SABAH
ABONE ?ARTLARI
TOrldy* Ecnebi
---------\
HER YERDE
GÜNDELİK 8İYASİ HALK GAZETESİ
KURUŞ
Yeni Harp Tarzı
Yazan: Hüseyin CahidJYALÇIN^
iyasî vak’alann aldığı karışık şekle bakarak çok
kere kendi kendimize şu suali irad
ederiz: Harp mi olacak? Sulh arzulan mı galip gelecek? Halbuki, öyle zannediyorum ki biz bu noktada denizin içinde yaşadıkları halde denizi bilmiyen balıklara benziyoruz. Harp çoktan başlamıştır ve bütün harareti ile devam etmektedir. Fakat harpten haberimiz yok gibi davranıyoruz. Yahut, hakîkaten farkına
Sovy eti e re Teklif
Ingiltere, Komşularından Biri Taarruza Uğrarsa Silâhlı Yardım Taahhüdünde Bulunmasını istedi
Temyiz Mahkemesinde
Muhittin Ustündağ Ve Arkadaşlarının Tecziyesi İstendi
varmıyoruz.
Bizi vaziyeti böyle galat surette görmeğe sevkeden sebep harp şeklinin değişmiş olmasıdır. Eskiden harbin usulü ve kaidesi vardı. Harp bile bazı teşrifata tâbi idi. Şimdi ültimatom modaları, ilânı harp merasimi ortadan kalktığı gibi buna yeni bir keşif te inzimam etti.
Silâh patlatmadan harp yapmanın yolu bulundu. Hissi iptal ederek kol, bacak kesmek,karın deşmek kabilinden bir icad.
Son senelerin vekayii işte bu bakımdan gözden geçirilecek olursa gaye i. şiddetli bir harp içinde yaşamakta olduğumuzu görürüz. Harbin gayesi nedir? Bu, ilk karanlık de-virlerdenberi hiç değişmedi: İstilâ ve fütuhat. İşte son senelerde sulh zevahiri içinde cereyan eden harp bütün bu faydalan temin ediyor. Yalnız ortada harbin eski zamanlardan kalma tarzları ve şekilleri kalkmış. Fakat hangi aıTane hiç bir değişikliğe uğramadan ilâni-haye sürüp gider? Bir hayvan ile bir nebatı birbirinden derhal ayırde-debiliriz. Fakat hayvan ve nebat cinslerinin aşağı tabakalarına doğru indikçe, bu iki dünyayı birbirinden ayıran hudutlara yaklaştıkça aradaki bariz farklar yavaş yavaş silinmeğe başlar. Nihayet öyle bir had de geliriz ki gördüğümüz uzvî mahlûkları hayvanlara mı, nebatlara mı nisbet etmek lâzım geldiğinde zor luk çekeriz, işte bu günkü milletlerarası münasebetler bu tarzı aldı. Sulh içinde mi yaşıyoruz, harp içinde mi yaşıyoruz? Bunu kestirmeğe kolay kolay imkân yok.
Harp içinde yaşadığımıza kanaat getirmek için vekayiin cereyan tarzına ve verdikleri neticelere bak-
Ingiliz ordusunda zehirli gaz maskeli piyadeler ateş tatiminde
Avam Kamarası Mecburî askerlik Kanunu Dün Kabul Etti
Londra, 27 (A.A.) — Bugün Avam Kamarasında Chamberlain mecburî askerlik hakkındaki müzakereleri açarak bu baptaki kanunun önümüzdeki perşembe günü neşir ve kamaraca müzakere edileceğini ve territorial ordu askerlerinin seferberliğini kolaylaştıracak kanunun da önümüzdeki hafta içinde neşrolunacağım bildirdikten sonra, esas hakkındaki kararın hemen bu akşam verilmesi zarureti üzerinde İsrar eylemiştir.
Chamberlain müteakiben mecburî askerliğin esas itibarile kabulüne dair olan lâyihayı tevdi etmiştir.
Başvekil, bu meseledeki düşüncelerini muhalefet liderlerinden gizlemeyi aklından geçirmediğini ve fakat hâdisatın zarureti altında ale-lâcele hareket etmek mecburiyetinde kaldığını kaydetmiş ve demiştir ki:
— Hemen bu hafta içinde beyanat yapılması elzemdi. Ve bu cihet çok mühim bir mesele teşkil ediyordu. Çünkü önümüzdeki haftaya bırakılmış olsaydı Hitler’in yarın söyliye-(Sonu 3 üncü sayfamızda)
Otobüs Ve Sürp Agop Mezarlıkları Davalarına da Devam Olundu
Ankara, 27 (Hususî) — Otobüs yolsuzluğu, Asri mezarlık ve Sürp Agop mezarlığı davalarına bugün Temyiz Dördüncü Ceza dairesinde
bakıldı. Asrî mezarlık davasında müddeiumumi esas hakkmdaki iddiasın ıokudu. Müdafaaları mütena-
(Sonu 3 üncü sayfada )
OOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOCOOOOOOOCOOOOOOOCOOOOOCOOOOOOOO
Potemkin Geldi
Sovyet Hariciye Komiser Muavini Dönüşte Sofya Ve Bükreşte Müzakerelerde Bulunacak
Potemkin diin sabah Sirkeci garından çıkarken (Yazısı s üncii sayfamızda)
)oocoooooooooooecocoooccoooooooocccoooooooooooceoooooooooxcoocoocoooooooooooooooeoooc(
İhtilaflı Tablolar
mak zarureti âşikârdır. Almanya Fransaya harp ilânına lüzum görmeden Sarrebruck havalisini geri aldı. Almanya bir kurşun patlatmadan Avusturyayı zaptetti; yine kurşunsuz ve cerrahî ameliyat neticesinde [Çekoslovakyayı âhirete yolladı. Me-mel de ayni metod dairesinde ele geçirildi.
Tetkilc_Edildi
Dün Müddeiumumîlikte Toplanan Ehlivukuf Raporunu Verdi
Bildiğimiz mahut usul ve ka-vait dairesinde bir harp cereyan etmiş olsaydı bundan başka neticeler mi çıkardı ? Hiç arazi kazancı tomin etmiyen kanlı muharebeler tarihte çok görüldüğü halde şimdi modern harp asgarî kan dökülmek suretiie azamî kâr temin eden bir teşebbüs haline geldi.
Harp kimin arasında cereyan e-diyor diye düşünmeğe lilzum'^ok. Her gün gazeteler haykırıyor: Totaliter devletlerle demokratik devletler arasında. Bunda şüphe edilemez. Fakat modern harbin en garip mümeyyiz vasıflarından biri harbi yapanların harbin zararını başkalarına yükletmeleridir. İngiltere İle Fransa, Çekoslovakyayı Al-manyaya karşı kullanmak için müthiş bir istihkâm haline sokarlar. Totaliter cephe ile demokratik cephe dövüşür. İkisinin de burnu bile ka-
Dün toplanan ehlivukuf
İzmit Valisinin daveti üzerine İzmit Halkevinde açılan resim sergisine iştirak eden Müstakil Ressamlar grupunun teşhir ettikleri tablolardan altı tanesinin müstehcen kaydi-le sergiden kaldırıldığını yazmıştık. İzmit Müddeiumumisinin talebi ü-zerine İstanbul’da mütehassıslardan
seçilecek bir heyet huzurunda bu tabloların müstehcen mahiyette o-lup olmadıklarını tesbit için Sultanahmet Sulh Ceza hâkimi Reşit tarafından İzmit Sulh Ceza Hâkimliği tarafından gönderilen talimat mucibince mütehassıslardan mürekkep (Sonu 3 üncü sayfamızda)
namadan Çekoslovakya dünya hari-tasından silinir! Balkan devletleri rşya kendi köşelerinde huzur ve istikrar ıçmde yaşamak için bir cephe vücude getirirler. Bundan mem-nun olmıyan İtalya Balkanlılara darbe indirmek ister. Yapbğı şey Ar. navutluğun canına kıymaktır.
Harp durmuş değildir. Her gün umumî erkânıharbi yeler tebligat teşretmiyorlar. Fakat gazetelerin
Hüseyin Cahıd YAl^ÇLN .Sonu 3 üncü sayfada)
Casus Mustafa Sagir
NASIL YETİŞTİ? NASIL TUTULDU?
NASIL ASILDI?
1 Mayıs Pazartesi Bağlıyacağız
Tahranda Düğün Şenlikleri Bitti
Heyetler birer birer İrandan ayrılmağa başladılar
Tahran, 27 (A.A.) — Anadolu ajansının hususî surette gönderdiği muhabiri bildiriyor:
Avrupada bile emsaline nadir tesadüf edilen modern Emcediye stadında İran gençliğinin spor hareketlerini İranın istikbalini hem de kudretli, kuvvetli ve disiplinli istikbalini seyrettik. Sahayı halkalıyan asgarî 50 bin kişilik kalabalığın önünde beş binden fazlo. kız ve erkek izcinin muntazam ve hiç aksamıyan toplu hareketlerini görmek hakikaten çok zevkli idi. Şurasına bilhassa işaret edeyim ki, hiç bir hareket kumanda ile yapılmıyor. Ne düdük ne de bir emir işitiliyordu. Muzika-mn âhengine uyan vücutlar heı gam üzerinden sanki göze görünmiyen iplere bağlanmış gibi yaylanıyor, kıvrılıyor ve nağmeleri bir insan dalgası halinde canlandırıyordu. Bu estetik tezahürde bütün Tahran ileri gelenleri, vezirler, misafir heyetler, gazeteciler hazır bulunuyordu. Bunu bütün dünyaya tattırabilmek için en büyük sinema firmaları operatörler göndermişti. Bu meyanda (Sonu 7 inci sayfada)
Cumhuriyet Merkez Bankasının Umumî Hey’et Toplantısı
Ankara, 27 (A.A.) — Türkiye Cümhuriyet Merkez Bankası alelade heyeti umumiyesi bugün bankanın umumî merkezinde idare meclisi reisi Nusret Metya’nın riyasetinde toplanarak müessesenin 1938 yılı idare meclisi ve murakabe heyeti (Sonu 3 üncü sayfamızda)
Esrarengiz Cesedin Hüviyeti Anlaşıldı
Şimdi Zavallı Sabahattinin Muhtemel Katili Aranıyor
Evvelki gün Balıkhane ile köprü arasında denizden çıkarılan cesedin hüviyetini zabıtamız kısa bir müddet zarfında tesbit etmiş ve bu yoldaki tahkikat ta yerini bulmuştur. Ceset Aksaray, Sofular caddesi A-car Ahmet sokağında 2 numaralı evde oturan Sabahattine aittir. Kendisi Mahmutpaşada Handan hanında düğme fabrikasında işçilik yapmakta idi.
14 yaşını geçen mart ayında bitiren Sabahattinin Zehra isminde bir annesi ve Salih admda bir de ü-vey babası vardır.
Bundan bir buçuk ay evvel ailesine muğber olarak evden çıkan Sabahattin, o zamandanberi bir daha iSoııu 3 üncü sayfamızda)
Sabahattioin geçen sene alınmış bir resmi
htK bAbAH
Et Narhı Kalkarken...
Kıvırcık ve kuzu etlerine belediye tarafından konulan narh kaldırılmıştı. Esnaf bu, durur nıy,hiç?. Bazı açıkgözler Dağlıç etini kuzu diye sürmeğe kalkışmışlar ve bu şartlar altında Dağlıç ve Karaman etlerine konan narhın bir mana ifade etmediği anlaşılınca belediye bu son iki cins ete konan narlıı da kaldırmağa karar vermiş.
Zaten miicerrebdir: Narha tâbi tutulan havayici zaruriye işlerinde ya esnaf sızlanır, yalıııt halk istediği kadar mal bulamaz. El altından narlı harici gizli alış verişler de çabasıdır.
Her nedense ne esnafımız, ne de bir kısım halkımız henüz hakkımıza razı olmağa, resmî talimata, yasaklara ayak uydurmağa tamanıile alışamadık. Bazı kısa düşünceliler âmmenin nef’l için konulmuş nizamlardan kaçamaklarla yaka sıyırmayı bir marifet sayıyorlar. Tabiî neth-e-de zarar umumî oluyor.
Binaenaleyh ne esnafı ne de halkı tamamile memnun edenıiyen ve vücudile adeıui vücudu müsavi hale gelen et narhının kaldırılması kadar tabiî bir şey olamazdı.
A. CEMALEDDİN SARAÇOĞLU
Sayfa ı
TIRIS AB AH
28" NÎSAN 1939
Tefrik. No 74
Cf?JAA MfHMEDİÜ
HATIRA vt İTİRAFLARI
Kapiten Çavuşyana
Gönderilen Mektup
“Mirzek Ali Geçenlerde Çerkeş Ragıp Tarafından Öldürülen
Kahveci İlyasın Yanına Gitmiştir,,
rusu ile Boğaz yoluna düşmüştüm. Anadoluhisarındaki gizli yerimizden aldığım yedi mavzer ve bir mik tar fişek ile bir kaç bombayı kayığa atmış, ağlarla güzelce sarıp sarmalanmıştık. Sabaha karşı da Poyraz limanına varmıştık. Hakkı reisin tayfalarından Mahmut ve Saimle be raber silâh ve cephaneleri omuzlamış, Anadolu Kavağı ile Poyraz a-rasındaki yolun üzerinden geçtiği sırtta bulduğumuz bir kuytuluğa taşımıştık.
Güneş doğmak üzere iken tayfaları uğurlamış, ben de silâhların yanına uzanıp uykuya dalmıştım. Kalktığım zaman vakit ikindiyi geçiyordu. İki saat kadar da arkadaşların gelmesini beklemekle geçirmiştim ve nihayet toplanmış, silâhlanmış ve yatsı vaktinde, dağ yolile Ali Bahadır ve Anadolu feneri arasından geçerek sahile doğru sarkmak üzere yollanmıştık. Ertesi günü ortalık açılırken Irva ile Anadolu feneri arasında uzanan yolu atlamış tık. Tam iki gün ve iki gece sahili ve sahil ile cadde arasındaki araziyi, âdeta tarar gibi araştırmıştık.
Ne yazık ki, aradıklarımıza rastlı-yamamıştık. Hepimiz de, saatlerce dolaşıp ta bir av bulamıyan avcılar gibi somurtmuştuk. Üçüncü günü akşamı idi. Soğan adası ile Irva a-rasındaki sahilde koycuklardan birinin kenarında oturmuş, can sıkıntısı ile sohbete koyulmuştuk. Güneş hemen hemen batmak, ortalıE karar mak üzere idi. Bulunduğumuz yerle cadde arasında ve caddeyi görebilecek derecede yüksekçe bir tümsekte gözcülüğe koyduğumuz Hoca Bekir, tanımadığım bir adamla yanımıza gelmişti. Ve her vakitki şenliği ile maskaralıklar yaparak:
— Kara Mehmet, demişti. Bîr e-sir getirdim size. Fakat kellesini u-çuracak değilsiniz ha. Bize hayırlı ve faydalı haberler veren ağzını ö-peceksiniz. Bu Süleyman Dayı yabancı değil, benim medrese arkadaşımdı. Şimdi tahlisiyede çalışıyormuş. Haydi siz konuşa durun da ben yerime gideyim.
Süleyman dayı, gerçekten hoş sohbetli, gözü açık ve kulağı delik bir yalı uşağı idi. Bu havaliyi karış karış biliyordu. Düşmanların yaptıklarını yüreği yana yana söylüyordu ve:
— Sade Yalı boyundan geçenlere mi evlât?, diyordu. Irva ile Ali Bahadır, Paşa mahalle, Güllü, Buzhane köyleri arasında yapmadıkları kalmıyor bu katil sürüsünün. Geçen gün Buzhaneden Irvaya inen İki köylüyü yol üzerinde bağırta bağır-ta ve koyun boğazlar gTBÎ kesmişler. Hiç güvenlik kalmadı buralarda çocuklar.
İhtiyar gözlerinin yaşını silerken sordum:
— Baba buralarda jandarma devriyesi yok mudur?..
— Eh ara sıra gezerler. Fakat, faydası ne ki. Kopiller onlara görünmeden işlerini beceriyorlar İşte.
— Şimdi nerelerde bunlar acaba?. Biz bu gün tam üçüncü günüdür buralardayız. İnsan olarak bir seni görebildik.
İhtiyar, yaşlı gözlerini hepi m j-rin üzerinde şöylece bir gezdirdi ve:
— İster misiniz? dedi. Onlarla karşılaşıp vuruşmak.
Çok tuhafıma gitmişti adamoa-ğızın suali. Güldüm ve;
— Babacığım, dedim. Hiç iste-meseydik gelir miydik buraya kadar?.
Ümitsiz bakışlarla hepimizi birer defa daha süzdükten sonra i
\ (Devamı var)
O gün öğle vakti, Taşdeleu suyunun başında b’iiüştüğümüz Hemşinli Nurinin arabasile Üsküdara inmiş, akşam geç vakit te Istanbula geçmiştik. Ertesi gün sabahleyin, Yutul bey, Mirzek Alinin üzerinde çılan düşman vesikası ile on üç lira yetmiş bir kuruşu bir zarfa koymuş içinde elbiseleri bulunan bir paketle briaber Beyoğlu posfahnnesi binasının üçüncü katındaki istihbarat bürosunun koridoruna bırakmıştı. Bak az daha unutuyordum. Bu zarf ve paketle beraber, Mirzek Alinin şefi olan kapiten Çavuşyana da bir mektup bırakmıştı. Bu mektupta şunlar yazılı idi:
«Kapiten efendi.
Maiyetinizde bulunan Mirzek Ali efendinin, geçende Çerkeş Ragıp tarafından yok edilen kahveci îlyasm yanma gönderildiğini size bildirmek le bahtiyarlık duyuyorum. Üzerinde çıkan ihanet vesikası ile para ve elbisesini de bir suvenir olarak takdim ediyorum. Sakın kızıp hırslanmayınız kapiten. Bir bizden, bir de sizden. Olanca kin ve hışmımla.
Yılmaz Türk»
Mirzek Alinin âkibetini mi sordunuz aziz dinleyicilerim?. Tıpkı Yusuf beyin tahmin ettiği âkibeti bulmuştu. Hâdiseden yirmi gün sonra, Ali Bahadırda yaptığımız tesadüfi bir müsademeden dönerken, bil hassa oraya da uğramıştık ve genzimizi yakan pis bir koku ve kemi-rilmiş bir baş ile karşılaşmıştık. Kahraman Uyasın mezarı başında toplanmış, hatıralarını, hizmetlerini yad ile okumuş ve ağlaşmıştık.
Şimdi bahsettiğim baskın da, gerek başlangıcı ve gerekse neticesi itibarile dinlenmeğe değer bir hâdise olmuştu.
Aradan bir hafta geçmiş, Mirzek vakasını hepimiz unutup gitmiştik. Bir gün Yusuf beyle beraber kalafat yerinde Top Ömerin kahvesinde o-turuyorduk. Yapacağımız yeni akı-nm plânlan üzerinde görüşüp konuşuyorduk. Salih Reis göze çarpacak bir telâşla kahveye girmişti. Bizi görünce, tabiî yanımıza gelmişti. Hoşbeşten, biraz da olup bitenlerden bahsettikten sonra:
— İşittiniz mi? demişti. Bir kaç gün evvel Akçaşehire cephane götüren bizim kılavuz Osmanın motö-rünü (îrva) ile Soğan adası arasında pusu kuran kopiller ateşe futmuşlar. Az daha Osmanın yüreğini de, motörünü de delik deşik edecek lermiş yabanın itleri.
Top Ömer de söze karışmıştı ve: Ya, demişti. Ben de duydum bu havadisi. Geçen hafta Uzun Mus tafanın motörüne de bir kaç kurşun atılmış oralarda. Ne dersin Kara Mehmet?. Kimsenin, canı yanmadan birkaç arkadaşı oralara kadar şöyle bir uzatıverseniz.
