve sosyal bir işbirliği kuracaklarını ümit ettiğini ve Amerika’nın bunu destek liyeceğin söylemiştir.
Dışişleri Bakanı, bu işlerin tahak kuk etmesi için AsyalIların hare-
kete geçmesi lâzım olduğunu da belirttikten sonra daha şimdiden A-merikanın Filipinler ve Endonezya cumhuriyetleri ile münasebetler tesis etmiş olduğunu açıklamıştır.
Bir heyet gönderiliyor
Amerika, önümüzdeki hafta Gü-ney-Doğu Asya’ya bir heyet gönderecektir. Heyetin görevi verilmesi muhtemel Amerikan teknik yar- ı dimi için şimdiden zemin hazırla- 1 maktadır. Heyet Saygon, Sngapor, ı Bangkok, Rangoni ve Endonezya’yı ziyaret edecektir.
Dünya rökoru!
seçmenleri, tarihlerin ilmemiş bir tehalükle seçimlere iştirak ediyorlarmış, son haberlere göre iştirak nisbeti yüzde 85 - 9» arasındaymış!
Bütün dünya hayrette! Fakat nafile, bizim seviyemize varamazlar.
İngiltere'deki nisbet yüzde 99 a da çıksa nafile! Bizde, 946 da olduğu gibi yüzde 115 iştirak nisbeti bulan yerleri var mı?
Hiç merak etmeyin! Taş çatlasa, rökor bizdedir! — A. F.
NOT: Dünkü fıkramın son cümlesi mânâyı değiştirecek şekilde yanlış dizilmiştir. Doğrusu: Kara sapanı kara taassupla işlemek istiyenler kendi kara bahtlarına yansınlar, şeklinde o-lacaktı.
açıkta kaldı
Marki de Milford de Haven'i
Prensesle evlendireceklerdi, fakat.
İkinci bir M s. Simpson İngiliz Kraliyet ailesine nasıl katıldı ? - "Baba
Fransa’da grev vahim bir hal aldı
Zencilere müsavi
hak tanınmıyor
Yalnız Anavatanda 100 bin grevci var
Paris Radyosu, 24 (Basın - Yayın) — Paris’teki grev hareketi ge nişlemiştir. Birçok önemli müesse-selerin işçileri greve iştrak etmişlerdir. Patronlar grubu idare konseyi dün akşam toplanarak, geçen Cuma günü patronlar tarafından, işçi sendikalarının taleplerine karşı alınmış olan kararı teyidetmiş-tir. Sendikalar çevrelerinde ise, anavatandaki grevciler sayısının 100 bin olduğu tahmin edilmektedir. Çeşitli millî maden federasyonları bugün öğleden sonra toplanacaklarını bildirmişlerdir.
İllerdeki grev hareketine gelince, Renauld otomobil fabrikaları işçileri, patronların, gündeliklerin % 30 arttırılması hususunda yapmış oldukları teklifleri reddederek grev ilân etmişlerdir. Bordeau’da işçilerin büyük bir kısmı limanlarda ve gironda tersanelerinde işe son vermişlerdir. Dok işçileri de kendilerini takibetmiştir. Chalais ve Lille'de de işçilerin bir kısmı grev ilân etmiştir.
Amerikada grev Demiryollarına da sirayet ediyor
Vaşington, 24 (a.a.) — Demiryolu işçileri sendikası, pazartesi saat 11 de bütün Birleşk Amerika’da grev yapmak tasavvurunda olduğu nu açıklamıştır.
Sendika, bu kararı ücret ve çalışma şartlarına ait istekleri hakkında federal hakemliği reddettikten sonra vermiştir.
Truman, kanunun derpiş ettiği 60 günlük bir mühlet isteyeceğini bildirmiştir. Bu mühlet, başkan anlaş mazlık hakkında tahkikat yapacak özel komisyonu kurduktan itibaren başlar.
Cleveland'dan öğrenildiğine göre, demiryolu sendikası müdürleri, kanun hükümlerine uyacaklarını bildirmişlerdir.
Telefoncuların da bu sabah yapa cakları grevi 60 gün geri bırakmayı kabul ettikleri hatırlatılmaktadır.
AMERİKAN PAMUK
İSTİHSALİ
Amerika Ziraat Bakanlığından bildirildiğine göre, Amerikanın 1949 pamk istihsalâtının 16.034.000 balya olacağı tahmn edilmektedir. Bu is-tihsalât Birleşik Amerikada elde e-dilen altıncı en büyük pamuk mah-
Batılı devletler, Batı Almanyaya, değerinden fazla ümit bağlamışlar ve bu devlete itimat etmişlerdir. Şu husus tarihi bir hakikattir ki, Almanlar nazarında komünist veya faşist Almanya yoktur. Bu keyfiyet ehemmiyetsizdir. Onlar İçin mühim olan Birleşik bir Almanyadır. Bu itibarla, ister Doğu Batıya iltihak etsin, İster Batı Doğuya katılsın, Alanya ister kızıl ister demokrat olsun, Batılı devletlere karşı durumu aynı kalacaktır. Ve bütün Almanlar ne pahasına olursa olsun Birlc-şerek, eski Prusya siyasetini yeniden ihya etmek niyetindedirler.
İşgal altında, sebep olduğu masraflar ve müttefik makamların bir-teviye şikâyet ettikleri israfları ile, serbest bir devlet halinde ise sonu gelmiyen ihtiraslariyle Almanya, I müttefiklerin başına uzun zaman dert olmakta devam edecektir.
Mücahit TOPALAK
Amerikan kongreıi bu kanunu reddetti
Londra Radyosu 24 (Basın - Yayın) — Kongre, Başkan Truman ta rafından sunulan bir kanun tasarısını reddetmiştir. Tasarı, işverenlerin zencilere karşı beyazlardan farklı muamelede bulunmalarına son vermeyi derpiş ediyordu.
Endonezya Peyklerle münasebotı giriyor
Cakarta, 24 (a.a.) — İstihbarat
Bakanlığı genel sekreteri Abdülga ni basına verdiği beyanatta Endonezya hükümetinin, diplomatik mü nasebetler kurmak üzere müzakereye girişmek kararı verdiğinin, Romanya, Yugoslavya hükümetlerine bildirildiğini söylemiştir.
Diğer taraftan Gani, Endonezya-nın İngiltere, İsviçre ve Fransa ile ödünç almak üzere müzakereler yap makta olduğunu yalanlamıştır.
İçkiye karşı savaş açıldı
Nevyork, 24 (Nafen) — Birleşik Amerika’da, İngiltere'de ve Fransa’da «içki* ye karşı tedbirler alınması hususunda gayretler sarfedil-mekte olduğu bildirilmektedir.
Birleşik Amerika’da «sarhoşları, içkinin esaretinden kurtarmak gayesini güden bir cemiyet kurulmuş ve bu cemiyet 50 bin üyesinin yardımı ile harekete geçtiğini bildirmiştir.
Bu cemiyet, insanlığın bir kısmını ikinci defa olarak esaretten kur tarmıya yelteneceğini bildirmiştir.
Bunların tatbik etmekte oldukları sistemin ana hattı şudur: .Her hangi bir mahallede bir sarhoş fena durunja düşer ve bir «SOS» çekerse o vakit cemiyet üye propagandacılarından birini sarhoşun ya nına gönderecek ve bu propagandacı da sarhoşa müşkül durumunun nereden geldiğini anlattıktan sonra dünyanın bir «domates suyu şişesi. içinde daha güzel gözükmekte olduğuna inandıracaktır. Bu cemiyetin iyi neticeler elde etmekte olduğu bildirilmektedir.
Şimdi İngilterede de bazı kimselerin bir araya gelerek böyle bir cemiyet kurmıya çalıştıkları ve bunların da sarhoşları içkinin esaretinden kurtarmıya çalışacakları bildirilmektedir.
Rus - Çek ticaret anlaşması
Prag, 24 (a.a.) — Bu sabah Prag radyosu, 1950 yılı Sovyet Rusya - Çe koslovakya ticaret anlaşmasının dün gece Sovyet ve Çekoslovak Ticaret Bakanları tarafından MoMskovada
dilen altıncı en buyuk pamuk man- Bakanları tarafından MoT sulü olacaktır. Bir balya 225 kilodur. I imzalandığını bildirmiştir.
Dünya Basınından Hulâsalar
__ 24/2/950 _
İngiliz Basını :
İngiliz seçimlerinin ilk neticeleri çok geç alındığı için bugünkü İngiliz basınında bu konuda pek fazla yorum yoktur.
Bağımsız muhafazakâr Daily Ex press gazetesi sosyalistlerin önde olduğunu gösteren bazı neticeler yayınlamıştır. Gazete İngiliz seçmenlerinin kat’î bir değişiklik yapmamış olmalarını şayanı teessür o-larak tasvir etmektedir. Bununla beraber gazetenin kanaatince seçim neticeleri Sosyalistlerin yeniden doktrinci sosyal denemeler yap malarına cevaz verecek mahiyette değildir.
Gazeteler seçim mücadelesine has rettikleri yazılarında yeni hükümete düşen vazifeler hakkında yorumda bulunmaktadırlar. Bu arada Daily Telegraph gazetesi şu tavsiyede bulunuyor.
• Herkes artık partilerin yapılacak işler hakkmdaki tekliflerini unutmalı ve memleket için ellerinden geleni yapmak için birleşmelidirler.
«Hangi parti kazanırsa kazansın hem dahilde, hem de hariçte çetin günler geçirecektir. Halkın ve hükümetin üzerinde ağır bir sorumluluk yükü vardır.»
•Bağımsız Timas, mücadele sırasında taşkın hareketlerde bulunulmamasını, seçimlerin ağırbaşlı ve ciddî bir hava içerisinde cereyan etmiş olmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Gazetenin kanaatince bu hal, İngiltere’nin tarihi rolünü kavramış olmasından ve İngiliz seçmenlerinin siyasî olgunluğundan ileri gelmiştir.
Liberal Manchester Guardian da seçim mücadelesi sırasında müşahede edilen itidale temasla diyor ki: -Bu itidal havası yabancı muhabirlere memlekette ciddi bir seçim mücadelesi havası olmadığı intibaını vermiştir. Halbuki bu tamamiyle yanlıştır. İngiltere’de haddizatında Sosyalist kuvvetlerle Sosyalist a-leyhtarı kuvvetler arasında çok hararetli bir mücadele cereyan etmiştir.»
Seçim mücadelesinin hâlâ dikkati çeken bir safhası da muhafazakârların .Atom hakkında, bir anlaşma sağlanması için Rusya nez-dinde yeniden teşebbüste bulunulması için yaptıkları tekliftir.
Times’in kanaatince Churchill’in bu teklifi mantıktan ziyade hislere hitap etmektedir. .Fakat hâl böyle de olsa Churchill gibi bir adamın bu husustaki teklifi topyekûn reddetmek pek akıllıca bir iş olmaz.»
İşçi partisinin organı olan Daily Herald gazetesi Churchill’in nutkunu -sorumluluk hissinden hayret verici derecede uzak olarak vasıflandırmaktadır. Daily Herald’ın kanaatince pek çok kimse bunun bir oy tuzağı olduğunu anlamıştır. Fakat asıl tehlike Rusya’da bunun anlaşılamamış olmasıdır. Bu teklif Kremlin'e Batı devletlerinin politikasının değiştirilebileceğini ve İngiltere’nin ne şartlar altında olursa olsun anlaşmıya hazır bulunduğu İntibaını vermiştir.
seni ben troş edeceğim ,, İlk tanışığımız günün şarkısını isteriz.
On beş sene içinde ikinci defadır ki Simpson adı, İngiliz Kraliyet ailesinin mahrem işlerine karışmış bulunuyor. Birincisinde, yani 1936 tarihinde, halen Windsor Dükü unvanı ile yaşamakta olan Kral VIII inci Edvard, genç bir Amerikalı dul olan Wallis Simpson ile evlenmek için tacından tahtından vazgeçmiş ve bu hadise o zaman için bir skandal mahiyetini almış, bütün İngiliz Kraliyet ailesi içinde türlü tefsir ve dedikodulara yol açmıştı. Aradan bunca zaman geçmiş olduğu halde bu gün, ailenin en sevgili çocuğu olan Wind-sor dükü affedilmiş, fakat eşi hâlâ Kral ailesi tarafından bir kere dahi kabul olunmamıştır. Dük, ailesini görmiye gittiği zaman, düşes kendisine refakat etmemektedir.
