Cuma
’e\
27
OCAK 1950
Yıl : 1 — No. 273
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizeller Caddesi t
Posta Kutusu: 193 ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara
Başmuharrir tel:......... 15619
Yan Ijleri İdare ........ 15315
Fiyatı her yerde 19 kuruştur.
1 O E M O K R A S I N I ~N D I R ]
1950seçimlerindeC.H.P.nin aday namzetleri belli oluyor
Bazı umum müdürlerin isimleri
daha şimdiden fresbit edildi
Bu arada Millî Emlâk, Sağlık Bakanlığı Zat işleri ve Hazine Umum Müdürlerinden, bazı Vali ve Gazetecilerden bahsediliyor
!\ Halk Partisinin bir senedenberi devam eden
r seçim mücadelesi son günlerde bir kat daha art-I mış bulunmaktadır.
ÎBu arada iktidar partisi aday listesine sokacağı kimseleri hususî bir şekilde yetiştirmek ve tanıtmak esasına göre tedbirler almaktadır.
Öğrendiğimize göre parti, itimadına mazhar olan bazı sadık memurlarını mezuniyetle intihap dairelerine göndermekte ve propagandasını bu suretle yaptırmağa çalışmaktadır. Mezuniyetle muayyen vilâyetlere gönderilen bu memurlar, intihap kabiliyetleri anlaşıldığı takdirde, merke-
zin göstereceği % 30 adaylar arasına gireceklerdir.
Bu cümleden olarak Millî Emlâk Umum Müdürü Cemal Eyüpoğlu’nun Sıvastan aday gösterilmesi muhtemeldir.
Sağlık Bakanlığı Zat İşleri Genel Müdürü Muhit Tümerkan’ın Sinoptan, Hazine Umum Müdürü Sait Ergin’in Niğdeden aday gösterilmelerine yakın bir ihtimal ile bakılmaktadır.
İçişleri Bakanı Erişirgilin bu defa Zongul-daktan intihap kabiliyeti pek şüpheli olduğu ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 7 de)
J İdare âmirlerinden □istenen tek şey
J Yazan : Mümtaz Faik FENİK
IH çişleri Bakanı Emin Erişirgil ı __■ zannetmiştir ki, kaymakam-
I la ra ve jandarma kom utanla-
İrrna birer Cip vâdetmekle dâvanın 4 mühim bir kısmını halledecektir. JÎÇünkü kaymakamlar gûya dlvecek-ophujlerdir ki: kurubbi .— işte bizi düşünen bir idare; îklifte :«bölgemizde dolaşmak için ne zor-üluklar çektiğimizi takdir ediyor; bi-- Tize değerimizi veriyor, bizi koruyor. . , ^Seçimlerde bundan daha iyisini mi n|T (işbaşına geçireceğiz? O halde taraf-
4sız görünmekle beraber elbette ki, ı jtlalk Partisinin kazanmasına hiç ol-rOMI jnazsa el altından gayret etmek ge-U1UI tektir., uûtussal İçişleri Bakanı, eğer seçimler ari-te djg »esinde bu şekilde bir düşünceye sa* detif *se) c*üden yanlış bir yolda yürüyor, demektir. İktidarın anlaması, .^Dilmesi lâzımdır ki, bu memlekette . jyann çok daha mühim idari vazife-, der’uhte edecek olan kaymakam-
kuru bİT Cip vâdi ile kendi tatil '"lehlerine çevirmeğe, imkânı yoktur.
Bu genç unsurlar içinde memleketin khar^lunumî gidişini ve yann istikbalin n har*.‘■id mİ erin eline geçeceğini, ve bizi na. ijmüşKTul bir idare sisteminin karşılayaca-ağuisp’nnı yakından bilenler çoktur. Fa-
^kat bunu söylerken bunların yarın -istir, endişesiyle seçimlerde taraflı dav--'yanacaklarını iddia etmek asla ak-ı muzdan geçmez. Onların mühim bir
bsmı, memleketin yann ne gibi | İzmir, 26 (Celâl Bayar’a refakat ıiemokratik bir esas dahilinde inki- eden arkadaşımız Feyyaz Eronat bil , E ^jjaf edeceğini düşünürken, elbette ki bildiriyor) — Demokrat Fa. t» bir vatanperverlik gayretiyle İzmir il kongresinde bulunmak w 1$ ) ‘jiareket edecekler, ve büyük inkılâp — • - • - • - • • •
rek vazifelerini yapacaklardır.
Evet biliyoruz; ötedenberi iktidardakiler, idare âmirlerini, bilhassa kaymakamları, seçimlerde Halk Partisinin lehine çalıştırmak için bir çok çarelere başvurmuşlardır; yapılan propagandaların başında, e-ğer Demokrat Parti iktidara geçerse, idare âmirlerinden intikam alacak, ve onları darına dağın edecek, İşlerinden uzaklaştıracak gibi sözler vardır. Hele 1946 seçimlerinde hakikaten tek taraf tutan bazı idare â-
* (Devamı Sa: 6 8ü: 4 de)
C. Bayar İzmir'de
büyükbirsevinçle istikbal edildi
Önümüzdeki günlerde Ege’de siyasî hareketlerin artacağı anlaşılıyor
Partinin . . . - re Başkan Celâl Bayar’la genel idare
mlesinde kendi tarafsızlıklariyle kurulu üyelerinden Adnan Mende , büyük bir rol ifa ettiklerini bile- I res, Fuat Köprülü, Refik Koraltan
0
ve^
s.*, j
ne’rflljih^kara 11 Genel Meclisi bu ayın yirr
bu sabah saat 17.40 da Ankara treni ile İzmire gelmişlerdir.
Demokrat Parti ileri gelenleri An-karadan hareketlerinden sonra her istasyonda büyük tezahüratla karşılanmışlar ve gecenin müthiş soğu-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Ankara İl Genel Meclisi üyelerinin Karpiçteki dağılış ziyafeti
r
, rıii dördünde son toplantısını yaparak dağılmış ve bu vesile ile evvelki
Karpiçte toplu olarak yemek yemişlerdir. Yukardaki fotoğraf 11 ( mel Meclis üyeleriyle Valiyi ve vilâyet ileri gelenlerini göstermektedir.
Bugün 2 rıci nahif ede |
Tiyatro seyretmek ahlâkı ve biz
Reşat Aydınlının ifadesi dün plâklardandinlenildi Seslerin plâğa gayet bozuk|alınması yüzünden bir şey işitebilmek kolaylıkla kabil olamadı
Dinleme ameliyesi 5 saat sürdü, Aydınlı her şeye itiraz etti
Suikast ihbarı iftirasından sanık Reşat Aydınlı aleyhine açılan dâvanın sop celsesinde sanığın isteğine uyularak verilen karar gereğince ih barı tesbit eden plâkların dinlenmesine dün öğleden sonra saat 14.30 da Radyoevinde başlandı;
Plâklar Radyoevinin iki numaralı stüdyosunda dinlendi ve burada mahkeme başkanı Çelil Cevherlioğlu savcı Hayri Mumcuoğlu sanık Reşat Aydınlı müdahil vekillerinden Nihat Akpınar ve Nurettin Ardıç-oğlu zabıt kâtibi mübaşir, Radyoevi mütehassıslarından müteşekkil bilirkişi heyeti polis ve jandarma men supları yerli yabancı basın mensup lan hazır bulundular.
Basın mensuplan kendilerine verilen konser davetiyeleri ile yerlerini aldılar. Salonda bulunanlara sık sık gürültü etmemeleri, hattâ yerlerinden kıpırdamamaları için ikaz ediliyor ve herkes olup bitenleri takip edebilmek için nefes dahi almaktan çekiniyordu.
Bu sırada büyük bir itina ile plâk ların paketleri açıldı ve normal plâkların iki misli büyüklüğünde bulunan meşhur plâk salonunun bir köşesinde duran ve iki büyük pi -kaptan birisinin üzerine kondu. Bilirkişiye yemin ettirildikten sonra hoüarlör tesisatı çalışmaya başladı.
Plâk çalmaya başlayınca hopar -lörden Başbakanın birbirini takip ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
Dış Bakanı dün Parîse hareket etti
Hareketinden evvel Bakanın beyanâtı
İstanbul, 26 — Dışişleri Bakani Necmeddin Sadak beraberinde özel kalam müdürü Necdet Kent olduğu halde bu sabahki ekpresle Ankara -dan şehrimize gelmiştir.
Dışişleri Bakanı Haydarpaşa garında kendisile görüşen gazetecilere şunları söylemiştir:
-Avrupa ekonomik işbirliği bakanlar konseyi toplantısında bulun mak üzere bu akşam Parise hareket edeceğim. Toplantıdan iki gün evvel Pariste bulnarak müzakere edi lecek mevzular hakkında oradaki mütehassıslarımızla görüşeceğim. Müzakere edilecek mevzuları bilhas sa ekonomik işbirliğine dahil dev letlerin ticarî münasebetleri teşkil edecektir.»
Necmeddin Sadak Hindistanda Cumhuriyetin ilânı ve bu memleketle olan münasebetlerimiz hakkın da sorulan bir suale de şu cevabı vermiştir:
• Hindistanda cumhuriyetin ilân e dilmesini memnuiyetle karşıladık. Türkiye ile Hindistan arasında eski-denberi manevi rabıtalar mevcuttur. Bu büyük Asya devleti ile dostluk münasebetlerimizi takviye etmek en büyük emelimizdir.»
Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak bu akşam hareketinden evvel gaze-tecildr Türk ■ Bulgar münasebetle ri ve hâriciyedeki son değişiklikler hakkındaki suallere aşağıdaki cevabı vermiştir:
-Bulgaristanla münasebetlerimiz geçenlerde bahsettiğim gibidir. Yani hiç bir değişiklik yoktur. Yeni Bulgar elçisi ile görüşmedim. Bulga-ristana karsı iyi niyetlerimizin kar şılıksız kalmıyacağını ümit ediyo -
Dışişleri Bakanı hâriciyedeki değişiklikler hakkında da demiştir ki: •lvi ahlâk karakter ve kabiliyet va-★ (Devamı Sa: 6 Sii: 1 de)
Hür Keşmir Başkanı Türkiyeye geliyor
Hür Keşmir Başkanı Serdar Mu-hammed İbrahim, Amerikadan Keş-mire avdetinde 28 Ocakta İstanbulda olacaktır.
Serdar, bir hafta kadar Türkiye-de kalacak, bu müddet zarfında An-karayj da ziyaret edecektir.
Üstte: Radyoevinde dün Aydınlı - Günaltay konuşmasını ihtiva eden plâkları dinliyenlerden bir grup
Altta, Hâkim Çelil Cevherlioğlu, Savcı ve Reşat Aydınlı büyük bir dikkatle plâkları dinlerken
Avrupa İktisadi işbirliği konseyi
Ticaret Bakanlığı Dış Ticaret dairest Başkanı Türk görüşünü izah etti ithalâtın yüzde yüz serbest bırakılmasını teklif eden ve destekliyen devletler var
Avıupalılararası İktisadi İşbirliği Konseyinde memleketimizi temsilen bulunacak olan Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak ile Devlet Bakanlığından Hüseyin Kurterin 1 Şubat 1950 de başlıyacak olan müzakerelere iştirak etmek üzere bir kaç güne kadar hareket edeceklerdir. Bakanlar arasında yapılacak olan toplantı bilhassa 19 devletin ticarî münasebetleri üzerinde cereyan edecektir.
Bu arada her memleketten talep edilen listelerdeki ithal mallarının % 50 sinin serebst bırakılacağı mevzuu bahsedilecekse de son alman haberlere göre Amerika, Belçika ve Hollandanın ithalâtın % 100 serbest bırakılması hakkındaki teklifleri de lonuşulacaktır.
Bu mevzudaki Türk görüşünün ne olabileceği hususunda fikirlerine ★ (Devamı Sa: 6 Sü: 4 de)
Demokrat Parti ve işçi mes’eleleri
___ __ Yazan: __——„
Samed AĞ A OĞLU
emokrat Parti programında "^88 inci maddenin birinci fıkrası şöyle yazılmıştır:
| »İçtimaî adalet ve insani tesa-I nüt prensiplerinin tabii neticesi olan I içtimai sigortalar ve işçinin ve ailesinin maddî ve manevi refahını te-' min edecek bütün İktisadî ve teknik tedbirlerin alınmasına taıafta-
| Yukardaki satırlarda alınacağı I ifade edilmiş olan bu tedbirler, sigortalar dışında, işyerlerinin sıh-Ihî şartlan, her işin mahiyetine gö-
re çalışma saatlerinin tesbiti, işçi ücretlerinin iyi ve sıhhî bir hayat seviyesine göre tayini, bu ücretle-
rin birtakım vasıtalarla işçinin elin den tekrar işverenlere avdetinin ön lenmesi, işçi çocukları için mektepler, bahçeler ve eğlence yerleri açılması, işçiler ve aileleri için kültür müesseseleri, sinemalar, tiyatrolar tesisi gibi hususlardır.
Bugün memleketimizde işçiler ha kiki bir ıztıraı içindedirler. Ücret azlığından oturdukları yerlere ka-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 1 de)
I Koalisyon J kabinesi | şayiaları |
Demokrat Parti a
bunun tamamen ■
- mevsimsiz olduğu j J) kanaatinde |
1950 seçimlerinin; koalisyon kabinesi tarafından idaresi fikrini ortaya atan bir İstanbul gazetesinin bu fikir etrafında tahminine müstenit bazı haberler vermekte devam etmesi şehrimiz siyasî mahfillerinin dikkatini çekmektedir. Demokrat Parti mahfilleri böyle bir koalisyon tertibinin hele seçim kanununun nihaî olarak ne şekil alacağı malûm olmadan, mevsimsiz olduğunu ve hiç bir suretle bahis mevzuu edilmediğini ifade etmektedirler.
Karakeçili ihtiyar hey'eti seçiminde Kaymakamın jrolü
Bâlâ ilçesine bağlı Karakeçili bucağının muhtar ve ihtiyar heyeti 4/1/1950 günü istifa etmiş, istifanın kaymakamlık tarafından kabulü ve yeni seçim için emir verilmesi üzerine yapılan seçimde Halk Partili muhtar kazanamamış, seçime itiraz etmiş ve müteakiben üç defa daha bu seçim eski muhtarın yersiz ve mânâsız itirazları sebebiyle yenilenmiş, yine kazanamayınca soluğu kaymakamın yanında almış. Kay -makamın da en ufak bir tetkik ve tahkik yapmadan eski muhtarı muhtar seçtiği anlaşılınca bucak halkında derin bir inkisar ve teessür uyan-
Kaymakamın halk iradesini hiçe saymak ve bundan evvelki bir kısım muhtar ve ihtiyar heyeti seçimlerine rahmet okutmak suretiyle kanuna ve hukuka aykırı surette gi-★ (Devamı Saı 6 Sü: 7 de)
AKINTIYA---------------1
I__________KÜREK
D nleytci isteklerinden : "Neydi o akşam !„
D iliyorsunuz; Reşat Aydınlı-nııı plâğının Radyoevinde dinlenmesine karar verilmişti. Bu münasebetle dün, her gazeteden bir gazeteci arkadaş, Basın Yayından şöyle bir davetiye al-
■■Radyoevinde verilen konserlere mahsus giriş kartıdır.
Zata mahsustur. Konser hitanımda alkışlayınız !-
Meğer zamanımızın en meşhur hanendeleri ne Safiye Aylâ, ne de üstat Mtinirmiş! Konser iki ses üzerine tertip edilmiş! Fakat o ne tatlı ses, o ne lâhutî eda
Hele, usul efendim usul, bitirmiş! — YEDEKÇİ
Sayfa:2
ZAFER
27 - 1 - 1950
GÜN GEÇERKEN
Çok şükür, Sinop ta kurtuldu
Muhip DIRANAS
Kayıp saat tam iki saatte
TİYATRO BAHİSLERİ
Allahlık!
Türkiye biı- vâitlcr cennetidir.
■ Yirmi beş yıldır bu memlekete neler vâdetnıedik! Yirmi 'beş yıldır bu memlekette bütün resmi ağızlar, istikbal sıygası kullandı. Atatürk’ün büyük inkılâpçı hamleleri müstesna, büttiin bu istikbal sıygalarının denizde damla kabilinden bir miktarı ancak mazi sıygası haline gelebildi. Ötekileri hâlâ, o da bir türlü unutmasını bil-miyen hafızalara göre, 1950 den sonraki bilmem hangi yıl için, daha doğrusu .ebediyen, bir siyga halinde çekilip gidiyor.
Hele şimdi; )950 nin eşiğindeyiz ya; biilün devlet adamları, Türki-yede vilâyet vilâyet, kaza kaza, nahiye nahiye, hattâ köy köy dolaşıp halka valizler dolusu vâid götürüyorlar.
Bu arada Ibizim doğduğumuz memleket olan Sinop'un da ihmal edilmediğini görmekle sevindik. Sayın Devlet Bakanı Cemil Sait
yaptı, verin bakalım- diyerek şapkalarını uzatır, Sinoplulardan rey
parsalarını toplarlar.
Ama, Sinoplular, Türkiyeniıı en görmüş, geçirmiş çocuklarıdır. Büyük tarihi Ibir yana, tâ istibdat devirlerinden mütareke yıllarına kadar bu memleketin bütiiıı aklı ba-
Barlas, Marshall plânından Sino-ba bir balık endüstrisi götürüyor.
Sağ omuz başında Cevdet Kerim lııcedayı, sol omuz başında bilmem ne Aksoy (Halk Partisi Sinop
Miletvekilleri) İstanbuldan vapura râkiben bu kış kıyamette Karade »izin kara kara dalgalarını aşıyorlar şu anda! Allah yollarım a-çık elsin! Kaı-adenizdc üç liman var derler: Temmuz, Ağustos, Sinop. Hele bir yarımadayı dönüp limana vardılar mı, ondan ötesi kolay! Sayın Barlas, büyük balık endüstrisinin bir nutukla vâidini kurup, Sinobıı iktısadeıı değilse de manen ihya eder, Cevdet Kerim’le Aksoy da, -bunu size Halk Partisi
şuıda, uyanık, münevver sürgünle ri oradan gelip geçmiştir. Sinoplunun böyle devirler dolusu bir ha. zin misafirperverlikten aldığı büyük dersler, edindiği (büyük bir aklıselimi vardır. Barlas, söyliye-cek, onlar dinleyecek, hattâ alkış layacak; parsacılara da gönülleri hoş olsun diye belki bir miktar rey verecekler. Ama 1950-1954 devresin de bir balık endüstrisinin değil kendisini görmeği ümit etmek; hülyasını kurmağa bile tenezzül etnıl-yecckler.
Çünkü 25 yıllık Ibu vâidler devresinde, Sinop yangından, göçden, ihmalden, unutuluştan başka bir şey görmemiş, Cumhuriyetin tek nimetiyle perverde olmamıştır.. Halk Partisi iktidarının bugün Si-nopta tek bir dikili ağacı yoktur. Son büyük yangından sonra «Ince-dayı» mahallesi adıyla yapılan beş on hanenin tavuk kümesinden farkı olmadığını da size ben söyliye-bilirim.
Şimdi, ıbalık endüstrisi! Yan-
gınlarla, işsizlikle, iktisadi kay-
naklarını bir ucundan olsun işlete.
bilmek İçin sarfı esirgenen namevcut alâkalarla, nüfusu otuz binden
beş bine düşene, dörtte üçü yanıp yıkılana kadar Sinop neredeydi, iktidar partisi? Nerede olacak, Cevdet Kerim İncedayfnın cebinde, değil mi?
GAZETELERDİR
Seçimlerden evvel ve seçimin em- [ B niyetini sağlamak maksadiyle bir hya koalisyon kabinesinin kurulması lü- bas zumu üzerinde son günlerde ısrarla kün durulmaktadır. Bu mevzuu ıbaşma- red kalesinde ele alan Hürriyet gazetesi har meseleyi şu tarzda mütalea ediyor: böy
★
Men dakka dukka !