İzin ister gibi Yusuf beyin yüzüne bakmıştım. O da gülümsiyerek bana bakmış je:
— İstersen bir hafta kadar git ve dolaş oralarda, demişti. Zaten bu sefer Anadolukavağı yolile Akbabada toplanacağız. Birleşiriz orada. Ya nına da Nuri, Hoca Bekir, İbrahim Ue iki Akıskalılan al. Altı kişi kâfidir bu işe. İstersen benim Kadri çavuşu da katayım yanınıza. Cura-sile sizi eğlendirir.
Yüzbaşımın bu müsaadesini cana minnet bilmiş ve hemen hazırlığa girişmiştim. O akşam arkadaşlarımı toplamış, ayrı ayrı gidilmek ve ertesi akşam Anadolu Feneri ile Kavak iskelesi arasında bulunan Poyraz koyunda birleşilmek üzere sözleşmiştim. Ben de o gece, Sala-cıklı balıkçı Hakkı reisin Ada yav-
Hatay Devlet Reisi Dün Şehrimize Geldi
Bir kaç gündenberi Ankarada bulunmakta olan Hatay devlet reisi Tayfur Sökmen dün sabahki ekspresle Ankaradan şehrimize gelmiştir. Muhterem misafirimizi istasyonda vali, polis müdürü ve şehrimizdeki HataylIlar karşılamışlardır.
Hatay devlet reisi bir müddet şehrimizde istirahat ettikten sonra Hataya dönecektir.
VİLAYETTE ı
Beşiktaş Hükümet konağı değişiyor
Beşiktaş hükümet konağı, Dolma-bahçe sarayının müze ve heykel müzesi olarak kullanılan kısmının Hayrettin iskelesi tarafına tesadüf eden binalarına naklolunacaktır.
BELEDİYEDE ı
POLİSTE :
Asım Süreyya Ankaraya gitti
Matbuat Umum Müdürlüğünde bir vazifeye tayin olunan sabık Belediye İktisat Müdürü Asım Süreyya Ankara’ya gitmiştir.
Prost Pazartesi gelecek
Belediye tarafından davet edilen şehircilik mütehassısı Prost, pazartesi günü İstanbul’a gelmiş olacaktır.
Tramvay ve otobüs geçen bütün yollar asfaltlanacak
Elektrik, Tramvay ve Tünel idarelerinin Belediyeye devrinden sonra İstanbul Belediyesi yollar' hakkında yeni bir proje hazırlıya-caktır. Bu projeye nazaran bütün tramvay ve otobüs geçen yollar asfaltlanacaktır. Bu yolların asfaltlanması ile artacak olan parkeler ikinci ve üçüncü derecede yollarda kullanılacaktır.
Birbirine bıçakla hücum ettiler
Yağkapanı 2 numaralı kahvede yatan ve Denizbankta çalışan Arif ile Hüseyin bir kavga neticesinde yekdiğerine bıçakla hücum ettiklerinden zabıta tarafından yakalanmışlardır.
Kuyuya dUşen çocuk
Kulaksız Arda caddesinde Mahmut sokağında 9 sayıda oturan 5 yaşında Orhan ayni caddedeki arsada bulunan gayri muntazam surette örtülmüş bir kuyuya düşerek baygın bir halde çıkarılmış, Şişli Çocuk hastanesine kaldırılmıştır.
Kaylp çocuk bulundu
Samatya’da oturan ve 18.4.939 tarihinde evde babasına ait 50 lirayı alarak tagayyüp eden emekli binbaşı Alinin 15 yaşlarındaki oğlu Nec-detin Mersinde bulunduğu anlaşılmış, Istanbula gönderilmesi için yazılmıştır.
Sovy etler in Yeni Harp Gemisi
Rusların İtalyan tezgâhlarında yaptırdıkları Taşkent torpido muhribi Rusyaya gitmek üzere dün îtal-yadan limanımıza gelmiştir. Gemi, dün sabahtan akşama kadar limanımızda kalmış ve gece Karadenize müteveccihen limanımızdan ayrılmıştır. Gemideki İtalyan mürettebatı gemi Rusyada teslim edildikten
Asılan Afişler
Çirkin bir manzara teşkil eden bu halin Online geçilecek
İstanbul'da şehir dahilinde duvar-lara asılan reklâm afişlerinin çirkin bir manzara arzettiği eskidenberi görülüyordu. İstanbul Belediyesi bu vaziyetin süratle islâhma karar vermiştir. Bu maksatla Belediye İmar Müdürlüğü Londra ve Paris Belediyelerine bu gibi vaziyetlere nasıl bir hal çaresi bulduklarını ve nasıl bir talimatname ile hareket ettiklerini sormuştur. Oradan gelecek cevaplar üzerine Belediye İmar Müdürlüğü bir proje fıazırlıyacak ve süratle tatbikata geçilecektir.
müteferrik i
Döviz müsaadeleri pasaportlara yazılmıyacak
Türk parasını koruma hakkındaki kararnamenin 47 nci maddesi hükümlerine göre seyahat edenlere verilen döviz müsaadeleri pasaportların iç taraflarına yazılmakta idi. Pasaportlar bir taraftan polis muamelâtı dolayısile de lâzım olduğundan bundan sonra döviz müsaadelerinin Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti tarafından hazırlanacak kâğıtlara yazılması ve bu suretle pasaprtun uzun muameleye tâbi olmasından dolayı zaman kaybedilmemesi takarrür etmiştir.
Nişantaşı çocuk bahçesi
Nişantaşı Valikonağı caddesinde yapılması mukarrer olan çocuk bahçesi için İmar Müdürlüğü bir plân hazırlamaktadır. Çocuk bahçesinin cadde üzerinde olması düşünüldüğü gibi, yeşil sahada da yapılması mümkündür. Birkaç güne kadar bahçenin yeri kat’î olarak tesbit olunacaktır.
MAARİFTE :
Maili inhidam olduğu söylenen ilk mekteplerin aslı çıkmadı
Kadıköy 8 inci ve İstanbul 34 üncü ilk mektep binalarının yapılan tetkikler neticesinde maili inhidam olmadığı anlaşılmıştır.
Bir çocuk tramvay altında kalarak can verdi
Topkapı Millet caddesinde 157 sayılı dükkânda tütüncülük eden Di-mo’nun yanma Yeniköyden misafir gelen Marika’nın bir buçuk yaşındaki kızı İstefo dün saat 14,30 da Top-kapı tramvay durak yerinde annesinin yanından ayrılarak biraz ilerlemiş, bu sırada manevra yapmakta olan 2890 sayılı vatman Faikin idare ettiği 30 sayılı tramvayın altında kalarak feci bir surette ölmüştür. Vatman yakalanmıştır.
sonra memleketlerine döneceklerdir. Taşkend 3000 tonluk ve 46 mil sürattedir.
Resimde, gemi Boğazdan geçerken görülmektedir.
Taşkent limanımızdan bir ticaret gemisi olarak geçtiği için İtalyan ticaret bayrağını hâmildi ve prova direğine de Türk bayrağını çekmiş bulunuyordu.
Şehir Meclisinin
Dünkü içtimai
İstanbul Şehir Meclisi dün öğleden sonra saat 15 de reis vekili Necip Serdengeçti’nin riyaseti altında toplanmıştır. Ruznamenin birinci maddesini teşkil eden 939 malî yılı vilâyet âdi masraf bütçesi ve fevkalâde varidat bütçesi celsenin sonuna tehir olunarak maddelerin müzakeresine geçilmiş, Belediye tahakkuk ve tahsil şubeleri çalışma talimatnamesi hakkındaki teklif Mülkiye, Bütçe ve Kavanin encümenlerinin müşterek tetkikine sevk olunmuştur.
Bundan sonra Sular İdaresinin 938 yılı bilânçosu hakkında Tetkiki Hesap Encümeni mazbatası ve Şehir Tiyatrosu ve Konservatuvar 938 yıl ıhesabatı hakkında ayni encümeni nmazbatası okunarak kabul olunmuştur.
Ruznamenin en son maddesini teşkil eden ve Düşkünler evinin (Şefkat yuvası) olarak tevsimi hakkında 9 azanın imzasile verilen takrir Mülkiye Encümenine havale olunmuştur.
Azadan Refik Ahmet Sevengil, sabık Darülâcezeye ve şimdiki Düşkünler evine verilecek Şefkat Yuvası isminin Şefkat Yurdu olarak kabulünü ve bu noktanın Mülkiye Encümeni tarafından nazarı dikkate alınmasını istemiştir. Takrir sahipleri kendileri tarafından kararlaştırılan ismin de Düşkünler Yurdu şeklinde olduğunu ve bir sehvi tertip dolayısile hu şekilde dizildiğini anlatmışlardır. Celse bundan sonra 10 dakika tatil edilmiştir .
İkinci celseye bizzat Vali ve Belediye reisi riyaset etmiştir. Bu celsede İstanbul vilâyeti 939 masraf bütçesi hakkında Bütçe Encümeni esbabı mucibesı okunmuştur. Esbabı mucibeye nazaran evvelce yazdığımız gibi bu sene inşasına başlanacak hastanenin bu sene hitama ermeyip geleeck sene de inşaatına devam olunacağına nazaran hastaneye tahsis olunan (436) bin liranın (36) bin lirası buradan alınmış ve Temizlik İşlerine verilmiştir. Şehitlikleri İmar cemiyetine yapılmasına karar verilen 5 bin liralık vardım da ihtiyat tahsisatından ayrılmıştır. Bakırköy Doğum evine her sene yapılan 500 liralık yardım 1000 liraya iblâğ o-lunmuş, ayrıca İstanbul vilâyeti hududu dahilinde bulunan 257 adet köyün biribirlerine yakın olanlarının birleştirilmesi ve bu suretle idaresi münasip görülmüştür. Bu iş için İstanbul’da bir Köycülük Bürosu teşkiline ve bu iş için 12 bin liralık bir tahsisat ayrılmasına karar verilmiştir. Vilâyet âdi ve fevkalâde bütçesi 4,526,339 lira olarak tesbit o-lunmuştur.
Bundan sonra Vilâyet fevkalâde varidat bütçesi müzakerelerine geçilmiş ve bu da 1,266,511 lira olarak tesbit ve kabul olunmuştur. Bundan sonra mazbatanın heyeti umumiyesi reye arzolunmuş ve kabul edilmiştir. Meclis, önümüzdeki salı günü toplanacaktır.
YUn İpliği İhtikârının önüne geçiliyor
Yün ipliği üzerindeki ihtikârı kaldırmak için Ticaret Odası yeni bir karar vermiştir. Eskiden 100 gramlık çileleri 90 hattâ 80 gramlı tertip ederek piyasaya sevk edenler tarafından halk aldatılıyordu. Bunun ö-nüne geçmek için yün iplikler badema tesbit edilen ambalâjlar içinde satılacaklar ve bu satışı yapan müesseseler de ambalâj kutusunun üstüne adresini yazacaklardır.
Ticaret Odasının verdiği bu karar, 940 senesinden itibaren mevkii tatbike konulacak, bu zamana kadar ihtikârın önüne geçmek için de muvakkat bazı tedbirler alınacaktır.
Harfendazlık ederken
Fenerde oturan 15 yaşında Neba-hat, dün Fenerde yolda yürürken Mehmet isminde biri kendisine sarkıntılık ederek iz’aç etmiye başlamıştır. Bunun üzerine kız zabıtaya müracaat etmiş ve Mehmet yaka-İAnmıştır.
POLİTİKA
İngiltere ve mecburî askerlik hizmeti
İngiliz diplomasisi faaliyetlerine devam eder, millî müdafaaya müte-, allik hususlarda durmadan çalışır, yani harp vasıta ve malzemelerinin tekemmülü, takviyesi ve taaddüdü, için uğraşırken bu faaliyetlerin neticesi olarak gönüllü usulünün yerine mecburî askerlik hizmetini kabul etmek yoluna gitmiştir.
İngiliz Başvekili M. N. Chamber-lain, son ayların gösterdiği hâdiselerin makul surette muhakemesi üzerine Britanya imparatorluğunun â* tisi için, Anglo-Sakson efkârının ö-tedenberi çekindiği bu usule, yani mecburî askerlik hizmetine mecburî olarak girmiştir.
İngiliz Başvekili, şimdiye kadar devam ettiği siyaseti, müsbet bir netice vermediğinden dolayı tadil-zaruretinde kalmış ve her hangi bir vaziyette muvaffakiyetin, karşılıklı kuvvetlerin tevazünü ile kabil olabileceği kanaatine biraz geç te olsa, varmıştır. Filhakika harpte olduğu gibi sulhte de siyasetin kuvvetle teyit edilmesi ittiba edilmesi lâzimgelen bir prensiptir. Bu suretle M. Nevil Chamberlain, îngiltere-nin takip ettiği yeni siyasette, Anglo-Sakson an’anelerinin mevzu kanunlardan kuvvetli tesirlerine rağmen harekete geçmiştir. Londra, cihanşümul imparatorluğunun muhafazası zımnında ve kendisine İstinat noktalan aramak için, Fransa ve Belçika’dan gayri diğer bazı devletlere de, kendisi için istikbal yolunda bağlılığı ifade eden geniş mikyasta taahhütlerde ve bu taahhütleri icabeden şekilde tatbik sahasına e-rıştirmek için de fedakârlıklarda bulunmak zaruretinde kalacaktı. Diğer bir tabirle, millî müdafaasını yalnız deniz ve hava kuvveleri bakımmdan değil, fakat ayni zamanda, mecburî askerlik hizmetinin kabulü pahasına da olsa, büyük ve kuvvetli bir kara ordusunun tesisi cihetinden de lüzumu bir hakikat idi. Mukabil siyaseti tutan zümrelerin, ica-binde milyonlarla asker çıkarabileceği bir devirde gönüllü, ücretli askerlik usulile, İngiltere, diğer askerî sahalarda kuvvetli de olsa, müttefiki Fransa’ya ve dolayısile garanti ettiği devletlerin müdafaasında kıymetli bir rol oynıyamazdı.
Diğer taraftan, muhtemel bir silâhlı ihtilâf vukuunda, müttefiki Fransa, bütün yükün, muvakkat bir zaman için de olsa, tamamile sırtına yüklenmesine pek taraftar görünmüyordu. Bu suretle, İngiliz başvekilinin, Anglo-Sakson efkârının millî müdafaa zımnında azamî fedakârlığa tekabül eden mecburî hizmeti kabul edişi meselesinde hâdiselerin revişi kadar, Fransanın da tazyiki âmil olmuştur. Zaten Paris-Londra blokunun müşterek faaliyet programı o şekilde taazzuv etmiştir ki. bu siyasetin amelî sahada müsmir netice vermesi .ancak bu devletlerin bütün kuvvetlerinin biribirle-rini mutlak şekilde tamamlamasile kabildir. Bu noktadan. Büyük Britanya’da 20 yaşından 21 yaşma kadar mecburi askerlik hizmetinin velev uzun müddet için olmasa bile, kabul edilmesi, îngiltereye en aşağı bir milyona yakın askerî bir kuvvet vermiş olacaktır.
İngiltere’de, Avrupa’nın aylardan-beri geçirdiği buhran tesirile, bu mecburiyetten çekinen efkân umumiye, yavaş yavaş kıvama gelmiş bulunmaktadır. Parlâmentoya ar-zedilecek bu kararın, her zaman tenkit ve hücumlardan sonra, liberal ve îşçi partisi dahilinde de hüsnü kabul göreceği şüphesizdir.
Dr. Resad SAGAY
A
TAKVİM
28 Nl«« 1939 CUMA
Hicri : S Rebiûlevvel 1358 RmlılS NİSAN 1333
K,»: 172
Fırtına
D«fu saati ■' 5,1
Öfk 1 12,12 — İkindi: Akşaaı 19,01 — Yataı ; tmaak : 3,07
16,02
20,43

28 NİSAN 1»39
TINİ1AIAM
Sayfa ı 3
v uy II iyi . .1 ■■ W- ■■ İl ■ II II ■ I », .
SON HABERLER
Sovyetlere Teklif
İngiltere, Komşularından Biri Taarruza Uğrarsa Silâhlı Yardım Taahhüdünde Bulunmasını istedi
(Baftarafı 1 inci sayfamızda) ceği nutukla alâkalı görülecekti.
Bu nutkun muhteviyatı hakkında hiç bir malûmatımız yoktur. Bizim tedbirlerimiz bu nutuktan tamamile ayrıdır. Bunu bütün dünyaca böyle bilinmesi lâzımdır.
Chamberlain, bundan evvelki taahhütlerine riayet etmediğine dair yapılan hücumlara itiraz ederek mezkûr taahhütlerin şimdiki • şartlardan büsbütün başka şartlar hâkim bulunurken yapılmış olduğunu te-yid eylemiştir.
LORDLAR KAMARASI LÂYİHAYI TASVİP ETTİ
Londra, 27 (A.A) — Lordlar Kamarası, mecburî askerlik hakkında hükümetin yaptığı teklifleri tasvip eden lâyihayı kabul etmiştir.
AMELELERİN KARARI
Londra, 27 (AA.) — Amele Fırkası millî meclisi, fırkanın bugün öğleden sonra Avam Kamarasında mecburî askerlik hizmetine müteallik takriri üzerine vereceği tadil teklifini ittifakla tasvib etmiştir.
MUHALİFLERİN TAKRİRİ
Londra, 27 (A.A.) — Muhalefet İşçi ve Liberal Partileri mecburî askerliğe dair hükümetin lâyihasını reddeden ve gönüllü usulünün idamesinde İsrar eden bir takriri Avam kamarasına vermişlerdir.
KANUN MERİYETE GİRİYOR Londra, 27 (A.A.) — Salâhiyettar mahfellerden verilen malûmata göre, askerlik kanunu meclislerden çıktıktan bir kaç gün sonra meriyete girecektir. Bu hususta icabeden bütün tedbirler alınmıştır.
İNGİLİZ MATBUATININ GÖRÜŞÜ
Londra, 27 (A.A) — Bu sabahki gazetelerin neşriyatından üç fikir çıkmaktadır: Hükümetin hattı hareketini kayıtsız ve şartsız tasvip e-denler, sonra, dün Chamberlain tarafından çizilen plânın ancak bir başlangıç olması icabedeceği kanaatinde bulunanlar ve nihayet parlamentoda işçi ve liberal muhalefetlerinin hareketlerinin haklı göser-meğe çalışan muhalif gazeteler.
Times gazetesi:
«Taahhütlerimizi yerine getirmek istiyorsak sistemin değişmesi elzemdir.»
Diyor.
Daily Mail, hükümet projesinin mahdut olduğu ve Avrupa kıtasındaki memleketlerin mecburî askerlik sistemiyle mukayese edilemiye-ceğini yazıyor ve «fakat prensip konulmuştur. Bu da mühim bir merhaledir.» diyor.
İlk gündenberi mecburî askerlik lehinde şampiyon olan Daily Teleg-raph, projenin hafif olduğunu söylüyor ve daha ileri gidilmemesini tenkit ediyor.
Bununla beraber, gazete, hükûme-tin merhale merhale hareket etmekte belki haklı bulunduğunu ve kate-«nen ilk merhalenin en mühim merhale olduğunu kaydediyor.
News Chronicle, mecburî askerlik prensibini köklü bir İngiliz ana-nesine muhalif buluyor ve:
«Dün parlâmentoya memleketi bir an’anenin derhal terk edilmesini yerinde fösteren bir askerî va-, ziyet mevcut olduğuna kani edebi-, lecek hiç bir delil verilmemiştir, diyor.
FRANSIZ GAZETELERİNDE
Paris, 27 (AA..) _ Frans.z ga2e. elen Ingiltere’de mecburî askerlik , Prens'binln kabulünden dolayı se-. vinç göstermekte müttehittirler aiXw:,to8azeteslnde'Jean Fabry
•Şimdi antant kordiyalln de formülü var: iki millet, ₺lr hudut bir ordu.»
Figaro gazetesinde Dormesson va zıyor:
.Tarihî bir hâdise... ismine buda-laca demokrasi dediğimiz rejimle-rm kuvvetleri BlgüldOğa zaman, ze-ahirle gerçeği uzun müddet biri-
birine karıştırmış olan tecrübesiz ve tahrikâta kapılmış gençlerle menfaat güden ahmakların haline a-cımamak kabil olamaz. Chamberlain Londra’da mecburî askerlik sistemini ilân ederken, Hull de Vaşington-da «Mtearrızın» geniş bir tarifini yapıyordu. Ne Fransa, ne Ingiltere harbi arzu etmiyorlar. Fakat şuna kani olunsun ki, bir taraflı iyi niyet hududuna artık varılmış bulunmaktadır ve bu hudut serbestçe geçile-miyecektir.»