Ve işte bugün de yine bir Amerikalı kadın, hem de yine Simpson adında ve yine aynen onun gibi dul bir kadın, garip bir tesadüf e* seri olarak, Kraliyet ailesinin en zengin ve en güzel gençlerinden biriyle evlenmiş bulunuyor. Filhakika, Marki de Milford Haven, Lord Mountbatten’in yeğeni, Grand duc Michel’in torunudur. Kraliyet ailesinin o kadar gözde bir ferdidir ki, Prenses Elizabeth evlenirken, damadın (son dakikaya kadar) yanında bulunmak şerefi kendisine bah-şedilnvştir.
Marki de Milford Haven ve sevdiği Amerikalı Romaine Simpson ile bir maskeli baloda, fotoğrafın hatın için maskelerini kaldırmış vaziyetteler
Serbest Fıkra
Sun’î sis!
Bir hatip dört yıl ceza giydi
BratİBİava, 24 (a.a.) — Bir hatip, kürsüde vaaz verirken, komünist rejimine hücum ettiğinden dolayı dört sene hapis cezasına çarptırılmıştır.
E n basit ve sade hükümet iş-
“ lerinde bile vaziyetimizi ihtimallere bağlamakta hususi bir fayda ntülâhaza edenler vardır. İki adım ötemiz bile bir sis içinde kalmalıdır ki, akıllarınca işler, daha iyi yürüsün! Nedense hiç bir kararın doğrusu açıklanmaz, alâkalı vatandaşlara tam bir ışık tutulmaz...
Misal mi istersiniz, bir çoğun dan bir kaç tanesini sıralayayım!
iktisat ve Ticaret Vekiline ba kılına:
— Aybaşında ekmeklerin düzelmesi muhtemel!
Bazı kulağı deliklere bakılır-
— Af Kanunu çıkması muhtemel!
Yetkili mahfillere bakılırsa: — Yeni Basın Kanunu çıkma-
r— Yazan : ■ ■
Sarıçizmeli I
I sı muhtemel!
Muhalif partilere bakılırsa:
— Seçimlerin Mayısta yapılması muhtemel!
Hulâsa, muhtemel, muhtemel, muhtemel!...
Allahım! Hadi yarına çıkıp çıkmamız, yalnız senin «iradeî külliye" n dahilinde olduğu için muhtemel! Buna diyecek sözümüz yok!...
Fakat iktidara verdiğin «iradei cüz’iye» ile bu «muhtemel» çok olmuyor mu?
Hem hangi asırda ve hangi zamandayız? Bütün milletler açık bir program ve intizamla sağını solunu göre göre hedefine yürür-

ken, bizdeki bu ipham, bu tevekkül, bu sis manzarası nedendir?
Hadi bu an’anevi alaturka u-yuşukluğumuzun devam etmesi, yeni bir şey değli deyip ses et-miyellm! Boyun eğelim Fakat eloğlunun atomu ve radarı kullandığı bir zamanda, biz bir karış ötemizi sun’î bir sisle kapayıp etrafını göstermlyecek kadar gözümüz dumanlı olursa halimiz ne olur?
Hem bu zihniyetin yeni maddî bir misalini de gördük; Zavallı bir şilebimiz, bir radar âleti yokluğundan gençliğine ve güzelliğine doyamadan sise kurban gitti’....
Hiç olmazsa devlet gemisini yürütenler, bir radar edinsinler de önümüzü görelim!... Yoksa bu gidişle karaya oturmamız da muhtemel!...

Ingiliz Kraliyet sarayında reaksiyon
Genç ve yakışıklı Marki de Milford Haven’in, harekâtı uzun zamandan ; beri kontrol ediliyordu. Marki’nin , seyahate düşkün olması, geceleri, sarayda oynatılan sinemadan haz-zetmiyerek, gidip Londra’nın ke- j nar mahallelerinden birinde alelâ- . de bir sinemada halk ile birlikte ; film seyretmesi, hattâ, (ihtiyatla • kaydediliyor) her delikanlı gibi, ] rastgele kadınlarla düşüp kalkma- : sı, hudutsuz cömertliği, bütün bunlar, kraliyet ailesini endişeye dü-şürmekte idi. Genç Marki ile, amcası makamında olan Windsor dü- , kü arasında şayanı dikkat müşabehetler görülüyordu. Filhakika, genç ve yakışıklı Marki, her fırsat buluşta Windsorlara gidiyor, onlarla beraber yemek yiyor, beraber eğleniyordu. Windsor Dükünün de yeğenini çok sevdiği ve başbaşa kaldıkları zaman, Saray erkânı hakkında gülüşerek fıkralar anlattıklarını ve kimi zaman da, — Düşesin müsaadesile — gece yarısından 1 sonra sokağa çıkıp rastgele bir barda eğlendiklerini söyliyenler var- ' dır.
Bütün bunları yakından takip e-den saray erkânı, bu delikanlının ' da günün birinde, tıpkı amcasının yapmış olduğu gibi, aileye bir baş ağrısı getireceğini biliyor ve felâ- -keti karşılamıya hazırlanıyorlardı.
Nihayet olan oldu. Marki, ailesine, Amerikalı dul, hayır henüz dul değil, yakında dul olacak bir ' kadınla evlenmek istediğini bildir di. Sarayda çıt yok. Yalnız, ileri gelenlerden biri şöyle bir nükte savurdu: -Kabul etmek lâzım ki şu : bizim ailenin hayatı çok yeknasak. On beş senedenberi, Amerika’dan başkalarının karılarını ithal etmek ten başka bir şey yapamıyoruz...»
*
Halbuki...,
Halbuki, Marki de Milford Ha- j ven, İngiliz Kralının ikinci kızı Prenses Margaret için en münasip bir namzet olarak tanınıyordu. Hattâ, Prensesle aralarında ufacık bir kalbi rabıtanın mevcut olduğu bile ■ bir zamanlar iddia edildi.
Filhakika, Prenses Margaret de Saray içinde delişmenliği ile tanınmış bir kızdır. Geçen yaz îtalya seyahatinde bu delişmenliği yüzün den kırdığı potlar hâlâ hatırlarda dır. Ve İtalya seyahatinde kendisine ayrılan tahsisatı aştığı ve açık verdiği için, Hazine Bakanlığı eni konu müşkül duruma düşmüş ve nihayet pederi Kral, bu açığı kendi cep harçlığından kapatarak İdaresiz kızının kabahatini ört bas etmiştir. Filhakika, Kralın, küçük kızını büyüğünden daha fazla sevdiği anlaşılmaktadır. O kadar ki. Mar garet. babasına her istediğini yap tırabiliyoımuş ve hattâ kimi za
Marki de Milford Haven, bekârlığının son gününü sevgili köpeğiyle beraber geçirmiştir.
man, her sabah traş olan Kralın başından Saray berberini savarak -Ba ba seni ben traş edeceğim, diye tut turduğu vaki imiş. Bununla beraber, Margaret’in mükemmel ustura kullandığını, Kral çok yakınlarına anlatmaktan kendini alama-
mış.
işte bu delişmen Prensesle Marki de Milford Haven, biribirleri için yaratılmış gibi idiler, ve bu izdivaca bir çok ümitler bağlanmış bulunuyordu. Lâkin, Marki seyahatten baş alamıyordu.

Marki de Milford Haven Amerikalıların sevgilisidir
Amerikalılar, bu asil ve genç a-damı, Amerika tarafından en çok arzu edilen altı ziyaretçiden biri olarak kabul ederler. Filhakika, Haven’in, neşeli hali, herkesle çabucak ahbap oluşu, nihayet spor dan anlaması ve zevk duyması en aşağı tabakadan en yüksek muhitlere kadar herkesi kendisine bağlamıştır. Marki, bu teveccühten istifade etmeyi, bilhassa kadınlar nez-dinde kaçırmamakta idi. Fakat, a-riyan mevlâsını da bulur........ da
derler, nihayet bir gün delikanlının hayatında bir şimşek çaktı. Marki de Haven, Amerikalı evli bir kadına delice âşık oldu: Romaine Simpson.
ridir. Bu şehirde öyle sıkı nizamlara tâbi bir cemiyet hayatı vardır ki, bu cemiyete kabul edilenin işi işdir, fakat, kabul edilmiyenin de hali haraptır, denebilir. Bu sebepledir ki, son zamanlara kadar en asıl ailelerle ülfet eden Romaine Simpson’un kocasından ayrılmak te şebbüsünde bulunduğuna dair yayılan haber, şehirde bir bomba tesiri yaptı. Kadının evlenecek olduğu adamın, İngiliz Kraliyet ailesine mensup oluşu dahi bir müddet işleri düzeltemedi. Bir kıyamettir koptu. Fakat, Boston’lulann bu işten pek memnun oldukları ve iftihar ettikleri, ancak, düğüne davet edilecek olanların listesi hazırlanmıya başlandığı zaman meydana çıktı. Herkes, İngiliz sarayında yapılacak düğüne gidebilmek için gayret sar-fediyordu. Fakat bu sefer de...

Oğlan tarafının inadı tuttu....
Marki’nin annesi, düğünün en ya kın akrabalar arasında yapılacağını bildirdi. Marki’nin buna itirazı yoktu. Müstakbel karısının katiy-yen. Zaten, ilk karşılaşmada hemen bütün saray halkının kalbini kazanmış olan genç ve zarif kadın, aşkından başka hiç bir şeyle meşgul değildi ve bu hal, işleri kolaylaştırıyordu. Yalnız, müstakbel karı koca bir nokta hakkında müdahalede bulundular. Düğünün musikisi. İlk defa muayyen bir parçanın çalınmasını istiyorlardı. Bu onların, ilk tanıştıkları gece, ilk dans ettikleri zaman, çalınan hava imiş. Sarayın bu işlerle meşgul olan (mı-zikacıbaşısı diyelim) bunun bir düğün merasiminde çalınabilecek bir parça olmadığını arzetmiş ise de, İlle bu parçanın çaçlınması için hısım akraba tarafından ısrar edilmiş.
Düğünün şaşaasız, fakat çok samimi ve dokunaklı olduğunu söylüyorlar. Yeğeni olan Marki Haven’in düğün merasimine Dük ve Windsor açık renk bir elbise ile gelmiş ve merasimden sonra, eğlence faslı başlayınca gelinle Samba oynamış. İngiliz kiralının yalnız valsle iktifa ettiği ilâve eolunuyor.

Amerikalılara karşı hayranlık
Haven, evlenme kararını ailesine bildirmek için İngiltere'ye geldiği zaman, Amerikalıları çok methediyordu. Ona göre, «Amerikalı kadınlar, nefis mahlûklardır. Her zaman iyi giyinirler. İyi arkadaştırlar. Gündüzün, hepsi birer işçi kız gibidir, ama, gece, süslenir, incelir ve harikalı bir letafet kazanırlar.
Delikanlının taşkın aşkı, her şeye rağmen, sarayda bir hayli heyecanı mucip oldu. Fakat, Marki, dediğinden cayacak adamlardan değildi. Kadın, yani Simpson, kocasından boşanmak üzere idi.
İngiliz sarayı bir kere daha, A-merikanın satveti önünde baş eğdi.

Kız tarafı naz ediyor
On beş sene içinde İngiliz Kral ailesine iki kadın vermekle eni konu iftihar eden Amerikalıların, bunu ihracat listesinin başına kaydettiklerinden şüphe edilemez. Fakat, Romaine Simpson, Boston’da yetişmiş bir kadındır. Boston ise, aristokrat aile hayatının en kuvvetli ve nüfuzlu kalmış şehirlerinden bi-
Meclis köşesi;
DAVET
Adalet Komisyonu:
1 — Hayvan hırsızlığının meni hakkında kanun teklifini,
2 — Toprak Ofis Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifini görüşmek üzere bugün saat 10.30 da;
Ticaret Komisyonu:
Türkiyedeki düşman menfaatleriy le ticari ve ekonomik işlemlerine, menkul ve gayrimenkul mallarına el koyarak onları idare etmek üzere bir Sekestr İdaresi kurulması hakkında kanun tasarısını görüşmek ü-zere 27/11/1950 Pazartesi günü saat 10 da;
Ulaştırma Komisyonu:
Devlet Demiryolları ve Limanları işletme genel müdürlüğü memur ve hizmetlilerinin ücretlerine dair 2847, 3173, 4620, ve 5000 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına ve 2847 sayılı kanuna bazı maddeler ek lenmesine dair kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Vni numaralı geçici dilekçe komisyonu»
Bugün saat 10 da Maliye Komisyonunda;
Kitaplık Komisyonu:
27/11/1950 Pazartesi günü saat 17.30 da Kitaplıkta toplanacaktır.
| ZİRAAT BAHİSLERİ
içtimai - TETKİKLER
Küskün Tarımcılar
ıs.:
16.1
15
00
pları, Aksam
25 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ

Söylluenler: fh-s
ceddi (Pl).
