Pazartesi
27
Başmuharriri: Mümtaz Faik Fenik
Denizciler Caddesi: 2
Posta Kutusu? 193 — ANKARA Telgraf: Zafer Gazetesi Ankara Başmuharrir tel: ....... 15619
Yazı işleri, idare ..... 15315
Fiyatı her yerde 10 kuruştur.
■»
ŞUBAT 1950
jr,]. ı No. 304
sahipleri dün kendi ara lannda bir toplantı yapmışlardır. Yukarıdaki resim ıbu toplantıdan bir sahneyi tesblt etmektedir.
— Yazısı 5 inci sayfamızda —
Seçim arifesinde
D. P. nin faaliyeti
Demokrat Parti Bucak ve ilçe Başkanlarmm izahları
Şehrimiz D. P. Köy Ocaklarında seçimler hakkında yer yer toplantılar yapılıyor
Seçim emniyeti ve tarafsız Hükümet
fiuyün 2 tıci sayfada
İÇTİMAÎ • MES'ELELER
Grev hakkı ve
lüzumsuz telâşlar

Yazan: Mümtaz Faik FENİK
oalisyon kabinesi fikri son __—o----------
günlerde İstanbul gazetele- ten, hiç olmazsa, rinde hayli saha kazandı, propagandalarını 'irilerimiz belki hatırlarlar: Seçim I Kanununda tadilât meselesi bahis ' mevzuu olduğu sıralarda, bu sütunlarda fikirlerimizi izah ederken, yalnız emniyetli bir kanunun, kâfi gelmediğini, belki, seçimlerin Demok- | rat Partinin de iştirak edeceği İbir kabinenin nezareti altında yapılması icebettiğini ileri Sürmüştük. İs-tanbuldaki gazeteci arkadaşlarımızın da şimdi bu fikri müdafaaya başlamış olmalarını elbetteki büyük bir memnunlukla karşılarız.
Evet, elde bugün eskisine göre, çok mütekâmil bir kanun vardır. Bu kanuna göre seçim zamanında her türlü hile ve fesat imkânları hemen hemen ortadan kaldırılmıştır. İdare âmirleri artık seçimlere müdahale edemiyecekler, ancak u-zaktan seyirci kalacaklardır. Fakat seçime tekaddiim eden günlerde, iktidar partisini tutan bazı idare âmirlerinin halk üzerinde baskı yapmaları ve Halk Partisini esaslı bir şekilde müdafaa etmeleri ihtimali pek çoktur.
Daha Meclis fesholunmadan, daha yeni seçim kararı bile verilmeden, şurada burada bazı idare â-•nirlerinin ve valilerin şimdiden iktidar partisi lehine faaliyete geçtiklerine ve bu uğurda köylerde dahi jandarmaları seferber ettiklerine dair haberler gelmeğe başlamıştır.
Umumî seçimlere tekaddüm eden en hararetli zamanlarda bu gibi kimselerin halk üzerinde baskıyı daha da arttıracaklarını tahmin et-
mek güç değildir. Bunlar, en hafif-
. .... _•----- Halk Partisinin
kolaylaştıracak-
(Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
Seçim Kanununun neşri Demokrat Parti faaliyetine yeni bir veçhe vermiştir. Seçimde vazife almıya davet edilen partililer her gün artan bir kuvvet halinde bu davete heyecanla koşmaktadırlar. Diğer taraftan, Seçim kütüklerinin tanziminde vazife alan arkadaşlar faaliyete başlamışlardır.
köylerde
Köy ocaklarındaki heyecan seçimlerin akibeti bakımından büyük bir müjde manasını taşımaktadır. Köy ocakları yer yer yaptıkları top lantılara bucak ilçe ve il idare kurulu üyelerini davet etmekte, seçim sırasında gerek partililere düşen vazifeleri, gerekse fertlerin hak ve vecibeleri hakkında şayanı dikkat şualler sormaktadırlar.
Bu çalışmalar meyanında cumartesi günü Kayaş Ocağında yapılan Demokrat Parti toplantısında Ka-yaşlı demokratlara Cebeci bucak ve Çankaya ilçe idare kurulları baş-kanları iştirak ederek Seçim Kanunu hakkında geniş izahlarda bulunmuşlardır. Bu izahları takiben bir çok ocak üyeleri şu sorular hakkında aydınlatılmışlardır:
1 — Gizli seçim nasıl yapılacaktır?
2 — Sandık heyetleri nasıl teşek kül edecektir?
3 — Askerî işçiler vazife alabilecekler mi?
4 — Tasnif nasıl yapılacaktır?
5 — Oy pusulaları tasnifi müteakip derhal yakılacak mıdır?
6 — Bitaraf vatandaşların oy pusulaları nasıl olacaktır?
Ar (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
ŞEHİR TİYATROSUNDAKİ
İHTİLAFLARIN İÇ YUZU
Devlet Tiyatroları Yönetim Kurulu da usulıüz hareketlerinden dolayı Muhsin Ertuğruldan mı hesap soracak ?
Bir iki ay önce; yeni bir yönetmelikle idare şekli ve sanatkârlarının dereceleri değiştirildğii sıralarda; İstanbul Şehir Tiyatrosunda bir kaynaşma olmuş; yönetim kurulu ile bir kısım sanatkârlar arasında ihtilâf çıkmış ve neticede bazıları mâğdur; bazıları da memnun olmuştu. Bu arada biz de bir sanat mü-essesesinin huzur ve sükûna kavuşmasından dolayı uzaktan uzağa sevinmiştir. Son günlerde aynı tiyatroda yeni bir ihtilâfın çıktığı malûmdur. Kendisinin de üye bulunduğu yönetim kurulunun müsaade ve iznini almadan Muhsin Ertuğru-lun emriyle Ankaraya gelip Devlet Tiyatrosu sahnesinde temsillere katılan Galip Arcan; yönetim kurulu tarafından sorguya çekilmiş; hattâ istifaya mecbur edilmiştir. İstanbul
A (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
Muhsin Ertuğrul
Dünkü liğ maçlarında Demirspor Ankaragücüne, Gençlerbirliği de M uhafızgücüne galip gelmişlerdir. Yukarıdaki resimde Ankaragücüniin golü Demirspora girerken görülmektedir. (Spor harberleri 6 ncıda)
D. Spor 2-Ankaragücü
Birsiyasi
toplantı
Demokrat Partide tesonüd aslâ bozulmamıştır
D.P. Eminönü ilçesinin tertip ettiği toplantıda ileri sürülen mütalealar
İstanbul, 25 (Telefonla) -Demokrat Parti Eminönü ilçesinin tertip ettiği siyasî toplantı bugün öğleden sonra yapılmıştır.
Bazı gazete sahip ve başmuharrirlerinin de bulunduğu bu toplantıda hatipler, memlekette demokrasinin yerleştirilmesi için çalışıldığını, Demokratlar arasında bazı vukuagel-mesi muhtemel olan fikir ayrılıklarının esas dâvaya asla tesir edemiyeceğini, memlekette halk hâkimiyetinin tecelli etmesinin lâzımgeldiğini, Demokrat Partide tesanüdün şimdiye kadar hiç bir zaman bozulmamış olduğunu ve bundan sonra da asla bozulmayacağını tebarüz ettirmişlerdir.
■A- (Devamı Sa: 6 Sü: 6 de)
İzmir’de bir




Dün kli Ziraatçiler kongresinden bir gö rünüş
TürkiyeZiraatçılarderneğinin kongresinde bir hâdise oldu
İşçi Partisi mi kuruluyor ?
İzmir, 26 (Telefonla) — Emin bir kayanktan haber aldığıma göre İzmir’de, işçileri seven mebusların teş viki ile «Türkiye İşçi Partisi, adı altında bir parti kurulmak üzeredir.
İlk hamlede İşçi muhiti olan yirmi vilâyette teşkilât kurup kongrelerini yapacak olan parti, önümüzdeki seçimlere iştirak edecektir. Ay ni zamanda C. H. Partisinin bir seçim taktiği olarak kurulacak bu par tiye önümüzdeki seçimlerde C. H. Partisi gerek manen, gerek maddeten müzaherette bulunacak ve e-ğer bir kaç mebus çıkarmak mümkün olursa Türk Parlâmento hayatında ilk olarak Sosyalist düşünceli parti mebusları resmen Mecliste yer alacaklardır.
Aynı muhalifin bildirdiğine göre, bu partinin programı İngiliz İşçi Partisinin programının bir benzeri olacaktır. Program hazırlanmıştır, yakında ilân edecektir.
limanında sükût
temin edilemedi
Öğrencilerden bir grup ile Tarım Bakanı Cavit Oralın bir münakaşası
Bakan: "Siz Talebeliğe yakışmıyacak çirkin şeyler yaptınız, sizinle konuşamam !„ dedi, Talebeler de toplantı salonunu terkettiler
Bir müddet evvel, bir Hollanda firmasına yaptırılan Zonguldak limanı projesinin, Amerikan mütehassısları tarafından da tetkik edilerek beğenildiği ve yurda geldiği anlaşılmıştır.
Bu proje üzerinde yapılan lâbo-ratovar tecrübelerinin maalesef menfi çıktığı ve. her türlü tecrübeye rağmen liman içinde sükûnunun temin edilemiyeceği tahakkuk etmiştir.
Bu vaziyet, alâkadarlar arasında büyük bir teessür uyandırmıştır. Bu hususta alınacak karar merakla beklenmektedir.
Şükrü ve Bülendin cezaları hafifletildi
Öğrendiğimize göre Olimpiyatlarda Türk - Yugoslav millî maçında çıkan hadiseye sebep olduklarından dolayı F.t.F.A. tarafından cezalandırılmaları istenilen Beşiktaşlı Şükrü ve G. Saraylı Bülent’e merkez ceza heyeti tarafından verilmiş olan bir buçuk sene ve 8 aylık ceza Şükrü'ye 8, Bülent’e 7 ay olarak ha-fifletilmiştir.
Yeni Tefrikamız
ARZU!..
Bu fevkalâde heyecanlı aşk ve macera romanını bugünden itibaren dördüncü sayfamızda büyük bir zevkle takip edeceksiniz.
Dünkü il kongresinde hazır bulunanlardan bir görünüş
Millet Partisi il
Kongresi yapıldı
Sadık Aldoğan C. H. P. ye karşı çok sert bir lisanla hücumlarda bulundu
Haşan Dinçer, Ahmet Tahtakılıç, Ahmet Oğuz ve Fethi Erimçağın hazır bulunduğu kongreye Atatürk’ün aziz ruhu için ihtiram duruşu ile başlandı ve açış nutkunu müteakip Haşan Dinçer kongre baş-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 3 de)
Millet Partisi il Kongresi dün sabah saat 10.30 da Gar Gazinosu sa- [ lonunda yekûnu 200 ü geçmiyen de- 1 lege ve üyelerin iştirakiyle yapıl- I dı.
M. P. Başkanı Hikmet Bayur, I Milletvekillerinden Sadık Aldoğan,1
Diyarbakır'da baskı ve Valinin mektubu
Vali Bay Hadimli yazdığı tavzih mektubunda b le Halk Partisini iltizam eder bir
Diyaorbakır Valisi pek Sayın Ha-dımlı’dan dün bir mektup aldık. Hadimli, mektubunda bundan bir kaç gün evvel verdiğimiz bir haberi yalanlamak gayretine düşerken, itiyadî bir hareketle olacak, kendisinin partiler muvacehesinde ne de-
lisan kullan yor receye kadar bitaraf kalabidliğini kaleminden kaçmasına mâni olamadığı bir kaç cümle ile itiraf edive-riyor.
-Saat 15 de yapılmakta olan C. H. P. içtimaına, toplantılarından kim-★ (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
Türkiye Ziraatçılar derneğinin yıllık birinci kongresi, dün Halkevi nde yapılmıştır.
Kısa bir konuşma ile kongreyi a-çan Tarım Bakanı Cavit Oral, Türk ziraatçılarının ziraî kalkınma mevzuunda oynıyacakları önemli rolü tebarüz ettirmiş, meslek mensupları arasındaki anlaşmazlığın gelecek kongreye kadar kalkmasını ve yüksek Ziraat Mühendisleri Birliği ile Derneğin birleşmesini temeımi ede-★ (Devamı Sa: 6 Sü: 5 de)
İngilterede yeni İktidar şimdiden çok güç durumda Londra, 26 (a.a.) — İngiltere, cüzi farkla neticelenen umumi seçimlerden dünya hadiselerinde ön safta oynadığı tarihi rolünü fiilen kay betmiş bir vaziyete gelmiştir. Batı birliği ve güney doğu Asyanın emniyeti için hayatî ehemmiyette en az beş konferans İngiliz seçimleri yüzünden tehir edilmiştir. Neticeler birbirine o kadar yakındır ki Dışişleri Bakam kendisinden beklenen teşebbüsü ele akmayacaktır.
Vaziyetin içerde olduğu kadar dı şarda da nazik olması sebebiyle Er-nerst Bevin muhtelif olarak Dışişleri Bakanı sıfatiyle vazifesi başında kalacaktır. Bevin hastadır ve çekilmek istemektedir. Fakat bugünkü buhran çakilmesine mani olabilir.
AKINTIYA
I____KÜREK
Vakfıkebir I
E n son Vakıflar Umum " Müdürlüğü bütçesi konuşuldu. Bir çok esaslı tenkitler yapıldı. Eski eserlerin korunmadığı, Valâflaruı bunlarla a-lâkadar olmadığı söylendi.
Bence bütün bu iddialar yersizdir! Eski eserler neden korunmuyor? İşte C. H. Partisi meydanda! Hele ibir seçim zamanı gelsin, nasıl korunuyor, görüntünüz!
Vakıflarla C. H. P. arasında ne münasebet var? demeyiniz! Şemsettin Günaltay, Halk Partisini mütevelli ilân etmedi miydi? Fakat yazık ki, bütçe sırasında mütevellilerin maaşlarına zam yapılması ihmal o-lundu! — YEDEKÇİ
n
h
ri
İs
ur
tul
İH B m: eh a
Y 2in
E -ap lir Lis ;öy ( ;un rai aır lü mi; en ka lise mij nei ğn ya
ra tiı
de
oli
di la tv
ğ(
y B ti
Ticaret
Kendilerini
kabadayı
sanan2genç
ı
Söyliyecek çok ağır lâflarımız var ama, sadece bir teessüfle söze başlayıp, işin millî seciyemiz hesabına hazin tarafını düşüneceğiz. Mesele şu: Basın, Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünün, bir iki gün önce hakkında etraflı bilgi verdiğimiz yeni binasının giriş yerine ıbir şeref holü yapılmış ve bu şeref holünün iki tarafına iki büst, ortaya düşen geniş bölmesine bir kabartma ve kabartmanın altına da basının mânâsı hakkında söylenmiş bir iki söz konmuş.
Büstlerden biri bizde matbaanın ilk kurucusu İbrahim Müte-ferrika’ya, öteki ilk gazetecileri mizden Şinasl’ye ait, ortadaki kabartma İsmet İnönü, altındaki yazı da yine İsmet İnönü’nün bir sözü ve, evet ve, Atatürk’ün namı nişanı yok ortalarda; vatanın kurtarıcısı, Cumhuriyetin kurucusu, bir çok ileri inkılâplarımızın başarıcısı, bu arada hattâ modern kültürümüzün ve modern gazeteciliğimizin önayak olucusu Ata türk*ün evet, namı nisanı yok.
Atatürk’ün azameti ve bu memleketin üstüne kanat germiş mâ-neviyatı, gönüllerde kandil kandil yanan hatırası karşısında, bu zavallı, ihmal mİ diyelim, cürmü bir hol kadar küçük yer yakar kasıt mı diyelim, hulâsa bu beyhude ve cüce vakıa, sadece hazindir; çünkü millî seciyemizle sıkı sıkıya ilgilidir. Bu memlekette miktarı beşi onu bulmıyan bir takım megalomanın Atatürk’e açıkça ettiği küfrün, onu bu memle-leketin tarihinden, kurtuluşundan, inkılâplarından ve hatırasından uzaklaştırmaya yeltenen sinsi hareketlerden daha az hazin olduğunu bilmeliyiz. Çünkü açık küfrün hiç değilse mert, açık inkârın cesur ve belki de fikre dayanır bir tarafı vardır.
Düşündük: Sayın İsmet İnönü-ye o şeref holünde bir İnkılâpçı
Üç küçük kıza takılmak yetmiyormuş gibi, bir de kendilerine mâni olmak istiyen kapıcıya hücum ettiler.
Haknaşinaslıklar
Muhip DIRANAS
sıfatlyle mİ yer verilmiştir? Eğer öyleyse, kendisine, kendisinin de gocunacağı bir hakşinaslık izafe edilmiş oluyor demektir. Çünkü bizzat İsmet İnönü, Atatürk-ten tecerrüt eden ve onun fevkine çıkan bir inkılâpçılık vasfiyle te-.
meyyüz etmeği hiç ıbir zaman ak- | Dün şehrimizde uç küçük kıza sallından geçirmenin hakşinaslığını kıntılık eden iki genç yakalanmış-göstermemiştir. Hiç değilse, Ata-türk’ün sağ olduğu zamanlar için. Cumhuriyetin ve modem devleti-1 miziıı kurucusu olarak İse, evvelâ Atatürk akla gelir. Ona «Cum- ııııt 4ix _ ______
huriyetimizin bâıılsi» diyen yine zerlerken, bu sırada peşlerine bizzat İnönü’dür. Binaenaleyh, A-tatürk’ü kaale almamak gayretine cukıar evvelâ birşeyir. —.
düşenler, hangi hak vc salâhiyet- ) nıamışlarsa da, gençlerin mütemadi le boylarından büyük işlere kal- surette kendilerinden bahsettikleri-kışırlar? | ni görünce, evlerine doğru kaçmıya
Yok eğer, İsmet İnönü’ye orada ba5ıamışlardır.
sadece bir Devlet Başkanı sıfatly-le yer verilmişse, ıbunun da ince
Hadise şöyle olmuştur:
On dört ve on beş yaşlarında üç küçük kız, Maltepe asfaltında, havanın açık olmasından bilistifade ge-«.»».L-, t- iki
gencin takıldığını görmüşlerdir. Ço ” ----in farkına vâr-
Çocuklar hadiseyi apartmanın ka
le yer verilmişse, iDunun aa ince ----, , , f i,,--,,
ve nazik bir tarafı vardır; çünkü pıcısına anlatmışlar, kapıcı da ku kendisinin üzerinde aynı zamanda çüklerin peşlerim bırakmıyan de bir Parti Başkanlığı sıfatı bulun- hareketlerinin vanlıs ol
duğu malûmdur. Hem bırakın o-nu, üstelik, o zan ' x—
nın oraya muva™«ı oturtulmuş olması ve Demokratik ; Bunun üzerine, Kemal Çetin ve bir rejime girdiğimize, yahut gir- Hilmi Ünal isimlerindeki gençler, mek üzere olduğumuza göre, her kendilerinin Hacettepeli oldukları
’ * “* J m söyliyerek, işe karışmamasını
I ve müteakiben de
| kapıcının üzerine hücum etmişlerdir.
Etraftan yetişenler kapıcıyı kurtarmışlar vC iki delikanlıyı da polise teslim etmişlerdir.
Küçük kızların babaları gençler hakkında davacı olduğundan Adli-yeye intikal etmiştir.
Sanıklardan Kemal Çetin, görülen lüzum üzerine tevkif edilmiştir.
kanlılara hareketlerinin yanlış ol-uur ucıu duğunu, peşine düştüklerinin daha
'zaman'bîı kabartma-' çocuk sayılacak bir yaşta bulun-nuvakkat bir şekilde ' duklarını söylemiştir.
Demokratik ’
dört sene sonunda değişmesi ih- ıu ,
timalinin gözönünde bulundurul- tavsiye etmişler ması gerekirdi.
Bir başka dikkatsizlik ve anla-yışsığlığa da işaret edelim: Mat- j baanın dünyaca bilinen tek bir i-catçısı vardır; adı: Götenberg’dir. Biz, medenî milletler ailesinden, Garp Birliğinden olmak sevdasında bulunduğumuza göre, şeref holüne ilkönce bu büyük mucidin büstünü koymak değil miydik? Şinasl’nin tek başına, Götenberg’i çiğneyip şeref holünde yer alması da ikinci bir «hakşinaslık» değil, midir?
Sayın İsmet İnönü’nden bu memleketin basit bir vatandaşı o- | lan bizim bir istirhamımız var: I Atatürk'ün namı bile bulunmıyan : böyle bir şeref holünde yer almayı reddetsin.
SORUM
Cumhuriyet’deki “Sorum,, başlıklı yazısında Nadir Nadi, çeşitli idare sistemlerindeki mes'uliyet mes'ele-sini, hem rejimler arası, hem de devirler arası mukayeseler yaparak tahlil ediyor.
Hükümdarlık ve diktatörlük rejimlerile demokrasi arasında yalnız zıddiyetler görmeğe alıgmışızdır. Birincilerde İdare edenler halka kargı sorumsuzdur; İkincilerde ise'sorum esastır, deriz.
Diyerek mevzua giren yazar «dev let idaresinin kontrolü ve millî iradenin devamlı bir şekilde yürürlükte kalması» fikrinden «millî irâde» teriminin tahliline geçiyor ve şef ve halk idareleri arasında mü-fjıhede etliği “-korkunç,, benizerli-ğe işaret ederek:
şef. evet kimseye kamı sorumlu değildir. Fakat milli İradeyi nefsinde toplayan halk? Acaba o herhangi bir varlığa
Sualini soruyor. Bundan sonra eski totaliter rejimlerindeki bir takım hâdiseleri misal olarak zikreden yazar yazısını şu fikirlerle sona erdiriyor:
Çok eükür. modern halk İdarelerinde sorgusuz sualsiz vatandaşları İdam etmek âdeti ortadan kaldırılmıştır. Buna karşılık milli İrade seçimlerde tecelli eder. Eski hükümdarların vezir beğenmesi kabilinden halk bir partiyi İktidara getirir. Bir hükümet kurulur ve mem-h-ket isleri yürütülmek İstenir.
Bu iğler çok İyi. İyi veya kötü idare edilebilir. Fakat bir de madalyanın tersi var: îgler pek kötü, pek aksi de gidebilir. Felâketlerle karşılaşılabilir. Demokrasi tarihi de toptancı rejimler tarihine tas çıkartacak derecede feci hatalarla doludur. Hükümetler devrilir, adamlar yıkılır, türlü kargaşalıklar olur. Millet öfkelenir, bir takım zecri tedbirlere başvurulur. Fakat kimse çıkıp millete hitaben:
— A sultanım, gu hükümeti İs basına geçiren Ben değil miydin? Simdi ortada bir idaresizlik görüyorsan bundan senin de payın yok mu?
Diye soramaz. Böyle bir suale ne hukukçular. ne içtimaiyatçılar, ne de filozoflar Şimdiye kadar yanaşmamışlardır (kafalar tehlikeye girmese bile halk gözünde kötü kisJ olmak korkusu var.)
Yalnız bir Montesauieu bir gün söyle lâf arasında «Milletler lâyık oldukları hükümete maliktirler» gibilerden bir cümle kullanmıştır.
Gerçek demokrasiye doğru hamleler yapmak İstediğimiz bu sıralarda yukarıkl söz üzerinde her birimiz biraz kafa yorsak yeridir. Doğru sözdür o, eskimez ve modası da geçmez. Olgun fertler gibi, olgun milletler do hergeyden Önce kendi vicdanlarında sorumluluk duygusuna yer ayırmak zorundadırlar. Lala posanın kafasını uçurmakla şımarık bir hükümdar belki sinirlerini yatıştırıp biraz ferahlar. Fakat milli kader bahis mevzuu olduğu zn-kümdardan ziyade Lala pasa yerine koymağa alışmalıyız. îyi veya kötü, millet adına girişilen her teşebbüste, Üzerimize düsen sorum payının komsumuzunklnden daha büyük olduğunu kabul edelim. Ancak bu takdirde halk idaresinin yapıcı bir mânası olabilir.
Müşterek kabine fikri
Yeni Sabah’ın başyazısında "Müşterek kabine fikrl„nden bahsediliyor. Yazar diyor ki:
Türkiyemizde böyle bir koalisyon hükümeti, kurulabilirse, ilk defa tahakkuk etmiş bulunacaktır. İkinci Meşrutiyet devrinde İttihat ve Terakki hükümetlerinin her hangi bir Itlhatçıyı kabinelerine almalarına İmkân yok İdi. Nitekim İtilâf- ' çılar da İttihatçıları caı; düşmanı sayı- ' yorlardı. ittihatçı ve ltllâfçı kabineler1 ancak birbirini boğarak ve yiyerek iktl- i de hanımlarını Dlvftnılıarplere sevkederek i
Bu kötü ve antidemokratik geleneklere ye. rahatça geçmek İçin, çeşitli partilerden müşterek kabine kurmak fikri çok lyl bir vaziyet sayılabilir. Millet Partisinin böyle bir teklif karşısında, nasıl bir hareket hattı takip edeceğini. bizim için, tâyin etmek İhtimali yoktur. Belki seçim kanunu kargısında olduğu gibi böyle bir lştlrâk teklifi karşısında da
Istlrâkl iyi olur. Millet Partisinden başka da. çeşitli partiler mevcuttur. Fakat diğer partilerin faaliyet tarzları ve mensupları hakkında, umumi efkârca kâfi derecede bilgi yoktur. Çünkü yalnız bir beyanname neşrederek varlık iddiası İle bir siyasi parti her hangi bir koalisyon kabinesine ortak olmağa hak kazanmaz.
Müşterek kabine düşünce ve haberleri teeyyüt eder ve bilhassa oldukça ger niş mânada telâkki ve tatbik edilirse yurdumuzda İyi bir merhale sayılabilir. Esa-
BANKALAR CADDESİNDEKİ DÜKKÂNLARI SOYAN KÜÇÜK HIRSIZ YAKALANDI
Evvelki gün Bankalar Caddesindeki dükkânları soyan on beş yaşlarında küçük bir hırsız yakalanmıştır.
Muhtelif olan hırsızlık hadiseleri şöyle cereyan etmiştir:
Bundan bir müddet evvel, şehrimizin tanınmış çiçekçilerinden Sa-bunçakis’in dükkânına giren bazı kimseler, yükte hafif pahada ağır birçok eşya alarak kaçmışlardır.
Nihayet evvelki gün gece yarısın dan sonra polisler sivil kıyafetle Bankalar Caddesindeki dükkânları kontrol etmiye başlamışlardır. Bu sırada Foto Hilâl mağazasında bazı gürültüler işitmişler, evvelâ dükkânın kapısını kontrol etmişlerse de kilitli olduğunu görmüşler ve dükkânın arka tarafında bılunan kü çük bir pencereden içeriyi gözetle-miye başlamışlardır. Sivil polisler içeride bir hareket görememişler fa kat daha evvel bazı gürültüler işit-. tiklerinden küçük pencereden içeri , girmiye karar vermişlerdir.
| Bu sırada korkudan bir köşeye i büzülmüş olan oııbeş yaşlarındaki | küçük Cevat Meraklı’yı yakalamışlardır. ,
Cevat Meraklı, yapmış olduğu diğer hırsızlıkları da itiraf etmiştir.
Küçük hırsız, ilk sorgusunu müteakip tevkif edilmiştir.
İSKENDERUN LİMANINDA
TIKANIKLIK
Bugünlerde Denizyollarına çekilen müteaddit telgraflardan anlaşıldığına göre, İskenderun limanı, ' yük bakımından çok sıkışık bir duruma düşmüştür.
Hâlen bölgede, bir kaç bin ton mal birikmiş durumdadır. Bu hâl karşısında Denizyolları idaresi, Rize vapuruna ilâveten, Kars şilebini de yarın İskenderun yük postasına kaldırmıya karar vermiş bulunmak tadır.