Cumhuriyetin D. N. si eski dostuna sitemde bulunuyor:
Pcyatnl Sula ıırlcadayıınız Ulus'ta bizim lcuierl Bakanının »Her Jandarma erine bir otomobil» vereceğine dair sözlerine takılan fıkramıza temas ederek «Yo...k. diyor, insan fikrinin eri ise onu dünyaya bile deftUmez. Kimin arabasına binerse onun düdüftünü çalan gazetecilerimiz müstesna.»
Bu nasihate tefekkürler. Fakat bir zamanlar Cumhurlyct’te bitaraf, sonra Tas vir'de muhalif, çimdi de Ulus’ta mutabık rolü oynıyan Peyami Safa, bu satırlardan biraz olsun alınmalı deftll midir?
★
Koalisyon
Cumhuriyette Nadir Nadi de aynı mevzuu ele almaktadır. Yazar, bir koalisyon kabinesinin kurulması lehinde ve aleyhinde olanların iddia ve delillerini inceledikten sonra, diyor ki:
meydana çıktı
Dün de bildirdiğimiz gibi; bir A’ merikalıya ait hatıra kol saatinin bir ay evvel çalınmış olmasına rağmen şehrimiz zabıtası tarafından 1-ki saat gibi kısa bir zaman içinde bulunup sahibine iade edilmesi Türk polisine yeni bir muvaffakiyet daha kazandırmıştır...
Hâdise şöyle olmuştur:
Bahçeli evlerde oturmakta olan A. merikalı mühendislerden Charley Jones, bundan bir ay evvel Ameri-kada GGO dolara, hususî olarak, altın işlemeli bir kol saati yaptırmıştır. Bilûhaı-e saati bozulan mühendis, bu bozuk saati dolabındaki çekmecesine koymuştur. Aradan 15 gün geçtikten sonra da tamir ettirmek i-çin saati aradığı zaman saatin yerinde yeller estiğini görmüştür. Böylece aradan bir on beş gün daha geçmiştir.
Nihayet Amerikalı evvelki gün vaziyeti ev sahibine, hikâye kabilinden anlatmıştır. Ev sahibinin ısrarı üzerine Bahçelievler Polis karakolu vaziyetten haberdar edilmiş, polis iki saat sonra Amerikalı mühendisin evine telefon ederek saatinin bulunduğunu ve gelip almasını söylemiştir.
Charley Janes hayretler içerisinde kalmış ve bir arkadaşımıza tahassüslerini şu sözlerle ifade etmiştir:
»—• Bu saat ikisi Amerikada olmak üzere üç defa kayboldu. Birincisinde bir haftada, İkincisinde 20 günde bulundu. Bu defa aradan bir ay geç-tikton sonra, bulunabileceğini hayn-limden dahi geçirmemiştim. Hele iki sat içinde başarılan bu büyük iş karşısında söyliyecek şey bulamıyorum. Polisinizle ne kadar iftihar etseniz azdır.»
Diğer taraftan öğrendiğimize göre saatin Amerikalının evine misafir gelmiş bulunan Aynur isminde şehrimizin tahinmiş bir ailesine mensup genç ve güzel bir bayan tarafından alındığı ve beş lira mukabilinde bir kolacıya rehin olarak verildiği tesbit olunmuştur.
Savcılık tahkikata el koymuştur.
TEKNİK VE MESLEK OKULLARI DA TATİL
Havaların soğuk gitmesi dolayı-siyle ilk okulların tatilinden sonra dün de Lise ve Orta okulların tatil yaptıklarını yazmıştık. Son aldığı -mız haberlere göre bugünden itibaren teknik ve meslek okulları da tatil yapacaklardır.
GÜLHANE TIP AKADEMİSİ MÜSAMERESİ
Gülhane - Tıp Akademisi Müsame resi: Gülhane - Tıp akademisinin büyük dershanesinde 28/1/1950 Cumartesi günü sat 11 - 13 arasında yapılacaktır. Program aşağıdadır:
1 — Transfusion neticesi husule gelen önemli bir komplikasyon (Doç. Alaettin Orhon).
2 — Kartilaj Grefi ile düzeltilmiş bir kaç burun şekil bozukluğu (Op. Dr. Cihat Borçbakan).
3w — Fransız tıbbı ve hekimleri (Baş Asis. Salâhattin Doğulu).
4 — Atipik bir Q. humması vakası (Dr. H. Erkip).
MÜHİM BİR KONFERANS
28/1/950 Cuma günü Ankara Üniversitesi D. T. C. Fakültesi Konferans salonunda Tıp Fakültesi Profesörlerinden Prof. Dr. Rasim Adasal tarafından medikopsikolojik gençleşme çareleri ve aşıları konulu bir konferans verilecektir.
Konferansa giriş serbesttir.
Kuvvetli bir vuruş, bir vuruş daha: Atıf yerde! Birisiyle ölüm dirim kavgasına girişildiği sırada nasıl can alacak nokta kollanırsa, bu noktayı kollamak ve oraya vur mak o sırada nasıl meşru ise.. Ben de aynı şeyi yapacağım. İkisinin ortası diye bir şey kalmadı bizim aramızda; ya ben kazanacağım, ya o kazanacak.
Düşünmesine fırsat vermek şöy le dursun; hücumları nefes almasına bile imkân kalmıyacak şekilde sıklaştırmak lâzım. İblis, ancak bu suretle yola gelir.
Kokmıya yüz tutan durgun suya ilk taşı dün gece attım. Taş ça-murlanmıştır, fakat su dalgalandı.
Biz bahçeye çıktığımız vakit A-tıf gene kitaba dalmıştı. Allahım! O kitabı elinden kapıp başına çalmak, sonra da parça parça etmek için yenilmez bir arzu duyduğum halde bana sabır verdiğin için sana teşekkür ederim. Kızılca kıyamet orada kopacaktı fakat beni tuttun.
Eğlenceli kitapları, hele roman okumasını ben de severim. Amma gece gündüz, boş kalır kalmaz kitaba sarılmayı aklım almıyor. O. kudukları da işine yarasa yüreğim yanmaz. Bayım fotoğrafçılık yapıyor da kalkmış Spinoza’nın’ He-gel’in, Kant’ın bilmem nesini okuyor. Kim bilir! Müşterilerine belki de kartpostal yerine (felsefe» satıyor olmalı. Bu gidişle beni her türlü kitaba düşman edecek.
Gelişimizin farkında bile olmadı. Yahut öyle görünmeyi elverişli buldu. Öyle ya, bir filosof kulağının dibinde havan topu patlatsalar daldığı düşüncelerden ayrılmamalıdır!...
Tiyatro seyretmek
ahlâkı ve biz
Geçen sene İstanbul Şehir Tiyatrosunda (Düşman) adlı eserin temsili esnasında seyircilerden biri, sahnede gördükleri ve işittikleri karşısında sabrı tükenerek, ayağa kaili, canla başla rolünü yapmakta olan kadın sanatçılarımızdan birine rolünden doayı edep, ahâlk, iz’an, idrak ve sanat dışı sözler söyledi. Basın bu hâdiseyi o zaman (olağan) sütunlarında kaydetti geçti. Sonunda mesele her ne kadar mahkemeye intikal ettiyse de (tahkir) maddesinden öteye aşamadı. (Efkârı umumiye) dediğimiz asıl hüküm sahibi ise, bu mesele karşısındaki gerçek duygu ve düşüncesini açıklamadı veya açıklıyamadı.
Evvelki sene Ankara'da Küçük Tiyatro’da (Köşebaşı) piyesi oynanırken, sahne üzerinde mahalle bekçisi rolündeki aktör, rolü icabı: • Benim gibi cahil adam neye yarar?» der demez, salonun ön sıralarından bir ses: »Estağfurullah! Tevazua hacet yok!..» diye öttü. Etraftan, tektük de ilsa, bu ötüşü kahkahaların en çirkini ile destekliycn, daha doğrusu mükâfatlandıran birkaç kişi peyda oldu. Karanlıkta pek farkedemedlm ama, salonu dolduran seyircilerin hemen hepsi hiç şüphesiz dişlerini sıkmışlar, yüzlerini buruşturmuşlardı. Bu arada dişlerini kanatırcasına sıkan, infialin en koyusunu duyan, tahmin edersiniz ki, olsa olsa ancak zavallı aktör olabilir. Netekim bu çirkin ötüş ve onu destekliyen daha da çirkin kahkahalar gayet haklı ve tabii olarak, aktörü yersiz bir sükûta sevketmek suretile bir an için rolünün dışına çıkmıya zorladı. Bu hali fotoğraf makinesi çabukluğu ve inçeliği ile yakalıyan ötme meraklısı seyirci taslağı, etraftan birkaç âdi kahkaha daha devşirebilmek için gagasını gene açtı: »Sıkılma canım, aramızda yabancı yok. Anlat da dinliydim.» Bunun üzerine malûm kahkahacılaı-lûtuflarını gene esirgemediler ama, sağdan soldan ciddi protesto sesleri de duyulmağa başladı. Sahneyi seyredip dinlemiye, sahneden bir şeyler almıya gelen seyirciler kendi bakımlarından; salona birşeyler vermiye çalışan, bunun için aylarca haftalarca yorulmuş, terlemiş olan aktör de kendi bakımından bu saygısız takımı ile pasif bir mücadeleye girişti.
Daima dcfciğu gübi, sayfcısız, bu defa da saygılıya baskın çıktı. Bütün temsil boyunca ne oynıyanlar oynadıklarını bildiler, ne de seyredenler seyrettiklerini, Zafer saygısızda kal dı.
Hayretinizi bir parçacık daha arttırmak için şunu da söyliyeyim ki, o gece salonu dolduranlar diplomalı veya dimloma adayları kimselerdi. Yani okuyup yazması olanlar!
Bu iki olay geri ve kısır bir anlayışın ifadesi olmak bakımından üzerinde durulmaya değer.
Bir cemiyetin ahlâk seviyesini o cemiyet mensuplarının herhangi bir yerde meydana getirdikleri küçük veya büyük toplulukların manzaıa-sile, tavır ve hareketile ölçmek, değerlendirmek pekâlâ mümkündür. Taşıt durak yerlerinde kuyruklaş-mak, gişe önlerinde sıraya girmek; bir salondan içeri girilince yer kapmak için onu bunu itekleyip kakıştırmamak; bağıra çağıra gülüp konuşmamak: bu gibi şeyler o topluluğun seviyesinin derecesini ilk bakışta ortaya koyan hemen hemen
———— Yazan :
I Suat TAŞER |
şaşmaz delillerdir. Bir medeniyet çevresinde yaşayan -medenî, sıfatına lâyık herkes kayıtsız şartsız bunlara tâ|^i olmak zorundadır.
Medenî yısanın vazgeçilemez, ihmal edilemez ihtiyaçlarından biri olduğunu söz gelimi söyleyip geçi-verdiğimiz tiyatro, herhangi bir topluluğun basit bir terbiye kaidesi icabı tâbi bulunduğu topluluk ahlâkından en ufak bir tenzilâta tahammül edemez. Bu hususta şüphesi veya tereddüdü olanlar, tiyatronun selâmeti adına, salondan içeri ayak atmamalıdırlar. Hiç kimse hiç kimseyi yaka paça tiyatro gişesine slirükİiyemez; bağırta çağırta bilet
PIRLANTA YÜZÜĞÜ SATARKEN YAKALANDI
Kezban Bıyık adında bir kadın çalışmakta olduğu Kavaklıdere’de \merikali T. Luis’in evinden çaldığı 1000 lira değerindeki pırlantı yüzüğü satarken yakalanmış ve savcılığa teslim edilmiştir.
BİR HIRSIZLIK İDDİASI
Boşta gezen takımından İsmail Ceylânın İsmetpaşa mahallesinde Vahya Altay’a ait ahçı dükkânına mutfak penceresinden girerek açık çekmeceden 10 lira çaldığı şikâyet edilmiş ve sanık hakkında soruşturmalara başlanmıştır.
OTELE TECAVÜZ
Evvelki gece şehrimizde iki sarhoş bir otel memuruna hakaret etmişler ve otelin camlarını kırarak zorla otele girmek istemişlerdir. Sanıklar yakalanarak savcılığa teslim edilmiş ve dün de suçüstü mahkemesinde duruşmaları yapılarak tevkif edilmişlerdir.
Hâdise şöyle cereyan etmiştir:
Evvelki gece Kayserili iki genç buluşarak bir hayli içtikten sonra istasyona doğru gezmeğe gitmişler, fakat bu .sırada Kastamonudan gelecek olan kardeşini karşılamak-.için istasyona gidip kardeşi gelmediği i-çin yalnız dönen Ayşö isminde bir kadına rastlamışlardır. Gecenin ilerlemiş bir saatine iki kafadar Kayserili Ayşenin peşine düşerek rast-gele lâf atmaya başlamışlar ve böy-lece Safa oteli önüne kadar gelmişlerdir. Ayşe otelden içeri girince aynı otelde kalmakta olan Kayserililerden Mehmet İlik bir ara şaşırmış ve »işte bu da bizdenmiş» diyerek o. telden içeri dalmak istemiş, fakat o-tel kâtibi Kemal işe müdahale etmişse de Mehmet İlik işi zorbalığa dökmüş, cam çerçeve indirmeğe başlamıştır. Bu arada otel kâtibi Kemale de hakarette bulunmuştur. Hemşeri-sinin yalnız kaldığını gören diğer Kayserili Ziya Çalık da arkadaşı Mehmet İlik’in hareketlerine iştirak ederek Kemale hakaıret etmiş ve zil tellerini kesmiştir.
Sanıkların suçu sabit görüldüğünden Mehmet İlik 10 gün hapse ve 50 lira para cezasına; Ziya Çalık da 9 gün hapse ve 43 lira para cezasına çarptırılmışlar ve hapishaneye gönderilmişlerdir.
aldıramaz; gırtlağına basa basa salondaki yerine oturtamaz. Tiyatroya gelmek, bir angarya veya bir gösteriş değil, manevî bir ihtiyaçtır. Tabiî, ehli ve erbabı için. O halde bir takım zahmetlere ve fedakârlıklara katlanarak yağmur çamur,, uzak yakın, ucuz pahalı demeden kalkıp tiyatroya kadar gelen bir seyirci, salondan içeri ayağını atar atmaz nerede bulunduğunu şöyle bir düşünmeli, hesaplamalıdır.
Medenîliği bir yıldız sanıp sadece dış yüzlerinin lekelerini gözden kay-bedivermekle yetinenler hemen her işte foyalarını meydana vururlar. İşte böyleleri tiyatroda, seyirciler arasında birkaç tane de olsa, kendilerini göstermemezlik edemiyorlar. Bunlar için »Tiyatro nasıl seyredilir?» diye bir kitap yazılsa da, koltukta oturma şeklinden sahnedeki-leri alkışlamıya kadar seyirciliğin en basit, ayni zamanda en esaslı muaşeret kaideleri bir bir anlatılsa, öyle sanıyorum ki, hiç te fena ol-
Çünkü, malûm olduğu üzere tiyatro oyunu bir top oyunu değildir. Sahneye, stadyuma bakılan gözle bakılamaz. Top oyunu ayak oyunudur; halbuki tiyatro ayaklarla değil, bilindiği gibi, kafa ile, ruhla oyna-
Sahne ile stadyumu yanyana ko-yuşum sebepsiz değildir. Halkımızın yedisinden yetmişine kadar, her hafta oluk oluk stadyumlara aktığını; öte yandan, bütün memlekette üçü beşi geçmiyen tiyatrolarımızın umumiyetle seyircisiz kaldığını görmek, sanat adına insanı birtakım kara ihtimaller üzerinde düşünmeye zorluyor. Şunu peşinen belirtelim ki, bir cemiyet için stadyum da en az tiyatro kadar lüzumludur: buna şüphe yok.
Eski Yunanlılar ve Romalılar, nasıl birçok yönlerde dünyaya öncülük ettilerse, bu yönde de ayni şeyi yapmışlardır. On binlerce seyircinin dolup boşaldığı muazzam amfiteatrların yanında gene muazzam stadyumlar da yapmışlardır. Cemiyetin içinde sahnenin de, stadyumun da hiç şüphesisz ayrı ayrı yerleri ve lü-zumluluk dereceleri vardır. Birini ötekine üstün tutmak da belki doğru değildir. Bizim üzerinde durduğumuz ve durakladığımız nokta şudur: Halkımızın gençli ihtiyarlı, kadınlı erkekli stadyuma bu kadar iştahla ve hızla koşuvor da tiyatroya karşı niçin bunun yansı, hattâ üçte biri nisbetinde bir ilgi göstermiyor? Tiyatroya karşı iştahsızlığı nereden ileri geliyor?
Acaba, affınızı dilerim, ayak o-yunlarına ruh ve kafa oyunlanndan daha mı çok değer veriyor? Eğer böyle ise, tiyatromuzu ve seyircilerimizi bu yanlış gidişten kurtarmanın yollan, çareleri nelerdir?
Tiyatromuzun can noktalarına dokunan bu sorulann cevabını başka bir güne bırakalım. Yalnız şimdilik, tiyatro seyretmek ahlâkı üzerine son sözle bahsi kapatalım- Seyircinin, diplomalı veya diplomasız, tiyatro hakkında doğru ve kesin bir anlayışa sahip olması gerektir. Bu anlayışı verecek olan da aile ile o-kuldur. Yani toplumun eğitim kurumlandır. Oysa ki, tiyatro ile en az ilgilenen, hâttâ ilgilenmek ihtiyacını hiç duymıyanlar da, ne yazık-ki, bunlardır.
Vebal onlann boynuna.
C iyas’ı hâdiseler dışındaki mev-
** zuların en Ibaşmda gelenlerden birisi de kış haberleridir. U;ı-klkaten, kötü günler çabuk unutulurmuş derler, onun gibi, eski soğuklan unutup, hâlen bizleri titretenin bugüne kadar gördüklerimizin cn müthişi olduğunda herkes İttifak, etmiş gibidir.
Gün geçmiyor ki bir facia ha'1 c-ri duyulmamış, bir açlık vak’ sı İşitilmemiş olsun! Esasen, açl.K, kış bir arada geliştiğinden bizim gibi lktısaden iyi vaziyette olmı-yanlara büyük zararlar vermesi mukadderdir.
Bilmem nerede, çığ düşmüş, şu kadar vatandaşı öldürmüş, şu kadarını evsiz barksız bırakmış, filân kazanın hariçle alâkası kesilmiş, sakinlerinin hayatından endişe e-dilmektedir, gibi havadisler ma. alesef eksik olmamakta, ve hepimizi müteessir etmektedir.
Mevzuun bu kadar mhüim olma, sına mukabil, hiç bir yere, hiç bir yardım yapıldığına, bedbaht vatandaşların yardımına koşulduğu-na dair bir emare de ortalıkta yoktur. Biz, hep kendimizi mi düşüneceğiz? Hiç bir kimseye yardım et-miyecek miyiz?
Bu gidişle, bilmem ama, Almanya da açlık rekoru kıran eski bo sörün rekortmenliğinin Udim çık ramıyacağmı, bu rekorun büyii^ ; bir farkla bizde kalacağını zannet"*1-mek hata olmaz sanırım.
Biraz, etrafa baksak, sefalete nasıl mâni olabileceğimizi araş tırnak, belki bulabiliriz, insanın en büyük zevki hemcinsine yardım etmektir. Bunu da biz hatırlatmıyalım, bilmeleri lâzımdır!
Hikmet YAZICIOÖLU
r
ZAFERİN TELİF A«K VE MACERA ROMANI
NUMARACI
Yazan : N- A.
Tefrika No: 7
Ben de inat olsun diye onun biraz ilerisinde, küçükken kolan vurduğumuz emektar ceviz ağacının altını seçtim. Hüsrev daha başka şeyler ümid ediyordu herhalde »gözönünde» bir yer seçişim pek hoşuna gitmedi. Amma ben oturunca o da yanıma oturmak zorunda kaldı. Zavallıcık! Nereye çeksem oraya kuzu kuzu geliyor. Erkek dediğin biraz haşin, mağrur olmalı. Kadının her arzusuna boyun eğmemeli. Amma Hüsrev öğle değil. Ötekinin bu taraflarını beğenirim fakat, Hüsrev’de şahsiyet denilen birşey yok. Kendisine azıcık iltifat gösterildi mi, kul köle olup çıkıyor. Hiç sevmem amma ne yapayım? Plânımın birinci sahifesi ona tutkun görünmektir. İşi bir defu böy le yürütmeğe karar verdim. Boyuna karar değiştirecek değilim ya!