Sus CEBECİ
Daııs Haber Çeşitli
Konuşma. Müzik: D M. S. Ay M üz
Büyük Ankara
Ulus Yeni Park
Müzik (Yur
Müzik: Radj
Sef: Halil Bedii Yönetkeı
gazetesi.
(14071)
(18846) : Ormanlar aralan)
25 ŞUBAT 1950 CUMARTESİ
7.30
7.31
7.45
ve acı neticeleri
it (Baştarafı 2 ııcide) de inkişafları hilâfına kalitelerinin düşmesine sebep olmuştur. Muhakkak ki bu okulların M. Eğitim meslek okulları kadar mevcudiyetleri ve sayıları itibariyle ve bilhassa memleket namına kaliteleri bakımından ehemmiyet arzeder.
Ziraat makineleri teknik okulunun Teknik Üniversitede açılması hususuna gelince
Ziraat mesleğini hususiyetleri ile kavramış olanlar bilirler ki ziraat mesleğinin bilhassa makine konusunda bazı özellikleri mevcuttur. Bu özelliğin birincisi en mükemmel ziraat makineleri tekniği öğretimi i-çin önce amelî ve nazarî bir ziraat bilgisinin şart oluşudur.
Eğer bu okul Teknik Üniversitede açılacak olursa bu meslek kültürünü almış olan gençler bu yeni okula kabul edilmiyerek Lise talebesi alınacağına göre:
Bu gençlere ziraat makineleri tek niğinden önce en aşağı iki senelik amelî ve nazarî bir ziraat kültürünün verilmesi icabedecektir. Bu ise zaman ve fazla masrafı mucibdir.
Aynı zamanda ziraat makineleri mütehassıs veya mühendisleri yetiştirilmesi için geniş arazi ve büyük atölyelere ihtiyaç olacaktır. Teknik Üniversitede bunları da temin etmek hem milyonları icab ettiril- ve hem de tatbikat bakımından çok müşkül olur. Halbuki bugün Ga zi Orman Çiftlçinde en mükemmel mütehassısları yetiştirebilecek milyonlar değerinde tesisler ve arazi mevcuttur. Keza aynı çiftlikte Makine Uzmanlık Okulu için inşa edilmiş ve bugün boş bulunan bir bina da vardır.
Mesele, Tarım Makineleri Yüksek Uzmanlık Okulunun ne Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesinde ve ne de Teknik Üniversitede açıl-masındadır. Maksat bu okulun kapatılmasıdır. Ve bu düşünce hakikaten varit ise hiç bir yerinde böyle bir istisnai muamele görülmediği gibi, kendi yurdumuzda Millî E-ğitim Bakanlığı camiasındaki meslek okullarına dahî böyle muamele yapılmamaktadır. Bu bakanlığa bağ lı her meslek okulunun yüksek kısımları da mevcuttur.
Tarım Bakanlığında maalesef bazı şahsiyetler itidal ve mantık cephesini bırakarak şahsî ihtirasları ile hareket etmektedirler. Şahsî ihtiras sahipleri yersiz hareketleriyle ziraat mesleğinde koyu bir kin cephesi ve meslek dargınlığı yaratmışlardır. Makine Uzmanlık okulunun kapatılması da gösteriyor ki zümrecilik bu sistem takip edildikçe bu meslekten kolay kolay atılamıyacaktır. Gayet tabiî olarak birbirine dargın olan meslek bümreleri de memlekete. faideli olmaz.
Memleketimiz bir ziraat memleketidir. Memleket Ekonomisini canlandıracak bol bir zirai istihsal için ' ziraat ordusunu teşkil eden meslek-daşların elele vererek çalışması şart' tır. Fakat maalesef koyu bir zümre- [ cilik bu şartı temin edememektedir. Ziraat mesleği içersinde bulunanlar bugün ayrı ayrı cemiyetler kurma-| sından ve bunların hâlâ anlaşama-, mış olmalarından da açıktır ki züm- j recilik bu meslekte katidir.
Yalnız şunu kaydetmek yerinde olacaktır ki yeni kurulmuş olan Tür kiye Ziraatçılar Derneği olgun bir tüzük ve faaliyetleriyle bir itidal havası yaratmıştır. Ve zümreciliğin kaldırılması yönünden gayretleri taktire değer. Fakat esef edilir ki tarihi eskir/iş olan Yüksek Ziraat Mühendisleri Birliği meslekteki yakınlaşma ümidlerini kırmaktadırlar.
Köylü kadınlarımız ve hayat şartları
Bu söylediklerinizin
Ey Bizansın şanlı hükümdarı!. Bu söylediklerinizin hepsi yapılacaktır. Fakat acaba bu tedbir kâfi midir? Bizans, kaç günlük bir muhasaraya tahammül edebilir? Şehirdeki erzak ne miktardadır?
Ey Bizansın şanlı hükümdarı!.
hepsi yapılacaktır. Fakat acaba bu tedbir kâfi midir?
Bizans, kaç günlük bir muhasaraya tahammül edebilir?
Şehirdeki erzak ne miktardadır?
— 101 —
Bununla beraber vezirler arasında şöyle bir konuşma oldu:
Fatih, surlara yığılan BizanslIları göstererek:
— Her halde» bir hücum bekliyorlar.
Dedi. Zağanos Paşa derhal atıldı:
— Beklemekte hakları var hünkârım Neden hücum etmiyoruz?
— Şu surları görüyor musun Zağanos?
— Görüyorum Hünkârım. Fakat korkudan felce uğramış olan bu hakin Bizansı müdafaa edeceğini mi sanıyorsunuz?
Halil paşa söze karıştı:
— Hiç müdafaa etmeseler bile kapıların kapalı olması kâfidir ve noksan tedbirlerle, bizzat padişahın bulunduğu bir muhasarayı terke mecbur olmak çok acı bir şey olur.
— Başka ne tedbir alınacak?
— Toplarımız yok.
Sultan Mehmet de aynı fikirde idi:
— Lalamın hakkı var. Topları -mız olmadıkça bir hücuma kalkışmak hüsranla neticelenebilir.
Sultan Mehmet vezirleriyle böyle konuşurken beşinci askerî kapının surları üzerindeki bir kulede bu korkunç manzarayı seyreden Kostantin, dudakları titriye-rek yanındakilere soruyordu:
— Acaba hücum edecekler mi?
Franzes cevap verdi:
— Zannetmem haşmetpenah...
Notaras:
— Neden zannetmiyorsunuz Franzes?.
— Çılgınlık olur.
— Eğer hücum ederse ne ile müdafaa ederiz?
Franzes bir cevap bulamadı. Sonra ellerini havaya kaldırarak:
— İsa, mukaddes şehrimizi korur.
Dedi. İmparator, sapsarı kesilmişti. Dudaklarında kandan eser kalmamıştı. Kulenin bir köşesine bitap bir şekilde yaslanarak inledi:
— Eğer hücum ederse her şey mahvolur.
Sonra, sarayına, Bizansa, Aya. sofya tarafına dönerek, yaşlı gözlerle:
Ey yed-i-ilâhiye mevdu şehir!.. Ey şehirlerin kraliçesi!.)
Diye söylendi.
Kostantinin şaşkınlığı fazla devam etmedi. Sultan Mehmedin muhteşem ordusunu bir müddet seyrettikten sonra:
(/uı ve van ne geçirilecek zaman aeguaır. tn ouyuK ıelaKeı geııp çalmıştır, zuiana guvenaıgı-nuz Kaaar Kenoımız ete teaoırae Kusur etmemeliyiz. Notaras!. Butun zaoıtanı toplayınız! Şetıırae eıı şuan tutan Kim varsa şehrin muaaıaasınaa çaiışacaKtır. Hiç kimsenin istisna edilmesini istemiyorum. Müdafaadan kaçanlar için olum cezası verilecektir. Surların daiıa süratle tamiri lâzımdır. Bılûmum kapılar harçlı taşlarla örülsün. Sonuna kadar müdafaaya azmettim. Beni bu azmimden hiç birşey çeviremez.)
Notaras cevap verdi.
(Ey Bizansın şanlı hükümdarı!. Bu soyıeaiKierınızın hepsi yapUa-caKtır. iakat acaba bu tedbir kalı mıdır? Bizans, kaç günlük bir muhasaraya tahammül edebilir? Şe-hirdeKi erzak ne miktardadır? Eli silâh tutanları toplamak kolaydır. Fakat üç günde bu sivil halkla silâh talimi yapmak mümı'ı-kün değildir. Bir şehrin müdafaasında kuru kalabalıktan ziyade, talimli askere ihtiyaç vardır. Benim kanaatime göre Bizans, hariçten yardım görmezse uzun bir muhasaraya mukavemet edemez. Bize yardım edecekler kimlerdir?)
Kostantin, Notarasın makul ve acı sözlerini gözleri yaşararak dinledi. Notarasın hakkı vardı.
Her şeyin açık konuşulmasını istiyorum. Çekinmeden söyleyi-
Notaras yine söze başladı:
(Benim kudretli imparatorum!. Bugün için Cenabı Hakkın himayesine sığınmaktan başka yapacak işimiz yoktur. Dua edelim, Cenabı Hak, Sultanın fikrine bugün hücum fikrini ilga eylemesin. Eğer Sultan hazırlığını tam görmezse hücum etmiyecektir. )
(Elli bin asker az değildir.)
(Bir nokta bizim için mucibi memnuniyettir. Sultanın topları yoktur. Ben, genç Türk Sultanının muhasarada hiç bir şeyi noksan bırakmıyacağına eminim. Bu geliş bir gösterişten ibaret olabilir.)
Kostantin geniş bir nefes aldı:
(Hakkın var Notaras... Bugün hücum olmıyacaktır.)
(Kat'î olmamakla beraber böyle olması muhtemeldir. Bu takdirde, burada yapacağımız hiç bir
şey yoktur. Muhafızların sayısını arttıralım. Ve her nevi anî hareketin dakikası dakikasına bize bildirilmesini tenbih ederek müstace-len sarayınıza dönelim. Orada zabit, kumandan, papas, keşiş, gemici kim varsa toplayarak şehrimizin müdafaası plânını hazırlıya-lım.)
(Doğru söylüyorsun, gidelim.)
Kostantin alelâcele surların ü-zerinden indi. Lâzımgelen tenbi-hat yapıldıktan sonra sarayına döndü.
Bütün Bizans heyecan, korku, velvele içinde idi. Kostantin yollarda tebaasının bu çılgınca korkusunu görerek müteessir oluyordu.
Velâkerna sarayında, Bizansın bütün irili ufaklı siyaset ve askerlik adamları »toplanmışlardı. Sarayın avlusu, koridorları, salonları sırmalı askerler, asık çehreil diplomatlarla dolu idi.
Kiliseler sabahtan akşama kadar dolup boşalıyor, Meryemin heykelini elleri üzerinde sokaklarda dolaştıran keşişlerin uğultulu duaları arasında halkın gözyaşları sel gibi akıyordu.
Köşebaşlarmda falcılar durmadan gelip geçenlerin falına bakıyor, korkunç, acaip haberler veriyordu.
Nihayet Velâkerna sarayında büyük merasim salonunda impa-ratirluk Meclisi inikat eyledi. Bu, hakikaten görülecek bir manzara idi. Herkesin suratı iki karıştı. Ve belli ki heyecan son haddini bulmuştu. Korku, merak ve meçhuli-yet bütün bu adamları âdetâ felce uğratmıştı.
İmparator, tarihin bu en hâile-vî celsesini, heyecanına hâkim olmağa çalışarak ağır ve titreyen bir sesle açtı:
(Talihsiz Bizansın muhterem hemşehrileri... Paleoloğların meşru varisi olan ben, Doğu Roma imparatorluğunun, Bizans Kay-zerlitinin hakikî sahibi sıfatiyle, yed-i-ilâhiye mevdu şehrimizin emsaline tarihte az rastlanan felâketi karşısında sizleri topladım.
Karşımızda, hayatımıza kastetmeğe azmetmiş, anut, azimkar bir hükümdar vardır. Bu öyle bir insandır ki, kendisini Cenabı Hak tarafından İstanbul fethine memur edilmiş telâkki etmektedir.
Uzun söylemiyeceğim. Hâdiseler şu son aylar içinde birbirini takip etti. Sultan Muradın ölümiyle en kudretli bir düşmandan kurtulduğumuzu zannederken, ondan daha tehlikeli bir Sultanla karşılaştık. Hiç bir sebep göstermeden bu hükümdar, topraklarımız üzerine yeni ve korkunç bir Hisar yaptı. Daha o vakit maksadı aşikârdı. Fakat sulhu bozmak istemedik. Her nevi çareye başvurduk. Kâr etmedi.