yalnız ve tehlikede olduğu duygusuna kapıldı. Bir Ağacın dibin de Harry ile buluşacaklardı. Fakat bu koca ormanda o ağacı ö-teki ağaçlardan nasıl ayırt edecekti. Birden, ileride bir insan belirtisi gördü. Adam ıslık çalarak yürüyordu. Martins ıslığın tutturduğu havayı tanıdı, kalbi sevinçten hopladı, yalnız olmadığını anladı, rahatladı ve adama doğru koştu. Fakat adam yüzünü dö nünce bir de baktı ki Harry değil; bambaşka, hiç tanımadığı biri. A-dam kara, çamurlu, erimiş bir kü çük karlı «yazı» nuı ortasında dikilmiş, Martins'e bakıp pis pis sırıtıyordu. Baykuş da aynı yerden biteviye uluyordu. Derken sıçrayarak uyandı, başucundaki telefon çalıyordu.
Aksam yabancıya çalan bir ses:
— Mr. Rollo Martins? diye sordu.
— Benim.
Simdi artık Dexter değil de Rollo Martins olmak onu değiştirecekti.
Telefondaki ses:
— Beni şahsen tanımazsınız, de di, fakat Harry Llm’in arkadaşıyım.
Birinin, Harry Llm’in arkada-
Grev hakkı ve
lüzumsuz telâşlar
AYATINI insan haklarını tam olarak kullanmakta bulan bir milletin kendi mukadderatına hâkim olmasını sağlı-yan usulün adına demokrasi diyoruz. Bu usulün Türkiye'de Kusursuz bir halde işlemekte oldğuna ina nanlar var. Bunların yanında, bu u-sulün Türkiye’de kusursuz bir halde tatbik edildiğine inanmıyanlar da
İnanmıyanlar, gördükleri eksiklere işaret ediyorlar. Diyorlar ki :
— Vatandaş, indî mülâhazalar ve isteklerle, zaman zaman ve kanunla tâyin edilmiş bir sebep olmaksızın hürriyetten mahrum edilemez.
Vatandaş bazı çalışma sahalarına, meşru duygularla atılmak istediği takdirde, bu sahalar ona kapalı tutulamaz. Binaenaleyh İnhisarlar Kanunu vatandaş haklarına tearuz eden bir kanundur.
Cürümlerin karşılığı olan müeyyideleri tamamen içinde toplamış bulunan bir Ceza Kanunumuz mevcut iken, gazeteci de, suç işlerse, bu kanunun yhyınla işlenmiş suçlara mütedair olan ahkâmına tâbidir.
O halde, belli bir zümrenin hoşuna gitmiyecek neşriyata mâni olan Basın Kanunu, matbuatın başı üstünde demokles’in kılıcı gibi tutulamaz.
Tam mânasiyle carî olabilecek demokratik bir rejime kavuşmayı özliyen bu insanlar, saydıkları eksiklere bir de şu yokluğu ilâve ediyorlar :
— İŞ veren, nasıl o işin karşılığını tesbit etmekte bir hak taşıyorsa, çalışanlar zümresi de, istismar edildiğini anladığı vakit, hakkım ramak imkânına sahip olmalıdır.
Çalıştıran serapa maddî kudret halinde, çalışan fert de serapa maddî ihtiyaç ve âciz içinde bulunduğuna ve bu suretle tek elin şakırtısı çıkmıyacağına göre, işçilerin mukadderat beraberliği yaparak yaşama haklarını hep birlikte korumak üzere, sermayedarın karşısında birleşmiş bir kuvvet haline gelmeleri en tabii haklardandır.
Zira, insan haklarını tanıma kararı vermiş, bu haklara gerçekten inanmış bir cemiyet, fertler arasındaki kanaat alış verişine mâni olmaz. Bu fertler bir kanaat beraberliği yaparak, kendilerini çalıştıran hakikî veya hükmî şahıslara, değerlerini teslim ettirmek yoluna, lüzum gördükleri zaman gidebilmelidirler. •
İşverenle ig alan arasındaki anlaş manın temeli, karşılıklı rıza ve muvafakat olduğuna ve iş alanlar kendi cephelerinin rıza ve muvafakatini aralarında bir kanaat alış verişi ile bir formül halinde tesbit edebileceklerine göre, tamamen ticarî olan bu pazarlığın icrasına tevessül etmek en tabii insan haklarındandır.
Bu pazarlığı, kendi varlıklarını değerlendirmek şeklini göstermek suretiyle, yani işvereni, çalıştıracağı insanların kıymetinden biran mahrum bırakmak suretiyle, hakikat karşısında bırakmak usulüne frenkler grev demişler ve insanlara, demokratik cemiyetlerde bu hak tanınmıştır.
Faşist âlemleri ile komünist cehennemlerinde bu hak, insanlara lâyık oldukları şerefli mevki verilmediği için, tanınmamaktadır.
Şu halde, şerefli insanlar olarak biz de bu haktan faydalanmak durumundayız; mademki insan haklarını tamdık ve demokratik bir rejim kurduk, bu rejim kuruculuğunun patentini, tebessümler karşısında,
. Yazan: ...
{Füruzan TEK/Lj
yetle bu zarureti anlamalıdırlar.
Tam sıhhatli olmak istiyen Türk demokrasisinde grev hakkını tanımak istemiyenler iki zümreye ayrılır. Bunlaran biri efendilerinin isteklerine tempo tutmaya alışmış kavuk sallayışlardır. Diğer kısım samimidir. Ancak softa da, mürteci de bazan samimidir. Samimiyet, insanları herhangi bir iddiaya inan-
Enver Izgü Fen
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Farmakotekni ve Farmasötik kimya profesör muavini eczacı kimyager Enver İzgü’nün hazırlamış olduğu tez ve vermiş olduğu imtihanlar sonunda kendisine Ankara Üniversitesi Fen Fakültesince kimya kolundan Fen Doktoru unvanı verildiği memnuniyetle haber alınmıştır. Resimde genç bilgin çalışırken görülüyor.
Demokrat Parti Ankara İl İdare Kurulu Başkanlığından
İl', kongresi 12/3/1950 Pazar günü saat 9 da Gar gazinosunda yapılacaktır. Sayın delegelerin teşrifleri rica olunur.
Ankara Şoförler ye Otomobilciler Derneği Başkanlığından
25 Şubat 1950 tarihinde keşide e-deceğimiz İAŞE PİYANGOMUZU bir defaya mahsus olmak üzere 8 NİŞAN 1950 tarihine tehir ettiğimizi bildirir, biletlerimizi almış bu lunan aziz vatandaşlarımızdan ö-zür dileriz.
patentim, teoessumıer Karşısında, cut ımıa yalnız kendine tanıyanlar evlevi- lecektir.
TEMİZLİK İŞLERİNDE
YENİ FAALİYET
Şehrimizin sağlık durumu itibariyle, temizlik işlerine verdiği önemi arttıran Belediye, bu mevzuda yeni bir çalışma programı hazırlamaktadır.
Haber alındığına göre, şimdiye ka dar Saimekadın’a dökülmekte olan çöpler için başka bir yer tesbit e-dilecek ve teşkilât, temizlik vasıtaları ile personel bakımından mevcut imkânlar dahilinde takviye edi-
dırmak için yeter sebep olamıyaca-ı ğına göre, bu münakaşada, salim Ibir netice almak unsuru olamıya-caktır.
Grev aleyhinde rastladığımız iddia sahiplerinin samimî olanlan, şüphe ve evham illeti ile malûldürler.
gün grevi tutturmuştur; bu hak kul lanıldığı takdirde, bir düşman ideolojinin bunu istismara kalkacağından bahis açmakta ve alarm işareti vermektedir.
Hatırlamak pek kolay : vaktiyle kulüp kurmak İsteyenler de bir takım gizli maksatlara âlet olan za-J rarlı unsurlar şeklinde telâkki ve tâklp edilmiştir.
İnkılâbı ilân ederken, aynı evhamlı softalar, din ve imanın, garp cereyanları ile elden gideceğini, sureta vatan millet edebiyatı yaparak haykırmışlar, aynı imdat işaretini çalmışlardır.
Halbuki bugün Türkiye dünyanın en vatanperver memleketidir ve bu duygusunun üstüne toz kondurmamak tedbirlerini tek bir millet vicdanı halinde gayet iyi ve kuvvetli bir şekilde almış bulunmaktadır.
Bütün bunlar dış ve sun’i tedbirlerdir ki, hakikî tedbirlerin yanında mânâsız, cılız ve her türlü terakki hamlesini önleyici mahiyetleri itibariyle cemiyeti geriliğe ve irticaa götürür.
Türk inkılâbının yetiştirdiği medenî vatandaş, kadınını, herhangi bir tehlikeyi hatıra getirmeden nasıl cemiyet içine alıyorsa ve bunu yaparken nasıl kadının ahlâkına gü veniyor, o ahlâkın ayakta durabilmesi için nasıl İçtimaî sahada dikkatli davranıyorsa, işçi vatandaşa verilecek grev hakkını zehirlemek istiyen yabancı ve düşman ideolojisinin istismarına karşı da, vatandaşta teessüs etmiş vatanseverlik ahlâkının, komünizm düşmanlığına en kuvvetli bir panzehir halinde güvenmek icabeder.
Kaldı ki şu anda Türkiye'de iş bakımından arz mahdut, talep çoktur. Bu durum halen patron hegemonyasını ciddî surette tehdit ede-miyeceğine göre, grev hakkının tanınması, şimdilik biraz da senbolik kalacaktır. Binaenaleyh bu yolda tereddüt etmek insanlardan, kullanmak yolunda olmadıkları bir hakkı dahi esirgemek, bir kelime ile demokrasiden ayrılmak demek olur.
Şayet cemiyet iyi hazırlanmamış ise, yalnız grev müessesesinde değil, her türlü hak ve hürriyet kullanışında tehlikeler baş gösterebilir. Halbuki Tür.dye, demokrasi rejimine girerken hazırlanmış bir cemiyet olduğu teslim ve kabul edilmiştir.
O itibarla, hak ve hürryietlerin igfalât ve istismarlarından müte-• essir olmamasını samimî olarak 1 istiyen cemiyetler, her zaman mev-I cut olan o kötü maksatlardan ziyade kendi iç bünyeleri ile alâkadaı ı olmalıdırlar.
Bu alâka kuvvetli bir maarif ve düzenli bir ekonomi sistemlerinde bulunur ve ancak orada yaşayabilir.
O itibarla, biz vatanperver hisle-rimizi hergün bileyen, medeniyet . dünyasını bize her bakımdan lâyı-t kiyle tanıtan ehil kimselerin çizeceği bir kültür programı ile, memlekette hakikî ihtiyaçlara cevap ve-( rebilecek İktisadî bir düzen vücu-ı de getirmeliyiz.
Bunu yapmaz da, daima kendi ■ kudretimizden şüphe edip evham i-• le yaşarsak, medenî insan evsafm-■ dan, hele ileride, pek ziyade mahrum kalırız.
Her seyahat faydalı değildir!
C eçim işleri aldı yürüdü. l)ün sabahtanberl vazifeliler kapı kapı dolaşarak seçmen kütüklerini tanzime başladılar. Bu çalışmaların süratle bitirilmesi İçin emir verilmiş olduğundan faaliyet dehşet... Buna muvazi olarak, propaganda faaliyetinin de hızlandırıldığı ve C. H. P. nln devlet, kuvvet ve İtibarından faydalanarak elinden gelen bütün yollara başvurduğu da anlaşılmaktadır.
Dünkü nüshamızda çıkan bir resim ve küçük bir haber bunun delilidir.
Kim (bilir ne zamaııdanberi yapılmış bulunan Samsun limanına alt bir maket, şimdi, bir devlet memuru tarafından alınacak ve Samsuna götürülerek teşhir edilecek, ve Samsunlu vatandaşlara ağızlarını sulandıracak izahat verilecek hu arada da «işte sîzleri bilmem ne zaman zengin edecek, şehrinizi kıymetlendirecek, hasılı Orta Anadolunun transit merkezi hailne getirecek bu limanı, yirmi beş senedir, memlekete kul köle olan ve sizin hizmetinizde bulunan C. H. P. yapacaktır» denilecek!
Bir devlet memurunun bu suretle hareket etmesi ne dereceye kadar doğrudur? Meselesini mü.-nakaşa edecek değiliz. Çünkü bugüne kadar, ben Halk Partisinin Vailsiyim diyeninden tutun, can-baz babanın elini öpenlere, demokrasi hareketine karışan vatandaşlara komünist damgası vuranlara kadar her çeşidini gördüktü. O sebeple, biz meselenin bu cephesiyle fazla alâkalanmamağı tercih ediyoruz.
İşin esas tarafı, C. H. P. nin, bütün tatlı sözlerine rağmen, İktidar hırsiyle aklına gelen her tedbire başvurmak mecburiyetini duymuş olması meselesidir.
Evet, Samsun limanının maketi hazırlanmıştır. Bu memleket bakımından sevinilecek bir hâdisedir. Fakat her kim olursa olsun, iktidarda bulunanların, bu gibi işleri yapmak vazifesiyle mükellef olduğu da bir hakikattir. Bunlan yapmaz, yaptırmağı düşünmezse, ne yapacaktır?
Kuru lâfa, milletin karnı toktur. Bugün yapılan vâldlerin yerine getirilip getirilmediğini halk çok iyi bilmektedir. O sebeple, maketin Samsun seyahati yersiz ve faydasızdır.
Hikmet YAZICIOGLU
Yazan : Graham Greene
şıyım diye övünürcesine knuştu ğunu duymakta keza onda bir de ğişiklik yapacaktı. Martins, yabancıya bir yakınlık hissediyor du.
— Sizi görmekten pek memnun olurdum, dedi.
— Şu anda sizin sokağın köşesinde, Old Vianna’dayım.
— Yarın buluşmamız kabil değil mi? Bir sürü sebeple bugün çok yorgun düştüm.
—Ilarry bana, her türlü müşkülünüzü halletmemi vasiyet etti. Son nefesini verirken yanında bulunuyordum.
— Sanıyordum... Sa... Rolli sustu: «derhal öldüğünü sanıyor-dm» diyecekti, faakt bir sezi, ken dişine ihtiyatlı davranması gerektiğini haber verdi. Onun üzerine: «isminizi lütfetmediniz?» dedi.
— Kurtz. Bizzat gelip sizi gö-
— ıo —
Çeviren : Kırdanoğlu
reyim, diyecektim, fakat, biliyor sunuz, AvusturyalIların " ' oteline girmesi yasaktır.
— Yarın öğleden evvel, Vienna’da buluşsak?
— Hayhay, diye cevap verdi ses, eğer şu anda behemehal beni görmek İhtiyacında değilseniz, yann buluşalım.
— Ne demek istediğinizi anlr yamadım.
— Harry; üzerinizde para bu Ilınmayabileceğin! söylemişti de.
Sırtüstü yatmış, kulağında ahize, Rollo Martins; «İnsan servet yapmak için Viyana’ya gelmeli» diye düşündü. Beş saat oldu olmadı, işte üçüncü tipte,, hem hiç tanımadığı birisi, kendisine para teklif ediyordu.
— Yarına kadar vaziyeti idare edebilirim.
Sacher
Old
Böyle bir teklifi miktarının ne olduğunu anlamadan, reddetmeyi akıl kân bulmuyordu.
— O halde, isterseniz, saat 10 da meselâ, Okl Vienna’da. Elbi sem kahve rengidir. Kitaplarınızdan birini de elimde taşırım.
—Mükemmel. Kitabımı nerde buldunuz?
— Harry vermişti.
Seste son derççe bir tatlılık var dı ve bütün dedikleri makul şeylerdi. Fakat «iyi geceler» deyip te telefonu kapattıktan sonra Mar-tins’i bir düşüncedir aldı. Nasıl oluyor da, Harry, ölmeden evvel bu kadar kendini kaybetmediği halde, ona bir telgraf çektirmeyi akıl etmiyordu? Sonra, Callag-han, Lim'iıı otomobilin çarpmasi-le ölmesi bir olduğunu söylememiş miydi? Yahut hiç değilse acı çekmlye vakit kalmadan öldüğünü; yahut ta... yoksa Cailaghan’ın
lâfı kendi sözlerinin rastgele tekrarı mıydı? Öyle ya!
İşte asıl bu andadır kİ, Llm’in ölümünde karanlık bir nokta, bu dalaca davranan polisin çözemediği bir düğüm, bir esrar bulıın-duğ-u fikri Martiııs’in kafasında yer etti. İki de cigaranın yar-dımile bu karanlık şeyi kendisi aydınlatmıya çalıştı, fakat sonunda ne bu esrarlı meseleyi hal, ne yemek yemeği akıl etti; oracıkta uyuyakaldı.
Gün adamakıllı dolu, hadiseli geçmişti ama bütün bu şeyler i-şi aydınlığa çıkaracak kesafette olmaktan henüz uzaktı.
IV
Üzerimde ilk nahoş tesir yapan taraf, diye anlattı Martins bana: iğreti saçlan oldu. Derhal göze çarpan değiştirmelerinden biri bıı saçlarıydı: arkası ensesinden düm düz kesilmiş, fakat kafaya da iyi ce yapışmamış san, düz bir takma saç. Dazlaklığına razı olnu-yan adamlarda, daima, karışık şüpheli bir taraf vardır. Bundan başka yüzü; hatlarına, çizgilerine, makyaj yapar gibi, i Una edilmiş, bir mana ve cazibe katmak için şurasına burasına dokunulmuş, (Devamı var)
üç sene sonra kömür ihraç edebileceğiz
Türkiye’deki Marşal plânı heyeti maden mühendislerinden Mr. Ward Stahl tarafından bu hafta verilen rapora göre, halen Zonguldak’ta boşaltılmakta olan makineler monte edilip çalışmıya başlayınca bu bölgede kömür istihsali devamlı ve hissedilir bir şekilde artacaktır. İlâve makine ve teçhizatın tesisi ve işlemeye başlamasından sonra en fazla üç sene içerisinde ihraç edilecek evsafta kömür istihsal edilecektir. Kömür istihsalindeki artış ise kömürle işliyen Türk fabrikalarında sınaî istihsalin artmasını sağlıyacak tır. İhraca elverişli kömür elde e dilmesine gelince bu, kömür yıkama makinelerinin monte edilmesine bağlıdır. Amerikan ve Avrupa firmalarına sipariş edilmiş olan bu makinelerin 2 seneye kadar faaliyete geçmeleri muhtemeldir.
Stahl’m ilâve ettiğine göre, Türkiye’deki maden ocaklarında işletilecek makinelerin kullanılmasını öğrenmek ve ehliyetli işçiler yetiştirmek için Marşal plânı mucibince Türkiye’den Birleşik Amerika’ya 21 işçi gönderilecektir. Bu işçiler A-merika’dan avdetlerinde öğrendiklerini Türk madencilerine tatbikî o-larak öğreteceklerdir.
Yine raporda bildirildiğine göre, Zonguldak mıntakasının makineleşmesi için Marşal plânı gereğince-tahsis edilen miktar 5,5 milyon doları bulmaktadır. Bu tahsisatın 1.048.005 doları 1949 yılı Aralık ayına kadar sarfedilmiş bulunmaktadır. İnşa edilmekte olan liman tesisleri için de 327.905 dolar sarfe-dilmiştir.
J TAKVİM |
Hicri 1369 — Cemaziyel’evvel: 10
Rumî: 1365 — Şubat: 14
27 ŞUBAT 1950 PAZARTESİ Vasati Ezani
Sabah 6.38 . 12.43
öğle 12.27 - 6.31
lklmli 16.32 9.36
Aksan) 17.07 r i2.oo
Yatsı 19.26 1.31
İmsak. 5.00 11.01
Sahibi ve Bajmuharlrl MÜMTAZ FAİK FENİK
Bu nüshada ya nişlerini fiilen İdare eden Hikmet YAZICIOĞLU
Basıldığı yer:
GÜNEŞ MATBAASI