Kendimi kendi oyunuma o kadar candan verdim ki, I-Iüsıev bunu bal gibi yuttu. Fakat asıl mesele o değil; eğer Atıf bizi seyret-tiyse o bile yutmuştur.
Yeni peylediğim »âşıkım» ın ha raretli bir lisanla anlattığı ipe sapa gelmez sözleri birer hikmetmiş gibi dinlemek hoş kaçmakla kal-
madı, bir bakıma da faydalı oldu. İster çok zeki, ister doğuştan ahmak olsunlar, erkeklerin aşağı yukarı hepsinin kendilerini (müthiş bir kadın avcısı) saydıklarını bir kere daha görmek fırsatını e) de ettim. Bu sarsılmaz imanı nereden ve nasıl ele geçirdiklerini ancak Tanrı bilir! Herhalde kimi doğuştan beraberinde getiriyor, kimi toy kızlarla mektuplaştıktan ve onları bir sinema locasına soktuktan sonra aynı kanaate u-laşıyor. Öyle de olsa, böyle de ol sa, neticede aynı kapıda buluşuyorlar. Amma içlerinden kaç tane si, yirmi ikisine basmış, az çok görgülü bir kızın kalbinde gömülü gerçek oynadığım oyun aklıma geldikçe boyuna güldüm. Hüsrev de Atıf da bunu kendi mantıklarına göre tefsir etmişlerdir. Bunu düşündükçe kahkahalarımı tu tamaz hale geldim.
Daha sonra, plân mucibince, Annemle Atıfı tersliyerek Hüs-rev’i Bostancıya sürükledim. Öyle cimri ki! Tramvay parasiyle, dondurmaların parasını bile ben verdim. Genç kızlara arkadaşlık edecek delikanlının cebinde hiç değilse gidip gelme tramvay parası bulunmalı. Nazik bir adam, be
ı-aberindeki kadına para sarfet-tirmektense ölümü göze alan a-damdır bence. Amma Hüsrev’de gözüm yok ki, onun hasisliğine üzüleyim. Aldırmadım bile.
Gece yarılarına kadar danset-tik. Doğrusunu söylemek lâzım ge lirse, Hüsrev dansta bir tanedir. Onunla başka birşey yapılmaz amma sabahlara kadar dansedile-bilir. Cesar Romero gibi nefis bir stil sahibidir. Kendimi methetmiş olmıyayım, ben de ondan geri kal
Bir ara etrafımızda çiftler açıldı, pistin kenarına çekildiler ve bizi seyretmeğe başladılar. Oh... bir çok gözlerin takdirle, hasretle bize bakmasından daha güzel bir şey var mı?
Herkesten güzel dansetmenin, biricik olmanın tadını çıkara çıkara dans ettik. Kendimi kapıp koyverdim. Aklımda ne plân kaldı, ne Atıf...
Hüsrev:
— Saat bire geliyor, gidelim mi?
diye sorduğu vakit başımla (Hayır...) dedim.
Ancak ikiden sonra eve dönmeğe razı oldum. Yolda beni öpmeğe kalkıştı. Dudaklarının du-
daklarım üzerinde durmasını is-tiyecek kadar ona cesaret verdiğimi anladım ve aklını başına dev şirmesi için de suratına bir tokat attım. Amma, doğrusu, yüreğim paralandı. Onu kışkırtan bendim ve sonra da kalkıp tokat aşket-mek haksızlıktı .
Neyse ki, derhal o özür diledi, ben de diledim ve barıştık.
— Ne de olsa, bunu senden bek lemezdim, dedi. Anlaştığımızı zannediyordum.
— Zarar yok, dedim, bu şekilde de anlaşırız.
— Beni kırdın.
— Kırılma. Taşbebek misin kırılacak?
Sustu. Bahçe kapısının önüne kadar beraber geldi. Orada elimi sıkmıya dahi yekinerek ayrıldı.
Evde, yalnız Atıfın tavan arasındaki odasında ışık yanıyordu Az önce attığım tokat, bende, küs tah sayılacak bir . ilhamın doğma sına yol açtı. Kapıdan girenken, saçımı başımı-dağıttım. Tam biı tarla cadısına benzedim. Benimsediğim rolün cür’etkârlığı da he yecanlarımı kendiliğinden ayaklandırdı. Kendimi selin akışına koy verdim ve odasına ( gireri, gir-■ mez ağzıma ne gelirse savurdum. Birinci torpilin tam hedefine i-sabet etmediğini görünce İkincisi ni yollamakta mahzur görmedim.
Bir yandan Hüsrev'in metresi olduğumu anlatırken öte - yandan (seni seviyorum!) diye inledim. Kim olsa sendelerdi. Amma o, sonuna kadar dürüst, iradeli, her zaman olduğu gibi heyecansız ve kupkuru bir. ahlâk ve hamiyet taslağı halinde kaldı.
(Devamı var)
ZİNA DÂVASINDAN EVVEL HAKARET DÂVASI
Dün adliye koridorlarında Müker-j rem Eser isminde bir kadının Bel lediye zabıta memurlarından Salâ-1 hattin Akbulut İle zina ettiği iddia-sile açılan dâva 4. üncü asliye mah-l kemesinde görülmeden evvel kadının kocası Veli ile Salâhattin ara | sında bir aralık kavga olmuş fakı t etraftakiler hâdisenin )üyümes önlemişlerdir. Salâhattiı kendisine! hakaret edildiğini ileri sürerek Ve '
11 hakkında dâvacı olmuş ve bilâ j hare hâdise suç üstü mahkemesinde' görülerek karara bağlanmıştır.
Karara göre Velinin 3 çocuk babası bulunması ve karısının zina suçu ile sanık bulunması bir tahfif sebebi olarak göz önüne alınıp Veliye 2 gün hapis ve 330 kuruş par J h cezası hükmü verilmiştir. Veli-ıp.^ kemeden çıkarken «Ben size göstc-ı-rim. Benim üç çocuklu ocağımı yık i tınız. Bunun cezasını göreceksiniz J diye bağırmıştır.
DÜĞÜNDE BİR YARALAMA
Dün Ankaranın Bağlum bucağım bağlı Kılıçlar köyünde bir yaralı ma vakası olmuştur.
Öğrendiğimize göre hâdise şöy» cereyan etmiştir:
Kılıçlar köyünde Çarşamba giir bir düğün olmuş ve gündüz kad. lar bir hayli eğlendikten sonra g( ce de köy delikanlıları damat şen fine eğlenip içmeğe başlamışlardı Saat 23 sıralarında pek fazla o şan Sadık, belindeki tabancasını ç! kerek rasgele ateş etmeğe başlamc mi Bu sırada aynı köyden sağır ve di siz olan Ali Yılmazın sırtına b. ca] kurşun isabet ederek yaralanması» klI sebep olmuştur. Yaralı derhal Nı ad mune hastanesine kaldırılmıştır. me Sanık yakalanarak savcılığa te mj lim edilerek soruşturmalara ba lanmıştır. lılı
HAYIRI BÎR £g
TEŞEBBÜS le ,
Türk Kooperatifçilik Kurumunı ne İsmetpaşa caddesindeki 54 No. h ) dev nasında her Pazar günü saat W t dul
12 arasında tavşan vesair kümes ha! taşı
vanları yetiştirme kooperatifi tar b fından arzu edenlere gereken ü seb, hat verilmekte olduğu haber alı da mıştır. (r-^?etl
Herkes müracaat edebilir. edil
1
J
1
ı j
I î t I
V ii
Jl
D
t( b VI bı
fi
M
yi
bı di ve et
be
SU BORUSU ÇALARKEN YAKALANDI
İskilipli 13 yaşında Kemal datlı ile kardeşi 10 yaşlarında 1
riye
İngi
Bı Ve
Bağdatlı İtfaiye meydanında B( «İmi diye Su İşleri bahçesinden bir ta.vü borusu çalarken yakalanmışlur *uak savcılığa teslim edilmişlerdir. R’
DİL ÇALIŞMALARI
Türk Dil Kurumu Genel YaznU nıuk lığından: Yolu
Altıncı Türk Dil Kurultayının ı kat : bul ettiği yeni tüzüğe göre seçil kara olan otuz kişilik Bilün Kurulu leket beş kişilik Yönetim Kurulundan le yi ma Genel Merkez Kurulu ilk d 1er v olarak 30/1/1950 Pazartesi güoii » IIiı on. beşte Kurum merkezinde .to[ selân nacaktır. Yada
te bu masıı
Çini teşei
ŞAİRLER GÜNÜ
Birliğimizce. yüksek tahsilde lunan şair, arkadaşlarımızı tanıü gayesiyle, 28/1/1950 Cumartesi nü saat 15.30. da D. T..C. Fukü1 konferans salonunda, .Yüksek ' alideki Şairler.Günü», adı ile biı toplantısı tertip edilmiştir. Te$ L«r rinizi saygılarımda rica ederiın^yın).
Buşk* ■’fcöre Şerafettin T»’ Birle let sı
So
Hindistan
zürriyeti kesiyor
ZAFER
Sayfa :3
ADYO» TELEFON -TELGRAF HABERLERİ
Atom felâketinin bir misali
Cumhuriyeti
Atom bombası
HERGÜN BİR HÂDİSE
Taht-ü Tacı tehlikeye
Koloy bir bilmece !
D bir profesör operatör, eline bir sürü makas ve neşter almış, hastayı ameliyat masasına yatırmış, etrafını saran asistanlara ders veriyor:
— Şimdi size diyor, bu hasta üzerinde yapılmaması lâzımge-len ameliyatları göstereceğim!
★
Bu bir ecnebi karikatüründen alınmış resim altıdır.
Fakat, ameliyat masasına yatan hasta, memleket gibidir.
Yapılmaması lâzımgelen ameliyatlar da, iktidarın yaptığı icraata benzer!
Profesör ve asistanlarına gelince, demokrasi dersi veren onlar değiller mi? — A. F.
koyan aşk macerası!.
a en eski medeııiyetlerin-biri olan Hint, bugün (dün) 2000 senelik ananesine dönerek Cumhuriyet ilân etti. Bu suretle, fakirlerin, Paryaların memleketi; Nirvana'ya dalmış gibi göfünen bu belde, en az binnazariye, kendisini idare edecek olanları kendisi seçen, kendi mukadderatına hâkim ve sahip vatandaşlardan müteşekkil bir millet haline geldi.
Biz, istiklâlini can feda ederek temin etmiş bir milet olmak sıfatiyle, sinesinde 42 milyon kadar Müslüma-nın da yaşadığı Asyalı dost memleketin .bu sevinçli gününü, bu tarihi dönemecini, 320 milyon nüfuslu bu devâsâ camianın kendi mukadderatına fiilen ve hukuken hâkim oluşunu sevinçle ve memnuniyetle karşılıyoruz.
Hindistan »ski siyaset adamlarından Dr. Rajendra Prasad’ı Cumhurbaşkanlığına seçti. İlânı istiklâl tarihi olan 15 Ağustos 1947 tarihinden bu yana hazırlanmakta olan Anaya-t-gereğince, İngiliz tahtına bağlı yon statüsü terkedilerek Cumhuriyete dönüldü ve yine Anayasa hükümlerince, parlömenter usul ile reiskârî usul arasında mutavassıt bir sistem kabul olundu.
Cumhuriyet rejiminin tesisi ile yürürlüğe giren Anayasada, fikri -mizce halledilmiş ÜÇ önemli mesele vardır. Bunlardan biri Hindistanın içinde muhtar bir halde yaşamakta olan 600 kadar prenslik ve hükümetin merkeze ibağlı birer eyalet statüsüne bağlanması; İkincisi azınlıkların temsil ve idareye .iştirakleri ve nihayet üçiincüsü de, Hindista-nın, bir Cumhuriyet olmak sıfatiyle İngiliz miletleri camiası dahilindeki ve Ing.liz tahtı ile olan münasebetlerinin tanzimidir.
Filhakika, birinci mesele ilk günlerde büyük müşkülâtın başgöster-mesine sebep olmuştur. Zira, İngiliz-ler, Hind'e istiklâl verip giderlerken, bu prenslik ve hükümetlerle olan anlaşma ve andlaşmalarını da feshettiklerini ilân eylediklerinden, işbu camiaların durumu muallakta kalmış, fakat sonra, şimalde Keşmir ve cenupta Haydarâbât hariç olmak üzere, bütün bu beldeler Hint Birliğine iltihak etmişlerdir. Şimdi bu memleketler, merkez parlâmentosunda temsil olundukları gibi ma-meclislere de sahip olacaklar-
■
•r
«I
KÜR
im’.'İ
Âlimlere göre atomik şualara maruz kalan nesil bir sene sonra kuruyacak
Londra, 26 a.a. — Tanınmış bir I Daha bin sene kendilerinde hiçbir İngiliz tıp âliminin kanaatine göre, anormallik farketmiyen annelerden 1000 sene içinde Londra’da doğacak ' doğacak çocukların atom bombası-çocuklarda Hiroşima’ya atılan atom nın kurbanlarından olması kuvvetle bombasının tesirleri müşahede edi- ' muhtemeldir. İşte bu kurbanlardan lecektir.
İnsan neslinin inkişafı üzerinde in , ~-----
celemeler yapan bir cemiyette beya- , cinsten olacaktır . _ — natta bulunan doktor C.A.B. Smithe ların çoğunun aptal olması ve üı göre, atom bombasının yaşıyan ne v«Miî,^ı.rinH
sil üzerinde meydana getirdiği hastalıklar ve uvzi arızalar bu nes -1in öretme kabiliyetinden mahrum olarak ortadan kalkmasına kadar devam edecektir. Doktor Smith, Hiroşima’ya atılan atom bombasının daha çok çocuklar üzerinde tesirler icra ettiğini fakat bunların tamami-le anlaşılamadığını kaydederek demiştir ki:
Daha bin sene kendilerinde hiçbir
I ikisinin birleşmesi halinde tesirler ciddî ve sakatlıklar gözle görülür .................. ve doğacak çocuk-|
me ve üretme kabiliyetlerinden mahrum bulunması ihtimal dahilindedir. Neticede, bu şekilde nesil inkıraza uğrıyacaktır.
★
Yeni atom hazırlıkları
Londra Radyosu, 26 (Basın - Yayın) — Başkan Luıua», kongresinden yeni malî sene zarfında atom enerjisi gelişmelerini fi*
Dana Din sene «eııuııeruıue zuyuu nanse etmek üzere 87 milyon dolar-anormallik farketmeyen annelerden lık yeni bir ödenek tahsisine salâ-doğacak çocukların atom bombası- ’ ’ ' »»..
nın kurbanlarından olması kuvvetle muhtemeldir. İşte bu kurbanlardan ikisinin birleşmesi halinde tesirler
, icra ettiğini fakat bunların taman-.ilû _ , -
anlaşılamadığını kaydederek demiş- ğu için şimdi bu paraya ihtiyaç ol-tir ki: 1 duğunu bildirmiştir.
I
Meclis köşesi;
Acheson İncil
okuyor
Firavunların varisi Farukun bu son, aşkda talihi pek de yaver gitmiyor
genç Kralı Faruk Jtallâka Kraliçe Feride. Siyah gözlüklerine rağmen niyet ve arzularını çok çabuk açığa vuran hükümdarla ince zerafeti altında yırtıcı ve affetmez bir ruh taşıyan sabık Kraliçe birbirleriyle tam bir tezat teşkil etmektedirler.
ISIT saroyı dünyanın en dedikodulu sarcyıdır-Aşk ve politika - Darb9İ hükümet veya darbei eşk-Kral Faruğun hususî hayatı -Niçin siyah gözlük kullonır?
DAVET
Anayasa Komisyonu:
Samsun milletvekili Hüsnü Çakırın, dilekçe komisyonunun 25/1/949 tarihli haftalık karar cetvelindeki 1861 sayılı kararın Kamutayda gö-" ’ ’r önergesi, bugü
Kamutaydan sonra;
Dışişleri Komisyonu:
1 — Denizde can emniyetinin ko-aiH_ , runması hakkındaki sözleşmenin eki
Bu olan çatışmayı önleme tüzüğünün onanmasına dair kanun tasarısını;
2 — Kadın ticareti namiyle anılan cinai ticarete karşı müessir bir himayenin sağlanması maksadiyle im zalanmış bulunan milletlerarası anlaşma ile kadın ticaretinin zecren menine dair imzalanmış olan sözleş meyi değiştiren protokol ve ekinin onanması hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün Kamutay dan sonra;
Sayıştay Komisyonu:
1944 yılı kesin hesap kanunu tasa-rısiyle uygunluk bildirimini incelemek üzere bugün saat 10 da;
Geçici Komisyon?
Milletvekilleri Seçimi Kanunu tasarısını incelemek üzere kurulan su komisyonu bugün saat 10 da toplana çaktır.
yosu. (öasın - la- , 7
Truman, Amerikan
hiyet vermesini talep etmiştir, para hükümetin gelecek malî sene bütçesine dahildir. Lâkin Cumhurbaşkanı Truman, program ümit edil diğinden daha çabuk gelişmiş oldu-
I
D. Bokanı mahkûm dostunu terketmedi
Vaşington, 26 a.a. — Dışişleri Bakanı Dean Acheson dünkü basın : toplantısında bakanlığın eski memur . larından Alger Hiss’in beş yıla mah- ■ kûm oluşu münasebetiyle yaptığı be 1 yanatta, «ne olursa olsun Hisse’e sırtımı çeviremem» diyerek, Alger 1 Hiss’in şahsî dostu olduğunu teyid etmiştir. Acheson, Hiss’i tanıyan her kesin onun hakkında bir kararı o-lacağını kaydettikten sonra herkes ■ kendisine uyan prensipleri tayin etmelidir. Ben kendim için şüphe et- | miyorum. Benim bağlı olduğum Batı Avrupa i
Johnson vaziyeti ümitli görüyor
Paris Radyosu, 26 (Basın -yın) — Amerika Savunma Bakanı Johnson Virginia’da ticaret odasında verdiği bir demeçte, barışın, Japonya’ya karşı kazanılan zaferden beri bugüne kadar geçen zamandan daha emin olduğunu söylemiştir.
Amerikan Savunma Bakanı bunun, Amerikan milletinin artık ka- ıaıyaya uevrcuuurco* »,*** *
rarlar almaktan çekinmediğinden bütün hazırlıkların tamamlandı ğı ileri geldiğini beyan etmiş ve söz- ' ingiiiz kaynaklarından bildi-lerine şöyle devam etmiştir: rilmiştir. Nisana kadar İngilizler ta
I -Amerikan milleti mukadderatını mamiyle çekilmiş ve İtalyanlar yer ’nın mukadderatına bağ ıeşmiş olacaktır. Fakat İngilizler
Ya-
Somalinin gelecekteki idaresi
Londra, 26 a.a. — Somali’nin İ-talya'ya devredilmesi için gereken
rette ilgilendiren ve hatta endişeye düşüren bir aşk macerası, Kral Faruk’un tahtını ve tacını tehlikeye atabilecek bir hal almış ve dedikodulara sebep olmuş bulunmaktadır.
Kral Faruk yine âşık olmuştur.
Ve ilk bakışta vurulduğu 17 yaşındaki Neriman Sadıkı yirmi dört saat sonra istetmiş; bu münasebetle genç kızın evi polis kordonu altına alınmış, türlü güçlükler saray idarecilerini hakikaten nazik bir durumda bırakmıştır. Çünkü Neriman nişanlıdır ve nişanlısı olan genç Mısır’ Birleşmiş Milletler nezdindeki rahhas heyetinde iktisat mü sıfatile vazife görmektedir.
Çok genç yaşta tahta çıkan dayette tebaası tarafından çok sevilen kralın tevali eden maceraları, gerek aristokrasinin, gerek halk tabakalarının sabrını tüketmiş gibi görünmektedir.
Filhakika kralın nişanlı bir kıza âşık olduğu ve ne pahasına olursa olsun evlenmek niyetini beslediği ilgili makamlar tarafından şiddetle tekzip edilmekte ise de bu resmî yalanlama ihtiyatla karşılanmakta ve gerek Kahire'de ve İskenderi ye'de gerekse mazlum nişanlının vazife görmekte oiduğu Lake - Suc | ces'deki Arap mahfillerinde ayyuka yükselmektedir.