Epıbados hâdisesi hepinizce malûmdur.. Bu hâdise Sultanın hakikî maksadını bize apaçık izah etmiş oldu. Mukaddesi şehrimizi korumak için kapıları kapattık, surların tamirine başladık. Bunlar bizim hukuku hükümranimiz-den olan şeylerdi. Fakat Sultan, bu meşru haklarımızı bile tanımadı. Eunu sebebi harp telâkki ederek bize ilânı harp etti. Şimdi de onun, hudutsuz insan kaynaklarına malik olan bu müthiş düşmanın elli bin kişi ile surlarımız önünde bize meydan okuduğunu görüyorsunuz.
Hücum edecek mi? Bilmiyoruz. Belki bu bir gösteriş, sevgili tebaamıza karşı bir gözdağıdır. Öyle de olsa akıbet değişmez. Kısa bir zaman sonra şehir muhasara edilecektir.
(Devamı var)
D. P. Yeğenbey Ocak Başkanlığından
25/2/1950 Cumartesi günü saat 20 ■ 21, 26/2/1950 Pazar günü saat 16 - 18 arası Anafartalar caddesinde yeni ikinci Vakıfhan 3 üncü kat 323 No. da 2 No.lu merkez bucağı salonunda toplanacağımızdan sayın üyelerimizin behemehal bulunmaları rica olunur.
Yeğenbey Ocak İdare
Kurulu ı
— Bu efendiler hakkında bir emir almış değilim, dedi. Onlar işlerine gidebilirler... Eğer onlar için bir korkunuz vara, size olan muhabbetim dolayısiyle kendilerini himaye etmeyi bir vazife addederim.
Boröver, lâzımı veçhile teşekkür ederek bu teklifi reddetti. Ferriyer, bir kenara çekerek yavaşça:
— Vikont, hemen buradan sıvışınız, hem de alelâcele... üstünüz başınız kan ve çamura bulanmış, elbiseniz lime lime olmuş, tanınmaz bir hale gelmişsiniz. Bu da hakkınızda hayırlıdır. Sıvışınız ve bu çarpışmalara katılmış olduğunuzu kimse bilmesin. Bilhassa, pederiniz Monsenyör Vi-dam'ın kulağına gitmesin. Yarın size gelir, izahat veririm,... sözlerini söyledi:
Ferriyer, Boröver’i tanımaya başlıyordu. Onu pek ciddî gördü, sebebini bildirmeksizin ettiği tavsiyenin vakit kaybetmeksizn yerine getirilmesi lâzım geldiğini anladı. Döğüş esnasında yırtılan mantosu ile yüzünü kapadı, duvar
Köylü kadınlarımızı tanıyıp sevmekte, onlara yardım
elimizi uzatmakta daha fazla gecikmemeliyiz
Denilebilir ki yer yüzü insanları arasında cefakâr, çalışkan ve kanaatkar varlığı ile Türk köylü kadım en mümtaz mertebeyi almış bulunmaktadır. Hiç bir sabah güneşini üzerine vurdurma- j hadisedir. O zaman kadınlar bay-f.riovm Unliznn ramllk basmalarını ipekli kreplerini, sandık dibinde duran yeni kunduralarını giymek fırsatını bulurlar. Kınalar tazelenir saçlar ince ince örülür, biraz def çalıp oynarlar, gülüp söylerler bu monoton ve basit hayat şartları içinde yetişmiş olmasına rağmen onda ince bir ran olursu-
man biblo gibi raflarında pırıl pırıl sıralı durup el sürülmeyen ba-ı kır kaplarını hemen indirir kilerin-| de ne varsa öne sürmekte biran tereddüd göstermez. Gider gelir, koşuşturur, hiç bir işten kaçınmaz gösterilen bir nakışı hemen öğrenir, ' şehir hayatı hakkında akıllıca sual-" ı, samimi-
dan yatağından fırlayıp kalkan, akşamın geç saatlerine kadar fasılasız çabalayan bu fedakâr mahlûk yalnız yakınlarına değil, bütün cemiyete baha biçilmez hizmetleri dokunun bir unsurdur. Ve en güzeli bu yardımlardan ötürü asla gurur duymayarak işlerini aynı tevazu
M. S. Aj Müzik: T
Müzik: S
ı——-—— Yazan: ı
| Perihan Farla |
uuj-jııaj’ajdn. «v... , yetişmiş oımasına ragme
ile görmekte devam edip gidişidir, öyle seziş kutreti, öyle iı Müstahsil vatandaş tipinin ener- hassasiyet vardır ki hayran um ...........“ — :~1: bir numunesi nuz. Şehirden misafiri' geldiği
jik ve en verimli t olan Türk köylü kadını senenin her mevsiminde iş başındadır. Pek küçük çağda vazifesine başlıyan bu çalışkan mahlûk aynı zamanda dünyanın hem velut annelerinden biridir. Bilgisizliğine, sağlık şartlarının eksikliğine ve her türlü yok-suzluğa rağmen yetiştirdiği gürbüz „„„
yavruların sayısı nüfus endeksine ıer sorar tevazuu ikramı, ciddî mikyasta müessir olmaktadır 1 .........
Yakın tarihimizde yüz ağartıcı kahramanlıklar gösteren bu varlık hareket ve______'** ”_______
bir senbolü halinde yaşadığı topluluğa her an faydalı olmağa çalış- | çam maktadır. Alaca karanlıkta başla- cukları_______________________
yıp gecenin ilerlemiş saatlerine ka- tatilini bir köyde geçirmeği dar onu yoran çeşitli işlerden sonra ------------*■*—
yatağına uzanırken yine mütevekkil, sabırlı ve memnundur. Bu alçak gönüllü ve tabiî insan bütün ihtiraslardan, medeni kaprislerden uzak kendi aleminde yaşamaktadır. Onun 24 saatlik ömrü baştan başa didinme ve yıpranmadır. Ertesi, daha ertesi gün hayat hep budur.. Köyde bir delikanlı ile genç bir kızın evlenmesi en mühim
yeti eşsizdir.
Yukarda bir kaç cümle ile anlat-asil mağa çalıştığımız bu asil yaratık canlılığın güzel Türk köylü kadınıdır. Ve şehirli-’ " ' ’ nin en az tanıdığı tiptir; Çünki:
Şehirli kadın yaz aylarında ço-vuklaıi ve eşiyle birlikte dinlenme y- —-** asıa
düşünmemiştir. İstanbulun lüks sayfiyeleri plaj ve gaziniları dururken bulunduğu şehrin civar köylerinden birinin temiz havasım teneffüs etmek onu tatmin etmez. Hususî arabaları olanlar hafta sonu tatillerinde civar da bir iki otel veya gazino bellemişlerdir yalnız oraya giderler çünki (konfor), (konsomasyon), (poker) ve (briç) partileri oradadır. (........) köyü
r
Ankara İcra Gayrimenkul
Satış Memurluğundan

Şuyuunun izalesi için Sulh Hukuk Mahkemesince satılmasına karar verilen Ankaranın Demirlibahçe’de Özgörenler sokağında i-marın 2778 ada 1 parsel numaralı 1248 metrekare miktarındaki arsa aşağıda yazılı şartlar içinde açık artırma ile satışa çıkarılmıştır.
DURUMU
Beher metrekaresine yirmi liradan 24960 lira kıymet takdir edilmiştir.
SATIŞ ŞARTLARI
1 — Satış 20/3/1950 Pazartesi günü saat 10 dan 11.30 a kadar dairemizde tahmin edilen değerin yüzde yetmiş beşini bulmak şar-tile yapılacaktır. O gün istek bu değeri bulmazsa son isteklinin yüklenmesi yerinde kalmak şartile 30/3/1950 Perşembe günü saat 10 dan 11.30 a kadar yapılacak ikinci artırmada en çok artırana satılacaktır.
2 — Artırmaya girenler tahmin edilen değerin yüzde yedi buçuğunu güven akçası olarak vereceklerdir. Satış peşin para iledir. İstenildiğinde yirmi gün kadar süre verilebilir. Dellâliye ve birikmiş vergiler satış parasından ödenecek ve tapu harç giderisini a-lıcı verecektir.
3 — Satış parası zamanında ödenmezse İcra Kanununun 133 üncü maddesi gereği yapılacak ve alıcı fiyat eksikliğinden sorumlu bulunacaktır.
4—İpotek sahibi alacaklılarla ilgililerin bu mal üzerindeki haklarını faiz ve gideri hakkında ileri sürdüklerini belgelerde birlikte 15 gün içinde daireye bildirmeleri gereklidir. Bildirmezlerse satış parasının üleştirilmesine giremiyeceklerdir.
5 — Şartlaşma bugünden başlıyarak dairemizin 950/16 numaralı dosyasında görülebilir. İstekliler daha e’vvel satış şartlarını görmüş ve kabul etmiş sayılacaklardır. İlân olunur. (338)
U J
Demokrat Parti Ankara İl İdare Kurulu Başkanlığından İl' kongresi 12/3/1950 Pazar günü saat 9 da Gar gazinosunda yapılacaktır. Sayın delegelerin teşrifleri rica olunur.
Devren satılık
İtfaiye Meydanı, Temmuz Sokak, No. 6-B Bakkaliye dükkânı devren satılıktır.
Müracaat: Tel: 11272
bağlık bahçelikmiş havası, suyu mükemmelmiş hele çocuklar için bulunmaz bir dinlenme yeri olabilirmiş; köylü kardeşleri yakından tanımak fırsatına erilebilirmiş bunlar ne ibtidaî fikirler!..
Maalesef bu kötü zihniyet değişmedikçe ne köylerimizin, ne de köylülerimizin sosyal cepheden kalkınmasına, köyle şehir arasındaki o manevi perde yırtılmadıkça onların bizi, bizim onları tanımamıza imkân yoktur.
Köyle şehir arasında yaşayış bakımından ne büyük tezatlar mevcut olduğunu bilmek için buraları yakından görüp tanımak, uzun incelemelere zaman vermek lâzımdır. Bir şehir ele alınız ki medenî vasıtaların hemen hepsine rastlamak mümkündür; sakinleri en lüks sefah seviyesine ermiştir; yirmi otuz kilometre yakınındaki köyde ise iptidailiğin, geriliğin hüzün verici manzarası hâkimdir. Yürek sızlatıcı da olsa bu bir hakikattir. Ve saklanmasında değil, açıklanmasında fayda vardır. Yazları bir itiyat hatta birazda gösteriş halini alan lüks yerlere akın etmeği bir tarafa bırakarak bulunduğumuz şehir veya kasabaların yakınındaki köylere gidip bir iki ay onlarla kaynaşmayı denemeliyiz.
Köy hayatında, köylü yaşayışında - bütün sadeliğine rağmen -takdirle, ibretle seyredebileceğimiz levhalar çoktur.. Küçüklerin büyüklere gösterdikleri saygı ve terbiyenin, muhatabını efendice dinleme adabının en güzel örneklerine rastlıyabileceğimiz köy odaları bile başlı başına tetkike değer bir mevzudur. Bir çok ağır işlerle omuzları çökmüş, yüzünün hatları küçük yaştan derinleşmeğe başlamış bu nasırlı ellerin sahiplerini yakından tanıma, ruhlarını tahlile çalışmalıyız.
Büyük merkezlere iki üç saatlik mesafede öyle köylerimiz vardır ki henüz bir motorlu vasıta kapılarının önünden geçmemiştir. Tabiî ihtiyaçlara mahsus yerler yoktur. Sivri sinek alanından yüz göz yaraları içinde’ karınlar dalakdan şiş bir haldedir. Senelerce evvel atılan okul temelinin taşları zamanla yosun tutmuş ne bina tamamlanmış, ne de bir öğretmen gönderilebil-miştir. Halbuki okuyup yazma ateşiyle içi yanan bu zeki bakışlı köy çacukları arasında ne cevherler, ne kabiliyetler vardır. Bunların ziyan olup gidişi memleket hesabına ne hazin bir kayıptır.
Cehaletinden başka eksiği olmı-yan köy kadınlarına gelince: Bunların doğum, çocuk bakımı ve ev idaresi gibi sahalardaki hayat bilgisini arttırmak, onları okur yazar bir unsur haline getirmek muhakkak ki halli güç ve uzun zamana ihtiyaç gösteren mühim davalardan biridir. Yalnız unutmamalı ki: Büyük çaptaki ideallerin ilk temelleri ekseriya küçük teşebbüslerle atılır bu meyanda şehirli kadmlara düşen vazifeleri de unutmamak icab eder.