ADYO* TELEFON -TELGRAF HABERLERİ

Almanya silâhlanmak istemiyor
ZAFER
HERGÜN BİR HÂDİSE:
Sayfa: 3
Batı Almanya
federal Batı Almanya kurul-
■ duğu zaman bu yeni devleti Atlantik paktı savunma sistemine kabul etmek yolunda bir temayül görülmüştü. Almanlar, bu tasarıyı hiç de harareti! bir tarzda karşılamadılar. Hattâ Başbakan Adenauer, Almanya’nın kısa veya uzun bir zamanda, ve fakat her halde, Batı Avrupa savunmasına iştirak edeceğini, bunu umduğunu söylediği zaman, başta Schumacher’in Sosyal - Demokratları olmak 'üzere bütün Alman partileri Başbakanın üstüne yürüdü. Almanya silâhlanmak istemiyordu. Bu, o zamanlar, Batılı devletleri hayli hayrete düşürmekle beraber, türlü şekillerde tefsir edilerek makul de görüldü. Çünkü Almanya, üstüste iki harbi kaybetmişti. Halk savaştan bezgindi. İktisadî durum bir orduyu besleyecek kuvvette değildi. Nihayet, Batılı Almanlar, belki de, bir ihtilâf halinde Doğudan gelecek tecavüzün zinde kuvvetini karşılamak istemiyorlardı.
Bütün 'bunlar. Batılıların kendi kendilerine yaptıkları tefsirlerden ibaretti. Nitekim, bunların sadece lefsir, hattâ boş bir tefsir olduğunu lıâdisat gösterdi. Fransa ile baş-gösteren ihtilâfta «Sulh sever» Almanlar asla uysal davranmadılar. Ordu ve silâh istemedikleri halde gözleri ilhak ve istilâda idi. Yine aynı Almanlar, silâh imal etmeğe salih fabrikaların sökülmesinde ve Kartel’lerin dağıtılması işinde, müttefiklerin arasına nifak sokabilecek derecede huysuzluk gösterdiler. Nihayet bu sulh âşığı Almanların, Nazilikten temizleme işinde işgal devletlerine hiç bir yardımda bulunmadıkları, aksine, eski Naziler-den bir çuğuna yüksek memuriyetler vererek bunları himaye ettikleri malûmdur.
Federal Alman devleti kadrosu dahilinde hâdisat muayyen bir istikamette inkişaf etmiş olmalı ki, Batı Almanya'nın kuruluşundan az bir zaman sonra, Atlantik paktı müdafaasına katılmak ümidini izhar etmiş olan Başbakan Adenauer de nihayet diin, ifadeyi değiştirerek, Almanyanın kat’iyen silâhlanmak arzusunda olmadığını belirtmiş ve Almanyayı müdafaa etmenin doğrudan doğruya işgal .dev-TetTerîne terettüp eden bir vazife olduğunu söylemiştir. Bonn muvazi olarak ve aynı zamanda bir hükümet sözcüsü de, Doğu Almanya-‘»i aBlr s*lâhlar ve hatta uçaklarla teçhiz ve takviye edilmiş bir «polis» kuvvetine Batılı devletlerin dikkat nazarını bir kere daha çekmiştir.
Bütün bunlar, Batı Almanyanın silâhlanmaktan istinkâfı üzerinde müttefiklerin yürüttükleri tahminlerden, hiç birinin isabetli olmadığını gösterir. Batı Almanyanın silâhlanmaması, daha doğrusu silâhlanmak istememesi fikrimizce iki esaslı mülâhazaya dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, Almanların, ne pahasına olursa olsun birleşmiş bir Almanya kurmak arzu ve emelleridir. İkincisi ise, böyle bir Alman- . yanuı, Alman silâhlariyle müceh- ‘ hez, kuvvetli ve her bakımdan ırfüs-takil kalabilmesidir.
Federal Batı Almanya, Doğu ile Batı arasında bir ihtilâf vukuunda, birkısım Almanların diğer Alınanlara silâh çekmesini önlemek mak-sadiyle, silâhsız ve pasif bir duruma razıdır, denebilir. Çünkü daha geçen ay, Adalet Bakanlarının hay-l [[hınmş olduğu gibi, hemen herkes na3»|]ve ker toprak Almandır. O halde, «Doğudan olsun, Batıdan olsun, ge-ibiDtt ilebilecek bütün müdahaleler, er-j! d geç kuruyup gidecek ve Almanya fl bu badireden terutaze kurtulacak-jtır- Binaenaleyh Almanları! Batı ve ^0. «Doğu) birbirine kırdırmamak, iki Jtaraftan birinin gerektiği kadar «j. «kuvvetlenmesine intizar etmek ev- 1 jg. tadır, Silâhsız siyasetin Almanlarca , jifice ||hir,nci hedefi budur.
| İkinci fikre gelince; onu şu su-jatıB belirtebiliriz: Hatırlarda ol-
luğu gibi, Batı Almanya hükûme-ili, demir sanayiinin yeniden teşki-— tr âtlandırılması hakkmdaki kanun is : İn salâhiyetini müttefik kontrol ımisy on undan istemişti. Bu, düpe- 1 iz, silâh imali salâhiyetini iste-lekti. Bu talep müttefikler tara- ’ adan evvelsi gün reddedildi. Bunun ‘ çerine de, dün, Federal hükümet başbakanı Adenauer, silâh isteme-liğini ve müdafaa vazifesinin işgal levletlerine ait olduğunu söyledi, lu iki hâdise, birbirine o kadar akındır ki, Almanların hakikî ni-'etlerini bu yakınlık, çırçıplak
[göstermektedir. Batı Almanya A- : silâhı istemiyor. Çünkü ---------- silahı, muhtemel bir ih-ilâfta, karşı tarafın gazabını celbc-I lebilir. Almanya buna asla razı I eğildir. Fakat elinde bulunan ve ı ilâh yapmağa elverişli fabrikaları a feda etmek istemiyor. Bu fab-, ikalar, gelecekteki Birleşik Alman-anın silâh kaynağı olacaktır.
Federal Batı Almanyanın mlit-'•lik komisyonu tafafından reddeden teklifi ile Adenauer’in son be-anatı bu bakımdan enteresan sa-
l neirikan silâhı i ’ kmerikan silâhı,

l
X
Müttefiklerin nasıl bir Almanya-ı ı güvenmekte olduklarını artık Ihlamaları zamanı gelmiştir.
Mücahit TOPALAK
Federal Almanya Batıklara emanet
Batı Almanya sorumsuz bir durum sağlamaya çalışıyor Paris Radyosu, 26 (Basın - Yayın) ' “ ~
— Batı Almanya ____________ ______________
Adenauer, dün Bonn’da verdiği bir | Hükümetin, eski Almanya Ordusu söylevde, Batı Almanya’nın yeniden I Genel Kurmay subayları ile nazi silâhlanmasına muhalif olduğunu 1 memurlarından mürekkep olup si-söylemiş ve batılı devletlerin Federal Almanyanın himayesini sağlamak mecburiyetinde olduklarını sözlerine ilâve ederek, bu yolda' müttefik yüksek komiserleri nezdin de bir teşebbüste bulunulmuş olduğunu teyit etmiştir.
Başbakan Adenauer, Federal Hükümetin, Berlin’i, Batı Almanya-nın ve hatta Batı Avrupanın İktisadî sahada bir ileri karakolu o-larak muhafaza etmeğe karar vermiş olduğunu temin ederek sözlerine son vermiştir.
_____ . . Diğer taraftan Federal Almanya Başbakanı Dr. Hükümetinin bir sözcüsü, Federal
Hindistan-Nepal anlaşması imzalandı
İki memleket komünizme karşı tedbir aldılar
Yeni Delhi, 26 (a.a.) — Hindistan ile Nepal, bu iki memleket arasında ticaret ve dostluk andlaşmaları projeleri hazırlandığını ve her iki memleket Başbakanlarının, gizli bir toplantıda bu tasarılar hususunda mutabık kaldıklarını bildirmişlerdir.
Bu tasarılar şu maddeleri ihtiva etmektedir :
1 — Her iki memleket karşılıklı olarak birbirlerinin egemenlik ve bağımsızlığını tanıyacaktır.
2 — İki hükümetin güvensizliği tehdide uğradığı takdirde her iki memleket karşılıklı olarak birbirlerine danışacaklardır.
3 — Nepal, memlekete sokacağı veya memleketten çıkaracağı ticaret mallarım Hindistan’dan serbest olarak geçirebilecektir.
Nepal Başbakanı Shumsher Jang Badu Rona, cumartesi günü bakanlar kurulunun tasdik etmesi için her iki andlaşma tasarısını hamil olarak Nepal'e dönecektir.
Nepal Başbakanı ile Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru arasındaki konuşmalar gizli tutulmakla beraber merkezi Asya’daki komünist hareketlerini müzakere et-
mi şolduklarına muhakkak riyle bakılmaktadır.
Amerikanın hava kuvvetleri
Paris Radyosu 26 (Basın - Yayın) — Amerika Kava Kuvvetlerinin i arttırılmasını derpiş eden ve Genelkurmay Başkanları ile Savunma Bakanı tarafından tasvip edilmiş olan plân, yakında Başkan Tru-man’a sunulacaktır. Bu plâna göre, Birleşik Amerika 1951 de her tipten 8800 uçağa sahip olacaktır.
Sovyet Bahriye nezareti
Londra Radyosu, 26 (Basın - Yayın) — Moskova Radyosu dün akşamki yayımında Sovyet Hükümetinin bir deniz Bakanlığı ihdas etmiş olduğunu ilân etmiştir. Evvelce Sovyet bahriyesi silâhlı kuvvetler Bakanlığının murakabesi altında idi. Şimdi silâhlı kuvvetler Bakanlığı, Harb Bakanlığı adım ala-
Wesferling Singapurda yakalandı
Londra Radyosu, 26 (Basın - Yayın) — Endonezya’daki isyan hareketinin elebaşısı Vesterlingin Singa pur’da tevkif edilmiş olduğu bildirilmektedir. Vesterling, icabeden vesikalarr hâmil olmaksızın İngiliz sömürgesine girmek istemiştir.
Atom Uçakları
Londra Radyosu 26 (Basın - Yayın) — Amerika Savunma Bakanlığı Hava kuvvetlerinin yeniden artırılacağını ilân etmiştir. Atom bombası taşıyacak uçak filosu sayısı da arttırılmaktadır. Açıklandığına göre 16 bin kilometre menzilli ve 6 motörlü yeni tip bir Amerikan uçağı dünyanın her hangi bir tarafına atom bombaları taşıyabilecektir.
VEREME KARŞI YENİ BİR İLÂÇ
Baltimore,—Maryland—, 26 (a.a.) Doktor Robert Siver, Maryland Tıb biye Mektebindeki beyanatında veremin arsenik ve sulfadiazin ile tedavisine dikkati çekmiş, henüz bu tedavinin tecrübe safhasında bulunduğunu belirten doktor, bu i-lâçaln uzun müddet tatbik etmek suretiyle ümit kesilmiş birkaç hastanın iyileştiklerini belirtmiştir.
lâhlanma plânları hazırlamak ga-yesyile kurulmuş olan teşkilâta1 karşı mücadele edecek kudrette ol madiğini söylemiş ve hükümetin emrinde bir federal polis teşkilâtı bulunmadıkça her hangi bir harekete girişemiyeceğini sözlerine ilâve etmiştir.
Batı Almanya Federal Hükümeti, müttefik yüksek komiserliklerinin Doğu Almanya’da yaşamakta olan bazı Almanların Rusya’ya nakledilmesi meselesine nazarı dikkatlerini çekmiştir.
Vietnam’da durum
Bazı merkez kabileleri ayaklandılar
Brazzaville Radyosu, (Basın - Ya yın) — Merkezî Vietnam’a bir çok kabileler âsi Viet-Minh idaresine karşı isyan edip Fransız ve Vietnam kuvvetlerinden yardım istemişlerdir. Bu mıntakada devam e-den çarpışmalara iştirâk etmek ü-zere bir Fransız birliği yollanmıştır.
Hindistanda komünizm ile savoş
Londra Radyosu 26 (Basın - Yayın) — Hindistan Hükümetinin dün parlâmentoya sunduğu bir tasanda, polis hükümetin emniyeti için tehlikeli addettiği komünistleri ve diğerlerini yakalamaya yetki vermesi teklif edilmektedir.
Dün Kalküta’da müslümanlarla hindûlar arasında çıkan kargaşalıkta en az 5 kişi ölmüştür. Polis, nakil vasıtalarına ve yağma için dükkânlara hücum eden nümayişçileri dağıtmak üzere göz yaşartan bomba kullanmıştır.
Milletlerarası sulama komisyonu
Londra, 26 (a.a.) — Yeni Delhi Radyosu 11 memleketin Hindistan Hükümetinin Hindistan'da milletlerarası sulama ve kanallar komisyonu kurulması hakkmdaki teklifini kabul ettiklerini bildirmiştir.
Bu memleketler arasında Türkiye, İsviçre, Hollanda, Yugoslavya, Brezilya, Kanada, Mısır, Endonezya ve Pakistan bulunmaktadır.
Birleşik Amerika ile Avustralya’nın da iştirak etmeleri beklenmektedir.
Komünist Çinliler bir çıkarma yaptılar
Londra Radyosu, 26 (Basın - Yayın) — Çin Komünistleri, Güney Doğu Çin sahili açıklarındaki Na-moa adasını 3 saat süren bir savaştan sonra ele geçirmiş olduklarını iddia etmektedirler. Bu ada, Çin Milliyetçileri tarafından sahil boyunca deniz münakalâtı kontrol i-çin bir üs olarak kullanılmakta idi.
Yunanistanda seçim hazırlığı
Atina, 26 (a.a.) — Genel seçimlerin yapılacağı gün yaklaştıkça, seçim mücadelesi gittikçe şiddetlenmektedir. Parti şefleri büyük bir faaliyet göstererek mümkün olan her vasıtayla memleketin her tarafına gitmekte ve siyasi programları hakkında izahat vermektedirler.
Bu arada Başbakan Teotokis seçimlerin geri bırakılacağı yolundaki söylentileri kesin olarak yalanlayarak, seçimlerin önceden kararlaştırılmış olduğu gibi kat'i olarak 5 mart pazar günü yapılacağını tekrarlamıştır.
Diğer taraftan, İçişleri Bakanı Nikola Lianopulos valilere yeni bir tamim göndererek seçimlerin her hangi bir engele maruz kalmadan yapılmasını sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasını tavsiye etmiştir.
AMERİKA’DA KOMÜNİZMLE SAVAŞ
Londra Radyosu, (Basın yın) — Amerikan senatosu dışişleri komitesi dün Amerikan Dışişleri Bakanlığında komünist taraftarı kimseler hakkında tahkikatta bulunacak olan beş kişilik komitenin kurulduğunu bildirmiştir.
Amerikan senatosu üç gün evvel uzun ve sert münakaşalardan sonra bu tahkikatın açılmasına karar vermişti.
Ya-
Şakadan !
İstanbul Valisi Profesör Fahrettin Kerim’in sarhoşlarla ve sokaklarda kadınlara sarkıntılık edenlerle şiddetli bir mücadeleye giriştiği malûm!
Fakat gazetecilerin muzipliğine son olur mu? İşte evvelki gün, sevimli Valiyi Şile'de yaşlı bir kadının yüzünü okşarken görmüşler, resmini almışlar, gazetelerine basmışlar!
Allah Allah! Bir taraftan mücadele, bir taraftan okşama! Bu nasıl olur diyeceksiniz?
Hâdise Şile’de belediye hudutları dışında olmuştur! - A. F.
Meclis kö$esi:
DAVET
Adalet Komisyonu . 1 — Bingöl Milletvekili F. Fikri Düşünsel'in A-vukatlık Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında fcanun teklifini,
2 — Memurların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı kovuşturma ve yargılamaları hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Dilekçe Komisyonu: Bugün saat bugün saat 10 da;
Gümrük ve Tekel Komisyonu : Gümrük Tarifesi Kanununa bağlı giriş genel tarifesi cetvelinde bazı değişiklikler yapılmasına dair kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
Kitaplık Komisyonu? Bugün saat 17.30 da Kitaplıkta;
Tarım Komisyonu : Çiftçi mallarını koruma Kanunu teklifini görüşmek üzere bugün saat 15 te;
Ticaret Komisyonu : Türkiyedeki düşman menfaatleriyle ticarî ve e-konomik işlemlerine, menkul ve gayrimenkul mallarına el koyarak onları idare etmek üzere bir Se-kestı- İdaresi kurulması hakkında kanun tasarısını görüşmek üzere bugün saat 10 da;
VI Numaralı Geçici Dilekçe Komisyonu: Bugün saat 10.30 da Kitaplıkta; toplanacaklardır.
Dünya Basınından Hulâsalar
26.2.1950 _
Uç defa cinsiyet değiştiren kadın
Doktor: ''Hayır bayan, bu çocuk
erkektir.,, demiştir, fakat
Ebe, kısa bir tereddütten sonra :
— Bir kızınız var, dedi.
11 Kasım 1934. Bu tarihte dünyanın dört bucağında doğan binlerce çocukla beraber, Fransa’nın Roan-ne şehrinde de bir kız dünyaya gelmiş ve kendisine Renâe adı verilmişti. Bundan daha tabii bir hâdise olamazdı. Fakat, bir kaç ay sonra, küçük kızlarını büyütmekle ı meşgul bulunan ailenin başına bir afet çöktü. Küçük Renee’nin dokto-t ru, «Hayır, bu çocuk kız değil oğlandır- dedi. Bunun üzerine aile, en . büyük mütehassıslardan birine mü-’ racaat etti. Mütehassıs doktor, dikkatli bir muayeneden sonra, bir çocuğun bütün hayatına tesir edecek . olan kararını bildirdi : «Evet, bu çocuk kız değildir... Fakat, tam erkek olabilmesi için de bir seri ameliyat geçirmesi lâzımdır...». Bu sözler karşısında ana ve babanın telâş ve dehşete kapıldığını gören doktor, teselli makamında bir nükte yapmak istedi : «Emin olunuz ki gereken bu bir seri ameliyat gayet basit ve tehlikesiz müdahalelerden i ibarettir. Ve düşünün ki, ufak tefek sıkıntılardan sonra, çocuğunuz imzasını atarken artık iki «E- kullanmak lüzumunu duymayan bir er kek olacaktır.» (Bizde Sadi, Sadiye, Fahri, Fahriye gibi kadın ve erkek isimlerini ayırdeden ekler, Fransızca isimlerde bazen, Rene, Renee gibi fazla bir «E. ile ifade olunur, yani, iki veya tek «E. ile yazılışına göre, isim kadın veya erkek ismi olu: Yazık ki, doktorun bu nükteri teminatı, muztarip aileyi tatmin
I demedi. Bununla beraber, çocuğun kötü mukadderatına boyun eğmek ' lâzım geldi.