Kral nasıl âşık oldu?
Geçen ayxu beşinde Kralın canı I balkona çıkmak istedi. Büyük meşe leler küçük tesadüflerle başlar kav linçe, kral balkona çıktığı sırada karşıda Mısırın en gözde kuyumcusuna doğru genç bir çiftin ilerlemekte olduğunu gördü. Kral henüz 17 ya şında bulunan genç kızın güzelliğ karşısında âdeta gözleri kamaşarak etrafındakilere emretti: -Kimdir bu kadın? Derhal tahkik edilsin...»
Tahkikat sonunda genç kızın asil bir aileye mensup olduğu ve kralın kendisini gördüğü sırada nişanlısı ile beraber yüzüklerini satın almaya gitmekte bulunduğu anlaşıldı.
Kral Faruk 24 saat sonra kızı resmen istedi. Ve nişanlı delikanlıya da derhal vazifesi başına dönmek emri tebliğ edildi. Kral hikmet i hükû -met-i aşk ile karıştırmak temayülünü gösteriyordu.
Bununla beraber
Bununla beraber, Firavunların vârisi bu son aşkında pek talihli çıkmadı. Zaten eskidenbeı i hovardalığı. , yüzünden ve hele Kraliçe Feride’yi . boşaması üzerine umumî efkârın büyük bir kısmının gözünden düş -müş bir hükümdardı. Halk kralın bu sefer şahsî cazibesi ile değil de krallık otoritesini kullanarak genç kızı nişanlısının elinden almağa kalktığını duyunca, eni - konu muğber oldu. Sinemalardan bazılarında -Biz Kraliçe Feride’den başka Kraliçe istemeyiz...- sesleri duyuldu.
Eskiden olsaydı, parlâmentosuna ve demokratik müesseselerine rağmen el'an müstebit bir idare altın da yaşıyan Mısırda bütün bunları küçük bir polis hareketiyle bastırmak işten bile sayılmazdı. Fakat ' maalesef kralın büyük aşkının alev lendiği sırada Mısırda seçimler yapılmış ve senelerdenberi muhalefet mevkiinde bulunan Vaft partisi iktidarı ele almıştır. Vaft partisinin başkanı ve bugünkü Başbakan Na\ has Paşa ise evvelce hükümet ta rafından müteaddit defalar tevkif vc hapsedilmiş bir liderdir ve bugün sağlamış olduğu nüfuz ve iktidaı sayesinde Kral Faruk'u tahtı üzerinde sarsabilecek bir durumdadır. Hususiyle, Kral ile bugünkü ikii dar şefi arasında her hangi bir sem pâti alâmeti görülmediği gibi, Kralın hovardalıklarını tenkid eden » halk kitlelerini bu parti tasvip eder , gibidir.
Sabık Kraliçe de hınç alıyor
Kral Faruk'un boşamış olduğu I Kraliçe Feride de Mısır tahtı için ) ı hic de hayırlı olmayan dedikodulara ı hız veriyormuş. Filhakika halk tara-l fından Güzel Kraliçemiz tâbiri ile : I sevilen ve sayılan Feride. Faruk ta-| rafından boşanınca, münzevi bir i hayata boyun eğmiş, fakat dilini tut : mak lüzumunu hissetmemiştir.
Kahire’de dolaşan şayialara göre, | Faruk Feride’yi boşarken b '
Kralın hoşuna gitmek talıhs-zime maruz kalan esmer güzeli Neriman Sadık ve nişanlısı Zeki Haşian. Bir hükümdar iradesi karşısında kurulmadan yıkılmağa mahkûm bir saadetin namzetleri.
tadır. Zira Feride başka bir erkekle' kabul ettirmek yolunu tercihe baş-evlenip erkek çocuk sahibi olursa, lamıştır. Kralın Ehramlar civarında bu takdirde, şimdiye kadar ancak 1 ki hususî malikânesine bir çok kakız çocuklara sahip bulunan kralın ' dınların gelip gittiği fakat bazılan-müslümanlar indinde hiç de mak- nın da bu şahane teklifleri reddet-bul olmıyan bir nakisesi, yani erkek tikleri görülmektedir. Bu red hâdi-evlât peydahlamak hususundaki âczi meydana çıkacaktır.
Sabık kraliçe, ' ’
bir surette dostlarının kulağına söy ledikten başka, öyle sanılıyor ki Kral Faruk’un kız kardeşi Fevziye ile îran Şahı arasındaki boşanmaya da sebep olduğunu imâ etmiştir. Fil hakika sırf siyasî mülâhazalarla İran Şahına verilen güzel Fevziye memleketinden ve ağabeyisinden ayrılırken her nedenes pek çok göz yası dökmüştür. Kral bu meseleyi bir zaman bilmemezlikten gelmiş, fakat sonradan kız kardeşinin îran Şahı ile asi mesut olamıyacağını anlayınca boşanmasına rıza göstermiştir. Bir çok dedikoduların hulâsası olarak. Feride’nin bu. meseleyi de az çok velveleye mahal verecek bir tarzda tefsir ettiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan sabık kraliçenin, muhalefet mahfilleriyle de temasta olduğu ve İsrail’e karşı açılmış bulu nan savaştaki muvaffakiyetsizlikten sonra durumu hayli sarsılmış bulunan Kral Faruk’a bu sahada da hücum ettiği anlaşılmıştır. Son zamanlarda, Krala yapılan suikast teşebbüsünü bu suretle izah ederler de vardır.
Kral niçin siyah gözlük kullanır?
Kral Faruk, tahta çıktığı zaman çok genç ve cazibeli bir hükümdardı ve bir hükümdar olmanın verdiği Drestiji ile bir çok kadın kalplerini fethetmekten geri kalmamıştır. Fakat zamanla yaşın tesiri ve tenkid-den azade bir müstebit idaren n ver diği halet-i ruhiye ile Faruk, hoşa j ti gitmekten kendisini ’
prensipler çok eski zamanlarda Zey larnıştır. Amerikan milleti, Birleşik yerli hjlkın hadiseljır £ıkgrabilece-tin Dalında ifade edilmiştir» demiş Amerika’nin bekası şanslarının de- ğjni tahmin ederek bir müddet için
a_ vermişlerdir. İtalyan ve İngiliz
Federal bir esası andıran bu sistemde, Anayasanın hallettiği diğer bir mesele de, 1909 da kabul edilen ve seçim ayrılığı tâbiriyle ifade edebileceğimiz usulün ilgasıdır. Filhakika, Hint kurucu meclisinin hilâfına karar almasından evvel, biT Müslüman ancak diğer bir Müslü-mana ve bunun gibi birmecusî de yine ancak diğer bir mecusîye rey vermek zorunda bulunduğu halde, bugünkü Anayasa, seçimde din, ırk, dil vesaire ayrılıklarını kaldırmış ve tam mânâsiyle rey âmmı kabul etmiştir.
İngiliz sömürgecili,inin seyyiatın-dan olan bu iki derdin kısmen bertaraf edilmiş olmasiyle dost Hint devleti en esaslı iki başarı kaydetmiş sayılabilir. Zira emperyalistlerin asırlardanberi istismar ettikleri bu camia ve din ayrılığı bir yana bırakılmakla istiklâl yolunda iki mühim adım atılmıştır. Şimdi üçüncü bir mesele olarak, Hindistanın İngiliz miletleri camiası dahilindeki münasebetleri ve İngiltere ile olan bağlılığı meselesi vardır. Bir Cumhuriyet olmak sıfatiyle, Hindistanın İngiltere Krallığına bağlılığı vaktiyle vazedilmiş bir dominyon statüsüne mi istinat edecektir, yoksa ilgili devletlerin serbestçe aktetmiş oldukları bir anlaşma mahiyetini mi taşıyacaktır?
Bunda, yalnız iki memleket münasebetlerinin değil, fakat aynı zaman-*** Miletierarası durum ve münase-ıı de âmil olacağından şüphe edilemez. Zira genç Hind Cumhu -riyeti, bugün Asyada, hal yolunda İngiltereye asla güvenemiyeceği muazzam meselelerle karşı karşıyadır. Ve bu itibarla hakiki bir Cumhuriyet, hakikaten müstakil bir devlet olmak haysiyetiyle, mukadderatını tayin edecek mühim kararlar almak zorundadır.
Başbakan Pandit Nehru, komünist Çini tanımak yolunda gösterdiği ilk teşebbüsle, Hindistanın artık kendi mukadderatını bizzat tayin etmek yoluna girdiğini isbat etmiştir. Fakat bundan sonra alınması gereken kararlar ve en kuvvetli Asya memleketlerinin başında olmak hasebiyle yüklenilmesi gereken mes'uliyet-ler vardır.
Hindistan Cumhuriyetini sevinçle selâmlarken, bu körpe devletin Asyada kızılca kıyametin konmak üzere bulunduğu bir sırada doğmuş olmasından da endişe ediyoruz.
Mücahit TOPALAK |
da Milet
•^ipt-tlerin
ve bakanlıkta bir İncil buldurarak mokrasi lehinde ve komünizme a- ' emniyet tedbirleri almıya karar gazetecilere bazı parçalar okumuş- leyhtar amillere bağlı olduğunu na- ' vermişlerdir. İtalyan ve İngiliz ma tur. | zarı üibare alarak hareket etmekte- ' kamlarının diğer bir endişesi de So-
Haber verildiğine göre, bazı say- dir.» . | ----- - • *—
lavlar, Alger Hiss’le ilgisi doalyısiy-1 1 J A
le Acheson'un çekilmesini Truman’a teklif etmişlerdir. Ayan meclisinden takviye için girişmiş olduğu gay-Karl Mündt ise Dışişleri Bakanlığın- retleri hatırlatarak, Atlantik Paktı da tahkikat yapılmasını istemekte- ile Rio anlaşmasının barışın menfa-c]jr I ti ve medeniyetin muhafazası yolun-,
Vişinski’ye gelince... da alınmış muvazi güvenlik tedbir-
Vaşington, 26 a.a. — Acheson, ba- ' leri olduğuna işaret etmiş ve .bi-sın toplantısında, Amerika’nın Hol- ı zim ve Atlantik aşırı müttefikleri-landa ve Endonezya hükümetlerine mizin kararları halihazır dünyanın Endonezya'daki son karışıklıklara istikrarını sağlıyacak âmillerdir» de dair bazı tavsiyelerde bulunduğunu bildirmiş ve Birleşmiş Milletler En donezya komisyonunun bu meseleyi incelemiye hazır olduğunu söylemiştir.
Vişinski’nin kendisi hakkında sar fettiği ağır sözlere de temas eden ym) — Fransız Parlâmentosu dün Acheson »bütün bunlar Rusya'nın kuzey Çin’; _.............1
katini değiştiremez» demiştir.
Brezilya yabancı mükeyyifatı
yasak etti
Rio de Janeiro, 26 a.a. — Brezilya bankası yabancı memleketlerden tütün ve Viski ithalini manetmiştir.
Bankadan alınan ithal müsaadelerine göre Brezilya’da en çok kullanılan içki Viski’dir.
Bakan, bundan sonra Amerika'nın Batı yarım küresinin müdafaasını
I
iniştir.
Sovyetl er Erdonezyayı tanıdılar
L(ndra Radyosu, 26 (Basın - Yayın)— Moskova'dan bildirildiğine •iöre Sovyet hükümeti Endonezya ’ Birleik Devletlerini hükümran dev
selerinden birinin Kralı ilânıhaye ______ siyah gözlük taşımaya mecbur et-bunları mahrem [ tiği rivayet olunmaktadır. Filhaki-■ ' - ka, dolaşan şayialara göre, Kralın
maiyetindeki hassa zabitlerinden birinin genç nişanlısı, Farukun, Firavunların mezarına nazır malikânesinde Halveti reddetmiş ve bu teklifi duyan hassa zabiti aşkın verdiği bir cür’et ve cesaretle Şevketmeabın bir gözünü gözlüksüz dolaşamıyacak derecede rahnedâr etmiştir.
Bar işletebilir mi?
Faruk’un İskenderiye ve Kahirede müteaddit barların sahibi olduğu da söylenmektedir. Sırf dedikodu kabilinden olduğu şüphe götürmiyen bu söylentilere göre, Kral bidayette bu işlerden anlıyan Yunanlı bir tacirle anlaşmış, ortak olmuş ve son radan kendi müthiş serveti yanında sendeliyen ortağını defederek bu barların sahibi haline gelmitir.
Bu nihayet bir ticaret ve daha evvel bir zevk meselesi olabilir. Çünkü İskenderiye ve Kahire’nin en mûtena eğlence yerlerinde Kralın her ihtimale karşı hazır tutulan masası daima emrine âmadedir. Zira hükümdar, aynı zamanda milletinin nasıl eğlendiğini anlamak istiyen demokrat mizaçlı bir Kraldır.
★
Şimdi bütün mesele Kral Farukun son aşkı münasebetiyle kendisine muğber olan tabakalar karşısında nasıl hareket edeceği meselesidir. Tereddüt mü edecek, yoksa âni bir kararla ve her şeyi hiçe saya rak Nerimana tesahup mu edecektir? Bunu önümüzdeki günlerde an-zorla lıyacağız.
Kamlarının aıger oır eııuıje&ı ue
| mali ile Habeşistan arasında hudut işaretlerinin bulunmayışıdır. İngilizler bunu bir anlaşma ile belirtmenin doğru olacağı kanaatindedir-ler.
Amerikanın yeni Belgrad Elçisi
Belgrad, 26 a.a. — Amerika’nın Belgrad elçisi George Ailen Mareşal Tito’ya itimatnamesini vermiş ve I -Rusya’nın tecavüzlerine karşı mü-' cadele eden Yugoslav hükümetine ..........................bil-
r L -1 * 1* • cadele edeı. . --------
transız hu»um6ll yine Amerikan’nın iyi niyetlerini» dirmiştir.
Para kayıtları kaldırılıyor Londra Radyosu, 26 (Basın -yırı) — Avrupa İstişarî Meclisinin iktisadi komisyonu, Avrupa’da para kayıtlarının kaldırılmasını sağlıyan bir plânı ufak bir tadille kabul etmiştir. Plân, para muameleleri için ardaşmıya iştirak eden memleketlerle onların deniz aşırı topraklarının paralarının aralarında serbestçe tahvil olunabilmesini derpiş etmektedir.
I
akşamki toplantısında, geçenlerde ’i yutmakta olduğu haki- hükümetin saylavlar meclisinde tas
| vip ettirdiği yeni vergilerin hepsini, 1950 bütçesinden çıkarmıştır. Bu karar lehinde 158, aleyhinde ise 67 oy verilmiştir. Fakat kat’ı ekseriyet sağlanamamıştır.
Binaenaleyh hükümetin parlâmentonun kararını red için saylavlar meclisinde kati bir ekseriyete ih tiyacı olmıyacaktır. Bütçe meclise Cumartesi günü sunulacaktır.
zor durumda
Londra Radyosu, 26 (Basın - Ya-
Ya-
I
Serbest Fıkra :
Para, akıl öğretir amma!
Şemsettin Günaltay bir zamanlar söylediği para bizde, kuvvet bizde, düğme bizim elimizde, muhalifler nasıl kazanabilirler, sözünü tekzip etmişti. Fakat vakıalar bu sözün doğru luğunıı her gün bizim gözümüze seriyor.
İçişleri Bakanının, muhtarlara Cip otomobili vereceğim, sözü «Para bizde, kuvvet bizde» sözünden başka neye hamledilebilir?
Nihat Erim’in; radyoya, ajansa emri ben verdim, sözü, düğme bizim elimizdedir, lâkırdısından başka nedir ki?
Fakat seçimler yaklaştıkça, iktidar kuvvetine, parasına güvenerek bir çok işler daha yapacağa benziyor. Nitekim şimdi iktidar, tekrar yeni yeni usullerle parasını ve kuvvetini harcama yoluna girmiştir.
Bu arada belki bir kaç güzide memur da harcanmış olursa,
Sın ıflzmetl I
Para, insana akıl öğretir, derler. İktidara da ne parasız, ne de akılsız diyemeyiz! Bu akıl hem bir değil, bir kaç tanedir! ,
Haber aldığımıza göre aday intihabında da yeni yeni akıllar bulmuşlardır! İtimada mazhar olan bazı memurları mezuniyetle intihap dairelerine göndermek, propagandalarını yaptırmak, hem de onların seçim kabiliyetlerini tecrübe etmek, şayet iyi bir not a-labilmişlerse, merkezin göstereceği % 30 nisbetindeki listeye sokmak! Fena bir akıl mıdır?
Keza, ıbir takım valiler, 916 seçimlerinde olsun, ara seçimlerde olsun, büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. Bunlar, hiç bir suretle ceza görmemişler, bilâkis yaş haddi dolayısiyle tekaütlükleri kaçı nılmaz bir hal alınca, bankalardı
idare kurulları üyeliklerine ve başkanlıklarına getirilmişlerdir. Her külfet bir nimet mukabili değil midir? Yaptıkları eski hizmetler unutulacak mıdır? Fakat bir taraftan da halk kendilerini vali olarak fena bellemiştir, işte bu şöhretlerini unutturmak için yeni memuriyetlerinden pekâlâ adaylık kademesine sıçrıyabilecekleı-dir.
Bazı şehirlerimizde de sözü geçen ve dinlenen muteber kimseler vardır. Bunlardan niye istifade e dilmesin? Büyük memuriyetler mi istiyorlar? İktidarda, para mı yok, mansap mı yok? O halde bun Jar merkezde mühim vazifelere tayin edilecek, böylecc aday gösterilerek. o memleketin halkı bir nüfuzlu zatın neşisıra sürüklen-dirilecektir. İşte bütün bunları bildikten sonra tekrar edebiliriz:
Para, kuvvet, düğme ellerindedir; elbette akıl da unlardadır!
Fakat, bir de vicda elindedir.
Nevşehir’de D.P. süratle gelişiyor
Nevşehir (Hususî) — Şehrimizde Demokrat Partinin faaliyeti son günler zarfında bütün hızını almış bulunmaktadır.
İstiklâl Marşını müteakip söz alan hatipler sık sık ve sürekli alkışlrr arasında davamızı ve partimizin kuruluş sebeplerine temasla senelerden beri iktidar hükümetinin milleti arzu ettiği gibi idare ederek memlekette zümre hakimiyetini tesis ve bu hakimiyeti halen devamda kusur etmediklerini şiddetle tenkit et-
Sö zalan hatiplerden ilce başkanı vurun, vuııuuyı uugumcıı uajna . II- -A-vr.; Perm™":::, zaman zaman kimse ile evlenmemesi hususunda alkışlarla kesilen hitabelerinde .Bu partiler: eski kraliçeden söz almış bulunmak-‘ davanın bir şahıs ve bir mevki da- | dirlcr.
başka ı II- Avni Parmaksız, ısunda alkışlarla kesilen hii
vasi değil Memlekette Demokrasi rejimini yerleştirmek ve kuvvetlen ılirmek olduğunu söyliyerek diğer bazı memleket dava’a-ımıza da te-nasla kanun ve nizamlar dahilinde hiç bir f .dit ve tazyiktin korkmadan yolumuza devam edeceğimizi söyliyerek sözlerine nihayet vermiştir.
Buna mukabil Demokrat Partinin şehrimizdeki faaliyetini gören ve bundan endişelenen C. H. P. nin ile i gelen zevatı Demokratları taklitle , ver yer ocaklar açmıya ve bu ocak lara üye kaydı için kapı kapı ge-I zerek kâh tehdit ve kâh da rica ile rine girmelerini istemekte-
J’ J Birıeut Devletlerini hükümra JT let sıltiyle bugün tanımıştır.
Sayfa : 4
Sayfa : 4
ZAFER
27 - 1 - 1050
“ZUHURİ DANIŞMAN*^—
Hosan, h:ç umulmadık bir sur'otle yanındaki BizanslInın yakasına yapıştı. Şaşıran BizanslInın böğürmesine bakmadan iki eliyle havoya kald rıp şiddetle yere vurdu. Bizanslı bir külçe gibi yere yıkıldı.