Yazın bir kaç ayını birlikte geçirmek, iyi niyet ve samimiyetle onlara arkadaşlık etmek bile esas gayeye bir hizmettir. Kaldı ki: köylü kardeşlerini medenî bir seviyeye çıkarma işinde kendine düşen payı ciddiyetle ele alabilen şehirli ve münevver kadınlarımızın bu mevzuda oynıyacakları faal rolün kıymeti namünetahi büyüktür.
Onları yakından tanıyıp sevmek-yardım elimizi uzatmakta daha
te; yardım elimizi uz: I fazla gecikmemeliyiz.
İSTANBUL
Uzdilek.
Saz eser
Program!
PAPAZ ÇAYIRI
Yazanı
Mlşel Zevüko — Çeviren ■ Ragıp Rıfkı
96
gelmişti. Boröver onlara da:
— Fruadmantel sokağındaki eve gidiniz... biraz sonra ben de geleceğm oraya, dedi.
Efendilerinin verdiği her emri büyük bir itaatle yerine getiren bu babacanlar da çekilip gittiler.
Sonra, Fransua ile Boröver, yardımları kendilerine pek faydalı olmuş bulunan iki Protestan zabite veda ettiler.
Janlis, bu işlerin bitmesini memnun bir tavırla bekledi. Çünki, Grifon’un verdiği talimat icabı, Kralın teveccühüne mazhar olan bu iki zat hakkında kendisinin büyük bir hürmet göstermesi lâzım geliyordu. Onları Luvr sarayına getireceği gibi kendisini onların emrine tabi bulundurmak -------------------—için de emir almıştı. Biri, genç boyunca yürüyelrek derhâl göz- Kralın üzerinde büyük bir nüfuz sahibi olarak tanınmış bulunan iki zatın teveccühlerini kazanmak
den kayboldu.
Sonra, sıra dört sadık arkadaşe
için kendisini maalmemnuniye onların emirlerine amade kılmıştı.
Onlar işlerini bitirince, yüzbaşı kendilerine birer at verdirdi ve ikisinin arasında yer alarak harekete başlandı.
Böylece, bir saat kadar sonra, henüz ortalık tamamiyle kararmadan Boröver’le Fransua, saray muhafız askerleri arasında Kralın ikâmetgâhına girdiler.
Bu askerlerden hiç biri ve hatta kumandanları dahi, yüzbaşının sol tarafında mantosu ile burnunu örterek yürüyen genç süvarinin Kralın ta kendisi olduğunu akıllarından bile geçirmemişlerdi.
Janlis, bu iki esirini, Grifon’un korku ve sabırsızlık içinde beklemekte olduğu hususî odaya götürdü. Oda hizmetçisi, saraya ilk defa gelmiş gibi mahcup bir tavırla süklüm püklüm duran efendisini
sağ ve salim görünce duyduğu sevinci belli etmemişti.
Onları Kralın odasına götürdü. Rolünde sadık kalan Fransua, Şövalyeye yol verdi ve Grifon da arkadan geldi, kapıyı sürmeledi.
Janlis ise, bir kanapeye oturarak:
— Acaip! şu genç adam, Gri-fon’un oğulluğu imiş!,., ona belki biraz mutaazzimane muamelede byloundum... Kralın mutemedi olan oda hizmetçisinin evlâtlığı, gücendirilmemesi lâzım gelen bir zattır... diye düşündü.
Biraz sonra, Boröver çekildi ve Grifon yüzbaşıyı içeri aldı. Biraz mutaazzimane muamele ettiğinden dolayı hayıflandığı Grifon’un evlâtlığının karşısında bulunduğu zavallının biran bile aklından geçmemişti.
Zaten, Kral da kendisine pek iltifatta bulunmuştu. Vazifesini ifa
hususunda gösterdiği gayret ve muhabbetten dolayı ona teşekkür etmiş, öpmesi için elini uzatmış ve gayet kiymettar bir altın kordon ihsan ederek gitmesine izin vermişti.
Bu macera, pek merdane surette hareket etmiş olan Protestan zabit hakkında da gayet hayırlı olmuştu.
İki gün sonra, Grifon Kont Dö Luvr tarafından gönderilen yirmi bin franlık ihsanı ve Kralın muhafaza kıtasında teğmenlik buyurulusunu verdi. Yeri yurdü olmıyan ve Navar Kralı tarafından bağlanan ve bazan da verilmesi unutulan zabitlik maaşından gayri vasıtası bulunmıyan bu iki fakir Gaskonyalı için bu, akıllarından bile geçmiyen bir servetti.
Katerin’e gelince, o da Şövalye Dö Boröver’le Kant Dö Luvr’un, yüzbaşı Janlis’in kumandasındaki Kralın muhafız askerleri refakatinde olarak Luvr sarayına gelmiş olduklarını derhal hafiyeleri va-sıtasiyle haber almıştı.
_ SON —
Papaz Çayırının zeyli olan Güzel Fiyorenda isimli romanı Arzu ismindeki romanımızdan sonra neşredeceğiz.
İki
LÜZUMLU TELEFONLAR
Yangın ...
Sıhhi İmdat Trenler ..
Hava Yollan Yataklı vagonlar Su ârıza .....
Elektrik .....
Havagazı .....
Başkent Taksi
Yeni Güven Taksi Sizin Taksi .. Merkez Taksi Er s an Taksi ..
1156C 21575
24848 24846
2222
22333
SİNEMALAR EĞLENCE YERLERİ
(15031) (23432) (22294)
(14040) (11131) (14072)
; Manon Leşi ; Ay Do&arke ; Yanlış numara ; Gençlerin
; Filipin ı ; Batakha
Gizil Ka
; Filipin
I
*
NÖBETÇİ ECZANELER *
Yenişehir, Ankara, İstanbul ■
ZAFER’ln ilân Şartlan
(10014)
CUMHURBAŞKANLIĞI
FİLÂRMONİK ORKESTRASI
10 dakika ara )z (1803 - 1869)
1 Roınalc» Uverl y (1862 - 1918) L'Apröe (1866 -
2. ve 3 üncü sayfada Sm.
4. cü sayfada 8m.
. ve 6. cı sayfada
Doğum, Nlkfth, levlût Ilûnlan 5 santimi geçmemek oarttyle 15 lira.
Sürpriz Marka Bir Gömlek
BİR VİLLA KAZANDIRIR
Ayrıca bol ve zengin hediyeler 7.5 23.50 lira arasında her keseye elverişli 20 çeşidi vardır.
Ankarada satış yerleri
ERKUT
Anafartalar Cad. No. 234
KAMELYA
Anafartalar Cad. No. 34
ERGİ
Bankalar Cad
ANAFARTALAR CAD. No. 224
BALCILAR
Hikmet Balcı, Anafartalar
Cad. No. 90
MEHMET ERLER Ulus Meydan)

Bütün Ankara halkına
kolaylık
Subay, Memur, Esnaf, San'atkâr ve İşçilere Peşin Fiatına TAKSİTLE
Satış başladı
İPEKİŞİ - YÜNİŞİ
Bankalar C. 23-25 Tel: 12180
YÂCMURJ!?LİKTE Boğukla birukte HaotaEMrta oeEUı!
’tabUetc aıcak c/tfamuA, veya çay l£e .. . (
GRİP nBV^1T.
a
ASPRO’
OİLTkAtOa
Koyun yoğurdu satışına başlanmıştır
Sayın müşterilerimizden gördüğümüz rağbet ve teşvik ii rlne Bursadan getirtmekte olduğumuz turfanda koyun sütünden yoğurt yaparak,
Anafartalar No. 94 Bursa Pazarıyla, Yenişehir, Ulus Sineması karşısında Abdülserbest Mağazalarında satışa arzettiğimizi vc başka dükkânlarla seyyar satıcılara verilmediğini saygı ile müşterilerimize arzederiz. ABDÜRRAHİM SÜTER
Balık Pazar, Şekerciler 8okak No. 3/fi

(340)
Mâruf tarihçi ve edip Feridun Fozıl Tülbentçi ıhı, Osınanlı devletinin kuruluş devrini, bütün maceraları, heyecanlan, aşkları ve kahramanlıklariyle anlatan bü yiik tarihî rmanı
OSMANOGULLAR1
adiyle neşredilmiştir. Yüzlerce yeril ve yabancı vesikanın ışığı altında yazılan bu romanda aynı zamanda Osman Gazinin hayatını, göğsünüzü İftiharla kabartan muzaffer sa-ıı, aşkını, ıstırabını me-heyecanla okuyacaksınız.
Basan: Inkilâp Kitabevi 700 sayfa 500 kuruş
Ankara İcra Dairesi İflâs Memurluğundan
Ankara’da Saraçlar Çarşısında, 92 numarada Mehmet Hilmi Karal-li'nin Ankara Ticaret Mahkemesince iflâsına ve iflâsın 25/11/949 tarihinde açılmasına karar verilmiş ve halikındaki tasfiyenin adî şekil de yapılması tensib kılınmış olduğundan:
1 — Müflis’den alacağı olanların ve İstihkak iddiasında bulunanların alacaklarını ve istihkaklarını ilândan bir ay içinde Ankara İflâs Dairesine gelerek kaydettirmelerini ve delillerin (senet ve defter hü lâsaları ve saire) asıl veya musad-ak suretlerini tevdi eylemeleri.
2 — Hilafına hareket cezai mesuliyeti müstelzim olmak üzere müflisin borçlularının aynı müddet içinde kendilerini borçlarını bildirmeleri.
3 — Müflisin mallarını her ne suretle olursa olsun ellerinde bulunduranların o mallar üzerindeki hakları mahfuz kalmak şartiyle bunları aynı müddet içinde daire emrine tevdi etmeleri ve etmezlerse makbul mazeretleri bulunmadıkça cezai mesuliyete uğrıyacakları ve
Irüçhan haklarından mahrum kalacakları.
4 — 7/3/950 tarihine müsadif Salı günü saat 10 da alacaklıların ilk içtimaa gelmeleri ve müflisle müşterek borçlu olanlar ve bu borcunu tekeffül eden sair kimselerin toplanmada bulunmıya hakları olduğu ilân olunur.
Ankara kuyumcu, ve saatçi işçilerinin nazarı dikkatine
27/2/950 pazartesi günü saat 19 da Halkevi Salonunda umumi heyet toplantısı yapılacağından bütün es nafın gelmesini rica ederim.
Başkan Zeynel Özyasar (335)
DOKTOR
Aziz Tevfk Yeginsoy
DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nizameddin apartmanı No. 2 — Tel: 15343.

ERSAN TAKSİ LTD
Türkiyede ilk defa kurulan ciddî bir taksi şirketi demektir.
ERSAN TAKSİ LTD:
Türkiyede ve hiç bir yerde eşine rastlayamıyacağmız lüks ve temiz otomobiller demektir.
ERSAN TAKSİ LTD:
En nazik ve emin şoförlerin kullandığı taksiler demektir
ERSAN TAKSİ LTD:
Hususî otomobiliniz gibi itimatla bineceğiniz, günün her saatinde ve her istediğiniz yerde emrinize amade olan otomobiller demektir.
İA.'
9. C. G. Verem Aşısı
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Derneği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 0 • 13 arasında müra-etmelerl rica olunur.
Memurlar Kooperatifi arkasında
Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası
BOMONTİ
Aile Saz Salonu Her Akşam
Türkiyenin Yegâne Ses Sanatkârı
MÜZEYYEN SENAR IŞIL
Üstat Kanuni
Üstat Kemanî Üstat Piyanist ____________
Nobar Tekyay Feyzi Aslangil İsmail Şençala
Tekmil Saz kadromuzun İştirakiyle her akşam muazzam fasıl. Temiz Servis — Sıcak bir salon —Nefis mezeler Masaların evvelden tutulması rica olunur. Telefon: 21355
AYRICA
1 Mart 1950 de Kıbrıs'a gidecek olan büyük ses sanatkârı
MÜZEYYEN SENAR IŞIL
SON GÜNDÜZ AİLE VEDA KONSERİNİ
ilâveten 25/2/1950 Cumartesi ve 26/2/1950 Pazar günü salonumuzda verecektir.
DEVLET DENİZYOLLARI
Hayatınızın
ı en mükemmel seyahatini yapmanız ‘ mümkündür.
Akdeniz sahillerinin en güzel mevsiminde, lüks Yolcu gemileri "Ankara “İstanbul,, "Adana: "Samsun,, “İskenderun ile seyahat ediniz
Devlet Denizyollarının lüks yolcu gemileri aradığınız bütün hususiyetlere sahiptir
Batı Akderjiz ^allı; İstanbul, Pire, Napoli, Marıılya, Cenova.