SOVYETLERE YAPILAN
TEKLtF
Londra, 27 (A.A.) — Daily Expres gazetesinin yazdığına göre, Mosko-vadaki Ingiltere büyük elçisi Sovyet hükümetine yeni bir teklifte bulunmak için yeni talimat almıştır. Bu teklife göre Sovvetler birliği, komşularından her hangi birine bir taarruz vukuunda taarruza uğrayan devletin istediği şekilde ona derhal yardımda bulunacaktır. Bu teklif, Polonya ve Romanyanm muvafakatlerde yapılmıştır.
KANUN KABUL EDİLDİ
Londra, 27 (A. A.) — Mecburî askerlik hakkındakl kanun lâyihasını Avam kamarası 145 muhalif reye karşı 376 reyle kabul etmiştir.
Lâyiha aleyhindeki muhalefetin takriri ise, 143 e mukabil 380 reyle reddedilmiştir.
Muhittin Ustündağ
(Baş tarafı 1 inci sayfada) kız ve yersiz bularak Üstündağla arkadaşlarının ceza kanununun 240 n-cı maddesile cezalandırılmalarını istedi.
Avukat Kenan Ömer, müekkili-nin bu işde evrakı havaleden başka rolü olmadığını, başkasının yaptığı fiilden dolayı cezaî mes’uliyet terettüp etmiyeceğini, esasen isnad edilen suçun da tasrih edilmediğini söyledi. Diğer suçlular da müdafaalarını yaptılar. Mahkeme kararını mayısın 25 inde tefhim edecektir.
Otobüs yolsuzluğu davası da bugün görüldü. İstanbul’da yâpılan istinabeler okundu. Şahitlerden bir kısmının adresi bulunamamıştı. Muhittin Üstündağ şahitlerin şikâyetçilerden müteşekkil olduğunu, bitaraf olmadıklarını söyliyerek bu şehadetleri kabul etmedi. Refet hakkındaki fikirlerini de söyliyerek bu şahidin kendisine gönderdiği bir mektubu vesika olarak mahkemeye verdi. Ekrem Sevencan da şahitlere karşı cevaplar verdi. Bu arada kendisine isnatlar yapan Mustafa’nın sözlerini reddetti ve kendisinin Pet-rakiyi tanımadığı gibi Perapalasın karşısındaki gazinoya da ayak basmadığını söyledi.
Avukat Kenan Ömer, şahit Razi-nin buldurulmasını ve mümkünse bu mahkemede dinlenmesini istedi. Mahkeme heyeti müzakereden sonra Akıl hastanesinde bulunan Meleğin ve ikametgâhları meçhul şahitlerin dosyadaki ifadelerinin o-kunmasına, diğerlerinin bulunarak istinabe suretile ifadelerinin alınmasına, muhakemenin de 25 mayısa bırakılmasına karar verdi.
Bugün Sürp Agop davasına da başlandı. Bu işte eski valinin Belediye zararına bir sulhname yaptığı ve bunu Dahiliye Vekâletine tasdik ettirmeden icra ettiği kaydediliyordu.
Muhittin Üstündağ hâdiseyi anlattı. Bu sulhün icrasını Dahiliye Vekâletinin istediğini kaydederek o zamanki vekil Şükrü Ka-ya’nın bir şifre telgrafını okudu. Bunda Ermeni cemaatinin hakemlik etmesi için kendisine müracaat ettikleri yazılı İdi.
Muhitin Üstündağ mahkemenin birçok suallerine cevaplar verdi. Müddeiumumi evrakı mütalea için İstedi ve muhakemenin devamını da 25 mayıs sabahı saat ona bıraktı.
OĞUZ
Potemkin Geldi
Sovyet Rusya Hariciye Komiser muavini Potemkin dün sabah saat 7,30 da Sirkeci garına muvasalat e-den Semplon ekspresile şehrimize gelmiş ve kendisini vali, emniyet müdürü, Sovyet konsolosu ve sefaret erkânı karşılamışlar, bir polis müfrezesi de resmi selâmı ifa etmiştir.
Potemkin kendisini karşılıyan-larla kısa bir müddet görüştükten sonra polis müfrezesini teftiş etmiş ve otomobille doğruca Perapalas o-teline gitmiştir. Muhterem misafirimiz Perapalas otelinde bir müddet istirahat etmiş ve yemeği müteakip şehrin görülecek bazı yerlerini gezmiş ve akşam Ankara ekspresine bağlanan hususî bir vagonla hükümet merkezimize hareket etmiştir.
Potemkini istasyonda vali, emniyet müdürü, Rus konsolosluğu ve konsolosluk erkânı uğurlamışlardır.
Sovyet Hariciye Komiserinin An karada iki gün kalması muhtemeldir. Mumaileyh îstanbula gelirken Sofyada Bulgar Başvekili Köseiva-nofla görüşmüştür. Avdette tekrar Sofyaya uğrıyacak ve oradan da Bükreşe gidecektir. Bu zaman zarfında Avrupadaki hükümet merkezlerini dolaşan Rumanya Hariciye Nazırı Gafenko Rumanyaya dönmüş bulunacağından Potemkin kendisile de görüşecektir. '
Yeni Harp Tarzı
(Baştarafı 1 inci *ayfajrMda) havadisleri harbin şiddetle devam ettiğine şahittirler. Hem harp dairesi gittikçe genişliyor. Dahilî harpten dün kurtulan Ispanya, bu gün Comintern aleyhdarflffTfaka girdi. Macaristan Cemiyeti Akvamdan çıktı.
Şimdi cıra Balkanlarda. Bundan dolayıdır ki Balkan devletlerini şaşırmış bir halde görürsünüz. Ortada sessiz, sadasız, için için bir panik. Totaliter cephe Balkanları ele geçirmek hususunda bütün müthiş teşkilâtını faaliyet haline koymuştur Modern harbin hususiyetlerinden biri de zevahirin muhafaza edilmesidir. Öldüğü halde ayakta nöbet bekliyen neferlerden bahsedilir. Şim di vücudü kaldırılan istiklâllerin yerinde işte bir heyülâ, bir manken bırakılıyor. Eski harplerde mağlûplar sürü sürü yerlerinden kaldırılarak fatihlerin önlerine götürülür ve orada muhtelif işlerde köle halinde çalıştırılırdı. Şimdi tatbik edilecek usul zahiren bir fark arzedecektir. Kimse ülkesinden tehcir edilmiye-cek; herkes yerli yerinde kalacak. Fakat, orta çağların «Sert* leri [toprağa bağlı esirleri] gibi çalışacaklar: Fatihler hesabına!
Bu yeni harp şeklinin elbette yeni bir müdafaa metodu da olmak lâzımdır. Fakat bu nedir acâba?
Hihevin Cahid YALÇIN
Zamana Göre ;
Medeniyet Mefhumlle Geniş Zihniyetin Münasebeti
Cumhuriyet Merkez Bankasının Umumî Hey’et Toplantısı
(Baştaratı / inci sayfada) raporlarını tasvip, bilânçosunu tasdik eylemiştir.
İdare meclisi raporuna ve bilançoya göre 1938 yılındaki banka muamelesinden hasıl olan kâr 2.210.322 liradır. Bu miktardan nizamî ihtiyat akçalariyle Hâzineye ve memurlara ait hisseler ayrıldıktan sona hissedarlara ait olarak kalan mikdar da 1.113.759 liradan ibaret bulunmaktadır.
Heyeti umumiye, banka idare mec lisinin raporunda teklif ettiği veçhile bu miktardan kazanç ve buhran vergileri indirilerek geriye kalan 961.159 liranın beher hisseye 640 kuruş bir temettü tevziini tasvip eylemiştir.
Heyeti umumiye, yine bu toplantısında B. C. D. hisselerine sahip hissedarları temsilen mürakipliklere Denizbank idare meclisi reisi Hamit Haşan Can, Merkez Bankası sabık murakibi Cepıil Akok ve Sümerbank sabık mürakıbi Vehap Kocameme-yi seçmiştir.
Cümhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Fikri Tuzer’in de bulunduğu bu toplantıda Maliye vekâletini Nakit işleri Umum Müdürü Celâl Sait temsil eylemekte idi.
manyanın maruf içtimaiyat â-limleri, medeniyeti:
(Sabit kaideleri, bi zabıt ve raptı ve bilhassa şevki tabiî ile hareket çağından; akıl ile hareket devrine intikali, istikbali evvelden görmeyi... Hülâsa: Yüksek ve şuurlu bir kültür mertebesini ifade eder.)
Diye tarif ediyorlar.
Bu kısa formül içinde hülâsa e-dilen - medeniyet - bugüne kadar garp âleminin zekâ ehramını teşkü eden mümtaz ve mahdut bir zümrenin ibdâ ve idare ettiği bir münevverler saltanatı olarak tanın -mıştı.
Bu güzideler saltanatının bütün kudreti kemiyetinden ziyade key -fiyetinde idi. Fakat yavaş yavaş zekâ mahsulâtının teknik ve pratik sahalara intikali büyük kalabalık -lan bu medeniyetin idaresinde iştirake davet etti- Bu zarurî davetten adet kuvvet aldı. Ve bu iş o kadar süratle ileri gitti ki: Bütün dünya nombre yani adedin gür kuv veti önünde sürüklenmeğe başladı. Böylece mümtaz ve güzideler sınıfının kurduğu estetik binanın içerisine - eskiden avlısmdan bakıp da içeriye giremiyenler - doldular, ve tabiatla o müesseselerde hâkim olan dimagî ve aklî hayat yerine nihaî ve binaî hayat kaim olmağa başladı. Binbir türlü gayret ve mesai ile; asırlar süren bir mücadeleden sonra sevkitabiî ile hareket devrinden kurtulabilen beşeriyet bu sefer yeniden geriye döndü.
Bu büyük ricat tamamen reformun aleyhine idi. Ne çare ki: Bazı ihtiraslı yarım münevverler güzidelerden öğrendikleri şeyleri prog ramlaştırarak büyük kalabalıkla -rın önüne yiue bir formül şeklinde koydular.
Artık bu geri hareketi de bir yenilik sayılmağa ve bir ehemmiyet almağa başladı- ,
Çünkü bu da bir fikir cereyanı idi. Ve her bakımdan kütlelerin hoşuna gidiyordu.
Ve zaten bu fikri ileri süren a-damlan da aşağı yukarı kendileriu den sayıyorlardı. Zira bu yeni meş hurlar evvelkiler gibi aristokrat bir zekâ zümresine mensup değildiler (populaiı-e) o 1 m a n t n kuv-vetile (demagoji) yi kendilerine bayrak yaptılar. Iş başında olanların bu taşkın cereyanlardan ürk-
ihtilaflı Tablolar Tetkik Edileli
(Baş tarafı 1 inci sayfada) bir ehli vukuf heyeti seçilmiştir. Dün akşam saat beşte Adliyeye gelmeleri rica edilen bu heyet şu zevattan teşekkül etmiştir:
Edebiyat Fakültesi profesörlerinden Mustafa Şekip Tunç, terbiyeci profesör İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Güzel San’atler Akademisi Resim profesörü Feyhaman, Resim ve Heykel Müzesi müdürü Halil Dikmen,A-kademi profesörlerinden Heykel-traş Hadi Bora, Akademi Fotoğraf atölyesi profesörü Ressam Zeki Faik İzer ve Üniversite doçentlerinden Hilmi Ziya.
Yedi kişiden ibaret bulunan heyet saat 5 te Müddeiumumîlik ilâ-mat odasının yanındaki dairede toplandıktan sonra İzmitten mühürlü bir sandık içerisinde gönderilmiş olan tablolar meydana çıkarılmış ve heyet azası tarafından tetkik edilmiştir. Heyet azasmın fikirleri tes-bit edilmiş ve bir rapor hazırlanmıştır. Netice hakkında Müddeiumumilik birşey söylememiştir. Ancak istihbarımıza göre heyet ayn ayrı tetkiklerine arzedilen ve müstehcen mahiyette olup olmadıkları hakkın-daki fikirleri sorulan altı tablonun san at eseri oldukları cihetle müstehcen sayılamıyacaklanna karar vermişlerdir.
Tablolar ve tanzim edilen zabıt ve raporlar, bugün İzmit’e gönderilecektir.
I
mesi ve bu geniş propagandayı önlemesi için aldıkları tedbirlere karşı: Bu efendiler, bağırdılar. Medeniyet tolerance'dir dediler. Herkes fikrini söylemekte serbest değil mi idi?.-
Bu defa da: Yine zekâ ve fikir aristokratlarından öğrendikleri ke -limelerle onları ilzam ediyorlardı.
Hakikaten bu müdafaa tarzı sus turucu idi. Çünkü hürriyet saltana tını kuran inkılâp adamları daima ve her zaman kör ve kara kuvvetten şikâyet etmişlerdi.
Bunlar, bize düşünce, dil, yazı, inanış hürriyeti vermiyorlar diyorlardı.
Şimdi de berikiler bu formülü e-le aldılar. Ve zaten arkalarındaki taraftarları günden güne büyüye -rek hatırını saydıracak ağ_r ve düşünmekten ziyade kırıp dökmeğe müsait bir kuvvet halini alıyordu Artık güzidelerin ehramında, kitaplar arasında şaşırıp kalmış olan zekâ saltanatı ister istemez yerini yığınlara bırakıyordu-., ve yegâne tesellisi vaktile kendi irfan ve zekâsının mahsulâtını yaymak için muh taç olduğu “tolerance” ı bunlara da vermekti.
Zaten vermese de bu alınacaktı Fikir yürüyordu. Bu yürüyen şeyin bir gerilik alâmeti olduğu ve bü -yük kütlelere ilerde sıkıntı verebileceği bu adet çokluğunun umurun da bile değildi. O kendi kuvvetini anlamıştı. Bir, iki; üç diye sayıyordu. Ve bu adetlerin önüne topar -lak sıfırlar otomatik olarak yerleşiyordu. Neticede: Milyonların sesi bütün heybetile; kudretile muta olmağa başladı.-.
İşte medeniyetin "geniş zihniyeti,,... Bu harekette çoklar ve çok -çular galip görünürken yine bir ses işitildi.
(Medeniyet tehlikededir) diyor-larc ı. Fakat bunu diyenlerin sesi artı t zayıf çıkıyordu. Gürültü arasında buna pek aldıran da yoktu. (
Zaten öbür taraf (halkın sesi, hakkın sesi) nakaratını tutturmuş ve kendi müessesesini nazariyesiz, zahmetsiz kurmuştu-
Zekâ ve ilim taraftarları geç kalmışlardı.
İnsan selleri geniş bir nehir gibi akıyor, akıyor, akıyordu...
"Nehirler menbalarına doğru tekrar yükselmezler...,,
I Doktor Esat Kemal Hekimoğlu
Esrarengiz cesedin hüviyeti Anlaşıldı
(Baçtarafı 1 inci sayfamızda) avdet etmemiş ve nerede olduğu haber alınamamıştır.
Evden ayrılıncaya kadar bir gece dahi dışarıda kalnııyan çocuğun gaybubetinden sonra her tarafı ariyan ebeveyni bir hafta içinde hiçbir netice alamayınca zabıtaya müracaat etmek mecburiyetinde kalmışlardır.
Emniyet direktörlüğü de çocuğun bir resmini istiyerek bir buçuk aydanberi taharriyata devam etmiş tir. Kendisinin lzniirde bir kardeşi olduğundan orada olmak ihtimaline karşı lzmire yazılmış, fakat îzmir-den cevap gelmeden geçen gün cesedi bulunmuştur.
Esasen çocuğu sıkı bir surette aramakta olan zabıta derhal hâdiseden babası Salihi haberdar ederek morga celbetmiş ve orada yapılan müvacehede cesedin Sabahaddine ait olduğu anlaşılmıştır.
Bunun üzerine Salihin ve Handan hanındaki düğmeci ustasının i-fadeleri alınmıştır.
Yapılan ilk tahkikatta Sabahat-tinin evden kaçtıktan sonra bazı ge çeler Abdullah isminde bir arkadaşının evinde kaldığı anlaşılmıştır. Kendisinden beş altı yaş büyük o-lan ve ayni zamanda bir metresi bulunan Abdullah bundan 15 gün evvel başka bir yere gitmiştir. Cesedin suda kaldığı müddet ile Abdul-lahın gidiş tarihi arasında bir mü-
Doktorlara Mukabil Cevap
Azizim Dr. Mehmet Kâmil bera;
Mektubunu büyük bir alâka ile o-kudum. ilk müşahedem, esas davada tamamile mutabık olduğumuz-dur. Bu derdin, yani ekseri doktorlarımızın kasaba ve köylerden kaçtıklarında müttefikiz. Bunu siz de «Bu yazınızda memleketin en büyük bir derdine temas etmiş olmanız beni çok ilgilendirdi» cümlenizle tasdik ediyorsunuz. Sonunda da doktorun köy ve kasabalara gitmemesinin sebebini, gideceği yerde eczaha-ne, lâboratuvar gibi doktorun yarısı demek olan vesaiti bulamamasında görüyorsunuz. Ve doktoru kazalara ve köylere ancak böyle her türlü ilmi vesaiti ufak mikyasta da olsa, haiz olan muayene evlerinin bağlı-yabileceğini kaydediyorsunuz.
işte bu noktada hemfikir değiliz.
Yani kasabaya doktor mu evvel gitmeli, yoksa lâboratuvar mı?
Elbetteki doMtor. Orada bahsettiğiniz küçük lâboratuvan da o doktor yavaş yavaş, uğraşa uğraşa birçok zahmetlere kaltana katlana kendisi tesis edecektir. Nitekim mektubunuzda. bulunduğunuz Akşehir-de böyle bir muayene evi kurmak i-çin giriştiğiniz teşebbüsten bahsediyorsunuz. Tam bir idealist gence yakışan bu gayretinizden dolayı sizi tebrik eder ve gayretiniz devam ettiği takdirde teşebbüsünüzde mutlaka muvaffak olacağınızı tebşir ederim. İşte diğer doktorların takip e-decekleri vol da bu olmalıdır.
Azizim doktor;
Ben, yazımda, bilhassa İstanbul’da sürünmevi Anadolu’da çalışmıya tercih ede ndoktorları kastetmiştim. Bu noktayı da açıkça kaydetmek isterim. Senin gibi Anadolu’da çalışan doktorlar bu muahezemin hudutları haricindedirler. Ben. mecburî hizmetinden kurtulmak ve Anadolu’da çalışmamak için evini, barkını satarak, boğazına kadar borca girerek tazminat veren ve şimdi İs-tanbuldaki hastanelerden birinde ne kadar az olursa olsun bir fiatla çalışmak için nüfuzlu bir dayı arayan nice doktorlar bilirim. Asıl hitabımın hedefi bu kimselerdir. Bu noktaları yarın yine bana bu mevzu etrafında tarizkârımsı bir mektup gönderen Dr. Hüseyin Hüsnü’ye cevap verirken tavzih edeceğim.
Son olarak doktorların vatanperverliklerinden bahseden satırlarınıza da cevap vereyim. Burada hafif bir asabiyete kapılarak şöyle diyorsunuz:
«Türk hekimi, her inkılâpta sesini en fazla duyuran başarıcı ve yaşa-tıcı bir kudret ve kuvvettir. Bunu böyle bil ve bunu böyle öğren arkadaş?»
Hayır arkadaş! yanlış biliyorsun. Bu memleketin doktor evlâtlarile meselâ bakkal, köylü veya rencber evlâtları arasında hiç bir hamiyet farkı yoktur.
Vatana hizmet yolunda hiç biri diğerine akdem olamaz. Bu hakikat o kadar barizdir ki, üzerinde fazla tevakkuf etmiye lüzum hissetmiyo-rum.
Çalışmalarınızda muvaffakiyetlerinizin temadisini «diler ve sevgilerimi sunarım.