— 73 —
Bir aralık, umumî bir sükût hasıl oldu. Haşan, bu anî sükûttan şaşırdı. Ne oldu diye etrafına bakındı. Vakıa bir çok kimseler, bilhassa kadınlar kendisine bakıyorlardı ama, asıl herkesin baktığı taraf, sirkin en süslü olan yeriydi.
İmparator ve maiyeti erkânı gelmişti. Garip bir tesadüf eseri olarak Haşan da imparatora en yakın yerde bulunuyordu, imparator ve maiyetinin süslü ve muhteşem elbiselerini gören Haşan daha dikkatle etrafını süzmeğe başladı. Kendi kendine;
(Bu adam varını yoğunu elbisesine sarfetmiş galiba...)
Diye düşündü. Sonra orada bulunan şahısları birer birer gözden geçirmeeğ devam eti. Bir aralık gözü mahzun çehreli bir adama takıldı. Bu, orta yaşlı bir adamdı. Çehresinde bir asalet vardı. Elbisesi, BizanslIların elbiselerine benzemiyordu.
Gayrıihtiyarî yadındaki adama:
— Bu adam kim?
Diye sordu. Yanındaki Bizanslı evvelâ şaşırdı, sonra:
— Sen bizden değilsin galiba? Diye cevap verdi. Haşan:
— Tabiî değilim. Baksana, size benziyor muyum?
— Türk müsün?
— Ha şunu hileydin.
— Şu, mahzun çehreli adamı mı soruyorsun?
— Evet...
— O, bir Türk şeyzadesidir. Haşanın yüreği hopladı. Zaten ona içi ısınmış gibiydi:
__ Vay canına... Bizansta ne işi
—Orasını ne sen sor, ne ben söyliyeyim. Daha doğrusu fazla bir şey bilmiyorum.
— Vallah çok tuhaf. Gidip şununla bir konuşayım mı dersin? Bizanslı güldü:
— O kadar kolay değil. Otur o-turduğun yerde.
— Ben, aklıma geleni yapmağa alıştım.
— O tarafa doğru adım atarsan seni bir tavuk gibi bağlarlar. Etrafındaki muhafızları görmüyor musun?.
— Yok canım... Her kılığı kıyafeti gösterişli kimseyi sen adam yarine mi koyuyor/un?
— Amma da yüksekten atıyor-
— Hem yüksekten atar, hem de attığımı tutarım.
— Belli... Zaten bu halini etrafta anlayanlar olsa gerek ki, herkes de sana bakıyor. Her halde biraz sonra ortaya çıkacak vahşi hayvanlardan birisi zannediyorlar
Haşan, kalçasına bir çuvaldız batırılmış gibi sıçradı. Esasen konuşmalarını dinleyen beş on kişi daha vardı, ve gittikçe bu meraklılar çoğalıyordu.
Haşan, hiç umulmadık bir süratle yanındaki BizanslInın yakasına yapıştı. Şaşıran BizanslInın böğürmesine bakmadan iki eliyle havaya kaldırıp şiddetle yçre vurdu. Bizanslı bir külçe gibi yere yıkıldı.
Haşanın olduğu yer karıştı. Hâdiseye şahit olan bir kaç Bizanslı Haşanı yakalamak istedi. Haşan şimdi 'kükremiş bir aslana dönmüştü. Sağındaki delikanlının çenesine müthiş bir yumruk indirdi. İkinci bir BizanslIyı belinden kavrayıp bir kaç adım öteye fırladı. Haşanın etrafında anî bir şaşkınlık husule geldi. Herkes çekingen bir hal aldı. Şimdi Haşan, küçük bir açıklığın ortasında ayaklarını açmış, bronz bir heykel gibi duruyoı ve etrafına bağırıyordu:
Bu sırada Haşanın gözüne garip kıyafetli bir kadın ilişti. Bu kadının yüzünde ince bir tül vardı. O-muzlarında da içi kırmızı, dışı yeşil bir pelerin görünüyordu. Ve kadın Haşana, öyle garip, esrarlı ve manâlı bakışlarla bakıyordu ki...
Haşan, bir an içinde bulunduğu tehlikeyi unuttu. Gayri ihtiyarî bu garip elbiseli kıza bakmağa başladı. Kız bu sırada, şehzade Orha-nın yanında bulunan bir delikanlıya tuhaf bir işaret yaptı. İmparator Kostantin de sabit nazarlarla yeşil pelerinli kıza Rikkat ediyordu. Şehzade Orhanın yanındaki Bizanslı muhafız, kimseye belli etmeksizin yeşil pelerinli kızın yakınına gelmişti. Yine tam bu sırada asayişi muhafazaya memur o-lan şehrin inzibat memurları Haşanın yanına gelmişlerdi ve onu yakalamak istiyorlardı.
Yeşil pelerinli kız, şehzade Or-hanın muhafızının kulağına bir şeyler söyledi. Muhafız süratle Haşanın yanına gelirken, Haşan da inzibat memurlariyle mücadeleye başlamış bulunuyordu.
Diye sordu. Sonra birdenbire yeşil pelerinli kız gözüne ilişti ve onun, büyük bir heyecan ve merakla kavgayı seyrettiğini gördü Büsbütün meraklandı. Yeşil pelerinli kız ile bu çılgın delikanlı a-rasında acaba bir münasebet mi vardı?
Şehzade Orhan, durgun ve sessizdi. Fakat bütün dikkatiyle bu yabancıyı seyrediyor, onun hareketlerini gözedn kaçırmıyordu. Yanında bulunan birisine fısıldadı:
— Bu delikanlı çok merakımı mucip oldu. Mert ve asil bir çehresi var. Bu yağız renk, bu mağrur duruş ancak Türklere hastır. Fakat sirkte bir Türkün ne işi var? Bunu öğrenmek isterim. Bu delikanlıyı tanımalıyım.
Yeşil pelerinli kız da yerinde duramıyor ve bir arkadaşına heyecanla bir şeyler anlatıyordu:
— Onun buradan kurtulması lâzım... Bu delikanlı, bir orduya bedel. Allah vere de Mişel onu bu belâdan kurtarabilse...
Mişel, falcı kızının, Orhanın yanına hususî surette yerleştirdiği muhafızın adı idi. Mişel, falcı kızı Margaritten aldığı emir üzerine muhafızların arasına karıştı. Bu sırada Haşan, gür ve velveleli sesiyle etrafı inletiyordu. Öyle gürültü yapıyor, etrafına öyle bir dehşet saçmış bulunuyordu ki. şimdi iki tarafı boşalmış gibiydi.
Bütün sirke meydan okurcasına gururla etrafına bakındı. Şehzade Orhanı gördü. Birden durakladı. Onun çehresinde Rumlarda görmediği bir asalet ve hüzün vardı. İçinde garip bir his belirdi. Göz gö ze gelmişlerdi. Etrafındakilerden çoğunun anlamadığı bir lisanla bağırdı:
(Heyyy!... Sen etrafındaki Rum-lara benzemiyorsun! Kim olduğunu söyle!... Eğer esir bir insan i-sen, bütün Rurhlar bir ayara gelse reni yine kurtarabilirim!...)
Orhanın gözleri yaşardı. Şimdi onun, Haşanın bir Türk yiğiti olduğunu anlamıştı. Fakat ona ne söyliyebilirdi? Başını önüne eğdi. Hiç cevap vermedi.
Grandük Notaras’ın kızı, Orha-nın gözlerinin yaşardığını farket-mişti. Haşanın nârası da onu büsbütün meraka düşürdü. Bu delikanlı acaba neler söylüyordu? Yanında bulunan bir kadına sordu:
— Bu delikanlı ne söyledi?
Kadın, biraz Türkçe biliyordu her halde:
— Şehzadeye bir şeyler söyledi. Galiba esir olup olmadığını sordu:
Notorasın kızı, yalnız çehresiyle meydan okuyan Haşanı garip bir heyecanla süzdükten sonra kendi kendine söylendi:
(Yarabbim!... Bu Türk'lerin hepsi mi böyle acaba? Ne kadar da mert, ne kadar da yiğit bir a-dam!... Onu tanımak isterdim.)
Tam bu sırada, Mişel, Orhanın yanına yaklaştı. Diğer muhafızlar da ona müsaade etmişlerdi. Kulağına bir şeyler söyledi. Hasarı merakla yeşil pelerinli kıza, imparatora, Notarasın kızına ve şehzade Orhana baktıktan sonra:
(Mademki öyledir. Gidelim o halde...)
Diyerek herkesin hayreti arasında oradan uzaklaştı.
(Devamı var)
Bu anda Haşanın bulunduğu yer | karma karışık oldu. Haşan, adetâ bütün sirk halkına ilânı harp etmişti. Muhafızlar onun yanına yaklaşamıyorlardı bile...
Kostantin, kavgayı dikkatle takip ediyordu. Yanında bulunan hassa kumandanına:
— Cesur bir delikanlı. Acaba kim?
Jozef Stalin’in kürek
mahkûmlarımgördüm
20 nci asırda, Stalin’in sayesinde dünyanın altıda biri üzerinde kölelik sistemi yeniden teşkilatlandırılmıştır
RVonetz havzasında, takriben L'lOO bin nüfusluk bir şehir olan Makeevka'da tam bir sene sı-rasiyle makinist, lâmbacılık ve dok torluk yapmak gibi nadir bir imtiyaza mazhar oldum. Sovyetler birliğin yaptığım seyahat için ne pasaport ve ne de vizaya ihtiyacım olmadı. N. K. V. D. bu formaliteleri ve seyahat masraflarını üzerine aldı. İ945 de Bükreş’te bulunduğum bir sırada ismim «yanlışlıkla» Sovyetler birliğinde çalıştı-rılmak üzere «mecburi iş için toplanmış olan» Romen işçilerinin listesine kaydedilmişti. Listelerin ha-zırlanması işi çok gizli tutulmuştu. Sürgünlerin yola çıkarılması ise | heyret verici bir sür'atle cereyan etti: 60 binden fazla erkek ve ka- | din 48 saat içinde tevkif edilerek , gemilere bindirildi. Ruslar bir kere daha halkı nakletme tekniğinde usta olduklarını isbat ettiler.
10 Ocak 1945 de biri bana, iki gün , sonra Stalin’in memleketine büyük | bir seyyahate çıkacağımı söyle- , miş olsaydı buna sadece gülerdim. Bükreş’te Fransızca profesörü ve bir Fransız olarak her şeyi bekliye- ] bilirdim, fakat Sovyetler birliğinde arzum hilâfına bir ikâmeti asla! , Başıma gelen bu felaketten sonradır ki Romenlerin şu darbı meseli- — -------------------
ni hatırladım. «Ruslardan, daima gecikme, bir gün işe gelmemek, sa-her şey beklenebilir.» Bu arada bir 1 potaj diye vasıflandırılan bir kaza, N. K. V. D. yüzbaşısının Fransızca şefinin hainliği onları bir gün için-bilmediğini ve böyle bir halde de ' de serbest bir işçi iken mecburi hiz-bütün hüviyet vesikalarımın da hiç mete mahkûm bir işçi vaziyetine bir işe yaramayacağını düşünmem sokabilir. Ve o zaman Stalin için lâzımdı. N. K. V. D. yüzbaşısı kâ- bedava çalışarak ölmeğe mahkûm ■ ..... r.nri-,n torniî- hıı muazzam esirler ordusuna katl-
Ocak 1945 de her iki ciıısc mensup binlerce Romen vatandaşı Sov-yetler Birliğinde -çalıştırılmak üzere- toplandı. Polisin bir hatası yüzünden Bükreştc Fransızca profesörü bulunan bir Fransız da bunlar arasında Donetz'deki maden havzasına sürgün edilerek orada tam bir sene sırasiylc makinist, lâmbact ve doktor olarak çalıştı. Fransa'ya dönmüş bulunan profesör Ibu yazısında orada gördüklerini anlatmaktadır.
Jean Rounault
12
nefreti belirtiyorlardı. Ve N. K. V. D. askerleri her şeyi yapabilecek olan bu adamlardan korkuyorlardı.
Kaçma teşebbüsleri eksik değildi. Fakat bunların muvaffakiyetle sonuçlanması ümidi hiç yoktu. Malı-
makineli tüfeklerle mücehhez nöbetçinin nezareti altında 300 ki-■ şilik bir işçi grubunu görüyordum.
Bu kürek mahkûmları kuyulara inmeden önce lâmbalarını alıyorlar-
' dı. Aralarında her yaşta insanlar ------------ ----- „--------- ----
vardı. 16 sında delikanlılar ve yüz- kûmlar daima, hapishane ile maden ileri buruşuk, ihtiyarlar. Elbiseleri ocağı arasındaki yolda kaçmıya te [pejmürde, soğuktan titreşerek lâm- *-----
ı balarını koltuklan altına sıktıştırı-1 yorlar ve ellerini soğuktan korümle için ceplerine sokuyorlardı.
Rus arkadaşlarıma, bu adamların niçin mecburî işe mahkûm edilmiş olduklarını sorduğum zaman daima aynı cevabı alıyordum. «Bunu ancak Stalin bilir!» Ivan ile Kolia’nın şunları da ilâve etmek adetleri idi: ! .Zaten günün birinde biz de onla-[ rın mukadderatını paylaşacağız, asla! ı Rusya bu!.
Filhakika her serbest işçi, mezun bir kürek mahkûmudur. Bir
ğıtlarımın elçiliği tarafından tercü-' bu muazzam esirler ordusuna katime edilmesini beklemeyi reddettiği lir. -Stalin lisanı ile buna: Islâh edi-için Rusya'dan memleketime döne- 1 ci çalışma yolu ile eğtim» denir, bilmek için bir sene beklemeğe | Bir gün lâmbacı olarak 11 inci ku-mecbur oldum. Bunda şaşılacak bir yuya, ağzı dikenli tellerle çevrili şeç yok! Karınca yuvaları gibi kay- bir N. K. V. D. kuyusuna ayrıl-nayan bu yüzbinlerce Sovyet kam- ' dım. Elinde polis tarafından veril-pında birini bulmak çok güç bir iş- [ miş hususi permisi bulunmıyanla-
Bir sen
1022 numaralı kampır dum. «Toplanmış işçiler» özel t muameleye tabi tutulurlar. Günde- ________------- „ ... _ _
likler Sovyet işçilerin tarifesi üze- kat uzman çok az olduğundan nö rinden ödenir. Bazen şehre kadar , betçi nihayet (Fransızı» kabul zo-inmelerine müsaade edildiğinden runda kaldı.
! ' , Kuyunun methali sağlam demir-
den yapılmış büyük bir parmaklık la kapalı idi. Bu methale 10 metre kadar mesafede vagonetler, kömür çıkarıyordu. Kuyunun üstünde daimî surette baş N.K.V.D. nöbetçisi duruyordu.
Her gün, 12 saat çalıştıktan sonra x»u »uı)a .IR;)»uF yorgunluktan bitkin bir halde yu-
ket hastalandıkları zaman başlar. İş- karıya çıkan ekip işçileri kapalı par çi sigortası olmadığından ve kamp —^’.rlığır müdüriyeti, ödeyecek paraları ol- , kapının açılmasır.. ________
mayanları yedirmeği ve barındır- ' kat nöbetçiler, bütün ekip tamam mayı reddettiğinden, bir hafta so- | olmayınca kapıyı açmazdı. Çetin nunda iyileşmiyen hasatlar özel çalışmalarından sonra ve hapisha-kamplara gönderilirler ve buradan neye kadar yapacakları yorucu yii hemen hemen bir daha hiç dönmez- ' rüyüş' " ler.
Staliho’ya yirmi kilometre me- ( ,
safede bir şehir olan Makeevkada p cağını. Sovyetler birliğinin en bahtsız in- ’ sanlarını gördüm: Stalin’in kürek mahkûmları!
9 numaralı maden ocağının lâmba tevziat dairesinde çalışıyordum ve her sabah, paçavralar içinde ve
rın bu kuyuya girmeleri katiyetle «toplanmış işçi» sıfatiyle yasaktır. 9 numaralı maden ocağı ’ ‘ misafiri ol- idaresi, bir yabgjıcıyı, 11 numaralı
bir kuyuya lambaot olarak kabul ettir-ıde- mek için bir hayiı güçlük çekti. Fa
inmelerine müsaade
nisbî bir hürriyete sahiptirler. Ser- j best işçilerle .toplanmış işçiler- ' arasındaki başlıca fark bu sonun , cuların, birbirleri üzerine yığılmış . bir halde bir kampta yaşamalarıdır. Fakat bu «logemanın» bedelini ödemeğe mecbur oldukları gibi yi- , yeceklerinin de parasını verirler. Bu sınıfa mensup işçiler için felâ-
maklığın önüne geldikleri zaman ıru isterlerdi. Fa-
. ruyüşten önce güneşte bir az uzan-I mak hakkını istiyen mahkûmların acıklı feryatlarını asla unutamıya ....... Nöbetçilerin küfürlerine mahkûmlar korkunç şekilde lânet okuyorlardı. Hareketlerinde aşağılık hiç bir şey yoktu. Ekseriya Rus-larda rastlanan gevşekliğin ve boyun eğmenin aksine olarak, gardiyanlarına karşı duydukları kin ve
I
* — Alınız bunları da görtürünüz, dedi sahanlıktaki cesetler kaldı rıldı mı?
— Evet Bay şövalye.
— Pekâlâ.
Ocaktaki büyük ıskaraları görerek:
— Ne alâ! dedi, bunları da alınız.
Bütün bunları üzüntülü bir tavır la değil eğlenceli bir gözle Fransua ya dönerek:
— Vakıa bunlar az amma, ne yapalım, olanı ile işin içinden sıyrılmaya çalışacağız. Sözlerini söyledi.
Ve şen bir tavırla, Fiyorinda’ya:
— Benim küçük Fiyorida’m, size evvelce söylemiştim... işte, evinizin yağmasına başlandı. Burada ne varsa hepsine veda etmeniz lâzım gelecek sanırım.
Gayet tabii ve sakin bir tavırla:
— Bunun için üzülmeyiniz siz; sade kendi müdafaanızı düşününüz... cevabını verdi.
Fransua, biraz heyecanla:
—Madam, dedi, bizim için can dan bir istekle yapdığmız şeyleri asla, unutmayacağız.
Kız, gülerek:
— Adam sende! dedi. Bir kaç tahta iskemlenin, bir iki tencerenin ne hükmü var ki... şaşılacak, hayret edilecek ne var bunda...
Ve ciddi bir tavırla:
— Mösyö dö Boröver pek iyi bilir ki, ben onun için kanımı sevinçle dökerim..
Boröver, böyle rikkati mucip şeyleri sevmezdi. Bu sebeple işi kısa kesti ve biraz sertçe bir sesle:
— Sizde ip var mı? Diye sordu.
Göz ucu ile pençereyi gösteriyordu.
Kız, üzüntü ile:
nakaşayı düşünüyorsunuz. Çalışacak yerde hiç bir şey yapmıyorsunuz. Bu halin sona ermesi lâzımdır. Bütün gecikmeleri telâfi için, istihsalin arttırılmasını sağlayacak olan tedbirlerin alınmasını bekliyorum. Lenin ve Stalin’in bayrağı altında sosyalizmin hakiki muharibi olan işçi, vatanını, vazifesini bildiğini ve sonuna kadar onu yerine getir meğe hazır olduğunu isbat etmelidir.
İşçiler bu sözleri alkışladılar fakat nazarları söz almak için kür-İl' siye çıkan yeni hatibe çevrildi. Bu,
' sendikalar şubesi sekreteri Niko-r lay Vassilieviç Stepanov’du. Sağlam görünüşlü, kalın sesli, Stalin vari bıyıkları ve hiç de iyi şeyler ifade etmiyen bakışları olan bir adamdı.
Nikolay Vassilieviç:
— Arkadaşlar, ben de sîzlerdenim, diye söze başladı. Sizi müdafaa için burada bulunuyorum. Ben de sizin gibi geçen senelerin rakam larını, baş mühendisin, genel müdürün ve Partog'un söylediklerini işittim. Sorumluluk meselesi ve aynı zamanda istihsal savaşı meselesi ortaya atılmıştır. Söylenenleri tek-rarlıyacak değilim. Benim vazifem sîzleri, mühendise, müdüre ve hat tâ eğer icap ederse bütün dünyaya karşı müdafaa etmektir. Fakat eğer aranızda buna lâyık olmıyan arkadaşlar varsa sizi nasıl müdafaa e-debilirim?