İNGİLİZ BASINI :
İngiliz gazeteleri bugün de Başyazılarında, genel seçimlerden sonra hasıl olan durum hakkında geniş yorumlarda bulunmaktadırlar. Gazetelere göre, umumî kanaat, seçimlerin bir kaç ay sonra yenile neceğidir. İngiliz yazılarına göre İşçi Partisi aradaki pek az farktan Parlâmentoda bir çok işlerden vazgeçmek mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise seçimlere verilen sözü yetine getirmemek mânasına gelecektir.
Bu arada Reynol News gazetesi, Attlee’nin iktidarda kalacağına dair beyanatı ele alarak Başbakanın bu şekilde konuşmakta haklı olduğunu, çünkü iktidarda kalmasını temin edecek bir çoğunluğa sahip bulunduğunu kaydetmektedir. Ancak, gazeteye göre, aradaki pek az fark ileride yeni bir seçimin yapılmasını elzem kılacaktır. Çünkü bu küçük ekseriyetle İşçi Partisi, programında derpiş edilen meselelerin en önemlilerini halledemiyecektir.
The Pcople gazetesi de, seçimlerden sonra hasıl olan durum karşısında İşçi Partisinin devletleştirme plânından vazgeçmesi lâzım geleceği mütalâasında bulunmaktadır.
Bağımsız Observer gazetesi de • İşçi Partisi liderlerinin iktidarda kalmak meselesini hemen müzakere etmeleri isabetli olmuştur, diyor.
Muhafazakâr Sunday Times şunları yazıyor :
• Sosyalistler seçimde mağlup sayılabilirler fakat seçim de büyük bir müsavat sağlanmıştır. Atlee’nin bundan sonra daha temkinli hareket etmesi, Churchill’in ise hücumlarında ve desteklemelerinde parti menfaatlerinden ziyade müşterek menfaatlere göre hareket etmesi gerekir.»
ALMAN BASINI :
Batı Berlin gazeteleri de İngiliz seçimlerinden bahsediyorlar. Alman gazetelerinin belirttiklerine göre İngiltere iki partili bir sistem için oy vermiş, Liberal Parti ise hemen hemen ortadan kalkmıştır. Komünistlerde ezici bir mağlubiyete uğ-
Rus toplama kamplarındaki Almanlar
Nevyork Radyosu, (Basın . Yayın) — Son zamanlarda Rus tecrit kampları tarafından serbest bırakılan nazi aleyhtarı Sosyal Demokrat Partisine mensup T kişi, tecrit kamplarında kendileri gibi 30 bin Almanın mevcut olduğunu a-çıklamışlardır. Bu Alınanlardan biri Doğu Almanya Komünist Partisi Lideri Ulbrecht’in son zamanlarda sıhhî sebeplerden dolayı u-çakla Moskova’ya gittiğini iddia et-
Muztarip bir çocuk
Renee, erkeklik yolunda ilk sini bir buçuk yaşında iken geçirdiği ilk ameliyatla tattı. İkinci a-meliyatı üç yaşında iken yaptılar. Çocuğun isminin sonundaki ikinci •E. silinmiş, Rene, pantolon giymişti. Tıpkı diğer erkek çocuklar gibi oyuncak tüfekler, kurşun askerlerle oynuyordu. Hattâ, yaşı biraz daha ilerleyince, bütün erkek çocukların en büyük hayalleri olan üç tekerlekli bisikletine de kavuştu. Fakat bu bisikletle hiç bir zaman köye inmedi. Bahçede gezinmekle iktifa etti. Rene, münzevi bir çocuk oluyordu.
Rene’nin ailesi varlıklı insanlardı. Oğullarının bu münzevi tabiatı karşısında onu eğlendirebilecek bir şey bulmaya çalıştılar. Nihayet piyanoda karar kılındı. Küçük çocuk, şuradan buradan işittiği halk şarkılarını kendine has garip bir eda ile ■ çalmaya başladı. Aile dostlarından musikiye aşina bir zat, onu dinlerken, «Bu çocuğun ruhunda bir kırıklık var. demişti. Filhakika, sonradan, tutulan hocanın yardımiyle, Rene, musikideki bilgi ve hünerini arttırdı, lâkin, tuşlara dokunuş tarzındaki o kırık döküklük bir türlü kaybolmadı.
Bu arada, seri halinde ameliyatlar devam ediyordu.
İlkokul ve arkadaşlar

ğunu ancak severek anladı’
Renee, şimdi aşık ve
Uzun süren maddi ve manevi acılardan ıncs’ut bir kadındır.
Git gide daha sıklaşan ameliyatlardan küçük çocuğun asabı bozulmuştu. İnsanlardan kaçıyor ve annesinden başka kimseye yanaşmıyordu. Anne çok memnundu. Zaten bir erkek çocuk istiyordu. Evlâdının kendisine bu kadar bağlı oluşu onu fevkalâde tatmin etmişti. Ahbaplarının haylaz oğullarına bakıp baKip kendi evlâdı ile öğünüyorau.
Fakat, Renâ’nin mektep çağı gelmişti. Feryat, figan, itiraz, ağlama dinlemeden ailesi, küçük Renö'yi götürüp mektebe teslim etti. Burası her ilkokul gibi gürültülü bir yerdi. Rene yalnız kalmıştı. Arkadaşları ile hiç bir oyuna katılamı-yordu. Çocuğun bu küskün ve sakin hali, diğer yaramazları tahrik etmekte geçikmedi. Renö’nin etrafını aldılar. Mütemadiyen alay ediyor, sırası geldikçe dayak atıyorlardı. Rene, tembel ve kaçak bir talebe olmuştu. Ders aklına girmyiordu. Çünkü aklı gelecek ameliyatta idi. Eter kokusu, ameliyathanenin düz beyaz ve soğuk manzarası, bisturinin cild üstünde gezinmesinden doğan nahoş ihsaslar, biribirine karışarak, bir kabûs halinde küçük çocuğun müfekkeresi üzerine çöküyordu.
Nihayet harb geldi
Renee, sonunda kadınlıkta karar kıld- - İsminin
sonundaki "e,, yi iki defa attıktan sonra kadın oldu-
hâlâ devam eden ameliyatlardan ve... Okuldaki biricik arkadaşı Je-an’ın hasretinden kurtulamamıştı. Jean, Renâ’den bir yaş büyük babacan bir çocuktu. Bütün diğer çocuklar arasında bir o, Renâ ile alay etmiyor ve mümkün mertebe arkadaşına yardım etmeye çalışıyordu. Bir gün, mektepteki zalim çocukların yine babaları tutmuş, Renâ’nin etrafını almışlardı. Kimisi, zavallı çocuğun yüzüne çamur sürüyor, kimisi elbiselerini yırtıyor, daha zalimleri, yumruk ve sillelerle işkencelerine devam ediyordu. Muallimlerin göremiyeceği bir yerde, bahçenin kuytu bir köşesinde cereyan eden bu hâdise, herkesin gözünden kaçmış fakat, Renâ’nin vefakâr arkadaşı Jean'ı lâkayıt bırakmamıştı. Jean, vaziyetin fecaatini görünce, yaşından umulmayan bir hiddet ve cesaretle, mütecavizlerin üzerine atıldı. Bir sille yumruk yağmurudur yağmaya başladı. Nihayet, Jean, üstü başı yırtılmış, yüzü gözü yara bere içinde, fakat muzaffer, himaye ettiği arkadaşile beraber e-ve döndü.
İşte bu Jean, Rene’nin bir türlü aklından çıkmıyordu.
dan kaçıyor, tek başına, ücra dere başlarında balık avlamakla meşgul oluyordu.
Bir gün, denizi ve deniz üzerinde batan güneşi seyrederken yanına bir delikanlı yaklaştı. «Sen, dedi, Rene değil misin? Ben Jean’-
Ozaman, Rene’de hakiki bir inkılâp oldu. Bu, bir çocukluk arkadaşını tekrar bulmanın verdiği sevinç ve saadetten başka bir şeydi. Jean, iri yarı bir delikanlı olmuştu. Renö, onun boynuna sarılacak yerde, bilinmez, cinsiyetin hangi çağrışma, yahut, hangi reaksiyonuna uyarak, koşa koşa eve kaçtı ve... hastalandı.
Delikanlılık çağı
Harbten sonra, Rene’nin babası, oğlunu kendisine bir yardımcı olarak hazırlıyordu. Bu itibarla, genç çocuğun Sanat Okuluna gitmesi kararlaştırıldı. Arası uzamakla beraber, elan bazı ameliyatlara tâbi tutulan Rene, mahcup, melânkolik bir delikanlı olmuştu. Hâlâ piyano çalıyordu. Bisiklete biniyor ve bilhassa, küçük karabinası ile kuş avlamaya bayılıyordu.
Rene’nin aileisnin mali durumu tekrar düzelmişti. Bunun üzerine Nice'de bir mevsim geçirmek kararı verildi. Kalkıp gittiler, fakat bu en parlak eğlenceler şehrinde bile,
Rene’nin ani rahatsızlığı karşısında telâşlanan anne ve babası, derhal, en yakın doktoru çağırdılar. Gelen doktor ünlü bir mütehassıs değildi, fakat, muayeneden sonra, genç hastanın nezaret altına alınmasına lüzum gösterdi ve üç gün sonra, müthiş haberi verdi : «Bu delikanlı, delikanlı değil sadece bir genç kızdır».
Bu haber karşısında anne ve babanın gözleri yerinden uğradı, fakat, doktor nikbindi : «Şimdiye kadar yapılan ameliyatların hiç biri ne müsbet ne menfi bir netice vermemiştir. Bunlar sadece çocuğa lüzumsuz birtakım ıstıraba mal olmuştur. Ben bir tek ameliyatla bu çocuğu tabiatın münasip görmüş olduğu cinsiyete iade edeceğim. „
Son şans
1930 da harb patlayınca, Rene’nin babası seferberliğe tâbi tutuldu ve aile, eski meskeni terkederek başka tgıcuvcicı ^cıuıuuc uı.~,
bir yere taşınmak zorunda kaldı. I küçük delikanlı bir türlü rahat e-Renö, okuldan kurtulmuştu fakat, ; demiyor, erkeklerden ve kadınlaı-
Yine eski ameliyatlardan birine tâbi tutulacağını sanan Renâe’yi son ameliyatına götürdüler. O hâlâ kendisini erkek olmak için acı çekiyorum zannediyordu. Halbuki bu son acısı, saadete varmadan evvel son ıstırap merhalesi idi. Ameliyat k (Devamı Sa: 5 Sü: 1 de)
ZAFER
27 - 2 - 1950
*
a
al