Doğu Güney Akdeniz hattı; lataobul, İzmir, Limaıol, Beyrut, İskenderiye,Napoli, Marsilya,Ce
ZAFER’ln Abone Şartlan Memleket içi
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
Gasetovo gOnderilen evrak ve gamlar neşredilsin edilmesin iade edilme*. Hanlardan mesuliyet kabul edilmez.
7 inci Fll&rnıonl Konseri
26 Şubat 1950 Cumartesi gUnü
saat 15 de
Şef: Ferid ALNAR
1 — Jean Sibellım (1865)
r, op. 39 troppo • Allegro
Sahibi ve Başmuharirl MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazılglerlnl fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOÛLl
Basıldığı yer: GÜNEŞ MATBAASI
Ü5.T KAT-SALONUNDA HER AKSAM
Za/ru/n/nuş e&pag^ıo/ aRaLtiûmı
■SOLERAde &SPANA
MEŞHUR
ŞARKICI
İŞTİRAKİ İLE
Tel : 75790-72603.
İLÂN
Belediye Başkanlığından
5218 sayılı kanun gereğince Akköprü civarında hemşehrilere tevzi edilen 2, 3, 5 odalı arsalardan 658 parsel sahiplerinin tayin edilen müddet zarfında sözleşmelerini yaptırmadıkları gibi ilk taksidinl de ödememiş olduklarından haklan sakıt olmuş Bayılarak bunlardan arta kalan arsalar 15/2/949 tarihle 20/2/950 tarih arasında dilekçe ile araa isteğinde bulunmuş olan diğer vatandaşlar arasında kur’a çekilmek suretiyle dağıtılacağından müracaat sahiplerinin ellerindeki numaraları ile birlikte hemen Belediyemiz Emlâk Şubesi Müdürlüğüne müracaatla bu bapta tanzimi iktiza eden beyannamelerini almaları ve dairelerce yaptırılacak muamelelerini ikmal ettirerek en geç 1 Nisan 950 tarihine kadar Emlâk Müdürlüğüne teslim etmeleri aksi takdirde arsa talebinden feragat etmiş sayılarak isteklerinin hiç bir suretle tervicine İmkân kalmıyacağı İlân olunur. (1110)
KİBAR/
Ticaret R«D-ı-
Z A F » »
Sayfa: 6
ZAFER
25 - 2 - 1950
Türkiye Grekoromen birincilikleri başladı
İlk karşılaşmaların ekseriyeti tuşla sona erdi, Tevfık Yüce rakibi Mehmet Aktarı 8 dakikada tuşa getirdi
İstanbul, 24 — Türkiye Greko -Romen güreş birincilikleri bugün saat 13 de Spor ve Sergi Sarayında başlamıştır. Üç gün ve üç gece devam edecek müsabakaların bugünkü gündüz seansında- aşağıdaki neticeler alınmıştır.
52 kilo:
Cemal (Eskişehir) İsmet (Kırık -lareli) ne üç dakika 59 saniyede tuşla.
Mehmet (Malatya) Ali Ayhan (U-niversite) ye 5 dakika 52 saniyede tuşla.
Fehmi Büyük Mutlu (İstanbul) Ahmet (Zonguldak) o 7 dakika 20 sa niyede tuşla.
Şevket Yunal (Kocaeli) Kemal Şenal (Trabzon) a 6 dakika 50 saniyede tuşla.
Ahmet (Aydın Ali Özer (Ankara) ya 10 dakika 39 saniyede tu^la.
Ahmet Bilek (İzmir) Fahrettin Akbaş (Konya) ya 15 dakikada ekseriyetle galip gelmişlerdir.
57 kilo:
Mehmet Koç (Ankara) Halil Eı-san (Çorum) a 2 dakika 27 saniyede tuşla.
Haşan (Kocaeli) Mustafa (Kon -ya) ya 5 dakikada tuşla. ,
Mehmet (Kayseri) Saffet (Trabzon) a 10 dakika 27 saniyede tuşla.
Ali İnce (Aydın) Aziz (Malatya) ya 12 dakika 37 saniyede tuşla.
Kemal Demirsüren (İstanbul) Niyazi) (Bursa) ya 9 dakikada tuşla.
Necdet (İzmir) Abdullah (Eskişehir) e 15 dakikada ekseriyetle.
Mehmet Aktaş (Zonguldak Ser-
____Bugünkü —
spor hareketleri
19 MAYIS STADI
Lig maçı
Saat: 13 Emniyet - Atıfbey Saat: 14.45
Harpokulu - Hacettepe İSTANBULDA Fenerbahçe - Emniyet Vefa - Kasımpaşa
ı vet (Kırklareli) ne 2 dakikada tuşla galip gelmişlerdir.
' 62 kilo:
Cemal (Ankara) Tosun (Edirne) ye 1 dakika 2 saniyede tuşla,
İlhan Ayverdi (Kırklareli) İlhan (Çorum) a 7 dakika 38 saniyede tuşla.
İbrahim (Malatya) Nurettin (Erzurum) a 15 dakikada ittifakla.
Sait (Kayseri) üç ihtar alarak dis kalifiye edildiğinden Osman (İstanbul Üniversitesi) hükmen.
Ahmet Köker (Balıkesir) Cemal (Konya) ya 15 dakikada ittifakla.
Salâhattin (Bursa) Ali İhsan (Ay-; din) * 10 dakikada tuşla.
Ali (Eskişehir) Kemal (Zongul- j dak) a 1 dakika 3 saniyede tuşla.
Sadettin Gören (Kocaeli) Ümit Demirağ (İstanbul Üniversitesi) ne 4 dakikada tuşla galip.
67 kilo:
Ahmet Doğan (Çorum) Mehmet Yıldırım (Trabzon) a 6 dakikada tuşla.
Tevfik Yüce (Ankara) Mehmet Aktar (Kocaeliye) 8 dakika 33 saniyede tuşla galip gelmişlerdir.
İşçi Partisi seçimleri kazandı
★ (Baş tarafı birinci de) dik bir sıçrayışla İşçi Partisinin oy derecesine yükselmiş ve mücadele akşama kadar bir çekişme havası içinde cereyan etmiştir. Bu ara, saylav sayısı arasındaki fark beşe kadar inmiş, sonra, İşçiler lehine 20 ye kadar yükselmiştir.
Gerek Muhafazakcr, gerekse İşçi Partileri mensuplarından başlıca üyeler seçilmiştir. Seçilmiyenler a-rasında İşçilerin sömürğe Bakanı Creechs Jones ile Ticaret Bakanı Wilson vardır.
Seçilenler
İşçi Partisinin Başkanı ve Başbakan Attlee, Londrada Muhafazakâr rakibini yenerek seçilmiştir. Attlee, seçildikten sonra, zor bir mücadeleyi kazanmış olduğunu söylemiş ve rakibinin elini sıkmak istemişse de seçmenlerin kalabalığı içinde buna imkân bulamıyarak e-vine gitmiştir. Attlee’yi büyük bir halk kitlesi, mütevazi evinin kapısında bekleyen karısı ve kızlarına sağ salim teslim edip geri dönmüştür.
Churchill rakibini ezdi
Muhalefet lideri Churchill, 18 bin oya karşı 37 bin oy kazanarak ezici bir zafer kazandı ve seçildi. Churchill seçildiği zaman vaziyet şöyle idi:
Saat 16.44. İşçi Partisi 214 saylav-lık, Muhafazakâr Parti 186 saylav-lık Liberaler 1 saylavlık.
(İngiliz seçimleri 622 bölgede cereyan etmekte ve her bölgede, İşçi, Muhafazkâr, Liberal, Müstakil ve Komünist saylavlar çarpışmaktadır-.
Seçilen diğer İşçi saylavlar
İşçilerin müthiş Maliye Bakanı Cripps, Dışişleri Bakanı Bevin, Sağlık Bakanı Bevon, Münakclat ve Malzeme Bakanları kendi bölgelerinde seçildiler.
Başbakın Yardımcısı ve İşçi Par-
tisinin Seçim Mütehassısı Monison da seçildi.
Havacılık Bakanı ve İngiliz Millet ler Camiası Münasebetler Bakanı Noel Boker de Muhafazakşr rakibini yenerek seçildi.
Saat 17.45 de durum şöyle idi:
İşçi Partisi 250, Muhafazakârlar 231, Liberaller 5, Bağımsızlar 1.
En çok kaybedenler
En çok kaybeden partiler liberallerle komünistlerdir. Liberaller, bilindiği gibi, varlarını yoklarını tehlikeye atarak müthiş bir seçim kampanyasına girişmiş bulunuyor lardı.
Bundan başka, komünistler hakikî bir hezimete uğramış bulunmaktadırlar. Komünistler tek bir say-lavlık dahi kazanamamışlardır. Komünistlerin karşılaştıkları İşçi a-daylar umumiyetle zaferi sağlamışlardır.
Eden de kazandı
Muhafazakâr Parti Başkan muavini ve eski Dışişleri Bakanı Eden de, adaylığını koymuş olduğu bölgede, rakibi İşçi adaya karşı büyük bir zafer kazanarak seçilmiştir. Eden seçildiği sırada durum şöyle idi: Saat 16.00. İşçiler 268, Muhafazakârlar 262, Liberaler 6 saylavlık.
Durum hakikî bir müsavat arze-diyordu.
İkiz anası da oyunu verdi
—Seçiçmler sırasında ikiz doğuran bir ana, ne olursa olsun oy sandığı başına giderek oyunu atmak teşebbüsünde bulunmuş ve çok ısrar ettiği için, otomobille seçim sandığına götürülmüştür. Bilâhare gazetecilerin ısrarlı suallerine karşı, yeni doğurmuş ana şu cevabı vermiştir: •Çocuklarımı koruyacak olan hükümete oy verdim.»
Diğer bir kadın doğum sancılan içinde hastahaneye giderken, bağırıp çağırarak, imdadı sıhhî arabasını oy sandığı başında durdurarak oyunu vremiştir.
Saat 19.40 da vaziyet şöyle idi: İşçiler 291, Muhafazakârlar 274, Liberaller 7, Müstakiler 1.
Bu benim son reyimdir
Bu benim son reyimdir, diye ihtiyar bir kadın torunlarının yardı-miyle sandık başına gitmiş ve reyini bizzat sandığa atmıştır. Oy sandıklan başına tekerlekli arabalarla gidenler, sediyelerle taşınanlar, hastahanelerden pijama ve gecelik ile fırlayanlar, seçime iştirak nisbe-tini vasati olarak % 85 e çıkarmışlardır. Posta ile oyunu gönderenler, tayyare ile gelenler, seçimin sükûtunu asla ihlâl etmemişlerdir. Hiç bir seçim bölgesinde polis en küçük bir müdahaleye lüzum görmemiş ve hiç bir bölgeden seçim hakkında en ufak bir sızlanma ve şikâyet varid olmamıştır.
Saat 21.00 de durum şöyle idi: İşçiler 311, Muhafazakârlar 280, Liberaler 7, Müstakiller 1.
Churchill’in beyanatı
Churchill yeniden saylav seçildiği Londra civarındaki Woodford’da adalet ve hakkaniyet, hassasiyet ve dürüstlüğü övmeyi bir borç bilirim» demiştir.
Biraz yorgun olmakla beraber mes’ut görünen Muhafazakâr Parti lideri şunları ilâve etmiştir:
• Bu adamızda her şeyin her türlü tarafgirlik hislerinden azade o-larak yapıldığına bir örnek teşkil etmektedir.
Seçimi, idareyi deruhte eden bütün şahısların hareket tarzı, hakkaniyet ve doğrulukla hareket etmi-yen Avrupa kıt’asının pek çok mem leketleri için bir örnek ve misal teş kil etmektedir.»
Netice
İşçi Partisi 289 a karşı 313 oyla seçimleri kazanmıştır. 15 bölgeden he-nüz alınamıyan neticeler vaziyeti değiştiremiyecektir. Bu bakımdan işçilerim muvaffakiyeti müemmen kabul edilmektedir.
Başmakaleden devam ı
Rakamlar üzerinde oynanan oyunlar rı için yüz drahmi harcayan bir Yunanlı, şimdi 27 bin 914 drahmi harcamak mecburiyetindedir.
Fransa'da bu nisbet yüzde 2 bin 212 dir. Yani bir Fransız evvelce geçinme masrafları için sarfettiği para içinde 100 franklık bir miktar için bugün 2 ıbin 242 frank ödemek mecburiyetindedir!