MURAD SERTOĞLU
Dr. Hüseyin Hüsnü:
Sizin de fikirlerinizi yarın bu sütunumda muhakeme edeceğim.
M. S.
nasebet görüldüğünden zabıta Ab-dullahla metresinin ifadelerini almayı lüzumlu görmüş ve Abdulla-hın nerede bulunduğunu aramağa başlamıştır.
Dün morgda yapılan muayene de cesedin boğaz ve muhtelif yerlerindeki yara izlerinin uzun müddet denizde kalması yüzünden öteye beriye çarpması neticesinde husule geldiği anlaşılmıştır. Cesede öğleden sonra otopsi yapılmış ve su yutarak öldüğü anlaşılmıştır. Zabıta tah kik ata ehemmiyetle devam etmektedir-
Sayfa t ♦
TINİSA1AH
28 NİSAN !939
Türk Ekonomisi
Ve Ziraat Bankası
Ziraat Bankası U. MU-dllrll B. N us ret M. Me-rayın beyanatı
B. Nusret M. Mera/
Ankara, (Hususî) — Her savaşta olduğu gibi ekonomi savaşında da şayanı hayret bir terakki ve mu paffakiyet karşısında bulunduğumuz bu günkü yüksek Cümhuriyet hükümetimizin bankacılığa verdiği ehemmiyete borçluyuz. Bu gün Ziraat Bankasını ele alalım. Bu bankanın iktisadiyatımız üzerinde oynadığı roldeki muvaffakiyetten her ,ün biraz raha hız alınmaktadır. 2600 memur ve müstahdemini bulunan bu kıymetli bankamızın senede opitik, müteselsil ve rehinli olarak yaptın umumî ikrazat senede 50.000,000 Türk lirasını bulmaktadır. Yurd’ n ler tarafında ziraî kredi kooperatifle ri vasıtasile de yaptığı ikrazatla müs tahsillerimizin belini doğrultmuştur. Müessesenin şayanı takdir ikinci bir hizmeti daha vardır ki o da yeni gelen göçmenlere bizzat arazi edinmeyi ve o araziyi işletmek için kâfi ı't recede nakit, tohumluk ve hayvanat vermek suretiyle istihsal kvdr'timizin inkişafına bir kat daha yardım etmiştir. Vatandaşlara ariz olacak hastalık, kuraklık, haşarat, ‘•el. dolu, yangın ve zelzele gibi felâketlerine ve bilhassa harp zamanlarında muztar kalan vatandaşlara feyizli kollarını açmıştır. Bütün bu usulleri gaye ittihaz etmiş ve Cümhuriyet hükümetimizin prensip ve rejimine âhenk giden bu bankanın kıymetli umum müdürü Bay Nusret M. Mü-rayı ziyaret ederek yurtta daha fazla şube veya ajans açılması muhtemel olup olmadığını veya bazı mm-takalardan şube açılması için mü-racat vaki olup olmadığını sorduğumda, kıymetli bankacının vazifesine olan derin merbutiyetinden ve kıymetli mesaisini hiç bir suretle feragat gösteremiyeceğini gösterir bir tavırla ayakta bana şu kısa izahatı verdi:
— Bankanın bu günkü şube ve ajans teşkilâtı memleketin ziraat ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılıyabile-cek şümuldedir. Bununla beraber a-rada sırada bazı mahallerden ajans açüması hakkında müracaatlar vuku bulmaktadır. Fakat esaslı bir ihtiyaca tekabül etmemekle beraber bu talepleri seyyar ajanslarımızla teksir suretiyle is’afa çalışmaktayız.
— Hatayda şube veya ajans a-çılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
— Hatay hükümetinin Antakya, İskenderun ve Amikta birer Ziraat bankası mevcuttur. Yanlarında ban-kamız tarafından bir şube açmak-tansa muhitin ziraî ve ticarî ihtiyaçlarını geniş ölçüde mahallî teşekküle temin ettirmek ve mezkûr teşekkülü bankamızca KRED1LE-MEK şekli daha muvafık görülmüş ve bu hususta kendilerine bankamız tarafından bir teklif yapılmıştır. İki memleket ticarî ve ziraî münasebetlerinde de iki banka yekdiğerine karşı muhabir ve mümessil vaziyetinde çalışabileceklerdir.
— Türkiye dahilinde kaç şube ve ajansınız vardır?
— Hâlen 271 ajans ve şubemiz mevcuttur (Ziraî kredi kooperatifler) hariçtir. Bu 9ube ve ajanslarımızdan bir sene İçinde İstikrar yapan müstahsillerimizin adedi 400.000 ni bulmaktadır.
1. O. Yiğitbaşoğlu
Köroğlu İle Sazcıbaşı
Sazı Kırılan Köroğlunun Sazını Tamir için Bir Dükkâna Gidişi Ve Dükkâncının Kendisini Terslemesi
19 Mayıs Ve Türk Gençliği
Yazan s Kerim Kanok
İS mayıs Gençlik Bayramında yapılan merasimlerden bir intiba
— 21 —
Köroğlu atına yeniden malik olunca geri dönmedi. Bilâkis o da yere indi ve yakın bir çeşmeden avuçla getirdiği suyu Demircioğlunun yüzüne serperek onu ayılttı. Demircioğlu yavaş yavaş kendisine geldi:
— Demek Köroğlu sensin ha? diye mırıldandı. Pekâlâ, ben baygın iken neden beni öldürmedin?
— Köroğlunu iyi tanımadığını görüyorum. Sen hiç Köroğlunun baygın ve kendisini koruyamıyan bir adamı arkasından vurduğunu duydun mu?
— Fakat ben senden daha kuvvetliyim. Şimdi de ben seni öldürürüm.
— Hakkın var, bunu yapabilirsin. Fakat senden korkmadığımı gördün. Beni-öldürüp kellemi ve atımı Bolu bejine götürmekle elde edeceğin menfaatler senin bileceğin şeylerdir. Ben sana sadece benim maiyetime girmeni ve benimle beraber, masumların, zavallıların koruyucusu, zalimlerin düşmanı ilmanı teklif edeceğim. Bir tarafta para, fakat buna mukabil alçaklık ve uşaklık var. öbür tarafta hürriyet, vicdan rahatlık ve erkeklik var. Hangisini istersen seç!
Ertesi gün Köroğlu, ileri gelen arkadaşlarına Demircioğlunu tanıttı. O da kendilerine katılmıştı.
Aradan yine hâdisesiz olarak aylar geçti. Bir gün Köroğlu sazını çalarken yere düşürdü ve saz, boydan boya çatladı. Buna epeyce canı sıkılmıştı. Atma athyarak, alelâde bir köylü gibi Boluya girdi. Kimsenin nzan dikkatini ceiİletmeden Şehrin saz yapan dükkânlarından birinin önüne vardı. Atından inip içeri girdi.
Dükkân bir hayli kalabalıktı. Usta ve çıraklar, durmadan çalışıyorlar ve beş altı kişi de nöbet bekliyordu. Bunların hepsini beklemek, bir hayli can sıkıcı bir iş olacaktı. Üstelik kendisi için dükkânda fazla kalmak tehlikeli bir şeydi.
Onun için aldı Köroğlu, bakalım ne söyledi:
Çamlıbelden daha demin gelmişem.
Araya araya seni bulmuşam, Sazım kırıldı, melûl olmuşam, Kurban olam kayır benim sazımı.
Jsta, bu aceleci müşteriye başını bile kaldırıp bakmadı. Çalışmakta devam etti. Köroğlu cevan mayınca tekrar aldı:
Sazım yüksekte idi kalktım indirdim, indirdim de sağ dizime bindirdim, Sarhoş mıydım, neydim, vurdum sindirelim, Aman ustam, çabuk kayır sazımı.
Usta, adamakıllı içerlemlşti. Aldı usta ne söyledi:
Çamlıbelden aşağı bir ulu yazı (♦) Kör mü idin görmedin kırdın bu sazı, Al da git şaykanı (**) başım kalabalıkta
Aldı Köroğlu :
Çamlbeiden aşağı bir ulu yazı, Canım öyle istedi kırdım bu sazı Sana söylüyorum Allahın kazı Haydi durma çabuk kayır sazımı.
Aldı usta:
Gözün kör mü idi kırdın bu sazı, Sen lâf anlamıyorsun Allahın kazı, Al da git soykanı başım kalabalıktır.
Köroğlu iyiden iyiye hiddetlenmişti. AMl lım ne söyledi:
öteden gelmişim, gidemem yüce, Açık konuşuyorum gitmesin güce, Şimdi el atarım iğri kılıca, Usta teres bayır çabuk sazımı.
Ayni hiddet, satıcıyı da kapladığından ayağa kalktı. Oradakilerin ve fraklarının yardımile bu küstah müşteriyi dışarı atnn\yı düşünüyordu ki Aldı Köroğlu:
Ben bir Köroğluyum, dağda gezerim,
Esen rüzgârdan hile sezerim,
Düşmanın gürz ile başın ezerim, Köpek çabuk kayır benim sazımı.
Usta karşısındakinin Köroğlu olduğunu anlayın^ ca hemen ayaklarına kapandı. Bir taraftan af dilerken bir taraftan da çıraklarına bağırıyordu:
Alın getirin oğul, hele getirin.
Sazın yüzüne sedef yetirin, Beğimlz gelmiş, konağa götürün.
Köroğlu, sazcı ustasının bütün ricalarına rağmen bu daveti reddetti. Çıraklar, süratle sazı tamir etmişler veüzerini baştanbaşa sedefle kaplamışlardı. Köroğlu sazmı aldı. Bütün yalvarmalarına rağmen ustaya tamir ücretini verdi ve kır atına atlayıp buradan uzaklaştı.
Köroğlu, şehirden çıkmak üzere idi kî bir çeşmenin başında dört beş tane genç kızın gülüşe oynaşa konuştuklarını gördü. Hele bunların arasında bir mavili vardı ki bir anda alilini aldı. O zamana kadar asla duymadığı bir duygunun birdenbire içine ^ayıldığını ve damarlarını tutuşturduğunu hissetti. ____________________(Devamı var) (•) Yazı = ova.
(••) Soyka = miras.
lzmirde Fuar Hazırlıkları
(3 Nisan Çocuk bayramında sekiz bin yavruya kır zıyafetî verilen İzmirin meşhur Kültür parkının manzarası
İzmir, (Hususî) — Belediye ve • Fuar komitesi reisi Dr. Behçet Uz bu hafta Ankaraya hareket edecek, Millî Şefe ve Başvekile 939 İzmir En temasyonal Fuarının hazırlıkları hakkında izahat verecektir.
939 İzmir Enternasyonal Fuarı, şimdiye kadar açılan fuarların en mü kemmeli olacaktır. Hükümetimiz bu sene 100,000 lira vermek suretile fuara yardım edeceği gibi Ziraat Vekâleti de 10,000 lira, Ticaret Ve-. kâleti 25,000 lira verecektir. Ayrıca Ziraat Vekâleti tarafından «Türkiye ziraat ürünleri müzesi», Maarif Vekâleti tarafından «Türkiye inkılâp müzesi», İnhisarlar Vekâleti tarafından «Atış Poligonu» inşa edilmiştir.
Bu sene fuarın bütün yolları as-
falt olarak yapılmaktadır. Dokuzuncu İzmir fuarına resmen iştirak e-deceklerini bildiren devletler şunlardır:
Sovyet Rusya, Büyük Britanya, Fransa, Almanya, İtalya, Yunanistan, Rumanya, İran, Irak, Afganistan ve Mısırdır.
Polonya hükümeti, fuarımıza iştirak arzusunu izhar ederek iştirak şartlarını sormuştur.
Bu sene fuarda Fransa, İngiltere, Sovyetler ve İtalya paviyonları rekabet halindedir. Bu devletler en mükemmel devlet paviyonunu kurmak üzere geniş istandlar hazırlamaktadır. Almanya da geniş ölçüde iştirak edecektir. Sovyet paviyonun da teşhir edilecek emtia ve sanayi eşyası hususî bir vakurla Odeaadan İzmire getirilecektir.
| Dört Kişi
I Makarnadan zehirlendi
, İzmir, (Hususî) — Karşıyaka Mit-hatpaşa caddesinde 30 sayılı evde o-turan Adile, Nazife, Ahmet ve hizmetçi Ayşe, çinko tabakta uzun müddet duran makarnayı yedikten sonra zehirlenmişler ve tedain için hastaneye kaldırılmışlardır.
Karısını öldüren bir mahkûmun firarı
Manisa, (Hususî) — Karısmı öldürmek suçundan dolayı 20 sene hapse mahkûm olup tedavi edilmek üzere Manisa memleket hastanesine getirilen Mehmet oğlu Süleyman Ze-bel; firar etmiştir.
Kendisinin yakalanması için icap eden bütün tedbirler alınmaktadır.
Hollandada yaptırılan plân
İzmir, (Hususî) — Şehir gazinosu inşa faaliyetine devam olunmaktadır. Gazino bahçesinin tenvirat plânı Hollandada hazırlanmış ve Şehrimize getirilmiştir.
Belediye reisimiz B. Behçet Uz mezkûr plânı tetkike başlamıştır.
Fazla yoğurt yemiş
Fatihte Taşhanda oturan Aldak, dün öğleden sonra zehirlenme alâmetleri gösterdiğinden hastaneye kaldırılmış, yapılan muayenede kendisinin fazla yoğurt yediğinden zehirlendiği anlaşılmıştır.
Binlerce masum, kimsesiz yavruların sığınağı Çocuk Esirgeme Kurumudur. Yılda bir lira verip siz de üye olunuz!
Bir iki hafta sonra, gençlik kendisi için çok büyük bir mana ifade eden 19 mayısı bütün kudret ve kuvvetile yurdun her tarafında tes-ide hazırlanıyor.
Yeni Türkiyenin doğuşunun bir sembolü ve tarihimizin hakikaten bir dönüm noktası olan bu büyük ve eşsiz gün memleketin yarınki münevver sahiplerine ithaf edilmiş olmakla onlara atfedilen kıymetin derecesini cihana göstermiş bulunuyor. Binaenaleyh gerek bizzat Türk gençliğinin ve gerekse onun sevk ve idaresini üzerine almış bulunan mü-rebbilerin ona lâyık olduğu ehemmiyeti vermesi çok yerindedir.
Şimdiye kadar 19 mayıs bayram larının az çok bir formaliteyi yerine getirmekten ibaret kaldığını itiraf et meliyiz. Çocuklarımıza yalnız bir tek akzersizi müteakip İsveç mi, yok sa Alman usulü mü olduğunu bilmediğimiz falsolu bir takım hareketler yaptırıldıktan sonra hemen paydos borusu çalınarak onlar yine geldikleri yerlere gönderiliyor ve bu suretle bu işi de bitirmiş oluyorduk.
Bu bayramların diğer vilâyet ve kazalarımızda ne şekilde başarıldığını göremedik. Fakat îstanbulda hele o Taksim viranesinin, kötü de-korile çevrilmiş toz toprağına serilen gazete parçalan üzerinde soyunarak beden hareketleri yapan genç liğin şimdiye kadar kendisinden beklenen canlılık ve varlığı gösterememiş olduğunu biliyoruz.
Belli başlı muazzam bir iş olan bu bayram gününe bir veçhe verilinceye kadar hiç değilse şimdilik çocuklarımız! mahdut bir seyirci kitlesinin yer alabildiği mahut dört duvar aralarmdan kurtararak onları daha açık yerlere halk kitlelerinin bol bol ve rahat rahat seyredebilecekleri yerlere götünneliyiz.
Bu seneki bayramın eskilere nis-betle çok daha canlı ve şümullü olması beklenmekle beraber gençlere jimnastik hareketlerinden ziyade iyi sıralanmış saflar halinde muntazam yürüyüş yaptırılması ve bilhassa halkın kendilerini daha büyük bir heyecan ve şevkle alkı.şlıyabilmesi için onlara mümkünse askerî ve sivil bandoların da refakat ettirilmesi çok şayanı temennidir.
Yürüyüşlerde hep bir ağızdan ve falsosuz olarak «Gençlik marşı» olarak intihap edilecek bir marş, meselâ: büyük, küçük herkesin bildiği «Cümhuriyet on yıl marşı» söy-lettirilmesi yerinde bir hareket o-lur.
Memleket gençliğinin böyle bir yürüyüşten sonra her tarafta merasim meydanlarına toplanma saati olarak intihap edilecek 10,30 da Türkiye radyosu vasıtasile ve gençliğin toplanacağı meydanlara konacak yüksek sesli hoparlörler ile salâhiyettar ve ayni zamanda heyecanlı söz söylemek kudretinde bulunan bir şahsiyet tarafından bütün gençliğe 19 mayısın ehemmiyetini tebarüz ettiren bir hitabe verilmesi ne kadar güzel ve bilhassa bu büyük günün şan ve şerefile nekadar mütenasip olur.
Şu noktaya da ehemmiyetle işaret edelim ki Türk gençliğinin bilhassa kendilerine ait olan bu bayram gününde birbirlerine daha yakın olması ve hareketlerinde tam bir birlik gösterebilmesi için şimdiye kadar yapıldığı gibi evvelâ kızlarımıza sonra genç erkeklerimize ayn
ayn hareketler yaptırılacak yerde her iki grupun müştereken başarabilecekleri müttehit hareketler yaptırılması halk üzerinde daha büyük tesirler yapmaktan hali kalmıyacak tır.
önümüzdeki bayram için bittabi imkân olmamakla beraber müstakbel bayramlarda çocuklarımızı (bun lar mektepli, bunlar sivil klüp erkânı) gibi gruplara ayırmaktan sakınarak bütün Türk gençliğini bir kül halinde resmigeçitlere iştirak ettirmek büyük rejimimizin gayelerinden biri olduğunu da hatırlatmak isteriz. Ancak gençlere yeknasak ve basit bir üniforma intihap etmek suretile bu birliği daha maddî bir şekilde tebarüz ettirmek bu işden beklediğimiz neticenin elde edilmesine şiddetle yardım edeceği kanaatindeyiz.
Geçen bir yazımızda da işaret et tiğimiz gibi üniformalar, kasketler, rozetler, madalyalar ve itina ile hazırlanmış flâma ve bayrakların oy-nıyacağı rol pek büyük olacaktır.
Gençlerimizin sevk ve idaresinde bilhassa fedakâr öğretmenlerimizin gayret ve faaliyetlerinden de azamî istifadeler temin edilebilir. Kendi i-dare ve kudretimizle bünye ve kabiliyetimize muvafık bir şekilde ha-zırlıyacağımız bu muazzam gençlik teşkilâtı işini de muvaffakiyetle başaracağımıza şüphe etmiyoruz.
Mekteplerin ciddî inzibatı ve disiplini altında yetişecek sporcu Türk gençliği yarın, bugünden çok daha ümitli, çok daha verimli bir şekilde hayata atılacaktır. Mekteplerimizde spor ruhunun yükselmesi dolay ı-sile mektep sıralarından aynlıp ta zaruri ve hayatî bir ihtiyaç halini alan sporu tatbik için sivil klüplerimize devama başlandığı zaman kar şımızda daha olgun bir gençlik göreceğimize şüphe yoktur.
Başka memleketlerdeki imrendirici intizam ve spor aşkının başlıca âmili de bundan başka bir şey değildir. Bu bakımdan mekteplerimizdeki spor faaliyetine verilecek ehem miyetin lüzumu bir kat daha kendini göstermiş olacaktır.
Gençliğe bütün bu yapılan ve ya pılacak olan fedakârlıklar kadar memlekete yerinde bir hizmet tasavvur edemiyoruz. Zira bir milletin başkalarına telkin edebileceği hürmet, sevgi ve hattâ korkuyu ancak, yannm mühendisi, doktoru, kimyageri, kumandanı, işçisi, gazetecisi, âlimi ve çiftçisinin yani yarınki idareyi bizzat eline alacak olan genç neslin bu gün kitleler halinde büyük bir intizam ve şuurlu bir heyecanla caddeden ve meydanlardan geçişi verebilir.