103 —
— Şevketlû hünkârım !.. Bunu evvelden keşfetmek hayli zor iştir. Hıristiyanlık âleminin kalesi olan İstanbul bir kere muhasara edilince, bütün Avrupanın yardıma gelmesinden korkmalıyız.
Dilekler
I
Daima geç kalan bir
Faydalı Mevzular
P- H « 2. « 3 «T g ?:
lc
y
d
Ve bütün bu işlerde son söz kendisinindi.
Gurur onun hakkıydı.
Edirneye giriş çok muhteşem oldu. On binlerce halk bir ağızdan ve ciğerlerinin bütün kuvveti ile, genç padişahlarımı
(Aleyke Avnullah!!...) sadala-riyle karşıladılar. Sultan Mehmet, bu candan tezahürat karşısında sevinç ve gururundan tebessüm e-diyor, etrafa selâmlar vererek i* lerliyordu.
Edirneye girer girmez şu emri verdi:
(Derhal bir saray inşa sun!..)
Edirnede şanına lâyık, muhteşem bir saray istiyordu. Fakat sarayın hemen hemen bütün plânlarını kendi yaptı.
Edirneye gittiğinin ikinci günü, etrafı yüzlerce askerlerle çevrilmiş olan meşhur top imalâthanesine gitti. Ve hemen:
(İmal ettiğiniz toplan görmek isterim) dedi.
Macar Urben en büyük topu gösterdi. Fatih uzun uzadıya bunu tetkik ettikten sonra:
(Kâfi değil Urben, dedi. Bu kâfi değil... Daha büyük gülle atacak olan bir top istiyorum...-
Urben cevap verdi:
(Onun için çalışıyorum haş-metpenah...)
(Plânlarını göreyim. Topun dökülmesinde hazır bulunmak istiyorum..)
Sultan Mehmet, tam bir hafta bu imalâthaneden çıkmadı. Geceleri pek az uyuyor, ameleyi nöbetle imalâtta istihdam ediyordu. Urben ve Muslihiddin de nöbetle çalışıyorlardı.
Evvelâ son derece yağlı ve mümkün olduğu kadar hafif killi toprak getirildi. Urben bunun kalıp imali için lâzım olduğunu söyledi. Sultan Mehmet sordu:
Dağılmamak için içine ne koyarsınız?)
— Keten ve kenevir lifi koymaktayız.
— Doğrudur. Devam ediniz.
Bu kil, tam üç gün yüzlerce amele tarafından yoğuruldu. Evvelâ ağız tarafından dip tarafına kadar gittikçe darlaşan kovanın iç kalıbı döküldü. Sonra, bu iç kalıbın âdetâ kılıfı demek olan harici kalıp yapıldı.
Bu iki kalıp arasında asıl topun namlusu dökülecekti. Onun için ikisi arasında geniş bir boşluk bırakılmıştı. Sultan Mehmet, bu boşluğun kalınlığı hakkında Urben ve Muslihiddin ile saatlerce İlmî ve fennî münakaşalarda bulundu. Aynı zamanda namlunun , ağzı ile dibi arasındaki darlaşma ' nisbetini, .bizzat hükümdar he- , sapladı. Urben hükümdarın bu işteki vukufuna hayran oluyordu.
Harici kalıp hazırlandıktan sonra etrafı demir ve ağaç çenber-lerle sarıldı ve kârgir inşaat ile beslendi. Sade kalıp, âdetâ bir bina kadar büyük oldu.
Şimdi, erimiş tuncun kalıba dökülmesi kalıyor.
İmalâthanenin yanıbaşında iki büyük kazan vardı. Bu kazanların altında yüzlerce çeki odun ve odun kömürü üç gündenberi durmadan yanmakta ve kızıl ateşler, siyah dumanlar Edime semasını kaplıyordu.
Uç gün devam eden bu cehennemi ateş sayesinde nihayet 1500 talan, yanii takriben dört kantar ağırlığındaki tunç erimiş bulunuyordu.
Bu erimiş tunç, kızıl alevler saçıyordu. Kazanlardan kalıbın bulunduğu yere kadar sağlam top rak borular döşenmişti. Erimiş maden borulardan geçecekti. Bu, kızıl ateşi göz kamaştıran mayi borulara sevkedildi. Otuz pus kalınlığındaki boşluk, acaip ve esrarengiz sesler çıkararak dolduruldu.
İki gün, bu kızıl mayiin soğuması beklenildi. O vakit bizzat padişahın huzurunda iç ve dış kalıplar kırıldı.
Bizansın akıbetini tayin edecek olan, harp âleminin en büyük keşfi sayılabilecek olan bir devri kapayıp yeni bir devir açacak olan korkunç top meydana gelmişti.
Bu topun kundağı yoktu. Atılmak için toprak ve taşlarla desteklenecekti.
Sultan Mehmet, abminin, iradesinin mahsulü olan bu muhteşem eser karşısında haklı bir gurur duydu.
Artık Bizansı muhasara edebilirdi... (1).
Mora’ya sefer
Sultan Mehmed’in faaliyeti, nor mal bir adamın faaliyeti ile kıyas kabul edilemiyecek kadar korkunçtu, gece gündüz tanımıyordu. Günlerce top imalâthanesine kapanıyor ve çok vakit
— Daha büyük... Daha büyük top istiyorum!..
Diye Macar Urben, Muslihiddin ve Saroca beyleri sıkıştırıyordu.
Bazan tek başına kırlarda do- | 1 aşıyor, bazı geceler tebdili kıyafet ile sokaklarda geziniyor, as- .
olun-
kerlerin arasına karışıyor, herkesi, her tarafı dinliyor, günlerce o-dasına kapanarak plânlar çiziyor, haritalar yapıyordu.
Devlet adamları da mecburen aynı şekilde hareket ediyorlardı. Padişaha her dakika ve her yeı- , de rastgelmek mümkündü. Onun için daima müteyakkız bulunmak mecburiyetinde idiler.
Bir gün anî olarak Halil paşayı çağırdı. Zağanos paşa da yanında idi:
— Lala diye söze başladı. Eğer İstanbulu muhasara edersek, ilk yardım nereden gelebilir?
Halil paşa düşündü. Padişahın ’ maksadı ne idi? Son günlerde padişahın Halil paşaya' karşı vaziyeti değişmiş gibi görünüyordu. Gece gündüz Zağanos paşa ile beraber oluşu, Halil paşayı ürkütüyordu. Bu ateşli ye hareketli a-dam, padişahı daima tehlikeli maceralara atmak istiyordu. Aynı zamanda Zağanos, Halil paşanın düşmanı idi.
— Şevketlû hünkârım!.. Bunu evvelden keşfetmek hayli zor iştir. Hıristiyanlık âleminin kalesi olan İstanbul bir kere muhasara edilince, bütün Avrupanın yardı- . ma gelmesinden korkmalıyız.
— Avrupa dediklerin hangi dev ' letlerdir? Anların içyüzünü hiç tetkik ettiniz mi lala?
— Vakıa kudret ve mehabetinize karşı gelebilecek devletler yoksa da, birleştikleri takdirde hesaba katılacak kuvvetler meydana gelebilir.
— Meselâ hangi kuvvetlerdir bunlar?
— Papalıktan, Venedik ve Cenevizlilerden, Sırplardan, Ulalr lardan, Macarlardan, hattâ daha v'ak ülkelerden Franas ve lîngil tereden bile gelebilirler. Haçlı seferleri sırasında âlemi İslâm karşısında İngiltere Kiralını bile görmüştü şevketlû...
— Doğrudur diye kabul edelim. Fakat en yakın tehlikeyi unutuyorsunuz?
Halil paşa hayret etti. Padişah acaba hangi tehlikeden bahsediyordu?
— Lütuf buyurunuz hünkârım, kulunuz başka bir düşman gör-müyorm.
— Mora Yarımadasınaki Rum prensliklerinin İstanbula yardım etmiyeceğini zanneder misiniz? Mora’daki iki prens yani Dimitri-os ile Tomas, biraderleri olan İstanbul Kayzerine neden yardıma koşmasınlar!.. (Devamı var) I
I
gece treni
Ankara işçilerinden Nuri Öz demir ve arkadaşları imzasiyle dün aşağıdaki mektubu aldık:
«Aşağıdaki dileklerimizi U-laştırma Bakanının dikkatlerine sunuyoruz :
Bizler, memlekete hizmet e-den işçiler, her sabah saat 7 ban liyö treniyle işimizin başına gidiyor, akşamları da, 19.30 treniyle evlerimize dönüyoruz. Fa kat, ne kadar hazin ve bizi mustarip bırakan bir hâdisedir ki, akşamlara kadar alınterimizi ' erdiğimiz vazifemizden dönüşlerimizde, işbaşında bir lokma ı ekmek için sarfettiğimiz saatlerden sonra, normal vakitte e-vimizde bulunmak imkânlarından mahrum kalıyoruz. Akşamlan Etimesgut’tan kalkan bu 19.30 treni hemen hemen daima 2,5 saatlik bir tehirle, yani saat 22 sularında bizi ancak evlerimize bırakabiliyor.
Katar memurlarına bu gecikmelerin sebebini sorduğumuz zaman da :
«Verdiğiniz ayda 177 kuruş bir para. Bir de memurmuş gibi sesiniz çıkıyor», cevabını almaktayız.
Bu gecikme yüzünden Etimesgut ile Kayaş arasındaki istasyonlarda, hele bu soğuk kış günlerinde, bekleşen vatandaşlarımızın ne kadar ıstırap çekmekte olduklarını ve üstelik, vagonların kifayetsizliği yüzünden, üstüste seyahat etmek zorunda kalan insanların fecî hallerini dikkat nazarlarınıza sunuyor ve bu derdimize bir deva bulmakta gecikmiyeceğinizi ümit etmek istiyoruz.»
Camlaneleryapılmaktadır ve ilerde neler yapılacaktır?..
Camla yapılması mümkün olan şeyler 4000 seneden beri insanın zihnini meşgul etmektedir. En sert ve mukavim maddelerden biri olmakla beraber, kolay kırılır olması dola-yısile, uzun müddet, ondan istifade etmek şekilleri bizi düşündürmüştür.
Harb sırasında yapılan tetkiklerin neticesi olarak, başka hiç bir maddenin istimaline müsait olmı-yan işlerde, bugün cam kullanılabilmektedir. Konforumuzu ve rahatımızı temin etmeğe cam geniş ölçüde yarıyacaktır.
Büyük cam imalâthanelerin labo-ratuvar ve sergilerinde, yüzen cam, zıplayan cam, destere ile ke-silebilen ve tahta gibi çivilenebilen, lâstik gibi katlanabilen, iplik gibi bükülüp düğümlenebilen ve ipek gi bi dokunabilen, cam gördüm.
Askeri bir hava alanında, kısmen camdan, fakat pencere camı değil çünkü şeffaf değildi, imal edilmiş bir uçağın tecrübelerini seyrettim. Filhakika bu uçak diğer talim uçak lanndan farksızdı. Fakat, cam kumaşından olan bu uçağın kaplamaları, klâsik alüminyom kaplamalarından, iki kat daha mukavim ve yarı yarıya daha hafifti. Bu, imal e-dilen en sağlam uçaktır. Maliyeti daha ucuz ve dayanıklığı daha uzun olan bu uçağın sürati de diğerlerin-kinden fazladır.
Hafif ve kolay eğilir cam lifinden dokunmuş ve plâstik maddelerle işlenmiş bir kumaş, kurşunlara en iyi mukavemet eden bir zırhdır. Bu kumaşın eğilme hassası okadar
Fabrikanın birinde Ibir buz parçasının üzerine bir cam konuldu ve üstüne erimiş kurşun döküldü. Fakat hayret; camda cn ufak bir çatlak dahi meydana gelmedi. Aynı fabrikada elimi, cam kırıklariyle dolu bir sandığa soktum. Çıkardığım zaman parmaklarımda Ibir çizgi bile yoktu... Medeniyet şimdi, a-tom, idrojeıı vesaireden başka bir de cam devrini idrak etmiş bulunmaktadır.
Çeviren:
S. Tekyeli - Ban
(1) Kntovoles — Şlombrje...
C. G. Verem Aşısı
Tatbikatına Ankara Veremle Savaş Demeği 1 No. lu Dispanserinde devam edilmektedir.
Aşı yaptırmak istiyenlerin her gün saat 9 - 13 arasında müracaat etmeleri rica olunur. I
Memurlar Kooperatifi arkasında Adres: Ankara Veremle Savaş Derneği merkez binası
r
Sayın müşterilerimizden gördüğümüz rağbet ve teşvik üze rine Bursadan getirtmekte olduğumuz turfanda koyun sütünden yoğurt yaparak,
Anafartalar No. 94 Bursa Pazarıyla, Yenişehir, Ulus Sineması karşısında Abdülserbest Mağazalarında satışa arzettiğimizi ve başka dükkânlarla seyyar satıcılara verilmediğini saygı ile müşterilerimize arzederiz. ABDÜRRAHİM SÜTER
Balık Pazar, Şekerciler Sokak No. 3/5
Koyun yoğurdu satışına başlanmıştır

V
Geçen bir trenin sesi onu şaşırttı.
«Demek öğle vakti olmuştu!»
Başını sahile doğru çevirdi. c Ne kadar da uzaklaşmıştı, ar- ’ tık dönmesi mi lâzımdı?
Hiç de canı istemiyordu! Sanki öğle yemeği ıbiraz daha geç yense ne olurdu ?
Eeller birleşmiş, kollar ve bacaklar uzanmış, Katerin, yüzücülerin dinlendikleri bu pozda, kendini suyun üzerine bıraktı.
Açığa doğru sürükleniyordu. Yanağını ıslak omuzuna dayamış, berrak mavi gökle denizin kavuştuğu noktadan başka (bir yeri görmüyordu... deniz de sema gibi mavi idi, ne bir dalga ne bir sis emaresi... Mayıs güneşi o kadar kızgındı ki, sanki denize inen huzmeleri Katerin’i kucaklıyor, havayı ve denizi ısıtı yordu.
Bir kulaç atarak başını oynattı, yanağını öteki omuzuna dayadı. Bu hareketiyle, Cap Ferrat ve Beaulieu kayalariyle Nice’i çevreleyen dağlan ve Saint - Jean tepelerinin gizlediği ViIIefran ehe koyunun üstündeki bu kayalarla dağlann arasında gtiııeş ışığı ile dolu, parlayan Ibir boşluğu gördü.
İkinci bir kulaç, bir gövde ve kol hareketi ve Katerin’in nazar lan boş ufka, onu cezbeden bu boşluğa takıldı.
Kaç defa kendi kendine, Ibir daha dönmemek üzere, gücünün yettiği kadar o engine doğru yüz meği düşünmüştü. Evet, bunu er geç yapması lâzımdı...
Katerin suyun içinde tekrar doğrulmuş, iki yana açtığı kollarını hafif hafif hareket ettiriyordu. Başını eğdi ve denizin içinde, vücudunu ve uzun beyaz bacaklarını seyretti.
Birdenbire suyun derinliğinden ürperdi, altmda dipsiz bir boşluk olduğunu hissederek tek rar sahile doğru döndü...
Sahilde, siyah Ibirer nokta gibi duran çamların arasındaki e-vi ne kadar da küçük görünüyordu. Bacaklarına bir kramp gelse, kimsenin imdadına yetişmesine imkân olmadan her şeyin bilebileceğini düşündü ve bunu düşünürken hissettiği korkudan ziyade tatlı bir ürperme idi.
Eli ile suya vurdu... Hayır! Bacağı tutulmıyacaktı, kendisin-
Yazan : B. Valmer

— 1 —

Çeviren : NUSAT
den emindi, altındaki boşluğa meydan okuyarak dizlerini birbirine yapıştırdı ve güldü. Gülerken belini büktü, başını geriye attı, kendini bırakarak suyun yüzüne çıktı.
Güneş göğsünün ve dizlerinin tepelerine huzmelerini değdirdi... Güneş Katerin’i okşuyordu.
Kamaşan gözlerini kapadı, hareketsiz yalnız belinin bükülüşü ile suyun yüzünde durdu. Vücudunu denize teslim etmiş Kate-rin, hiç bir şey düşünmiyor, ken dini unutmuş, mesuttu.
Fısıltı halinde kulağına bir ses geldi. Onu çağıran mı vardı? İşittiğine pek emin değildi...
— Anne! Anne!...
Onu çağırıyorlardı, ne yazık!
— Anne!...
Zavallı Doude, annesinin kaybolduğunu zannederek heyecan ve korku ile bağırıyordu.
Çok yazık, lâkin artık dönmek lâzımdı... ve Katerin sahile yüzmek üzere tekrar suya daldı.
Katerin ile sahilin arasında, küreklerini kullandığı ufacık (bir sandalda, bir çocuk ayakta duruyordu.
Çocuk çok küçüktü ve denizin boşluğunda daha da ufak görünüyordu. Açık başının sarı saçları güneşte parlıyordu. Çocuk hareketler yapıyor, etrafını araştırıyor, sallanan ufak teknede büyük beceriklilikle muvazenesini temin ediyordu.
büyüktür ki, kurşunların tazyikine mukavemet etmiyerek, nüfuz kudretlerini kaybettirmektedir. Atış tecrübeleri ispat etmiştir ki, yüksek infilâk kudretine malik obüsler, infilâk etmeden cam kaplamaları delip geçmektedir.
Eğilmez ve bükülmez tampon, tıb ve mutfak levazımatında, aerodinamik otobüs ve trenler, -mobilya ve nihayet bavul ve kurma evler imalâtında, büyük ölççde plâstik cam kullanılması düşünülmektedir. Sun’i bacak imaline bile muvaffak olunmuştur. Hakikaten plâstik cam, numune kabul edilen bacağın bütün hatlarını tebarüz ettirebilmektedir. Bundan başka cam bacak es-kimemektedir.
Cerrahide, deri zarlarını tahriş etmeden, cam liflerden mamul yaraları dikmeğe mahsus bir ipliğin tecrübeleri tamamlanmaktadır. Yara tamponlarına ilâve edilen hususî bir ipliğin kırıntıları, röntgen ile yapılan bir muayene neticesinde, yaranın içinde bir şeyin unutulup unutulmadığını tesbite yaramaktadır.
Owens - Corning Şirketi, 50 mik-ran kutrundaki liflerden yapılmış cam yünü imal etmektedir. Beyaz, havlu ve yüzde 99 havadan terekküp eden bir cam yünü, B - 29 üstün uçan kale uçaklarında ve evlerin duvar inşaatlarında tecrit malzemesi olarak kullanılmaktadır. Her hangi başka bir yastığa benzeyen fakat yastık kısmı cam yünden mamul bir koltuğa oturdum. Yastığın kalınlığı ancak 4 cm idi. Halbuki yu muşaklığı ve elâstikiyeti fevkalâde idi. Bugün cam yünü, yolcu uçakların, trenlerin ve otobüslerin yastık ve şiltelerinin imalâtında kullanılmaktadır.
Bilinen maddelerin arasında İliç biri camın elstikiyeti derecesine varamamıştır. Kırılmasına sebep ola-
bilecek azamî bir bükülüş mukavemetini geçmedikçe, cam daima ip tidai şeklini almaktadır.
Yeni camlar çok sağlamdır. Lib-bey Fabrikasında, yeni imâl edilen bir camı çimento zeminin üzerine düşürdüm. Kırılacağına acayip bir şekilde zıplamaya başladı. Dördüncü zıplayışında camı yakaladığım zaman çizilmemişti bile. Bu cins cam, hayret edilecek kadar en keskin sıcak ve soğuklara dayanmaktadır. Fabrikanın birinde, bir buz parçası üzerine bir cam konuldu ve “üstüne erimiş kurşun döküldü. Cama yine bir şey olmadı. Bu camlarla, 800 milyon mumluk kuvvetteki askeri projektörler teçhiz edilmekte ve buna rağmen derece sıfırın al tına düştüğü takdirde cam çatlama-rnaktadır bile.
Nazarımızda cam, nazik ve kırıldığı zaman keskin bir hat teşkil e-den bir madde gibi görünmektedir. Coming’te elimi cam parçalarile dolu bir sandığa soktum ve elimi kanatmadım. Bu cins camdan, uçak pistlerini aydınlatan elektrik karpuzları imâlinde istifade edilmektedir. Bu suretle kırıldıkları takdirde, parçaları uçak lâstiklerini patlatmamaktadır. Otomobil sahipleri, arabalarının fenerlerini bu camla teçhiz ettikleri gün büyük bir dertten kurtulmuş olacaklardır.
Corning laboratuvarlan, cam ile her şeyi yapmakla şöhret edinmiştir. Bu yüzdendir ki, gönüllü bir sürü muhabirlerden çeşitli ve bazan garip tekliflerle karşılaşmaktadır. Teklifler meyanmda camdan sıçan kapanı, camdan jeplin ve hattâ ham meyvelerin nakliyat esnasında olgunlaşmalarım teminen güneş şualarının nüfuz edebileceği cam kamyonlar imâl edilmesini teklif edenler bile vardır.
Ne kadar acayip görünürse görünsün hiç bir fikir derhal reddedil-memektedir. Bunlar teker teker incelemelere ve rapor tanzimlerine vesile olmaktadır.
Kimbilir bu delice görünen fikirler yarın belki hakikat olacaktır.
leşi.
ANKARA RADYOSU 27 ŞUBAT 1950 PAZARTESİ
7.30 M. S. Ayarı. %
7.31 Müzik: Hafif müzik (Pl).
7.45 Haberler ve hava raporu.
8.00 Müzik: hafif şarkılar (Pl).
8.15 Müzik. Plano soloları (Pl).
8.25 Günün programı.
8.30 Müzik: Çeşitli melodiler (Pl).
9.00 Kapanış.
12.28 Açılıg ve program.
12.30 Müzik: Şarkılar.
13.00 Haberler.
13.15 Müzik: Salon Orkestrası Çalıyor.
13.30 öğle gazc
13.45 Müzik: Polkacılar (Pl).
14.00 Hava raporu, Akşam programı ve
17.58 Açılış ve program.
18.00 M. S. Ayarı.
18.00 Müzik: Dans müziği (Pl).
18.30 Konuşma (Kitap saati)
18.45 Müzik: Varyete müzikleri (Pl).
19.00 M. S. Ayarı ve haberler.
19.15 Geçmişte bugün.
19.20 Müzik: Beste ve şarkılar.
19.45 Müzik: Tarihi türk müziği.
20.15 Radyo Gazetesi.
20.30 Müzik: Radyo senfoni orkestrası
21.15 Konuşma.
21.30 Müzik: Dans müziği (Pl).
22.00 Konugma: B. M. M. Saati.
22.15 Müzik: Semai ve şarkılar.
22.45 M. S. Ayarı ve haberler.
23.00 Program ve kapama.
İSTANBUL RADYOSU 27 ŞUBAT 1950 PAZARTESİ
12.57 Açılış ve programlar
13.00 Haberler
13.15 Şarkı ve türküler (Pl).
13.30 Hafif öğle müziği.
I 20,00
20.10
20.30
20.40
21.15
22.00
22.45
23.:


İstanbul manzaraları
ml-
Yaptığı cüretli hareketleri beğenip seyreden Katerin, onu çok sevimli buluyor ve cevap verdiği anda bu güzel manzaradan mahrum kalacağını bilerek sesini çıkarmıyordu... Nihayet ;
— Doude! diye seslendi.
— Oh! anneciğim, seni merak ettim... Buraya kadar onun için geldim... ve kayığın içine oturmuş yalvarıyordu:'
— Anneciğim, ne olur bana darılma!
Fakat söz dinlemeyip sahilden uzaklaştığı için annesi onu azarladı. Çocuk sesini çıkarmadan, başuıı büktü, üzgün, kürek çekmeğe başladı.
Madam de Vinzel artık oğluna ıbakmıyarak, yüzerek yaklaştığı sahilde siyah noktalar gibi görünen çamların arasında büyüyen evine gözlerini dikmişti.
Bu, dört köşe, düz damlı, çok sade beyaz bir evdi. Akdeniz sahilinden ayrılan ve «Eze» dağına dayanarak giden tren hattı, evin arkasından geçiyordu. Portakal ağaçlanılın ve ıtırların süslediği terasın önünde, sahil kayalıklı ufak bir yarım adaya kadar u-zanmaktaydı. Sağda, çimlerle kaplı bir saha (bahçenin nihayetindeki duvara dayanıyordu.
Duvarın öteki tarafında ise, muhteşem bir villânın parkı başlıyordu.
Vinzel villâsı çamların arasında saklıydı. Dumez’lerinki ise
Mişel Zevako'nun "Papaz Çayırı, Romanının en heyecanlı safhası
Ragıp Rıfkı Özgürel gibi muktedir bir kalem sahibi tarafından dilimize ilk defa çevrilen bu eseri yakında bu sütunlarda okuya-raksınız,...
daha önde idi, öyle ki, bütün koyun Madam Dumez’e ait olduğu hissini verebilirdi.
Bu Madam Dumez, Katerin’in hoşlanmakla beraber çekindiği yaşlı bir kadındı: Ondan hoşlanıyordu. Çünkü, ilerlemiş yaşma rağmen çok canlıydı, çünkü geleni gideni fazla olduğundan, Katerin’e yalnızlığın ve sessizliğin kıymetini daha eyi hissettiriyordu. Fakat bazan damdan düşer gibi sualler sorduğu ve fena ruhlu olduğu için ondan çekiniyordu.
Oğlunun hareket ettirdiği küreklerin suda çıkardığı hışırtıyı dinlerken, Katerin öğlenden sonra Madam Dumez’e gitmesi ve ve misafirlerini ağırlamasına yar dım etmesi lâzım geldiğini ve Ibütün bunlar için giyinmesi ica-bettiğini düşünüyordu; halbuki yarı çıplak bütün gün güneşin altında kalmak ne kadar zevkli olurdu! ve Katerin, sabahtan beri hissettiği, onu erken saatlerde kalkmaya, bahçede koşmaya, sebepsiz yere gülmeğe, yaramaz bir kız gibi köpekleri Do-rothö ve Stony ile oynamaya sevkeden gayreti ve kuvveti sar-fetmek için hızlı yüzüyordu.
Sahilde hanımlarının avdetini bekliyen Dorothe ve Stony, onu uzaktan görür görmez yerlerinden sıçradılar, dişisi olan Dorothe, Stony kıyıda havlarken, Katerin’i karşılamak üzere suya a-tıldı.
Sığ’a geldiğini farkedince Katerin yere (bastı; koca ayaklariy-le üstüne atılan ve onu inciten Dorothe’yi geri gönderdi ve kum sala çıkararak ona hayran hayran bakan oğluna doğru yürüdü.
Katerin nefisti : Omuzlan geniş, beli ince, kalçaları mütenasip ve canlı...
Başındaki suyu silkmek için başını gök’e kaldırdı. Vücudunu arkaya büken bu hareketi, boğaz ve göğüs hatlarının (bütün güzelliğini meydana koydu... Doude gibi aşağıdan yukarıya doğru bakan biri için, bu çehre zarafetten ziyade kuvveti ifade ediyordu : Biraz kalınca bir çene, dolgun dudaklı ıbir ağız...
Güneşin altında parlayan kuru kumda, küçük Eduard hareketsiz, annesine bakmaktan kendini alamıyordu.
(Devamı var)
Eski günlerin revnakı kalmadı, zamanında şirazesi bozuldu!
Emel DERYA