Demek beterin beteri de varmış!. Zavallı Faransız’lar, zavallı Yuııan-lı’lar!... Açlıktan ölmediklerine şükretsinler!...
Ama müsaadeleriyle, burada Ticaret Bakanımıza bir sual soralım; Mukayeseye esas olan para aynı para mıdır? Yani harpten evvelki drahmi veyahut frank’la harpten sonraki drahmi veya frank arasında hiç bir fark yok mudur?..
Bizim bildiğimize göre dağlar kadar, hem de Himalâyalar kadar fark vardır:
Ticaret Bakaranın bahsettiği memleketlerin hepsinde para kıymetleri düşürülmüştür. Bu yüzden fiatlar pahalanmış, fakat enflâsyonlarla para miktarı artmıştır. Acaba, Ticaret Bakanı, 1938 de 100 lira ile geçinen bir Yunanlının bugün haki katen ayda 27 bin 914 lira sarfettiği-ne mi kanidir? Yunanlı bu kadar mı fazla kazanmaktadır! Hayır... Yalnız paranın satınalma kabiliyeti düşmüş, fakat para da bol-laşmıştır. Onun için, hele büyük a-lışverişlerde milyonlar, milyarlarla konuşulmaktadır!
Fransaya gelince, harpten evvel, frank hatırımızda kaldığına göre bizim paramızla 9 kuruştu. Şimdi ise ancak 35 para kadar bir şeydir. Demek ki aşağı yukarı kıymetini on defa kaybetmiştir. O halde endekste görülen yüzde 2242 artışı ona taksim ediniz. Fransadaki fiat artışının harpten evveline göre ancak yüzde 224 olduğunu görürsünüz!... Yani ıbizdeki hayat pahasının yansından da azdır. O Fransa ki, harp etmiş, istilâya maruz kalmıştır!
İşte Sayın Vedat Dlcleli'nin ver diği bütün endeksler, böylece, enflâsyonlarla, sun’î para düşürmeleriyle paralarının satınalma kabiliyeti azfrlmtş, fakat buna mukabil para miktarı çoğaltılmış memleketlere aittir.
İlmî metodda mukayese yapılırken, aynı şartlar ve aynı imkânlar dahilinde tekevvün eden hâdiseler ele alınır. Bunu bizim Ticaret Bakanımız ıbilmez mi? Pekâlâ bilir, bilir ama, açıklamak işine gelmez!
Meşhur meseldir: Okka her yerde dört yüz dirhemdir, derler. Fakat bir yerde okkayı yüz dirhem ettirdikten sonra okkadır, diye onu da 400 dirhemlik okka ile mukayese edemeyiz!... İşte maalesef Vedat Dicleli bunu yapmıştır!
Biraz daha samimî konuşalım! İktisat ilmine vakıf olduğu söylenen kimselere böyle rakamlar üzerinde oyun oynamak hiç yakışmıyor!...
Mümtaz Faik FENİK
Bir firari mahkeme heyetine ateş etti
★ (Baş tarafı birinci de) mahkeme salonuna girerek rastgele başkâtip, zabıt kâtibi ve eski savcı Rasim Çakmağın üzerine yedi el ateş etmiştir.
Neticede zabıt kâtibi ağır surette yaralanmış ve diğerlerine bir şey olmamıştır.
Rasim Kurt bundan sonra kaçmak ' isterken yere düşmüş ve elindeki tabanca ateş almış ve çıkan kurşunlar beynine isabet ederek derhal ölmüştür."
Basın rejiminin tayininde hâkim olan zihniyet
(Baş tarafı birinci de)
Fakat, hükümet bütün yeni hamleler karşısında olduğu gibi, matbuat mevzuunda da ürkektir. Halbuki hükümet tecrübe ile pekâlâ görmüştür ki, bir zamanlar elinde sim sıkı tuttuğu anti demokratik imtiyaz lar, onun hiç bir surette işine yaramadığı gibi, günün birinde, bu gibi imtiyazları manevi bir yük şeklinde bedava olarak sırtında taşımıştır.
Yeni Matbuat Kanunun tedvininde de ayni ruhî haleti görüyoruz. Hükümet hele sayın Adliye Vekili, kendi mamelekine ait bir şey ve riyormuş gibi, hasis bir düşünceli hareket ediyor. Bütün bu gibi hürriyet davalarında, hasis hareket eden ler gibi, hükümet de unutuyor ki, asıl basın hürriyetinin nimetlerinden memleketi mahrum ederek, hep beraber bir çok şeylerin kaybolmasına sebep olmaktayız.
Her müessesenin olduğu gibi, basın müessesesinin de bir takım tasavvurları vardır. Kemal Allah'a mahsustur. Gazetelerin neşriyatından şahsen müteessir olan kimseler bile, kendi dert ve ıztıraplarımızm mahiyetini bizim kadar derinden derine ve içten içe duymamışlardır. Fakat, bunlar öyle kusurlardır ki, kanun ile, emir ile, direktifle ve söz hürriyetini baskı altına almakla halledilemez, halledilemiyeceğinin en büyük delili, Türk matbuatı hemen hemen şimdiye kadar hep hükümet tarafından sevk ve idare e-dildiği halde, hepimizin müştereken şikâyet ettiğimiz mevzuların ortadan bugüne kadar kalkmamış ol masıdır.
Basın mesleği, hür bir meslektir. Bu mesleğin mensupları, ancak hür riyet içinde yetişir ve gelişir. Bugün dertleri kökünden halledecek olan basının kalitesinin yükselmesi mevzuu, bir kanun meselesi değildir. Gazetecilik tehlikeli bir mes lek oldukça, o mesleğe intisabeden ler, yorgunluklarının karşılığını ve istikbâllerinin teminatım bu işde bulamadıkça, gazetecilikte, cezanın şahsiliği prensibi hâkim olmayıp da, günün birinde, hiç bir haberiniz yok ken, hiç bir kastınız mevcut değilken, hapishaneye düşmek mevcut oldukça. bu mesleğe atılacak bu rağbetsizlik keyfiyeti de düşüklüğü doğurur.
Onun içindir ki, yirmi beş sene-denberi, Türk matbuatı, eleman o-larak, zenginleşememiştir.
1946 senesinin Ağustos veya Eylül ayında Recep Peker matbuat kanununa yeni takyidi hükümler koyduğu zaman, bu mevzuu, Mecliste uzun uzadıya münakaşa etmiştik ve zamanın modasına uygun olarak da her defasında, iktidar partisine men sup arkadaşların bir takım dar zihniyetleri ile karşılaşmıştık.
Onlar:
—. Efendim, gazeteler şahıslara tecavüz ediyorlar, diyorlardı.
Kendilerine anlattık ki, gazetecilik nankör bir meslektir. Türkiye-de, şahıslara tecavüz etmeyi kendine iş edinen bir gurup insan kabili ta savvur değildir. Fakat, fert gazeteler müvacehesinde çok hassastır. Bir insanı gazete sütunlarında on-beş sene methüsena edersiniz, siz onu methettikçe, onun haysiyet ve şeref anlayışı gitgide nazikleşir ve narinleşir, günün birinde ufak bir
lara ulaşan mütalealaı- yürütür. B. M. Meclisinde münferit bir vakayı ele alarak, onu teşmil etmek ve o münferit vakadan hüküm çıkarmak çök bol kullanılan, poletik taktiklerden olduğu için, bir milletvekili eline bir yanlış havadis alır, diğeri, kendi görüşüne göre haksız telâkki ettiği bir polemiğe yapışır... bu haberler mebuslar arasında sirayet eder, ve gazetecinin aleyhinde bir hava yaratılmış olur. Siyasî mücadeleler içinde, herkesin, bir gazeteye hıncı vardır. Bu hıncını mahkeme karşısında ödetmek yoluna gitmiştir. Çünkü hakkından emin değildir, ama, şidetli kanunlarla, bütün mem lekete çektirmek ister.
İşte bugüne kadar, matbuat kanunları, hep böyle, aklın fikrin, realitenin icaplarına uymaktan ziyade bir takım asabiyet dalgalarının eseri olarak meydana gelmiştir. Şimdi istediğimi? artık bu işi normale irca etmektir. Kanunun içinde Anayasaya, Ceza hukuku ana prensiplerine mugayir hükümler var, bunları kaldıralım diyoruz... kaldıralım, çünki serbest bir matbuatın memlekete yapacağı hizmet, hiç bir müessesenin başaracğı hizmetle ölçülemez.
Bunu biz söylemiyoruz, muarızlarımızın icabettiği zaman, müracaat ettikleri yabancılar söylüyor, işte onlardan bir tanesinin Shridan’-ın şehadeti: Sheridan diyor ki: •ben razıyım, parlâmento olmasın, bakanların mesuliyeti olmasın, gelişigüzel vergi tarhetsinler... bunların hiç biri olmasın fakat yalnız basın hürriyeti olsun, bunların hepsi, basın hürriyeti yolu ile yerine getirilebilir fakat, eğer b)r rnen le-kette basın hürriyeti yoksa, ne par lamento vardır ve ne de o memlekette seçimden bahsedilebilir.»
Cihad BABAN
C.H.P. nin Seçim propagandası bu mudur?
★ (Baş tarafı birinci de)
55 inci maddesi ise aynen şudur: «Seçim zamanında propaganda için dağıtılacak el ilânı mahiyetinde -ki matbualar da 51 inci madde hükümlerine tâbidir.»
Demek seçim için yapılan propagandalarda dinî ibareler bulunmı-
yacaktır. Halbuki, mahut kitap, pekâlâ bir seçim propagandasıdır, içinde de dinî ibareler vardır.
O halde, Halk Partisi, şimdiden Seçim Kanunu hükümlerini bu dinî propaganda ile ihlâl etmiş bulunmaktadır. Aynı zamanda bu şekilde Altıokundan bir tanesi Lâiklik de felce uğramıştır.
Seçim hazırlıkları gittikçe ilerliyor
4r (Baş tarafı birinci de) kadar çalışmaya başlamıştır. Bakan da ara sıra seçim bürosunun çalışmalarına nezaret etmekledir.
Seçim bürosu bütün vilâyetlere ayrı ayrı telgraflar çekmekte vilâyet ve kazaların seçim kurulu baş-kanlarını tayin etmektedir.
Bakanlık tarafından yapılan tayinlere itirazlar olmakta ve bazı hâ kimler seçim kurulu başkanlığı vazifesini yapamıyacaklarını bildir -mektedirler.
Bu arada İstanbul Kadıköy hukuk yargıcı Sıtkı Şefkatlioğlu kendisine verilen seçim kurulu başkanlığı vazifesini kabul etmiyerek bu vazifeyi yapmak istemediğini Bakanlığa bildirmiştir.
Yine seçim hazırlıkları meyanın-da Bakanlık 1946 seçimlerinde kullanılan sandık miktarını az görerek Ankara cezaevi marangozhanesine rey sandıkları sipariş etmiştir.
Seçiçm kütükleri tanzim edilmiş
Yeni Seçim Kanununun geçici altıncı maddesi seçmen kütüklerinin tanzimine kanunun yürürlüğe girmesi ile başlanacağını ve en çok 40 gün içinde bu işin bitirileceğini ve 16 ncı maddenin son fıkrasında bu kütüklerin tanzimi- sırasında siyasî partilerin temsilci bulunurabilece-ğini tesbit etmiştir.
Ankara vali muavininin dünkü sayımızda neşrettiğimiz beyanatına gö re bir taraftan bu müddet 8 Mart ola rak tesbit edilmiş ve diğer taraftan" da Ankara valisinin Demokrat Partinin merkezdeki teşkilâtına yazdığı yazıda bu işe 25 Şubatta başlanacağı bildirilmiştir. Buna rağmen bir çok ilçelerde bu işe daha evvel başlandığı ve partilerin temsilcilerini hazırlamaya zaman ve imkân bırakılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu arada Kayabaşı, Oğuz, Misaki Millî, Yenidoğan, Aktaş ve Sincan semtlerinde bu işler sona ermiştir.
Şimdiden bu işin başında beliren aykırılıklar dikkate şayan görül -mektedir.
Ankara valiliğinden: 5545 sayılı milletvekilleri seçimi kanununa göre Ankarada seçmen kütükleri 25 Şubat 1950 Cumartesi sabahından itibaren yazılmaya başlanacaktır.
Küyilklere mahalleler itibarile sokak ve kapı numarasına göre 22 yaşını bitirmiş ve seçim ehliyetini haiz bulunan bütün vatandaşlar yazılacaktır.