KERİM KANOK
Halkevlerinde Futbol maçı
Bakırköy Halkevi Başkanlığından:
Bakırköy Halkevi tarafından tertip edilen Futbol turnuvalarına 30. 4.1939 pazar günü saat 18.30 da Bakırköy Barut Gücü alanında Bakırköy Halkevi İle Fatih Halkevi arasında devam edilecektir.
Hakem: Eşref Mutlu.
Gareşçilerimiıin İkinci mflaabakaeı (7 ncl eayfaaıida)
25 NİSAN İM»
TINIIAIA»
Sayfa) »
ERZURUM KURTULUYOR
Şubat 1331 (1915) de Rusların eline düşen Erzurum mevkii müstahkemi üç yıldan fazla esaret altında inledikten sonra 1334 (1918) de kurtulmuştur. Şöyle ki:
12 Mart sabahleyin saat 5 te Erzurum istikametinden top sesleri işitilmeğe başladı. (Kroki) Yataklarımızdan fırladık. Vaziyet henüz sarih değildi. Telefonla her tarafla görüştükten sonra atlarımıza binerek Alacadan yola çıktık. Karasuyu Taşköprü-den geçerek şoseye çıktık. Gidip gelmenin çokluğundan yol kaim bir buz tabakasile kapanmış. Görünüşte sanki asfalt! Fakat süratli yürümek imkânsız. Ricaya saat 8 de gelebildik. Hemen dokuzuncu fırka karargâhım telefonla bulduk ve büyük müjdeyi de aldık:
Kıtaatımız Erzuruma girmiştir. Şehir dahilinde hafif müsademeler oluyor.
Dün akşam başlıyan yangınların hâlâ devam etmekte bulunduğunu Ricadan biz de görüyoruz.
Hemen ordu karargâhının telefonunu bağlattım. Karşıma ordu erkânı harbiye reisi miralay Ömer Lûtfi bey çıktı. Dedim:
— Müjdeyi size mi, yoksa kumandanımıza mı vereyim?
Lûtfi bey şu cevabı verdi: — Kumandan paşa geç yattığından henüz kalkmamışlardır. Siz neredesiniz? Çok meraktayız. Lütfen bana bildirin!
— Erzurum kurtulmuştur. Kıtalarımız şehre hâkimdir. Ben de karargâhımla Ricadayım.
Ordu kumandanı ve erkânıh arbiyesi benim tertibatımla Erzurumun zaptmı imkânsız görmüşlerdi. Bunu kumandanım telefonla bana acı bir ifade ile de dün bildirmişti. Sabahleyin onlar fena bir haber beklerlerken benim müjdemin hayretler uyandırdığı anlaşılıyordu. Çünkü ordu erkânıharbiye reisi bana şunu sordu:
— Siz şimdi neredesiniz; Alacada değil mi?
— Hayır, Ricadayım. Alacadan sabahleyin ayrıldık. Birazdan da Erzuruma hareket edeceğim. Mufassal raporumu Erzurumdan yazacağım.
Ömer Lûtfi bey, yanlış sözler işitmiş olmak ihtimalini düşünerek bir daha sordu:
Şimdi siz Alacada değil Ricadasınız ve Erzurum da kıtaatımız tarafından zabt olundu öyle mi?
— Evet, ben karargâhımla Alacadan Ricaya geldim. Erzurum işgalimiz altındadır. Buradaki işlerimi bitirir bitirmez karargâhımla Erzuruma gideceğim. Oradan da telefonla görüşürüz. Mufassal raporumu da orduya arzederim.
Ordu erkânıharbiye reisi memnuniyet ve teşekkürlerini bildirdi. Ordu kumandanına muzafferiyeti-mizi tebşir edeceğini söyledi.
Karasu şimalindeki kıtalara ve muhtelif kollara icap eden emirleri verdikten sonra saat 12 de atlarımıza binerek Erzurum yolunu tuttuk. 14 kilometre kadar tutan bu yol bize pek uzun geliyordu. Gezle Erzurum arasında şose boyunca hayli cesetler yatıyordu.^ Bunların dünkü muharebelerde dürbünle seyrettiğimiz Ermeni yürüyüş koluna ait olduğu anlaşılıyordu.
Saat 15 te karargâhımla İstanbul kapısından Erzuruma girdik. Tek tük silâh sesleri ve kurşun vızıltıları ve bomba sesleri duyuluyordu. Bazı binalara saklanmış olan Taşnak fedaileri rastgele istikametlere ateş etmekte olduklarından şehir içinde müsademeler devam ediyordu.
Şehrin garp cihetinde Yakutiye kışlasına yakın olan ve Rus topçu kumandanlığının karargâh olarak intihap etmiş olduğu binaya ve civar evelere karargâhımla yerleştik. Hasankale istikametinde çekilen Ermeni kıtalarının takibi vazifesini 9 uncu fırka kumandanı Rüştü beye, şehrin içindeki temizleme işini de Halit beye verdim.
Kıtalarımdan raporların toplanması, orduya rapor yazılması, yaralılar, hastalar, iaşe, cephane ikmali, halka yardım, harp ganimetlerinin muhafaza altına aldnılması ve tesbit olunması gibi bir çok işlerimizi görmek üzere karargâhça işe koyulduk:
Erzurumun kurtarılmasındaki zayiatımız şu olduğu anlaşıldı, insan olarak:
2 zabitle 12 nefer şehit, 3 zabitle 113 nefer yaralı (çoğu hafiftir), Erzuruma gelinceye kadar mevziî donukların yekûnu da 308 neferdir. Erzurum i-çinde halktan şehit edilenlerin sayısı 1708 idi. Yaralıların sayısı da 37 idi.
Cephane sarfiyatımız da şöyle idi:
Tüfek başma 50 mermi, top başma da 24 mermi. Mevcut piyade cephanemizin dörtte birini, topçu cephanemizin de 7 de birini sarfetmiştik.
Gerek insanca ve gerekse cephanece zayiatımız, kazancımız bakımından hiç gibi idi. Hususile bütür Erzurum halkının ve şehrin mahv ve harap edilme sine de meydan bırakmamış olmaklığımız ve ganimetler göz önüne alınınca muvaffakiyetimiz pek büyüktü.
Aldığımız esirler ve düşman maktulleri:
35 Rus zabiti, 3 Gürcü zabiti, 3 Rus neferidir. Aile olarak ta 13 Rus kadını ile 3 Rus çocuğu vardı, yrmeni maktulleri 500 kadardı. Bundan fazla olan diğer yaralılarını da götürdükleri anlaşıldı.
GANİMETLER:
Erzurum müstahkem mevkiinde 400 top ve sayısız mühimmat, silâh, giyecek ve erzak, ağızlarına kadar dolu istihkâm parkları ve demiryolu malzemesi, 8 lokomotif, 15 vagon, külliyetli petrol ve benzin vesaire, ayrıca Rus zabitlerinin bize karşı kullandıkları 16 sahra topile Ermenilerin kullandığı 8 dağ topundan 6 sı da sapasağlam elimize geçti. Bundan sonraki hareketlerde işimize pek çok yarıyacak olan sağlam bir binek otomobili de ganimetler arasında idi.
İKİ TARAF KUVVETLERİ :
Muharip olarak Ermeniler kesirsiz 6000, Türk kuvveti de 5000 idi.
Erzurum nasıl işgal olundu ?
Gelen raporlara göre Erzurumun işgali şöyle olmuştur:
Kuvvetli bir zabit keşif kolumuz daha geceleyin İstanbul kapısına kadar gelmiştir. Sağ cenahte 28 inci alayın 82 nci taburu saat 4 te Harput kapısına 500 metreye kadar yanaşmış ve Ermeni kıt’alarile burada müsademeye tutuşmuştur. 29 uncu alay da 4,30 da İstanbul kapısının her iki tarafındaki siperleri işgal etmiş bulunan 600 kadar piyade ve dört makineli tüfek ateşine maruz kalarak müsademeye başlamışlardır.
Saat 5 te Kiremittik tabyasından iki ve Harput kapısından da bir düşman topu ateşe başlamıştır.
5 evvelde devrei muttasılada (şehrin etrafını kuşatan yüksek toprak siperler) birkaç tabyaya kıtalarımızın girmesine mukabil müsademe saat 6 evvele kadar devam etmiştir/
(Devam var)
İKTİBAS VE TERCÜME HAKKI MAHFUZDUR
Erzurum Kurtuluyor
Kıtaatımızın Erzuruma Girdiğini Ordu Karargâhına Bildirdim
Telefonda Karşıma Çıkan Ordu Erkânıharbiye Reisi Zaferimize Bir Türlü Inanamıyordu
Yugoslav Kral Naibi Prens Pol’ün Doğum
Yıl Dönümü
Prens P 1
Btıo'ün, kral naibi Prens Pol doğumunun 46 noı senesini idrak etmektedir. Bu bayram, yalnız krallık ailesinin değil, ayni zamanda Prens Pole hakikî bir sevgi besliyen bütün Yugoslav milletinin baştan başa iştirak ettiği bir bayramdır.
Yugoslav milletinin Prens Pole gösterdiği bu sevgi ve bağlılık evvelâ, kendisinin, Yugoslavyayı yükselten ve kudretli yapan Karofe-orgeoiteh ailesinin azası olmasile izah edilir. Bu bağlılık, diğer taraftan. Prensin, kral naibi sıfatile memleketin mukadderatmı idare ettiğin-denberi Yugoslavyaya karşı ifa etmiş olduğu büyük hizmet dolayı-sile de anlaşılabilir.
Prens Pol, müteveffa kral Alek-sandrrn. oğlu kral İkinci Piyerin rüşdüne vasıl oluncaya kadar Yu-goslavyayı idare için vasiyetname-sıle göstererek, ortaya koyduğu itimada lâyık olduğunu göstermiştir.
Prens Pol, 9 teşrinievvel 1934 de kral Aleksandnn Marsilyadaki katlinden sonra, nazik bir zamanda iktidar mevkiine gelmiş ve bu tehlikeli vaziyeti düzeltebildiği gibi, Yugos lavlara, memleketlerinin mukadderatlarına olan itimat ve inanı iade etmiştir. Prens Polün memleket i-daresi başında bulunduğu dört sene-denberi, millî hayatın bütün sahalarında yani siyaset, iktısad ve kültür sahalarında büyük terakkilere şahit olunmuştur.
işte bu gün, Yugoslav milleti, ırkının en mükemmel hasletlerini şahsında tecelli ettiren ve his ve emellerinin Yugoslav milletile hemahenk olduğunu gösteren Prens Polün etrafında toplanmış bulunmaktadır.
Vilâyet Yolları
Paşababçfl - Beykoz ve Üsküdar -inadoiukavağı yolunu asfalt yapılacak
Vali ve Belediye Reisi Dr. Lûtfi Kırdar dün Nafıa Sermühendisliği-ne giderek bu sene vilâyet bütçesine konan para ile yapılacak yolların programının tesbiti işile meşgul olmuştur.
Haber aldığımıza göre, programda Paşabahçe - Beykoz ve Üsküdar -Anadolukavağı yolunun asfalt olarak yapılması kararlaştırılmıştır. Şehrin Anadolu tarafı halkı yolsuzluktan .şikâyet ettiklerinden bu sene bütçede mevcut para ile mümkün olduğu kadar çok yol yapılmıya çalışılacaktır.
HALKEVLERİNDE :
Konferans ve temsil
Şişli Halkevinden:
29 Nisan Cumartesi akşamı saat 21 de Halkevimizde Profesör Doktor îtttUral SDRO SDROT SDSD tor İbrahim Zati Öget tarafından (Memleketimizde çocuk cürümlerinin menşei) hakkında bir konferans ve Gösterit Şubemiz tarafından da bir temsil verilecektir. Herkes gelebilir.
TOPLANTILAR :
Gülhane mUsamerelerl
Gülhane tatbikat Mp. ve kliniği- i nin senelik müsamerelerinin sekizin cisi 28/4/939 cuma günü saat 17,30 da Gülhane konferans salonunda yapılacaktır. Arzu eden meslektaşların teşrifleri rica olunur. ■
Araba Satası
Beyazıtla Edirnekapı Arasında işleyen “ Dolmuş Araba „ larda Tesadüf Edilen Komik Vak’alar
Halıcın ve Ü ısküdarın dolmuş kayık safalannı bilirsiniz. Şimdi îstan-bulda bir de (dolmuş araba) modası çıktı ki doğrusu, bu, pek ömür bir şey!
Ben şimdi îstanbula indiğim günlerin akşamları, geriye hep bu dolmuş arabalarla dönüyorum. Akşam üstleri, ortalığın paydos zamanlarında tramvaylarla otobüslere girmenin pek imkânı yokken, Beyazıt-tan üç, dört kişi ile kalkan bu yazlık arabalarla tıpkı bir seyir yerine gider gibi, geri dönüş ne de keyifli oluyor. Hele bunların hasırlılarına, yaylılarına ve vücutleri fıstık gibi olup arabayı bir kuş gibi uçuran çift beygirlilerine Taslarsanız, artık keyfinize diyecek yoktur. Fakat akşamlan Beyazıttan Karagüm-rüğe ve gündüzleri Karagümrük-ten Beyazıda dolmuş yapan bu a-raba yolculuklarının, hazan kendine mahsus garabetleri, tuhaflıklan da olmuyor değil!
Meselâ bu garabet ve tuhaflıklardan geçen gün benim başıma gelmiş olan bir, iki tanesini anlatayım da dinleyin:
Vakit öğleden biraz sonra, Kara-gümrüğün biraz berisinde Atikali durağında, aşağıya inmek için tram vay bekliyorum. Fakat aradan bir hayli zaman geçtiği halde görünürde tramvay falan yok.. îşim de biraz acele gibi.. Hava ise gayet güzel ve oldukça sıcak.. Durakta benim gibi bekliyen bir de delikanlı var. Derken oradaki arabacı bize seslendi:
— Beklemeyin de baylar, araba i-le gidelim!
Baktım, arabada araba hani.. Pırıl pırıl yanan, tertemiz, hasırlı, genişçe birsev.. Beygirler de hem çift, hem mübareklerin ikisi de fıstık tn-bt
Delikanlı:
— Ben Sirkeciye gideceğim!
Deyip nazlandı. Ben ise hiç tereddütsüz içeriye atladım, arka tarafa kuruldum ve bir de sigara yakarak elimdeki gazeteye daldım.
Aradan ne kadar geçti, farkında değilim.. Bir de ne göreyim, arabacının:
— Haydi buyurun siz de, haydi girin siz de, hemen kaçıyoruz!.
Demesile birlikte arabanın sağından, solundan ve bir cavultu cuvul-tu ile birkaç kadın içeriye atlamasın mı?.
— Şimdi diyeceksiniz ki:
— îyi ya işte müteriler tamam -landı, araba hemen hareket edecek!
Edecek amma şimdi ben de o a-raba ile Beyazıda kadar gidecek hal kaldı mı? Sağdan, soldan ve bir cavultu cuvultu ile içeriye dolanlar kimlerdi biliyor musunuz? Kimler olacak, ellerinde utlar, kemanlar, tefler bir düğüne gitmekte olan ve üstleri başları renk renk bahar çiçeklerini andıran üç kadınla bir kız. Bunlarla aynı arabada ve yanyana Beyazıda gitmek, hele o vaziyette, o manzara ile Şehzadebaşından geçmek pek birşey değildi; Fakat, görenlerden çoğu, bu gidilen düğünün benim düğünüm olacağını sanarak başka bir araba ile peşimize takılırlarsa sonra ben ne yapardım? Tramvay durağındaki başka kadın yolcularm gülüşmeleri arasında ben arabadan atladım ve onlar da kahkahalarla caddeyi tuttular.
Bu da bir başka türlüsü:
Gene geçenlerde saat beşle altı rası... Beyazıd’da bekliyen, ayni arabanın biraz başka türlüsünü gözüme kestirip bir köşesine kuruldum. Biraz sonra, belki de Fatih’ten ötedeki semtlerin yıldızlarından sayılan bir genç kız geçip karşıma ku-ryldu. Lâkin bu mübarek öyle takmış takıştırmış, çakmış çakıştırmış, iki dirhem, bir çekirdek kesilmişti ki bunun, gelip te böyle beş kuruşluk bir dolmuş arabaya kurulmasına ben hayret ettim. Uzat-ınıyalım, kızcağız, karşıma kurulur kurulmaz usulca çantasını açtı, oradan çıkardığı bir ayna ile biraz saçlarını düzeltti, sonra dudağının boyasını tazeledi ve sözde bana çaktırmadan, gizlice tükürüklediği par-
mağile kaşlarına yeni bir çeki düzen verdi ve en sonra da yüzünü buruş-ı tur arak arabacıya sordu:
— Daha bekliyecek miyiz?
Arabacı cevap verdi:
— Şu gelenleri de alalım, kalkıyoruz!
Bu sefer de gele gele kimler gelse beğenirsiniz? Simsiyah, bol çarşaflı, yüzü peçeli, ayaklan alaca, yün çoraplı, lapçinli ve lâstikti bir hatuncağızla dokuma bezinden pan-talonu, ayni dokuma bezinden, ev yapısı bir askı ile omuzlarından bağlı ve omuzumun biri, kocaman bir pençe kadar nazar boncuklu, dört beş yaşlarında toraman bir oğ-lancağız... Hatunun bir elinde kocaman bir bohça, bir elinde saza takılı doğranmış bir torik... Toramanın elinde de yarım peynirlipide... Bunlar, arabanın basamağına yanaşırlarken, baktım, karşımdaki o nazenin kenar semtler dilberi bir somurttu, sonra da inmeğe davranır gibi olurken kurnaz arabacı, işi çalanca hayvanları kamçıladı:
— Şak, şak., de, de!..
Tabiî, araba hareket halinde iken bizim bayan Yıldız, artık inemezdi. Lâkin somurtmasını arttırarak tuttu, yanma yerleşmiş olan ana oğu-lun yanından kalkarak hırsla benim yanıma geçti ve yüzünü sokağa dönüp Çarpık Elemiye gibi kanapede yan oturdu.
Fakat, iş bununla da kalmadı. Arabamız Vezneciler’e gelince elinde, üzeri ince bir kâğıtla örtülü küçük bir yoğurt tenekesi olan yaşlıca bir adam, arabacıya dur işmarı verdi ve gelip o da elindeki teneke ile arabanın bir kenarına ve bizim karşı taraftaki hatunun yanına sı-'^udı. Biz, şimdi böyle, hiç te birbirine uymıyan acayip bir halita halinde Şehzade’yi geçtik, Saraçhane’yi geçtik, Fatih’i geçtik, Malta’yı geçtik, hiç birimiz de ağzımızı açmadan geçtik oğlu geçtik ve gele gele, nihayet Altay’a geldik. Geldik amma, orada bütün bu yolculuk ağzımızdan, burnumuzdan geldi. Arabada sıkışık vaziyette oturduğumuz için hiçbirimiz de farkında olmadan yaşlı adamın kucağındaki yoğurt tenekesi, kaya kaya dizinin kenarına gelmiş ve araba Altay’a gelince de olduğu gibi bayan Yıl-dız’m eteğinden ve çoraplarından aşağı boşanmış, bunun üzerine de orada bir çığlık, bir kıyamettir kopmuştu.
Dolmuş arabaların, eğer bu gibi, aı aşıra ortaya çıkan garabet ve tuhaflıkları da olmasa onların, hele bu mevsimde keyiflerine doyum olmaz!
Osman Cemal Kaygılı
Pazarlıkla satış yapanlar
Pazarlıkla satış yaptıklarından dolayı yeniden birçok esnaf cezalandırılmışlardır. Ceza gören esnaf şunlardır:
İstiklâl caddesinde çantacı Dav-ril, tuhafiyeci Ramanidis, tuhafiyeci İstepan, kumaşçı Todori, manifaturacı Artin, şapkacı Marika, şapkacı Eleni, Yenieami caddesinde şapkacı Vitali, Tahmis sokağında bakkal Haşan, Tophane caddesinde bakkal Ke-ğork, Sultanhamammda manifaturacı Ayan, Sultanhamammda kumaşçı Mintancıyan, Galatasaray’da tuhafiyeci Nesim, Karaköyde şapkacı Efes, Galatasaray’da tuhafiyeci Va-sil, Necatibey caddesinde bakkal Yorgi, Balıkpazan caddesinde Ali ve Jak, Tepebaşında gömlekçi Ata-nas, Balıkpazarında yağcı Yorgi, Sultanhamammda kumaşçı Brod, Arpacılar caddesinde ayakkabıcı Kaptan biraderler, Karaköyde Atlas kundura mağazası. Bu esnaf vilâyet Daimî Encümeni kararile yirmişer lira para cezasile tecziye edilmişlerdir. Tekerrür halinde daha şiddetli bir surette tecziye edilecek, lerdir.