«— Efendi oğlum kaça bunlar?
«— Sana yaramaz baba!»
«— Neden?»
«— Yaramaz babacığım yaramaz! Hadi var git de kalabalık etme! Baksana mostrayı kapıyorsun?»
(— İlâhi oğlum! Parasiyle değil mi? Nihayet parama geçer hükmüm...!»
«— Hey yarabbim! Yahu ihtiyar, altı lira kilosu olan muz’dan sana ne ki?»
*— A a a a ! Altı liraya muz da olur mu? Sende insaf yok mu hiç? Can bu, içim çekiverdi! Bir liraya olmaz mı?
— Bu sırada alış verişe gelen, şık kürklü bir kadına itibar eden meyveci, mühmel kıyafetli, mütekait, kendi halinde bir insan olan öteki sözüm ona müşteriye metelik bile vermez;
(— Buyurun bayan!... Ne emrettiniz? Bey baba uğraşma artık! Hadi canın çekti ise al bir muz da, helâl olsun keyifle ye!
Evet bayan krep frut, muz, ananas, başka ne emrettiniz?
Halis Yafa’larımız var! Sizin için tanesi 40 kuruşa olur!
Geçen akşam beyefendiye vermiştim. Şu elmalardan, yeni geldi. Ondan da tartayım mı? Herkese 300 kuruştan veriyoruz ama siz bizim gediklimizsiniz 260 a olur.
Duı- baba şöyle kenara çekil!
Daha başka bayan ?
Baba muzunu almadın mı? Ne bekliyorsun daha?»
İhtiyar cebinden yazma tertibi bir kocaman mendil çıkararak hızlıca burnunu siler. Anlaşılan, göz pınarlarına toplanan acı yaşlan, bu vesile ile dışarı fışkırmadan tekrar kanallarına göndermek istiyordur.
Kızıl manikürlü tırnakların binbir naz-ü-istiğna ile işaret ettiği meyve çeşitleri, nihayet ceffel kalem bir hesaba vurulur.
Yekûn; ihtiyarın nemli gözlerinde hayret ve dehşet şimşekleri çaktıracak kadar korkunçtur.
23 lira 30 kuruşt..!
Alınanlar ise, biraz elma, bir miktar mandalina, portakal; bir iki kilo muz, birkaç ananas ve krep frut!
Sonra yekûn; 23 lira 30 kuruş...!
Arkasında şoförü ile giden kadına bakan, ihtiyar nihayet dayanamaz mırıldanır :
«— Allah’tan korkun! Allah’tan!»
İhtiyarın, bu sözü; ateş pahasına meyva satan dükkâncıya mı, yoksa bu kadar entipüften alış verişe bir dul maaşı bırakıveren alıcıya im, yahut topyekûn bu hale gelmemize sebep olanlara mı söylediği belli değildir!
Evet, burası İstanbul’un meşhur Balık Pazarıdır. Ve herkesin nazarında en ucuz alım satım merkezidir ama, ne çare? İşte! Mostrası meydanda!
Beri yanda bir sepet içinde kilosu 30 liradan karides, tanesi 15 liradan İstakoz satılır. Öbür tarafta, bir’in önünde dört sıfırı sırıtan yaftaların gölgelediği havyar tenekeleri, yayıldıkları vitrinlerden sanki gelene geçene, sefâletleri ile alay ediyormuş gibi dil çıkarırlar.
Kilosu 100 liraya balık yumurtası...!!!
Allah versin! Bunu yiyenler de sağ olsun!
Olsun amma! İşin bir de amması var!
Bunlara bakıp da kereviz ile pırasa niye böbürlenirler sanki?
Aceleleri nedir ?
Bu gidişle ergeç onların da yetişecekleri fiat seviyesi bu olacaktır “ ^Oı elbct! * (Devamı Sa: s Sil: 1 (le)


ŞaffSİP " ağ-ğş’Ş I " B. A.S
Pi.
(PI)
İP:
dünkü toplantısı
BÜYÜK SİNEMADA
Mümtaz Ses Sanatkârı
Necmi Rıza Ahıskan
Konseri
iştirakiyle
SKEÇ YANLIŞ HESAP
*1
L
r
Osi
«S
Konser bir gecedir. Başka hiç bir yerde konser veFümlyecektir.
ıra, harlkûlâde
tl
----------,jyol gösterici mahiyette fikir ve mütalealar öne sürmüşlerdir.
Müteakiben söz alan hatipler de,
Memleket dışı
ZAFER’in ilân Şartlan

ETÇİ ECZANELER
Güray, Derman, Sebat
Devren satılık
İtfaiye Meydanı, Temmuz Sokak, No. 6-B Bakkaliye dükkânı devren satılıktır.
Müracaat: Tel: 11272
ZAFER’in Abone Şartlan Memleket içi
(15031) : Tulsa
(23432) : Çiftçinin kızı (22294) : KriBtof Kolomb (14040) : Aok oyunları (11131) : Kara ok (14072) : Cansız kıran (14071) : Kara ok
(18846) : Krlstof Kolomb
kötüdür: üstelik fazla cereyan sarfeder...
Halbuki TUNGSRAM ampullerini almakla
. Hususî bîr surette imâl edilen
TUNGSRAM ampulleri, emsalinden
çok daha az cereyan sarfeder,
V
Diyarbakır’da baskı ve Valinin mektubu
Vali Bay Hadimli yazdığı tavzih mektubunda bile Halk Partisini iltizam eder bir lisan kullanıyor

LÜZUMLU TELEFONLAR
Yangın ................. 00
Sıhhi imdat ............ 91
Trenler ............. 12028
Hava Yollan.......... 14881
Yataklı vagonlar .... 1156T
Su ârıza ............ 21579
Elektrik ............. 24848
Havagazı ............ 24846
Başkent Taksi ......... 2222
Yeni Güven Taksi ..... 22333
Sizin Taksi .......... 22333
Merkez Taksi ....... 11111
Ersan Taksi ......... 21111
*
SİNEMALAR VE EĞLENCE YERLERİ
rın kasden biriblrlne karıştırıldığı meydandadır.
3— Ergani merkezinde 20 Şubat pa zartesi günü saat 11 de Demokrat Partinin aynı gün saat 12 de de C. H. Partisinin yapmak istedikleri içtimalara kaymakamlıkça ruhsat verilmiştir. O gün Cumhuriyet Halk Partisi temin ve çalma müsaadesini istihsal ettiği davul ve zurnalarla içtimaına başladığı sırada Demokrat Partisi kaymakamlığa bir dilekçe ile müracaatla davul ve zurnanın susturulmasını istemiştir. Kanunî muktazası takdir edilmek üzere kaymakamlıkça ilçe C. Savcılığına tevdi edilen dilekçe altına Savcılığın verdiği meşruhatla alınan müsaade üzerine davul zuma çalınmasında kanunlarımıza aykırılık görülemediği bildirilmiş ve keyfiyet kaymakamlıkça bu dairede ilçe Demokrat Parti Başkanlığına tebliğ olunmuştur.
4— 18 Şubat Cumartesi sabahı devre çıktığım Çermik ilçesinden 19 Şubat Pazar akşamı saat 17 ye doğru ayrıldım. Ve Diyarbakıra gelip o gece 19.30 da Halkevinde baş-lıyan Halkevi bayramına saat 20 de ailemle iltihak ettim. Pazar akşamı Çermik dönüşünde Erganiye inmedim ve orada beş dakika dahi kalmadım. Ve 20 Şubat Pazartesi günü bu ilçe merkezinde yapılacak siyasî parti toplantıları için yazılı ve sözlü, resmî ve hususî hiç kimseye e-mir vermedim. Mektubun bana atfı ve izafe edilen bu kısmı da tasni ve hilâfı hakikattir.
5— Köy, bucak ve ilçelerde devir ve teftiş ve halkın dilek ve ihtiyaçlarını tespit ve is’af görev ve yet-kişi 5442 numaralı il idaresi kanunu nun 26 inci ve beraberimde il daire başkanlarını bulundurabilmek hak-kıda 3827 sayılı nakil vasıtaları kanu nunun 13 üncü maddeleriyle verilmiş ve kanun hükümleri bu mevzu-edilmiş ve hilâfıf hakikattir.
Bu yazımın Matbuat Kanununun emrettiği şekilde gazetenizde neşrini rica ederim.' 26/2/1950
Diyarbakır Valisi Kemal Hadimli
kal ettirdiğinden adalet mümessilinin ihtarına maruz kalarak sadede sokulan Nazım Önenle beraberindeki dört arkadaşı da konuşmuştur. Şu halde Demokrat Parti içtimai dağıtılmamış ve en küçük bir müdahalede bulunulmamıştır. Hatta isteğe nazaran da bir buçuk saat fazla devam etmiştir.
2—Bu içtimala bir ilgisi olmayıp dağıtılması için kaymakamlıkça tebligat yapılmasını intaç eden te-cemmü hâdisesi ise şöyle olmuştur. O gün içtimain yapılacağı ilçe Demokrat Parti Başkanı kahveci Şevketin kahvehanesine sabahleyin saat on sularında küçük parti bayrakları asılmak bahanesiyle ve hakikatte halkın tecessüsü davet edilerek içtimaa fazla insan çekmek gayretiyle halkın bir kısmı kahvehanenin toprak damına çıkarılmış ve bir kısmı da ana cadde üzerinde toplanmağa sevk ve teşvik edilmiştir. Ergani - Çermik şosesi kardan yeni temizlettirildiği için biriken nakil vasıtalarının da yolun o kısmından geçmekte olması kasabanın bir tek caddesini daraltmış ve bir an yol tıkanır bir hal almıştır. Umumî yollar üzerinde yapılan toplantıların menedileceği içtimaatı. umumiye kanununun âmir hükümlerinden bulunması hasabiyle bu kanunsuz tecemmu üzerine kaymakamlıkça örneği gazetenizde çıkan, -tebligat yapılmış ve bu suretle cadde açtırılarak kanun hâkim kılınmıştır. Görülüyor ki kanuna daya-
* (Baş tarafı birinci de) şeyi kaçırmamak maksadiyle saat 16 ya kadar sürdürülen Demokrat Parti içtimai...» şeklinde bir cümle ile C. H. P, lehinde ve D. P. aleyhinde tefsir ve mütalealarda bulunmaktan çekinmiyecek kadar gözü kararan her hangi bir şahsın hele vali olursa, diğer her hangi bir muamelesinde bitaraf kalabileceğine inanması için insanın lüzumundan çok, hem pek çok fazla safderun olması icabeder..
Burasını böylece noktaladıktan ; sonra pek Sayın Hadımlı’nın mektubunu arzusu veçhiyle aşağıya aynen dercediyoruz:
Hadımlı’nın mektubu
• Diyarbakır Demokrat Parti Başkanı Nazım Önen imzasiyle gönderilip gazetenizin 24/2/1950 tarihli Cuma nüshasının birinci ve altıncı sayfalarında «Diyarbakırda İdarî Saskı» başlığı altında yayınlanan ve şahsımı istihdaf eden mektubu ■ okudum. Yazı sahibinin particilik . gayretiyle kendi maksat ve gayesine göre kaleme aldığı mektup mün-dericatı hakikate uygun değildir.
1— Çermik ilçe merkezinde 19 Şubat Pazar günü talep ve ruhsata, göre 14 te başlayıp 15 te bitmesi i-eabederken saat 13.5 ta başlayıp ay- ! nı gün ilçe Halkevinde saat 15 te yapılmakta olan C. H. Partisi içti-mama, toplantılarından kimseyi kaçırmamak maksadiyle saat 16 ya kadar sürdürülen Demokrat Parti içtimai Kaymakamlığın yazılı teklifi üzerine Adalet dairesi mümessi-
. linin huzuriyle cereyan etmiştir. • nan içtima nizamında cereyan etmiş îçtimadaki konuşmasında mevzu ve kanuna aykırı olan tecemmu I dışına çıkıp sözünü şahsiyata inti- dağıtılmıştır. Mektupta ise bunla-

Ucuz alayım derken, fena mal almak zararlıdır,
bilhassa ampul hususunda. Nitekim fena
mpulün hem ömrü kıta, hem de ziyası
güneş gibi parlok bir ışığa kavuşacak*
TUNGSRAM

Toplantı
Ankara Esnaf Dükkânları Yapı Kooperatifinden:
Kooperatifimizin 19/Mart/950 Pazar günü saat 13 te Halkevinde 950 yılı adî umumi heyet toplantısı yapılacağından ortakların teşrifi rica olunur.
GÜNDEM:
1 — İdare heyeti ve murakıp raporlarının müzakeresi,
2 — 1949 bilânço ve kâr zarar hesaplarının tetkiki,
3 — Ortak dilekleri ve ihtiyaç fazlası parseller hakkındakl geçen kongre kararının görüşülmesi.
4 — Yeni İdare Heyeti ve müra-
kıp üyelerin seçimi. (334)
‘)Bir Yapı Kooperatifi kurulması kararlaştı
lıı! '
’ miş
YA '
le halka dağıtılan ucuz arsaların talihlileri, dün Halkevinde, kendi a- I
I ralarında bir toplantı yapmışlardır. --------------------..
' Toplantıyı açan Yusuf İleri, bun- bu işin kooperatif halinde birleş-dan evvelki beş kişilik idare heye- —-----------—* "
1 inin faaliyeti hakkında izahat ver-niş ve Emlâk Kredi Bankasının bu ı ucuz arsalarda inşaat yapacak olan-i lara yardım edebileceğinden ümitli I olduğunu söylemiştir.
Bundan sonra, İstanbul Cıva Kooperatifi kurucularından İstanbul [ ı Milletvekili Ali Rıza Arı ve Seyfi ; J \.şiroğlu ile Ankara'da Belediye mec • isi üyelerinden Yüksek Mühendis ' ■’elâl Uzel, konuşarak, bu mevzuda i
inek suretiyle mi, yoksa .münferit | faaliyetlerle mi neticelerıdirilebile ceği hususunda münakaşaüirda bu-lunmuşlar ve nihayet büyiak bir ek- ! seriyetle bir Yapı KooperalîY. kurul . masını karar altına almışlardır.
Bunun üzerine gerekli teşebbüs- | leri hazırlamak ve faaliyete geçmek I üzere bir müteşebbis heyet seçimi yapılmış ve bu heyet derhal Halke-vi'nin bir odasına çekilere’^ çalışmalarına başlamıştır.
★ (Baştarafı 4 üncüde) Balıkpazannda dolaştığı müddetçe salavat getirmezse olmaz. Bu mahallin hamalı bile, yükünü taşıyacağı kimseye, bir ortaçağ yesi gibi dikte eder.
— Nereye götüreceğiz hanım?»
•— Şuraya canım, uzak değil Boğ;tzkesen'e...!.
•— Bir lira vereceksin!»
Eskiden fayton veya talika sürücüleri ile yapılan bu çekişmeli pa-arlık, şimdi onlar kadar kıymet kesbeden hamallarla müfteriler arasın-a görülmektedir.
— A a a ! Deve, daha neler? Bir liraya buradan oraya otomobil ider. Hadi 25 kuruş vereyim de götürüver».
Hamal vatandaşın da müdânası mı vardır ki? Kestirir atar!
«— Otomobile bin öyle ise!» Eskiden Balıkpazan deyince, insanın aklına işinden çıkan »Efendi» hem ahibbası ile sohbet edip, Koltuk Meyhanesinde hemen şöyle, k üstü bir iki kadeh çakıştırdığı, hem de çıkınına bol bulamaç 7yi ıns yiyecek doldurup evinin yolunu tutacağı mebde mahal gelirdi.
Burada satıcı nazik, alıcı narin, hamal commal gibi hüddamı tası, ayak esnafı terbiyeli, hattâ kasap, balıkçı dükkânları civarında rargâh kuran kedi köpek taifesi bile edep üzre idiler!
Halbuki birde, şimdiki Balık Pazarına nazar ediniz...! Nerede o eski günler?
Nerede şimdi yaşadığımız devir?
Anlaşılan, senelerin revnakı, zamanın da şirazesi bozuldu...!
Ze^k Sohiplerinîn ’
İ NAZARI DİKKATİNE
Amerikadan gelmekte olan '
GENTLEMAN. modelleri ne göre birinci sınıf işçilikle
* elbise giymek istiyenler ’
1 Çent Imen TERZİHANESİ ;
NE KOŞUNUZ 1
) Fiyatlarımız uygundur. I ) Samanpazarı, Arat Kitabevi A . yanında Basamaklı sokak No. 1 1 CENTİLMEN TERZİHANESİ I “ZİYA GÜRPINAR,, J
Tavukçuluk Dergisi
Belli başlı birer servet ve refah yasıtası olan an ve kümes hayvanlarının teknik usullerle bakımı ve üretilmesi ve veriminin artırılması husu'6UDda mütehassıs bilginlerin
I yazılariyle her ay yayınlanmakta o-lan Tavukçuluk Dergisinin 21-23 üncü sayılan bir arada çıkmıştır.
Senelik abone bedeli 3 liradır.
Perakende satış yerleri:
Ankara Yeni Sinema yanında u-mumî bayii Tütüncü Ali Tümen eliyle Ulus, Karaoğlan, Samanpa-zarı, ve Halkevi semtlerindeki gazete bayileri. (345)
Halkevinde
T. E. D. YENİŞEHİR LİSESİNİ Bitirenler Derneğinin temsilleri
DOVER YOLU (Piyes 3 perde)
■ "fuzan: A. A. Milne Türkçesi: M. Burian ve
Ankarada ilk defa
Değerli Ses Sonotkân
SABİTE TUR
Konser arasında
Saime Arcıman, Kadriye Tuna, Reşat Altay ve arkadaşları tarafından
r- ................. ■
Türkiye Garanti Bankası A. 0
1950 ikramiye plânı
100,000 Lira
200,000 Lira
Değerindeki Büyük Garanti Apartımam’nın
3 Dairesi
Her ay bir keşide
Mart Keşidesinde
DOKTOR
Aziz Tevf.k Yeg’nsoy DAHİLİYE MÜTEHASSISI
Hastalarını her gün saat 15 den itibaren kabul eder.
Hamamönü Halk Eczanesi karşında, Nizameddln apartmanı No. 2 — Tel: 15343.
sayfada Sm. sayfada Sm.........
6. cı sayfada Sm.
Dofrum. Nlk&lı, Nlgar Mevlût UILnları 5 santimi eartlyle 15 lira.
Kiralık
2 oda bir hol ve müştemilâtı Cebeci, Dikimevi üstü Harita Nirengi noktası karşısı Taj’lanlar apartmanı,
3. daireye müracaat
Devamlı İlânlar için hususi tarife tatbik edilir.
Ooseteve gönderilen evrak ve yatılar
Ankara İcra Gayrimenkul Satış Memurluğundan
ŞuyıRinan .Ualeel için Sulh Hukuk Mahkemesince satılmasına karar verflen Ankrranın Demlrlibahçe’de Özgörenler sokağında i-marın 2778 I P84SCİ numaralı 1248 metrekare miktarındaki arsa • aşağıda yazılı »astlar Jçınde açık artırma ile satışa çıkarılmıştır.
DURUMU
.Beher metr(ar«ine yı^ni liradan 24960 lira kıymet takdir edilmiştir.
YALNIZ (Komedi bir perde)
Yazanı İL Duvemols Türkçesi: S. Eyüboğlu Temsil Günleri:
1 Mart Çarşamba saat 20.30 da
2 Mart Perşembe saat 15.30 da
2 Mart Perşembe saat 20.30 da
3 Mart Cuma saat 20.30 da
Davetiyeler: Foto Naim Gö-ren'den ve temsil gün ve akşamlan Halkevinden temin e-dilir. Otobüs temin edilınhr ;4ir. (342)
SATIŞ ŞARTLARI
1 — Satış 20/3/1950 Pazartesi gü/ıü saat 10 dan 11.30 a kadar «teiremlade tahmin edile» değerin yüzdeselmiş beşini bulmak şar-ılle yapılacaktır. O gün ialek bu değeri bulmazsa son isteklinin yüklenmesi yerinde kalmak saride 30/3/1960 Perşembe günü saat 10 dan 11Z0 a kadar yepılecak İkinci artırmada en çok artırana .satılacaktır.
2 — Artırmaya girenler tahmin edilen değerin yüzde yedi bu-•çuğunu güven akçası olarak vereceklerdir. Satış peşin para dedir. İstenildiğinde yirmi gün kadar süre verilebilir. Dellâlıye ve bıılk miş vergiler satış parasından ödeneeûk ve tapu harç gıderismi a-lıcı verecektir.
3 — Satış parasr zamanında ödenmezse icra Kanununun 13J
üncü maddesi gereği yapılacak -ve alıcı fiyat eksikliğinden sorumlu bulunacaktır. , .. . ,
4 — İpotek sahibi alacaklılarla İlgilileri» bu mal üzerindeki haklarını faiz ve gideni hakkında ileri sürdüklerini belgelerde birlikte İS gün İçinde daireye bildirmeleri gereklidir. Bildirmezler se satış parasının üleştirilmesine glremlyeceklerdlr.
5 — Şartlaşma bugünde» haşlıy’arak dairemizin 950/16 numaralı dosyasında gBrütobltlr. İsteklidir daha evvel satış sartlanm görmüş ve kabul etmiş aa^ûaeaklaıMır. 11ün olunur.
Uç defa cinsiyet değiştiren kadın
......: I . sonra genç Renâe, (bu sefer iki
..—, ----------»...—•••..ı, giyin-
esi İçin kendisine uzatılan eteklik (i luz ve mantoyu görünce saade-den ağlamaya başladı. Bütün a-ağlıyordu. Renâe, giyindikten ‘—".“12e cana yakın bir oluvermişti. Gülüyor, şakalaşı-’• insanlarla ve bilhassa erkekle konuşmaktan büyük bir zevk iniyordu. Tâbi artık, sanat mek-ine gitmek bahis mevzuu değil-Matmazel Renâe şimdi babasına : dım edebilmek İçin İngilizce ve lıografi öğrenmede meşguldü, ı anosunu da ihmal etmiyordu. Ve
ref) JvaffakiyeWi oldu sonra genç Renâe, (bu sı iyıe°^ ile) hastaneden çıkarken, S| -----------------------------
() iu