Hatip, sözünün burasında durdu. Salonda, bir hükmün tebliğinden önce hüküm süren sessizliğe benzer bir ölüm sessizliği vardı. Herkes kendi kendine -kimin başının uçacağını» soruyordu. Uzaktan atölye arkadaşım X Vassia’yı görüyorum. Acı acı gülümsüyor. Hatip sözlerine devam ediyor:
— Evet aranızda buna lâyık ol-mıyan arkadaşlar var. İsimleri her kesin ağzında dolaşıyor. (Kısa bir sükût daha) Herkes onları tanıyor: Bunlar. Mihail X Vassilieviç Koro-lenko ve Mihail Mihailoviç Popçudur. Bunlar aranızda buunduğu müd detçe sizi nasıl müdafaa edebilirim? Sizden bunların, istihsal savaşından, sabotajcılık suçu ile atılmaları için oy vermenizi istiyorum.
Alkışların arkası kesilmiyor. İki saniyedenberi, kampa dtılacaklarin kendileri olmadığını öğrenmiş olan 400 den fazla kadın ve erkek büyük bir gürültü ile alkışlamakta de vam ediyorlar.
Ve işte Stalin'in kürek mahkûmları ordusuna katılacak iki mahkûm daha... Kürek mahkûmlarının sayısı sık sık bahis mevzuu edilmiştir. Fakat bu hususta tam bir rakam vermenin imkânsız olduğunu sanıyorum. Ne de olsa bir fikir-edinmek için Makeevkadaki 9 numaralı maden ocağında iki bin ki-
27 OCAK 1950 CUMA
B. M. M. Saati — 22.15 Müzik: (Pli — 22.45 M. S. Ayan ve haberler — 23.00 Program ve kapanış,
İSTANBUL RADYOSU
RADYOSU
şebbüs ediyorlardı. Ve hemen daima da kendilerini öldürtüyorlardı, fakat onlar, hürriyet için yapılan son bir teşebbüste ölmeyi kuyuda yavaş yavaş ölmeğe tercih ediyor-
Mahkûmlar daima, dağıttığım lâm baların fena cins olmasından şikâyet ediyorlardı. Hakikatte, maden ocağı idaresi mahkûmlar için kullan nılmaz hale gelmiş Davy lambalarını tahsis ediyordu. Elimden geldiği kadar onları tamire uğraşıyordum fakat delik deşik olmuş madenî tülü nasıl değiştirebilirdim?
Bir gün genç bir mahkûm uzattığım lâmbaya mahzun mahzun bakarak: «hayatımız da bu lâmbaya benziyor» dedi.
Bir zamandanberi 9 numaralı ma den ocağında randıman düşüyordu. Le partog , işçilere yaptığı hitabelerde bundan bir çok defalar bah setmişti. Bir gün, idarenin holünde bir işçi toplantısı yapıldı. Randımanı kontrol etmekle ödevli baş mühendis geçen haftanın istihsal ra kamlarını okudu. Geçen ayın ve geçen senenin rakan\larmı zikretti. Ondan sonra söz alan başmühendis sorumlular meselesine temas etti:
«Geçen senelere nazaran daha fena mühendisleriniz daha fena ustja-bâşılarınız mı \var? Aletleriniz o kadar iyi değil mi? Hayır. O halde sorumlu kimdir? Maden işçisi kuyuda uyuyor, lambasını bozuyor ve bir kelime ile kaytarmak için elinden geleni yapıyor. Bu böyle devam edemez. Buna son verecek kararlar alınması lâzımdır.»
Genel Müdür Boris Petroviç ithamlarında daha da haşin davrandı ve orada hazır bulunanların yüzünü korku, garip bir gölge gibi sararttı. Hepsi de bu işte sorumlu tutuluyordu. Acaba ne gibi şiddetli cezalara çarptırılacaklardı?
Bundan sonra partog söz aldı. Sov yetler Birliğinin kahraman halkı ta rafından çok pahalıya ödenen zaferi övmekle sözlerine başladı. Bu zaferin, yorulmak bilmez çalışması ile herkesin saadetini temin eden __________ _______
sevgili başkan, generalisime, Iosif şilik bir işçi mevcudu üzerinde 400 Vissarionoviteh Stalin’in dahiyane kürek mahkûmu bulunduğunu söy-basireti sayesinde sağlamış olduğu- lemek her halde faydalı olur. Di-nu söyledi. Bu zafer bir kere sağ- ğer maden ocaklarında yüzde nis-landıktan sonra şimdi de istihsal beti daha azdı. Sovyet işçilerinir zaferini hazırlamak ve sağlamak kanaatine göre Sovyetler Birliğin-lâzımdı: | de 120-150 bin kürek mahkûmu var
— Halbuki ne yapılıyor? Ölenleri dır ve bunlardan büyük bir kısmı ve onların fedakârlıklarını düşüne- maden ocaklarında çalıştırılmakta-cek yerde her hangi bir şeyi
HEKH2Î3
LÜî C ( l.f Tl ı ( r o \ ı. (
Sıhhî imdaı
Trenler
Hava Yollar.
Yataklı v»gnnl Su ârız) îlektrik Havsgaı. Saşkenl -aksi
Ğûver T.
Sizin Taksi
Tılrjn
♦
i x e m 4
EĞLENCE
Ulus
Yeni Park
Sus Cebeci
I A
R
(15031) : (23432) :
(22294) :
(14040) : (11131) : (14072) :
(14071) : (13846):
PAPAZ ÇAYIRI
Yazan Mişel Zevcıko - Çeviren ■ Ragıp Rıfk
—- Heyret! yok!... burada birşey-ler yok.
Dedi ve ani bir ilhama mazhar olmuş gibi:
— Gidip bulabilirim... sözünü söyledi.
— Nereden bulacaksınız?
— Sen sokağındaki dükkânların bi rinden...
— Oh! oh!., sizi buradan çıkarırlar mı sanıyorsunuz?
Kız gayet sakin bir tavırla:
— Niçin çıkarmıyacaklarmış?... onlar bana hasım değiller ki dedi.
Ve biraz mağrurane bir eda ile ilâve etti:
— Pekiyi bilirsiniz, beni buralarda herkez tamı- Allaha şükür, iyi ahlâklı ve dindar bir Katolik olarak bilirler beni. Bu sokağı ve ötekilere saran okçular arasında beni ismen tanımıyan on kişi bile bulamazsınız. Belki de beni dışarı bırakmamak için emir almış olabilirler; fakat, bana hiç bir fenalık yapmr yacaklarına eminim. Çıkabileceğimi umuyorum...
Onun bu kafi kanaati karşısında biraz duraklıyan Boröver:
— Vakıa, öyle... diye mırıldandı. Kız ısrar etti:
Tecrübesi bedava; kaybedilir...
— Peki, öyle olsun!... deneyiniz bakalım... Amma, iş yanlız ipi satın
almaktan ibaret değil onu bize ulaş tırmak da lâzım. Evden çıkmanıza müsaade eden okçular, kimbilir, bel ki tekrar içeri girmenize mani olur-
Üzerine aldığı bir vazifenin güçlüklerini pekiyi takdir etmekle beraber bunlardan asla gözü yılmıyan falci Kız;
— Hele biraz sabrediniz, efendim, bırakınız da izahat vereyim. Sen sokağının bu bizim sokak kadar sıkı bir surette sarılmış olmadığını ne sebebe mebni tasavvur ettiğimi bilmiyorum. O sokaktaki evlerden birine kolayca girebileceğimi umuyorum. Evden bahçelere geçerim. Bahçelerden de odamın pençeıesi altına gelirim. Üç defa el çırparım. Cevap verirseniz, ne alâ. Cevap vermezseniz, beklerim... hatta iycabe derse bütün gece beklerim. Vakti ne zaman münasip bulursanız bana seslenirsiniz. Pençereden iplik atarsınız, burada iplik vardır... ha, aklıma geldi; beni bağladıkları sicimler odamın döşemesi üstünde duruyor onlar bu işi görürler... ben ipi bu sicime bağlarım, siz de çeker, alırsınız. Nasıl, muvafık mı?
Fransua:
— Cidden iyi bir buluş! dedi.
Fakat. Boröver tereddüt ediyordu. Bıyıklarını burarak:
67
00
91 i202e t ♦seli 566 21576 24846 2484e 22222 22333 23333 IHI!
V F
YERLERİ
Tatlı belâlar
Eski dost Mağlûp
Edilmiycnlcr Büyük günahkâr Yalan Çöl definesi Yalan Mağlûp
Edilmiyenlcr
*
NOBETÇİ ECZANELEy
Sağlık - Üniversite - İsmetpaşa
w
Memleket dışı
ZAFER’in Hân Şartlan
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
— Benim hatam yüzünden size bir felâket gelirse ömrümün sonuna kadar azap içinde yaşarım ve bu suçumu asla affetmem, sözlerini söyledi.
Kız, aynı emin tavırla.
— Merak etmeyiniz, bana bir şey olmaz, dedi Sonderece emin olduğum için hemen gidiyorum. Başka bir siparişiniz... göndereceğiniz bir tezkereniz, mektubunuz var mı?...
"Tezkere" sözünü söylerken Fi-yorinda gayri ihtiyarî. Fransua’ya baktı. Gözlerini kızdan ayırmıyan Boröver, içinden :
"Anlaşıldı, konuştuklarımızı din lemiş. Bereket versin ki şüphelendim ve şüphemi göz işaretiyle Fransua’ya bildirdim- dedi.
Ve, genç kızın bu teklifi üzerine
"İşte tam fırsattır, iyi düşünmüşünüz- aemek ister gib Krala bak tı. Fakat Fransua, omuzlarını s ikerek:
— Çok teşekkür ederim, güzel kızım, benim, kendi hesabıma, size havale edecek ne bir siparişim ve ne de giinderecek bir mektubun var... sözlerini söyledi.
Boröver de, mülayemetle:
— Mademki istiyorsunuz, gidiniz, benim küçük Fiyorinda'm, de-
di. Belki sizin gayretinizle kurlu-
Fransua, sarayındaki en ihtirama şayan bir kadına yapmadığı bir şeyi yaptı: Eğildi, kızın eline hürmetkârane bir surette dudaklarını değdirdi. Sonra, heyecanlı ve müteessir bir sesle:
— Şayet buradan sağ ve salim kurtulacak olursak, bize yapmış olduğunuz çok mühim ve çok büyük hizmeti unutnuyacağım... dedi..
Fiyorinda da, göstermek için cebrinefs etmesine rağmen heyecanlanmıştı. Bu heyecan ve teessürünü gizlemek için gülmeğe başladı ve nazikâne bir tehdit edasiy-le parmağını kaldırarak:
— Ne dediniz? Şayet buradan sağ ve salim kurtulacak olursak, ne demek? Kont Hazretleri, size çok uzun ömürlü olduğunuzu, elinize bakarak söylediğimi unuttu-
— Dinimin hakkı için doğru söylediniz!
— Mademki uzun ömürlüsünüz, mademki çok yaşayacaksınız, demek oluyor ki buradan sağ ve salim çıkacaksınız. Bunu ben söylemiyorum, talih ve kader söylüyor.
Kız, bu sözleri, eline baktığı kimselere falını söylerken ettiği mübalâğayı andırır bir eda ile söylemişti. Pek hurafatperest olma, sına rağmen, Fransua sevinçle bağırdı:
— Vallahi! ben bu falı kabul ediyorum.
Kız pek ciddî bir tavırla:
(Devamı var)
Devamlı ilânlar için hususî tarife tatbik edilir.
Sahibi ve Başmuhariri MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada yazıişlerini fiiltn , İdare eden Hikmet YAZICICĞLVj^ Basıldığı yer: |
GÜNEŞ MATBAASI
27 • I - 1*»
r
15.000 Liralık Auripa • 5.000 Liralık ORT A P ™u~iı)den ÇİİDppj?
Istanbulda bir Villa HJI Ibd . ikramiyelere "1*1 “y Alacağınız OUIl İlli.
Çiİrnrİ7(p°P|in Gömlek) Pijamalar
vUI |*l fiyatlarımızı takdim ediyoruz: 1380, 1440 1050kuruştur
rfer satın alacağınız
için numaralı bir kart verilecektir
marka bir
GÖMLEK ile sahip olacaksınız ORTAÇ
Anafartalar Caddesi No. 224 Adliye Karşısı Köşe Mağaza ANKARA
Feniks Çizmeleri
Ziraat Bankası
Genel Müdürlüğünden
Zencirli Cami Karşısı
GÖMLEK
Tutarı
Adrese dikkat:
Bu fırsat bir defa ele geçer
13750
11875
11875
18000
T. H. K. Etimesgut Uçak Fabrikası
ŞABAN KULAK
Kundura Mağazası Çıkrıkçılar Yokuşu, Çarşısı No. 107 — Telefon: 11919.
İstanbul ve Anadoludaki müşterilerimizin ısrarla vukubulan taleplerine uyularak aralarındaki münasebetleri kolaylaştırmak için.
Tasarruf ve ticarî mevduat, havale, cari hesaplar, tahsil senetleri, çek, serbest depo, emtia esham ve tahvilât kabulü ve saire gibi her türlü banka hizmetleri ve kredi muameleleriyle iştigal etmek üzere Istanbulda Bahçekapıda Sümerhanda yeniden tesis etti-
T.C. Ziraat Bankası Bahçekapı Şubesi
30/1/1950 tarihinden itibaren sayın müşterilerinin emrine nıade olacaktır.
İstanbul şubemizle Tahmis büromuz yine eskisi gibi faaliyetine devam edecektir.
Zatî ikametgâhları veya ticarî merkezleri bakımından Bahçe-kapı şubemizle muamele yapmağı arzu eden sayın müşterilerimizin bu husustaki emirlerini İstanbul veya Bahçekapı şubelerimize bildirmelerini rica ederiz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
A r* TABLET •
VIKODIN
RONŞÎTİ KESER
Her Eczanede bulunur
Ucuz Çizme Satışı Başladı
Vatandaş eğer menfaatini düşünüyorsan aşağıda gördüğün çizme fiyatlarını bir kere daha kontrol et Rekabetten doğan bu ucuzluğun bir hakikat olduğunu sen de takdir edeceksin.
Kartal çizmelerinin fiyatları
22 No.dafı 29 No.ya kadar 700 Krş.
D ALIŞVERİŞİNDE D
i Acele Etmeyiniz i
K '— ■ K
K Sîzlere birkaç güne kadar K
A Hakikî Sürprizimizi Bildireceğiz A
T YILDIRIM TUHAFİYE EVİ ANKARA BONMARŞESİ Anafartalar Caddesi 48 Anafartalar No. 322 T
Sus Sineması Bitişiği
Harp sonrası. Alman sanayiinin bir şaheseri o)an FENİKS çizmeleri emsalinden sağlamlık ve zarafet bakımından çok yüksek olup çift tabanlı ve ızgaralıdır.
Toptan salı, yort . FERİT A. SPOREL
.Hükümeti caddesi Ticaret Hanı No. 11 — Telefon: 15668
(506-B) - (172)
Quadrat çizmelerinin fiyatları
20 No.dan 26 No.ya kadar 500 Krş.
Devlet Hava Yolları Genel Müdürlüğünden
Adanadan Ankaraya her gün saat 11.30 da hareket eden uçağın güney illerimizden Beyrut ve Kıbrıs’a gidecek yolcuları bu hat uçağına yetiştirmek üzere, yalnız Perşembe günleri saat 10.00 da Adanadan hareket edeceği ilân olunur. (509) - (50)
Müdürlüğünden
Lâstik Ustası Alınacaktır
Muhtelif sertliklerde, bezli veya bezsiz conta boru gibi lâstik malzeme kalıp ve imal ustası imtihanla alınacaktır.
Bilhassa matozlu vülkanizasyon buhar kazanında çalışmış olanlar ve bakalit, ebonit gibi plâstik işlerde ihtisası bulunanlar tercih edilir.
İsteklilerin tahsil durumu ve şimdiye kadar çalıştıkları sahaları ve yerleri bildiren bir dilekçe ile Fabrika Müdürlüğüne müracaattan (170)
İlân
Ankara Teke! Başmüdürlüğünden
1— 23/1/950 tarihinde arttırma suretiyle satılacağı ilân edilen tahminen (265665) litre şarabın satışı görülen lüzuma binaen bir hafta uzatılmıştır.
2— Bu şartlaşma 30/1/950 tarihine rastlayan Pazartesi günü saat on dörtte Ankara Tekel Başmüdürlüğünde müteşekkil komisyonda açık arttırma suretiyle ve on bin ile kırk bin litrelik küvler içerisinde olmak üzere ayn ayrı satılacaktır.
3— Şarapların (157000) Litresi Ankara Dikmende ve (108664) litresi Kirıkkalede olup mahallerinde açık olarak teslim edilecektir.
4— Şarapların tahlil raporları mevcut ve mahfuz olup içilebilir ev-aftadır.
5— Bu yoldaki şartnameler Ankara, İstanbul ve İzmir Tekel Başmüdürlükleriyle Kırıkkale Tekel memurluğunda görülebilir.
6— Arttırmaya iştirak edeceklerin alacakları şarap miktarına göre
beher litresi 45 kuruş üzerinden % 7,5 teminat parasını ihale saatinden evvel Ankara Tekel veznesine yatırmış olmaları (517) - (53)
r
Gazetelere ilân vermek arzusında bulunanların.
İlâncılık Bürosu
Hükümet Caddesi Ticaret Han No. 11 Tel: 15068 Müracaat etmeleri rica olunur.
KAYAKÇILAR
Hasretini çektiğiniz çelikli FİN KAYAKLARI geldi. AvrupalIlara da parmak KAYAK AYAKKABILAJRImızı görmeden ayakkabı almayınız.- Kamspor her sporcuyu memnun etmek amacını gütmektedir. Kampspor atelyesinin spor e jyası eşsizdir ve eşsiz kalacaktır.
ÇELİKSİZ KAYAKLARA AVRUPA ÇELİĞİ TAKILIR.
’ ■ Çok Güzel ve Ucuz Kızaklar
Anafartalar Caddesi Belediye altında No. 132/1. Telefon: 1874.. Telgraf: KAMSPOR ANKARA.
Çocuklar bu karlı mevsimde KAMSPOR sizi de unutmadı.
SİZİ BEKLİYOR
Kamspor
Gar Gazinosu
Üts kat salonunda her akşam
Meşhur İspanyol kore atraksiyonu
SOLERA DE ESPANA
1 — Ankarada: Kazım Özalp caddesinde Cebeciye giden yol üzerinde krokide gösterilen ve aşağıda metre karesi, fiyatı, tutar bedel -lerile teminatları gösterilen (20) adet arsa ayn ayn satılmak üzere 15 gün süre ile ve iki ve dokuz parseller kapalı zarf ve diğerleri açık art tırma ile ihaleye konulmuştur.
2 — İhalesi 13/2/1950 Pazartesi günü saat 16 da Belediyede top -lanan Komisyonda yapılacaktır.
3 — Şartnameleri her gün Belediye Tutanak Müdürlüğü kale-inde görülebilir.
4 — Teminatları Belediye veznesine yatırılacaktır.
5 — Kapalı zarflar 2490 sayılı kanunun 32 inci maddesi gereğin-belli ihale gününde saat on beşe kadar makbuz karşılığında komisyon başkanlığına verilmesi lâzımdır.
6 — İsteklilerin belli gün ve saatte Belediye Jıomisyonuna başvurmaları.
Beher metre
1350.00 Kapalı zarf
Endeluz Bülbülü
PAÜÜITA SERRANO
JOSE CASTRO
iştirakile
Her pazar saat 17 de matine
SERMAYESİNDEN AŞAĞI BÜYÜK SATIŞ
Ticaret Odasının Müsaadesi ile..
Posta caddesinden itibaren Anafartalar, Ulus, Bankalar ve Posta caddelerinde trafik istikametleri aşağıda gösterildiği şekilde değiştirilmiştir.