■Smm
TINİIABAH
18'nUan im»
Hatıra Defteri
Yazan: M. Şeref OKTÜRK
r Meliha, sabahleyin kocası evden çıkıp mektebe gittikten sonra yapması lâzımgelen işlerini bitirip geri kalanları hizmetçisine bırakarak odasına çekildi. Vakit geçirmek için bir şeyle meşgul olmak istiyordu.
Yerinden kalktı. Tatlı, narin sesi-le şarkı söyliyerek kocası Eşrefin çalışma odasına girdi. Bazan canı sıkılınca bu odada, kendini avutacak bir arkadaş bulurdu.
Bir seneye yakın bir zaman önce evlenmişlerdi. O gündenberi Eşref, kitaplarını ihmal etmiş, bütün alâkasını sevdiği karısına çevirmişti. İşte, Melihanın şimdi önünde durduğu kütüphane, öksüz kalmıştı.
Genç kadın, raftan aldığı anahtarla kütüphaneyi açtı. Kitaplar, bakımsız kalmış, toz, üzerlerine bir örtü tabakası çekmişti. Roman, tarih, felsefe kitaplarının dizildiği rafları ayrı ayrı gözden geçiren Meliha, okumak için bir türlü kitap se-çemiyordu. Nihayet sıra, hatıra ve seyahat eserlerinin sıralandığı rafa geldi. Dalgın gözleri, yeşil bir kiat-ba ilişerek yaklaştı; üzerindeki yaldızlı yazıyı okuyordu:
Hayattan sayfalar... Eşref.
Genç kadın, kendi kendine:
— Çok şey!. Nasıl oldu da bu kitabı okumamışım? Eşrefin eseri... Acaba neler yazmış? diyerek narin, beyaz ellerini rafa uzatıp kitabı çekti. Acele ile sayfalan karıştırdıkça hayreti ziyadeleşiyordu.
Bu, kitap değil, kitap şeklinde tanzim edilmiş, ciltletilmiş bir hatıra defteri idi. Temiz ve itinalı bir elyazısı, hattâ Esefin yazısile yazılmıştı. Defterin ilk sayfasında şu satırlar okunuyordu: Temiz sevgimin kalbimden gelen seslerini işiterek kaleme sarılıp bu sesleri, yazı şeklinde göstermiye çalışarak hatıramı açıyorum...
Altta çizgilerden meydana gelmiş «Eşref» imzasını gören Meliha, tebessüm etmekten kendini alamadı.
Genç kadın, elinde tuttuğu hatıra defterinin içindekilerini merak etmiş okumak istiyordu. Bu satırlar, kimin için yazılmıştı? Bunu düşündükçe sabırsızlanıyor, itimat ettiği kocasından şüphelenmiye başlıyordu.
Elindeki defterin tozunu temizledikten sonra odasına dönüp şezlonguna gömüldü. Sevimli beyaz çehresine bir kat daha güzellik veren, kestane renkli, dalgalı saçını düzeltti. Derin nefes alışı ile yükselen dol-gün göğsü tekrar eski vaziyetine geçince elini kalbine doğru basarak baygın bakan yakıcı gözlerini, parmakları arasında açık duran hatıra defterinin ilk sayfasına çevirip o-kumağa daldı...

Eşref, tahsil hayatının son senelerinde hiç beklemediği bir ruhî buhranla karşılaşmıştı. Bir gün, davetli olduğu bir arkadaş nişanında bir kıza takdim edilmişti. Genç kızla pek yakından tanışmış, bir kaç defa da dansa kaldırabilmişti. İşte o gündenberi kendisinde bir başkalık hisseden delikanlı, günden güne değişti, sarardı, zayıfladı...
Artık hemen her yerde nişanda tanıştığı kızın hayali ile karşılaşıyor, rüyasında bile hep onunla meşgul oluyordu. Yolda etrafına bakmadan başı önde gidiyor, bazan üzerine doğru gelen otomobilin kornası, tramvayın gürültülü sesile kendine gelip tehlikeden kurtuluyordu.
Aradan birçok aylar geçtiği halde Eşref, bir türlü genç kızın izini bulup onunla tekrar karşılaşamadı.
Çetin bir çalışmadan sonra tahsil hayatını ikmal edip edebiyat hocası olarak üniversiteden ayrılan delikanlı, vekâletin gösterdiği bir mektepte vazife aldı. Büyük bir sevinçle ilk defa mektepten içeri girdiği gün, gözlerine inanamıyordu. Talih, artık seyrini değiştirmiş, genç muallimin istediği şekilde hareket etmişe başlamıştı. Uzun zamanlardan-beri gündüz hayalinde, gece rüyasında gördüğü genç kız, şimdi kargısına çıkmış, arkadaşı olmuştu.
' Meliha, tahliyeden mezun olarak
ayni mektebe hoca tayin edilmişti. İkisi de memnun oldular. Eşref, sevdiği kıza kavuştuğu için, genç kız, eski bir arkadaşile tekrar tanışıp yalnız kalmadığından seviniyorlardı.
Bu tesadüfe önceden pek memnun olan Eşref, sonraları samimiyetin, yakınlığın verdiği ateşle günden güne artan, kabaran hislerinin getirdiği ıztıraplarla kıvranmıya başladı. Aradan yine uzun bir zaman geçtiği halde genç muallim, karşısındaki kıza, sevgisini söylemek cesaretinde bulunamadı. Haricen bu gibi meselelerde pek usta bir şekilde gözüktüğü halde hakikatte çok tay ve tecrübesizdi. Aklından geçen yerinde teşebbüslere cesaret gösteremiyordu.
Nihayet bir gün, müsait tarzad, türlü buhranlar geçirerek Melihaya sevgisini itiraf etmiş, karşılık da görerek anlaşıp evlenmişlerdi. Artık iki genç muallim hayatlarını birleştirmişler, güzel bir yuva kurmuşlardı. Birlikte çalışıyorlar, ekseri günler yola birlikte çıkıyorlar, ayni şekilde dönüyorlardı. Meliha, dersi olmadığı bazı günler evde kalıp, iş-lerile de uğraşabiliyordu.
Eşref, uzun müddet çektiği aşkla ruhunda türlü fırtınalar kopup, bir çok buhranlar, tehlikeler geçirdikten sonra sakinleşip normal şeklini aldı.
O karanlık ve ıztıraplı günlerin verdiği buhranlı dakikalarında bazı mühim vak’alan hatıra defterine not eden delikanlı, saadete kavuşunca eski günleri unutmamak için defteri ciltletip kütüphanesinin bir tarafına koyarak, kitaplarile beraber onu da unuttu gitti...
Meliha, şezlonguna uzanmış, elın-deği defterin içindeki yazıları heyecanla okuyor, her yaprak açışta tebessüm etmekten kendini alamıyordu. Saatlar ilerledi, sayfalar sona doğru yaklaştı, hatıra defterindeki yazılar bitti.
Genç kadın, kocasının bütün ruhunu, karakterini pek samimî ve a-çık bir tarzda yazılan satırlardan anlamış. Eşrefe olan itimadı daha ziyade artmıştı. Kocasının, kendisi için çektiği ıztırabını, uykusuz geçen gecelerini düşündü ve haklı olarak ona acıdı.
Artık bu derece samimî hisleri, temiz sevgilerini hayatlarının sonuna kadar yaşatmak için kalblerinin ayni kuvvetle çarpması lâzımdı. Kitap şeklinde defteri kapatan Meliha, baygın bakan gözlerini bir noktaya çevirmiş, beyaz ve sevimli çehresi pembeleşmişti. Bu şekilde uzun müddet düşündü, okuduklarını birer birer hatırladı. Kendisi de kocasına karşı olan sevgisinin ateşli olduğuna bir daha şüphesiz inanarak hayatının sonuna kadar bu şekilde gideceğine karar verdi.
Kocası Eşrefin acılarını, çektiği ıztırapları ünutturmak için bütün benliğile çalışacağını vicdannıa vâd ederek mes’ut yaşamalarına hiç bir engel bulamadı.
Akşam olmuş, Eşrefin gelmesi yaklaşmıştı. Genç, kadın, kocasını, her akşamkinden daha kuvvetli olarak sevgi ve merhametle bekliyor, onun, tatlı bakışına, şirin sözlerine kavuşmak için sabırsızlanıyordu.
Kastamonuda adliye blnasI
Kastamonu, 33 (A.A.) — Kastamonu adliye binasının temel atma merasimi bugün saat 0,30 da kalabalık bir davetli huzuru ile yapılmıştır. Bandonun çaldığı İstiklâl marşını müteakip vali ve Parti başkanı B. Avni Doğan kısa bir hitabede bulunmuş ve temele ilk harcı koy muştur. İnşaata süratle davam olunarak bu seneki tahsisatı ile yapılacak kısmı mevsim sonundan önce bitirilecektir.
Kışlaklardaki aşiret hayvanları
İzmir, (Hususî) — Ege havzası kışlaklarında bulunan aşiret hayvanlan mevsim dolayısile Kütahya ve Afyondaki yaylaklarına gideceklerdir. Bunların gitmelerine müsaade edilmiştir.
Yurdda 23 Nisan Bayramı Merasimi
Bigada bayram Sıvasta bayram şenliklerine giden genç izci kızlarımız
İnebolu, (Hususî) — Çocuk ve Hâkimiyeti milliye bayramının pazar gününe tesadüf etmesi ve havanın berrak oluşu bütün çocuklar gibi büyükleri de sevindirmiş, spor sahasını tıklım tıklım doldurmuştu. Merasim 10,30 da İstiklâl marşile başladı, 5 ilk, bir orta okuldan birer talebe tarafından nutuk ve şiirler okundu. Sahada muhtelif spor eğlenceleri yapıldı. Halk, bayramın sevinci ile akşama kadar şen bir gün geçirdi.
Çanakkale, (Hususî) — 23 nisan Egemenlik ve çocuk bayramı Cüm-huriyet meydanında parlak bir merasimle kutlulanmıştır.
Merasimde askerî ve mülkî ekâ-bir, sübay, memur, talebe ve kalabalık bir halk kitlesi bulunmuştur.
Merasime İstiklâl marşiyle başlanarak Cümhuriyet alanmdaki serene şanlı bayrağımız çekilmiştir.
Çocuklar adına okyl talebeleri tarafından Atatürk anıdına çelenk-ler konmuş, orta okul talebelerinden üç ve ilk okuldan dört talebe nutuklar söylemiştir.
Talebelerin geçit resminden sonra bütün mektepliler millî şarkılar söyliyerek Parti, Halkevi, Çocuk E-airgeme Kurumu ve Müstahkem Mevki Kumandanlığı binaları önlerine giderek buralarda da birer nutuk söylemişlerdir.
öğleden sonra orta okul talebelerinin Cümhuriyet alanında yaptıkları yarış ve halat çekme müsabakaları binlerce halk tarafından seyredilmiş, akşam da Çocuk Esirgeme Kurumu menfaatine İstiklâl okulun da tertip olunan baloda geç vakitlere kadar neşeli bir gece geçirilmiştir. Aynca küçük mektepliler için Cümhuriyet okulunda bir balo verilmiş ve talebeler tarafından yapılan müsamereler alkışlarla karşılanmıştır.
SEVİNDİRİLEN YAVRULAR
Bayram münasebetile; Çocuk E-sirgeme Kurumu, 54 yoksul çocuğu, elbise, ayakkabı vesaire vermek su-retile sevindirmiştir.
Çocuk Esirgeme kurumu başkanı hamiyetperver ve fakirleri daima gö zetliyen banka müdürü bay Hürre-min başkanlığa seçildiği gündenberi Çocuk Esirgeme Kurunıuna sarfet-tiği gayret ve mesaisi cidden takdire şayandır. / AYTAÇ
-----------------------
Sultan Aziz Devri Başpehlivanları -Akkoyunlu Kazıkçı Kara Bekir-
- 2a - YAZAN ; SAMİ KARAYEL
Kazıkçının Şumnuda
Yaptığı Büyük Güreş
Kara Sülo O Devirde Rumelinin En Meşhur Pehlivanıydı
Biga, (Hususî) — 23 nisan bayramı Bigada parlak surette kutlanmıştır. Orta okul tarafından tertip edilen müsamere iki gece devam etmiştir. Temsil edilen Fedakâr çocuk, Çay ziyafeti, Kelebek ve Çocuk piyeslerinde talebe hay-. li muvaffak olmuşlardır. Bilhassa Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı (Millî Marş) Biga ortaokul musiki öğretmeni üstad Ahmet Yekta tarafından bestelenerek halk tarafından çok beğenilmiş ve sürekli alkışlara mazhar olmuştur. Talebenin musiki üzerindeki büyük muvaffakiyetleri kıymetli öğretmenin çalışma mahsulüdür. Müsamerede korolar cidden takdire şayandı. Kız talebeler tarafından millî kıyafetle oynanan zeybek de kayde değer.
Personelin muvaffakiyetine rağmen Bigada büyük bir sinema binası ve -küçük de olsa- bir halkevi salonu bulunduğu halde müsamerenin okulun alçak tavanlı bodrum katında yapılması seyircilerin hoşuna gitmeyen bir manzara arzediyordu.
OZANGİL
Bileclkte bayram
Bilecik, (Hususî) — 23 Nisan bayramı büyük merasimle tes’it o-lundu. Sabahleyin saat 9 da törene başlandı. Mekteplilerin Bandoya u-yarak okudukları İstiklâl marşile A-tamızın büstüne çelenkler konuldu. Bu büyük günü tebcüen nutuklar verildi.
Törenin hitamında hep birlikte spor alanına gidilerek Halkevi spor komitesinin tertip ettiği hediyeli muh telif koşular zevk ve neşeler içinde seyredildi, öğleden sonra tekrar s-por alanında toplanılarak beden terbiyesinin atlet hareketleri alâka ve heyecanla takip edildi. Gece Halkevi Ar komitesi tarafından Halkevi sinema binasında defaatla alkışlanan bir konser, ferdası gece de ilk mektepler tarafından umumî bir takdirle karşılanan parlak bir müsamere verildi.
Sıvasta
Sivas, (Hususî) — 23 Nisan çocuk ve egemenlik bayramı, yurdun her tarafında olduğu gibi şehrimizde de coşkun ve içten gelen tezahüratla kutlulanmıştır. O gün yavrularımız tarafından nutuklar verilmiş ve büyük bir resmigeçit yapılmıştır. -
cffEŞET NAFİZ
Türk millî varlığı üzerinde ayni ruhtan kopacak bir inkılâbı vücutlan dırmak iktiza ederken mukallitliğe yeltenen tanziman ricali Türk sporunu yeniçerilik gibi bir haydutluk, âdeta bir kabalık addederek ihmal etmiştir.
Bu sebeple; Sultan Mecit devrine ait spor bilgimiz çok noksan ve hattâ yok gibidir.
Yalnız, Sultan Aziz, şahsan spora meraklı olduğu için bu devre ait malûmatımız vasidir. Bu malûmatımız da kitaplardan ziyade ihtiyarlarımızın ağzmda dolaşan sözlerin rivayetlerinden ve nakillerinden ibarettir.
Yani; Sultan Mecit devrine ait malûmatımız kıttır.. Yalnız, Büyük-dere çayırında sefirlere yapılaD atlı cirit oyunlarından haberdar bulunuyoruz.
Pehlivanlık hakkındaki bilgilerimiz de Araboğlundan, Kazıkçı Kara Bekirden, Kara Sülodan ileri varma maktadır.
Binaenaleyh; Sultan Mecit devri pehlivanı olan Kazıkçı Kara Bekir hakkmdaki malumatımız da mef-kuttur.
Eğer, Kazıkçı Kara Bekir hakkında şahsî tetkikatım olmamış olsaydı, bu gün Türk spor tarihi bu namdar ve namağlûp pehlivanı tanımamış bulunacaktı.
Kazıkçı Kara Bekirin Sultan Mecit devrine ait yağ güreşlerinden yalnız Kara Sülo ile Şumnuda yaptığı bir müsabakaya vakıf bulunuyoruz.
Sultan Aziz devrine yetişen Kazıkçı Karat Bekirin bu devrin ilk za manlannda biri huzurda ve Camlı-köşk bahçesinde, biri de Kırkpmar-da olmak üzere Kavasoğlu Koca tb-rahimle iki güreş yaptığı malûmumuz olmuştur.
Şimdi, Kazıkçı Kara Bekirin en ehemmiyetli güreşlerinden biri olan Kara Sülo ile Şumnuda yaptığı mühim müsabakadan bahsedelim..
Ben, bu müsabakayı Sultan Aziz devri başpehlivanlarından meşhur Pomak Deli Murattan (sakallı Deli Murat değil) dinledim. Pomak Deli Murat seksen beş yaşında vefat etti. Vefat edeli yirmi beş sene oluyor. Zaten; Sultan Aziz devrine ait olan malûmatım da bu pehlivana ait nakliyattan ibarettir.
Deli Murat, Sultan Aziz devrini tamamile bilen btr pehlivandı. Kazıkçı Kara Bekiri, Kara Süloyu da biliyordu.
Deli Murat, Kazıkçı ile Kara Sü-lonun Şumnuda yaptığı güreşte de bulunmuş... Kendisi o vakitler on altı, on yedi yaşlarında imiş... Desteye güreş yaparmış...
Deli Murat; Şumnu güreşini bana şöyle anlatmıştı:
«... 1270 Sivastopol muharebesinden sonra; Kazıkçı Kara Bekir na-mile bir pehlivan türemişti. Uzun boylu, iri kemikli, fevkalâde adaleli, sırım gibi, elli ayaklı, çabuk yapılı bir adam...
Ben o vakit çocuktum. Desteye güreşiyordum. Zamanın en büyük pehlivanları Kara Sülo, Araboğlu gibi pehlivanlardı.
Kazıkçı Kara Bekir, Araboğlu-nun çırağı imiş... Fakat; ustasını kolaylıkla yenermiş... Biz bunları babalarımızdan dev masalı gibi dinlerdik... Ben, güreşe çok meraklı olduğumdan bir gün babama sormuştum:
— Baba, bu Kazıkçı Kara Bekir nerelidir
— Oğlum, bu adam aslen Sivas
lIdır. Fakat; Sivastopol muhareoe-sinde Serdanekrem Ömer paşa île Malakof istihkâmlarına vaki hücumda çok yararlık gösterdiği için paşa yanma emirber almış ve başçavuş olmuş.. Muharebeden sonra; Varna kalesine topçu çavuşlugile gelmiş... O vakit Varna kalesi kumandanı olan Hüseyin paşa güreşe meraklı olduğundan Kara Bekrre yağ güreşi öğretmiş... Araboğlunu da kendisine usta yapmıştı. Kara Bekir esasen pehlivan olduğundan yağ güreşini çabuk öğrenmişti. Var-nada asker bulunurken Deliorman-dan bir kız aldı. Yansı da Delior-manlı oldu demektir, demişti.
Ben, Kara Süloyu görmüştüm. Hakikaten, Kara Sülo çok yaman bir adamdı. Diyebilirim ki; Sultan Aziz devri başpehlivanları içinde Sülo ayarında pehlivan yoktu.
Sultan Aziz devri başpehlivanlarından Kavasoğlu Koca İbrahim, Makarnacı, Sıvaslı Keçeci, Arnavut-oğlu, Aliço, Kara Ibo, Yiirükoğlu gibi pehlivanlarla beraber yaşadım ve sırasına göre güreştim. Fakat; bu yüz yirmi ve otuz okkalık pehlivanlar içinde ne Kara Sülo gibi ve ne de Kazıkçı gibisine rastlamadım _
Sultan Mecit devri başpehlivanları daha yamandı. Gerek güreş ve gerek gövde itibarile bu pehlivanlar Sultan Aziz devrinden daha farklı ve yüksek idi.