I . ıııtaaııı gelen
akraba için piyano çalarken, yazı- I nın başında bahsettiğimiz o musiki- I sever akraba da geldi. Renâe’yi din- I ledı, sonra, elini alnına vurarak, I ■A.h..!’en.ne budaIa dedi. I
vaktlle, bu çocuğun ruhunda kırık | bir şey var demiştim. Bunu bllml- F yecek ne vardı sanki... Ben, o zamanlar, kadın olamamanın gizli ıs- . şlrn.bini duyan bİr kadlnı dinlemi-Rcnie'nin erkeklik arkadaşı Jean ile nişanlandığını geçen hafta haber verirlerken, bütün aile sevinç göz yaşları döküyordu. Gülenler yalnız sabık erkek arkadaşlar ve bugünktİ nişanlılardı. 1
DOKTOR -—■—
H^yrünırsa AKaN
1 Çocuk hastalıkları mütehassısı | Kastlarını Pazardan maada i ber gün kabule başlamıştır.
k| Hamamönü, İnönü Bulvarı 1 No. 203- Dtelre 8.
Gördüğünüz bu güzel apartmanın (10) No. lı dairesi ve aynca 500 Ura ile 25 Ura arasında değişen 44 adet zengin para ikramiyeleri mevcuttur.
Bankamızda açacağınız 100 liralık bir hesap, Mart keşidesinde Sizi, bu apartmanın bir dairesinin sahibi yapabilir.
Her 100 liraya ayn bir kura numarası verilir. YILIN ÜÇÜNCÜ KEŞİDESİ : 29. MART. 1950
ZAFER
Sayfa: 6
I
I
Galatasaray Beşiktaşı da 2-1 mağlûp etti
)
Fenerbahçeyi yeniden ümitlendiren bu galibiyeti GalatasaraylIlar
Nacinin ve Gündüzün ayağından ikinci devrede temin ettiler
1
]
İstanbul, (Radyo Röportajı) — Mevsimin en mühim karşılaşması olan Galatasaray - Beşiktaş maçını seyretmek üzere stadyomu geçen haftaya nazaran daha fazla bir kalabalık doldurmuştu. Bu mühim kar şılaşmadan önce yapılan Istanbul-spor - Beykoz maçını 3-2 Istanbul-sporlular kazandılar.
Her iki takım oyuncuları ve hakem sahayı terkediyorlar.
Şimdi stad G. Saray - Beşiktaş taraftarlarının tezahüratı ile inliyor. Sahaya evvelâ Beşiktaşlılar çıkıyor lar. Alkışlar. Biraz sonra G. Saraylılar salıaya çıktılar. Şiddetle alkışlanıyorlar. Her iki takımın kaptanı Gündüz ve Şükrü ortada öpüştüler. Para atışını kazanan Siyah - Beyaz-lılar deniz tarafındaki kaleyi aldılar.
Hakem: Mustafa Güventürk.
Beşiktaş, geçen hafta Kasımpaşa maçında sakatlanan Yavuz’dan mah rum bulunuyor. G. Sarayın ise Fe-nerbahçeye çıkardığı kadroyu aynen muhafaza ettiği görülüyor.
Galatasaray Turgay Naci, Ruhi Musa, Bülent, Doğan İsfcn., Muh., Gündüz, Muz, Garbis
olacak. Ruhi yetişerek muhakkak bir gole mani oluyor. Şimdi G. Saray hücumda Gündüz topu Garbise verdi. Garbis ilerliyor. Beşiktaş kalesi tehlikeli anlar geçiriyor. Ethem zamanında bir çıkışla topu Garbis’in ayağından alıyor.
Oyunun 31 inci dakikasındayız. Beşiktaşlılar bir gol yapmak için çırpınıyorlar. Demarke vaziyette o-lan Beşiktaşlı Bülent 18 pas içinde topu yakaladı. G. S. kalesi önü
karışıyor. Bülent'in şütü... Gol. Du rum 2-1 G. Saray lehine. Oyuna devam ediliyor.
Beşiktaşlılar şimdi beraberlik go lünü çıkarmak için çok çalışıyorlar. Top Bülent'te. Süleyman’a pas verdi. 18 pas içerisinde G Saray kalesi karışıyor. Top ayaktan ayağa dolaşıyor. Gündüz ileriden gelerek topu kapıyor. Uzun bir vuruş. G. Saray defansı rahat bir nefes alıyor.
Tekrar hücuma geçen Siyah - Be* i yazlılar G. Saray kalesini sıkıştırıyorlar. Top iki taraf arasında dolaşıyor. Ruhi yerlere yatıyor. Topu uzaklaştırmak istiyor. Fakat uzaklaştıramadı. Vaziyet tehlikeli. Turgay yerinde bir çıkışla topu kapıyor. Oyunun son dakikası Beşikta-şın hakimiyeti altında geçiyor. Hakemin düdüğü. Maç 21 G. Sarayın galibiyeti ile sona eriyor.
Demirspor Ankara Gücünü 2-1 yendi
| Gençlerbirliği de Muhafızgücünü 4 -1 mağlûp etti |
1
1
1 I
Süley., Eşref, Bülent, Fahret, Şükrü Nusret, A. İhsan, Hüseyin Maruli, Vedii
Ethem
Beşiktaş
t ]
1
1 h
t
Oyuna G. Sarayın vuruşiyle başlandı. Muzafferin uzun bir pasını Vedii çeldi. Topu Süleymana kadar uzattı. Ruhi yetişerek topu taca çıkardı.
G.Saray soldan Garbis vasıtasiy-le iniyor. Maruli yetişerek bu akr nr faulle durdurdu. Şimdi Ruhi faul çekiyor Faul atışı Beşiktaş kalesi önünü karıştırdı. Vedii uzun bir de-gajla topu uzaklaştırdı. G. Saray tekrar soldan hücuma geçti. Top Gündüz’e, ondan da îsfendiyar’a geç ti. İsfendiyar’m şutu.avut.
Oyunun 8 inci dakikasındayız. Şükrü soldan G. Saray kalesine iniyor. Kale önünde topu Bülent’e geçirdi. G. Saraylı Bülent yetişerek rakibinin şut çekmesine mani oluyor. Turgay ileri çıkarak topu kaptı ve degajını yaptı.
Beşiktaşlılar tekrar hücumda. Şük rü Naci’yi geçti. Bülenti de atlatarak ortasını yapıyor. Ortaladı. Top 18 pas içinde Süleyman’da, sıkı bir şut... fakat top avut.
Beşiktaşlılar takımlarında bir değişiklik yaparak Şükrü’yü sağiçe al
1 t
t