Küyük yazımı işi çok kısa bir zamanda bitirileceğinden evinize birlikte müracat edecek olan muhtar ve memurlarımıza istiyecekleri bilgiyi vermek, vesikaları göstermek ve evinizdeki 22 yaşını bitirmiş bulunan bütün aileniz efradını ve üç aydanberi yanınızda kalan aynı yaştaki insanları yazdırmak hususunda^, yakın alâkanızı ve büyük yardımı?*: nızı istiyoruz.
Zaten olgun memleket halkımızın milli iradenin tecellisine başlangıç teşkil .edecek olan bu çalışmamızı kolaylaştıracağımdan bulunu-
yoruz.
Şurasını hatırlatalım ki, eğer iktidar partisi hâlâ bu şekilde propagandaya devam edecek olursa, elbette ki mukabelesini görecektir.
Ulaştırma bütçeside dün tamamlandı
★ (Baş tarafı birinci de) lerin bazı üslûp ve kaidelere bağlanmış olmasıdır. Şahsî takdir ve günlük kararlar, mütenakız emir ve talimatlar hiç bir zaman başarılı bir işletme sağlıyamaz. Demiryolları gibi hizmet sakası çok geniş o-lan bir müessesede tesisat ne kadar mükemmel olursa olsun yalnız başına bir şey ifade etmez. İşletme prensiplerinin isabetle tayin edilmiş olması muvaffakiyet temininde en büyük rolü oynar. Tesisatın ıslahı muharrik ve müteharrik edevat farklarının genikletilmesi yanında organizasyon işlerinin geriliğini bertaraf etmek lâzımdır. Bir işletme zihniyeti ve hüviyeti içerisinde faaliyetlerde bulunmağa mecbur olan işletmenin ihtiyaçlarına cevap verir şekilde yeni nizamnamelere kavuşturulması lüzumuna bilhassa i-şaret etmek isterim.
Arkadaşlar, memlekette hemen her yerde bilhassa fortrafik günlerinde ve aylarında bir vagon darlığı mevcuttur.
Aynı şekilde yolcu vagonlarının darlığı da bu münasebetle zikre şayandır. Bendeniz Ankara - İstanbul hattı dışında yaptığım seyahatlarda sanki bir memleket değiştirmişim gibi yolcu vagonlarındaki izdihamın birdenbire arttığını ve bakımsızlığın tamamen gözle görülür ve elle
tutulur vaziyette olduğunu müşahede ettim. Karakuyu istikametinde yolcu vagonlarının izdihamı o derecede idi ki dışarıya her hangi bir ihtiyaç için çıktığınız zaman tekrar vagona binmek ve yerinize oturmak imkânı hasıl olmuyordu.
Onun için bendeniz çok rica ediyorum, yalnız gözönündeki ve muay yen eşhasın seyahat ettiği hatlarda-ki vagon vaziyeti ile değil, bütün memlekette işliyen hatlar üzerinde aynı titizlik, aynı hassasiyet gösteril sin.
Bir noktaya daha temas etmeden geçemiyeceğim. O da, personel statüsü bir takım kanunlarla anlaşılmaz bir hale gelmiştir. Fedakâr De-miryol mensuplarının ikbal ve istikbali henüz garanti edilmemiştir. Yeni bir barem kanunu Büyük Millet Meclisine sunulmuş bulunmaktadır. Ben şahşan bu baremi tatmin edici bulmamakla beraber, henüz komisyondaki neticesi taayyün etme diği için bir mütalea serdetmiyece-ğim. Devlet Demiryollarında çalışan işçilerin gelişi güzel şuraya buraya nakledilmeleri bu vatandaşları rahatsız ediyor ve sıkıntı içinde bırakıyor. Bu yüzden âdeta işçilerin içinde bir korku vardır, bunları sık sık değiştirirsek, rahatsız edecek o-lursak her halde iyi bir şey olmıya-
Kemal Zeytinoğlundan sonra kür süye gelen Ahmet Veziroğlu da yaptığı mühim bir konuşmada dedi ki:
•— Demiryollarında, milletvekilleri kompartımanları kaldırıldıktan sonra, şimdi de makinistler için kom partıman ayrılmakta, ve bir makinistin istirahatini temin maksadiyle, bazı hatlarda 6 kişilik mevki kompartımanları kapatılmakta ve elinde mevki bileti olanlar koridorlarda 'bekletilmektedir. Makinistlerin nöbet değiştirdikleri zamanda istirahatını sağlamak, ve uykusunu alabilmek için, bunlara bir yer lâzımdır, fakat bu gibi yerler, yolcu vagonlarından ziyade, furgonlarda yapılacak bir bölge ile de temini mümkün iken, 6 yolcunun istifade edeceği bir kompartının makiniste tahsisi doğru değildir, bundan vazgeçilmelidir. Bunu böylece kaydettikten sonra, P. T. T. idaresindeki aksaklık lan da kısaca arzedeceğim.
Bazı ilçe merkezlerindeki telgrafhanelerde birer memur bulundurul duğu için, bu gibi kasabalarda gece telgraf muhaberesi yapılamıyor. Me' selâ: bizim Afyon iline bağlı bir kaç ilçelerde de gece telgraf muhaberesi yapılması mümkün değildir.
Telefon konuşmalarına gelince: şehirlerarası telefonu ile konuşmak insana bir azap vermektedir. Misal
tenkitte bulunsanız tahammülünü kaybeder ve gazeteciye düşman o-lur. Bunlar beşerî zaaflarımızdır. Ga zeteciye karşı beslene" t....-netin
sebebini, onun, şahıslara tecavüz etmesinde değil, methüsenaya alışmış kulakların tenkide tahammül e-
olarak arzedeyim. Bundan bir müd det evvel Burdur ile konuşmak istedim akşamın saat yedisinden itibaren saat on ikiye kadar beklediğim ve müteaddit defalar santralan rica ettiğim halde, nihayet gece yarısı a-ranılanın bulunmadığı bildirilmiştir.
İstanbul telefonları da başka bir âlemdir. Şehir içerisinde dahi konuşmak bazan imkânsızdır. İstanbul da bulunduğum bir gün konuşmak için telefonu açtım ve bir kaç defa daha tekrar yeniden açtım ve fakat melânjdan konuşamadım.
Geçen yıl P. T. T. bütçesi müzakeresinde: P. T. T. memurlarından paraya vazı ulyet olanlar için (Maliye ve banka veznedarlarına tatbik edildiği gibi) P. T, T. memurlarına da kasa tazminatı verilmesi için temennide bulunuğum zaman, sayın Bakan cevaplarında: (Kasa tazmi -natı verilmesi için bir kanun tasarısının yakında yüksek huzurunuza sunulacağını) bildirmişlerdi ki, tam bir yıl geçmiş olduğuna göre, vâid-lerine ne kadar sadık kaldıklarını öğrenmek istiyorum.
P. T. T. ile bilhassa atlı ve yaya müvfe’z^ilerin feragat ve fedakârlıkla çalışmalarına mukabil aldıkları ücret ailelerini geçirdinecek derecede değildir. Bu memurların terfii için lâzım gelen tedbirin alınması icab eder ki sayın Bakanın dikkat nazarını çekerim.»
. Bakanın konuşmasından sonra maddelere geçildi ve bütçe kabul e-dildi.
Bugün Çalışma Bakanlığı bütçesi görüşülecektir.
demez oluşunda aramalıdır. Nitekim, mahkemeler, davalar meydandadır. Şahıslara tecavüz ve şahsiyat yapma mevzuunda, matbuat, tenkitlerden teessür duyan, Millet Mec lisi üyeleri kadar hiç bir zaman şah siyat yapmamıştır. Gazeteleri itham eden ve sert kanunların çıkmasına, sebep olan Meclisteki merdivenal-
tı yaranının, orada bir değirmen gibi, nasıl, şahısların itibarlarını, i-simlerini, şöhretlerini, öğütmekle meşgul olduklarını, bizim kadar, bu sert kanunlara rey verenler de bilirler.
Recep Peker'in kanununu müdafaa ederken cevap hakkı üzerinde ısrarla duran sayın Başbakan Yardımcısı Nihat Erim'in, şimdi tek taraflı düşünmüş olmanın azabını çek tiğine kaniim.
Her mesleğin hususiyetleri vardır, gazetecilik de bu gibi hususiyetlere malik olan mesleklerden bi ridir, fakat gazeteciliğin bedbahtlığı şuradadır ki, her okuma yazma bilen vatandaş, kendini bu mesleğin iptidaî maddesine sahip ve malik farzettiği için bu hususta da karar-
Biricik Saz Şairi
Ze/k Sohiplerinin I
NAZARI DİKKATİNE | Amerikadan gelmekte olan I «GENTLEMAN» modelleri 6 ne göre birinci sınıf işçilikle ff elbise giymek istiyenler K Centilmen TERZİHANESİ I NE KOŞUNUZ 1
Fiyatlarımız uygundur. K Samanpazarı, Arat Kitabevi v yanında Basamaklı sokak No. 1 K CENTİLMEN TERZİHANESİ I “ZİYA GÜRPINAR,, J
Veysel Gecesi
28 Şubat 1950 saat 20.30 da
Halkevinde
Ayrıca
Değerli Saz şairlerimizden Âşık Dursun Cevlanî Âşık Ahmet Başer
Ruhi Su’nuıı iştirakleriyle büyük saz ve halk şiiri gecesi Davetiyeler:
Anafartalar Erler Tuhafiye, Basın Foto ve Burhan Çakır’dan ve konser gecesi Halkevinden temin edilebilir.
★ (Baş tarafı birinci de) te giriştiğini işaret etmiştir.
Umum Müdürlüğü temsil edilen Hazine avukatı, dâva dilekçesinin Basın, Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğünden geç geldiğini ve bu itibarla hemen cevap veremiyeceği-ni ileri sürmüş, mehil istemiştir. Bunun üzerine Fuat Tuğcu, dâva dilekçesine de cevap verilmediğini esasen yedi ay evvel çekilen bir protesto ve isim üzerinde radyo tarafından taarruza geçilmesi ile başladığını, Umum Müdrülüğün de bundan haberdar olduğunu ifade ederek şüyle demiştir:
— Basın, Yayın ve Turizm U-mum Müdürlüğü gibi mühim vazifeler gören bir müessesenin cevap vermek gibi mecburî bir merasime riayet edeceğini zannediyordum.
Fuat Tuğcu, mahkemeye «Geçmişte Bugün, eserinin Maarif Vekâleti tarafından Feridun Fazıl Tülbentçi adına tescil edildiğini gösteren bir vesika ile, şahitlerin listesini vermiştir. Ayrıca Ordinaryüs Profesör Dr. Ali Fuat Başgil, Profesör Hıfzı Timur, Profesör Dr. Sulhi Dönmezer’in ehlivukuf olarak mütalealannın alınmasını istemiştir.
Mahkeme, Uumum Müdürlük a-vukatının cevap vermesine, tescil vesikası suretinin tebliğine ve ehl' vukuf hakkındaki talebin şahitler dinlendikten sonra tetkikine ve duruşmanın 13 Mart Pazartesi gününe bırakılmasına karar vermiştir. İleri sürülen şahitler arasında bir çok tanınmış gazeteci de vardır.
I â n
Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
1 — Görülen lüzum üzerine serbest otobüs seyahat kartları 1/3/ 1950 tarihinden itibaren hükümsüz addedileceğinden bu tarihe kadar yenileriyle değiştirilmek üzere serbest seyahat kartı hamillerinin ikişer adet fotoğraflariyle Otobüs işletme Müdürlüğüne müracatları.
2 — Abonman karnelerinin iptali biletçi tarafından yapılmak üzere yapraklar dip taraftan kopartılıp biletçiye tam olarak verilmesi.
3 — Trolleybüslerde olduğu gibi 1/3/1950 tarihinden itibaren otobüs lerde de ön kapıdan binilip arka kapıdan inilmesi usulü tatbik edileceğinden sayın halkımızın bu hususaitinaları rica ve ilân olunur.
(1132) - (116)
ir (Baş tarafı birinci de) hiç bir makama ve hiç bir yere bir koalisyon kabinesi yapılması hakkında müracaat yapılmamıştır. Binaenaleyh bu hususta red cevabı alındığı da doğru değildir.
KAZA YAPAN KAMYON
KAÇMIŞ
Dün sabah saat 10 sularında Yenişehir maarif lisesinin karşısındaki yoldan İncesu istikametine dön -mekte olan belediye fen işlerine ait 1260 plâka sayılı kamyon manevra yaparken arkadan gelen 182514 numaralı askerî kamyonla çarpışmıştır.
Hâdiseye rağmen vaka mahallin- ı den süratle uzaklaşan askerî taşıtın ) numarası tesbit edilebilmiştir. ,
Polis işe el koymuştur.

Comments (0)