Biz Araboğlunu, Kara Süloyu bir dev gibi tahayyül eder ve rüyalarımıza sokardık...
Her gün, dağda çift sürerken ö-nümdeki iri kara öküzü dehlerken şöyle düşünürdüm :
— Allahım. Hiç olmazsa beni Kara Stilonun yansı kadar pehuvan yapacak mısın?..
Hoş, ben pehlivan olmamış değildim. Fakat; nerede Kara Sülo, nere de Kazıkçı...
Ben; Kara Süloyu gözümde çok büyüttüğüm için Kazıkçı Kara Bekirin bu pehlivanla nasıl korkmadan güreş tutabileceğine hayret ediyordum. Çocukluk ya?.. Yalnız ben değil,diğer pehlivan arkadaşlarım da merak içinde idiler... Birbirimize sorardık:
— Acaba; bu Kazıkçı ne biçim adamdır ki?..
Arkadaşlarım da, ben de babalarımıza sorup aldığımız malûmatı birbirimize naklederdik...
Babalarımızın bize verdiği haber oldukça mühimdi. Bekirin; ustası A raboğlunu çabucak mağlûp ettiğini söylüyarlardı.
Halbuki; biz biliyorduk ki; Araboğlu, Kara Sülo ile beş saat müsabaka yaptığı halde berabere kalmıştı.
Bu sebeple hepimizin merakı ve alâkası görmediğimiz Kazıkçı Kara Bekirin üzerine teveccüh etmişti.
Uzatmıyalım; güreş günü geldi çattı. Bu güreşi Şumnu beylerinden Ali ağa yapıyordu. Kızını evlendiriyordu. Ali ağanın çiftliği binlerce kişi ile dolmuştu. Kazanlar kaynıyor, tablalar yemek taşıyordu.
Ben, bu güreşte desteye güreşecektim. Fakat; içimi güreşten ziyade meşgul eden Kazıkçı Kara Bekir idi. Bu adamı bir an evvel görmek hırsına düşmüştüm.
Ödde, birde büyük pehlivanların yanına gidiyor, uzaktan göz atıyor, içinde babamın tarifine benzer bir yabancı çehre aramağa çalışıyordum.
^Devamı var^
2FNTSAN ÎW»
TINİIAIAN
Sayfa» 1
Tahranda Düğün Şenlikleri Bitti
(Baştarafı 1 inci sayfamızda)
Anadolu ajansının sinema repor-teri Kemal Çakuş da üzerindeki bonjura, başındaki silindire bakmadan oradan oraya koşuyor ve bu güzel tezahürü filmle tesbit ediyor-du. Türk subaylarının sahaya gelişleri büyük bir sevgi tezahürüyle kar çılandı ve dost devlet halkı subaylarımızı uzun uzun alkışlıyordu. Biraz sonra Melike Nazlı ile veliaht ve sevimli eşi geldiler. Büyük bir alkış tufanı ile karşılandılar. Diğer taraftan geçit resmi yapılıyordu. Havaî mavi renkte giyinmiş genç kızlar iki sıra üzerinde ilerlediler. Ellerinde Iran renklerile süslü halkalar vardı. Sonra Mısır usulü beyazlar giymiş diğer bir grup meydana çıktı. Bunların ellerinde de Mısır renkleriyle bezenmiş halkalar görünüyordu. İki grup karşılaştılar ve harikulâde bir plâstik dans yaptılar. Bundan sonra muhtelif beden hareketleri gördlik. Mısırın piramitleri insan şeklinde gözümüzün önünde canlandı. Genç ve tuvana vücutlar hakikî mimarî şaheserleri vücuda getiriyordu. Bundan sonra eski İran jimnastik hareketleri gösterildi. Bunları seyrettiğimiz zaman î-ranlıların neden bu kadar güzel vücutlu ve kuvvetli olduklarını daha
iyi anladık. Gençlik adalelerini ve kıvrak bünyelerini gösterirken şah-nameden beyitler okuyordu. Nihayet bu tören daha başka renkli bir tezahür halinde nihayet buldu. Sahayı dolduran gençlik o şekilde dizildi ki birdenbire meydana ’ insandan yapılmış Iran ve Mısır bayraklarınım dalgalandığını gördük. Alkışın derecesini ^tasavvur edersiniz.
Dün öğleden sonra Meclis reisi îsfendiyarî parlamento binasında bir gardenparti verdi. Muhterem reisin davetlileri saat 4 buçuktan itibaren, halkla dolu caddelerden geçerek meclisi millî sarayına gelmeğe başlamışlardı. Dış kapıdan iç kapıya kadar yol, giranbaha halılarla örtülmüştü. Parlamentonun içi de kıymetli ve birbirinden güzel halı-ı larla kaplı idi. Dış kapıdan orta kattaki muhteşem aynalı salona kadar yollar, koridorlar, merdivenler ve salonlar zarif giyinmiş îranlı ve yabancı kadınlar ve siyah jaketleri ile bunların alâimisema renklerini birbirinden ayıran baylarla dolmuştu Bütün yabancı heyet azası, Bütün kordiplomatik, Iranın bütün yüksek aileleri hep burada idi. Misafir seven İranlIlar davetlilerine Millet vekillerinin evini, Meclisin içtima salonunu, Encümen odalarını gezdiriyorlardı. Alâhazreti Veliaht yanında Prenses Fevziye olduğu halde saat 17 buçukta Meclis binasına geldi. Alkışlar içinde yukarıya bütün duvarları ufak ayna parçalanyle mo-zayık gibi işlenmiş tavanından, aynalardan yapılmış stalaktitler sarkan büyük salona girdiler. Prenses Fevziye siyah ince tülden bir öğle sonrası giymişti. Kırmızı bir gül mo tifi üe süslenmiş siyah şapkası yüzünün penbe incelişini tebarüz ettirerek çerçeveliyordu. Gene veliahdın kolunda davetlilerin alkışlarına zarif tebessümlerle mukabele ediyordu. Sinemacılar ve foto raportör leri bu mesun günün hatıralarını tes bit için birbirlerine rekabet edercesine çalışıyorlardı. Saat 18 de binanın alt kat salonundaki büfeye geçtik Çiçekler ve şamdanlarla süslenmiş masalarda genç evlilerin riyaset ettiği çay sofrası umumî neşe i-çinde bir saatten fazla sürdü ve Prenses Fevziye İle Valiahtın parlâmento sarayını terketmesini müteakip davetliler zarif bahçenin tanziminde kendisini gösteren ince Iran zevkini de tattıktan sonra dağılmağa başladılar.
Gece Hariciye Veziri, eski inoe İran sanati ile modern mimariyi ve konforu mezcetmiş yeni Hariciye sarayının geniş salonlarında bir ziyafet vermiş, ziyafeti Veliaht ile Prenses Fevziyenin açtıkları süva-re takip eylemiştir. Yemyeşil geniş Çim tarhları rengârenk Venedik fenerleriyle pırıldıyan bahçede havaî fişekler atılmış ve nağmelerini birbirine ekliyen iki cazın refakatinde fok geç vakte kadar dansedilmiştir. MISIR SEFARETHANESİNDEKİ MERASİM
Tahran, 27 (A.A.) — Pars Ajansı dldirfyorı
Dün, Mısır sefaretinde ecnebi he-
Güreşçilerimizin İkinci Müsabakaları
Kenanla Ahmet tasfiyeye uğradılar
Büyük Mustafa, Çoban Mehmet, Mersinli Ahmet, Celâl Atik, Ankaralı Yaşar üçüncü turda karşılaşacaklar
Oslo (Hususî) — Avrupa güreş şampiyonasının ikinci gün müsabakalarına gündüz ve gece devam e-dildi. Gündüz yapılan müsabakalarda; 56 kiloda Kenan Norveç şampi-yonile, Ahmet Işık Alman şampiyonu Ratine ile karşılaştı ve tuşla mağlûp oldular. Mersinli Ahmet üstün güreşmesine nağmen hükmen mağlûp addedildi.
Gece yapılan müsabakalarda; şimdiye kadar şansı bozuk olan Çoban Mehmet Danimarka şampiyonunu, Mustafa da Norveç şampiyonunu tuşla yenmiş, 66 kiloda Ankaralı Yaşar Estonya şampiyonuna hükmen yenilmiş, Celâl Atik de mağlûp olmuştur. Birer defa sayı, birer defa tuşla mağlûp olan Kenan ile Ah-
Okullar arası futbol voleybol müsabakaları
İstanbul Okulları Spor Bölgesi Genel Sekreterliğinden:
29/4/939 cumartesi günü yapılacak futbol maçlan:
(Şeref stadında)
Saha doktoru: Tacettin (İstanbul Erkek Lisesi Doktoru)
Saha komiseri: Ziya Koplu.
Vefa - Pertevniyal liseleri saat
14,30 da. Hakem: Refik Osman Top.
İstanbul lisesi - Yüce Ülkü lisesi, saat 15,40 da. hakem: Ahmet Adem Göğdüm.
Haydarpaşa lisesi - Hayriye lisesi, saat 16,50 de. Hakem: Feridun Kılıç.
29/IV/1939 cumartesi günü yapılacak voleybol maçları (Kızlar):
(İstanbul Kız Listesi sahasında)
Saha doktoru: Çelil Emler (Cüm-huriyet Kız lisesi Doktoru).
Saha komiseri: Hidayet Atakul.
Erenköy lisesi - Kandilli lisesi, saat 15 de. Hakem: Hayri Ragıp Yalım.
İstanbul Lisesi - İnönü lisesi, saat 16 da. Hakem: Ferhat Acarkan.
Çamlıca lisesi - Şişli Terakki lifli, saat 17 de. Hakem: Hayri Ragıp Yalım.
29/IV/1939 cumartesi günü yapılacak voleybol maçları (Erkekler).
(Kabataş lisesi sahalarında)
Saha doktoru: Osman Mithat (Şişli Terakki lisesi doktoru).
Saha komiseri: Hamdi Saver.
Darüşşafaka lisesi - Boğaziçi lisesi, saha I, saat 14 de. Hakem: Ferhat Acarkan.
Haydarpaşa lisesi - Işık lisesi, saha II, saat 14 de. Hakem: Selim Duru.
Birinci futbol maçının yan hakemlerini İstanbul - Yüce Ülkü, ikinci maçın HayriyeHaydarpaşa, üçüncü maçın Vefa - Pertevniyal liseleri gönderecektir.
Şeref stadında duhuliye her yer için (10) kuruştur.
yetlere bir öğle ziyafeti verilmiş ve ziyafetten osnra bir resepsiyon yapılmıştır.
Öğleden sonra Şehinşah hazretleri, Kraliçe Nazlı, Veliatd ve Prenses Fevziye, yabancı heyetler ve kordiplomatik azası, nazırlar ve bir çok şahsiyetler hazır olduğu halde büyük bir askerî geçit yapılmıştır. Evvelâ yabancı askerî süvarilerin sportif hareketleri ve yabancı ve î-ran tayyarelerinin akrobatik hareketleri umumî takdiri kazanmış ve hararetle alkışlanmıştır.
Ayni günün akşamı Kraliçe Nazlı Gülüstan sarayında büyük bir dine vermiş ve bu dineyi de bir suvare takip eylemiştir. Gece yarısı, izdivaç merasiminden sonra, Şehinşah ile veliaht ve Prenses Fevziye ve maiyetleri halkın alkışları arasında Gülüstan sarayından Şehinşah’ın sarayına gitmişlerdir.
HEYETLER AYRILIYORLAR
Tahran, 27 (A A.) — Veliahtla
met Işık tasfiyeye uğramışlar, diğer güreşçilerimiz müsabakalara devam edeceklerdir.
YENİ SABAH — Fazla güreşçinin iştirak ettiği büyük müsabakalarda tuşla mağlûp olana 3, sayı ile mağlûp olana 2, sayı ile galip gelene 1, tuşla galip gelen güreşçiye de sıfır fena puvan verilir. Aldığı pu-vanlar mecmuu 5 olan güreşçi tasfiyeye uğrar. Bizden Kenanla Ahmet aldığı puvanlar mecmuu 5 olduğu için tasfiyeye uğramışlardır.
Müsabakaya devam eden güreşçilerimiz içinde Müyük Mustafa 1 pu-vanla en iyi vaziyette, ondan sonra 2 puvanla Çoban Mehmet, Celâl A-tik, üç puvanla Mersinli Ahmet ve Ankaralı Yaşar gelmektedir.
Eskırimciler gittiler
Yarın ve pazar günü yapılacak Ankara - İstanbul karşılaşmasında İstanbulu temsil edecek eskrimcilerimiz Ajanları Bay Ömer’in başkanlığında 2 bayan, 13 erkek olmak ü-zere 15 kişilik bir kafile halinde dün akşamki ekspresle Ankara’ya hareket etmişlerdir.
Beden terbiyesi öğretmeni Mü-beccel Ergun da idareci olarak kafileye refakat etmektedir.
Ceyhanda *t yarışları
Ceyhan, (Hususî) — Cümhuriyet Halk Partisi çıkarına tertip edilen at yarışlarına bu hafta civar köylerden gelen meraklıların bulunduğu kalabalık bir seyirci kütlesi önünde başlandı. Tay, sürat, tahammül olmak üzere üç koşu yapıldı.'
Tay koşusu:
Bu ilk koşuya geçen hafta Tarsus-ta yapılan yarışta birinciliği kazanan «Ünal» başta olmak üzere birçok iyi yetiştirilmiş taylar iştirak e-d'iyordu. Hakemin çıkış emri üzerine bir anda ok gibi fırlayan ve büyük heyecanla takip eden tayların yarışı Hususî Muhasebe merkez tahsildarı Tahir’in «Ünal» inini,14 saniyede galebesile neticelendi, ikinciliği Kadirlinin Çukurköprü köyünden Süleymanm «Uçar» ı aldı. Birinciye 80, İkinciye 20 lira mükâfat verildi.
Sürat koşusu:
Mesafesi 2000 metre olan bu koşuya 9 seçme hayvan girdi. Birincisi gibi heyecanla takip edilen bu koşuyu 2,30 dakikada Adanalı Hüseyi-nin «Gümüş» ü birinci gelerek 100, Çanakkaleli Haşanın «Yıldırım» ı i-kinci gelerek 25 lira mükâfat aldı.
Üçüncü koşu:
İlk iki koşudan daha ziyade alâka ile takip edilen günün bu son koşusunu Ceyhanlı Abdurrahman Korkulunun «Fırat» ı kazandı. Vakit
3.30 dakika. Adanalı Salâhaddinin «Emin» i ikinci oldu. Birinciye 125 İkinciye 30 lira mükâfat verildi.
düğünü için tayin edilmiş olan dört günlük resmî merasim bitmiş olduğunda (ecnebi heyetler bu günden itibaren memleketlerine dönmeğe başlamışlardır.
Tik olarak bu sabah Fransız heyetinin bir kısmı hareket etmiştir, öğleden sonra da diğer kısmı gidecektir.
Eski Arnavutluk Krallçs-•Ine film çevirmek teklif edildi
Bir Amerikan sinema kumpanyası, sabık Arnavut kraliçesi Geral-dine’in bir film çevirmesi için bir milyon dolar teklif etmiştir. Bu teklifin tebliğ edildiği, kraliçenin avukatı, kraliçe Geraldinin bu teklifi reddettiğini ve kendisinin umumî tecessüs ve merak mevzuu olmayı arzu etmediğini beyan etmiştir.
Kraliçe Geraldin, kral Zogo ve kız kardeşlerinin, îngilterede yerleşmeden evvel Mısıra gidecekleri söylenmektedir.
R AD YO
a-
Hüzzam
CUMA : 28/4/989
12.30 Proğram.
12.35 Türk müziği - Pl.
13,00 Memleket saat ayan, jans ve meteoroloji haberleri.
13,15-14 Müzik (Kanşık program - Pl.)
17,80 înkilâp tarihi dersleri -Halkevinden naklen.
18.30 Program.
18.35 Müzik (Neşeli plâklar) 19,00 Konuşma (Çocuk Esirgeme Kurumu - Çocuk şarkıları)
Musiki muallim mektebi koro he yeti tarafmdan.
19.15 Türk müziği (Fasıl heyeti)
Çalanlar: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Haşan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler.
Okuyan: Tahsin Karakuş.
20,00 Memleket saat ayarı, a-jans ve meteoroloji haberleri.
20.15 Türk müziği (Klâsik eserler programı)
Çalanlar: Vecihe, Cevdet Çağla, Refik Fersan, Ruşen Kam,
Okuyan: Muallim Nuri Halil Poyraz.
20,45 Türk müziği.
Okuyan: Semahat özdenses.
1 - Salâhattin Pınarın - Hüzzam şarkı - Ümidini kirpiklerine.
2 - İsmail Hakkının -şarkı - Beklerim her gün.
3 - Hacı Arif beyin • şarkı - Meftun olalı.
4 - Leminin - Hüzzam Aman saki.
21,00 Konuşıpa (Haftalık spor servisi)
21.15 Esham, tahvilât kambiyo-nukut ve ziraat borsası (fiyat)
21,25 Neşeli plâklar - R.
21.30 Müzik (Riyaseti Cümhur Filarmonik Orkestrası)
Şef: Praetorius.
1 - Pierre Maurice - Islanda balıkçısı - Pecheur d’Islande.
(Piyer Lotinin romanı üzerine senfonik parça)
2 - Paul Dukas - Çırak sihirbaz-L’apprenti sorcier Senfonik Scherzo (Koethe’nin bir «balad» ından mülhem.
3 - Charpentier - İtalya intibaları - împression d’Italie: Orkestra süiti.
a)
b)
c)
Ç)
d)
Hüzzam
şarkı -
Serenade. ,
Çeşmede.
Küçük katırlarla gezinti. Dağ t pelerinde.
Napoli.
22,30 Müzik (Opera aryaları -Pl.)
23,00 Müzik (Cazband - Pl.) 23,45-24 Son ajans haberleri ve yarınki program.
Vefat
Erkânıharp miralay mütekaidi Şükrü Âli Beyin haremi ve Avni Paşa kerimesi Bayan Hikmet dün gece vefat etmiştir. Bugün cenazesi Valikonağı caddesindeki Birlik a-partmanmdan kaldırılıp namazı öğleyin Teşvikiye camiinde kılındıktan sonra Şişli asrî mezarlığına def-nolunacaktır.
Merhumeye Tanrıdan rahmet dileriz.
ENİ NEŞRİYAT
Oluş
Ankarada neşredilmekte olan (O-luş) edebiyat, fikir ve san’at mecmuasının 17 nci sayısı da çıkmıştır.
Uzun zamandanberi memleket e-debiyatındaki hareketleri takip edecek ciddî bir haftalık mecmuanın yoksuzluğundan şikâyet edilmekte idi. (Oluş) yeni neslin en kuvvetli fikir ve san’at adamlarını bir araya getirerek bu ihtiyacı karşılamış bir mecmuadır. Okuyucularımıza tavsiye ederiz.

i Mayıs Bahar bayramı günü göğüslerinizi Türk] Maarif Cemiyeti rozetile sUsleylnlz.
— Çocuk Hekimi —« Dr. Ahmad Akkoyunlu Taksim - Talimhane Palas No. 4
Pazardan mada her gön
Saat 15 ten s o n r a
□İstanbul Belediyesi ilânları
Senelik muhammen İlk
kirası teminatı.