Oyunun 33 üncü dakikasında Naci ile Fahrettin havada kafa kafaya çarpıştılar. Fahrettin’in yüzü kanıyor. Naci yerde baygın yatıyor. Her ikisi de sahayı terkediyorlar. Oyuna devam ediliyor.
Şükrü topla G. Saray kalesine iniyor. 18 pas içinde, Bülent yetişerek topu taca attı. Tacı Şükrü atıyor. Top. G. Saray kalesi önünde, durum tehlikeli. Turgay müdahale ediyor. Naci sağiç mevkiinde, tekrar oyuna girdi.
İkinci devre lik maçlarına dün 19 Mayıs Stadının iç sahasında büyük bir meraklı kütlesi önünde devam edildi.
Günün ilk karşılaşmasını G. Birliği ile Muhafızgücü yaptılar. Zevk li ve heyecanlı geçen maçı 4-1 Genç ler kazandı.
İkinci maç Demirspor ile A. Gücü arasında idi. İki rakip takımın her zaman büyük alâka uyandıran karşılaşmaları maalesef dün bir didişme halinde ve tatsız cereyan etti. Buna sahanın çamurlu ve ağır oluşu ile beraber, iki taraf oyuncularının zaman zaman asabi ve şuursuz hareketleri de âmil oldu. Esefle belirtmek icabeder ki, bilhassa son senelerde Ankara'nın başta gelen takımlarından bu ikisi arasındaki karşılaşmalarda bu yersiz asabiyet ve didişme her zaman tekerrür etmekte ve liglerin sonunda ise bu hareketleri kendilerine pahalıyla malolmaktadır.
Şimdi maçların tafsilâtına geçiyoruz:
G. Birliği - Muhafızgücü
Hakem: Ömer Tanyeri'nin idaresinde iki takım sahada şu kadrolarla sıralandılar!
G. Birliği; Necip, Muzaffer, Sait Ali, Haşan, Ayhan, Hamdi, Korhan, Ali, Şahap, Mustafa.
Muhafızgücü: Salâhattin, Yüncü, Ceval(. Fikret, Mehmet, Mehmjet Doğan, Halil, Sabahattin, Kâzım, Salim.
Süratli başlıyan oyunun 15 inci dakikasında Gençler santrhafı Ha-san’ın uzaktan mükemmel bir şü-tütü Muhafız kalecisi yatarak kur tarmıya muvaffak oldu.
lar şu kadrolarla çıkmışlardı:
Demirspor: Emin, İskender, İsmet Kadri, Süleyman, Muzaffer, Halid, Zekeriya, Abdullah, Mustafa, Rıd-‘
Ankaragücü: Semih, Fetlıi, Fikri, Haşan, İsmet, Hüseyin, Recep, Halûk Nezihi, Fikret, Yalçın.
Maçın hakemi: Faik Gökay’dı.
Sahanın çamuru büsbütün ağırlaşmıştı. Bununla beraber oyun süratli başladı. İlk anlarda teşebbüsü Demirsporlular ele aldılar. 4 üncü dakikada Abdullah’ın şütünü Semih kornere atarak atlattı.
12 nci dakikada Mustafa’nın yakın mesafeden bir kafa vuruşu, fakat top kalenin üzerinden avut.
17 nci dakikada Ankaragücü defansının ileri çıktığı bir sırada uzun bir pas alan Abdullah, topu kendi başına sürerek içeri kadar girdi ve yerden bir vuruşla Demirsporun ilk golünü çıkardı.
Oyun bundan sonra sertleşmek is tidadını göstermiye başladı ve hakem sık sık iki taraf oyuncularına ceza vermek zorunda kaldı.
35 inci dakikada A. Güçlüler Demirspor kalesi önünde oynamıya başladılar. Fakat üstüste kazandıkları kornerlerden faydalanamadılar.
Devre 10 Demirspor lehine bitti.
İkinci devre
, Ankaragücü iyi başladı ve ilk devreye nazaran daha üzgün oynı-yan sarı-lâcivertliler bu baskılarını 7-8 dakika devam ettirdiler. Ve nihayet 10 uncu dakika’da İsmet’in u-zaktan firikikten attığı topu kalecinin elinden kaçırmasından Fik-retin yaptığı golle beraber duruma girdiler.
Oyun bundan sonra yine çığırın dan çıktı. Sahanın her köşesinde top olsun olmasın oyuncular birbirlerine uluorta tekme atmıya başladılar. Zaman zaman yerde kıvranan oyuncuları kenara alıp tedavi ettiler, oyun bir didişme haline girdi-ve tatsızlaştı.
26 nci dakika İsmet’in firikikten attığı topu Demirsporlular Abdullah’a verdiler, o da topla içeri girerken ceza çizgisi içerisinde düşürüldü. Hakemin haklı olarak verdiği penaltıya Ankaragüçlüler itiraz ettilerse de penaltıyı Kadri atarak Demirspora ikinci ve galibiyet golünü kazandtrdı. Oyunun geri kalan dakikaları tam bir çekişme halinde sürüp gitti ve maç ta 2-1 Demirsporun galebesiyle sona erdi.
Niyazi SEL
Millet Partisi İl Kongresi yapıldı
Devrenin
sonlarına doğru Be-
t
y
şiktaş sıkıştırıyor. Şükrü, Bülent’e pas verdi. Kale önünde 1 metre me safede Bülent şüt çekiyor. Fakat Turgay Bülent’in ayaklarına yata-
t
h t
1
rak muhakkak bir golü kurtarıyor. Şimdi sıra G. Sarayda. Soldan Be şiktaş kalesine iniyorlar. Muzafferin havadan pası Gündüz’ün kafasında, kuvvetli bir kafa vuruşu, top kale yakınından avuta çıkıyor. Devre de bu şekilde golsüz sona eriyor.
İkinci devre
r-ı
f E
t
1
y h d k
t
Takımlar sahada; bütün oyuncular ve halk kapıya bakıyor. Naci ile Fahrettin Kolkola sahaya çıkıyorlar. Alkış stadı inletiyor.
Oyuna Beşiktaşlıların vuruşu ile başlandı. Bu devre Fahrettin sağa-çık, Naci de sağiç oynuyor. Siyah Beyazlılar bir firikik kazandılar. Şükrünün şütü, top avuta çıktı.
4 üncü dakikada Beşiktaş kalesi ön karışıyor. Nusret topu Naciye kaptırdı. Naci’nin müthiş bir volesi top ağlarda... 1-0 G. Saray galip.
Tekrar hücuma geçen G. Saray Beşiktaş kalesini sıkıştırıyor. Gündüzün kafa pası Naci’de. Yine Nacinin kuvvetli bir şütunu bu defa Ethem güçlükle kurtardı.
G. Saray yine hücumda, 18 pas ü-zerinde Naci tekrar abanıyor. Tehlikeli bir an, top kale dibinden a-vut, oyun oldukça heyecanlı ve zevkli oluyor. G. Saray hep hücum-' da.
25 inci dakikada yine Muhafız santrforu Sabahattin ileri bir pas aldı. Ofsayddı, fakat hakem görme di. Necip çıkarak tehlikeyi uzaklaştırdı. Akabinde Gençler sağdan hücuma geçtiler. Ali tek başına iler ledi. Kaleci çıkmıştı, fakat atılan şüt, kale direğine çarptı, Muhafız bekleri uzaklaştırdılar. Bundan son ra oyunda bir muvazene hasıl oldu.
30 uncu dakikada akınlarm karşılıklı olduğu bir sırada geriden bir top alan Hamdi topu Muhafız kalesi yakınına kadar götürerek yerden ortaladı; yetişen Ali de Gençlerin ilk golünü çıkardı.
Devrenin son dakikaları Gençlerin hücumları arasında geçti ve ilk dev re 1-0 Gençler Birliği lehine bitti.
İkinci devre
Muhafızlılar süratli başladılar. Fa kat yerin çok çamurlu olması oyunun temposunu ağırlaştırıyordu. 4 üncü dakikada Gençler sağiçi Kor-han’ın şütü kale direğini yalıyarak solaçığa kadar gitti ve avut oldu. 7 inci dakikada Sabahattinden pas alan Muhafız solaçığı Salim topu G. Birliği ağlarına takdıysa da hakem ofsayd çalmıştı.
10 uncu dakikada Ali ortadan götürdüğü topu, önüne çıkan iki Mu-hafızlıyı da geçerek Gençlere ikinci golü kazandırdı.
ı» f
13 üncü dakikada bir G. Saray hücumunda top Gündüzde. Beşiktaş kalesi önü karışıyor. Gündüzün sıkı bir şutu... Gol. G. Saray 2-0 galip.
Beşiktaşlılar canlanarak sağdan Fahrettin vasıtasiyle G. Saray kalesine iniyorlar. Fahrettin Şükrü’ye pas verdi. Top tekrar Fahrettin’de, Turgay’ı geçti. Kaleye giriyor. Gol
26 nci dakikadayız, Necib’in üstüste iki kurtarışım görüyoruz. Bu şuada bir düdük sesiyle oyun durdu. Hakem penaltı vermişti. Halbuki burada penaltıyı icabettiren bir hareket olmamıştı. Sabahattin Muhafızın golünü attı. Vaziyet 2-1.
Oyunun bundan sonra on dakikası karşılıklı ve neticesiz akınlarla geçti. 40 inci dakikada Ali’den bir pas alan Hamdi, sol ayağiyle ve ters bir vuruşla Gençlerin üçüncü golü-nüde çıkardı.
Nihayet son dakikalarda Ali içeri girerken düşürdüler. Bu suretle pe-naltıan 4 üncü gollerini kazanan G. Birliği, sahadan 4-1 galip ayrıldılar.
Hakemin idaresi zayıf ve ekseri kararlarında isabetsizdi.
Demirspor - Ankaragücü
Saat 14.45 de başlıyan maça takım
★ (Baştarafı 1 incide) kanlığına seçildi.
Bundan sonra il idare kurulunun raporu okundu. Bu raporda il idare kurulu üyelerinin lâyikiyle çalışmadığından istenilen neticenin alınamadığı ifade ediliyordu.
Müteakiben delegelerden İhsan Ermutlu, İsmet Başer tenkit mahiyetinde birer konuşma yaptılar.
Bundan sonra dilekler bahsine geçildi ve söz alan delegeler Reşat Aydınlı’nın inhilâlinden sonra il i-dare kurulunun ikiye ayrıldığını birinci grubun maddî yardım, ikinci grupun da fiilen çalıştığını söylediler. Bu sırada Kızılcahamam delegeleri salona girdiler, yolların çamurlu ve otomobillerinin lâstiğinin patlamış olmasından toplantıya geciktiklerini ifade ettiler. Delegeler sözlerine devamla gelir vergisine temas ettiler ve idare adamlarının süslü arabalara binmiş sünnet çocuklarına benzeterek bugünkü vaziyetle yeni bir kapitülâsyona gidildiğini söylediler. Bu sırada Ankara Belediyesinin çalışmalarını ele alan bir delege asfaltlarda çamurdan geçilmezken Belediye Reisinin itimat reyi aldığını, otobüs bilet ücretlerinin bu kadar pahalı olması karşısında Belediyenin Milli Ko-runma’ya verilmesi icabettiğini söyledi. Delegelerden Salâhattin Yüce-er esrar ve eroin kaçakçılığına temasla Halk Partisinin afyon yutmuş gibi uyuduğunu söyledi.
Söz alan Abdullah Caner, yapılan tenkitlere cevap vererek Kırıkkale hâdisesine temas etti, evvelce gönderilmiş bulunan bir tamimi açıkladı. Bundan sonra konuşan Şerif Şenol Kızılcahamam Halkodasında kumar oynandığını dünden itibaren de orman memurlarının odun aramak bahanesiyle halkın kapılarını kırıp baskı yaptıklarını söyledi ve makam arabalarının suiistimal e-dildiğine temasla Millî Eğitim Bakanına ait 9 numaralı otomobilin Kızılcahamam civarında av avlamak için kullanıldığını ve balık baştan kokar diyerek 1505 numaralı posta kamyonunun hat tamirinden dönerken para ile yük taşıdığını anlattı ve işçi meselesine de temas ederek Bursada inşaat yerinden dü şen bir işçi için Güzelleştirme Cemiyetine para verilmeden hastaha-
neye kabul edilmediğini söyledi.
Bu sırada tekrar söz alan İhsan Ermutlu, din ve ahlâk meselesine temas etti ve Şarktaki hastaların tedavi için Suriyeye götürüldüğünü söyledi ve kadınların çalışmasını tenkit ederek kocası müsaade etmediği için D. P. ye girmediğini söyledi.
Bundan sonra söz alan Nedim Çapçı, Cumhurbaşkanının kabullerine dair bir vak’a anlattı. Satılmış Taşova Ayaş Askerlik şubesi baş-kanını tenkit etti. Adil Yaşar mahalli lisanı ile çektikleri sıkıntıları anlattı ve salonda bulunanları güldürdü.
I Başmakaleden devam :
Seçim emniyeti ve tarafsız Hükümet
lar ve Demokratlara karşı olmadık güçlük çıkaracaklardır. Bu hareketlerin ne olacağı şimdiden kestirileli’ez; çünkü hâdiselerin her bölgede nasıl inkişaf edeceği bilinemez.
Meselâ bir Manisa valisi kalkmış, Celâl Bayar’ı büyük bir kalabalık halinde karşılamağa geldiler diye, Demokrat Parti Manisa Başmanını mahkemeye vermiştir. Bir Diyarbakır valisi, ilçe ilçe dolaşarak, Demokrat Partililerin toplantılarına karşı mukabil toplantılar tertip ettirmiş ve (bu i.şde jandarmaları bile kullanmıştır.
Bunun gibi, seçimler yaklaştığı zaman, bazı valilerin, kaymakamların ve nihayet nahiye müdürlerinin nasıl hareket edecekleri bilinemez. Gerçi, sandık başında reyini kullanan vatandaş, kanun bakımından vicdaniyle haşhaşadır ama, daha evvel ve daha sonra da kaymakam ve nahiye müdürii lie başbaşadır. Eğer bir sandıktan yüzde yüz Demokrat çıkacak olursa, ve nahiye müdürü de Halk Partisini tutuyorsa, o zaman ne olacaktır?
Bütün bunları önleyecek bir tedbir, Demokrat Partinin de iştirak edeceği yeni ve mutedil Ibir kabine olmalıdır.
İçişleri Bakanı Emin Erişirgil, bu mevkide tarafsız bulunacağına dair umumî efkârda bir intiba uyandıra-mamıştır. Çünkü bir çok baskı nü-muneleri, vesikalariyle beraber gözü önüne serildiği halde hiç birisine itibar göstermemiştir!
Adalet Bakanı Fuat Sirmene gelince, onun da şimdiye kadar takip ettiği hareket tarzı seçimlerde ta-rafsız davranacağına dair hiç bir ü-mit vermemektedir.
Eğer seçimlere Şemsettin Günal-tay kabinesiyle girilecekse, ki öyle olacağa benziyor, o zaman, halka hakikaten itimat telkin etmek için, bu kabinede esaslı tadilât yapılmalı, böyle mühim bir iki Bakanlık behemehal Demokratlara verilmelidir. Bu bir koalisyon kabinesi değil, sadece seçim kabinesidir. Seçim lerden bir ay evvel işe başlar ve seçimler bittikten sonra da vazifesini tabiatiyle iktidara gelecek partinin hükümetine devreder.
Eğer meselâ İçişleri Bakanlığı Demokrat Partiye verilecek olursa, tabiatiyle bu mevkie gelecek zat, bütün idari kadroyu baştan aşağı değiştirecek değildir. Fakat Bakanlıkta bir Demokratın bulunması idare mekanizmasının aşağı yukarı seçimlerde tarafsız kalmasını intaç edecek, çünkü bu idare âmiri, eğer her hangi bir parti lehine bir faaliyette bulunmağa kalkarsa, taltif yerine derhal hakkında takibata geçileceğini bilecek ve seçimler, çok daha sağlam bir hava içinde cereyan edecektir.
Seçim zamanına mahsus böyle muhtelit bir kabineye nza göstermek, iktidar partisinin zaafı değil, belki kuvvetli olacaktır. Çünkü, eğer kendine güveniyorsa, seçimlerde bu şekilde tam itimadı temin ederek kazanabileceğine de inanmalıdır. Yoksa böyle bir fikre yanaşmamak, doğrudan doğruya kendisine itimatsızlığın bir neticesidir.
Seçim zamanında böyle itimat telkin edecek bir hükümet kurmaktan çekinmenin başka mânâsı yoktur.
Mümtaz Faik FENİK
I
Seçim arifesinde D. P. faaliyeti
A- (Baş tarafı birinci dc)
7 — Jandarma ve polisin seçim sırasında vazife ve salâhiyetleri nelerdir?
8 — Sandık heyetine dahil partili arkadaşlarla parti mümessillerinin vazife ve salâhiyetleri nelerdir?
9 — Açık tasnif nasıl olacaktır, seçmenin tasnif sırasında ne gibi müdahale hakkı vardır?
Bilhassa halen muhtar ve ocak başkanı olan Halk Partili askeri işçilere işaret etmişler, bunların seçimde vazife alıp almıyacaklarını sormuşlardır.
Bu suallere bucak ve ilçe başkan lan açık cevaplar verdikten sonra söz Halk Partisinin seçim propagan dasına intikal etmiştir. Bazı partililer Halk Partisinin köylülere traktör, tohumluk, pulluk ve su vaadet-tiklerini belirtmişlerdir. Bu arada bir Halk Partili ile yaşlı bir köylünün muhaveresi anlatılmıştır.
Çarık da gidecek galiba!?
Yaşlı köylü, köyü için traktör, plluk, tohumluk, su vaadeden Halk Partiliye şöyle cevap vermiş:
•— Beyim, ben 70 ini geçkin bir köylüyüm. Babam da dedem de bu köydendi. Bu köyün kuruluşunu de dem bile hatırlamazdı. Haydi eski günleri unutalım, 25 senedir bir köye su pulluk ve tohumluk lâzım değil mi idi?»
Toplantıda bulunan 60 yaşını pş-kın Üreyil köyünden Halil Ağa aya ğındaki çarığı göstererek «Eh’ dedi.» alacakları daha bitmedi zâhir, De-he şuracıkta bir çarığımız kaldıydı, bu lâfların sonunda bizim çarık gidecek gibi galiba!»
Okuma yazma bilmemesine rağmen çok uyanık olan Halil ağa ocak lılara dönerek konuşmasına şöyle devam etti: «Günün birinde bizim Demokrat Partinin bir defteri gelmiş bize. Genel Kuruldan yollamış lar, bizim Hüseyin’i çığırdım, sekizinci sınıfta, okumak biliyor. Onu bahalım şunu ne dir? dedim. Ohu-du, o defter diyordu ki, partimize ya lancı hırsız, kaatil, kötü adam girmeyecek. Biz de bu deftere uyduk.
iyi tanıdığımız köylüler bir araya geldik. Demokrat bayrağının altında toplandık. Bizim yalanımız yoh, yalan lâfa da yüzümüz yoh. Bir zamanlar şeker dağıtacağız diye-İaF nalım. Gayri yalan istemeyiz.»
8 haneli köye traktör
Bu sembolik demokrat defterini bütün köylüler, almış olduklarını belirttiler. Hepsi tatlı tatlı Halil A-ğayı dinliyorlardı’ Halil Ağa Halk Partisi başkanı ile yaptığı muhavereyi anlatıyordu. Halk Partisi başkanı Halil Ağaya kanunları kendilerinin yaptığını söylemek istemiş. Halil Ağa Demokrat değil deye sekiz haneli köye traktör verdiniz. 40 haneli köyü ayağa düşürdünüz
Demokrat Partinin ocak başkanı olması için kendisine 250 lira para vaadinde bulunduğunu iddia eden Kayaşlı bir Halk Partilinin sözü demokratların çok ağrına gitmiş. Kendileri icabeden cevabı vermekle beraber ilçe başkanını ağzından da bunun tekzibini istediler.
Demokrat Partinin para dağıtmak âdeti yoktur.
İlçe başkanı Demokrat Partinin
para dağıtmak salâhiyet ve itiyadı olmadığını açıklamakla beraber o-cak heyeti umumiyesinden gayri ocak başkanı seçecek bir makamın bulunmadığını kendilerinin çok iyi bildiğini izah etti. Ocak üyeleri «biz de buna inanıyoruz ve böyle cevap verdik. Fakat o kadar ağrımıza gitti
ki bir kere de size söyletmek istedik» j dediler. gg
Saat 9 a kadar devam eden toplan tıda vatandaşların bilhassa seçmek r* hakları üzerinde gösterdikleri titizlik Türk milletinin önümüzdeki se ı çime ne büyük bir demokrasi anlayışı ile içinde katılmakta olduğu- i nu ifade etmektedir.
D. P. Çankaya ilçe binası Demokrat Parti Çankaya ilçesi, bir taraftan da Yenişehir, İzmir cad desi 20 numaradaki yeni binasını ha zırlamakla meşguldür. Binanın ta- | mir ve teftişi bitmek üzeredir. Ha- , ber aldığımıza göre yakında ilçe binasının açılış töreni yapılacaktır. j
Şehir Tiyatrosundaki ihtilâf
★ (Baş tarafı birinci de) Valisine ve gazete sütunlarına kadar aksettirilip sonradan küçük bir anlaşmazlık gibi gösterilen ve bizzat Galip tarafından tavzihe benzer bir beyanatla örtbas edilmek iste-
nen meselenin içyüzü şudur: Ankarada çıkan bir gazete geçen günlerin birinde bir sürpriz; hatta
bir müjde gibi şu haberi verdi: «Devlet Tiyatrosunda oynanmakta olan (Bir Komiser Geldi- eserinde (Baba) rolünü oynamak üzere İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatkârlarından Galip Arcan şehrimize gelecek ve Ankaranın sanat sever halkı büyük sanatkârı Devlet Tiyatrosu sahnesinde alkışlamak fırsatını bulacaktır» Filvaki Galip Arcan alelâ-cele Ankaraya gelmiş; bir iki temsilde (Baba) rolünü oynamış ve İs-tanbula dönmüştür. Buraya kadar ortada bir fevkalâdelik yoktur. Fa-
namakta iken bir akşam; perdenin açılmasına 10 - 15 dakika kala hastalanıyor. Sahneye çıkamıyacak du- ' ramdadır. Devlet Tiyatrosu sanatkârlarından Ahmet Evintan aynı ı rolüıi dublörüdür. Fakat kendisine |
ne bir ay devam eden provalarda bir tek defa olsun prova yapmak;
Ahmet Uslu da, Orman dâvasına temasla orman muhafaza memurlarını köylünün sığırtmaç yapmaya tenezzül etmediği kimseler diye vasıflandırdı.
Müteakiben seçimlere geçildi ve General Sadık Aldoğan il idare kurulu başkanlığına seçildi.
Bu sırada kürsüye gelen Sadık Aldoğan M. P. nin siyasî hatları ü-zerinde konuşacağım bildirerek söze başladı.
Aldoğan, İnsan Hakları Beyannamesinin C. H. P. nin 1945 senesinde imzaladığını; fakat bu beyannameyi çiğneyerek vatandaşların hak ve hürriyetini hiçe saydığını söyledi ve seçim mevzuuna temas ederek Halk Partisinin vatandaşın karşısına nasıl çıkacağını, memleketin başına geçen iktidar partisinin sanki Allah tarafından gelmiş gibi iyiden iyiye yerleştiğini söyleyerek:
«— Halk Partisi, size hitap ediyorum. Nasıl bu vatandaşın karşısına çıkıp beni seçiniz diyeceksiniz. Vatandaş demiyecek mi ki «efendi beni adam yerine koymadın ve üstelik de seni seçmişim gibi ortaya çıktın, dedi ve şeflerine sığınak teşkil eden kanunlar çıkarıldığını ifade ettikten sonra: «Aldoğan küfür ediyor, diyorlar, sana küfür et-miyeyim de ne yapayım., dedi.
Aldoğan bundan sonra savcıya, hâkime ve Adalet Bakanına ağıı hücumlarda bulunarak C. H. P. nin 1950 seçimlerinde yaya kalacağını daha ağır bir kelime ile ifade etti.
Sadık Aldoğan konuşmasının sonunda oldukça ağır bir kelime sar-federken kendisini tuttu ve «ötesini siz anlayın» diyerek konuşmasını bitirdi.
Bundan sonra Ahmet Tahtakılıç
Türkiye Ziraatçılar Derneği Kongresi
★ (Baş tarafı birinci de) rek sözlerini bitirmiştir.
Bundan sonra idare heyeti raporu okunmuş ve kongre üyeleri yapılan seçimi müteakip dilek ve temenniler bahsinde fikir teatilerinde bulunarak samimî bir hava içinde dağılmışlardır.
Bu arada, idare heyeti raporunun okunmasını müteakip, Bakanın salonu terketmesinden sonra müessif bir hadise cereyan etmiştir.
Kongrede dinleyici olarak bulunan ve okullarının lâğvedilmek istenmesine mâni olmıya çalışan «Tarım Alet ve Makinalan Yüksek Uzmanlık Okulu» öğrencilerinden bir gı up, ötedenberi konuşmak imkânını bulamadıkları Tarım Bakanını holde karşılıyarak kendilerini bir kaç dakika dinlemelerini rica etmiş lerdir. Bakan bu konuşma talebini reddetmiş ve «Siz talebeliğe yakış-mıyacak çirkin hareketlerde bulundunuz. Sizinle konuşamam.» demiştir.
Bu arada talebelerle Bakan arasında bir tartışma cereyan etmiş ve öğrenciler «meslekte böyle birlik olma?» diyerek kongreyi terketmiş-lerdir.
kat Ankarada; iyiniyet ve halka hizmet ıpaksadiyle önceden düşünülüp tertiplenmiş gibi gösterilen bu sanat gezisi İstanbulda tam aksi bir tepki uyandırmış ve yukarıda temas ettiğimiz ihtilâfa sebep olmuştur.
Öğrendiğimize göre Büyük Tiyatroda (Bir Komiser Geldi) eserinde (Baba) rolünü Agâh Hün oy-
Bir uçan daire daha görüldü
Venedik, 26 (AP) — Bugün Venedik üzerinde bir «uçan daire» görülmüştür. Görenler, uçan dairenin gü müş renginde olduğunu ve vazıh olarak görüldüğünü söylemişlerdir. Daire, öğle vakti yarım saat müddetle görülmüş ve az bir süratle sey redeı-ek Kuzey-Doğu’dan Güney-Do ğuya doğru kaybolup gitmiştir.
Barem Dışı Ücretliler Derneği yeni binaya taşındı
Barem Dışı Ücretliler Derneği merkezinin Ulus müessesesi arkasın daki Matbuat Teknisyenleri Sendikasına ait binaya nakledildiği öğrenilmiştir.
Dernek bundan sonraki yönetim kurulu toplantılarını her hafta cuma günleri saat 17.30 - 18.30 arasında bu yeni lokalinde yapacak ve işi olan üyelerle yeniden kaydolunmak istiyenlerin müracaatları bu saatlerde karşılanacaktır.
ne de bir aydanberi oynamakta o-lan eserde sahneye çıkmak imkânı verilmiştir. Oj-un için kostüm de i . , yaptırılmamıştır. Perdenin açılmasına 7-8 dakika gibi çok kısa bir i zaman kala sahneye çıkmasını emreden Umum Müdür Muhsin Er-tuğrula Ahmet Evintan; sahneye çıkması için hiç bir hayır durumu i olmadığım, makul ve meşru sebep ve mazeretleriyle anlatarak o ak- I şam için oyuna çıkamıyacağım; an- . cak müteakip temsil için hazırlanıp '
vazifesini yapabileceğini söylemiş- I ı tir. Bunun üzerine seyirciye; bir '
aktörün hastalandığı haber verile- ,
rek o akşam temsil tatil edilmiştir. i
Bilâhare müteakip temsil için hazır '
olduğunu bildiren dublörü, Mulısin ’ Ertuğrul; hiç bir mazeret dinlemi-yerek, oyunun tatiline sebep olmak- ı
la itham etmiş ve en ağır bir ceza ile cezalandırılmasını istemiştir. Ah- I
met Evintanın buna itirazı üzerine Muhsin Ertuğrul hiddetlenmiş ve telefonla Istanbuldan Galip Arcanı , ,
çağırtmıştır. İşte bu şekilde Ankaraya gelen Galip Arcan üç temsile iştirak ederek tekrar İstanbula dönmüştür. Yeni bir eser hazır ol- I ı madiği için Agâh Hün’da iyileşme- j diği ve Ahmet Evitano’da yeni bir I lik vaki olmadığı için (Bir Komiser Geldi) eseri mecburen sahneden kal- ' I dırılmıştır. i 11
Ve nihayet bilindiği gibi İstanbul __ Şehir Tiyatrosunda (Yönetim kuru-lu - Galip Arcan) ihtilâfı çıkmış ve iki gün evvel de Muhsin Ertuğrul, 1 işi yatıştırmak üzere İstaonbula ■ gitmiştir.
Haber aldığımıza göre; Devlet Tiyatrosu Yönetim Kurulu da; Kuru-
lun müsade ve muvafakatini alma^ dan Galip Arcanın nasıl angaje e-' düdiğini; masraflarının kim tara-fından ödendiğini; iştirak ettiği] - I temsiler için kendisine ne verilece-, ğini; Devlet Tiyatrosu kadrosunda mevzuubahs rolü oynıyabilecek bir' başka elemanın neden bulunamadı-
memleket dâvalarını ele alarak iktidarın gaflet içinde bulunduğunu ve memleket dâvası için elele vererek çalışmak icap ettiğini söyledik Müteakiben söz alan M. P. Başkanı Hikmet Bayur, Ahmet Qğuz, kısa birer konuşma yaptılar ve çeşitli mevzular üzerinde tenkitlerde bulundular.
Bundan sonra Mareşal Fevzi Çakmak'a bir telgraf çekilmesine karar verildi.
Bu sırada bir delege kürsüye gelerek şiirler okudu ve M. P. nin il kongresi bu suretle saat 19.30 da sona erdi.
Bir siyasî toplantı
-Ar (Baş tarafı birinci de) Manisa il kongresi
İzmir, 26 (Telefonla) — Manisa Demokrat Parti il kongresi Salı günü toplanacaktır. Bu kongrede bulunmak üzere geleceği bildirilen Adnan Menderes, Feyzi Lûtfi Kara-osmanoğlu, İstanbulda Demokrat Parti Kongresinde bulunmak üzere ■ İstanbula gideceklerinden Manisa Demokrat Parti Kongresine iştirak edemiyeceklerdir.
Manisa Demokrat Parti Kongresinde Demokrat Parti Genel İdare kurulundan yalnız Samet Ağaoğlu bulunacak ve muhtemel olarak Ma-nisadan Milletvekili adayı gösterilecektir.
ğını soracaktır. Yani Galip Arca-nin Ankaraya getirilmesi bir zaruret neticesi midir; bir tertip eseri midir, yoksa bir kapris veya bir o-torite icabı mıdır?
Biz şimdilik umumî efkâra yanlış veya eksik aksettirilen bir haberin ve Galip Arcan ihtilâfının içyüzünü anlatmakla iktifa ediyoruz. Bugüne kadar; sabır ve müsamaha ile (dur bakalım) diye beklediğimiz ve faaliyetini teşvike muhtaç bulduğumuz için Devlet Tiyatrosu hakkındaki basmakalıp tenkitlere, takdir ve hayranlıktaki ifratlar^ göz yummuştuk. Bundan sonra; sü| tunlarımızın müsaadesi nisbetinde bu tiyatronun faaliyetlerine; sanatkârların dert ve meselelerine; kültür dâvamıza hizmet derecesin^ dikkatle eğilecek; artık kurulu} safhasından çıkıp tam hüviyetli v( seviyeli bir Tiyatro haline gelme sini candan dilediğimiz ve çok bü) yü ümitlerle bağlandığımız bu sa| nat ve kültür müessesemizi yakır, dan takip edeceğiz.

Comments (0)