1 — Samanpazarı istikametinden gelen bilûmum nakil vasıtaları Balıkpazarı noktasına vardıklarında doğruca Anafartalar caddesini takip ederek Ulus’a geleceklerdir. Bu nakil vasıtaları hiç bir zaman Posta caddesine, üst baştan, aşağıya sapmıyacaklardır. Yük kamyonları İle arabalar hakkında evvelce ilân edilen yasaklar bakîdir.
2 — Ulus’tan ve muhtelif istikametlerden Samanpazanna gitmek ietiyen nakil vasıtaları ancak Büyük Postahane caddesini, aşağıdan yukarıya takip etmek suretiyle Balıkpazanna çıkacaklar ve buradan Samanpazan istikametine gideceklerdir. Hayvan arabaları Postahane caddesini amuden katedeceklerdir.
3 — Bentderesinden Samanpazarı istikametine gitmek ietiyen bütün nakil vasıtaları Konya sokağını takip ederek Ilıklar caddesine ve oradan da Balıkpazarı meydanına çıkacaklardır. Konya sokağı bütün nakil vasıtalarının geliş ve gidişine açıktır.
4 — Bütün nakil vasıtalarının birinci Anafartalar caddesinden Sa nayi caddesine girişleri serbesttir. Bu caddeden, aynı noktaya (Anafartalar caddesine) çıkış, yasak edilmiştir.
5 — Atatürk Bulvarından bütün nakil vasıtalarının Turan Sokağına girmeleri yasak edilmiştir. Bu sokak Bulvara çıkacak olan bütün nakil vasıtalarına serbesttir.
6 — Beygir arabaları Hekimlersokağından Anafartalar caddesini amuden katedecekler ve Alsancak, Hayırlı ve Tandır sokakları takip edilerek Sanayi caddesine çıkacaklar. Bu caddeden Turan Sokağına girerek Bulvarı amuden katedecekler ve buradan da Şehir Lokantası aralığına girecekler, ve yahut Büyük Postahane caddesini amuden geçerek Sanayi caddesini takip edeceklerdir.
7 — Belediye Zabıtası Talimatnamesi hükümleri ile istisna edilen nakil vasıtalarından başkaları bu lâzimeye riayete mecburdur.
8 — Bu hususlar, l/Şubat/1950 tarihinden İtibaren tatbik edilecektir.
0 — Yukarıdaki mecburiyetler 18/1/950 gün ve 301 sayılı Encümen karariyle Belediye yasaklan arasına alınmıştır.
Şoförlerin mağdur olmamaları için yukarıdaki hükümlere uygun hareket etmeleri ve mevzuubahis cadde ve sokaklar üzerinde taşıtları bırakmamaları ilân olunur. (47)
Ankaranın en lükı, fantezi manifotura ve giyim ejyası mağazası olan
ÜDlk0L°l
de mevcut
1 — Sermayesinden aşağı
2 — sermayesine ve tenzilâtlı
Fiyatlarla başlanmışt
İN
Fiyatlar baş döndürücüdür Müddet muayyendir
Anafartalar Caddesi No. 180 - Telefon: 15186 ÜLKÜ GİYİMEVİ
Çukurovalılar Derneğinden I
Çukurovalılar Derneği Genel Kurulu yıllık olağan toplantısını 22/ 1/1950 Pazar günü saat 15 de Halkevi salonunda yapmış ise de ekseriyet olmadığından tüzük gereğin ce bir hafta sonraya bırakılmıştır.
Genel kurul 29/1/1950 Pazar günü saat 15 de Halkevinde toplanaca-1 ğından Ankarada bulunan bütün Çu I kurovalıların ve üyelerin gelmeleri ı rica olunur.
Çukurovalılar Derneği
Gündem:
I 1 — Yönetim kurulu ve denetçiler raporunun okunması.
1 2 — Yeni seçimler
ı 3 — Dilekler.
GELİR VERGİSİ
Gelir Vergisi tatbikatı yılbaşın • dan itibaren başlamıştır.
Müessesemiz her iş yerinin kanuni defterlerini tutmakta ve vergi ile alâkalı bütün işlerini tam ehliyet ve ketumiyetle ve en uygun şartlar la yapmaktadır.
MUHİT
MUHASEBE MALİ İSTİŞARE TAKİP İŞLERİ MÜESSESESİ (Anafartalar Cad. Vakıf İş Ham) Kat 3, No. 317, Tel: 10606
Ankara Fenerbahçeliler Klllhil Başkanlığından
Kulübümüzün fevkalâde toplanışı 12 Şubat 1950 Pazar günü saat
15 de yapılacağından mezkûr saatte müessis azanın lokalimize teşrifleri rica olunur.
Gündem:
a) Tüzüğün bazı maddelerinin tadili.
b) Dahili yönetmeliğin tetkik ve
tasvibi. (B-505) - (173)
Acele Satılık Arsa
I Küçllk Bahçöli Evler Asfalt üstü.
I Twl 13740. d»)
Ankara Elektrik ve Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesinden
10.000 kilo (Ceviz büyüklüğünde) karpit 50 kiloluk fıçılar içinde tealim edilmek şartiyle aatın alınacaktır.
Alâkalıların tekliflerini en geç 10 Şubat 1950 Cuma akvamına kadar mÜMaaaomiz umum müdürlüğün» gündormeleri rica olunur.
(814) • (92)
z A F E R 21 -1 - 19M
Aydınlının ifadesi plâklardan dinlendi
idare âmirlerinden
★ (Baştarafı ) incide) eden öksürük sesleri geliyordu.
Reşat Aydınlı eski yerini terkede rek hoparlörün yanına yaklaştı ezan okur gibi iki elini kulaklarına götürerek hoparlörden gelen sesleri işit meye çalışıyordu. Aydınlı mütemadiyen eğiliyor ve iki büklüm bir vaziyette bir şeyler işitmeye çalışı -yordu. Bu arada elindeki kâğıda not lar alıyor ve kendi sesini işittikçe de gülmekten kendisini alamıyordu.
Bir aralık yere diz çöken Aydınlı plâktan kapı gıcırtıları ve öksürük seslerinden başka bir ses duyamadığı için heyecanlanıyordu. Ses mütehassıslarından Seyfi Taşkıran, Ce mil Koyaz ve Semiha Öke plâktaki konuşmaları evvelce daktilo edilmiş kâğıtlar üzerinden takip edi -yorlardı.
İlk defa Başbakan konuşmaya başladı:
A — ... Geçenlerde Naci bey bana bazı şeyler anlattı ve bazı malûmat verdi Mesele çok mühim olduğu için bizzat sizi dinlemeyi... Teşekkür ederim. Zahmet ettiniz. Memlekette huzur içinde, sükûn içinde demokrasiyi kurmak bizim emelimiz dir... Bu itibarla sizin bu tarzı hareketiniz memleket sevginizi ve bu müessesenin idealinin huzur ve sükûn içinde korunmasını istihdaf ct tiği için pek çok mütehassis, memnun olduk... lnşaallah bu ideali böy le aklı başında arkadaşlarla, mü novver arkadaşlarla emniyetle kurarız... ve bugün kötü fikirli insan lara meydan verilmez. Binaenaleyh, meseeyi lütfen bana olduğu gibi etraflı izah ederseniz çok iyi...
B — Evet efendim.
C — Olacak.
B — Evet hâdise şu: Evvelâ bir hâdisenin lâyıkiyle tesbit ettiği bu hâdiselerdir ki. Millet Partisinde e-fendime söyliyeyim, mahkemeye sevkedilmesi... en müfim nokta bu dur... Bu hâdise endişe uyandırdı. Bundan sonra tek... bildirildiğine göre yine arzedeceğim hâdisenin ma hiyeti... iki üç arkadaş bunlardan birinin adı Osman Bölükbaşı, diğeri nin adı da Fuat Amadır. Üçüncüsü milletvekillerinden Sadık Aldoğan-dır... Bir tanesi şu olabilir. Meselâ zatı âliniz şöyle oturunuz ki... Al-doğan konuşuyor (dolaşıyor) diğeriyse dördüncü şahısla, yahut kendilerinden bahsedilenlerin biriyle konuşuyordu... Diyordu ki: Gidiyoruz... Benimle benimle konuşuyor-dunz... Elimizi kolumuzu bağlıyarak mı gidelim... Eeee ne olacak nihayet diyorlar... Karşı taraf... De-mekki biz buyuz... Evet mezbuha-ne...
A — Yani mahkemeye gitmekten neye korkuyor...
B — Yani şey İnönüdür. İnönüyü bertaraf etmek lâzımdır. Yani bu iki adam...
A — Fuat Arna ile Osman Bölük başı konuşuyor... Maksadınız ne?...
B — Davranmak mecburiyetindeyiz. Sen bu mecburiyeti hissediyor muydun?... İstifa karan verdim...
Mücadele ettim. Sağa sordum... yap tim... bu birinci... gibi geldi bana ve bakayım, düşüneyim... Severim ben kendilerini. Ben sual açmadan bir şey söylemeden tasavvurlarını böyle hulâsa ettiler. İnönüyü bertaraf edemezsek Celâl Bayan ber taraf edelim. Mareşal beyannameler neşreder... Mareşali kullanacaklar.
A — Mareşalden Fevzi Çakmağı mı kastediyorlar?
B — Onu kastediyor. Evet, diyorlar ki, Celâl Bayar bertaraf edilirse daha kolaydır. Eee; bunu kim yaptırdı. İnönü yaptırdı olur.
A — Binaenaleyh bir taşla iki kuş vuruluyor.
B — Tabiî o zaman da böy'e bir durum karşısında bir kavnaşma o lur, her halde Mareşala bu durum muvacehesinde beyannameler neş-rettirebiliriz... Tasavvurlarının mer kezi sıkleti bu.
A — Efendim?
B — Demek Celâl Bayan bertaraf edersek, İnönünün üzerine atacağız, Bütün Demokrat Parti kütlesi, bir Demokrat Parti var, bu kit le tabiî...
A — Halk Partisiyle boğuşacak.
B — Boğuşacak da... muhalefeti, ondan sonra,
A — İki taraf birbirini yiyecek.
B — YemiyeCek belki de... Fakat muhalefet artık bu beyanname ilç değil de doğrudan doğruya Mareşalin etrafında toplanacak.
A — Toplanacak.
B — Toplanması muhtemel yani, tam kelimelerinin kullanmıyorum şimdi, fikir aynı... Yani böyle olur şöyle olur... İkisinden birisini mevkii tatbika koymak lâzım. Yani bun ların plânı şu ki Celâl Bayan bertaraf etmiş olsak, Celâl Bayarın başına bir felâket gelse mutlaka Halk Partisi derin bir husumetle karşı karşıya kalır... Kalanı toplamak, bundan sonra toplamak ve onun başına geçebilmektir... Bu Başbakanım; tasavvur Naci beye de arzetti* ğim zaman kendisine de izah ettim ki endişe içinde kıvrandım. Vicda -nımla başbaşa kaldım. Mustariptim dedim. Naci beye; bu bir tasavvurdur. Fakat benimle cesaretle konuşabilen insanlar benden başka biriyle de böylece konuşmuş olmaları mümkündür. Efendim peki maazal lah bu tasavvur tahakkuk etmese dahi, bir şey olsa, bir şey olsa.
A — Ne olsa?
B — Bir hareket olsa: maazallah iki tarafa karşı korkunç bir hareket olsa. Bütün neticelerini düşündüm. Neticelerini memleket için çok va-•him buldum. Ve Naci Beye dedim ki: Beyefendi Millî Emniyet diye bir masa biliyorum. Ben bu iş için Başbakanla konuşamıyorum. Böyle bir tasavvurun Başbakanla ilişiği de bence tâli gibi geldi. Sonra bir siyasî partinin lideri sayılır. Ve istemiyorum bu iş politika mevzuu dahi ürktüm, korktum neden... Masa takip eder. Yakalanması lâzım gelir se yakalar, tesbit eder ve icabına
bakar. Bu endişe İle doğrudan doğru ya devlet emniyetini korumak ve vatanımın selâmeti bakımından size arzediyorum, dedim. Fakat Naci beyefendi ısrar etiler, dediler ki bir de Başbakanla konuş... Müsaade e-derseniz konuşmağa mecburum dedi. Bu masaya tevdi edilmiş, benim tarafından tevdi edilmiş bir erişedir.
Plâğın buraya kadar dinlenen kıs-mış vazıh bir şekilde anlaşılamadı-ğı için bir çok defalar tekrarlandı ve böylelikle birinci plâğın dinlenmesi iki saat kadar bir zaman devam etti.
Bundan sonra ikinci plâk pikap üzerine kondu ve bu plâğın da dinlenmesi uzun müddet devam etti. Bilirkişi sesin plâğa normal bir şekilde alınmadığını ve daha iyi dinlemenin imkânı olmadığını bildirdi.
İkinci plâğın dinlenmesinden sonra sanık vekili Emin Akyüz tarafından mahkemeye verilen bir dilekçe okundu. Bu dilekçede önce plâkların delil sayılıp sayılmıyacağının tesbi-ti ve plâkların da mahkeme salonun da dinlenmesi isteniyordu.
Bunun üzerine bilirkişi plâkların mahkeme salonunda burada olduğu gibi dinlenmesine sesin aksetmesi bakımından imkân olmadığını belirttiler.
Bu sırada hâkimle Aydınlı arasında bir münakaşa cereyan etti ve sanık garip bir itirazda bulunarak:
— Ben bu plâkların dinlenmesinde fayda ummuyorum. Ben burada müşahit sıfatiyle buulnuyorum. E-asen bana kanun namına dediler de onun için geldim yoksa gelmi-yecektim.
Hâkim:
— Sizin isteğinize uyarak buraya geldik.
Reşat Aydınlı sesin vazıh olmadığını ileri sürerek:
— Bu plâk değil, mübarek eski Yunan mezarı.
Bundan sonra Aydınlı iki konuşma arasındaki farkın zaman bakımından tayinini istedi.
Aydınlı her şeye itiraz ediyor ve hâkim: -Ben sanki hasım vekili F mişim gibi zorluk çıkarıyorsun, diyordu.
Hâkim, plâktaki ince sesi kestirerek:
— Bu ses sizin mi?
— Bu sualin cevabını bilâhare vereceğim.
Müteakiben eski zabıtlar nazarı itibare alınmıyarak plâktan bazı cümleler yeniden tesbit edildi ve bu iş de bir saatten fazla devam etti.
. Eskiden tesbit edilmiş sözlerle | son defa tesbi tedlien cümleler arasında bazı ayrılıklar görüldü.
Bu suretle plâklar mütemadiyen çalmıyor, Aydınlının mütemadiyen Başbakana ihbar yaptığı, yan taraftaki stüdyodan da ses sanatkârı Sabite Tur’un şarkı söylediiğ işitiliyordu.
Plâk dinleme ameliyesi saat 19.30 da sona erdi ve Reşat Aydınlı tekrar cezaevine gönderildi.
Demokrat Parti ve işçi meseleleri
■fr (Baştarafı 1 incide) dar bütün hayat şartlan çok geri bir haldedir. Memleketimizdeki bü yük sanayi merkezlerini, yurdun her tarafına dağılmış küçük sanayi ve san’at atelyelerini gezmiş olanlar Türk işçisinin, 19 uncu asırda mevcut şartlarla çalışıp yaşadıklarını görmüşlerdir. Bilhassa hakikî bir kadın ve çocuk çalışması israfı vardır. Bu israf çeşitli şekillerde olmakta, meselâ aynı işi gören kadınlara erkeklerden daha az ücret verilmektedir. Birçok fabrikalarda ve madenlerde işçiler arasında verem ve romatizma gibi hastalıklara tutulanların nisbeti çok yüksek-
Demokrat Parti programında işçilerin ve ailelerinin maddî ve manevî refahını temin etmek için alınacağı yazılan ve yukarıda neler olduğunu gösterdiğimiz tedbirlerden birkaçı üzerinde biraz daha etraflı olarak duralım:
Asgari ücretlerin tesbiti:
Bugünkü sanayileşmiş ve teknikleş miş cemiyetin belli başlı meselelerinden birisini ücret politikası teşkil etmektedir.
Ücret işçinin çalışması karşılığıdır. Bununla işçi kendisinin ve ailesinin maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin etmeğe mecburdur.
Bunun içindir ki ücreti teşkil e-den unsurlar İktisadî ve İçtimaî ola rak mütalâa edilebilirler.
Bir memlekette ücretler seviyesi o memleketin iktisadi ve içtimai bü
tün bünyesini ilgilendiren ve bu bünyenin sıhhat ve sağlamlığı hakkında en kat’î delillerden birisini vücude getiren bir hadisedir.
Ücret politikası nazarî sahada ve tatbikatta değişik tecelliler göste-regelm iştir.
Liberal iktisat sistemi işçi ücretlerinde kendi kendine husule gelen seviyenin her türlü müdahaleden uzak kalmasına taraftardır. Bu sisteme göre ücret seviyesini tayin ve tesbit eden unsurlar bu seviyenin işverenler için olduğu kadar işçiler için de en faydalı derecede kalmasına âmil olurlar. Bu bakımdan üc ret seviyesi işverenin istihsal ve kazanç seviyelerine bağlıdır.
Buna mukabil bütün müdahaleci sistemler ücret meselesini bu münhasıran İktisadî olan görüşün dışına çıkararak İçtimaî adalet ve tesanüt prensiplerine bağlamışlardır.
Müdahaleci görüşlerin birleştikleri fikir şudur:
İstihsal, ister sanayide olsun, ister ziraatte, sermaye ile say’in müş terek eseridir. Bunun içindir ki bu müşterek eserin temin ettiği menfaat her ikisi arasında adilâne bir şekilde taksim edilmelidir.
İşte asgarî ücretlerin tesbiti fikri bu görüşe dayanmakta, tesbit için kullanılan bütün teknik metodlar adil taksimi temin etmek maksadına matuf bulunmaktadırlar.
Bugün dünyanın büyük kısmında
retten farklıdır.
Asgarî ücretleri kim tesbi etmelidir?
Totaliter sistemlerde asgarî ücretleri doğrudan doğruya devlet tayin ve tesbit eder.
Demokrasilerde ise bu iş sendikalar tarafından yapılır.
Demokrat Partinin kabul ettiği sendika sistemi kurulduğu zaman memleketimizde asgarî üçretlerin tesbitini bu sendikalar yapacaklardır.
Kadın ve çocuk çalışması :
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bugün memleketimizde kadın ve ço cuk çalışması bir israf halindedir.
İşçilerin ve ailelerinin maddî ve manevî refahlarını artıracak tedbirler düşünülürken bu israfın önüne geçmiye çalışmak icabeder.
Halbuki kadınları ve çocukları ça lışmıya mecbur eden bilhassa işçi ücretlerinin azlığıdır. Bunun içindir ki ücret politikasında kadın ve çocukları çalışmaktan kurtaracak nls betlerin tatbiki zarureti vardır.
Bundan başka kadınlar ve çocuk lar için verilen ücretler, hemen hemen erkekler kadar çalıştıkları halde erkek işçi ücretlerinden çok a-şağı tutulmaktadır. Bu ücret farklarının da en asgarî hadde indirilmesi lâzım gelir.
Sonra kadın ve çocukların çalı • şacâğı işleri de yine dar bir sahaya inhışar ettirmek ve bunlara ait çalışma şartlarını ayrıca tesbit etmek
istenen tek şey
mirleri, bu şekilde âdeta iktidar partisi tarafından mânevi ıbir baskı altına alınmışlardır. Bu baskının mahiyeti şudur:
Bir defa 21 Temmuzda bu yola a-tılmış olanların artık bundan ayrılmalarına imkân yoktur. Demokrat Parti bir kara liste hazırlamıştır. Elbette ki, 1946 seçimlerinde Halk Partisinin kazanmasına hizmet edenler, kendilerini pek iyi bilirler. Bunlar, mutlak surette bu kara listeye geçmişlerdir. O halde önümüzdeki seçimlerde, yine Halk Partisi lehine çalışmaları, kendi menfaatleri iktizasındandır. Yoksa, hallaç pamuğu gibi atılırlar, ve Demokrat Parti iktidara geçecek olursa, neye uğradıklarını şaşırırlar. İşte şimdi elaltın-dan gizli gizli yapılmak istenen tel kin aşağı yukarı Ibudur.