Salatada Fermeneciler sokağında 17/161 No. dükkân 400,00 30,00
Balatada Karaköy sokağında 5/6 No. lükkân 15.00,00 112,50
Köprünün Haliç tarafında 59 No. dükkan 300,00 22,50
Galatada Karaköy sokağında 1/2 No.. Üükkân 1080,06 81,00
Yukarda semti, senelik muhammen kiraları yazılı olan mahaller teslim tarihinden itibaren birer sene müddetle ayrı ayrı kiraya verilmek ü-zere açık artırmaya konulmuştur. Şartnameleri Levazım Müdürlüğünde
görülebilir, istekliler hizalarında gösterilen ilk teminat makbuz veya mek-tubile beraber 5/5/939 Cuma gür.ü saat 14 buçukta Daimî Encümende bulunmalıdırlar. (B) (2664)
¥
Keşif bedeli 1144 lira 15 kuruş olan Suadiyede Manastır sokağı şose-sinin yapılması açık eksiltmeye konulmuştur. Keşif evrakile şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir, istekliler 2490 sayılı kanunda yazılı vesika ve 85 lira 81 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 4/5/939 Perşembe günü saat 14 buçukta Daimî Encümende bulunmazdırlar. (B) (2629)
¥
Eminönü Kaymakamlığı ve B. Ş. Müdürlüğünden: Tahtakalede Kah-, veciler sokağında 24 sayılı harap ve maili inhidam kârgir bina yapı ve yollar kanununun 44 üncü maddesinde uyulmak suretile Belediyece hed-medileceğinden adresleri malûm olmıyan sahiplerine kanunî tebliğat makamına kaim olmak üzere ilân oljunur. (2732)

Belediye zabıta talimatnamesinin sirkelere aid 439 ve 440 mcı maddeleri umumî meclisin 18/4/939 tarihli toplantısmda aşağıda gösterilen şekilde tadil edilmiş olduğundan alâkadarların malûmu olmak üzere ilân olunur.
Madde 439 — Ayrıca bir vasıf ilâve edilmeksizin satışa çıkarılacak sirkeler ancak ihtimari tamam olmuş tabiî üzüm sirkeleridir. İhtimari tamam olmamış üzüm sirkelerinin satışına müsaade edilmez ve bunlar ihtimar tamamlanıncaya kadar mühür altında saklanır
ihtimari tamam olduğu halde sulandırılmış sirkeler «Sulu sirkelerdir» etiketi altında bulunmak şartile satılabilir.
Madde 440 — İhtiva ettiği asit mikdarı %4 den aşağı olmamak ve yalnız saf sirke ruhu «kesif asit, asetik, essence de Vinaiğre» ile yapılmış olmak şartile sun’î sirke satılması ve bu sirkelerle turşu imali serbesttir. Ancak bu sirkenin üzerinde «sun’î sirkedir» ve bu sirkelerle yapılmış turşuların üzerinde de «sun’î sirkeden yapılmıştır» yazılarını gayet açık ve göze çarpacak şekilde ihtiva eden daimî birer etiket bulundurulması mecburîdir.
Sun’î sirke yapmak için sirke ruhu «asit aseti» den başka uzvî veyahut madenî her hangi bir asidin kullanılması ve gerek tabiî ve gerek sun’î sirkelerin ne suretle olursa olsun boyanması ve birbirbine karıştırılması yasaktır. (2930)
Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden:
24/4/939 tarihinde kapalı zarf usulile eksiltmeye çıkarılıp talibi zuhur etmiyen Eskişehir - Sivrihisar yolunun 27 + 000—30 + 700 kilometreleri arasında (14779.44) lira keşif bedelli şose esash tamiratı 2490 sayılı kanunun 40 mcı maddesine tevfikan ve evvelce ilân edilen şerait dairesinde bir ay müddetle pazarlığa çıkarılmıştır, isteklilerin şartnamede yazılı vesikaları hâmilen Vilâyet Daimî Encümenine müracaatları.
Sultanahmet 3 üncü Sulh Hukuk Mahkemesinden:
Zeynep ve Sütude ve Nazım ve evkaf ve Zübeydenin şayian ve müştereken mutasarrıf oldukları, İs-tanbulda Fatihte Kıztaşında Musta-fabey mahallesinde Fevziye medresesi sokağında 16 No. lı bir kıt’a arsanın izalei şüyuu zımnında füruhtu takarrür ederek müzayedeye vazo-lunmuştur.
Heyeti umumiyesinin kıymeti mu-hammenesi 1000 liradır. Birinci açık arttırması 31/5/939 tarihine müsadif çarşamba günü saat 10 dan 12 ye kadar icra kılınacaktır. Kıymeti muhammenesinin % 75 ini bulduğu takdirde o gün ihalel kafiyesi yapılacaktır. Bulmadığı takdirde en son artıranın taahhüdü baki kalmak ü-zere 15 gün müddetle temdit edilerek 2 nci açık arttırması 15/6/939 tarihine müsadif perşembe günü saat 10 dan 12 ye kadar icra olunacak ve o gün en çok arttırana ihale edilecektir.
ipotek sahibi alacaklılarla diğer alâkadarların işbu gayri menkul ü-zerindeki haklarını hususile faiz ve masrafa dair olan iddialarını evrakı müsbiteleriyle 20 gün içinde bildirmeleri lâzımdır. Aksi halde hakları tapu sicilleriyle sabit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasından hariç kalacaklardır. Müterakim bilûmum vergiler borçları nisbetin-de hissedarlara ve dellâliye ve vakıflar kanunu mucibince 20 senelik taviz bedeli ve ihale pulu ve tapu masrafları müşteriye aittir.
Arttırma şartnamesi işbu ilân tarihinden itibaren mahkeme divanhanesine talik kılınmıştır. Talip o-
lanların kıymeti muhammenesinin % 7,5 u nisbetinde pey akçesini hâmilen o gün ve saatta İstanbul Di-vanyolunda dairei mahsusâsmda Sultanahmet 3 üncü Sulh Hukuk Mahkemesi başkâtipliğine 939/13 numara ile müracaatları ve hissedarlardan ikametgâhı meçhul Zübeydenin o gün ve saatta bizzat gelmediği veya tarafından musaddak bir vekil göndermediği takdirde gıyabında muamele ifa kılınacağı tebliğ makamına kaim olmak üzere ilân o-lunur. (939-13)
I" Dr. İHSAN ÎAmTÜ GONOKOK AŞISI [Belsoğukluğu ve İhtilâflarına karş1 [pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolıı [Sultanmahmud türbesi No. 113
Sultanahmet 3 üncü Sulh Hukuk Hâkimliğinden:
Davacı İs. Bahçekapı 1 inci Vakıf han 17 No. da terzi müteveffa Haşan Fehmi varisleri vekili ve karısı Dilberistan tarafından İktisat Vekâletinde Müsteşar Ali Şefik aleyhine 38/781 No. lu dosya ile açılan 20 lira alacak davasının yapılmakta olan muhakemesinde müddeialeyhin ikametgâhının meçhul olmasına binaen llânen yapılan davetiye ve muameleli gıyap kararları tebliğ edildiği halde itiraz edilmemiş ve mahkemeye gelinmemiş olduğundan müdde-abih 20 liranın % 5 faiz ve % 10 ücreti vekâletle müddeialeyhten bit-tahsîl müddeiye itasına ve bilcümle masarifin müddeialeyhten alınmasa na 17/12/938 tarihinde gıyaben hü* küm ve karar verilmiş olduğu llânen tebliğ olunur. (938-781).
1
S«rr»t *
TKNISABA*
28 NİSAN 193*
Bir Çift Kara Sinek Bir Yazda Bir Buçuk Milyon Olur.
Malarya, sıtma, trahom, çiçek, dizanteri, kara humma, verem, şarbon, kolera gibi çok salgın hastalıklar taşıyan
&2SS2 3ydâ î16 T3hrip Ediniz
yumurlalarlle birlikte yuvalarını
Fayda bütün Haşarat öldürücü mayilerin en iyisi re en müessiridir. Katiyen leke yapmaz. Kokusu lâtif t* sıhhidir. Deposu: Sirkeoi Liman Ham altında Haşan deposudur.
mar-
BAYER
Çünkü ASPİRİN seneler-denberl her türlü soğukal-gınlıklarına ve ağrılara karşı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbat etmiştir.
A S P İ R İ N in tesirinden emin olmak için lütfen kasına dikkat ediniz
( R )
İstanbul Vakıflar Direktörlüğü İlânları
Çarşı Sahaflar sokağında 62 No. lu dükkânın mahlül olan 6/24 hissesine hissedarlardan Mehmet Şerif namına vekili talip olmuş ise de tapu kaydı mucibince hissei şayiasına mutasarnff olduğu anlaşılan Ulviyenin ikametgâhı meçhul olması itibarile tebligat ifasma imkân bulunamadığından tarihi ilândan itibaren 31 gün zarfında bizzat veya bilvekâle müra-saat etmediği takdirde hakkında iskat edilerek mahlül hissenin talip olan hissedarlarına satılacağı ilânen tebliğ olunur. (2910)

ADRESE DİKKAT
İstanbul İş Bankası karşısında ıs numarada
GİŞESİ
MALOL CEMAL
DENİZBANK ŞEHİR HATLARI
İLKBAHAR TARİFESİ
Çotc kazanmak ihtimal ve imkânları da büyük sermaye ile emin ediliyor O halde ne yapmalı ?
Mezkûr Gişeye müracaatla bir Piyango bileti almalı
Adalar - Anadolu - Yalova hattı ilkbahar tarifesi 30 Nisandan itibaren tatbik olunacaktır.
Yeni tarife iskelelere asılmıştır.
Eskişehir Nafıa Müdürlüğünden:
24/4/939 tarihinde kapalı zarf usulile eksiltmeye çıkarılıp talibi zuhur etmiyen Eskişehir - Sivrihisar yolunun 13 + 000—21 + 920 kilometreleri arasmda 19094.60 lira keşif bedelli şose esaslı tamiratı 2490 sayılı kanunun 40 inci maddesine tevfikan ve evvelce ilân edilen şerait dairesinde bir ay müddetle pazarlığa çıkarılmıştır. İsteklilerin şartnamede ya-zıLı vesikaları hamilen Vilâyet Daimî Encümenine müracaatları
ODEON
Yeni Çıkan Plâklar
MEBRURE AVAS
070000 kin Hicazkâr farkı — Bakışından kaş çatışından ZlUZÖZ NUl itürdili hicazkâr şarkı — Gül yüzlü güzel
ÜRKÜBLÜ HANİFE
Halk şarkılı — Elma değil elden ele atayım Yavru şahın şarkısı — Kaderim böyledir. YUSUF AKBABA
Malatya divanı - Merhaba ey canımın cananeler Halk şarkısı — Ben bugün pirimi «rördüm SUNA ÖZSOY
Tango — Kalbsiz kadın _______ Fokstrot — Trak Trak
SAZ HEYETİ Keman, Kanun, Ut, Klarnet
270289 No. L"""
270286 No.
270288 No.
270284 No.
I DEVLET DEMİR YOLLARI İLÂNLARI |
Derince Tahmil ve Tahliye Ameliyesinin Tasnif
Beher tonu
Amejiyenin Nev’i
Maden kömürü krom ve emsali
'kkme cevher
Kok kömürü Briket
ve Fiatı
Ku.
Ton
Kıt.
Muhtelif malzeme eşya v® emtia Ton.
Beher
tonu
Ku.
Kadıköy İkinci Sulh Hukuk Hâkimliğinden:
Bostancı Bağdat caddesi 542 No. da mukim ölü Taha çocukları Abi-din ve Avniyeye ayni evde oturan büyük kardeşleri’ Haydarın vasi tayin edildiği alâkadarana ilân olunur.
İ — ÂjSbar dahilinde supalana hazırlamak ve vapur dahilinde vinçle supalan yapmak veya hab veyahut istif yapmak bu ameliyede rıhtım veya silo iskelesine veya vapur güvertesine vermek ve bırakmak da dahildir ve mütekabilen
2 — Supalandan açık vagona tahmil ve müte-kabilende vagondan supalan ve idare vinci ile vagondan denize vermek veyz mütekabilen denizden almak.
Maden kömürü ve emsali dökme cevher Krom
46407
10
15
23
23

GÜMRÜKLERDE İŞLERİ OLAN MÜESSESELERE
Çaker Yazaroğlu
Gümrük komisyoncusu
Galata, Ziraat Bankası Karşısında Çanakçılı han No. 34 - 35 Telefon : 35,95
26189
9
Üsküdar İcra Memurluğundan:
İstanbul Marpuççular Alaca han 2 No. da mukim Mordodanonun vefatile veresei malûmesinin kısmen temlikinden Hayimdanona borçlu Ankarada Ankara tevkifhanesi memurlarından Meki karısı Mehmet kızı Zekiyenin 1500 liraya ipotekli Kuzguncukta Çarşı caddesinde Haremeyne mülhak Kadıasker Feyzullah efendi vakfından sagi kasab Ali Rızanın kayıkhanesi solu Kirkor Mikenin hane ve dükkânı arkası lebi derya ceb-hesi tariki âm çarşı caddesi ile mahdud ve tamamına üç yeminli ehlivukuf tarafından 16.200 lira kıymet takdir edilen eski 98 ve 98 ve cedid 70 ve 72 No. lu maahane dükkân ile 58 No. lu maaoda fırının 16 hisse itibarile 18 hissesinin keş hisse itibarile bir hissesi evvelce yapılan açık artırma sonunda muhammen kıymetin % 75 ini bulmadığından 2280 No. lu kanun hükümlerine tevfikan tecile tâbi tutulup muayyen taksitlerin ödenmemesi hasebile umumî hükümler dairesinde açık artırma ile satılmasına karar verilmiştir.
1 : İşbu gayrimenkulün tanzim olunan şartnamesi 1 Mayıs 939 tarihinden itibaren 937/5078 No. ile Üsküdar icra dairesinin muayyen No. sında herkesin görebilmesi için açıktır. İlânda yazılı olanlardan fazla malûmat almak istiyenlerin şartnameye ve 937/5078 dosya No. sile memuriyetimize müracaat etmelidirler.
2 : Gayrimenkul 31/5/939 tarihinde çarşamba günü saat 16 da Üsküdar îhsaniye Şerif bey sokak 5 No. lu Adliye binasında Üsküdar icra memurluğu odasmda üç defa bağınldıktan sonra en çok artırana ihale edilecektir. Ancak şartname bedeli muhammen kıymetin % 75 ini bulmaz veya satış istiyenlerin alacağına rüçhan olan diğer alacaklılar bulunup da bedel bunların bu gayrimenkul ile temin edilmiş alacakların mecmuundan fazlaya çıkmazsa en çok artıranın taahhiidii baki kalmak üzere artırma on beş gün daha temdit edilir. 15/6/939 tarihinde perşembe günü saat 16 da Üsküdar Îhsaniye Şerif bey çeşmesi sokağında icra memurluğu odasmda yapılacak artırmada bedeli satış istiyenin alacağına rüç-hanı olan diğer alacakların bu gayrimenkul ile temin edilmiş alacakları mecmuundan fazlaya çıkmak şartüe en çok artıranlara ihale edilir. Böyle bir bedel elde edilmezse ihale yapılmaz ve satış talebi düşer.
3 : Bedel peşindir. Artırmaya iştirak için yukarda yazılı kıymetin % 7 buçuk pey akçesi nisbetinde veya millî bir bankanın teminat mektubu tevdi edilecektir.
4 : Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse derhal veya verilen mühlet içinde parayı vermezse ihale kararı fesholunarak kendilerinden evvel en yüksek teklifte bulunan kimseye arzetmiş olduğu bedelle almağa razı olursa (ona) olmazsa veya bulunmazsa 15 gün müddetle artırmaya çıkarılp en çok artırana ihale edilir. îki ihale arasındaki fark ve geçen günler için % 5 den hesap olunacak faiz ve diğer masraflar ayrıca mah-kemeye hacet kalmaksızın memuriyetimizce tahsil olunur.
5 : İpotek sahibi alacaklılarla diğer alâkadarların ve irtifak hakkı sahiplerinin gayrimenkul üzerindeki haklarının hususile faiz ve masraf dahil olan iddialarını gayrimenkul üzerindeki haklarını ilân tarihinden itibaren yirmi gün içinde evrakı müsbitelerile birlikte memuriyetimize büdirmeleri icap eder. Aksi halde haklan tapu sicillerde sabit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasından hariç kalırlar.
6 : Alıcı artırma bedeli haricinde olarak ihale kararı pullarını ferağ harcı ve 20 senelik vakıf tavizat bedelini vermeğe mecburdur. Gayrimenkulün nefsinden doğan müterakim vergiler tanzifat ve tenvirat ve del-lâliye rüsumu ve vakıf icaresi borçluya aittir.
7 : Gösterilen günde artırmaya iştirak edenler artırma şartnamesini
okumuş, lüzumlu malûmatı almış ve bunları tamamen kabul etmiş ad ve itibar olunur. Yukarda gösterilen gayrimenkul işbu ilân ve gösterilen artırma şartnamesi dairesinde satılacağı üân olunur. (17243)
3 — Vinç iştiraki olmaksızın rıhtım veya silo iskelesine veya güverteden alarak vagona tahmil etmek veya mütekabilen
4 — Supalandan alınıp açık araziye nakil ve istif etmek ve mütekabüen
5 — Silo iskelesine yanaşmış vapur güvertesinden veya silo iskelesinden nakil ve yerleştirmek
6 — Vinç iştiraki olmaksızın vagondan tahliye ve açık araziye mağazalara nakil ve istif ve mü-nekabilen.
7 — Vagondan idare vincile açıİc araziye tahli-ye istif ve mütekabilen
8 — Vinçsiz merakibi bahriyeden küfelerle veya arkalık ile ve el ile çıkarılarak vagona tahmil açık araziye mağazalara nakil ve istif etmek ve mütekabilen.
9 — Vagondan olukla tahliye
10 — Saatle müteahhitten alınacak amele
44993
12325
25140
20411
268
17 5526 22 11776 14
23
5
23 975 18
9
16
8 2103 24 8904 23
7
5 475 14
20 195 24 277 18
5
18~
7
9
İl — Yevmiye ile alınacak amele
18
120
(25595) lira 9 kuruş muhammen bedelli bulunan 17/4/939 da münakaşası icra edileceği evvelce ilân edilen ve bilâhare görülen lüzuma mebni fesholunan Derince limanı tahmil ve tahliye işi bu kere kapalı zarf usulile tekrar eksiltmeye konmuştur. Eksiltme 15/5/939 tarihine müsadif Pazartesi günü saat 11 de Haydarpaşa gar binası dahilinde 1 inci İşletme komisyonu tarafından yapılacaktır. Taliplim (liıl9) lira (v3) kuruş ıyıuvakkat teminat üe ayni gün saat 10 a kadar komisyon kalemine teklif mektuplarım yermeleri lâzımdır. Bu işe ait şartname Haydarpaşa Liman müfettişliğinden paraBiz olarak alınabilir- (2807),
Sultanahmet 3 üncü Sulh Hukuk Hâkimliğinden:
Davacı îs. 1 inci Vakıf han 17 No. da müteveffa terzi Haşan Fehmi veresesinden karısı ve vekilleri Dilbe-ristan tarafından İs. Erenköy Bağdat caddesinde 286 No. lu evde Asım Şefik aleyhine açılan 30 lira alacak davasının 38/784 No. lu dosya ile yapılan muhakemesinde müddeia-leyfyin ikametgâhının meçhul olmasına binaen ilânen davetiye ve muameleli gıyap kararları tebliğ edildiği halde itiraz edilmemiş ve mahkemede hazır bulunulmamış olduğundan müddeabih 30 liranın % 5 faiz ve % 10 ücreti vekâletle müd-deialeyhten bittahsil müddeilere i-tasma ve bilcümle masarifin müd-deialeyhten alınmasına kabili temyiz olmak üzere 19/9/938 tarihinde gıyaben hüküm ve karar verilmiş olduğundan tarihi ilândan itibaren 8 gün zarfında temyizi dava edilmediği takdirde hükmün kesbi kat’iyet edeceği ilânen tebliğ olunur.
(938-784)

TÜRK HAVA KURUMU
Sahibi: A. Cemaleddin Saraçoğh Neşriyat müdürü: Macid ÇETİN Basıldığı yer» Matbaai Ebüzziya

Büyük Piyangosu
Birinci Keşide: 11-Mayıs-939 dadır-
Büyük İkramiye: 40.000 Liradır.
Bundan başka: 15.000,12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır...
Yeni tertipten bir bilet alarak İştirak etmeyi İhmal etmeyiniz. Siz de piyangonun mee'ud ve bahtiyarları arasına girmiş olursunuz...