Fakat bu şekilde idare âmirleri ü-zerlnde bir baskı yapmağa çalışanlar, demokrasi dâvasında dört sene-denberi kat’edilen mesafenin asla far kında dcğildirler.Dcmokrat Parti ida recileri ve bizzat Celâl Bayar, kaç defa teyit etmiştir ki, eğer Demokrat Parti iktidara geçecek olursa, eski hesapları aslâ karıştıracak değildir; bu İnkılâp hareket? başarılır-keıı elbette ki, eski tek parti zihniyeti geleneğine uyularak bir çok idare âmirleri bazı fahiş hatalar yapmışlardır. Fakat bu hatalar, normal ve millet iradesinin tam mâna-sile tezahür etmesine yardım e-decek olan, dürüst bir seçimden sonra artık deşilecek değildir; esasen kanunu hâkim kılmak için çalışan Demokrat Parti, kanunun mâ-kabline şamil olması gibi gayri hukukî bir bid'ate gitmeği asla hatırın dan geçirmez. Eğer önüntuzdeki seçimlerde tarafsız davranmıyacak, ve herhangi bir parti, bir zümre lehine mesai sarfedecek idare âmirleri görülecek olursa, ancak onlar, yine ye ni Seçim Kanununun tespit edeceği şekiler dahilinde takibata uğrayacaklar, ve bu sefer, adaletin elinden yakalarını sıyıramıyacaklardır. çünkü artık Memurin Mulıakemat Kanunu diye idare âmirlerini himaye eden bir kanun bahis mevzuu değildir; seçimlere İliyle ve fesat ka -rıştıranlar, isterse nahiye müdürü, isterse kaymakam veya vali olsun, bu suçlan irtikâp eden herkes gibi mahkemelerde muhakeme edilecekler, ve eğer suçları görülürse, yine herkes gibi cezaya çarpılacaklardır. Adlî teminatın en ırfühim taraflarından biri de İşte (budur. O halde iktidar partisinin kaymakamlar hakkında yaptığı propaganda tamamiy-le yersizdir. Onlar da bu memleketin evlâtlarıdır; senelerce kafa yorarak, emek vererek, çalışarak bu ıpevkie gelmişlerdir.
Demokrat Parti iktidara gelirse, elbette ki, onların hizmetlerinden kendisini müstağni addedemez; ve nihayet her parti için, ayn b'.T idari ekip tanzim etmeğe ne lüzum ve ne de imkân vardır. İdare cihazı seçimlerde tarafsız davrandıkça, kimse partiden, endişe etmemelidir. Çünkü o zaman memlekette hakikaten bir ikilik yaratılmış olur. Bu, her şeyden evvel demokrasi dâvasının, ve milletimizin zararınadır.
İdare âmirlerimizden ve genç kaymakamlarımızdan vatandaş olarak hepimizin istediği şudur: Seçimlerde tarafsız davransınlar, ve kanunun verdiği salâhiyetlerin dışına çıkmasınlar, vermediği işleri de yapmağa kalkmasınlar. İşte o zaman hakikaten bu memleketin demokrasi inkılâbı dâvasına hizmet etmiş olurlar. Tek vazife, vazifenin ve kanunun dışına çıkmamaktır.
Mümtaz Faik FENİK
Demokrat Parti Kırıkkale ilçe kongresinin geçen Pazar günü yapıldığını Pazartesi günkü rtüshamızda bildirmiştik. Yukarıdaki resimde
kongrede bulunanlardan bir grup görülmektedir.
C. Bayar İzmirde büyük bir sevinçle istikbâl edildi
★ (Baştarafı 1 incide) I ğuna rağmen saat 3 de Eskişefir’de, Afyonda ve diğer yerlerde bando -larla halk Bayar’ı alkışlamıştır. | Tamamen bir tesadüf ederi ola- , rak, C. H. P. ve D. P. nin tanınmış ! şahsiyetlerinin bir vagonda oluşu ’ da istasyonlarda oldukça enteresan ı sahnelere vesile olmuştur. Bir taraf ta C. H. P. bandosu Hilmi Uran’ı karşılarken, diğer tarafta D. P. ban • dosu da Celâl Bayan karşılıyordu. Her istasyonda muhalif, muvafık | karşılayıcı kitlelerinin arasından, ek • seriyeti idareci ve memur olduğu i-çin C. H. Partilileri tefrik otınek daha kolay oluyor.
Yemek vagonunun içinde de man zaralar çeşitli idi. Celâl Bayar ve arkadaşlarının iki masa ötesinde Hil mi Uran ve C. H. Partili milletvekilleri yemek yiyorlar, bir Devlet Demiryolları ve vagonli müfettişi de her hangi bir intizamsızlığı önlamek için ortada pervane gibi dönüyor.
Tren Manisaya yaklaştığı sırada Hilmi Uran Celâl Bayar’ın bulunduğu vagona gelerek muvaffakiyet ler temennisi ile veda etti. Bu anda her iki parti başkanının gözlerinden büyük bir mücadeleye başlıyacak iki hasnun heyecanı belli oluyordu. Celâl Bayar da aynı temenni ile Hil mi Urana mukabele etti. Hilmi U-ran Manisada G. H. P. milletvekil- i, lcriyle ve kejjdic:“: * *—f."-'
dunda karşıjfyan Manisa Valisi ile beraber indi ve partilileri tarafıri’‘| dan mutat merasimle karşılandı.
Igres Cumartesi günü .saat 14 de Ankara Palasda yapılacaktır. Hazırlık lan tamamlanmış, il idare kurulu faaliyet raporu üyelere dağıtılmıştır i 50 sayfalık bir kitap halindeki ra -ı porda bilhassa Demokrat Partinin | İktisadî prensiplerine geniş şekilde Iyer verilmiştir.
Gerek Celâl Bayar’ın, gerekse Hil mi Uran’ın aynı günde Eğeye gel-I meleri önümüzdeki günlerde hararetli seçim nutukları söylenmesine 1 vesile olacak ve seçim kampanyası 1 fiilen açılmış bulunacaktır.
Baş-
D P. Çankaya
İlçe Kongresi
D. P. Çankaya ilçe Kurulu kanlığından:
İlçemiz senelik kongresi, 28/1/ 1950 Cumartesi günü saat 14 de, Yenişehir, Necatibey caddesi, Yeşilır mak sokak No. 8/3 İlçe merkezinde yapılacağından, delege ve partili arkadaşların gelmeleri rica olunur.
D. P. Akyazı kongresi
İzmit, 26 (Hususî) — Demokrat Parti Akyazı İlçe Kongresi büyük demokrasi tezahürleri arasında ve kendisini vilâyet hudu- ■, büyük bir topluluk huzurunda yapıl Jllij'an Martra-» Valisi ile
1950 seçimlerinde C.H.P. nin aday namzetleri
★ (Baştarafı Birincide) için Niğdeden adaylığını göstereceği bilinmekte ve Emin Erişirgill Niğ-dede desteklemek üzere Emniyet Genel Müdürü Gaffur Soylu’nun da Niğde aday listesinde yer alacağı söylenmektedir.
Diğer taraftan, nüfuz sahibi particiler merkeze çağıırılmakta ve kendilerine mühim mevkiler verilmektedir. Bu cümleden olarak eski İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Rıza Çevik, Toprak Mahsulleri Umum Müdürlüğü meclis idare başkanlığına getirilmişse de, Ali Riza Çevik’in beklenmedik istifası iktidar mahfillerinde teessür ve hattâ infialle karşılanmıştır. Bilindiği gibi Ali Rıza Çevik’in kardeşi İsmail Hakkı Çevik, Eskişehir Demokrat Parti Milletvekillerinden bulunmaktadır. Ali Riza Çevik’in de D. P. saflarında yeralması beklenmektedir.
Diğer taraftan, öğrendiğimize göre, vilâyetlerin müteneffizanı da hiç bir suretle ihmal edilmemektedir. Bu arada Denizli müteneffizanından Emin Arslan merkezde mühim bir memuriyete tayin edilmiştir.
Seçim sıralarında büyük yararlıkları olan eski valilerin de C. H. P.
aday listelerinde yer alacağına mu hakkak nazariyle bakılmaktadır.
Bu cümleden olarak eski Antalya valiliğinden tekaüt edilmesine rağmen iller Bankası Meclisi İdare Baş kanlığına getirilen Salim Özdemir Günday’m, 1950 adayları arasında bulunacağına muhakkak nazariyle bakılmaktadır. Filhakika, Salim Ozde-mir Günday’ın seçim sıralarında partiye büyük kazançlar sağladığı, sonra da yaş haddi dolayısiyle tekaüt edilince iller Bankası Başkanlığına getirilerek, burada da partinin Propagandası için, bankadan istenen bütün kolaylıkları temin ettiği söylenmektedir.
Bu cümleden olarak Yozgat ara seçimlerindeki tasnif esnasında elek-' triklerih sönmesi ile şöhret kazanmış olan ve hâlâ Giresun valisi bu- | I lunan Osman Şahinbaşın da Kütahya valiliğine getirileceği öğrenilmiş- A I tir.
| Budefaki seçimlerde Uuls gaze- I
. tesi de geçen devrede olduğu gibi I
| ihmale uğramıyacağı ve bu arada ! büyük gayretleri görülen Peyami Safa, Kemal Zeki, Feridun Osman ve hattâ Naşit Hakkı Uluğun aday gösterilecekleri söylenmektedir.
I Kongre başkanlığına bütün delegelerin arzusu üzerine İzmit mer-vcıeu duj eujjı )znme geuş.nuen kez ilçe idare kurulundan îdris Çav halk henüz ijftffcrdaç olmadığı hal-1 dar, 2 nci başkanlığa Hendek İlje de, Ankara'dan İzmire kadar olan is- bşakanı Mehmet Yılmaz seçildik-tasyonlarda tezahüartla istikbâl ve ten sonra çalışma raporu okunmuş, teşyi ediliyordu. Tren İzmir Basma-1 rapor üzerinde etraflı konuşmalar hane istasyonuna eelince binlerce ' cerevan etmiştir
hane istasyonuna gelince binlerce İzmirli Bayan candan karşıladılar ve otomobile kadar omuzlarda götür
Millet Partisi de, vagon içindeki enteresan vaziyeti kaçırmamak için trene Ankaradan bir sadık üyesini bindirmiş. Celâl Bayar’la Hilmi U-ran arasındaki görüşmeleri not ede rek muvazaa yapıp yapmadıklarını anlamaya çalışmıştır.
Demokrat Partinin İzmir il kon- 1
cereyan etmiştir.
Delegelerin bilhasa yaklaşan seçimler dolayısiyle gösterdikleri bü-•jılâıtüıyaA uos BXque[doj ejuos
hususî bir heyecan katmıştır.
Delegeler: «Halk Partisinin bütün kurnazlıklarına rağmen reylerimizi kaptırmıyacağız!... ) demişlerdir.
Müteakiben idar ekurulu seçimi yapılmış ve «Hâkimiyet Milletindir, vecizesi üç defa tekrar edildikten sonra toplantıya son verilmişti.
• Karakeçe iletiyor hey'eti '* seçiminde Kaymakamın rolü
★ (Baştarafı 1 incide) riştiği bu muamele ve yaptığı tesir ve müdahale üzerine keyfiyet An- ı
kara valiliğiyle İçişleri Bakanlığına I
şikâyet edilmiştir.. Bu makamların da bu işi kanunî mecrasına irca etmemeleri halinde iktidardaki zihniyette en ufak bir değişiklik olmadı-
' ğı ve idare âmirlerinin de hâlen 916 daki zihniyetle harekette ısrar ettik. .
I leri neticeyi bir kere daha ve oldu-
I ğu gibi belirmiş olacaktır.
»uğun uunyaınn ouyuK lusmınaa ıışma şartlarını ayrıca tesbit etmek hakim olan fikir asgari ücretlerin I zarureti vardır.
adalet ölçüleriyle tahlildir. Adaleti BuSün sanayide, küçük sanayide ölçüsünün birine, unsurunu ise ı5- ve san'atlarda en ehemmiyetsiz üc-çının insan olarak sıhhatli bir ha- retler mukabllinde gündc 8 . 10 yatı devam ettirebilmesi, bu haya. al çal,san on binkrce çocuk var. tın maddi ve manevi ihtiyaçlarını dlr. Bunlar mektebe gidemezler, iyi karsıhyabılmes! için kâlı msbette glda alamazlar, yeknesak bir çahs-ucret alabilmesi teşkil eder . | ma hayatının içinde nenelerini de
Burada asgari ücretlerin tesbitine sıhhatleri gibi kaybetmiş vaziyette-ait teknik metodlardan bahsetmiye- dirler. Umumiyetle yaşları 14 dü ceĞiz. Yalnız su kadarına işaret et- perme? Kkcerici 9 . m
Dışişleri Bakanı dün pariseharetetti
★ (Baştarafı 1 incide) _______„ _ ____ __________
zife görecek memurlarda esas tu-ı ce&iz- Yalnız şu kadarına işaret et-' geçmez. Ekserisi 9 - 10 yaşındadır-tulrnaktadır.. "’ob’
İstanbul, 26 — Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, beraberinde Bn. Sadak ve özel kalem müdürü Necdet Kent olduğu halde iktısad' işbirliği bakanlar konseyinin Paris toplantısına iştirak etmek üzere bu akşam saat 17.50 de Skandinav uçağı ile Romaya hareket etmiştir.
mek isteriz:
Her iş sahasının mahiyetine, o iş. uu
sahasının bulunduğu mıntakanın din çalışması israfına bir «■) İktisadî şartlarına göre asgarî üc- nihayet verilmesi için elinden ge-retler değişebilir. Meselâ ağır sana- leni yapacaktır. Bunun içindir ki yide veya madenlerde tatbik edilen programına işçilerin ve ailelerinin metod ve bu metoda göre tesbit e- maddî ve manevî refahını yükselt-dilen ücret hafif sanayide tatbik ( mek işini bir devlet vazifesi olarak edilen metottan ve tesbit edilen üc- koymuş bulunuyor.
lar.
Demokrat Parti bu çocuk ve ka-. • ’r an evvel
Avrupa iktisadi işbirliği konseyi
★ (Baştarafı 1 incide) müracaat ettiğimiz Ticaret Bakanlığı Dış Ticaret Dairesi Başkanı Munis Ozansoy e’zcümle şunları söylemiştir:
.19 memleket arasındaki 1948 ithalât yekûnuna bakılarak serbestlik meselesi kabul edildi. Bundan dolayı da üye devletlerin listeleri tanzim etmesi istendi. Biz de listemizi yaptık ve Parise gönderdik. Diğer devletler de bu listeleri tesbit edilen 15 Aralık tarihine kadar gönderdikten sonra İktisadî İşbirliği Konseyi gayesini bu 19 devletin birbirlerine serbest ithalât yapabilmesi noktasına çevirdiler. Bu da ilk tekliflere göre % 50 olarak tesbit edilmiştir. Fakat Amerika ve diğer iki devletin tekliflerinden sonra halen Pariste % 100 e doğru bir temayül var. Fakat şimdiki halde teklif % 50 üzerindedir ve zannederim konuşmalar da bu teklif üzerinde cereyan edecektir. Maamafih şunu da ilâve etmek isterim ki Pariste mevcut o-lan % 75 ve % 100 temayülü muhtemeldir ki % 50 meselesini tamamiy-le ortadan kaldırılsın ve müzakereler bu son temayülü gerçekleştirmek yolunda yürürüsn.
Kesin olarak bildirdiğimize göre İşbirliği teşkil eden devletlerin Konseyinden % 100 için teklif istenmiş değildir. Şimdilik müzakere e-dileceğine müsbet ve sağlam olarak karar verilen mesele sadece ithalâtın % 50 serbest bırakılması mesele-
Cripps yırlmcı istiyor
Paris Radyosu, 26 (Basın Yayın) — Yetkili İngiliz çevrelerinde, Maliye Bakanı Sir Staffort Cripps’in talebi üzerine, Dışişleri Bakanlığı daimî bakan vekili Sir William Suang-ın, Maliye Bakanı müşaviri sıfatiyle Avrupa İktisadî işbirliği teşkilâtı ü-yelerinin çalışmalarında hazır bulunmak üzere Paris’e gitmiş olduğu bildirilmektedir.
Staffort Cripps’in bu şekilde bir yardımcı talebinde bulunması, aynı çevrelerin kanaatine göre, İngiliz heyetinin İngiltere’de pek yakında yapılacak olan seçimler yüzünden tışmalarda karşılaşabileceği güçlüklerden ileri gelmektedir. Yine aynı çevrelerde belirtildiğine göre, Sir Sitafford Cripps tek -nik meseleler üzerinde ve prensip kararlarında, bu seçim devresi içinde gelecekteki İngiliz hükümeti adı na taahhütlere girmekten kaçınmak tadır.
Amerikada garip bir kış
Şikago, 26 a.a. — Amerika çok garip bir kış geçirmektedir. Baltimore ve İndiana’da çiçekler açmış, anlar uçuşmıya başlamıştır. Halbuki yeni Meksika’da kar fırtınaları ve şiddetli soğuklar devam etmektedir. Meteoroloji merkezleri bu hâdiseleri incelemektedir. İleri sürülen görüşlere göre, güneş şuaları veya havadaki karbon dioksit fazlalığı bu hava değişmelerine âmil
I
olmaktadır.
Yunan - Bulgar hududu yeniden karışıyor
Ya-
Londra Radyosu, 26 (Basın -yın) — Yunan Genelkurmay Başkanlığı 50 kadar komünist âsiden müteşekkil bir çetenin geçen Pazar akşamı Bulgaristan’dan Yunan toprağına geçerek Yunan Trakyasın-daki bir köye hücum ettiğini, fakat bunların geri püskürtüldükleri-ni ve içlerinden 10 kişinin etrafa da ğıldıklarını bildirmiştir.
Yunan Genelkurmayının tebliği, Bulgarların geçenlerde Bulgaristan-da harekâta geçmek üzere Yunan a
razisinde çeteler teşkil edilmekte ol duğu halikındaki iddialarını hatırlatarak bu sahte isnatların zahiren
Bulgaristan’dan Yunanistan’a yapılacak alanları gizlemiye matuf olduğunu belirtmektedir.
DIŞ TABİBİ
HALİ D SUNGUR
Çankındaki muayenehanesini Anafartalar Vakıf İş Han kat 1. No 115 e nskletmiştir.
(157»)
Matematik
Fransızca
Fizik Dersleri
Zafer Gazetesine müracaat Tel : 15315
Vefat
Muharrir arkadaşımız Rüştü Şar-dağ ile Lûtfiye İnal’ın anneleri Hüsnü İnal ve Rezzan Şardağ’ın kayın-valdeleri Melek Ş^rdağ dün Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bugün öğle namazını müteakip Hacı Bayramdan kaldırılacaktır. •
Arkadaşımıza ve ailesi efradına başsağlığı dileriz.
— Müjde —
Şoför olacaklara ve şoförlere
Her türlü müşküllerinize cevap verecek olan (Soru ve cevaplı Oto. Tekniği, Seyrüsefer, semtler ve yol işaretleri kitabını) sabırsızlıkla bekleyiniz.
Pek yakında çıkıyor.
Nakliye Yzb. (72) İbrahim Orga
Kayıp
Mengen Nüfus Dairesinden aldı- i ğım nüfuz cüzdanımı kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisinin hük- I mü yoktur.
Mengen Akçakoca köyünden Hüseyin oğlu 324 doğumlu Arif Akkaş
Kahve kavurması
Bir çuval kahve kavurması 4 lira K. Kahveci İsmail Öztürk.
Güven apartmanı altı No. 1/2. Samanpazan. Tel: 15468
Ankara Elektrik Teknisyenleri derneği Başkanlığından
Üye arkadaşlarımızın, meslekî bakımdan faydalanmaları için, bu mev zularla ilgili mecmua ve kitaplar, Derneğimizce temin edilmiştir. Her gün niesaî saatlerinde üyelerimizin bu imkânlardan faydalanmaları kabildir.
| Ayrıca, ellerinde bu gibi kitapları bulunup da Derneğimize hediye etmek istiyen üye veya meslektaşlarımızın bu hayırlı teşebbüsleri için bir an evvel harekete geçmelerini ri ı ca ederiz. (174)
Comments (0)